English Topics - Cool In The 90's

Alisha: Hi, everybody. My name is Alisha. Today, I am joined again in the studio by…

Alisha: Herkese merhaba. Benim adım Alisha. Bugün, stüdyoda tekrar bana katılan...

Michael: Michael. Hello.

Michael: Michael. Merhaba.

Alisha: And, today we're going to be talking about things that were cool in the 90’s.

Alisha: Ve bugün 90'larda havalı olan şeylerden bahsedeceğiz.

So, the things that were interesting or things that maybe we were interested in the 90’s.

Yani 90'larda ilginç olan ya da belki de ilgimizi çeken şeyler. 90'lı yıllardaki

I'm guessing that we're going to have some very different opinions based on our experiences

deneyimlerimize dayanarak çok farklı görüşlere sahip olacağımızı tahmin ediyorum

in the 90’s.

.

So, let's get right into it.

Öyleyse, hemen konuya girelim.

Michael, your first item, please.

Michael, ilk parçan lütfen.

Michael: Okay, “boy bands.”

Michael: Tamam, "erkek grupları."

So, I remember boy bands were very, very popular when I was a kid in the 90’s.

Bu yüzden, ben 90'larda çocukken erkek gruplarının çok ama çok popüler olduğunu hatırlıyorum . Bana

I had three older brothers who had punched me and tell me, “Boy bands are for girls.

yumruk atan ve “Erkek grupları kızlar içindir.

Don't like boy bands.”

Erkek gruplarını sevmiyorum.”

So, that was my experience with them.

Demek onlarla olan deneyimim buydu. 90'lardan

They became kind of uncool, I feel, after the 90’s.

sonra biraz havalı olmadıklarını hissediyorum .

And then, they never were uncool in Korea and a lot of Asian countries.

Ve sonra, Kore'de ve pek çok Asya ülkesinde asla havalı olmadılar.

They still had a strong boy band kind of a scene or whatever.

Hala güçlü bir erkek grup sahnesi falan vardı.

Alisha: Man bands now.

Alisha: Erkek grupları artık.

Michael: Is that really what they're called?

Michael: Adları gerçekten bu mu?

Alisha: No, I don't know.

Alisha: Hayır, bilmiyorum. Demek

I just mean, I think, boy bands—

istediğim, erkek grupları...

Michael: They are now becoming Boyz II Men.

Michael: Artık Boyz II Men oluyorlar.

Now, they came back.

Şimdi geri geldiler.

What's the British one?

İngiliz olan ne?

Now it's kind of cool again.

Şimdi yine havalı.

Alisha: Oh, One Direction.

Alisha: Ah, One Direction.

Michael: One Direction, yeah.

Michael: One Direction, evet.

So, I think it's come back.

Yani geri geldiğini düşünüyorum.

It's full circle.

Tam daire.

Alisha: Didn't they just break up?

Alisha: Az önce ayrılmadılar mı? 90'larda

I'm going to go with something that I loved in the 90’s.

sevdiğim bir şeyle gideceğim .

This is probably way too specific.

Bu muhtemelen çok spesifik.

Uh, probably.

Muhtemelen.

But, it's this show called “Doug.”

Ama "Doug" adlı bu şov.

It was on Nickelodeon.

Nickelodeon'daydı.

There weren't a whole lot of episodes of “Doug.”

Doug'ın pek çok bölümü yoktu.

I don't know, like 20 or 30.

Bilmiyorum, 20 ya da 30 gibi.

I feel like not even that many.

O kadar bile değilmiş gibi hissediyorum.

Did you ever see this show?

Bu şovu hiç gördün mü?

Michael: Yeah.

Michael: Evet.

That's very nostalgic for me.

Bu benim için çok nostaljik.

Twenty, 30 episodes?

Yirmi, 30 bölüm mü?

Alisha: I feel like I'd seen them all.

Alisha: Hepsini görmüş gibiyim.

I know that I saw them all because it would come on one day after school and, “Aw, it’s

Hepsini gördüğümü biliyorum çünkü bir gün okuldan sonra gelirdi ve "Ay,

the same episode.”

aynı bölüm."

But, the whole idea with “Doug,” Doug was just this plain kid and he had an older

Ancak, "Doug" ile ilgili tüm fikir, Doug sadece sıradan bir çocuktu ve bir

sister, he went to school, he had a dog and a best friend and he would just encounter

ablası vardı, okula gidiyordu, bir köpeği ve en iyi arkadaşı vardı ve

these everyday life scenarios that would be kind of troubling or he wouldn't know how

bu günlük yaşam senaryolarıyla karşılaşacaktı. yoksa

to deal with them.

onlarla nasıl başa çıkacağını bilemezdi.

