Are you 'UP' for it? - 'What FLOATS your boat?' / English Addict 235 - 🚨LIVE CHAT🚨 Sun 5th Feb 2023

I know what you're going to say.

Ne söyleyeceğini biliyorum.

You're going to say, Mr.

Bay

Duncan, you've got the wrong date.

Duncan, yanlış tarihtesiniz diyeceksiniz.

Well, the date is right, but the day of the week was wrong.

Tarih doğru ama haftanın günü yanlıştı.

Anyway, I've corrected it now, So everyone, please calm down.

Neyse, şimdi düzelttim, o yüzden lütfen herkes sakin olsun.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

We are back together again.

Tekrar birlikteyiz.

And I can't believe how beautiful the weather is today.

Ve bugün havanın ne kadar güzel olduğuna inanamıyorum.

I wish I was outside.

Keşke dışarıda olsaydım.

I wish I was out in the countryside enjoying the lovely sunshine.

Keşke kırsalda güzel güneşin tadını çıkarsaydım.

But unfortunately I can't because I'm here with you right now.

Ama ne yazık ki yapamam çünkü şu anda burada seninleyim .

This is English addict coming to you live

Bu,

from the birthplace of the English language,

İngiliz dilinin doğum yeri olan

which just happens to be England.

İngiltere'den canlı olarak size gelen bir İngiliz bağımlısıdır.

And you. Oh,

Peki sen.

here we go again.

Yine başlıyoruz.

We are back once more.

Bir kez daha geri döndük.

Live, live life as life can be.

Yaşa, hayatı olabildiğince yaşa.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr.

Ben

Duncan in England.

İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today? Are you okay?

Bugün nasılsın? İyi misin?

I hope so.

Umarım. Mutlu hissediyor musun

Are you feeling happy?

?

It's a lovely day.

Güzel bir gün.

Here we have sunshine.

Burada güneş ışığımız var.

It's a little bit chilly this morning.

Bu sabah hava biraz soğuk.

We woke up to an early frost.

Erken bir ayazla uyandık.

It was very frosty, but it's not too bad.

Çok soğuktu ama çok kötü değil.

It looks nice.

Güzel görünüyor.

I find that

sometimes with British weather it looks nice from in the house.

Bazen İngiliz havasında evin içinden güzel göründüğünü görüyorum.

But when you step outside, quite often

Ancak dışarı çıktığınızda, çoğu zaman

it is not as pleasant as it looks.

göründüğü kadar hoş değildir.

So my name is Mr.

Benim adım Bay

Duncan and I like English.

Duncan ve İngilizceyi severim.

You might say that I am one of those up there.

Oradakilerden biri olduğumu söyleyebilirsin.

I am an English addict.

Ben bir İngiliz bağımlısıyım.

I love English so much.

İngilizceyi çok seviyorum.

I hope one day they will allow us

Umarım bir gün

to marry the English language.

İngiliz diliyle evlenmemize izin verirler.

I would love.

Ben isterdim.

I would be so proud to walk down the aisle with the English language.

Koridorda İngilizce ile yürümekten çok gurur duyarım .

And maybe Mr. Steve could be my best man.

Ve belki Bay Steve sağdıcım olabilir.

Why not?

Neden?

Hello to you.

Nice to see you Here I am live with you every Sunday.

Merhaba sana.

Sizi gördüğüme sevindim Burada her pazar sizinle birlikte yaşıyorum.

For those wondering Sunday and Wednesday 2 p.m.

Merak edenler için Pazar ve Çarşamba 14.00. Birleşik

UK time is when I'm here with you.

Krallık zamanı, burada seninle olduğum zamandır.

Thank you very much for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

I had the most amazing sleep last night.

Dün gece en harika uykuyu uyudum.

I had a really good sleep.

Gerçekten iyi bir uyku çektim.

It isn't very often that I have a good sleep.

İyi bir uyku çekmem çok sık değildir.

Sometimes I'm restless.

Bazen huzursuzum.

Do you find that sometimes you go to bed.

Bazen yatağa gittiğini buluyor musun? Kendinizi

Even if you feel tired, you end up having a restless night.

yorgun hissetseniz bile, huzursuz bir gece geçirirsiniz.

But last night I slept like a baby.

Ama dün gece bebek gibi uyudum.

Thank you.

Also, for those who have been asking about Mr.

Teşekkür ederim.

Ayrıca Bay

Steve, he is coming today.

Steve'i soranlara bugün geliyor.

He is with us.

O bizimle.

We have the camera set up in the dining room.

Yemek odasına kamera kurduk.

Let's have a look, shall we?

Bir bakalım, olur mu?

So this is what we will have for Mr.

Bay Steve için daha sonra sahip olacağımız şey bu

Steve later on. Severities.

. Ciddiyetler.

It looks a bit dull.

Biraz sıkıcı görünüyor.

I don't know why it's so, so dark in there.

Orası neden bu kadar çok karanlık bilmiyorum.

I will see if I can make it a little bit brighter.

Bakalım biraz daha parlak hale getirebilecek miyim?

But Mr.

Ama Bay

Steve will be here a little bit later on.

Steve biraz sonra burada olacak. Kendini

He's feeling much better.

çok daha iyi hissediyor.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

He is getting well.

İyileşiyor.

I think he is over the worst of it.

Bence en kötüsünü atlattı.

For those who don't know, Mr.

Bilmeyenler için, Bay

Steve caught COVID a few days ago,

Steve birkaç gün önce COVID'e yakalandı,

so he has been rather under the weather, to say the least.

bu yüzden en hafif tabirle biraz havanın altında kaldı.

And because of that, he's he's not being too well, to be honest.

Ve bu yüzden, dürüst olmak gerekirse, pek iyi değil.

But last Wednesday, he did appear on the live stream

Ancak geçen Çarşamba canlı yayında göründü

and he is here today in his COVID corner.

ve bugün burada, COVID köşesinde.

So Mr.

Bay

Steve will be with us as usual,

Steve her zamanki gibi

at around about 2:30 today.

bugün saat 2:30 civarında bizimle olacak.

So don't go away.

O yüzden gitme.

I suppose I should also mention the live chat because that is why we are here.

Sanırım canlı sohbetten de bahsetmeliyim çünkü bu yüzden buradayız.

The live chat is what it's all about. Yes.

Canlı sohbet, her şeyin konusu. Evet.

For those who don't realise, you can open the live chat

Farkına varmayanlar için canlı sohbeti açabilir

and you can actually talk live here

ve burada

with other English addicts.

diğer İngiliz bağımlılarıyla canlı olarak konuşabilirsiniz.

It's true. I am not joking. It is true.

Bu doğru. Ben şaka yapmıyorum. Bu doğru.

So hello to everyone who was first on today's live chat.

Bugünün canlı sohbetinde ilk olan herkese merhaba .

I wonder.

Merak ediyorum.

I don't actually know.

aslında bilmiyorum

Oh, very interesting.

Çok ilginç.

Hello, Beatrice.

Merhaba, Beatrice.

You are first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette birincisiniz.

Congratulations.

Tebrikler.

Pretty easy.

Çok kolay.

Congratulations to you, Beatrice.

Seni tebrik ederim, Beatrice.

Once again, you are first in second place.

Bir kez daha birinci, ikinci sıradasın.

Of course, we have a chance. Hello, Vitus.

Tabii ki şansımız var. Merhaba Vitus.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel. Bir

We also have Florence.

de Floransa'mız var.

We also have Mazen joining us again today.

Mazen de bugün yine aramıza katıldı. Her Pazar saat 14:00'ten itibaren

Thank you very much for joining me live on my live

canlı sohbetimde bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

chat every single Sunday from 2 p.m.

UK time. Can I also say hello to Paolo?

İngiltere saati. Paolo'ya da merhaba diyebilir miyim?

Hello Paolo.

Merhaba Paolo.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Oh, by the way, I have some news for you

Bu arada,

concerning my YouTube channel.

YouTube kanalımla ilgili size bazı haberlerim var.

I have been verified again.

Tekrar doğrulandım.

If you remember a couple of years ago

Hatırlarsanız, birkaç yıl önce

I actually lost my verification,

doğrulamamı,

my little tick that comes after my name.

adımdan sonra gelen küçük tikimi kaybettim.

But last week, YouTube.

Ancak geçen hafta, YouTube.

Thank you once again, YouTube. You are so lovely

YouTube'a bir kez daha teşekkür ederim. Bazen çok sevimlisin

sometimes.

.

Thank you for verifying my YouTube channel again.

YouTube kanalımı tekrar doğruladığınız için teşekkür ederim.

So it is official.

Yani resmidir.

This is the only place where you will get Mr.

Bay Duncan'ı bulabileceğin tek yer burası

Duncan.

.

There are a lot of people pretending to be me.

Ben gibi davranan bir sürü insan var.

They are posting my lessons and they are saying that they are me, but they are not.

Derslerimi yayınlıyorlar ve ben olduklarını söylüyorlar ama değiller.

If they don't look like this, it's not me.

Eğer böyle görünmüyorlarsa, ben değilim.

And if they are uploading my old videos

Ve eski videolarımı yükleyip

and saying that they are me, I can assure you they are not.

ben olduklarını söylüyorlarsa, sizi temin ederim ki ben değilim.

This is the only place where I hang out.

Takıldığım tek yer burası.

I love hanging out.

Takılmayı seviyorum.

I don't know about you, but I love hanging out on YouTube.

Sizi bilmem ama ben YouTube'da takılmayı seviyorum.

Thank you very much for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Yes, we have made it all the way to the end

Evet,

of another weekend and the first week of February.

bir haftasonunun daha sonuna ve Şubat ayının ilk haftasına kadar geldik.

Yes, it is Sunday.

Evet, bugün Pazar.

Baby, baby, baby, baby, baby, baby, baby, baby, baby, baby, baby, baby.

Bebeğim, bebeğim, bebeğim, bebeğim, bebeğim, bebeğim, bebeğim, bebeğim, bebeğim, bebeğim, bebeğim, bebeğim.

Due to

sun is here again.

Güneş nedeniyle yine burada.

And I have to say, it is lovely to be back with you.

Ve söylemeliyim ki, seninle tekrar birlikte olmak çok güzel.

It is very nice to be here.

Burada olmak çok güzel.

Yes, Mr. Steve will be with you.

Evet, Bay Steve sizinle olacak.

Don't worry.

Merak etme.

For all those who are worried about where Mr.

Bay Steve'in nerede olduğunu merak edenler için

Steve is, he is here and he will be

, o burada ve

with us a little bit later on today.

bugün biraz sonra bizimle olacak.

We are talking about a certain topic for no particular reason.

Belirli bir konu hakkında belirli bir sebep olmadan konuşuyoruz.

We are talking about up

Yukarı

and float.

ve süzülmekten bahsediyoruz.

I don't know.

Bilmiyorum.

Why do you think there might be a reason why we are doing that?

Neden bunu yapmamızın bir nedeni olabileceğini düşünüyorsun ?

Well, maybe if you've been watching the news you will know that over the USA

Pekala, belki haberleri izliyorsanız, ABD'de

something has been floating around in the air.

bir şeylerin havada süzüldüğünü bilirsiniz.

And guess what?

Ve tahmin et ne oldu?

We also have one here as well.

Burada da bir tane var.

It's been floating around above my house.

Evimin üzerinde havada süzülüyor.

In fact, I think it's coming over the house

Aslında, sanırım şu anda evin üzerine geliyor

right now.

. Aman

Oh, my goodness. What is it?

tanrım. Nedir?

What is it?

Nedir?

It's a strange object.

Garip bir nesne.

Very strange.

Çok ilginç.

I don't know what that was.

Bunun ne olduğunu bilmiyorum. İğne ya da toplu iğne gibi

I will bring a little sharp instrument, like a needle or a pin,

biraz keskin bir alet getireceğim

and I will pop the balloon a little bit later on.

ve biraz sonra balonu patlatacağım.

I don't know what that was all about.

Bunun neyle ilgili olduğunu bilmiyorum.

So maybe you've seen that on the news.

Yani belki haberlerde görmüşsünüzdür.

Maybe you've seen it somewhere on the Internet.

Belki internette bir yerde görmüşsünüzdür.

A lot of people talking about it.

Birçok insan bunun hakkında konuşuyor.

I have never known so many people

to to become so obsessed with a balloon.

Bir balona bu kadar takıntılı olacak kadar çok insan tanımadım.

To be honest, that's not the only thing that's been happening as well.

Dürüst olmak gerekirse, olan tek şey bu da değil.

We've had last week we also had a comet come over the house as well.

Geçen hafta bizim de evin üzerinden bir kuyruklu yıldız geldi.

Did you see the comet come over?

Kuyruklu yıldızın geldiğini gördün mü?

I think I've got one somewhere here as well. Where is it?

Sanırım burada da bir tane var. Nerede?

Oh, here we go.

İşte başlıyoruz.

So we've also had a comet fly right past the earth. Flew

Böylece, dünyanın hemen yanından geçen bir kuyruklu yıldız da yaşadık .

like that.

Böyle uçtu.

You see

everything.

Her şeyi görüyorsun.

Everything is happening above the planet at the moment.

Her şey şu anda gezegenin üzerinde oluyor.

You. I thought it was coming again.

Sen. Tekrar geleceğini düşündüm.

And hello to Angel.

Ve Angel'a merhaba.

It's Angeles, The angel.

Ben Angeles, Melek.

Hello, my angel.

Selam meleğim.

It is nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek güzel.

Maybe today you were not first on the live chat.

Belki bugün canlı sohbette ilk sen değildin.

It doesn't matter as long as you are here and as long as you are okay.

Burada olduğun ve iyi olduğun sürece fark etmez.

That is the important thing.

Önemli olan bu.

I think so.

Bence de.

Hello to who else is here?

Merhaba başka kimler burada?

Go. Sia is here today.

Gitmek. Sia bugün burada.

Thank you for joining me.

Bana katıldığın için teşekkür ederim.

We also have Irene.

Irene'imiz de var.

We also have.

Ayrıca buna sahibiz.

Oh, Luis Mendez

Oh, Luis Mendez

is here today. Hello, Louis.

bugün burada. Merhaba Louis.

Nice to see you here. Tomek says Mr.

Seni burada görmek güzel. Tomek, Bay

Duncan, is it on the news or in the news?

Duncan, haberlerde mi yoksa haberlerde mi diyor?

Well, to be honest with you, you could use both.

Sana karşı dürüst olmak gerekirse, ikisini de kullanabilirsin.

I saw something on the news last night.

Dün gece haberlerde bir şey gördüm.

So that means maybe you are watching the television.

Yani bu, belki de televizyon izliyorsunuz demektir.

You saw it on the news.

Haberlerde gördünüz.

It was being reported.

Bildiriliyordu.

You saw it with your eyes.

gözlerinle gördün.

It is something you see visually.

Görsel olarak gördüğünüz bir şey.

But also we can talk generally

Ama genel olarak

about things that are in the news, things

haberlerde olan şeylerden,

that are being reported generally, so things that are being talked about.

genel olarak haber yapılan şeylerden, yani konuşulan şeylerden de bahsedebiliriz.

And of course, at the moment there are many things that people

Ve tabii ki, şu anda insanların haberlerde bahsettiği birçok şey var

are talking about in the news.

.

You might watch television and you might see

Televizyon seyredebilir ve

something on the news.

haberlerde bir şeyler görebilirsiniz.

So there are some slight differences, but you can use both.

Yani bazı küçük farklılıklar var ama ikisini de kullanabilirsiniz.

Who else is here today?

Bugün başka kim var?

Oh, I feel so excited.

Ah, çok heyecanlı hissediyorum.

Do you know why?

Neden biliyor musun?

Do you know why I feel excited?

Neden heyecanlandığımı biliyor musun?

Well, two reasons.

Peki, iki neden.

First of all, I had a lovely sleep last night.

Öncelikle dün gece çok güzel uyudum.

I slept like a baby.

Bebek gibi uyudum.

And the other reason is

Diğer sebep ise

I am doing something in the studio.

stüdyoda bir şeyler yapıyorum.

What if I said to you, How would you feel if I said

Ya size,

I am making some new lessons?

Yeni dersler aldığımı söylesem nasıl hissedersiniz?

Mr. Duncan, is it possible?

Bay Duncan, bu mümkün mü?

Could it be happening?

Olabilir mi?

Yes. In 2023, I have started to make some new lessons,

Evet. 2023'te bazı yeni dersler yapmaya başladım,

so I've been busy here in the studio.

bu yüzden burada stüdyoda meşguldüm.

In fact, doing that.

Aslında bunu yapmak.

So to say that my week has been busy is an understatement.

Bu yüzden haftamın meşgul olduğunu söylemek yetersiz kalır. Her şeyden önce

First of all, I've been taking care of Mr.

, Bay

Steve, keeping him happy and relaxed

Steve'le ilgileniyorum, COVID olduğu için onu mutlu ve rahat tutuyorum

because he's had COVID.

.

I've also been busy writing new lessons,

Ayrıca yeni dersler yazmakla,

filming new lessons, editing

yeni dersleri filme almakla,

new lessons.

yeni dersleri düzenlemekle meşguldüm.

And also I'm here doing this as well.

Ayrıca ben de burada bunu yapıyorum.

So as you can probably imagine, I am quite busy at the moment.

Muhtemelen tahmin edebileceğiniz gibi, şu anda oldukça meşgulüm.

Hello to Claudia. Hello, Claudia.

Claudia'ya merhaba. Merhaba Claudia.

Nice to see you back as well.

Seni de görmek güzel.

I suppose I should say

Sanırım

what I often say to Claudia, I hope you are having a good day.

Claudia'ya sık sık söylediğim şeyi söylemeliyim, umarım gününüz iyi geçiyordur.

And I suppose also I should ask what's cooking?

Ve sanırım ne pişirdiğini de sormalıyım?

Claudia? What have you got in the pot?

Claudia mı? Tencerede ne var?

What's cooking, Claudia?

Ne pişiriyorsun, Claudia?

Is it something spicy and hot?

Baharatlı ve sıcak bir şey mi?

Is it something salty or not?

Tuzlu bir şey mi, değil mi?

Or Claudia?

Yoksa Claudia mı?

What is in the pot?

Tencerede ne var?

What?

Ne?

What is in the pot today?

Bugün tencerede ne var?

Claudia, please let us know on the live chat.

Claudia, lütfen canlı sohbette bize haber ver.

It will be ever so nice. Mr. Steve.

Her şey çok güzel olacak. Bay Steve.

By the way, even though he is feeling unwell, last night, Mr.

Bu arada, Bay Steve dün gece kendini iyi hissetmemesine rağmen

Steve was in the kitchen doing what he does

mutfakta en iyi yaptığı şeyi yapıyordu

best, and that was making a lovely meal.

ve bu da çok güzel bir yemek yapıyordu.

He made the most amazing meal last night.

Dün gece en harika yemeği yaptı.

Now we have over the past month and it has been one month, by the way,

Şimdi son bir ayı geride bıraktık ve bu arada yeni sağlık rejimim bir ay oldu,

my new health regime, one month, one month tomorrow

yarın

since I started my new healthy lifestyle,

yeni sağlıklı yaşam tarzıma başlayalı bir ay, bir ay oldu,

I have cut out a lot of bad food in my diet, I have to say.

diyetimdeki birçok kötü yiyeceği kestim, Söylemek zorundayım.

So everything in my diet is a little more healthy.

Yani diyetimdeki her şey biraz daha sağlıklı.

I'm taking more exercise.

Daha fazla egzersiz yapıyorum.

I'm walking a lot and I have lost some weight.

Çok yürüyorum ve biraz kilo verdim.

However, Mr.

Ancak

Steve, last night made the most delicious lentil curry.

Steve Bay dün gece en lezzetli mercimek körisini yaptı.

It was

spicy, it had lots of flavour and it was delicious.

Baharatlıydı, çok fazla tadı vardı ve lezzetliydi.

Now, normally I don't like eating too much of that type of food

Şimdi, normalde çeşitli sebeplerden dolayı bu tür yiyecekleri çok fazla yemeyi sevmem

for various reasons, but

ama

it was delicious.

lezzetliydi.

So if Mr.

Yani,

Steve is watching at the moment and I have a feeling he might be, he's

şu anda Bay Steve izliyorsa ve ben onun olabileceğine dair bir hisse kapıldıysam,

making some notes, you say, to prepare himself.

kendini hazırlamak için bazı notlar alıyor dersiniz.

But can I say, Mr.

Ama Bay

Steve, that was absolutely gorgeous.

Steve, bunun kesinlikle muhteşem olduğunu söyleyebilir miyim?

That meal last night was so magnifique.

Dün geceki yemek çok muhteşemdi.

It was beautiful.

Güzeldi.

All because normally

Bunun nedeni normalde

Mr. Steve's lentil curry

Bay Steve'in mercimek körisinin

doesn't have much flavour.

pek bir tadı olmamasıdır.

It's true.

Bu doğru.

But last night he got it perfect. He did it perfectly.

Ama dün gece mükemmel anladı. Mükemmel yaptı.

I don't know what he was doing last night, but it was the most delicious meal

Dün gece ne yaptığını bilmiyorum ama

I've had in a long time.

uzun zamandır yediğim en lezzetli yemekti.

In fact, I described Mr.

Aslında,

Steve's lentil curry in the past

geçmişte Bay Steve'in mercimek körisini

as being

bland.

yumuşak olarak tanımlamıştım. Bu

It's not a word you ever use,

by the way, when you are talking about someone's cooking.

arada, birinin yemek yapmasından bahsederken kullandığın bir kelime değil.

If you ever use the word bland

to describe someone's cooking, it is always negative.

Birinin yemeklerini tarif etmek için mülayim kelimesini kullanırsanız, bu her zaman olumsuzdur.

So bland is something that is tasteless.

Çok mülayim tatsız bir şeydir.

It has no flavour.

Tadı yok.

It it leaves no impression.

Hiçbir izlenim bırakmıyor.

It is bland.

mülayim.

You might also use the word insipid as well.

Yavan kelimesini de kullanabilirsiniz.

So something that is bland, something that has no flavour

Yani mülayim olan bir şey, tadı olmayan bir şey

or maybe something that has very little colour

veya belki çok az rengi olan bir şey

can be described as bland.

mülayim olarak tanımlanabilir.

It is an interesting,

Bu ilginç,

an appealing, not very interesting at all.

çekici, hiç de ilginç değil.

In fact.

Aslında.

Claudia, what are you cooking today?

Claudia, bugün ne pişiriyorsun?

Oh, today, once again,

Oh, bugün bir kez daha,

Claudia is cooking, or should I say,

Claudia yemek yapıyor ya da

baking some bread in the oven.

fırında biraz ekmek pişiriyor mu demeliyim?

Very nice.

Çok güzel.

You know, that's one of the things I would love to be able to do.

Biliyor musun, bu yapmayı çok istediğim şeylerden biri.

I would.

I would love to be able to make my own bread,

İsterim.

Kendi ekmeğimi yapabilmeyi çok isterdim

but of course, it takes so much time and so much effort

ama tabii ki bu çok zaman ve çok çaba gerektiriyor

and I just can't be bothered.

ve ben rahatsız olamam.

It's much easier to go to the shop and buy some.

Dükkana gidip biraz satın almak çok daha kolay.

There is a type of bread that I want to eat more of,

Daha çok yemek istediğim ama tutması çok zor olan bir ekmek türü var

but it's very hard to get hold of and that is sour dough.

ve o da ekşi hamur.

Have you heard of sour dough bread? Sour dough.

Ekşi maya ekmeğini duydunuz mu? Ekşi hamur.

And apparently it is a specific type of bread

Ve görünüşe göre

that is left for a very long time.

çok uzun süre bırakılan belirli bir ekmek türüdür.

So quite often in modern bread

Modern ekmek yapımında oldukça sık

making, normally they rush the process.

, normalde süreci aceleye getirirler.

They do it very fast, they do it quickly

Çok hızlı yapıyorlar, çok hızlı yapıyorlar

so you don't get all of the flavour and all of the taste of the bread.

ki ekmeğin tüm lezzetini ve tadını alamıyorsunuz.

However, with sour dough bread

Bununla birlikte, ekşi hamur ekmeği ile

they allow all of the fermentation

tüm fermantasyonun daha

to take place over a longer period of time.

uzun bir süre boyunca gerçekleşmesine izin verirler.

However, because of that, sourdough bread is normally expensive,

Ancak bu nedenle ekşi mayalı ekmek normalde pahalıdır

but it is much healthier for you.

ama sizin için çok daha sağlıklıdır.

It is much better than the

the processed bread that you buy in the supermarket.

Süpermarkette aldığınız işlenmiş ekmekten çok daha iyidir.

So it is very hard to to actually get

Yani aslında

sour dough bread, but it it does taste rather nice.

ekşi mayalı ekmek elde etmek çok zor ama tadı oldukça güzel.

Can I say hello to Cairo?

Kahire'ye merhaba diyebilir miyim?

