🩸IT'S EASTER ! 🥚 / English Addict LIVE chat & Learning / Sunday 17th April 2022

So how was your week?

Haftan nasıl geçti?

Was it a good week?

İyi bir hafta mıydı?

Did you have any exciting moments

during the week that you would like to share with me?

Hafta boyunca benimle paylaşmak istediğiniz heyecan verici bir anınız oldu mu? Bu haftaki

Do you want me to share some of my interesting moments from this week?

ilginç anlarımdan bazılarını paylaşmamı ister misiniz ?

We might be doing quite a lot of that today.

Bugün bunun çoğunu yapıyor olabiliriz.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

Hello from England.

İngiltere'den merhaba.

Very different today.

Bugün çok farklı.

Very unusual because we have a special weekend

Çok sıra dışı çünkü özel bir hafta sonumuz var,

it is a long weekend here in the UK

burada Birleşik Krallık'ta

and in many parts of the world

ve dünyanın pek çok yerinde uzun bir hafta sonu,

as well, celebrating a very special festival.

çok özel bir festival kutlanıyor.

In fact, lots of people are celebrating all sorts of festivals this weekend.

Aslında, birçok insan bu hafta sonu her türden festivali kutluyor. Bundan

I will be talking a little bit more about that later on.

sonra biraz daha bahsedeceğim.

Meanwhile, hello.

bu arada merhaba

Welcome.

Hoş geldin.

Yes, as I just gave you a hint towards

Evet, az önce size

the thing that is happening this weekend,

bu hafta sonu olan şeyle ilgili bir ipucu verdiğim için, bugün

it is Easter and this is Easter Sunday.

Paskalya ve bugün de Paskalya Pazarı. Paskalya yumurtalarını yemek

Happy Easter to all those who are about

üzere olan herkesin Paskalya'sı kutlu olsun

to eat their Easter eggs.

.

Let the chocolate eating begin

Çikolata yeme başlasın

Here we go again.

İşte yine başlıyoruz.

Happy Easter.

To those who are celebrating Easter.

Mutlu Paskalyalar.

Paskalya'yı kutlayanlara.

And even if you're not.

Ve sen olmasan bile.

I hope you are having a good day.

Umarım iyi bir gün geçiriyorsundur.

Wherever you are in the world,

Dünyanın neresinde olursanız olun,

Hi, everybody.

herkese merhaba.

This is Mr.

Duncan in England.

Ben

İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today? Are you okay?

Bugün nasılsın? İyi misin?

I hope so.

Umarım.

Are you happy I really hope you are feeling happy today.

Mutlu musun, umarım bugün gerçekten mutlu hissediyorsundur. Geri

I'm back.

döndüm. canlı

I'm here

yayındayım

live.

And also I'm alive, which is very nice.

Ayrıca hayattayım ki bu çok güzel.

So what about your week?

Peki senin haftan ne olacak?

Anything good happen this week to you?

Bu hafta senin için iyi bir şey oldu mu?

This week I spent most of my time in bed

Bu hafta zamanımın çoğunu koronavirüsle yatakta geçirdim ki

with coronavirus, which was rather

bu

different, to say the least.

en hafif deyimiyle oldukça farklıydı.

Although you might notice today I am back with you.

Bugün fark etmiş olsanız da aranıza geri döndüm. Kendimi

I'm feeling much better.

çok daha iyi hissediyorum.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

I was able to get out of bed this morning.

Bu sabah yataktan kalkabildim.

I went into the bathroom.

banyoya girdim

I spent 2 hours in there making myself look presentable.

Orada kendimi prezentabl göstermek için 2 saat harcadım .

Do you like it?

Hoşuna gitti mi?

Do you like what I've done here?

Burada yaptığım şeyi beğendin mi?

I seem to have my colour back.

Rengime geri dönmüş gibiyim.

Yesterday I looked at myself in the mirror.

Dün aynada kendime baktım.

In fact, it was last night.

Aslında dün geceydi.

I looked at myself in the mirror.

Aynada kendime baktım.

And I looked absolutely awful.

Ve kesinlikle berbat görünüyordum.

I looked dreadful last night when I looked in the mirror.

Dün gece aynaya baktığımda çok kötü görünüyordum.

Fortunately, I think I am looking okay now.

Neyse ki, şimdi iyi göründüğümü düşünüyorum.

Not too bad, actually.

Aslında fena sayılmaz.

I seem to have a little bit more of my colour back.

Biraz daha rengime kavuşmuş gibiyim.

And I'm also standing up which is lovely as well.

Ayrıca ayakta duruyorum ki bu da çok güzel.

The only thing I will mention, I seem to have lost my sense of taste and smell.

Bahsedeceğim tek şey, tat ve koku alma duyumu kaybetmiş gibiyim.

Completely.

Tamamen.

I can't smell anything which,

Hiçbir şeyin kokusunu alamıyorum ki,

to be honest with you, living in this house might be a good thing

dürüst olmak gerekirse bu evde yaşamak iyi bir şey olabilir

because then I can't smell all of Mr Steve's

çünkü o zaman Bay Steve'in olup bitenlerin kokusunu alamam

things going on.

.

I think you know what I mean. There.

Bence sen ne demek istediğimi biliyorsun. Orada.

So it is strange. I've lost my sense of smell and taste.

Bu yüzden garip. Koku ve tat alma duyumu kaybettim.

I can't smell anything I can still taste sweet things,

Hiçbir şeyin kokusunu alamıyorum, hala tatlı şeylerin tadına bakabiliyorum,

so at least I can still taste things that are sweet, which is good.

yani en azından hala tatlı olan şeylerin tadına bakabiliyorum ki bu iyi bir şey.

I'm very pleased about that.

Bundan çok memnunum.

I can still taste sweet things.

Hala tatlı şeyler tadabiliyorum.

The only problem is I can't taste anything else.

Tek sorun, başka hiçbir şeyin tadını alamamam.

So all the other food that I'm eating tastes of nothing.

Yani yediğim diğer tüm yiyeceklerin tadı yok.

Absolutely nothing.

Kesinlikle hiçbir şey.

Another thing to mention today, we are coming to you in wonderful

Bugün bahsetmemiz gereken bir diğer şey de, harika

ten eight p o fancy pants.

on sekiz po fantazi pantolonlarla karşınıza çıkıyoruz.

So I am trying today.

Bu yüzden bugün çabalıyorum.

I'm trying to well, I'm just experimenting to make sure that I can do it.

İyi olmaya çalışıyorum, sadece yapabileceğimden emin olmak için deniyorum.

But we are in glorious, full, high definition today.

Ama bugün muhteşem, tam, yüksek çözünürlük içindeyiz. Yüksek çözünürlükte yapmayalı

It's been a very long time since I've done it in high high definition.

çok uzun zaman oldu .

But yes, we are doing that today as well.

Ama evet, bunu bugün de yapıyoruz.

Giving it a try.

Bir deneyin.

I hope you are feeling good.

Umarım iyi hissediyorsundur.

Yes, we have made it all the way to the end of another week

Evet, bir haftanın daha sonuna kadar geldik

and also the end, I suppose, of another weekend.

ve sanırım bir hafta sonunun daha sonuna geldik.

But it's a long weekend for us.

Ama bizim için uzun bir hafta sonu.

We have four days holiday this weekend.

Bu hafta sonu dört günlük tatilimiz var.

Isn't that nice?

Bu hoş değil mi?

Although to be honest with you, I have been having a very long holiday

Size karşı dürüst olmama rağmen, çok uzun bir tatil geçiriyorum

Due to Corona virus, I've had my Corona Virus vacation

Corona virüsü nedeniyle, Corona Virüsü tatilimi

give. Beep. Beep. Beep. Beep.

verdim. bip bip bip bip

Beep beep.

Bip bip.

De de de de de de de de de de de de de de de de de.

De de de de de de de de de de de de de de de de de de. Geri

I'm back.

döndüm.

I can't believe it.

inanamıyorum

I I find it incredible.

Bunu inanılmaz buluyorum.

In fact,

Aslında,

I can't believe I'm here doing this life.

burada bu hayatı yaptığıma inanamıyorum.

Two days ago, I was lying in bed.

İki gün önce yatakta uzanıyordum.

I had a terrible temperature.

Korkunç bir ateşim vardı. Kendimi

I felt absolutely awful,

kesinlikle berbat hissettim,

absolutely

kesinlikle

drained.

tükenmiştim.

In fact, the phrase I would use is wiped out.

Aslında, kullanacağım ifade silindi.

I felt wiped out.

Silinmiş hissettim.

I couldn't move. I couldn't stand up.

hareket edemedim ayağa kalkamadım

I couldn't do anything.

Hiçbir şey yapamadım.

And I was feeling so poorly.

Ve kendimi çok kötü hissediyordum.

And the strange thing was also, last week, mr.

Ve tuhaf olan da şuydu ki, geçen hafta, Mr.

Steve had the same thing.

Steve'de de aynı şey vardı.

So we were both feeling a little unwell.

Yani ikimiz de kendimizi biraz kötü hissediyorduk.

We tried to take care of each other as best we could.

Birbirimize elimizden geldiğince iyi bakmaya çalıştık. Daha çok geleceğe

It was rather like having a glimpse

bir göz atmak

or a look into the future.

ya da bakmak gibiydi.

That's what it felt like.

Öyle hissettirdi.

So I was imagining us

Bu yüzden ikimizin de koronavirüsten muzdarip olduğunu hayal ediyordum

both suffering from coronavirus, but also I was thinking maybe this is what it will be

ama aynı zamanda belki yaşlandığımızda böyle olacağını da düşünüyordum

like when we're old.

.

And we're trying to live together when we are really, really old.

Ve gerçekten çok yaşlandığımızda birlikte yaşamaya çalışıyoruz.

So it was.

Öyleydi.

It was a very strange experience, to say the least.

En hafif deyimiyle çok garip bir deneyimdi.

I don't think we've ever been ill at the same time, Mr Steve and myself.

Aynı anda hastalandığımızı hiç sanmıyorum, Bay Steve ve ben.

Normally Steve

Normalde Steve

gets ill and then he he gets better.

hastalanır ve sonra iyileşir.

And then in other times, maybe I become ill, but never at the same time.

Ve diğer zamanlarda, belki hasta olurum ama aynı anda asla.

It's a very wonderful and unusual experience.

Bu çok harika ve sıradışı bir deneyim.

Did I say wonderful.

Harika mı dedim? BT

It. Definitely was not wonderful.

. Kesinlikle harika değildi. Bugün

If some of the things that I say

söylediğim bazı şeyler

today make no sense, don't worry

anlamsız geliyorsa merak etmeyin,

that's normally what happens, to be honest.

dürüst olmak gerekirse normalde olan bu.

So it's Easter Sunday, and I'm here with you and I'm feeling rather nice.

Yani bugün Paskalya Pazarı ve ben burada seninleyim ve oldukça iyi hissediyorum.

And we have the live chat as well.

Ve canlı sohbetimiz de var.

Business as usual, looking at words connected to long

İş her zamanki gibi,

and short things that are fast, things that go on for a long time

hızlı olan uzun ve kısa şeyler, uzun süre devam eden şeyler

and things that do not, things that do not last

ve olmayan şeyler,

for very long.

çok uzun sürmeyen şeyler ile bağlantılı kelimelere bakmak.

Some people say that the British summer does not last very long.

Bazı insanlar İngiliz yazının çok uzun sürmediğini söylüyor.

I don't know what they mean by that, but today we are having the most amazing weather.

Bununla ne demek istediklerini bilmiyorum ama bugün en harika havayı yaşıyoruz. Size

Can I just show you the view outside?

dışarıdaki manzarayı gösterebilir miyim?

You may have seen it at the start of today's live stream, but there it is.

Bugünkü canlı yayının başında görmüş olabilirsiniz ama işte orada.

Look at that.

Isn't that lovely? That is now looking outside

Şuna bak.

Bu çok hoş değil mi? Bu şimdi dışarıyı gösteriyor Shropshire'daki

Across the landscape

manzara karşısında

here in Shropshire, a lot of people ask, where are you in England?

birçok insan soruyor, İngiltere'de neredesin?

I'm in Shropshire, a small place called much Wenlock, very lovely place.

Shropshire'dayım, çok Wenlock denen küçük bir yer, çok hoş bir yer.

In fact,

Aslında,

And you can see there are some some blossom.

bazı çiçekler olduğunu da görebilirsiniz.

There is blossom now coming out on the lavender tree.

Lavanta ağacında şimdi çiçek çıkıyor.

So we have some lavender in the garden and you can see it is all starting to come out.

Bahçede biraz lavantamız var ve hepsinin çıkmaya başladığını görebilirsiniz.

If you look very closely, you can also see some yellow in the distance

Çok yakından bakarsanız, uzakta da bir miktar sarı görebilirsiniz.

That is the farmer's crop

Bu, çiftçinin

growing for for this summer.

bu yaz için yetiştirdiği mahsuldür.

I think it's rapeseed.

Sanırım kolza tohumu.

Yes, it is. It's rapeseed growing in the distance.

Evet öyle. Uzakta büyüyen kolza tohumu.

For those who are wondering what the yellow stuff is,

Sarı şeyin ne olduğunu merak edenler için

all Some more news for you, by the way.

bu arada size bir haber daha.

I'm not sure if this is interesting or not, but I will try my best

Bunun ilginç olup olmadığından emin değilim ama elimden gelenin en iyisini yapacağım

We have

some animals at the back of the house.

Evin arka tarafında bazı hayvanlarımız var.

They arrive this morning.

Bu sabah geliyorlar.

I've only seen them briefly because they're a little shy at the moment.

Onları sadece kısa bir süre gördüm çünkü şu anda biraz utangaçlar.

So when they first arrive, they are often quite timid.

Bu yüzden ilk geldiklerinde genellikle oldukça çekingendirler.

A bit like me, really. It

Gerçekten biraz benim gibi.

We have some cows at the back of the house.

Evin arkasında birkaç inek var.

I have a feeling they might be bulls.

Boğa olabileceklerini hissediyorum.

I'm not sure at the moment.

Şu anda emin değilim.

So they are either bulls or cows?

Yani boğa mı inek mi?

I'm not sure because I haven't been able to

have a close look at them.

Onlara yakından bakamadığım için emin değilim.

It's a very strange thing to do in your past time, Mr.

Geçmiş zamanınızda yapmanız çok garip bir şey, Bay

Duncan.

Duncan. Evinizin arka tarafındaki

Trying to work out what the gender of the livestock at the back of your house is.

hayvanların cinsiyetini öğrenmeye çalışıyorum .

But I think it might be bulls.

Ama bence boğalar olabilir.

I have a feeling so it's either bulls or cows.

İçimde bir his var ya boğalar ya da inekler.

We will find out when they eventually become brave

Sonunda cesur olduklarında

and reveal themselves to me at the back of the house.

ve evin arkasında kendilerini bana gösterdiklerinde öğreneceğiz.

I'm feeling so, so happy today.

Bugün kendimi çok ama çok mutlu hissediyorum.

I have to be honest. With you.

Dürüst olmak zorundayım. Seninle. Kendini

There is nothing worse than feeling unwell.

iyi hissetmemekten daha kötü bir şey yoktur.

Really, there isn't.

Gerçekten yok.

When you feel sick, when you feel weak,

Kendini hasta hissettiğinde, kendini zayıf hissettiğinde,

when something is making you feel under the weather.

bir şey seni kötü hissettirdiğinde.

But there is also nothing greater.

Ama aynı zamanda daha büyük bir şey yok. Daha

There is nothing better.

iyisi yok.

Than recovering and feeling better and well and happy about it.

İyileşmekten ve daha iyi, iyi ve mutlu hissetmektense.

And that's how I feel at the moment.

Ve şu anda böyle hissediyorum.

Hello to the live chat Nice to see you here as well.

Canlı sohbete merhaba Sizleri de burada görmek güzel.

Thank you very much for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

I am back in one piece, almost

Tek parça halinde geri döndüm, neredeyse

feeling not 100%.

%100 hissetmiyorum.

I have a little bit of something happening here in my chest and in my throat.

Burada, göğsümde ve boğazımda bir şeyler oluyor.

But besides that, not too bad.

Ama bunun yanında, çok da kötü değil.

And also, I can't taste or smell anything,

Ayrıca, hiçbir şeyin tadını alamıyorum veya koklayamıyorum,

which is a little bit of worry

bu biraz endişe

worrying, but I have been told that that will come back I've been told that my sense of smell and taste

verici, ama bunun geri geleceği söylendi bana koku alma ve tat alma duyumun

will return in time.

zamanla geri geleceği söylendi.

I hope so, because to be honest with you,

Umarım öyledir, çünkü size karşı dürüst olmak gerekirse, yemek

eating food and tasting all of the deliciousness of the food that I consume

yemek ve yediğim tüm lezzetleri tatmak, dürüst

is pretty much the only thing keeping me going

in this veil of tears, to be honest.

olmak gerekirse, beni bu gözyaşı perdesinin içinde tutan hemen hemen tek şey.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Let's say hello, shall we? Right now? Hello to Valentin.

Merhaba diyelim, olur mu? Şu anda? Valentin'e merhaba.

Oh, Valentin.

Ah, Valentina.

Beatrice, and also Vitesse.

Beatrice ve ayrıca Vitesse.

Congratulations to all three of you.

Üçünüzü de tebrik ederim.

You were first on today's live chat.

Bugünün canlı sohbetinde ilk sen vardın.

Hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm

Hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm

hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm.

hmm.

We also have Olga Hello.

Ayrıca Olga Hello'muz var.

Olga.

Olga.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Race is here.

Yarış burada.

Hello. Race or.

Merhaba. Yarış veya.

Irene.

Irene.

William Also, we have a little.

William Ayrıca, bizde biraz var.

Hello, early ill.

Merhaba, erken hasta.

We also have Zika.

Bizde de Zika var.

Beatrice

Beatrice

And, oh, Luis Mendez

Ve, ah, Luis Mendez

is here today.

bugün burada.

Hello, Luis.

Merhaba Luis.

You will be pleased to hear that I have almost recovered

from my drama with the dreaded Luigi.

Korkunç Luigi ile yaşadığım dramdan neredeyse kurtulduğumu duyunca sevineceksin.

And also, Mr.

Ve ayrıca, Bay

Steve who.

Steve kim.

Who got it slightly before me.

Benden biraz önce kim aldı.

So he has almost recovered completely,

Yani neredeyse tamamen iyileşti,

but I'm still feeling a little fragile.

ama ben hala biraz kırılgan hissediyorum.

And a little weak.

Ve biraz zayıf.

But all I can say is I am so glad to be here

Ama tek söyleyebileceğim,

standing up talking to you live today on this Easter Sunday.

bu Paskalya Pazarında burada ayakta sizinle canlı canlı konuşmaktan çok memnunum.

Of course, it's worth mentioning.

Tabii ki, bahsetmeye değer.

I suppose I should mention right now that the Easter is

Sanırım şimdi belirtmeliyim ki

not the only celebration taking place this weekend.

bu hafta sonu yapılan tek kutlama Paskalya değil.

We also have the by Saki Festival

Bir de by Saki Festivalimiz var,

the Sik Festival of by Saki.

by Saki'nin Sik Festivali.

We also have Easter, as I mentioned.

Bahsettiğim gibi Paskalya'mız da var.

Happy Easter to everyone.

Herkese mutlu paskalyalar.

We also have Happy Passover as well

Ayrıca

for all my Jewish viewers.

tüm Yahudi izleyicilerim için de Mutlu Fısıhlarımız var.

And we have Ramadan as well this weekend.

Bu hafta sonu da ramazanımız var.

So lots of celebrations all taking place at the same time.

Yani aynı anda gerçekleşen birçok kutlama.

Apparently, this only happens every three years.

Görünüşe göre, bu sadece üç yılda bir oluyor.

Then everyone gets to do it at the same time.

Sonra herkes aynı anda yapacak.

And of course, the thing I love about it is

Ve tabii ki en sevdiğim şey,

everyone can come together and they can share their lovely festivals together.

herkesin bir araya gelebilmesi ve güzel festivallerini birlikte paylaşabilmesi.

