English Topics - Things Every American Child Knows

Alisha: Hi, everybody! my name is Alisha and I'm here in the studio today with …

Alisha: Herkese merhaba! benim adım Alisha ve bugün stüdyodayım ...

Michael: Michael. Hello.

Michael: Michael. Merhaba.

Alisha: Today, we're going to be talking about things that every American kid knows.

Alisha: Bugün her Amerikalı çocuğun bildiği şeylerden bahsedeceğiz.

So, let's get right into it.

Öyleyse, hemen konuya girelim.

These are going to be things that we think that, maybe, now, I imagine most or all American

Bunlar , belki şimdi, Amerikalı çocukların çoğunun veya tümünün

kids are aware of or have done to some degree.

farkında olduğunu veya bir dereceye kadar yapmış olduğunu düşündüğümüz şeyler olacak.

So, let's compare, why don't you start us off.

Öyleyse karşılaştıralım, neden bizi başlatmıyorsunuz?

Michael: Ah!

Micheal: Ah!

Here’s a good one.

İşte iyi bir tane.

I think everybody knows this, everybody still should know this is the “the magic word.”

Bence herkes bunu biliyor, yine de herkesin bunun "sihirli kelime" olduğunu bilmesi gerekiyor.

So, usually when you want to like get someone to say, “Please,” you're trying to teach

Yani, genellikle birinin "Lütfen" demesini istediğinizde,

little kids how to be polite, teach them proper manners and so you say, “What's the magic

küçük çocuklara nasıl kibar olunacağını, onlara görgü kurallarını öğretmeye çalışırsınız ve böylece "Sihirli

word?”

kelime nedir?" dersiniz.

And they say, “Please.”

Ve “lütfen” diyorlar.

Fr example, “Hey, Mom, can I have a cookie?”

Örneğin, "Anne, kurabiye alabilir miyim?"

“What's the magic word?”

"Sihirli kelime ne?"

“Can I have a cookie, please?”

"Kurabiye alabilir miyim lütfen?"

And then, you give him the cookie.

Sonra ona kurabiyeyi verirsin.

Alisha: Yep.

Alisha: Evet.

It's better than saying, “Say, ‘please.’”

"'Lütfen' deyin" demekten daha iyidir.

I feel like saying, “What's the magic word is…?”

İçimden "Sihirli kelime ... nedir?"

It's kind of like a more fun way to tell kids, “Be polite.”

Çocuklara "Kibar olun" demenin daha eğlenceli bir yolu gibi .

Say, “please” and “thank you.”

Lütfen ve teşekkür ederim de."

Michael: Kind of hypocritical to be like, “Say, ‘please.’”

Michael: "'Lütfen' deyin."

Alisha: Yeah.

Alisha: Evet.

Michael: “Well, that's not very polite, Mom.”

Michael: "Bu pek kibar değil anne."

Alisha: Yeah, yeah.

Alisha: Evet, evet.

That's true.

Bu doğru.

Nice one.

Güzel bir.

Okay good.

Tamam iyi.

Alright.

Peki.

I'll go to my first one.

İlkine gideceğim.

I picked--okay you'll see in a second what I picked…Let’s start with…

Ben seçtim... tamam, ne seçtiğimi birazdan göreceksiniz ... Şununla başlayalım...

Oh, let’s start with this one.

Oh, bununla başlayalım.

I think kids probably all over the world are aware of this one or some variation.

Bence muhtemelen dünyanın her yerindeki çocuklar bunun veya bir çeşit varyasyonun farkındadır.

I know it's called many different languages but hide-and-seek.

Pek çok farklı dilde adlandırıldığını biliyorum ama saklambaç.

Hide-and-seek is a very, very basic game.

Saklambaç çok ama çok basit bir oyundur.

I mean that the game is explained pretty much here, “hide” and “seek.”

Demek istediğim, oyun burada aşağı yukarı "saklan" ve "ara" şeklinde anlatılıyor.

A bunch of kids hides and then one person usually seeks or looks for all the other kids.

Bir grup çocuk saklanır ve sonra bir kişi genellikle diğer tüm çocukları arar veya arar.

This was one of those games that you'd play with a group of friends or even just with

Bu, bir grup arkadaşınızla veya

one of your siblings if you don't have a whole lot of people.

çok fazla insanınız yoksa sadece kardeşlerinizden biriyle oynayabileceğiniz oyunlardan biriydi .

But, the basic concept of the game is one or more people hide and then a few seconds

Ancak oyunun temel konsepti, bir veya daha fazla kişinin saklanması ve ardından birkaç saniye

later, you go look for those people.

sonra gidip o insanları aramaya gidiyor.

