9 English Conversation Questions to Know Someone Better

Vanessa: Hi, I'm Vanessa from SpeakEnglishWithVanessa.com.

Vanessa: Merhaba, ben SpeakEnglishWithVanessa.com'dan Vanessa.

Are you ready to have a conversation?

Sohbet etmeye hazır mısın?

Dan: I am.

Dan: Ben.

Vanessa: Let's do it.

Vanessa: Hadi yapalım.

For today's English lesson, I'm here in front of my Christmas tree with my husband, Dan-

Bugünkü İngilizce dersi için kocam Dan ile birlikte Noel ağacımın önündeyim.

Dan: Hello, everyone.

Dan: Herkese merhaba.

Vanessa: ... in our matching Christmas sweaters.

Vanessa: ... uyumlu Noel kazaklarımızla.

Dan: Looking sharp.

Dan: Keskin görünüyor.

Vanessa: Yes, we are drinking some port today.

Vanessa: Evet, bugün biraz porto içeceğiz.

Cheers.

Şerefe.

Dan: Cheers.

Dan: Şerefe.

Vanessa: And we're going to be talking about nine conversation questions that are great

Vanessa: Ve

for getting to know someone better.

birini daha iyi tanımak için harika olan dokuz konuşma sorusundan bahsedeceğiz.

Some of these questions are silly.

Bu sorulardan bazıları saçma.

Some of them are deep.

Bazıları derin.

Some of them are serious and we're going to be asking them to each other.

Bazıları ciddi ve bunları birbirimize soracağız.

I hope it will be a great opportunity for you to listen to some real English, but also

Umarım biraz gerçek İngilizce dinlemek, aynı zamanda

to expand your vocabulary and be able to learn some new expressions.

kelime dağarcığınızı genişletmek ve yeni ifadeler öğrenmek için harika bir fırsat olur.

If we say anything interesting, then I'll try to write it up here so that you can learn

İlginç bir şey söylersek, ilerledikçe öğrenebilmeniz ve İngilizce becerilerinizi geliştirebilmeniz için bunu buraya yazmaya çalışacağım

as you go and improve your English skills.

.

Are you ready for the first question?

İlk soru için hazır mısınız?

Dan: I'm ready, I think.

Dan: Sanırım hazırım.

Vanessa: Okay.

Vanessa: Peki.

The first question is what was the most embarrassing moment of your life?

İlk soru, hayatınızın en utanç verici anı neydi?

Dan: Wow.

Vay canına.

This is going to go right straight for the gut.

Bu doğrudan bağırsaklara gidecek .

Vanessa: Yep.

Vanessa: Evet.

Dan: This is a pretty tough question I think.

Dan: Bence bu oldukça zor bir soru.

The most embarrassing moment of my life.

Hayatımın en utanç verici anı.

Well, it depends.

Duruma göre değişir.

When I was a child, I had a very embarrassing moment where I was about to sing in my choir

Çocukken, kilisede koromda şarkı söylemek üzereyken çok utanç verici bir an yaşadım

at church, and I stepped up to the microphone and I didn't know that if I got too close,

ve mikrofona yaklaştım ve çok yaklaşırsam

it would have all this feedback and noise and stuff.

tüm bu geri bildirimleri alacağını bilmiyordum. ve gürültü falan.

And I got too close and it made a bunch of fuzzy sounds.

Ve çok yaklaştım ve bir sürü bulanık ses çıkardı.

And I remember distinctly a girl who was in the choir said, "You don't have to eat the

Ve korodaki bir kızın "Mikrofonu yemene gerek yok

mic, Dan."

, Dan" dediğini çok iyi hatırlıyorum.

Vanessa: Oh.

Vanessa: Ah.

Dan: She said something like that.

Dan: Böyle bir şey söyledi.

Vanessa: In front of everyone?

Vanessa: Herkesin önünde mi?

Dan: And everybody was laughing.

Dan: Ve herkes gülüyordu.

Vanessa: Oh.

Vanessa: Ah.

Dan: So that was a really embarrassing moment.

Dan: Yani bu gerçekten utanç verici bir andı.

Vanessa: How old were you?

Vanessa: Kaç yaşındaydın?

Dan: Like seven, eight.

Dan: Yedi, sekiz gibi.

Vanessa: Ah, that's bad.

Vanessa: Ah, bu kötü.

Dan: Yeah.

Evet.

So I was a little kid there.

Yani orada küçük bir çocuktum.

And then see, I have two most embarrassing moments.

Ve sonra bakın, en utanç verici iki anım var.

So I got a lot of embarrassment to go around.

Bu yüzden etrafta dolaşacak çok fazla utancım var.

But this is actually pretty similar.

Ama bu aslında oldukça benzer.

So the second most embarrassing, maybe number one, would be when I failed the speech in

Yani en utanç verici ikinci, belki de birincisi, üniversitede konuşma dersinde başarısız olduğum zaman olurdu

speech class in university.

.

Vanessa probably remembers this.

Vanessa muhtemelen bunu hatırlıyordur.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Dan: So I stayed up all night trying to finish my speech and I'm a bit of a perfectionist

Dan: Konuşmamı bitirmeye çalışırken bütün gece uyumadım ve bazen biraz mükemmeliyetçiyim

sometimes.

.

And I was just working on it way too long and I didn't sleep at all.

Ve üzerinde çok uzun süre çalışıyordum ve hiç uyumadım.

And then when I got into the school room and started the presentation, I could not remember

Sonra sınıfa girip sunuma başladığımda

anything at all.

hiçbir şey hatırlayamadım.

So I just stood up there like this, and I couldn't say anything.

Ben de orada öylece dikildim ve hiçbir şey söyleyemedim.

And everybody in the room had this look of horror like, "Oh, my God, he doesn't remember

Ve odadaki herkesin "Aman Tanrım,

anything."

hiçbir şey hatırlamıyor" gibi bir korku ifadesi vardı.

Vanessa: This is called secondhand embarrassment when you're embarrassed for someone else.

Vanessa: Başkası için utandığında buna ikinci el utanç denir .

Dan: Yes.

Dan: Evet.

Everybody was embarrassed for me and I felt so embarrassed and terrible, and I had to

Herkes benim adıma utanmıştı ve ben de kendimi çok utanmış ve berbat hissetmiştim ve

leave the room and then I kind of fumbled my way through it later.

odadan çıkmak zorunda kaldım ve daha sonra bir nevi beceriksizce içinden geçtim .

But yeah.

Ama evet. Bu

So some advice out there, if you have a speech, practice it, number one, and number two, sleep.

yüzden bazı tavsiyeler, eğer bir konuşmanız varsa, pratik yapın, bir numara ve iki numara, uyuyun.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

I remember you said, too, at the end of that class, everyone kind of patted you on the

O dersin sonunda herkesin senin omzuna hafifçe vurduğunu da söylediğini hatırlıyorum

shoulder.

.

Dan: They're like, "It's okay."

Dan: "Sorun değil" gibiler.

Vanessa: That's really embarrassing.

Vanessa: Bu gerçekten utanç verici.

And they're both kind of public speaking type situations.

Ve ikisi de topluluk önünde konuşma türü durumlardır.

Dan: Yeah.

Evet.

These are probably the top embarrassing moments.

Bunlar muhtemelen en utanç verici anlardır.

Public speaking makes me nervous anyways, if you can believe it.

Topluluk önünde konuşmak zaten beni endişelendiriyor, eğer inanabiliyorsan.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

I'm sure that you're not alone.

Eminim yalnız değilsindir.

In fact, that is one of my most embarrassing moments, too.

Aslında bu benim de en utanç verici anlarımdan biri.

Dan: Oh, really?

Dan: Ah, gerçekten mi?

Vanessa: In fact, it was during a theater practice.

Vanessa: Aslında bir tiyatro çalışması sırasındaydı.

I was one of the lead roles in our high school play.

Lise oyunumuzun başrollerinden biriydim .

Dan: Of course, you were.

Dan: Elbette öyleydin.

Vanessa: And the problem was that during rehearsals, during that time period, those weeks, I broke

Vanessa: Ve sorun şu ki provalar sırasında, o haftalarda, o haftalarda

my wrist.

bileğimi kırdım. Bu

So I had a lot of doctor's appointments and I missed a lot of rehearsals.

yüzden çok fazla doktor randevum vardı ve çok fazla prova kaçırdım.

So one day I went to the rehearsal and I was on the stage.

Böylece bir gün provaya gittim ve sahnedeydim.

There was no audience.

Seyirci yoktu. Oyunda

It was just the other classmates who were in the play and my teacher was in the audience.

sadece diğer sınıf arkadaşları vardı ve seyirciler arasında öğretmenim vardı. Ben de

And I didn't know it, but we were supposed to memorize all of our lines on that day.

bilmiyordum ama o gün tüm repliklerimizi ezberlememiz gerekiyordu.

Dan: Uh-oh.

Dan: Uh-oh.

Vanessa: But I didn't know it because I had missed so many rehearsals.

Vanessa: Ama pek çok provayı kaçırdığım için bilmiyordum.

And so I got on the stage with my playbook and I was reading my lines because I didn't

Böylece oyun kitabımla sahneye çıktım ve repliklerimi okuyordum çünkü

know we were supposed to memorize them.

onları ezberlememiz gerektiğini bilmiyordum.

And she yelled at me so much.

Ve bana çok bağırdı.

She was screaming at me.

Bana bağırıyordu.

This is not a good teacher situation in the first place-

Bu en başta iyi bir öğretmen durumu değil-

Dan: Yeah.

Dan: Evet.

Vanessa: ... but she was yelling at me, "Vanessa, why didn't you remember your lines?"

Vanessa: ...ama bana "Vanessa, neden repliklerini hatırlamadın?" diye bağırıyordu.

And I stood there and the only thing I could do was just cry.

Orada durdum ve yapabildiğim tek şey sadece ağlamaktı.

Dan: Oh, no.

Ah, hayır.

Vanessa: And I just cried in front of everyone on the stage.

Vanessa: Ve az önce sahnedeki herkesin önünde ağladım .

Dan: Oh, my God.

Dan: Aman Tanrım.

Vanessa: I was so ashamed and embarrassed- Dan: That sounds so bad.

Vanessa: Çok utandım ve utandım- Dan: Kulağa çok kötü geliyor.

Vanessa: ... and I was embarrassed that I was crying.

Vanessa: ... ve ağladığım için utandım .

It was just a really bad situation all around.

Her yerde gerçekten kötü bir durumdu.