In peace and harmony. And

Barış ve uyum içinde. Ve

what's that? Hmm.

bu nedir? Hmm.

Oh, oh, oh.

Ah, ah, ah.

Oh, OK.

Ah tamam.

Apparently not.

Görünüşe göre öyle değil.

Oh, well, it was worth a try, wasn't it?

Denemeye değerdi, değil mi?

So happy celebrations to tell you wherever

you are in the world and whatever you are celebrating today.

Dünyanın neresinde olursanız olun ve bugün neyi kutluyorsanız onu anlatmak için çok mutlu kutlamalar.

I hope you have a good one.

İyi bir gün geçirmen dileğiyle.

Hello, Max.

Merhaba Max.

Max Poe is here as well.

Max Poe da burada.

Thank you very much for joining me.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

We also have Red. Red.

Bizde de Kırmızı var. Kırmızı.

We have Ali Abdullah.

Ali Abdullah'ımız var.

Hello to you as well.

Sana da merhaba.

Hello. Rings hello.

Merhaba. Merhabalar.

Welcome back.

Tekrar hoşgeldiniz. Bu

Nice to see so many people saying hello.

kadar çok insanın merhaba dediğini görmek güzel.

Giovanni asks.

Giovanni soruyor.

There are eggs and rabbits

Yumurtalar ve tavşanlar var

Why are there eggs and rabbits?

Neden yumurtalar ve tavşanlar var?

Well, we often think of Easter

Pekala, genellikle Paskalya'yı

as a time

when everything starts to come forward.

her şeyin öne çıkmaya başladığı bir zaman olarak düşünürüz.

And it is the season.

Ve mevsimdir. Yeniden

It is the period of time of rebirth.

doğuş dönemidir.

Springtime, you see

İlkbaharda,

lots of rabbits now mating.

çiftleşen bir sürü tavşan görürsünüz.

And we often associate Easter with rabbits

Ve genellikle Paskalya'yı tavşanlarla

and also eggs, especially Easter eggs

ve ayrıca yumurtalarla ilişkilendiririz, özellikle

made of chocolate I know what you're going to say, Mr.

çikolatadan yapılan Paskalya yumurtaları, ne söyleyeceğinizi biliyorum, Bay

Duncan.

Duncan.

Easter is about much more than that.

Paskalya bundan çok daha fazlasıdır.

It's other things as well.

Başka şeyler de var.

You are right it is also about

Haklısın, aynı zamanda

remembering to put the turkey in the oven.

hindiyi fırına koymayı hatırlamakla da ilgili.

Yes, you are right.

Evet haklısın.

So it's not just Easter eggs. It's also about remembering

Yani sadece paskalya yumurtaları değil. Aynı zamanda

to put that turkey in the oven so you can have your lovely roast dinner later on.

o hindiyi fırına koymayı hatırlamakla da ilgili, böylece daha sonra o güzel rosto yemeğinizi yiyebilirsiniz.

You are right.

Haklısın. E

Hello to.

merhaba.

Can I say hello to pharrell?

Pharrell'e merhaba diyebilir miyim?

Pharrell. Hello to you as well.

Pharrell. Sana da merhaba.

Giovanni is here.

Giovanni burada.

So many people are joining me right now.

Şu anda pek çok kişi bana katılıyor.

I'm just glad I will be honest with you.

Sana karşı dürüst olacağım için mutluyum. Şu anda

I am just glad to be standing here right now in front of you.

burada önünüzde durmaktan memnunum .

Feeling well,

İyi hissediyorum,

i'm going to be honest with you.

sana karşı dürüst olacağım.

I feel quite happy about that.

Bundan oldukça mutlu hissediyorum.

If I was honest, i know i'm going to talk about this today.

Dürüst olmam gerekirse, bugün bunun hakkında konuşacağımı biliyorum. Konuyu fazla

Sorry if I'm going on about it too much,

uzattıysam kusura bakmayın

but it's very nice to be standing up.

ama ayakta durmak çok güzel.

And the other thing that made me feel better

Ve beni daha iyi hissettiren diğer şey,

was you all of your lovely messages of support.

tüm o güzel destek mesajlarınızdı.

I wasn't able to read them all straight away because I was in bed.

Yatakta olduğum için hepsini hemen okuyamadım.

And for most of the time on Tuesday

Ve çoğu zaman salı

and Wednesday and Thursday, I spent most of the time asleep feeling really rotten.

, çarşamba ve perşembe günleri, çoğu zaman gerçekten berbat hissederek uyuyakaldım.

If I was honest with you.

Sana karşı dürüst olsaydım.

But I have had a chance to look at some of your messages.

Ancak bazı mesajlarınıza bakma fırsatım oldu.

Thank you very much for your messages.

Mesajlarınız için çok teşekkür ederim.

I do appreciate them very much indeed.

Onları gerçekten çok takdir ediyorum.

Also, we have Hello, Lucky.

Ayrıca Hello, Lucky var.

Hello to you as well.

Sana da merhaba.

Christina says, Hello, Mr.

Christina, Merhaba Bay

Duncan. Welcome and happy Easter.

Duncan, diyor. Hoş geldiniz ve mutlu Paskalyalar.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

I am planning a little bit later on to eat some chocolate.

Biraz sonra çikolata yemeyi planlıyorum.

I have something here I won't show you

Burada sana göstermeyeceğim bir şey var

But you might be able to guess what it is from the sound.

ama sesinden ne olduğunu tahmin edebilirsin .

Listen carefully.

Dikkatli dinle.

Can you hear that?

Bunu duyabiliyor musun?

I will show you what that is.

Sana bunun ne olduğunu göstereceğim.

Later on. Hello. Also to Christine.

Daha sonra. Merhaba. Ayrıca Christine'e.

We oh.

biz ah

Hello, Louis.

Merhaba Louis.

I am.

Ben.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

We are talking about Easter as a religious festival.

Paskalya'dan dini bir bayram olarak bahsediyoruz.

Louis says I am not a believer, but I do like the religious festivals.

Louis benim inançlı olmadığımı söylüyor ama dini bayramları seviyorum.

I was accustomed to it.

Ben buna alışmıştım.

Today, my wife and I had an aperitif

Bugün karım ve ben bir aperatif yedik

Imagine a champagne bottle.

Bir şampanya şişesi hayal edin.

Oh, OK.

Ah tamam.

I don't mind that, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse bunu umursamıyorum.

The only thing is if you feel unwell quite often, alcohol will make it worse.

Tek sorun, kendinizi sık sık iyi hissetmiyorsanız, alkolün durumu daha da kötüleştirmesidir.

But I hope you had a nice time. An aperitif.

Ama umarım iyi vakit geçirmişsindir. Bir aperatif.

Very nice.

Çok güzel.

Something to get you started.

Başlaman için bir şey.

For the rest of the day and the rest of the weekend.

Günün geri kalanı ve hafta sonunun geri kalanı için.

So we normally have three days

Yani normalde

over the weekend at the beginning and the end of the weekend.

hafta sonu başında ve sonunda olmak üzere üç günümüz var.

So we have Friday as a holiday.

Yani Cuma tatilimiz var.

Monday as a holiday.

Pazartesi tatil olarak.

And of course, a lot of people take Saturday off as well.

Ve elbette, pek çok insan da Cumartesi günü tatil yapıyor .

And many people naturally have Sunday off.

Ve birçok insan doğal olarak Pazar günleri izinlidir.

So three holidays, but

Yani üç tatil ama

a long weekend consisting of four more days.

dört günden oluşan uzun bir hafta sonu.

That's what we're having here this weekend.

Bu hafta sonu burada yaşadığımız şey bu.

Steve has decided to take some extra time off

Steve zaten planladığı bir şeye fazladan zaman ayırmaya karar verdi

something he planned anyway.

.

But of course, as you know, things have not gone the way we planned.

Ama tabii ki bildiğiniz gibi işler planladığımız gibi gitmedi.

We were going to go away next week and have a couple of days away somewhere.

Önümüzdeki hafta bir yere gidecektik ve birkaç günlüğüne bir yerlerde kalacaktık.

Unfortunately, I don't think that will be happening now

Ne yazık ki bunun şu anda olacağını sanmıyorum

because I have to stay in isolation until I test negative

çünkü koronavirüs testim negatif çıkana kadar izolasyonda kalmam gerekiyor

for coronavirus.

.

So I have to wait here now.

O yüzden şimdi burada beklemek zorundayım.

I have to be very patient indeed.

Gerçekten çok sabırlı olmalıyım.

Fortunately, you can not catch it from me through the Internet.

Neyse ki, benden internet aracılığıyla yakalayamazsınız.

I know there is such a thing as a computer virus but don't worry.

Bilgisayar virüsü diye bir şey olduğunu biliyorum ama merak etmeyin.

I think we will be OK here today through the glass.

Bence bugün burada camdan iyi olacağız.

You see, there is a nice, big, thick piece of glass in between you and me.

Görüyorsun, aramızda güzel, büyük, kalın bir cam parçası var.

Hello to is Sam.

Sam'e merhaba.

Hello to Sam.

Sam'e merhaba.

Nice to see you here. As well.

Seni burada görmek güzel. İlave olarak.

In Pakistan, it is Ramadan.

Pakistan'da Ramazan ayıdır.

Yes, I suppose it's fair to say depending on where you are in the world will depend

Evet, sanırım dünyanın neresinde olduğunuza bağlı olarak

on what you are actually celebrating.

gerçekte neyi kutladığınıza bağlı olacağını söylemek adil olur.

Hello.

Also to 100 Dobbie who has just joined us today.

Merhaba.

Ayrıca bugün aramıza yeni katılan 100 Dobbie'ye.

Thank you very much for coming on and saying hello as well.

Gelip merhaba dediğiniz için çok teşekkür ederim .

Thank you very much. Nice to see you here.

Çok teşekkür ederim. Seni burada görmek güzel.

Of course, it would not be spring time.

Tabii ki, bahar zamanı olmayacaktı. Kuzu pirzola

It wouldn't be spring without having

yemeden bahar olmaz

some lamb chops.

.

Another thing that we often think about

when we talk about Easter and springtime,

Paskalya ve ilkbahar hakkında konuştuğumuzda sık sık düşündüğümüz bir başka şey de,

we often think of all those lovely little newborn lambs

sık sık ortalıkta koşuşturan tüm o sevimli küçük yeni doğmuş kuzuların

running around having fun

while they can go go

gidebilecekleri sırada eğlendiklerini düşünürüz

oh, isn't that lovely?

oh, ne güzel değil mi?

Some beautiful lambs frolicking around

Bazı güzel kuzular etrafta oynaşıyor

because yes, it is Easter Sunday.

çünkü evet, Paskalya Pazarı.

I could not resist showing them to. You.

Onları göstermeye karşı koyamadım. Sen.

Yes, Easter Sunday.

Evet, Paskalya Pazarı.

And this is English addict.

Ve bu İngiliz bağımlısı.

We are back

after my dramatic exit last week.

Geçen haftaki dramatik çıkışımdan sonra geri döndük.

If you remember, I did a very short live stream on Monday

Hatırlarsanız Pazartesi günü çok kısa bir canlı yayın yapmıştım

because I knew at that point that I was unwell and that's it.

çünkü o noktada hasta olduğumu biliyordum ve o kadar.

I took the rest of the week off and. But but I'm back.

Haftanın geri kalanında izin aldım ve. Ama ama geri döndüm.

Are you happy to see me here?

Beni burada gördüğüne sevindin mi?

Maybe not.

Belki değil.

I don't know, because I'm not there.

Bilmiyorum, çünkü orada değilim.

You see, mr. Steve will be with us in a moment.

Görüyorsunuz bayım. Steve birazdan bizimle olacak.

He also is recovering from his brush with covid.

Ayrıca covid ile fırçasından kurtuluyor.

So we will be sharing some of our time

Bu yüzden, bundan birkaç dakika sonra zamanımızın bir kısmını sizinle paylaşıyor olacağız

with you in a few moments from now.

.

Steve will be preparing himself.

Steve kendini hazırlıyor olacak.

I will be having a drink of water to make sure my throat does not break down.

Boğazımın kırılmaması için bir bardak su içeceğim.

And we will be back together in a few moments.

Ve birkaç dakika içinde tekrar birlikte olacağız.

This now is an excerpt from one of my full English lessons.

Bu şimdi tam İngilizce derslerimden birinden bir alıntı.

We will have a look at this and then Mr.

Buna bir göz atacağız ve sonra Bay

Steve will be here and we will be catching up with all of the gossip

Steve burada olacak ve Bay Steve'in dünyasındaki tüm dedikoduları yakalayacağız

from the world

of Mr.

Steve

Oh, little floater in my eye.

.

There you go.

İşte gidiyorsun.

Floating by.

yüzerek.

Why do you never stay a while?

Neden hiç bir süre kalmıyorsun?

Always too shy to show your smile.

Gülüşünü göstermek için her zaman çok utangaçsın.

Oh, a little floater in my peripheral view.

Ah, çevresel görüşümde küçük bir uçuşma var.

How often?

I've tried to look at you,

Ne sıklıkta?

Sana bakmaya çalıştım

but I know that you are very shy.

ama çok utangaç olduğunu biliyorum.

Because when I look your way, you run and hide

Çünkü ben sana bakınca koşup saklanıyorsun

Here's a word that when looked at, appears unreal.

İşte öyle bir söz ki, bakınca gerçek dışı geliyor.

This word is a real word,

Bu kelime gerçek bir kelimedir,

but its appearance seems odd as it contains many consonants.

ancak birçok ünsüz harf içerdiğinden görünüşü tuhaf görünmektedir.

The word is, unbeknown

Sözcük, bilinmezliktir

This word is a British variation of unbeknown.

Bu sözcük, bilinmezliğin İngiliz bir çeşididir.

They both have the same definition, which is to be unaware of certain information

İkisinin de tanımı aynı, yani belli bir bilgiden habersiz olmak

To do something without being seen by anybody.

Kimseye görünmeden bir şeyler yapmak.

An unknown thing is unbeknown or unbeknown

Bilinmeyen bir şey bilinmez veya

without knowledge, is unbeknown.

bilgi olmadan bilinmez, bilinmez.

An action that has taken place but is not known about

Gerçekleşmiş ancak hakkında bir şey bilinmeyen bir eylem, birilerinin haberi değildir

is unbeknown to someone.

.

The word itself is a variation of the now archaic

Sözcüğün kendisi, artık arkaik olan

and no longer used word be known

ve artık kullanılmayan bilinebilir sözcüğün bir çeşididir.

Whenever we

talk about the things we have done in the past in English.

Geçmişte İngilizce olarak yaptığımız şeyler hakkında konuştuğumuzda .

There are certain words we must use to show that this is so.

Bunun böyle olduğunu göstermek için kullanmamız gereken bazı kelimeler var.

Using past tense may seem confusing,

Geçmiş zamanı kullanmak kafa karıştırıcı görünebilir,

but with practise it is quite easy to master

ancak pratik yaparak ustalaşmak oldukça kolaydır.

If we are talking about something we did in the past

Geçmişte yaptığımız

but no longer do now, then we say used to.

ama artık yapmadığımız bir şeyden bahsediyorsak, o zaman alışkın deriz. Eskiden

I used to travel by bus.

otobüsle seyahat ederdim.

I used to belong to a rock band.

Eskiden bir rock grubuna aittim. Sana

I used to trust you.

güvenirdim. Geçmişte

We are clearly showing that something we did

yaptığımız bir şeyin

in the past is no longer done.

artık yapılmadığını açıkça gösteriyoruz.

We can also show that something was done in the past for a certain period of time.

Bir şeyin geçmişte belli bir süre yapıldığını da gösterebiliriz.

In this case, we can use did.

Bu durumda did kullanabiliriz.

I did yoga for a few months last year.

Geçen yıl birkaç ay yoga yaptım.

I did some voluntary work last summer.

Geçen yaz bazı gönüllü işler yaptım.

We use the word wind

when talking about past movement or travel.

Geçmiş hareket veya seyahatten bahsederken rüzgar kelimesini kullanırız.

I went to Turkey for my holiday.

Tatilim için Türkiye'ye gittim.

I went to visit my friends in Scotland.

İskoçya'daki arkadaşlarımı ziyarete gittim.

Other words include always and have

Diğer kelimeler arasında her zaman ve

I always stay with my friends at Christmas.

Noel'de her zaman arkadaşlarımla kalmam var.

I have always taken care of myself.

Her zaman kendime dikkat ettim.

I have always been keen on nature.

Her zaman doğaya ilgi duymuşumdur.

In these sentences, we are showing that the habit is still continuing.

Bu cümlelerde alışkanlığın hala devam ettiğini gösteriyoruz.

It is still going on.

Hala devam ediyor.

You have not stopped doing it.

Bunu yapmayı bırakmadın.

He is a good example of an English word

O, sıklıkla yanlış kullanılan bir İngilizce kelimeye iyi bir örnektir.

that is often used incorrectly

The word paraphrase is one that is often misused.

Açıklama kelimesi sıklıkla yanlış kullanılan bir kelimedir.

It is on occasion placed within a sentence by mistake.

Bazen yanlışlıkla bir cümle içinde yer alır.

To paraphrase, something means to change

Başka kelimelerle ifade etmek, bir şeyin anlamını vurgulamayı daha

the wording of a sentence so as to make it clearer

net hale getirmek için bir cümlenin ifadesini değiştirmek anlamına gelir

to emphasise the meaning of something

Might require you to paraphrase.

.

You reword a sentence so as to make it appear more clear.

Daha net görünmesi için bir cümleyi yeniden yazarsınız.

Teachers often paraphrase sentences so as to allow their students to recognise

Öğretmenler, öğrencilerinin

the important points of a subject,

bir konunun önemli noktalarını fark etmelerine,

to express something in as clear a way as possible.

bir şeyi olabildiğince açık bir şekilde ifade etmelerine olanak tanımak için genellikle cümleleri başka kelimelerle ifade eder.

Might require some paraphrasing to take place.

Gerçekleşmesi için biraz açıklama gerektirebilir.

Even here in my English lessons, I often paraphrase res

Burada, İngilizce derslerimde bile, açıklamalarımın mümkün olduğu kadar net olmasını sağlamak için res'i sık sık başka kelimelerle ifade ediyorum

so as to ensure that my explanations come across as clearly as they can.

.

Many people believe that,

Pek çok insan, başka kelimelerle

to paraphrase is to shorten the sentence.

ifade etmenin cümleyi kısaltmak olduğuna inanır.

This is not true.

Bu doğru değil.

To emphasise and clarify a sentence is to paraphrase

Bir cümleyi vurgulamak ve açıklığa kavuşturmak, başka

The word originates from the Greek word para,

sözcüklerle ifade etmektir. Sözcük, Yunanca

which means modification and phrasing,

değişiklik anlamına gelen para ve söylemek

which means tell. It.

anlamına gelen ifade kelimesinden türemiştir. BT.

Can you see what I'm doing here?

Burada ne yaptığımı görebiliyor musun?

I'm moving these empty plastic bottles

Bu boş plastik şişeleri

to the recycling box in the back of my house.

evimin arkasındaki geri dönüşüm kutusuna taşıyorum.

They will then be collected by the local recycling plant

Daha sonra yerel geri dönüşüm tesisi tarafından toplanacak

and taken to a place where they will be melted down

ve eritilecekleri

and reused to recycle.

ve geri dönüşüm için yeniden kullanılacakları bir yere götürülecekler. Bir

Is the process of reusing something over and over these days

şeyin tekrar tekrar kullanılması işlemidir, bu günlerde

recycling is carried out all around the world.

geri dönüşüm dünyanın her yerinde gerçekleştirilmektedir.

Almost anything can be recycled.

Hemen hemen her şey geri dönüştürülebilir.

The most commonly recycled materials include

En yaygın olarak geri dönüştürülen malzemeler arasında

water, paper and plastic.

su, kağıt ve plastik bulunur.

Many electrical devices can not be recycled too.

Birçok elektrikli cihaz da geri dönüştürülemez.

