3 Easy Ways to Improve Your English Vocabulary ALONE

So you've probably been through a situation

Yani muhtemelen

where you either needed to say a word, but you couldn't remember it

bir kelimeyi söyleme ihtiyacı duyduğunuz ama hatırlayamadığınız

or that you had to speak in English, but you simply didn't know how to say

ya da İngilizce konuşmanız gerektiği halde bir şeyi nasıl söyleyeceğinizi bilmediğiniz bir durumla karşılaşmışsınızdır.

something, even though you know it perfectly in your own language.

mükemmel bir şekilde kendi dilinizde.

I totally know how you feel.

Nasıl hissettiğini tamamen biliyorum.

When I was learning Hebrew, I found it so complicated because virtually

İbranice öğrenirken bunu çok karmaşık buldum çünkü neredeyse

every word was completely different from the equivalent in English.

her kelime İngilizce'deki eşdeğerinden tamamen farklıydı.

(I learn almost every day, but during 2 weeks I travelled)

(Neredeyse her gün öğreniyorum ama 2 hafta boyunca seyahat ettim)

I had to think so hard just to put together a sentence

Sadece bir cümle kurmak için çok düşünmem gerekti

because the vocabulary did not come naturally to me.

çünkü kelime dağarcığı bana doğal gelmiyordu. Bu

So to help you (and me!),

yüzden size (ve bana!) yardımcı olmak için,

this lesson brings three expert's easy

bu ders, kelime dağarcığınızı geliştirmek için uzmanlardan üç kolay

and practical tips to improve your vocabulary.

ve pratik ipucu getiriyor .

Each of them has learned at least five foreign languages.

Her biri en az beş yabancı dil öğrenmiştir.

So trust me that they have a lot of experience learning a lot of words.

Bu yüzden bana güvenin, çok fazla kelime öğrenme konusunda çok deneyimleri var.

And if you are anything like me, when you learn a language,

Ve biraz benim gibiyseniz, bir dil öğrendiğinizde,

you want to be able to understand it even when it is spoken fast.

onu hızlı konuşulsa bile anlamak istersiniz.

You want to be understood by anyone and actually use that language

Herkes tarafından anlaşılmak istiyorsunuz ve bu dili

to connect with others, not just be stuck studying in the classroom.

sadece sınıfta ders çalışmakla kalmayıp başkalarıyla bağlantı kurmak için gerçekten kullanıyorsunuz .

Well, this is exactly what will help you to do here on RealLife English.

İşte RealLife English'te yapmanıza yardımcı olacak şey tam olarak budur .

So don't wait to join our global community.

Bu yüzden küresel topluluğumuza katılmak için beklemeyin . Yeni derslerimizi

Subscribe so that you don't miss any of our new lessons.

kaçırmamak için abone olun .

So I thought about starting by asking you, Idahosa,

Bu yüzden, size, Idahosa'ya sorarak başlamayı düşündüm,

one of our learners recently shared that she wants to express herself

geçenlerde öğrencilerimizden biri, anadilinde yaptığı gibi, kendini İngilizce'de ifade etmek istediğini paylaştı

in English, the same that she does in her native language.

.

Now, I know this is true for many learners

Şimdi, bunun çok uzun süredir İngilizce çalışmakta olan birçok öğrenci için geçerli olduğunu biliyorum

that have been studying English for a very long time.

.

So what's something that they can do in order to build

Peki ihtiyaç duydukları kelime dağarcığı becerilerini geliştirmek için yapabilecekleri bir şey nedir

those sets of vocabulary skills that they need?

?

So to give the example of the student,

Öğrenci örneğini verecek olursak,

not too long ago, he was in Mexico and he had some kind of,

kısa bir süre önce Meksika'daydı ve

you know, infestation of some kind of insect, whatever.

bir tür böcek istilasına uğradı.

So he had to call the exterminator.

Bu yüzden yok ediciyi aramak zorunda kaldı.

Right? So cool. So you're going to have an experience

Sağ? Çok havalı. Yani

when exterminator comes to your house.

yok edici evinize geldiğinde bir deneyim yaşayacaksınız.

