1.5 Hour English Conversation Lesson

Vanessa: Hi, I'm Vanessa  

Vanessa: Merhaba, ben

from SpeakEnglishWithVanessa.com. Today,  I have a special guest, my husband, Dan. 

SpeakEnglishWithVanessa.com'dan   Vanessa. Bugün özel bir konuğum var, kocam Dan.

Dan: Hello. 

Vanessa: Today, we are going to be having a long  

Merhaba.

Vanessa: Bugün uzun

English conversation, because over two years ago,  back in February 2020, we made this conversation  

İngilizce sohbet edeceğiz, çünkü iki yılı aşkın bir süre önce, Şubat 2020'de  bu sohbeti yaptık

and millions of you loved this and said that  it helped you to immerse yourself in English  

ve milyonlarca kişi bunu sevdi ve İngilizce'ye kendinizi kaptırmanıza   yardımcı olduğunu   söyledi.

and have a fun time. Today, we are going to be  doing something similar. We'll be talking about  

eğlence zamanı. Bugün benzer bir şey yapacağız.

at least 10, possibly more, topics. We'll be  giving our opinions and stories and ideas. 

En az 10, muhtemelen daha fazla konudan bahsediyor olacağız. Görüşlerimizi, hikayelerimizi ve fikirlerimizi aktaracağız.

Dan: Answers. 

Cevaplar.

Vanessa: Yes, whatever comes up  

Vanessa: Evet,

along the way. There will be subtitles for key  phrases down here, but you can also click CC to  

yol boyunca ne olursa olsun. Burada anahtar ifadeler için altyazılar olacaktır , ancak

get the full subtitles so that you don't miss any  words. All right, are you ready to get started? 

hiçbir kelimeyi kaçırmamak için tam altyazıları almak için CC'yi de tıklayabilirsiniz . Pekala, başlamaya hazır mısın?

Dan: I'm ready. 

Dan: Ben hazırım.

Vanessa: Let's do it.  

Vanessa: Hadi yapalım.

But wait, before we get started, like always, I  have created a free PDF worksheet for this lesson  

Ancak bekleyin, başlamadan önce, her zaman olduğu gibi, bu ders için indirebileceğiniz ücretsiz bir PDF çalışma sayfası oluşturdum

that you can download. Never forget what you are  about to learn. You can click on the link in the  

. Ne öğrenmek üzere olduğunuzu asla unutmayın . Açıklamadaki bağlantıya tıklayarak

description to download this free PDF worksheet  today, and you will have a chance to answer all  

bu ücretsiz PDF çalışma sayfasını bugün indirebilirsiniz ve bugünün tüm sorularını da yanıtlama şansınız olacak

of today's questions too. Dan: 

. Dan:

Oo. Vanessa: 

Okay. Are you ready for question number one? Dan: 

Aaa. Vanessa:

Tamam. Bir numaralı soruya hazır mısınız? Dan:

Yes, I'm ready. What is it? Vanessa: 

Evet, hazırım. Nedir? Vanessa:

All right. Question number one ... Dan: 

Pekala. Bir numaralı soru... Dan:

What is the meaning of life? Vanessa: 

Hayatın anlamı nedir? Vanessa:

Oh, that would be a good start. Topic number one  is family. I'm going to be putting the timestamps  

Ah, bu iyi bir başlangıç ​​olurdu. Bir numaralı konu ailedir.

for all of these topics in the description, so if  you want to rewatch any of these sections you can  

Açıklamaya tüm bu konuların zaman damgalarını koyacağım, bu nedenle bu bölümlerden herhangi birini yeniden izlemek isterseniz

easily skip to them. My first question is about  family, and that is what is an interesting fact  

kolayca bu bölümlere geçebilirsiniz. İlk sorum aile hakkında ve bu,

about your family history? Dan: 

aile geçmişinizle ilgili   ilginç bir gerçek mi? Dan:

Interesting fact. Well, I don't know too much  about my mom's side of the family. I know they've  

İlginç bir gerçek. Ailemin anne tarafı hakkında pek bir şey bilmiyorum.

been in the United States for a long time, but  they just didn't really keep any records. On my  

Uzun süredir Amerika Birleşik Devletleri'nde olduklarını biliyorum, ancak gerçekten herhangi bir kayıt tutmadılar.

dad's side, on the other hand, I have a, well, I  had a particularly detail-oriented grandmother who  

Öte yandan, babamın tarafında, çocukluğuyla ilgili her şeyi hatırlayan, özellikle ayrıntılara önem veren bir büyükannem vardı

would remember everything about her childhood. She  went back and looked at, I don't even know how she  

. Geri dönüp baktı,

found documents about where they came from. Her  family was in Germany, near, I can't remember,  

nereden geldiklerine dair belgeleri nasıl bulduğunu bile bilmiyorum. Ailesi Almanya'daydı, yakınlarda, hatırlayamıyorum,

I think it's Hamburg, Hamburg. Grandpa was also  from somewhere in Germany, and both of them  

Sanırım burası Hamburg, Hamburg. Büyükbabam da Almanya'da bir yerlerdendi ve ikisi de tesadüfen

just happened to move to eastern Kansas, which  is if you've ever been to Kansas, it's just corn  

doğu Kansas'a taşındılar, yani daha önce Kansas'a gittiyseniz orası sadece mısır

fields and that's it. It's not a very beautiful  place, but somehow they ended up in Kansas. 

tarlaları ve hepsi bu. Çok güzel bir yer değil ama bir şekilde kendilerini Kansas'ta buldular.

Dan: My grandma would always give lots of details  

Dan: Büyükannem her zaman

about growing up there on the farm and how they  didn't have electricity. She would go on about  

çiftlikte büyümeleri ve elektriğinin olmaması hakkında birçok ayrıntı verirdi.

these stories about, this is how she would  talk, one time, me and my brother Bern,  

Bir keresinde ben ve kardeşim Bern hakkında bu hikayeleri anlatırdı,

we went to the backyard and filled up  the tin bucket with hot boiling water,  

arka bahçeye gittik ve teneke kovayı kaynar suyla doldurduk,

and he took all the hot water, Daniel. Vanessa: 

ve o tüm sıcak suyu aldı, Daniel . Vanessa:

She remembered it was a tin bucket. Dan: 

Bunun bir teneke kova olduğunu hatırladı. Dan:

Yeah, and it was cousin Bern, and it  was Uncle Freddie, people like that.  

Evet, kuzen Bern'di ve Freddie Amcaydı, böyle insanlar.

I think her father's name was Freddie. Vanessa: 

Sanırım babasının adı Freddie'ydi. Vanessa:

Oh, that's her son's name. Dan: 

Ah, bu onun oğlunun adı. Dan:

Yeah. I don't know how interesting  that is, but it's the only  

Evet. Bunun ne kadar ilginç olduğunu bilmiyorum ama

cultural knowledge I have about my past. The  other side of the family, they just, we lived  

geçmişim hakkında sahip olduğum tek kültürel bilgi bu. Ailenin diğer tarafı, onlar,

in Virginia a long time ago, and my great  grandfather was a coal miner apparently so  

uzun zaman önce Virginia'da yaşadık ve büyük büyükbabam bir kömür madencisiydi, görünüşe göre çok

kind of interesting, I guess. Vanessa: 

ilginç, sanırım. Vanessa:

Yeah. I think that's pretty cool though that  because in the US everyone has heritage from  

Evet. Bence bu çok güzel, çünkü ABD'de herkesin dünyanın

other places around the world and it gets lost  sometimes. In fact, that's what I was going to  

başka yerlerinden gelen mirası var ve bazen kayboluyor. Aslında birazdan benim de   konuşacağım konu buydu

talk about too in a moment. That area in Kansas,  I remember your grandma saying that there were  

. Kansas'taki o bölge, büyükannenin

German-only churches. Dan: 

yalnızca Alman kiliseleri olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Dan:

Oh yeah. Vanessa: 

Ah evet. Vanessa:

So they would speak only German.  Did your grandma know any German? 

Yani sadece Almanca konuşacaklardı. Büyükannen hiç Almanca biliyor muydu?

Dan: Very little. I don't think she knew a lot. 

Dan: Çok az. Çok şey bildiğini sanmıyorum.

Vanessa: I think that's kind of the generational thing,  

Vanessa: Bence bu nesiller arası bir şey,

like her parents knew it. Dan: 

sanki ebeveynleri bunu biliyormuş gibi. Dan:

She's probably the last generation that spoke  German, or her parents were the last generation  

Muhtemelen Almanca konuşan son nesildir veya ebeveynleri

that spoke German. Vanessa: 

Almanca konuşan son nesildir. Vanessa:

Yeah, but then for her she just understood  probably some German. That community was,  

Evet, ama onun için muhtemelen biraz Almanca anladı. O topluluk,

for some reason, where lots of German people  moved to and that's where your family's from. 

bir nedenle, pek çok Alman'ın taşındığı yerdi ve aileniz de oralıdır.

Dan: Yeah. They went through a lot of  

Evet.

really challenging cultural changes. There was a  lot of German mistrust and hate during that time,  

Gerçekten zorlu birçok kültürel değişimden geçtiler. O zamanlar   açıkça anlayabileceğimiz nedenlerden dolayı   Almanlara çok fazla güvensizlik ve nefret vardı

obviously, for reasons that we can understand. Vanessa: 

. Vanessa:

Political reasons. Dan: 

We were at war with Germany a lot, so I think  they were trying to scrub out a lot of the super  

Politik nedenler. Dan:

Almanya ile sık sık savaş halindeydik, bu yüzden bence çok Almanca gibi görünen pek çok şeyi ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı

German sounding things. Apparently our last  name was more German sounding at one point.  

. Görünüşe göre soyadımız bir noktada kulağa daha çok Almanca geliyordu.

I don't know how they said it, and speaking  German would certainly be one of those things. 

Bunu nasıl söylediler bilmiyorum ve Almanca konuşmak kesinlikle bunlardan biri olurdu.

Vanessa: Yeah, so they tried to assimilate to  

Vanessa: Evet, yani hayata asimile etmeye çalıştılar

life and that's similar to my ... Dan: 

ve bu benim ... Dan:

Tell me about your family history. Vanessa: 

Bana aile geçmişinden bahset. Vanessa:

...similar to the interesting point I wanted  to tell you about. My family history is that  

...sana anlatmak istediğim ilginç noktaya benzer . Aile geçmişim,

on my dad's side, my great  grandma and my great grandpa, they  

baba tarafından, büyük büyükannem ve büyük büyükbabam

are from around the area of Naples, Italy.  First, my great grandpa went on a boat,  

İtalya'nın Napoli bölgesindendir. Önce büyük büyükbabam tekneye bindi,

came to the US, married someone, had three kids. Dan: 

ABD'ye geldi, biriyle evlendi, üç çocuğu oldu. Dan:

It was a good story. Vanessa: 

Güzel bir hikayeydi. Vanessa:

Then his wife died. Dan: 

Sonra karısı öldü. Dan:

Oh, that's the bad part. Vanessa: 

Ah, bu kötü kısım. Vanessa:

He had three kids and no wife and he's working,  I'm sure, a really difficult job. That was not a  

Üç çocuğu vardı ve eşi yok ve çalışıyor, Eminim gerçekten zor bir iş. O,

time when you could be a single father. Dan: 

bekar bir baba olabileceğin bir zaman değildi. Dan:

This was in Pittsburgh, right? Vanessa: 

Bu Pittsburgh'daydı, değil mi? Vanessa:

They were either in New York or Pittsburgh,  but by the time my great grandma came, they  

Ya New York'taydılar ya da Pittsburgh'daydılar ama büyük büyükannem geldiğinde

went to Pittsburgh. We're getting a little ahead  of ourselves. He wrote a letter to his mother who  

Pittsburgh'a gittiler. Kendimizin biraz önüne geçiyoruz . İtalya'da yaşayan annesine bir mektup yazdı

lived back in Italy, and he said, I need to find  a new wife. Can you help me to find a new wife  

ve " Yeni bir eş bulmam gerekiyor" dedi.

from our hometown that will come here to live  with me and help take care of my three kids.  

Memleketimizden buraya gelip benimle yaşayacak ve üç çocuğuma bakmaya yardımcı olacak yeni bir eş bulmama yardım eder misiniz?

His mom said, no problem. I'll find you a wife. I  got her. Here's her height. Here's her dimensions.  

Annesi sorun yok dedi. Sana bir eş bulacağım. Onu aldım. İşte boyu. İşte boyutları.

Get a wedding dress for her. My great grandpa got  a wedding dress made in the US, the right size and  

Ona bir gelinlik al. Büyük büyükbabam müstakbel gizemli karısı için ABD'de yapılmış, doğru beden ve

everything for his future mysterious wife. We call  this a mail order bride. He basically ordered her  

her şeye sahip bir gelinlik aldı. Biz buna posta siparişi gelin diyoruz. Tıpkı

in a letter like you would a package. Vanessa: 

sizin bir paket yapacağınız gibi, onu bir mektupla sipariş etti. Vanessa:

I don't know what he did with his kids,  but he went to Italy, and as legend has it,  

Çocuklarıyla ne yaptı bilmiyorum ama İtalya'ya gitti ve efsaneye göre

one day he was in the house. They  were preparing things for the wedding,  

bir gün evdeydi. Düğün için hazırlık yapıyorlardı

and he looked out the window and a woman walked  by, and he said, oh, that's the woman I want  

ve pencereden dışarı baktı ve yanından bir kadın geçti ve "Ah, bu benim evlenmek istediğim kadın" dedi

to marry. Dan: 

. Dan:  O

Who is that? Vanessa: 

kim? Vanessa:

Was that his mail order bride?  Nope, that was my great-grandmother. 

Bu onun posta siparişi gelini miydi? Hayır, o benim büyük büyükannemdi.

Dan: Was it her sister? The original woman's sister? 

Dan: Ablası mıydı? Orijinal kadının kız kardeşi mi?

Vanessa: One of the legends is that  

Vanessa: Efsanelerden biri, onun

it was his, well not his sister ... Dan: 

kız kardeşi değil, onun olduğudur ... Dan:

Adds to the drama. Vanessa: 

Dramaya katkıda bulunur. Vanessa:

But my grandma clarified. This was her mother.  She said, oh, he saw her outside the window. 

Ama büyükannem açıkladı. Bu onun annesiydi. Ah, onu pencerenin dışında gördüğünü söyledi.

Dan: Just a random lady? 

Dan: Rastgele bir bayan mı?

Vanessa: Uh-huh. Well, this is all a little vague  

Vanessa: Hı hı. Pekala, bunların hepsi biraz belirsiz

because this is going back quite some time. Dan: 

çünkü bu oldukça uzun bir süre öncesine gidiyor. Dan:

Excuse me, ma'am? Will you marry me?? Vanessa: 

Affedersiniz hanımefendi? Benimle evlenir misin?? Vanessa:

Basically. She was taller than his other  supposed to be wife. He married her. Her name  

Temelde. Karısı olması gereken diğerinden daha uzundu. Onunla evlendi. Adı

was Antoinette. He married her. She said, yes, I'm  going to move to the US with you, leave my family.  

Antoinette'di. Onunla evlendi. Evet, seninle ABD'ye taşınacağım, ailemi bırakacağım dedi.

She must have had a really tough situation, I  imagine. They were all farmers. I'm sure that  

Sanırım gerçekten zor bir durum yaşamış olmalı . Hepsi çiftçiydi. Eminim bu

was a really hard life, and that could give her  some hope for the future. In the wedding pictures,  

gerçekten zor bir hayattı ve bu ona gelecek için biraz umut verebilirdi. Düğün fotoğraflarında,

her dress is a little bit too short because  it was not supposed to be her dress. It was  

elbisesi biraz fazla kısa çünkü onun olmaması gerekiyordu.

supposed to be the other lady's dress.  I'm glad that happened because otherwise  

Diğer bayanın elbisesi olması gerekiyordu. Bunun olmasına sevindim çünkü aksi takdirde

I would not be here. Dan: 

burada olmazdım. Dan:

That's Vanessa's origin story, really. Vanessa: 

Bu gerçekten Vanessa'nın köken hikayesi. Vanessa:

Yeah. This lady, Antoinette, she moved to the  US. She had three kids and then her husband died,  

Evet. Bu bayan, Antoinette, ABD'ye taşındı . Üç çocuğu vardı ve sonra kocası öldü,

so she had six children in a new country. Crazy  story. She raised them. She's what we might call  

dolayısıyla yeni bir ülkede altı çocuğu oldu. Çılgın hikaye. Onları büyüttü. O,

the matriarch of my dad's side of the family. Dan: 

ailenin baba tarafının ana reisi diyebileceğimiz kişidir. Dan:

Antoinette Manolfi. Vanessa: 

Antoinette Manolfi. Vanessa:

Everybody who is from that side of the  family knows her and reveres her. Oh,  

Ailenin o tarafından gelen herkes onu tanır ve ona saygı duyar. Oh,

she was so amazing. Oh yeah, she just helped  us survive. We might say she was a survivor.  

o çok harikaydı. Oh evet, hayatta kalmamıza yardım etti . Hayatta kalan biri olduğunu söyleyebiliriz.

She really went through a lot, and she  was the right person for the job because  

Gerçekten çok şey yaşadı ve iş için doğru kişiydi çünkü

she made it work. Dan: 

işi yürüttü. Dan:

Nice. Vanessa: 

Yeah. That's an interesting story about  my family. I'm sure everyone has those  

Güzel. Vanessa:

Evet. Bu ailem hakkında ilginç bir hikaye . Eminim herkeste bunlara   sahiptir

as well. I want to ask you the same  question. Let us know in the comments,  

. Aynı soruyu ben de size sormak istiyorum . Aile geçmişinizle ilgili

what's an interesting story or an interesting  fact about your family history. We'd love to know.  

ilginç bir hikaye veya ilginç bir gerçeği yorumlarda bize bildirin. Bilmek isteriz.

Let's go to question number two. This is about  childhood. I'd like to know what's something that  

İkinci soruya geçelim. Bu çocuklukla ilgili.

you did as a child that you still do now. These  are kind of personal questions to start off with. 

Çocukken   yaptığınız ve şimdi hala yaptığınız şeyin ne olduğunu bilmek isterim. Bunlar başlangıç ​​için kişisel sorulardır.

Dan: Well, we laughed before  

Dan: Bundan önce güldük

this because she said everything. I am a little  bit, let's just say, youthful in my approach  

çünkü her şeyi o söyledi. Hayata yaklaşımımda biraz gencim diyelim

to life. That's the positive way to say it anyway.  Something that I directly do, especially now,  

. Zaten bunu söylemenin olumlu yolu bu. Özellikle şimdi çocuklarım olduğu için   doğrudan yaptığım bir şey,

because I have kids, is catching critters. Vanessa: 

yaratıkları yakalamak. Vanessa:

Oh yeah. Dan: 

Catching critters and keeping them. I would  say critters are generally small animals.  

Ah evet. Dan:

Yaratıkları yakalamak ve onları tutmak. Yaratıkların genellikle küçük hayvanlar olduğunu söyleyebilirim.

When I was a kid, I spent, I would say 50%  of my life trying to catch frogs, lizards,  

Çocukken, hayatımın %50'sini kurbağaları,

grasshoppers, snakes, bugs of any  kind, and I would keep them in cages.  

kertenkeleleri, çekirgeleri, yılanları, her türden böcekleri yakalamaya çalışarak geçirirdim ve onları kafeslerde tutardım.

I would use nets to catch butterflies, terrariums,  aquariums, fish, anything like that. I caught and  

Kelebekleri, teraryumları, akvaryumları, balıkları vb. yakalamak için ağ kullanırdım.

kept lots and lots of critters. There was probably  a five-year phase where we didn't do that very  

Pek çok yaratık yakaladım ve sakladım. Muhtemelen bunu pek fazla yapmadığımız beş yıllık bir aşama vardı

much. Funnily enough, even when we first got  married, and you're into this too, I don't know  

. Tuhaftır, ilk evlendiğimizde bile ve sen de bu işin içindesin,

where she got this. Maybe it's infectious. Vanessa: 

bunu nereden öğrendiğini bilmiyorum. Belki bulaşıcıdır. Vanessa:

We caught tad poles as kids. Dan: 

Çocukken sırık yakaladık. Dan:

We would catch tad poles as just a married  couple. We'd go down to the pond and scoop  

Sadece evli bir çift olarak iribaşları yakalardık . Gölete iner, içeriyi [ __ ]

in and get some mucky, gucky tad poles and watch  them change into frogs. It's the miracle of life. 

ve çamurlu, yapışkan kurbağa sırıkları alır ve onların kurbağaya dönüşmelerini izlerdik. Hayatın mucizesidir.

Vanessa: You know what? I have a  

Vanessa: Biliyor musun?

distinct memory on our honeymoon, we were taking a  hike, and you saw, I think this was the first time  

Balayımızla ilgili belirgin bir anım var, yürüyüş yapıyorduk ve sen gördün, sanırım bu seninle ilk kez

I'd ever caught critters with you because,  I don't know, maybe when we were dating ... 

yaratık yakaladım çünkü, Bilmiyorum, belki de çıktığımız zaman...

Dan: She didn't know what she was signing up for. 

Dan: Neye kaydolduğunu bilmiyordu.

Vanessa: Maybe when we were dating, we just  

Vanessa: Belki de biz çıkarken

weren't in those situations. I remember we were on  a hike and you were in a stream picking up rocks,  

bu durumlarda değildik. Yürüyüşe çıktığımızı hatırlıyorum ve sen bir derede taş topluyordun

and you were so excited. This is a good salamander  spot. There might be salamanders. Then you found  

ve çok heyecanlıydın. Burası iyi bir semender noktasıdır. Semenderler olabilir. Sonra

one and I was so impressed. Dan: 

bir tane buldunuz ve ben çok etkilendim. Dan:

Yeah. Thank you. Thank you. Vanessa: 

Evet. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Vanessa:

How did you find that salamander because I caught  tad poles maybe like every summer as a kid,  

O semenderi nasıl buldunuz çünkü küçük bir çocukken belki her yaz olduğu gibi sırık avladım,

but I never caught salamanders or whole frogs or  fish. We had nets and caught fireflies and stuff,  

ama asla semender, bütün kurbağa veya balık yakalayamadım. Ağlarımız vardı ve ateşböcekleri falan yakaladık,

but I think you take it to the next level. Dan: 

ama bence siz bir sonraki aşamaya geçin. Dan:

Yeah. Especially as a kid, I took it to  the next level. One time I caught a five  

Evet. Özellikle çocukken bunu bir sonraki seviyeye taşıdım. Bir keresinde beş

foot snake. I didn't even know what kind  it was, I just reached into the bushes.  

ayaklı bir yılan yakaladım. Ne tür olduğunu bile bilmiyordum , sadece çalıların arasına uzandım.

I didn't grab it the right way. I was like  swinging it through the air. That was probably  

Onu doğru şekilde yakalamadım. Havada sallıyor gibiydim. Çocukken

the dumbest thing I ever did honestly catching  critters as a child. It extends beyond that too.  

dürüstçe yaratıkları yakalamak muhtemelen yaptığım en aptalca şeydi . Bunun da ötesine uzanır.

I've always liked keeping fish. I love making fish  tanks and the environments. Obviously you can do  

Balık tutmayı her zaman sevmişimdir. Akvaryumlar ve ortamlar yapmayı seviyorum. Açıkçası

that for frogs and reptiles. I have big dreams  for my son because he's also very into this. 

bunu kurbağalar ve sürüngenler için yapabilirsiniz. Oğlum için büyük hayallerim var çünkü o da buna çok meraklı.

Vanessa: Oh yeah.  

Vanessa: Ah evet.

He is crazed about his net and catching stuff. He  just loves that. I mean it's treasures in nature. 

Ağına ve bir şeyler yakalamaya bayılıyor. O buna bayılıyor. Doğadaki hazinelerden bahsediyorum.

Dan: Soon enough,  

Dan: Çok yakında,

our house will turn into a menagerie of critters. Vanessa: 

evimiz bir yaratıklar barınağına dönüşecek. Vanessa:

I just have one rule. I would ... Dan: 

Tek bir kuralım var. Ben ... Dan:

Scorpions. Vanessa: 

Akrepler. Vanessa:

I don't mind keeping frogs and lizards and fish. Dan: 

Kurbağaları, kertenkeleleri ve balıkları beslemeyi umursamıyorum. Dan:

Snakes? Vanessa: 

Yılanlar mı? Vanessa:

But I don't want to keep any snakes. Dan: 

Ama ben yılan beslemek istemiyorum. Dan:

Oh, come on. Vanessa: 

I know a lot of snakes are harmless ... Dan: 

Ah, hadi. Vanessa:

Birçok yılanın zararsız olduğunu biliyorum... Dan: Çok

They're cute. Vanessa: 

tatlılar. Vanessa:

... but I would rather the snakes live  under our shed than live in our house. 

... ama yılanların evimizde yaşamasındansa barakamızın altında yaşamasını tercih ederim.

Dan: That's more dangerous. 

Dan: Bu daha tehlikeli.

Vanessa: Well, if they're not poisonous.  

Vanessa: Zehirli değillerse tabii.

If they're not venomous, then they can catch  rats and catch things and keep our chicken safe,  

Zehirli değillerse fareleri yakalayabilirler, bir şeyleri yakalayabilirler ve tavuğumuzu güvende tutabilirler,

that type of thing. Dan: 

bu tür şeyler. Dan:

That's what snakes do? Vanessa: 

Yılanların yaptığı bu mu? Vanessa:

Yeah. A lot of chickens ... Dan: 

Evet. Bir sürü tavuk ... Dan:

They protect chickens. Vanessa: 

Tavukları koruyorlar. Vanessa:

Yeah. A lot of people, and this  is getting a little deep ... 

Evet. Pek çok insan ve bu biraz derinleşiyor ...

Dan: Are chickens critters? 

Dan: Tavuklar yaratık mıdır?

Vanessa: I don't  

Vanessa: Ben

this so. When I think of a critter, I think of  crawling, like something that goes like k-k-k-k,  

öyle düşünmüyorum. Bir yaratık düşündüğümde, sürünmeyi düşünüyorum, k-k-k-k gibi hareket eden bir şey gibi,

like a little crawly thing. Dan: 

küçük bir sürünen şey gibi. Dan:

Am I a critter? Vanessa: 

Ben bir yaratık mıyım? Vanessa:

That's a good question. I was going to say some  people, we have chickens, you might have seen  

Bu güzel bir soru. Bazı insanlar tavuklarımız var diyecektim,

this on our YouTube channel before, some people  purposefully have a rat snake or a black snake,  

bunu daha önce YouTube kanalımızda görmüş olabilirsiniz, bazı insanlar kasıtlı olarak fare yılanı veya kara yılan,

a garter snake that lives in their chicken  coop, and they eat like one egg per  

tavuk kümeslerinde yaşayan bir jartiyer yılanı taşırlar ve onlar gibi yerler.

two weeks or something. They don't eat that much. Dan: 

iki haftada bir yumurta falan. O kadar yemezler. Dan:

Is that good? Vanessa: 

Bu iyi mi? Vanessa:

They do it for protection. They're keeping rats  away. They're keeping other things away from the  

Bunu korunmak için yapıyorlar. Sıçanları uzak tutuyorlar. Diğer şeyleri kümesten uzak tutuyorlar

coop. There's a whole, let me tell you ... Dan: 

. Bir bütün var, sana söyleyeyim ... Dan:

You want me to bring snakes into  our family, well, but outside? 

Ailemize yılan getirmemi istiyorsun , peki ama dışarıda?

Vanessa: As long as they are outside,  

Vanessa: Dışarıda oldukları sürece

that's okay. I don't want snakes in my house. Dan: 

sorun değil. Evimde yılan istemiyorum. Dan:

I have lots of good stories about snakes in  the house. One snake escaped in the house. 

Evdeki yılanlarla ilgili pek çok güzel hikayem var . Evde bir yılan kaçtı.

Vanessa: Oh, don't tell me that. 

Vanessa: Oh, bana bunu söyleme.