Dan: I hope that teacher felt bad.

Dan: Umarım öğretmen kendini kötü hissetmiştir.

Vanessa: I don't know.

Vanessa: Bilmiyorum.

She wasn't the nicest person if you can imagine.

Hayal edebiliyorsan, o en iyi insan değildi.

Dan: Yeah.

Evet.

She probably reveled in it, too, like, "Heh, heh, I got one."

Muhtemelen "Heh, heh, bende bir tane var" gibi bir zevk aldı.

Vanessa: Oh, yeah.

Vanessa: Ah, evet.

So that was probably my most embarrassing moments.

Bu muhtemelen benim en utanç verici anlarımdı.

All right, let's go to our second question.

Pekala, ikinci sorumuza geçelim.

Dan: All right.

Dan: Pekala. Bir

The next question is, if you found out that you were the direct descendant of a king or

sonraki soru, bir kralın veya kraliçenin doğrudan soyundan geldiğinizi öğrenseniz

a queen, would you find them and claim your title or would you keep your life as it is?

, onları bulup unvanınızı talep eder misiniz yoksa hayatınızı olduğu gibi mi sürdürürsünüz?

Vanessa: There is no question, no doubt in my mind.

Vanessa: Aklımda hiçbir soru, hiçbir şüphe yok .

I would absolutely, what do you think I'm going to say?

Kesinlikle yapardım, ne söyleyeceğimi düşünüyorsun ?

Dan: Oh, you would find out.

Dan: Ah, öğrenirdin.

Vanessa: Really?

Vanessa: Gerçekten mi?

Dan: Oh, no.

Ah, hayır.

Am I wrong?

Yanlış mıyım?

Vanessa: No.

Vanessa: Hayır.

I would absolutely keep my life as it is.

Hayatımı kesinlikle olduğu gibi tutardım.

Dan: Wow, okay.

Dan: Vay, tamam.

Vanessa: I think that I am not famous at all on YouTube.

Vanessa: YouTube'da hiç ünlü olmadığımı düşünüyorum .

YouTube is a very small- Dan: I don't know about that.

YouTube çok küçük- Dan: Onu bilmiyorum.

Vanessa: ... the internet is a very small piece of the world.

Vanessa: ...internet dünyanın çok küçük bir parçası.

Dan: It's not like being a princess.

Dan: Prenses olmak gibi değil.

Vanessa: But I think if I were very, very extremely famous on the internet or like Hollywood

Vanessa: Ama bence internette çok, çok aşırı derecede ünlü olsaydım ya da Hollywood gibi

or something like this, I would feel so uncomfortable because you can't have a daily life.

ya da bunun gibi bir şey olsaydım, kendimi çok rahatsız hissederdim çünkü senin günlük bir hayatın olamaz.

You can't go to the grocery store.

Bakkala gidemezsin.

You can't walk down the street with your children.

Çocuklarınızla sokakta yürüyemezsiniz.

You just can't live a normal life without people looking at you or even potentially

İnsanlar size bakmadan ve hatta potansiyel olarak

hurting you, or you just can't be normal.

sizi incitmeden normal bir hayat yaşayamazsınız ya da normal olamazsınız.

And I would never want that for myself, I think.

Ve sanırım bunu kendim için asla istemezdim .

Dan: You wouldn't even want to go meet your royal family?

Dan: Kraliyet ailenle tanışmak bile istemez misin ?

Vanessa: Well, I think the part of this question is claim your title or claim your throne.

Vanessa: Pekala, bence bu sorunun bir kısmı unvanını almak ya da tahtını talep etmek.

I would not want to rule or just become famous and then never be able to have a private life.

Yönetmek ya da sadece ünlü olmak ve sonra asla özel bir hayatım olmasını istemezdim.

That's something that's really important to me.

Bu benim için gerçekten önemli olan bir şey .

And thankfully, it's something that is possible due to just the widespreadness of the internet,

Ve neyse ki, bu sadece internetin yaygınlaşması sayesinde mümkün olan bir şey, bu dersleri

even though there's many of you who watch these lessons, you're spread out across the

izleyen çoğunuz olmasına rağmen , dünyanın dört bir yanına dağılmış durumdasınız

world.

.

So it's not really a problem that I face in daily life.

Yani günlük hayatta karşılaştığım bir problem değil .

I can still go about my life without being recognized, which is great.

Tanınmadan hayatıma devam edebiliyorum ki bu harika.

So I think having a private life is really important to me.

Bu yüzden özel bir hayata sahip olmanın benim için gerçekten önemli olduğunu düşünüyorum.

And that's, I think, what people who are celebrities or kings and queens don't have.

Ve bence ünlülerin , kral ve kraliçelerin sahip olmadığı şey de bu.

They don't have a private life.

Özel hayatları yok.

Dan: That's true.

Bu doğru.

Vanessa: So what about you?

Vanessa: Peki ya sen?

Would you claim your throne?

Tahtına sahip çıkacak mısın?

Dan: Yeah, definitely.

Dan: Evet, kesinlikle.

Of course.

Elbette.

Daniel, King of Scots.

Daniel, İskoç Kralı.

Vanessa: Oh, why would you want to do that?

Vanessa: Ah, neden bunu yapmak isteyesin ki?

Dan: For Ireland, maybe?

Dan: İrlanda için, belki?

I don't know.

Bilmiyorum.

Well, because number one, I would just be very curious.

Şey, çünkü bir numara, çok merak ederdim.

Oh, what's the story here?

Ah, buradaki hikaye nedir?

How did they find out?

Nasıl öğrendiler?

I want to meet these people.

Bu insanlarla tanışmak istiyorum.

I also think it would be kind of advantageous to be living as a normal person for most of

Ayrıca varlığımın büyük bir bölümünde normal bir insan olarak yaşamanın

my existence and then suddenly find out.

ve sonra aniden öğrenmenin biraz avantajlı olacağını düşünüyorum.

That'd be more like a movie type of scene, not so much like I was born into royalty and

Bu daha çok bir film sahnesi gibi olurdu, kraliyet ailesinde doğmuşum gibi değil ve

I have all these procedures and all this fame from birth and everything was given to me.

tüm bu prosedürlere ve tüm bu şöhrete doğuştan sahibim ve her şey bana verildi.

No, suddenly one day I find out I'm a prince or something like that.

Hayır, aniden bir gün prens ya da onun gibi bir şey olduğumu öğrendim.

Vanessa: Oh.

Vanessa: Ah.

Dan: I'd be far too curious.

Dan: Fazlasıyla meraklı olurdum.

And also maybe, I don't know.

Ve ayrıca belki, bilmiyorum.

Vanessa: You always live with, what if?

Vanessa: Her zaman birlikte yaşıyorsun, ya eğer?

What if I asked?

Ya sorarsam?

Dan: Well, I was going to say, maybe I like fame more than you.

Dan: Şey, belki de şöhreti senden daha çok seviyorum diyecektim.

Maybe I like the idea of it or influence.

Belki de fikri ya da etkisi hoşuma gidiyor.

I like the idea of influence, like maybe I could use that position for good in the world.

Etkileme fikrini seviyorum, belki bu konumu dünyada iyilik için kullanabilirim gibi.

Vanessa: Well, I mean, that's not a bad thing.

Vanessa: Yani, bu kötü bir şey değil.

You'd be able to probably influence more people than in your private life-

Muhtemelen özel hayatında olduğundan daha fazla insanı etkileyebilirsin-

Dan: Exactly.

Dan: Kesinlikle.

Vanessa: ... but you'd give up your private life at the same time.

Vanessa: ...ama aynı zamanda özel hayatından da vazgeçersin.

All right, let's go to our next question.

Pekala, bir sonraki sorumuza geçelim.

Our next question is to name four things that we have in common.

Bir sonraki sorumuz, ortak noktamız olan dört şeyi adlandırmak .

Now I'm going to say one, you're going to say one, then I'll say one, then you say one.

Şimdi ben bir diyeceğim, sen bir diyeceksin, sonra ben bir diyeceğim, sonra sen bir diyeceksin.

Dan: We haven't practiced this, so we better really know each other.

Dan: Bunu uygulamadık, bu yüzden birbirimizi gerçekten tanısak iyi olur.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

What is something that we have in common?

Ortak noktamız nedir?

Dan: Well, we both like to go on adventures.

Dan: İkimiz de maceraya atılmayı seviyoruz.

Vanessa: Okay, yeah.

Vanessa: Tamam, evet.

What kind of adventures?

Ne tür maceralar?

Dan: We like to travel.

Dan: Seyahat etmeyi severiz.

We really enjoyed our time when we traveled to South Korea and living in a different country,

Güney Kore'ye gittiğimizde ve farklı bir ülkede yaşayıp

eating different food- Vanessa: Yeah.

farklı yemekler yediğimizde gerçekten çok eğlendik- Vanessa: Evet.

Dan: ... those experiences, we both enjoy about the same.

Dan: ... bu deneyimlerden ikimiz de aynı şekilde zevk alıyoruz .

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Dan: Neither of us are prone to complaining about it.

Dan: İkimiz de bundan şikayet etmeye meyilli değiliz .

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Dan: We endure the differences very well.

Dan: Farklılıklara çok iyi katlanırız.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

I would say that another similarity that we have kind of going with this adventure idea

Bu macera fikriyle aramızdaki bir başka benzerliğin de

is that we both like to be active.

ikimizin de aktif olmayı sevmemiz olduğunu söyleyebilirim. Bu

So we often, as a family, go for hikes, or even if it's just a walk around the neighborhood,

yüzden, aile olarak sık sık yürüyüşe çıkarız ya da mahallede sadece bir yürüyüş olsa bile,

this doesn't seem like it's extremely active, but I know a lot of people who never go for

bu çok aktif görünmüyor, ama hiç yürüyüşe çıkmayan birçok insan tanıyorum

a walk.

.

So I think something that we have in common is that we really like to move.

Bence ortak noktamız hareket etmeyi gerçekten sevmemiz.

We're not extremely active, but we- Dan: Kind of similar to the first.

Çok aktif değiliz ama biz... Dan : İlkine benziyor.

Vanessa: Yes.

Vanessa: Evet.

But I think this has to do with- Dan: A little bit.

Ama bence bunun... Dan: Biraz.

Vanessa: ... exercise and that we chose our house because we can walk to downtown, because

Vanessa: ...egzersiz ve evimizi seçtik çünkü şehir merkezine yürüyebiliyoruz, çünkü

we can walk to the park, and a lot of places in the US that's not possible.

parka yürüyebiliyoruz ve ABD'de pek çok yerde bu mümkün değil.