Cairo?

Kahire?

Santos, who says, Mr.

Bay

Duncan, I love your channel.

Duncan, kanalınızı seviyorum diyen Santos.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

That's very kind of you to say.

Bunu söylemen çok nazik.

Yes, Mr.

Evet, Bay

Stevens, cooking last night was amazing.

Stevens, dün gece yemek pişirmek harikaydı.

We often make this particular gesture.

Sıklıkla bu özel hareketi yaparız.

We go.

Biz gideriz.

It was beautiful.

Güzeldi.

It was delicious.

Lezzetliydi.

It really was so nice.

Gerçekten çok güzeldi.

So Steve is in COVID corner today.

Yani Steve bugün COVID köşesinde.

Unfortunately, he's still feeling a little unwell.

Ne yazık ki, hâlâ biraz iyi hissetmiyor.

We have been testing him.

Onu test ediyorduk.

Yesterday, he took a COVID test

Dün COVID testi yaptırdı

and it is still positive,

ve hala pozitif

but I think it is slowly going away.

ama bence yavaş yavaş geçiyor.

The only thing I can't believe is that I haven't caught it.

İnanamadığım tek şey onu yakalamamış olmam.

I don't know.

Bilmiyorum.

I all I can say is my antibodies must be very strong.

Tüm söyleyebileceğim, antikorlarımın çok güçlü olması gerektiği.

Powerful antibodies, I think so.

Güçlü antikorlar, öyle sanıyorum.

Hello also to I want to say hello to some more people

Merhabalar ayrıca birkaç kişiye daha merhaba demek istiyorum

because sometimes I forget, you see, because I'm in a hurry.

çünkü bazen unutuyorum, çünkü acelem var.

Can I say hello to Florence?

Floransa'ya merhaba diyebilir miyim?

Can I say hello to Lydia?

Lydia'ya merhaba diyebilir miyim?

Hello to Lydia.

Lydia'ya merhaba.

It's nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek güzel.

Also, I want to say a very special

Ayrıca Francesca Altieri'ye çok özel bir

thank you to Francesca Altieri.

teşekkür etmek istiyorum.

Hello, Francesca.

Merhaba, Francesca.

I hope you are watching today.

Umarım bugün izliyorsundur.

And can I say thank you very much for your lovely donation that you sent a couple of days ago.

Ve birkaç gün önce gönderdiğiniz güzel bağışınız için çok teşekkür edebilir miyim?

Thank you. And I do appreciate it.

Teşekkür ederim. Ve bunu takdir ediyorum.

Don't forget all of the donations go towards my work.

Tüm bağışların işime gittiğini unutma.

So everything I do here to maintain the studio

Yani burada stüdyoyu korumak

and to run everything smoothly, I do it all on my own.

ve her şeyi sorunsuz yürütmek için yaptığım her şeyi kendi başıma yapıyorum.

So thank you to Francesca.

Bu yüzden Francesca'ya teşekkür ederim.

And if you want to make a donation as well, you can.

Ve siz de bağış yapmak isterseniz, yapabilirsiniz.

You are more than welcome to do so.

Bunu yapmaktan memnuniyet duyarız.

Everything that you gave, everything you send will be used to make

Verdiğiniz her şey, gönderdiğiniz her şey bunu yapmak için kullanılacak

this,

,

to make sure this goes

bu işlerin kolayca sorunsuz yürümesini sağlamak için

smooth easily, which sometimes it does.

, ki bazen öyle oluyor.

It actually does. Sometimes.

Aslında öyle. Bazen.

Today we are looking at words and phrases connected to

Bugün, havada süzülme ile bağlantılı kelimelere ve deyimlere bakıyoruz

floating.

.

And what's the other one up being up?

Peki diğeri ne kadar ayakta?

There are many ways of expressing up.

Kendini ifade etmenin birçok yolu var.

There are many ways of using the word up.

Yukarı kelimesini kullanmanın birçok yolu vardır.

And also there are many ways of saying float.

Ayrıca float demenin birçok yolu var.

I can promise you now that was not my stomach.

Şimdi size söz verebilirim ki bu benim midem değildi.

It wasn't definitely.

Kesinlikle değildi.

Are you ready for Mr. Steve?

Bay Steve için hazır mısınız?

He will be here in a few moments.

Birkaç dakika içinde burada olacak.

We are trying something different today with Mr.

Bugün Bay Steve ile farklı bir şey deniyoruz

Steve because last week we had some technical problems.

çünkü geçen hafta bazı teknik sorunlar yaşadık.

But I'm hoping today there will be no technical problems.

Ama bugün teknik bir sorun olmayacağını umuyorum.

So please, can you keep your fingers crossed that we don't have

O yüzden lütfen,

any technical problems today?

bugün herhangi bir teknik sorunumuz olmadığına emin olabilir misiniz?

Would you like to have a look at Mr.

Bay Steve'in çılgın bitkisine bir göz atmak ister misiniz

Steve's crazy plant?

?

Steve's plant has gone absolutely crazy.

Steve'in tesisi tamamen çıldırdı.

Here it is. Would you like to see it? Here it is.

İşte burada. Görmek istermisin? İşte burada.

Looking at that.

Şuna bakıyorum.

It has gone absolutely crazy.

Kesinlikle çılgına döndü.

Now, I can never remember the name of this plant, but Mr.

Şimdi, bu bitkinin adını asla hatırlayamıyorum ama Bay

Steve knows what it's called.

Steve onun adını biliyor.

But look at that.

Ama şuna bak.

It has gone absolutely crazy.

Kesinlikle çılgına döndü.

In fact, it's huge.

Aslında, çok büyük.

It's starting to take over the kitchen window.

Mutfak penceresini ele geçirmeye başlıyor.

And you can see now there is a little flower growing in the middle.

Ve şimdi ortada büyüyen küçük bir çiçek olduğunu görebilirsiniz .

It has come right up.

Hemen geldi.

In fact, Mr.

Aslında, Bay

Steve said that it looks like a tiger's dingle tango.

Steve kaplanın dingle tangosuna benzediğini söyledi.

I don't know how Mr.

Bay

Steve knows about Tiger's dingle tangles, but apparently Mr.

Steve'in Tiger'ın dingle yumaklarını nasıl bildiğini bilmiyorum ama görünüşe göre Bay

Steve said that particular flower looks

Steve o çiçeğin

like a tiger's dingle tango.

bir kaplanın dingle tangosuna benzediğini söylemiş.

I don't know about you, but I don't know about those sorts of things.

Seni bilmem ama ben bu tür şeyleri bilmiyorum.

We will see Mr. Steve in a few moments.

Bay Steve'i birazdan göreceğiz.

The live chat is very busy.

Canlı sohbet çok meşgul.

Sater RINO is here.

Sater RINO burada.

Hello, Catarina, Nice to see you back.

Merhaba Catarina, seni tekrar görmek güzel.

Ricardo is here as well.

Ricardo da burada.

Hello, Ricardo.

Merhaba Ricardo.

Nice to see you joining us today as well.

Bugün de aramıza katıldığını görmek güzel.

So many people joining in with a live chat.

Canlı sohbete katılan pek çok insan var.

As I said, there are new lessons coming up.

Dediğim gibi yeni dersler geliyor.

I have been busy in the studio over the past two or three days

Son iki veya üç gündür stüdyoda

making new lessons and I will start posting them next week.

yeni dersler yapmakla meşguldüm ve önümüzdeki hafta onları yayınlamaya başlayacağım.

Oh, Mr. Duncan.

Bay Duncan.

So look out for those.

O yüzden bunlara dikkat edin.

They will hopefully pop up on your notifications.

Umarım bildirimlerinizde açılırlar.

I hope they will

Umarım yaparlar

Tolmach is talking about the balloon.

Tolmach balondan bahsediyor.

Well, we have one here.

Burada bir tane var.

You see going over the house.

Evin üzerinden geçtiğini görüyorsun.

You might see it today once or twice.

Bugün bir veya iki kez görebilirsiniz.

But yes, the one that was going over the United States

Ama evet, Amerika Birleşik Devletleri üzerinden geçen uçak

has now been shot down.

şimdi vuruldu. Sanki

It does seem as if they are maybe

blowing everything out of proportion.

her şeyi orantısız bir şekilde havaya uçuruyorlar gibi görünüyor.

Have you ever heard of that phrase?

Bu cümleyi hiç duydunuz mu?

If you blow something out of proportion,

Bir şeyi orantısız bir şekilde abartırsanız,

it means you make something seem more important

bu, bir şeyi

or more serious than it actually is.

gerçekte olduğundan daha önemli veya daha ciddi gösterdiğiniz anlamına gelir.

You blow something out of proportion.

Orantısız bir şeyi havaya uçuruyorsun. Aşırı

It is overblown.

şişirilmiş.

Something that people are talking about

İnsanların bahsettiği bir şey

is being exaggerated.

abartılıyor.

So a lot of people have got really nervous about this.

Bu yüzden birçok insan bu konuda gerçekten gergin.

And of course, as usual, we have lots of conspiracy theories

Ve tabii ki, her zamanki gibi, Çin'den bu yana uçmuş gibi görünen gizemli balonla ilgili birçok komplo teorimiz var

surrounding the mystery balloon

that would appear to have floated

all the way from China.

.

By the way, that's a very long way.

Bu arada, bu çok uzun bir yol.

That is a long way to float through the sky.

Bu, gökyüzünde süzülmek için uzun bir yol.

I think so.

Bence de.

Mr. Steve is on his way.

Bay Steve yolda.

I hope you will enjoy it.

Umarım beğenirsin.

Mr. Steve is feeling much better and he will be here in a few moments.

Bay Steve kendini çok daha iyi hissediyor ve birazdan burada olacak.

But first I suppose we will take a little break

Ama önce sanırım biraz ara vereceğiz

and we we will prepare Mr.

ve Bay

Steve because he is on his way.

Steve'i hazırlayacağız çünkü o yolda.

Don't don't click that button.

O butona tıklamayın.

Don't click away.

Tıklayıp gitmeyin.

Stay here.

Burada kal.

Yes, we are going to go somewhere.

Evet, bir yere gideceğiz.

We're going to go on holiday.

Tatile gideceğiz.

Trust me,

İnan bana,

I don't know when it will be, but hopefully it will be soon.

ne zaman olacağını bilmiyorum ama umarım yakında olur.

He is on his way in a moment.

Birazdan yola çıkıyor.

Stand by. Mr.

Yanında olmak. Bay

Steve is in Covered corner.

Steve Kapalı köşede.

He will be with us in a few moments from now.

Bundan birkaç dakika sonra bizimle olacak.

Okay.

Tamam aşkım.

And I am.

Ve ben.

The problem with doing this is there is always something to remember and think of.

Bunu yapmanın sorunu, her zaman hatırlanacak ve düşünülecek bir şey olmasıdır.

So let me just put the live chat on for Mr.

O halde Bay Steve için canlı sohbeti açayım

Steve. He's he's already whispering in my ear.

. O zaten kulağıma fısıldıyor.

He's saying, Mr. Duncan, where is the live chat?

Diyor ki, Bay Duncan, canlı sohbet nerede?

Okay, then I will I will set that up for Mr.

Tamam, o zaman bunu Bay Steve için ayarlayacağım

Steve.

Now, you have no idea

.

Şimdi,

how many things I have to think of when I'm doing this.

bunu yaparken ne çok şey düşünmem gerektiği hakkında hiçbir fikrin yok.

It's.

Onun.

It's a little bit crazy, to say the least.

En hafif deyimiyle biraz çılgınca.

And now that we have lots of ads playing.

Ve şimdi oynayan çok sayıda reklamımız var.

Oh, dear, we may

Ah canım,

go away.

gidebiliriz.

Apps.

Uygulamalar.

There we go.

Oraya gidiyoruz.

Okay, I will give this to Mr.

Tamam, bunu

Steve in a moment when he's on camera. So here he comes.

biraz sonra kameraya geçtiğinde Bay Steve'e vereceğim. İşte geliyor.

Now, I hope this works because we are trying something different today.

Umarım bu işe yarar çünkü bugün farklı bir şey deniyoruz.

First of all, Mr. Steve, can you hear me?

Her şeyden önce, Bay Steve, beni duyabiliyor musunuz?

I can.

Yapabilirim.

I can hear you loud and clear, Mr. Duncan.

Sizi çok net duyabiliyorum, Bay Duncan.

Okay. Can you hear me? I think so.

Tamam aşkım. Beni duyabiliyor musun? Bence de.

Keep speaking.

Konuşmaya devam et.

Yes, Mr. Duncan.

Evet, Bay Duncan.

Here we are on Sunday.

Pazar günü buradayız.

Once again, I live across the world.

Bir kez daha dünyanın öbür ucunda yaşıyorum.

Okay, here we go. And here he comes.

Tamam, başlıyoruz. Ve işte geliyor.

Mr. Steve is now right

Bay Steve şimdi tam

here.

burada.

Hello. Hello, everyone.

Merhaba. Herkese merhaba.

Here I am in covered corner. As Mr.

İşte kapalı köşedeyim. Bay

Duncan has said.

Duncan'ın dediği gibi.

Now I'm for those of you that don't know,

Şimdi bilmeyenler için söylüyorum,

I've unfortunately caught COVID again last week.

maalesef geçen hafta yine covid'e yakalandım.

Again, the rule is don't mix with other people in large groups.

Yine kural, büyük gruplarda diğer insanlarla karıştırmayın .

Yes, well, that's what that's what I said now.

Evet, şimdi söylediğim buydu.

But anyway, I am feeling much, much better.

Ama her neyse, kendimi çok ama çok daha iyi hissediyorum.

And I did a test yesterday

Ve dün bir test yaptım

and it's a very faint line now.

ve şu anda çok silik bir çizgi.

Mr. Duncan on the on the test.

Bay Duncan testte.

So I think by tomorrow

Bu yüzden, yarına kadar

I will have expelled the vile bug from my system

aşağılık böceği sistemimden atmış olacağımı

and I will be able to appear on the live streams again

ve

without having to be in this remote way.

bu kadar uzak kalmaya gerek kalmadan canlı yayınlarda tekrar görünebileceğimi düşünüyorum.

Mind you.

Dikkat et.

Having said that, you haven't caught it, Mr. Duncan

Bunu söyledikten sonra kapmadınız Bay Duncan

Which is very good because I didn't want you to catch it

Bu çok iyi çünkü kapmanızı istemedim

because I didn't want to have to look after you

çünkü size

in any way, shape or form.

hiçbir şekilde, hiçbir şekilde, biçimde veya biçimde bakmak zorunda kalmak istemedim.

I'm only joking, But no, it's very good you didn't catch it.

Şaka yapıyorum ama hayır, iyi ki anlamamışsın.

And we didn't even isolate at all.

Ve hatta hiç izole olmadık.

I mean, we've isolated for this because I just, you know, I don't be standing up for 2 hours.

Yani, bunun için izole olduk çünkü ben sadece, bilirsin, 2 saattir ayakta durmuyorum.

It's too uncomfortable when I'm getting better.

İyileşirken çok rahatsız oluyorum.

But luckily you didn't get it and we didn't isolate,

Ama neyse ki sen kapmadın ve biz de izole etmedik ki

which just shows something, actually, because I had a fairly full on infection.

bu aslında bir şeyi gösteriyor, çünkü oldukça dolu bir enfeksiyon geçirdim.

So I'm surprised you didn't get it.

Bu yüzden anlamamana şaşırdım. Bu

So I think sometimes it's not always passed on.

yüzden bazen her zaman aktarılmadığını düşünüyorum.

We just don't know all the full details of how this happens.

Bunun nasıl olduğuna dair tüm detayları bilmiyoruz.

But long story short, I'm much better and I'm glad to be here.

Ama uzun lafın kısası, çok daha iyiyim ve burada olduğum için mutluyum.

I was here on Wednesday, but only briefly.

Çarşamba günü buradaydım, ama sadece kısa bir süreliğine.

Yes, You seem to have all your energy back now.

Evet, şimdi tüm enerjinizi geri almış görünüyorsunuz.

While I was out in the garden, Mr.

Bahçedeyken Bay

Duncan, today I did a little bit in the garden.

Duncan, bugün biraz bahçede çalıştım.

I thought, I'm going to push myself because I think that helps with the recovery.

Kendimi zorlayacağım çünkü bunun iyileşmeye yardımcı olacağını düşündüm.

Just do a little bit of gardening, a little bit of weeding,

Biraz bahçıvanlık yapın, biraz yabani otları temizleyin,

because there's those sneaky weeds, even though it's still winter,

çünkü o sinsi otlar var, hala kış olmasına rağmen,

when there's a little bit of warm weather, those little those weeds that are very sneaky,

hava biraz sıcakken, o küçük, o çok sinsi yabani otlar,

they start growing and then all of a sudden you go out there in spring and you don't notice.

büyümeye başlarlar ve sonra hepsi birdenbire baharda oraya çıkarsın ve fark etmezsin.

So I'm I've been getting rid of a lot of weeds, Mr.

Ben de bahçede büyümeye başlayan pek çok yabani ottan kurtuldum Bay

Duncan, that are already starting to grow in the garden.

Duncan .

Well, it does feel like spring today.

Bugün bahar gibi hissettiriyor.

It does.

All the bulbs are coming up.

öyle

Tüm ampuller geliyor.

We've got snowdrops in the garden.

Bahçede kardelenlerimiz var.

And of course, I saw that you've shown the Amaryllis plant.

Ve tabii ki Amaryllis bitkisini gösterdiğinizi gördüm.

It's gone crazy.

Çıldırdı.

Crazy?

Deli?

I've never known a plant to grow so fast.

Hiç bu kadar hızlı büyüyen bir bitki görmemiştim.

I think only bamboo grows quicker than this Amaryllis plant.

Bence sadece bambu bu Amaryllis bitkisinden daha hızlı büyüyor .

It's a mad plant.

Çılgın bir bitkidir.

It's absolutely mad.

Kesinlikle çılgınca.

I'm going to have to go and show the neighbour that gave it to me for Christmas just how well it's doing.

Gidip onu bana Noel'de veren komşuya ne kadar işe yaradığını göstermem gerekecek.

I mean, it must.

It must have grown a centimetre a day

Yani, olmalı. Orada

günde bir santimetre büyümüş olmalı

there. It is phenomenal.

. Bu olağanüstü.

Absolutely phenomenal.

Kesinlikle olağanüstü.

Anyway, I'm hoping it has a red flower, a great big red flower.

Her neyse, umarım kırmızı bir çiçeği vardır, büyük, büyük kırmızı bir çiçeği.

If it's white, I'm going to be bitterly disappointed.

Eğer beyazsa, büyük bir hayal kırıklığına uğrayacağım.

Oh dear.

Ah hayatım.

Because I don't like white flowers.

Çünkü beyaz çiçekleri sevmiyorum.

I think they're boring.

Bence sıkıcılar.

So I'm hoping it's going to be pink or red or something like that.

Bu yüzden pembe ya da kırmızı ya da onun gibi bir şey olacağını umuyorum.

Mr. Duncan, we will have to wait and see. Yes.

Bay Duncan, bekleyip görmemiz gerekecek. Evet.

So today we have a lot of things to talk about and we are all.

Yani bugün konuşacak çok şeyimiz var ve hepimiz öyleyiz.

Can I just say again, Steve, we are all so relieved to see you

Tekrar söyleyebilir miyim Steve, senin

looking well and you have got your colour back.

iyi göründüğünü ve eski rengine kavuştuğunu gördüğümüz için hepimiz çok rahatladık.

You look super duper.

Süper kandırılmış görünüyorsun.

I'm not sure if I like it or not.

Beğenip beğenmediğimden emin değilim.

Yeah, well, I was getting used to Mr.

Evet,

Steve being quiet and unwell, to be honest.

dürüst olmak gerekirse Bay Steve'in sessiz ve hasta olmasına alışmaya başlamıştım.

Yes, I must admit I said this on Wednesday.

Evet, bunu Çarşamba günü söylediğimi itiraf etmeliyim.

If you want to avoid COVID, avoid choirs.

COVID'den kaçınmak istiyorsanız korolardan kaçının.

Yes, I've twice.

Evet, iki kez oldum.

I've caught it now from going to my choir groups

Şimdi koro gruplarıma giderken kaptım

because I think everyone's singing and talking.

çünkü sanırım herkes şarkı söylüyor ve konuşuyor.

And if somebody has got COVID, then you're going to pick it up.

Ve eğer birisinde COVID varsa, o zaman onu alacaksınız.

Well, I can't believe I didn't catch it.

Yakalamadığıma inanamıyorum.

I know. I don't know why.

Biliyorum. Neden bilmiyorum.

So you must have a super strong immune system this time

Yani bu sefer süper güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmalısın

because you did catch it last time.

çünkü geçen sefer kaptın.

So, I don't know, maybe I'm just weak,

Yani, bilmiyorum, belki sadece zayıfım,

but then I do.

ama sonra yaparım.

I've always picked up every cold flu bug going all my life.

Hayatım boyunca her nezle grip böceğini hep kaptım.

I've always been susceptible to that.

Buna her zaman duyarlı oldum.

It's probably just the shape of my throat on some.

Muhtemelen bazılarında sadece boğazımın şeklidir.

Steve I've never mind enough about me, Mr. Steve.

Steve Kendim hakkında hiçbir zaman yeterince umursamadım, Bay Steve.

No. Well, I'm going to talk about you again.

Hayýr. Pekala, yine senin hakkýnda konuţacađým.

I remember when we first met.

İlk tanıştığımız zamanı hatırlıyorum.

When we first met, I realised one thing about Mr.

İlk tanıştığımızda, Bay Steve hakkında bir şey fark ettim

Steve, and that is he catches colds very easily.

, o da çok kolay nezle oluyor.

And I suppose one of the reasons was, was the job that you were doing, because you were,

Ve sanırım sebeplerden biri , yaptığınız işti, çünkü

you were hanging around sick people quite a lot.

hasta insanlarla oldukça fazla takılıyordunuz.

So is that maybe that's one of the reasons.

Belki de sebeplerden biri budur.

But I did realise very early on that that Mr.

Ama çok erken fark ettim ki, Bay

Steve is a person who might be getting colds

Steve

and flu and all sorts of other fevers quite often. And

sık sık soğuk algınlığı, grip ve diğer her türlü ateşe yakalanabilecek bir insan. Ve

I used to as the child, I always did as a child,

ben çocukken, çocukken hep yapardım

and some years I remember you not going back that long ago.

ve bazı yıllar senin o kadar da eskiye gitmediğini hatırlıyorum.

I would get like four colds a year

Yılda yaklaşık dört kez nezle olurdum

and I don't think I was run down or anything, but I just just would catch them.

ve bitkin düştüğümü falan düşünmüyorum, ama sadece onları yakalardım.

I don't know why I never found out the reason how or how to prevent them.

Bunları nasıl ve nasıl önleyeceğimi neden hiçbir zaman öğrenemedim bilmiyorum. Var

I've tried every alternative therapy there is.

olan her alternatif terapiyi denedim.

If it's out there, I've tried it.

Eğer oradaysa, denedim.

None of them work.

Hiçbiri çalışmıyor.

So I think I've just have to accept that.

Bu yüzden bunu kabul etmem gerektiğini düşünüyorum.

I've got to stay away from people if I want to avoid colds and flu bugs.

Soğuk algınlığı ve grip böceklerinden kaçınmak istiyorsam insanlardan uzak durmalıyım.

So you're going to become like me.

Yani benim gibi olacaksın.

Everybody has a weak point in their system somewhere.

Herkesin sisteminde bir yerde zayıf bir nokta vardır.

I think so.

Bence de.

And that just happens to be mine.

Ve bu sadece benim oluyor.

I suppose I shouldn't complain too much. It could be a lot worse.

Sanırım fazla şikayet etmemeliyim. Bu çok kötü olabilir.

Everyone, every everyone has their own Achilles heel.

Herkesin, herkesin kendi Aşil topuğu vardır.

A weakness, I suppose. Yes.

Bir zayıflık sanırım. Evet.

Unless of course.

Tabii sürece.

It is actually your Achilles heel. Achilles heel.

Bu aslında senin Aşil topuğun. Aşil topuğu. İnsanlara anlatacağımız

There's a good phrase, Mr.

güzel bir söz var Bay

Duncan, for us to tell people about.

Duncan.

Well, the other thing I was going to mention very briefly,

Pekala, çok kısaca bahsedeceğim diğer bir şey de,

but was the the use of words

to do with with catching fevers or

ateşe yakalanmak

or being able to to catch things easily.

veya bir şeyleri kolayca yakalayabilmek ile ilgili kelimelerin kullanılmasıydı.

And some people are they are very the word I'm looking for is susceptible.

Ve bazı insanlar, aradığım kelime çok duyarlı.

Yes. Oh, there is a good word.

Evet. Ah, güzel bir söz var.

Susceptible.

Duyarlı.