I assume that you played this game.

Bu oyunu oynadığını varsayıyorum.

I assume that every child played this game.

Her çocuğun bu oyunu oynadığını varsayıyorum.

Michael: Hours and hours and hours spent playing this game.

Michael: Bu oyunu oynamak için harcanan saatler, saatler ve saatler .

I mean, there's different variations of the game like you have a home base, usually, and

Demek istediğim, oyunun farklı varyasyonları vardır , genellikle bir ana üssünüz vardır ve bu

so, that's where the person starts and you usually you count to like what?

nedenle, kişi burada başlar ve genellikle neyi sevdiğinizi sayarsınız?

Thirty, a hundred, something?

Otuz, yüz falan?

Alisha: Yeah, something like that.

Alisha: Evet, onun gibi bir şey.

Michael: So, you close your eyes, the person who's it and they say, “1, 2, 3.”

Michael: Öyleyse, o kişi olan gözlerini kapatıyorsun ve "1, 2, 3" diyorlar.

And then, when you are finished you say, “Ready or not, here I come!”

Sonra, bitirdiğinizde “Hazır olun ya da olmayın, ben geliyorum!” dersiniz.

And, you try to find them and then if you are hiding and you make it to the home base

Ve onları bulmaya çalışırsınız ve sonra saklanırsanız ve ana üsse ulaşırsanız ve

and you touch it, you're free, you made it, you win.

ona dokunursanız, özgürsünüz, başardınız, kazandınız.

Alisha: Yeah.

Alisha: Evet.

Michael: Or like, I don't know, multiple people can win.

Michael: Ya da bilmiyorum, birden fazla kişi kazanabilir.

It's really like a young, young kid game.

Gerçekten genç, genç bir çocuk oyunu gibi.

I don't think I played it after 9 years old

9 yaşından sonra oynadığımı sanmıyorum

Alisha: Yeah, I think maybe around junior high school was probably the last time that

Alisha: Evet, belki de ortaokul civarında muhtemelen en son

I played it, yeah.

oynadığım zamandı, evet.

Okay.

Tamam aşkım.

Yeah, play hide-and-seek if you haven't.

Evet, oynamadıysan saklambaç oyna.

I don't know, I bet it'd be fun as an adult too in the right situation

Bilmiyorum, doğru durumda bir yetişkin olarak da eğlenceli olacağına bahse girerim

Michael: Make it a drinking game, something like that

Michael: Bunu bir içki oyunu yap, onun gibi bir şey

Alisha: You said so, I didn't have to.

Alisha: Öyle dedin, buna gerek yoktu.

Okay, let's go to your next one.

Tamam, bir sonrakine geçelim.

What's your next one?

Sıradaki ne?

Michael: I guess, talking about games, “thumb war.”

Michael: Sanırım, oyunlardan bahsederken, "parmak savaşı".

Alisha: Oh.

Alişa: Ah.

Michael: Thumb war.

Michael: Parmak savaşı.

So, I think most people do this around the world.

Bence çoğu insan bunu dünya çapında yapıyor .

They know the thumb war which is like this and you try to catch them.

Bunun gibi parmak savaşını biliyorlar ve siz onları yakalamaya çalışıyorsunuz.

But, the thing that not everyone knows is, and I think every American kid knows, is you

Ancak, herkesin bilmediği ve sanırım her Amerikalı çocuğun bildiği şey şu ki

say, “1, 2, 3, 4, I declare a thumb war.

, “1, 2, 3, 4, parmak savaşı ilan ediyorum.

Ready?

Hazır?

Go!”

Gitmek!"

Alisha: Did you not have a “Ready?

Alisha: “Hazır” olmadın mı?

Go!”

Gitmek!"

Michael: I don't remember that last part already

Michael: O son kısmı zaten hatırlamıyorum

Alisha: Oh, I had a “Ready?

Alisha: Ah, "Hazır mıyım?

Go!”

Gitmek!"

Okay.

Tamam aşkım.

Michael: And then, you try to get him.

Michael: Ve sonra, onu elde etmeye çalışırsın.

Alisha: You try to fight and keep the other person's thumb down.

Alisha: Savaşmaya ve diğer kişinin parmağını aşağıda tutmaya çalışıyorsun.

Michael: Hmm.

Michael: Hmm.

Alisha: In retrospect, that's not a very good game, is it?

Alisha: Geriye dönüp bakıldığında, bu pek iyi bir oyun değil, değil mi?

Michael: Nah.

Michael: Hayır.