Dan: Yeah.

Evet.

Vanessa: So I think that that's something we have in common.

Vanessa: Bence bu ortak bir noktamız.

Dan: We have a similar taste in that way.

Dan: Bu yönden benzer bir zevkimiz var.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Yeah.

Evet.

What do you think?

Ne düşünüyorsun?

What's another thing we have in common?

Başka ortak noktamız nedir?

Dan: Well, I think both of us, this is something that we both dislike.

Dan: Bence ikimiz de, bu ikimizin de hoşlanmadığı bir şey.

Vanessa: Oh, okay.

Vanessa: Ah, tamam.

Dan: Yeah.

Evet.

We both really dislike phony people.

İkimiz de sahte insanlardan gerçekten hoşlanmıyoruz.

Vanessa: Oh, that's a good one.

Vanessa: Oh, bu iyi bir soru.

Yeah.

Evet.

Dan: Fake people or dishonest people.

Dan: Sahte insanlar veya dürüst olmayan insanlar.

We just really don't hang out with people who are fake in any way, really.

Biz gerçekten hiçbir şekilde sahte olan insanlarla takılmıyoruz, gerçekten.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Dan: And we can tell, or even like, I don't know, really full of themselves.

Dan: Ve anlatabiliriz, hatta sevebiliriz, bilmiyorum, gerçekten kendileriyle dolu.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Dan: We like genuine people- Vanessa: Yeah.

Dan: Biz gerçek insanları severiz- Vanessa: Evet.

Dan: ... like us.

Dan: ... bizim gibi.

Vanessa: I think that when you surround yourself with people like that, people who are fake

Vanessa: Bence kendinizi böyle insanlarla, sahte

or shallow, then it really influences you personally.

ya da sığ insanlarla çevrelediğinizde, bu sizi gerçekten kişisel olarak etkiliyor.

So by having people around you who you enjoy and are a positive influence, that can really

Bu nedenle, çevrenizde hoşunuza giden ve olumlu bir etkiye sahip olan insanlara sahip olmak,

shape your life.

hayatınızı gerçekten şekillendirebilir.

Dan: Yeah.

Evet.

I have a bonus one.

Bir bonusum var.

Vanessa: Oh, I'm not done.

Vanessa: Ah, bitirmedim.

Dan: I know.

Biliyorum.

Vanessa: What if it's mine?

Vanessa: Ya benim olursa?

Dan: We're very fashionable.

Dan: Biz çok modayız.

Vanessa: We like- Dan: ... high fashion-

Vanessa: Biz... Dan: ... modayı-

Vanessa: ... high fashions, cat sweaters.

Vanessa: ... modayı, kedi kazaklarını severiz.

Very, yeah, maybe we have a low embarrassment threshold.

Çok, evet, belki de utanç eşiğimiz düşüktür .

Dan: Me more than you.

Dan: Senden çok ben.

Vanessa: Oh, yeah, yeah.

Vanessa: Ah, evet, evet.

I'd say so.

öyle derdim

Maybe that's high embarrassment threshold?

Belki de bu yüksek bir utanç eşiğidir?

Dan: Yes.

Dan: Evet.

Vanessa: We're not embarrassed easily.

Vanessa: Kolay kolay utanmayız. İnternette böyle kazaklar

We're not embarrassed easily because we can wear sweaters like this on the internet.

giyebildiğimiz için kolay kolay utanmayız .

Okay.

Tamam aşkım.

Dan: Okay your real last one, sorry.

Dan: Tamam, gerçek sonuncusu, üzgünüm.

Vanessa: Yes.

Vanessa: Evet.

So my final one is that I think we are both really good at rationally communicating our

Sonuncusu, bence ikimiz de düşüncelerimizi mantıklı bir şekilde birbirimize iletme konusunda gerçekten iyiyiz

thoughts to each other.

.

So this is not 100% of the time, but I think that our relationship works really well because

Yani bu %100 değil, ama bence ilişkimiz gerçekten iyi gidiyor çünkü

when I get upset about something or you're bothered by something, or even life's just

ben bir şeye üzüldüğümde ya da sen bir şeyden rahatsız olduğunda, hatta hayat

going well, we can kind of put on our rational thinking hats-

iyi gidiyorken, bir şekilde mantıklı düşünebiliriz. hats-

Dan: Set aside our biases for a minute.

Dan: Ön yargılarımızı bir dakikalığına bir kenara bırak.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

And even if it's really difficult, try to rationally communicate with each other and

Ve gerçekten zor olsa bile, birbirinizle mantıklı bir şekilde iletişim kurmaya çalışın ve

kind of set aside emotion or set aside, yeah, that kind of bias.

duyguları bir kenara bırakın ya da evet, bu tür önyargıları bir kenara bırakın.

Dan: Yeah.

Evet.

Vanessa: And that doesn't work 100% of the time, of course.

Vanessa: Ve bu elbette her zaman %100 işe yaramaz .

But I think that we are both kind of naturally good at that, but we've also worked on that

Ama bence ikimiz de doğal olarak bu konuda iyiyiz ama bunun üzerinde de

a lot.

çok çalıştık.

Dan: Yeah.

Evet.

We're also pretty lucky because neither of us have extremely high negative emotion.

Ayrıca oldukça şanslıyız çünkü hiçbirimiz aşırı derecede olumsuz duygulara sahip değiliz.

So we don't yell at each other very much.

Bu yüzden birbirimize çok bağırmıyoruz.

We don't feel very angry that often.

O kadar sık ​​öfkelenmeyiz.

Or if we do, it's not the way some people are when they're angry.

Ya da öyle yaparsak, bazı insanlar öfkelendiklerinde böyle olmaz .

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Dan: Let's just put it that way.

Dan: Şöyle diyelim.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

So I think that that's something we have in common is that we communicate in a similar

Bence ortak noktamız, birbirimizle benzer şekilde iletişim kurmamız

way to each other.

.

All right, let's go to our next question.

Pekala, bir sonraki sorumuza geçelim.

Dan: Okay.

Tamam.

The next question is what would constitute a perfect day for you?

Sıradaki soru, sizin için mükemmel bir günü ne oluşturur?

Vanessa: Perfect.

Vanessa: Mükemmel.

Wow.

Vay.

Well, I think when I saw this question, I kind of thought about a pretty realistically

Pekala, sanırım bu soruyu gördüğümde, gerçekçi bir şekilde

perfect day, not I win the lottery and then I get to fly around the world.

mükemmel bir gün düşündüm, piyangoyu kazanıp sonra dünyanın etrafında uçacağımı değil.

This is not realistic.

Bu gerçekçi değil.

So when I thought about a perfect day, I start at the beginning of the day.

Bu yüzden mükemmel bir gün düşündüğümde, güne en başından başlıyorum.

I think the perfect day would be, I wake up, no children are crying.

Bence mükemmel bir gün olur, uyanırım, hiçbir çocuk ağlamıyor.

Dan: I'm just going to say no children.

Dan: Sadece çocuk yok diyeceğim.

Vanessa: No children are crying because Dan has woken up and is giving them breakfast.

Vanessa: Dan uyanıp onlara kahvaltı verdiği için hiçbir çocuk ağlamıyor.

And he has already prepared a wonderful breakfast of oatmeal-

Ve şimdiden harika bir yulaf ezmesi kahvaltısı hazırladı...

Dan: Oh, this is detailed.

Dan: Oh, bu ayrıntılı.

Vanessa: ... and- Dan: Oatmeal?

Vanessa: ... ve- Dan: Yulaf ezmesi?

Vanessa: We eat oatmeal every morning.

Vanessa: Her sabah yulaf ezmesi yeriz.

Dan: How about bacon and eggs?

Dan: Pastırma ve yumurtaya ne dersin?

Vanessa: Okay.

Vanessa: Peki.

There's bacon and eggs.

Pastırma ve yumurta var.

And I wake up at a nice, not too early hour and I get to eat this wonderful breakfast.

Ve güzel, çok erken olmayan bir saatte uyanıyorum ve bu harika kahvaltıyı yiyorum.

And we go for a family hike.

Ve ailecek yürüyüşe çıkıyoruz.

Dan: Is this just at our house?

Dan: Bu sadece bizim evde mi?

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Dan: Okay.

Tamam.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

We go for a family hike in the mountains all morning and afternoon and have a picnic on

Bütün sabah ve öğleden sonra ailece dağlarda yürüyüşe çıkıyoruz ve dağda piknik yapıyoruz

the mountain.

.

And then in the afternoon, we come back and our children magically are just playing so

Sonra öğleden sonra geri dönüyoruz ve biz

peacefully while we prepare dinner together.

birlikte akşam yemeği hazırlarken çocuklarımız sihirli bir şekilde çok huzurlu bir şekilde oynuyorlar.

Dan: Wow.

Vay canına.

Oh, together.

Birlikte.

Vanessa: I think it would be fun, too, yeah.

Vanessa: Bence de eğlenceli olur, evet.

We like to cook together, but we often don't get a chance to cook together because one

Birlikte yemek yapmayı seviyoruz ama çoğu zaman birlikte yemek yapma şansımız olmuyor çünkü

of us is watching the kids while the other is cooking.

birimiz yemek yaparken diğerimiz çocukları izliyor .

So I think it would be lovely, a very realistic day, minus some of the children things, too.

Bence çok güzel olurdu, çok gerçekçi bir gün, bazı çocuklarla ilgili şeyler de hariç.

Yeah.

Evet.

They're playing nicely and happy and we cook together and they go to bed so peacefully.

Güzel ve mutlu oynuyorlar ve birlikte yemek yapıyoruz ve çok huzurlu bir şekilde yatıyorlar.

And in the evening, we play our favorite board game, which is Carcassonne.

Akşamları da en sevdiğimiz tahta oyunu Carcassonne'u oynuyoruz.

Dan: Oh, okay.

Dan: Ah, tamam.

Vanessa: And I win.

Vanessa: Ve ben kazandım.

Dan: Oh, come on.

Dan: Ah, hadi ama.

Vanessa: Perfect day.

Vanessa: Mükemmel bir gün.

Dan: Wow.

Vay canına.

That's a very humble perfect day.

Bu çok mütevazi mükemmel bir gün.

Vanessa: Yeah?

Vanessa: Öyle mi?

Dan: You don't even go anywhere.

Dan: Hiçbir yere gitmiyorsun bile.

Vanessa: Oh, we go hiking.

Vanessa: Ah, yürüyüşe çıkıyoruz.

