REHEMA ELLIS -- Interview a Broadcaster! -- American English Pronunciation

Hey guys, welcome to the new Rachel's English mini series, Interview a Broadcaster!

Hey millet, Rachel'ın yeni İngilizce mini dizisi Röportaj Bir Yayıncıya hoş geldiniz!

>> Hey everyone. I'm here with Rehema Ellis. Could you tell my audience what you do?

>> Herkese merhaba. Burada Rehema Ellis ile birlikteyim. Dinleyicilerime ne yaptığınızı söyler misiniz?

>> I'm a broadcast journalist. I'm the chief education correspondent for NBC News.

>> Ben bir yayın gazetecisiyim. NBC News'in baş eğitim muhabiriyim.

>> Great! Well, I don't know if you're aware of this, but another term for the

>> Harika! Bunun farkında mısınız bilmiyorum ama

standard American accent is 'broadcaster English'. So people all over the world are

standart Amerikan aksanı için kullanılan bir başka terim de "yayıncı İngilizcesi"dir. Bu yüzden dünyanın her yerindeki insanlar,

looking to those in America who deliver the news as a standard for how to speak

Amerika'da Amerikan İngilizcesinin nasıl konuşulacağına dair haberleri bir standart olarak sunanlara bakıyor

American English. So I'm curious, where are you from? Did you have to change anything

. Yani merak ediyorum, nerelisin?

about the way you speak when you got interested in this field?

Bu alana ilgi duyunca konuşma tarzınızda bir değişiklik oldu mu?

>> Well, I was born in North Carolina, so they have a southern accent,

>> Ben Kuzey Karolina'da doğdum, bu yüzden onların güney aksanı var,

I was raised in Boston where they have a Boston accent. >> Yes.

ben de onların Boston aksanına sahip olduğu Boston'da büyüdüm. >> Evet.

>> But I have neither. I'm not quite sure how that happened >> Okay.

>> Ama bende ikisi de yok. Bunun nasıl olduğundan tam olarak emin değilim >> Tamam.

because both my parents did have southern accents.

çünkü annemle babamın ikisinin de güney aksanı vardı.

>> Interesting. >> But I don't.

>> İlginç. >> Ama yapmıyorum.

N'T contractions can be a real challenge for non-native speakers because native speakers

N'T kısaltmaları, ana dili İngilizce olmayanlar için gerçek bir meydan okuma olabilir çünkü ana dili İngilizce olan kişiler

don't release the T. We make an N sound and cut it short.

T harfini serbest bırakmazlar. Bir N sesi çıkarır ve onu kısa keseriz.

Don't, doesn't can't, for example. Did you hear how Ms. Ellis said 'don't'?

Yapma, yapamaz, örneğin. Bayan Ellis'in 'yapma' dediğini duydun mu?

'But I don't'. She didn't release the T. That would be 'don't'. Don', don'. But I don't.

Ama yapmıyorum. T'yi serbest bırakmadı. Bu 'yapma' olurdu. Yapma, yapma. Ama yapmıyorum.

>> But I don't. [3x] >> Wow. So you didn't have to work for it.

>> Ama yapmıyorum. [3x] >> Vay canına. Yani bunun için çalışmak zorunda değildin.

>> Well, I won't say I didn't have to work for it, but I had great teachers.

>> Bunun için çalışmam gerekmediğini söylemeyeceğim ama harika öğretmenlerim oldu.

We're standing in front of the Education Nation banner, and I don't recall...

Education Nation pankartının önünde duruyoruz ve ben hatırlamıyorum...

I don't recall. Again, no released T sound. Don't recall [2x] >> And I don't recall [3x],

Hatırlamıyorum. Yine T sesi çıkmadı. [2x]'i hatırlama >> Ve [3x]'ü de hatırlamıyorum

but I don't think most people hear themselves with an accent. But I >> Right.

ama çoğu insanın kendilerini aksanlı olarak duyduğunu sanmıyorum. Ama ben >> Doğru.

watched television. And most of the people on television didn't have accents.

televizyon izledi. Ve televizyondaki insanların çoğunun aksanı yoktu.