Dan: My mom found it under the couch months later  

Dan: Annem aylar sonra onu kanepenin altında buldu

and it was dead. Vanessa: 

ve ölmüştü. Vanessa:

Oh no. Yeah. Dan: 

Ah hayır. Evet. Dan:

It was one of those classic situations of  mom screams in the other room, and we're  

Diğer odadaki anne çığlıklarının klasik durumlarından biriydi ve biz

like what? What? Vanessa: 

ne gibiyiz? Ne? Vanessa:  O

You kids have that snake in here? 

yılan burada mı?

Dan: Daniel,  

Dan: Daniel,

gee, what is this thing? That's what she'd say. Vanessa: 

Tanrım, bu şey de ne? Öyle derdi. Vanessa:

Well, do you want to share also while we're  on this topic, your first memory, the frog? 

Peki, bu konuyu  konuşurken, ilk anınız olan kurbağayı da paylaşmak ister misiniz?

Dan: Oh my very first memory. 

Dan: Ah, ilk anım.

Vanessa: Yes. This will drill in the point that Dan  

Vanessa: Evet. Bu, Dan'in

loves critters. Dan: 

yaratıkları sevdiği noktayı detaylandıracaktır. Dan:

Yeah. I caught a toad probably when I was  two years old and I was, for some reason,  

Evet. Muhtemelen iki yaşımdayken bir kurbağa yakaladım ve bir nedenden dolayı

holding it off my deck and I dropped it down into  the bushes. I remember thinking, no, my toad. Then  

onu güvertemden tutuyordum ve onu çalıların arasına düşürdüm . Hayır, kurbağam, diye düşündüğümü hatırlıyorum. Sonra

I went down to look for it and I couldn't find it. Vanessa: 

onu aramak için aşağı indim ve bulamadım. Vanessa:

This is Dan's first memory in life. Dan: 

Bu, Dan'in hayattaki ilk anısı. Dan:

Yeah, literally one, at least as far as I know. Vanessa: 

Evet, kelimenin tam anlamıyla bir, en azından bildiğim kadarıyla. Vanessa:

Well, there you go. Dan: 

İşte böyle. Dan:

Yeah. That's the point of it? Vanessa: 

Evet. Amacı bu mu? Vanessa:

A lifetime of catching critters started  at a young age. Well, I think ... 

Yaşam boyu yaratık yakalama genç yaşta başladı. Şey, bence...

Dan: Yeah. How about you? 

Dan: Evet. Peki ya sen?

Vanessa: For me? 

Dan: What do you still do besides catching  

Vanessa: Benim için mi?

Dan: Bir sürü yaratık yakalamaktan başka ne yapıyorsun

lots of critters? Vanessa: 

? Vanessa:

I do catch tad poles still. That's fun. I  think the thing that first came to my mind,  

Hala küçük sırıkları yakalıyorum. Bu eğlenceli. Sanırım aklıma ilk gelen şey

and I tried to think about just like the first  thing that came to my mind for each of these, is  

ve tıpkı bunların her biri için aklıma gelen ilk şey gibi düşünmeye çalıştım,

when I was a kid I loved to dig in the dirt.  My sister and I had two best friends who lived  

çocukken toprağı kazmayı severdim. Ablam ve benim sokağın hemen karşısında yaşayan iki en iyi arkadaşımız vardı

right across the street, and we spent hours in  the backyard just digging in the dirt. We built  

ve arka bahçede sadece toprağı kazarak saatler geçirdik.

things in the dirt. We had little inventions. We  made homes in the dirt. We did so many things.  

Toprakta   şeyler inşa ettik. Küçük buluşlarımız oldu. Toprakta evler yaptık. Pek çok şey yaptık.

Now I dig in the dirt, but I call it gardening. Dan: 

Şimdi toprağı kazıyorum ama buna bahçıvanlık diyorum. Dan:

I think we have the wrong YouTube channel.  We just need to be covered in mud with like  

Bence yanlış YouTube kanalımız var. Sadece yılanlar ve bahçıvanlık gibi çamurla kaplanmamız gerekiyor

snakes and gardening. Vanessa: 

. Vanessa:

Maybe that will be YouTube channel ... Dan: 

Belki bu YouTube kanalı olur... Dan:

Number two. Vanessa: 

Number two, Dan catches critters and  Vanessa digs in the dirt and gardens.  

İki numara. Vanessa:

İki numara, Dan yaratıkları yakalıyor ve Vanessa toprağı ve bahçeleri kazıyor.

I remember when I was in seventh grade at school,  we had a class, I think it was Home Ec., which  

Okulda yedinci sınıftayken hatırlıyorum, bir sınıfımız vardı, sanırım

is like home economics. You learn about cooking,  and sewing, and those types of things. There was  

Ev Ekonomisi gibi bir dersti. Yemek pişirmeyi ve dikiş dikmeyi ve bu tür şeyleri öğrenirsiniz. Saçınıza, tırnaklarınıza

a hygiene section where you learned how to take  care of your hair, how to take care of your nails.  

nasıl bakacağınızı öğrendiğiniz bir hijyen bölümü vardı .

I remember specifically ... Dan: 

Özellikle hatırlıyorum... Dan:

How to take care of your nails? Vanessa: 

Tırnaklarınızın bakımını nasıl yaparsınız? Vanessa:

I know. Dan: 

Biliyorum. Dan:

There's a class about that? Vanessa: 

Bununla ilgili bir ders var mı? Vanessa:

Well, it was like how to, I don't know, some  people maybe don't learn that at home, like how  

Şey, nasıl yapılır gibiydi, bilmiyorum, bazı insanlar bunu evde öğrenmiyor olabilir, örneğin

to trim your nails and stuff. This lady was one  of those people that as a middle schooler, most  

tırnaklarınızı nasıl keseceğinizi filan. Bu hanımefendi, bir ortaokul öğrencisi olarak çoğu

middle schoolers just roll their eyes at, like,  oh, you think I'm going to do that? Oh, I'm not  

ortaokul öğrencisinin " Oh, bunu yapacağımı mı düşünüyorsun?" gibi göz devirdiği insanlardan biriydi. Oh,

going to be like you, but she was our teacher. She  was telling us how to clean our nails and paint  

senin gibi olmayacağım ama o bizim öğretmenimizdi. Bize bu tür şeylerde tırnaklarımızı nasıl temizleyeceğimizi ve boyayacağımızı anlatıyordu

them in this type of thing. I remember asking ... Dan: 

. Sorduğumu hatırlıyorum... Dan:

Was it for ladies only? Vanessa: 

Sadece bayanlar için miydi? Vanessa:

Yeah, we were split by gender, so there was boys  in one class, girls in the other just for Home  

Evet, cinsiyete göre ayrıldık, yani sadece Ev   Ec için bir sınıfta erkekler, diğerinde kızlar vardı

Ec. I remember her saying how to clean  your nails and make them look nice. I  

. Tırnaklarınızı nasıl temizleyeceğinizi ve güzel görünmelerini nasıl sağlayacağınızı söylediğini hatırlıyorum.

remember asking in the class, I said, but  what if I always have dirt under my nails? 

Sınıfta sorduğumu hatırlıyorum, dedim ama ya tırnaklarımın altı hep kir olursa?

Dan: You raised your hands and asked that? 

Dan: Ellerini kaldırdın ve bunu mu sordun?

Vanessa: I asked that question. I was so  

Vanessa: O soruyu ben sordum. Çok

naive. I always have dirt under my nails. I can't  get them clean like that. She looked at me like,  

saftım. Tırnaklarımın altında hep kir var. Onları bu şekilde temizleyemem. Bana,

what? Like I had three heads on my head. What?  Why would you have dirt under your nails? You're  

ne? Sanki kafamda üç kafa varmış gibi. Ne? Neden tırnaklarınızın altında kir olsun ki? Sen

a seventh grade girl. I think after that ... Dan: 

yedinci sınıf bir kızsın. Sanırım bundan sonra... Dan:

Be proper. Vanessa: 

Düzgün ol. Vanessa:

... maybe when I was in eighth grade or so I  had a phase where I stopped playing in the dirt  

...belki sekizinci sınıftayken toprakta oynamayı bırakıp

and did other things. Now I have come full  circle and well, I took a shower recently,  

başka şeyler yaptığım bir dönem yaşadım. Şimdi tam bir daire ve iyi, yakın zamanda duş aldım,

so my nails are actually clean, but they're  almost always full of dirt. Just like our kids. 

yani aslında tırnaklarım temiz, ancak neredeyse her zaman kirle dolu. Tıpkı bizim çocuklarımız gibi.

Dan: I'm sure you put in more  

Dan: Eminim

effort to get the dirt out now. Vanessa: 

artık kiri temizlemek için daha fazla çaba harcıyorsundur. Vanessa:

Yeah. Kind of. Sometimes it works, sometimes  it doesn't, but I have the same mindset as a  

Evet. Biraz. Bazen işe yarar, bazen yaramaz, ancak yedinci sınıf öğrencisiyle aynı zihniyete sahibim,

seventh grader of, well, my hands aren't  going to be completely clean because ... 

şey, ellerim tamamen temiz olmayacak çünkü ...

Dan: You really do. 

Dan: Gerçekten yapıyorsun.

Vanessa: ... I was just playing in the dirt.  

Vanessa: ... Sadece toprakta oynuyordum.

What's the matter with that? Dan: 

Bunun nesi var? Dan:

If you look at Vanessa's wardrobe,  I have more clothes than her  

Vanessa'nın gardırobuna bakarsanız,  Zamanın yarısında ondan daha fazla kıyafetim var

half the time. Vanessa: 

. Vanessa:

I don't really care about those kind of things. Dan: 

Bu tür şeyler umurumda değil. Dan:

Yeah. She's not you're a typical girly  girl. Let's put it that way. A girly girl. 

Evet. O sen tipik bir kız gibi  kız değilsin. Bu şekilde koyalım. Kız gibi bir kız.

Vanessa: That's okay. 

Vanessa: Önemli değil.

Dan: That's my sister.  

Dan: O benim kız kardeşim.

Maybe we'll talk about her later. Vanessa: 

Belki onun hakkında daha sonra konuşuruz. Vanessa:

Okay. All right. Well, let's go to our next  question. But before we do that, I want to ask  

Tamam. Elbette. Pekala, bir sonraki sorumuza geçelim . Ama bunu yapmadan önce, size sormak istiyorum

you, what is something that you did in childhood  that you still do now? Let us know in the  

, çocuklukta yaptığınız ve şimdi hala yaptığınız bir şey nedir? Yorumlarda   bize bildirin

comments. All right. Let's go to question number  three. Question number three is about hobbies.  

. Elbette. Üç numaralı soruya gidelim . Üç numaralı soru hobilerle ilgili.

I'd like to know if you could wake up tomorrow  and magically have any kind of education,  

Yarın uyanıp sihirli bir şekilde herhangi bir eğitim,

talent, or skill set, what would it be? Dan: 

yetenek veya beceriye sahip olup olmadığınızı bilmek istiyorum, bu ne olurdu? Dan:

Education or skill? Vanessa: 

Eğitim mi beceri mi? Vanessa:

Yeah, this is very broad. Dan: 

Evet, bu çok kapsamlı. Dan:

Yes. Well, when I think skill, I mean, I  think that I would want to be, and this is  

Evet. Pekala, beceriyi düşündüğümde, demek istediğim, olmak isteyeceğimi düşünüyorum ve bu

a little stereotypical, an athlete of some kind,  particularly a hockey player. When you are playing  

biraz klişe, bir tür atlet, özellikle bir hokey oyuncusu.

a sport and you really like that sport, you get  into the flow and you just live in that moment  

Bir spor   yaptığınızda ve o sporu gerçekten sevdiğinizde, akışa kapılırsınız ve o anı yaşarsınız

and you just have so much fun. I can remember  as a kid, one time I scored a goal to win the  

ve çok eğlenirsiniz. Çocukken bir keresinde hokeyde bir maçı kazanmak için gol attığımı hatırlıyorum

game in hockey, and that's just the greatest  feeling ever. Now, if you add to that, a big  

ve bu şimdiye kadarki en harika duygu. Şimdi, buna bir de büyük

stadium full of fans cheering your name ... Am I  egotistical? I don't know. That would just be the  

stadyum dolusu adınıza tezahürat yapan taraftarları eklerseniz... Ben bencil miyim? Bilmiyorum.

ultimate thrill to score a goal and hear everybody  cheering. I would say, yeah, either an athlete of  

Bir gol atmanın ve herkesin tezahürat yaptığını duymanın en büyük heyecanı bu olurdu . Evet, ya bir

some kind or a performer. I think you get the same  kind of feeling if you are acting, if you're maybe  

tür atlet ya da bir sanatçı derdim. Oyunculuk yapıyorsanız, belki

a standup comedian and you're making people laugh. Dan: 

bir stand-up komedyeniyseniz ve insanları güldürüyorsanız, bence aynı duyguyu yaşıyorsunuz. Dan:

Even to a certain degree, I think  being a really great teacher,  

Belirli bir dereceye kadar, bence gerçekten harika bir öğretmen olmak,

being a really great teacher probably gives you  that same kind of feeling of you're performing  

gerçekten harika bir öğretmen olmak muhtemelen size performans gösterdiğiniz  ve

and bringing value and people are entertained.  If I were to have like, I wasn't thinking so much  

değer kattığınız ve insanları eğlendirdiğiniz hissini veriyor. Eğer sahip olsaydım, eğitimi çok fazla düşünmüyordum

education, I was thinking more skills, so I would  wake up tomorrow and I'd be the best hockey player  

, daha fazla beceri düşünüyordum, bu yüzden yarın uyanır ve dünyadaki en iyi hokey oyuncusu olurdum

on earth. Vanessa: 

. Vanessa:

Wow. Dan: 

Maybe that'd be a little bit boring  just beating everybody right and left.  

Vay canına. Dan:

Belki bu biraz sıkıcı olabilir sağdaki ve soldaki herkesi dövmek.

I'm sure you still have to work though.  Yeah, I'd have great athletic prowess. 

Yine de çalışmak zorunda olduğuna eminim. Evet, harika bir atletik hünerim olurdu.

Vanessa: Cool. 

Vanessa: Güzel.

Dan: How about you? What would you  

Dan: Ya sen?

want to wake up tomorrow with? Vanessa: 

Yarın   ne ile uyanmak isterdin? Vanessa:

Well, I said something a little bit stereotypical  too. I had my primary answer and then  

Ben de biraz klişe bir şey söyledim . Öncelikli cevabımı aldım, ardından

a maybe cheat answer. I think if I  could wake up tomorrow with a skill,  

belki hileli bir cevap verdim. Sanırım yarın bir beceriyle uyanabilirsem

maybe I said something a little more realistic.  I said, I'd like to be able to play the ukulele  

belki biraz daha gerçekçi bir şey söylemiş olurum. Ukuleleyi gerçekten iyi çalabilmeyi   isterdim dedim

really well. Dan: 

. Dan:

The ukulele? Vanessa: 

Ukulele mi? Vanessa:

I don't play the ukulele. I play the flute. I  don't know. I just thought if I could have a  

Ben ukulele çalmıyorum. Flüt çalıyorum. Bilmiyorum. Düşündüm ki

cool skill, I mean, that's something that I could  take outside. I could be playing while the kids  

havalı bir yeteneğim olabilirse, yani, bu dışarıdan alabileceğim bir şey . Çocuklar oynarken ben oynuyor olabilirim

are playing. Dan: 

This is a very humble dream. Vanessa: 

. Dan:

Bu çok mütevazi bir rüya. Vanessa:

Maybe it is. I didn't want to think for  too long about this. I wanted to give you  

Belki de öyledir. Bunun hakkında çok uzun süre düşünmek istemedim. Size

my initial response. Yeah, I think it would be  cool. A guitar is pretty big to take somewhere.  

ilk yanıtımı vermek istedim. Evet, harika olacağını düşünüyorum . Bir gitar bir yere götürmek için oldukça büyük.

A piano would be amazing, but it's not quite as  portable. I just feel like sometimes when you're,  

Bir piyano harika olurdu, ancak o kadar taşınabilir değil. Bazen sen

I had this image, like you're sitting around  a bonfire and the sun setting and you're just  

bir şenlik ateşinin etrafında oturuyorsun ve güneş batıyor ve sadece

chatting with your friends, just having a ukulele  and playing some music, oh, that just brings the  

arkadaşlarınla ​​sohbet ediyorsun, sadece bir ukulele sahipsin ve biraz müzik çalıyorsun, oh, bu sadece

atmosphere to a very warm place. Dan: 

atmosferi çok sıcak bir yere getirir. Dan:

You could play Wheels On the Bus for our children. Vanessa: 

Çocuklarımız için Wheels On the Bus oynayabilirsiniz. Vanessa:

I could maybe play Wheels  On the Bus in five minutes. 

Belki beş dakika içinde Wheels On the Bus oynayabilirim.

Dan: That's the first song that comes to my  

Dan: Aklıma gelen ilk şarkı bu

head. The version we listen to, It's like  do, do, do, do, and I just hear ukulele. 

. Dinlediğimiz versiyon, yap, yap, yap, yap gibi ve ben sadece ukulele duyuyorum.

Vanessa: Yeah. Well, if you  

Vanessa: Evet. Pekala,

play the ukulele and you have any recommendations,  let me know in the comments, but my cheat answer,  

ukulele çalıyorsanız ve herhangi bir tavsiyeniz varsa, yorumlarda belirtin, ancak hileli cevabım,

because I wasn't sure if it was a skillset or a  character trait, but I said unlimited patience.  

çünkü bunun bir beceri veya karakter özelliği olup olmadığından emin değildim , ancak sınırsız sabır dedim.

If I could wake up in the morning ... Dan: 

Sabah uyanabilsem... Dan:

That's an education. Vanessa: 

Bu bir eğitim. Vanessa:

... and oh, I guess you can learn patience. If I  could have unlimited patience with my children,  

... ve oh, sanırım sabrı öğrenebilirsin. Çocuklarıma karşı sınırsız sabrım olabilseydi,

that would be amazing, and with myself. Dan: 

bu harika olurdu ve kendime karşı. Dan:

They'd get away with you too much though. Vanessa: 

Yine de senden çok fazla kaçarlar. Vanessa:

I don't know. I think you can be firm and also be  patient. It doesn't mean you have no standards,  

Bilmiyorum. Kararlı ve sabırlı olabileceğinizi düşünüyorum . Bu, standartlarınız olmadığı anlamına gelmez,

but I think that I would, yeah, just be able to  be a little bit, I think you're always a better  

ama sanırım, evet, biraz  olabilseydim, daha sabırlı olduğunuzda her zaman daha iyi bir ebeveyn olduğunuzu düşünüyorum

parent when you are more patient. Dan: 

. Dan:

They certainly test the patience. Vanessa: 

Kesinlikle sabrı sınıyorlar. Vanessa:

Yes. Unlimited patience would be awesome. What  about you? If you could wake up tomorrow and have  

Evet. Sınırsız sabır harika olurdu. Senden ne haber ? Yarın uyanıp

any education, talent, or skill set, what would  it be? Would it be speaking English fluently,  

herhangi bir eğitime, yeteneğe veya beceriye sahip olsaydınız, bu ne olurdu? Akıcı bir şekilde İngilizce konuşmak mı

or maybe it would be something else. Let us know  in the comments. Let's go to question number four.  

yoksa başka bir şey mi olabilir? Yorumlarda bize bildirin . Dördüncü soruya geçelim.

Question number four is about travel. I'd like  to know where is the next place in the US that  

Dördüncü soru seyahatle ilgili. ABD'de ziyaret etmek isteyeceğiniz bir sonraki yerin neresi olduğunu bilmek istiyorum.

you'd like to visit? Dan: 

Dan:

Oh, I've got to travel in the US? Vanessa: 

Ah, ABD'de mi seyahat etmem gerekiyor? Vanessa:

Yeah. I wanted it to be a little more  specific and it might be interesting to  

Evet. Biraz daha spesifik olmasını istedim ve

some of our international students  to learn about places in the US. 

bazı uluslararası öğrencilerimizin ABD'deki yerler hakkında bilgi edinmeleri ilginç olabilir.

Dan: I'm joking because there are a lot of amazing  

Dan: Şaka yapıyorum çünkü ABD'de pek çok harika

places in the US, but I really love international  cities like Europe and Asia. I just think they're  

yer var ama Avrupa ve Asya gibi uluslararası  şehirleri gerçekten seviyorum. Bence

so interesting. Vanessa: 

I know. Dan: 

çok ilginçler. Vanessa:

Biliyorum. Dan:

But the US has lots of beautiful natural  environments, so I would probably travel  

Ama ABD'de pek çok güzel doğal ortam var, bu yüzden muhtemelen

to Washington or Oregon. Vanessa: 

Washington veya Oregon'a giderdim. Vanessa:

You know what? Dan: 

Biliyor musun? Dan:

You'd say the same thing. Vanessa: 

Sen de aynı şeyi söylerdin. Vanessa:

My first answer was the northwest, Seattle,  that area, Oregon, and I crossed it off. 

İlk yanıtım kuzeybatı, Seattle, o bölge, Oregon oldu ve üstünü çizdim.

Dan: Did you think that I was going to say that? 

Dan: Bunu söyleyeceğimi mi düşündün?

Vanessa: No, I thought of somewhere  

Vanessa: Hayır,

I would rather visit first. Dan: 

önce ziyaret etmeyi tercih edeceğim bir yer düşündüm. Dan:

Oh, I'm with you. Okay. Vanessa: 

Oh, seninleyim. Tamam aşkım. Vanessa:

I'd like to go there too. Dan: 

Ben de oraya gitmek isterim. Dan:

Yeah. The Pacific northwest because I've never  been there and it just looks so stunningly  

Evet. Kuzeybatı Pasifik, çünkü oraya hiç gitmedim ve

beautiful there, at least for part of the year.  It has really big mountains and really dense green  

orası, en azından yılın bir bölümünde çok şaşırtıcı derecede güzel görünüyor. Gerçekten büyük dağları ve gerçekten yoğun yeşil

forests, and it has the ocean as well. I really  love a landscape that has lots of rocky features,  

ormanları var ve aynı zamanda okyanusu da var. Pek çok kayalık özelliğe sahip bir manzarayı

but also the ocean. That's one of my favorite  kinds of landscapes. I would probably go there,  

ve aynı zamanda okyanusu gerçekten seviyorum. Bu, en sevdiğim manzara türlerinden biridir. Muhtemelen oraya giderdim

and it has really cool cities too. Seattle is  a really awesome city and you could jump up,  

ve gerçekten harika şehirleri de var. Seattle gerçekten harika bir şehir ve yukarı atlayabilirsiniz,

I mean I've never been there, but it looks really  cool, and you can jump up to Vancouver as well  

Yani ben oraya hiç gitmedim, ama gerçekten harika görünüyor ve siz de Vancouver'a atlayabilir

and get that full Pacific northwest experience.  That's where I would choose. I could do lots of  

ve o tam Pasifik kuzeybatı deneyimini yaşayabilirsiniz. Orayı seçerdim. Açık havada pek çok

outdoorsy stuff. I could see a different side of  the country and even do some urban things as well. 

şey yapabilirim. Ülkenin farklı bir tarafını görebilir ve hatta bazı kentsel şeyler yapabilirim.

Vanessa: Yeah. That sounds like a fun place. In fact,  

Vanessa: Evet. Kulağa eğlenceli bir yer gibi geliyor. Aslında,

one of my options too. Dan: 

benim de seçeneklerimden biri. Dan:

Yeah. What did you choose instead? Vanessa: 

Evet. Onun yerine neyi seçtin? Vanessa:

Well, I thought about that. Dan: 

Şey, bunu düşündüm. Dan:

Wait, let me guess. Grand Canyon. Vanessa: 

Bekle, tahmin edeyim. Büyük Kanyon. Vanessa:

Close. Dan: 

Kapatın. Dan:

New Mexico. Vanessa: 

New Mexico. Vanessa:

A little more general. Dan: 

Biraz daha genel. Dan:

Arizona. Vanessa: 

Arizona. Vanessa:

I said I want to rent an RV and have a big  tour of the west, southwest, national parks. 

Bir karavan kiralamak ve batı, güneybatı, milli parklarda büyük bir  tur atmak istediğimi söyledim.

Dan: Oh this is a regional thing. 

Dan: Oh, bu bölgesel bir şey.

Vanessa: Yeah, because there's so many  

Vanessa: Evet, çünkü ABD'nin

amazing national parks in the west, southwest,  not even southwest, but just the west of the US.  

batısında, güneybatısında, hatta güneybatısında bile pek çok muhteşem milli park var .

I think that would be an awesome two month journey  where you say I'm going to book a bunch of camping  

Bir sürü kamp yeri ayırtacağım dediğiniz

places and you're not having to like tent camp.  I think that might be a little too intense for us  

ve çadır kampını sevmek zorunda kalmadığınız iki aylık harika bir yolculuk olacağını düşünüyorum. Sanırım bu iki ay bizim için biraz fazla yoğun olabilir

for two months, but in an RV with ... Vanessa: 

, ancak bir karavanda ... Vanessa:

... Were intense for us for two months. But,  in an RV, it would still be in cool locations,  

... İki ay boyunca bizim için yoğundu. Ancak bir karavanda yine de serin yerlerde,

maybe closer to the national parks,  and you get to see a lot. Because,  

belki milli parklara daha yakın olabilir ve çok şey görebilirsiniz. Çünkü

two months ago, we went to Colorado,  in Colorado Springs and I'd never seen  

iki ay önce Colorado Springs'te Colorado'ya gittik ve

the Rocky Mountains or that area of the U.S.  And I was blown away. It is so beautiful. Yeah,  

Rocky Dağları'nı veya ABD'nin o bölgesini hiç görmemiştim Ve ben çok şaşırdım. O çok güzel. Evet, ABD'nin

I've been reading some books about that area  of the U.S., and historical fiction about the  

o bölgesi hakkında bazı kitaplar ve oradaki tarih hakkında tarihsel kurgu okuyorum

history there. And yeah, I'm fascinated. I think  that would be really cool to check out some of  

. Ve evet, büyülendim. Bence tarihin bir kısmına

the history, check out some beautiful places.  We like hiking, so it seems like a good fit. 

, bazı güzel yerlere göz atmak gerçekten harika olurdu. Yürüyüş yapmayı seviyoruz, bu yüzden iyi bir uyum gibi görünüyor.

Dan: Yeah. And it's very different  

Evet. Ve

from where we live now. Vanessa: 

şu anda yaşadığımız   yerden çok farklı. Vanessa:

Yeah. Surprisingly, so. Dan: 

Yeah. So, I chose the wettest part of  the country and you chose the driest. 

Evet. Şaşırtıcı bir şekilde, yani. Dan:

Evet. Bu yüzden, ülkenin en yağışlı bölgesini seçtim ve siz en kurak olanı seçtiniz.

Vanessa: Yeah. Yeah. I think  

Vanessa: Evet. Evet. Sanırım   Colorado'ya

that was really shocking to me, when we  went to Colorado. It's super dry there.  

gittiğimizde bu benim için gerçekten şok ediciydi . Orası çok kuru.

And I've been in dry climates before- Dan: 

Ve daha önce de kuru iklimlerde bulundum- Dan:

And, Arizona is way drier. Vanessa: 

Ve Arizona çok daha kuru. Vanessa:

... Oh, I bet. Yeah, there's deserts there. Dan: 

... Ah, bahse girerim. Evet, orada çöller var. Dan:

Mm-hmm. Vanessa: 

But I feel like, being somewhere  like that, even though the U.S.  

Mm-hmm. Vanessa:

Ama böyle bir yerde olmak gibi hissediyorum , ABD

is the same country, it feels so different,  that it does feel like you've gone almost into  

aynı ülke olmasına rağmen o kadar farklı hissettiriyor ki,

a different world when you visit different  climates like that and different geography. 

bu şekilde farklı iklimleri ve farklı coğrafyaları ziyaret ettiğinizde neredeyse   farklı bir dünyaya gidiyormuşsunuz gibi hissettiriyor .