Dan: Okay.

Tamam.

Well, we go somewhere.

Pekala, bir yere gideriz.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet. Senden ne haber

What about you?

?

What's the perfect day for you?

Senin için mükemmel gün nedir?

Dan: Okay.

Tamam.

Well, mine is- Vanessa: I have a feeling it's a little more

Şey, benimki... Vanessa: Bunun biraz daha

extravagant.

abartılı olduğunu hissediyorum.

Dan: ... a little bit, yeah maybe a little bit more.

Dan: ... biraz, evet belki biraz daha fazla.

Vanessa: Okay.

Vanessa: Peki.

Dan: So we'd be traveling somewhere.

Dan: Yani bir yere seyahat ediyor olacağız.

So say Japan.

Japonya diyelim.

I've been having like a itch to go visit Japan, but I know it's not going to happen for a

Japonya'yı ziyaret etmek için can atıyorum ama bunun uzun bir süre olmayacağını biliyorum

long time because it's far away and we have little kids.

çünkü çok uzakta ve küçük çocuklarımız var.

So you have one of those like perfect travel days where you're not too tired.

Yani çok yorulmadığın mükemmel seyahat günlerinden birine sahipsin .

You do something really interesting.

Gerçekten ilginç bir şey yapıyorsun.

So maybe we see- Vanessa: A temple.

Yani belki görebiliriz- Vanessa: Bir tapınak.

Dan: Well, I love nature, so some of my favorite hikes in South Korea were going up mountains

Dan: Şey, doğayı seviyorum, bu yüzden Güney Kore'deki en sevdiğim yürüyüşlerden bazıları

by like old walls, old city walls, some kind of hike like that.

eski duvarlar, eski şehir surları gibi dağlara çıkmaktı, bunun gibi bir tür yürüyüş.

And it's beautiful weather.

Ve güzel hava.

And we stop by a delicious restaurant and I'd be with our kids.

Ve lezzetli bir restorana uğrarız ve ben çocuklarımızla birlikte olurdum.

Our kids would be older and everybody would be having a great time.

Çocuklarımız daha büyük olacaktı ve herkes harika vakit geçirecekti.

They would also be holding my arm and say, "Thanks, Dad, for sending us here.

Ayrıca kolumu tutarlar ve "Bizi buraya gönderdiğiniz için teşekkürler baba.

It's great.

Harika.

We love it."

Onu seviyoruz" derlerdi.

And everybody would give me a kiss, my children and my wife that is, and all the Japanese

Ve herkes beni öperdi, çocuklarım ve karım, yani tüm

people, too.

Japonlar da.

And then we'd jump on a dragon and fly off into the sky.

Sonra bir ejderhaya atlar ve gökyüzüne uçardık.

Vanessa: Wow.

Vanessa: Vay canına.

That was really amazing.

Bu gerçekten harikaydı.

Dan: And that's my perfect day.

Dan: Ve bu benim mükemmel günüm.

Vanessa: Especially the dragon part.

Vanessa: Özellikle ejderha kısmı.

Okay.

Tamam aşkım.

Well, maybe I've had a couple sips of port too much, but that was a wonderful day.

Belki birkaç yudum şarabı fazla kaçırmışımdır ama harika bir gündü.

All right, let's go to our next question.

Pekala, bir sonraki sorumuza geçelim.

Our next question is a little more serious and it is what questions do you think that

Sıradaki sorumuz biraz daha ciddi ve sizce

partners should ask each other before getting married?

çiftler evlenmeden önce birbirlerine hangi soruları sormalıdır ?

So we've been married for 10 years.

Yani 10 yıldır evliyiz.

Dan: Whoa.

Dan: Vay canına.

Vanessa: 10, almost 10 and a half years.

Vanessa: 10, neredeyse 10 buçuk yıl.

Dan: Would you believe it, internet?

Dan: İnanır mısın, internet?

Vanessa: I know.

Vanessa: Biliyorum.

It's amazing.

Bu harika.

So we have a little experience, not as much experience as a lot of people who've been

Yani bizim biraz tecrübemiz var,

married a lot longer than us, but what do you think?

bizden çok daha uzun süredir evli olan birçok insan kadar tecrübemiz yok ama ne dersiniz?

Yeah.

Evet.

What's some things that couples should ask each other?

Çiftlerin birbirlerine sorması gereken bazı şeyler nelerdir ?

Dan: Just one question or there's just one question.

Dan: Sadece bir soru ya da sadece bir soru var.

Vanessa: What questions.

Vanessa: Hangi sorular.

Dan: Okay.

Tamam.

Vanessa: Don't say all of them because I have to answer, too.

Vanessa: Hepsini söyleme çünkü benim de cevaplamam gerekiyor.

Dan: Well, I would probably start with, "If you're thinking about marriage, do you want

Dan: Muhtemelen şunu sorarak başlardım: " Evlenmeyi düşünüyorsan, çocuk ister misin

children?"

?"

Vanessa: Hmm.

Vanessa: Hmm.

Dan: There you go.

Dan: İşte gidiyorsun.

And, "How many kids do you want?"

Ve "Kaç çocuk istiyorsun?"

Vanessa: Okay.

Vanessa: Peki.

Dan: Because if one person wants zero and one person wants one or any variation of that,

Dan: Çünkü bir kişi sıfır istiyorsa ve bir kişi bunun bir veya herhangi bir varyasyonunu istiyorsa,

it's usually if somebody doesn't want any kids, then that could be a brick wall where

bu genellikle birisi çocuk istemiyorsa, o zaman bu,

you don't want to go any further.

daha fazla gitmek istemediğiniz bir tuğla duvar olabilir.

Vanessa: We call that a deal-breaker- Dan: A deal-breaker.

Vanessa: Biz buna anlaşmayı bozan diyoruz- Dan: Anlaşmayı bozan.

Vanessa: ... a deal-breaker.

Vanessa: ... anlaşmayı bozan.

Yep.

Evet.

Dan: And then number two would be money, like, what's your money expectations, who's going

Dan: Ve sonra iki numara para olurdu, örneğin, paradan beklentin nedir, kim

to work, when, how much are they going to work.

çalışacak, ne zaman, ne kadar çalışacaklar.

Vanessa: Ah, like how much money are you going to make?

Vanessa: Ah, mesela ne kadar para kazanacaksın?

Dan: Yeah.

Evet.

Vanessa: Those expectations?

Vanessa: Bu beklentiler?

Dan: Or even how much you spend on stuff?

Dan: Hatta eşyalara ne kadar harcıyorsun?

Like, what's your goals financially?

Mesela, finansal olarak hedeflerin neler?

Do you have financial goals, period?

Mali hedeflerin var mı, nokta?

Vanessa: Okay.

Vanessa: Peki.

Dan: That's what your dad asked me.

Dan: Baban bana bunu sordu.

Vanessa: And when did you say?

Vanessa: Peki ne zaman dedin?

Dan: I said, "I don't know, sir."

Dan: "Bilmiyorum efendim" dedim.

Vanessa: But you know what?

Vanessa: Ama biliyor musun?

That's one of our communication things that we have communicated and step-by-step grown

Bu, iletişim kurduğumuz ve adım adım

together and figured it out.

birlikte büyüdüğümüz ve çözdüğümüz iletişim şeylerden biri.

Dan: And I left you with the harder ones.

Dan: Ve seni daha zor olanlarla baş başa bıraktım.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Dan: Yeah.

Evet.

Do you have anything after that?

Bundan sonra bir şey var mı?

Vanessa: I think that it's kind of connected to yours.

Vanessa: Sanırım bu biraz seninkiyle bağlantılı.

The first one is, I think it's really important to talk about your expectations for your roles,

İlki, bence rollerinizden beklentilerinizden,

specifically gender roles.

özellikle de toplumsal cinsiyet rollerinden bahsetmeniz çok önemli.

And a lot of us maybe have parents who have a traditional gender role situation where

Ve çoğumuzun,

the father goes to work and the mother stays with the children, but for our generation,

babanın işe gittiği ve annenin çocuklarla kaldığı geleneksel bir cinsiyet rolü durumuna sahip ebeveynleri olabilir, ancak bizim neslimiz için

it's not exactly always like that.

bu her zaman tam olarak böyle değil. Bunun

There's a lot of variations of that.

birçok varyasyonu var.

So for us, we both take care of our children and we both teach you English and work on

Yani bizim için hem çocuklarımızla ilgileniyoruz hem de size İngilizce öğretiyoruz ve

this English teaching business.

bu İngilizce öğretme işi üzerinde çalışıyoruz.

So our life is a lot different than what our parents traditionally had.

Yani hayatımız, ebeveynlerimizin geleneksel olarak sahip olduklarından çok farklı.

Dan: Yeah.

Evet.

Vanessa: So I think that it would be important to talk about what do you expect me to do?

Vanessa: Yani benden ne yapmamı beklediğin hakkında konuşmanın önemli olacağını düşünüyorum.

What do you expect you to do?

Ne yapmanı bekliyorsun?

What do I expect of myself?

Kendimden ne bekliyorum?

And then, in different stages of life, when we have kids, what do we expect to do?

Ve sonra, hayatın farklı evrelerinde, çocuklarımız olduğunda ne yapmayı umuyoruz?

If we're going to have kids, what do we expect?

Eğer çocuğumuz olacaksa, ne bekliyoruz?

So I think that those roles in general are good to talk about.

Bu yüzden genel olarak bu roller hakkında konuşmak için iyi olduğunu düşünüyorum.

But even more specifically, I remember when we first got married, this might be a little

Ama daha spesifik olarak, ilk evlendiğimiz zamanları hatırlıyorum, bunu

strong to say, but one of the best things we did was just to say, "I do the dishes,

söylemek biraz ağır gelebilir ama yaptığımız en iyi şeylerden biri "Ben bulaşıkları yıkarım,

you do the laundry."

sen çamaşırları yıka" demekti.

Like this is so simple.

Sanki bu çok basit.

Dan: Clear separation.

Dan: Açık ayrım.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

But just having a really clear delegation of this is my task, this is your task.

Ama bunun gerçekten net bir delegasyonuna sahip olmak benim görevim, bu sizin göreviniz.

And we're still working on that because every stage in life is a little bit different.

Ve hala bunun üzerinde çalışıyoruz çünkü hayatın her aşaması biraz farklıdır.

But I think that having this accepted and talked about role is really important instead

Ama bence bunun kabul edilmesi ve rol hakkında konuşulması,

of just assuming, "Oh yeah, she's going to do it.

