English Topics - Things we miss about America

Alisha: Hi, everybody. Welcome back.

Alisha: Herkese merhaba. Tekrar hoşgeldiniz.

My name is Alisha and I'm joined today in the studio by...

Benim adım Alisha ve bugün stüdyoda bana katılan ...

Michael: Michael.

Michael: Michael.

Hey, everybody.

Selam millet.

Alisha: And today, our topic is going to be our favorite things that we miss when we are

Alisha: Ve bugün konumuz Amerika dışındayken özlediğimiz en sevdiğimiz şeyler olacak

outside of America.

.

So, let's get right into it.

Öyleyse, hemen konuya girelim.

The first thing on my list for today, my list of three items, I've chosen ovens.

Bugünkü listemdeki ilk şey, üç maddelik listem, fırınları seçtim. Amerika

One of the things that I really miss when I'm outside of America is ovens.

dışındayken gerçekten özlediğim şeylerden biri de fırınlar.

The ovens that my family has always had in our house are very, very big.

Ailemin evimizde her zaman sahip olduğu fırınlar çok ama çok büyük.

You can cook turkeys, you can cook casseroles, you can cook pretty much anything you could

Hindi pişirebilirsin, güveç pişirebilirsin,

ever imagine in an oven.

bir fırında hayal edebileceğin hemen hemen her şeyi pişirebilirsin.

When I'm outside of America, I often find that oven sizes are noticeably smaller or

Amerika dışındayken, genellikle fırın boyutlarının belirgin şekilde daha küçük olduğunu veya

ovens themselves are just harder to come by than they are in America.

fırınların Amerika'da olduğundan daha zor olduğunu görüyorum.

So, that's one thing that I really, really miss when I'm outside the States.

Yani, Birleşik Devletlerin dışındayken gerçekten çok özlediğim bir şey bu . Hayatında büyük rol

I don't know if this is the thing that plays a big part in your life, but for me, it's

oynayan şey bu mu bilmiyorum ama benim için

a big thing.

büyük bir şey.

Michael: Mmm.

Micheal: Mmm.

Honestly, I didn't notice until you said that because I don't cook.

Dürüst olmak gerekirse, yemek yapmadığım için sen söyleyene kadar fark etmemiştim .

I'm lazy.

Tembelim.

I just go to the convenience store or I go to whatever street vendor or something like

Sadece markete giderim veya daha pahalı olduğunu bildiğim sokak satıcısına veya onun gibi bir şeye giderim

that which I know is more expensive but you know, a true American, I just want convenience.

ama bilirsiniz, gerçek bir Amerikalı, sadece rahatlık istiyorum.

Yeah.

Evet.

But, I think, most things, like you said, I think that's going to be a general theme

Ama bence çoğu şey, senin de dediğin gibi, çoğumuz için genel bir tema olacak,

for most of us is everything's bigger in America.

Amerika'da her şey daha büyük.

Alisha: Yeah.

Alisha: Evet.

Michael: Actually, that leads me to one.

Michael: Aslında, bu beni birine götürüyor.

That's a good transition.

Bu iyi bir geçiş.

Then we pick the one.

Sonra birini seçiyoruz.

Um, this one.

Bu.

Okay.

Tamam aşkım.

So, speaking of everything being bigger, space.

Yani, her şeyin daha büyük olmasından bahsetmişken, uzay.

I miss space.

uzayı özledim

You take it for granted, you don't realize it.

Bunu hafife alıyorsun, farkında değilsin .

Especially, if you go to some more crowded countries like in Asia and that's where I've

Özellikle, Asya gibi bazı daha kalabalık ülkelere giderseniz ve orası

been for the past, past wow.

geçmişte kaldığım yerdi, vay canına.

And, yeah, most people--you have no idea.

Ve evet, çoğu insan - hiçbir fikriniz yok.

In America, it's pretty common, I would say, it's starting to change, but it's typical

Amerika'da oldukça yaygın olduğunu söyleyebilirim, değişmeye başlıyor, ancak

for 18-year-olds to move out and live by themselves and that's not true in a lot of countries.

18 yaşındakilerin taşınıp kendi başlarına yaşaması tipik bir durum ve bu pek çok ülkede doğru değil.

In a lot of countries, they live with their parents until they get married.