Dan: It is very  

Dan: Çok

easily could be many countries. Vanessa: 

kolayca birçok ülke olabilir. Vanessa:

Oh, it could very easily be. Dan: 

Ah, çok kolay olabilir. Dan:

Maybe it should be. Vanessa: 

Belki de öyle olmalı. Vanessa:

Many countries. So, I want to know for you, if  you live in the U.S. or if you got the chance to  

Birçok ülke. Yani, sizin için bilmek istiyorum, ABD'de yaşıyorsanız veya

visit the U.S., where would you like to visit?  Where's the first place that you would like to go  

ABD'yi ziyaret etme şansınız olsaydı, nereyi ziyaret etmek isterdiniz? ABD'ye gelseniz ilk gitmek isteyeceğiniz yer neresidir

if you got to come to the U.S.? Let us know in the  comments. And, let's go to question number four. I  

? Yorumlarda bize bildirin . Ve dördüncü soruya geçelim.

actually meant question number five. Dan: 

Aslında beş numaralı soruyu kastetmiştim. Dan:

Whoops. Vanessa: 

Hay aksi. Vanessa:

So question number five, the topic is food. Dan: 

Beşinci soru, konu yemek. Dan:

Yes. Vanessa: 

Evet. Vanessa:

Something that we love. I would  like to know what is a food from  

Sevdiğimiz bir şey.

your travels, our travels, that  you wish you could have again? 

Seyahatlerinizden, bizim seyahatlerimizden tekrar yiyebilmeyi dilediğiniz bir yiyecek nedir bilmek isterim?

Dan: Man, this is the hardest question,  

Dan: Dostum, bu en zor soru,

because we've had so many delicious meals in our  travels. And we just love different food as well. 

çünkü seyahatlerimizde pek çok lezzetli yemek yedik . Ve biz sadece farklı yiyecekleri de seviyoruz.

Vanessa: Yeah. 

Dan: And this is very tied up in nostalgia for me too,  

Vanessa: Evet.

Dan: Ve bu benim için de nostaljiye çok bağlı,

because we lived in South Korea for three years.  And, the meals were so different from America,  

çünkü üç yıl Güney Kore'de yaşadık. Ve yemekler Amerika'dakinden çok farklıydı

and distinct, and we actually enjoyed them. So,  now I can't get them the same way. So, if you  

ve farklıydı ve biz onlardan gerçekten keyif aldık. Yani şimdi onları aynı şekilde alamıyorum. Yani,

go to a Korean restaurant in America, you're going  to spend a lot more to get something that isn't as  

Amerika'da bir Kore restoranına giderseniz, muhtemelen orada alacağınız kadar kaliteli olmayan bir şey almak için çok daha fazla para harcarsınız

probably as quality as what you'd get there. Vanessa: 

. Vanessa:

It's a different atmosphere, all of that. Dan: 

Bütün bunlar, farklı bir atmosfer. Dan:

So I had a tough decision to make. So, I chose  a meal called [foreign language 00:27:46]. 

Bu yüzden vermem gereken zor bir karar vardı. Bu yüzden [yabancı dil 00:27:46] adlı bir yemek seçtim.

Vanessa: Okay. 

Vanessa: Peki.

Dan: Which means three layered flesh in Korean. 

Dan: Korece'de üç katlı et anlamına geliyor.

Vanessa: Thick bacon, basically. 

Vanessa: Temelde kalın domuz pastırması.

Dan: It's bacon. It's thick bacon. But,  

Dan: Pastırma. Kalın domuz pastırması. Ancak,

you would cook this on a grill in front of you  in a restaurant with lots of people and you'd  

bunu bir sürü insanın olduğu bir restoranda önünüzdeki bir ızgarada pişirirsiniz ve

hit a little bell and it goes dingdong. And then  waitress says, " [foreign language 00:28:05]." And  

küçük bir zile basarsınız ve zil çalar. Ve ardından garson, " [yabancı dil 00:28:05]" diyor. Ve

she fills up your water. It's more a whole  experience than just the food. But if- 

suyunuzu doldurur. Bu, yalnızca yemekten çok bütün bir deneyimdir. Ama eğer-

Vanessa: If you finish your side dishes, they'll bring you  

Vanessa: Garnitürlerinizi bitirirseniz, size

endless amounts of other side dishes. Dan: 

sonsuz miktarda başka mezeler getirirler. Dan:

... Yes. Endless side dishes. So, it's not really  just one thing, it's more of the whole experience.  

... Evet. Sonsuz yan yemekler. Yani, aslında tek bir şey değil, tüm deneyimden daha fazlası.

And it has a lot of nostalgia for us, because you  can't really get the same thing here. You can,  

Ve bizim için çok fazla nostalji barındırıyor çünkü burada aynı şeyi gerçekten elde edemezsiniz. Yapabilirsin,

but it's just not quite the same. Vanessa: 

ama tamamen aynı değil. Vanessa:

Yeah. Dan: 

And it was always delicious, especially in  South Korea. Even us, relatively thin people,  

Evet. Dan:

Ve her zaman lezzetliydi, özellikle Güney Kore'de. Nispeten zayıf olan biz bile,

we lost weight when we went to South Korea,  because it's just way less rich food in general,  

Güney Kore'ye gittiğimizde kilo kaybettik, çünkü bu genel olarak Amerikan diyetlerine kıyasla  çok daha az zengin bir besindir

compared to American diets. And, we didn't have  very much money, so we didn't eat this all the  

. Ve çok fazla paramız olmadığı için bunu her

time. We just ate it sometimes. So, that was  always a winner. And, I have to add another one,  

zaman yemezdik. Bazen sadece yedik. Yani, bu her zaman bir kazanandı. Ve bir tane daha eklemeliyim,

because we have traveled in Europe as well.  And, technically this meal is tastier,  

çünkü Avrupa'yı da gezdik. Ve teknik olarak bu yemek daha lezzetli,

I'm thinking of... Can you guess? Vanessa: 

Düşünüyorum da... Tahmin edebilir misiniz? Vanessa:

Cinque Terre. Dan: 

Cinque Terre. Dan:

Yep. Vanessa: 

Evet. Vanessa:

Cinque Terre. Dan: 

Cinque Terre. Dan:

Yes. There was a seafood meal we ate in Cinque  Terre that had... I don't even remember what we  

Evet. Cinque Terre'de yediğimiz bir deniz ürünü yemeği vardı ... Ne yediğimizi bile hatırlamıyorum

ate, fish, pasta. Vanessa: 

, balık, makarna. Vanessa:

I had a octopus. Dan: 

Bir ahtapotum vardı. Dan:

Amazing wine. Vanessa: 

Harika şarap. Vanessa:

And pasta meat thing. Yeah. Dan: 

Ve makarna eti olayı. Evet. Dan:

Yes. Vanessa: 

Crazy. Dan: 

And, that was also a good vibe. Nostalgic  experience. Because, when I think back to it, we  

Evet. Vanessa:

Çılgın. Dan:

Ve bu da iyi bir histi. Nostaljik deneyim. Çünkü geriye dönüp baktığımda,

did a lot of beautiful hikes on that trip. And  then, we ended in the last little town and ate at  

o gezide pek çok güzel yürüyüş yaptık. Ve sonra, son küçük kasabada işimizi bitirdik ve

that restaurant and it was really delicious. Vanessa: 

o restoranda yemek yedik ve gerçekten çok lezzetliydi. Vanessa:

Yeah. Dan: 

So, it all worked out perfectly. Vanessa: 

Evet. Dan:

Yani her şey mükemmel bir şekilde çalıştı. Vanessa:

Even if we go back there, it will be a different  vibe and different feel, because like you said,  

Oraya geri dönsek bile, farklı bir atmosfer ve farklı bir his olacak çünkü sizin de dediğiniz gibi,

I think, food is really tied to nostalgia. So,  the atmosphere and you can't just eat the food  

Bence yemek gerçekten nostaljiyle bağlantılı. Yani atmosfer ve siz yemeği

separately from anything else. Dan: 

başka herhangi bir şeyden ayrı olarak yiyemezsiniz. Dan:

Bing bong. Vanessa: 

Bing bong. Vanessa:

Yeah. We don't have bells on  the table to call the waitress. 

Evet. Garsonu çağırmak için masada zilimiz yok.

Dan: If you're Korean and watching this,  

Dan: Koreliyseniz ve bunu izliyorsanız,

you're like, "What's the big deal about that?" Vanessa: 

"Bunun nesi önemli?" Vanessa:

But for us- Dan: 

But for us, it's just so, "This is so funny and-" 

Ama bizim için- Dan:

Ama bizim için, "Bu çok komik ve-"

Vanessa: ... It was so great. And yeah,  

Vanessa: ... Çok harikaydı. Ve evet,

we love that experience. Dan: 

bu deneyimi seviyoruz. Dan:

... Yes. Vanessa: 

... Evet. Vanessa:

Mine is- Dan: 

So how about you? Yes. Vanessa: 

Benimki- Dan:

Peki ya sen? Evet. Vanessa:

... Very similar. In fact, yeah- Dan: 

... Çok benzer. Aslında, evet- Dan:

Was it the same meal? Vanessa: 

Aynı yemek miydi? Vanessa:

... No, I thought about saying, not specifically  some [inaudible 00:30:22], but just eating  

... Hayır, tam olarak [duyulmuyor 00:30:22] değil, sadece  dışarıda yemek yemeyi düşündüm

outside. It's basically on a sidewalk, there's  little plastic tables and you're cooking this  

. Temelde bir kaldırımda, küçük plastik masalar var ve

type of thing that Dan's talking about. But, the  one that I thought about was also in Korea because  

Dan'in bahsettiği bu tür şeyleri pişiriyorsunuz. Ama benim düşündüğüm aynı zamanda Kore'deydi çünkü

there's a lot of nostalgia. Dan: 

çok fazla nostalji var. Dan:

Is it [inaudible 00:30:37]? Vanessa: 

[duyulmuyor 00:30:37] mi? Vanessa:

I almost said [inaudible 00:30:39]. Dan: 

I thought that too. Vanessa: 

I almost said [inaudible 00:30:40]. Dan: 

It's not always the best food,  but the environment was perfect. 

Neredeyse [duyulmuyor 00:30:39] diyordum. Dan:

Ben de öyle düşündüm. Vanessa:

Neredeyse [duyulmuyor 00:30:40] diyordum. Dan:

Her zaman en iyi yemek olmayabilir, ancak ortam mükemmeldi.

Vanessa: Yeah. But what I said also because I like  

Vanessa: Evet. Ama yemeği çok sevdiğim için de

the food so much is a meal called dak-galbi. Dan: 

dak-galbi diye bir yemek söyledim. Dan:

Oh. Vanessa: 

And, there was a restaurant specifically the  restaurant that we went to often in Incheon, which  

Ah. Vanessa:

Bir de Kore'de ilk iki yıl yaşadığımız şehir olan Incheon'da sık sık gittiğimiz bir restoran vardı

was the city we lived in for the first two years  in Korea. And, our first week living there, it was  

. Ve orada yaşadığımız ilk haftamız,

my birthday in September. And, we went there  with a bunch of new friends. And, I had never  

Eylül'de benim doğum günümdü. Ve oraya bir grup yeni arkadaşla gittik. Ve

eaten something like this before, where we sat  at a table, and they had a burner on the table,  

daha önce hiç böyle bir şey yememiştim, bir masada oturduk ve masanın üzerinde bir brülör vardı

and they had all the ingredients  there, and it was uncooked chicken,  

ve tüm malzemeler oradaydı ve pişmemiş tavuk,

cabbage, rice cakes, all of these things,  carrots, the sauce. It was all in this thing. And,  

lahana, pirinç kekleri, bunların hepsi , havuç, sos. Hepsi bu şeyin içindeydi. Ve

the person who was the server was helping to- Dan: 

sunucu olan kişi yardım ediyordu- Dan:

She tossed it up. Vanessa: 

Onu fırlattı. Vanessa:

... Helping to cook it. And we were  all just sitting there and watching  

... Pişirmeye yardım ediyorum. Ve hepimiz orada oturmuş izliyorduk

it. It's very different from an American  hibachi experience. That's a similar  

. Bir Amerikan hibachi deneyiminden çok farklı . Bu,

experience or similar idea where someone is  cooking in front of you, but this was different,  

birinin önünüzde yemek pişirdiği benzer   bir deneyim veya benzer bir fikirdir , ancak bu farklıydı,

much more casual. Dan: 

çok daha rahattı. Dan:

Yeah. Vanessa: 

And I remember sitting there for my  birthday, surrounded by all these  

Evet. Vanessa:

Ve doğum günüm için

new friends, in a new city, eating this food that  I thought was so exciting, and they're cooking it  

yeni bir şehirde tüm bu yeni arkadaşlarla çevrili olarak orada oturduğumu, çok heyecan verici olduğunu düşündüğüm bu yemeği yediğimi ve onu

in front of us. And it is amazingly delicious. Dan: 

önümüzde pişirdiklerini hatırlıyorum. Ve inanılmaz lezzetli. Dan:

Mm-hmm. It was very yummy. Vanessa: 

Mm-hmm. Çok lezzetliydi. Vanessa:

And, that place is, yeah, full of so many  memories. So, whenever someone came to visit us  

Ve orası, evet, pek çok anıyla dolu. Bu nedenle, ne zaman ABD'den biri bizi ziyarete gelse

from the U.S., or we made a new friend, we would  always go to that restaurant. And then, the third  

veya yeni bir arkadaş edinsek, her zaman o restorana giderdik. Ve sonra,

year we lived in South Korea, we moved to a  city called Suan, which is about an hour away.  

Güney Kore'de yaşadığımız üçüncü yıl, yaklaşık bir saat uzaklıktaki Suan adlı bir şehre taşındık.

And, after that year, that restaurant closed. No. Dan: 

Ve o yıldan sonra o restoran kapandı. Hayır. Dan:

No. Vanessa: 

Hayır. Vanessa:

So, when this question says, something  you wish you could try again,  

Yani, bu soru, tekrar deneyebilmeyi  dilediğin bir şey olduğunda,

this will always be just a wish. Dan: 

bu her zaman sadece bir dilek olacak. Dan:

I'm sure that lady opened up  another restaurant, right? 

Eminim o bayan başka bir restoran açmıştır, değil mi?

Vanessa: I hope so. I  

Vanessa: Umarım öyledir.

hope she is world renowned as amazing dak-galbi  restaurant, because we had dak-galbi also in Suan,  

Umarım   muhteşem dak-galbi  restoranı olarak dünyaca ünlüdür , çünkü Suan'da dak-galbi yedik

and that was nice. That lady was super nice.  We talked through Google translate a lot. 

ve bu güzeldi. O bayan çok iyiydi. Google translate üzerinden çok konuştuk.

Dan: Yeah. Their dak-galbi was good too. 

Evet. Onların dak - galbi'si de iyiydi.

Vanessa: Yeah, but there something about  

Vanessa: Evet, ama   o birincilikle ilgili bir şey var

that first place that really- Dan: 

ki gerçekten- Dan:

It had the nostalgia. Vanessa: 

Nostaljisi vardı. Vanessa:

... It has a special place in my  heart. So, that's what I would say. 

... Kalbimde özel bir yeri var . Yani, ben de öyle derdim.

Dan: It is funny though,  

Dan: Yine de komik,

we would take Korean people there and  they'd be like, "Yeah, it's pretty good." 

Korelileri oraya götürürdük ve "Evet, oldukça iyi" derlerdi.

Vanessa: But for us, that was- 

Vanessa: Ama bizim için bu-

Dan: We're like, "This is so awesome." 

Dan: "Bu harika."

Vanessa: ... So fun. Yeah. Anyway, you can see,  

Vanessa: ... Çok eğlenceli. Evet. Her neyse, görüyorsunuz,

we get very excited about food. Now, maybe I know  why our children are also excited about food.  

yemek konusunda çok heyecanlanıyoruz. Şimdi belki çocuklarımızın da yemek konusunda neden heyecan duyduğunu biliyorum.

They're crazed about food, so. Dan: 

Yiyecek konusunda çıldırıyorlar, yani. Dan:

It's because their kids. Vanessa: 

Çünkü çocukları. Vanessa:

Yeah. But some kids are very picky. Dan: 

Evet. Ancak bazı çocuklar çok seçicidir. Dan:

Well, that's true. Yeah, they do  like more food than average kids. 

Bu doğru. Evet, ortalama çocuklardan daha fazla yemek yemeyi severler.

Vanessa: Our kids love all this type of stuff  

Vanessa: Çocuklarımız tüm bu tür şeyleri

just as passionately as us. All right. So I have a  question for you. What is a food from your travels  

tıpkı bizim kadar tutkuyla seviyor. Elbette. Bu yüzden size bir sorum var. Seyahatlerinizden

that you wish you could have again? It might be  because it was good. It might be because of the  

tekrar yiyebilseydim dediğiniz bir yiyecek nedir? İyi olduğu için olabilir. Konuştuğumuz gibi

vibe, and the atmosphere, and the memories, the  nostalgia, like what we talked about. Let us know  

atmosfer, atmosfer ve anılar, nostalji yüzünden olabilir. Tekrar

in the comments what food you wish you could have  again, and we'll learn about food from around the  

hangi yemeğin olmasını dilediğinizi yorumlarda bize bildirin , biz de dünyanın dört bir yanından yiyecekler hakkında bilgi edinelim

world. All right, let's go to the next question,  question number six. I think we're on six. 

. Pekala, bir sonraki soru olan altıncı soruya geçelim. Sanırım altıdayız.

Dan: Yeah. 

Vanessa: All right, question number six.  

Evet.

Vanessa: Pekala, altıncı soru.

Question number six is about nature. This  is maybe a little silly of a question,  

Altıncı soru doğayla ilgili. Bu biraz aptalca bir soru olabilir,

but that's okay. Dan: 

ama sorun değil. Dan:

We like critters, so that's okay. Vanessa: 

Yaratıkları seviyoruz, yani sorun değil. Vanessa:

Yeah, as you can tell. So, this question is, if  you could have any defense mechanism of an animal,  

Evet, anlayabileceğiniz gibi. Yani bu soru şu, bir hayvanın herhangi bir savunma mekanizmasına sahip olabilseydiniz,

what would you have? So if you could  have that type of defense mechanism  

neye sahip olurdunuz? Yani, vücudunuzda bu tür bir savunma mekanizmasına sahip olabilseydiniz

in your body or become you- Dan: 

veya siz olabilseydiniz... Dan:

In my body. Vanessa: 

Vücudumda. Vanessa:

... Yes. What would it be? So can we maybe  explain quickly what a defense mechanism is? 

... Evet. Ne olurdu? Öyleyse, bir savunma mekanizmasının ne olduğunu hızlıca açıklayabilir miyiz?

Dan: Yeah, sure. So, a  

Dan: Evet, tabii. Yani

defense mechanism is something that an animal has  or uses a feature that protects it from predators. 

savunma mekanizması, bir hayvanın sahip olduğu veya onu yırtıcılardan koruyan bir özelliği kullandığı bir şeydir.

Vanessa: Yeah. 

Vanessa: Evet.

Dan: Or is a way to either get the predator  

Dan: Ya da yırtıcıyı

to go away or escape the predator. Vanessa: 

uzaklaştırmanın veya yırtıcıdan kaçmanın bir yoludur. Vanessa:

So maybe quills on a porcupine, something like  this. And we can even say humans have a defense  

Yani belki bir kirpi üzerinde tüy kalem, bunun gibi bir şey . Hatta insanların bir savunma   mekanizması olduğunu söyleyebiliriz

mechanism. We might use that emotionally. Dan: 

. Bunu duygusal olarak kullanabiliriz. Dan:

Oh yeah. Vanessa: 

Ah evet. Vanessa:

To say, "Oh, why is he always making jokes?"  It's actually a defense mechanism because  

"Ah, neden sürekli şaka yapıyor?" Bu aslında bir savunma mekanizması çünkü

he experienced a lot of trauma in his  life, and joking, and laughing helps him to  

hayatında çok fazla travma yaşadı ve şaka yapmak, gülmek onun kendini bu

not feel so vulnerable. Dan: 

kadar savunmasız hissetmemesine yardımcı oluyor. Dan:

Yeah. Vanessa: 

Evet. Vanessa:

Or something like this. It's a more of an  emotional thing. So you can have a defense  

Ya da bunun gibi bir şey. Bu daha çok duygusal bir şey. Yani

mechanism as a human, but I want to know, in a  silly way, if you could imagine having an animal's  

bir insan olarak bir savunma mekanizmanız olabilir, ama aptalca bir şekilde bilmek istiyorum, bir hayvanın savunma mekanizmasına sahip olduğunuzu hayal edebilseydiniz

defense mechanism, what would it be? Dan: 

, bu ne olurdu? Dan:

Mine would be... This is  a little bit of a cop out. 

Benimki... Bu biraz kaçamak.

Vanessa: Okay. 

Vanessa: Peki.

Dan: Flying. 

Dan: Uçmak.

Vanessa: Oh. 

Vanessa: Ah.

Dan: Because now we don't really  

Dan: Çünkü artık

associate flying with just defense, but  it can certainly be used as a defense,  

uçmayı sadece savunma ile ilişkilendirmiyoruz, ancak kesinlikle bir savunma olarak kullanılabilir,

so a bird will fly away when you come near it. And  we were talking about it earlier and saying that  

yani yanına yaklaştığınızda bir kuş uçup gidecektir. Ve bundan daha önce bahsediyorduk ve

flying probably evolved as a defense mechanism for  an animal to get out of the way from a predator  

uçmanın muhtemelen bir hayvanın bir avcıdan yolundan çekilmesi için

really efficiently and effectively. Vanessa: 

gerçekten verimli ve etkili bir savunma mekanizması olarak evrimleştiğini söylüyorduk. Vanessa:

Yeah, I almost said flying too for this one. Dan: 

Evet, bunun için neredeyse uçmayı da söylüyordum. Dan:

Yeah. Vanessa: 

It's a good one. Dan: 

Evet. Vanessa:

Bu iyi bir tane. Dan:

So, I mean, but who doesn't want to fly? Vanessa: 

Yani, ama kim uçmak istemez ki? Vanessa:

Yeah. Dan: 

I mean, of course then you  have to be really lightweight  

Evet. Dan:

Yani, tabii ki gerçekten hafif olmanız gerekir

and you're probably not very intimidating.  And then, you have to be a bat or a bird. 

ve muhtemelen pek göz korkutucu değilsiniz. Ve sonra yarasa ya da kuş olmalısın.

Vanessa: You could be an Eagle. 

Vanessa: Kartal olabilirsin.

Dan: But, if I could still be me and fly,  

Dan: Ama yine de kendim olup uçabilseydim   o

then I would choose that. Vanessa: 

zaman bunu seçerdim. Vanessa:

Yeah, just imagine, you're walking down a dark  alley, I don't know why you're walking down a  

Evet, hayal edin, karanlık bir sokakta yürüyorsunuz, neden karanlık bir sokakta yürüdüğünüzü bilmiyorum

dark alley, and then somebody dangerous  steps out and all of a sudden your wings  

ve sonra tehlikeli biri dışarı çıkıyor ve aniden kanatlarınız

open up and you fly away. Dan: 

açılıyor ve uçup gidiyorsunuz . Dan:

Ooh, they pop out of my back like an angel. Vanessa: 

Ooh, bir melek gibi sırtımdan fırlıyorlar. Vanessa: İşte

That's it. Yeah, that's it. I think there's  some X-Men or superhero or something  

bu. Evet işte bu. Sanırım bunu yapan bir X-Men veya süper kahraman veya başka bir şey var

that does that. Dan: 

. Dan:

Oh, yeah, probably. We  don't know about that stuff. 

Ah, evet, muhtemelen. Bu tür şeyleri bilmiyoruz.

Dan: Bird man. 

Dan: Kuş adam.

Vanessa: Bird man. Is that a- 

Vanessa: Kuş adam. Bu bir-

Dan: Or Batman, squawk man. 

Dan: Veya Batman, ciyaklayan adam.

Vanessa: ... Eagle man. 

Vanessa: ... Kartal adam.

Dan: Eagle man. 

Dan: Kartal adam.

Vanessa: Okay. 

Dan: Raven man. Robin man.  

Vanessa: Peki.

Dan: Kuzgun adam. Robin adam.

Robin. Vanessa: 

Robin. Vanessa:

California condo man. Dan: 

Kaliforniya apartman görevlisi. Dan:

Blue bird man. Vanessa: 

Mavi kuş adam. Vanessa:

These are all the birds we know. Okay, well- Dan: 

Bunların hepsi bildiğimiz kuşlar. Tamam, pekala- Dan:

And we're not into superheroes, so. Vanessa: 

Ve biz süper kahramanları sevmiyoruz. Vanessa:

... Flying is a good one. I almost said that.  And you know what? I think, I have something  

... Uçmak güzel bir şey. Neredeyse bunu söyledim. Ve biliyor musun? Sanırım

different I'd like to share. But, I think for me  actually flying is probably more realistic. Not  

paylaşmak istediğim farklı bir şeyim var. Ancak benim için aslında uçmanın muhtemelen daha gerçekçi olduğunu düşünüyorum.

like I can actually fly, but because if I'm faced  with danger, I'm probably more likely to flee. 

Aslında uçabileceğimden değil, çünkü tehlikeyle karşı karşıya kalırsam muhtemelen kaçma olasılığım daha yüksektir.

Dan: Oh, yeah. 

Dan: Ah, evet.

Vanessa: Than to fight. So, we call this fight or flight.  

Vanessa: Savaşmaktansa. Biz buna dövüş ya da kaç diyoruz.

When you're in a dangerous situation, either  dangerous physically or dangerous emotionally,  

Fiziksel veya duygusal olarak tehlikeli, tehlikeli bir durumda olduğunuzda,

we say, "Oh, your fight or flight kicks in."  

"Ah, savaş veya uçuşunuz devreye giriyor" deriz.

So, either you fight and you try  to win or you flee. So, that's- 

Yani ya savaşır ve kazanmaya çalışırsınız ya da kaçarsınız. Yani, bu-

Dan: Run away. 

Dan: Kaçın.

Vanessa: ... The flight part. You're not actually flying,  

Vanessa: ... Uçuş kısmı. Aslında uçmuyorsunuz,

but maybe you try to run away from that dangerous  situation. And I think for me, that's more true.  

ama belki de o tehlikeli durumdan kaçmaya çalışıyorsunuz . Ve bence bu benim için daha doğru.

I'm more likely to run away from danger. Dan: 

Tehlikeden kaçma ihtimalim daha yüksek. Dan:

Lady folk, in general. Vanessa: 

Genel olarak hanımefendiler. Vanessa:

But I said something dinner... Dinner?  Different. I said something different. 

Ama bir şey söyledim akşam yemeği... Akşam yemeği? Farklı. Ben farklı bir şey söyledim.

Dan: Food is still on her mind. 

Dan: Aklında hâlâ yemek var.

Vanessa: Oh, food. I said something  

Vanessa: Oh, yemek. Farklı bir şey söyledim

different. I said, a horny toad, which is actually  a type of lizard. A horny toad has something very  

. Aslında bir kertenkele türü olan azgın bir kurbağa dedim . Azgın bir kurbağanın yaptığı çok ilginç bir şey vardır

interesting that they do. They, when faced with  danger can stop their blood flow to their heart.  

. Tehlikeyle karşı karşıya kaldıklarında kalplerine giden kan akışını durdurabilirler.

Their blood fills up in them and they shoot  blood out of their eyes at their aggressor. What? 

Kanları içlerine dolar ve saldırganlarına gözlerinden kan fışkırtır. Ne?

Dan: Into their aggressor's eyes? 

Dan: Saldırganlarının gözlerine mi?

Vanessa: At least at their aggressor. And the blood  

Vanessa: En azından saldırganlarına. Ve kan

isn't venomous or anything like this, it's just  shocking. So, I thought it would be hilarious. 

zehirli veya bunun gibi bir şey değil, sadece şok edici. Bu yüzden komik olacağını düşündüm.

Dan: That would shock me. 

Dan: Bu beni şok ederdi.

Vanessa: If, "Oh, hi, I'm Vanessa. Nice Vanessa."  

Vanessa: "Ah, merhaba, ben Vanessa. Güzel Vanessa."

And then, somebody is a bad person and I just  went bzz and shot blood out my eyes at them. 

Ve sonra, birisi kötü bir insandır ve ben de gidip onlara gözlerimden kan fışkırttım.

Dan: Yeah. 

Vanessa: I think it would be so shocking  

Evet.

Vanessa: Kurtulabilmemin çok şok edici olacağını düşünüyorum

that I could be saved. Dan: 

. Dan:

Sure. Vanessa: 

But, maybe flying is something I would  realistically be more likely to do.  