"Ah evet, bunu yapacak.

Oh yeah.

Ah evet.

He's going to do that."

O bunu yapacak" diye varsaymak yerine gerçekten önemli.

No, you should talk about it because it's always evolving and changing.

Hayır, bunun hakkında konuşmalısın çünkü o her zaman gelişiyor ve değişiyor.

So yeah.

Yani evet.

I think you should talk about your roles.

Bence rolleriniz hakkında konuşmalısınız.

All right.

Elbette. Bir

Let's talk about our next question.

sonraki sorumuz hakkında konuşalım.

Dan: The next question is your house catches on fire and you are running out the door and

Dan: Sıradaki soru, evin yanıyor ve kapıdan dışarı koşuyorsun ve

you can only grab one thing.

sadece bir şey alabilirsin.

What would it be and why?

Ne olurdu ve neden?

Vanessa: I think that there's more to this question.

Vanessa: Bence bu soruda daha fazlası var .

Dan: Is there?

Dan: Var mı?

Vanessa: It says after saving your loved ones and all of your pets, you can make a final-

Vanessa: Sevdiklerinizi ve tüm evcil hayvanlarınızı kurtardıktan sonra son bir...

Dan: That's a given.

Dan: Bu kesin.

Vanessa: ... a final dash into your house safely.

Vanessa: ... güvenli bir şekilde evinize son kez girin . Bu

So we want to exclude all of these situations.

nedenle, tüm bu durumları hariç tutmak istiyoruz.

Your kids are safe.

Çocuklarınız güvende.

Your loved ones are safe.

Sevdikleriniz güvende. Evcil

Your pets are safe and you can safely get something else.

hayvanlarınız güvende ve güvenle başka bir şey alabilirsiniz.

What would it be?

Ne olurdu?

Dan: Okay.

Tamam.

Everybody else is out of the house already- Vanessa: Yeah, yeah.

Diğer herkes çoktan evden çıktı- Vanessa: Evet, evet.

Dan: ... including your little cat and dog and your fish.

Dan: ... küçük kedin, köpeğin ve balığın dahil.

Vanessa: Yes, so what is, basically we're talking about an item, what is something that

Vanessa: Evet, yani nedir, temel olarak bir eşyadan bahsediyoruz, nedir,

you would grab.

yakalayacağınız bir şey.

Oh boy.

Ah oğlum.

I think for some reason, my first instinct with this question is to say in our closet

Sanırım nedense, bu soruyla ilgili ilk içgüdüm, dolabımızda

there is a box of my pictures from growing up, of my journals from growing up.

büyümeden fotoğraflarımdan , büyümeden kalma günlüklerimden oluşan bir kutu olduğunu söylemek.

Yeah.

Evet.

These kind of personal mementos and it's all in one box.

Bu tür kişisel hatıralar ve hepsi tek bir kutuda.

So maybe it's kind of cheating because I can take the whole box.

Belki de bu bir tür hiledir çünkü tüm kutuyu alabilirim.

But I think that maybe I would take this.

Ama belki bunu alırdım diye düşünüyorum.

I don't know in reality what I would actually grab.

Gerçekte ne yakalayacağımı bilmiyorum .

I'd probably grab something random, like a house plant that I don't care about.

Muhtemelen umursamadığım bir ev bitkisi gibi rastgele bir şey alırdım .

I think in that moment of panic, you'd probably do something not rational.

Bence o panik anında muhtemelen mantıklı olmayan bir şey yaparsın.

Dan: Can your phone be considered a loved one?

Dan: Telefonunuz sevilen biri olarak kabul edilebilir mi ?

Because I just automatically grab that.

Çünkü bunu otomatik olarak alıyorum.

Vanessa: Is your phone a loved one?

Vanessa: Telefonunuz sevilen biri mi?

Dan: Well, I mean, if I'm only going to grab one thing-

Dan: Şey, yani, eğer sadece bir şey alacaksam-

Vanessa: At the table and- Dan: ... like the second I get out of bed,

Vanessa: Masada ve- Dan: ... yataktan kalktığım anda

my hand would just grab the phone.

elim telefonu kapar. Bence

I don't think it counts.

sayılmaz.

Vanessa: So are you saying that like- Dan: We're excluding our phone.

Vanessa: Yani bunu şöyle mi söylüyorsun- Dan: Telefonumuzu hariç tutuyoruz.

Vanessa: ... if your phone is a loved one, that at the family table, you have a chair

Vanessa: ... eğer telefonun sevilen biriyse, aile masasında

for you, a chair for your wife, a chair for your kid and a chair for your phone, because

senin için bir sandalye, karın için bir sandalye, çocuğun için bir sandalye ve

it's a loved one?

sevilen biri olduğu için telefonun için bir sandalye var mı?

Dan: Yeah, in the baby chair.

Dan: Evet, bebek sandalyesinde.

Vanessa: In the baby chair, okay.

Vanessa: Bebek sandalyesinde, tamam.

All right.

Elbette.

Dan: Anyway.

Her neyse.

Vanessa: So what would you bring if you- Dan: Besides my phone?

Vanessa: Peki, eğer sen... Dan: Telefonumun yanı sıra ne getirirdin?

Vanessa: Besides your phone, I guess.

Vanessa: Telefonunuz dışında sanırım.

Dan: Okay.

Tamam.

Vanessa: What would you take?

Vanessa: Ne alırdın?

Dan: Well, so I'd probably be pretty practical.

Dan: Pekala, o halde muhtemelen oldukça pratik olurum.

I think I'd grab a box full of hard drives, external hard drives.

Sanırım bir kutu dolusu sabit sürücü, harici sabit sürücü alırdım.

Vanessa: Oh, okay.

Vanessa: Ah, tamam.

Dan: Because we have all Vanessa's old videos that are not backed up on the internet and

Dan: Çünkü Vanessa'nın internette yedeklenmemiş tüm eski videolarına ve hiçbir

all kinds of pictures that we don't have anywhere.

yerde sahip olmadığımız her türlü resme sahibiz.

Vanessa: That's true.

Vanessa: Bu doğru.

Dan: And it's digital, but it's not on the cloud.

Dan: Ve dijital ama bulutta değil .

I wouldn't probably even grab a computer now because most of the stuff is online in some

Muhtemelen şimdi bir bilgisayar bile almazdım çünkü çoğu şey bir

way or easily re-accessed.

şekilde çevrimiçi veya kolayca yeniden erişilebilir.

Vanessa: Oh, like you can get your pictures on Google Photos, but the pictures-

Vanessa: Oh, Google Fotoğraflar'da kendi resimlerini bulabilirsin, ama resimler-

Dan: Not some of our old pictures.

Dan: Bazı eski resimlerimizden değil.

Vanessa: ... pictures that are on the hard drive, you can't get.

Vanessa: ... sabit diskteki resimleri elde edemezsin.

Dan: All of our pictures from South Korea.

Dan: Tüm fotoğraflarımız Güney Kore'den.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

All of that kind of stuff.

Tüm bu tür şeyler.

Dan: Yeah.

Evet.

Vanessa: Which kind of makes me think maybe we should back that up.

Vanessa: Bu da bana belki de bunu desteklememiz gerektiğini düşündürüyor.

Dan: Yeah, maybe we should, yeah.

Dan: Evet, belki de yapmalıyız, evet.

Maybe, yeah.

Belki, evet.

Vanessa: Maybe we should put it in the cloud somewhere or think about that.

Vanessa: Belki de bunu bulutta bir yere koymalıyız ya da bunu düşünmeliyiz.

Yeah.

Evet. Bunu düşünmemizi

Well, thank you YouTube video for making us think about that.

sağladığın için teşekkürler YouTube videosu .

Dan: My phone already ran out the door, so don't worry about-

Dan: Telefonum çoktan bitti, bu yüzden merak etme-

Vanessa: Okay.

Vanessa: Tamam.

Dan: ... him or her?

Dan: ... o mu yoksa o mu?

Vanessa: Your loved one?

Vanessa: Sevdiğin kişi mi?

Dan: They.

Dan: Onlar.

Vanessa: Oh, all right.

Vanessa: Ah, tamam. Bir

Let's go to our next question.

sonraki sorumuza geçelim. Bir

The next question is a more personal one and it is what is something that most people would

sonraki soru daha kişisel ve çoğu insanın

find surprising about you?

sizde şaşırtıcı bulacağı bir şey var mı?

And when I say most people, I'm talking about people who are watching here.

Ve çoğu insan derken burayı izleyen insanlardan bahsediyorum.

So those of you who are watching this video, you've probably learned a lot about us personally

Yani bu videoyu izleyenleriniz, İngilizce öğreniyor olsanız da, bu İngilizce derslerini izleyerek kişisel olarak bizim hakkımızda çok şey öğrenmişsinizdir

by watching these English lessons, even though you're also learning English.

.

But what do you think is something that our students would find surprising about you?

Ama öğrencilerimizin sende şaşırtıcı bulacağı bir şey ne sence ?

Dan: Yeah, I think it would probably be that I can occasionally be a little bit, I don't,

Dan: Evet, sanırım ara sıra biraz olabilirim, değilim,

depressive is strong, but I can be somber or melodramatic perhaps.

depresif güçlüdür, ama belki kasvetli veya melodramatik olabilirim.

Vanessa: Ah.

Vanessa: Ah.

Yeah.

Evet.

There's ebbs and flows in life.

Hayatta iniş çıkışlar var.

Dan: Yeah.

Evet.

Vanessa: And sometimes on those downs you can be more sad.

Vanessa: Ve bazen bu düşüşlerde daha çok üzülebilirsin.

Dan: Probably more in my teens and 20s though.

Dan: Muhtemelen daha çok gençliğimde ve 20'li yaşlarımda.

Since I've hit 30, I'm just stable as a rock, as a boat in a still sea.

30'a geldiğimden beri, bir kaya gibi, durgun denizdeki bir tekne gibi dengedeyim.

Vanessa: Okay.

Vanessa: Peki.

Yeah.

Evet.

I think that just shows, too, though that everybody has different sides of themselves

Bence bu, herkesin farklı yönleri olduğunu

and is a real human- Dan: Yeah.

ve gerçek bir insan olduğunu da gösteriyor... Dan: Evet.

Vanessa: ... not just a silly, happy all the time, very normal.

Vanessa: ...sadece aptal değil, her zaman mutlu, çok normal.

Dan: I certainly present myself as very silly.

Dan: Kesinlikle kendimi çok aptal olarak gösteriyorum.