Yeah, these are all…

Evet, bunların hepsi…

Alisha: Terrible games.

Alisha: Korkunç oyunlar.

Yeah, I did it too, though.

Evet, ben de yaptım ama.

Michael: Tic-tac-toe or something.

Michael: Tic-tac-toe falan.

Alisha: People would always be kind of like get a little bit too into it and then they'd

Alisha: İnsanlar her zaman biraz fazla içine girmek isterler ve sonra bir

sort of kind of try and rip their hands out of it.

şekilde ellerini koparmaya çalışırlar .

Michael: Or, you use this finger, you cheat.

Michael: Veya bu parmağı kullanırsan hile yaparsın.

What is that called?

Buna ne denir?

“The hook?”

"Kanca?"

Like, “No hooks!”

"Kanca yok!"

Alisha: I'm not aware of that.

Alisha: Bunun farkında değilim.

Michael: Like this.

Michael: Bunun gibi.

You do that and then you use this finger.

Bunu yaparsın ve sonra bu parmağı kullanırsın.

So, you're trying to do it, it's hard and then you—ha!

Yani, yapmaya çalışıyorsun, bu zor ve sonra sen - ha!

You just cheat, basically.

Basitçe hile yapıyorsun.

So, yeah, stupid game for little kids, basically.

Yani, evet, temelde küçük çocuklar için aptalca bir oyun.

It's like tic-tac-toe.

Tic-tac-toe gibi.

You can play it like a million times and usually you get a tie it's just something to do when

Milyonlarca kez oynayabilirsiniz ve genellikle berabere kalırsınız, bu sadece

the teachers talking and it's just easy you don't need a ball.

öğretmenler konuşurken yapılacak bir şeydir ve çok kolaydır, bir topa ihtiyacınız yoktur.

You're just kind of like, “Okay, let's play thumb.”

"Tamam, hadi başparmak oynayalım" gibisiniz.

Alisha: You're a terrible child, weren’t you?

Alisha: Berbat bir çocuksun, değil mi ?

Michael: Yeah, I was pretty bad.

Michael: Evet, oldukça kötüydüm.

I never listen.

asla dinlemem

Alisha: Alright, I'm going to go to my next one.

Alisha: Pekala, bir sonrakine gideceğim .

Another game I picked, “duck-duck-goose.”

Seçtiğim başka bir oyun, "ördek-ördek-kaz".

Yes?

Evet?

Michael: Mhm.

michael: mhmm

Of course.

Elbette. Herkes

Everybody, everybody.

herkes.

Alisha: Yeah!

Alisha: Evet!

Duck-duck-goose.

ördek-ördek-kaz.

As I was writing this card, I was thinking to myself, “Why is it called duck-duck-goose

Bu kartı yazarken kendi kendime "Neden her şeye ördek-ördek-kaz deniyor

of all things?”

?" diye düşündüm.

Okay, so, the game is very, very simple, I think.

Tamam, oyun bence çok ama çok basit .

You need a group of people for this one, though.

Yine de bunun için bir grup insana ihtiyacın var.

You form a ring, a ring of children, usually.

Bir yüzük oluşturursunuz, genellikle çocuklardan oluşan bir yüzük.

And then, there's one person who walks around the outside of the ring and they touch each

Ve sonra, ringin dışında dolaşan bir kişi var ve onlar

person on the head as they walk by and say, “Duck, duck, duck.”

geçerken herkesin kafasına dokunuyor ve "Ördek, ördek, ördek" diyor.

And then, randomly, this one person will select one child and say, “Goose!

Ve sonra, rastgele, bu kişi bir çocuk seçecek ve “Kaz! Sen kazsın

You're the goose.”

.”

And so, if you are chosen as the goose, you have to get up and chase the other person

Ve böylece, kaz olarak seçilirseniz, ayağa kalkıp diğer kişiyi

around the circle and try to get back to your the place where you were sitting down before

çemberin etrafında kovalamalısınız ve onlardan önce oturduğunuz yere geri dönmeye çalışmalısınız

them, no, you have to tag them, right?

, hayır, onları etiketlemelisiniz, değil mi? ?

The person who was going, “duck, duck, duck,” and then, “goose,” they try to run around

"Ördek, ördek, ördek" ve ardından "kaz" diyen kişi çemberin etrafında koşmaya

the circle and steal your spot.

ve yerinizi çalmaya çalışır.

Alisha: Right.

Alişa: Doğru.

Michael: And, you, if you're fast enough, you can run around and if you tag them, then

Michael: Ve sen, eğer yeterince hızlıysan, koşabilirsin ve onları etiketlersen, o zaman

they keep going and you get your spot still.

devam ederler ve sen yine de yerini alırsın.

