How You Can Become a Fluent English Speaker ALONE

Now, I'm sure that you have had moments in your learning where you have felt like

Şimdi, eminim ki öğrenme sürecinde

you progressed very quickly.

çok hızlı ilerlediğini hissettiğin anlar olmuştur.

It comes easily. You're motivated, it's fun.

Kolay gelir. Motive oluyorsun, bu eğlenceli.

But at some point you hit a wall and you feel like you'll never speak

Ama bir noktada duvara toslarsın ve asla

fluently, confidently and naturally. You are not alone.

akıcı, kendinden emin ve doğal konuşamayacakmış gibi hissedersin. Yalnız değilsiniz.

This feeling of being stuck is often called the intermediate plateau

Bu sıkışmışlık hissine genellikle ara plato denir

and I've been there. It can be a comfortable place.

ve ben oradaydım. Rahat bir yer olabilir. Birçok durumda

You can speak and understand in many situations.

konuşabilir ve anlayabilirsiniz .

But for most of us, it's not enough.

Ama çoğumuz için yeterli değil. Ana dilimiz kadar

We want to enjoy the language as freely as we do our mother tongue. As a native

özgürce dilden zevk almak istiyoruz . Yerli biri olarak

I've never had the experience of learning English as a second language.

İngilizceyi ikinci dil olarak öğrenme deneyimim hiç olmadı.

So I want to bring you an expert who has successfully navigate

Bu yüzden, İngilizce konuşulan bir ülkede hiç yaşamadan ve hatta oraya seyahat etmeden, ara platodan çıkmanın bu zorluğunun üstesinden başarıyla gelen bir uzmanı size getirmek istiyorum

this challenge of breaking out of the intermediate plateau without ever

living in or even traveling to an English speaking country.

.

So I'm excited to introduce you to Thiago, who works with me here

Bu yüzden sizi burada Real Life English'te benimle birlikte çalışan Thiago ile tanıştırmaktan heyecan duyuyorum

t Real Life English.

. Nadir bulunan bir dili zahmetsizce kullanma konusunda

I greatly admire what Thiago has been able to achieve in terms

Thiago'nun başarabildiklerine büyük hayranlık duyuyorum

of an effortless use of the language that is rare to find.

.

Thiago is going to share with you exactly how he got to where he is today.

Thiago bugün bulunduğu yere tam olarak nasıl geldiğini sizinle paylaşacak.

My hope is that by hearing his story, you will not only gain motivation

Umudum, onun hikayesini dinleyerek sadece

for your own journey, but also advice on how you too can achieve mastery.

kendi yolculuğunuz için motivasyon kazanmakla kalmaz, aynı zamanda ustalığa nasıl ulaşabileceğiniz konusunda da tavsiyeler alırsınız.

Take it away, Thiago.

Uzaklaştır onu, Thiago.

Thank you, Ethan.

Teşekkürler Ethan.

And hey, everybody, I'm super excited to be here today.

Ve millet, bugün burada olduğum için çok heyecanlıyım.

Like Ethan said, we work together here, at Real Life English.

Ethan'ın dediği gibi burada, Real Life English'te birlikte çalışıyoruz.

And if you listen to our podcast chances are you have already heard me on there.

Ve podcast'imizi dinlerseniz, beni zaten orada duymuşsunuzdur.

But today I'm here to tell a little bit of my story and how I went

Ama bugün biraz hikayemi ve

from speaking zero English to the level of English I have today.

sıfır İngilizce konuşmaktan bugün sahip olduğum İngilizce seviyesine nasıl geldiğimi anlatmak için buradayım.

I'm just like you.

Bende senin gibiyim.

I'm an English learner

Ben de İngilizce öğrenen biriyim

myself, and I had to learn English from scratch in my country.

ve ülkemde sıfırdan İngilizce öğrenmek zorunda kaldım .

Here in Brazil, I've never been abroad, so when I tell you how I did it,

Burada Brezilya'da hiç yurtdışına çıkmadım, bu yüzden size bunu nasıl yaptığımı anlattığımda,

and hopefully

umarım

that's going to give us some ideas and inspiration for your English journey.

bu bize İngilizce yolculuğunuz için bazı fikirler ve ilham verir.