Tabii. Vanessa:

Ama belki de uçmak, gerçekçi olarak yapma olasılığımın daha yüksek olduğu bir şeydir.

Oh, I probably would fly away instead of  fighting. But, shooting blood out of your  

Ah, muhtemelen kavga etmek yerine uçup giderdim . Ama tehlikedeysen gözlerinden kan fışkırtmak

eyes if you're in danger? Dan: 

? Dan:

It's not going to win you a lot of dates. Vanessa: 

Sana çok fazla randevu kazandırmayacak. Vanessa:

No. Dan: 

Hayır. Dan:

"Hey, baby." Vanessa: 

"Selam bebeğim." Vanessa:

"Look what I can do." Yeah, but isn't that crazy,  that it's actually a lizard, but the horn toad  

"Bak ne yapabilirim." Evet, ama aslında bir kertenkele olduğu halde boynuzlu kurbağanın

can shoot blood out of its eyes? How in the world- 

gözlerinden kan fışkırtabilmesi delice değil mi? Nasıl-

Dan: And how does that even help it? 

Vanessa: ... Did even nature decide to do this? 

Dan: Peki bunun ona nasıl bir faydası var?

Vanessa: ... Bunu yapmaya doğa bile mi karar verdi?

Dan: I don't know. 

Bilmiyorum.

Vanessa: I mean, it must be  

in danger in some ways that it goes away, it makes  stuff go away because of that. Anyway, crazy, so. 

Vanessa: Demek istediğim,

bazı yönlerden tehlikede olmalı, bu yüzden bazı şeyleri ortadan kaldırıyor. Her neyse, deli, yani.

Dan: The animal is just so disgusted,  

Dan: Hayvan o kadar tiksindi ki

it doesn't want to eat it. Vanessa: 

onu yemek istemiyor. Vanessa:

I know. "You got blood shooting out of your eyes.  What?" So, I want to know for you, if you could  

Biliyorum. "Gözlerinden kan fışkırıyor. Ne?" Yani, sizin için bilmek istiyorum,

have any animal's defense mechanism, what would it  be? There are many crazy things out there. There  

herhangi bir hayvanın savunma mekanizmasına sahip olabilseydiniz, bu ne olurdu? Orada birçok çılgın şey var.

are ants that shoot acid, there are porcupines  that have quills. This is a great way to expand  

Asit atan karıncalar vardır, tüyleri olan kirpiler vardır. Bu,

your vocabulary in a fun way. If you would like,  you can type into Google amazing animal defense  

kelime dağarcığınızı eğlenceli bir şekilde genişletmenin harika bir yoludur. Dilerseniz Google'a harika hayvan savunma

mechanisms. And you'll see many lists of cool  things that animals do if you like that stuff.  

mekanizmaları yazabilirsiniz. Ayrıca, bu tür şeylerden hoşlanırsanız hayvanların yaptığı harika şeylerin pek çok listesini göreceksiniz.

So I want to know, let me know in the comments,  what would you like to defend yourself with?  

Bu yüzden bilmek istiyorum, yorumlarda bana bildirin, kendinizi ne ile savunmak istersiniz?

All right, let's go to our next question. Dan: 

Pekala, bir sonraki sorumuza geçelim. Dan:

"Caw." Vanessa: 

"Caw." Vanessa:

Question number seven is about holidays.  

Yedinci soru tatillerle ilgili.

The question is, what is your favorite holiday  tradition? And I have a feeling that we might  

Soru şu ki, en sevdiğiniz tatil geleneği nedir? Ve bende aynı şeye sahip olabileceğimize dair bir his var

have the same one. Dan: 

. Dan:

We had to have. Vanessa: 

Yapmak zorundaydık. Vanessa:

So do you want to say it at the same time? Dan: 

Yani aynı anda mı söylemek istiyorsun? Dan:

Yeah. Vanessa: 

On three? Dan: 

Yes. Vanessa: 

Evet. Vanessa:

Üçte mi? Dan:

Evet. Vanessa:

Okay. 3, 2, 1, Dan: 

Christmas tree. Vanessa: 

Tamam. 3, 2, 1, Dan:

Noel ağacı. Vanessa:

Decorating the Christmas tree. Dan: 

Noel ağacını süslemek. Dan:

Yes. Decorating the Christmas tree. Vanessa: 

Evet. Noel ağacını süslemek. Vanessa:

Yeah. Okay. Why don't you explain first? Why  do you like decorating the Christmas tree? 

Evet. Tamam aşkım. Neden önce sen açıklamıyorsun? Noel ağacını süslemeyi neden seviyorsunuz?

Dan: Man. There's probably  

Adamım. Muhtemelen

a lot of reasons. One primary reason is that  this is a tradition that our family always did. 

birçok   nedeni vardır. Birincil sebeplerden biri, bunun ailemizin her zaman yaptığı bir gelenek olmasıdır.

Vanessa: Mm-hmm. 

Vanessa: Mm-hmm.

Dan: So it has a lot of nostalgia tied up into it.  

Dan: Yani içinde çok fazla nostalji var.

And we don't have a lot of other traditions that  our family always did. So there's Thanksgiving,  

Ve ailemizin her zaman sahip olduğu pek çok başka geleneğimiz de yok. Yani Şükran Günü var,

which is, you have a meal and you talk about  what you're thankful for. And that's another  

yani yemek yiyorsunuz ve neye şükrettiğiniz hakkında konuşuyorsunuz. Ve bu başka

big one. But, maybe it's just because you  put presents under a tree that, as a kid,  

büyük bir tane. Ama belki de bir ağacın altına hediyeler koyduğun için çocukken

you just can't get enough of Christmas. Vanessa: 

Noel'e doyamıyorsun. Vanessa:

And now? Dan: 

Peki şimdi? Dan:

Yes. And now, I really enjoy picking out a  Christmas tree. We're really nature-y. So,  

Evet. Ve şimdi, bir Noel ağacı seçmekten gerçekten keyif alıyorum . Biz gerçekten doğa dostuyuz. Böylece,

we get a real Christmas tree and I like the  smell of the pine. It just hits all of the  

gerçek bir Noel ağacımız oluyor ve ben çamın kokusunu seviyorum. Tüm

right senses and feelings. And then, you get  to decorate it. So, your kids are excited,  

doğru duyulara ve duygulara hitap eder. Ve sonra, onu dekore edersiniz. Böylece, çocuklarınız heyecanlanır

and you get to hang up all the stuff, and put  up the lights, and there's a whole process. And,  

ve siz tüm eşyaları kapatır, ışıkları kapatırsınız ve tüm süreç başlar. Ve

it's funny because it's probably the most  useless thing that we do, but it's one of  

bu komik çünkü muhtemelen yaptığımız en yararsız şey ama en

the best things. Vanessa: 

iyi şeylerden biri. Vanessa:

Yeah. I think, even before we had  kids, this was a big deal for us. 

Evet. Bence, çocuklarımız olmadan önce bile bu bizim için çok önemliydi.

Dan: Of course. 

Tabii ki.

Vanessa: In our marriage,  

Vanessa: Evliliğimizde,

because yeah, it's something that you do with  your parents growing up. And then, for us,  

çünkü evet, anne baban büyürken yaptığın bir şey. Ve sonra, bizim için,

when we got married and we started doing  that with each other, it felt like,  

evlendiğimizde ve bunu birbirimizle yapmaya başladığımızda,

"Oh, this is our new life. This is us.  We're doing this together." And you're- 

"Ah, bu bizim yeni hayatımız. Bu biziz. Bunu birlikte yapıyoruz." Ve sen-

Dan: We're starting the new generation. 

Dan: Yeni nesle başlıyoruz.

Vanessa: ... Yeah, our new traditions. We're doing this in  

Vanessa: ... Evet, yeni geleneklerimiz. Bunu

our own way. Yeah, it felt different. I said that  for me, because when I was a kid, we didn't have a  

kendi yöntemimizle yapıyoruz. Evet, farklı hissettirdi. Bunu kendi adıma söyledim çünkü ben çocukken

real Christmas tree, we had a fake tree. But even  in that, I was so excited about it. First of all,  

gerçek bir Noel ağacımız yoktu, sahte bir ağacımız vardı. Ama bu konuda bile çok heyecanlıydım. Öncelikle,

I'll set the stage, my mom popped popcorn. So, we  ate popcorn and it smelled great. We listened to  

Sahneyi hazırlayacağım, annem mısır patlattı. Böylece patlamış mısır yedik ve harika kokuyordu.

Christmas music. Dan: 

Always good. Vanessa: 

Noel müziği   dinledik. Dan:

Her zaman iyidir. Vanessa:

And then, we all sat in the living  room, and because we had a fake tree,  

Sonra hepimiz oturma odasında oturduk ve sahte bir ağacımız olduğu için

there's different fake trees, but the kind we  had, there was a stem in the middle and it had  

farklı sahte ağaçlar vardı, ancak bizim sahip olduğumuz türden, ortada bir gövde vardı ve

different holes and you could hook the branches  in and the branches had different colored rings  

farklı delikleri vardı ve dalları asabilirdiniz ve dalların üzerinde farklı renkli halkalar vardı

on them, so you could see the big ones are on the  bottom. But, because these were closed in a box  

, böylece büyük olanların dipte olduğunu görebiliyordunuz . Ancak bunlar tüm yıl boyunca bir kutuda kapalı olduğu için

the entire year, they were flat. So, we  would all sit around the Christmas tree,  

düzdü. Böylece, hepimiz

bending the branches to look realistic. So, we  would bend each of the little branches on it and  

gerçekçi görünmek için   dalları bükerek Noel ağacının etrafında otururduk. Böylece, üzerindeki küçük dalların her birini büker ve

then put it in. And we'd look at each other's and  say, "Oh, that one doesn't look good." Or, "Oh,  

sonra içine koyardık. Ve birbirimizin dallarına bakar ve "Ah, bu iyi görünmüyor" derdik. Veya "Oh,

that was really great." Dan: 

bu gerçekten harikaydı." Dan:

This is all blasphemy to me. Vanessa: 

Bunların hepsi benim için küfür. Vanessa:

Because you always had a real tree. Dan: 

Çünkü senin her zaman gerçek bir ağacın vardı. Dan:

It had to be real. Vanessa: 

Gerçek olması gerekiyordu. Vanessa:

And then we- Dan: 

Ve sonra biz- Dan:

If there's not a fire hazard in your living room,  

Oturma odanızda yangın tehlikesi yoksa,

it's not Christmas. Vanessa: 

Noel değildir. Vanessa:

... Yeah, that's a big reason why we had a  fake tree is because when my dad was a kid,  

... Evet, sahte bir ağacımızın olmasının büyük bir nedeni, babamın çocukken

they had a real tree. Dan: 

gerçek bir ağacının olmasıydı. Dan:

Oh, yeah. Vanessa: 

Ah, evet. Vanessa:

Maybe for one Christmas, I don't remember  if it was for longer than that. And they had  

Belki bir Noel için, bundan daha uzun sürdü mü hatırlamıyorum. Ve elektrikli treni çalıştırabilmeleri

a train set going around it so they could turn  on the electric train and it would go around the  

için etrafından dönen bir tren seti vardı ve tren

bottom of the Christmas tree, not in the branches,  but just on the ground, and it caught fire. 

Noel ağacının dibinden dolanacaktı, dallarda değil, sadece yerde ve alev aldı.

Dan: Oh. 

Vanessa: And my dad said one of his first memories  

Ah.

Vanessa: Ve babam, ilk anılarından birinin

is him as a little kid, getting a cup of water and  throwing it on the Christmas tree fire. This is  

küçük bir çocukken bir bardak su alıp Noel ağacı ateşine attığını söyledi. Bu

huge hazard. And there's so many warnings. Dan: 

büyük bir tehlikedir. Ve çok fazla uyarı var. Dan:

I mean, I don't think so much anymore. Vanessa: 

Yani, artık pek düşünmüyorum. Vanessa:

Yeah, this is a big deal. Dan: 

Evet, bu çok önemli. Dan:

Christmas trees are safe. Vanessa: 

Noel ağaçları güvende. Vanessa:

Christmas trees are not safe, because they say  now, I think it's more known now that you should  

Noel ağaçları güvenli değil, çünkü şimdi diyorlar ki, bence artık

always keep water, so you have the Christmas tree  that's cut and you put it in a little basin of  

her zaman su bulundurmanız daha iyi biliniyor, yani Noel ağacınız kesiliyor ve onu küçük bir su leğeninin içine koyuyorsunuz

water, and if there's not water in there, the tree  will dry out and it will catch fire really easily.  

ve eğer su yoksa orada ağaç kurur ve gerçekten kolayca alev alır.

But, if it's filled with water, then the tree  is hydrated and it won't catch fire as easily. 

Ancak suyla doluysa ağaç hidratlanır ve o kadar kolay alev almaz.

Dan: But also, 60s electronics, versus- 

Dan: Ama aynı zamanda, 60'ların elektroniğine karşı...

Vanessa: Okay. That's true. 

Dan: ... Today's electronics. They're not  

Vanessa: Tamam. Bu doğru.

Dan: ... Bugünün elektroniği.

going to catch fire the same way. Vanessa: 

Aynı şekilde alev almazlar. Vanessa:

Yeah. Dan: 

Evet. Dan:

Probably. Vanessa: 

Yeah. Dan: 

Muhtemelen. Vanessa:

Evet. Dan:

Christmas trees are safe and the best. Vanessa: 

Noel ağaçları güvenli ve en iyisidir. Vanessa:

Dan loves Christmas trees. So, I remember,  yeah, we would do that, and then we would  

Dan, Noel ağaçlarını sever. Hatırlıyorum, evet, bunu yapardık ve sonra

decorate the tree. And my mom always had one  ornament, which I now have that was the first  

ağacı süslerdik. Ve annemin her zaman tek bir süsü vardı, şimdi bende de var, o

ornament we put on the tree. Dan: 

ağaca koyduğumuz ilk süstü. Dan: O

Which one was that? Vanessa: 

hangisiydi? Vanessa:

It's the ball that has lots of  little beads on it. And it's got- 

Üzerinde pek çok küçük boncuk bulunan top.

Dan: Ball with beads. 

Dan: Boncuklu top.

Vanessa: ... Ribbons, and knots, and stuff on it.  

Vanessa: ... Kurdeleler, düğümler ve üzerindeki şeyler.

We have it. Dan: 

Biz buna sahibiz. Dan:

Well, I love Christmas trees and  I can't remember this ornament. 

Noel ağaçlarını seviyorum ve bu süsü hatırlayamıyorum.

Vanessa: Oh, well it's in our house. 

Vanessa: Oh, bizim evde.

Dan: That's good. It'll be refreshing  

Dan: Bu iyi.

this year to see it later. Vanessa: 

Bunu daha sonra görmek  bu yıl canlandırıcı olacak. Vanessa:

And, she put that on the tree and that  signified, we can start to decorate the tree.  

Ve bunu ağaca koydu ve bu ,  ağacı süslemeye başlayabileceğimiz anlamına geliyordu.

So yeah, we would decorate the tree together  and it was just a nice time to do that. 

Yani evet, ağacı birlikte süsleyecektik ve bunu yapmak için güzel bir zamandı.

Dan: How did you guys sit back and not decorate  

Dan: Nasıl oldu da arkanıza yaslanıp

the tree right away? Our children are like,  "Bah, get all the stuff. Put it on right away." 

ağacı hemen süslemediniz? Çocuklarımız "Pöh, hepsini al. Hemen giy."

Vanessa: Yeah, we did the ornaments. We  

were busy doing the branches. Dan: 

Vanessa: Evet, süsleri biz yaptık.

Şubeleri yapmakla meşguldük. Dan:

Maybe because it's two girls versus two boys. Vanessa: 

İki kıza karşı iki erkek olduğu için olabilir. Vanessa:

I don't know. But, we did it and it was  fun. And I remember when we got married,  

Bilmiyorum. Ama yaptık ve eğlenceliydi. Ve evlendiğimiz zamanı hatırlıyorum,

that was my first real Christmas tree. We  went to a place and got a real tree and- 

o benim ilk gerçek Noel ağacımdı. Bir yere gittik ve gerçek bir ağaç bulduk ve-

Dan: That was your first? 

Dan: Bu senin ilkin miydi?

Vanessa: ... Yeah. 

Vanessa: ... Evet.

Dan: Oh, we got the little one. 

Dan: Oh, küçüğü aldık.

Vanessa: We got a little tree. Yeah. 

Vanessa: Küçük bir ağacımız var. Evet.

Dan: That we planted later. 

Dan: Daha sonra diktik.

Vanessa: Oh, yeah. 

Dan: That's another thing you can do  

Vanessa: Ah, evet.

Dan: Bu, bazen Amerika'da yapabileceğiniz başka bir şeydir

sometimes in America, but it's more difficult. Vanessa: 

, ancak daha zordur. Vanessa:

Yeah, you can get it with the root ball on  the bottom. The first year we were married- 

Evet, kök bilyesi altta olacak şekilde alabilirsiniz . Evlendiğimiz ilk yıl-

Dan: It's a lot heavier. 

Vanessa: ... Oh my goodness, it was  

Dan: Çok daha ağır.

Vanessa: ... Aman Tanrım,

so heavy. I remember it took three of us. Dan: 

çok ağırdı. Üçümüzün aldığını hatırlıyorum. Dan:

It was three feet tall. Vanessa: 

Bir metre boyundaydı. Vanessa:

Me, you, and your brother to take it  

Ben, sen ve kardeşin onu

out of the car and drag it into our house. Dan: 

arabadan alıp evimize sürükleyeceğiz. Dan:

Mm-hmm (affirmative). Vanessa: 

Mm-hmm (olumlu). Vanessa:

Because it was so big, but we wanted to plant it  later, we didn't want to just cut a tree down. So,  

Çok büyük olduğu için daha sonra dikmek istedik, öylece bir ağaç kesmek istemedik. Yani,

we got this tree with a root ball,  but ever since then, we've just gotten  

bu ağacı bir kök topuyla aldık , ancak o zamandan beri,

a cut tree, and put it in our house, and  decorated it. And yeah, it's a lot of fun. 

kesilmiş bir ağaç alıp evimize koyduk ve süsledik. Ve evet, çok eğlenceli.

Dan: Always a happy time. 

Dan: Her zaman mutlu zamanlar.

Vanessa: Yeah. Well, I want to know for you, what is  

Vanessa: Evet. Pekala, senin için bilmek istiyorum, en

your favorite holiday tradition? It might not be  about Christmas. It could be about any holiday.  

sevdiğin tatil geleneği nedir? Noel'le ilgili olmayabilir. Herhangi bir tatil hakkında olabilir.

But, I want to know about your experience. Let us  know in the comments, what's your favorite holiday  

Ancak deneyimlerinizi öğrenmek istiyorum. Yorumlarda bize bildirin, en sevdiğiniz tatil

tradition? And we'll go on to our next question.  Question number nine is about sports and exercise.  

geleneği nedir? Ve bir sonraki sorumuza geçelim. Dokuzuncu soru spor ve egzersizle ilgili. En son

What is the most recent sport that you did? Dan: 

yaptığınız spor nedir? Dan:

Well, this happened just about a week ago  actually. And it's the first time I ever did this  

Aslında bu yaklaşık bir hafta önce  oldu . Ve bunu ilk kez

outdoors. It was rock climbing. Is  this a sport? I guess, it's a sport. 

açık havada yaptım. Kaya tırmanışıydı. Bu bir spor mu? Sanırım bu bir spor.

Vanessa: It's considered exercise. 

Vanessa: Egzersiz olarak kabul edilir.

Dan: Yeah. And so, my brother-in-law is,  

Evet. Ve kayınbiraderim,

let's just say, obsessed with rock climbing. And,  he's gotten pretty good at it lately. And so,  

diyelim ki, kaya tırmanışına takıntılı. Ve son zamanlarda bu konuda oldukça iyi durumda. Ve böylece

he met us in between where he lives and  us. We live about eight hours away. And,  

bizimle yaşadığı yerle  aramızda buluştu . Yaklaşık sekiz saat uzakta yaşıyoruz. Ve

we were in West Virginia, which has actually a lot  of good rock climbing. And we chose a spot and he  

aslında pek çok iyi kaya tırmanışına sahip olan Batı Virginia'daydık. Ve bir yer seçtik ve

had all the gear, he's got the ropes, he's got  the shoes, he's got the backpacks, he's got the  

tüm teçhizat onda, ipler onda, ayakkabılar onda, sırt çantaları onda,

harness, and all this stuff. And he actually...  Oh the helmet too. Don't forget the helmet.  

emniyet kemerleri onda ve tüm bu şeyler. Ve aslında... Miğfer de öyle. Kaskı unutma.

And, he geared me up to do it. And, I  was actually pretty nervous about it,  

Ve beni bunu yapmaya hazırladı. Ve aslında bu konuda oldukça gergindim,

and not because I'm afraid of heights actually,  he's more scared of Heights than I am.  

ve aslında benim yüksekten korktuğum için değil, o benden daha çok Yüksekten korkuyor.

I think it's funny that he likes doing this  so much. He says every single time he does it,  

Bence bunu yapmayı bu kadar çok sevmesi komik. Bunu her yaptığında

he's scared. Vanessa: 

korktuğunu söylüyor. Vanessa:

Oh. Dan: 

Ah. Dan:

Yeah. Vanessa: 

Interesting. Dan: 

Evet. Vanessa:

İlginç. Dan:

But I'm not afraid of heights, so I wasn't really  worried about that. I probably should have been  

Ama ben yükseklikten korkmuyorum, bu yüzden bu konuda gerçekten endişelenmedim. Muhtemelen

more worried about it. Vanessa: 

What were you worried about? Dan: 

bunun için   daha fazla endişelenmeliydim. Vanessa:

Ne hakkında endişelendin? Dan:

I'm a perfectionist, or a completionist. So,  it really bothers me if I try something and I  

Ben mükemmeliyetçiyim veya tamamlayıcıyım. Bu yüzden, bir şeyi denersem ve bitiremezsem bu beni gerçekten rahatsız eder

can't finish it. Vanessa: 

. Vanessa:

Ah, so you wanted to be  able to make it to the top. 

Ah, yani zirveye çıkabilmek istedin.

Dan: So, I knew I could probably do some easy stuff,  

Dan: Muhtemelen bazı kolay şeyleri yapabileceğimi biliyordum,

but he's a lot better than I am. So, I knew  that he would be wanting to move on to something  

ama o benden çok daha iyi. Bu yüzden, daha zorlu bir şeye geçmek isteyeceğini biliyordum

more challenging. And, I didn't really know if I  wanted to have to just watch, or try it and only  

. Ve sadece izlemek mi yoksa denemek ve yarı

get partway. In the end, I did do that. So, the  first one was a easy one. I don't think it was- 

yolda kalmak mı istediğimi gerçekten bilmiyordum. Sonunda bunu yaptım. Yani ilki kolaydı.

Vanessa: I'll show you a picture here of Dan  

Vanessa: Sana burada Dan'in zirveye tırmanışını gösteren bir resim göstereceğim

making it all the way to the top. Yes. Dan: 

. Evet. Dan:

... Yes. So, I do naturally have a good body type  for climbing. I'm lightweight. I climb a lot of  

... Evet. Dolayısıyla doğal olarak tırmanmak için iyi bir vücut tipim var . Ben hafifim. Çok fazla

trees. I like to hike and do all that stuff. So, I  can figure it out. But, the hand strength is just  

ağaca tırmanırım. Yürüyüş yapmayı ve tüm bu şeyleri yapmayı seviyorum. Böylece çözebilirim. Ancak, el gücü sadece   kaya

on another level to rock climb. Vanessa: 

tırmanışı için başka bir seviyede. Vanessa:

Yeah. Dan: 

And so, I did the easier one and I made it to the  top. But, all the other ones, I made it partway.  

Evet. Dan:

Ve böylece, daha kolay olanı yaptım ve  zirveye ulaştım . Ama diğerlerinin hepsini yarı yolda yaptım.

And, I actually remember, we were with  another guy too, his name was Jim. And,  

Ve aslında hatırlıyorum, başka bir adamla da birlikteydik, adı Jim'di. Ve,

Jim was really inspiring, because... And don't  worry, this was totally safe. There was a rope  

Jim gerçekten ilham vericiydi, çünkü... Merak etmeyin, bu tamamen güvenliydi. En tepeye bağlanmış bir halat vardı

tied to the very top. They call it top climbing?  Top rope? I don't remember the terms. There's a  

. Buna zirve tırmanışı mı diyorlar? Üst ip? Şartları hatırlamıyorum.

lot of terms in rock climbing. Vanessa: 

Kaya tırmanışında   pek çok terim vardır. Vanessa:

Yeah. Dan: 

And so, he was tied to the top and if you fall  that will catch you right away and it's not a  

Evet. Dan:

Ve böylece, tepeye bağlıydı ve düşerseniz bu sizi hemen yakalar ve bu

big deal. Vanessa: 

önemli bir şey değildir. Vanessa:

Yeah. Dan: 

But, for me, if I fall one time doing that, I'm  like, "All right, I'm done." That's how I feel.  

Evet. Dan:

Ama benim için, bunu yaparken bir kez düşersem "Pekala, bitirdim" derim. İşte öyle hissediyorum.

But he fell probably 15 times on a climb and  just kept on trying, and trying, and trying,  

Ama muhtemelen bir tırmanışta 15 kez düştü ve denemeye, denemeye ve denemeye devam etti

and he made it to the top and I was like, "Wow."  And, when he got down, I said, "I have to try  

ve zirveye ulaştı ve ben "Vay canına" dedim. Ve aşağı indiğinde, "

a lot more than I would, because I just  saw him persevere." So, it's a very good  

Yapabileceğimden çok daha fazlasını denemeliyim, çünkü az önce onun sebat ettiğini gördüm" dedim. Yani, çok iyi bir

perseverance sport. Vanessa: 

azim sporu. Vanessa:

Yeah. Dan: 

So, I tried, and tried, and tried, and I got one  third of the way, because it was really difficult.  

Evet. Dan:

Denedim, denedim, denedim ve yolun üçte birini aldım çünkü gerçekten zordu. Buna

It's called crack climbing. And there's just  a crack in the wall. And, you got to put your  

çatlak tırmanışı denir. Ve duvarda sadece bir çatlak var. Ve

hands there. And, just- Vanessa: 

ellerinizi oraya koymalısınız. Ve sadece- Vanessa:

That's so hard. Dan: 

... There's nothing except for a crack and  little tiny ledges. So, their experienced,  

Bu çok zor. Dan:

... Bir çatlak ve küçük çıkıntılar dışında hiçbir şey yok . Yani deneyimliler,

so they got up the first part really easily.  So, the girl who was with us, she said,  

yani ilk kısmı çok kolay atlattılar. Bizimle birlikte olan kız,

"Yeah, that was tricky." But, I  was stuck on the first part for...  

"Evet, bu aldatıcıydı" dedi. Ancak ilk bölümde takılıp kaldım...

It felt like 20 minutes, it was probably more  like 10 minutes. They just got up that part. But  

20 dakika gibi geldi, muhtemelen daha 10 dakikaydı. O kısmı yeni kaldırdılar. Ama

it was literally just a little thin rock you had  to put your fingers in, barely any foothold. But,  

bu tam anlamıyla parmaklarınızı girmeniz gereken küçük, ince bir kayaydı , neredeyse hiç dayanak noktası yoktu. Ancak

I saw Jim fall, and fall, and fall, and I  kept on trying and I finally did it. Yes. 

Jim'in düştüğünü, düştüğünü ve düştüğünü gördüm ve denemeye devam ettim ve sonunda başardım. Evet.

Vanessa: Wow. Man, that is not up my alley at all. 

Vanessa: Vay canına. Adamım, bu hiç bana göre değil.

Dan: Yeah. Brad asked me... Brad's my  

Evet. Brad bana sordu... Brad benim

brother-in-law. He said, "Do you think Vanessa  would ever do this with you?" And I was like- 

Dan: Brad's my brother-in-law. He said,  

kayınbiraderim. "Vanessa'nın bunu seninle yapacağını düşünüyor musun?" Ve ben de-

Dan: Brad benim kayınbiraderim.