But, he was kind of a role model, I feel like, he was kind of being like a good kid.

Ama bir tür rol modeldi, bence iyi bir çocuk gibiydi.

Sometimes, he would get into trouble but then eventually he would solve the problem or he'd

Bazen başı belaya girerdi ama sonunda sorunu çözerdi ya da

find a way out of it.

bir çıkış yolu bulurdu.

I really loved that show.

O şovu gerçekten çok sevdim.

I really loved Nickelodeon in general during the 90’s.

90'larda genel olarak Nickelodeon'u gerçekten çok sevdim .

Did you watch that channel?

O kanalı izledin mi?

Michael: Of course.

Michael: Elbette.

I loved Nickelodeon.

Nickelodeon'u sevdim.

I think I was more like Fox, stuff like that, but I guess, I'll segue into another one of

Sanırım daha çok Fox'a benziyordum, bunun gibi şeyler, ama sanırım, benimkinden bir başkasına geçeceğim

mine.

.

You're talking about wholesome so something that's my childhood.

Sağlıklı olandan bahsediyorsun yani benim çocukluğum olan bir şey.

I was raised on TV, the sitcoms.

Televizyonda, sitcomlarda büyüdüm.

Alisha: Yeah.

Alisha: Evet.

Michael: I think this kind of died down again like the boy bands where people think it's

Michael: Bence bu tarz, insanların sevimsiz olduğunu düşündükleri erkek grupları gibi tekrar ortadan kalktı

cheesy.

.

Now, it's all reality TV shows, that kind of stuff.

Şimdi, hepsi realite TV şovları, bu tür şeyler.

But, that is my childhood right there is.

Ama orası benim çocukluğum.

You know, “Full House,” and these kinds of shows, “Step by Step,” where there's

Bilirsiniz, "Full House" ve bu tür şovlar, "Step by Step",

a moral at the end of the story.

hikayenin sonunda bir ders var.

The protagonist is always like maybe he's unsure but by the end, they know the right

Kahraman her zaman kararsızdır ama sonunda

thing to do and they play like the violin, kind of sad--not quite sad but like heartwarming

yapılacak doğru şeyi bilirler ve keman gibi biraz hüzünlü çalarlar - pek hüzünlü değil ama iç açıcı bir

music and they’re like, “Well…”

müzik gibi ve "Pekala..." derler.

And then, they give a speech, and as a kid, you don't really like think about it but that

sonra bir konuşma yaparlar ve çocukken bunun hakkında düşünmekten pek hoşlanmazsın ama bu

gets into your—ooh, man deep.

senin... ooh, erkeğinin derinliklerine işliyor.

Because, at “Full House,” if you lie--I've learned this deep in my subconscious.

Çünkü, "Full House"da yalan söylerseniz, bunu bilinçaltımın derinliklerinde öğrendim.

If you lie and then you keep lying, it snowballs and it gets worse and worse and worse so it's

Yalan söylersen ve sonra yalan söylemeye devam edersen, çığ gibi büyür ve daha da kötüleşir ve daha da kötüleşir, bu yüzden

best to just right away tell the truth.

hemen doğruyu söylemek en iyisidir.

That was a really common theme and most sitcoms, I think.

Bu gerçekten yaygın bir temaydı ve çoğu durum komedisi sanırım.

They're trying to teach kids, “Don't lie!

Çocuklara “Yalan söyleme!

It's bad.”

O kötü."

Alisha: You're right.

Alisha: Haklısın.

Sitcoms are huge.

Durum komedileri çok büyük.

By the way, sitcom is a portmanteau.

Bu arada, durum komedisi bir portmantodur.

Portmanteau, meaning, two words put together, of situation and comedy.

Portmanteau, durum ve komedi anlamına gelen iki kelimenin bir araya gelmesi .

So, situation and comedy equals sitcom, in this case.

Yani durum ve komedi, bu durumda sitcom'a eşittir.

Okay.

Tamam aşkım.

Nice, nice.

İyi iyi. Bir

I'm going to go to my next one.

sonrakine gideceğim.

Let's see.

Görelim.

I think, probably, every little girl in the 90’s in America, anyway, knew what this

Bence muhtemelen 90'larda Amerika'daki her küçük kız bunun ne

was.

olduğunu biliyordu.

I don't know if you knew.

Biliyor muydunuz bilmiyorum.