But before we get started,

Ancak başlamadan önce,

make sure you hit that subscribe button and the bell down below because every week

abone ol düğmesine ve aşağıdaki zile bastığınızdan emin olun çünkü her hafta

we put out videos to help you speak English with confidence and naturally.

İngilizce'yi güvenle ve doğal bir şekilde konuşmanıza yardımcı olacak videolar yayınlıyoruz .

So now let's get started

Şimdi başlayalım

So my story with English began when I was 15 years old.

İngilizce ile olan hikayem 15 yaşımdayken başladı.

And as I told you, I come from Brazil, and at that time

Ve size söylediğim gibi, Brezilya'dan geliyorum ve o zamanlar

I knew zero English you know, I couldn't speak anything.

sıfır İngilizce biliyordum, bilirsiniz, hiçbir şey konuşamıyordum.

I couldn't read, I couldn't write.

Okuyamadım, yazamadım.

But at 15 something magical kind of happened

Ama 15 yaşında sihirli bir şey oldu

because I started to have this desire to become bilingual.

çünkü iki dilli olma arzusu duymaya başladım.

I don't know exactly why that was, but the idea of using two languages

Bunun neden olduğunu tam olarak bilmiyorum ama

to communicate, to express myself was very attractive to me.

iletişim kurmak, kendimi ifade etmek için iki dili kullanma fikri bana çok çekici geldi.

And I remember also that I looked around me and I saw my family,

Ayrıca etrafıma baktığımda ailemi,

my friends, you know, my social circle, and I realized that no one knew English.

arkadaşlarımı, yani sosyal çevremi gördüğümü ve kimsenin İngilizce bilmediğini fark ettiğimi de hatırlıyorum.

So I started to associate also the idea of knowing English

Böylece İngilizce bilme fikrini

with having a better life or having more opportunities for my life.

daha iyi bir hayata sahip olmakla veya hayatım için daha fazla fırsata sahip olmakla ilişkilendirmeye başladım.

So I started to develop this feeling of wanting to learn the language.

Böylece dili öğrenmek isteme duygusunu geliştirmeye başladım.

Right.

And at that time, I couldn't articulate it as well as today.

Sağ.

Ve o zamanlar bunu bugünkü kadar iyi ifade edemiyordum.

But today with a little more experience, I can tell you that.

Ama bugün biraz daha deneyimle size şunu söyleyebilirim.

I guess that feeling that I felt was me

Sanırım hissettiğim o duygu, o anki

trying to transcend my reality at that time.

gerçekliğimi aşmaya çalışmamdı .

I wanted something different for myself.

Kendim için farklı bir şey istedim.

I wanted something better.

Daha iyi bir şey istedim.

So I saw English as the vehicle for that

Bu yüzden İngilizceyi bunun aracı olarak gördüm. Bu

But there was a problem because my parents

couldn't pay for an English course for myself, you know?

So I actually had to learn English on my own.

yüzden aslında kendi başıma İngilizce öğrenmek zorunda kaldım .

So I decided to take on the responsibility to learn this language by myself

Ben de bu dili kendi başıma öğrenme sorumluluğunu üstlenmeye karar verdim

because there was no other way.

çünkü başka yolu yoktu.

But I had a friend who actually studied at a language school.

Ama aslında bir dil okulunda okuyan bir arkadaşım vardı.

He took an English course, and he was really helpful because I talked to him

İngilizce kursu aldı ve gerçekten yardımcı oldu çünkü onunla konuştum

and he was kind enough to lend me his old course books,

ve bana eski ders kitaplarını ödünç verecek kadar nazikti,

you know, because every semester his school would change the books.

bilirsiniz çünkü okulu her dönem kitapları değiştirirdi.

So the books that he wouldn't use anymore, he would lend them to me.

Artık kullanmadığı kitapları bana ödünç verirdi. Ben de

So that's how I started.

böyle başladım. Arkadaşımın

I started by studying with old course books from my friend and the grammar book

eski ders kitaplarından ve

that he had lend me.

bana ödünç verdiği gramer kitabından çalışarak başladım.

