Learning the Queen's English / English Addict live chat & learning / Sunday 5th JUNE 2022

Hello.

Merhaba.

My loyal subjects.

Sadık tebaam.

It is very nice.

Çok güzel.

To see you here today.

Bugün seni burada görmek için.

Once more. Here we go again.

Bir kez daha. Yine başlıyoruz. Size gelen

It is another English addict

başka bir İngiliz bağımlısı

live stream coming to you from.

canlı yayın. Nereden

Well, you know where it's coming from.

geldiğini biliyorsun.

Do you really need me to tell you?

Gerçekten söylememe ihtiyacın var mı? Bence

I think you know already.

zaten biliyorsun.

Coming to you live from the birthplace of the English language, which just happens to be.

Size İngilizcenin doğum yerinden canlı olarak geliyor , ki bu tesadüfen oluyor.

Oh, my goodness, it's England.

Aman Tanrım, burası İngiltere.

Mm hmm.

Hmm.

Mm hmm.

Hmm.

Whoa.

Vay canına.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr. Duncan in England.

Ben İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today? Are you okay?

Bugün nasılsın? İyi misin?

I hope so.

Umarım. Mutlu hissediyor musun

Are you feeling happy?

?

Just like the queen

Tıpkı buradaki kraliçe gibi

right here.

.

I really hope so.

Umarım öyledir.

Here we go again. Yes, we are back together.

Yine başlıyoruz. Evet, tekrar birlikteyiz.

And you may have noticed that something very special is happening here

Ve burada

in the U.K., across England, Wales, Northern Ireland,

Birleşik Krallık'ta, İngiltere'de, Galler'de, Kuzey İrlanda'da

and also Scotland as well.

ve ayrıca İskoçya'da çok özel bir şeyin olduğunu fark etmiş olabilirsiniz.

It is the Jubilee Weekend.

Jübile Hafta Sonu.

In fact, Thursday, Friday, Saturday, and also today,

Hatta perşembe, cuma, cumartesi ve hatta bugün, bu hanımefendinin 70. yıl tahtına oturmasını

lots of things happening as a way of celebrating

kutlamak için pek çok şey yapılıyor

this lady being on the throne

for 70 years.

.

17, count them all.

17, hepsini say.

And she has been a constant presence

Ve o,

through many people's lives, including my own.

benimki de dahil olmak üzere birçok insanın hayatında sürekli bir varlık oldu.

I suppose as a child I would always wave to the Queen on television.

Sanırım çocukken televizyonda her zaman Kraliçe'ye el sallardım.

I would always say, Oh, there's the Queen of England.

Her zaman, Ah, işte İngiltere Kraliçesi derdim. İşte

There she is.

orada.

I have seen the Queen once only once.

Kraliçeyi yalnızca bir kez gördüm.

I saw her when I was in London and she was visiting a local hospital

Onu Londra'dayken yerel bir hastaneyi ziyaret ederken gördüm

and I saw her walk out of the hospital and she got in the car and went by.

ve hastaneden çıkarken gördüm ve arabaya binip yanımdan geçti.

And I think for a moment she did wave at me.

Ve bir an için bana el salladığını düşünüyorum.

I think so we we saw each other our eyes met

Sanırım birbirimizi gördük,

through her Bullet-Proof glass.

Kurşun Geçirmez camından gözlerimiz buluştu.

It was such a wonderful moment.

Harika bir andı.

So the queen is celebrating her 70 years on the throne,

Yani kraliçe tahttaki 70. yılını kutluyor

and I suppose I can be celebrating as well.

ve sanırım ben de kutluyor olabilirim.

Would you mind if I steal some of the Queen's limelight?

Kraliçe'nin ilgi odağının bir kısmını çalmamın sakıncası var mı?

Because I.

Çünkü ben.

I'm approaching my 1,000,000th subscriber.

1.000.000'inci aboneme yaklaşıyorum.

Does it mean anything special?

Özel bir şey ifade ediyor mu?

Will my life change in an amazing way?

Hayatım inanılmaz bir şekilde değişecek mi?

No, not really.

Hayır gerçek değil.

Things will carry on as normal.

İşler normal seyrinde devam edecek.

However, for this lady things have been anything

Ancak, bu hanımefendi için

but normal over the past few days because we have been celebrating.

son birkaç gündür her şey normaldi çünkü biz kutluyorduk.

We had street parties.

Sokak partileri yaptık.

We had celebrations, we had aeroplanes flying over.

Kutlamalar yaptık, üzerinden uçan uçaklarımız oldu.

We had lots of celebrations.

Birçok kutlama yaptık.

We had the concert last night outside Buckingham Palace.

Konseri dün gece Buckingham Sarayı'nın dışında yaptık.

And I'm going to be honest with you.

Ve sana karşı dürüst olacağım.

Can I just be honest? I did not recognise

Dürüst olabilir miyim?

most of the people singing.

Şarkı söyleyenlerin çoğunu tanımıyordum.

I had no idea who they were.

Kim oldukları hakkında hiçbir fikrim yoktu.

So just in case you were watching last night

Yani dün gece izliyorsanız

and you were thinking, I have no idea who most of these people are.

ve bu insanların çoğunun kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yok diye düşünüyorsanız diye düşünürsünüz.

Can I just say that I was thinking the same thing and many people as well across the U.K.

Aynı şeyi düşündüğümü ve Birleşik Krallık'taki birçok insanın da

were wondering who those people

bu insanların kutlamaya kimlerin katıldığını merak ettiğini söyleyebilir miyim?

were taking part in the celebration.

Even Elton John couldn't be bothered to go there

Elton John bile oraya gitmeye tenezzül etmedi,

he just made a video

sadece bir video çekti

and they they projected the video onto the wall,

ve onlar videoyu duvara,

onto the front facade of Buckingham Palace.

Buckingham Sarayı'nın ön cephesine yansıttılar.

So it has been a rather busy four days.

Bu yüzden oldukça yoğun bir dört gün oldu.

Today, everything comes to a climax.

Bugün, her şey bir doruk noktasına geliyor.

Sorry for saying that.

Bunu söylediğim için üzgünüm.

I hope you're not offended, my dear.

Umarım gücenmezsin canım.

Everything comes to an end today.

Her şey bugün sona eriyor.

We have a big pageant taking place in London.

Londra'da büyük bir yarışmamız var. Bir

Lots of people, hundreds of thousands of people all lining the streets.

sürü insan, yüzbinlerce insan sokaklarda sıralanıyor.

And they're just the ones sleeping rough, to be honest.

Ve dürüst olmak gerekirse, sadece sert uyuyanlar onlar.

That's all I'm saying about that.

Bu konuda tüm söyleyeceğim bu.

Here we go, then we have made it all the way to the weekend.

İşte başlıyoruz, sonra hafta sonuna kadar geldik.

A very busy weekend here.

Burada çok yoğun bir hafta sonu.

Mr. Steve was very happy, of course, because he was able

Bay Steve elbette çok mutluydu çünkü

to have some extra holiday.

fazladan bir tatil yapabilmişti.

So two extra days off for Mr.

Yani Bay Steve için fazladan iki gün izin

Steve.

.

So he was feeling rather happy about that, to say the least, as you can imagine.

Yani, tahmin edebileceğiniz gibi, en azından söylemek gerekirse, bundan oldukça mutlu hissediyordu.

We also had some lovely weather.

Ayrıca güzel bir hava yakaladık.

So Steve and myself, we decided to have some lovely long walks

Steve ve ben Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri uzun güzel yürüyüşler yapmaya karar verdik

on Thursday, Friday and Saturday.

.

So we did have quite a nice time.