It's this brand called Lisa Frank.

Lisa Frank denen bu marka.

Are you aware of Lisa Frank?

Lisa Frank'in farkında mısınız?

Are you aware of Lisa Frank?

Lisa Frank'in farkında mısınız?

No?

HAYIR?

Okay.

Tamam aşkım.

She knows.

O bilir.

She knows what Lisa Frank is.

Lisa Frank'in ne olduğunu biliyor.

Lisa Frank is brightly colored school supplies like pinks and purples and blues and would

Lisa Frank, pembeler, morlar ve maviler gibi parlak renkli okul malzemeleridir ve

always have unicorns and dolphins and mystical creatures.

her zaman tek boynuzlu atlara, yunuslara ve mistik yaratıklara sahip olacaktır.

It was just bright and everybody, all the girls loved it.

Sadece parlaktı ve herkes, tüm kızlar onu sevdi.

I loved it.

Onu sevdim. Elime

I had Lisa Frank, just whatever I could get my hands on.

geçen ne varsa Lisa Frank'e sahiptim .

It be pencils or the erasers, just pinks and rainbows and hearts and stuff like that.

Kalemler veya silgiler, sadece pembeler, gökkuşakları ve kalpler ve bunun gibi şeyler.

So, I think, every girl who grew up in the 90’s knows what Lisa Frank is.

Bence 90'larda büyüyen her kız Lisa Frank'in ne olduğunu biliyor.

Michael: Okay.

Michael: Tamam.

So, talking about style and whatnots.

Yani, stil ve diğer şeyler hakkında konuşmak.

Grunge.

Grunge.

Grunge is something that hits close to home for me and I think that came out of the 90’s.

Grunge benim için eve yakın bir şey ve sanırım 90'lardan çıktı.

I mean everybody knows.

Yani herkes biliyor.

Around the world, I think, most people know Nirvana.

Sanırım dünyanın her yerinde çoğu insan Nirvana'yı biliyor.

Yeah, Kurt Cobain.

Evet, Kurt Cobain.

And, this is something that I guess was brought to the world from Seattle and it was a music

Ve bu, sanırım dünyaya Seattle'dan getirilen bir şey ve bir müzik

genre and it was kind of.

türüydü ve bir bakıma öyleydi.

It's like rock but sometimes slower, almost emo, kind of like sad usually undertones.

Rock gibi ama bazen daha yavaş, neredeyse emo, genellikle üzgün gibi.

But, anyways, the style that came with it was the opposite of like the 80’s and early

Ama her neyse, onunla gelen stil, 80'ler ve 90'ların başındaki gibi

90’s of really bright colors.

gerçekten parlak renklerin tam tersiydi. Tam

It was the opposite.

tersiydi.

You just wear holey jeans, you don't really shower that much, you don't shave and plaid

Sadece delikli bir kot pantolon giyiyorsun, o kadar çok duş almıyorsun, tıraş olmuyorsun ve ekose giymiyorsun

and just really like dreary colors.

ve kasvetli renkleri gerçekten seviyorsun.

That was really popular.

Bu gerçekten popülerdi.

At least, I remember in the early 90’s, like mid 90’s.

En azından 90'ların başında, 90'ların ortalarında olduğu gibi hatırlıyorum.

Alisha: Yeah.

Alisha: Evet.

As soon as I saw that card, grunge, “Oh, Nirvana.”

O grunge kartı görür görmez, "Oh, Nirvana." Grunge deyince

That's the first thing that comes to mind when I hear grunge.

aklıma ilk bu geliyor .

I didn't get into the grunge scene.

Grunge sahnesine girmedim.

I was I was busy with boy bands but like grunge for me was never --I was aware of Nirvana

Erkek gruplarıyla meşguldüm ama grunge benim için asla -- Nirvana'nın farkındaydım

but I did not--I was not at the Nirvana pot.

ama bilmiyordum -- Nirvana potasında değildim.

Okay, I'm going to go to a style point then too because you've brought up a style point.

Tamam, o zaman ben de bir stil noktasına gideceğim çünkü sen bir stil noktasına değindin.

I'll bring up a female style point, scrunchies.

Bir kadın stili noktasına değineceğim, saç lastiği.

Still popular, perhaps, among some people.

Belki de bazı insanlar arasında hala popüler.

What is a scrunchie?

Saç lastiği nedir?

A scrunchie, let's see.

Bir saç lastiği, görelim.

I don't have.

Sahip değilim.

So, there's regular rubber band that you can use to tie back long hair.