And then I started studying by myself and those old books, you know,

Sonra kendi kendime ve o eski kitaplar üzerinde çalışmaya başladım

and I remember that I was really fascinated

ve gerçekten büyülendiğimi hatırlıyorum

because English was always interesting to me.

çünkü İngilizce benim için her zaman ilgi çekici olmuştur.

I always loved the language, but I was then actively studying it, right?

Dili her zaman sevmişimdir ama o zamanlar aktif olarak çalışıyordum, değil mi?

I mean, I was reading stuff in English.

Yani, İngilizce şeyler okuyordum. Gördüğüm kitaptan bir

I was copying stuff from the book that I saw,

şeyler kopyalıyordum

and I was already very excited because I was using another language

ve şimdiden çok heyecanlıydım çünkü

to write or to communicate or to express myself.

yazmak, iletişim kurmak veya kendimi ifade etmek için başka bir dil kullanıyordum.

My speaking was really bad at that time, so I couldn't speak yet,

O zamanlar konuşmam gerçekten kötüydü, bu yüzden

even though I grew up kind of watching movies with my parents

ailemle İngilizce film izleyerek ve

in English and listening to music in English as well.

aynı zamanda İngilizce müzik dinleyerek büyümüş olmama rağmen henüz konuşamıyordum.

I didn't have my speaking skills so developed yet

Konuşma becerilerim o kadar gelişmemişti ama okuduğum

I remember that I would try to read

stuff aloud from the books that I was studying with,

kitaplardan yüksek sesle bir şeyler okumaya çalıştığımı hatırlıyorum

and it was a disaster because, you know, the words wouldn't flow.

ve bu bir felaketti çünkü bilirsiniz, kelimeler akmıyordu. Belirli kelimeleri

I had no idea how to pronounce certain words, for example, low, loud,

nasıl telaffuz edeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu , örneğin, alçak, yüksek,

dull, you know, it was really bad and frustrating, but I kept going

donuk, bilirsiniz, gerçekten kötü ve sinir bozucuydu ama devam ettim

because at the end of the day, I was having fun.

çünkü günün sonunda eğleniyordum.

You know, I loved the language.

Biliyor musun, dilini sevdim.

I loved learning about the language.

Dil öğrenmeyi çok severdim.

So I was enjoying myself.

Bu yüzden kendimden zevk alıyordum.

And also I was very curious about the language. Yes.

Ayrıca dilini de çok merak ediyordum . Evet.

So, you know, that's what kept me going in those days.

Yani, bilirsin, o günlerde beni devam ettiren şey buydu.

And at that time, that was when I had my first realization

Ve o zaman,

that English, especially the pronunciation of English,

İngilizce'nin, özellikle İngilizce'nin telaffuzunun

was very different from my own language, my Portuguese native language.

kendi dilimden, ana dilim olan Portekizce'den çok farklı olduğunun ilk farkına vardığım zamandı.

So I told myself that I was going to have

Bu yüzden kendi kendime

to be open and flexible to learn this language.

bu dili öğrenmek için açık ve esnek olmam gerektiğini söyledim.

Because everything would be different, the sounds of the words,

Çünkü her şey farklı olacaktı, kelimelerin sesleri,

the pronunciation, how the words were used.

telaffuzları, kelimelerin kullanılış biçimleri.

So I had to tell myself that it was important

Bu yüzden kendime, İngilizce öğrenirken

to keep an open mind and flexible attitude when learning English.

açık fikirli ve esnek bir tutum sergilemenin önemli olduğunu söylemem gerekiyordu .

And that was all I did for pretty much three years, you know, from 15 to 18.

Ve 15'ten 18'e kadar neredeyse üç yıl boyunca yaptığım tek şey buydu.

Most of the time I would study with books and that was the first mistake I made.

Çoğu zaman kitaplarla çalışırdım ve yaptığım ilk hata buydu.