What's going to happen?

Ne olacak?

What would you if it was America,

Amerika olsaydı ne yapardınız, onlarla

what kind of interaction would you have with them?

nasıl bir etkileşiminiz olurdu?

You'd explain to him this, right?

Bunu ona açıklarsın, değil mi?

So we had a spreadsheet up and I had him talking in English

Böylece bir elektronik tablo hazırladık ve onu İngilizce konuşturdum

and he's like, Oh, I'd ask him this, and then I'm

ve o, Oh, ona bunu sorardım ve sonra

putting in these vocabulary words and the respective columns of characters,

bu kelimeleri ve ilgili karakter sütunlarını,

actions, settings like exterminator, you know, roach, whatever. Like all that kind of stuff.

eylemleri, yok edici gibi ayarları koyuyorum, sen bil, roach, her neyse. Bütün bu tür şeyler gibi.

And as he keeps talking you populate it.

Ve o konuşmaya devam ettikçe sen onu dolduruyorsun.

And then it's like, cool. Which of these words do you know which ones you don't?

Ve sonra, harika. Bu kelimelerden hangilerini biliyorsun, hangilerini bilmiyorsun?

And then you go, Okay, I don't know this one so I was looking up.

Ve sonra, Tamam, bunu bilmiyorum, bu yüzden yukarı bakıyordum.

All right, great. Now practice making, you know, practice,

Pekala, harika. Şimdi yapma pratiği yapın, bilirsiniz, pratik yapın,

you know, role-play and do that scene using these words.

bilirsiniz, rol yapın ve bu kelimeleri kullanarak o sahneyi yapın.

So the idea is you think, what am I, either you think ahead of time

Yani fikir şu ki, ben neyim, ya önceden düşünürsünüz,

what am I going to need to accomplish what I think I need to accomplish?

başarmam gerektiğini düşündüğüm şeyi başarmak için neye ihtiyacım olacak?

But perhaps even better, is you going to actually live the experience?

Ama belki daha da iyisi, bu deneyimi gerçekten yaşayacak mısınız?

And then you didn't have something, you know, I wish I had the word for Airbnb.

Ve sonra sende bir şey yoktu, keşke Airbnb için bir kelimem olsaydı.

I wish I had the word for this. Right?

Keşke bunun için bir sözüm olsaydı. Sağ?

So coming off of the experience

Bu yüzden deneyimden çıkıp

and reflecting back on it, then you say, Okay, I needed these words.

tekrar düşününce, " Tamam, bu kelimelere ihtiyacım vardı" dersiniz.

So the key, the key idea here is relevance.

Yani anahtar, buradaki ana fikir alaka düzeyidir.

And it's like, what's relevant can only be relevant personally to you.

Ve sanki alakalı olan şey sadece kişisel olarak seninle alakalı olabilir.

So one of the things I try to cultivate in people is to cultivate a sensibility of relevance.

Bu yüzden insanlarda geliştirmeye çalıştığım şeylerden biri, bir alaka duyarlılığı geliştirmek.

Yeah, it's very, very active way of learning, for sure.

Evet, kesinlikle çok, çok aktif bir öğrenme yolu.

And going off this too, because I think it's really interesting

Ve bundan da bahsetmek istiyorum, çünkü

that you have these different categories that allow you to to practice role playing,

rol yapma alıştırması yapmanıza

or to practice stringing sentences together,

ya da cümleleri bir araya getirme alıştırması yapmanıza izin veren bu farklı kategorilere sahip olmanız gerçekten ilginç.

which is it's again, like learning in chunks is much more effective

than just trying to memorize a list of vocabulary.

kelime listesini ezberlemek için.

Now, do you agree that memorizing lists of words is not very effective?

Şimdi, kelime listelerini ezberlemenin çok etkili olmadığına katılıyor musunuz?

Pause the video for a second

Videoyu bir saniyeliğine durdurun

and share with us how you learn new words in English.

ve İngilizce yeni kelimeleri nasıl öğrendiğinizi bizimle paylaşın.