Alisha: Right, right.

Alisha: Doğru, doğru.

It's like a seated version of tag, almost.

Neredeyse etiketin oturmuş bir versiyonu gibi.

But I don't know why we call it duck, duck, goose.

Ama neden ördek, ördek, kaz diyoruz bilmiyorum .

Michael: Yeah, no clue.

Michael: Evet, hiçbir ipucu yok.

Alisha: I don't know.

Alisha: Bilmiyorum.

Michael: Okay.

Michael: Tamam.

This one is actually, I think it's from Scotland or something.

Bu aslında, sanırım İskoçya'dan falan .

I don't know, I forgot.

Bilmiyorum, unutmuşum.

I looked it up.

Araştırdım.

“Eenie meenie miney mo.”

"Eenie meenie miney mo."

So, usually when you're trying to decide who--let's say, you want to play hide-and-seek and you

Yani, genellikle kimin olduğuna karar vermeye çalışırken, diyelim ki, saklambaç oynamak istiyorsunuz ve

don't know who's going to be the one who's it.

kimin kim olacağını bilmiyorsunuz .

So, then, you'll go, “Eenie meenie miney moe, catch a tiger by his toe.

Öyleyse, “Eenie meenie miney moe, bir kaplanı ayak parmağından yakala.

If he hollers, make him pay a thousand dollars every day.

Bağırırsa, ona her gün bin dolar ödetin .

Okay, you're it.”

Tamam, sensin.”

And there's a few variations of that.

Ve bunun birkaç varyasyonu var.

Alisha: Uh-hm.

Alisha: Hmm.

Michael: Pretty much everyone knows that.

Michael: Hemen hemen herkes bunu biliyor.

I still use it to this day, honestly.

Dürüst olmak gerekirse, bu güne kadar hala kullanıyorum.

Alisha: Eenie meenie miney mo?

Alisha: Eenie meenie miney mo?

Michael: Eenie meenie miney mo.

Michael: Eenie meenie miney mo.

Alisha: I think that most people shorten it, though.

Alisha: Yine de çoğu insanın kısalttığını düşünüyorum .

Because, the tiger, the whole tiger thing is quite long.

Çünkü kaplan, kaplan olayı oldukça uzun.

So, I think, “Eenie meenie miney mo.”

Bu yüzden, "Eenie meenie miney mo" diye düşünüyorum.

It's just a rhyme to choose someone.

Birini seçmek sadece bir kafiye.

I mean, you could flip a coin or do like rock-paper-scissors or something like that.

Demek istediğim, yazı tura atabilirsin ya da taş-kağıt-makas ya da onun gibi bir şey yapabilirsin.

But, for whatever reason, we do this, “Eenie meenie miney mo” thing.

Ama her ne sebeple olursa olsun, "Eenie meenie miney mo" şeyini yapıyoruz.

Michael: Did you ever do nose goes?

Michael: Hiç burna masaj yaptın mı?

Alisha: Um, as a child no.

Alisha: Um, çocukken hayır.

As an adult, for a drinking game, yes.

Bir yetişkin olarak, bir içki oyunu için, evet.

See, this is the thing.

Bak olay bu.

All the things that were like children's games become adult drinking games when you grow up.

Çocuk oyunlarına benzeyen her şey, büyüyünce yetişkin içki oyunlarına dönüşür.

Michael: Slowly get promoted.

Michael: Yavaş yavaş terfi et.

Alisha: We are very, very mature.

Alisha: Biz çok, çok olgunuz.

Okay, my last one is “truth or dare.”

Tamam, sonuncusu "doğruluk mu cesaret mi".

Perhaps, this is more for junior high school and high school age when you start getting

Belki de, bu daha çok ortaokul ve lise çağı için

a little bit more like curious is maybe the right word.

biraz daha merak etmeye başladığınızda, belki de doğru kelime meraktır.

So, the game is you have--there are two choices that you can make this game.

Yani, oyun sizindir - bu oyunu yapabileceğiniz iki seçenek vardır.

“Truth” where your friends will ask you a question and you have to reply with the

Arkadaşlarınızın size bir soru soracağı ve sizin de

truth to that question.

bu soruya gerçekle cevap vermeniz gereken "Gerçek".

So, usually, truth is like, “Who's the person that you like?” or “Do you want a boyfriend?”

Yani, genellikle gerçek, "Hoşlandığın kişi kim ?" veya "Erkek arkadaş ister misin?"

or “Do you want a girlfriend?”

veya "Bir kız arkadaş ister misin?"