Didn't have accents. Again, no released T in the N'T ending.

aksanı yoktu. Yine, N'T sonunda serbest bırakılan T yok.

Didn't, didn't, didn't have accents.

Yapmadım, yapmadım, aksanı yoktu.

>> And most of the people on television didn't have accents. [3x]

>> Ve televizyondaki insanların çoğunun aksanı yoktu. [3x]

>> Okay. >>So, I'm not quite sure why people do anyway.

>> Tamam. >>Yani, insanların bunu neden yaptıklarından tam olarak emin değilim.

>> Uh-huh. So, when you're preparing a text to read in front of the camera,

>> Hı hı. Peki, kamera önünde okumak için bir metin hazırlarken,

how much time do you spend with it,

onunla ne kadar zaman geçiriyorsunuz,

what do you do to sort of help yourself prepare for that?

kendinizi buna hazırlamak için bir nevi ne yapıyorsunuz?

>> It's crazy to say I spend as much time as I can or I'm given.

>> Elimden geldiğince çok zaman harcadığımı veya bana verildiğini söylemek çılgınca.

Sometimes I'm not given a lot of time because you're rushing to an event

Bazen bana çok fazla zaman verilmiyor çünkü bir olay için acele ediyorsunuz

and it's happening now. >> Right. >> So, you don't have a whole lot of time.

ve olay şimdi oluyor. >> Doğru. >> Yani çok fazla zamanınız yok.

You don't have, don't have. Again, no released T.

Sahip değilsin, sahip değilsin. Yine, serbest bırakılan T yok.

>> So you don't have [3x] a who lot of time. It's like, um, so, what I do is,

>> Yani [3x] çok fazla zamanınız yok. Sanki, yani, yaptığım şey,

I'm a fast study, I'm a fast read. And, if I write my script on my iPad or my laptop,

hızlı çalışan biriyim, hızlı okuyan biriyim. Ve senaryomu iPad'ime veya dizüstü bilgisayarıma yazarsam,

I will read it over as many times as I possibly can.

elimden geldiğince tekrar tekrar okurum.

>> Out loud? or? >> Yeah. Out loud. Because I want to hear how it sounds.

>> Yüksek sesle mi? veya? >> Evet. Yüksek sesle. Çünkü kulağa nasıl geldiğini duymak istiyorum.

>> Mm-hmm. Great. What do you do when you come across a word

>> Mm-hmm. Harika. Telaffuzunu bilmediğiniz bir kelimeyle karşılaştığınızda ne yaparsınız

that you don't know how to pronounce? >> I ask my producer, Sue Kroll.

? >> Yapımcım Sue Kroll'a soruyorum.

>> Okay. And then do you, they'll, you hear it, do you, is it better for you to read,

>> Tamam. Ve sonra siz, onlar, duyarsınız, okumanız mı daha iyi olur,

visually get the pronunciation, or, do you need to hear it in order for it to make sense?

telaffuzu görsel olarak anlamanız mı yoksa mantıklı olması için duymanız mı gerekir?

>> Sometimes I'll write it down, trying to write it out phonetically. >> Phonetically.

>> Bazen fonetik olarak yazmaya çalışarak not edeceğim . >> Fonetik olarak.

Yeah. >> Yeah. And I'll just ask someone, say it to me again. And again, and again.

Evet. >> Evet. Ve birine soracağım, bana tekrar söyle. Ve tekrar ve tekrar.

>> Repetition. >> Right. And otherwise, I'll try and change the word.

>> Tekrarlama. >> Doğru. Aksi takdirde, kelimeyi değiştirmeye çalışacağım.

>> Okay. To something that you know. >> That I can pronounce.

>> Tamam. Bildiğin bir şeye. >> Bunu telaffuz edebilirim.