"Do you think Vanessa would ever do this with  you?" And I was like, "I don't think..." I can't  

"Vanessa'nın bunu seninle yapacağını düşünüyor musun ?" Ben de "Sanmıyorum..."

imagine you wanting to do that. Vanessa: 

Bunu yapmak isteyeceğini hayal bile edemiyorum. Vanessa:

Yeah. I don't like heights like that, and I feel  like I can't just do something like that like you.  

Evet. Böyle yükseklikleri sevmiyorum ve senin gibi öylece yapamam gibi hissediyorum.

I would need to go to the climbing gym and feel  comfortable with it, because at least for me,  

Tırmanma spor salonuna gitmem ve rahat hissetmem gerekir , çünkü en azından benim için,

that takes a lot of upper body strength,  your abs, your arms, your fingers. I think  

bu çok fazla üst vücut gücü, karın kaslarınız, kollarınız, parmaklarınız gerektirir. Bence

maybe for you, you were able to make it to the  top of the easier one and halfway up or a third  

belki sizin için, daha kolay olanın tepesine, diğerlerinin yarısına veya üçte birine çıkmayı başardınız

of the way up the other ones because you're not  afraid of heights and your strength is distributed  

çünkü yükseklikten korkmuyorsunuz ve gücünüz

differently than mine. Dan: 

benimkinden farklı şekilde dağılıyor . Dan:

Yes. Vanessa: 

Evet. Vanessa:

But I think for something like that, I would need  to massively feel more comfortable with heights  

Ama bence böyle bir şey için yükseklerde daha rahat hissetmem

and go to the gym in advance. Dan: 

ve önceden spor salonuna gitmem gerekir. Dan:

The girl who was with us was the best one there. 

Bizimle olan kız oradakilerin en iyisiydi.

Vanessa: Yeah. 

Dan: She was  

Vanessa: Evet.

Dan:

amazing. Vanessa: 

I bet. Dan: 

Muhteşemdi. Vanessa:

Bahse girerim. Dan:

Yeah. Vanessa: 

I mean, you can practice that and do it. Dan: 

Evet. Vanessa:

Demek istediğim, bunu uygulayabilir ve yapabilirsiniz. Dan:

Women can definitely do it. Vanessa: 

Kadınlar bunu kesinlikle yapabilir. Vanessa:

Yeah. That's the cool thing. Dan: 

Evet. Harika olan da bu. Dan:

She was kind of like spider monkey, though. Vanessa: 

Yine de bir tür örümcek maymun gibiydi. Vanessa: Her

Going everywhere. Dan: 

yere gidiyor. Dan:

She hadn't had any children yet. Vanessa: 

Henüz hiç çocuğu olmamıştı. Vanessa:

Yeah, maybe. Dan: 

Evet, belki. Dan:

Children does a number on  you. I speak from experience. 

Çocuklar size bir numara yapar . Deneyimden konuşuyorum.

Vanessa: Yeah? In any case, I think that seems like  

Vanessa: Öyle mi? Her halükarda, bunu

the kind of exercise or sport that I would need to  practice in advance before going outside to do it,  

yapmak için dışarı çıkmadan önce önceden pratik yapmam gereken türden bir egzersiz veya spor gibi görünüyor

and inside where there's, I don't  know, maybe more predictability- 

ve içeride, bilmiyorum, belki daha fazla tahmin edilebilirlik var-

Dan: Mats. 

Vanessa: ... or practice, that would be better for me. 

Dan: Mats.

Vanessa: ...ya da pratik, bu benim için daha iyi olur.

Dan: I thought it was more fun outside. 

Dan: Dışarısının daha eğlenceli olduğunu düşündüm.

Vanessa: Yeah. 

Dan: Because I've done climbing gyms before,  

Vanessa: Evet.

Dan: Çünkü daha önce spor salonlarına tırmandım,

and it's okay, but outside's a whole  adventure. It did take forever though. 

ve sorun değil, ama dışarıda tam bir macera var. Yine de sonsuza kadar sürdü.

Vanessa: Yeah. You have to hook up everything. 

Vanessa: Evet. Her şeyi bağlamalısın.

Dan: We did four climbs and we were there all day.  

Dan: Dört tırmanış yaptık ve bütün gün oradaydık.

You're watching other people go, and also one  person has to be the... I forget what it's called. 

Diğer insanların gidişini izliyorsunuz ve ayrıca bir kişi de... Adının ne olduğunu unuttum.

Vanessa: Belay. 

Dan: Belay. Yeah. One person's holding you,  

Vanessa: Sakin ol.

Dan: Yavaşla. Evet. Bir kişi sizi

making sure you're not going to fall down, so  they actually hold you up from the other end. 

düşmeyeceğinizden emin olarak tutuyor, böylece sizi diğer uçtan tutuyor.

Vanessa: Cool. 

Vanessa: Güzel.

Dan: I don't know all the terms,  

Dan: Tüm terimleri bilmiyorum,

but you can imagine it, right? Vanessa: 

ama hayal edebiliyorsun, değil mi? Vanessa:

Yeah. It seemed like cool camaraderie  too with everybody who was there. 

Evet. Orada bulunan herkesle de harika bir dostluk gibi görünüyordu.

Dan: Yeah. That was probably the best part. 

Evet. Muhtemelen en iyi kısım buydu.

Vanessa: As in we all went together,  

Vanessa: Hepimiz birlikte gittik

and then I went on a hike with Dan's sister  and our kids and Dan's parents. We were  

ve sonra Dan'in kız kardeşi , çocuklarımız ve Dan'in ebeveynleriyle yürüyüşe çıktık.

at the same place, but hiking instead. But we were  going back and watching them too. It seemed like  

Aynı yerdeydik ama bunun yerine yürüyüş yapıyorduk. Ama biz geri dönüyor ve onları da izliyorduk. Görünüşe göre

everyone who was in this area climbing just was  chill. They were all the type of perseverant,  

bu alanda tırmanış yapan herkes soğukkanlıydı. Hepsi,

motivated type of person, who's like, "I'm  going to climb this rock," a personal challenge. 

kişisel bir meydan okuma olan "Bu kayaya  tırmanacağım" diyen azimli, motive olmuş tipte kişilerdi.

Dan: It's a culture, for sure. 

Dan: Kesinlikle bir kültür.

Vanessa: Yeah. 

Vanessa: Evet.

Dan: Yeah. One guy walked up and there was a climb,  

Evet. Bir adam yukarı çıktı ve bir tırmanış oldu,

they all have funny names, and he was like, "Did  you do chalk line? Cool, bro." It was totally- 

hepsinin komik isimleri var ve o, "Tebeşirle çizgi çizdin mi? Harika, kardeşim" dedi. Tamamen-

Vanessa: Trying to size each other up. 

Vanessa: Birbirimizi değerlendirmeye çalışıyorduk.

Dan: Surfer vibes. 

Dan: Sörfçü havası.

Vanessa: Yeah. I could see that. Well,  

Vanessa: Evet. Bunu görebiliyordum. Pekala,

sounds like a fun time, even though it was hard. Dan: 

zor olsa da kulağa eğlenceli bir zaman gibi geliyor. Dan:

Oh, it twas very hard. Very hard. Vanessa: 

Ah, çok zordu. Çok zor. Vanessa:

Bonding together. Dan: 

Birbirine bağlanmak. Dan:

Yes. How about you? Have you  tried any sports recently? 

Evet. Peki ya sen? Yakın zamanda herhangi bir sporu denediniz mi?

Vanessa: Yeah, I was trying to think about this,  

Vanessa: Evet, bunu düşünmeye çalışıyordum

and the answer is not really, but- Dan: 

ve cevap gerçekten değil ama... Dan:

Baseball. Vanessa: 

Beyzbol. Vanessa:

I was going to say baseball. Dan: 

Beyzbol diyecektim. Dan:

Really? Vanessa: 

Gerçekten mi? Vanessa:

Because our four year old, almost five year  old, maybe by the time you're watching this  

Dört yaşındaki, neredeyse beş yaşındaki, belki siz bunu izlediğinizde

he'll be five, our five year old son has been into  hitting the baseball with a baseball bat lately.  

beş yaşında olacak, beş yaşındaki oğlumuz son zamanlarda beyzbol sopasıyla beyzbola vurmaya başladı.

In June, we visited Pittsburgh when Dan went- Dan: 

Haziran ayında, Dan gittiğinde Pittsburgh'u ziyaret ettik- Dan:

Rock climbing. Vanessa: 

Kaya tırmanışı. Vanessa:

... rock climbing. After that,  we went to a baseball field with  

... kaya tırmanışı. Ondan sonra,

Dan's sister and their cousins and some  family, little kids. We tried to kind of  

Dan'in kız kardeşi ve kuzenleri ve bazı aile üyeleri, küçük çocuklarla bir beyzbol sahasına gittik. Bir nevi

play a baseball field. Dan: 

beyzbol sahası oynamaya çalıştık. Dan:

Tried. Yes. Vanessa: 

Denendi. Evet. Vanessa:

There's bases, and we were all hitting. The kids  hit, we hit, and I've always liked hitting a  

Üsler var ve hepimiz vuruyorduk. Çocuklar vurdu, biz vurduk ve ben beysbol topu vurmayı her zaman sevmişimdir

baseball. I think it's pretty fun. Dan: 

. Bence oldukça eğlenceli. Dan:

That's when you realize how many  rules there are in baseball. 

İşte o zaman beyzbolda kaç kural olduğunu anlarsın.

Vanessa: Yeah. 

Vanessa: Evet.

Dan: "Don't run with the bat." "First base is over  

Dan: "Sopayla koşma." "İlk üs şurada

there." "No, you have to stop on the base." "Wait,  he's going to throw the ball to you." It's like,  

orada." "Hayır, üssünde durmak zorundasın." "Bekle, topu sana atacak." Sanki,

forget about it. Just let him hit the ball. Vanessa: 

unut gitsin. Sadece topa vurmasına izin ver. Vanessa:

Yeah. It was really funny to see our son hit  the ball. He was just so excited that he hit it  

Evet. Oğlumuzun topa vurduğunu görmek gerçekten komikti . O kadar heyecanlıydı ki

that he was holding onto the bat and he ran to  third base. Like, "No, no, no. That way drop the  

sopayı vurdu ve sopayı tutuyordu ve üçüncü aşamaya koştu. "Hayır, hayır, hayır. Bu tarafa sopayı bırakın

bat. Go that way." Dan: 

. Şu tarafa gidin." Dan:

Yes. Vanessa: 

We were just having fun. Yeah, it was fun,  and I like hitting. Yeah. I've always liked  

Evet. Vanessa:

Biz sadece eğleniyorduk. Evet, eğlenceliydi ve vurmayı seviyorum. Evet. Beyzbola vurmayı her zaman sevmişimdir

hitting a baseball. Even though it wasn't  organized, like an actual organized sport,  

. Gerçek bir organize spor gibi organize olmasa da,

I think that was still a sport. It  wasn't too much exercise, but it was fun. 

bence bu yine de bir spordu. Çok fazla egzersiz değildi ama eğlenceliydi.

Dan: I have a funny story about  

Dan: Beyzbol hakkında komik bir hikayem var

baseball. Can I share it? Vanessa: 

. Paylaşabilir miyim? Vanessa:

Yes. Dan: 

When I was a kid. Vanessa: 

Evet. Dan:

Ben çocukken. Vanessa:

Go ahead. Dan: 

When I was a kid, I played baseball up until  coach pitch, which is where the coach is pitching,  

Devam et. Dan:

Ben çocukken, koç sahasına kadar beyzbol oynadım , bu saha koçun atış yaptığı yerdir

not the players. Then I started getting  scared of how fast the ball was coming.  

oyuncular değil. Sonra topun ne kadar hızlı geleceğinden korkmaya başladım.

At least back then, that's how I felt. But one  time I was the first baseman, and in baseball,  

En azından o zamanlar, ben böyle hissediyordum. Ama bir keresinde birinci kaleciydim ve beyzbolda

it's a very slow sport, right? For kids, you  just start getting distracted when they're not  

çok yavaş bir spor, değil mi? Çocuklar için, topa vurmadıklarında dikkatiniz dağılmaya başlar

hitting the ball and you're just waiting out  there. So, I was pretending to be Darth Vader  

ve siz orada öylece beklersiniz. Bu yüzden,

with earth fader with my glove over my face.  I was literally standing on first base going,  

eldivenim yüzümde toprak geçişli Darth Vader gibi davranıyordum. Kelimenin tam anlamıyla ilk kalede duruyordum

and the player hit the ball  and hit me on the glove,  

ve oyuncu topa ve eldivenime vurdu   ve

and we totally missed the play and it was  because I was pretending to be Darth Vader  

oyunu tamamen kaçırdık ve bunun nedeni  ilk aşamada Darth Vader   gibi davranmamdı

on first base. Vanessa: 

. Vanessa:

There you go. Dan: 

İşte bu. Dan:

That's my story. Vanessa: 

Bu benim hikayem. Vanessa:

Wow. Dan: 

That's why I quit baseball. Vanessa: 

Vay canına. Dan:

İşte bu yüzden beyzbolu bıraktım. Vanessa:

Oh, man. Dan: 

Ah, adamım. Dan:

Actually, that's not why. Vanessa: 

Aslında nedeni bu değil. Vanessa:

Yeah. Dan: 

It's because I would practice with my  brother and he would throw really hard and  

Evet. Dan:

Çünkü erkek abeyimle pratik yapardım ve o çok sert atardı ve

I didn't want to get hit by the ball. Vanessa: 

topun bana çarpmasını istemezdim. Vanessa:

Yeah. I mean, I don't blame you. Dan: 

Evet. Yani, seni suçlamıyorum. Dan:

Baseball. Vanessa: 

I wouldn't want to get hit by a baseball either.  In the US, it's pretty common for kids to do,  

Beyzbol. Vanessa:

Ben de beyzbol topu tarafından vurulmak istemem. ABD'de çocukların yapması oldukça yaygındır,

they call it little league, so there's different  stages, and one stage might be like a parent is  

buna küçükler ligi derler, bu nedenle farklı aşamalar vardır ve bir aşama, bir ebeveynin

throwing the ball to the kids, or it's sitting on  a tee, it's sitting on a little stand and the kids  

çocuklara topu atması veya bir tişörtün üzerinde oturması, bir masanın üzerinde oturması gibi olabilir. küçük bir duruş ve çocukların

just have to try to hit the ball. Then the next  level might be another player is throwing it, or  

sadece topa vurmaya çalışması gerekir. Sonra bir sonraki seviye, başka bir oyuncunun topu atması veya

then the coach is throwing it as you get more and  more advanced. So, it's kind of working you up to  

siz gittikçe geliştikçe koçun atması olabilir . Yani,

being a better player. Dan: 

daha iyi bir oyuncu olmanız için sizi bir şekilde çalıştırıyor. Dan:

To the majors. Vanessa: 

Binbaşılara. Vanessa:

To the majors. Well, that was your first  answer, right? You wished you could be  

Binbaşılara. Bu senin ilk yanıtındı, değil mi?

a famous sports player. Dan: 

Ünlü bir sporcu olmayı dilediniz. Dan:

I'd take the best baseball player,  

En iyi beyzbol oyuncusunu alırdım,

or just really great. Vanessa: 

ya da gerçekten harika. Vanessa:

Cool. Okay. Dan: 

Yeah. Any sport. I love sport. Vanessa: 

Harika. Tamam aşkım. Dan:

Evet. Herhangi bir spor. Sporu severim. Vanessa:

Well, I want to ask you the same question. What  was the most recent sport that you've played?  

Ben de sana aynı soruyu sormak istiyorum. En son oynadığınız spor hangisiydi?

It could be an organized sport like baseball,  or it could be something that's just more  

Beyzbol gibi organize bir spor olabilir veya daha fazla egzersiz olan bir şey olabilir

exercise, like- Dan: 

, örneğin- Dan:

Like rock climbing. Vanessa: 

Kaya tırmanışı gibi. Vanessa:

... rock climbing, but some people might  say it's a sport. Let us know in the  

... kaya tırmanışı, ancak bazı insanlar bunun bir spor olduğunu söyleyebilir.

comments what's the most recent sport you've  played, and we'll go on to our next question.  

Yaptığınız en son sporun hangisi olduğunu yorumlarda bize bildirin , bir sonraki sorumuza geçelim.

Question number 10 is about electronics. This  is another hypothetical question. If you could  

10. soru elektronikle ilgili. Bu, başka bir varsayımsal sorudur.

invent any new electronic device,  what would it be and what would it do? 

Herhangi bir yeni elektronik cihaz icat edebilseydiniz, bu ne olurdu ve ne işe yarardı?

Dan: When I first  

Dan:

was thinking about this, I thought gadgets,  like a new toaster that never burnt the toast. 

Bunu ilk   düşündüğümde, tostu hiç yakmayan yeni bir tost makinesi gibi  aletleri düşündüm.

Vanessa: Okay. 

Vanessa: Peki.

Dan: But I think when I think of  

Dan: Ama

noble uses for electronics, I think of the medical  field. My electronic invention would be a tiny  

elektroniğin asil kullanımlarını düşündüğümde, tıp alanını düşünüyorum. Elektronik icadım,

robot that kills cancer. Vanessa: 

kanseri öldüren küçük bir robot olurdu. Vanessa:

Oh, okay. Dan: 

Ah, tamam. Dan:

A cancer killing search and destroy robot. Vanessa: 

Kanseri öldüren bir arama ve yok etme robotu. Vanessa:

Wow. That's noble. Dan: 

Vay canına. Bu asil. Dan:

I think they might be working on this. Vanessa: 

Bence bunun üzerinde çalışıyor olabilirler. Vanessa:

Yeah. I don't know much about that field. Dan: 

Evet. O alan hakkında pek bilgim yok. Dan:

I think there is some kind of tiny robot,  for lack of a better word, that can find  

Daha iyi bir kelime olmadığı için

certain diseases or cells in the body. You know,  I do not have a background in biotech at all,  

vücuttaki belirli hastalıkları veya hücreleri bulabilen bir tür küçük robot olduğunu düşünüyorum. Biliyorsunuz, biyoteknoloji konusunda hiç geçmişim yok,

but I would almost guarantee somebody's trying to  figure out how to get tiny robots that can find  

ancak birinin insanlarda kanseri bulup öldürebilen küçük robotları nasıl elde edeceğini bulmaya çalıştığını neredeyse garanti edebilirim

and kill cancer in people. Vanessa: 

. Vanessa:

That sounds great. Dan: 

Kulağa harika geliyor. Dan:

That would be probably the best  use of an electronic gadget. 

Bu muhtemelen bir elektronik aygıtın en iyi kullanımı olacaktır.

Vanessa: Mine is very selfish compared to that. 

Vanessa: Benimki buna kıyasla çok bencil.

Dan: Yeah, because  

Dan: Evet, çünkü

nothing sucks more than cancer, I  think. This is just the worst thing. 

hiçbir şey kanserden daha berbat değildir, bence . Bu sadece en kötü şey.

Vanessa: Yeah. Well, if you are in biotech or if you are  

Vanessa: Evet. Peki, biyoteknoloji alanındaysanız veya

a cancer related doctor or surgeon- Dan: 

kanserle ilgili bir doktor veya cerrahsanız- Dan:

Send me your number and I'll tell you my plans. Vanessa: 

Bana numaranı gönder, sana planlarımı anlatayım. Vanessa:

Yeah. Let us know. Does something like this  exists? Is this something that's in the works?  

Evet. Bilmemize izin ver. Böyle bir şey var mı? Bu işin içinde olan bir şey mi?

Yeah. Never know. Dan: 

Evet. Asla bilemezsiniz. Dan:

Yeah. How about you? How many cancer destroying  things are you creating in your spare time? 

Evet. Peki ya sen? Boş zamanınızda kansere neden olan kaç tane şey yaratıyorsunuz?

Vanessa: Oh, sorry. Mine's very selfish.  

Vanessa: Özür dilerim. Benimki çok bencil.

I was thinking more personal. In our house, to  go to our deck, we have a sliding door. There's  

Ben daha kişisel düşünüyordum. Evimizde güverteye çıkmak için sürgülü kapımız var.

a glass sliding door, and then there's a screen  that you can just push through. It's a magnet,  

Sürgülü cam bir kapı ve ardından iterek geçebileceğiniz bir paravan vardır . Bu bir mıknatıs,

you can just go through it. But in the summer, we  try to keep the glass sliding door closed because  

içinden geçebilirsiniz. Ancak yazın cam sürgülü kapıyı kapalı tutmaya çalışırız çünkü

there's air conditioning in our house and it's  super hot and muggy, humid outside, so we don't  

evimizde klima vardır ve dışarısı çok sıcak, bunaltıcı ve nemlidir, dolayısıyla

want that air to get inside. We want it to stay  cool inside. We go in and out a lot in our house.  

bu havanın içeri girmesini istemeyiz. İçerisinin serin kalmasını istiyoruz. Evimize çok girip çıkıyoruz.

With young children, it's kind of tricky  to get them to keep that glass door closed.  

Küçük çocuklarda cam kapıyı kapalı tutmalarını sağlamak biraz zordur.

It's also kind of heavy. Dan: 

Ayrıca biraz ağır. Dan:

The sliding door. Vanessa: 

Sürgülü kapı. Vanessa:

Yeah, for them to pull it open is okay, and then  they bust through the screen door and they're  

Evet, çekip açmalarında sorun yok ve sonra tel kapıdan içeri fırlıyorlar ve

outside like, "I'm going to go do something,"  and they don't think about the glass door.  

"Gidip bir şeyler yapacağım" dercesine dışarıdalar ve cam kapıyı düşünmüyorlar.

And for me too, sometimes if I'm carrying  something, I have to open the door.  

Ve benim için de bazen bir şey taşıyorsam kapıyı açmam gerekiyor.

My electronic gadget would be a button  that you can push that would open the door,  

Benim elektronik aletim, basabileceğiniz bir düğme olacak ve kapıyı açacak

and then automatically within 30 seconds, it would  close the door, so you have time to go through  

ve ardından 30 saniye içinde otomatik olarak kapıyı kapatacak, böylece içinden geçmek için zamanınız olacak

and it would close. It might be sensor  by your body, so if you're still  

ve kapanacaktır. Vücudunuz tarafından algılayıcı olabilir, bu nedenle hala

in the doorway it wouldn't close, but  that way it would always close behind us. 

kapı eşiğindeyseniz kapı kapanmaz, ancak bu şekilde her zaman arkamızdan kapanır.

Dan: Couldn't you just use in the grocery  

Dan:

store where it automatically opens? Vanessa: 

Otomatik olarak açıldığı bakkalda kullanamaz mısın? Vanessa:

Yeah, something like that. Dan: 

Evet, onun gibi bir şey. Dan:

A sliding automatic door. Vanessa: 

Sürgülü otomatik kapı. Vanessa:

But people don't have that in their house. Dan: 

Ama insanların evinde bu yok. Dan:

Oh. But it's only a matter of money. Vanessa: 

Ah. Ama bu sadece bir para meselesi. Vanessa:

I mean, maybe we could get something  like that installed in our house now,  

Yani, belki şu anda evimize buna benzer bir şey takabiliriz,

but I was kind of envisioning, I imagine people  who are handicapped or in a wheelchair, maybe they  

ama ben bir tür hayal kuruyordum, engelli veya tekerlekli sandalyede olan insanların belki

have something like this that's automatic. Dan: 

bunun gibi otomatik bir şeyleri olduğunu hayal ediyorum. Dan:

Probably. Vanessa: 

Muhtemelen. Vanessa:

I'm sure it's a big system you have to install.  It's probably a lot of money or kind of a hassle,  

Kurmanız gereken büyük bir sistem olduğuna eminim. Muhtemelen çok para ya da bir tür güçlüktür,

but I'm sure there's some kind of system. Dan: 

ama eminim bir tür sistem vardır. Dan:

Well, we could go to a closed down grocery  store, and every time it opens, it says,  

Kapanmış bir bakkal dükkânına gidebiliriz ve her açıldığında

"Welcome to Aldi." Vanessa: 

"Aldi'ye hoş geldiniz" der. Vanessa:

As in we would take Aldi's doors? Dan: 

Aldi'nin kapılarını alacağız gibi mi? Dan:

Yeah. Vanessa: 

And put them in our house, and it would have a  speaker that says, "Welcome to the grocery store,"  

Evet. Vanessa:

Ve onları evimize koyarsak, evimizin kapılarını her açtığımızda "Markete hoş geldiniz"   diyen bir hoparlörü olur mu

every time we open our house's doors? Dan: 

? Dan:  Evimize ekleyebileceğimiz

It'd be the most charming thing  we could possibly add to our home. 

en çekici şey bu olurdu .

Vanessa: Maybe we could have it say,  

Vanessa: Belki de

"Welcome home, Vanessa." Dan: 

"Eve hoş geldin Vanessa" demesini sağlayabiliriz. Dan:

Oh, yeah. Programmable. Vanessa: 

Ah, evet. programlanabilir Vanessa:

I don't think I would like my doors to talk. Dan: 

Kapılarımın konuşmasını isteyeceğimi sanmıyorum. Dan:

And it also takes off your hat. 

Ayrıca şapkanı da çıkarıyor.

Vanessa: Wow. 

Vanessa: Vay canına.

Dan: With an arm. 

Dan: Bir kolla.

Vanessa: Maybe it also feeds you food and gives you water. 

Vanessa: Belki sana yemek yedirir ve su verir.

Dan: And it's a conveyor belt too,  

Dan: Ve bu aynı zamanda bir taşıma bandı,

so you don't have to walk through it. Vanessa: 

yani içinden geçmek zorunda değilsin. Vanessa:

And maybe it is also your brain,  so you don't have to think. 

Ve belki de sizin beyninizdir, yani düşünmek zorunda değilsiniz.

Dan: And there's another arm that  

Dan: Ve eline gazoz veren başka bir kol daha var

puts a soda in your hand. Vanessa: 

. Vanessa:

That's weird. Yes. I would like our glass sliding  door to be closed more easily so that it is not a  

Bu çok garip. Evet. Cam sürgülü kapımızın daha kolay kapanmasını istiyorum ki

personal hassle or an annoyance in our home. But  I must say that Dan's cancer fighting robots are  

kişisel bir güçlük veya evimizde bir sıkıntı olmasın. Ancak Dan'in kanserle savaşan robotlarının

probably a better idea. Anyway, I thought  about this question for about 4.2 seconds. 

muhtemelen daha iyi bir fikir olduğunu söylemeliyim. Her neyse, bu soruyu yaklaşık 4,2 saniye düşündüm.

Dan: And I thought of it for four minutes. 

Dan: Ve bunu dört dakika boyunca düşündüm.

Vanessa: Okay. 

Vanessa: Peki.

Dan: To be fair. 

Vanessa: Yeah. So,  

Dan: Adil olmak gerekirse.

Vanessa: Evet. Yani,

maybe if I thought about it for four minutes  I would've come up with a better idea. Anyway,  

belki bunun üzerinde dört dakika düşünseydim daha iyi bir fikir bulabilirdim. Her neyse,

what about you? What kind of new electronic gadget  would you like to invent, and what would it do?  

peki ya sen? Ne tür yeni bir elektronik alet icat etmek isterdiniz ve bu ne işe yarardı?

Let us know in the comments and we'll go to our  next question. Question number 11 is about money.  

Yorumlarda bize bildirin, bir sonraki sorumuza geçelim. 11. soru parayla ilgili.

I'd like to know what is something that you  can justify spending more money on and why? 

Daha fazla para harcamayı haklı çıkarabileceğiniz bir şeyin ne olduğunu ve neden olduğunu bilmek istiyorum.

Dan: Yeah. Justify. I mean, probably speakers. 

Evet. Savunmak. Yani, muhtemelen hoparlörler.

Vanessa: We always talk about speakers. 

Vanessa: Her zaman konuşmacılar hakkında konuşuruz.

Dan: I'm kidding. I like audio stuff a lot.  

Dan: Şaka yapıyorum. Sesli şeyleri çok seviyorum.

I would say maybe once a year I just start  looking into some audio equipment or some kind  

Belki yılda bir kez, genellikle bazı ses ekipmanlarına veya bir tür

of electronics, usually. I'm like, "Vanessa, do  you think we could?" She's like, "No, we have 10  

elektronik ürünlere bakmaya başladığımı söyleyebilirim. "Vanessa, sizce yapabilir miyiz?" "Hayır, 10 hoparlörümüz var

speakers," or headphones or something. You know? Vanessa: 

" veya kulaklık falan diyor. Bilirsin? Vanessa:

We talked about this in past videos. Dan: 

Bundan önceki videolarda bahsetmiştik. Dan:

Yes. This is not actually  my answer. I said property. 