Bu yüzden oldukça güzel zaman geçirdik. Ayrıca gerçekleşen

And we did also watch some of the celebrations taking place as well.

bazı kutlamaları da izledik .

By the way, if you're wondering who I am. Hello,

Bu arada benim kim olduğumu merak ediyorsanız. Merhaba,

my name is Duncan.

benim adım Duncan.

And I broadcast to you live from the United Kingdom today.

Ve bugün sizlere İngiltere'den canlı yayın yapıyorum .

Can you see a lot of flag waving today going on?

Bugün dalgalanan çok fazla bayrak görebiliyor musunuz?

I hope you don't mind.

Umarım sakıncası yoktur.

And I talk about the English language.

Ve ben İngiliz dilinden bahsediyorum.

Normally, I talk about verbs, adjectives,

Normalde fiillerden, sıfatlardan,

phrases, sentences,

deyimlerden, cümlelerden,

maybe words that you've never heard of before.

belki de daha önce hiç duymadığınız kelimelerden bahsediyorum.

Normally that's what I do.

Normalde ben öyle yaparım.

But today we're talking about all sorts of other things as well.

Ama bugün bir sürü başka şeyden de bahsediyoruz.

The queen of England and of course,

İngiltere kraliçesi ve tabii ki

the queen of English

İngiliz kraliçesi

Yes. Don't forget that.

Evet. Bunu unutma.

So now we know who I am.

Yani artık kim olduğumu biliyoruz.

I can safely say that we have made it

to the end of another weekend.

Bir hafta sonunu daha geride bıraktığımızı rahatlıkla söyleyebilirim.

And another week.

Ve bir hafta daha.

Yes. It's Sunday.

Evet. Bugün Pazar.

Welcome, everyone.

Hoş geldiniz millet.

BP de de de de

BP de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de

de de de de de de de de de de de de de de de

Sun has returned and everything is rather nice.

Sun geri döndü ve her şey oldukça güzel.

It's OK, I suppose.

Sorun değil, sanırım.

For those wondering, Mr.

Merak edenler için, Bay

Steve will be here as well, helping us all

Steve de burada olacak ve

to celebrate

the Queen's Platinum Jubilee.

Kraliçe'nin Platin Yıldönümü'nü kutlamamıza yardım edecek.

And maybe you're wondering why we are getting so excited about this.

Ve belki de bunun için neden bu kadar heyecanlandığımızı merak ediyorsundur. Her şeyden

Well, first of all, we will never see another platinum jubilee.

önce, başka bir platin jübile görmeyeceğiz.

It will probably never happen in our lifetimes

Muhtemelen bizim hayatımızda,

or maybe even our children's lives.

hatta belki de çocuklarımızın hayatında asla olmayacak.

So that's one of the reasons why this particular

Bu özel

jubilee has been celebrated so much and is seen as special,

jübilenin bu kadar çok kutlanmasının ve özel olarak görülmesinin nedenlerinden biri de bu,

because it's the first time ever that we've had

çünkü

a monarch on the throne for 70 years.

70 yıldır tahtta ilk kez bir hükümdarımız var.

So it is a big thing, I suppose.

Yani bu büyük bir şey sanırım.

Sadly, the Queen, a little bit under the weather.

Ne yazık ki, Kraliçe, havanın biraz altında.

She is 96.

96 yaşında.

After all.

When you get to 96, you find that you can't do the things that you used to do.

Ne de olsa.

96 yaşına geldiğinizde, eskiden yaptığınız şeyleri yapamadığınızı fark edeceksiniz.

Like stand up and walk

Ayağa kalkıp yürümek

and not fall over all the time.

ve her zaman düşmemek gibi.

So we can forgive the Queen for not being there.

Böylece Kraliçe'yi orada olmadığı için affedebiliriz.

I think so.

Bence de.

Coming up today, we are looking at things that people believe

Bugün, basmakalıplardan bahsederken insanların

the British are like British stereotypes

İngilizlerin İngiliz klişeleri gibi olduğuna inandıkları şeylere bakıyoruz

when we talk about stereotypes.

.

We are talking about the things that people assume

İnsanların

about certain groups or certain individuals.

belirli gruplar veya belirli kişiler hakkında varsaydıkları şeylerden bahsediyoruz.

We make assumptions.

Varsayımlar yapıyoruz.

You assume something.

Bir şey varsayıyorsun.

So when you see a certain person,

Yani belirli bir kişiyi gördüğünüzde,

maybe there are characteristics of that person that you

belki o kişinin

that you make judgements about,

hakkında yargıda bulunduğunuz özellikleri vardır,

maybe the way they look, maybe the way they dress

belki görünüşü, belki giyimi

or maybe the shape of their body

, belki vücut şekli

or maybe the colour of their skin.

veya belki de ten rengi.

You see stereotypes.

Basmakalıpları görüyorsunuz. Bu

So today we are talking about stereotypes

yüzden bugün

that people have of British people.

insanların İngilizler hakkında sahip olduğu klişelerden bahsediyoruz.

And that's what we're looking at today.

Ve bugün baktığımız şey bu.

Another thing we're looking at, of course, is the live chat.

Baktığımız başka bir şey de elbette canlı sohbet.

Hello, live chatters.

Merhaba, canlı sohbetçiler.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

I know that we have some people absent today.

Bugün bazı arkadaşlarımızın olmadığını biliyorum.

We have a few people absent.

Birkaç kişi eksik kaldık.

I don't think Lewis is here.

Lewis'in burada olduğunu sanmıyorum.

So there is no Lewis today.

Yani bugün Lewis yok.

I don't know who else isn't here.

Burada başka kim yok bilmiyorum.

I don't think Claudia is not here today either.

Claudia'nın da bugün burada olmadığını düşünüyorum.

So I received a lovely email from Claudia saying, Mr.

Bu yüzden Claudia'dan Bay Duncan, bugün burada olmayacağım diyen hoş bir e-posta aldım

Duncan, I will not be here today.

.

So we do have a few people missing. However,

Yani birkaç kişi eksik. Ancak,

Who was first on today's live chat, I wonder?

bugünkü canlı sohbette ilk kimdi acaba?

Let's have a look, shall we?

Bir bakalım, olur mu?

Oh, very interesting.

Çok ilginç.

Hello, Olga.

Merhaba Olga.

Congratulations to you from myself

Sizi kendimden

and also the Queen of England.

ve ayrıca İngiltere Kraliçesi'nden tebrik ediyorum.

Well done.

Tebrikler.

You did a very good job of that.

Bunda çok iyi iş çıkardın.

Well done, Olga.

Aferin, Olga.

You are first on today's live chat

Bugünün canlı sohbetinde ilk sizsiniz

and I think between now

ve bence şimdi arasında

well done.

aferin.

Well done.

Tebrikler.

You did a very, very good job of that.

Bu konuda çok ama çok iyi bir iş çıkardın.

I have to say,

Söylemeliyim ki,

talking of Old Queen's we have Mr.

Old Queen'den bahsetmişken, Bay

Steve coming up at around about 2:30 today with some fun

Steve bugün saat 2:30 civarında biraz eğlence

and maybe some nonsense as well.

ve belki de saçmalıklarla geliyor.

Talking about all sorts of things I'm sure Mr.

Her türlü şeyden bahsederken eminim ki Bay

Steve will want to mention, and I think he will mention the Jubilee.

Steve bahsetmek isteyecektir ve sanırım Jübile'den bahsedecek.

I have a feeling he is going to mention it.

Ondan bahsedeceğini hissediyorum.

So we all are doing a little bit of that today.

Yani bugün hepimiz biraz bunu yapıyoruz.

I hope it doesn't put you off, but it's never going to happen again.

Umarım seni ertelemez, ama bir daha asla olmayacak.