Birçok ülkede evlenene kadar ebeveynleriyle birlikte yaşıyorlar.

And so, I grew up going to house parties, you don't go to the bar.

Ve ben ev partilerine giderek büyüdüm, sen bara gitmiyorsun.

You can't drink legally until you're 21 so you go to people's houses.

21 yaşına kadar yasal olarak içemezsin, bu yüzden insanların evlerine gidersin. Beklemeniz gerektiği için

It’s cheaper even when you are of age, as you should wait.

yaşınız ilerlediğinde bile daha ucuz .

But, there are always house parties.

Ancak, her zaman ev partileri vardır.

It's never an issue to have space.

Yer olması asla sorun değil.

Also, driving, there's tons of space, tons of room.

Ayrıca araba sürerken tonlarca yer var, tonlarca yer.

Yeah, just in general, I miss space.

Evet, genel olarak, uzayı özlüyorum.

So, that's probably why they don't have ovens in some other countries.

Muhtemelen bu yüzden diğer bazı ülkelerde fırınları yoktur.

Alisha: Right, right.

Alisha: Doğru, doğru.

Yeah, your point about space is so true.

Evet, uzayla ilgili düşüncen çok doğru.

Especially that point that you made about the difference between having house parties

Özellikle de ev partileri ile

and parties at a bar, at a restaurant.

bir barda, bir restoranda partiler vermek arasındaki fark hakkında yaptığın nokta.

When I've been in countries, in Asia as well, I rarely get invited to people's houses.

Asya'da da ülkelerde bulunduğumda, nadiren insanların evlerine davet edilirim.

You only get invited to someone's house if you've known them for a long time and you're

Birinin evine ancak onu uzun süredir tanıyorsanız ve

pretty close friends, at least in my case, maybe my friends are different from your friends,

çok yakın arkadaşsanız davet edilirsiniz, en azından benim durumumda, belki benim arkadaşlarım sizin arkadaşlarınızdan farklıdır,

I don't know.

bilemiyorum.

But, yeah, having a house party is very, very rare, I find.

Ama evet, ev partisi vermek bence çok ama çok nadir.

And, if you do have a house party, there are very few people.

Ve bir ev partiniz varsa, çok az insan var.

It's not like big college parties in the States.

Amerika'daki büyük üniversite partileri gibi değil.

Michael: It's not a rager.

Michael: Bu bir öfke değil.

It's just a--it's like a dinner party.

Bu sadece--bir akşam yemeği partisi gibi.

It's the equivalent of an American dinner party where it's adults having wine, eating

Bu, yetişkinlerin şarap içip

food, okay, leave.

yemek yedikleri, tamam, gittikleri bir Amerikan akşam yemeği partisine eşdeğer.

But, in the States, I think, it's just so common.

Ama Amerika'da bence bu çok yaygın.

You rent from a friend and it doesn't matter if the carpet gets dirty, whatever.

Bir arkadaşınızdan kiralarsınız ve halı kirlense de fark etmez.

There's another house over there, there's plenty of space to go around.

Orada başka bir ev var, dolaşacak çok yer var.

Alisha: Yup, yup.

Alisha: Evet, evet.

That’s a good point.

İyi bir noktaya değindin.

Okay, great.

Tamam harika.

Well, I guess I'll go on to my next one.

Pekala, sanırım bir sonrakine geçeceğim.

You're probably going to sense a theme going on with mine.

Muhtemelen benimkiyle ilgili bir tema hissedeceksin .

But, my next one, I've chosen cheese.

Ama bir sonraki, peyniri seçtim.

I really like cheese and I find that it's more expensive, I should say, it's more expensive

Peyniri gerçekten seviyorum ve daha pahalı buluyorum, söylemeliyim ki, daha pahalı

and maybe options are somewhat limited.

ve belki seçenekler biraz sınırlı.

Well, depending on where you travel in the world.

Peki, dünyanın neresinde seyahat ettiğinize bağlı olarak . Tecrübe sahibi olduğumuz

We've been talking a lot about Asia where we have experience.

Asya hakkında çok konuştuk .

And in Asia, there's, you know--I mean cheese is available but it's often much, much more

Ve Asya'da, yani, peynir var ama genellikle

expensive than it is in the States.