Most metallic objects are also recyclable

Metal nesnelerin çoğu,

from discarded cans right up to disused cars.

atılan teneke kutulardan kullanılmayan arabalara kadar geri dönüştürülebilir.

Many things these days can be recycled

Bugünlerde pek çok şey geri dönüştürülebilir Geri dönüşümden bahsederken

We often hear the word sustainable used when discussing recycling.

sıklıkla sürdürülebilir kelimesinin kullanıldığını duyuyoruz .

This word refers to the action of maintaining a balance between

Bu kelime, günlük eşyaların üretimi için gerekli malzemelerin kullanımı ve değiştirilmesi arasında bir denge sağlama eylemini ifade eder

the use and replacement of materials needed for the manufacturing of everyday items.

.

Sustainable forests and sustainable oceans

Sürdürülebilir ormanlar ve sürdürülebilir okyanuslar,

being the two most common places where things such as wood,

odun,

gas and oil are found.

gaz ve petrol gibi şeylerin bulunduğu en yaygın iki yer.

In. I haven't mentioned any proverbs for a long time,

İçinde. Uzun zamandır herhangi bir atasözünden bahsetmedim, bu

so today I would like to put this right

yüzden bugün tam buraya koymak istiyorum,

here is a great proverb.

harika bir atasözü.

If it ain't broke, don't fix it.

Bozuk değilse tamir etmeyin.

This is a great way of expressing that.

Bu, bunu ifade etmenin harika bir yolu.

If something works fine and is running smoothly

Bir şey düzgün çalışıyorsa ve

with no problems, then don't make any changes to it.

sorunsuz çalışıyorsa üzerinde herhangi bir değişiklik yapmayın.

Do not make changes to something if it is already OK.

Zaten uygun olan bir şeyde değişiklik yapmayın.

It is very tempting to alter

something just for the sake of it.

Sırf onun uğruna bir şeyi değiştirmek çok cazip.

Just for something to do.

Sadece yapacak bir şey için.

It would appear that the human condition is to always look for problems,

Görünüşe göre insan durumu,

even when there are none to find.

bulunacak hiçbir şey olmadığında bile, her zaman sorun aramaktır.

So if you decide to make changes

Bu nedenle,

to something that is already working smoothly, then don't be too surprised

zaten sorunsuz çalışan bir şeyde değişiklik yapmaya karar verirseniz,

if someone approaches you and says, If it ain't broke, don't fix it.

birisi size yaklaşıp, " Bozulmadıysa, düzeltmeyin" derse çok şaşırmayın.

If it works, ok, just leave it alone.

Çalışırsa, tamam, kendi haline bırakın.

And there it

Ve işte

was, an excerpt for one of my full English lessons.

tam İngilizce derslerimden biri için bir alıntıydı. YouTube kanalımda

There are lots of full English lessons on my YouTube channel.

birçok tam İngilizce dersi var . İstediğiniz

They are there for you to watch as many times

kadar izlemeniz için oradalar

as you want.

.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

His back.

Sırtı.

Hello.

Hello, everyone.

Merhaba.

Herkese merhaba.

Wonderful viewers across the world.

Dünyanın her yerinden harika izleyiciler.

And Mr. Duncan, hello. Yes.

Ve Bay Duncan, merhaba. Evet.

Hi back. Steve, how was your week?

merhaba geri Steve, haftan nasıl geçti?

Oh, it's been a wonderful week, Mr. Duncan. Yes.

Oh, harika bir hafta oldu, Bay Duncan. Evet.

Well, not really.

Aslında değil.

We've had a we've had an amazing week together. We.

Birlikte harika bir hafta geçirdik. Biz.

Oh, it's been such an adventure.

Ah, tam bir maceraydı.

As Lewis put it.

Lewis'in dediği gibi.

We've had the dreaded Luigi. Yes.

Korkunç Luigi'ye sahibiz. Evet.

Yes, the dreaded Luigi. That's a very good phrase.

Evet, korkunç Luigi. Bu çok iyi bir cümle.

Thank you for putting that up. It is Lewis.

Bunu koyduğun için teşekkürler. Bu Lewis.

You use that phrase when you catch something that everybody else is getting

Bu cümleyi, herkesin aldığı bir şeyi yakaladığınızda

and you don't

ve

want it, but eventually you end up getting it.

onu istemediğinizde kullanırsınız, ama sonunda onu alırsınız.

Which I think is what

Sanırım tartıştığımız şey bu,

we've been discussing the why is it almost inevitable

bearing in mind that we don't have any lockdowns?

herhangi bir tecrit uygulamamızın olmamasının neden neredeyse kaçınılmaz olduğunu akılda tutuyoruz?

Everyone's free to get about.

Herkes dolaşmakta özgür.

But yes, we've had a few days of, well, I'm to go to bed.

Ama evet, birkaç günümüz oldu, şey, ben yatacağım.

And the answer is not very tough for me. Very pleasant. Let's put it this way.

Ve cevap benim için çok zor değil. çok hoş Bunu böyle koyalım. İkimizin de olacağını düşündüğümüzden

It's been a lot more debilitating than we both thought it would be.

çok daha zayıflatıcı oldu .

You actually made it sound quite nice. Yes.

Aslında kulağa oldukça hoş geldi. Evet.

I mean, you know, not nice.

Yani, bilirsin, hoş değil.

It was horrible. I don't want to have coronavirus again.

O korkunçtu. Tekrar koronavirüse yakalanmak istemiyorum.

We expected at some point we would get it, but I didn't quite expect

Bir noktada bunu elde edeceğimizi umuyorduk ama bu

that it would have the impact that it did.

etkiyi yaratacağını pek beklemiyordum. Bu

So it was a little bit of a shock. It's horrible.

yüzden biraz şok oldu. Bu korkunç.

It's horrible.

Bu korkunç.

Look, I've been hearing about coronavirus for the last two and a half years.

Bakın son iki buçuk yıldır koronavirüsü duyuyorum.

I'm thinking that everyone's getting it.

Herkesin anladığını düşünüyorum.

Some people recover very quickly, others not.

Bazı insanlar çok çabuk iyileşirken bazıları iyileşmez.

And so I was a little worried about getting it because I didn't know what would happen.

Ve bu yüzden onu almak konusunda biraz endişeliydim çünkü ne olacağını bilmiyordum.

And now I know exactly what.

Ve şimdi tam olarak ne olduğunu biliyorum.

And now I know exactly what happens. You feel like shit.

Ve şimdi tam olarak ne olduğunu biliyorum. [ __ ] gibi hissediyorsun.

And I've

been left with a bit of a cough I know lots of other people have had it.

Ve

biraz öksürüğüm kaldı, diğer birçok insanın da olduğunu biliyorum.

In fact, I think.

Aslında bence.

Marsha, I haven't.

Marsha, yapmadım. Sende

You had it.

vardı.

Didn't you say a few weeks ago that you'd had it?

Birkaç hafta önce sahip olduğunu söylememiş miydin?

So hopefully you're fully recovering We've had lovely messages of support from people.

Umarım tamamen iyileşiyorsundur İnsanlardan çok güzel destek mesajları aldık. Bu

So I just want to say live, thank you very much for all your lovely messages of support that we've had.

yüzden sadece canlı olarak söylemek istiyorum, aldığımız tüm güzel destek mesajlarınız için çok teşekkür ederim.

I haven't read most of them.

Çoğunu okumadım.

I haven't read them, to be honest. Yes. So I would. Yeah.

Dürüst olmak gerekirse onları okumadım. Evet. Bu yüzden yaparım. Evet.

So thank you very much for messages of support, but we're on the mend.

Bu yüzden destek mesajlarınız için çok teşekkür ederim ama biz iyiye gidiyoruz.

Definitely.

Kesinlikle.

You know, we've beaten it. Well.

Biliyorsun, onu yendik. Kuyu.

I'm not sure if we've beaten it.

Yendik mi emin değilim.

I can't smell anything or taste anything.

Hiçbir şeyin kokusunu alamıyorum ya da hiçbir şeyin tadını alamıyorum.

Oh, you've completely lost all sense of taste or smell.

Oh, tüm tat ve koku alma duyularını tamamen kaybetmişsin.

Which is not good news because it's Easter Sunday and.

Bu iyi bir haber değil çünkü Paskalya Pazarı ve.

Well, fortunately, I can still taste sweet things,

Neyse ki hala tatlı şeylerin tadına bakabiliyorum

but everything else has gone I know.

ama bildiğim her şey gitti.

I mean, you know, mr. Doug could.

Yani, bilirsiniz bayım. Doug yapabilirdi.

I mean, you could at least wash.

Yani, en azından yıkayabilirsin.

I mean, even if you can't smell yourself, you could at least do the decent thing for me.

Yani, kendi kokunu alamasan bile en azından benim için doğru olanı yapabilirsin.

You know, the last time you did that, we ended up having a row and you stormed off.

Biliyorsun, bunu en son yaptığında, sonunda tartıştık ve sen fırtına gibi esip gittin.

Really? Yes.

Gerçekten mi? Evet.

I don't remember that. Probably.

Bunu hatırlamıyorum. Muhtemelen.

Probably. That's probably a road best.

Muhtemelen. Muhtemelen en iyi yol budur.

I wouldn't storm. Off.

Fırtına yapmazdım. Kapalı.

Avoided, but it was just a joke, you know? A joke.

Kaçınıldı, ama bu sadece bir şakaydı, anlıyor musun? Şaka.

I can't smell anything.

Hiçbir şeyin kokusunu alamıyorum.

You're fragrant, mr. Duncan fragrance.

Güzel kokulusunuz bayım. Duncan kokusu.

And it works both ways. Like a spring flower.

Ve her iki şekilde de çalışır. Bir bahar çiçeği gibi. koku

I can't smell mr.

alamıyorum beyler

Steve's disgusting farts.

Steve'in iğrenç osurukları.

So it's a it's a it's a win win situation to be honest.

Yani dürüst olmak gerekirse bu bir kazan-kazan durumu.

Yes, it's funny.

Evet, komik.

I mean, i didn't really lose my sense of taste and smell.

Yani tat ve koku alma duyumu gerçekten kaybetmedim.

Maybe a little bit, but i've noticed that there are certain things I can't smell like myself.

Belki biraz, ama kendim gibi kokamadığım bazı şeyler olduğunu fark ettim.

You know, you can always smell yourself a bit current.

Bilirsin, her zaman biraz güncel kokabilirsin.

You're always aware of your own sort of odours.

Her zaman kendi kokularınızın farkındasınız.

I mean, mine obviously are like flowers.

Yani, benimki belli ki çiçekler gibi.

The scent of flowers don't.

Çiçeklerin kokusu yok.

But I'm joking.

Ama şaka yapıyorum.

But I can't smell that, and I can't smell exhaust fumes.

Ama bunun kokusunu alamıyorum ve egzoz dumanlarının kokusunu alamıyorum.

That's another thing I can't smell because I had to cut the grass yesterday

Kokusunu alamadığım başka bir şey de bu çünkü dün çimleri kesmek zorunda kaldım

because I'd left it for a long time because I didn't feel capable of doing it.

çünkü uzun süredir bırakmıştım çünkü bunu yapacak gücüm kalmamıştı.

And I couldn't smell the fumes from the from the lawn, though I can normally smell the few.

Ve normalde birkaç tanesinin kokusunu alabiliyor olmama rağmen, çimden çıkan dumanların kokusunu alamıyordum. Demek

I mean, I'm not I'm not sticking my nose in the exhaust you know,

istediğim, burnumu egzoza sokmuyorum, biliyorsun ,

but you can normally smell it, can't you, from a petrol lawnmower.

ama benzinli çim biçme makinesinden normalde kokusunu alabilirsin, değil mi?

And I couldn't smell it, but thankfully I can smell chocolate and everything else.

Kokusunu alamadım ama çok şükür çikolata ve diğer her şeyin kokusunu alabiliyorum.

But you've completely lost Well, absolutely.

Ama sen tamamen kaybettin Şey, kesinlikle.

Apart from the sweet thing.

Tatlı şey dışında.

I've lost all my sense of smell. I can't smell anything.

Tüm koku alma duyumu kaybettim. Hiçbir şeyin kokusunu alamıyorum.

I don't know what's going off this phone.

Bu telefondan ne çıkacağını bilmiyorum.

I'm sure my iPhone is about to die. Because it keeps dying,

Eminim iPhone'um ölmek üzere. Çünkü ölmeye devam ediyor, diye

we think.

Very strange thing.

düşünüyoruz.

Çok garip bir şey.

Maybe it's got coronavirus, Mr Duncan. Yes.

Belki de koronavirüs kapmıştır, Bay Duncan. Evet.

I mean, you know, viruses can get into, uh,

Demek istediğim, virüsler

computer equipment, obviously a different type of virus, but, yes,

bilgisayar donanımına girebilir, tabii ki farklı bir virüs türü, ama evet, herkese

thank you very much, everyone, for your lovely messages of support.

çok teşekkür ederim, güzel destek mesajlarınız için.

And concern. Yes. Um.

Ve endişe. Evet. Um.

Red, red, red, red, yellow, red, red said

Kırmızı, kırmızı, kırmızı, kırmızı, sarı, kırmızı dedi

that were we fearful for ourselves?

ki kendimiz için korkuyor muyduk?

Well, not at first.

İlk başta değil.

I felt too bad to care, really.

Umursamayacak kadar kötü hissettim, gerçekten. Kelimenin

I literally didn't care what happened to me.

tam anlamıyla bana ne olduğu umurumda değildi. Kendini

There's a point where you feel unwell, and then there's a point

iyi hissetmediğin bir nokta var ve sonra kendini

where you feel so unwell, you just don't care what happens.

çok kötü hissettiğin bir nokta var, ne olduğu umurunda bile değil .

Yeah, I literally didn't care what happened to me.

Evet, kelimenin tam anlamıyla bana ne olduğu umrumda değildi.

It was at a certain point because I just slept.

Belli bir noktadaydı çünkü yeni uyudum.

I didn't move.

hareket etmedim

And I thought, well, this is this is interesting.

Ve düşündüm ki, bu, bu ilginç.

This is a very interesting experience I'm having.

Bu yaşadığım çok ilginç bir deneyim.

Olga Olga said that she's had it, and she said it was worse than flu.

Olga Olga ona bulaştığını ve gripten beter olduğunu söyledi.

This is back in February.

Bu Şubat ayında geri döndü.

Uh, so, yes, I mean, we know a lot of people have had it

Yani, evet, demek istediğim, birçok insanın bu hastalığa yakalandığını biliyoruz

Christina says maybe you should take vitamins. Yes.

Christina belki de vitamin alman gerektiğini söylüyor. Evet.

I mean, I do take a lot of vitamins.

Yani, çok fazla vitamin alıyorum.

I'm obsessed with that.

Buna takıntılıyım. Daha hızlı

Uh, whether it's help me recover

iyileşmeme yardım edip etmeyeceğini

faster, I will never know. But.

asla bilemeyeceğim. Ancak.

But thank you for that advice.

Ama bu tavsiye için teşekkür ederim.

Um, I think Marsha said that she'd had it, but, yes.

Um, sanırım Marsha ona sahip olduğunu söyledi, ama evet.

I will say one thing.

Bir şey söyleyeceğim.

I think I've done very well virtually recovering from it within a week

Sanırım bir hafta içinde neredeyse iyileşerek çok iyi iş çıkardım

because I realised I had it on Monday.

çünkü Pazartesi günü yaptırdığımı fark ettim.

And here we are now it's

Ve işte buradayız, şimdi

Sunday and I'm pretty much over it.

Pazar ve ben bunu çoktan aştım.

So I have to say.

Yani söylemek zorundayım.

You've recovered quicker than me.

Benden daha hızlı iyileştin.

I think I've done quite a good job.

Oldukça iyi bir iş çıkardığımı düşünüyorum.

But then I didn't have anyone to look after me.

Ama sonra bana bakacak kimsem yoktu.

Well, no, I.

Şey, hayır, ben.

What do you mean, no? Did you?

Ne demek istiyorsun, hayır? yaptın mı

I do. Well, not much.

Evet. Pek değil.

I mean, as soon as I tested positive, Mr Duncan banned me, I had to.

Yani, testim pozitif çıkar çıkmaz Bay Duncan beni yasakladı, mecburdum.

Liz will live in a little room of my own, but not have any contact or support.

Liz benim küçük bir odamda yaşayacak ama herhangi bir irtibatı veya desteği olmayacak.

Well, that's.

İşte bu.

That's what you're supposed to do. I know, I know.

yapman gereken bu. Biliyorum biliyorum.

I'm joking. But, of course, when Mrs.

Şaka yapıyorum. Ama tabii ki Bayan

Duncan had it, I was able to look after him because I was already positive.

Duncan'da olduğunda ona bakabildim çünkü zaten pozitiftim.

So you had all the lavished all the care and attention on you.

Böylece tüm ilgi ve ilgiyi üzerinize topladınız.

But, of course, I had to suffer in silence.

Ama tabii ki sessizce acı çekmek zorunda kaldım.

I'm not sure about that.

Bunun hakkında emin değilim.

I'm joking.

Şaka yapıyorum.

I'm joking. But we know lots of people have had it.

Şaka yapıyorum. Ama birçok insanın buna sahip olduğunu biliyoruz. Birçok insanın yaşadığı

We don't want to bore people talking about something which a lot of people have experienced.

bir şey hakkında konuşarak insanları sıkmak istemiyoruz .

But but it's when you get it yourself, when you hear everyone else

Ama kendin aldığında, herkesin aldığını duyduğunda

having it, and then you think, I wonder when my turn will be.

ve sonra acaba sıra bana ne zaman gelecek diye düşünüyorsun.

It's a bit like the lottery.

Bu biraz piyango gibi.

You're waiting for your coronavirus number to be called out.

Koronavirüs numaranızın aranmasını bekliyorsunuz.

And there it was this week.

Ve bu hafta oradaydı.

So we're almost over it.

Yani neredeyse bitti.

There's a bit of chest illness.

Biraz göğüs hastalığı var.

Yes, I've got a bit of a chest.

Evet, biraz göğsüm var.

Bit on the chest.

Göğüste bit.

I began like. That. Hello, Pedro.

gibi başladım. O. Merhaba Pedro.

But at least now we don't have to worry.

Ama en azından şimdi endişelenmemize gerek yok. Birbirimizin üzerine

We can just cough, sneeze

öksürebilir, hapşırabiliriz

all over each other and it doesn't matter.

ve fark etmez.

We've got a matter to look forward to, of course.

Elbette dört gözle bekleyeceğimiz bir mesele var.

Well, a lot of people are going.

Pek çok insan gidiyor.

Some people are going because they've got family round.

Bazı insanlar aileleri olduğu için gidiyor.

I think it was Olga, I can't remember said that she was going

Sanırım Olga'ydı, gideceğini söylediğini hatırlayamıyorum

maybe it wasn't.

Somebody said they were going because they've got their family around today. OK.

belki gitmemişti.

Birisi bugün aileleri yanlarında olduğu için gideceklerini söyledi. TAMAM.

Celebrating Easter, which of course a lot of people are.

Elbette pek çok insanın kutladığı Paskalya'yı kutlamak.

If you celebrating that, it's a good time to have friends

Bunu kutluyorsanız, arkadaşlarınız

and family, particularly family around grandchildren.

ve aileniz, özellikle de torunlarınızın çevresinde olmak için iyi bir zaman.

Speak for yourself. Relatives.

Kendin için konuş. Akrabalar.

My mother's not very well.

Annem pek iyi değil.

She got a sneaky suspicion my mother is coming down with Corona virus.

Annemin Corona virüsü kaptığına dair sinsi bir şüpheye kapıldı.

I mean, I.

Yani, ben.

Just seems so.

Öyle görünüyor.

Should we be talking about this on the live shot?

Canlı çekimde bundan bahsetmeli miyiz?

Very well.

Çok iyi.

She's got a bad cough today.

Bugün kötü bir öksürüğü var.

I don't think your mother is going to appreciate us telling the world about this.

Annenin bunu dünyaya anlatmamızı takdir edeceğini sanmıyorum.

She's not watching the show.

Diziyi izlemiyor. temin

I can assure.