And I'm here to tell you this because I took way too much time,

Ve bunu size söylemek için buradayım çünkü

too long to start speaking.

konuşmaya başlamak için çok fazla, çok uzun zaman harcadım.

You don't want to do that.

Bunu yapmak istemezsin.

And at that time, 20 years ago,

Ve o zamanlar, 20 yıl önce, konuşma pratiği yapacağım

it was much more difficult to find people to practice my speaking with.

insanları bulmak çok daha zordu .

So I just studied with books at that time, but nowadays

Bu yüzden o zamanlar sadece kitaplarla çalışıyordum, ama bugünlerde o kadar

we have so many more cool resources, you know, like apps and thinking of apps

çok harika kaynağımız var ki, bilirsiniz, uygulamalar ve düşünme uygulamaları gibi,

I can tell you about the Real Life English app, as you probably know.

muhtemelen bildiğiniz gibi size Real Life English uygulaması hakkında anlatabilirim.

But then something magical happened in my life.

Ama sonra hayatımda sihirli bir şey oldu.

When I turned 18, I started working and I have to say that my work experience,

18 yaşıma geldiğimde çalışmaya başladım ve şunu söylemeliyim ki iş tecrübem, bilirsiniz

you know, the jobs that I've had in my life,

, hayatımda sahip olduğum işler,

they were crucial in my English development,

İngilizce gelişimimde çok önemliydi,

especially the speaking and the listening skills.

özellikle konuşma ve dinleme becerilerim.

Let me explain my first job was at a drugstore

İlk işim bir eczaneydi

and I worked as a cashier there.

ve orada kasiyer olarak çalıştım.

But there was something interesting about that drugstore

Ama o eczanede ilginç bir şey vardı

because that drugstore was located in a rich neighborhood in Sao Paulo.

çünkü o eczane Sao Paulo'da zengin bir mahallede bulunuyordu.

You know, the city where I'm from and because it was a very well developed

Biliyorsunuz, geldiğim şehir ve çok gelişmiş bir mahalle olduğu için

neighborhood, there were many hotels around that drugstore,

, o eczanenin çevresinde çok sayıda otel vardı ,

which means that it was common for us to receive customers

bu da demek oluyor ki,

who are foreigners, you know, people who are traveling or visiting

yabancı, yani seyahat eden insanları ağırlamak bizim için yaygındı. veya ziyaret eden

and who are staying in the hotels nearby.

ve yakınlardaki otellerde kalanlar.

That was when a started to put my English to use,

İşte o zaman İngilizcemi kullanmaya başladım,

you know, all those years that I spent studying now was the moment that I started

bilirsiniz, şimdi çalışarak geçirdiğim tüm o yıllar

to actually speak with people, you know, and it was funny

insanlarla gerçekten konuşmaya başladığım andı, bilirsiniz ve komikti

because I would still take my grammar book and my books to the drugstore

çünkü hala gramer kitabımı yanıma alırdım. ve kitaplarımı eczaneye

and my colleagues and all my peers, they would see me at lunch time.

ve meslektaşlarıma ve tüm akranlarıma, öğle yemeğinde beni görürlerdi. Aynı anda

Kind of eating and studying at the same time.

hem yemek yemek hem de ders çalışmak .

So pretty quickly I became the English guy at the drugstore.

Çok kısa sürede eczanedeki İngiliz adam oldum.

So every time a foreign customer came in I was the one to be called, Hey, Thiago,

Yani ne zaman yabancı bir müşteri gelse, aranacak kişi bendim, Hey, Thiago,

there's a there's a foreign person there, a foreign customer, go help that person.

orada bir yabancı var, yabancı bir müşteri, git o kişiye yardım et.

And then I would go there and then speak in English

Sonra oraya gider ve o insanlarla İngilizce konuşur

with those people and trying to help them out. Right.

ve onlara yardım etmeye çalışırdım. Sağ.