Yani, uzun saçları arkadan bağlamak için kullanabileceğiniz normal bir lastik bant var.

He's making an “O” shape with his hand.

Eliyle “O” şekli yapıyor.

Yes, it's very descriptive, very descriptive.

Evet, çok açıklayıcı, çok açıklayıcı.

Michael: I’m the prop and then you go like this, digi-digi-dig.

Michael: Ben pervaneyim ve sonra böyle digi-digi-dig yapacaksın.

Alisha: I bet there's an awesome video team somewhere like right here.

Alisha: Bahse girerim burada gibi bir yerde harika bir video ekibi vardır .

Anyway, yeah.

Her neyse, evet.

Scrunchie is just a piece of elastic with some kind of colorful cloth wrapped around

Scrunchie, etrafına bir tür renkli kumaş sarılı bir lastik parçası

it but when not in use, it would scrunch, I think.

ama kullanılmadığında kırışıyor sanırım.

This is why we call it a scrunchie.

Bu yüzden ona saç lastiği diyoruz.

But when you pull out, it could expand it a bit and wrap your hair up in it and when

Ama çıkardığınızda, biraz genişleyebilir ve saçınızı içine sarabilir ve

you're finished doing that, it would kind of close around it.

bunu yapmayı bitirdiğinizde, etrafını bir şekilde kapatır.

I had a couple.

Bir çiftim vardı.

Michael: Nintendo.

michael: nintendo

Any game-related stuff.

Oyunla ilgili herhangi bir şey.

I remember Game Boys, anything handheld.

Game Boys'u hatırlıyorum, elde taşınan her şeyi.

Except when I was a kid, it wasn't like this fancy Dd highly vibrant colors.

Çocukluğum hariç, bu çok canlı renkler gibi süslü Dd değildi.

It was like black and white and you'd play it in the car and you had to squint and it

Siyah beyaz gibiydi ve arabada oynardın ve gözlerini kısmak zorunda kalırdın ve

hurts your head if you're playing too much, you're getting like carsick and you can barely

çok fazla oynarsan başını ağrıtırdı, araba tutmuş gibi oluyorsun ve

see Mario.

Mario'yu zar zor görebiliyorsun.

Alisha: Are you talking about Game Boy?

Alisha: Game Boy'dan mı bahsediyorsun?

Michael: Game Boy or any like.

Michael: Game Boy veya benzeri. El

There’s handheld.

tipi var.

There was Atari and stuff like that and Sega.

Atari ve bunun gibi şeyler ve Sega vardı.

Sega was pretty good that would light up.

Sega aydınlatacak kadar iyiydi.

Alisha: I was thinking about NES when you said Nintendo.

Alisha: Nintendo dediğin zaman NES'i düşünüyordum .

I imagined my NES.

NES'imi hayal ettim.

The one that like when it wasn't working correctly, you could just pull the cassette on deck,

Düzgün çalışmadığında kaseti güverteye çekip

[blows], put it back in.

[darbeler], tekrar yerine takabiliyordunuz.

Michael: So, you put the cartridge in here, right?

Michael: Yani kartuşu buraya koyuyorsunuz, değil mi?

And sometimes, if it was really stubborn and it didn't work.

Ve bazen, eğer gerçekten inatçıysa ve işe yaramadıysa.

You would blow into this part.

Bu kısma üfleyeceksin.

And you try it and it really doesn't make a difference but you would take turns.

Ve denersin ve gerçekten bir fark yaratmaz ama sırayla alırsın.

Me and my brothers would be like, “No, you want to be the one to get it to work.”

Ben ve erkek kardeşlerim, "Hayır, onu çalıştıran sen olmak istiyorsun" derdik.

So, you take turns.

Yani, sırayla.

“No, let me, let me.”

"Hayır, izin ver, izin ver."

And just by luck, it’d work.

Ve sadece şans eseri, işe yarayacaktı.

You're like, “See?

“Gördün mü?

See!

Görmek!

Yeah.”

Evet."

This is super nostalgic.

Bu süper nostaljik.

I love Nintendo.

Nintendo'yu seviyorum.

Alisha: I have a game too.

Alisha: Benim de bir oyunum var.

Pogs.

Domuzlar.

So, you have Pogs?

Demek Pog'ların var?

Michael: Yeah, yeah.

Michael: Evet, evet.

Alisha: Pogs are simultaneously the most brilliant game and the stupidest game ever invented.

Alisha: Domuzlar aynı anda şimdiye kadar icat edilmiş en parlak oyun ve en aptalca oyun.