You of that. But we do think that Steve's mother might be coming down with it.

ederim.

Sen bundan. Ama Steve'in annesinin onunla birlikte geleceğini düşünüyoruz.

Nothing to do with us, by the way.

Bu arada bizimle alakası yok.

We didn't go to see her.

Onu görmeye gitmedik.

We said it's nothing to do with us.

Bizimle alakası yok dedik.

We can hold our hands up and say we are not responsible for that.

Elimizi kaldırıp bundan sorumlu olmadığımızı söyleyebiliriz.

Well, my my mother joked with me this morning and said

Annem bu sabah benimle şakalaştı ve

that I'd given it to her on face time.

ona yüz yüze verdiğimi söyledi.

I believe that was the joke that you made earlier.

Sanırım az önce yaptığın şaka buydu.

About she's obviously pick something up from somewhere where she's testing

Belli ki şu anda testinin negatif olduğu bir yerden bir şey kaptığını

negative at the moment, we're hoping.

umuyoruz.

But of course, there is that annoying lag as we discovered

Ama tabii ki keşfettiğimiz gibi can sıkıcı bir gecikme var

because I had all the symptoms on the Thursday this week.

çünkü tüm semptomları bu hafta Perşembe günü yaşadım.

Last Thursday. I thought we weren't going to talk about. This.

Geçen perşembe. hakkında konuşmayacağız sanıyordum. Bu.

Yes, but it was took 24 hours for me to test positive and by which time you'd already got it from me.

Evet, ama testimin pozitif çıkması 24 saat sürdü ve bu zamana kadar sen onu benden almıştın.

Steve said to me this earlier, he said Before I went on,

Steve bunu bana daha önce söyledi, devam etmeden önce, "

he said, Let's not talk about this for too long.

Bu konuda fazla konuşmayalım," dedi.

All we've talked about so far is this.

Şimdiye kadar konuştuklarımız bundan ibaret.

Yes, well, Lewis,

Evet, Lewis,

yes, I will have to work over time in the garden.

evet, zamanla bahçede çalışmam gerekecek.

That is correct.

Bu doğru.

In fact, I did do it yesterday.

Aslında dün yaptım.

And I think

Ve sanırım

the fumes from the from the low nerve have got into my lungs

alt sinirden çıkan dumanlar ciğerlerime girdi

because I had a bit of a bad night last night lung wise.

çünkü dün gece akciğer açısından biraz kötü bir gece geçirdim .

Well well, I think all that

Pekala, sanırım kokusunu alamadığım tek şey

I couldn't smell you know, the fumes from the lawnmower.

çim biçme makinesinden çıkan duman.

And I think they were getting into my chest, which is obviously a bit sensitive.

Ve sanırım biraz hassas olan göğsüme giriyorlardı.

How were you just told? Is this. Yes.

Az önce nasıl söylendi? Bu. Evet.

Am I watching the replay?

Tekrarını mı izliyorum?

Hello from Czech Republic.

Çek Cumhuriyeti'nden merhaba.

Hello, Trent.

Merhaba Trent.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

And I will say up. Huh?

Ve yukarı diyeceğim. Ha?

I love a lot of people have been asking,

Pek çok insanın

why is there a rabbit in the corner of your screen?

ekranınızın köşesinde neden bir tavşan olduğunu sormasını seviyorum.

It's cleaning itself.

Kendi kendini temizliyor.

I mean, you noticed well, up there, there's a rabbit.

Demek istediğim, iyi fark etmişsindir, yukarıda bir tavşan var.

It's been there all the time and it's cleaning its little paws.

Her zaman oradaydı ve küçük patilerini temizliyor.

It's the Easter Bunny.

Bu Paskalya Tavşanı.

Yes, it's the it's been there all the time.

Evet, her zaman oradaydı.

Is that the rabbit that has been frequenting our garden? No.

Bahçemize sık sık gelen tavşan bu mu? Hayır.

Why are you talking like like you from the 17th century.

Neden 17. yüzyıldan kalma gibi konuşuyorsun? Sıklıkla

About frequenting if you frequent something, it means you go there a lot.

ilgili olarak, bir şeye sık sık gidiyorsanız, oraya çok gidiyorsunuz demektir.

Well, I have. A posh way of saying.

Bende var. Şık bir deyiş şekli.

You know, OK, Steve.

Biliyorsun, tamam, Steve.

I frequent this restaurant quite often.

Bu restorana oldukça sık uğrarım.

Oh, you go there a lot you can say that.

Oh, oraya çok gidersen bunu söyleyebilirsin.

I might go back.

Geri dönebilirim.

To your. Friend.

Senin için. arkadaş.

OK, Steve, look, we've got a bunny rabbit.

Tamam, Steve, bak, bir tavşanımız var.

It's no ordinary bunny rabbit. It's not like that one.

Sıradan bir tavşan değil. Onun gibi değil.

This one you can actually eat because it's made of chocolate.

Bunu gerçekten yiyebilirsin çünkü çikolatadan yapılmış. İşte

There it is. Look at that.

burada. Şuna bak.

Hello, Mr Bunny Rabbit.

Merhaba, Bay Tavşancık.

We are going to eat you a little bit later on.

Biraz sonra seni yiyeceğiz.

No, no, not you. You're OK.

Hayır, hayır, sen değil. İyisin.

But this one definitely.

Ama bu kesinlikle.

In fact. Oh, my goodness.

Aslında. Aman tanrım.

I don't know what's going on here.

Burada neler olduğunu bilmiyorum. Bence

I think they're multiplying. There's two.

çoğalıyorlar. İki tane var.

What have you been doing?

Ne yapıyordun?

Have you two been having relations?

İlişkiniz oldu mu?

Mr Duncan?

If we leave that.

Bay Duncan?

Bunu bırakırsak.

If we leave those two chocolate rabbits together.

O iki çikolatalı tavşanı bir arada bırakırsak.

Yes, in a room.

Evet, bir odada.

Maybe we'll come back in a few days and there will be lots and lots of chocolate rabbits.

Belki birkaç gün içinde geri geliriz ve bir sürü çikolatalı tavşan olur.

Because you know what rabbits do when they're left together?

Çünkü tavşanlar bir arada kaldıklarında ne yaparlar biliyor musun ?

Do, do. Do is one male and one female.

Yap, yap. Do bir erkek ve bir dişidir.

I don't know.

Bilmiyorum.

I'll have a look.

At chocolate rabbit I'm. Just looking now.

Bir göz atacağım.

Ben çikolata tavşanındayım. Sadece şimdi bakıyorum.

Yeah, I'm not sure, mate.

Evet, emin değilim dostum.

I think they're gender fluid.

Cinsiyet sıvısı olduklarını düşünüyorum.

To be.

Olmak.

If these two get together, there will be gender fluid everywhere.

Bu ikisi bir araya gelirse her yerde cinsiyet akışkanlığı olur.

But we end up with white chocolate.

Ama beyaz çikolata ile bitiriyoruz.

But it's

Ama

I don't know if that's a joke or not.

bunun bir şaka olup olmadığını bilmiyorum. öyle

It isn't. But. Yes, but that. You see, that's.

değil Ancak. Evet, ama bu. Görüyorsun, bu.

Well, there's a story, Mr Duncan, we can share because.

Bir hikaye var Bay Duncan, paylaşabiliriz çünkü.

Because we thought we'd all you know, not be able to go out anywhere because, you

Çünkü, bildiğiniz gibi, hiçbir yere çıkamayacağımızı düşündük, çünkü

know, testing positive still, which I'm still testing positive, even though it's gone.

bilirsiniz, testler hala pozitif, gitmiş olmasına rağmen hala pozitif test ediyorum.

So I suspect you are.

Yani senden şüpheleniyorum.

We couldn't go out to the shops to get our usual weekly shopping,

Her zamanki haftalık alışverişimizi yapmak için mağazalara gidemedik,

so I decided to do an online order and have it delivered.

bu yüzden internetten sipariş vermeye ve teslim ettirmeye karar verdim .

This is so boring. Yes. Ah, yes.

Bu çok sıkıcı. Evet. Ah evet.

But the story was I because I couldn't go out to the shops,

Ama hikaye şuydu ki, dükkanlara çıkamadığım için

I ordered an Easter egg to come with the shopping.

alışverişle birlikte bir paskalya yumurtası sipariş ettim.

And guess what?

Ve tahmin et ne oldu?

Were out of stock.

Stokta yoktu.

They had run out of stock.

Stokları tükenmişti.

I ordered it a week ago. I was curious.

Bir hafta önce sipariş verdim. Merak ediyordum.

But luckily they did have these.

Ama şans eseri bunlar vardı.

They had. These. So they had these.

Onlar vardı. Bunlar. Yani bunlar vardı.

So these are our little rabbits that we will be eating later on.

Bunlar daha sonra yiyeceğimiz küçük tavşanlarımız.

And they have little bells

Ve küçük çanları var

yes. Christine, we have been talking about this

evet. Christine, bunu

for two years and we're still talking about it. Yes.

iki yıldır konuşuyoruz ve hâlâ da konuşuyoruz. Evet.

Oh, Pedro, I'm reading a book called The Silk Journey.

Oh, Pedro, İpek Yolculuğu adlı bir kitap okuyorum.

Do you know this book?

Bu kitabı biliyor musun?

Oh, about the out switch camp now?

Oh, şimdi dışarı geçiş kampına ne dersiniz?

I don't know that book, but it sounds like

O kitabı bilmiyorum ama kulağa

something that would be a good education.

iyi bir eğitim olacak bir şeye benziyor.

Is it fictional or is it factual?

Kurgusal mı yoksa gerçek mi?

Is it fiction or fact or fiction?

Kurgu mu, gerçek mi yoksa kurgu mu?

Of fact, or is it a combination of the two.

Aslında, ya da ikisinin bir kombinasyonu mu?

Was I was not sure what you were going to say there.

Orada ne söyleyeceğinden emin değildim.

I will be honest.

Dürüst olacağım.

I think I was going to say I. Don't know.

Sanırım ben diyecektim. Bilmiyorum.

I've we got a theme to today's

Bugünün

special Easter Live Stream.

özel Paskalya Canlı Yayını için bir temamız var.

Is it all about chocolate?

Her şey çikolatadan mı ibaret?

No, it is not.

Hayır öyle değil.

It's very bad for your throat.

Boğazın için çok kötü.

Chocolate if you've got a bad throat that can make us cough anything.

Herhangi bir şeyi öksürmemize neden olabilecek boğaz ağrınız varsa çikolata.

If you've got a bad throat, everything is bad for your throat.

Boğazınız kötüyse, boğazınız için her şey kötüdür.

That's let's face it, it's like saying if you've got a bad leg,

Kabul edelim, bu, eğer bir bacağın kötüyse,

everything is bad for your leg because you you have a bad leg.

bacağın kötü olduğu için her şeyin bacağın için kötü olduğunu söylemek gibi bir şey .

Olga says she's very talkative.

Olga çok konuşkan olduğunu söylüyor.

Is that because she I think I read earlier you were doing lots of housework

Daha önce okuduğumu sandığım bir sürü ev işi yaptığın

and now you're sitting down to watch us for a rest? Yes.

ve şimdi oturup dinlenmek için bizi izlediğin için mi? Evet.

I'm not sure if this is treatment

Bunun tedavi mi

or pleasure or punishment.

yoksa zevk mi yoksa ceza mı olduğundan emin değilim.

I'm not sure. I haven't seen Belarus yet today.

Emin değilim. Bugün Belarus'u henüz görmedim.

Claudia.

Claudia.

Claudia a.k.a

Claudia a.k.a

that's what you say.

dediğin bu.

Someone's got two names.

Birinin iki adı var.

We can say Belarus here, a.k.a Claudia. Hmm.

Burada Belarus, yani Claudia diyebiliriz. Hmm.

Which means another words known as doesn't it.

Bu da değil mi diye bilinen başka bir kelime anlamına gelir.

Also known as.

Ayrıca şöyle bilinir.

Yes, that's also known as well.

Evet, bu da biliniyor.

It's just as well I'm here.

İyi ki buradayım.

It is just about your hair.

Bu sadece saçınızla ilgili.

Yes, but yes.

Evet, ama evet.

Because otherwise known as thank you.

Çünkü aksi takdirde teşekkür olarak bilinir.

Otherwise known as is a.k.a

Aksi takdirde is a.k.a olarak bilinir,

that's okay.

sorun değil.

Yeah.

Evet.

You know, I like to construct new, new phrases.

Bilirsin, yeni, yeni ifadeler kurmayı severim.

You certainly do. Yes. So, yes.

Kesinlikle yaparsın. Evet. Yani evet.

Thank you, Colonel.

Teşekkürler, Albay.

Mm. There we go.

mm. Oraya gidiyoruz.

With Glengarry.

Glengarry ile.

No, I wanted to find out what Claudia was cooking today on screen.

Hayır, Claudia'nın bugün ekranda ne pişirdiğini öğrenmek istedim .

Normally tells me it.

Normalde bana söyler.

Looks like you're shrinking away on the screen.

Ekranda küçülüyorsun gibi görünüyor.

Right? Yeah, I should imagine.

Sağ? Evet, hayal etmeliyim.

Have we heard anything on Tomic today?

Bugün Tomic hakkında bir şey duyduk mu?

I think I saw a few retracted comments hmm.

Sanırım birkaç geri çekilmiş yorum gördüm hmm.

I wondered whether.

olup olmadığını merak ettim.

Whether Tomic went to see

Tomic'in

Harry and Meghan today or yesterday, rather.

Harry ve Meghan'ı görmeye bugün mü yoksa dün mü gittiği daha doğrusu.

Whether he went to see them.

Onları görmeye gidip gitmediğini.

Why? Well, because they were in the Netherlands opening these one of these games.

Neden? Çünkü Hollanda'da bu oyunlardan birini açıyorlardı. Hollanda'da

They were opening some games, weren't they,

bazı oyunlar açıyorlardı, değil mi

in the Netherlands?

?

You were telling me.

I don't know the name of it.

Bana söylüyordun.

Adını bilmiyorum.

But they were for some reason and there were lots of Land Rovers there.

Ama nedense oradaydılar ve orada bir sürü Land Rover vardı.

I thought it's some kind of I don't know whether it's something to do with off.

Kapalı ile ilgisi olup olmadığını bilmediğim bir tür olduğunu düşündüm.

Roading you know, it's nothing to do with off roading.

Bildiğiniz roading'in off road ile alakası yok.

Steve what it is.

steve bu ne

Steve, you please end that sentence before

Steve,

you really do take away any credibility that we have.

sahip olduğumuz güvenilirliği gerçekten yok etmeden önce lütfen şu cümleyi bitir.

Well, I do.

Peki yaparım.

This is what I'm going. To tell you.

Gideceğim şey bu. Sana söylemek.

If you just. Go on, then, yes. It's the Invictus Games.

Eğer sadece Devam et, o zaman, evet. Invictus Oyunları.

Victor Games.

Which is all about people who've been it's a sporting event.

Victor Oyunları.

Bu tamamen bir spor olayı olan insanlarla ilgili.

Helping raising money for people who are injured in military service.

Askerlik hizmetinde yaralanan insanlar için para toplamaya yardımcı olmak.

And lots of people who take part in these games have been injured themselves.

Ve bu oyunlara katılan pek çok kişi sakatlandı.

Whilst taking part in military procedures.

Askeri prosedürlerde yer alırken.

Thank you for explaining that.

Bunu açıkladığın için teşekkür ederim.

Not not to do with Land Rovers.

Land Rovers ile ilgisi yok.

Whether they were in Landrover. Yes.

Landrover'da olup olmadıkları. Evet.

Well, yes, of course.

Evet, tabii ki.

I don't know why, but they were.

Neden bilmiyorum ama öyleydiler.

Double decker buses have Coca-Cola on the side, but they don't run on them.

Çift katlı otobüslerin yanlarında Coca-Cola var ama üzerlerinde çalışmıyorlar.

Looks like they were trying to go over some.

Görünüşe göre bazılarının üzerinden geçmeye çalışıyorlar.

But anyway, it's probably easier.

Ama her neyse, muhtemelen daha kolay.

But I just wonder whether, you know,

Ama

Tom went to see them to wave and say hi.

Tom'un el sallamak ve merhaba demek için onları görmeye gidip gitmediğini merak ediyorum.

I think Steve might be still delirious.

Bence Steve hala çılgın olabilir.

Probably. Yes, I think so.

Muhtemelen. Evet bencede.

Almost certainly.

Neredeyse kesin.

Wow. This is

Vay.

I'm not sure I might delete this, so enjoy this.

Bunu silebileceğimden emin değilim, bu yüzden keyfini çıkarın.

I'm deleting this.

Bunu siliyorum.

I don't know what's actually going on today with Steve.

Bugün Steve'le gerçekte neler olup bittiğini bilmiyorum. Ben

I'm fine.

iyiyim.

Just I think I'm perfectly normal.

Sadece tamamen normal olduğumu düşünüyorum.

Yes, actually.

Evet gerçekten.

Yes. Come to think of it.

Evet. Bunu bir düşün.

Yes, I think you are. Oh.

Evet, bence öylesin. Ah.

Yes, exactly. Yes, I know.

Evet kesinlikle. Evet biliyorum. O

He's laughing.

gülüyor.

Yes. OK, is it the Mr Stephen Tomic show

Evet. Tamam, oradaki Bay Stephen Tomic şovu mu

there, are there about another 103 other people on here?

, burada yaklaşık 103 kişi daha var mı?

Was it The Hague?

Lahey miydi?

Is that where they went to.

Gittikleri yer orası mı?

Is that where the, the games were. I think it was

Oyunların olduğu yer orası mıydı? Sanırım

I would rather get Cove it says yes.

Cove'u almayı tercih ederim, evet diyor.

OK, well based on our experience I might not agree yeah.

Tamam, deneyimlerimize dayanarak, evet, aynı fikirde olmayabilirim.

What do you two.

I don't know what you want.

Siz ikiniz ne yaparsınız?

Ne istediğini bilmiyorum.

I don't know.

Bilmiyorum.

I'm completely lost.

Tamamen kayboldum.

Well, well I said, I just said you know, so.

Şey, peki dedim, sadece biliyorsun dedim, öyle.

I'm sorry to the other hundred and two people watching that.

Bunu izleyen diğer yüz iki kişi için üzgünüm.

Mr Stephen Tomic you're just having a conversation.

Bay Stephen Tomic, sadece sohbet ediyorsunuz.

It, it's a general comment because it's not just someone in the Netherlands.

Bu genel bir yorum çünkü sadece Hollanda'da yaşayan biri değil.

What's the problem that what's your problem with Harry and Meghan.

Sorun nedir ki, sizin Harry ve Meghan ile sorununuz nedir?

Not a problem is it's a joke.

Şaka olması sorun değil.

You know, they are controversial.

Biliyorsunuz bunlar tartışmalı.

Although why, why are they controversial?

Neden olmasına rağmen, neden tartışmalılar?

Why are you arguing with me, Mr.

Neden benimle tartışıyorsunuz, Bay

Duncan? I love I think Meghan and Harry are lovely.

Duncan? Meghan ve Harry'nin sevimli olduğunu düşünmeyi seviyorum.

I think Meghan is probably

Sanırım Meghan, muhtemelen

my most favourite royal of all of them.

en sevdiğim kraliyet ailesidir.

I'm hoping one day she will be queen. Queen Meghan.

Bir gün kraliçe olacağını umuyorum. Kraliçe Meghan.

I think you're the one, Mr.

Bence

Duncan, that has cognitive issues at the moment

şu anda bilişsel sorunları olan tek kişi sizsiniz Bay Duncan

because I've never heard you describe

çünkü

how Harry and Meghan in such adorable terms.

Harry ve Meghan'ı bu kadar sevimli terimlerle tarif ettiğinizi hiç duymadım.

Well, Harry and Meghan, you can actually combine their names.

Pekala, Harry ve Meghan, aslında isimlerini birleştirebilirsiniz.

It's Hagon Hagon.

Bu Hagon Hagon. Kulağa

It sounds like a make of ice cream.

bir dondurma markası gibi geliyor.