I remember one time it was kind of funny, you know, I was at the cash register

Bir keresinde çok komik olduğunu hatırlıyorum, kasadaydım

and I was talking to this American customer, which was a lady and then,

ve Amerikalı bir müşteriyle konuşuyordum , ki bu bir bayandı ve sonra,

you know, I was trying to talk to her in English and explain to her that

bilirsiniz, onunla İngilizce konuşmaya ve durumu açıklamaya çalışıyordum. ona

I had never been abroad and everything, but I was still learning the language.

hiç yurt dışına çıkmadığım falan, ama hala dil öğreniyordum.

And then I said, Oh, yeah, I've never been abroad.

Sonra dedim ki, evet, hiç yurt dışına çıkmadım.

And then she

Sonra

kind of stopped me and she said, Oh, I think you mean abroad.

beni bir nevi durdurdu ve "Oh, sanırım yurt dışından bahsediyorsun" dedi.

And I was like, All abroad.

Ben de, Hepsi yurt dışında gibiydim.

Oh, thank you very much for the correction. I appreciate that.

Ah, düzeltme için çok teşekkür ederim . Bunu takdir ediyorum.

So that was one example

Bu, bu müşterilerle

of how having these little interactions with these customers

bu küçük etkileşimlerin

helped me because sometimes I would say something wrong, like abroad

bana nasıl yardımcı olduğunun bir örneğiydi çünkü bazen yurtdışında olduğu gibi yanlış bir şey söylerdim

and then the person would help me by correcting me.

ve sonra kişi beni düzelterek bana yardım ederdi.

And I had many of these small interactions at that time that were really useful.

Ve o zamanlar gerçekten yararlı olan bu küçük etkileşimlerin çoğuna sahiptim.

And this is another tip that I can give you.

Bu da size verebileceğim başka bir ipucu .

Be open to correction, because if somebody corrects for English

Düzeltmeye açık olun, çünkü birisi İngilizceyi

or your pronunciation or the way you use a word,

veya telaffuzunuzu veya bir kelimeyi kullanma şeklinizi düzeltirse,

this is actually great for you because the person is taking time to correct you

bu aslında sizin için harikadır çünkü o kişi

and to help you.

sizi düzeltmek ve size yardım etmek için zaman ayırır.

So be thankful for those corrections because that's how you improve.

O yüzden bu düzeltmeler için müteşekkir olun çünkü bu şekilde gelişiyorsunuz.

And then I got my second job.

Sonra ikinci işimi buldum.

I got my second job at 19 years old, and that was a very interesting job.

19 yaşında ikinci işimi buldum ve bu çok ilginç bir işti.

It was a job as a bilingual customer service representative.

İki dilli bir müşteri hizmetleri temsilcisi olarak bir işti.

I know it's a gigantic name, but basically the idea was this there was this

Devasa bir isim olduğunu biliyorum ama temelde fikir şuydu: ABD'de

American company that provided cable TV services in the U.S.

kablo TV hizmetleri sağlayan bir Amerikan şirketi vardı.

Imagine an American customer who had a problem with the cable TV there.

Oradaki kablo TV ile ilgili bir sorunu olan Amerikalı bir müşteri hayal edin.

They would call us in Sao Paulo in Brazil for help,

Yardım için Brezilya'daki Sao Paulo'da bizi ararlardı

you know, because the company outsourced or hired us to provide this service.

, çünkü şirket bu hizmeti sağlamamız için bizi taşeronlaştırdı veya tuttu.

So that was a very nice experience for me because it meant speaking

Bu benim için çok güzel bir deneyimdi çünkü bu,

to Americans on the phone 6 hours a day, six days a week.

Amerikalılarla haftanın altı günü, günde 6 saat telefonda konuşmak demekti.

For a year.

Bir yıllığına.

So that in a way, it was my version

Yani bir bakıma benim

of living abroad.

yurt dışında yaşama versiyonumdu.

You know, it was my version of having an exchange program

Biliyorsunuz, bu benim değişim programımdı

because I was really speaking to natives for a year.

çünkü gerçekten bir yıldır yerlilerle konuşuyordum.

Yeah.

And that really helped me with my speaking skills and my listening skills.

Evet.

Bu da konuşma ve dinleme becerilerimde bana gerçekten yardımcı oldu .