Now I want to hear from Gabe what he would advise learners to do

Şimdi Gabe'den, konuşma fırsatı bulduğunuzda öğrendiğiniz yeni kelimeleri kullanabilmeniz için öğrencilere

to actually remember information so that you can use those new words

bilgileri gerçekten hatırlamaları için ne tavsiye edeceğini duymak istiyorum

that you learned when you have the opportunity to speak.

.

So there are programs, computer programs that will figure out

Yani bir şeyi unutmadan önce ne zaman gözden geçirmeniz gerektiğini anlayan programlar, bilgisayar programları var

when you should review a thing before you forget it.

.

These are the spaced repetition programs that people use like Anki.

Anki gibi insanların kullandığı aralıklı tekrar programlarıdır.

That part is a problem that has been solved pretty well.

Bu kısım oldukça iyi çözülmüş bir problem.

And so we have sort of functional words.

Ve böylece bir çeşit işlevsel kelimemiz var.

We have words that change and then we have word order

Değişen kelimelerimiz var ve sonra kelime sıramız

and those three things.

ve bu üç şey var.

those are the labels you can apply to every single language of all humanity.

bunlar tüm insanlığın her bir diline uygulayabileceğiniz etiketlerdir.

Those are the only techniques we have.

Elimizdeki tek teknikler bunlar.

And so if you have a way to store that in terms of like,

Ve böylece, bunu benzer terimlerle saklamanın bir yolunu bulursanız , bunu bilgi kartlarıyla

if there's a way to present that in a flashcards

sunmanın bir yolu varsa,

such that you actually store that information in your head,

bu bilgiyi gerçekten kafanızda depolarsanız,

then you can take apart any language as long as you can understand

o zaman anladığınız sürece herhangi bir dili parçalara ayırabilirsiniz.

the gist of the story and then encode those into flashcards.

hikayenin ana fikrini öğrenin ve ardından bunları bilgi kartlarına kodlayın.

Let's say we take the word "by" as a pretty straightforward one.

Diyelim ki "tarafından" kelimesini oldukça basit bir kelime olarak alıyoruz.

So like this book is by Shakespeare, the word by doesn't look like anything,

Bu kitap Shakespeare'e ait olduğu gibi, by kelimesi hiçbir şeye benzemiyor

but in the context of this book is by Shakespeare

ama bu kitabın bağlamında Shakespeare'e ait

or the play was by Shakespeare.

veya oyun Shakespeare'e ait.

If I know the word play and I know the word book,

Oyun kelimesini bilirsem ve kitap kelimesini bilirsem,

I can have a sentence like the book is _____ Shakespeare,

kitap _____ Shakespeare gibi bir cümle kurabilirim

and I can have a picture of Shakespeare and have a picture of him writing the book, whatever I want.

ve Shakespeare'in bir resmine sahip olabilirim ve istediğim her şeyi kitabı yazarken onun bir resmine sahip olabilirim.

I mean, there's a million pictures that could work for that thing.

Demek istediğim, o şey için işe yarayabilecek milyonlarca resim var.

It could just be people playing on stage. It could just be, I'm holding a book, lots of things.

Sadece sahnede oynayan insanlar olabilir. Sadece olabilir, elimde bir kitap var, pek çok şey.

But as long as I understood the gist of that sentence and then I chose the right picture

Ama o cümlenin özünü anladığım sürece ve sonra,

that helped me remember that experience of being like, Oh, "by."

Oh, "tarafından" gibi olma deneyimini hatırlamama yardımcı olan doğru resmi seçtim.

That's the one you use to tell who wrote the thing.

Bu, şeyi kimin yazdığını söylemek için kullandığın şey .

Then tomorrow, when I see that flashcard and it says this book is _____ Shakespeare

Sonra yarın, bilgi kartını gördüğümde ve bu kitabın _____ Shakespeare olduğunu

and it shows a picture of someone holding a book,

ve elinde bir kitap tutan birinin resmini gösterdiğini gördüğümde,

then I can think, Oh yeah, that was that "by" thing.