Believe me, Mr. Duncan is not a supporter.

İnan bana, Bay Duncan bir destekçi değil.

He's just being.

O sadece oluyor.

I am really into them now.

Şimdi gerçekten onlarla ilgileniyorum.

I hope one day we will get to have a Ginger King.

Umarım bir gün bir Ginger King'imiz olur.

A Ginger King? That's what I want.

Zencefil Kralı mı? İstediğim bu. O

Everything will be alright then.

zaman her şey yoluna girecek.

So bring Harry back.

Öyleyse Harry'yi geri getir.

They'll all get together.

Hepsi bir araya gelecek.

You'll have a lovely get together

with his mother and his grandmother in all of you.

Hepinizin annesi ve babaannesi ile güzel bir birliktelik yaşayacaksınız.

Well, no, not his mother.

Şey, hayır, annesi değil.

Not yet.

Henüz değil.

Not yet.

Advise that Serena is not a fan of Meghan.

Henüz değil.

Serena'nın Meghan hayranı olmadığını söyleyin.

Who is? Who is? I'd like to know. A lot of people.

Kim? Kim? Bilmek isterdim. Bir çok insan.

So have we got any Harry and Meghan fans on C?

C'de Harry ve Meghan hayranlarımız var mı?

Harry likes Meghan Mm. And Meghan like Harry.

Harry, Meghan Mm'den hoşlanıyor. Ve Meghan, Harry gibi.

That's all you need. Really? Sounds like a film.

Tüm ihtiyacın olan bu. Gerçekten mi? Bir film gibi geliyor.

It's a bit like us.

Biraz bize benziyor.

No one likes us.

Kimse bizi sevmiyor.

In real life, but we can bear each other.

Gerçek hayatta, ama birbirimize katlanabiliyoruz.

It's fine.

So that's all that matters.

Bu iyi.

Yani tüm önemli olan bu.

We're here to entertain.

Eğlenmek için buradayız.

So right I've.

Çok doğru yaptım.

We got to any subjects to talk about today, Mr.

Bugün konuşacak bir konumuz var mı Bay

Duncan?

Duncan? Şu

Well, the only thing we've talked about so far is your

ana kadar konuştuğumuz tek şey

your corona virus.

senin korona virüsün.

And my corona virus and,

Ve benim korona virüsüm ve,

um, Meghan and Harry as well.

um, Meghan ve Harry de.

So lots of annoying viruses going around.

Etrafta bir sürü sinir bozucu virüs dolaşıyor.

Cristina born

Cristina Born,

says walking.

yürümeyi söylüyor.

How you walking at the moment?

Şu anda nasıl yürüyorsun? Kendisini

I know somebody called Chris Born

who's obviously a person that identifies as a man.

erkek olarak tanımlayan bir kişi olduğu açık olan Chris Born adında birini tanıyorum.

Cristina born.

Cristina doğdu.

Interesting. Yes.

İlginç. Evet.

What about you from Cristina

Cristina'dan sana ne

we'd like to.

demeli?

Know who's Chris born.

Chris'in kimin doğduğunu bilin.

Somebody I know.

tanıdığım biri

He identifies as a. Man.

olarak tanımlıyor. Adam.

I'm just saying that to be politically correct.

Bunu sadece politik olarak doğru olmak için söylüyorum.

But he's a man.

Ama o bir erkek.

Yes. Well, he doesn't need to identify them.

Evet. Onları tanımlamasına gerek yok.

And then if is a man.

Ve sonra eğer bir erkekse.

Yes. A lot of these days, I identify as anything.

Evet. Bu günlerin çoğunda kendimi herhangi bir şey olarak tanımlıyorum.

Oh, no, my name's Chris, and I'm a man.

Oh, hayır, benim adım Chris ve ben bir erkeğim.

I'm just.

Just, you know, there I'm a man.

Ben sadece.

Ben bir erkeğim.

Cristina, if.

Cristina, eğer.

You need any proof, I'm more than willing to.

Herhangi bir kanıta ihtiyacınız varsa, buna fazlasıyla hazırım.

A trousers and a no problem.

Bir pantolon ve sorun değil.

Melo whereabouts? His Melo

Melo nerede? Melo'su kulağa

sounds like a French wine

bir Fransız şarabı gibi geliyor

maybe it is.

belki de öyle.

Maybe you're in. Maybe. Or in France.

Belki içersin. Belki. Veya Fransa'da.

Is it a good French wine? Bella?

İyi bir Fransız şarabı mı? Bella mı?

Yes. It's nice and pleasant, I think.

Evet. Güzel ve hoş bence. Bence

I think you have to yeah.

evet yapmalısın.

Does it have a good nose?

İyi bir burnu var mı?

I don't know.

Bilmiyorum.

You know, if you go to a restaurant and say, Oh, I'd like to mellow, you sound very.

Bilirsin, bir restorana gidip, Ah, biraz yumuşamak isterdim dersen, sesin çok güzel çıkıyor.

Posh. Is it?

Lüks. Bu mu?

Do you say it like that? Yes.

Bunu böyle mi söylüyorsun? Evet.

I would like to mouth to the middle. Uh.

Ortaya ağız atmak istiyorum. Ah. Kendini

Like a snooty idiot. Yes.

beğenmiş bir aptal gibi. Evet.

Of course.

Elbette.

It's fairly, I think.

Oldukça, bence.

You know, I think the French people would think it was very unsophisticated

Biliyor musun, bence Fransızlar tatlı sipariş etmenin çok basit olduğunu düşünürler

to order mellow

because, of course, they're far more sophisticated than we are. Yes.

çünkü tabii ki bizden çok daha sofistikeler. Evet.

And but they're busy at the moment wondering whether they're going to.

Ama şu anda yapıp yapmayacaklarını merak etmekle meşguller.

Get a yes.

Bir evet alın.

What are

Neden

you talking about?

bahsediyorsun?

The French elections?

Fransa seçimleri?

I don't know. Months?

Bilmiyorum. Aylar mı?

I don't know.

Bilmiyorum.

I could be talking about anything.

Her şeyden bahsediyor olabilirim.

I could be talking about baguettes.

Bagetlerden bahsediyor olabilirim.

I might be talking about French baguettes.

Fransız bagetlerinden bahsediyor olabilirim.

Well, that's that will be.

Peki, bu olacak.

Is it next Sunday, the election?

Önümüzdeki pazar seçim mi?

I think it is, isn't it?

Bence öyle, değil mi?

It's whenever the next one is.

Bir sonraki ne zaman olursa olsun.

It's the 24th, isn't it.

24'ü, değil mi?

Next week Milo is in Argentina,

Gelecek hafta Milo Arjantin'de,

near my house, in the mountains to the province of San Luis. Hmm.

evimin yakınında, San Luis eyaletinin dağlarında. Hmm.

Oh, how lovely.

Ah, ne güzel. Bu da

Uh, so is that.

öyle.

Where is that where Milo wine comes from, is it? Yes.

Milo şarabı nereden geliyor, değil mi? Evet.

And maybe it isn't French after all.

Ve belki de sonuçta Fransız değildir.

Maybe I was speaking incorrectly.

Belki de yanlış konuşuyordum.

Oh, my. God,

Aman. Tanrım,

please. Steve.

lütfen. Steve.

Steve, stop talking.

Steve, konuşmayı kes.

Please. Just for a moment.

Lütfen. Sadece bir an için.

Oh, talking of friends, do you remember that time we went to France?

Ah, arkadaşlardan bahsetmişken, Fransa'ya gittiğimiz zamanı hatırlıyor musun?

You mean about three years ago?

Yaklaşık üç yıl öncesini mi kastediyorsun?

Do you remember that time?

O zamanı hatırlıyor musun?

Do you remember that time we went to France?

Fransa'ya gittiğimiz zamanı hatırlıyor musun?

And so we have to say, by the way. Yes?

Ve bu arada şunu da söylemeliyiz. Evet?

Do you remember that time we went to France?

Fransa'ya gittiğimiz zamanı hatırlıyor musun?

Yes, I've said yes.

Evet, evet dedim.

About three times.

Yaklaşık üç kez.

And uh, that brings back

Ve uh, bu

so many wonderful memories.

pek çok harika anıyı geri getiriyor.

Memories of when we went to Paris.

Paris'e gittiğimiz anılar.

And I was watching my livestream from Monday,

Pazartesi canlı yayınımı izliyordum

and I said, something so stupid, I made a stupid mistake.

ve dedim ki, çok aptalca bir şey, aptalca bir hata yaptım.

I've just done. That.

Az önce yaptım. O.

You may have noticed that in that video

O videoda

there was the mule on the gala which is a very famous place.

çok ünlü bir yer olan galada katır olduğunu fark etmişsinizdir.

We actually had a meal there, didn't we? Very nice.

Aslında orada yemek yedik, değil mi? Çok güzel.

Courtesy of the company I worked for. Yes.

Çalıştığım firma sayesinde. Evet.

And we had a lovely meal in there, but I stupidly I don't know why, because it must have been

Ve orada çok güzel bir yemek yedik ama aptalca nedenini bilmiyorum çünkü

the Corona virus, because I don't remember anything about last Monday's live stream.

Corona virüsü olmalı çünkü geçen Pazartesi günkü canlı yayın hakkında hiçbir şey hatırlamıyorum.

I said it was Monet who painted there, but of course it wasn't.

Orada resim yapanın Monet olduğunu söyledim ama tabii ki değildi.

It was Renoir, not Monet.

Renoir'dı, Monet değil.

You Mr. Duncan.

Siz Bay Duncan.

But I've made a silly mistake as well.

Ama ben de aptalca bir hata yaptım.

Yeah, but my excuse is Corona virus.

Evet ama bahanem Corona virüsü.

What's yours? Uh.

Seninki nedir? Ah.

Just me.

Benim.

Yes, yes, of course. And Christine has pointed it out.

Evet evet elbette. Ve Christine buna işaret etti. Birinin bunu fark etmesi

I was wondering how long it would take somebody to spot that.

ne kadar sürer diye merak ediyordum .

Well done.

Christine got, of course, the mellow.

Tebrikler.

Christine tabii ki yumuşadı.

I'm talking about the wine.

Şaraptan bahsediyorum.

Has a tea on the end, whereas the mellow in Argentina

Sonunda çay var, oysa Arjantin'deki olgunun

doesn't have a tea on the end.

sonunda çay yok.

The tea makes all the difference.

Çay her şeyi değiştirir.

Yes, just so thank you for pointing that out.

Evet, bunu belirttiğin için teşekkür ederim.

And I was wondering how long it would take somebody to notice.

Ve birinin bunu fark etmesi ne kadar sürer diye merak ediyordum.

Yes, you've said that twice, by the way,

Evet, bu arada bunu iki kez söyledin

and both times it did not land. Yes.

ve ikisinde de inmedi. Evet.

Oh, who do we want to win the French election?

Oh, Fransa seçimlerini kimin kazanmasını istiyoruz?

Says Najam.

Necm diyor.

Well, we couldn't possibly comment on that.

Eh, bu konuda yorum yapmamız mümkün değildi.

That would be interference with it.

Bu ona müdahale olurdu.

Yes, but you mean you mean our opinion.

Evet, ama bizim görüşümüzü kastediyorsun.

It could actually change geopolitics.

Aslında jeopolitiği değiştirebilir.

I don't know enough about French politics.

Fransız siyaseti hakkında yeterince bilgim yok.

All I know is that I think it's quite

Tek bildiğim, bence oldukça,

I think people are stuck between a rock and a hard place.

insanların bir kaya ile sert bir yer arasında sıkışıp kaldığını düşünüyorum.

I don't think really.

Gerçekten düşünmüyorum.

I think everyone is.

Bence herkes öyle.

Just like we are here trying to choose.

Tıpkı burada seçmeye çalıştığımız gibi.

You know, you've got candidates, you probably don't want either of them.

Biliyorsun, adayların var, muhtemelen ikisini de istemiyorsun.

And it's a difficult decision,

Ve bu zor bir karar

but I think it's going to be quite controversial if Le Pen wins. Yes.

ama bence Le Pen kazanırsa oldukça tartışmalı olacak. Evet.

Because she wants to take France, the founding

Çünkü AB'nin kurucu üyesi Fransa'yı NATO'dan çıkarmak istiyor

member of the EU, out of NATO.

.

I mean, at a time when we're on the brink of third world war

Demek istediğim, üçüncü dünya savaşının eşiğinde olduğumuz bir zamanda,

I think that would be rather

bunun oldukça tartışmalı olacağını düşünüyorum

controversial.

.

Happy Easter, everyone, from Mr.

Bay Steve'den herkese mutlu paskalyalar

Steve.

.

Can you imagine it?

Hayal edebiliyor musun?

Well, imagine the shock of France coming out of NATO.

Pekala, Fransa'nın NATO'dan çıkmasının şokunu hayal edin.

Can you just imagine that?

Bunu hayal edebiliyor musun?

This seems like somebody this seems like the only thing you've actually remembered from the headlines.

Bu, manşetlerden gerçekten hatırladığınız tek şey gibi görünen birine benziyor .

Well, what else is what else is B?

Peki, başka ne var, B nedir?

What else is Marie Le Pen standing for?

Marie Le Pen başka neyi temsil ediyor? Eskiden

Well, she she she used to want to come out of the EU,

AB'den çıkmak isterdi

but she dropped that because it's not much of a vote winner.

ama pek oy kazandırmadığı için bundan vazgeçti.

For her at the moment. So she dropped that.

Şu anda onun için. Bu yüzden onu düşürdü.

I mean, I don't think the present person in charge is particularly popular.

Demek istediğim, şu anki sorumlu kişinin pek popüler olduğunu düşünmüyorum.

As I say, I just you know, it would be very

Dediğim gibi, sadece bilirsiniz,

I think Putin would be cheering.

Putin'in tezahürat yapmasının çok iyi olacağını düşünüyorum.

I think if the Le Pen got in, I mean, imagine France coming out of NATO

Bence Le Pen girerse, demek istediğim, Fransa'nın NATO'dan çıktığını hayal edin,

this that's just like that's like he's that's like all his Christmas is coming at once.

bu sanki onun tüm Noel'i bir anda geliyormuş gibi.

I would imagine.

Tahmin edebiliyorum.

I mean, it's just I

Yani,

would split Europe in two.

Avrupa'yı ikiye bölerdim.

Anyway, it's

Her neyse, bu

but I fully understand that what.

ama ne olduğunu tamamen anlıyorum.

I my fans saying that they that's that's as far as your knowledge of this goes.

Hayranlarım, bu konudaki bilginizin bu kadar olduğunu söylüyorum.

Yes. Oh, OK.

Evet. Ah tamam.

But I think it would be a major

Ama büyük bir şok olacağını düşünüyorum

shock.

. Biliyorsanız,

It would send shockwaves around

certainly around Europe and around the world, if you know.

kesinlikle Avrupa ve dünya çapında şok dalgaları gönderirdi .

But, of course, both candidates, I think, are from what I'm reading,

Ama tabii ki, bence her iki aday da okuduğum kitaplardan,

although it's very difficult for anybody to pick any of them.

ancak herhangi birini seçmek çok zor.

Uh, so what's what's Macron, then?

Peki Macron nedir o zaman?

Well, I think he's sort of

Bence

is he more sort of centre.

o daha çok merkezde.

Here in Italy?

Burada, İtalya'da mı?

Well, I think he used to be centre left, but now he's had to move sort of centre

Sanırım eskiden merkez soldaydı, ama şimdi bir çeşit merkez sağa hareket etmek zorunda kaldı, bu

right or so I don't really know enough about it, but I think he's not particularly popular.

yüzden bu konuda yeterince bilgim yok, ama bence o pek popüler değil.

Yeah. Yeah.

Evet. Evet.

Politics is like our, like politics

Politika bizimki gibi,

generally like, like us in the UK it's all topsy turvy.

genel olarak politika gibi, Birleşik Krallık'ta bizim gibi her şey alt üst oldu.

There aren't these nice sort of left, right,

Böyle güzel sol, sağ,

easy to choose parties you know, it's

seçmesi kolay partiler yok biliyorsunuz,

very politics has gone haywire over the last,

siyaset son zamanlarda alt üst oldu,

over the last few years,

son birkaç yılda

as you know, sort of

bildiğiniz gibi

populist parties are rising.

popülist partiler yükseliyor.

And it's also very it's all, it's all, you know, uncertain.

Ve aynı zamanda çok hepsi, hepsi, bilirsin, belirsiz.

But I'm interested to see what what

Ama Lewis'in ne yaptığını görmekle ilgileniyorum

Lewis is take on.

.

It probably doesn't you know, we don't want to get too political that, oh.

Muhtemelen bilmiyorsunuz, çok politik olmak istemiyoruz, oh.

You're the one that's talking about this.

Bundan bahseden sensin.

I had no intention of talking about this.

Bu konuyu konuşmaya hiç niyetim yoktu.

Yeah. Well, anyway, yes.

Evet. Neyse, evet.

Yeah. Well, he's that's it is a very tense, uh,

Evet. O, çok gergin bir durum, uh,

potentially France could come out of NATO, and Finland and Sweden want to join. It

potansiyel olarak Fransa NATO'dan çıkabilir ve Finlandiya ve İsveç katılmak ister.

ought to be a little embarrassing, wouldn't it? Mhm.

Biraz utanç verici olmalı, değil mi? Mhm.

Whether they ever will of course, I don't know.

Elbette yaparlar mı, bilmiyorum.

But yeah, it's uncertain times.

Ama evet, belirsiz zamanlar.

But anyway, as I keep saying, Mr.

Ama her neyse, her zaman söylediğim gibi, Bay

Duncan, what are we talking about.

Duncan, neden bahsediyoruz?

Oh sure is going now because we're talking about this Oh right. Yes.

Oh kesinlikle şimdi gidiyoruz çünkü bunun hakkında konuşuyoruz Oh doğru. Evet.

Uh, no, I need to finish some stuff at home.

Hayır, evde bazı işleri bitirmem gerekiyor.

You do realise.

Farkındasın.

Okay Steve, we are supposed to be relieved and

Tamam Steve, rahatlamış olmamız gerekiyor ve

the, the crappiness.

bu saçmalık.

But also stimulating conversation.

Ama aynı zamanda teşvik edici konuşma.

But you're not, you're, you're driving everyone away.

Ama sen değilsin, sen herkesi uzaklaştırıyorsun.

No one wants to listen to us on the way, you know.

Yolda kimse bizi dinlemek istemiyor, biliyorsun.

No way wants to listen to this, honestly.

Dürüst olmak gerekirse, hiçbir şekilde bunu dinlemek istemiyor.

Well, I keep asking, Mr.

Bay

Duncan, have you got anything else that you want to have?

Duncan, sahip olmak istediğiniz başka bir şey var mı diye sorup duruyorum.

I keep trying to get round to doing it just anyway.

Yine de bunu yapmak için etrafta dolaşmaya çalışıyorum.

Yeah, but we'll put the politics aside.

Evet, ama siyaseti bir kenara bırakacağız.

We'll we'll talk to Mr.

Steve next week about it again.

Önümüzdeki hafta Bay Steve ile bu konuyu tekrar konuşacağız.

The his is his thoughts on the world situation

Onun dünya durumu

and other things as well.

ve diğer şeyler hakkındaki düşünceleridir.

At least we've got that to look forward to.

En azından dört gözle beklediğimiz bir şey var.

Long and short words.

Uzun ve kısa kelimeler.

By this I mean long as in the word long

Bununla uzun kelimesindeki kadar uzun

and short as in the word short.

ve kısa kelimesindeki kadar kısayı kastediyorum.

So we're not talking about long words and just words.

Yani uzun kelimelerden ve sadece kelimelerden bahsetmiyoruz.

We're talking about actual words connected to these words long.

Uzun uzun bu kelimelere bağlı gerçek kelimelerden bahsediyoruz.

Oh, right. I.

Ah, doğru. I.

Short words connected to long and short.

Uzun ve kısa ile bağlantılı kısa kelimeler.

Yes. Not long and short words I say that's it.

Evet. Uzun ve kısa sözler değil, o kadar diyorum.