>> Hey, that's fair. Um, are there any words in American English that you know

>> Hey, bu adil. Um, Amerikan İngilizcesinde sana çelme takacağını bildiğin ama

are going to trip you up that you have a problem with?

sorun yaşadığın herhangi bir kelime var mı?

>> It's a deadly word. But is, p--, uh, I can't say it!

>> Bu ölümcül bir kelime. Ama, p--, uh, söyleyemem!

Can't say, can't, can't.

Söyleyemem, yapamam, yapamam.

This one is especially hard because if we don't release the T, how do you know it's not

Bu özellikle zor çünkü T'yi serbest bırakmazsak, bunun '

'can', the very opposite of 'can't'? Check out this video that explains the difference.

can't'ın tam tersi olan 'can' olmadığını nereden biliyorsun? Aradaki farkı açıklayan bu videoyu izleyin.

>> I can't say it, [3x] posthumously.

>> Ölümünden sonra [3x] söyleyemem.

>> Oh yeah. That's a tough word. Avoid that word at all costs.

>> Ah evet. Bu zor bir kelime. Ne pahasına olursa olsun bu kelimeden kaçının.

>> And you don't have to say it that many, um, there's not that much,

>> Ve bunu o kadar çok söylemek zorunda değilsin , um, bunu pek

many times that you have to say that >> Yeah. >> word, but if I do,

çok kez söylemen gerekmiyor >> Evet. >> kelime, ama yaparsam,

I will change it if I >> Yeah. >> can. Because as you could see, I can't say it.

değiştirirsem >> Evet. >> olabilir. Çünkü gördüğün gibi söyleyemem.

>> Right, yeah. >> You say it. >> Posthumously. >> Ah, see there?

>> Doğru, evet. >> Siz söyleyin. >> Ölümünden sonra. >> Ah, orayı görüyor musun?

>> You know what, for the record, I'm pretty sure that's how you say it.

>> Biliyor musun, bilgin olsun, böyle söylediğinden oldukça eminim.

I will look it up before editing the final cut of this video.

Bu videonun son kesimini düzenlemeden önce ona bakacağım.

Posthumously. A great vocabulary word. It means, something that happens after one's

ölümünden sonra. Harika bir kelime hazinesi. Kişinin ölümünden sonra olan bir şey demektir

death. So, if someone is, for example, given an award after he or she has died, that award

. Yani, örneğin, bir kişiye öldükten sonra bir ödül verilirse, bu ödül ölümünden

is given posthumously. Another example, if a book is published after the author dies,

sonra verilir. Başka bir örnek, bir kitap, yazarı öldükten sonra yayımlanırsa, ölümünden

it is published posthumously. This is a four-syllable word with stress on the first

sonra yayımlanır. Bu, vurgu ilk hecede olan dört heceli bir kelimedir

syllable. DA-da-da-da. Post-hu-mous-ly. Posthumously.

. DA-da-da-da. Post-hu-mus-ly. ölümünden sonra.

>> Alright, well thank you so much for your time. I really appreciate it,

>> Pekala, zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim . Bunu gerçekten takdir ediyorum,

I know my audience appreciates it. >> My pleasure.

izleyicilerimin bunu takdir ettiğini biliyorum. >> Zevkle.

Follow Ms. Ellis on Twitter and check out her segments on TV

Bayan Ellis'i Twitter'da takip edin ve Amerikan İngilizcesi telaffuzunun

or online for a great example of American English pronunciation.

harika bir örneği için TV'de veya internette onun bölümlerine göz atın .

>> Alright guys, that's it, and thanks so much for using Rachel's English.

>> Pekala çocuklar, bu kadar ve Rachel'ın İngilizcesini kullandığınız için çok teşekkürler.

Check out all the videos in the Interview a Broadcaster series by clicking here,

Buraya tıklayarak

or on the link in the video description below.

veya aşağıdaki video açıklamasındaki bağlantıya tıklayarak Bir Yayıncıyla Röportaj serisindeki tüm videolara göz atın.