This is the only time I'm ever

that we will be able to celebrate a platinum jubilee.

Platin yıldönümünü kutlayabileceğimiz tek zaman bu.

It's amazing.

Bu harika. Çok

I remember way back in, I think it was 1977 when we had the Silver Jubilee,

eski zamanları hatırlıyorum , sanırım 1977'de Gümüş Jübile'yi yapıyorduk,

when the Queen was celebrating, I think it was 25 years on the throne

Kraliçe bunu kutluyordu, sanırım tahtta 25. yılımızdı

and I remember that because we had lots of parties,

ve bunu hatırlıyorum çünkü bir sürü parti verdik, bir

lots of street parties, including

sürü sokak partisi, buna dahil

where I used to live.

eskiden yaşadığım yer.

So my family and many of my neighbours, we all had a big meal outside in the streets,

Ailem ve komşularımın çoğu, özellikle 1977'de olan Kraliçe'nin gümüş yıldönümü için, hepimiz dışarıda sokaklarda büyük bir yemek yedik

especially for the Queen's silver jubilee,

which was in 1977.

And today a lot of people having an exciting time

as they celebrate with a pageant.

.

Pageant.

Geçit töreni.

I love that word pageant.

Yarışma kelimesini seviyorum.

A celebration where people come together quite often there will be attraction

İnsanların oldukça sık bir araya geldiği bir kutlama, cazibe

and things to look at, things to watch.

ve bakılacak şeyler, izlenecek şeyler olacaktır.

A pageant is normally a type of march

Bir gösteri normalde

where lots of people will march along the streets and it is often done

birçok insanın sokaklarda yürüdüğü bir yürüyüş türüdür ve genellikle

as a celebration for something, something special.

bir şeyin, özel bir şeyin kutlaması olarak yapılır.

So there is a big pageant taking place in London.

Yani Londra'da büyük bir yarışma düzenleniyor.

Mr. Steve at the moment is sitting in front of the television watching it.

Bay Steve şu anda televizyonun önünde oturmuş onu izliyor.

I'm not

I am watching you Congratulations once again, Olga.

Ben seni izliyorum Bir kez daha tebrikler Olga.

We also have Paolo here today.

Bugün burada Paolo da var.

Hello, Paolo.

Merhaba Paolo.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Lovely. Lovely. Also, we have.

Sevimli. Sevimli. Ayrıca bizde var.

Oh, we have a marijuana.

Oh, esrarımız var.

Marijuana.

Esrar.

Welcome to you tomorrow.

yarın hoşgeldin

Hello, marijuana.

Merhaba esrar.

Also, we have the Mariel

Ayrıca, size Mariel

or Mariel hello to you.

veya Mariel merhabamız var.

Also, Yusuf is here as well, since Zika is also here.

Ayrıca Zika da burada olduğu için Yusuf da buradadır.

Also, we have Vitus.

Bir de Vitus'umuz var.

Hello, Vitus.

Merhaba Vitus.

Not today.

Bugün değil.

Today was not your day for having a fast finger.

Bugün hızlı bir parmağa sahip olma günün değildi.

Maybe you were distracted.

Belki dikkatin dağılmıştı.

Maybe you were distracted by the television.

Belki de televizyon dikkatinizi dağıtmıştır.

Or perhaps you are watching all the wonderful excitement

Ya da belki de

that's happening at the moment in London.

şu anda Londra'da yaşanan harika heyecanı izliyorsunuzdur.

It is exciting.

Heyecan verici.

I think so.

Bence de.

Hello.

Also to Sandra Gonzalez.

Merhaba.

Ayrıca Sandra Gonzalez'e.

A mood is here as well.

Burada da bir ruh hali var.

Samantha Sidhu is also here Hello to all of you today.

Samantha Sidhu da burada Bugün hepinize merhaba.

I suppose I should mention the fact that I am with you

not only on Sunday, but also Wednesday.

Sadece pazar günü değil, çarşamba günü de sizlerle birlikte olduğumu belirtmeliyim sanırım.

So you can catch me here on YouTube

twice a week, Sunday and Wednesday.

Pazar ve Çarşamba olmak üzere haftada iki kez beni burada YouTube'da yakalayabilirsiniz.

Eugene is here Also, we have

Eugene burada Bir de

Marcia.

Marcia var.

Hello, Marcia.

Merhaba Marcia.

Nice to see you here as well, a.k.a.

Sizi de burada görmek güzel, namı diğer

Jameis is here Hello to you as well.

Jameis burada Size de merhaba.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Also, we have set a Reno.

Ayrıca bir Reno belirledik.

Hello, Senator Reno. Nice to see you back.

Merhaba, Senatör Reno. Seni tekrar görmek güzel.

I know that sometimes it is not easy for you

Bazen canlı sohbete katılmanın senin için kolay olmadığını biliyorum

to join the live chat, but it's nice to see you here.

ama seni burada görmek güzel.

We also have Cohen.

Cohen'imiz de var.

You win, who I believe is watching in Vietnam.

Vietnam'da izlediğine inandığım sen kazandın. Bu özel Pazar gününde

Thank you very much for joining us on this special Sunday, because the queen of England

bize katıldığınız için çok teşekkür ederiz , çünkü İngiltere kraliçesi

is getting very excited and it's not very often that she gets excited these days,

çok heyecanlanıyor ve bugünlerde pek sık heyecanlanmıyor

but she has a lot to be excited about at the moment.

ama şu anda heyecanlanacak çok şeyi var.

Hello, Claudia.

Merhaba Claudia.

Oh, hello, Claudia.

Merhaba Claudia.

Thank you for joining us very quickly. Hello, Mr. Duncan.

Bize çok hızlı bir şekilde katıldığınız için teşekkür ederiz. Merhaba, Bay Duncan.

I have a guest in my house.

Evimde bir misafirim var.

I will not be with you if you are interested I will have fish

İlgilenirseniz yanınızda olmayacağım

with broccoli today in the pots.

bugün saksıda brokolili balık yiyeceğim.

Oh, so now we know what is cooking.

Oh, yani şimdi neyin pişirildiğini biliyoruz.

Claudia, thank you very much for letting us know about that.

Claudia, bunu bize bildirdiğin için çok teşekkür ederim.

Christina is here.

Christina burada.

William is also here, joining in today beyond awake.

William da burada, bugün uyanıklığın ötesinde katılıyor.

I wish I was.

Keşke olsaydım.

I wish I was feeling beyond awake today.

Keşke bugün fazla uyanık hissetseydim.

I am feeling a little bit little bit sleepy.

Biraz uykulu hissediyorum.

Hello, fatty.

Merhaba şişko.

Why 70?

neden 70?

Why is it special?

Neden özeldir?

Well, the queen of England, this lady here.

Pekala, İngiltere kraliçesi, bu hanımefendi burada.

Hello. Hello? Hello.

Merhaba. Merhaba? Merhaba.

She's not very tall.

O çok uzun değil.

You may have heard this. The queen is not very tall.

Bunu duymuş olabilirsiniz. Kraliçe çok uzun değil. İşte

So there she is.

orada.

That is how tall the Queen of England actually is in real life.

İngiltere Kraliçesi gerçek hayatta bu kadar uzun.

She's very small.

O çok küçük.

She's very tiny.

O çok küçük.

In fact, sometimes

Hatta bazen

her servants carry her

hizmetkarları onu

around Buckingham Palace in a little tiny bag strapped to their back.

Buckingham Sarayı'nda sırtlarına küçük bir çanta bağlayarak taşıyorlar.

So the queen of England is celebrating 70 years

Yani İngiltere kraliçesi,

as the queen of England.