I mean, I enjoy being silly and I'm actually generally a happy person, but I even kind

Demek istediğim, aptal olmayı seviyorum ve aslında genel olarak mutlu bir insanım, ama hatta

of revel in sadness a little bit.

biraz üzüntüden zevk alıyorum.

Like I like to listen to sad songs a lot.

Hüzünlü şarkılar dinlemeyi çok severim mesela.

And I like to just like think and like be sad-

Ve düşünmeyi ve üzülmeyi seviyorum-

Vanessa: Just as an example- Dan: ... be like not grumpy, just, yeah.

Vanessa: Örnek olarak- Dan: ... huysuz olma, sadece, evet.

I don't really know the right, it's not quite sadness.

Doğrusunu gerçekten bilmiyorum, tam olarak üzüntü sayılmaz.

It's more just like- Vanessa: Blue.

Daha çok-- Vanessa: Mavi.

Dan: ... dramatic or blue.

Dan: ... dramatik ya da mavi.

Yes.

Evet.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Just as an example, Dan likes to create playlists, which are kind of like different songs that

Bir örnek olarak Dan, birlikte gruplanmış olarak dinleyebileceği farklı şarkılara benzeyen çalma listeleri oluşturmayı seviyor

he can listen to that are grouped together.

. Çalma

And one of his playlists is songs for feeling blue.

listelerinden biri de hüzünlü hissetmek için şarkılar .

So when Dan is feeling a little sad, he likes to listen to sad music.

Dan biraz üzgün hissettiğinde hüzünlü müzik dinlemeyi seviyor.

Dan: Yeah.

Evet.

Vanessa: And this is- Dan: Or even when I'm feeling happy, honestly.

Vanessa: Ve bu- Dan: Ya da dürüst olmak gerekirse kendimi mutlu hissettiğimde bile.

Vanessa: Really?

Vanessa: Gerçekten mi?

Dan: Sure.

Dan: Elbette.

Vanessa: Oh.

Vanessa: Ah.

This is absolutely not like me.

Bu kesinlikle bana göre değil.

Dan: I love sad music.

Dan: Hüzünlü müziği seviyorum.

Vanessa: I am not like that at all.

Vanessa: Ben hiç öyle değilim.

When I feel sad, I'm trying to do everything possible to get rid of the sadness, not to

Üzgün ​​​​hissettiğimde, o anda olmak için değil, üzüntüden kurtulmak için mümkün olan her şeyi yapmaya çalışıyorum

kind of be in that moment.

.

Dan: I'm not sure I've ever seen you sad.

Dan: Seni hiç üzgün gördüğümden emin değilim.

Vanessa: Really?

Vanessa: Gerçekten mi?

Dan: I mean, not often.

Dan: Yani, sık değil.

Vanessa: Yeah, I guess so.

Vanessa: Evet, sanırım öyle.

Dan: We've been married 10 years.

Dan: 10 yıldır evliyiz.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

I think there's been- Dan: She's not a low person at all.

Sanırım... Dan: Hiç de aşağılık bir insan değil.

Vanessa: There's been very few times where- Dan: I mean, you could probably tell.

Vanessa: Çok az kez oldu- Dan: Yani, muhtemelen anlayabilirsin.

Vanessa: ... it's kind of stayed in my life.

Vanessa: ...bir bakıma hayatımda kaldı.

Dan: Yeah.

Evet.

Vanessa: Usually it's just a moment or like it's usually more-

Vanessa: Genellikle sadece bir an ya da genellikle daha fazla-

Dan: Usually when you drink wine.

Dan: Genellikle şarap içtiğinizde.

Vanessa: Uh-oh.

Vanessa: Ah-ah.

Am I going to be- Dan: That's the only times I can really remember

Ben-- Dan: Sadece böyle zamanlar gerçekten

you saying- Vanessa: Am I going to be blue?

senin- Vanessa: Üzgün ​​mü olacağım?

Dan: ... "I feel like bummed," or sad or something.

Dan: ... "Üzülmüş gibi hissediyorum" ya da üzgün falan.

Vanessa: Ah.

Vanessa: Ah.

Dan: Yeah.

Evet.

Vanessa: Sometimes red wine especially makes me feel a little bummed, but how I would answer

Vanessa: Bazen özellikle kırmızı şarap beni biraz rahatsız ediyor, ama

this question, something that you might find surprising about me, is that I think that

bu soruya nasıl cevap vereceğim, benim hakkımda şaşırtıcı bulabileceğiniz bir şey ,

I have a pretty strong nihilistic streak.

oldukça güçlü bir nihilist çizgim olduğunu düşünüyorum.

This is- Dan: But she's a very happy nihilist.

Bu... Dan: Ama o çok mutlu bir nihilist.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

So nihilism kind of means that you think it's all pointless.

Yani nihilizm, her şeyin anlamsız olduğunu düşündüğünüz anlamına gelir . Hiçbir

There's no meaning.

anlamı yok.

Why would this matter?

Bu neden önemli olsun?

And kind of the feeling that there's no hope.

Ve hiç umudun olmadığı hissi.

Dan: Yeah.

Evet.

If I get charged up about politics or something, she just kind of shrugs her shoulders.

Politika ya da başka bir şeyle suçlanırsam, omuzlarını silkiyor.

Vanessa: Right.

Vanessa: Doğru.

Well, it's all, of course it's not going to work.

Şey, hepsi bu, elbette işe yaramayacak .

Of course everyone's corrupt.

Tabii ki herkes yozlaşmış.

Dan: Yeah, the sun's going to die eventually.

Dan: Evet, güneş eninde sonunda ölecek.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Nothing's going to happen like this kind of negative outlook, but at the same time-

Hiçbir şey bu tür olumsuz bir bakış açısıyla olmayacak, ama aynı zamanda-

Dan: She's more cynical than you would expect.

Dan: Beklediğinden daha alaycı.

Vanessa: It doesn't make me feel depressed to think like that.

Vanessa: Böyle düşünmek beni depresif hissettirmiyor .

I try to find some hope in nihilism.

Nihilizmde biraz umut bulmaya çalışıyorum.

Dan: Maybe Zen is a better word, yeah.

Dan: Belki de Zen daha iyi bir kelimedir, evet.

Vanessa: Maybe by saying that- Dan: Like a Buddhist kind of approach.

Vanessa: Belki bunu söyleyerek... Dan: Budist bir yaklaşım gibi.

Vanessa: ... if, for example, if I feel like there's some big world concept that is potentially

Vanessa: ...örneğin, potansiyel olarak dünyayı mahvedecek büyük bir dünya kavramı varmış gibi hissedersem,

going to ruin the world, I don't know.

bilmiyorum.

It's the year 2020.

Yıl 2020.

There has been many things like this.

Bunun gibi çok şey oldu.

Dan: We're going down, folks.

Dan: Aşağı iniyoruz millet.

Vanessa: Many things that have happened this year where everyone feels like the world is

Vanessa: Bu yıl herkesin dünyanın sonu geliyormuş gibi hissettiği birçok şey oldu

ending.

.

But for me I feel like, "Okay, well, if everything bad happens, the best thing I can do is to

Ama benim için şöyle hissediyorum: "Pekala, eğer her şey kötü olursa, yapabileceğim en iyi şey

maintain a positive family.

pozitif bir aileyi sürdürmektir.

And if my family is doing something positive, the rest of the world might be going down,

Ve eğer ailem pozitif bir şeyler yapıyorsa, dünyanın geri kalanı kötüye gidiyor olabilir

but this is my small circle of influence."

ama bu benim küçük etki çevrem."

Dan: Yeah.

Evet.

Vanessa: "And I can influence this small circle and that's about it."

Vanessa: "Ve ben bu küçük çevreyi etkileyebilirim, hepsi bu."

So I feel, yeah, so sometimes I can feel nihilistic.

Bu yüzden hissediyorum, evet, bu yüzden bazen nihilist hissedebiliyorum.

Dan: But you're influencing them out there.

Dan: Ama dışarıda onları etkiliyorsun.

Vanessa: Yes.

Vanessa: Evet.

But I think that- Dan: Maybe a little bit?

Ama bence- Dan: Belki biraz?

I don't know.

Bilmiyorum.

Vanessa: We have much more influence on our family than we do on people on the internet.

Vanessa: Ailemiz üzerinde internetteki insanlardan çok daha fazla etkimiz var .

Dan: She doesn't do this YouTube thing for influence necessarily.

Dan: Bu YouTube olayını ille de etkilemek için yapmıyor.

Vanessa: No.

Vanessa: Hayır.

If I could do it anonymously, that would be nice.

Bunu anonim olarak yapabilseydim, bu iyi olurdu.

Like I said, I want a private life.

Dediğim gibi, özel bir hayat istiyorum.

Dan: You do want to help people, though- Vanessa: Yeah.

Dan: Yine de insanlara yardım etmek istiyorsun- Vanessa: Evet.

Dan: ... but it's like not in the influence kind of way, if you know what I mean, lifestyle.

Dan: ...ama etki anlamında değil gibi , ne demek istediğimi anlıyorsan, yaşam tarzı.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Well, needless to say, I do have a nihilistic streak in me, even though I do feel generally

Söylemeye gerek yok, genel olarak oldukça olumlu hissetsem de içimde nihilist bir çizgi var

pretty positive.

.

I think I can maintain positivity even though I do feel nihilistic about a lot of things.

Pek çok şey hakkında nihilist hissetsem de pozitifliğimi koruyabileceğimi düşünüyorum.

All right, let's go to our next question.

Pekala, bir sonraki sorumuza geçelim.

Dan: The next question is if you could wake up tomorrow and gain one quality or ability,

Dan: Sonraki soru, yarın uyanıp bir nitelik veya yetenek kazanabilseydin,

what would it be?

bu ne olurdu?

Vanessa: Hmm.

Vanessa: Hmm.

It might be a little selfish to say this because it's not one quality, but one ability that

Bunu söylemek biraz bencilce olabilir çünkü bu tek bir nitelik değil,

I would like to have, can I choose something magical?

sahip olmak istediğim bir yetenek, büyülü bir şey seçebilir miyim ?

Dan: Hmm.

Dan: Hmm.

Okay.

Tamam aşkım.

Yeah.

Evet.

Vanessa: Is I would love- Dan: There are no rules here.

Vanessa: Çok isterim- Dan: Burada kural yok.

Vanessa: Okay.

Vanessa: Peki.

I would love to be able to snap my fingers and our family would appear in a different

Parmaklarımı şaklatabilmeyi ve ailemizin farklı bir

location.

yerde görünmesini çok isterdim.