If a person is susceptible

Bir kişi

to colds or fever, maybe they catch them quite often.

soğuk algınlığına veya ateşe duyarlıysa, onlara oldukça sık yakalanabilir.

And of course, we do have seasons as well, don't we, Steve?

Ve tabii ki bizim de mevsimlerimiz var, değil mi Steve?

We have seasons, yes.

Mevsimlerimiz var, evet.

So that weather, as we all know

Böylece hava, hepimizin bildiği gibi,

it is is is a good environ

for cold and flu bugs to be transmitted.

soğuk algınlığı ve grip böceklerinin bulaşması için iyi bir ortamdır.

So is is it still the flu season now? Yes.

Peki şimdi hala grip mevsimi mi? Evet.

Yes, flu season starts

Evet, grip mevsimi

sort of November, December time the peak

bir nevi Kasım-Aralık aylarında başlar

and then goes on to probably end

ve zirveye ulaşır ve muhtemelen Şubat ayının sonu

of February, beginning of March until spring.

, Mart ayının başından bahara kadar devam eder.

I mean, you can get flu any time of the year, but the vast

Demek istediğim, yılın herhangi bir zamanında grip olabilirsiniz, ancak

majority of the cases tend to be in in this country, in the northern

vakaların büyük çoğunluğu bu ülkede olma eğilimindedir, kuzeyde

tend to be December, January time.

Aralık, Ocak zamanı olma eğilimindedir.

But yes, I did have a flu jab and I think that does help.

Ama evet, grip aşısı oldum ve bunun yardımcı olduğunu düşünüyorum.

But I definitely, definitely was cold.

Ama ben kesinlikle ama kesinlikle üşüyordum.

But anyway, enough about me. Mr. Duncan.

Ama neyse, benden bu kadar. Bay Duncan.

Excuse me, I'm coughing away.

Affedersiniz, öksürüyorum.

Grandma, you might be hearing a bit of that today because Mr.

Büyükanne, bugün bunu biraz duyuyor olabilirsin çünkü Bay

Steve is still under the weather.

Steve hâlâ havanın altında.

He hasn't completely recovered.

Tamamen iyileşmedi.

As I mentioned last night.

Dün gece bahsettiğim gibi.

I did thank you earlier.

Daha önce teşekkür ettim.

I don't know if you heard me, Steve, but I did compliment your your wonderful cooking last night.

Beni duydun mu bilmiyorum Steve ama dün gece yaptığın harika yemeklere iltifat ettim.

You made the most amazing lentil curry.

En harika mercimek körisini yaptın.

It was absolutely gorgeous.

Kesinlikle muhteşemdi.

I think after many, many weeks and months of trial and error,

Sanırım haftalarca ve aylarca süren deneme yanılmalardan sonra

I finally found

nihayet

the best way to make it stick.

kalıcı hale getirmenin en iyi yolunu buldum.

Stick to that particular recipe in future.

Gelecekte bu özel tarife sadık kalın.

And talking of cooking, I noticed that Claudia is cooking bread.

Yemek yapmaktan bahsetmişken, Claudia'nın ekmek pişirdiğini fark ettim.

Yeah.

Evet.

Which I used to love cooking when I was younger.

Küçükken yemek yapmayı çok sevdiğim bir yemek.

I used to cook it for my mum when I was a teenager or younger.

Gençken veya daha gençken annem için pişirirdim.

I can't remember when I started cooking bread, but I used to love cooking bread.

Ekmek yapmaya ne zaman başladığımı hatırlamıyorum ama ekmek yapmayı çok severdim.

We normally say baking. Baking? Yes, I used to love that.

Normalde pişirme diyoruz. Pişirmek mi? Evet, eskiden bunu severdim.

I used to like love kneading the dough and watching the

Hamur yoğurmayı ve

the bread rise with the yeast.

maya ile ekmeğin kabarmasını izlemeyi severdim.

You to stick it in the air and cover it and let it rise up

Havaya sokup üzerini kapatıp kabarmasına izin veriyorsunuz ve

and then need it again and then let it rise up again and then cook.

sonra tekrar ihtiyacınız oluyor ve sonra tekrar yükselmesine izin veriyorsunuz ve sonra pişiriyorsunuz.

You cannot beat home baked bread.

Ev yapımı ekmeği yenemezsin.

Yes, absolutely Delicious.

Evet, kesinlikle Lezzetli.

Well, as I mentioned to you last week, not on the live stream, but away from the live stream.

Peki geçen hafta sizlere bahsettiğim gibi canlı yayında değil canlı yayından uzakta.

There is a type of practical sourdough bread, but it's very hard to get hold of because

Bir çeşit pratik ekşi mayalı ekmek var ama bulması çok zor çünkü

apparently it is it is prepared over a very long period of time.

görünüşe göre çok uzun bir sürede hazırlanmış.

So all of the yeast is allowed to ferment more.

Böylece mayanın tamamı daha fazla mayalanmaya bırakılır.

And because of that, it is actually better for you.

Ve bu nedenle, aslında sizin için daha iyi.

It is actually better for your body.

Aslında vücudunuz için daha iyidir.

Less starch, apparently.

Görünüşe göre daha az nişasta.

But but unfortunately, it's not easy to come by.

Ama ne yazık ki, gelmesi kolay değil.

Yes, it's become it became very popular in the lockdowns.

Evet, sokağa çıkma yasaklarında çok popüler hale geldi.

A lot of people were making it at home.

Birçok kişi evde yapıyordu. Karantinalar sırasında

It became a bit of a became a bit of a thing, a bit of a fad

biraz bir şey haline geldi, biraz moda oldu

during the lockdowns, because during the lockdowns, everyone was doing a lot more cooking at home.

, çünkü karantinalar sırasında herkes evde çok daha fazla yemek yapıyordu.

You couldn't buy flour, everyone was doing their own home cooking.

Un alamıyordun, herkes kendi ev yemeğini yapıyordu.

A lot more of it went sour.

Çok daha fazlası ekşidi.

Dough became this sort of thing that loads of people were cooking at home.

Hamur, bir sürü insanın evde pişirdiği bir şey haline geldi.

So I mean, we didn't do it.

Yani biz yapmadık.

I never did cook bread in the end, but I could have had a go.

Sonunda hiç ekmek pişirmedim ama deneyebilirdim.

But yes, it's it's a right sandwich.

Ama evet, bu doğru bir sandviç.

No, it's fine. It's just it just takes too long to make.

Hayır, bu iyi. Sadece yapımı çok uzun sürüyor.

Well, that's the trouble with if you've got the time to bake bread, fine.

Eh, ekmek pişirmek için zamanın varsa sorun bu, tamam.

Otherwise you probably need to get yourself one of those bread makers.

Aksi takdirde, muhtemelen kendinize o ekmek üreticilerinden birini almanız gerekir.

But then if you buy a bread maker, then you

Ama sonra bir ekmek yapma makinesi alırsanız, o zaman

if you don't use it, it's just a waste of money and a large bit of equipment

onu kullanmazsanız, bu sadece para israfı olur ve

that sits in the kitchen cupboard somewhere not being new, it just takes too much time to make.

mutfak dolabında yeni olmayan bir yerde duran büyük bir ekipman parçası, yapmak çok zaman alır. . Etrafta durup

I can't I can't stand around waiting for bread to rise.

ekmeğin kabarmasını bekleyemem.

Well, I think if you've got a bread maker, I think that's good.

Bence bir ekmek makineniz varsa, bence bu iyi.

But it's quite a commitment.

Ama bu oldukça büyük bir taahhüt.

I would like to get one.

Bir tane almak istiyorum.

Actually.

Aslında.

I've thought about getting one because you can experiment

Bir tane almayı düşündüm çünkü

with all different types of bread, but you know, it's £100

tüm farklı ekmek türlerini deneyebilirsin, ama biliyorsun, 100 sterlin

and then the danger is that you buy one and then you never use it.

ve o zaman tehlike, bir tane alırsın ve sonra onu asla kullanmazsın.

And then or you use it a few times and you become bored with it

Ve sonra ya da birkaç kez kullanırsınız ve ondan sıkılırsınız

and then you stick it in the cupboard and then you end up going out buying bread

ve sonra onu dolaba tıkarsınız ve sonunda ekmek almaya gidersiniz

because we have seen something in the news this week

çünkü bu hafta haberlerde

about how Shop bought bread is very bad for you.

Shop'un ekmek satın almasının çok kötü olduğuna dair bir şey gördük. senin için.

Yes, well, this is it.

Evet, işte bu.

This is literally what I mentioned earlier, because it's got too much of the raw starch.

Bu tam anlamıyla daha önce bahsettiğim şey çünkü çok fazla ham nişasta var.

It isn't allowed to ferment.

Fermente olmasına izin verilmez.

And of course, brown bread is another one that a lot of people like.

Ve tabii ki esmer ekmek de pek çok kişinin sevdiği bir başka ekmektir.

You can have bread with lots of grain

Bol tahıllı

or maybe lots of wheat or wheat germ.

veya belki bol buğdaylı veya buğday ruşeymli ekmek yiyebilirsiniz.

So so I suppose there were many different types of bread, but I would love

Yani pek çok farklı ekmek türü olduğunu varsayıyorum ama

to eat more of sour dough bread. So.

daha çok ekşi hamurlu ekmek yemeyi çok isterim. Bu yüzden.

So we'll try and find if someone does it, maybe we can ask our next door neighbour

Bu yüzden birisinin yapıp yapmadığını bulmaya çalışacağız, belki fırın sahibi olan yan komşumuza sorabiliriz

who who happens to own a bakery.

.

Can you believe it?

One of our neighbours who moved to is

Buna inanabiliyor musun?

Taşınan komşularımızdan biri geçen yıldı

it was last

year or the year before he actually owns a bakery.

ya da aslında bir fırın sahibi olmadan önceki yıldı.

And I keep I keep saying to Steve,

Ve Steve'e sürekli söylüyorum,

we must become very friendly with him because we might get free bread.

onunla çok arkadaş canlısı olmalıyız çünkü bedava ekmek alabiliriz.

Yes, well, exactly.

Evet, tam olarak.

We need to get free bread because

Bedava ekmek almalıyız çünkü

that would be a way maybe I could do something for him and he could do something for me.

bu benim onun için bir şeyler yapmamın ve onun da benim için bir şeyler yapmasının bir yolu olabilir.

Oh, in return, I've got to think of something.

Oh, karşılığında, benim de bir şeyler düşünmem gerekiyor.

I've got to think of something to get that free bread from the neighbour. But

Komşudan o bedava ekmeği almak için bir şeyler düşünmeliyim. Ancak

Claudia's is not the only one cooking because Angeles is and gels.

yemek yapan tek kişi Claudia değil, çünkü Angeles ve jeller.

And I'm not sure how you pronounce your name is cooking.

Ve adının yemek yapmak olduğunu nasıl telaffuz ettiğinden emin değilim .

Empanadas.

Empanadas.

Empanadas.

Empanadas.

Now, I'm not sure what they are, but they sound nice,

Şimdi, ne olduklarından emin değilim, ama kulağa hoş geliyorlar, bu

so I never chicken or something like that.

yüzden asla korkmuyorum ya da onun gibi bir şey. Hiç

Never heard of it. Empanadas?

duymadım. Empanadas?

Yes. It sounds

Evet. Kulağa

almost Mexican.

neredeyse Meksikalı geliyor. bir

Sort of.

Yeah.

nevi.

Evet.

Type of food.

Yiyecek türü.

So maybe you could tell us what that is,

Belki bize bunun ne olduğunu söyleyebilirsin,

because whatever it is, it's sounds delicious.

çünkü her ne ise, kulağa çok hoş geliyor.

It's going to make me hungry.

Beni acıktıracak.

My appetite is coming back.

İştahım geri geliyor.

By the way, it sounds more Italian to me.

Bu arada, bana daha çok İtalyan gibi geliyor.

And I think if I enchiladas, I think it might be sort of

Ve eğer enchiladas yaparsam, bunun bir çeşit

Mexican in origin.

Meksika kökenli olabileceğini düşünüyorum.

But maybe you could tell us what that is.

Ama belki bize bunun ne olduğunu söyleyebilirsin.

Angeles

Angeles

And people are sort of hinting that about going to Paris.

Ve insanlar Paris'e gitmekle ilgili bir nevi bunu ima ediyorlar.

Mr. Duncan I noticed a few comments.

Bay Duncan birkaç yorum fark ettim.

Oh, Tomek was saying that Rotterdam

Oh, Tomek, Rotterdam'dan

to Paris is only 2 hours on a train.

Paris'e trenle sadece 2 saat olduğunu söylüyordu.

Yeah.

Evet.

So, yes, we've got to find out, haven't we?

Yani, evet, öğrenmeliyiz, değil mi?

The ideal time to go now.

Şimdi gitmek için ideal zaman.

We want to go sort of end of May, June time, but we've got to

Mayıs sonu, Haziran gibi gitmek istiyoruz ama

fix up a date.

bir tarih belirlememiz gerekiyor.

Then we're going to go and then ask is this,

Sonra gidip soracağız,

is this something that other people could link in to?

bu başka insanların bağlantı kurabileceği bir şey mi?

Yes. Well, the main problem is at the moment as well is we're living

Evet. Şu anda asıl sorun şu ki, herkesin greve gittiği

in these crazy times where everyone keeps going on strike.

bu çılgın zamanlarda yaşıyoruz .

So we don't know who is going to go on strike next

Bundan sonra kimin greve gideceğini bilmiyoruz

because quite often they don't give you much, much warning.

çünkü çoğu zaman size pek fazla uyarıda bulunmazlar.

So the worse scenario,

Yani en kötü senaryo,

the worst possible scenario would be us arranging something.

olabilecek en kötü senaryo bizim bir şeyler ayarlamamız olurdu.

And then the same weekend or the same week, everyone decides to go on strike.

Sonra aynı hafta sonu ya da aynı hafta herkes greve gitmeye karar verir.

And then and then we have to call it off.

Ve sonra ve sonra iptal etmeliyiz.

So so that is the main problem.

Yani asıl sorun bu.

That is the one, the one worry that is now at the back of my mind.

Bu, şu anda aklımın bir köşesinde olan tek endişe.

But we will try.

Ama deneyeceğiz.

We are determined it will happen.

olacağına kararlıyız.

It might not happen this year, but we are hoping that it will that.

Bu yıl olmayabilir, ama olacağını umuyoruz.

So now we've got to plan for it.

Yani şimdi bunun için plan yapmalıyız.

If you don't plan for it, it won't happen.

Bunun için plan yapmazsan, olmayacak.

Yes. So we've got to we've got to say we can't say.

Evet. Yani söylemeliyiz söyleyemiyoruz.

Will it happen?

Olacak mı?

It might happen.

Olabilir.

We've got to say we've got to pick a date and say

Bir tarih seçmemiz gerektiğini söylemeliyiz ve

this is when we're going and and then give a few alternative dates

bunun ne zaman gideceğimizi söylemeliyiz ve sonra birkaç alternatif tarih vermeliyiz

because people might be working on might be difficult to get time off.

çünkü üzerinde çalışan insanlar izin almak zor olabilir.

People need to be able to plan in advance.

İnsanların önceden plan yapabilmesi gerekir. Bu

So I think we've got to get on to this.

yüzden bence bu konuya geçmeliyiz.

Mr. Duncan, fairly quickly.

Bay Duncan, oldukça hızlı.

Say this is when we're planning to come this weekend

Diyelim ki bu hafta sonu

or this weekend, which would be better because we're very flexible.

ya da bu hafta sonu gelmeyi planlıyoruz, bu daha iyi olur çünkü çok esnekiz.

I'm not working now, so I'm very flexible.

Şimdi çalışmıyorum, bu yüzden çok esnekim.

It's got to be over a weekend.

Bir hafta sonu bitmek zorunda.

It's got to be when there are no school holidays

Okul tatilleri olmadığında olmalı

because we don't want to be travelling when there's but when all the kids are off school,

çünkü varken seyahat etmek istemiyoruz ama tüm çocuklar okul dışındayken

we don't want public holidays, so we've got to find out

resmi tatiller istemiyoruz, bu yüzden

when there are public holidays, particularly in France

resmi tatillerin ne zaman olduğunu öğrenmeliyiz. tatiller, özellikle Fransa'da

and we've got to link in with that.

ve bununla bağlantı kurmalıyız. Birleşik

It probably doesn't matter so much in the UK when there's public holidays.

Krallık'ta resmi tatillerin olması muhtemelen çok da önemli değildir.

Then mind you, on the other hand,

O zaman dikkat edin,

if there's going to be a strike, they're going to do it on a public holiday.

grev olacaksa resmi tatilde yapacaklar.

So that's why we need to avoid public holidays. Exactly.

Bu yüzden resmi tatillerden kaçınmamız gerekiyor. Kesinlikle.

To avoid strikes, Yes.

Grevleri önlemek için, Evet.

So the strikes in this country, the strikes in France.

Yani bu ülkedeki grevler, Fransa'daki grevler.

Yeah.

Evet.

So if we avoid a public holiday, we should be safe.

Yani resmi tatilden kaçınırsak güvende olmalıyız.

And then we've got to decide, are we going to go on Eurostar or are we going to fly?

Ve sonra karar vermeliyiz, Eurostar'a mı katılacağız yoksa uçacak mıyız?

Or maybe we can walk, know and get a sponsored

Ya da belki

walk to go to Paris, though maybe a tandem?

tandem olsa da Paris'e gitmek için yürüyebilir, tanıyabilir ve sponsorlu bir yürüyüşe çıkabiliriz?

We could hire a tandem and think this is

Bir tandem kiralayabilir ve

this is starting to sound exhausting, to be honest.

dürüst olmak gerekirse bunun kulağa yorucu gelmeye başladığını düşünebiliriz.

I'm not going to do that.

Bunu yapmayacağım.

No, that's way I'm doing that, I can tell you now.

Hayır, ben böyle yapıyorum, şimdi söyleyebilirim.

So we've got to find out about public holidays. Okay.

Bu yüzden resmi tatilleri öğrenmeliyiz. Tamam aşkım.

Yes. France, you've just literally said that.

Evet. France, tam anlamıyla bunu söyledin.

I know. I'm just repeating it.

Biliyorum. Sadece tekrar ediyorum.

Anyway, what I was going to mention is my résumé.

Her neyse, bahsedeceğim şey özgeçmişim.

My regime of being healthy is now one

Sağlıklı olma rejimim artık

old one month.

bir aylık. Ben

I've been doing it.

yapıyorum.

And I feel I have to say, Steve, and I know,

Ve söylemem gerektiğini hissediyorum Steve ve biliyorum,

I know I really put a lot of effort into this.

bunun için gerçekten çok çaba sarf ettiğimi biliyorum.

I will be honest with you.

sana karşı dürüst olacağım

I'm eating porridge in the morning.

Sabah yulaf lapası yiyorum.

I'm exercising.

egzersiz yapıyorum

Hopefully we will have a walk after we've done

İnşallah bugün de bunu yaptıktan sonra yürüyüş yaparız

this today as well, because the weather is so nice outside.

çünkü dışarıda hava çok güzel.

So we will see what happens.

Yani ne olacağını göreceğiz.

But it's all because of Mr. Steve as well.

Ama hepsi aynı zamanda Bay Steve yüzünden. Beni

You say encouraging me as well.

de cesaretlendir diyorsun.

So sometimes it's very important to do that.

Bu yüzden bazen bunu yapmak çok önemlidir.

Today we are looking at floating

Bugün süzülmeye

and being up.

ve yükselmeye bakıyoruz.

Can you guess why we're doing that? Mr.

Bunu neden yaptığımızı tahmin edebiliyor musunuz? Bay

Steve, Is it anything to do with that

Steve,

so-called spy balloon

that has been floating over certain American states,

bazı Amerikan eyaletlerinin üzerinde dolaşan ve

which has been all over the news?

tüm haberlerde yer alan sözde casus balonuyla bir ilgisi var mı?

And we're not quite sure as to the reason why?

Ve neden olduğundan tam olarak emin değiliz? Görünüşe göre

It's that some people seem to think that the Chinese

bazı insanlar Çinlilerin

have done it deliberately, but it sort of backfired a bit

bunu kasıtlı olarak yaptığını düşünüyor, ancak bu biraz geri tepti

because they were supposed to have a visit from the secretary of state,

çünkü dışişleri bakanının onları ziyaret etmesi gerekiyordu

and then it's all sort of gone a bit wrong that's had to be cancelled and. Mr..

ve sonra her şey biraz ters gitti, bu da olması gereken bir şeydi. iptal ve. Bay

BLINKEN Yeah, relationships between China

BLINKEN Evet, Çin

and America are at an all time low.

ile Amerika arasındaki ilişkiler tüm zamanların en düşük seviyesinde. Onun yerine

I always call him Mr.

her zaman ona Bay

Blinken instead of.

Blinken derdim.

Mr.. BLINKEN Hey, Scott, quite like him.

Bay.. BLINKEN Hey, Scott, onun gibi.

He seemed very measured, very sensible.

Çok ölçülü, çok mantıklı görünüyordu.

I like Mr. Blinken.

Bay Blinken'ı severim.

I think he's he looks like somebody you can really trust.

Bence gerçekten güvenebileceğin birine benziyor.

He he his name sounds like a character from a kid's TV show.

Adı, bir çocuk TV şovundaki bir karakter gibi geliyor.

Mr.. BLINKEN Whenever you see him being interviewed, he just seems like the sort of just the sort of person

Bay BLINKEN Ne zaman onunla röportaj yapılırken görseniz, tam da

you want as a secretary of state and very calm, very measured, very diplomatic.

bir dışişleri bakanı olarak isteyeceğiniz türden bir insan gibi görünüyor ve çok sakin, çok ölçülü, çok diplomatik.

You know,

you just look at him and you just think, yeah, I trust that guy.

Bilirsiniz,

sadece ona bakarsınız ve sadece evet, o adama güveniyorum diye düşünürsünüz.

Anyway, Steve, I've heard

Her neyse Steve, sıcak hava balonuna bağlı

that there is a Chinese spy satellite

bir Çin casus uydusu olduğunu duydum

attached to a hot air balloon,

and it's actually going over our house right now.

ve şu anda evimizin üzerinden geçiyor.

Really?

In fact, if you if you look at both, you you might see it going over right now.

Gerçekten mi?

Aslında, ikisine de bakarsanız, şu anda bittiğini görebilirsiniz. Aman

Oh, my goodness. It's coming. It's here it is. Steve Duncan.

tanrım. O geliyor. işte burada. Steve Duncan.

Oh, Oh, I don't know if I'm going the right way.

Oh, oh, doğru yoldan mı gidiyorum bilmiyorum.

Oh, oh,

Oh, oh,

oh, well, no,

oh, pekala, hayır,

I'm not surprised because there is so much to spy on

şaşırmadım çünkü gözetlenecek çok şey var

and so much intelligence that could be gathered from watching your live stream.

ve canlı yayınınızı izleyerek toplanabilecek çok fazla istihbarat var.

Mr. Duncan. Yes.

Bay Duncan. Evet. Şu

It wouldn't surprise me if people are spying on me now.

anda insanların beni gözetlemesi beni şaşırtmaz.

There's somebody maybe lurking in the bushes at the back of the house watching.

Belki de evin arkasındaki çalıların arasında pusuda bekleyen biri vardır .

Oh, empanada is stuffed pasta from Central America.

Oh, empanada, Orta Amerika'dan doldurulmuş makarnadır.

Oh, look at that.

Şuna bak.

Sounds very nice. Yes.

Kulağa çok hoş geliyor. Evet.

So obviously, Angela has gone off to to eat these.

Açıkçası, Angela bunları yemeye gitti.

So it's not it's not it's not bread, then it's pasta.

Yani mesele ekmek değil, o zaman makarna.

Pasta? Yeah, Stuffed pasta.

Makarna? Evet, Doldurulmuş makarna. Kulağa

Oh, sounds lovely.

hoş geliyor.

Uh, Alexander says you can't avoid strikes if you're in France.

Alexander, Fransa'daysanız grevlerden kaçınamayacağınızı söylüyor .

No, that's true. That is true.

Hayır, bu doğru. Bu doğru.

I same now in the UK, it's back to sort of 1970s levels of strike.

Aynı şimdi Birleşik Krallık'ta, 1970'lerin grev seviyelerine geri döndü.

Does anyone actually go to work in France?

Gerçekten Fransa'da çalışmaya giden var mı?

Because they always seem to be on strike

Çünkü her zaman

more than we are.

bizden daha fazla grevde görünüyorlar.

Yes. Bamboo for use, as I've just got here.

Evet. Yeni geldiğim gibi kullanım için bambu.

But why aren't we together?

Ama neden birlikte değiliz?

Well, you'll have to look at the comments earlier.

Eh, daha önce yorumlara bakmanız gerekecek.

It's because I've still got COVID.

Çünkü bende hala COVID var.

And so we're sort of trying

Ve bu yüzden, muhtemelen şu anda pek olası olmasa da, geçme ihtimalime karşı

not to be too close to each other

birbirimize çok yakın olmamaya çalışıyoruz

in case I pass it on, although it's probably unlikely now.