But it's important to mention that I only got that job

Ancak, o işi almamın tek nedeninin, zaten

because I already knew English enough to get that job.

o işi alacak kadar İngilizce bildiğimden bahsetmek önemli.

So all those years that I spent before, you know, working and studying

Yani daha önce harcadığım onca yıl, bilirsiniz, çalışarak, okuyarak

and learning paid off because those years allowed me to get this job.

ve öğrenerek semeresini verdi çünkü o yıllar bu işi almamı sağladı.

And then I proved even more.

Ve sonra daha da fazlasını kanıtladım.

So here's what I have to say to you.

İşte sana söylemem gereken şey şu.

Keep learning keep developing yourself and start looking for job opportunities

Öğrenmeye devam edin, kendinizi geliştirmeye devam edin ve İngilizcenizi günlük olarak kullanmanıza izin veren iş fırsatları aramaya başlayın,

that allow you to use your English on a daily basis

because then you're going to improve even more

çünkü o zaman

and between those jobs.

bu işler arasında daha da gelişeceksiniz.

That was actually the moment when I really started to create my own

Bu aslında İngilizceye gerçekten kendi daldırmamı yaratmaya başladığım andı

immersion in English, you know, because I was

, çünkü

already kind of using English on my daily routine there at work.

zaten iş yerindeki günlük rutinimde İngilizceyi bir şekilde kullanıyordum .

And then I was really serious about it, like, you know, everything

Ve sonra bu konuda gerçekten ciddiydim, bilirsiniz,

I made sure that I did in English.

İngilizce yaptığımdan emin olduğum her şey gibi.

So watching movies

Yani

in English series, listening to music, I love rock and roll, for example.

İngilizce dizi film izlemek, müzik dinlemek, rock and roll'u severim mesela.

So I always listen to my favorite bands in English.

Bu yüzden en sevdiğim grupları her zaman İngilizce dinlerim.

And with my very first paychecks

Ve aslında ilk maaş çeklerimle

actually, that's what I did.

, ben de öyle yaptım.

We didn't have Netflix at that time or streaming service.

O zamanlar Netflix veya yayın hizmetimiz yoktu.

And so I actually would go to video stores and buy DVDs

Ve bu yüzden aslında video mağazalarına gider ve Friends gibi en sevdiğim dizilerden DVD'ler

and those box sets of DVDs from my favorites

ve şu kutu DVD setleri alırdım

series like Friends or, you know, Two and a Half Men, for example.

veya bilirsiniz, örneğin Two and a Half Men.

And that was really cool

Ve bu gerçekten harikaydı

because the DVD allows you to change the language, right?

çünkü DVD dili değiştirmenize izin veriyor, değil mi?

I mean, you could change the subtitles to English.

Yani, altyazıları İngilizce olarak değiştirebilirsiniz.

You could take out the subtitles

Altyazıları çıkarabilirsiniz

because before that we had the VHS tapes and you know, that wasn't possible.

çünkü ondan önce VHS kasetlerimiz vardı ve bu mümkün değildi.

But nowadays with the streaming services, we have, it's so much easier for you

Ama günümüzde sahip olduğumuz internet yayın servisleri ile

to access thousands of movies and series and watch them in English, right?

binlerce film ve diziye ulaşmak ve bunları İngilizce olarak izlemek sizin için çok daha kolay değil mi?

So we really have so many more resources nowadays

Bu yüzden bugünlerde gerçekten çok daha fazla kaynağımız var,

so movies and TV series, they were really important to me.

bu yüzden filmler ve diziler benim için gerçekten önemliydi.

I really leverage the power of using the media to learn English.

İngilizce öğrenmek için medyayı kullanmanın gücünden gerçekten yararlanıyorum.

By the way, if you want to learn or to know my exact step by step process

Bu arada

that I used to improve my English with movies and TV series,

İngilizcemi film ve dizilerle geliştirmek için kullandığım adım adım sürecimi öğrenmek veya tam olarak öğrenmek istiyorsanız,

let us know in the comments.

yorumlarda bize bildirin.

Maybe I can make another video in the future for you

Belki ileride

explaining how I did it. All right.

nasıl yaptığımı anlatan başka bir video çekebilirim. Elbette.