Dan: Whoa.

Dan: Vay canına.

Oh, like- Vanessa: This means that there is no need

Oh, mesela- Vanessa: Bu, seyahate gerek olmadığı anlamına geliyor

for travel.

.

Dan: ... teleportation.

Dan: ... ışınlanma.

Vanessa: Yes.

Vanessa: Evet.

We could instantly, boom, be in Tokyo.

Anında, boom, Tokyo'da olabiliriz.

Boom, be in Rio de Janeiro.

Boom, Rio de Janeiro'da ol.

Boom, be at my parents' house.

Boom, ailemin evinde ol.

Boom, be at your parents' house.

Boom, ailenin evinde ol.

Oh, wouldn't it be amazing.

Ah, harika olmaz mıydı?

Dan: Your parents' house.

Dan: Ailenin evi.

Vanessa: Your parents' house.

Vanessa: Ailenin evi.

It would be so great because just that travel process.

Çok harika olurdu çünkü sadece bu seyahat süreci.

I love, like we said, we like to travel and go places and have adventures, but sometimes

Seviyorum, dediğimiz gibi, seyahat etmeyi ve yerlere gitmeyi ve maceralar yaşamayı seviyoruz ama bazen

the travel part of it, sometimes we say travel is a curse.

bunun seyahat kısmı, bazen seyahatin bir lanet olduğunu söylüyoruz.

Dan: Yeah.

Evet.

Vanessa: We love to be there, but we don't like to get there.

Vanessa: Orada olmayı seviyoruz ama oraya gitmeyi sevmiyoruz.

Dan: I mean, it could be kind of fun.

Dan: Yani, biraz eğlenceli olabilir.

But planning for traveling is not fun.

Ancak seyahat etmeyi planlamak eğlenceli değil.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

I'm sure there's plenty of other things that I would actually really like to do if I had

a genie with a magic lamp and I could gain one quality or ability, but this is the first

Sihirli lambalı bir cinim olsa ve bir nitelik veya yetenek kazanabilseydim, gerçekten yapmak isteyeceğim birçok başka şey olduğuna eminim, ama

thing that came to my mind.

aklıma ilk gelen şey bu.

And also I drank a couple sips of this wine, port, so that was my answer.

Ayrıca bu şaraptan birkaç yudum içtim, porto, yani cevabım buydu.

Dan: So, she wants to teleport to the wine shop.

Dan: Demek şarap dükkanına ışınlanmak istiyor .

Vanessa: No, I don't.

Vanessa: Hayır, bilmiyorum.

We probably drink- Dan: Is that what you do when you teleport?

Muhtemelen içiyoruz- Dan: Işınlanınca böyle mi yapıyorsun?

Vanessa: I probably drink alcohol maybe once a month, maybe less.

Vanessa: Muhtemelen ayda bir, belki daha az alkol alıyorum.

Dan: Yeah, once a month is about right.

Dan: Evet, ayda bir kez doğru.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Maybe one glass of wine once a month, so they might say I'm a lightweight.

Belki ayda bir bir kadeh şarap, bu yüzden benim hafif sıklet olduğumu söyleyebilirler. Senden ne haber

What about you?

? Sahip olmak

What is one quality or ability that you would like to have?

isteyeceğiniz bir nitelik veya yetenek nedir ?

Dan: Hmm.

Dan: Hmm. Bu

So I was thinking about this and first I thought invisibility.

yüzden bunu düşünüyordum ve önce görünmezliği düşündüm.

It's kind of cliche, but- Vanessa: Classic.

Biraz klişe ama- Vanessa: Klasik.

Dan: ... I think I would rather have, probably a lot of you have watched Star Wars.

Dan: ... Sanırım izlemeyi tercih ederdim, muhtemelen çoğunuz Star Wars izlemişsinizdir.

Do you remember in the original Star Wars where Ben Kenobi walks up to the Stormtrooper

Orijinal Star Wars'ta Ben Kenobi'nin Stormtrooper'a doğru yürüdüğünü

and says, and he like waves his hand and basically hypnotizes them and just like kind of makes

ve elini sallamayı sevdiğini ve temelde onları hipnotize ettiğini ve tıpkı onlara istediğini yaptırdığı gibi söylediğini hatırlıyor musunuz?

them do what he wants.

Vanessa: Oh, my Gosh.

Vanessa: Aman Tanrım.

Dan: "We are not the travelers you're looking for."

Dan: "Aradığın gezginler biz değiliz ."

Vanessa: Oh, yeah.

Vanessa: Ah, evet.

He says something like that.

Böyle bir şey söylüyor.

Dan: That thing.

Dan: O şey.

"You will let me into the building."

"Binaya girmeme izin vereceksin."

I would do that.

Bunu yapardım.

Vanessa: You already said you want to be king.

Vanessa: Kral olmak istediğini zaten söyledin.

You want to have influence, now you want people to do what you want.

Etki sahibi olmak istiyorsun, şimdi de insanların senin istediğini yapmasını istiyorsun.

Dan: No, it's not that I want to trick them.

Dan: Hayır, onları kandırmak istediğimden değil.

It's that I want to find out things.

Bir şeyler öğrenmek istiyorum.

I would go to the White House and I would go to the guards and I'd be like, "I belong

Beyaz Saray'a giderdim, gardiyanlara giderdim ve "Ben

here."

buraya aitim" derdim.

And then I would go into- Vanessa: In my cat sweater, I belong here.

Ve sonra ben... Vanessa: Kedi süveterimle buraya aitim.

Dan: ... the White House and I'd go up to Donald Trump for now.

Dan: ... Beyaz Saray ve ben şimdilik Donald Trump'a giderdik.

Eventually it will be Joe Biden, I guess, or whoever.

Sonunda Joe Biden olacak, sanırım ya da her kimse.

I don't know.

Bilmiyorum. Ben de

And I'd be like, "I belong here."

"Ben buraya aitim" derdim.

Vanessa: Tell me all your secrets.

Vanessa: Bana tüm sırlarını söyle.

Dan: Yeah.

Evet.

"You will tell me what you're really thinking."

"Gerçekten ne düşündüğünü bana söyleyeceksin."

Or I'd go up to like a CIA agent or something.

Ya da bir CIA ajanı falan sevmeye giderdim.

"You will show me your secret vaults."

"Bana gizli kasalarını göstereceksin."

And then I would have all the knowledge and then knowledge is power.

Ve o zaman tüm bilgiye sahip olurdum ve o zaman bilgi güçtür.

Vanessa: And you would rule the world.

Vanessa: Ve sen dünyaya hükmedeceksin.

Dan: No, I'd be like a journalist kind of guy.

Dan: Hayır, gazeteci gibi bir adam olurdum.

I'd reveal it to the world.

Bunu dünyaya ifşa ederdim.

Unless what I found was so dangerous, which I assume there's probably something super

Bulduğum şey o kadar tehlikeli değilse ki, muhtemelen orada süper tehlikeli bir şey olduğunu varsayıyorum

dangerous out there.

. O

Then I'd be like, "Nevermind.

zaman "Boş ver.

I'm not sharing this with the world."

Bunu dünyayla paylaşmıyorum" derdim.

And everybody would go crazy.

Ve herkes çıldırırdı.

Vanessa: Aha.

Vanessa: Haa.

Dan: Which is probably what they're thinking.

Dan: Muhtemelen düşündükleri de bu.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Dan: See, this is where my mind goes.

Dan: Bak, aklımın gittiği yer burası.

Vanessa: So I think we're kind of different on this.

Vanessa: Bence bu konuda biraz farklıyız.

Dan: So, maybe instant hypnotism.

Dan: Yani, belki anlık hipnotizma.

Hypnotism.

hipnoz.

Vanessa: Oh.

Vanessa: Ah.

As long as you are someone using your powers for good.

Güçlerini iyilik için kullanan biri olduğun sürece .

Dan: I would use it for good, guys.

Dan: Bunu iyilik için kullanırdım çocuklar.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Because there's also a lot of bad that can be done in that situation.

Çünkü bu durumda yapılabilecek çok fazla kötülük var .

Dan: That's true.

Bu doğru.

"You will off the building."

"Binayı terk edeceksiniz."

Vanessa: "You will give me all of your money."

Vanessa: "Bütün paranı bana vereceksin."

Dan: Oh, yeah.

Dan: Ah, evet. Bunu

I didn't even think of that.

düşünmedim bile.

Vanessa: Good.

Vanessa: Güzel.

That's good.

Bu iyi.

Dan: That's how you know I'd use my power for good.

Dan: Gücümü iyilik için kullanacağımı böyle biliyorsun .

Vanessa: Yes.

Vanessa: Evet.

Let's go to our last question.

Gelelim son sorumuza.

Our final question is what do you feel the most grateful for in life?

Son sorumuz, hayatta en minnettar hissettiğiniz şey nedir?

Dan: I have only cliche answers for this, but they're cliche because they're true.

Dan: Bunun için sadece klişe cevaplarım var ama klişeler çünkü doğrular.

I am very grateful that I have a fantastic, amazing wife.

Harika, harika bir karım olduğu için çok minnettarım .

Yeah, you guys have no idea.

Evet, hiçbir fikriniz yok.

Although you might have an idea.

Yine de bir fikriniz olabilir.

Hmm.

Hmm.

And healthy children, great children, fantastic children, fantastic baby.

Ve sağlıklı çocuklar, harika çocuklar, harika çocuklar, harika bebek.

And good health myself.

Ve kendime sağlık.

There you go.

İşte gidiyorsun.

Vanessa: That's great.

Vanessa: Bu harika.

Dan: That's the trifecta.

Dan: Bu üçlü.

Vanessa: Hmm.

Vanessa: Hmm.

Yeah.

Evet.

Well, I was thinking those things- Dan: And then she thought.

Şey, ben bunları düşünüyordum- Dan: Sonra düşündü.

Vanessa: Of course, I have a wonderful husband and children, but I also think that-

Vanessa: Tabii ki harika bir kocam ve çocuklarım var ama bence aynı zamanda-

Dan: She loves our minivan.

Dan: Minibüsümüzü seviyor.

Vanessa: It is this Christmas tree.

Vanessa: Bu, bu Noel ağacı.

I'm just kidding.

Sadece şaka yapıyorum. O

It's not that Christmas tree.

Noel ağacı değil.

I think that something that kind of brings all of this together is I'm very extremely

Bence tüm bunları bir araya getiren şey,

grateful for our job.

işimiz için son derece müteşekkirim.