Amerika'dakinden çok çok daha pahalı.

So, that's something that I really miss.

Yani, bu gerçekten özlediğim bir şey.

I like it from time to time and just going to the supermarket or to a department store

Zaman zaman Asya'da bir süpermarkete ya da büyük bir mağazaya gidip Amerika'da 3 ya da 4 dolara

in Asia and seeing something that would cost, I don't know, $3 or $4 in the in the States,

mal olacak bir şey görmek hoşuma gidiyor,

being $20 or $25, it’s just a little, “Ah!”

bu 20 ya da 25 dolardı. küçük, "Ah!"

It's one of those things that you kind of miss about home.

Ev hakkında özlediğin şeylerden biri.

A small convenience that would make life a little bit more fun.

Hayatı biraz daha eğlenceli hale getirecek küçük bir kolaylık .

Michael: Hmm.

Michael: Hmm.

Yeah, I agree.

Evet katılıyorum.

I love cheese.

Peyniri seviyorum.

People talk, “Oh, if I eat too much cheese, my stomach will hurt.”

İnsanlar, "Ah, çok fazla peynir yersem midem ağrır" derler.

No way.

Mümkün değil.

I can eat cheese until I die.

Ölene kadar peynir yiyebilirim.

I love cheese and I miss it.

Peyniri seviyorum ve özlüyorum.

But, yeah, sometimes it's hard to really convince yourself to spend that extra.

Ama evet, bazen kendinizi fazladan harcamaya ikna etmek gerçekten zor.

You can get pretty much anything, It's the 21st century.

Hemen hemen her şeyi elde edebilirsiniz, 21. yüzyıl.

You can go to Costco or whatever and get peanut butter or whatever you miss.

Costco'ya falan gidebilir ve fıstık ezmesi ya da özlediğin her neyse onu alabilirsin.

But, to bring yourself to spend that ridiculous amount of money, it's tough.

Ancak, kendinizi bu saçma miktarda parayı harcamaya ikna etmek zor.

Alisha: Yeah.

Alisha: Evet.

Yeah, yeah.

Evet evet.

Michael: Yeah.

Michael: Evet.

I'm speaking of food.

Ben yemekten bahsediyorum.

Speaking of food.

Yemekten bahsetmişken.

I miss this one.

Bunu özlüyorum.

I'm from Colorado and this is the best food you'll ever have in your life.

Ben Colorado'luyum ve bu hayatınızda yiyebileceğiniz en iyi yemek .

It's called Chipotle and it's from Colorado and it's--we have a lot of Mexicans in Colorado.

Adı Chipotle ve Colorado'lu ve Colorado'da bir sürü Meksikalı var.

So, we have a lot of Mexican influence.

Yani, çok fazla Meksika etkimiz var.

This is definitely not authentic Mexican food.

Bu kesinlikle otantik Meksika yemeği değil.

This is definitely Americanized.

Bu kesinlikle Amerikanlaştırılmıştır. Çok

It's huge.

büyük.

You know, big burritos with lots of cheese, meats, rice, so filling.

Bilirsiniz, bol peynirli, etli, pilavlı büyük burritolar çok doyurucu.

I love it.

Bayıldım.

And, it's hard to find that kind of stuff.

Ve bu tür şeyleri bulmak zor.

Alisha: Yeah.

Alisha: Evet.

Michael: Just food in general.

Michael: Genel olarak sadece yemek.

Some real hearty, artery-clogging, disgusting stuff that just, oh, hits the spot.

Bazı gerçekten içten, damar tıkayıcı, iğrenç şeyler, oh, orayı vurur.

Alisha: For sure.

Alisha: Elbette.

Yeah, I totally agree.

Evet, kesinlikle katılıyorum.

I guess I'm just going to share my last one.

Sanırım sonuncusunu paylaşacağım.

My other word is burritos.

Diğer sözüm ise burrito.

Michael: Oh, yes, yes, yes.

Michael: Ah, evet, evet, evet.

Alisha: It’s true.

Alisha: Bu doğru.

Burritos.

Burritolar.

Maybe, I don’t know.

Belki bilmiyorum.

Maybe we're cut from the same cloth from this point.

Belki de bu noktadan itibaren aynı kumaştan kesilmişiz .

Michael: Where are you from?