.

Plus, also, it's just a bit easier for me to sit down as I'm recovering.

Ayrıca, iyileşirken oturmak benim için biraz daha kolay.

You know, I need to recover.

Biliyorsun, toparlanmam gerekiyor.

Yeah. I think you're enjoying this. Yes.

Evet. Bence bundan zevk alıyorsun. Evet.

I don't mind standing up, but it might.

Ayağa kalkmayı umursamıyorum ama olabilir.

I'm going to get achy legs, so maybe we can return back to this sort of format.

Bacaklarım ağrıyacak, bu yüzden belki bu tür bir formata geri dönebiliriz.

I That's relaxed, Mr. Duncan.

Rahatladım, Bay Duncan.

I could fall asleep here. Please don't. I won't.

Burada uyuyabilirdim. Lütfen yapma. yapmayacağım

I'll be going to have the word again today, Mr.

Bugün yine söz alacağım, Bay

Duncan.

Not today, because I didn't have time to set it up.

Duncan.

Bugün değil, çünkü kurmaya vaktim olmadı.

And also, it's a bit more complicated because you're in the other room,

Ayrıca, diğer odada olduğunuz için bu biraz daha karmaşık, bu

so there is a lot of stuff to that then I have to do.

yüzden yapmam gereken çok şey var.

But let's promise that we'll do it for next week.

Ama gelecek hafta yapacağımıza söz verelim.

We'll do it next week.

Önümüzdeki hafta yapacağız.

Hopefully everything will be more normal,

İnşallah her şey daha normal olur,

whatever, whatever normal is.

her neyse, normal neyse.

I mean, what is normal?

Demek istediğim, normal olan nedir?

Something Lewis says that be careful that that balloon could take away.

Lewis'in söylediği bir şey, o balonun alıp götürebileceği konusunda dikkatli olun.

Yo, yo, yo, yo.

Yo, yo, yo, yo.

YouTube golden button.

YouTube altın düğmesi.

Yes. Maybe they're spying on me.

Evet. Belki beni gözetliyorlardır.

They want to know what we're really doing.

Gerçekten ne yaptığımızı bilmek istiyorlar.

Maybe.

Maybe this whole YouTube channel is just a cover

Belki.

Belki de tüm bu YouTube kanalı,

for something more salacious.

daha müstehcen bir şeyin kapağıdır.

Oh, Mr. Duncan.

Bay Duncan.

Salacious, something salacious, something

Müstehcen, müstehcen bir şey,

going on in the background that maybe

arka planda

people would be offended by

insanların

or upset by something salacious, something

müstehcen bir şeye güceneceği veya üzüleceği bir şey,

mean something unsavoury.

tatsız bir şey anlamına gelen bir şey.

Okay. Maybe.

Tamam aşkım. Belki.

Now, Steve, you were telling me about your latest

Steve, bana

your way of passing the time away during the day.

gün içinde en son zaman geçirme şeklini anlatıyordun.

And apparently what Mr.

Ve görünüşe göre Bay

Steve likes to do, it's something he's done over the past two or three weeks.

Steve'in yapmaktan hoşlandığı şey, son iki veya üç haftadır yaptığı bir şey.

He started reply lying

to news stories on the Internet.

İnternetteki haberlere yalan cevaplar vermeye başladı.

So we all do it.

Yani hepimiz yapıyoruz.

We all like to have a look at the news stories on the Internet.

Hepimiz internetteki haberlere bir göz atmayı severiz .

Maybe there are reports

Belki

in your local area that you want to keep up with, but Steve has started

yerel bölgenizde takip etmek isteyeceğiniz haberler vardır, ancak Steve bu haberlerin

writing comments underneath

altına yorumlar yazmaya başladı

these news stories, and sometimes I don't know why

ve bazen

you do it, Steve, but one of these days someone is going to knock on the door

bunu neden yaptığınızı bilmiyorum Steve, ama bu günlerde birileri gidecek kapıyı çalın

and they're going to say, yeah,

ve onlar, evet,

I yeah, the guy that wrote that comment.

evet, o yorumu yazan adam diyecekler.

And then you will have to stand there and explain yourself.

Ve sonra orada durup kendini açıklaman gerekecek. Bu

So I think a lot of people do this nowadays that neither.

yüzden bugünlerde pek çok insanın bunu yaptığını düşünüyorum .

Yes, I've got into because I've got time on my hands because I'm not working now.

Evet, girdim çünkü zamanım var çünkü şu an çalışmıyorum.

I've got time on my hands, as they say.

Dedikleri gibi zamanım var. Bir

I've got lots of spare time.

sürü boş zamanım var.

I've become a bit hooked on

reading news stories

like just become hooked on the news,

Haberlere bağımlı olmak,

reading stories and then reacting to them.

hikaye okumak ve sonra onlara tepki vermek gibi haber hikayeleri okumaya biraz bağımlı hale geldim.

Because in a lot of news stories now posted on the Internet,

Çünkü artık internette yayınlanan pek çok haberde

there is a comment section

where people have made comments.

insanların yorum yaptığı yorum bölümü bulunuyor.

It's not like

it's not like not Tik Tok.

Tik Tok değil gibi değil.

What's that thing that the way you

that people make lots of comments about what we can't

İnsanların muhtemelen sadece yapamayacağımız şeyler hakkında pek çok yorum yapma şekliniz nedir?

possibly just.

Duncan tweet, Twitter, Twitter. Yes.

Duncan tweet'i, Twitter, Twitter. Evet.

It's it's it's probably similar to Twitter, but it's the news story itself

Muhtemelen Twitter'a benziyor, ancak haberin kendisi

and it has a comment section at the top.

ve üstte bir yorum bölümü var.

And I I've got into this habit of reading a news story becoming

Ve

excited about it in some way and making comments.

bir şekilde haberden heyecan duyarak okuma ve yorum yapma alışkanlığı edindim.

And I've got a bit out of control with it.

Ve bu konuda biraz kontrolden çıktım.

So I've got to be careful because I'm not being abusive or anything like that.

Bu yüzden dikkatli olmalıyım çünkü taciz edici ya da onun gibi bir şey yapmıyorum.

I'm just putting my point of view across.

Ben sadece bakış açımı ortaya koyuyorum.

And I have noticed quite a lot of reaction from people

Ve

where I often take the opposite view

that other people are taking in their comments section.

yorumlar bölümünde diğer insanların benimsediği görüşün tam tersini düşündüğüm insanlardan oldukça fazla tepki gördüm.

So I'm going to have to be careful that I don't bite off

Bu yüzden,

more than I can chew and

çiğneyebileceğimden fazlasını ısırmamaya ve

say something that might come back to bite me.

beni ısırmak için geri gelebilecek bir şey söylememeye dikkat etmem gerekecek.

If you say something that might come back to bite you, you say something and make a comment about something.

Sizi ısıracak bir şey söylerseniz, bir şey söyler ve bir şey hakkında yorum yaparsınız.

You think that it's not going to have any repercussions, but then suddenly

Bunun bir etkisi olmayacağını düşünürsünüz ama sonra

at some point somebody knocks on your door and punches you

bir noktada biri kapınızı çalar ve suratınıza bir yumruk atar

in the face and something like that could happen.

ve buna benzer bir şey olabilir.

So yes, exactly.

Yani evet, kesinlikle.

So it's like people make comments, don't they, from ten years ago

Yani insanlar on yıl önce

when they were teenagers on

gençken

websites

web sitelerinde

or on social media somewhere, and then they become famous

veya sosyal medyada bir yerlerde yorumlar yapıyor ve sonra ünlü oluyorlar ve

and then somebody finds a tweet or a post from somewhere years ago

sonra birisi yıllar önce bir yerden bir tweet veya gönderi buluyor, değil mi?

that they made, and then they try and use that to destroy them in the media.

ve sonra bunu medyada onları yok etmek için kullanmaya çalışırlar.

Yeah, but of course, things you might have said when you've were a teenager,

Evet, ama tabii ki, gençken söylediğin şeyler ,

you might have grown out of that way of thinking now

şimdi o düşünce tarzından kurtulmuş olabilirsin

and you might have a different, completely different way of thinking.

ve farklı, tamamen farklı bir düşünce tarzına sahip olabilirsin.

But then the people have to graphically drop, grovel and and

Ama sonra insanlar grafiksel olarak düşmeli, diz çökmeli ve

take back what they said and apologise.

söylediklerini geri alıp özür dilemelidir.

And you have to get very often looks very unseemly.

Ve çok sık çok yakışıksız görünmeniz gerekir.

You have to beg for forgiveness.

Bağışlanmak için yalvarmalısın.

Yes, they have to beg for forgiveness because they're out there

Evet, af dilemeleri gerekiyor çünkü

instead of standing up and saying, Well, yeah, that's what I said at the time.

ayağa kalkıp, "Evet, evet, o zaman ben de öyle dedim" demek yerine oradalar.

I don't mean now.

Şimdi demek istemiyorum.

You know, people get so upset now about everything they do.

Bilirsin, insanlar artık yaptıkları her şey için çok üzülüyorlar.

Ridiculous.

Saçma.

You know, everyone makes offhanded comments.

Bilirsin, herkes hazırlıksız yorumlar yapar.

So might have said things in conversations to people years ago

Yıllar önce insanlarla konuşmalarda

that they don't necessarily believe now, but of course they do.

şimdi inanmadıkları şeyleri söylemiş olabilir, ama elbette inanıyorlar.

They're long forgotten.

Uzun zamandır unutuldular.

But if you're a famous person and you and everything you do on the on

Ama ünlü biriysen ve sen ve sosyal medyada yaptığın her şey

social media now is there forever, isn't it?

artık sonsuza kadar orada olacak, değil mi?

Well, you can delete it.

Pekala, onu silebilirsin.

You can delete it.

Onu silebilirsin.

But if you don't, it's there forever. Yes.

Ama yapmazsan, sonsuza kadar oradadır. Evet.

So it's very difficult, isn't it, I think, to say anything now.

Yani artık bir şey söylemek çok zor değil mi diye düşünüyorum. Klavyenin arkasında oturuyorsanız,

I think it is very, very easy to do that, though, if you're sitting behind the keyboard.

bunu yapmanın çok ama çok kolay olduğunu düşünüyorum .

And no one knows who you are.

Ve kimse senin kim olduğunu bilmiyor.

I think that that is one of the things that that does happen a lot these days.

Bence bu, bugünlerde çokça olan şeylerden biri.

We call these people keyboard warriors

Bu insanlara klavye savaşçıları diyoruz

and they they have lots of lots of courage when they're behind the keyboard.

ve klavyenin arkasındayken çok fazla cesaretleri var .

But but in person, if you met them in the street,

Ama şahsen, onlarla sokakta tanışsaydın,

they wouldn't express any of those views

bu görüşlerin hiçbirini ifade etmezlerdi

because they know in the real world

çünkü gerçek dünyada

or as they as we call it now, i r l

ya da şimdi bizim dediğimiz şekliyle,

that's what people say they instead of saying in the real world,

insanlar bunu gerçek hayatta söylemek yerine söylüyorlar. dünya,

they just abbreviate it to i r l I didn't know that in the real world,

sadece irl olarak kısaltıyorlar. Gerçek dünyada

Telmex says

why he deletes all his comments in real life to cover his tracks.

Telmex'in izlerini kapatmak için

gerçek hayatta neden tüm yorumlarını sildiğini bilmiyordum .

Where we've noticed this is something we've noticed a lot about Tomic, because as we've said

Bunu fark ettiğimiz yerde, Tomic hakkında çokça fark ettiğimiz bir şey çünkü

before, Steve, we know very little

daha önce de söylediğimiz gibi, Steve,

about all of those people out there watching us.

bizi izleyen tüm o insanlar hakkında çok az şey biliyoruz.

So we don't know who could who could be watching, as it could be anyone, any one, anyone.

Bu yüzden, herhangi biri, herhangi biri, herhangi biri olabileceği için kimin kimin izlediğini bilmiyoruz.

They might be a famous celebrity watching us.

Bizi izleyen ünlü bir ünlü olabilirler.

So maybe Tomic, maybe Tomic is actually someone who's really famous

Yani belki Tomic, belki Tomic gerçekten ünlü biri

and he wants to make sure that he doesn't leave any trail.

ve iz bırakmadığından emin olmak istiyor .

Well, we'll find out when we will meet up in Paris.

Pekala, Paris'te ne zaman buluşacağımızı öğreneceğiz.

Yes, it would be amazing if it turned out that Tomic is a famous film star or maybe actor.

Evet, Tomic'in ünlü bir film yıldızı ya da aktör olduğu ortaya çıkarsa harika olur.

Wouldn't that be amazing from Poland? Yes.

Polonya'dan harika olmaz mıydı? Evet.

Louis is getting excited, of course, about us all meeting up

Louis hepimizin buluşacağı için heyecanlanıyor tabii ki

and is suggesting that we we need to go to Monmouth.

ve Monmouth'a gitmemizi öneriyor.

Monmouth, I think you pronounce it Montmartre.

Monmouth, sanırım onu ​​Montmartre olarak telaffuz ediyorsun.

Montmartre.

Montmartre.

Among that which is of I think is is

Bence olanlar arasında

definitely the nicest place in Paris I've been to. Yes.

kesinlikle Paris'te bulunduğum en güzel yer. Evet.

The Mountain of the Saints.

Azizler Dağı.

Yes. It's lovely that the church at the top,

Evet. Tepedeki kilisenin,

Abbey Cathedral, whatever it's called at the top, is beautiful.

Abbey Katedrali'nin, tepedeki adı her ne ise, çok güzel olması çok güzel.

And then of course you've got all that lovely, all those lovely cafes

Ve tabii ki tüm o güzel kafelere

and the, the, the art influence.

ve sanat etkisine sahipsin.

You can have your portrait.

Portrenizi alabilirsiniz.

That's my favourite part of, of Paris. Yes.

Paris'in en sevdiğim yanı bu. Evet.

A lot of the artists used to live up there.

Eskiden birçok sanatçı orada yaşardı.

Renoir, Monet, they all, they were all hanging around there.

Renoir, Monet, hepsi, hepsi orada takılıyorlardı.

They've got it.

Aldılar.

So the strange thing is, Steve, that particular area in

Garip olan şu ki, Steve, Paris'teki o bölge

Paris used to be an area of ill repute.

eskiden kötü şöhretli bir bölgeydi.

That's where all the ladies of the night used to hang around.

Orası gecenin bütün hanımlarının takıldığı yerdi.

I just think it's very fitting that we'll all be going there. Yes.

Hepimizin oraya gidecek olmasının çok uygun olduğunu düşünüyorum. Evet.

So you can meet me on a street corner in Paris,

Yani benimle Paris'te bir sokak köşesinde buluşabilirsin

and and then we can arrange the fee

ve sonra ücreti ayarlayabiliriz

afterwards.

.

Exactly.

Kesinlikle.

So today's Steve today.

Yani bugünün Steve'i.

Moving on. We we are talking about today's subject.

Hareketli. Bugünün konusu hakkında konuşuyoruz. Öyle bir

We have a subject which is one that,

konumuz var ki,

well, maybe, baby, some people like the subject, maybe they don't, but I hope you'll stick around.

belki bebeğim, bazı insanlar konuyu sever belki sevmezler ama umarım buralarda kalırsın.

Anyway, we are looking at words and phrases connected to up

Her neyse, up ve float ile bağlantılı kelimelere ve deyimlere bakıyoruz

and floating.

. Bu şeylerle bağlantılı

You might be surprised to find out just how many words and phrases there are connected to those things.

ne kadar çok kelime ve kelime öbeği olduğunu öğrenince şaşırabilirsiniz.

Steve

Steve

By the way, can I ask you a question?

Bu arada, sana bir soru sorabilir miyim?

Steve Yes.

Steve Evet. Sol

Do you do it with your left hand or your right hand?

elinizle mi yoksa sağ elinizle mi yapıyorsunuz?

Hmm. I can see this is a little this is a rabbit hole.

Hmm. Bunun birazcık buranın bir tavşan deliği olduğunu görebiliyorum.

I've got to be careful not to go down.

Düşmemeye dikkat etmeliyim.

Are you talking about.

Hakkında mı konuşuyorsun.

No, just.

Just answer the question.

Hayır sadece.

Sadece soruyu cevapla. Sol

Do you do it with your left hand or right hand?

elinizle mi yoksa sağ elinizle mi yapıyorsunuz? Duruma

It depends. Usually my right. So.

göre değişir. Genellikle benim hakkım. Bu yüzden.

And when do you do it?

Ve ne zaman yapıyorsun?

Do you do it during the day or night?

Gündüz mü yoksa gece mi yapıyorsun?

Well, I don't know how to answer that, Mr.

Buna nasıl cevap vereceğimi bilmiyorum Bay

Duncan. Both.

Duncan. İkisi birden.

Both. You do it during the day and the night.

İkisi birden. Bunu gece ve gündüz yapıyorsun.

And also you use your right hand.

Ayrıca sağ elini de kullanıyorsun.

Yes. Have you done it recently?

Evet. Yakın zamanda yaptın mı?

I don't know what you're talking about, Mr. Duncan.

Neden bahsettiğinizi bilmiyorum, Bay Duncan.

I'm assuming it's eating it.

yediğini varsayıyorum.

I'm going to I'm going to assume it's something about eating cereal.

Bunun mısır gevreği yemekle ilgili bir şey olduğunu varsayacağım.

So I'm going to say this morning.

O yüzden bu sabah söyleyeceğim.

Oh, okay.

Tamam.

That this morning.

Bu sabah.

He did it this morning.

Bu sabah yaptı.

Yeah. So you did it this morning with your right hand?

Evet. Yani bu sabah sağ elinle mi yaptın?

Yes. I was holding the spoon and eating my cereal with my right hand.

Evet. Kaşığı tutuyordum ve sağ elimle mısır gevreğimi yiyordum.

Yeah, that's what I'm thinking that you're talking about.

Evet, bahsettiğini düşündüğüm şey bu.

Mr. Duncan might not be, though.

Yine de Bay Duncan olmayabilir.

Would you say

that you are good at it?

Bunda iyi olduğunu söyleyebilir misin?

Well, I'm good at eating, yes.

Yemek yemekte iyiyim, evet.

I don't miss my mouth.

ağzımı kaçırmam.

There's no answer to that, is what you're talking about, Mr.

Bunun bir cevabı yok, bahsettiğiniz şey bu, Bay

Duncan.

Duncan.

Well, what am I talking about?

Ben neden bahsediyorum?

What do you think I'm talking about, Steve?

Neden bahsettiğimi sanıyorsun, Steve?

I don't know. Holding a spoon, holding a knife.

Bilmiyorum. Kaşık tutmak, bıçak tutmak.

You use your right hand, you do it during the day and night.

Sağ elini kullanıyorsun, bunu gece gündüz yapıyorsun. Sen

You did it.

yaptın.

You did your bottom. You did it this morning.

Kıçını yaptın. Bu sabah yaptın.

Is it wiping your bottom? No, it isn't wiping your bottom.

Kıçını mı siliyor? Hayır, kıçını silmiyor.

How did it.

Because that's different in different cultures, isn't it, Mr. Steve?

nasıl oldu

Çünkü bu, farklı kültürlerde farklıdır, değil mi Bay Steve?

That's disgusting. How could you say that?

Bu iğrenç. Bunu nasıl söylersin?

Oh, of course I'm talking about

Ah, tabii ki

writing with a pen.

kalemle yazmaktan bahsediyorum.

Writing with a pen.

Kalemle yazmak.

Oh, because very few people apparently these days,

Oh, çünkü görünüşe göre bu günlerde çok az

very few people use one of these.

insan bunlardan birini kullanıyor.

They very rarely write anything.

Çok nadiren bir şey yazarlar.

And if they do, they only do it

Ve eğer yaparlarsa, bunu sadece

occasionally when they have to.

gerektiğinde ara sıra yaparlar.

So most people nowadays and this is something I've mentioned in the past,

Yani günümüzde çoğu insan ve bu geçmişte bahsettiğim bir şey,

I think this is one of those dying actions, something that we used to do all the time.

bence bu ölme eylemlerinden biri, eskiden her zaman yaptığımız bir şey.

But writing with a pen Now, I don't know about you, Steve, but whenever I do

Ama kalemle yazmak Şimdi, seni bilmem Steve, ama ne zaman

it, I find it very hard.

yapsam, bana çok zor geliyor.

Yes, I find it hard.

Evet, zor buluyorum.

I find it really weird when I have to write, especially

Yazmak zorunda kaldığımda bunu gerçekten tuhaf buluyorum, özellikle

if I'm writing something and it's a very long piece, maybe something I want to remind myself of,

bir şey yazıyorsam ve bu çok uzun bir parçaysa, belki kendime hatırlatmak istediğim bir şey,

maybe some ideas that I have for a future lesson.

belki de gelecekteki bir ders için sahip olduğum bazı fikirler.

But I find it really hard to actually write it.

Ama gerçekten yazmakta gerçekten zorlanıyorum.

It feels weird.

Garip hissettiriyor.

And yet, as a child at school, that that's all we ever did.

Ve yine de, okulda bir çocuk olarak, yaptığımız tek şey buydu.

I know if I have to write anything now,

Şimdi bir şey yazmam gerekip gerekmediğini biliyorum,

when I look at the writing afterwards, it looks like the writing of a five year old

sonradan yazıya baktığımda beş yaşındaki bir çocuğun yazısını andırıyor

and. It

ve.

makes you fingers ache. Yes.

Parmaklarınızı ağrıtıyor. Evet.

I don't know.

Maybe teachers do.

Bilmiyorum.

Belki öğretmenler yapar.

Teachers still write a lot, I presume children do.

Öğretmenler hâlâ çok yazıyor, sanırım çocuklar da yazıyor.

If they have the children still write essays at school.

Çocuklar varsa, okulda hala denemeler yazıyorlar.

I think.

Bence.

I think they do.

They type it on a computer now. I don't know.

Bence yaparlar.

Şimdi bilgisayara yazıyorlar. Bilmiyorum.

This is the strange thing, though.

Garip olan da bu ama.

The other day you were talking about classrooms

Geçen gün sınıflardan bahsediyordun

and you said that they don't have blackboards anymore.

ve artık kara tahtalarının olmadığını söyledin. Kara

They don't have chalkboards, but I don't think they even have whiteboards anymore.

tahtaları yok, ama artık beyaz tahtaları bile olduğunu sanmıyorum.

I think everything is projected using a computer and a projector.

Her şeyin bir bilgisayar ve projektör kullanılarak yansıtıldığını düşünüyorum. Bu

So I think everything now is shown on on the wall or on a special surface

yüzden artık her şeyin duvarda ya da dersin yansıtılacağı özel bir yüzeyde gösterildiğini düşünüyorum

y for the for the lesson to be projected onto.

.

So I think many schools now actually use computers

Bu yüzden bence birçok okul artık bilgisayarları

in their in their daily life when they are actually teaching in class.

günlük yaşamlarında sınıfta ders verirken gerçekten kullanıyor.

I think so.

Bence de.

Oh yes, we do.

Ah evet, yaparız.

Don't I mean, certainly writing has reduced in most people's lives that I mean,

Değil mi, kesinlikle çoğu insanın hayatında yazı yazmak azaldı, yani

if I used to when I first started work, all reports

işe ilk başladığımda yazsaydım, tüm raporlar

were written on paper.

kağıda yazılırdı. Eskiden

I used to have to write sales reports on on paper and send them through.

satış raporlarını kağıda yazıp göndermem gerekiyordu. Demek

Was I mean, yes, we had I hardly right now

istediğim, evet, neredeyse şu anda

I probably do write something every day

muhtemelen her gün bir şeyler yazıyorum

because I write if I've got to memorise

çünkü

a script or the lines from a song.

bir senaryoyu veya bir şarkının satırlarını ezberlemem gerekiyorsa yazıyorum. Çok iyi

One of the techniques I've found that works very well is to physically write it down.

çalıştığını bulduğum tekniklerden biri, onu fiziksel olarak yazmaktır.

Yes, several times.

Evet, birkaç kez.

So I do do that because that helps with the memory retention.

Ben de bunu yapıyorum çünkü bu hafızada kalmaya yardımcı oluyor.

But actually that almost comes on to what I want to mention about learning English,

Ama aslında bu, neredeyse İngilizce öğrenmekle ilgili bahsetmek istediğim şeye geliyor

because this does connect to learning the English language.

çünkü bu, İngilizce öğrenmekle bağlantılı.

So what I always say and anyone who is finding it

Bu yüzden her zaman söylediğim şey ve

difficult to remember words or phrases

kelimeleri veya cümleleri hatırlamakta zorlanan

or maybe they just want to improve their grammar, one of the best ways of doing it is to write.

veya belki de sadece gramerini geliştirmek isteyen herkes, bunu yapmanın en iyi yollarından biri yazmaktır.