They're just discs of cardboard about this size.

Onlar sadece bu boyutta karton diskler .

On one side there's a picture and on the other side, there's just nothing.

Bir tarafta bir resim var, diğer tarafta ise hiçbir şey yok.

And then, you had a thing called a slammer which was essentially just a heavy Pog that

Ve sonra, slammer denen bir şey vardı, bu esasen kullanacağınız ağır bir Pog'du

you would use and you had to flip--you had to use the slammer to flip the plain cardboard

ve çevirmeniz gerekiyordu - düz kartonları çevirmek için slammer'ı kullanmanız gerekiyordu

ones.

.

Michael: I guess...

Michael: Sanırım...

Alisha: I don’t even know...

Alisha: Bilmiyorum bile...

It was that stupid and forgettable of a game but it was like crazy.

O kadar aptalca ve unutulabilir bir oyundu ama çılgın gibiydi.

When I was about, I don't know, 2nd or 3rd grade or something, everybody had Pogs.

Ben yaklaşık 2. veya 3. sınıftayken, bilmiyorum, herkesin Pogs'u vardı.

We had Pog gym days at my school.

Okulumda Pog jimnastik günleri vardı.

I remember that vividly.

Bunu canlı bir şekilde hatırlıyorum.

Michael: “America, we're really obese.

Michael: “Amerika, biz gerçekten obeziz.

Let's go into the gym and sit there and smash cardboards.

Spor salonuna gidelim ve orada oturup kartonları parçalayalım.

That’ll solve our problem.”

Bu, sorunumuzu çözecektir.”

Alisha: We played Pogs.

Alisha: Pogs oynadık.

I was telling her before we started this.

Buna başlamadan önce ona söylüyordum.

One day, my mom wanted me to get a haircut and I was just being stubborn and I wasn't

Bir gün annem saçımı kestirmemi istedi ve ben sadece inat ediyordum ve

having it, I was in the malls, “I don’t want to get a haircut.”

yaptırmıyordum, alışveriş merkezlerindeydim, “Saçımı kestirmek istemiyorum.”

She's like, “I'll buy you Pogs,” and she did.

"Sana Pogs alacağım" dedi ve yaptı.

It was like this giant tube of Pogs and I was just so thrilled and I agreed to get my

Bu dev bir Pogs tüpü gibiydi ve çok heyecanlandım ve saçımı kestirmeyi kabul ettim

hair cut.

.

Well, that was a lot of things that were exciting and/or popular and we were into in the 90’s.

Pekala, bunlar heyecan verici ve/veya popüler olan pek çok şeydi ve biz 90'lardaydık.

What were you into in the 90’s?

90'larda neyle ilgileniyordunuz?

What was popular in your country?

Ülkenizde ne popülerdi? O zamanlar

I really have no idea what was popular around the world at that time.

dünyada neyin popüler olduğu hakkında hiçbir fikrim yok .

Maybe some of these things are similar.

Belki bunlardan bazıları benzerdir.

Please let us know in the comments.

Lütfen yorumlarda bize bildirin.

I'm very interested to find out.

Öğrenmek için çok ilgileniyorum.

We read these, by the way.

Bu arada bunları okuyoruz.

Any thoughts?

Düşüncesi olan var mı?

Any closing thoughts about the 90’s?

90'lar hakkında kapanış düşünceleriniz var mı?

You're not going to sing a song for us?

Bizim için bir şarkı söylemeyecek misin?

No boy bands?

Erkek grubu yok mu?

Michael: [sings MMMbop].

Michael: [MMMBop'u söylüyor].

Oh, that's copyright, we can't do that.

Oh, bu telif hakkı, bunu yapamayız.

Alisha: No, that was that was very accurate so I'm sure we can use that.

Alisha: Hayır, bu çok doğruydu, bu yüzden onu kullanabileceğimize eminim.

Very accurate, I mean, totally wrong.

Çok doğru, yani tamamen yanlış.

Clearly, we're very good at talking about the 90’s.

Açıkçası, 90'lar hakkında konuşmakta çok iyiyiz .

Okay.

Tamam aşkım.

We hope that you are too.

Umarız siz de öylesinizdir. 90'lar hakkında

We hope that you learn something exciting about the 90’s.

heyecan verici bir şeyler öğrendiğinizi umuyoruz .

That's all for us today.

Bugün bizim için hepsi bu.

Thanks very much for watching and we will see you again soon. Bye.

İzlediğiniz için çok teşekkürler ve yakında tekrar görüşürüz. Hoşçakal.