Evet. Bu aslında benim cevabım değil. mal dedim

Vanessa: Oh, okay. 

Vanessa: Ah, tamam.

Dan: Yeah, because I know for sure  

Dan: Evet, çünkü kesin olarak biliyorum

we want to have another property. Vanessa: 

başka bir mülkümüz olmasını istiyoruz. Vanessa:

Like in the woods? Dan: 

Ormandaki gibi mi? Dan:

Yes. We would like to own, it might  just be land, but maybe just a cabin.  

Evet. Sahip olmak isteriz, bu sadece arsa olabilir, ancak belki sadece bir kulübe olabilir.

This is a little bit nostalgic for me because  my grandfather actually gave my parents  

Bu benim için biraz nostaljik çünkü büyükbabam aslında aileme verdi

or I guess gave us access to a very simple cabin  that we would go to in the mountains in Colorado,  

veya sanırım bize Colorado'daki dağlarda gidebileceğimiz çok basit bir kulübeye erişim sağladı

and that was our little escape  from the hubbub of normal life  

ve bu bizim normal hayatın uğultusundan küçük bir kaçışımızdı

going to that cabin. Vanessa: 

o kabine Vanessa:

No electricity, no plumbing. Dan: 

Elektrik yok, su tesisatı yok. Dan:

Yes, but it has to be like that. It has to be  off grid, basically. I mean, it had electricity. 

Evet, ama böyle olması gerekiyor. Temelde şebekeden bağımsız olması gerekir. Yani elektriği vardı.

Vanessa: Oh, yeah. 

Vanessa: Ah, evet.

Dan: But it didn't  

Dan: Ama akan

have running water. Vanessa: 

suyu yoktu. Vanessa:

Ah, that was a thing. Dan: 

Ah, bu bir şeydi. Dan:

I mean, I think I'd take  electricity. That's kind of nice. 

Yani, sanırım elektriği alırdım. Bu çok hoş.

Vanessa: That is nice. 

Vanessa: Bu çok güzel.

Dan: I don't know. We'll debate the details later, but  

Bilmiyorum. Ayrıntıları daha sonra tartışacağız, ancak

I know for sure I want to have some more property.  You can always justify it by saying, "Well,  

Biraz daha mülk sahibi olmak istediğimden eminim. Bunu her zaman "Peki

this is an investment too. You can always resell  it." Usually with property you'll at least make  

bu da bir yatırım. Onu her zaman yeniden satabilirsin ' diyerek haklı çıkarabilirsin. Genellikle mülk söz konusu olduğunda, en azından

back what you bought it for. Vanessa: 

satın aldığınız şeyi geri alırsınız. Vanessa:

Hopefully. Dan: 

Especially in this area, it's always growing,  

Umarım. Dan:

Özellikle bu alanda, her zaman büyüyor,

so I can make a lot of justifications for  why we need to own many beach homes. I mean- 

bu nedenle neden birçok sahil evine sahip olmamız gerektiğine  dair pek çok gerekçe gösterebilirim. Yani-

Vanessa: Mountain- 

Vanessa: Dağ-

Dan: ... mountain homes. 

Vanessa: ... cabins. Yeah. When you were a kid- 

Dan: ... dağ evleri.

Vanessa: ...kulübeler. Evet. Sen çocukken-

Dan: Many. 

Vanessa: ... you would  

Dan: Pek çok.

Vanessa: ...

just go to the mountains with your mom  and siblings and play in the woods and  

annen ve kardeşlerinle dağlara gider, ormanda oynar ve

catch critters. Dan: 

Yeah. There was acres of land there. There wasn't  as many critters as I would've liked there. 

yaratıkları yakalardın. Dan:

Evet. Orada dönümlerce arazi vardı. Orada istediğim kadar yaratık yoktu.

Vanessa: Oh, yeah. 

Dan: But there was a pond and there  

Vanessa: Ah, evet.

Dan: Ama bir gölet vardı ve

were dragon flies and fish. Vanessa: 

yusufçuk sinekleri ve balıklar vardı. Vanessa:

Oh, that sounds fun. Dan: 

Ah, kulağa eğlenceli geliyor. Dan:

Yeah. Vanessa: 

Evet. Vanessa: Böyle şeyler

I think that's a beautiful childhood too, being  able to do stuff like that. We go hiking a lot,  

yapabilmek bence bu da güzel bir çocukluk . Sık sık yürüyüşe çıkarız

but there's something special about staying there. Dan: 

ancak orada kalmanın özel bir yanı vardır. Dan:

Yeah. Vanessa: 

Evet. Vanessa:

In the cabin and you go back to the same place,  maybe different seasons, and get to know the  

Kulübede aynı yere, belki farklı mevsimlere gidersiniz ve

seasons there. Dan: 

orada   mevsimleri tanırsınız. Dan:

Yeah. Vanessa: 

That's cool. Dan: 

Evet. Vanessa:

Bu harika. Dan:

Yeah. The best thing about the cabin that we  had was it had a loft. It doesn't seem very safe  

Evet. Sahip olduğumuz kabinle ilgili en iyi şey, bir çatı katına sahip olmasıydı. Geriye dönüp baktığımda pek güvenli görünmüyor

thinking back to it, because my memory of it is it  was like a plywood deck hanging from the ceiling. 

, çünkü hatırladığım kadarıyla tavandan sarkan kontrplak bir güverte gibiydi.

Vanessa: Did it have a- 

Vanessa: Bir-

Dan: It was hanging down, and you climbed a ladder up  

Dan: Aşağı sarkıyordu ve sen ona bir merdiven tırmandın

to it. It had plywood walls, but there were gaps  in the walls too, where you could just jump down,  

. Kontrplak duvarları vardı, ancak duvarlarda da aşağı atlayabileceğiniz boşluklar vardı ve

which we didn't jump down. But what we did was  because it was a one room cabin, if my parents  

biz onları atlamadık. Ama yaptığımız şey, tek odalı bir kulübe olduğu için, eğer ailem

were there with some friends or my grandparents,  they would play cards, and they would send us to  

arkadaşları veya büyükanne ve büyükbabamla birlikte oradaysa, kağıt oynarlardı ve bizi yatağa gönderirlerdi

bed, but we could hear everything, so we'd spy on  them and we'd drop stuff down on them and stuff. 

, ama biz her şeyi duyabiliyorduk, bu yüzden casusluk yapardık onlar ve üzerlerine bir şeyler düşürürdük.

Vanessa: That sounds fun. 

Dan: Yeah. That was fun. 

Vanessa: Kulağa eğlenceli geliyor.

Evet. Bu eğlenceliydi.

Vanessa: Wow, so maybe we can recreate this  

Vanessa: Vay canına, belki bu

rustic experience. Dan: 

rustik deneyimi yeniden yaratabiliriz. Dan:

We need a loft. Vanessa: 

Do you think it would be just as fun as  an adult? Because you were a kid doing it,  

Bir çatı katına ihtiyacımız var. Vanessa:  Bir yetişkin

kadar eğlenceli olacağını düşünüyor musunuz ? Bunu yapan bir çocuk olduğun için,

do you think that- Dan: 

sence- Dan:

To sleep in the loft? Vanessa: 

Çatı katında uyumak için mi? Vanessa:

Well, for us, because we're adults now, so  having this rural experience, would it be as  

Bizim için, çünkü artık yetişkiniz, yani bu kırsal deneyimi yaşamak

fun for us as it would- Dan: 

bizim için    kadar eğlenceli olur mu? Dan:

I think it would be. Vanessa: 

... as for kids? Dan: 

Bence olurdu. Vanessa:

... çocuklara gelince? Dan:

Yeah, because one benefit of being in a place like  

Evet, çünkü   Amerika ve Birleşik Devletler gibi bir yerde olmanın bir yararı,

America and the United States is that you can  usually find some place that is very rural  

genellikle  çok kırsal   ve sessiz bir yer bulabilmenizdir

and quiet. Vanessa: 

. Vanessa:

Quickly and close. Dan: 

Çabuk ve yakın. Dan:

We live close enough to a highway  and stuff that it would be nice to  

Bir otobana ve diğer şeylere yeterince yakın yaşıyoruz ki

just only hear the birds chirping. Vanessa: 

sadece kuşların cıvıltısını duymak bile güzel olabilir. Vanessa:

Yeah. I think that's really possible. I mean- Dan: 

Evet. Bence bu gerçekten mümkün. Yani- Dan:

And get away from electronics and stuff. It would  have to be an intentional, this is not a place  

Ve elektronik ve benzeri şeylerden uzak dur. Kasıtlı olmalı, burası

where we have a TV, for example. Vanessa: 

örneğin televizyonumuz olan bir yer değil. Vanessa:

Yeah. I think you can drive about 20 minutes away  from our house and be very much in the woods. 

Evet. Sanırım evimizden yaklaşık 20 dakika uzakta ve ormanın içinde olabilirsiniz.

Dan: Yes. 

Dan: Evet.

Vanessa: But anyway, that's a  

Vanessa: Ama neyse, bu

specific discussion for another time. Dan: 

başka bir zamana özel bir tartışma konusu. Dan:

Yes. Vanessa: 

Evet. Vanessa:

Cool. So, you'd like to have- Dan: 

Harika. Dan:

More property. Vanessa: 

Daha fazla mülk sahibi olmak istiyorsunuz. Vanessa:

... a cabin, and that would be a investment,  an investment that you could justify.  

... bir kulübe ve bu bir yatırım olur, haklı çıkarabileceğiniz bir yatırım.

Well, I think for me, when I thought about this,  I thought more of something that we already do  

Pekala, benim adıma bunu düşündüğümde, daha çok halihazırda yaptığımız ve

that we have justified spending more money on, so- Dan: 

daha fazla para harcamayı haklı çıkardığımız bir şey düşündüm, bu yüzden... Dan:

Garden boxes. Vanessa: 

Bahçe kutuları. Vanessa:

I spend too much money on the garden. That's true.  

Bahçeye çok fazla para harcıyorum. Bu doğru.

These are the world's most expensive tomatoes. Dan: 

Bunlar dünyanın en pahalı domatesleri. Dan:

We are now a small scale farm. Vanessa: 

Artık küçük ölçekli bir çiftliğiz. Vanessa:

That's not what I was saying, but that  is true. I thought of something more  

Söylediğim bu değildi, ama bu doğru. Günlük hayatımızda başka   bir şey düşündüm

in our daily life. I think this is different for  everyone depending on how much money you have. At  

. Ne kadar paranız olduğuna bağlı olarak bunun herkes için farklı olduğunu düşünüyorum.

some point in our marriage, we bought the cheapest  food. This is all that we could afford and  

Evliliğimizin bir noktasında en ucuz yiyeceği aldık. Ödeyebileceğimiz tek şey buydu ve

that was it. But then as we made more money, we  wanted to intentionally buy better quality food. 

o kadar. Ancak daha fazla para kazandıkça kasıtlı olarak daha kaliteli yiyecekler satın almak istedik.

Dan: We prioritize it. 

Dan: Biz buna öncelik veriyoruz.

Vanessa: Yeah. So, instead  

Vanessa: Evet. Bu nedenle,

of just buying expensive food, we wanted to buy,  especially we kind of made an intention to buy  

sadece pahalı yiyecekler almak yerine, satın almak istedik, özellikle

better quality animal products specifically. In  the US, you have a lot of options. You could buy  

özellikle daha kaliteli hayvansal ürünler almaya niyetlendik. ABD'de birçok seçeneğiniz vardır.

organic carrots or conventional carrots, and  not so much that I'm thinking more about meat  

Organik havuç veya normal havuç alabilirsin ve  o kadar da değil ki, daha çok et

and yogurt and cheese and milk- Dan: 

, yoğurt, peynir ve süt hakkında düşünüyorum- Dan:

Where the creatures are involved. Vanessa: 

Yaratıkların dahil olduğu yer. Vanessa:

Yeah, because in the area where we live,  there's a lot of options for buying  

Evet, çünkü yaşadığımız bölgede otla beslenen yerel sığır eti satın almak için pek çok seçenek var

local grass fed beef, for example, where  there's a farm down the street and it's  

, örneğin caddenin aşağısında bir çiftlik var ve bu  manavda en

much more expensive than buying the cheapest  beef at the grocery store. But for us,  

ucuz  sığır eti satın almaktan çok daha pahalı . Ancak bizim için,

as we've made more money, this has been  something that we justify spending more money on.  

daha fazla para kazandıkça, bu daha fazla para harcamayı haklı çıkardığımız bir şey oldu.

If we didn't have money, then I would not spend  money on that, because that wasn't a priority. 

Paramız olmasaydı buna para harcamazdım çünkü bu bir öncelik değildi.

Dan: It would be hot dogs and canned tuna. 

Dan: Sosisli sandviç ve konserve ton balığı olurdu.

Vanessa: I mean, maybe not hot dogs, but some beans  

Vanessa: Yani, belki sosisli sandviç değil, biraz fasulye

or just rice, something very simple. Dan: 

veya sadece pirinç, çok basit bir şey. Dan:

Rice and beans. There you go. Vanessa: 

Pirinç ve fasulye. İşte gidiyorsun. Vanessa:

Yeah. You can live off of that. Lots of people  do. But for us, this has been something that  

Evet. Bununla yaşayabilirsin. Pek çok kişi bunu yapar. Ancak bizim için bu, kasıtlı olarak yaptığımız bir şeydi

we have been intentional about.  When we buy milk, we try to buy  

. Süt satın aldığımızda,

good quality, not just expensive, but either  local milk or something that's whole milk,  

kaliteli, sadece pahalı değil, aynı zamanda yerel süt veya tam yağlı süt,

grass fed, something local, these types of things.  We have our own chickens, so those are certainly- 

otla beslenen, yerel bir şey, bu tür şeyler almaya çalışırız. Kendi tavuklarımız var, bu yüzden onlar kesinlikle-

Dan: They're free range. 

Dan: Serbest dolaşıyorlar.

Vanessa: Beautiful quality eggs. But this  

Vanessa: Güzel kaliteli yumurtalar. Ama bu

type of thing, because I feel like it is directly  impacting the farming world and the animal's life.  

tür şeyler, çünkü bunun tarım dünyasını ve hayvanların yaşamını doğrudan etkilediğini düşünüyorum.

We are not vegan, we are not vegetarian,  but I don't like conventional farms and  

Vegan değiliz, vejeteryan değiliz ama geleneksel çiftlikleri ve

factory farms, big scale farms. Dan: 

fabrika çiftliklerini, büyük ölçekli çiftlikleri sevmiyorum. Dan:

From the standpoint of the animals? Vanessa: 

Hayvanlar açısından mı? Vanessa:

From a lot of standpoints, the environment,  animals, all of that, maybe you're eating  

Pek çok açıdan, çevre, hayvanlar, hepsi, belki

too much meat, but I completely understand that  if you don't have much money, you buy food. You  

çok fazla et yiyorsunuz, ancak çok fazla paranız yoksa yiyecek satın almanızı tamamen anlıyorum.

just have to buy the food that you buy and you  have to survive. Then as you make more money,  

Sadece satın aldığınız yiyecekleri satın almanız ve hayatta kalmanız gerekiyor. Ardından, daha fazla para kazandıkça

you make different choices about what you buy.  For us, that's been increasing the quality of  

ne satın alacağınız konusunda farklı seçimler yaparsınız. Bizim için bu,

the animal products that we buy for a lot of  different reasons. But anyway, that's something  

pek çok farklı nedenle satın aldığımız hayvansal ürünlerin kalitesini artırıyor . Ama her neyse, bu

that I can justify spending more money on. Dan: 

daha fazla para harcamayı haklı çıkarabileceğim bir şey. Dan:

Yes. Better food. Vanessa: 

Evet. Daha iyi yemek. Vanessa:

Yeah. That's something that we've chosen to  spend more money on over time. That is probably  

Evet. Bu, zamanla daha fazla para harcamak için seçtiğimiz bir şey. Bu muhtemelen

different for you. Let us know in the comments  for you, what is something that you can justify  

sizin için farklıdır. Sizin için yorumlarda bize bildirin,

spending more money on, maybe in the future, like  Dan's answer, some cabin or property, you could  

belki gelecekte Dan'in cevabı, bir kulübe veya mülk gibi

justify spending more money on that, or maybe it's  something that you already spend more money on,  

daha fazla para harcamayı haklı çıkarabileceğiniz bir şey nedir? zaten daha fazla para harcamak,

like my answer. Let us know in the comments.  I'm curious. What are your financial priorities?  

cevabımı beğenin. Yorumlarda bize bildirin. Merak ediyorum. Finansal öncelikleriniz nelerdir?

Let us know in the comments, and let's go to the  next question. Question number 11 is about games.  

Yorumlarda bize bildirin ve bir sonraki soruya geçelim. 11. soru oyunlarla ilgili.

We like games. Dan: 

Oyunları severiz. Dan:

Games. Are they fun? Vanessa: 

Oyunlar. Eğlenceli mi? Vanessa:

Yes. Dan: 

I don't know. Vanessa: 

Evet. Dan:

Bilmiyorum. Vanessa:  Çok rekabetçi olduğunuz,

I would like to know what is a game that you  play that you're very competitive about. The  

oynadığınız bir oyunun ne olduğunu öğrenmek istiyorum .

word competitive means you want to win.  You feel serious, you can still have fun,  

Rekabet  kelimesi, kazanmak istediğiniz anlamına gelir. Kendinizi ciddi hissediyorsunuz, yine de eğlenebilirsiniz

but you want to win. Dan: 

ancak kazanmak istiyorsunuz. Dan:

The real question for me is what is a  game that I don't feel competitive about,  

Benim için asıl soru, hangi oyun hakkında rekabetçi hissetmediğim,

because I have a game switch in my head. I  start playing a game and I'm like, "Strategy on,  

çünkü kafamda bir oyun değişikliği var. Bir oyun oynamaya başlıyorum ve "Strateji,

let's win this thing," and I feel very competitive  about it. I would say, especially any game that  

hadi bu şeyi kazanalım" diyorum ve bu konuda kendimi çok rekabetçi hissediyorum . Şunu söyleyebilirim ki, özellikle oyunu

has strategy where you can actually make  decisions that will really impact the game,  

gerçekten etkileyecek kararlar alabileceğiniz bir stratejiye sahip herhangi bir oyunda,

there's a lot of games that are just roll the dice  and it's random chance. It's a little easier not  

zar atmaya dayalı birçok oyun vardır ve bunlar rastgele şanstır.

to be competitive about that. Vanessa: 

Bu konuda rekabet etmemek   biraz daha kolay. Vanessa:

Yeah. Dan: 

Like when I played shoots and ladders  with my son the other day, 100% luck,  

Evet. Dan:  Geçen gün oğlumla

şut ve merdiven oynadığım zamanki gibi , %100 şans   ki bunu

which he didn't necessarily understand. He was  like, "Look, I'm going to jump over the slide." 

tam olarak anlamadı. "Bak, kaydıraktan atlayacağım" gibiydi.

Vanessa: You can't jump over the slide. 

Vanessa: Kaydırağın üzerinden atlayamazsın.

Dan: That's not part of the rules.  

Dan: Bu kuralların bir parçası değil.

But that was very interesting that he  thought about that himself. But anyway, yeah,  

Ancak bunu kendisinin düşünmesi çok ilginçti. Ama her neyse, evet,

the question is, what am I competitive- Vanessa: 

soru şu ki, ben neyin rekabetçisiyim- Vanessa:

Yeah. Give an example of some games,  because maybe our students too would like- 

Evet. Bazı oyunlara örnek verin, çünkü belki öğrencilerimiz de-

Dan: What am I super competitive about? 

Dan: Hangi konuda aşırı rekabetçiyim?

Vanessa: Yeah. Maybe they'd like some  

Vanessa: Evet. Belki

examples that they could play. Dan: 

çalabilecekleri bazı   örnekler isterler. Dan:

A recent example is there's a game called  Code Names, and it's one of the best games  

Yakın tarihli bir örnek,  Code Names adlı bir oyun var ve bence gelmiş geçmiş en iyi oyunlardan   biri

ever, I think. Vanessa: 

. Vanessa:

Actually, I have a YouTube video where Dan and I  play this and I teach you how to play it and teach  

Aslında, Dan'le bunu oynattığımız bir YouTube videom var ve size bunu nasıl oynayacağınızı öğretiyorum ve bu

you vocabulary along the way. Dan: 

arada size kelime dağarcığı öğretiyorum. Dan:

Is very challenging, it scales,  so if your group is very smart,  

Çok zorlu, ölçekleniyor, yani grubunuz çok akıllıysa,

they'll play it very smart. If your group is  dumb, it plays to the level of the players.  

çok akıllıca oynayacaklardır. Grubunuz aptalsa oyuncuların seviyesine göre oynar. Bu oyunda

I've had to train myself not to get competitive  about this game, because for example, we first  

rekabet etmemek için kendimi eğitmek zorunda kaldım , çünkü örneğin önce

played this. We literally went to bed  that night and had an argument about it. 

bunu oynadık. O gece tam anlamıyla yattık ve bu konuda tartıştık.

Vanessa: "But why did you say this thing?" No,  

Vanessa: "Ama bunu neden söyledin?" Hayır,

I meant that." "How could you not get this?" Dan: 

bunu kastetmiştim." "Bunu nasıl anlamazsın?" Dan:

Yeah. It feels really bad  to lose that game, I think. 

Evet. O maçı kaybetmek gerçekten kötü hissettiriyor, sanırım.

Vanessa: Yeah. 

Dan: So, that one really got to me.  

Vanessa: Evet.

Dan: Yani, bu gerçekten beni etkiledi.

The last time we played, I have to usually tell  myself I'm not going to get super competitive.  

Geçen sefer oynadık, genellikle kendi kendime süper rekabetçi olmayacağımı söylemeliyim.

I'm just going to have a good time, and if I  lose, that's okay. I have to prep myself because  

Sadece iyi vakit geçireceğim ve kaybedersem  sorun değil. Kendimi hazırlamalıyım çünkü

I really like to win games. Vanessa: 

maç kazanmayı gerçekten seviyorum . Vanessa:

Yeah. Yeah. Dan: 

Evet.Evet.Dan:

Actually, I've gotten better with that over time. Vanessa: 

Aslında zamanla bu konuda daha iyi oldum.Vanessa :

Yeah. I think Code Names is a good  one for English learners. One that  

Evet. Bence Code Names İngilizce öğrenenler için iyi biri.

we play often or we play maybe three  times a year is Settlers of Catan. 

Sık    veya yılda belki üç kez oynadığımız bir Kod Adları Settlers of Catan.

Dan: Yes. 

Dan: Evet.

Vanessa: You can play the simple version of sellers  

Vanessa: Sellers   Catan'ın basit sürümünü oynayabilir

of Catan, or you can use the expansions. Dan: 

veya genişletmeleri kullanabilirsiniz. Dan:

We go a little crazy. Vanessa: 

Biraz çılgınız. Vanessa:

The original game, it might take one and a half  hours, but the way we play, sometimes it takes  

Orijinal oyun, bir buçuk sürebilir saattir, ancak bizim oynama şeklimiz bazen

five hours, and it can be very intense. It depends  on who you play with. I've played this game with  

beş saat sürer ve çok yoğun olabilir. Kiminle oynadığınıza bağlıdır. Bu oyunu

people who are so serious that they are not fun  to play with, as in if you set the dice down,  

o kadar ciddi olan ve birlikte oynaması eğlenceli olmayan insanlarla oynadım , sanki zarı atmışsınız gibi,

they'll say, "Oh, your turn's over. It's my  turn now." "What? Give me some slack. Cut  

"Oh, sıranız bitti. Şimdi sıra bende." "Ne? Bana biraz rahat ver.

me some slack." But when we play with us, and  the people we usually play with is Dan's sister  

Beni biraz rahat bırakın." Ama bizimle oynadığımızda ve genellikle Dan'in kız kardeşi

and her husband, Brad- Dan: 

ve kocası Brad- Dan:

That's the only people we play with now. Vanessa: 

Şu anda birlikte oynadığımız tek kişiler bunlar. Vanessa:

Dan rock climbed with, yeah, when we play with  them, we're all competitive, but we're nice. 

Dan rock birlikte tırmandı, evet, ne zaman onlarla oynuyoruz, hepimiz rekabetçiyiz ama iyiyiz.

Dan: We're lighthearted at the same time. 

Dan: Aynı zamanda neşemiz de var.

Vanessa: Yeah. We have a good  

Vanessa: Evet. Hâlâ iyi

time still. Sometimes at the end of the game,  when it's about two o'clock in the morning- 

zaman geçiriyoruz. Bazen oyunun sonunda, söz konusu olduğunda sabahın ikisi-

Dan: We've gad arguments though. 

Dan: Yine de çok tartıştık.

Vanessa: Okay. We've had big  

Vanessa: Tamam.

arguments, the four of us about it. But  when it's getting really late at night,  

Bu konuda dördümüz de büyük    tartışmalarımız oldu. Ama gece gerçekten geç olduğunda,

everyone's really tired, and we know we have to  wake up early with all of our kids, so it gets a  

herkes gerçekten yorgun olur ve biz tüm çocuklarımızla erken uyanmamız gerektiğini biliyoruz, bu yüzden

little more stressful. But that's a fun one. Dan: 

biraz daha stresli hale geliyor. Ama bu eğlenceli. Dan:

Yes. Vanessa: 

Those are neither- Dan: 

Evet. Vanessa:

Bunların hiçbiri- Dan:

You feel competitive about that? Vanessa: 

Bu konuda rekabetçi hissediyor musun? Vanessa:  Kendimi

I feel competitive about- Dan: 

rekabetçi hissediyorum hakkında- Dan:

You're a quiet competitor. Vanessa: 

Sessiz bir rakipsin. Vanessa:

I feel competitive about those games, but I  feel most competitive when I play Carcassonne. 

Bu oyunlarda kendimi rekabetçi hissediyorum, ancak en çok  Carcassonne oynadığımda rekabetçi hissediyorum.

Dan: Oh,  

Dan: Oh,

just against me? Vanessa: 

bana karşı mı? Vanessa:

Against you, mainly because- Dan: 

Sana karşı, çünkü- Dan:

You beat me a lot too. Vanessa: 

That's why. Dan: 

Beni de çok yendin. Vanessa:

Bu yüzden. Dan:

I don't like it. Vanessa: 

Hoşuma gitmedi. Vanessa:

Because I have probably a 50% chance of winning.  

Çünkü muhtemelen %50 kazanma şansım var.

A lot of games, depending on what they are, if I  play them with just Dan, I either won't win often  

Pek çok oyunu, ne olduklarına bağlı olarak, onları yalnızca Dan ile oynarsam, ya sık sık kazanamam

or it'll be like 30% of the time I'll win. But  with Carcassonne, I win about 50% of the time. 

ya da zamanın %30'unu kazanırım. Ancak Carcassonne ile zamanın yaklaşık %50'sini kazanırım.

Dan: It's not just luck. 

Dan: Bu sadece şans değil.

Vanessa: It's not just luck. There's a lot of  

Vanessa: Bu sadece şans değil. Çok

work and strategy. If you miss up a move, you  can lose the entire game, and your three hour  

iş ve strateji var. Bir hamleyi kaçırırsanız tüm oyunu kaybedebilirsiniz ve üç saatlik

experience is lost. I like Carcassonne a lot  because of that. It's fun to me, I can win. 

deneyiminizi kaybedersiniz. Carcassonne'u bu yüzden çok seviyorum. Benim için eğlenceli, kazanabilirim.

Dan: We can play one on one. 

Dan: Bire bir oynayabiliriz.