Maybe if you find a favourite passage from a book,

Belki bir kitaptan favori bir pasaj

or maybe an essay that you enjoy, write it down, copy it.

veya hoşunuza giden bir makale bulursanız, onu yazın, kopyalayın.

And what you find is when you write with a pen,

Ve bir kalemle yazarken,

when you use a pen, you are actually using your eyes

bir kalem kullandığınızda, aslında gözlerinizi

and your brain in a rather unique, neat way.

ve beyninizi oldukça benzersiz, temiz bir şekilde kullandığınızı görürsünüz.

It's unique because you are using your hand to do one thing.

Eşsiz çünkü elinizi bir şey yapmak için kullanıyorsunuz.

You are looking as you do it, and also

Bunu yaparken bakıyorsunuz ve ayrıca

your brain is having to concentrate on what it is you are writing

beyniniz ne yazdığınıza odaklanmak zorunda kalıyor

and those things combined

ve bu şeyler bir araya geldiğinde

create a very unique moment of time for your brain.

beyniniz için çok benzersiz bir zaman anı yaratıyor.

It it helps things to go into your mind

Bir şeylerin zihninize

or into your brain and stay there.

veya beyninize girmesine ve orada kalmasına yardımcı olur.

Definitely.

Kesinlikle.

If I want to remember the lines of a song or I said

Bir şarkının mısralarını hatırlamak istersem veya

any lines from dialogue, then if I write it,

diyalogdan herhangi bir satır söylediysem, o zaman yazarsam

just physically write it down from it doesn't go in.

fiziksel olarak yazmanız yeterlidir

If I just keep reading it, it goes in very slowly.

. Kelimenin

If I literally write it out.

tam anlamıyla yazarsam.

And apparently the rule is if you do it three times,

Ve görünüşe göre kural şu ​​ki, eğer bunu üç kez yaparsanız,

if you write out something three times,

bir şeyi üç kez yazarsanız,

it will stay in your brain, because somehow that connection

beyninizde kalacaktır, çünkü bir şekilde

between writing it down and somehow you get a different understanding as well.

onu yazmak ile bir şekilde farklı bir anlayışa sahip olmak arasındaki o bağlantı.

I mean, I can look I can look at the words of a song and sing them from the music

Yani, bakabilirim, bir şarkının sözlerine bakabilir ve onları müzikten okuyabilirim

or say the lines,

ya da dizeleri söyleyebilirim,

but when you write them out, suddenly a different and you get a different

ama onları yazdığınızda, birdenbire farklı ve

understanding of what it's what it's trying to say.

onun ne söylemeye çalıştığına dair farklı bir anlayış edinirsiniz. .

Because sometimes it's easy to read something and not really concentrate on what you're reading.

Çünkü bazen bir şeyler okumak ve gerçekten okuduğunuza konsantre olmamak kolaydır.

You can just read the words very easily,

Kelimeleri çok kolay bir şekilde okuyabilirsiniz,

but You can't necessarily

ancak

get into your brain what what that actually means.

bunun gerçekte ne anlama geldiğini tam olarak beyninize giremezsiniz.

But if you write it down, you all right?

Ama bir yere yazarsan, iyi misin?

Oh, that's what they're trying to say.

Ah, bunu söylemeye çalışıyorlar.

Somehow there's a different connection, as you say, going on

Bir şekilde beyinde farklı bir bağlantı oluyor, sizin de dediğiniz gibi

in the brain.

.

A lot of I'm always interested in people that do calligraphy.

Çoğu zaman kaligrafi yapan insanlara ilgi duymuşumdur .

I'm always a bit jealous of people who can write nicely

Güzel yazabilen insanları her zaman biraz kıskanmışımdır

because my

handwriting, to be honest, my handwriting is atrocious.

çünkü

el yazım, dürüst olmak gerekirse, el yazım berbat.

I always if there's one thing my teacher used to always about in school,

Her zaman, öğretmenimin okulda,

especially my early years, was my awful handwriting.

özellikle de ilk yıllarımda her zaman yaptığı bir şey varsa, o da berbat el yazımdı.

It really did look as if a spider had across the page.

Gerçekten de sayfada bir örümcek varmış gibi görünüyordu.

So I'm always envious.

Bu yüzden her zaman kıskanırım.

I'm slightly jealous of people who can write very well.

Çok iyi yazabilen insanları biraz kıskanırım.

I think sometimes your handwriting, Steve, you would have been a great doctor.

Bence bazen el yazınla harika bir doktor olurdun Steve.

Yeah, I think so.

Evet bence de.

I think you would have been a an amazing doctor because

Bence harika bir doktor olurdun çünkü

I can never read your handwriting.

el yazını asla okuyamıyorum.

I can't read it either.

Ben de okuyamıyorum.

A lot of people are saying that they do write every day and they do

Pek çok insan her gün yazdıklarını ve

enjoy writing every day. Ha

her gün yazmaktan keyif aldıklarını söylüyor. Ha

ha. No, Virk says.

ha. Hayır, diyor Virk.

I write every day with a pen.

Her gün kalemle yazıyorum.

Lots of people have said the same thing.

Birçok kişi aynı şeyi söyledi.

Olga says that do so it's not necessarily dying out.

Olga, bunu yapmanın mutlaka ölmek olmadığını söylüyor.

Tomic says he writes down lists of things to do, like a to do list that does that.

Tomic, bunu yapan bir yapılacaklar listesi gibi yapılacaklar listesi yazdığını söylüyor.

But I used to do that a lot at work because I need them when I'm not working.

Ama bunu işte çok yapardım çünkü çalışmadığım zamanlarda onlara ihtiyacım var.

Now, if you write things down, you're more likely to do them.

Şimdi, bir şeyler yazarsanız, onları yapma olasılığınız daha yüksektir.

If you have a to do list or list of goals for that day,

O gün için bir yapılacaklar listeniz veya hedef listeniz varsa, onları yazarsanız

you're far more likely to do them if you write them down.

gerçekleştirme olasılığınız çok daha yüksektir .

It's part of that retention.

Bu tutmanın bir parçası.

Yes, I think so.

Evet bencede.

But there is a good exercise.

Ama iyi bir egzersiz var.

So if you want to improve your your word power or your ability

Dolayısıyla kelime gücünüzü veya

to remember words, a very good thing to do is to write them down physically.

kelimeleri hatırlama yeteneğinizi geliştirmek istiyorsanız, yapılacak çok iyi bir şey onları fiziksel olarak yazmaktır.

Do it instead of just typing with a computer.

Sadece bir bilgisayarla yazmak yerine yapın.

It isn't the same thing.

Aynı şey değil.

If you write it, it is it is using your brain in a very special way.

Yazarsanız, beyninizi çok özel bir şekilde kullanıyor demektir.

And I think it is a good way of of improving your word power, your grammar,

Ve bence kelime gücünüzü, gramerinizi

and I suppose also your handwriting as well.

ve sanırım aynı zamanda el yazınızı da geliştirmenin iyi bir yolu.

I think Francesca says I write notes from your past lessons. Oh

Sanırım Francesca geçmiş derslerinden notlar aldığımı söylüyor. Oh

yes. That's it.

evet. Bu kadar.

Sort of key learning points. Hmm.

Bir çeşit önemli öğrenme noktaları. Hmm.

And if you write it down.

Ve eğer yazarsan.

It's the information is going to be retained in your brain much better

Beyninizde

than if you just watch something.

sadece bir şey izlemenize göre çok daha iyi tutulacak bilgidir.

I mean, they say they do say that, don't they?

Yani, bunu söylediklerini söylüyorlar, değil mi?

The experts in sort of retention of information

Bilginin saklanması konusunda uzmanlar, ne

say that the more senses you can be involved, you can get involved,

kadar çok duyuyu işin içine katabilirseniz, dahil olabilirsiniz,

the more likely you are to retain it.

onu tutma olasılığınızın o kadar yüksek olduğunu söylüyorlar.

So visual

Yani görsel

hearing and then also writing it down, another one

işitme ve ardından onu yazma,

to help your brain retain information

beyninizin bilgileri tutmasına

or have some impact.

veya bir miktar etki yaratmasına yardımcı olmak için bir tane daha.

Yeah, a lot of people are saying that they

Evet, pek çok insan

they still write a lot and they enjoy doing it.

hala çok yazdıklarını ve bunu yapmaktan keyif aldıklarını söylüyor.

And Olga says that she does a writer to do list as well.

Olga da bir yazar yapılacaklar listesi yaptığını söylüyor.

That's probably the only things she writes, but at least she's doing it.

Muhtemelen yazdığı tek şey bu, ama en azından yapıyor.

And Cristina says, I'm always writing down from your lessons.

Ve Cristina , "Her zaman senin derslerinden yazıyorum" diyor.

From your lessons as well.

Derslerinden de.

So that's another person is taking notes from the lesson, which is presumably why,

Yani bu başka bir kişi dersten notlar alıyor , muhtemelen bu yüzden,

I mean, if you watch a television programme, if I watch a television programme

yani, eğer bir televizyon programı izlerseniz,

that's trying to give me information, you don't retain that much of it

bana bilgi vermeye çalışan bir televizyon programı izlersem, o kadarını aklınızda tutmazsınız

because it's only the visual you're getting, isn't it?

çünkü bu sadece elde ettiğin görsel, değil mi?

You're only getting the visual and the hearing, but you're not getting that

Sadece görsel ve işitsel olanı alıyorsunuz ama o

connection, which is that writing it down that slowly.

bağlantıyı o kadar yavaş yazıyorsunuz ki bu bağlantıyı kuramıyorsunuz.

I don't know how it works, but it does.

Nasıl çalıştığını bilmiyorum ama işe yarıyor.

But it's a very good tip for.

Ama için çok iyi bir ipucu.

Those who are having difficulty remembering words and also learning grammar.

Kelimeleri hatırlamakta ve gramer öğrenmekte zorluk çekenler.

Listening, of course, is another one.

Dinlemek elbette başka bir şeydir.

A lot of people these days are choosing of reading.

Bugünlerde pek çok insan okumayı seçiyor.

They are choosing to listen to audiobooks,

Sesli kitap dinlemeyi seçiyorlar

and I suppose that is one of the strengths of doing this.

ve sanırım bunu yapmanın güçlü yönlerinden biri de bu.

Listening to this because you are listening to conversation

Bunu dinliyorsunuz çünkü gerçekleşen sohbeti dinliyorsunuz

taking place and also it's live as well.

ve aynı zamanda canlı.

So this is not prepared.

Yani bu hazır değil.

In fact, Mr.

Aslında, Bay

Steve sat down today in front of that camera

Steve bugün o kameranın önüne oturdu

and he had no idea what we were actually going to talk about.

ve aslında ne hakkında konuşacağımız hakkında hiçbir fikri yoktu .

And yet here we are

Yine de

at 3:15 on a Sunday afternoon.

bir Pazar öğleden sonra saat 3:15'te buradayız.

So today's topic, Steve, we are going to have a look in a moment at words

Bugünün konusu Steve, birazdan

and phrases connected to well, we are looking at things that are up

iyi ile bağlantılı kelimelere ve deyimlere bir göz atacağız, yükselen şeylere

and also things that sometimes float

ve ayrıca bazen iyi yüzen şeylere bakıyoruz

well to

look at it

and apparently, Steve, we had a hot mic.

ve görünüşe göre Steve, biz sıcak bir mikrofon

I left the microphone over.

Mikrofonu orada bıraktım.

We were just we were just admiring the little bird in the garden at the moment.

Şu an bahçedeki küçük kuşa hayran hayran bakıyorduk.

There is a lovely bird in the garden

Bahçede sevimli bir kuş var

and it is a regular visitor.

ve o da devamlı ziyaretçi.

Unfortunately, it's injured itself.

Ne yazık ki, kendisi yaralandı.

So it's so Steve was really surprised to see it.

Yani Steve bunu görünce gerçekten şaşırdı.

And you may have heard Steve say, Oh, look, well, that's just Mr.

Ve Steve'in, Oh, bak, bu sadece Bay

Duncan. That could have been very embarrassing.

Duncan, dediğini duymuş olabilirsiniz. Bu çok utanç verici olabilirdi.

We could have said something that we didn't want other people to hear.

Başkalarının duymasını istemediğimiz bir şey söyleyebilirdik.

Yes, I'm glad we didn't say anything rude.

Evet, kaba bir şey söylemediğimize sevindim.

Well, I

had a suspicion that you might not have switched my microphone down.

Mikrofonumu kapatmamış olabileceğine dair bir şüphem vardı.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

So we're not a suspicion, but it's a good job.

Yani biz bir şüphe değiliz, ama bu iyi bir iş.

We didn't say anything bad about people on the live stream, isn't it?

Canlı yayında insanlar hakkında kötü bir şey söylemedik değil mi?

Well, we never do anyway.

Zaten hiç yapmıyoruz.

But that's the thing we do.

Ama yaptığımız şey bu.

Sometimes we won't mention any names.

Bazen herhangi bir isimden bahsetmeyeceğiz.

As I always say, what you see is what you get.

Her zaman söylediğim gibi, ne görürsen onu alırsın.

This is it.

Budur.

But you know, certain people sometimes say things that hurt us offenders.

Ama bilirsiniz, bazı insanlar bazen biz suçluları inciten şeyler söyler.

And, you know, we could have said something off camera, so to speak.

Ve tabiri caizse kamera dışından bir şeyler söyleyebilirdik.

I mean, how many politicians have been caught out?

Demek istediğim, kaç politikacı yakalandı?

Yes. In the past we're thinking that their microphones are switched off.

Evet. Eskiden mikrofonları kapalı sanırdık.

They call it a hot mic and they say things that get them

Buna sıcak mikrofon diyorlar ve başlarını

into a lot of trouble. Mm.

büyük belaya sokan şeyler söylüyorlar. mm.

We could have come back and everyone could have left because we could have said something nasty

Geri dönebilirdik ve herkes gidebilirdi çünkü birileri hakkında kötü şeyler söyleyebilirdik

about somebody, but we didn't know we wouldn't do that anyway.

ama zaten bunu yapmayacağımızı bilmiyorduk.

I Exactly.

Ben kesinlikle.

We love everybody on the, on the live chat.

Canlı sohbetteki herkesi seviyoruz.

So today we are looking at words and phrases connected to up and we will do that right now.

Yani bugün up ile bağlantılı kelimelere ve deyimlere bakıyoruz ve bunu hemen şimdi yapacağız.

And you may notice something on the screen as well.

Ve ekranda bir şey de fark edebilirsiniz. İşte

Oh, there it is.

Look so up and float words and phrases.

burada.

Yukarı bakın ve kelimeleri ve cümleleri yüzdürün.

And Mr.

Steve is also on the screen as well, so you can join in.

Ayrıca Bay Steve de ekranda, katılabilirsiniz.

So I hope you can see me clearly.

Umarım beni net bir şekilde görebilirsiniz.

I can can see it.

görebiliyorum.

Good.

İyi.

Just checking because I've got a screen here.

Sadece kontrol ediyorum çünkü burada bir ekranım var.

Mr. Duncan, this is very carefully set up screens.

Bay Duncan, bu çok dikkatli bir şekilde kurulmuş ekranlar.

I've got the screens, I've got the live chat.

Ekranlar bende, canlı sohbet bende.

Yes, I can see everything.

Evet, her şeyi görebiliyorum.

Yes and no.

Evet ve hayır.

We didn't badmouthed anybody.

Kimseye kötü söz söylemedik.

We did. We didn't say anything rude about anyone.

Yaptık. Kimse hakkında kaba bir şey söylemedik.

I mean, we normally do as soon as the microphones are finally badmouthing everybody.

Demek istediğim, normalde mikrofonlar nihayet herkesin ağzından kötü sözler söylemeye başlayınca yaparız.

No, we joke. We're not. Of course, we love you all.

Hayır, şaka yapıyoruz. Değildi. Elbette hepinizi seviyoruz.

As I said, if I have something to say about someone, I will say it.

Dediğim gibi, biri hakkında söyleyecek bir şeyim varsa onu söylerim.

Anyway.

Her neyse.

Here we go again, Steve So we're looking at some words

Yine başlıyoruz, Steve Yani bazı kelimelere

and phrases it's just a little bit of an

ve deyimlere bakıyoruz, bu sadece birazcık,

we don't have enough fun and words float.

yeterince eğlenmiyoruz ve kelimeler havada uçuşuyor.

We don't have enough fun in the world at the moment.

Şu anda dünyada yeterince eğlenmiyoruz.

So here we go.

İşte başlıyoruz.

So here's one. Steve do you want to read it out

İşte bir tane. Steve, dünyaya yükselmek için onu okumak ister misin

to go up in the world?

?

Oh, yeah, go up in the world. So,

Oh, evet, dünyaya git. Yani,

yes, a lot of people want to go up in the world.

evet, pek çok insan dünyada yükselmek istiyor.

It means that you move to a higher level in society

Bu, toplumda veya işinizde daha yüksek bir seviyeye geçtiğiniz anlamına gelir

or in your job.

.

Maybe you go up in the world, you might get a promotion to become a manager

Belki dünyada yükselebilirsin, yönetici olmak için terfi alabilirsin

and people will say, Ooh, you've gone up in the world,

ve insanlar, Ooh, dünyada yükseldin,

so you're now move ing in different

yani şimdi farklı

circles, people that might be

çevrelerde ilerliyorsun,

very ambitious, people who are successful.

çok hırslı olabilecek insanlar diyecekler. , başarılı insanlar.

You're moving up in the world.

Dünyada yükseliyorsun.

You could marry into a rich family

Zengin bir ailenin çocuğuyla evlenebilirsin

or marry into royalty or something like that,

ya da kraliyet ailesinden biriyle evlenebilirsin ya da bunun gibi bir şey olabilir

and people might say, Oh, you've gone up in the world

ve insanlar şöyle diyebilir: Ah, dünyada yükseldin

because the perception is that you are now

çünkü algı şu ki, sen artık

moving in different circles, in higher circles.

farklı çevrelerde, daha yüksek çevrelerde ilerliyorsun.

But yes,

Ama evet,

it's a phrase that's often used,

bu sıklıkla kullanılan bir tabirdir

and most people aspire to

ve çoğu insan

to do better in their lives. Yes.

hayatlarında daha iyisini yapmak ister. Evet.

And move up in the world

Ve dünyada yükselin

or move on move to a higher level in society, to a higher level in their job.

ya da toplumda daha yüksek bir seviyeye, işlerinde daha yüksek bir seviyeye geçin.

I suppose the word I want to use is status.

Sanırım kullanmak istediğim kelime statü.

Yes, status.

Evet, durum.

A person's status goes up.

Kişinin statüsü yükselir.

So maybe it is promotion at work.

Yani belki işte terfidir.

Maybe you get promoted in your job, maybe you are

Belki işinde terfi alıyorsun, belki

just the supervisor and then maybe they promote you.

sadece amirsin ve belki onlar seni terfi ettiriyor.

You go up in the world, your status goes up, you are promoted.

Dünyada yükselirsin, statün yükselir, terfi edersin.

Maybe you become the assistant manager or.

Belki müdür yardımcısı olursun ya da.

Something like that.

Bunun gibi bir şey.

Very nice. Yes, of that.

Çok güzel. Evet, bundan.

Yes. Somebody that. Exactly.

Evet. Biri. Kesinlikle.

If you.

Eğer sen.

Because then suddenly you probably

Çünkü o zaman birdenbire muhtemelen

because you move to a different I mean if you if you were

farklı bir yere taşındığınız için, yani siz olsaydınız

I'd say you suddenly

birdenbire

became a manager or a director at your work.

işinizde müdür veya müdür oldunuz derdim.

You've been working for years to do that.

Yıllardır bunun için çalışıyorsun.

But we've all seen people who we've worked on a level

Ama hepimiz aynı seviyede çalıştığımız ve yönetime geçen insanlar gördük

that has moved into management

and then you dumped you, then your contact with that person

ve sonra siz sizi terk ettiniz, o zaman o kişiyle temasınız gittikçe

becomes less and less because they haven't got they can't spend all that time with you anymore.

azaldı çünkü onlarda tüm o zamanı geçiremiyorlar. artık seninle

They can't.

Yapamazlar.

That's true. Yes.

Bu doğru. Evet.

And then that plus they also might think some people might think that they've somehow

Ve sonra bu artı ayrıca, bazı insanların

better than you now that they've got a promotion or that they are now moving in

terfi aldıkları veya şimdi taşındıkları için bir şekilde sizden daha iyi olduklarını düşünebileceklerini ve

and they this is this lovely new world they're in and they don't want to talk to people.

içinde bulundukları bu güzel yeni dünya olduğunu düşünebilirler. insanlarla konuşmak istiyorum.

Now they see everybody else is below them

Şimdi herkesin kendilerinden aşağıda olduğunu görüyorlar

and that can happen.

ve bu olabilir.

Of course, it's sad when that happens, but of course it does.

Tabii ki, bu olduğunda üzücü, ama elbette oluyor.

You often lose friends because they suddenly go into management

Sık sık arkadaşlarınızı kaybedersiniz çünkü aniden yönetime geçerler

or become a director and then they they're they suddenly think that better than everybody else.

veya müdür olurlar ve sonra birdenbire bunun herkesten daha iyi olduğunu düşünürler.

But yes, to move up in the world.

Ama evet, dünyada yükselmek için.

And I suppose the other one, of course,

Ve sanırım diğeri, tabii ki

is the one we haven't mentioned is if you start earning more money as well.

bahsetmediğimiz, daha fazla para kazanmaya başlarsanız.

So maybe your your lifestyle will change.

Yani belki yaşam tarzınız değişir.

Maybe you can move to a bigger house or have a larger car or maybe two cars.

Belki daha büyük bir eve taşınabilir veya daha büyük bir arabaya veya belki iki arabaya sahip olabilirsiniz.

So moving up in the world can also refer

Dolayısıyla, dünyada yükselmek aynı zamanda

to your your social status as well.

sosyal statünüze de atıfta bulunabilir.

So a good a good phrase there.

Yani güzel bir cümle var.

And it is used quite a lot, as you said, Steve, quite often it's used sarcastically.

Ve dediğin gibi oldukça sık kullanılıyor Steve, oldukça sık olarak alaycı bir şekilde kullanılıyor.

Oh, oh you're you're going up in the world.

Oh, oh sen dünyada yükseliyorsun.

Oh you're moving up in the world.

Oh, dünyada yükseliyorsun.

Oh yes.

Oh evet.

Particularly if you are suddenly driving

Özellikle aniden

an obviously better car. Yes.

daha iyi bir araba kullanıyorsanız. Evet.

So say you were driving around in a Volkswagen Golf

Diyelim ki yıllarca bir Volkswagen Golf ile dolaştınız

for many years and then suddenly you're in,

ve sonra birdenbire,

I don't know, a top end Audi. Yes.

ne bileyim, üst düzey bir Audi'ye girdiniz. Evet.

Or Mercedes or BMW.

Veya Mercedes veya BMW.

Not that there's anything wrong with a Volkswagen Golf.

Volkswagen Golf'te yanlış bir şey olduğundan değil.

And a lot of people will, even if they've got lots of money, you will carry on driving a car like that.

Ve birçok insan, çok paraları olsa bile , böyle bir araba sürmeye devam edeceksin.

But if suddenly, suddenly you were driving a Volkswagen Golf or a Ford Escort,

Ama aniden, birdenbire bir Volkswagen Golf veya Ford [ __ ] kullanıyorsanız,

focus one day and then suddenly you came home in,

bir gün odaklanın ve sonra aniden eve geldiğinizde,

I don't know, an S-Class Mercedes, or you

bilmiyorum, S-Serisi bir Mercedes veya siz

people will say, Oh, you're going up in the world because they, you know, because obviously

insanlar, Ah, sen öylesin, diyeceksin. dünyada yükseliyorlar çünkü onlar, bilirsiniz, çünkü belli ki

to afford a much better car like that, then you must

böyle çok daha iyi bir arabayı karşılayabilmek için, o zaman

have got a promotion or a better job or something.

bir terfi veya daha iyi bir iş falan almış olmalısınız.

And, and you will also feel as though

Ve siz de

you are going up in the world yourself.

kendinizi dünyada yükseliyormuş gibi hissedeceksiniz.

You will feel as though you are achieving something.

Bir şeyi başarıyormuş gibi hissedeceksiniz.

I mean, if that's your goal in life, fine.

Yani, hayattaki amacın buysa, tamam.

And if you get it brilliant.

Ve eğer parlaksan.

But yes, people will often

Ama evet, insanlar

associate particularly a car

genellikle bir arabayı

with as a status symbol as going up in the world.

dünyada yükselen bir statü sembolü olarak ilişkilendireceklerdir.

Like if you move house,

Örneğin, evinizi taşırsanız,

sometimes just getting a a slightly better car or just a new car

bazen sadece biraz daha iyi bir araba alırsınız veya aynı seviyede yeni bir araba alırsınız

of the same sort of level.