Ah evet, o "yatan" şey diye düşünebilirim.

That was the functional word that lets me tell who wrote the thing.

Bu, şeyi kimin yazdığını söylememe izin veren işlevsel kelimeydi.

Same deal with word order. If I just have a flashcard that says, you know, Why is it

Kelime sırası ile aynı anlaşma. Sadece şunu söyleyen bir bilgi kartım varsa , bilirsiniz, Neden

the book is by Shakespeare versus the book Shakespeare by?

kitap Shakespeare'e mi karşı Shakespeare kitabına mı ait?

And so I can have another sentence that says the book is Shakespeare,

Ve böylece kitabın Shakespeare olduğunu söyleyen başka bir cümlem olabilir

and it says "by" - put this in the sentence in the right spot,

ve "by" yazıyor - bunu cümlede doğru yere koyun,

Same deal. I'm not relying on translations, I'm

Aynı şey. Çevirilere güvenmiyorum ,

not relying on anything except for the word order part.

kelime sırası kısmı dışında hiçbir şeye güvenmiyorum.

And then similarly, with conjugations, you know, if I have a thing

Ve sonra benzer şekilde, çekimlerle, bilirsiniz, eğer şöyle bir şeyim olsaydı

like, you know, I would have done it and it says I _____ have done it.

, bilirsin, yapardım ve ben _____ yaptım der.

And it asks, What's the dictionary form of this?

Ve bunun sözlük şekli nedir diye sorar.

What's the original form? What is the form that this refers to?

Orijinal biçim nedir? Bunun ifade ettiği biçim nedir?

And so would is the right answer of what it becomes. That's the right...

Ve ne hale geldiğinin doğru cevabı da öyle . Bu doğru...

That's the vocabulary chunk.

Bu kelime öbeği.

That's that little fix piece in the exact same way that "by" was.

Bu, "by" ile aynı şekilde küçük düzeltme parçası.

But the only thing special about word forms

Ancak kelime biçimleriyle ilgili özel olan tek şey,

is that there is the conjugated form that lands in that story.

o hikayede yer alan eşlenik biçimin olmasıdır.

And then there's some other form that lands in the dictionary.

Ve sonra sözlüğe giren başka bir biçim var .

You know, I'm going to the store.

Biliyorsun, ben dükkana gidiyorum.

Why is it I'm going, like the actual root form is to go?

Neden gidiyorum, asıl kök formun gitmek olduğu gibi?

And so I need to remember two bits of information instead of one.

Ve bu yüzden bir yerine iki bit bilgiyi hatırlamam gerekiyor. Mağazaya gittiğimi

I need to remember I am going to the store,

hatırlamam gerekiyor

but I also need to remember that am going is a form of the word to go.

ama aynı zamanda gitmenin gitmek kelimesinin bir biçimi olduğunu da hatırlamam gerekiyor.

And so if I ask both of those questions, then that's how I store that information.

Ve bu iki soruyu da sorarsam, o zaman bu bilgiyi bu şekilde saklarım.

I ____, you know, I _______ to the store.

Ben ____, bilirsin, ben _______ mağazaya.

I have this picture of someone running to the store.

Elimde dükkana koşan birinin resmi var .

I remember because I had coded it myself, I picked the picture myself.

Hatırlıyorum çünkü kendim kodlamıştım, resmi kendim seçmiştim.

This is about something happening in the future.

Bu gelecekte olacak bir şeyle ilgili .

Um, but now I'm asking a different question not just what

Um, ama şimdi farklı bir soru soruyorum, sadece

What's the fill in the blank, but what's the dictionary form there?

boşluğun doldurulması nedir değil, oradaki sözlük formu nedir?

And I could think, Oh, to go.

Ve Oh, gitmeyi düşünebilirim.

That's enough to store all information on all languages.