Usually, it's something like that.

Genellikle, böyle bir şeydir.

If you don't choose truth, then you have to choose dare.

Gerçeği seçmezsen, cesareti seçmelisin.

So, “dare” is the choice where your friends get to tell you to do something and it's usually

Yani "cesaret", arkadaşlarınızın size bir şey yapmanızı söylediği bir seçimdir ve bu genellikle

something crazy.

çılgınca bir şeydir.

You either have the option of being in other words humiliated by sharing something secret

Ya bir başka deyişle gizli bir şeyi paylaşarak aşağılanma

or humiliated by doing something embarrassing.

ya da utanç verici bir şey yaparak aşağılanma seçeneğiniz vardır.

It's a fun game of humiliation to play with your friends.

Arkadaşlarınızla oynamak için eğlenceli bir aşağılama oyunu .

I actually have some good memories playing this game.

Aslında bu oyunu oynarken güzel anılarım var . Arkadaşımın ailesinin önünde tuhaf şarkılar söylemek gibi

Nothing bad really just really, really silly stuff actually like singing weird songs in

kötü bir şey yok, gerçekten, gerçekten aptalca şeyler

front of my friend's parents, that kind of thing.

, bu tür şeyler.

Michael: Right.

Michael: Doğru.

Put underwear on your head or something.

Kafana iç çamaşırı falan giy.

Alisha: Yeah, yeah, yeah.

Alisha: Evet, evet, evet.

Michael: The one I remember that just came to mind is they told me, I was like, “Okay,

Michael: Aklıma gelen tek şey, bana "Tamam,

dare.”

cesaret et" dediğimdi.

And then, they said, “Go outside, act like a cow, get on all fours and take a big mouthful

Sonra, “Dışarı çık, inek gibi davran , dört ayak üstüne çık ve koca bir ağız dolusu

of the grass and chew it.”

ot al ve çiğne” dediler.

So, that was kind of—

Yani bu biraz...

Alisha: That's a creative dare.

Alisha: Bu yaratıcı bir cesaret.

Michael: Yeah, yeah.

Michael: Evet, evet.

That's why I still remember.

Bu yüzden hala hatırlıyorum.

Because it’s usually they're just kind of like, “I dare you to drink too much ketchup.”

Çünkü genellikle, "Seni çok fazla ketçap içmeye cüret ediyorum" gibidirler.

I don't know.

Bilmiyorum.

Just something kind of—

Sadece bir tür...

Alisha: Uh-huh.

Alisha: Hı-hı.

Drink too much ketchup?

Çok fazla ketçap mı içtin?

Michael: Maybe.

Michael: Belki.

I’ve never heard that either.

Bunu da hiç duymadım.

Alisha: Who gets to decide what too much ketchup is?

Alisha: Ne kadar çok ketçap olduğuna kim karar verecek ?

“That’s too much ketchup.

"Bu çok fazla ketçap.

I decided two tablespoons is adequate.

İki yemek kaşığının yeterli olduğuna karar verdim.

Michael: It's like the—

Michael: Sanki...

Alisha: Anyway.

Alisha: Her neyse.

Alright.

Peki.

I'm out.

Ben yokum.

I think, maybe you're out.

Sanırım, belki de dışarıdasın.

Okay, great.

Tamam harika.

So, those are a few things that perhaps, I think most, if not all American kids know

Yani, bunlar belki de, bence çoğunun, tüm Amerikalı çocukların bilmediği

or are aware of, a lot of them were games.

veya farkında olmadığı birkaç şey, çoğu oyundu.

Maybe you have similar games in your country.

Belki ülkenizde buna benzer oyunlar vardır.

So, if you have some interesting experiences playing these games or if you have a game

Dolayısıyla, bu oyunları oynarken bazı ilginç deneyimleriniz varsa veya

that's similar to one of the games or one of the ideas that we've talked about here,

oyunlardan birine veya burada bahsettiğimiz fikirlerden birine benzer bir oyununuz varsa,

please let us know in a comment and it’d be interesting to compare.

lütfen bir yorumda bize bildirin ve ilginç olur. karşılaştırmak.

Any other ideas?

Başka fikir var mı?

Michael: That’s about it.

Michael: Hepsi bu kadar.

Alisha: That's about it? Okay.

Alisha: Bu kadar mı? Tamam aşkım. English Topic'in bu bölümünde

Well, thanks very much for joining us for this episode of English Topic.

bize katıldığınız için çok teşekkür ederiz .

We will see you again soon.

Yakında tekrar görüşürüz.

Take care. Bye!

Dikkatli ol. Hoşçakal!