İngiltere kraliçesi olarak 70. yılını kutluyor. Düşündüğünüzde

It's as simple as that, I suppose, really, when you think about it.

bu kadar basit, sanırım, gerçekten.

Victoria? Hello, Victoria. 100.

Victoria mı? Merhaba Victoria. 100.

I have some lovely photographs.

Çok güzel fotoğraflarım var.

To show you.

I've received some pictures.

Sana göstermek için.

Bazı resimler aldım. Bana gönderilen

Would you like to have a look at some photographs

bazı fotoğraflara bakmak ister misiniz

that I've been sent?

? Az önce merhaba dediğim

Thank you very much to Amara

Amara Walker'a çok teşekkür ederim

Walker, who I just said hello to.

.

Hello, Morawa.

Merhaba, Morava. İkiz kızlarınızdan gönderdiğiniz

Thank you very much for your lovely photograph that you sent of your twin daughters.

güzel fotoğrafınız için çok teşekkür ederiz .

Twins?

İkizler mi?

I have a question.

Bir sorum var.

Do you ever get confused over which one is which

Hangisinin hangisi olduğu konusunda kafanız hiç karışıyor mu?

Especially in the photograph, because I notice in the photograph

Özellikle fotoğrafta, çünkü fotoğrafta

they are both wearing the same clothes.

ikisinin de aynı kıyafetleri giydiğini fark ettim.

Do you ever get confused Do you ever mix up

Hiç kafanız karıştı mı İkizlerinizi hiç karıştırdınız mı

your twins?

?

I think it must happen.

Bunun olması gerektiğini düşünüyorum.

I would imagine if I had a twin

Bir ikizim olsaydı,

if I had someone who looked like me,

bana benzeyen biri olsaydı,

I would often play tricks on other people.

sık sık diğer insanlara oyun oynardım diye düşünürdüm.

I would definitely.

Kesinlikle isterim.

Thank you.

Teşekkür ederim.

While for your photograph.

Fotoğrafınız için.

Also, we have one from new in t d. N.

Ayrıca, t d'de yeni bir tane var. N.

Hello to you as well.

Sana da merhaba.

Thank you very much for your lovely photograph of you standing

Ayakta,

looking out into the distance,

uzaklara,

into the distance, looking over the sea and also in the distance,

uzaklara, denize ve uzaklara bakarken çekilmiş güzel fotoğrafınız için çok teşekkür ederim,

you have the horizon as well.

ufka da sahipsiniz. Çok

It's a lovely photograph.

güzel bir fotoğraf.

And I like I like everything about that photograph, the scenery

Ve o fotoğrafla ilgili her şeyi seviyorum, manzarayı

even the clothing that you're wearing, it looks really, really nice.

hatta giydiğiniz kıyafetleri bile seviyorum, gerçekten çok güzel görünüyor.

Dreamy.

rüya gibi Hem

It looks like a place where you can escape to and have a very nice time.

kaçıp hem de çok güzel vakit geçirebileceğiniz bir yere benziyor.

I think so. Thank you very much. Marois.

Bence de. Çok teşekkür ederim. Marois.

And also new in t the n

Ayrıca güzel fotoğraflarınız için in the n'de yenilikler

for your nice photographs.

.

I always like hearing from you and seeing things that you've sent to me.

Sizden haber almayı ve bana gönderdiğiniz şeyleri görmeyi her zaman sevmişimdir.

If you want to send something or if you want to say hello to me, you can.

Bir şey göndermek istersen veya bana merhaba demek istersen, yapabilirsin.

Here is my email address.

İşte benim e-posta adresim.

It is on the screen right now.

Şu anda ekranda.

If you want to send a message, if you want to say hello.

İsterseniz mesaj atın, isterseniz merhaba deyin.

If you want to send a photograph, you can send anything you want.

Fotoğraf göndermek isterseniz istediğiniz her şeyi gönderebilirsiniz.

Really? Within reason.

Gerçekten mi? Mantık dahilinde.

Maybe you

are celebrating the queen's jubilee today.

Belki de

bugün kraliçenin yıldönümünü kutluyorsunuzdur.

Maybe you are sitting in front of your computer.

Belki de bilgisayarınızın başında oturuyorsunuzdur.

Or maybe your television and you are watching the Queen of England do her thing.

Ya da belki televizyonunuz ve siz İngiltere Kraliçesi'nin işini yapmasını izliyorsunuz.

Well, almost.

Neredeyse.

It is strange that we've been celebrating the queen, but for most of the time

Kraliçeyi kutlamamız garip ama çoğu zaman

she has not been at the celebrations because she is elderly.

yaşlı olduğu için kutlamalara katılmadı.

She's getting on a little bit.

Biraz ilerliyor.

She is getting on slightly.

Hafifçe ilerliyor.

She's becoming older, as we all are.

Hepimiz gibi o da yaşlanıyor.

I have days sometimes where I feel

as if I am 96, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse bazen kendimi 96 yaşında gibi hissettiğim günlerim oluyor.

Although the problem with me is I don't have any servants.

Gerçi benim sorunum hiç hizmetçim olmaması. Bay

I do have Mr. Steve. Of course, Steve.

Steve'im var. Tabii ki Steve.

Sometimes I like to pretend that Steve is my butler.

Bazen Steve benim uşağımmış gibi davranmayı seviyorum.

I like to think that Mr.

Steve is my servant sometimes, and it always makes me rather happy, to be honest.

Bazen Bay Steve'in benim uşağım olduğunu düşünmeyi seviyorum ve dürüst olmak gerekirse bu beni her zaman oldukça mutlu ediyor.

So Mr.

Bay

Steve will be coming very soon and we will be saying hello.

Steve çok yakında gelecek ve merhaba diyeceğiz.

To a few more people on the live chat as well.

Canlı sohbetteki birkaç kişiye daha.

The weather today is wet, so I couldn't resist

Bugün hava yağışlı, bu yüzden manzaranın

sharing some of the scenery some of the wet scenery with Mr.

bir kısmını Bay

Steve and also myself dancing in the puddle

Steve'le ve ayrıca

English addicts live on a special day.

özel bir günde canlı İngilizce bağımlılarının yaşadığı su birikintisinde dans eden kendimle bazı ıslak manzaraları paylaşmaya karşı koyamadım.

It is the Queen's Jubilee.

Kraliçe'nin Jübilesi.

70 years.

70 yıl

Also this year, there is another celebration taking place.

Ayrıca bu yıl bir kutlama daha yapılıyor.

Well, there's two

to personal celebrations.

Kişisel kutlamalar için iki tane var.

There is my 16th year on YouTube.

YouTube'da 16. yılım.

Can you believe it? Six years.

Buna inanabiliyor musun? Altı yıl. 31 Ekim'de yıl

I will be celebrating my anniversary on the 31st of October,

dönümümü kutlayacağım

but also very soon we are going to hit

ama aynı zamanda çok yakında

1 million subscribers.

1 milyon aboneye ulaşacağız.

So I am watching my subscriber

Bu yüzden,

count very closely as we slowly approach

the magic 1 million subscriber point

sihirli 1 milyon abone noktasına yavaş yavaş yaklaşırken abone sayımı çok yakından izliyorum,

I can't wait, to be honest.

dürüst olmak gerekirse sabırsızlanıyorum.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Hello to everyone. Hello, Marsha.

Herkese merhaba. Merhaba, Marsha.

Hello also, Beatrice.

Ayrıca merhaba, Beatrice.

Thank you. Beatrice, for joining us today as well.

Teşekkür ederim. Beatrice, bugün de bize katıldığın için.

We have been out and about over the past couple of days, Mr.