Dan: I was going to say you guys.

Dan: Siz diyecektim çocuklar.

Vanessa: Well, you were highly included in that because without you, we wouldn't have

Vanessa: Buna fazlasıyla dahil oldun çünkü sen olmasaydın

a job teaching English.

İngilizce öğretmenliği yapacak bir işimiz olmazdı.

Dan: Yeah.

Evet.

Vanessa: But I think it's true that yes, we can have a great husband or kids or health,

Vanessa: Ama bence evet, harika bir kocamız, çocuklarımız veya sağlığımız olabilir

but if you can't spend time together, then it's kind of sad, right?

ama birlikte vakit geçiremiyorsanız bu biraz üzücü, değil mi?

Dan: Yes.

Dan: Evet.

Vanessa: So because of this job, we can work from home.

Vanessa: Yani bu iş sayesinde evden çalışabiliyoruz.

We can work for ourselves, If it's a beautiful day outside, we throw away work and go outside

Kendimiz için çalışabiliriz, Dışarıda güzel bir gün varsa işi bir kenara atıp dışarı çıkıp

and go for a hike.

yürüyüşe çıkarız.

If it's raining or an awful day outside, we do work.

Yağmur yağıyorsa veya dışarıda kötü bir gün varsa, çalışıyoruz.

So it's so flexible that, thanks to you, that we can really spend time together.

Yani o kadar esnek ki, senin sayende gerçekten birlikte vakit geçirebiliyoruz.

And that's what I love to do the most.

Ve bunu yapmayı en çok seviyorum.

Dan: Yeah.

Evet.

Vanessa: So being able to have this kind of open-ended lifestyle, where we're doing something

Vanessa: Yani, sevdiğimiz bir şeyi

that we like, something creative, where at 9:00 PM, 10:00 PM at night, we can sit in

, yaratıcı bir şeyi yaptığımız, akşam 21:00'de, 22:00'de

front of our Christmas tree and drink wine and ask silly questions to each other and

Noel'imizin önünde oturabildiğimiz bu tür açık uçlu bir yaşam tarzına sahip olmak. ağaç ve şarap içip birbirinize aptalca sorular sorun ve

I hope you watch it, but we get to do that.

umarım onu ​​izlersiniz, ama bunu yapacağız.

And we also get to, because of that, we also get to spend time with each other.

Ayrıca bu sayede birbirimizle de vakit geçirebiliyoruz.

So I think that I'm really grateful for this job.

Bu yüzden bu iş için gerçekten minnettar olduğumu düşünüyorum .

So, thank you.

Teşekkürler.

Dan: Yeah.

Evet.

Vanessa: Thank you everyone.

Vanessa: Herkese teşekkürler.

I'm grateful for you.

senin için minnettarım

Dan: And none of this would be possible without the internet.

Dan: Ve bunların hiçbiri internet olmadan mümkün olmazdı .

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Dan: So, really we should be grateful for the internet.

Dan: Yani, gerçekten internet için minnettar olmalıyız .

Vanessa: Wow.

Vanessa: Vay canına.

Thank you, internet.

Teşekkürler internetim.

Yes.

Evet.

Dan: Thank you, internet.

Dan: Teşekkürler internet.

Vanessa: So on that note, I would like to thank you so much for watching this conversation

Vanessa: Bu arada, bu sohbeti izlediğiniz

and thank you, Dan, for joining me.

ve bana katıldığınız için teşekkür ederim Dan.

Dan: You're welcome.

Dan: Rica ederim.

I hope it wasn't too crazy.

Umarım çok çılgınca olmamıştır.

Vanessa: Yes.

Vanessa: Evet.

I hope this is interesting and useful to you for vocabulary, for grammar, for your listening

Umarım bu sizin için ilginç ve kelime dağarcığı, gramer ve dinleme becerileriniz için yararlıdır

skills.

.

If you would like to take your listening skills to the next level, maybe you watched this

Dinleme becerilerinizi bir üst düzeye çıkarmak istiyorsanız, belki bu

conversation and you thought, "Yeah, I understand Dan and Vanessa pretty well, but I can't understand

sohbeti izlemişsinizdir ve "Evet, Dan ve Vanessa'yı oldukça iyi anlıyorum ama

movies and TV shows.

filmleri ve TV şovlarını anlamıyorum.

I can understand them, but I can't understand other people."

Onları anlayabiliyorum" diye düşünmüşsünüzdür. ama diğer insanları anlayamıyorum."

Well, I have some good news.

İyi haberlerim var.

I would like to invite you to join us in our course, the 30 Day English Listening Challenge.

Sizi, 30 Günlük İngilizce Dinleme Yarışması olan kursumuza katılmaya davet etmek istiyorum.

On December 22nd, we are going to be opening the Pack 5 of the Listening Challenge, which

22 Aralık'ta Listening Challenge'ın 5. Paketini açacağız, bu da

means that we've done this for five years in a row.

bunu beş yıl üst üste yaptığımız anlamına geliyor.

Amazing.

İnanılmaz.

At the end of every year, we open the Listening Challenge, a new version of the Listening

Her yılın sonunda, Listening Challenge'ın yeni bir versiyonu olan Listening Challenge'ı açıyoruz

Challenge.

.

And that means that in the month of January, I will give you a new listening lesson every

Bu da Ocak ayında size her gün yeni bir dinleme dersi vereceğim anlamına geliyor

day.

.

And that will challenge your listening skills and help you to build your knowledge.

Ve bu, dinleme becerilerinizi zorlayacak ve bilginizi geliştirmenize yardımcı olacaktır.

So I hope that you'll be able to join us.

Bu yüzden bize katılabileceğinizi umuyorum.

Thank you so much for joining us.

Aramıza katıldığınız için teşekkür ederiz. Birbirimiz hakkında

Let us know in the comments some answers to these questions so that we can learn more

daha fazla şey öğrenebilmemiz

about each other and get to know you.

ve sizi tanıyabilmemiz için bu soruların bazı cevaplarını yorumlarda bize bildirin.

Dan: Yes.

Dan: Evet. Hayatının

Let us know the most embarrassing moments of your life.

en utanç verici anlarını bize anlat .

Vanessa: Yes.

Vanessa: Evet.

Please let us know on the internet, in the comment section.

Lütfen internet üzerinden yorum bölümünden bize bildirin .

That will be great.

Bu harika olacak. Bizimle

Well, thank you so much for learning English with us and we'll see you again next Friday

İngilizce öğrendiğiniz için çok teşekkür ederiz. Gelecek Cuma

for a new lesson here on my YouTube channel.

YouTube kanalımda yeni bir ders için tekrar görüşmek üzere.

Bye.

Hoşçakal.

Dan: Bye.

Dan: Görüşürüz.

Okay.

Tamam aşkım.

The next question is your houch, your houch.

Sıradaki soru senin evin, senin evin.

Dang it.

Kahretsin.

All right.

Elbette.

I'm not moving.

Hareket etmiyorum.

Vanessa: So, on that note- Dan: I wasn't ready.

Vanessa: Yani, o anlamda... Dan: Hazır değildim.

Wait, I'm not still not ready.

Bekle, hala hazır değilim.

Okay.

Tamam aşkım.

I'm ready now.

Şimdi hazırım.

It is 20% (alcohol), you know?

%20 (alkol) biliyor musun?

Vanessa: That was a lot.

Vanessa: Bu çok fazlaydı.

You’re like, “And then we all get on a dragon and fly away?!

"Sonra hepimiz bir ejderhaya binip uçup mı gidiyoruz?"

I was not expecting that.

Bunu beklemiyordum.

Dan: I know.

Biliyorum.

Well, I said everybody was kissing me, so I thought I should be absurd at the end.

Herkesin beni öptüğünü söyledim, bu yüzden sonunda saçmalamam gerektiğini düşündüm.

Hide your puppies.

Yavrularını sakla.

Vanessa: What?

Vanessa: Neyi?

My puppies?

Yavrularım mı?

Dan: She's a nihilist.

Dan: O bir nihilist.

Vanessa: A nihilist doesn't mean you're a murderer.

Vanessa: Bir nihilist, senin bir katil olduğun anlamına gelmez .

Dan: Will to power.

Dan: Güç istemi.

Oh, the word’s mind control.

Oh, kelimenin zihin kontrolü.

Vanessa: You want to have mind control?

Vanessa: Zihin kontrolüne sahip olmak ister misin?

Dan: Oh, I'm just listening to you.

Dan: Oh, sadece seni dinliyorum.

Vanessa: Thank you.

Vanessa: Teşekkür ederim.

Dan: Mm-hmm (affirmative).

Dan: Mm-hmm (olumlu).

Vanessa: All right.

Vanessa: Pekala.

Let's say our next- Dan: I'm going to move on to yours.

Diyelim ki sıradaki... Dan: Ben seninkine geçeceğim.

Vanessa: Hey, that's mine.

Vanessa: Hey, o benim.

Dan: You drink too slow.

Dan: Çok yavaş içiyorsun.

Vanessa: No, I'm also talking and trying to organize a video at the same time.

Vanessa: Hayır, aynı zamanda hem konuşuyor hem de video düzenlemeye çalışıyorum.

Dan: I save all my sips for in between.

Dan: Tüm yudumlarımı arada saklıyorum. O

It's so easy.

kadar kolay.

It's my wife.

O benim karım.

Vanessa: Oh, I wasn't going to say you.

Vanessa: Oh, seni söylemeyecektim.

Dan: I was going to say my precious couch.

Dan: Değerli kanepem diyecektim.

Vanessa: This wine.

Vanessa: Bu şarap.

Dan: This Christmas tree, this table that I found at a flea market.

Dan: Bu Noel ağacı, bit pazarında bulduğum bu masa.

I am so, I love you.

Ben öyleyim, seni seviyorum.

Grateful.

Minnettar.

Vanessa: The next step is to download my free ebook Five Steps To Becoming a Confident English

Vanessa: Sonraki adım, ücretsiz e-kitabımı Kendinden Emin Bir İngilizce Konuşmacısı Olmak İçin Beş Adım'ı indirmek

Speaker.

.

You'll learn what you need to do to speak confidently and fluently.

Kendinden emin ve akıcı bir şekilde konuşmak için ne yapman gerektiğini öğreneceksin.

Don't forget to subscribe to my YouTube channel for more free lessons.

Daha fazla ücretsiz ders için YouTube kanalıma abone olmayı unutmayın.

Thanks so much.

Çok teşekkürler.

Bye.

Hoşçakal.