Finally, there is one more

Son olarak,

thing that happened in my life that really helped me

hayatımda

take my English to the next level, and that was becoming an English teacher.

İngilizcemi bir sonraki seviyeye taşımama gerçekten yardımcı olan bir şey daha oldu ve o da İngilizce öğretmeni olmaktı.

You know, I started teaching English

Biliyorsunuz, ben 21 yaşında İngilizce öğretmeye başladım

at 21 years old, so it's been 14 or 15 years now already.

, yani şimdiden 14-15 yıl oldu.

And I have to say that teaching English and helping people with their English

Ve şunu söylemeliyim ki, İngilizce öğretmek ve insanlara İngilizcelerinde yardımcı olmak,

was actually an experience that really helped me master

aslında

the English language to a whole nother level.

İngilizceyi bambaşka bir seviyeye taşımama gerçekten yardımcı olan bir deneyimdi.

Because, you know, when you teach, it's like you are learning again, you know,

Çünkü, bilirsin, öğrettiğin zaman, sanki yeniden öğreniyorsun, bilirsin,

because if I have to teach a class or help someone, I have to prepare, right?

çünkü bir ders vermem veya birine yardım etmem gerekiyorsa hazırlanmalıyım, değil mi?

I have to study the topic myself, I have to be familiar with the topic.

Konuyu kendim çalışmalıyım, konuya aşina olmalıyım.

I have to think of different ways to explain things, to give examples,

Bir şeyleri açıklamanın, örnekler vermenin farklı yollarını düşünmeliyim

and that mental process really helps me better understand the topic.

ve bu zihinsel süreç gerçekten konuyu daha iyi anlamama yardımcı oluyor. O

So then I can explain that to my students.

zaman bunu öğrencilerime açıklayabilirim.

So it's a win win.

Yani bu bir kazan kazan.

If you teach somebody, you win because you are kind of revising information

Birine öğretirsen kazanırsın çünkü bir nevi bilgiyi gözden geçirip

and studying it again.

tekrar çalışıyorsun.

And the other person is also benefiting because the person is learning new stuff

Ve diğer kişi de bundan faydalanıyor çünkü o kişi sizinle birlikte yeni şeyler öğreniyor

with you.

.

And I've had the pleasure of working with wonderful, more experienced teachers,

Ve harika, daha deneyimli öğretmenlerle çalışma zevkini yaşadım,

you know, over the years,

bilirsiniz, yıllar boyunca,

you know, people who were like ten, 20, 30 years more experienced than me

bilirsiniz, benden on, 20, 30 yıl daha deneyimli

and who were amazing speakers back in the day much better than I was.

ve o zamanlar harika konuşmacılar olan insanlarla. benden daha iyi

And that helped me.

Ve bu bana yardımcı oldu.

For example, once I remember that I was, you know, in this teachers meeting, right?

Örneğin, bir kez hatırladığımda, bilirsin, bu öğretmenler toplantısında, değil mi? Okulda

We were having this teacher meeting at the school and after the meeting,

bu öğretmen toplantısını yapıyorduk ve toplantıdan sonra

one of my fellow teachers,

öğretmen arkadaşlarımdan biri,

she was, I think, 20 years older and more experienced than me.

sanırım benden 20 yaş büyük ve daha deneyimliydi.

She had been teacher for many years.

Uzun yıllar öğretmenlik yaptı.

She came to me and she said, Hey, Thiago, do you mind if I correct you on something?

Bana geldi ve "Hey Thiago, seni bir konuda düzeltebilir miyim?" dedi.

And then I said, No, not at all. What is it?

Sonra dedim ki, Hayır, hiç de değil. Nedir?

And then she said, You know, I noticed that during the meeting you said basic,

Ve sonra, "Biliyorsun, toplantı sırasında temel dediğini fark ettim,

but actually the S sound here sounds like a S.

ama aslında buradaki S sesi S gibi geliyor.

Not like Z.

Z gibi

We don't say bay-sic we say bay-zic.

değil. Bay-sic demiyoruz, bay-zic diyoruz."