Son birkaç gündür Bay

Steve and myself, because we've been enjoying

Steve ve ben dışarıda dolaşıyorduk çünkü

some of the sights and also some of the sounds of the countryside.

bazı manzaraların ve kırsal kesimin seslerinin tadını çıkarıyorduk. Çok

We've had a lovely time In fact,

güzel zaman geçirdik Aslında,

we took some video of Mr.

Bay Steve'i yürüyüş yaparken gösteren bir video çektik

Steve

taking a walk,

but it would appear that Steve

ama görünen o ki Steve

was feeling a little bit tired at this point.

bu noktada biraz yorgun hissediyordu.

We did do some very long walks.

Çok uzun yürüyüşler yaptık.

And as you can see in this video, you're about to watch.

Ve bu videoda da görebileceğiniz gibi, izlemek üzeresiniz.

You can see that Mr.

Bay

Steve is feeling a little worn out

Steve'in biraz yıpranmış hissettiğini görebilirsiniz

Poor Mr.

Zavallı Bay

Steve. Don't worry, Mr. Steve.

Steve. Merak etmeyin, Bay Steve.

You can have a little rest.

Biraz dinlenebilirsin.

Just lie down and have a sleep.

Sadece uzan ve uyu.

Don't worry about this.

Bunun için endişelenme.

There is something else coming in a few moments.

Birkaç dakika sonra başka bir şey geliyor.

Another video of us out walking over the weekend.

Hafta sonu yürüyüşümüzün başka bir videosu.

And we had some lovely weather even though the weather today is really horrible.

Ve bugün hava gerçekten berbat olsa da güzel bir hava yakaladık.

We are having some terrible weather at the moment,

Şu anda biraz kötü bir hava yaşıyoruz,

but we've had some nice weather over the past couple of days.

ancak son birkaç gündür güzel bir havamız var .

And Mr.

Ve Bay

Steve and myself, we decided to go out for a lovely walk

Steve ve ben, güzel bir yürüyüşe çıkmaya karar verdik

and I couldn't resist doing a little bit of filming.

ve ben biraz çekim yapmaktan kendimi alamadım.

So here is something really nice to watch.

İşte izlemesi gerçekten güzel bir şey.

And also, we have the cows coming up in a few moments as well.

Ayrıca, birkaç dakika sonra ineklerimiz de gelecek.

Then after that, yes, he is back. Mr.

Ondan sonra, evet, geri döndü. Bay

Steve will be with us, helping us all to celebrate

Steve bizimle olacak ve

everything,

including life here

buradaki yaşam da dahil olmak üzere her şeyi kutlamamıza yardım edecek.

I hope you enjoyed that.

Umarım bundan keyif almışsınızdır.

Some nice scenery from the garden

Bahçeden

and also on the walks that we've had over the past couple of days.

ve ayrıca son birkaç gündür yaptığımız yürüyüşlerden bazı güzel manzaralar.

This is English addict.

Bu İngiliz bağımlısı.

And yes, here it is the moment you've been waiting for Mm.

Ve evet, işte beklediğiniz an geldi Mm.

Welcome to our royal event with myself

Ben

and also my lovely son

ve ayrıca sevgili oğlum

and heir to the throne, Prince Charles.

ve tahtın varisi Prens Charles ile kraliyet etkinliğimize hoş geldiniz.

Hilarious. Thank you, Mother. Thank you very much.

Gülünç. Teşekkürler Anne. Çok teşekkür ederim.

Oh, it's so nice.

Ah, çok güzel.

To be here, isn't it?

Burada olmak, değil mi?

It's not really them.

Gerçekten onlar değil. bu

It's this. It's us. It's only. Yes.

bu Bu biziz. bu sadece Evet.

My eyes are quite close together.

Gözlerim birbirine oldukça yakın.

OK, Charles is OK that I have been mistaken for royalty.

Tamam, Charles kraliyet ailesiyle karıştırıldığım için sorun değil .

Hello?

Merhaba?

Well, we are.

Öyleyiz.

We are talking about the Queen, of course, because she is 96.

Tabii ki Kraliçe'den bahsediyoruz çünkü o 96 yaşında.

Talking of Old Queen's We also have Mr.

Eski Kraliçe'den bahsetmişken

Steve here as well.

Burada bir de Bay Steve var.

Thanks for that, Mr. Duncan.

Bunun için teşekkürler, Bay Duncan.

I suppose I should give you a special welcome.

Sanırım sana özel bir karşılama yapmalıyım.

I'm going to give you a special Boris Johnson.

Sana özel bir Boris Johnson hediye edeceğim.

Welcome today.

Bugün hoş geldiniz.

Yes, that was quite funny.

Evet, bu oldukça komikti.

That was funny, wasn't it?

Komikti, değil mi? Kraliçe için

Did anyone see Boris Johnson when he arrived at St Paul's

to attend the Special Commemoration Service for the Queen?

Özel Anma Törenine katılmak üzere St Paul's'a geldiğinde Boris Johnson'ı gören oldu mu ?

And everyone started making booing noises.

Ve herkes yuhalama sesleri çıkarmaya başladı.

They were not happy to be honest.

Dürüst olmaktan mutlu değillerdi.

No, he's is.

Hayır, öyle.

He got let's just let's just be generous and call it a mixed reception, okay?

Cömert olalım ve buna karışık bir karşılama diyelim, tamam mı?

In other words, some people were cheering other people were booing.

Diğer bir deyişle, bazı insanlar tezahürat yapıyordu, diğerleri yuhalıyordu.

I think the boos outweighed the cheering, but of course, nobody else got any boos.

Bence yuhalamalar tezahürata ağır bastı, ama tabii ki başka kimse yuhalama yapmadı.

Only him.

Sadece onu.

I think I think actually, I think I'm not sure

Sanırım aslında,

this is not official, but I think Prince Harry

bunun resmi olmadığından emin değilim ama sanırım Prens Harry

and Meghan also got a few

ve Meghan da birkaç

boos as well.

yuhalama aldı.

Hey, I didn't hear that one.

Hey, bunu duymadım.

Certainly got cheers, but they got boos as well.

Elbette alkış aldılar ama yuhalandılar da.

So we have the queen with us today.

Yani bugün kraliçemiz bizimle.

She's she's our special guest.

O bizim özel konuğumuz.

This is how tall she is. And also Prince Charles.

Boyu bu kadar. Ve ayrıca Prens Charles.

Mr. Steve, does the worst impression of Prince

Bay Steve, Prens hakkındaki en kötü izlenimim

tell me Prince Charles is is it's sort of like this.

bana Prens Charles'ın böyle bir şey olduğunu söylüyor.

Hello.

Merhaba.

Yeah.

Evet.

One is very pleased to be here today.

Biri bugün burada olmaktan çok memnun.

That's how Prince Charles speaks.

Prens Charles böyle konuşuyor.

Very cultured, as are all the royal family, but apparently

Tüm kraliyet ailesi gibi çok kültürlü, ama görünüşe göre

also very down to earth and lovely when they meet people.

aynı zamanda çok gerçekçi ve insanlarla tanıştıklarında sevimliler.

Because I've been watching we've been watching the television today.

Çünkü izliyordum bugün televizyon izliyorduk.

People who have met royalty in the past and over the last few days.

Geçmişte ve son birkaç gün içinde kraliyet ailesiyle tanışmış kişiler.

And they're just amazed at how down to earth they are.

Ve onlar ne kadar alçakgönüllü olduklarına şaşırıyorlar.

When you come to speak to them, they know who they are.

Onlarla konuşmaya geldiğinizde, kim olduklarını biliyorlar.

And they've been quite humbled by that of them.

Ve onlar tarafından oldukça alçakgönüllü oldular.

They're not they're not standoffish. They're not snooty,

Onlar soğukkanlı değiller. Kibirli,

unapproachable, really.

ulaşılmaz değiller, gerçekten.