Vanessa: We can play just us,  

Vanessa: Sadece kendimiz oynayabiliriz,

and I think that's a good... there's not many- Vanessa: 

ve bence bu iyi... çok fazla yok- Vanessa:

Play just us, and I think that's a good ...  There's not many good strategy games that you  

Sadece bizi oynayın ve bence bu iyi...  Sadece iki kişiyle oynayabileceğiniz pek çok iyi strateji oyunu yok

can play with just two people. It's based off of  a city in France, Carcassonne, the same name. And  

. Aynı adı taşıyan Fransa'daki bir şehir olan Carcassonne'ye dayanmaktadır. Ve

the game looks like that city. Dan: 

oyun o şehre benziyor. Dan:

You build city walls and roads and stuff. Vanessa: 

Şehir surları, yollar falan inşa ediyorsun. Vanessa:

Yeah. It's quite fun. There's  also expansions on that.  

Evet. Oldukça eğlenceli. Bununla ilgili genişletmeler de var.

That can make it longer. Dan: 

Theo would love that game. Vanessa: 

Bu daha uzun sürebilir. Dan:

Theo bu oyuna bayılırdı. Vanessa:

I think he could play it. Dan: 

Bence oynayabilir. Dan:

Yeah. We got to play that with my son. Vanessa: 

Evet. Bunu oğlumla oynamalıyız. Vanessa:

Yeah. That'd be fun. Anyway. Dan: 

Evet. Bu eğlenceli olurdu. Her neyse. Dan:

He's going to like games too. We're  going to get in a lot of family arguments 

Oyunları da sevecek. Pek çok aile tartışmasına gireceğiz

Vanessa: About being competitive. Actually. He played  

Vanessa: Rekabetçi olmakla ilgili. Aslında.

Settlers of CATAN Jr. Dan: 

Settlers of CATAN Jr.'ı oynadı. Dan:

Yeah. Vanessa: 

Which is the kid's version. Dan: 

Evet. Vanessa:

Çocuğun versiyonu hangisi? Dan:

He did amazing. Yesterday. Vanessa: 

Harika bir iş çıkardı. Dün. Vanessa:

Yesterday, for the first time  and you were playing with him. 

Dün, ilk kez ve sen onunla oynuyordun.

Dan: I helped him a lot, but he still got it. 

Dan: Ona çok yardım ettim ama yine de anladı.

Vanessa: Cool. That's a new  

Vanessa: Güzel. Bu, ebeveynlikte yeni bir

phase in parenting. When we can- Dan: 

aşamadır. Yapabildiğimiz zaman- Dan: Henüz

He's not even five yet and he still sat through  turns and listened to the rules and he looked at  

beş yaşında bile değil ve hala sırayla oturdu ve kuralları dinledi ve

the little chart and figured it out and stuff. Vanessa: 

küçük tabloya baktı ve anladı ve ıvır zıvır. Vanessa:

That's cool. Dan: 

Bu harika. Dan:

Yeah. Vanessa: 

Evet. Vanessa:

That sounds fun. I would- Dan: 

Kulağa eğlenceli geliyor. Ben... Dan:

It was impressive. Vanessa: 

Etkileyiciydi. Vanessa:

I like little kid stuff, but I really like- Dan: 

Küçük çocuk şeylerini severim ama gerçekten- Dan:

Big kid stuff. Vanessa: 

Büyük çocuk şeylerini. Vanessa:

... playing baseball with your kids or playing  Settlers of CATAN with your kids. Stuff that I  

... çocuklarınızla beyzbol oynamak veya çocuklarınızla  Settlers of CATAN oynamak. Benim

enjoy too. Like for example, we're going to an  aquarium for our five year old's birthday. I like  

de zevk aldığım şeyler. Örneğin, beş yaşındaki çocuğumuzun doğum günü için bir akvaryuma gidiyoruz.

aquariums and this isn't something that's just for  kids. It's for us too. And it's for his birthday.  

Akvaryumları severim ve bu sadece çocuklara özel bir şey değil . Bu bizim için de. Ve onun doğum günü için.

So a new stage of the ... Dan: 

Yani yeni bir aşama ... Dan:

The giant critter museum. Vanessa: 

Dev yaratık müzesi. Vanessa:

That's Dan's favorite. Dan: 

Bu, Dan'in favorisi. Dan:

Yes. Vanessa: 

Evet. Vanessa:

Anyway, that was a little detour. So I want to  know for you, what game do you feel competitive  

Her neyse, bu biraz dolambaçlı bir yoldu. Bu yüzden , sizin yerinize hangi oyun hakkında kendinizi rekabetçi hissediyorsunuz  bilmek istiyorum.

about? Or maybe you are a non-competitive  person. You play a game and you're like,  

Veya belki de rekabetçi olmayan bir kişisiniz. Bir oyun oynuyorsunuz ve

"I can win. I don't have to win. It's okay." Or  maybe you are super competitive. Let us know in  

"Kazanabilirim. Kazanmak zorunda değilim. Sorun değil." Veya belki süper rekabetçisinizdir.

the comments what's a game you feel competitive  about and we'll go to our next question. Question.  

Hangi oyun hakkında rekabetçi olduğunuzu yorumlarda bize bildirin, bir sonraki sorumuza geçelim. Soru.

Number 13 is about celebrities or maybe they  don't have to be celebrities. Interesting people. 

13 numara ünlülerle ilgilidir veya ünlü olmaları gerekmez. İlginç insanlar.

Dan: Famous people. 

Dan: Ünlü insanlar.

Vanessa: This is a common- 

Dan: Infamous people. 

Vanessa: Bu sıradan-

Dan: Kötü şöhretli insanlar.

Vanessa: ... question, common conversation question  

Vanessa: ... soru,

to spice things up. I'm having a special  dinner party. Who is someone dead or alive  

ortalığı renklendirmek için ortak konuşma sorusu. Özel bir akşam yemeği partisi veriyorum. Davet etmek istediğiniz ölü ya da diri kim

who you would like to invite? Dan: 

? Dan:

Yeah, I feel like I've answered  something similar to this recently. 

Evet, yakın zamanda buna benzer  bir şeyi yanıtlamış gibiyim.

Vanessa: Oh, okay. 

Dan: And I give this answer a lot,  

Vanessa: Ah, tamam.

Dan: Ve bu yanıtı çok veriyorum,

so I'm very current. I just want to know  what's going on in the world now. So I would  

bu yüzden çok güncelim. Sadece şu anda dünyada neler olup bittiğini bilmek istiyorum. Bu yüzden

just invite the current president. Okay. So Joe  Biden, I would actually take Donald Trump too,  

mevcut başkanı davet ederdim. Tamam aşkım. Yani Joe Biden, ben aslında Donald Trump'ı da alırdım,

just because I can't believe these people exist  and are so annoying and dumb. I want to see what  

çünkü sırf bu insanların var olduğuna ve çok sinir bozucu ve aptal olduklarına inanamıyorum.

they're really like. Are they really as ridiculous  and empty as they seem? Are they faking it? I want  

Gerçekten nasıl olduklarını görmek istiyorum. Gerçekten göründükleri kadar gülünç ve boşlar mı? Numara mı yapıyorlar?

to ask them tough questions and see if Joe Biden  just falls asleep in the middle of dinner, or if  

Onlara zor sorular sormak ve Joe Biden'ın akşam yemeğinin ortasında mı uyuyakaldığını veya

Donald Trump just ... I guess he seems pretty ...  Yeah. He'd probably just blow if he ate something.  

Donald Trump'ın sadece ... Sanırım güzel görünüyor ... Evet. Bir şey yeseydi muhtemelen patlardı.

But yeah, I want to get into their heads or try  to, and just see how ridiculous they are in real  

Ama evet, kafalarının içine girmek veya girmeye çalışmak ve gerçek hayatta ne kadar saçma olduklarını görmek istiyorum

life. Because again- Vanessa: 

. Çünkü yine- Vanessa:

You're just curious. Dan: 

Sadece merak ediyorsun. Dan:

I live my life and then I see these are the people  running the country and I just can't put that  

Hayatımı yaşıyorum ve sonra bunların ülkeyi yöneten insanlar olduğunu görüyorum ve bunu bir

together and it makes me feel upset usually. Vanessa: 

araya getiremiyorum ve bu genellikle beni üzüyor. Vanessa:

They don't seem like real people. Dan: 

Gerçek insanlar gibi görünmüyorlar. Dan:

Yeah. They're not. Vanessa: 

Evet. Onlar değil. Vanessa:

So having a dinner conversation with somebody can  bring out the real them, the real inside look. 

Yani biriyle akşam yemeği sohbeti yapmak onun gerçek yüzünü, içindeki gerçek görünümü ortaya çıkarabilir.

Dan: Sure. Oh yeah. That's another key  

Dan: Elbette. Ah evet. Bu, başka bir önemli

element. I'd get them really drunk. Vanessa: 

öğedir. Onları gerçekten sarhoş ederdim. Vanessa:

Okay. Dan: 

Tamam. Dan:

Got to spike their drinks a little bit  more. And this is not what I'd really do,  

İçeceklerini biraz daha artırmalıyım. Ve bu benim gerçekten yapacağım şey değil,

but this is the hypothetical world where I get  Donald Trump at my dinner table or Joe Biden. 

ama bu, yemek masamda  Donald Trump'ı veya Joe Biden'ı gördüğüm varsayımsal dünya.

Vanessa: Okay. 

Dan: Joe Biden would just fall asleep. I'm  

Vanessa: Peki.

Dan: Joe Biden uyuyakalırdı.

convinced. He's old and just not with it. Vanessa: 

İkna oldum. O yaşlı ve onunla değil. Vanessa:

Okay. Well. Dan: 

Tamam. Kuyu. Dan:

But he'd probably share a lot of  information if you got them tipsy. 

Ama onları sarhoş ettiysen muhtemelen pek çok  bilgi paylaşırdı.

Vanessa: That would be very interesting. 

Vanessa: Bu çok ilginç olurdu.

Dan: Yeah. Just how close are your fingers  

Evet. Parmaklarınız nükleer düğmelere ne kadar yakın

to the nuclear buttons, Mr. President? Vanessa: 

, Sayın Başkan? Vanessa:

Do we want to know? Dan: 

Bilmek istiyor muyuz? Dan:

No. Vanessa: 

Hayır. Vanessa:

Well, I feel like for my answer to this  question, I chose to go much more personal.  

Bu  soruya verdiğim yanıt için çok daha kişisel olmayı seçtim.

And that's usually when I think  about this question, I always  

Ve genellikle bu soruyu düşündüğümde, her zaman

think that more. Dan: 

bunu daha çok düşünürüm. Dan:

This is the difference between you and me. Vanessa: 

Seninle benim aramdaki fark bu. Vanessa:

Yeah. Because if I met with the  current or past presidents of the US,  

Evet. Çünkü ABD'nin mevcut veya eski başkanlarıyla görüşseydim,

I don't know what I would do with that  information. Okay, so this is what they're  

bu bilgiyle ne yapardım bilmiyorum . Tamam,

like now, what do I do? Dan: 

şimdi böyle durumdalar, ne yapmalıyım? Dan:

Share it to the world. Vanessa: 

Bunu dünyayla paylaşın. Vanessa:

But I think- Dan: 

Ama bence- Dan:

Nobody'd believe you. Vanessa: 

Kimse sana inanmaz. Vanessa:

I would be very interested from a personal  standpoint to meet, on my question number one I  

Kişisel açısından tanışmayı çok isterim, bir numaralı sorumda İtalya'dan gelen

mentioned Antoinette Menifee, my great grandma who  came from Italy. I would be very interested to sit  

büyük büyükannem Antoinette Menifee'den bahsetmiştim .

down and have a conversation at dinner with her. Dan: 

Onunla akşam yemeğinde oturup sohbet etmeyi çok isterim. Dan:

That would be very interesting. Vanessa: 

Bu çok ilginç olurdu. Vanessa:

What kind of woman is she  that she met a random man,  

Nasıl bir kadın ki rastgele bir adamla tanışmış,

moved to another country, left her family,  never saw them again and raised six children in  

başka bir ülkeye taşınmış, ailesini terk etmiş, onları bir daha hiç görmemiş ve ABD'de altı çocuk yetiştirmiş

the US? And here we are. Dan: 

? Ve işte buradayız. Dan:

I have a question. Vanessa: 

I'd be very interested. Dan: 

Bir sorum var. Vanessa:

Çok ilgilenirdim. Dan: Bu varsayımsal evrende

Would you go back in time or would she come  to current time in this hypothetical universe? 

zamanda geriye gider miydiniz yoksa o şimdiki zamana mı gelirdi?

Vanessa: She would come to current times. 

Vanessa: Şimdiki zamanlara gelirdi.

Dan: So you want to show her the future? 

Dan: Yani ona geleceği mi göstermek istiyorsun?

Vanessa: I wouldn't show her  

Vanessa: Ona

anything. I would just be eating dinner with her  and she would have her entire life experience.  

hiçbir şey göstermezdim. Onunla sadece akşam yemeği yerdim ve o tüm yaşam deneyimini yaşardı.

Okay. So I don't want her to be like, so  maybe it doesn't matter 90 years old when she  

Tamam aşkım. Bu yüzden onun böyle olmasını istemiyorum, bu yüzden bazı şeyleri hatırlayamadığı için 90 yaşında olmasının bir önemi yok

can't remember things, but I don't want her  to be 30 years old and she hasn't had a lot of  

ama onun 30 yaşında olmasını ve çok fazla şey yaşamamış olmasını istemiyorum.

experiences yet. So this is a magical question. Dan: 

henüz deneyimler. Yani bu sihirli bir soru. Dan:

60? Vanessa: 

60 mı? Vanessa:

I don't know. Dan: 

Bilmiyorum. Dan:

How long did she live, anyways? Vanessa: 

Ne kadar yaşadı bu arada? Vanessa:

I don't know. I met her when I- Dan: 

Bilmiyorum. Onunla ben- Dan:

You did? Vanessa: 

Tanıştın mı? Vanessa:

There's a picture of me on her lap as a baby. Dan: 

Kucağında bebekken çekilmiş bir resmim var. Dan:

Oh. Vanessa: 

Ah. Vanessa:

So she lived at least till like 1987,  1988. I don't know how old she was,  

Yani en azından 1987,  1988'e kadar yaşadı. Kaç yaşında olduğunu bilmiyorum

but I'm sure she was- Dan: 

ama eminim o- Dan:

She was probably pretty old. Vanessa: 

Muhtemelen oldukça yaşlıydı. Vanessa:

She had a lot of life experiences and I'm always  curious about what life was like back then. And  

Pek çok yaşam deneyimi yaşadı ve ben her zaman  o zamanlar hayatın nasıl olduğunu merak etmişimdir. Ve

I think it would be a personal touch to be  like, "Oh, this was someone who is part of me  

"Ah, bu benim bir parçam

and some roots." Anyway, that's  my answer. So I'm curious for you,  

ve bazı köklerim olan biriydi" demek kişisel bir dokunuş olur diye düşünüyorum. Her neyse, cevabım bu. Sizin için merak ediyorum,

if you had a magical dinner party, who would you  like to invite someone dead or alive? Let us know  

sihirli bir akşam yemeği partiniz olsaydı ölü ya da diri birini kimi davet etmek isterdiniz? Yorumlarda   bize bildirin

in the comments. I'm curious to see what you  have to say and let's go to our next question. 

. Ne söyleyeceğinizi merak ediyorum ve bir sonraki sorumuza geçelim.

Vanessa: The 14th question is about  

Vanessa: 14. soru evcil

pets. What kind of pet would you like to have? Dan: 

hayvanlarla ilgili. Ne tür bir evcil hayvanınız olmasını isterdiniz? Dan:

What kind of pet? If I could have any pets. Vanessa: 

Ne tür bir evcil hayvan? Evcil hayvanım olsa. Vanessa:

If you could have any pet. Dan: 

Evcil hayvanınız olsa. Dan:

In the world. Vanessa: 

Dünyada. Vanessa:

Yes. Dan: 

That I don't already have. Vanessa: 

Evet. Dan:

Bende zaten yok. Vanessa:

Well, we have chickens. Dan: 

Tavuklarımız var. Dan:

We have cats and chickens. Vanessa: 

Kedilerimiz ve tavuklarımız var. Vanessa:

Tadpoles that turned into frogs, cats.  Do we have anything else at the moment? 

Kurbağaya dönüşen iribaşlar, kediler. Şu anda başka bir şeyimiz var mı?

Dan: Well, okay.  

I can think of one ... Vanessa: 

Dan: Pekala, tamam.

Aklıma bir tane geliyor... Vanessa:

A caterpillar. Dan: 

Bir tırtıl. Dan:

... that does not really fit our family. Vanessa: 

... bu bizim ailemize pek uymuyor. Vanessa:

Okay. Dan: 

And it is a smart dog that doesn't bark too much. Vanessa: 

Tamam. Dan:

Ve çok fazla havlamayan akıllı bir köpektir. Vanessa:

Our child hates barking dogs. Dan: 

Çocuğumuz havlayan köpeklerden nefret eder. Dan:

Well, I hate barking too. Vanessa: 

Ben de havlamaktan nefret ederim. Vanessa:

Yeah. Dan: 

Evet. Dan:

But I really like dogs to a degree. Certain dogs  I really like, because I just feel like humans and  

Ama köpekleri bir dereceye kadar gerçekten seviyorum. Bazı köpekleri gerçekten seviyorum çünkü kendimi insanlar gibi hissediyorum ve

dogs, they really are man's best friend. But when  I think about how much work a dog takes and it's  

köpekler gerçekten insanın en iyi dostu. Ama bir köpeğin ne kadar uğraştığını düşündüğümde, bu

like almost taking on another family member. Vanessa: 

neredeyse başka bir aile üyesini almak gibi. Vanessa:

Oh yeah. Dan: 

Ah evet. Dan:

And it just doesn't really fit. Not to mention  

Ve pek uymuyor.

our oldest son is extremely afraid of dogs. Vanessa: 

En büyük oğlumuzun köpeklerden aşırı derecede korktuğundan bahsetmiyorum bile. Vanessa:

Yeah. Dan: 

And he really, really does not like them. Vanessa: 

Evet. Dan:

Ve onlardan gerçekten ama gerçekten hoşlanmıyor. Vanessa:

Yeah. If you have any tips about how to help  kids feel more comfortable with dogs without  

Evet. Çocukların köpeklerle onları travmatize etmeden daha rahat hissetmelerine nasıl yardımcı olabileceğiniz konusunda herhangi bir ipucunuz varsa

traumatizing them, I need some help. Dan: 

yardıma ihtiyacım var. Dan:

Yeah. Vanessa: 

Let me know in the comments. Dan: 

Evet. Vanessa:

Yorumlarda bana bildirin. Dan:

We're working on. It. It's a work in progress. Vanessa: 

Üzerinde çalışıyoruz. BT. Devam eden bir çalışma. Vanessa:

Yep. Dan: 

Evet. Dan:

But also, I don't think you  like dogs as much as I do. 

Ama aynı zamanda köpekleri benim kadar sevdiğini düşünmüyorum.

Vanessa: Yeah. 

Dan: I don't think you would put  

Vanessa: Evet.

Dan:

it on a bucket list. It's almost a bucket list  thing for me to have a dog someday. A cool dog,  

Bunu yapılacaklar listesine koyacağını sanmıyorum. Bir gün bir köpeğe sahip olmak benim için neredeyse bir yapılacaklar listesi olayı.

like a Border Collie or an Australian Shepherd.  Something that's noble, smart, fast, cunning and  

Bir Border Collie veya Avustralya Çobanı gibi havalı bir köpek. Asil, akıllı, hızlı, kurnaz ve elde

difficult to keep. Because border collies are  notorious for needing lots and lots of exercise. 

tutması zor bir şey. Çünkü border collie'ler çok fazla egzersize ihtiyaç duymalarıyla ünlüdür.

Vanessa: Yeah. If we were farmers,  

Vanessa: Evet. Çiftçi olsaydık,

maybe. We worked on a farm. Dan: 

belki. Bir çiftlikte çalıştık. Dan:

We're getting there. Vanessa: 

Oraya gidiyoruz. Vanessa:

But we have a big garden. We worked on a farm in  the south of France and they had a Border Collie  

Ama bizim büyük bir bahçemiz var. Fransa'nın güneyinde bir çiftlikte çalışıyorduk ve

that was so fun and so smart. Dan: 

çok eğlenceli ve çok akıllı bir Border Collie'leri vardı. Dan:

You could see the intelligence in that dog's eyes. Vanessa: 

O köpeğin gözlerindeki zekayı görebiliyordunuz. Vanessa:

Oh yeah. That dog was amazing. But that  dog was living in the perfect place. It had  

Ah evet. O köpek harikaydı. Ama o köpek mükemmel bir yerde yaşıyordu.

endless stimulation, endless exercise. Dan: 

Sonsuz uyarım, sonsuz egzersiz vardı. Dan:

Never went inside. Vanessa: 

That dog could work there. Yeah. It was great.  But I think it's also smart to know what animals  

İçeri hiç girmedim. Vanessa:

O köpek orada çalışabilir. Evet. Harikaydı. Ama bence hangi hayvanların hayatınıza uymadığını bilmek de akıllıca

don't fit your life. And for us, at least  at the moment, we have a lot of smart, fast  

. Ve bizim için, en azından  şu anda, evimizde  çocuklar adı verilen  etrafta koşan çok sayıda akıllı, hızlı   yaratık var

running around creatures in our house  called children. So we're at our capacity. 

. Yani kapasitemizdeyiz.

Dan: Yes. Yeah. And there's also more  

Dan: Evet. Evet. Ayrıca

dogs that I actually dislike than like. There's  a lot of dogs I'm just like, "No, thank you."  

sevmediğimden çok sevmediğim daha fazla köpek var. "Hayır, teşekkürler" dediğim bir sürü köpek var.

Small yippy dogs, no. No, thanks. No. Vanessa: 

Küçük yippy köpekler, hayır. Hayır, teşekkürler. Hayır. Vanessa:

It's not your style. Dan: 

Bu senin tarzın değil. Dan:

Not my thing. Vanessa: 

Bana göre değil. Vanessa:

Yeah. Dan: 

It'd need to be bigger, smarter, noble, cunning.  These are the words that come to my mind when I  

Evet. Dan: Daha

büyük, daha akıllı, asil ve kurnaz olması gerekir. Havalı bir köpek düşündüğümde aklıma gelen kelimeler bunlar

think of a cool dog. Vanessa: 

. Vanessa:

Okay, yeah. A dog that helps you in  some way too. A working dog, maybe. 

Tamam, evet. Size de bir şekilde yardımcı olan bir köpek. Çalışan bir köpek belki.

Dan: Sure. That's not even necessary.  

Dan: Elbette. Bu gerekli bile değil.

Just one that can catch a Frisbee. Vanessa: 

Frizbi yakalayabilen tek kişi. Vanessa:

Oh, that sounds fun. Cool. Well,  our kids are getting there.  

Ah, kulağa eğlenceli geliyor. Serin. Pekala, çocuklarımız oraya gidiyor.

Did you have another one? I thought  you said you had a second one. 

Başka bir tane var mıydı? İkinci bir tane olduğunu söylediğini sanıyordum.

Dan: Oh, well, so I also said some fish. 

Dan: Oh, peki, ben de biraz balık dedim.

Vanessa: Oh. 

Vanessa: Ah.

Dan: Like a giant fish. 

Dan: Dev bir balık gibi.

Vanessa: What's giant mean? 

Vanessa: Dev ne demek?

Dan: This is- 

Vanessa: Like a whale? 

Dan: Bu-

Vanessa: Balina gibi mi?

Dan: Both of these are unrealistic.  

Dan: Bunların ikisi de gerçekçi değil.

Because you said any pet. Vanessa: 

Çünkü herhangi bir evcil hayvan dedin. Vanessa:

Yeah. It's okay. We can dream. Dan: 

Evet. Sorun değil. Rüya görebiliriz. Dan:

When you get into the aquarium world. Let me  tell you about the aquarium world. You can get  

Akvaryum dünyasına girdiğinizde. Size akvaryum dünyasından bahsedeyim.

pretty detailed and intense about it. And there  are some really cool fish. There's one, I think  

Bu konuda   oldukça ayrıntılı ve yoğun olabilirsiniz. Ve gerçekten harika balıklar var. Bir tane var, sanırım   ona

it's called a arowana. Vanessa: 

arowana deniyor. Vanessa:

Okay. Dan: 

I want to say, and they can get like this big. Vanessa: 

Tamam. Dan:

Söylemek istiyorum ve bu kadar büyüyebilirler. Vanessa:

What kind of tank do you have to have? Dan: 

Ne tür bir tanka sahip olmalısınız? Dan:

They're shiny and they can be gold or red,  but they'll literally sell for $10,000. 

Parlaklar ve altın ya da kırmızı olabilirler, ancak tam anlamıyla 10.000$'a satarlar.

Vanessa: What? And you probably have to  

Vanessa: Neyi? Ve muhtemelen

have a tank the size of this room. Dan: 

bu odanın büyüklüğünde bir tankınız olması gerekir. Dan:

And you need a big tank. Probably  not the size of the room. 

Ve senin büyük bir tanka ihtiyacın var. Muhtemelen odanın büyüklüğünde değildir.

Vanessa: Oh my goodness. 

Vanessa: Aman tanrım.

Dan: I wouldn't want to spend money on it.  

Dan: Buna para harcamak istemem.

I'd never bring myself to spend money on it. Vanessa: 

Kendimi ona para harcamaya asla zorlamazdım. Vanessa:

You can't justify spending money on it. Dan: 

Buna para harcamayı haklı gösteremezsiniz. Dan:

If somebody just gave me the supplies  and the fish, I'd set it up and be happy. 

Biri bana malzemeleri ve balığı verseydi, kurar ve mutlu olurdum.

Vanessa: Okay. That's a good dream. Yeah. Like my dream. 

Vanessa: Peki. Bu güzel bir rüya. Evet. Rüyam gibi.

Dan: Yeah. How about you? 

Evet. Peki ya sen?

Vanessa: I said- 

Dan: A dinosaur. 

Vanessa: Ben-

Dan: Bir dinozor dedim.

Vanessa: No, I said a cow. 

Vanessa: Hayır, inek dedim.

Dan: Oh. 

Ah.

Vanessa: Yeah. I think it would be cool to have a cow, but- 

Vanessa: Evet. Bence bir ineğe sahip olmak harika olurdu ama-

Dan: Daisy. 

Dan: Daisy.

Vanessa: The only way I would have a cow is if basically  

Vanessa: Bir ineğimin olmasının tek yolu, temelde

I was just the owner and someone else came every  day to milk the cow. Somebody prepared, took care  

sadece sahibi olsaydım ve ineği sağmak için her gün başka biri gelirdi. Birisi hazırladı,

of the cow. I don't want to take care of it. Dan: 

ineğe baktı. Onunla ilgilenmek istemiyorum. Dan:

And in this scenario you're a noble woman. Vanessa: 

Ve bu senaryoda sen asil bir kadınsın. Vanessa:

Yes. Dan: 

Living in her manor. Vanessa: 

Evet. Dan:

Malikanesinde yaşıyor. Vanessa:

Yes. And I would say, "Go take care of my cow  down there." Basically. I just want lots of milk.  

Evet. Ben de "Git oradaki ineğime bak" derdim. Temel olarak. Sadece çok süt istiyorum.

Lots of milk- Dan: 

Free milk. Vanessa: 

Bol süt- Dan:

Bedava süt. Vanessa:

... to make ... It's not free.  There's a lot of work into a cow. 

... yapmak ... Bedava değil. Bir inek için çok iş var.

Dan: Okay. Not so free. 

Vanessa: I have to pay the person  

Tamam. O kadar özgür değil.

Vanessa: İnekle ilgilenen kişiye ödeme yapmalıyım

who takes care of the cow. Dan: 

. Dan:

You're not touching udders. Vanessa: 

Memelere dokunmuyorsun. Vanessa: Taze süt ineğinizden

Having endless amounts of yogurt, cheese, milk,  that's from your fresh dairy cow. That's cool.  

sonsuz miktarda yoğurt, peynir, süt almak . Çok havalı.

But it's also extremely hard. Dan: 

Ama aynı zamanda son derece zor. Dan:

They poop all over your yard. Vanessa: 

Bahçenizin her yerine pisliyorlar. Vanessa:

Well, I don't even need to keep it in my yard. Dan: 

Eh, onu bahçemde tutmama bile gerek yok. Dan:

So do the chickens. Oh. Vanessa: 

Tavuklar da öyle. Ah. Vanessa:

It would be on my farm. 

Benim çiftliğimde olurdu.