Per say.

Indeed.

Söylemek için.

Aslında.

Per say, indeed. Long.

Gerçekten de. Uzun.

So we have the word long.

Yani kelimemiz uzun.

Something that is extreme in measurement

Ölçü veya zaman açısından aşırı olan bir şey

or time can be described as long.

uzun olarak tanımlanabilir.

Some thing that is long, something that goes on for a while.

Uzun olan bir şey, bir süre devam eden bir şey.

Something that's lengthy.

Uzun olan bir şey.

Yes. Things that are lengthy.

Evet. Uzun olan şeyler.

So we can use lengthy to describe

Bu nedenle,

the actual measurement of something

as in a physical object.

fiziksel bir nesnede olduğu gibi bir şeyin gerçek ölçümünü tanımlamak için uzun kullanabiliriz.

Lengthy.

Uzun.

So a thing that is long is lengthy

Yani uzun olan bir şey uzundur

or something you are doing can also be lengthy.

veya yaptığınız bir şey de uzun olabilir.

A long time spent doing something lengthy.

Uzun bir şey yapmak için harcanan uzun zaman.

It is a long time.

Uzun bir zaman.

A lengthy conversation. Oh.

Uzun bir konuşma. Ah.

Somebody that talks for

a long time goes off on a monologue.

Uzun süre konuşan biri monologa geçer.

You could describe that as a lengthy,

Bunu uzun

but more or less talking a lengthy conversation.

ama aşağı yukarı uzun bir sohbet olarak tanımlayabilirsiniz.

That's something that goes on for a long time.

Bu uzun süredir devam eden bir şey.

Maybe too long extended, something extended.

Belki çok uzun uzadı, bir şey uzadı.

You might make something longer than it actually is.

Bir şeyi gerçekte olduğundan daha uzun yapabilirsin.

So maybe you are having a conversation, maybe you are having a meeting

Yani belki sohbet ediyorsunuz, belki toplantı yapıyorsunuz

and the meeting goes on longer than you expected.

ve toplantı beklediğinizden uzun sürüyor.

Or longer than it should have.

Ya da olması gerekenden daha uzun.

So we say that it has been extended or it is extended.

Yani uzadı veya uzadı diyoruz.

We are going to extend something.

Bir şeyleri uzatacağız.

We are going to make something longer.

Daha uzun bir şey yapacağız.

So a long thing is long.

Yani uzun bir şey uzundur.

If you make it longer than that, it's extended.

Bundan daha uzun yaparsanız, uzar.

It is made longer than it normally is.

Normalde olduğundan daha uzun yapılır.

For example, we could extend the live stream

Örneğin canlı yayını

to two and a quarter hours.

iki buçuk saate uzatabiliriz.

Oh, and then someone would say, Oh, Mr.

Oh, ve sonra birisi, Oh, Bay

Duncan and Mr.

Duncan ve Bay

Steve, they extended their live stream by another 15 minutes.

Steve, canlı yayınlarını 15 dakika daha uzattılar, derdi.

Just giving examples of how you use those phrases.

Sadece bu cümleleri nasıl kullandığınıza dair örnekler vererek.

As a good one.

İyi biri olarak.

Thank you.

Something that is drawn out is extended.

Teşekkür ederim.

Çizilen bir şey uzatılır.

It is made longer, so drawn out.

Daha uzun yapılır, bu yüzden çizilir.

If you draw something out, it means you are making it longer.

Bir şeyi çizerseniz, onu daha uzun yapıyorsunuz demektir.

I suppose in this sense we are talking about phrasal verbs.

Sanırım bu anlamda öbek fiillerden bahsediyoruz.

So we are using this as a way of showing that something is

Yani bunu bir şeyin

being extended, it is being made longer,

uzatıldığını, uzatıldığını,

drawn out maybe a conversation is being drawn out

uzatıldığını, belki de

because it is going on for a very long time.

çok uzun bir süredir devam ettiği için bir konuşmanın uzatıldığını göstermenin bir yolu olarak kullanıyoruz.

The negotiations were drawn out over many days.

Müzakereler günlerce sürdü.

So something, a process is being extended

Yani bir şey, bir süreç

over a long period of time, but it suggests that if you use the phrase drawn out,

uzun bir süreye yayılıyor, ama bu, uzatılmış ifadeyi kullanırsanız,

it suggests that maybe it's it's almost said negatively, isn't it?

belki de neredeyse olumsuz söylendiğini düşündürüyor, değil mi?

It can be, yes. Yes. That

Olabilir, evet. Evet.

the peace negotiations were drawn out over many days.

Barış müzakerelerinin günlerce sürdüğünü.

In other words, probably took longer

Başka bir deyişle, muhtemelen normalde isteyeceğinizden daha uzun sürdü

than you would otherwise have liked. Yes.

. Evet.

It went on for too long.

Çok uzun sürdü.

Protracted is another good one, Steve.

Uzatmak da bir başka iyi, Steve.

Protracted something long is protracted.

Uzatılmış uzun bir şey uzatılmıştır.

It is made longer. It is stretched.

Daha uzun yapılır. Gerildi.

It is protracted.

Uzatılmış.

That word you want, we often think of things that you are drawing or a line.

İstediğiniz o kelimeyi, çizdiğiniz şeyleri veya bir çizgiyi düşünürüz çoğu zaman.

You protract the line.

Çizgiyi uzatıyorsun.

Maybe you make it longer.

Belki daha uzun yaparsın.

You might join one line to another.

Bir hattan diğerine katılabilirsiniz.

You protract something.

Bir şeyi uzatıyorsun.

A protracted war.

Uzatılmış bir savaş.

If it goes on too long.

Çok uzun sürerse.

Yeah, you could have a protracted conversation, but you probably wouldn't use that in that context.

Evet, uzayan bir konuşma yapabilirsin ama muhtemelen bunu bu bağlamda kullanmazsın.

Protracted negotiations, something that, you know.

Uzatılmış müzakereler, bildiğiniz bir şey.

Stretched, something that is stretched

Gerilmiş, gerilmiş bir şey

is made longer, stretched

daha uzun yapılır, gerilmiş

a thing, might be a certain length, but you make it longer

bir şey, belli bir uzunlukta olabilir ama siz onu daha uzun

stretched. Yes.

gerdirirsiniz. Evet.

Uh, could you stretch a conversation out?

Bir konuşmayı uzatabilir misin?

Yes, you could, couldn't you?

Evet, yapabilirsin, değil mi?

You can you would you could you could stretch a piece of elastic?

Bir parça elastiki esnetebilir misin?

Yes. Stretch AP I mean,

Evet. Genişletilmiş AP Demek istediğim,

to extend something beyond where it normally goes.

bir şeyi normalde gittiği yerin ötesine genişletmek.

There's the visit the camera over there.

Orada kamera ziyareti var.

I know.

I'm just imagining I'm stretching something, obviously.

Biliyorum.

Belli ki bir şeyi esnettiğimi hayal ediyorum.

Yes. You could stretch chewing gum out of your mouth.

Evet. Sakızı ağzınızdan dışarı uzatabilirsiniz.

Yes, you might stretch your arms.

Evet, kollarınızı uzatabilirsiniz.

Oh, yes, extend your arms.

Oh, evet, kollarını uzat.

The cat stretches its limbs when it wakes up uh.

Kedi uyandığında uzuvlarını esnetir.

Let's see.

Görelim.

Can you see my elbows?

Dirseklerimi görebiliyor musun?

Saggy skin.

Sarkık cilt.

Mr. Duncan?

Bay Duncan?

What's that?

Bu da ne?

You're stretching your saggy skin. Look.

Sarkık cildinizi esnetiyorsunuz. Bakmak.

Look at that. Yes.

Şuna bak. Evet.

Oh, no, that's. That's not good, is it? That's not good.

Ah, hayır, bu. Bu iyi değil, değil mi? Bu iyi değil.

Everyone has that. Mr. Duncan.

Herkeste var. Bay Duncan.

I'm going to go to the, uh, the plastic surgery clinic and have that cut off.

Estetik cerrahi kliniğine gideceğim ve kestireceğim.

I think so.

Bence de.

Stretched.

gergin.

You might have your skin stretched.

Cildiniz gerilmiş olabilir.

You might stretch out a conversation

because you want somebody to say, for longer, long.

Birinin daha uzun, daha uzun bir şey söylemesini istediğiniz için bir sohbeti uzatabilirsiniz.

I'm going to stretch out this conversation.

Bu konuşmayı uzatacağım. Kendi

You might think to yourself, yeah.

kendinize düşünebilirsiniz, evet.

So lots of words can be used as synonyms in this respect, can't they, Mr.

Pek çok kelime bu açıdan eşanlamlı olarak kullanılabilir , değil mi Bay

Duncan? Hmm.

Duncan? Hmm.

Yes, I think so. Yes. You can stretch something out.

Evet bencede. Evet. Bir şeyi uzatabilirsin.

You can make it last longer,

Daha uzun süre dayanmasını sağlayabilirsiniz,

something elongated, something made longer,

uzatılmış bir şey, daha uzun yapılmış bir şey,

something stretched an elongated

uzatılmış bir şey uzatılmış bir

vacation, an elongated object,

tatil, uzatılmış bir nesne,

something that is lung or something that has been made longer.

akciğer olan bir şey veya daha uzun yapılmış bir şey.

You can have an elongated phrase.

Uzatılmış bir cümleniz olabilir.

Yes. Aren't you, Mr. Duncan? Hmm?

Evet. Değil mi, Bay Duncan? Hmm?

A phrase that's made longer

for some reason over long.

Bir nedenden dolayı daha uzun yapılmış bir cümle.

A lot of people say these live streams are over long.

Birçok insan bu canlı yayınların çok uzun sürdüğünü söylüyor.

They say, Mr.

Bay

Duncan, you're live streams are over long.

Duncan, canlı yayınlarınızın süresi doldu diyorlar.

There's a good one. Germano No.

İyi bir tane var. Germano No.

Rosa, thank you very much.

Rosa, çok teşekkür ederim.

You can stretch the truth.

Gerçeği uzatabilirsin.

Oh, a lot of people doing that.

Oh, bunu yapan birçok insan var.

These days. Exactly.

Bugünlerde. Kesinlikle.

So what if somebody stretches the truth, then?

Peki ya birisi gerçeği esnetirse?

Would you say they're lying?

Yalan söylüyorlar mı diyeceksiniz?

They're probably not.

Muhtemelen değiller.

Quite lying, but they're exaggerating.

Yalan söylüyorlar ama abartıyorlar.

Exaggerating the truth, probably making it seem

Gerçeği abartmak, muhtemelen

slightly different than it actually is.

gerçekte olduğundan biraz farklı görünmesini sağlamak.

Stretching the truth. Very good.

Gerçeği uzatmak. Çok güzel.

Thank you for that, Germano.

Bunun için teşekkürler, Germano.

Uh, prolong a contract.

Uh, bir kontratı uzatmak.

Exactly.

Kesinlikle.

Yes, a contract could be could be made you could have

Evet, bir sözleşme yapılabilir,

a contract, say, a fixed contract for two years. Hmm.

bir sözleşmeniz olabilir, örneğin iki yıllık sabit bir sözleşme. Hmm.

Thank you, Tomek.

Teşekkürler Tomek.

But then you you extend it, you

Ama sonra uzatırsın,

protract it, you make it a bit longer.

uzatırsın, biraz daha uzatırsın.

This next one is for Mr.

Sıradaki, Bay

Steve to go on and on

Steve'in

today. Mr.

bugün devam etmesi için. Bay

Steve went on and on.

Steve devam etti.

He went on too long. Long

Çok uzun sürdü. Uzun

not really.

değil gerçekten.

Yes. If you go on and on and on and on.

Evet. Devam edersen ve devam edersen.

Oh, he went on and on and on and on about his illness.

Oh, hastalığı hakkında durup dururken konuştu. sıkı

I get bored stiff.

sıkı sıkılıyorum

Maybe if you are sitting in a in a meeting

Belki bir toplantıda oturuyorsanız

or you're listening to someone giving a speech,

veya birinin konuşmasını dinliyorsanız,

it seems to go on forever.

sonsuza dek sürecek gibi görünüyor.

It seems to go. On. And on.

Gidiyor gibi görünüyor. Açık. Ve üzerinde.

It almost feels like it will never end.

Neredeyse hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor.

Yes, you can say that about, you know, it's a hot summer's day

Evet, bunu söyleyebilirsiniz, bilirsiniz, sıcak bir yaz günü

and you're sitting in a classroom and the lessons

ve bir sınıfta oturuyorsunuz ve dersler

seem to go on and on and on.

uzayıp gidiyor gibi görünüyor.

The meeting went on and on and on.

Toplantı devam etti ve devam etti.

Everyone was talking, putting their own points across.

Herkes kendi fikrini ortaya koyarak konuşuyordu.

It went on

far too long.

Çok uzun sürdü.

Far too long.

Çok uzun.

It seemed like it was never ending, never ending.

Hiç bitmeyecek gibiydi, hiç bitmeyecek gibiydi.

It never ended it seemed to go on forever.

Hiç bitmedi, sonsuza dek sürecek gibiydi.

Something that is never ending.

Hiç bitmeyen bir şey.

It always reminds me of that wonderful movie.

Bana hep o harika filmi hatırlatır.

That wonderful movie.

O harika film. Never Ending Story

Do you remember that wonderful movie called Never Ending Story?

adlı harika filmi hatırlıyor musunuz ?

Oh, and

Oh, ve

look what you see.

ne gördüğüne bak.

You sing that

well for fantasy.

Fantazi için çok iyi söylüyorsun. O

Who was that? Mr. Duncan.

kimdi? Bay Duncan.

Do you remember that song?

O şarkıyı hatırlıyor musun?

That was I. Do remember the song. But I can't remember who sang it.

O bendim. Şarkıyı hatırla. Ama kimin söylediğini hatırlayamıyorum.

That was Lemar.

Bu Lemar'dı.

All him are from Kajagoogoo.

Hepsi Kajagoogoo'dan.

How do you do anybody remember Kajagoogoo?

Kajagoogoo'yu hatırlayan biri nasıl olur?

A long time ago.

Uzun zaman önce.

Never ending, as in the never ending story.

Hiç bitmeyen hikayedeki gibi hiç bitmeyen.

Yeah, that's what Christina has as

Evet, Christina'nın

as pointed that out as well.

da işaret ettiği şey buydu. Tezahürat

She runs off by Usher in,

içinde Usher'ın yanından kaçıyor

uh, cheering.

.

Sorry, Ibrahim.

Üzgünüm İbrahim.

Yes. Never ending. Hmm.

Evet. Hiç bitmeyen. Hmm.

Without end.

sonu olmadan

Something that seems to go on forever.

Sonsuza kadar sürecek gibi görünen bir şey.

You might say.

diyebilirsin.

Somebody might somebody might tell you a story, and it goes on and on and on.

Birisi size bir hikaye anlatabilir ve bu devam eder ve devam eder.

The story is never ending

Hikaye asla bitmiyor,

it's usually used in the negative. Yes.

genellikle olumsuz olarak kullanılıyor. Evet.

Uh, not in a positive.

Olumlu değil.

And finally, with the long words, eternal, eternal

Ve son olarak, uzun sözlerle, ebedi, ebedi

going on forever

sonsuza dek devam ediyor

and ever and ever something that is eternal

ve ebedi olan bir şey

is something that goes on forever or appears to go on forever.

sonsuza kadar devam eden veya sonsuza kadar devam ediyormuş gibi görünen bir şeydir.

Eternal life

Ebedi hayat

a person who believes that they will go to heaven

cennete gideceğine

and they will have eternal life, they will live forever.

ve sonsuz bir hayata sahip olacağına, sonsuza kadar yaşayacağına inanan bir kişi.

I don't like the sound of that, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, bunun sesini sevmiyorum.

I like my short, brief life.

Kısa, kısa hayatımı seviyorum.

I would prefer it that way. To be honest, I.

Ben böyle olmasını tercih ederim. Dürüst olmak gerekirse, I.

Love is eternal.

Aşk sonsuzdur.

You could write on a car to somebody. Hmm.

Birine araba yazabilirsin. Hmm.

You could say, actually think of a positive way of using the word never ending.

Hiç bitmeyen kelimesini kullanmanın olumlu bir yolunu düşünün diyebilirsiniz.

You could say, our love is never ending. Yes.

Aşkımız hiç bitmiyor diyebilirsin. Evet.

That would be a positive way.

Bu olumlu bir yol olacaktır.

Eternal love.

Sonsuz Aşk.

Yes. Never, never ending.

Evet. Asla, asla bitmeyen.

Stomach. Remembers Lima. OK.

Karın. Lima'yı hatırlıyor. TAMAM.

Good sting.

İyi acı.

Yeah, I'm pleased to hear that.

Evet, bunu duyduğuma sevindim.

I'm very, very pleased about that.

Bundan çok ama çok memnunum.

Lots of people are celebrating their festival.

Pek çok insan bayramını kutluyor.

We're shocked that a lots of people are celebrating festival.

Pek çok insanın festivali kutlamasına şaşırdık.

Steve Festival.

Steve Festivali.

Not just Easter.

Sadece Paskalya değil.

Right. That's mentioned all the other festivals and being celebrated.

Sağ. Bu, diğer tüm festivallerden ve kutlanmaktan bahsetti.

Here we go then is is the first one look at that happy

İşte başlıyoruz, o zaman, saki tarafından mutlu olan ilk bakış,

by saki

today the faith seek

bugün inanç

right it is a special festival

doğruyu arıyor,

celebrated in the Sikh religion.

Sih dininde kutlanan özel bir festival.

It's very similar to I would say

it's very similar to the new year

Yeni yılınız

happy Easter.

kutlu olsun Paskalya'ya çok benziyor diyebilirim.

Well, of course we think of happy Easter

Pekala, tabii ki mutlu paskalyaları düşünüyoruz

don't we don't we, Steve is that what we think about would you say.

değil mi, Steve düşündüğümüz şeyin bu olduğunu söyleyebilir misiniz?

All I think about at Easter is chocolate, which is not very religious.

Paskalya'da tek düşündüğüm, pek dindar olmayan çikolata.

So OK then.

Öyleyse tamam o zaman.

So we have Easter as well this weekend.

Yani bu hafta sonu Paskalya'mız da var.

Also, we have Passover this weekend as well.

Ayrıca bu hafta sonu Fısıh Bayramımız da var. Evinizde maya

You have to make sure that there's nothing leaven in your house.

bulunmadığından emin olmalısınız .

You can't eat anything.

Hiçbir şey yiyemezsin.

All has to be flat.

Hepsi düz olmalı.

All the bread has to be flat and flavourless.

Bütün ekmekler yassı ve tatsız olmalıdır.

Although would I tell the difference at the moment

Her ne kadar şu anda farkı anlatsam da

because everything is flavourless to me happy Passover.

her şey bana tatsız olduğu için mutlu Fısıh Bayramı.

Passover celebrated for those in the Jewish faith, of course.

Fısıh, elbette Yahudi inancına sahip olanlar için kutlandı .

And then we have also this weekend we have Ramadan as well.

Ve sonra bu hafta sonu da ramazanımız var.

It's a busy one.

Meşgul biri. Dini bayramlarını kutlayan

It's a busy weekend for everyone celebrating their religious festivals.

herkes için yoğun bir hafta sonu .

So it's a big, busy one.

Yani büyük, meşgul bir tane.

And I think it's safe to say that all of those festivals

Ve bence tüm bu festivallerin

share one thing in common, which is food.

ortak bir noktası olduğunu söylemek yanlış olmaz, o da yemek.

There will be lots of food consumed

Pek çok yiyecek tüketilecek,

although I have a feeling that the Passover food

ancak

might not be as appetising,

to be honest, because it's all unleavened bread.

dürüst olmak gerekirse Fısıh yemeğinin hepsi mayasız ekmek olduğu için o kadar iştah açıcı olmayabilir.

So flat maybe somebody can tell us different.

Çok düz belki birileri bize farklı söyleyebilir.

Lots of cream crackers.

Bir sürü kremalı kraker.