Royal family.

Kraliyet Ailesi.

Now, according to

Şimdi,

what people have been saying today, according to other millionaires

insanların bugün söylediklerine göre,

who've all just been giving awards.

hepsi ödül veren diğer milyonerlere göre.

They're all saying really nice things.

Hepsi çok güzel şeyler söylüyor. Düşündüğünüzde

They're not going to say otherwise, are they, really, when you think about it.

aksini söylemeyecekler, değil mi?

So we're busy today on the live chat.

Bugün canlı sohbette meşgulüz.

Anything to report Mr.

Bildirecek bir şey var mı Bay

Steve Let's have a look. Yes. Well,

Steve Bir bakalım. Evet.

Christina says she's watching the pageant on YouTube,

Christina yarışmayı YouTube'da izlediğini söylüyor

or at least it will be watching events of the Jubilee on YouTube.

ya da en azından YouTube'da Jübile etkinliklerini izleyecek.

And she's watching it right now whilst watching us at the same time.

Ve şu anda bizi izlerken aynı zamanda onu izliyor.

So you've got three old queens to watch.

Demek izlemen gereken üç yaşlı kraliçen var.

That's right.

Bu doğru.

Which, of course, we we we're quite accepting of the fact that people come and watch us

İnsanların gelip bizi izlemelerini

and they're performing other tasks at the same time, cooking

ve aynı zamanda başka işler de yapmalarını,

which, by

the way, Claudia is cooking fish with broccoli tonight.

bu arada Claudia'nın bu akşam brokoli ile balık pişirmesini, yemek pişirmeyi kabul ediyoruz.

She's not on because she's got a guest at the house.

Evde misafiri olduğu için çıkmıyor.

Maybe somebody, you know, maybe royalty maybe royalty.

Belki birisi, bilirsin, belki kraliyet ailesi belki de kraliyet ailesi.

Do they have a team?

Onların bir ekibi var mı?

Do they have the royal family in Argentina?

Arjantin'de kraliyet ailesi var mı?

I might not, actually.

Aslında olmayabilirim.

Well, whoever it is, Gloria, I'm sure they are very special.

Her kimse, Gloria, eminim çok özeldirler.

We also don't have Louis Mendez today.

Ayrıca bugün Louis Mendez yok.

He's not here either.

O da burada değil.

Is he in the pageant?

Yarışmada mı?

He's not in the pageant.

Yarışmada yok.

I thought he might be in the pageant.

Yarışmada olabileceğini düşündüm.

He is also entertaining some important guests.

Ayrıca bazı önemli konukları ağırlıyor.

And yes, I know we'll find out about that.

Ve evet, bunu öğreneceğimizi biliyorum.

Maybe as the week goes on and we can report it next week. Yes.

Belki hafta ilerledikçe ve önümüzdeki hafta rapor edebiliriz. Evet.

Interest, interestingly enough,

İlgi, ilginç bir şekilde,

aka Hello Anchor asks,

namı diğer Hello Anchor,

what is the meaning I heard you talking about the meaning of pageant.

yarışmanın anlamından bahsettiğinizi duyduğum anlamın ne olduğunu soruyor.

But I can

ask what is the meaning of Ju of Jubilee or what is a jubilee? Hmm.

Ama

Jubilee Jubilee'nin anlamının ne olduğunu veya jübilenin ne olduğunu sorabilirim. Hmm.

The word jubilee refers to a celebration

Jübile kelimesi,

at a point of time where something is commemorated.

bir şeyin anıldığı bir zamanda bir kutlamayı ifade eder.

So quite often after ten years or maybe 20 years,

Çok sık olarak on yıl veya belki 20 yıl sonra

or maybe 25 years and then 50 years.

veya belki 25 yıl ve sonra 50 yıl sonra.

And then, of course, is we are watching

Ve sonra, elbette,

this weekend 70 years.

bu hafta sonunu 70 yıl izliyoruz.

So the Jubilee is a special point in time

Yani Jübile,

where things are celebrated normally historical, something that has happened in the past

geçmişte olan

and is being celebrated in a joyous and happy way.

ve neşeli ve mutlu bir şekilde kutlanan, olayların normalde tarihsel olarak kutlandığı özel bir zaman noktasıdır.

Jubilant. Yes.

Sevinç Evet.

Jubilation. Yes.

Sevinç Evet.

Yes. A celebration.

Evet. Bir kutlama.

Sorry about those. Words are obviously connected. Yeah.

Bunlar için üzgünüm. Kelimeler açıkça bağlantılıdır. Evet.

So thank you for asking that question.

Bu soruyu sorduğunuz için teşekkür ederim.

AKA Maria or Marsha.

AKA Maria veya Marsha.

Sorry, and Palmira.

Üzgünüm ve Palmira.

Hello to both of you.

İkinize de merhaba. Her

Asked both asked the same sort of question.

ikisi de aynı soruyu sordu.

You know, Elton John was there, but he wasn't alive.

Elton John oradaydı ama hayatta değildi.

He was. He did a video.

Öyleydi. Bir video yaptı.

He did a video.

Bir video yaptı.

And how lazy.

Ve ne kadar tembel.

Well, we were questioning as well.

Biz de sorguluyorduk.

I think a lot of the artists last night were actually miming.

Bence dün geceki sanatçıların çoğu aslında taklit ediyordu.

I don't think they were all performing like they weren't including Diana Ross.

Diana Ross dahil değilmiş gibi performans sergilediklerini düşünmüyorum.

There were some very suspicious sort of

Bazı çok şüpheli kuyular vardı

well, at one point she was

, bir noktada

trying to talk, and then the singing came in as she was doing and it was a bit suspicious.

konuşmaya çalışıyordu ve sonra yaptığı gibi şarkı geldi ve biraz şüpheliydi.

Well, this is how this is how talented

İşte bu kadar yetenekli,

this is how talented.

bu kadar yetenekli.

Diana Ross says she can actually talk and sing at the same time.

Diana Ross, aynı anda konuşup şarkı söyleyebildiğini söylüyor. İşte

Well, that's it.

bu kadar.

That's why she's been around since the sixties and said earlier

Bu yüzden altmışlardan beri buralarda ve daha önce,

I suppose we have to make allowances for certain people.

sanırım bazı insanlar için ödenek ayırmamız gerektiğini söyledi.

But I mean, she is.

Ama yani, öyle.

How old is Diana Ross?

Diana Ross'un yaşı kaç?

She's I think she's 78 or 70.

Bence 78 ya da 70.

78 or 79.

78 ya da 79.

But I don't think there is any excuse

Ama

if you are performing as certainly as the headliner,

başrol oyuncusu kadar kesin bir performans sergiliyorsan bence hiçbir mazeret yok,

if you are the top person at the performance, I would

performanstaki en iyi kişiysen,

I would expect you to actually be singing live

senden gerçekten beklerdim. canlı şarkı söyle

and not just opening and closing your mouth.

ve sadece ağzını açıp kapatarak değil.

Yes, I think it was partly live and partly,

Evet, sanırım kısmen canlı ve kısmen de,

you know, recorded.

bilirsin, kaydedildi.

I got I got the impression that some of it she was singing and some of it she wasn't.

Bazılarını söylediği ve bazılarını söylemediği izlenimine kapıldım.

But anyway, But yes, we were quite surprised.

Ama neyse, Ama evet, oldukça şaşırdık.

Weren't the people who weren't performing last night.

Dün gece performans göstermeyen insanlar değil miydi?

Well well, first of all, I didn't know any of the performers

Pekala, her şeyden önce,

most of the performers at last night's Jubilee concert.

dün geceki Jubilee konserindeki sanatçıların çoğunu tanımıyordum.