Michael: Nerelisin?

In which state?

hangi durumda?

Alisha: I was born in California but we moved to Oregon.

Alisha: Kaliforniya'da doğdum ama Oregon'a taşındık.

Now, my family's in California again and one of the things I was recently back in the States

Şimdi, ailem tekrar Kaliforniya'da ve son zamanlarda Amerika'ya döndüğüm şeylerden biri

and I ate a lot of burritos.

ve çok fazla burrito yedim.

I had this thing called like an extra super burrito because I thought just the fillings

Ekstra süper börek gibi bir şeyim vardı çünkü sadece dolguların olacağını düşündüm

were going to be--I thought they're going to be a lot of fillings or was going to be

- çok fazla dolgu olacaklarını veya

spicy.

baharatlı olacaklarını düşündüm.

But, it turned out to literally be like this long.

Ancak, kelimenin tam anlamıyla bu kadar uzun olduğu ortaya çıktı .

I'm not exaggerating.

Abartmıyorum.

I took a picture of it.

Bir fotoğrafını çektim. Her şeyi

They had these two massive tortillas to wrap the whole thing.

sarmak için bu iki büyük ekmeği vardı .

And then, I couldn't actually pick it up, I had to like lay it down in a table.

Ve sonra, onu gerçekten kaldıramadım, bir masaya yatırmak zorunda kaldım.

I'm like--part of the end of it to eat it.

Ben - onu yemek için sonun bir parçası gibiyim.

Yeah, yeah.

Evet evet.

I don't know if this is unique to our generation or unique to people who are from like the

Bu bizim kuşağımıza mı yoksa

West Coast of America.

Amerika'nın Batı Kıyısı gibi yerlerden gelen insanlara mı özgü bilmiyorum.

But, in the West-ish side of America, just man, burritos.

Ancak, Amerika'nın Batı tarafında, sadece adam, burritolar.

There's just nothing like them.

Onlar gibisi yok.

Michael: Hmm.

Michael: Hmm.

Yeah, I miss it.

Evet, özlüyorum.

It's part of my childhood.

Bu benim çocukluğumun bir parçası.

Not to go on too long but Mexican influence is growing in America.

Lafı fazla uzatmayalım ama Amerika'da Meksika etkisi artıyor.

So, you don't say, “Do you want to have Mexican tonight?”

Yani, " Bu gece Meksikalı yemek ister misin?"

You say, “Let's have burritos.

“Hadi burrito yiyelim” diyorsunuz.

It's taco night!

Tako gecesi!

Thursday is taco night.”

Perşembe, taco gecesidir.”

It's just a part of my culture so I would say it's part of American culture.

Bu sadece benim kültürümün bir parçası, yani Amerikan kültürünün bir parçası diyebilirim.

Alisha: Yeah.

Alisha: Evet.

Taquitos, burritos, tacos, tostadas, chimichangas, enchiladas, anything.

Taquitos, burrito, tacos, tostadas, chimichangas, enchiladas, her şey.

Anything with meat, tortilla, cheese, something spicy.

Etli, tortillalı, peynirli, baharatlı bir şeyler .

Yeah, yeah.

Evet evet.

Michael: Oh, the spicy food.

Michael: Oh, baharatlı yiyecekler.

Oh, men.

Oh, beyler.

Alisha: I always miss those things.

Alisha: Böyle şeyleri hep özlüyorum.

Michael: True Americans.

Michael: Gerçek Amerikalılar.

Everything is food, food, food.

Her şey yemek, yemek, yemek.

Alisha: I know.

Alisha: Biliyorum.

So, okay, let's do this one.

Tamam, hadi bunu yapalım.

Another one I was thinking of is 24-hour cafes.

Aklıma gelen bir diğer şey de 24 saat açık kafeler.

So, mainly for the Wi-Fi, but this is pretty common, I think.

Yani, esas olarak Wi-Fi için, ama bence bu oldukça yaygın.

Especially for high school students, going back to like parties, when you can't drink,

Özellikle lise öğrencileri için, partilere geri dönersek, içemezseniz,

you can't do anything too exciting.

çok heyecan verici bir şey yapamazsınız.

So, usually, you go with your friends and you loiter at Denny's or something like that.