I'm not sure about that.

Bunun hakkında emin değilim.

But yes, a food is involved.

Ama evet, bir yemek söz konusu.

Then I will go to a celebration definitely.

O zaman mutlaka bir kutlamaya gideceğim.

And didn't you say to me earlier that it's very unusual for all these

Ve daha önce bana tüm bu

different religions to be holding their festivals at around the same time?

farklı dinlerin festivallerini aşağı yukarı aynı zamanlarda düzenlemelerinin çok sıra dışı olduğunu söylememiş miydiniz?

It's just the way everything the phases have have

brought them all together every 33 years.

Her 33 yılda bir, aşamaların hepsini bir araya getirmesi gibi.

Apparently this happens.

Görünüşe göre bu oluyor.

Masaki in India has been celebrated since Gulu time. Yes.

Hindistan'da Masaki, Gulu zamanından beri kutlanmaktadır . Evet.

Thank you for that.

Bunun için teşekkür ederim.

As Mr.

Bay

Duncan's just pointed out, of course,

Duncan'ın az önce işaret ettiği gibi, elbette,

yeah.

evet.

Well, can we go to all of them?

Peki hepsine gidebilir miyiz?

Can we have some Easter eggs?

Biraz paskalya yumurtası alabilir miyiz?

And then we can go to we can go to all the different festivals

Ve sonra gidebiliriz, tüm farklı festivallere gidebiliriz

and sort of invite ourselves

ve kendimizi bir nevi davet edebiliriz

and say, you know, don't you know, is from Mr.

ve, bilirsiniz, bilmiyor musunuz, Bay

Duncan's English teacher.

Duncan'ın İngilizce öğretmenindendir. O

He'll start with, we'll start with Easter.

başlayacak, biz Paskalya ile başlayacağız.

Then we have Pesach and then we'll go to maybe a little bit of Passover.

Sonra Pesach'ımız var ve sonra belki biraz Fısıh Bayramı'na gideceğiz.

I like queen crackers, to be honest, with a bit of cheese on top.

Dürüst olmak gerekirse, üzerinde biraz peynir olan kraliçe krakerleri severim.

And then there maybe we can have

Ve sonra belki

some some some spicy food as well.

biraz baharatlı yiyecekler de yiyebiliriz.

Yes, exactly.

Evet kesinlikle.

I think so.

Bence de.

Yes. It's an spicy food, of course.

Evet. Tabii ki baharatlı bir yemek.

I mean, I've been to a Muslim wedding

Demek istediğim, bir Müslüman düğününe gittim

because you have people at work and I've also been to a Sikh wedding.

çünkü iş yerinde insanlar var ve ayrıca bir Sih düğününe de gittim.

And they were both very good.

Ve ikisi de çok iyiydi.

The main difference was you've got lots of alcohol.

Temel fark, çok fazla alkolün olmasıydı.

Sikh wedding

Sih düğünü

sounds good to me.

bana iyi geliyor.

I couldn't take advantage of it because I was driving.

Araba kullandığım için yararlanamadım. Oturur

All I remember is as soon as we sat down, this is in England, I don't know if it's the same

oturmaz tek hatırladığım, burası İngiltere'de, başka yerde de aynı mı bilmiyorum

anywhere else.

.

We sat down and bottles of spirits were immediately

Oturduk ve hemen masamıza alkollü şişeler

brought to our table.

getirildi.

That obviously didn't happen in the Muslim wedding I went to.

Açıkçası benim gittiğim Müslüman düğününde bu olmadı .

But there's a big difference there. Yes.

Ama orada büyük bir fark var. Evet.

And the food was gorgeous in both of them, I've got to say, because as you well know,

Ve her ikisinde de yemek muhteşemdi, söylemeliyim, çünkü sizin de bildiğiniz gibi,

I can live on spicy.

baharatlı yaşayabilirim.

Food.

Yiyecek.

Right?

Sağ?

So, yes, we haven't had an invite to any festivals yet.

Yani evet, henüz herhangi bir festivale davet almadık.

Although we are going to a wedding later this year.

Gerçi bu sene bir düğüne gidiyoruz.

But not.

No, it isn't.

Ama değil.

Hayır, değil.

It isn't that one for those wondering.

Merak edenler için öyle değil. O

It is not that wedding.

düğün değil.

Not yet.

Henüz değil.

No. Can't you guess

Hayır. Tahmin edemiyor musun

No, obviously not.

Hayır, belli ki hayır.

That silence tells me.

Bu sessizlik bana şunu söylüyor.

Obviously not.

Belli ki değil.

So we are looking at words

Yani

connected to long and short, so we've had long.

uzun ve kısa ile bağlantılı kelimelere bakıyoruz, bu yüzden uzun zaman geçirdik.

So now I think we will have a look at some short words.

Şimdi bazı kısa kelimelere bir göz atacağımızı düşünüyorum.

Short words connected to if I can find it.

Eğer bulabilirsem bağlantılı kısa kelimeler. Ortadan

It's disappeared.

kayboldu.

Where's it gone? It's

Nereye gitti?

we could tell, right, that we gave my sources.

Kaynaklarımı verdiğimizi söyleyebiliriz, değil mi?

I've found it.

Buldum. Bu

It's so I'm not very well, I've just.

yüzden pek iyi değilim, sadece.

I'm still recovering from Corona virus.

Hala Corona virüsünden iyileşiyorum.

Any excuse?

Bahane var mı?

Yes. It's a pretty good excuse, I tell you, it's a very good excuse.

Evet. Bu oldukça iyi bir bahane, sana söylüyorum, bu çok iyi bir bahane. Birkaç günlüğüne

If you need a good excuse for taking it easy

rahatlamak için iyi bir bahaneye ihtiyacınız varsa

for a few days, just just have Corona virus.

, sadece Corona virüsünüz olsun.

Hello, Morocco.

Merhaba, Fas.

Brief.

Something short, something brief, something quick that does not last very long.

Kısa bilgi.

Kısa bir şey, kısa bir şey, çok uzun sürmeyen hızlı bir şey.

Some people say that our live stream should be brief

Bazı insanlar, canlı yayınımızın kısa olması gerektiğini söylüyor, Profesör Stephen Hawking tarafından yazılmış

there was a very famous book

çok ünlü bir kitap vardı,

written by Professor Stephen Hawking called What Was It called?

Adı Neydi?

A Brief History of Time Brief,

Zamanın Kısa Tarihi Kısa,

Something Short.

Kısa Bir Şey.

Quite often if you want to tell a story, you often shorten the story

Çoğu zaman bir hikaye anlatmak istiyorsanız hikayeyi kısaltırsınız

or if you want to give lots of information,

veya çok fazla bilgi vermek istiyorsanız

you try to give it as as quickly as possible.

olabildiğince çabuk vermeye çalışırsınız.

A brief.

Kısa bir.

I think in in the business world, or in the legal world, if you have a brief,

Bence iş dünyasında ya da hukuk dünyasında, bir brifinginiz varsa,

that means it's, you know, it's a sort of a summary of what?

bunun anlamı, bilirsiniz, bu neyin bir tür özetidir?

Of the case. Yes. What you're going to talk about.

Davanın. Evet. Ne hakkında konuşacaksın.

It's a very good way of remembering the details of something,

Bir şeyin ayrıntılarını hatırlamanın çok iyi bir yolu,

especially when it's complicated or complex in business and in law.

özellikle iş ve hukukta karmaşık veya karmaşık olduğunda.

So you have to have those things

Yani bu şeyleri

either memorised or written down, prepared.

ezberlemeniz veya yazmanız, hazırlamanız gerekir.

And we often refer to those as your brief.

Ve biz bunlara genellikle sizin özetiniz olarak atıfta bulunuruz.

But not your briefs, not briefs which is something completely different.

Ama külot değil, külot değil ki bu tamamen farklı bir şey.

Those are your underpants. Yes. If you put an X on that,

Onlar senin donun. Evet. Buna X koyarsan,

you've got male underwear. Yes.

erkek iç çamaşırın olur. Evet.

And if you put an X on this you have something you will wear on the beach.

Ve buna bir X koyarsan, sahilde giyeceğin bir şeyin olur.

Yes. Short, something short.

Evet. Kısa, kısa bir şey.

So from brief

Yani kısadan

to short, a short thing

kısaya, kısa bir şey

something that does not last very long.

çok uzun sürmeyen bir şey.

A person who is not very tall like Mr Steve.

Bay Steve gibi çok uzun olmayan biri.

I'm above average height for a man in the UK.

İngiltere'deki bir erkek için ortalamanın üzerindeyim.

I can tell you that. Mr Tannock.

Bunu sana söyleyebilirim. Bay Tannock.

Lots of people in your family are very small, though I have noticed that actually.

Ailenizdeki pek çok insan çok küçük, gerçi aslında bunu fark ettim.

I'm sure you come from maybe, maybe your family is is

Eminim, belki de ailenizden geliyorsunuz,

have to be careful what I'm saying here.

burada söylediklerime dikkat etmelisiniz.

Small but perfectly formed.

Küçük ama mükemmel biçimli.

Maybe your family is descended from from leprechauns.

Belki de ailen cüce cinlerin soyundandır.

Well, my father was five.

Şey, babam beş yaşındaydı.

He was taller than me.

Benden daha uzundu.

He was five, ten, five, seven.

Beş, on, beş, yedi yaşındaydı.

I think my father was or. Or but

Sanırım babam ya da. Ya da

it's very unkind.

çok kaba.

I mean, I'm not, you know, mean, I'm five nearly 510.

Yani, ben, bilirsiniz, yani, beş yaşındayım, yaklaşık 510. Değilim,

I'm not, I'm not short, but I'm not sibyl kind of, you know, that way very much.

kısa değilim, ama ben sibyl türü değilim, bilirsiniz, bu şekilde pek.

There's not much to me anyway.

Zaten bana pek bir şey yok.

Enough about me.

Benim hakkımda yeterli.

What does De-brief mean?

Debrief ne anlama geliyor?

Says Tomic, that's a good word. Yes, yes, yes.

Tomic, bu iyi bir kelime diyor. Evet evet evet.

You get the information, you.

Bilgiyi alıyorsun, sen.

Get the information. Yes, that's it.

Bilgileri al. Evet, bu o.

So maybe a person has information, something they've remembered or memorised

Yani belki bir kişinin bir bilgisi vardır, hatırladığı veya ezberlediği bir şey

and then you have to sit down with them and then they will tell you all the things they know.

ve sonra onlarla oturmanız gerekir ve o zaman size bildikleri her şeyi anlatırlar.

So that is debriefing.

Yani bu bilgilendirme.

It sounds like you are taking someone's underwear off.

Sanki birinin iç çamaşırını çıkarıyorsun.

It could be that as well.

O da olabilir.

Say you've been to a meeting, your boss says to you,

Diyelim ki bir toplantıya gittiniz, patronunuz size,

I want you to go and meet these new clients

Gidip bu yeni müşterilerle tanışmanızı

and then come back and give me a debrief

ve sonra geri gelip bana bir bilgi vermeni istiyorum,

so he's not going or she's not going with you.

böylece o ya da o sizinle gelmiyor.

All, they are not going, but they want you to go in their place and they want to know the information.

Hepsi, gitmiyorlar ama onların yerine sizin gitmenizi ve bilgileri öğrenmek istiyorlar.

So they come back and you will give a debrief

Böylece geri gelirler ve siz de o toplantının neyle ilgili olduğuna dair bir bilgilendirme

and sort of a summary of what that meeting was about. Yes.

ve bir nevi özet verirsiniz . Evet.

You know, you might go on a mission somewhere

Bilirsin, bir yere bir göreve gidebilirsin

and your you come back and your commander

ve geri dönersin ve komutanın,

says, you know, give me the debrief, what's going on?

bilirsin, bana bilgi ver, neler oluyor diyor?

So, yeah, you're right, Mr. Duncan.

Evet, haklısınız Bay Duncan.

That's why you are giving that information back in a short and way.

O yüzden o bilgileri kısa ve öz bir şekilde geri veriyorsunuz.

That's it

here and then gone here.

İşte bu kadar ve sonra buraya gitti.

Then gone.

Sonra gitti.

Something short is here.

Burada kısa bir şey var.

And then gone.

Ve sonra gitti.

A lot of people say that about life.

Pek çok insan bunu hayat hakkında söylüyor.

They say you're here and then gone.

Buradasın ve sonra gittin diyorlar.

It's brief, it's quick.

Kısa, hızlı.

Enjoy it.

Tadını çıkar.

As much as you can.

Yapabildiğin kadar.

You're here, then gone.

Buradasın, sonra gittin.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

Blink and you will miss it.

Göz kırp ve özleyeceksin.

Something short something that does not last for a long time.

Kısa bir şey, uzun süre dayanmayan bir şey. Göz

If you blink,

kırparsan,

you will miss it.

özlersin.

Yes, blink and you will miss it.

Evet, göz kırpın ve özleyeceksiniz.

It will happen but it will happen very quickly.

Olacak ama çok çabuk olacak.

When would you say that?

And what in what context would you use that?

Bunu ne zaman söylersin?

Ve bunu hangi bağlamda kullanırdınız?

Maybe you are maybe you are watching some wildlife

Belki biraz vahşi yaşamı izliyorsunuz

and maybe you are waiting for a certain animal to appear.

ve belki de belirli bir hayvanın ortaya çıkmasını bekliyorsunuz.

But the animal is very shy.

Ama hayvan çok utangaç.

It's a shy animal.

Utangaç bir hayvandır.

It might come out very briefly and then go away again.

Çok kısa bir süre ortaya çıkıp sonra tekrar kaybolabilir. Gözünüzü

You have to make sure you don't blink, because if you blink, you might miss it

kırpmadığınızdan emin olmalısınız, çünkü göz kırparsanız bunu gözden kaçırabilirsiniz

because we are saying that that thing will only happen for a short period of time.

çünkü o şeyin sadece kısa bir süre için olacağını söylüyoruz.

They might be looking up at the stars to see any any sort of shooting stars

Herhangi bir kayan yıldızın gökyüzünden geçtiğini görmek için yıldızlara bakıyor olabilirler

go through the sky and you've got to be keep your eyes open.

ve gözlerinizi açık tutmalısınız.

You mustn't blink because if you blink, you might miss it.

Göz kırpmamalısın çünkü göz kırparsan onu kaçırabilirsin.

Yeah, that's right. That's that's that's very, very good.

Evet bu doğru. İşte bu çok çok iyi.

MR. Doing.

Yes, like debris christine is a different thing.

BAY. Yapmak.

Evet, enkaz gibi Christine farklı bir şey.

Debbie. Ah, ISIS

Debbie. Ah, IŞİD bilgi

is not the same as debrief debris, debris or debris.

toplama enkazı, enkaz veya enkaz ile aynı şey değil. Bir

Debris that once this debris is.

zamanlar bu enkaz olan enkaz. Bir

Sort of left over. Debris.

nevi arta kalan. Enkaz.

Yeah, things left over the building walls to collapse.

Evet, yıkılmak üzere bina duvarlarında kalan şeyler. Bir

You've got you get lots of debris, lots of sort of waste.

sürü moloz, bir sürü atık elde ettin.

Yes. Things that have been left behind.

Evet. Geride kalan şeyler.

Something that is excess, something that is unneeded,

Fazla olan bir şey, gereksiz olan bir şey,

something that was was once new and has now been destroyed.

bir zamanlar yeni olan ve şimdi yok edilmiş olan bir şey. Geriye

What is left is debris.

kalan enkazdır.

Sharon Stone in Basic Instinct.

Temel İçgüdü'deki Sharon Stone.

I don't remember that film, but was she debriefed in that or is that a different.

O filmi hatırlamıyorum, ama o filmde sorgulandı mı yoksa bu farklı mı?

Steve. Thing altogether.

Steve. Tamamen şey.

Your lack of knowledge

of everything that's ever happened in history?

Tarihte olan her şey hakkında bilgi eksikliğiniz mi var?

Well, it's a film.

Bu bir film.

It is a film, yes. Yeah, I know.

Bu bir film, evet. Evet biliyorum.

But is that a pun. Well, yes.

Ama bu bir kelime oyunu mu? İyi evet.

Yes, definitely.

Evet kesinlikle.

Because because that that particular movie is

Çünkü o film o olduğu için

there's no way I'm talking about this.

bundan bahsetmeme imkan yok.

Yeah. She had her pants were taken off is what you're saying.

Evet. Pantolonunu çıkarmış, dediğin bu.

She was wearing no pants, right?

Pantolon giymiyordu, değil mi?

She had no pants.

Pantolonu yoktu.

So there's a pun, a play on words.

Yani bir kelime oyunu, kelime oyunu var.

She brief.

O kısa.

She famously crossed her legs.

Ünlü olarak bacak bacak üstüne attı.

Oh, right.

Ah, doğru.

Dean Nichols, you might say.

Dekan Nichols diyebilirsin.

But yes, she

Ama evet,

they weren't there. Anyway.

orada değildiler. Her neyse.

The briefs are huge.

Külot çok büyük.

Yes, it's briefs.

Evet, külot.

Underwear is usually for men.

İç giyim genellikle erkekler içindir.

But yes, that is a very clever pun

Ama evet, bu terim çok zekice bir kelime oyunu

this term.

Thank you very much for that.

.

Bunun için çok teşekkür ederim.

I need to eat fish.

Balık yemem gerekiyor. Amiga

According to my bar

barıma göre

I Amiga three. Yes.

üç tane. Evet.

Well, yeah, we do eat fish. Is that mine?

Evet, balık yiyoruz. Bu benim mi?

Is that mine? Yeah. Well, what does this have to do with.

Bu benim mi? Evet. Peki bunun ne alakası var.

I don't know.

Bilmiyorum.

A flash in the pan is something that happens briefly.

Tavada bir flaş, kısaca gerçekleşen bir şeydir.

Maybe there is a certain trend, a certain thing that people are doing.

Belki de belirli bir eğilim, insanların yaptığı belirli bir şey vardır.

Maybe they are doing a certain thing on the Internet.

Belki internette belirli bir şey yapıyorlardır.

Maybe they are doing a certain type of dance or some activity

Belki belirli bir tür dans ya da aktivite yapıyorlar

and then a few weeks later,

ve birkaç hafta sonra

everyone forgets all about it.

herkes bunu unutuyor.

People will say that that was just a flash in the pan.

İnsanlar bunun tavada sadece bir flaş olduğunu söyleyecekler.

So yes, the winner of last year's talent contest

Yani evet, geçen yılın yetenek yarışmasının galibi

is nowhere to be seen.

ortada yok.

They were just a flash in the pan

Tavada sadece bir parıltıydılar

and the popularity was only very brief yes.

ve popülerlik sadece çok kısaydı, evet.

Very good.

Thank you. Yeah.

Çok güzel.

Teşekkür ederim. Evet.

So obviously if you are cooking and you burn something in your pan,

Bu nedenle, yemek pişirirken tavada bir şey yakarsanız,

there might be a brief flash of flame.

kısa bir alev parlaması olabilir.

So it's that's where that comes from. That's it.

Demek oradan geliyor. Bu kadar.

You think it's just a fast occurrence or for some it that happens.

Bunun sadece hızlı bir olay olduğunu düşünüyorsun ya da bazıları için oluyor.

Briefly.

Kısaca.

Hello to Jinping.

Jinping'e merhaba.

Hello, Jinping.

Merhaba Jinping.

Nice to see you here. Hello.

Seni burada görmek güzel. Merhaba.

Please call me Jinping.

Lütfen bana Jinping deyin.

I will call you Jinping.

Sana Jinping diyeceğim.

Hello? Jinping.

Merhaba? Jinping.

There we go. I'm calling you.

Oraya gidiyoruz. Seni arıyorum.

Belarus is here. Hello, Belarus.

Beyaz Rusya burada. Merhaba Beyaz Rusya.

Oh, Claudia. Claudia.

Ah, Claudia. Claudia.

What are you cooking today?

Bugün ne pişiriyorsun?

We were asking this earlier. Yes,

Bunu daha önce soruyorduk. Evet,

because we were wondering where you were and we were wondering what you were cooking.