We both sat watching and we had no idea who they are.

İkimiz de oturup izliyorduk ve kim oldukları hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Bunun

That's why we know why that is, Mr.

nedenini biliyoruz

Dimka, because we have lost touch with what young people

Dimka Bey, çünkü gençlerin

like to like to watch and what is popular at the moment.

izlemekten hoşlandıkları ve şu anda popüler olan şeylerle bağlantımızı kaybettik.

You see. And that's what happens as you get older.

Anlıyorsun. Ve yaşlandıkça olan budur.

I can't imagine anyone in the royal family enjoying most of what they listened to last night.

Kraliyet ailesinden birinin dün gece dinlediklerinin çoğundan keyif aldığını hayal edemiyorum.

It was awful.

Even even the my favourite must have been the kids digital areas.

Berbattı.

Hatta benim favorim bile çocukların dijital alanları olmalı.

Did anyone see the prince, the little Prince George?

Prensi, küçük Prens George'u gören oldu mu?

Is it Prince George?

Prens George mu?

He looked so bored He looked.

Çok sıkılmış görünüyordu. Palmero'nun kahramanca tanımladığı

He did have a certain expression which Palmero describes as heroic.

belli bir ifadesi vardı .

I'm not sure if I remember.

Hatırladığımdan emin değilim.

He said the royal children were heroic. Yes.

Kraliyet çocuklarının kahraman olduğunu söyledi. Evet.

To last through what was a very long concert.

Çok uzun bir konseri bitirmek için. Kraliyet çocuklarını sıkılmış gibi göstermekle

Can you believe the BBC were actually blamed

BBC'nin gerçekten suçlandığına inanabiliyor musunuz

for showing the royal children looking bored?

?

I don't know how.

nasıl bilmiyorum

How can the BBC be blamed for that?

BBC bunun için nasıl suçlanabilir?

I do know that the my mother didn't see any of that.

Annemin bunların hiçbirini görmediğini biliyorum.

I said, or we were laughing at the princes.

dedim ya biz şehzadelere gülüyorduk.

Of course, certain generations don't have anything set against the royal family.

Elbette bazı kuşakların kraliyet ailesine karşı bir tavrı yok.

And of course, I mean, I'm a very much a supporter of the royal family myself.

Ve tabii ki, demek istediğim, ben de kraliyet ailesinin büyük bir destekçisiyim.

But it was it was interesting.

Ama ilginçti.

I spoke to my mother.

Annemle konuştum.

I certainly didn't didn't George and I don't know who's who's the who's the other?

Kesinlikle yapmadım George ve kimin kim olduğunu bilmiyorum diğer kim?

The Princess Louise?

Prenses Louise mi?

I don't know Princess. I was, too.

Prenses bilmiyorum. Ben de öyleydim.

I can't remember now what you know what?

Şimdi ne bildiğini hatırlayamıyorum?

They looked a bit bored by that.

Bundan biraz sıkılmış görünüyorlardı.

They were waving their flags. No, no.

Bayraklarını sallıyorlardı. Hayır hayır.

What made me laugh then, Steve, was

O zaman beni güldüren şey, Steve,

you just said you are a royalist and you can't even name the royal children.

az önce bir kralcı olduğunu ve kraliyet çocuklarının adını bile bilmediğini söylemendi.

Well, that doesn't.

Bu olmaz. Çocuklara

Just because you can't name the children doesn't mean that, you know.

isim veremiyor olman bu demek değil, biliyorsun.

Anyway, I said you know, supporter.

Neyse sen bilirsin taraftar dedim.

Yes, I'm not against.

Evet, karşı değilim.

OK, well, we're not talking about that today.

Tamam, bugün bundan bahsetmiyoruz.

I never know.

Hiç bilmiyorum.

But yes.

Ama evet.

All I know is it was George wasn't that he's the one who looked at it, but

Tek bildiğim, ona bakan George değildi , ama

he's the one that looked bored all the time.

her zaman sıkılmış görünen oydu.

Whatever was happening, even when the aeroplanes came over, he didn't like that.

Her ne olduysa, uçaklar geldiğinde bile bundan hoşlanmamıştı.

He looked he looked a little bit bored and also shocked.

Biraz sıkılmış görünüyordu ve aynı zamanda şoktaydı.

And then the queen went inside.

Sonra kraliçe içeri girdi.

She disappeared into the palace and was never seen again

Sarayda gözden kayboldu ve

until the next night when she had to press the button to turn on that awful Christmas tree.

ertesi gece o korkunç Noel ağacını açmak için düğmeye basması gerekene kadar bir daha görülmedi.

Did anyone see that? Well, I thought

Bunu kimse gördü mü? Şey,

it was dreadful.

bunun korkunç olduğunu düşündüm.

It looked like something that some children had put together.

Bazı çocukların bir araya getirdiği bir şeye benziyordu.

It's what it represents, though. What did it represent?

Yine de temsil ettiği şey bu. Neyi temsil ediyordu?

Well, it represents all the indigenous trees

Pekala, Birleşik Krallık'taki tüm yerli ağaçları temsil ediyor

in the UK, and each one of those was a tree

ve bunların her biri bir ağaçtı

and that they're going to be taken down and planted in different parts of the country.

ve bunlar sökülüp ülkenin farklı yerlerine dikilecek.

Because, of course, this is what we do in Jubilee

Çünkü, elbette, Jübile yıllarında yaptığımız şey bu, Birleşik

years, is that we in the UK, we plant trees everywhere.

Krallık'ta her yere ağaç dikiyoruz.

I think everybody does that.

Bence bunu herkes yapıyor.

And we and we But you mean everybody?

Ve biz ve biz Ama herkesi mi kastediyorsun?

Well, everyone plants trees.

Eh, herkes ağaç diker.

I know, but that that's the tradition. Yeah.

Biliyorum, ama gelenek bu. Evet.

The Jubilee, I mean, we plant lots of trees is what I'm saying in the UK.

Jübile, demek istediğim, İngiltere'de çok ağaç dikiyoruz.

And we bury we bury boxes with things

Ve

in that we can dig up 25 years later and see what was in there, like Prince Philip

25 yıl sonra kazabileceğimiz ve içinde ne olduğunu görebileceğimiz şeylerin olduğu kutuları gömüyoruz, her neyse, Prens Philip Kuyusu gibi

Well, anyway.

.

Yes, so.

Evet, öyle.

Yes. So that's what that represents.

Evet. Demek temsil ettiği şey bu.

The tradition, the tradition of planting trees, OK.

Gelenek, ağaç dikme geleneği, tamam.

And Jubilee years, there were some really, really bad moments.

Ve Jübile yıllarında gerçekten çok kötü anlar yaşandı.

Now a lot of people were getting excited because Queen the pop group,

Şimdi pek çok insan heyecanlanıyordu çünkü pop grubu Queen,

not not Queen the queen, but Queen, the pop group were playing.

Queen the queen değil, pop grubu Queen çalıyordu.

But I have to say, can I just say something?

Ama söylemeliyim ki, bir şey söyleyebilir miyim?

I always miss Freddie.

Freddie'yi her zaman özlüyorum.

I'm sorry.

Queen without Freddie is not queen, whoever it is.

Üzgünüm.

Freddie'siz kraliçe, her kimse, kraliçe değildir.

And I did. I don't like the new guy.

Ve yaptım. Yeni adamı sevmiyorum.

I really I'm sorry.

Gerçekten üzgünüm.

I don't I don't think anyone should try to stand in for Freddie.

Bence kimse Freddie'nin yerine geçmeye çalışmamalı .

There's only one Freddie.

Sadece bir Freddie var.

And sadly, Freddie is not here right away with Shirley Bassey.