Bu, tüm bilgileri tüm dillerde depolamak için yeterlidir. Hikayeyi anlayabildiğiniz sürece

It doesn't matter how complex the grammar is, as long as you can understand the story because,

gramerin ne kadar karmaşık olduğunun bir önemi yok, çünkü

you know, humans can only really mess with words in those three ways.

bilirsiniz, insanlar sözcükleri ancak bu üç şekilde gerçekten bozabilir.

It allows you to store everything.

Her şeyi saklamanıza izin verir.

And so learning grammar is a matter of getting some exposure to stories.

Ve bu yüzden gramer öğrenmek, hikayelere biraz maruz kalma meselesidir.

There is benefit in you understanding the rules behind those stories. You know, I understand why

Bu hikayelerin arkasındaki kuralları anlamanızda fayda var. Biliyorsun,

why is it I'm going is opposed to, you know, I'm gone.

gidiyorum neden karşı olduğunu anlıyorum , biliyorsun, ben gittim.

You know, when do you use the ING form?

Biliyorsunuz, ING formunu ne zaman kullanıyorsunuz?

And so you understanding the rough rule and you say, OK,

Ve kaba kuralı anladığınızda, " Tamam,

I get the rule and I get how it applies to the story.

kuralı anladım ve bunun hikayeye nasıl uygulandığını anlıyorum" dersiniz.

And now I'm going to learn it with one of these flashcards,

Ve şimdi onu bu bilgi kartlarından biriyle öğreneceğim,

then that is enough for you to both retain the right word for the right context

o zaman bu, hem doğru bağlam için doğru kelimeyi

and also retain the rule.

hem de kuralı hatırlamanız için yeterli.

And when you've done both of those things, then you just move on to the next one.

Ve bunların ikisini de yaptığınızda, bir sonrakine geçersiniz.

It means that instead of having to do

Bu,

grammar drills where you're going to do, I am going, I am walking, I am jumping

yapacağınız yerde dilbilgisi alıştırmaları yapmak yerine, gidiyorum, yürüyorum, zıplıyorum

and just doing a thousand times, you got you do it twice

ve sadece bin kez yapıyorum, bunu iki kez yaptırıyorsunuz

and then you move on to the next rule.

ve sonra bir sonrakine geçiyorsunuz kural.

And twice is enough, honestly, once is often enough.

Ve dürüst olmak gerekirse, iki kez yeterlidir, genellikle bir kez yeterlidir.

And so that's generally our approach towards grammar is expose someone to a

Ve genel olarak dilbilgisine yaklaşımımız şudur: Birini bir kurala maruz bırakın

rule, give them three or four stories, allow them to choose a couple of stories

, onlara üç veya dört hikaye verin, birkaç hikaye seçmelerine izin verin ve

move them to the next rule.

onları bir sonraki kurala taşıyın.

You know, I have found that one of the best ways to solve this issue

Biliyor musun, bu kelimeleri hatırlayamama sorununu çözmenin en iyi yollarından birinin

of not remembering vocabulary is to use it as soon as possible after learning it.

onu öğrendikten sonra mümkün olan en kısa sürede kullanmak olduğunu keşfettim.

So, for example, when I learn a new word or expression in Catalan,

Örneğin, Katalanca yeni bir kelime veya deyim öğrendiğimde,

I will try to fit it into a conversation that I have on that very same day .

onu aynı gün yaptığım bir sohbete sığdırmaya çalışacağım .

Now I live in Barcelona, so it is easy for me to use my Catalan

Şimdi Barselona'da yaşıyorum, bu yüzden Katalanca'yı her gün kullanmak benim için çok kolay

every single day because it is the native language here.

çünkü burada anadilim Katalanca.

But I know that a lot of you do not have the privilege of living in an English speaking country.

Ama çoğunuzun İngilizce konuşulan bir ülkede yaşama ayrıcalığına sahip olmadığını biliyorum.

But guess what? one of the periods

Ama tahmin et ne oldu?

when my Catalan improved the most was when I was living in Chile.

Katalancamın en çok geliştiği dönemlerden biri de Şili'de yaşadığım dönemdi.

They're the only native language is Spanish.

Onların tek ana dili İspanyolcadır.

So how did I do this?

Peki bunu nasıl yaptım?