çünkü nerede olduğunuzu merak ediyorduk ve ne pişirdiğinizi merak ediyorduk.

So if you are cooking, please tell us what is it says 100 DOB.

Yani yemek yapıyorsanız, lütfen bize 100 DOB'un ne olduğunu söyleyin.

Is this your 197

Bu senin

episode of English Addict?

English Addict'in 197. bölümü mü?

It is 197.

197. Bu

Does that mean that very soon,

çok yakında,

in a brief period of time, yes,

kısa bir süre içinde evet,

you will have reached a milestone of 200 episode.

200 bölümlük bir kilometre taşına ulaşacağınız anlamına mı geliyor?

Two episodes of this.

Bunun iki bölümü.

Wow. Coming up in around about three weeks from now.

Vay. Yaklaşık üç hafta sonra geliyor. Bahse girerim

I bet you can't wait it's.

bekleyemezsin.

Been a long time coming.

Uzun zaman oldu.

Actually, not that long.

Aslında o kadar uzun değil.

Did you know that English addicts started not long before

İngiliz bağımlılarının pandemi başlamadan çok önce başladığını biliyor muydunuz

the pandemic began?

?

A lot of people think it's been going on much longer than that.

Birçok insan bundan çok daha uzun sürdüğünü düşünüyor.

But we we started the English addict

Ama İngiliz bağımlısına

not long before the pandemic began.

pandemi başlamadan çok önce başladık.

I think it was late.

2019 when we started doing this.

Bence geç oldu.

Bunu yapmaya başladığımızda 2019.

The English addict livestream here today, gone tomorrow.

İngiliz bağımlısı bugün burada canlı yayın yapıyor , yarın gidiyor.

Something brief, something quick.

Kısa bir şey, hızlı bir şey.

It did not last very long.

Çok uzun sürmedi.

It was here today.

Bugün buradaydı.

And gone tomorrow.

Ve yarın gitti.

The complete opposite of you, Mr. Duncan.

Sizin tam tersiniz, Bay Duncan.

You've been teaching English for a long time.

Uzun süredir İngilizce öğretiyorsunuz.

Yeah, online.

Evet, çevrimiçi.

So nobody could say that you are here today.

Yani kimse bugün buradasın diyemez.

Gone tomorrow.

yarın gitti

Although this week I thought I would be here today and gone tomorrow.

Gerçi bu hafta bugün burada olacağımı ve yarın gideceğimi düşünmüştüm.

I certainly felt like it.

Kesinlikle öyle hissettim.

This is the school here today.

Bugün burada okul var.

Gone tomorrow

Yarın

as quick as a flash.

bir şimşek hızıyla gitti.

So we had flash in the pan.

Böylece tavada flaşımız oldu.

Of course, we can also say as quick as a flash,

Tabii ki, bir flaş kadar hızlı,

something that did not last very long.

çok uzun sürmeyen bir şey de söyleyebiliriz.

It was as quick as a flash.

Bir flaş kadar hızlıydı.

You might do something quickly in a hurry.

Aceleyle hızlı bir şeyler yapabilirsiniz.

You do it as quick as a flash.

Bir flaş kadar hızlı yaparsın.

Somebody could appear as quick as a flash.

Birisi bir flaş kadar hızlı görünebilir.

In the blink of an eye.

Göz açıp kapayana kadar.

Is very similar. I'm rushing.

çok benzer acele ediyorum

This is a bit stiff because I actually want to go.

Bu biraz zor çünkü gerçekten gitmek istiyorum. Kendimi

I'm not feeling too well.

pek iyi hissetmiyorum.

I've realised that I'm actually starting to feel a little unwell.

Aslında kendimi biraz kötü hissetmeye başladığımı fark ettim. Bu

So I will keep this short.

yüzden bunu kısa tutacağım.

I need to. Look after him.

Yapmam gerek. Ona iyi bak.

Here we go. Very needy.

İşte başlıyoruz. Çok muhtaç.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

It was just a blur.

Sadece bir bulanıklıktı.

Things that are happening around you quickly.

Etrafınızda hızla gelişen şeyler.

It happened so quickly.

Çok çabuk oldu.

It was just a blur.

Sadece bir bulanıklıktı.

Everything was happening very fast.

Her şey çok hızlı oluyordu.

It was just a blur.

Sadece bir bulanıklıktı.

That's a sort of synonym with blink of the eye

Bu, göz açıp kapayıncaya kadar meydana gelen göz açıp kapayıncaya kadar meydana gelen bir tür eş anlamlıdır,

just happened in the blink of an eye, just happened in a blur. Yes.

sadece bir bulanıklık içinde meydana gelir. Evet.

Everything you're saying happened so quickly. Something happened.

Söylediğin her şey çok çabuk oldu. Bir şey oldu.

Your brain couldn't process it. It just it was like a blur.

Beyniniz onu işleyemedi. Sadece bir bulanıklık gibiydi.

It just so is particularly traumatic event something happened?

Özellikle travmatik olay bir şey mi oldu?

Maybe.

Belki.

Maybe you had a car accident or something like that and someone says, what happened?

Belki bir araba kazası geçirdin ya da onun gibi bir şey oldu ve birisi, ne oldu?

You saw I can't remember. It was all just a blur.

Gördün, hatırlayamıyorum. Her şey sadece bir bulanıklıktı.

Because you were confused.

Çünkü kafan karışıktı.

Something happens, and it's lots of things going on.

Bir şeyler oluyor ve birçok şey oluyor.

It confuses your brain.

Beyninizi karıştırır.

You said it was just a blur. Hmm.

Sadece bir bulanıklık olduğunu söyledin. Hmm.

And finally, something happened for a brief moment.

Ve sonunda, kısa bir an için bir şey oldu.

For a brief moment, I thought you were going to say that you wanted to come to my party.

Kısa bir an için partime gelmek istediğini söyleyeceğini sandım.

For a brief moment, I thought you were going to say sorry.

Bir an özür dileyeceğinizi sandım.

For a brief moment, I thought you were going to leave me something that happened.

Kısa bir an için, olan bir şeyi bana bırakacağını sandım.

Maybe a thought that you have

Belki bir düşünce

something that occurs in your mind

zihninizde oluşan bir şey var

a thought, but only lasts for a few seconds.

ama sadece birkaç saniye sürüyor.

For a brief moment.

Kısa bir süre için.

A brief moment refers to something that happens

Kısa bir an, çok hızlı gerçekleşen bir şeyi ifade eder

very quickly,

and that's it for now.

ve şimdilik bu kadar.

For those long and short.

Uzun ve kısa olanlar için.

I'm sure there are many others. I think so.

Eminim başkaları da vardır. Bence de.

We are going to go into this a little bit.

Bu konuya biraz gireceğiz.

Sure. I'm not feeling great.

Elbette. Kendimi iyi hissetmiyorum.

I will be honest with you.

sana karşı dürüst olacağım

Have you eaten anything today, Mr. Duncan? I have.

Bugün bir şey yediniz mi, Bay Duncan? Sahibim.

I've I've eaten some food, but I think I'm still a little.

Biraz yemek yedim ama sanırım hala birazım.

Well, yesterday I was in bed,

Dün yataktaydım

and today I'm here presenting a live stream.

ve bugün burada canlı bir yayın sunuyorum.

The long and short of it, Mr.

Uzun lafın kısası, Bay

Duncan, is that you are not fully recovered.

Duncan, tam olarak iyileşmediniz.

Now, did you see that?

Şimdi, bunu gördün mü?

I got that phrase in is another phrase the long and short of it.

Bu cümleyi aldım, uzun ve kısa başka bir cümle.

Congratulations. Is what you're effectively saying.

Tebrikler. Etkili bir şekilde söylediğin şey bu.

If you say the long and short of it is you are

Uzun lafın kısası

you are saying in summary, really, aren't you? Yes.

sizsiniz diyorsanız özet olarak mı söylüyorsunuz gerçekten öyle değil mi? Evet.

Uh, what I really mean to say, to cut a long story short,

Uh, gerçekten demek istediğim, uzun lafın kısası,

the long and short of it is Mr.

uzun lafın kısası, Bay

Duncan has not fully recovered.

Duncan tam olarak iyileşmedi.

No, I think it's safe to say that I probably have another three

Hayır, yarın burada olup olmadığımı merak edenleri

or four days before I completely recover those wondering if I'm here tomorrow.

tamamen kurtarmadan önce muhtemelen üç veya dört günüm daha olduğunu söylemenin güvenli olduğunu düşünüyorum .

The answer is no, I'm not here tomorrow

Cevap hayır, yarın burada olmayacağım

because, well, as I just mentioned, I'm not 100%.

çünkü az önce de belirttiğim gibi %100 değilim.

Well, I'm hoping to be with you on Tuesday, so I'm going to take the day off tomorrow.

Salı günü seninle olmayı umuyorum, o yüzden yarın izin alacağım.

I won't be here, but I will try to do some extra livestreams

Burada olmayacağım ama hafta ilerledikçe ekstra canlı yayınlar yapmaya çalışacağım

as the week goes on.

.

And of course, Mr.

Ve tabii ki Bay

Steve is on holiday.

Steve tatilde.

Yes. Aren't you? Yes, I am.

Evet. değil mi Evet benim.

You're having a little break which is I suppose it's

Küçük bir ara veriyorsun ki bu bence

very fortunate because you can take care of me.

çok şanslı çünkü benimle ilgilenebilirsin.

If I've been ill.

Eğer hasta olsaydım.

I mean, can you do that? We've discussed this.

Yani, bunu yapabilir misin? Bunu tartıştık.

I've actually taken holiday off.

Aslında tatile çıktım.

If you take holiday off and then you are sick,

Eğer izinliysen ve sonra hastaysan,

can you cancel that holiday and take it off a sick,

o tatili iptal edip hasta,

sick days so that you don't use it your holiday?

hasta olduğun günleri tatilinde kullanmamak için çıkartabilir misin?

It's interesting to think you can.

Yapabileceğini düşünmek ilginç.

So you decide to have some time off from work. Yes.

Böylece işten biraz izin almaya karar verdiniz. Evet.

So you book the holiday

Yani tatil için rezervasyon yaptırıyorsunuz

but then during the holiday, you become ill.

ama tatil sırasında hastalanıyorsunuz.

And the question is,

Ve soru şu ki,

can you change the holiday to sick days?

tatili hasta günlerine çevirebilir misin?

Will your work allow you to do that? Since.

İşiniz bunu yapmanıza izin verecek mi? O zamandan beri.

You know, I don't think that's ever happened.

Biliyor musun, bunun hiç olduğunu sanmıyorum.

I've never heard of that ever happening.

Bunun olduğunu hiç duymadım.

I think it would be controversial.

Tartışmalı olacağını düşünüyorum.

Yes, I think if you were to do that.

Evet, bence bunu yapacak olsaydın.

But maybe

Ama belki

some people watching their workplace allows them to do that.

iş yerlerini izleyen bazı insanlar bunu yapmalarına izin veriyor.

I think that's it.

Steve, I'm going to end the live stream.

Bence bu kadar.

Steve, canlı yayını sonlandıracağım.

We, of course, have these for later.

Elbette bunları sonraya bırakıyoruz.

Now, Mr. Duncan,

Bay Duncan, şimdi

you are recovering.

iyileşiyorsun.

You need to eat healthily.

Sağlıklı beslenmelisin.

Well, this is healthy.

Bu sağlıklı.

And chocolate, high fat and high sugar.

Ve çikolata, yüksek yağ ve yüksek şeker.

Chocolate is not good for your recovery, Mr Duncan.

Çikolata iyileşmeniz için iyi değil, Bay Duncan.

So I'm going to have to take that off you.

Bu yüzden onu senden almam gerekecek.

This is fine. This is my bunny. Rabbit.

Bu iyi. Bu benim tavşanım. Tavşan.

Oh, that's probably why you're not recovering, because you're eating.

Oh, muhtemelen bu yüzden iyileşemiyorsun çünkü yemek yiyorsun.

It's funny, isn't it?

Komik, değil mi?

Mr. Duncan has got the sweetest tooth

Bay Duncan tanıdığım en tatlı dişe sahip

of anyone I've ever known.

.

If you say someone's got a sweet tooth, it means they like sweet things.

Birinin tatlıya düşkün olduğunu söylersen, bu onun tatlı şeyleri sevdiği anlamına gelir.

They've got an affinity, a love of sweet things.

Tatlı şeylere karşı bir yakınlıkları, sevgileri var.

And so I think that means, you know, the Corona virus has killed off

Ve bence bu, bilirsiniz, Corona virüsü

all your normal senses of salt and sour,

tüm normal tuz ve ekşi duygularınızı öldürdü

but not sugar.

ama şekeri değil.

No, because you've got so many neurones

Hayır, çünkü

in your brain that are firing up to for sugar.

beyninizde şeker için ateşlenen çok sayıda nöron var.

That's even corona virus could knock those. Out

İşte korona virüsü bile bunları devirebilir.

no, I think you're right.

Hayır, bence haklısın. Bu

It's Ace.

Ace.

You've got me.

bana sahipsin

So you've got this strong nerve that is just sugar.

Yani sadece şeker olan bu güçlü sinire sahipsiniz.

Your most of your tongue is a pure receptor for sugar.

Dilinizin çoğu, şeker için saf bir alıcıdır.

I think so.

Bence de.

So I think that's actually quite interesting.

Bence bu oldukça ilginç.

I think people have got a sweet tooth who, who love sweet things.

Bence tatlı şeyleri seven insanların tatlıya düşkünlüğü var .

They must have more nerve endings on their tongue.

Dillerinde daha fazla sinir ucu olmalı.

Connected with the pleasure sensation of sugar.

Şekerin zevk duygusuyla bağlantılı.

So you've still got a few threads of those near

Yani hala yakınlarda ve solda olanlardan birkaç ileti diziniz var

and left, like got

, örneğin var

oh I'll keep it brief MR.

oh, kısa tutacağım MR.

Don't you think I'm fine. Keep it brief.

İyi olduğumu düşünmüyor musun? Kısa tut.

I'm having a relapse here.

Burada bir nüksetme yaşıyorum.

I maybe maybe I should have one of those tongues like a butterfly that rolls out like that.

Belki de öyle yuvarlanan kelebek gibi dillerden birine sahip olmalıyım.

Have you ever seen a butterfly with their tongue?

Siz hiç diliyle kelebek gördünüz mü?

It comes out like this.

Bu şekilde çıkıyor.

It goes by. Can they like sweet things? Maybe.

Geçiyor. Tatlı şeyleri sevebilirler mi? Belki.

Or maybe you were a butterfly in a previous life or a hummingbird.

Ya da belki önceki hayatında bir kelebek ya da bir sinek kuşuydun.

Maybe because they like sweet things. Then they

Tatlı şeyleri sevdikleri için olabilir. Sonra

OK. Yeah, right. Yes.

iyiler. Evet, doğru. Evet.

Nittany Tram says that I could take over this week.

Nittany Tram bu hafta devralabileceğimi söylüyor. İzin

Would you allow me, Mr. Duncan?

verir misiniz, Bay Duncan?

I would not.

Ben istemem.

I take over.

ben devralırım

I would.

İsterim.

I would go round my studio in cut.

Stüdyomda kesik kesik dolaşırdım. Sizi durdurmak için

Literally cut all of the electrical leads just to stop you from.

kelimenin tam anlamıyla tüm elektrik kablolarını kesin .

From plugging anything in.

Bir şey takmaktan.

You putting my nose out of joint?

Burnumu yerinden mi çıkarıyorsun?

I could, of course, just talk about cars or politics

Elbette, sadece arabalar veya politika hakkında konuşabilirim

and you know, it would be you'd come back and there'd be you'd have no viewers left.

ve bilirsiniz, geri gelirsiniz ve hiç izleyiciniz kalmaz.

Only. Only.

Sadece. Sadece.

But, Stephen, you know something about one of those subjects

Ama Stephen, bu konulardan biri hakkında tamamen bir şeyler biliyorsun,

completely the other

diğeri ise

not too shady.

çok gölgeli değil.

Let's see. So.

Görelim. Bu yüzden.

Well, we have been here today, but

Eh, bugün buradaydık, ama

we are truncating. Ou.

kesiyoruz. Ah.

Live stream.

Canlı yayın.

I feel like I'm truncating down here.

Burada kısalıyormuşum gibi hissediyorum.

Shortening.

Kısaltmak.

We are keeping today's livestream brief.

Bugünün canlı yayınını kısa tutuyoruz.

Well, we're trying to.

Peki, yapmaya çalışıyoruz.

Just trying to use some of your words, Mr.

Sadece bazı kelimelerinizi kullanmaya çalışıyorum, Bay

Duncan. Good.

Duncan. İyi.

So do you want me to go first?

İlk benim gitmemi ister misin?

I'll put the cattle on the cover after a cup of tea.

Sığırları bir çaydan sonra kapağa koyarım.

We go in together, I think.

Bence beraber girelim.

OK, I'm just so tired. Steve,

Tamam, sadece çok yorgunum. Steve,

you have to know when I'm being very serious.

ne zaman çok ciddi olduğumu bilmelisin.

I'm a bit tired now.

Şimdi biraz yorgunum.

I'm not going to throw up.

Kusmayacağım.

I'm not going to vomit. You've done that. Before.

Kusmayacağım. Bunu yaptın. Önce.

Yeah, it's not here, though.

Evet, burada değil.

Not in the studio.

Stüdyoda değil.

But I am feeling a little weak.

Ama biraz zayıf hissediyorum.

Unfortunately, I think it is, because I trying to do this, I should be doing this.

Ne yazık ki öyle olduğunu düşünüyorum çünkü bunu yapmaya çalışıyorum, bunu yapıyor olmalıyım.

I should still be resting.

Hala dinlenmeliyim.

You're standing on your feet.

Ayaklarının üzerinde duruyorsun.

It's very tiring.

Çok yorucu.

Standing on your feet for a long period of time.

Uzun süre ayaklarınızın üzerinde durmak.

If you are recovering. It is. Endless.

Eğer iyileşiyorsan. Bu. Sonsuz. Bu

It is.

.

I agree.

Kabul ediyorum.

Lovely to be here.

Burada olmak çok güzel.

If only briefly.

Sadece kısaca.

Yesterday I'm not sure if an hour and 15 minutes is brief, but they got brief.

Dün bir saat 15 dakikanın kısa olup olmadığından emin değilim ama kısa sürdüler.

Of the. Normal. Yes. Anyway.

arasında. Normal. Evet. Her neyse.

Love to you.

Sana sevgiler.

And see you all next week.

Ve haftaya görüşmek üzere.

And hopefully you'll see Mr.

Ve umarım

Mr. Duncan recovered on Monday, Tuesday, Tuesday.

Pazartesi, Salı, Salı günleri Bay Bay Duncan'ın iyileştiğini görürsünüz.

And I won't. Be here tomorrow.

Ve yapmayacağım. yarın burada ol

Oh, well.

Oh iyi.

Tomorrow's Monday and that.

Yarın pazartesi ve o.

Yes, it is. Yes, tomorrow is Monday.

Evet öyle. Evet, yarın Pazartesi.

Today is Sunday.

Bugün Pazar.

And, well, that's all we need to know.

Ve, bilmemiz gereken tek şey bu.

That's all we need to know for now.

Şimdilik bilmemiz gerekenler bu kadar.

Thank you, Steve, and thank you for watching.

Teşekkürler Steve ve izlediğiniz için teşekkürler.

I'm going now and I think I might need to collapse on the bed.

Şimdi gidiyorum ve sanırım yatağa yığılmam gerekebilir.

And Mr.

Steve will be mopping my fevered brow

Ve ben

as I continue my fight against

against the dreaded lurk.

korkunç pusuya karşı savaşıma devam ederken Bay Steve hararetli alnımı silecek.

And, of course, until the next time we meet you know what's coming next?

Ve tabii ki bir dahaki görüşmemize kadar sırada ne var biliyor musun?

Yes, you do.

Evet yaparsın.

You ready, Steve? I'm ready.

Hazır mısın Steve? Ben hazırım.

Ta ta for now.

Şimdilik ta ta.