Dan: Oh. 

Ah.

Vanessa: It would be  

Vanessa:

in someone else's farm and  I would just own that cow. 

Başka birinin çiftliğinde olurdu ve o ineğin sahibi olurdum.

Dan: On your manor. 

Dan: Malikanede.

Vanessa: But there's actually,  

Vanessa: Ama aslında

I was thinking about this the other day, we stayed  at an Airbnb that was a farm and they have some  

geçen gün bunu düşünüyordum, bir çiftlik olan bir Airbnb'de kaldık ve bazı

cows and horses and chickens and they have a milk  sharing program where you can buy part of the cow.  

inekleri, atları ve tavukları var ve ineğin bir kısmını satın alabileceğiniz bir süt  paylaşım programları var.

So you're not actually like I buy the leg of the  cow, that kind of thing. They're saying, if you  

Yani aslında ineğin bacağını satın aldığım gibi değilsiniz , bu tür şeyler. Diyorlar ki,

buy part of the cow, the ownership of this  cow, you will get a certain amount of milk  

ineğin bir kısmını satın alırsanız, bu ineğin mülkiyeti, o inekten ayda belirli bir miktar süt alırsınız

per month from that cow.  So it's what I'm thinking.  

. Yani düşündüğüm şey bu.

You don't have to do any work, but you get the  milk. Yeah. And you pay for it. But it's local  

Herhangi bir iş yapmak zorunda değilsiniz ama sütü alırsınız . Evet. Ve bunun için para ödüyorsun. Ancak yerel

and it's going back to justifying, spending  more money on high quality animal products. 

ve yüksek kaliteli hayvansal ürünlere daha fazla para harcayarak haklı çıkarmaya geri dönüyor.

Dan: We could just do that. 

Dan: Bunu yapabiliriz.

Vanessa: We eat a lot of yogurt and I hate  

Vanessa: Çok fazla yoğurt yiyoruz ve

to buy all the yogurt. We buy a bulk big yogurt  container, but we go through so many of those.  

yoğurdun tamamını almaktan nefret ediyorum. Toplu, büyük bir yoğurt kabı satın alıyoruz , ancak bunların birçoğunu gözden geçiriyoruz.

We eat yogurt a lot. Our kids eat yogurt a lot. Dan: 

Yoğurdu çok yiyoruz. Bizim çocuklar çok yoğurt yerler. Dan:

Our kids love yogurt. Vanessa: 

Çocuklarımız yoğurdu sever. Vanessa:

Yeah. I think that if we had something  like a milk sharing program, we would,  

Evet. Bence süt paylaşım programı gibi bir şeyimiz olsaydı, yapardık

or I would be more inclined to just make some  yogurt in the Crockpot or something and have  

veya ben Crockpot'ta biraz yoğurt falan yapıp evde yemeye daha meyilli olurdum

that at home. Anyway. Dan: 

. Her neyse. Dan:

That's a very Vanessa answer. Vanessa: 

Bu tam bir Vanessa yanıtı. Vanessa:

That's a dream. Dan: 

Bu bir rüya. Dan:

A cow that you don't want to take care of. Vanessa: 

Bakmak istemediğiniz bir inek. Vanessa:

No, I don't want to take care of it. Dan: 

Hayır, onunla ilgilenmek istemiyorum. Dan:

Those people that had the cow at the  Airbnb, they looked really tired. 

Airbnb'de ineği olan insanlar gerçekten yorgun görünüyorlardı.

Vanessa: They said- 

Vanessa: Dediler ki-

Dan: They had three cows,  

Dan: Üç inekleri,

two cows? Vanessa: 

iki inekleri mi vardı? Vanessa: İneğe

They said the word we would use to describe having  a cow is relentless. They said rain or shine,  

sahip olmayı tarif etmek için kullanacağımız kelimenin acımasız olduğunu söylediler. Yağmur ya da güneş,

sick or not. Dan: 

hasta ya da değil dediler. Dan:

You got to milk them. Vanessa: 

Christmas or Thanksgiving, any day, twice a day,  they have to go to the barn and milk that cow. 

Onları sağmalısın. Vanessa:

Noel veya Şükran Günü, herhangi bir gün, günde iki kez ahıra gidip o ineği sağmaları gerekiyor.

Dan: Yeah. And it's just two people there. 

Evet. Ve orada sadece iki kişi var.

Vanessa: Yeah. They didn't hire anyone to  

Vanessa: Evet.

help them, so they never get a vacation, which  they could hire someone to help occasionally. 

Kendilerine yardım etmesi için kimseyi tutmadılar, bu yüzden tatilleri asla olmuyor ve ara sıra yardım etmesi için birini tutabiliyorlar.

Dan: I will just say- 

Dan: Ben sadece-

Vanessa: Anyway. Not my style. 

Dan: I saw a twinge of regret in her eyes  

Vanessa: Her neyse. Tarzım değil.

Dan: Bu karardan bahsederken gözlerinde bir pişmanlık gördüm

when she was talking about this decision. Vanessa: 

. Vanessa:

Yeah. They loved those cows and they took  good care of them. But they're like, "Oh,  

Evet. O inekleri sevdiler ve onlara iyi baktılar. Ama "Ah,

this is relentless." Dan: 

bu acımasız." Dan:

Yeah. Because in their previous life, they  weren't ... Well life. Jobs or careers,  

Evet. Çünkü önceki hayatlarında onlar ... Pekala hayat. İşler veya kariyerler

they weren't farmers at all. Vanessa: 

hiç çiftçi değillerdi. Vanessa:

Yeah. Dan: 

Evet. Dan: Çiftçiliğe

They made a conscious decision to go back to  

geri dönmek için bilinçli bir karar verdiler

farming. Vanessa: 

Yeah. Anyway, that's my answer, a cow. Dan: 

. Vanessa:

Evet. Her neyse, cevabım bu, bir inek. Dan:

That could be you. Vanessa: 

Bu sen olabilirsin. Vanessa:

That could be me. We'll see.  Anyway, what about you? What pet,  

Bu ben olabilirim. Göreceğiz. Her neyse, ya sen? Hangi evcil hayvan,

if you could have any pet in the world, or any  animal really, it doesn't even have to be a pet,  

dünyada herhangi bir evcil hayvanınız olabilseydi veya herhangi bir hayvan gerçekten evcil hayvan olmak zorunda bile değilse,

what would you have? Let us know in the comments.  And we'll go to our final question. Are you ready? 

neye sahip olurdunuz? Yorumlarda bize bildirin. Ve son sorumuza geçelim. Hazır mısın?

Dan: Ready. 

Dan: Hazır.

Vanessa: Let's go. The final question. Question number 15.  

Vanessa: Hadi gidelim. Son soru. 15. soru.

We've made it this far is about books.  Something that's a love of my life. The  

Kitaplarla ilgili olarak buraya kadar geldik. Hayatımın aşkı olan bir şey.    soru-

question is- Dan: 

Dan:

And not as much mine. Vanessa: 

Ve benimki kadar değil. Vanessa:

Yeah, so I'm very curious what  you have to say about this.  

Evet, bu konuda  ne söyleyeceğinizi çok merak ediyorum .

What is a book that you would recommend  everyone read because you loved it so much? 

Çok sevdiğiniz için herkesin okumasını önereceğiniz kitap hangisidir?

Dan: Yeah. My answer's definitely a cop out here. 

Evet. Cevabım kesinlikle burada bir polis.

Vanessa: Yeah. 

Vanessa: Evet.

Dan: Because I don't read that much. And  

Dan: Çünkü ben o kadar okumam. Ve

the most I ever read, we had a book club and it  basically required me to read. And I like reading  

en çok okuduğum şey, bir kitap kulübümüz vardı ve temel olarak okumamı gerektiriyordu. Ve okumayı

a lot. I just don't do it. I find myself listening  to something or watching something first.  

çok seviyorum. Ben yapmıyorum. Kendimi önce bir şey dinlerken veya bir şey izlerken buluyorum.

So my cop out answer is some parenting book. Vanessa: 

Bu yüzden polisiye cevabım bir tür ebeveynlik kitabı. Vanessa:

Oh, okay. Dan: 

Ah, tamam. Dan:

So the one that comes to my mind is called  Peaceful Parenting, but I don't think it  

Aklıma gelen Barışçıl Ebeveynlik olarak adlandırılıyor, ancak

specifically has to be that. It just has to be  something that is not too modern, but not just  

özellikle bu olması gerektiğini düşünmüyorum. Sadece çok modern olmayan bir şey olmalı, ancak

handed down generationally, like, "I just do what  my parents did." Something intentional, training  

nesilden nesile aktarılan bir şey olmamalı, "Ben sadece ailemin yaptığını yapıyorum." Kasıtlı bir şey,

people basically how to be better, kinder, gentler  parents for their children. How to talk to them  

insanları temelde çocukları için nasıl daha iyi, daha nazik, daha nazik ebeveynler olacaklarını eğitmek. Onlarla nasıl

better. There's a lot of strategies and tips you  can get for talking about or talking to children.  

daha iyi konuşulur  . Çocuklar hakkında konuşmak veya çocuklarla konuşmak için alabileceğiniz pek çok strateji ve ipucu var.

And the book also needs to have like a lot  of what's that child psychology informing it  

Ve kitap ayrıca, onu bilimsel olarak bilgilendiren çocuk psikolojisinin ne olduğu gibi pek çok şeye sahip olmalıdır

scientifically because the more you learn about  children, the more you learn that they are  

çünkü çocuklar hakkında ne kadar çok şey öğrenirseniz , onların

developing at different times and rates and  you might think they can handle something,  

farklı zamanlarda ve hızlarda geliştiklerini o kadar çok öğrenirsiniz ve onların bazı şeyleri kaldırabileceklerini düşünebilirsiniz,

but in reality, their brains literally can't  handle it. So that gives you more patience. 

gerçeklik, beyinleri kelimenin tam anlamıyla bununla başa çıkamıyor. Böylece bu size daha fazla sabır verir.

Vanessa: Yeah. 

Vanessa: Evet.

Dan: Because there's a lot of people,  

Dan: Çünkü pek çok insan,

a lot of parents who just think their kids are  stubborn or just want to yell at them for things,  

çocuklarının inatçı olduğunu düşünen veya bir şeyler için onlara bağırmak isteyen birçok ebeveyn,

but they don't really get the full picture  about the child's development and their needs. 

ancak çocuğun gelişimi ve ihtiyaçları hakkında tam resmi göremezler.

Vanessa: Yeah. Yeah. 

Dan: So that's my answer even though  

Vanessa: Evet. Evet.

Dan: Yani bu benim cevabım,

it's not really one specific book. Vanessa: 

aslında belirli bir kitap olmasa da. Vanessa:

Don't worry. Dan: 

I have other books that I really enjoyed, but  maybe aren't as relevant to people. One that came  

Endişelenme. Dan:

Gerçekten keyif aldığım ancak insanlarla o kadar alakalı olmayan başka kitaplarım da var. Aklıma   gelenlerden birine

to my mind is called Educated. Vanessa: 

Eğitimli denir. Vanessa:

Oh, that was an interesting book. Yeah. Dan: 

Ah, bu ilginç bir kitaptı. Evet. Dan:

But that feels really relevant to me because I was  homeschooled. And so this girl was homeschooled,  

Ama evde eğitim aldığım için bu benim için gerçekten önemli . Ve böylece bu kız evde eğitim gördü,

but in a really bad environment. And so it's that  story basically of being extremely sheltered. And  

ama gerçekten kötü bir ortamda. Ve bu, temel olarak son derece korunaklı olma hikayesidir. Ve

basically even in that terrible environment,  there's almost pros and cons to it.  

temelde o korkunç ortamda bile, neredeyse artıları ve eksileri var. Berbat olmasına rağmen

It almost made her stronger in some  ways, even though it was awful. 

onu bazı yönlerden neredeyse daha güçlü kılıyordu .

Vanessa: That's an interesting story. 

Vanessa: Bu ilginç bir hikaye.

Dan: That was a very interesting book to me. 

Dan: Bu benim için çok ilginç bir kitaptı.

Vanessa: Yeah. I would say for the parenting books,  

Vanessa: Evet. Ebeveynlik kitapları için şunu söyleyebilirim ki,

I have an Amazon link. Dan: 

Amazon bağlantım var. Dan:

She's got a list for you. Vanessa: 

Senin için bir listesi var. Vanessa:

I do. It's a Speak English With Vanessa Amazon  book storefront. So I've chosen a bunch of books  

Biliyorum. Bu, Vanessa ile İngilizce Konuşun Amazon kitap vitrini. Bu yüzden, bu kanalda kitaplar hakkında

that I recommend because I've made a lot of videos  about books on this channel. So in the description  

pek çok video hazırladığım için önerdiğim bir sürü kitap seçtim .

of this video, you can see the Amazon link for  my book recommendations and there's different  

Bu videonun açıklamasında, kitap önerilerim için Amazon bağlantısını görebilirsiniz ve farklı

folders. There's children's books, there's  beginner English books. If you've never read  

klasörler vardır. Çocuk kitapları var, başlangıç ​​seviyesi İngilizce kitapları var.

a book in English before, this is what I recommend  reading there's intermediate books, there's  

Daha önce hiç İngilizce kitap okumadıysanız, okumanızı tavsiye ettiğim orta seviye kitaplar, kurgusal

nonfiction books. Vanessa: 

olmayan kitaplar var. Vanessa:

And in that children's book section are books for  children, but also parenting book recommendations  

Ve o çocuk kitapları bölümünde çocuklar için kitaplar ve ayrıca

that have really impacted us and have been  useful in our lives. For example, a book called  

bizi gerçekten etkileyen ve hayatımızda faydalı olan ebeveynlik kitap önerileri   var. Örneğin,

Hunt, Gather, Parent. There's another book  called Peaceful Parent, Happy Kids. And if you  

Avla, Topla, Ebeveyn adlı bir kitap. Barışçıl Ebeveyn, Mutlu Çocuklar adlı başka bir kitap daha var.

have more than one child Peaceful Parent, Happy  Siblings is amazing. We've read a lot of these  

Birden fazla çocuğunuz varsa Barışçıl Ebeveyn, Mutlu Kardeşler harikadır. Bu türde pek çok

styles of books. And I think it's just changing  your mindset about how to respect your child,  

kitap okuduk. Bence bu, çocuğunuza nasıl saygı duyacağınız

but also still be the authority. Dan: 

ve aynı zamanda otorite olmaya devam edeceğiniz konusundaki zihniyetinizi değiştiriyor. Dan:

Yeah. Vanessa: 

Evet. Vanessa:

Anyway, like Dan said- Dan: 

It's a tough balance. Vanessa: 

Neyse, Dan'in dediği gibi- Dan:

Bu zor bir denge. Vanessa:

... some psychology as well. So there's a  lot of recommendations. If you click on that  

... biraz da psikoloji. Pek çok  öneri var. O

Amazon link and you would like to dive into the  world of a better relationship with your child, 

Amazon bağlantısını tıklarsanız ve çocuğunuzla daha iyi bir ilişkinin olduğu  dünyaya dalmak isterseniz,

Dan: Especially if you got kids out there. 

Dan: Özellikle de orada çocuklarınız varsa.

Vanessa: Oh yeah. Or you are interacting with children.  

Vanessa: Ah evet. Ya da çocuklarla etkileşim halindesiniz.

Anyway, it's very insightful. My recommendation  was also on a similar nonfiction route. Because  

Her neyse, çok anlayışlı. Benim önerim de benzer bir kurgusal olmayan rotaydı. Çünkü   Beni

I've read a lot of fiction that's personally  made me feel passionate about different topics.  

farklı konularda tutkulu hissettiren pek çok kurgu okudum.

And I love reading fiction and diving into  different worlds, especially historical  

Kurmaca okumayı ve farklı dünyalara, özellikle de

fiction where you're learning about something in  history. But I would say the book that made me  

tarihte bir şeyler öğrendiğiniz tarihsel kurguya dalmayı seviyorum . Ama

within the last two years, the  most passionate, can you guess? 

son iki yıl içinde beni en tutkulu yapan kitap diyebilirim, tahmin edebilir misiniz?

Dan: Something about Native Americans? 

Dan: Yerli Amerikalılar hakkında bir şey mi var?

Vanessa: No, I do read a lot about native Americans  

Vanessa: Hayır, yine de yerli Amerikalılar hakkında çok şey okuyorum

though. Is a book called Digital Minimalism. Dan: 

. Dijital Minimalizm adlı bir kitaptır. Dan:

Oh yeah. I thought you were talking fiction. Vanessa: 

Ah evet. Kurgudan bahsettiğini sanıyordum. Vanessa:

Yes. Which is- Dan: 

Evet. Hangisi- Dan:

Or nonfiction. Vanessa: 

Veya kurgusal olmayan. Vanessa:

Oh, this one is not fiction. Dan: 

Ah, bu kurgu değil. Dan:

This is nonfiction. Vanessa: 

Bu kurgusal değil. Vanessa:

It's ironic because we are here  sharing this on social media. 

Bu ironik çünkü buradayız bunu sosyal medyada paylaşıyoruz.

Dan: Yeah. 

Evet.

Vanessa: But if you feel like you  

Vanessa: Ama

look at your phone too much, or if you feel like,  "Why did it seem like life was so much more simple  

telefonunuza çok fazla baktığınızı düşünüyorsanız veya  "1990'larda hayat neden çok daha basit görünüyordu

in the 1990s?" Dan: 

? Dan:

It was. Vanessa: 

Öyleydi. Vanessa:

This is a wonderful book to read, Digital  Minimalism. It confirmed everything that I  

Bu okumak için harika bir kitap, Dijital Minimalizm.

suspected or that I thought about, especially  about phones, but about media in general. 

Özellikle telefonlar hakkında, ancak genel olarak medya hakkında şüphelendiğim veya düşündüğüm her şeyi doğruladı.

Dan: Technology. 

Dan: Teknoloji.

Vanessa: But it gave a better  

Vanessa: Ama YouTube'u hayatınızdan öylece çıkaramayacağınız için ne yapacağınız konusunda daha iyi bir plan sağladı

plan for what to do because you can't just  cut out YouTube from your life. I need- 

. İhtiyacım var-

Dan: I don't know about that. 

Dan: Bunu bilmiyorum.

Vanessa: You can't cut out Vanessa's videos. When I need  

Vanessa: Vanessa'nın videolarını kesemezsin.

to, for example, do something with the garden,  what do I do when I don't know? I Google it. I  

Örneğin, bahçeyle ilgili bir şey yapmam gerektiğinde, bilmediğimde ne yaparım? Google'ladım.

watch a YouTube video. It's very useful in many  ways, say for education or even for entertainment,  

Bir   YouTube videosu izliyorum. Eğitim ve hatta eğlence için birçok yönden çok yararlıdır,

but this book helps you to have a good plan so  that you are the one in control of your media use.  

ancak bu kitap, medya kullanımınızın kontrolünün sizde olması için iyi bir plan yapmanıza yardımcı olur .

It's not just social media. It could be watching  the news all the time. It could be listening to  

Sadece sosyal medya değil. Her zaman haberleri izliyor olabilir. Her ne

podcasts all the time, whatever it is. I feel  like this book helped me to create a better  

olursa olsun, her zaman   podcast'leri dinliyor olabilir. Bu kitabın kendim için daha iyi bir plan oluşturmama yardımcı olduğunu ve

plan for myself so that I felt more in control.  So I highly recommend this book because I feel  

böylece daha kontrollü olduğumu hissediyorum. Bu yüzden bu kitabı şiddetle tavsiye ediyorum çünkü

like it's ubiquitous that everyone, especially if  you're watching this on YouTube in some way ... 

herkesin her yerde bulunabileceğini düşünüyorum, özellikle bunu bir şekilde YouTube'da izliyorsanız...

Dan: Struggles. 

Dan: Mücadeleler.

Vanessa: ... uses technology more than they would like. 

Vanessa: ... teknolojiyi istediklerinden daha fazla kullanıyorlar.

Dan: Yeah. 

Evet.

Vanessa: And technology's not a bad thing. 

Vanessa: Ve teknoloji kötü bir şey değil.

Dan: It's a modern problem. 

Vanessa: Yeah. It's just something that can easily  

Dan: Bu modern bir problem.

Vanessa: Evet. Bu sadece kolayca

get out of hand, which is a great expression. Dan: 

kontrolden çıkabilen bir şey ki bu harika bir ifade. Dan:

So do you have any fiction books though? Vanessa: 

Peki hiç kurgu kitabınız var mı? Vanessa:

Oh yes. But that is ... Dan: 

Ah evet. Ama bu... Dan:

Recommendations? Vanessa: 

Öneriler? Vanessa:

... a whole nother rabbit hole. Dan: 

... bambaşka bir tavşan deliği. Dan:

Yeah. Vanessa: 

I would recommend if you want to read- Dan: 

Evet. Vanessa:  Okumak

istersen tavsiye ederim- Dan:

We didn't mention fiction. Vanessa: 

Kurgudan bahsetmedik. Vanessa:

Yeah. Dan: 

Evet. Dan:

You got to say one thing at least. Vanessa: 

En azından bir şey söylemelisin. Vanessa:

Well, I do recommend watching my videos  about fiction book recommendations. 

Kurgu kitabı önerileri hakkındaki videolarımı  izlemenizi öneririm.

Dan: She's got a whole video  

Dan:

about it right here. Vanessa: 

Burada bununla ilgili bir   video var. Vanessa:

I have four videos. Dan: 

Dört videom var. Dan:

Or is it here? Vanessa: 

Three videos I think so far about book  recommendations. If you would like to  

Yoksa burada mı? Vanessa:

Şimdiye kadar kitap önerileri hakkında düşündüğüm üç video . Amerika

watch my video about books to learn about  America. So they're American books about American  

hakkında bilgi edinmek için kitaplarla ilgili videomu izlemek isterseniz . Yani bunlar Amerikan kültürüyle ilgili Amerikan kitapları

culture or they're books that are popular  about the US. There's books I mentioned about  

veya ABD hakkında popüler olan kitaplar.

beginner English books. If you've never read a  book in English before I made a video about those.  

Başlangıç ​​seviyesi İngilizce kitaplarından bahsettiğim kitaplar var. Daha önce hiç İngilizce kitap okumadıysanız, bunlar hakkında bir video hazırladım.

Nonfiction books, I think I did an advanced  book video as well. There are a lot. So I  

Kurgusal olmayan kitaplar, sanırım ileri düzey bir kitap videosu da yaptım. Çok fazla var. Bu yüzden

will put those links in the description. Please  dive into that if you're interested in reading.  

bu bağlantıları açıklamaya koyacağım. Okumakla ilgileniyorsanız lütfen bu konuyu derinlemesine inceleyin.

It's something I'm passionate about, so  I'm always happy to share more about it.  

Bu benim tutkulu olduğum bir şey, bu yüzden bu konuda daha fazla şey paylaşmaktan her zaman mutlu olurum.

And I'm glad this last question was something  that is so exciting for me. Yes. Well,  

Ve bu son sorunun benim için çok heyecan verici bir şey olmasına sevindim. Evet. Pekala

thank you so much everyone for  joining us today for this very,  

bugün bu çok,

very long conversation. Dan: 

çok uzun sohbet için bize  katıldığınız için herkese çok teşekkür ederim. Dan:

Yes. We hope you enjoyed it. Vanessa: 

Evet. Hoşunuza gittiğini umuyoruz. Vanessa:

Yes. I hope that you enjoyed it. I hope that you  can dive into it a little bit deeper if you would  

Evet. Umarım hoşunuza gitmiştir. Ücretsiz MP3'ü indirmek isterseniz, konuyu biraz daha derinlemesine inceleyebileceğinizi umuyoruz

like to download the free MP3. I mean not MP3,  PDF. It's been a long morning making this video.  

. Yani MP3, PDF değil. Bu videoyu yapmak uzun bir sabah oldu.

If you would like to download the free PDF  worksheet for this video, there is a link in  

Bu video için ücretsiz PDF çalışma sayfasını indirmek isterseniz, açıklamada bir bağlantı vardır

the description. You'll get access to all of the  questions, some of the key sentences that we said,  

. Tüm sorulara, söylediğimiz bazı önemli cümlelere erişebileceksiniz

and if all goes well, next week I will be making a  video specifically focusing on some key vocabulary  

ve her şey yolunda giderse, önümüzdeki hafta bu videodaki bazı temel kelimelere   özellikle odaklanan bir video hazırlayacağım

from this video. We'll expand. I'll be explaining- Dan: 

. Genişleyeceğiz. Açıklayacağım- Dan:

Dive into our ramblings. Vanessa: 

Saçmalıklarımıza dalın. Vanessa:

Yes. Explaining some of the key expressions that  we talked about in this video. Not all of them,  

Evet. Bu videoda bahsettiğimiz bazı temel ifadelerin açıklanması . Hepsi değil,

but the ones that I deem the most important.  So stay tuned next week. You can download the  

ama en önemli olduğunu düşündüklerim. Bu yüzden önümüzdeki hafta bizi izlemeye devam edin.

PDF today and then join me next week to dive into  the vocabulary a little deeper. Well, thanks Dan. 

PDF'i bugün indirebilir ve ardından gelecek hafta kelime dağarcığını biraz daha derinlemesine incelemek için bana katılabilirsiniz. Teşekkürler Dan.

Dan: You're welcome. 

Dan: Rica ederim.

Vanessa: This has been a journey this morning. 

Vanessa: Bu, bu sabahki bir yolculuktu.

Dan: Many questions. 

Dan: Pek çok soru.

Vanessa: Many questions. 

Dan: Many answers. Did we solve the meaning of life? 

Vanessa: Birçok soru.

Dan: Birçok cevap. Hayatın anlamını çözdük mü?

Vanessa: Oh, that's a  

Vanessa: Oh, bu

good question. Let us know. Do you think we solved  the meaning of life? What is the meaning of life? 

güzel bir soru. Bilmemize izin ver. Hayatın anlamını çözdüğümüzü düşünüyor musunuz ? hayatın anlamı nedir?

Dan: I think we did as best we could. 

Dan: Bence elimizden gelenin en iyisini yaptık.

Vanessa: If you made it to the end of this video,  

Vanessa: Bu videonun sonuna kadar geldiyseniz,

I would like to give you a little ... Dan: 

Size biraz ... Dan:

High five. Vanessa: 

Çak bir beşlik vermek isterim. Vanessa:

A high five, and also a little surprise. Dan: 

Çak bir beşlik ve ayrıca küçük bir sürpriz. Dan:

Oh. Vanessa: 

Ah. Vanessa:

If you made it to the end of this video  in the comments, I want you to write  

Bu videonun sonuna geldiyseniz yorumlara

blue water bottle. And when I see that in the  comments, I'll know you finished this video  

mavi su şişesi yazmanızı istiyorum. Yorumlarda bunu gördüğümde ,

because you wrote blue water bottle. Dan: 

mavi su şişesi yazdığın için bu videoyu bitirdiğini anlayacağım. Dan:

You saw the blue water bottle. Vanessa: 

Mavi su şişesini gördün. Vanessa:

Oh, it's here. Okay. Well that's our little  secret nugget at the end of this video. Thank  

Ah, burada. Tamam aşkım. Bu videonun sonundaki küçük gizli bilgimiz bu.

you so much for joining us. And I will see you  again next Friday for a new lesson here on my  

Aramıza katıldığınız için teşekkür ederiz. Gelecek Cuma, YouTube kanalımda yeni bir ders için tekrar görüşmek üzere

YouTube channel. Bye. Dan: 

. Hoşçakal. Dan:

Bye. Vanessa: 

Hoşçakal. Vanessa:

The next step is to download the  free PDF worksheet for this lesson.  

Sonraki adım, bu ders için  ücretsiz PDF çalışma sayfasını indirmektir.

With this free PDF, you will master today's lesson  and never forget what you have learned. You can be  

Bu ücretsiz PDF ile bugünün dersinde ustalaşacak ve öğrendiklerinizi asla unutmayacaksınız. Kendine

a confident English speaker. Don't  forget to subscribe to my YouTube  

güvenen bir İngilizce konuşmacısı olabilirsiniz. Her Cuma ücretsiz İngilizce dersi için YouTube kanalıma abone olmayı unutmayın

channel for a free English  lesson every Friday. Bye!

. Hoşçakal!