Well, I followed a lot of the advice that you've heard so far.

Şimdiye kadar duyduğunuz birçok tavsiyeye uydum.

I listen to the radio and music in Catalan.

Katalanca radyo ve müzik dinliyorum.

I read books in Catalan, and I even use the website CouchSurfing to find Catalan speakers living

Katalanca kitaplar okudum ve hatta CouchSurfing web sitesini Şili'nin Santiago kentinde yaşayan Katalanca konuşanları bulmak için kullanıyorum

in Santiago, Chile, and made a few friends with whom I could practice regularly.

ve düzenli olarak pratik yapabileceğim birkaç arkadaş edindim.

Any time I encountered a new word, I would note it down,

Ne zaman yeni bir kelimeyle karşılaşsam, onu not eder

and once per day I would look up

ve günde bir kez

the new vocabulary and expressions and add them to my Anki to practice.

yeni kelimelere ve ifadelere bakar ve pratik yapmak için bunları Anki'me eklerdim.

I was so motivated because I did not want to lose contact with this language

O kadar motive olmuştum ki sırf bu dilin

just because I was not living in the country where it was spoken.

konuşulduğu ülkede yaşamıyor diye bu dille bağımı kaybetmek istemiyordum.

Now a lot of these things you can do easily with your English,

Şimdi, bunların birçoğunu İngilizcenizle kolayca yapabilirsiniz,

but if you are like most learners, then you are frustrated

ancak çoğu öğrenci gibiyseniz,

because you do not have enough opportunities to speak English.

İngilizce konuşmak için yeterli fırsatınız olmadığı için hüsrana uğrarsınız.

That is exactly why we developed the RealLife English app for you,

İşte tam da bu nedenle ,

where you can practice your English speaking anytime,

istediğiniz zaman, istediğiniz

anywhere at the touch of a button for free.

yerde tek bir düğmeye basarak ücretsiz olarak İngilizce konuşma pratiği yapabileceğiniz RealLife English uygulamasını sizin için geliştirdik.

And in addition to this, you will improve your listening and learn tons of useful

Buna ek olarak,

vocabulary with interviews from experts and teachers like you are seeing today

with an interactive transcript and vocabulary definitions.

etkileşimli transkript ve kelime tanımları ile bugün gördüğünüz gibi uzmanlar ve öğretmenlerle yapılan röportajlarla dinlemenizi geliştirecek ve tonlarca faydalı kelime öğreneceksiniz.

So give it a try. You can download it now, by clicking up here or down in the description below,

Öyleyse bir dene. Buraya veya aşağıdaki açıklamaya tıklayarak şimdi indirebilir

or simply search for RealLife English in the Apple App or Google Play store.

veya Apple Uygulamasında veya Google Play mağazasında RealLife English'i arayabilirsiniz.

So I simply loved how both Idahosa and Gabriel mentioned stories

Bu yüzden, hem Idahosa'nın hem de Gabriel'in

as a source for learning.

öğrenme kaynağı olarak hikayelerden bahsetmesine bayıldım.

I know that Ollie is a big fan of them as well.

Ollie'nin de onların büyük bir hayranı olduğunu biliyorum. Dili öğrenmek için hikayelerden

Can you explain how to make the most out of stories to learn the language?

en iyi şekilde nasıl yararlanabileceğinizi açıklayabilir misiniz ?

The way that I like to apply the 80/20 rule

80/20 kuralını dil öğreniminde uygulamayı sevdiğim yol,

in language learning is to think, Ok, you can do all of these things.

Tamam, bunların hepsini yapabilirsin diye düşünmektir.

You can read books, you can watch TV, you can speak, you can learn grammar.

Kitap okuyabilir, TV izleyebilir, konuşabilir, gramer öğrenebilirsiniz.

But what is the one thing that's going to get you

Ancak,

most of your results and then just spend all of your time doing that.

sonuçlarınızın çoğunu almanızı sağlayacak ve ardından tüm zamanınızı bunu yapmak için harcayacağınız tek şey nedir?