.

So say you had a six year old Volkswagen Golf.

Diyelim ki altı yaşında bir Volkswagen Golf'ünüz var.

I'm not picking on Volkswagen Golf, but the golf is like an average car, isn't it?

Volkswagen Golf'ü seçmiyorum ama golf ortalama bir araba gibi, değil mi?

Anyway, I think I think that's the point made. Yes.

Her neyse, bence gelinen nokta bu. Evet.

But if you get a new golf

Ama yeni bir golf

ball, the point I'm making is, hey, if you just go buy a new golf or a new car

topu alırsanız, demek istediğim, hey, aynı insanlarla yeni bir golf veya yeni bir araba satın alırsanız,

on that same people that that that could be keeping up appearances.

bu görünüşe ayak uydurabilir.

You just try but if you get something that's substantially better,

Sadece denersiniz ama çok daha iyi bir şey elde ederseniz,

then you have obviously done something and you're moving up in the world.

o zaman belli ki bir şeyler yapmışsınızdır ve dünyada yükseliyorsunuzdur.

Yeah.

Evet.

To to a new level of status.

Yeni bir statü düzeyine.

Anyway, we'll move on.

Her neyse, devam edeceğiz.

Here's another one. Steve.

İşte burada bir başkası. Steve.

Oh, Steve, are you up for it?

Steve, buna hazır mısın? Ben

I'm always up for it.

her zaman buna hazırım.

Mr. Juncker really

Bay Juncker gerçekten

depends on the time of the month.

ayın zamanına bağlı.

Of course.

Elbette.

Are you up for it?

Buna hazır mısın?

Are you willing do something?

Bir şeyler yapmaya istekli misin?

Yeah.

Evet.

Yes, you might say that.

Evet, bunu söyleyebilirsin.

You said that to me this morning.

Bunu bana bu sabah söyledin.

Mr. Duncan, you haven't been feeling very. You said to me.

Bay Duncan, kendinizi pek iyi hissetmiyorsunuz. Bana dedin ki.

Oh, you're not sure whether I was going to be able

Oh,

to appear on the live stream today because I haven't been very well.

bugün canlı yayına çıkıp çıkamayacağımdan emin değilsin çünkü pek iyi değildim.

Are you up for it, Mr. Steve?

Buna hazır mısınız, Bay Steve?

Why, you didn't call me Mr. Steve.

Bana Bay Steve demedin.

But are you afraid?

Ama korkuyor musun?

Yes. We're having a we're having a meet up in Paris

Evet.

with all our dear friends from Mr.

Bay

Duncan's live stream.

Duncan'ın canlı yayınından tüm sevgili arkadaşlarımızla Paris'te buluşuyoruz.

Are you up for it?

Buna hazır mısın?

Who is up for it? Yes.

Kim buna hazır? Evet.

So are you willing to do that particular thing?

Yani o özel şeyi yapmaya istekli misin?

Are you up for it?

Buna hazır mısın?

I'm not saying that as a question.

Bunu soru olarak söylemiyorum.

Well, we don't think you are.

Öyle olduğunu düşünmüyoruz.

That's an example of the use of the phrase.

ifadesinin kullanımına bir örnektir.

Are you up for it?

Buna hazır mısın?

I'm going to have a party next.

Sırada bir parti vereceğim.

Do you want to come? Are you up for it?

Gelmek ister misin? Buna hazır mısın?

Let's go away for the weekend

Hafta sonu bir yerlere gidelim

and invite our friends.

ve arkadaşlarımızı davet edelim.

We'll call up and say, Are you up for it? Okay.

Arayacağız ve, Buna hazır mısınız? Tamam aşkım.

Do you want to do it? Good.

Bunu yapmak istiyor musun? İyi.

Of course.

The other the other one that you just said is up.

Elbette.

Diğeri az önce söylediğin diğeri bitti.

Are you up to it?

hazır mısın?

Up to it? Do you feel up to it?

Kadar mı? Buna hazır mısın?

So that means are you able to do it?

Yani bu, bunu yapabildiğiniz anlamına mı geliyor? Yeterince iyi hissediyor musun

Do you feel well enough? Do you feel strong enough?

? Yeterince güçlü hissediyor musun?

Are you up for it or are you up to it? Yes.

Buna hazır mısın yoksa buna hazır mısın? Evet.

So can you do it?

Yani yapabilir misin?

Do you think your your up to it? Can you do it?

Buna hazır olduğunu düşünüyor musun? Bunu yapabilirmisin?

Are you able to do it?

Yapabilecek misin?

So to be willing to be willing to do something is for it.

Yani bir şeyi yapmaya istekli olmaya istekli olmak bunun içindir.

You are up for something.

Bir şeye hazırsın.

If you feel as if you can do it, do something.

Yapabileceğini hissediyorsan, bir şeyler yap.

You are up to it.

buna hazırsın. Ben

I feel up to it.

buna hazırım.

Yes, I have my strength back.

Evet, gücümü geri kazandım.

I am up to it. Yes, I can do it.

Ben buna hazırım. Evet, yapabilirim.

Or somebody might somebody might say to you, you know, do you want to do you want to run a marathon?

Ya da birisi size, bilirsin, maraton koşmak ister misin diyebilir?

Are you up to it?

hazır mısın?

In other words, are you fit enough to be able to do it?

Başka bir deyişle, bunu yapabilmek için yeterince formda mısınız?

You might be up for it.

Buna hazır olabilirsin.

Yeah. In other words, you might want to do it.

Evet. Başka bir deyişle, yapmak isteyebilirsiniz.

But are you up to it?

Ama buna hazır mısın?

Have you got the ability to actually do it?

Bunu gerçekten yapma yeteneğin var mı? Yeterince

Are you fit enough? Yes.

formda mısın? Evet.

You might be going for promotion at work

İş yerinde terfi için gidiyor olabilirsiniz

and you might say your part that somebody might see.

ve birilerinin görebileceği rolünüzü söyleyebilirsiniz.

You might say, Well, I want to go for that job.

Ben de o işe girmek istiyorum diyebilirsiniz.

And but are you up to it?

Ve ama buna hazır mısın?

In other words, have you got the skills and qualifications required to be able to do it?

Başka bir deyişle, bunu yapabilmek için gereken beceri ve niteliklere sahip misiniz?

You might be up for it.

Buna hazır olabilirsin.

Another word, you might want to do it.

Başka bir deyişle, yapmak isteyebilirsiniz.

If you're up for something, that means you want to do it,

Bir şeye hazırsanız, bu onu yapmak istediğiniz anlamına gelir,

but have you got the skills, the abilities to do it?

ancak bunu yapacak becerileriniz, yetenekleriniz var mı?

Are you up to it.

Hazır mısın.

So if you want to become a

Yani yönetici olmak istiyorsanız

manager, you've got to go on all sorts of training programmes

,

to be able to do that job well or to get to the next level.

o işi iyi yapabilmek veya bir sonraki seviyeye geçebilmek için her türlü eğitim programına katılmalısınız.

So if there is you're right there, there is a subtle difference between those two phrases.

Yani oradaysanız, tam oradasınız, bu iki cümle arasında ince bir fark vardır.

Yes, being up for something means you want to do it.

Evet, bir şeye hazır olmak, onu yapmak istediğiniz anlamına gelir.

Being up to something means that you've got the skills

Bir şeyin peşinde olmak,

necessary to do it or you feel as if you can do it

onu yapmak için gerekli becerilere sahip olduğunuz veya yine de yapabileceğinizi hissettiğiniz anlamına gelir,

anyway, moving on, we've got a few of these to look at over the next half an hour.

devam edin, önümüzdeki yarım saat içinde bunlardan birkaçına bakacağız.

Oh, here's another one, Steve.

İşte bir tane daha, Steve.

And yes, you can do this if you want

Ve evet,

to be upfront about something I was going to say.

söyleyeceğim bir şey hakkında açık sözlü olmak istiyorsan bunu yapabilirsin.

The other thing is are you up for it is often used in

Diğer bir şey de, buna hazır mısın, genellikle bir

sort of relationships as well, isn't it? Yes.

tür ilişkilerde de kullanılır, değil mi? Evet.

Are you up for it?

Buna hazır mısın?

Okay, we're doing this one, Steve.

Tamam, bunu yapıyoruz, Steve.

Yeah. Okay.

Evet. Tamam aşkım.

Be upfront about something to be open and honest.

Açık ve dürüst olmak için bir şey hakkında açık olun.

To be upfront about something.

Bir şey hakkında açık sözlü olmak.

It means you, you tell everybody.

Sen demek, sen herkese söylüyorsun.

You tell the person you're talking to everything that they need to know.

Konuştuğunuz kişiye bilmesi gereken her şeyi anlatırsınız .

You not holding anything back and not hiding any information.

Hiçbir şeyi saklamıyorsun ve hiçbir bilgiyi saklamıyorsun.

Isn't that right? Mr. Good?

Bu doğru değil mi? Bay İyi mi?

That's that is right, yes.

Bu doğru, evet. Az

You've just thrown these at me.

önce bunları bana fırlattın.

I haven't I haven't prepared anything

Ben hiçbir şey hazırlamadım

because I didn't know you were going to do me upfront about something so.

çünkü böyle bir şey hakkında beni önceden mahvedeceğini bilmiyordum.

Well it's, it's actually.

Aslında öyle.

Well, the definitions on the screen.

Peki, ekrandaki tanımlar.

Yes, I Know, but I'm just joking around.

Evet, biliyorum ama sadece şaka yapıyorum.

I've said that you have to be open and honest about something.

Bir konuda açık ve dürüst olman gerektiğini söyledim.

So yes, now I'll be completely upfront with you.

Yani evet, şimdi sana tamamen açık olacağım.

That is a phrase people often use.

Bu, insanların sıklıkla kullandığı bir tabirdir.

Yes. You're not hiding anything.

Evet. Hiçbir şey saklamıyorsun.

A salesperson might say that if you're going to buy a car from a second hand

Bir satış görevlisi, ikinci el bir araba satıcısından bir araba alacaksanız

car dealer, he might say, Well, look, I'll be upfront with you.

, " Bakın, size karşı dürüst olacağım" diyebilir.

You know, this car has done 100,000 miles.

Biliyorsun, bu araba 100.000 mil yaptı.

Yes, I do love how all of your analogies include cars.

Evet, benzetmelerinizin hepsinin arabaları içermesine bayılıyorum.

Well, I'll have to say yes, I'll be upfront.

Pekala, evet demeliyim, açık sözlü olacağım.

Sometimes it's used in a bit of a fake way.

Bazen biraz sahte bir şekilde kullanılır.

Or you might say to somebody, somebody might be telling you something and you might say,

Ya da birine, birisi sana bir şey söylüyor olabilir diyebilirsin ve

are you being completely upfront with me?

sen, bana karşı tamamen açık sözlü müsün?

In other words, you're saying to them, have you told everything

Başka bir deyişle, onlara, bana söylediğin

I need to know about this particular thing that you're telling me?

bu özel şey hakkında bilmem gereken her şeyi anlattın mı ?

You might find it hard to find people.

İnsan bulmakta zorlanabilirsiniz.

You might find it difficult to find someone who is willing to be upfront.

Açık sözlü olmaya istekli birini bulmakta zorlanabilirsiniz.

A lot of people accuse politicians of not being upfront,

Pek çok insan politikacıları açık sözlü olmamakla suçluyor, bu

so maybe they make promises and in the long run

yüzden belki sözler veriyorlar ve uzun vadede

or in the future they won't keep to those promises.

ya da gelecekte bu sözlerini tutmayacaklar.

So you're not being completely open and completely honest about your intentions as well.

Yani niyetleriniz konusunda da tamamen açık ve tamamen dürüst olmuyorsunuz.

Yes, You're not being completely upfront.

Evet, tamamen açık sözlü değilsin.

You're holding some information back or if you are being very upfront with somebody,

Bazı bilgileri saklıyorsunuz ya da birine karşı çok açık sözlüyseniz,

you're telling them everything, even if some of those things that you're saying

onlara her şeyi söylüyorsunuz, söylediğiniz şeylerden bazıları

might be unpalatable or maybe they don't want to hear those things,

hoşa gitmese de ya da belki onlar bunları duymak istemeseler bile.

but you're telling them anyway so as not to hide anything.

ama yine de hiçbir şey saklamamak için onlara söylüyorsun.

Can I can I say can I say hello to Chris Chanu?

Chris Chanu'ya merhaba diyebilir miyim?

Hello, Chris Chanu, who says, What are you up to?

Merhaba, Chris Chanu, kim diyor, Ne yapıyorsun?

What you up to?

Ne ile meşgulsün?

What are you up to?

Ne ile meşgulsün?

Is that correct? English.

Bu doğru mu? İngilizce.

Well, in British English we often say that what you up to?

Pekala, İngiliz İngilizcesinde sık sık "sen ne yapıyorsun?" deriz.

What you up to?

Ne ile meşgulsün?

What's you up to or what's up or what are you up to?

Neyin peşindesin ya da neyin peşindesin ya da neyin peşindesin?

So you are asking a person, What are they doing?

Yani bir kişiye soruyorsunuz, Ne yapıyorlar?

What are you doing?

Ne yapıyorsun?

What are you up to?

Ne ile meşgulsün?

Often say that in a text to friends.

Bunu genellikle arkadaşlarınıza bir metinde söyleyin.

If you haven't spoken to a friend for a while, you might say Hi, what are you up to?

Bir arkadaşınızla bir süredir konuşmadıysanız, Merhaba, ne yapıyorsun diyebilirsiniz.

Oh, what's going on?

Neler oluyor?

Yeah, it's just a general

Evet, sadece bir general

was said that way.

böyle söylendi.

What are you up to?

Ne ile meşgulsün?

It's just it's just a sort of a general conversation starter.

Bu sadece bir tür genel konuşma başlatıcı.

And then somebody might reply, Well, I'm busy at work,

Ve sonra birisi cevap verebilir, İşimle meşgulüm,

you know, my girlfriend's not being very nice to me.

biliyorsun, kız arkadaşım bana pek iyi davranmıyor.

My mother is not very, well, just a general sort of conversation piece.

Annem pek, pekala, sadece genel bir tür sohbet parçası değil.

That's it.

But if you say it, you can say it in a different way.

Bu kadar.

Ama söylersen, farklı bir şekilde söyleyebilirsin.

What are you up to?

Ne ile meşgulsün?

Can't you?

If you think if you find somebody doing something suspicious. So.

yapamaz mısın

Düşünürseniz şüpheli bir şey yapan birini bulursunuz . Bu yüzden.

So say say you found that you came home and you found somebody

Diyelim ki eve geldiğinizi ve

sort of lurking around your house

evinizin etrafında pusuya yatmış

or maybe trying to open the front door,

ya da ön kapıyı açmaya çalışan birini bulduğunuzu varsayalım,

you might shout at them, What are you up to? Yes.

onlara bağırabilirsiniz, Ne yapıyorsun? Evet.

So it can be used

Bu yüzden

in a challenging way as well.

zorlu bir şekilde de kullanılabilir.

Maybe you walk into your office and somebody is going through your files.

Belki ofisinize giriyorsunuz ve birisi dosyalarınızı karıştırıyor.

What are you up to?

Ne ile meşgulsün?

Or you find a child something

Ya da bir çocuğu

a smoking weed in

the back of a woods or something.

bir ormanın arkasında tüten bir ot falan bulursun.

Oh, that's a teacher might say, What are you up to?

Oh, bir öğretmen şöyle diyebilir, Ne yapıyorsun?

So, yes, I have to say, you have very adventurous days.

Yani evet, çok maceralı günler geçirdiğinizi söylemeliyim.

Yes. If somebody is doing something

Evet. Birisi şüpheli bir şey yapıyorsa

suspicious, you can shout at them like that.

, ona bu şekilde bağırabilirsin.

What are you up to?

Ne ile meşgulsün?

What are you up to?

Ne ile meşgulsün?

What are you up to? What do you think you're doing?

Ne ile meşgulsün? Ne yaptığını sanıyorsun?

So you think that other person is holding a secret or keeping something from you?

Yani diğer kişinin bir sır sakladığını veya sizden bir şey sakladığını mı düşünüyorsunuz?

Maybe they're doing something behind your back and you don't know what it is.

Belki arkandan bir şeyler yapıyorlar ve sen bunun ne olduğunu bilmiyorsun.

And they can.

Ve yapabilirler.

They might ask, What are you up to? Yes.

Ne yapıyorsun diye sorabilirler. Evet.

So say, for example, I went out

Diyelim ki, örneğin, dışarı çıktım

and didn't come back until 3:00 in the morning

ve sabah 3:00'e kadar geri dönmedim

because, yes, I've gone to a rehearsal and

çünkü evet, bir provaya gittim ve

I'm back for sort of 1030 or something,

1030 gibi bir şey için geri döndüm

but I don't come back till 230 in the morning.

ama gelmedim. sabah 230'a kadar gel.

You might be very suspicious and I might come into the house

Çok şüphelenebilirsin ve ben eve gelebilirim

and you might say, Steve, what are you up to?

ve Steve, ne yapıyorsun diyebilirsin.

What have you been up to?

Neler yapıyorsun?

Where have you been?

Nerelerdeydin?

You know, the implication that I've been, you know, seeing somebody on the side

Bilirsin, benim yaptığım ima, bilirsin, yan tarafta birisini görmek,

who is if that would ever happen,

eğer bu olursa, sanki

it's it's as if anyone would want you

biri seni istermiş gibi

or here's another way of putting it.

ya da başka bir ifadeyle.

As Tomek has said, kids are up to no good to no good.

Tomek'in dediği gibi, çocuklar hiçbir işe yaramamanın peşindedir.

So, yes, that's a good phrase.

Yani, evet, bu iyi bir söz.

Yes, it means that they're doing bad thing.

Evet, kötü bir şey yaptıkları anlamına gelir.

That's a good they're not doing good things, which of course, children are always doing.

İyi şeyler yapmamaları iyi bir şey, tabii ki çocuklar her zaman yapıyor.

So we are looking

Bu yüzden

at words and phrases connected to up and float.

up ve float ile bağlantılı kelimelere ve deyimlere bakıyoruz.

Here's another one, Steve, to be one up on someone.

İşte bir tane daha, Steve, birinin üstünde olmak için.

If you are one up on a person,

Bir kişiye karşı öndeyseniz,

this means that you have a slight advantage over a person.

bu, bir kişiye göre hafif bir avantajınız olduğu anlamına gelir .

You are slightly better or maybe you are

Biraz daha iyisin ya da belki bir konuda diğerinden

slightly further ahead in something than the other person.

biraz daha öndesin .

And again, this is very similar to to maybe something happening in a social situation

Ve yine, bu, belki de

where one person is trying to get ahead of someone else.

bir kişinin başka birinin önüne geçmeye çalıştığı sosyal bir durumda olan bir şeye çok benzer.

So you might you might be one up on someone.

Yani birinden önde olabilirsiniz.

It means you have a slight advantage.

Bu, küçük bir avantajınız olduğu anlamına gelir.

You are slightly further ahead

Biraz daha öndesin

or maybe you have something better than someone else.

ya da belki bir başkasından daha iyi bir şeye sahipsin.

So it's an interesting phrase to be one up.

Yani one up olmak ilginç bir söz.

Some people try, don't they, Steve?

Bazı insanlar dener, değil mi Steve?

They try to be one up on another person.

Başka bir kişi üzerinde olmaya çalışırlar.

Yes. Particularly in the work workplace.

Evet. Özellikle iş yerinde.

There might be a lot of competition, particularly here.

Özellikle burada çok fazla rekabet olabilir.

Sales. That was the phrase we used

Satış. Bu bizim çok kullandığımız bir tabirdi

to use a lot.

You know, you might say, gee, I want to get one up on on him.

.

Bilirsin, diyebilirsin ki, onun hakkında bir tane almak istiyorum.

I want to get one up on him.

Ona bir tane dikmek istiyorum.

So it means that you want you want to get it you want to get some

Yani bu, onu elde etmek istediğiniz,

better sales or something.

daha iyi satışlar falan elde etmek istediğiniz anlamına gelir.

In a competitive environment, you often want to get one up on somebody.

Rekabetçi bir ortamda, genellikle birisine üstünlük sağlamak istersiniz.

I mean, it can be used.

Demek istediğim, kullanılabilir.

It can be not very nice as well.

Aynı zamanda çok hoş olmayabilir.

It can be used in a not very nice way.

Çok hoş olmayan bir şekilde kullanılabilir.

You might use methods

to get one up on somebody that might be questionable method.

Şüpheli bir yöntem olabilecek birini bulmak için yöntemler kullanabilirsiniz.

Yeah.

Evet.

So you might lie about somebody in order

Bu yüzden,

to give a perception that you're better than that person to try and get one up on them.

o kişiden daha iyi olduğunuz algısını vermek ve onlardan bir tanesini çıkarmaya çalışmak için biri hakkında yalan söyleyebilirsiniz.

I think human nature is often like that.

Bence insan doğası genellikle böyledir.

Yes, people

Evet, insanlar

try to to score points over another person.

başka bir kişiye puan vermeye çalışır.

So we use that phrase figuratively

Yani bu ifadeyi mecazi olarak,

to mean that you are trying to beat that other person in some way.

diğer kişiyi bir şekilde yenmeye çalıştığınızı belirtmek için kullanıyoruz .

You are trying to be better than them.

Onlardan daha iyi olmaya çalışıyorsun.

You want to be one up on another person.

Başka bir kişi üzerinde olmak istiyorsun.

I like that one.

Bunu beğendim.

That's a good one.

Moving on.

Bu iyi bir tanesi.

Hareketli.

Oh, now this is quite a good one, actually.

Oh, aslında bu oldukça iyi bir şey.

This is one that we we were all we were almost talking about this earlier,

Bu, hepimiz olduğumuz bir şeydi, daha önce neredeyse bundan bahsediyorduk,

something that is up in the air,

havada uçuşan,

something that has not been decided or approved

kararlaştırılmamış veya onaylanmamış bir şey,

so I suppose you can think of a good example of that, Steve.

bu yüzden bunun iyi bir örneğini düşünebilirsin Steve.

Yes, something that's not been on is something

Evet, olmayan bir şey,

that you're not sure how what the outcome is going to be.

sonucunun nasıl olacağından emin olmadığınız bir şeydir.

It's up in the air.

Havada.

So at the moment

Yani şu anda

us all meeting up in Paris is up in the air.

hepimiz Paris'te buluşacağız, havada.

We haven't made any fixed plans yet.

Henüz sabit bir plan yapmadık. Bir

It's sort of floating around.

nevi etrafta yüzüyor.

But when when we get some definite plans, we'll be able to say that something is definitely happening.

Ancak bazı kesin planlar aldığımızda, kesinlikle bir şeyler oluyor diyebileceğiz.

So are you going on holiday?

Yani tatile gidiyor musun?

I'm not sure. It's up in the air at the moment.

Emin değilim. Şu an havada. Duruma

It depends.

göre değişir.

If you say up in the air, it means that

Havada derseniz, bu,

the outcome depends on a number of things

sonucun meydana gelen bir dizi şeye

happening, a number of outcomes coming together.

, bir dizi sonucun bir araya gelmesine bağlı olduğu anlamına gelir.

So you might say, I'm going on, are you going on holiday?

Yani ben gidiyorum siz tatile gidiyor musunuz diyebilirsiniz.

It's up in the air at the moment and my mother's not very well.

Şu anda havada ve annem pek iyi değil.

I'm not sure if I can get the time off work.

İşten izin alabilir miyim emin değilim.

So it depends on the number of things coming for

Yani bu,

that particular thing that you want to do to happen.

yapmak istediğiniz belirli bir şeyin gerçekleşmesi için gelen şeylerin sayısına bağlıdır.

Yes, I'll be going to have a recession this year.

Evet, bu yıl bir durgunluk yaşayacağım.

It's up in the air.

Havada. Kimse

Nobody Really knows.

gerçekten bilmiyor.

It may happen. It may not.

Gerçekleşebilir. Olmayabilir.

It depends in that situation.

Bu duruma göre değişir.

It depends on the circumstances.

Duruma göre değişir.

That's right. It depends on.

Bu doğru. Göre değişir.

If something's up in the air, it means it's not decided upon

Bir şey havada kalıyorsa, karar verilmemiş demektir,

because a number of a number of factors

çünkü

have to have to happen

for that particular outcome to either go favourably or not favour.

söz konusu sonucun olumlu ya da olumsuz olması için bir dizi faktörün olması gerekir.

So Louis has just said a trip to Paris.

Yani Louis az önce Paris'e bir gezi söyledi.

The trip to Paris that we are hoping to do. Mr.

Yapmayı umduğumuz Paris gezisi. Bay

Steve and myself, we are hoping to

Steve ve ben, haber yayına girer girmez

to go to Paris and meet up with you

Paris'e gitmeyi ve ikinizle de buluşmayı umuyoruz

both the moment it is up in the air.

.