Yani, genellikle, arkadaşlarınla ​​gidersin ve Denny's'de veya onun gibi bir yerde oyalanırsın.

It's open 24 hours, you just get some coffee and you just sit and talk and you annoy the

24 saat açık, sadece biraz kahve alıyorsun ve sadece oturup konuşuyorsun ve

waiters and waitresses.

garsonları ve garsonları kızdırıyorsun.

That's like pretty, I’d say, normal American experience.

Bu güzel, diyebilirim ki, normal Amerikan deneyimi.

Alisha: Yeah.

Alisha: Evet.

Michael: And, I miss it.

Michael: Ve onu özlüyorum.

Some towns I've been into lately just shut down, it's surprising.

Son zamanlarda girdiğim bazı kasabalar kapandı, bu şaşırtıcı.

Especially if it's not the weekend.

Özellikle de hafta sonu değilse.

It’s just like nothing's going on.

Sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi.

Again, this isn't like just America, but it's definitely part of my childhood.

Yine, burası sadece Amerika gibi değil ama kesinlikle benim çocukluğumun bir parçası.

Alisha: Right, yeah.

Alisha: Doğru, evet.

When you said 24-hour café, I thought, “Oh, there are 24-hour cafes in other countries,

24 saat açık kafe deyince, “Aa başka ülkelerde, başka yerlerde 24 saat açık kafeler var

in other places.”

” diye düşündüm.

But, I see what you mean.

Ama ne demek istediğini anlıyorum.

There's a certain--it's like a diner, I think.

Kesin bir şey var, sanırım bir lokanta gibi.

You can see maybe examples of them in old movies sometimes.

Belki örneklerini bazen eski filmlerde de görebilirsiniz .

You can just go in there at 2:00 in the morning and get a coffee and a piece of pie.

Sabah 2'de oraya gidip bir kahve ve bir parça turta alabilirsin.

There's nothing mysterious or sketchy about it at all.

Bunda gizemli ya da kabataslak hiçbir şey yok .

It's just sort of this nice, usually quiet--maybe there'll be some strange people in there.

Sadece bu kadar güzel, genellikle sessiz - belki orada bazı garip insanlar olacaktır. Sabah 2:00'de

You might look strange for going to a coffee shop at 2:00 in the morning but I mean--it's

bir kafeye gittiğin için garip görünebilirsin ama demek istediğim - bu

just, yeah.

sadece, evet.

I know exactly what you mean, it's that atmosphere.

Ne demek istediğini çok iyi anlıyorum, işte o atmosfer.

Going there with your friends, you know after the football game or something like that.

Oraya arkadaşlarınızla gitmek, bilirsiniz futbol maçından sonra falan.

It's just sort of a nostalgic sort of thing to do.

Bu sadece yapılacak bir tür nostaljik şey .

Oh, that's a nice one.

Bu güzel bir şey.

I like that one a lot.

Bunu çok beğendim.

Yeah, that's a good idea.

Evet, bu iyi bir fikir.

Aw.

Ah.

Michael: Now, we’re homesick.

Michael: Şimdi, vatan hasreti çekiyoruz.

Alisha: Great.

Alisha: Harika.

Michael: Well, that’s all we have today.

Michael: Bugün sahip olduğumuz tek şey bu.

Alisha: Those are some really interesting.

Alisha: Bazıları gerçekten ilginç.

A lot of food options but some interesting things that we miss about America when we're

Pek çok yemek seçeneği var ama Amerika'da evde olmadığımız zamanlarda Amerika hakkında özlediğimiz bazı ilginç şeyler

not at home in the States.

.

If there's something that you miss about your home country or your home city, please let

Memleketiniz veya şehriniz hakkında özlediğiniz bir şey varsa , lütfen

us know about it in the comments.

yorumlarda bize bildirin.

It's been fun, again.

Yine eğlenceliydi.

Thank you very much for joining me, Michael.

Bana katıldığın için çok teşekkür ederim, Michael.

Michael: You're welcome.

Michael: Rica ederim.

Alisha: Okay.

And, thank you all for joining us again, as well. We hope to see you again soon.

Alişa: Tamam.

Ve yine aramıza katıldığınız için hepinize teşekkür ederim . Kısa süre sonra tekrar görmeyi umuyoruz.

Bye.

Hoşçakal.