So in my case, I don't really believe that learning lists of words is very helpful.

Yani benim durumumda, kelime listelerini öğrenmenin çok yardımcı olduğuna gerçekten inanmıyorum.

I don't believe that studying grammar is very helpful.

Dilbilgisi çalışmanın çok yararlı olduğuna inanmıyorum.

What I believe is that input should be

İnandığım şey, girdinin zamanınızın çoğunu harcadığınız şey olması gerektiğidir

the thing that you spend most of your time on

because input is where you're going to actually learn the language

çünkü girdi, dili fiilen öğreneceğiniz

and have the opportunity to learn words and phrases, learn grammar.

ve sözcükleri ve deyimleri öğrenme, gramer öğrenme fırsatına sahip olacağınız yerdir.

And so that can be watching TV series like in your approach,

Ve bu sizin yaklaşımınızdaki gibi dizi izlemek olabilir, benim yaklaşımımdaki gibi

it can be reading books of stories, like in my approach.

hikaye kitapları okumak olabilir .

But what I like to do when I'm learning a new language is to spend 80%

Ama yeni bir dil öğrenirken yapmaktan hoşlandığım şey, zamanımın %80'ini

of my time on input and then just 20% of my time on other things.

girdilere ve ardından sadece %20'sini başka şeylere harcamak.

There's always going to be a balance.

Her zaman bir denge olacak.

You need a little bit of this and a little bit of that.

Biraz ondan biraz bundan biraz buna ihtiyacın var .

That's inevitable.

Bu kaçınılmaz.

But I think because of our education system, the way that we are taught in

Ama bence eğitim sistemimiz, okullarda öğretilme şeklimiz nedeniyle

schools, the balance is like this

, denge

in favor of traditional study and tests.

geleneksel çalışma ve testler lehine böyle.

And like, that stuff isn't wrong.

Ve bu şeyler yanlış değil.

That can be useful, but it shouldn't be 80% of what we do.

Bu faydalı olabilir, ancak yaptığımız işin %80'i bu olmamalı.

It should be maybe 20% of what we do.

Yaptığımız işin belki de %20'si olmalı.

And so I think in language learning in general, the balance is wrong.

Ve genel olarak dil öğreniminde dengenin yanlış olduğunu düşünüyorum.

We have the balance wrong and we need to reverse that balance

Dengeyi bozduk ve bu dengeyi tersine çevirmemiz gerekiyor

so we can spend a little bit of time learning grammar, whatever. But then most

ki gramer öğrenmeye biraz zaman ayırabilelim , her neyse. Ama sonra

of our time should be actually with input and immersion, which is how

zamanımızın çoğu, ana dilimizi bu şekilde öğrendiğimiz gibi, gerçekten girdi ve daldırma ile olmalıdır

we learn our mother tongue.

. Peki

You know, if you think of how you learned English?

, İngilizceyi nasıl öğrendiğinizi düşünürseniz?

Ethan, you know, with it was by hearing English spoken by your family

Ethan, bilirsin, çevrende ailen tarafından konuşulan İngilizceyi duyarak

all around you, by, you know, bedtime stories and things like that.

, bilirsin, yatma vakti hikayeleri ve bunun gibi şeylerle.

We learn, we learn our languages by being immersed in it.

Öğreniriz, içine dalarak dillerimizi öğreniriz.

And so that's the thing that we should borrow from native speakers.

Ve anadili İngilizce olanlardan ödünç almamız gereken şey bu.

Learning a language through a story is a very, very holistic experience.

Bir dili hikaye aracılığıyla öğrenmek çok ama çok bütünsel bir deneyimdir.

It uses a whole brain.

Tüm beyni kullanır.

And when you use your whole brain, you form connections,

Ve tüm beyninizi kullandığınızda bağlantılar kurarsınız

and that's how memories are formed as well.

ve anılar da bu şekilde oluşur.

So stories give you the whole language altogether in one place.

Böylece hikayeler size tüm dili tek bir yerde verir.

And that's why they're so powerful.

İşte bu yüzden çok güçlüler.