And then I was like, Oh, really?

Ve sonra gibiydim, Oh, gerçekten mi?

That kind of it was mind blowing to me.

Bu tür bir şey benim için akıllara durgunluk veriyordu.

And then she went on to explain to me how usually nouns and adjectives

Ve sonra bana S ile gelen isimler ve sıfatların

with S you pronounce the S as a S right,

S'yi nasıl S olarak doğru,

as a sound, and verbs with S usually are pronounced with a Z.

ses olarak telaffuz edildiğini ve S ile fiillerin genellikle Z ile telaffuz edildiğini açıklamaya devam etti.

So just to give an example. Yeah.

Yani sadece bir örnek vermek için. Evet.

We have the adjective close.

Yakın sıfatımız var.

For example, I live close to work. Right.

Örneğin ben işe yakın oturuyorum. Sağ.

And we have the verb close with a Z sound.

Ve Z sesiyle yakın bir fiilimiz var.

So you close the door.

Yani kapıyı kapatıyorsun.

And then I remember listening to that.

Sonra bunu dinlediğimi hatırlıyorum.

And first, of course, I thanked her.

Ve önce tabii ki ona teşekkür ettim.

Yeah. For the feedback and the correction.

Evet. Geri bildirim ve düzeltme için.

And then I think I spent, I don't know, one or two months

Ve sonra sanırım , bundan bir ya da iki ay

after that, just thinking about that sound,

sonra, sadece o sesi düşünerek,

thinking about the letter S and when does it sound like a Z?

S harfini ve kulağa ne zaman Z gibi geldiğini düşünerek geçirdim.

When does it sound like a S?

Ne zaman S gibi ses çıkarır?

So I made sure I spend time after that correction to really incorporate that.

Bu yüzden, bu düzeltmeden sonra bunu gerçekten dahil etmek için zaman harcadığımdan emin oldum .

Because remember, at that time I already spoke English.

Çünkü unutmayın, o zamanlar ben zaten İngilizce konuşuyordum. Yıllardır

You know, I had been speaking English for years, but still

İngilizce konuşuyordum ama yine de

I was making this mistake and she really helped me with that.

bu hatayı yapıyordum ve o bana bu konuda gerçekten yardımcı oldu. Bu

So I spent the next couple months trying to break the habit

yüzden sonraki birkaç ayı, örneğin

of pronouncing basic, for example, and saying basic. And Here I am.

temel telaffuz etme ve temel deme alışkanlığımı kırmaya çalışarak geçirdim. Ve buradayım. 15 yıldır

I've been teaching English now for 15 years already, and after 15 years

İngilizce öğretiyorum ve 15 yıldan sonra

nowadays I have the pleasure of working with Real Life English and being here,

bugünlerde Real Life English ile çalışmanın ve burada olmanın,

you know, shooting this video for you and creating these lessons for you.

yani bu videoyu sizin için çekmenin ve bu dersleri sizin için oluşturmanın zevkini yaşıyorum.

So I'm very thankful for my journey.

Bu yüzden yolculuğum için çok minnettarım.

I think it was an amazing journey,

Harika bir yolculuk olduğunu düşünüyorum

and I hope that my story inspired you a little bit in your journey.

ve umarım hikayem yolculuğunuzda size biraz ilham vermiştir .

And I hope also that you got some ideas and tips of things

Ayrıca kendi İngilizce gelişiminizde uygulayabileceğiniz bazı fikirlere ve ipuçlarına sahip olduğunuzu da umuyorum

you can apply in your own English development.

.

And if you're looking to get even more inspired, check out this video

Daha fazla ilham almak istiyorsanız,

that is and did explaining the number one reason why you should learn English.

İngilizce öğrenmeniz için bir numaralı nedeni açıklayan bu videoyu izleyin.

I'm sure you are gonna like it.

Eminim beğeneceksin.

Thank you so much for watching me and for listening to my story.

Beni izlediğiniz ve hikayemi dinlediğiniz için çok teşekkür ederim .

And I'll talk to you soon.

Ve yakında seninle konuşacağım.