We haven't made any firm decision.

Kesin bir karar vermiş değiliz.

We haven't made any decisions as to when we will do it.

Ne zaman yapacağımıza dair herhangi bir karar almadık.

I think the decision to go has been made, but

Gitme kararının verildiğini düşünüyorum, ancak

the exact circumstances around

when it's exactly going to happen is going to not.

tam olarak ne zaman gerçekleşeceğiyle ilgili kesin koşullar olmayacak.

Thomas retracted his statement, but I've already read it.

Thomas ifadesini geri aldı ama ben zaten okudum.

So for the record

Kayıtlara geçmesi için, gelseniz de gelmeseniz de

to make has said

that, well, we're going anyway, whether you're coming or not.

biz yine de gidiyoruz dedi .

Yes. Well, I suppose that's one way of putting it up in the air. Yes.

Evet. Pekala, sanırım bu onu havaya kaldırmanın bir yolu. Evet.

Well, that's one way of looking at it.

Bu, ona bakmanın bir yolu.

So even if we're not there, I suppose other people could still meet up.

Yani biz orada olmasak bile, sanırım diğer insanlar yine de buluşabilir. Bu

So even if we don't make it because everyone decides to go on strike,

yüzden, herkes greve gitmeye karar verdiği için başaramasak bile, her şey

so we will see what happens if is all up in the air.

havada kalırsa ne olacağını göreceğiz.

Yes. Well, we have says nature says, will we ever go to Mars?

Evet. Peki, doğanın söylediği sözler var, hiç Mars'a gidecek miyiz?

It's up the air.

Havada.

Yes, it's undecided

Evet, kararsız

or not yet approved.

veya henüz onaylanmadı.

V Vitus said something else

V Vitus başka bir şeyin

does.

işe yaradığını söyledi.

What are you up to?

Ne ile meşgulsün?

Is that the same as what did you think?

Bu senin düşündüğünle aynı mı?

Am not quite that.

Tam olarak öyle değilim.

Don't think that's quite the same Now what are you up to means?

Bunun tamamen aynı olduğunu düşünmeyin Şimdi ne demek istiyorsunuz?

What are you doing?

Ne yapıyorsun?

And the other one? Steve, What did you think?

Ve diğeri? Steve, ne düşündün?

What did you think?

Ne sandın?

What did you think means?

Ne anlama geldiğini düşündün?

What is your opinion on that particular thing?

Bu özel şey hakkındaki görüşünüz nedir?

What did you think of the show last night?

Dün geceki gösteri hakkında ne düşünüyorsun? Gittiğimiz

What did you think of the performance that we went to see?

performans hakkında ne düşündünüz ?

Was it good or not? So what did you think?

İyi miydi, değil miydi? Peki sen ne düşündün?

What do you think is is really asking for a person's opinion?

Bir insanın fikrini gerçekten sormanın ne olduğunu düşünüyorsun?

Yes, something varies.

Evet, bir şeyler değişir.

What are you up to is asking, well, what are you doing?

Ne soruyorsun, peki, ne yapıyorsun?

It's a non-specific question.

Spesifik olmayan bir soru.

It's Non-specific or what are you up to?

Spesifik değil ya da ne yapıyorsun?

Is is an accusation that you're doing something wrong? Yes.

Yanlış bir şey yaptığın suçlaması mı? Evet.

So they are different. So thanks for the question.

Yani onlar farklı. Soru için teşekkürler.

You know, this is what we want to know how to clarify that.

Biliyorsunuz, bunu nasıl açıklığa kavuşturacağımızı bilmek istediğimiz şey bu.

The understanding for you. Good.

Senin için anlayış. İyi.

So here's another one, Steve.

İşte bir tane daha, Steve.

Oh, now this is something we can all we can all understand this one.

Oh, şimdi bu hepimizin anlayabileceği bir şey.

Now, I think this is one of

Şimdi, bence bu

the saddest things that can happen in a person's life

bir insanın hayatında olabilecek en üzücü şeylerden biri,

where you you give up, you give up.

vazgeçtiğin, vazgeçtiğin.

And we can use this in many ways to quit,

Ve bunu pes etmek,

to lose hope, or, of course, to surrender.

umudumuzu kaybetmek veya tabii ki teslim olmak için birçok şekilde kullanabiliriz.

You can give up.

pes edebilirsin.

You can give yourself up to the police.

Kendini polise teslim edebilirsin.

So you are allowing the police to come and arrest

Yani polisin gelip

you or to quit you.

sizi tutuklamasına veya sizi bırakmasına izin veriyorsunuz.

Maybe you're trying to do something. Steve.

Belki bir şeyler yapmaya çalışıyorsundur. Steve.

You are trying to become a really good teacher on YouTube.

YouTube'da gerçekten iyi bir öğretmen olmaya çalışıyorsunuz.

But sadly, the YouTube

Ama ne yazık ki YouTube

algorithms are against you for a very, very specific example. Mr.

algoritmaları çok ama çok spesifik bir örnek için size karşı . Bay

Duncan Yes, it might may or may not concern me.

Duncan Evet, beni ilgilendirebilir veya ilgilendirmeyebilir.

It may or may not concern me.

Beni ilgilendirir veya ilgilendirmez.

And then, of course, you you become so, so down and depressed about it.

Ve sonra, tabii ki, bu konuda çok, çok üzgün ve bunalıma giriyorsun.

You decide to give.

vermeye karar verdin.

I am giving up.

Pes ediyorum.

I will give up doing my YouTube lessons.

YouTube derslerimi yapmaktan vazgeçeceğim.

I will give them up to quit to lose hope.

Umudumu kaybetmek için vazgeçmeleri için onlardan vazgeçeceğim.

Maybe you decide that you don't want to do it anymore

Belki de buna değmeyeceğini düşündüğünüz için artık bunu yapmak istemediğinize karar veriyorsunuz

because you feel that that it isn't worth it.

.

So too, to give up.

Vazgeçmek de öyle.

And I'm sure we've all done this, haven't we, Steve?

Eminim bunu hepimiz yaptık, değil mi Steve?

We've all done this sometimes.

Hepimiz bunu bazen yaptık.

Sometimes you try to do something for a long time.

Bazen bir şeyi uzun süre yapmaya çalışırsın.

You put a lot of effort in and it might be the right time.

Çok çaba sarf ettiniz ve doğru zaman olabilir.

You might be able to do it in five years time, but you just think I'm just going to give up.

Bunu beş yıl içinde yapabilirsin ama öylece pes edeceğimi düşünüyorsun.

Sometimes the right thing to do is to give up

Bazen yapılacak doğru şey pes etmektir

because you can keep on doing something and trying to do something.

çünkü bir şeyler yapmaya devam edebilir ve bir şeyler yapmaya çalışabilirsiniz.

And if it's not working, then you probably need to give up at least

Ve işe yaramıyorsa, muhtemelen en azından

for a period of time and reassess what you're doing

bir süreliğine pes etmeli ve ne yaptığınızı yeniden değerlendirmeli

and maybe try again later on in the future.

ve belki daha sonra tekrar denemelisiniz.

For example, You know,

Örneğin,

well, I mean, there's loads of examples for giving up, isn't there?

yani, pes etmek için bir sürü örnek var , değil mi? Belirli bir kişiyle

You might want to form a relationship with a particular person.

bir ilişki kurmak isteyebilirsiniz . Belki

You might be, you know, you might have attractions for a certain,

, bilirsin, belli bir çekiciliğe sahip olabilirsin

but you keep trying, but they keep rejecting you.

ama denemeye devam ediyorsun ama onlar seni reddetmeye devam ediyor.

And in the end you just say, Oh, I just give up.

Ve sonunda sadece, Oh, sadece pes ediyorum, dersin.

What's the point? Yeah.

Amaç ne? Evet.

And sometimes giving up isn't negative.

Ve bazen vazgeçmek olumsuz değildir.

Sometimes giving up is a realisation that,

Bazen vazgeçmek,

you know, your efforts aren't going to be worth

bilirsin, çabalarının bir

and also worth you doing something also.

şey yapmana değmeyeceğinin farkına varmaktır.

So you have to look at reality and decide whether,

Yani gerçeğe bakmalı ve

you know, giving up isn't necessarily a negative thing.

vazgeçmenin mutlaka olumsuz bir şey olup olmadığına karar vermelisiniz.

It can be

that you just realised that it's something is never going to work,

Bunun asla işe yaramayacağını yeni fark etmiş olabilirsiniz,

so there's no point in you carrying on putting all this effort in all the time.

bu yüzden sürekli olarak tüm bu çabayı göstermenin bir anlamı yok.

Also, and to to give up something because it's bad for you.

Ayrıca, senin için kötü olduğu için bir şeyden vazgeçmek.

Yes, you give up, you give up smoking, you give up drinking, you give up

Evet, bırakıyorsun, sigarayı bırakıyorsun, içkiyi bırakıyorsun,

having lots of.

çok içmeyi bırakıyorsun.

No, I'm not going to say that. Yeah.

Hayır, bunu söylemeyeceğim. Evet.

So giving up can be positive. Yes.

Yani vazgeçmek olumlu olabilir. Evet.

So give up can be.

Yani pes etmek olabilir.

I'm giving up alcohol for four January.

4 Ocak'ta alkolü bırakıyorum.

It can be positive.

Olumlu olabilir.

Yeah it's a positive.

Evet olumlu.

So you know you give up food for Lent.

Yani Oruç için yemekten vazgeçtiğini biliyorsun.

Yeah. It can be positive.

Evet. Olumlu olabilir. Genellikle olumsuz olarak görüldüğü gibi

It doesn't necessarily have to be negative as often seen as negative.

mutlaka olumsuz olması gerekmez .

Now I give up, but sometimes you have to give up

Şimdi pes ediyorum ama bazen pes etmek zorundasın

because sometimes you put a lot of effort in and you don't get anywhere.

çünkü bazen çok çaba harcıyorsun ve bir yere varamıyorsun.

You can't carry on putting that effort in.

O çabayı göstermeye devam edemezsin.

And in fact, if you carry on doing it, you could be seen as a bit deranged. Yes.

Ve aslında, bunu yapmaya devam edersen, biraz aklını kaçırmış gibi görünebilirsin. Evet.

I mean, if you're pursuing somebody that you're attracted to

Demek istediğim,

for months and years and they're still rejecting you, then at some point you have to

aylarca ve yıllarca hoşlandığın birinin peşinden gidiyorsan ve o kişi seni hâlâ reddediyorsa, o zaman bir noktada

you have to give up because your whole life will disappear.

vazgeçmek zorundasın çünkü tüm hayatın yok olacak.

In this disappointment, as Einstein

Bu hayal kırıklığında, Einstein'ın

once said, the definition of insanity

bir zamanlar dediği gibi, deliliğin tanımı

is doing the same thing over and over

aynı şeyi defalarca yapıp

and expecting different results. Yes.

farklı sonuçlar beklemektir. Evet.

And that is literally insane.

Ve bu tam anlamıyla delilik. Bu

It is.

So sometimes you have to know when to give up.

.

Bu yüzden bazen ne zaman pes edeceğinizi bilmeniz gerekir.

You have to know the moment that it should.

Olması gereken anı bilmek zorundasın.

Sometimes, if you really believe in something

Bazen, bir şeye gerçekten inanırsan

and in your heart, you know, something can work.

ve kalbinle, bilirsin, bir şeyler işe yarayabilir.

Sometimes you can give up just at the wrong point.

Bazen yanlış noktada vazgeçebilirsin.

Just when you've nearly

Tam da

got to success.

başarıya ulaşmak üzereyken.

So some things you might, you know,

Yani bazı şeyler, bilirsiniz,

you just need to keep, you know, reflecting on what you're doing

sadece yaptığınız şey üzerinde düşünmeye devam etmeniz gerekir

and maybe you need to talk to other people and get an assessment of what they think as well.

ve belki diğer insanlarla konuşmanız ve onların da ne düşündüklerine dair bir değerlendirme almanız gerekir.

Because sometimes you can get bogged down in your own thinking and you can't really see clearly.

Çünkü bazen kendi düşüncelerin içinde boğulabilirsin ve gerçekten net göremezsin.

You can't see the wood for the trees as well.

Ağaçlar için ahşabı da göremezsiniz.

So you can't make

Yani

a very good analysis of your own situation.

kendi durumunuzun çok iyi bir analizini yapamazsınız.

Sometimes you need other people to help you out with that. Yes.

Bazen bu konuda size yardımcı olacak başka insanlara ihtiyaç duyarsınız . Evet.

Yes, I think so.

Evet bencede.

I think I think there are moments in your life where it is good.

Bence hayatında iyi olduğu anlar var.

It is the right thing to give up.

Vazgeçmek doğru olandır.

But but my advice is always if you are trying to learn something

Ama benim tavsiyem her zaman bir şeyler öğrenmeye

or improve your life in some way, then then don't give up,

veya hayatınızı bir şekilde iyileştirmeye çalışıyorsanız, o zaman

even if that thing seems sometimes

bu şey bazen

difficult or too hard. But.

zor veya çok zor görünse bile pes etmeyin. Ancak.

But don't give up. Please

Ama pes etme. Lütfen pes

give up.

Planning the meeting in Paris.

et.

Paris'teki toplantıyı planlamak.

Francesca, We will not give up. Yes.

Francesca, pes etmeyeceğiz. Evet.

Got to thinking about that this week in my in my sort of fevered.

Ateşim varken bu hafta bunu düşünmeye başladım.

We need to.

Bizim ihtiyacımız.

We need to fix a date and or at least give some alternative dates

Bir tarih belirlemeli veya en azından bazı alternatif tarihler vermeliyiz

and then you've got something to work to if you don't fix a date, then it'll just.

ve sonra bir tarih belirlemezseniz, üzerinde çalışacak bir şeyiniz olur, o zaman olur.

It won't happen. You're right.

olmayacak. Haklısın.

So here's another one, Steve.

İşte bir tane daha, Steve.

Oh, I'm not going to read that out. Mr.

Oh, bunu okumayacağım. Bay

B Up your own arse. Yes.

B. Kendi kıçını kaldır. Evet.

A piece of Europe, your own.

Bir parça Avrupa, size ait.

Are you arrogant?

kibirli misin

Yeah. And self-obsessed. Yeah.

Evet. Ve kendine takıntılı. Evet.

We all know someone like this that way.

Hepimiz böyle birini bu şekilde tanıyoruz.

Oh, yes, Yes.

Evet, evet.

I think you have a few, maybe a few of your colleagues

Bence

in your amateur dramatic society

amatör tiyatro camiasında

who are definitely up their own arses. Yes.

kesinlikle kendi kıçını kaldırmış birkaç, belki birkaç meslektaşınız var. Evet.

It means that they're basically always talking themselves aren't they.

Bu, temelde her zaman kendi kendilerine konuştukları anlamına gelir, değil mi?

Sort of self-obsessed of the people that

like to

show off about themselves and talk about themselves a lot

Kendileri hakkında gösteriş yapmayı ve kendileri hakkında da çok konuşmayı seven bir tür kendine takıntılı insanlar

as well.

.

So where does that phrase come from, Mr. Duncan, is it.

Peki bu ifade nereden geliyor, Bay Duncan, öyle mi?

Well, I think I think it's just well, it's it's figurative,

Bence gayet iyi , mecazi

but better explain why arses haven't worked.

ama kıçların neden işe yaramadığını açıklasan iyi olur.

Well arse is your bum. Yes.

Peki kıç senin serseri. Evet.

I think most people know that it's either arse in British English or as in American English,

Bence çoğu insan bunun ya İngiliz İngilizcesinde ya da Amerikan İngilizcesinde olduğu gibi eşek olduğunu biliyor,

but it's a person who's so obsessed with themselves that.

ama bu kendine o kadar takıntılı bir insan ki .

Imagine their head is pushed up their own bottom and that's it.

Başlarının kendi popolarından yukarı itildiğini hayal edin ve hepsi bu.

You see, they love themselves so much they'd be even willing to do that.

Görüyorsunuz, kendilerini o kadar çok seviyorlar ki bunu yapmaya bile razılar.

Yes, I think. Is that where that phrase comes from?

Evet, sanırım. Bu söz oradan mı geliyor?

Because you wouldn't willingly go near that part of your body normally.

Çünkü normalde vücudunun o bölgesine isteyerek yaklaşmazsın.

But if you say that somebody is up their own arse, it means they love themselves so much,

Ama birinin kıçının dibinde olduğunu söylersen, bu kendilerini o kadar çok sevdikleri,

they're even willing to stick their own head up their own bottom.

hatta kendi başlarını kendi popolarına sokmaya bile razı oldukları anlamına gelir .

That's it.

I said that they're self-obsessed. Yes, that's right.

Bu kadar.

Kendilerine takıntılı olduklarını söyledim. Evet bu doğru.

So I think that's that's a good one, even even though it's a bit rude.

Bu yüzden biraz kaba olsa da bence bu iyi bir şey.

But people do say that that is a very common phrase.

Ancak insanlar bunun çok yaygın bir ifade olduğunu söylüyor.

If somebody is constantly

Biri sürekli

talking about themselves and saying, well, you know what?

kendi hakkında konuşuyorsa ve şunu söylüyorsa, biliyor musun?

What it's you know, somebody people often

Bildiğiniz şey, insanların sık sık birinin

will say tried to give you or something, Oh, no, I think you're wrong.

size vermeye çalıştığını falan söylemesi, Oh, hayır, bence yanılıyorsunuz.

And what you need to do is this what I what I always do is, you know, and they're constantly

Ve yapman gereken şey şu, benim her zaman yaptığım şey , bilirsin, sürekli

talking about themselves all the time and saying how wonderful they are.

kendilerinden bahsediyorlar ve ne kadar harika olduklarını söylüyorlar.

They're arrogant.

Onlar kibirli.

They're arrogant. Yes.

Onlar kibirli. Evet.

And self-obsessed is another one, Steve.

Kendine takıntılı olmak da bir başkası, Steve.

Not anybody on this channel, of course.

Elbette bu kanaldaki herhangi biri değil.

Definitely not. And definitely not me.

Kesinlikle hayır. Ve kesinlikle ben değilim.

Here's another one

İşte

to know this.

bunu bilmek için bir tane daha.

This is one that I'm sure you have some suggestions for.

Bu, bazı önerileriniz olduğundan eminim.

Steve already

Steve zaten bir

to put a put up with something. Yes.

şeye katlanacak. Evet. Katlanmak zorunda olduğunuz

To put up with something you be forced to endure or tolerate something mean.

bir şeye katlanmak veya katlanmak anlamına gelen bir şeye katlanmak.

Yes. You could put up with

Evet.

a partner that you don't like to use.

Kullanmaktan hoşlanmadığınız bir partnere katlanabilirsiniz. Para kazanmanız

You could put up with a job you don't like because

gerektiği için sevmediğiniz bir işe katlanabilirsiniz

you've got to earn money.

.

You can put it with abuse from somebody.

Birinin taciziyle koyabilirsiniz.

It means it's something that you you endure something for whatever reason,

Bu, her ne sebeple olursa olsun bir şeye katlandığın,

but you decide that you're going to to endure, to put up with it.

ama katlanacağına, katlanacağına karar verdiğin bir şey demek. Artık

You might get to a point when you think enough's enough

yeter dediğiniz bir noktaya gelebilir

and you do something about it.

ve bu konuda bir şeyler yapabilirsiniz.

But quite often you might just be willing to put up with something

Ancak çoğu zaman, yararlı olan

because you're getting other things which are beneficial.

başka şeyler elde ettiğiniz için bir şeye katlanmaya istekli olabilirsiniz .

So putting up with a job you don't like is a good example because you don't like the job.

Yani sevmediğiniz bir işe katlanmak iyi bir örnek çünkü işi sevmiyorsunuz.

You might not like your boss or the customers or the something you do or your work colleagues,

Patronunuzdan, müşterilerden , yaptığınız bir şeyden veya iş arkadaşlarınızdan hoşlanmayabilirsiniz

but you're getting money to pay for your bills.

ama faturalarınızı ödemek için para alıyorsunuz.

So you put up with the stuff

Yani

you don't like in order to get the stuff you want. Yes.

istediğiniz şeyleri elde etmek için sevmediğiniz şeylere katlanıyorsunuz. Evet.

So you want the

Yani

money to pay for your bills, but so you're willing to put up

paranın faturalarınızı ödemesini istiyorsunuz, ancak bu nedenle

with some bad work practices or something you don't like about work.

bazı kötü iş uygulamalarına veya işle ilgili sevmediğiniz bir şeye katlanmaya da hazırsınız.

But the the wages is enough compensation for the bad things that you don't like.

Ama maaş, sevmediğin kötü şeyler için yeterli tazminat.

So you put up with it. Yes. That's one example.

Yani buna katlanıyorsun. Evet. Bu bir örnek.

So you're in a position where you are being forced to

Yani

endure or tolerate something.

bir şeye katlanmaya veya tahammül etmeye zorlandığınız bir konumdasınız.

Maybe a neighbour. Steve, our neighbour.

Belki bir komşu. Steve, komşumuz.

Yes, maybe there is a neighbour who has, I don't know,

Evet, belki burada rastgele bir öneride bulunan bir komşu vardır, bilmiyorum

just random suggestion here.

.

Maybe they have a dog that barks quite a lot.

Belki çok havlayan bir köpekleri vardır.

Maybe they have something that they do that's really annoying and you have to put up with it.

Belki de gerçekten sinir bozucu bir şeyleri vardır ve buna katlanmak zorundasındır. Bir

You have to put up with something.

şeye katlanmak zorundasın.

Of course some people don't want to put up with it.

Tabii bazı insanlar buna katlanmak istemiyor.

They will object, they will protest, they will say,

İtiraz edecekler, itiraz edecekler,

We will not put up with your bad behaviour.

kötü davranışınıza göz yummayacağız diyecekler.

So that means we don't want to endure it, we don't want to tolerate it.

Yani buna katlanmak istemiyoruz, katlanmak istemiyoruz demektir.

And yes, we won't.

Ve evet, yapmayacağız.

So that phrase can be used in two ways. Hmm.

Yani bu ifade iki şekilde kullanılabilir. Hmm. Başka bir şey elde etmek için

You might be willing to put up with certain things

bazı şeylere katlanmaya istekli olabilirsiniz

to get something else, but then when you've had enough you that you

, ama sonra yeterince kendinize sahip olduğunuzda, artık

then say, I'm not putting up with this any more, I'm leaving you.

buna katlanmıyorum , sizi terk ediyorum dersiniz.

Yes, I'm not talking to you, Mr. Duncan By the way.

Evet, sizinle konuşmuyorum Bay Duncan Bu arada.

Oh, okay.

Tamam. Senin

I'm not putting up with your womanising any more.

kadınlaştırmana daha fazla katlanmıyorum.

I'm leaving you.

Senden ayrılıyorum.

You might have put up with it for years because you maybe your husband was,

Buna yıllarca katlanmış olabilirsin çünkü belki kocan,

you know, providing a good life for you with the money and.

bilirsin, parayla sana iyi bir hayat sağlıyordu ve.

And you maybe you were bringing up children,

Ve sen belki çocuk yetiştiriyordun

but then eventually you shout out, I'm not putting up with this behaviour any longer.

ama sonunda, artık bu davranışa katlanmıyorum diye bağırıyorsun.

I'm leaving you and you pack your bags and go.

Ben seni bırakıyorum sen eşyalarını topla ve git.

Or it could be the job,

Ya da iş olabilir, tam

it could be the other way round.

tersi de olabilir.

Of course, I'm not just saying that men cheat on their partners.

Elbette sadece erkeklerin eşlerini aldattığını söylemiyorum.

It happens.

Olur.

The other round as well as we all know.

Diğer tur hepimizin bildiği gibi.

But your boss might be constantly getting on your nerves at work.

Ancak patronunuz iş yerinde sürekli sinirinizi bozuyor olabilir.

Or give me.

Yes, you could have a you could have somebody at work that's always being rude to you and you've had enough.

Ya da bana ver.

Evet, iş yerinde sana her zaman kaba davranan birine sahip olabilirsin ve artık yeter.

And eventually you say, I'm not putting up with this behaviour any more.

Ve sonunda diyorsun ki, artık bu davranışa katlanmıyorum.

I'm going to report you to h.r.

Seni H.R.'ye şikayet edeceğim.

Yeah. So it can be used in both ways.

Evet. Yani her iki şekilde de kullanılabilir.

You put up with something and you don't saying the thing or you then

Bir şeye katlanırsın ve o şeyi söylemezsin ya da sonra, ah

say, ah, no, I'm not going to put up with this anymore.

, hayır, buna artık katlanmayacağım dersin.

To endure or tolerate to say you're not going to tolerate it anymore.

Dayanmak ya da katlanmak artık tahammül etmeyeceğini söylemek.

Here we go. Steve Here's another one.

İşte başlıyoruz. Steve İşte bir tane daha.

We only have 8 minutes, 8 minutes left.

Sadece 8 dakikamız kaldı, 8 dakika kaldı.

And here's one.

Ve işte bir tane.

I said, I'm sure you know this one, Steve,

Dedim ki,

to float a company, a business. Yes.

bir şirketi, bir işi yüzdürmek için bunu bildiğinden eminim Steve. Evet.

To allow shares to be bought in a company. Yes.

Bir şirkette hisselerin satın alınmasına izin vermek. Evet.

So often you might start a business

Sıklıkla bir iş kurabilirsiniz

and it's a you know, you've set it up yourself like you, Mr.

ve bu, bilirsiniz , onu kendiniz gibi kurmuşsunuzdur, Bay

Duncan, but you might start a business

Duncan, ancak

that is manufacturing something

could be anything.

herhangi bir şey olabilecek bir şey üreten bir iş kurabilirsiniz.

And it's just owned and run by you and maybe a couple of other people.

Ve sadece sizin ve belki birkaç kişinin daha sahibi ve işletmecisidir.

And it becomes more and more successful.

Ve giderek daha başarılı hale geliyor.

And then you decide that you want to sell shares in that company

Ve sonra o şirketteki hisseleri satmaya karar veriyorsunuz

and you want to float it on the stock market.

ve borsada işlem görmek istiyorsunuz.

And that makes you a lot of money.

Ve bu sana çok para kazandırır.

And then you can retire with your millions.

Ve sonra milyonlarınızla emekli olabilirsiniz.

Yes. It just means that the company is is now going to you're going to sell shares

Evet. Bu sadece, şirketin artık hisse satacağınız

and it's going to be listed on the stock market.

ve borsaya kote olacağı anlamına gelir.

So which is

Bu, bir gün

obviously something we're going to do with your channel one day.

kanalınızla yapacağımız bir şey .

We're going to sell it, float it, and ask everybody, buy shares in it.

Onu satacağız, halka arz edeceğiz ve herkesten hisse almasını isteyeceğiz.

I think it's fair to say that you need a certain amount of success before you do that.

Bence bunu yapmadan önce belirli bir başarıya ihtiyacın olduğunu söylemek adil olur.

But it's interesting in this country how some of main now,

Ama bu ülkede ilginç, bazı ana hatlar,

I suppose we think of electricity and the railways

sanırım şimdi elektriği, demiryollarını

and the rail tracks

ve bakımı yapılması gereken demiryollarını düşünüyoruz

that have to be maintained, how some of those companies over

, bu şirketlerden bazılarının yıllar içinde nasıl

the years have been sold off to private companies,

özel şirketlere satıldığını,

but then they've been bought again by the government and being nationalised.

ama sonra onlar Devlet tarafından tekrar satın alındı ve millileştirildi.

So there are quite a few that seem to swap backwards and forwards because I remember

Bu yüzden, ileri ve geri yer değiştiriyor gibi görünen epeyce var çünkü

way back was in the 1980s when when they sold,

1980'lerde sattıkları zamanları hatırlıyorum,

was it British Telecom didn't?

British Telecom satmadı mı?

Yes, they made it private and you could buy shares

Evet, özel yaptılar ve

in British Telecom, the telephone company.

telefon şirketi British Telecom'un hisselerini satın alabiliyordunuz.

Yes, it was.

Evet öyleydi.

It was. It was it was run by the government.

Oldu. Devlet tarafından yönetiliyordu.

It was it was a it was a national company, but used to belong to the post office, didn't it?

Ulusal bir şirketti ama eskiden postaneye aitti, değil mi?

Yes, that's right. And then they. Exactly.

Evet bu doğru. Ve sonra onlar. Kesinlikle. Demek o zaman

So it was it was then they then they sold it off the government.

öyleydi, sonra onu hükümetten sattılar. O

So it was very exciting at the time.

zamanlar çok heyecanlıydı. Margaret Thatcher olmadığı için

It was the first think it was the first company

ilk şirket olduğunu düşünen ilk kişiydi

that had been because Margaret Thatcher wasn't.

.

It was during Margaret Thatcher's, it was when she was

Margaret Thatcher'ın dönemindeydi,

selling off a lot of these companies

that were costing the government a lot of money to run.

hükümete çok paraya mal olan bu şirketlerin çoğunu sattığı zamandı.

And the idea was that it would it would force competition in the market

Ve fikir, pazarda rekabeti zorlayacağı

and make everything more efficient.

ve her şeyi daha verimli hale getireceğiydi.

And of course, a lot of people I bought some I bought some British Telecom shares that everybody did.

Ve tabii ki, birçok insan satın aldım, herkesin yaptığı gibi British Telecom hisseleri aldım.

Everyone was quite excited that you could buy these shares

Herkes bu hisseleri alabildiğin için çok heyecanlıydı

and then they would all go up in value and you could make a lot of money out of them.

ve sonra hepsinin değeri yükselecek ve onlardan çok para kazanabilecektin.

I think if you.

Bence sen

Yeah.

So yes, it's it's a it's a

Evet.

Yani evet, bu bir

yeah. You can float Publicly owned companies

evet. Yüzebilirsiniz Kamuya ait şirketler

and governments have done a lot of that over the over the last few decades.

ve hükümetler son birkaç on yılda bunun çoğunu yaptı .

But yeah, it can be just a private company

Ama evet, yıllarca yönettiğiniz özel bir şirket daha sonra

that you've run for years that then becomes very successful

çok başarılı olabilir

and you sell the shares

ve hisseleri satarsınız

and then you use that money to make the to, to.

ve sonra bu parayı para kazanmak için kullanırsınız.

Often it's used because a company wants to grow, it wants to get

Genellikle bir şirket büyümek istediği için kullanılır, almak ister

and the the way to get funds to grow bigger,

ve daha büyük büyümek için fon almanın yolu, bir yerde

you might want to build a new facility somewhere is to sell these shares.

yeni bir tesis inşa etmek isteyebilirsiniz, bu hisseleri satmaktır.

People lots of thousands of people buy shares in the company.

İnsanlar, binlerce insan şirkette hisse satın alıyor.

You use that money to grow the company and then you give out a dividend

O parayı şirketi büyütmek için kullanırsın ve sonra

to the people that own the shares so that they then

get money for for helping you out.

sana yardım etmeleri için para almaları için hisselerin sahibi olan insanlara temettü dağıtırsın. Bir

You speak another one, another one they sold off with, with gas as well.

tane daha konuşuyorsun, bir tane daha gazla sattılar.

Remember that when they sold off, that was heavily publicised wasn't it.

Sattıklarında, bunun yoğun bir şekilde duyurulduğunu unutmayın, değil mi?

I remember that they, they used to have a campaign on television.

Hatırlıyorum da, onların bir zamanlar televizyonda bir kampanyaları vardı.

If you tell said

Söylediysen

don't forget to tell said

about the gas.

gaz hakkında söylemeyi unutma dedi.

Right. Yes.

Sağ. Evet.

I guess shares when when they were doing that.

Sanırım bunu ne zaman yaptıkları paylaşılıyor.

Anyway we have another one coming up so float a company

Her neyse, yaklaşan bir tane daha var, bu yüzden bir şirkette

or float a business to allow shares

hisse satın alınmasına izin vermek için bir şirket kurun veya bir iş kurun

to be bought in a company.

.

Oh, you are floating on a cloud or a lot of people say this, Steve,

Oh, bir bulutun üzerinde süzülüyorsun ya da birçok insan bunu söylüyor Steve,

when they watch us on the live stream, they say they do it.

bizi canlı yayında izlediklerinde, yaptıklarını söylüyorlar.

We are all floating on a cloud because it's so lovely.

Hepimiz bir bulutun üzerinde süzülüyoruz çünkü o çok güzel.

The experience.

Deneyim.

That's right.

Bu doğru.

Mr. Duncan, you're feeling so I feel like I'm floating on a cloud.

Bay Duncan, kendinizi bir bulutun üzerinde yüzüyormuş gibi hissediyorsunuz. Kendini

You're feeling just very happy, overjoyed.

çok mutlu hissediyorsun, çok neşelisin.

Something's happened that's made you feel really nice.

Seni gerçekten iyi hissettiren bir şey oldu.

And you feel all the weight of the world.

Ve dünyanın tüm ağırlığını hissediyorsunuz.

All the problems have been taken away from you.

Tüm sorunlar sizden alındı.

And You're just floating in this lovely way, and you just feel very good.

Ve sen bu güzel şekilde süzülüyorsun ve kendini çok iyi hissediyorsun.

Maybe

when you go on holiday, you might feel like you're floating in a cloud

Belki de

tatile gittiğinizde tüm dertleriniz alıp gittiği için kendinizi bir bulutun içinde süzülüyormuş gibi hissedebilirsiniz

because all your troubles have been taken away. Yes.

. Evet.

Or somebody might sweep you off your feet

Ya da biri ayaklarınızı yerden kesebilir

and ask you out.

ve size çıkma teklif edebilir.

The person that you've admired for a long time, loved from afar,

Uzun zamandır hayran olduğunuz, uzaktan sevdiğiniz kişi bir

suddenly asks you out on a date

anda size çıkma teklif eder

and you feel like you're floating on a cloud.

ve kendinizi bir bulutun üzerinde süzülüyormuş gibi hissedersiniz.

You're it's an emotional response, isn't it, to something pleasant that's happened.

Sen bu, olan hoş bir şeye duygusal bir tepkisin, değil mi?

That's it.

Bu kadar.

If you are in love, it can be love it.

Eğer aşıksan, onu sevmek olabilir.

Quite often it is, but it might be something else.

Oldukça sık, ama başka bir şey olabilir.

You know, You might have got a promotion

Bir terfi almış olabilirsin

or you might have won a lot of money or something like that.

ya da çok para kazanmış olabilirsin ya da onun gibi bir şey.

But but yes, it's quite often used in relationships.

Ama evet, ilişkilerde oldukça sık kullanılır.

You are floating on a cloud. Oh, I like that one.

Bir bulutun üzerinde süzülüyorsun. Bunu beğendim.

If something floats your boat,

Bir şey teknenizi yüzdürüyorsa,

does something, floats your boat

bir şey yapıyorsa,

to derive pleasure

from a certain activity, maybe something you enjoy doing.

belirli bir aktiviteden zevk almak için teknenizi yüzdürüyorsa, belki yapmaktan keyif aldığınız bir şey.

Maybe it's something that other people don't normally

Belki diğer insanların normalde

enjoy doing, but something that floats your boat

yapmaktan hoşlanmadığı bir şeydir, ancak teknenizi yüzdüren bir şey,

is something that gives that person enjoyment or pleasure.

o kişiye zevk veya zevk veren bir şeydir.

So maybe as a certain pastime,

Yani belki belirli bir eğlence olarak,

maybe a certain thing that you like doing

belki belirli bir durumda yapmaktan hoşlandığınız belirli bir şey,

in a particular situation, we can say that it floats your boat,

teknenizi yüzdürdüğünü söyleyebiliriz, bu

it means that is it is giving pleasure, something you get pleasure

zevk verdiği anlamına gelir,

or excitement from an activity quite often

bir aktiviteden oldukça sık zevk veya heyecan aldığınız bir

something you are actually doing.

şey aslında yapıyorsun

Yes, we sometimes use that phrase.

Evet, bazen bu ifadeyi kullanırız.

Does it float you back?

Seni geri yüzüyor mu?

I mean, yeah, that's quite a specific phrase that people will use.

Demek istediğim, evet, bu insanların kullanacağı oldukça özel bir ifade .

It's often used in

Genellikle ilişkilerde kullanılır

relationships, isn't it.

, değil mi?

I think it's often called anything.

Sanırım buna genellikle herhangi bir şey denir.

Anything. Yes. Anything, anything.

Herhangi bir şey. Evet. Herhangi bir şey, herhangi bir şey.

You can do it if you could use that to you.

Bunu senin için kullanabilirsen yapabilirsin. Ata

Do you want to go

binmek ister misin?

horse riding.

Does that float your boat? Hmm?

Bu senin tekneni yüzdürüyor mu? Hmm?

Yes. Do you want to go skydiving?

Evet. Paraşütle atlamak ister misin?

Does that float your boat?

Bu senin tekneni yüzdürüyor mu?

Did you want to do. Yes, you can.

yapmak istedin mi Evet yapabilirsin.

It's a phrase you can use.

kullanabileceğiniz bir cümledir.

It's always something that brings pleasure or excitement or excitement.

Her zaman zevk , heyecan veya heyecan getiren bir şeydir.

Yes. Here's another one.

Evet. İşte burada bir başkası.

So maybe I remember from my time

Belki de

working in retail many years ago,

yıllar önce perakendede çalıştığım zamandan hatırlıyorum, her

we always used to have a cash float.

zaman bir nakit akışımız vardı.

A cash float.

Nakit akışı.

So cash float refers to an actual thing, and it's normally the reserve money

Dolayısıyla, nakit akışı gerçek bir şeye atıfta bulunur ve normalde

that is kept in a cash register.

kasada tutulan yedek paradır.

So when you open up your shop in the morning, you normally have to have some money in your cash

Bu nedenle, sabah dükkânınızı açtığınızda, normalde kasanızda,

register already ready to give change or exchange,

whatever they are giving you to pay for an item.

bir ürün için ödemeniz için size ne verirlerse versinler, bozdurmaya veya bozdurmaya hazır bir miktar paranızın olması gerekir.

So quite often you will have to have a small amount of money

Bu nedenle, genellikle sabahları işlem yapmaya başlamadan önce kasanızda küçük bir miktar para bulundurmanız gerekir

in your cash register before you start trading in the morning.

. Yazar

It's reserved money that is kept in a cash register and then there would always be the same amount.

kasada tutulan ayrılmış paradır ve daha sonra her zaman aynı miktarda olacaktır.

The float in your cash register

Yazar kasanızdaki avans,

would quite often be the same amount every day.

genellikle her gün aynı miktarda olur.

So you need that, don't you?

Yani buna ihtiyacın var, değil mi?

Because if somebody comes into the shop to buy something and you want to get them change,

Çünkü birisi bir şey almak için dükkana gelirse ve sen de bozdurmak istersen,

you have to have set this this float in the till.

bunu kasada bu şamandıraya koymalısın.

Otherwise, if there was nothing in there, you wouldn't be able to get them any change.

Aksi takdirde, orada hiçbir şey olmasaydı, onlara herhangi bir bozuk para alamazsınız.

Can I just address a question?

Sadece bir soru çözebilir miyim?

Francesca Bovey Okay, who says to me, Ask me a question?

Francesca Bovey Okay, kim bana "Bana bir soru sor" diyor? Sık

I know I often use the phrase that's it, that's it.

sık "işte bu" ifadesini kullandığımı biliyorum.

And you are correct.

Ve haklısın.

It does mean exactly the same as exactly.

Tam olarak aynı anlama geliyor.

That's it.

Bu kadar.

I'm saying yes you got it right.

Evet doğru anladınız diyorum.

That's it.

Bu kadar.

So thank you for that question, because that that is, you know,

Bu soru için teşekkür ederim, çünkü bu, bilirsiniz,

they are interchangeable phrases.

bunlar birbirinin yerine kullanılabilir ifadelerdir.

Exactly.

Kesinlikle.

That's it. Yeah.

Bu kadar. Evet.

It means that you you agree with somebody on on something.

Bu, bir konuda biriyle aynı fikirde olduğunuz anlamına gelir.

So yeah, that's a good question Francesca thank you for that.

Evet, bu iyi bir soru Francesca bunun için teşekkür ederim.

That is, that's very good. I like that one.

Yani, bu çok iyi. Bunu beğendim.

So we have, we have, I think we have one more and then we're going,

Yani bizde, bizde, sanırım bir tane daha var ve sonra gidiyoruz,

oh Inaki says you're like strange float my boat

oh Inaki,

every time I watch them.

onları her izlediğimde garip bir şekilde teknemde yüzüyorsun diyor.

But yeah, it's often used.

Ama evet, sıklıkla kullanılır.

Float my boat as well is often used in let's say certain

Float my boat da sık sık

if you ask somebody about certain sexual practices.

belli cinsel uygulamalar hakkında birine soru sorarsanız kesin diyelim.

Oh okay.

Tamam.

You might say, does that float your boat?

Bu teknenizi yüzdürüyor mu diyebilirsiniz.

We won't go into the exact things, but you know, please, you might you

Kesin konulara girmeyeceğiz, ama bilirsiniz, lütfen girebilirsiniz

because it's a way of sort of addressing problem without being too direct about it.

çünkü bu, sorunu çok doğrudan olmadan ele almanın bir yolu.

Yes. Addressing the issue.

Evet. Sorunun ele alınması.

Yes. Something that

Evet.

you get a lot of pleasure from might be something that floats your boat is

Çok zevk aldığınız bir şey, teknenizi yüzdüren bir şey olabilir, yapmak

do you do you want to do you do you want to have an orgy?

istiyor musunuz, seks partisi yapmak istiyor musunuz?

Does that float?

Bu yüzer mi?

Okay, Steve, stay.

Tamam, Steve, kal.

That's that's I'm just giving an example.

İşte bu, sadece bir örnek veriyorum.

Okay, then we've got one more before

Tamam, o zaman uçağa binmeden önce bir tane daha var

we get taken off to float by.

.

Oh, maybe a person comes in the room and they walk by.

Oh, belki odaya biri gelir ve yanından geçerler.

They walk past you, but they walk past very casually.

Senin yanından geçerler ama çok gelişigüzel geçerler.

They do it in a certain way.

Belli bir şekilde yapıyorlar.

They float by, they float by.

Yüzerler, yüzerler.

It almost appears as if that person is floating on air,

Neredeyse o kişi havada süzülüyormuş gibi görünür,

quite often with a woman or a young lady.

çoğu zaman bir kadın veya genç bir bayanla birlikte.

She moves by.

Yanından geçiyor.

She floats by.

Yüzerek geçiyor.

Yes. In a very in a very poised and

Evet. Çok dengeli ve

almost professional sort of moving with grace.

neredeyse profesyonel bir zarafetle hareket ediyor.

Hmm. To be to to do something casually.

Hmm. gelişigüzel bir şey yapmak için olmak.

Yes. Yes.

Evet. Evet.

You move by, you do something with leisurely time.

Hareket edersin, boş zamanlarında bir şeyler yaparsın.

You float by something goes by gently

Senin de

or with, as you said, Grace, I like that word. So.

dediğin gibi, Grace, bu kelime hoşuma gitti. Bu yüzden.

So you casually move as if you are floating?

Yani yüzüyormuş gibi gelişigüzel hareket ediyorsun?

Yes. You're not obviously, you know, you're just sort of moving in a nice,

Evet. Belli ki değilsin, bilirsin, sadece hoş,

serene, graceful way.

dingin ve zarif bir şekilde hareket ediyorsun.

Ballerinas probably walk like that, don't they?

Balerinler muhtemelen böyle yürürler, değil mi?

Yeah, they just they just glide by.

Evet, öylece geçip gidiyorlar.

And sometimes when I remember when women

Ve bazen kadınların

to wear very long dresses or things that went almost down to the floor

çok uzun elbiseler giydiklerini ya da

when they were moving, it almost looked as if they were floating.

hareket halindeyken neredeyse yere kadar inen şeyler giydiklerini hatırladığımda, neredeyse yüzüyormuş gibi görünüyorlardı.

Looks like they were.

Öyle görünüyorlar.

They are actually floating.

Aslında yüzüyorlar.

Very nice. Very good.

Çok güzel. Çok güzel.

Anyway, we are about to disappear.

Her neyse, yok olmak üzereyiz.

Steve. That is it.

Steve. İşte bu.

I was going to float off.

Uçup gidecektim.

Now, Mr.

Şimdi, Bay

Duncan, it is time to sign off, as they say.

Duncan, dedikleri gibi, imzalama zamanı.

So it's almost time for us to go back on Wednesday.

Yani çarşamba günü geri dönme vaktimiz neredeyse geldi.

There is a new English lesson appearing as well.

Yeni bir İngilizce dersi de ortaya çıkıyor.

I have been.

Bulundum. Stüdyoda

I've been very busy, Mr.

çok meşguldüm Bay

Steve in the studio.

Steve.

I haven't seen much of you this week.

Bu hafta seni pek görmedim.

It's been useful because we haven't been isolating, but it's but it's given you the opportunity

Yararlı oldu çünkü izole etmedik, ancak size

to sit in your little what your other average sized studio

diğer ortalama büyüklükteki stüdyonuzdan

and and

ve

your generously sized studio and create some new lessons. Yes.

cömertçe büyüklükteki stüdyonuzdan biraz daha oturma ve yeni dersler oluşturma fırsatı verdi. Evet.

Well, you know what they say size is not important.

Boy önemli değil derler bilirsin.

It's how you use it.

Nasıl kullanırsan öyle kullanırsın.

That's true.

Bu doğru.

Anyway, Steve, I'm back on Wednesday.

Neyse Steve, çarşamba günü dönüyorum.

Hopefully Steve will be here as well.

Umarım Steve de burada olur.

Unless, of course, he's had a relapse.

Tabii bir nüksetme yaşamadıysa.

I won't be having a relapse. Good.

Bir nüksetme yaşamayacağım. İyi.

My voice is almost back to normal.

Sesim neredeyse normale döndü.

I did some singing last night that went well.

Dün gece iyi giden bir şarkı söyledim.

So yeah, all I want is a negative test tomorrow.

Yani evet, tek istediğim yarın negatif bir test.

Then I can go to start going back to rehearsals.

Sonra provalara geri dönmeye başlayabilirim.

So I might do one later tonight, actually.

O yüzden bu akşam bir tane yapabilirim aslında.

Anyway, lovely to be here. Lovely to.

Her neyse, burada olmak güzel. Güzel

See you all.

Hepinizle görüşürüz.

Hope that you've enjoyed today's lesson.

Umarım bugünkü dersten keyif almışsınızdır.

I hope it floats your boat and I look forward to seeing you all again on Wednesday. Yes.

Umarım teknenizi yüzdürür ve Çarşamba günü hepinizi tekrar görmeyi dört gözle bekliyorum. Evet.

And as I said, on behalf of everyone here today,

Ve dediğim gibi, bugün buradaki herkes adına,

we're all glad to see that you are once again fighting fit.

bir kez daha formda mücadele ettiğinizi görmekten hepimiz memnunuz .

And it is somebody asked me earlier, was it like was it like flu?

Ve daha önce biri bana sormuştu, grip gibi miydi?

It was the first time I had it.

Bunu ilk kez yaşadım.

It was definitely like flu.

Kesinlikle grip gibiydi.

This time it was more like a just a very bad cold

Bu sefer daha çok çok kötü bir soğuk algınlığı gibiydi

but and it's only lasted a week.

ama sadece bir hafta sürdü.

So good, I think.

Bence çok iyi.

I think I'm quite pleased about that.

Sanırım bundan oldukça memnunum.

So yes, thank you for asking.

Yani evet, sorduğunuz için teşekkürler.

And again hopefully see you all on Wednesday.

Ve yine Çarşamba günü görüşmek dileğiyle.

Thank you, Mr. Steve.

Teşekkürler, Bay Steve.

And that was Mr.

Ve bu Bay

Steve by

Steve'di

and that is all

ve

we have time for today.

bugünlük vaktimiz bu kadar.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

It's been interesting.

İlginçti.

I hope something that we said or something that we did

Umarım söylediğimiz veya yaptığımız bir şey

brought a smile to your face.

yüzünüzü gülümsetmiştir.

It's time to go away.

Gitme zamanı. Ortadan

It's time to disappear.

kaybolma zamanı.

And I will see you very soon.

Ve seni çok yakında göreceğim.

In fact, on Wednesday, I'm back with you.

Aslında, çarşamba günü, sizinle tekrar birlikteyim.

And also I will be with you

Ayrıca

not live, but recorded as well.

canlı değil, kayıtlı olarak da sizlerle olacağım.

Look out for my new English lessons

that will be posted over the next few weeks.

Önümüzdeki birkaç hafta içinde yayınlanacak olan yeni İngilizce derslerime dikkat edin. İşte

That is it. I hope you enjoy the rest of your Sunday.

bu. Umarım pazar gününüzün geri kalanında eğlenirsiniz.

Enjoy the rest of your weekend and I will see you on Wednesday from 2 p.m.

Hafta sonunun geri kalanının tadını çıkar, Çarşamba günü saat 14:00'te görüşürüz.

UK time.

İngiltere saati.

This is Mr. Duncan.

Bu Bay Duncan. İzlediğiniz için teşekkürler

On behalf of Mr.

Steve, who is now feeling much better, saying Thanks for watching.

diyerek kendini çok daha iyi hisseden Bay Steve adına .

See you soon.

Yakında görüşürüz.

Enjoy the rest of your day.

Günün geri kalanının tadını çıkar.

And of course, until the next time we meet here, you know what's coming next.

Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar, sonra ne olacağını biliyorsun.

Yes, you do...

Evet,

ta ta for now.

şimdilik... ta ta yapıyorsun.