Ve ne yazık ki Freddie, Shirley Bassey ile hemen burada değil.

Where was where was Tom Jones?

Tom Jones neredeydi?

Yeah, where was Tom Jones?

Evet, Tom Jones neredeydi? Bildiğim kadarıyla,

Nobody from Wales was there performing, as far as I know.

Galler'den kimse orada gösteri yapmıyordu .

There was no.

Hayır yoktu.

No Shirley Bassey, no Cliff Richard,

Shirley Bassey yok, Cliff Richard yok,

Cliff Richard's, Richard, Cliff Richard without an.

Cliff Richards yok, Richard yok, Cliff Richard yok.

That's it.

But he but he's taking part today in the pageant.

Bu kadar.

Ama o bugün yarışmaya katılıyor.

Apparently, he's sitting on the bus. That's right.

Görünüşe göre otobüste oturuyor. Bu doğru.

So he's probably feeling a little miffed miffed.

Bu yüzden muhtemelen biraz kırgın hissediyor.

If you're miffed, you're a little annoyed

Sinirliysen,

that you weren't part of that.

bunun bir parçası olmadığın için biraz sinirlenmişsindir.

Mind you, they were part of the last one, the 60th one.

Dikkat edin, onlar sonuncusunun, 60'ıncı parçasıydı.

Yeah.

Evet.

Went back, which was the last jubilee that was quite notorious for various reasons, because

Çeşitli nedenlerle oldukça kötü şöhretli olan son jübile olan geri döndüm, çünkü

one or two of them, one or two of the performers ended up in prison about a year later.

bir veya iki oyuncu, bir veya iki oyuncu yaklaşık bir yıl sonra hapse girdi.

It's true for various charges.

Çeşitli masraflar için doğrudur.

And that so talking of which, of course, we have we have another member of the royal family

Ve bundan bahsetmişken, elbette, orada olmayan kraliyet ailesinin başka bir üyesi var,

who wasn't present he wasn't there, Prince Andrew.

o orada değildi, Prens Andrew.

Conveniently, he caught COVID.

Uygun bir şekilde COVID'e yakalandı.

It would appear to be the the excuse now

if you can't attend a certain

Belli bir

celebration or a party, just say you've got the cove.

kutlamaya veya partiye katılamıyorsanız, koyun bende olduğunu söylemeniz artık bahane gibi görünüyor.

It's brilliant. It's brilliant.

Bu dahice. Bu dahice.

If I don't want to go to rehearsals, I can't go.

Provalara gitmek istemezsem gidemem.

I'm sorry. I've got I've got cold. That's OK, David.

Üzgünüm. Üşüyorum. Sorun değil, David.

It's David.

David'di.

It's brilliant way of getting out of things work.

İşlerden kurtulmanın harika bir yolu.

There was

something I've read about recently about the number of people

Son zamanlarda,

who are getting out of going to work by claiming that they've got cold feet.

korkmuş olduklarını iddia ederek işe gitmekten vazgeçen insanların sayısı hakkında okuduğum bir şey vardı.

How many times they haven't?

Kaç kez yapmadılar?

How many times can you catch it, though?

Yine de kaç kez yakalayabilirsin?

Well, you know, if you if you're having coffee at about once

Biliyorsun, eğer yaklaşık

every six weeks, then they might become a little bit suspicious.

altı haftada bir kahve içiyorsan, o zaman biraz şüphelenebilirler.

Yes. So, yes, we're all in.

Evet. Yani, evet, hepimiz varız.

OK, mood of celebration, aren't we?

Tamam, kutlama havasındayız, değil mi?

We're all feeling we're all feeling very patriotic,

Hepimiz kendimizi çok vatansever hissediyoruz,

some of us this weekend and sort of,

bazılarımız bu hafta sonu ve bir nevi,

you know, it's nice to be feel proud of your of your country just now.

bilirsiniz, şu anda ülkenizle gurur duymak güzel.

And then, by the way, there is a royal family in Argentina.

Ve bu arada, Arjantin'de bir kraliyet ailesi var.

Oh, okay. Good.

Tamam. İyi.

According to I just I just saw somebody post something on there.

Az önce birinin orada bir şeyler paylaştığını gördüm.

I think it was Angel

Sanırım

saying that there is a royal family in Argentina. So.

Arjantin'de bir kraliyet ailesi olduğunu söyleyen Angel'dı. Bu yüzden.

Yeah, that's good.

Evet bu iyi.

It's and they are present in different countries, but they're very sort of

Bu ve farklı ülkelerde varlar, ama

you don't really hear about them, do you know so much?

onlar hakkında gerçekten bir şey duymuyorsunuz, çok şey biliyor musunuz?

Obviously, there isn't one in France, clearly.

Açıkçası, açıkça, Fransa'da bir tane yok.

Well, it's funny you should mention that, Steve, because today is the special anniversary.

Bundan bahsetmen komik Steve çünkü bugün özel yıl dönümü.

You probably don't know this, but I'm going to say it anyway.

Muhtemelen bunu bilmiyorsun, ama yine de söyleyeceğim.

Today is a special anniversary on this day in 1832

Bugün özel bir yıldönümü 1832'de bu günde

anti-monarchy ists in Paris launched an uprising to topple the French king,

Paris'teki monarşi karşıtları Fransız kralını devirmek için bir ayaklanma başlattılar,

the so-called June rebellion, which is quickly put down.

sözde Haziran isyanı hızla bastırıldı.

By that, it means the rebellion

Bununla, isyanın

was was crushed by the French

Fransızlar tarafından bastırıldığı anlamına geliyor

and apparently that particular

ve görünüşe göre bu özel

rebellion inspired Victor Hugo

isyan, Victor Hugo'ya

to write Les Miserables.

Les Miserables'ı yazması için ilham verdi.

So that is a celebration Well, I'm not sure who's

Yani bu bir kutlama Kimin kutladığından emin değilim

celebrating it, but maybe in France some people are commemorating it.

ama belki Fransa'da bazı insanlar bunu anıyor.

But that's it.

Ama bu kadar.

So that's what on this day 18th But isn't that strange?

Demek bugün 18'inde böyle Ama bu garip değil mi?

1832 that happened. That

1832 oldu. Bu

is quite a coincidence.

oldukça tesadüf.

The Miserables. Yes.

Sefiller Evet.

Yes. I've never fancied going to a musical

Evet. Sefiller adlı bir müzikale gitmeyi hiç düşünmemiştim

with the title The Miserables. Yes.

. Evet.

But I haven't actually seen it.

Ama aslında görmedim.

People people do rave about that music.

İnsanlar bu müzik hakkında övgüler alıyor.

I don't think it's not it's not cheerful.

Neşeli olmadığını düşünmüyorum.

It's in.

İçinde.

I think he's an upbeat I think in the sense of Les Miserables.

Bence o, Les Miserables anlamında iyimser biri.

I think it's actually the downtrodden.

Aslında ezilen olduğunu düşünüyorum.

Yes. So I think it's referring to those who are downtrodden

Evet. Yani sanırım

by the aristocracy.

aristokrasi tarafından ezilenlerden bahsediyor.

Thankfully, we do not feel downtrodden

Neyse ki,

by our our aristocracy. No.

aristokrasimiz tarafından ezilmiş hissetmiyoruz.

Unless, of course, you live in one of the the other parts of the world where we

Hayır. Tabii,

we invaded you and we took you over and we put some people into slavery.

sizi işgal ettiğimiz, sizi ele geçirdiğimiz ve bazı insanları köleleştirdiğimiz dünyanın diğer bölgelerinden birinde yaşamıyorsanız.

But but besides that, it's pretty good.

Ama bunun dışında, oldukça iyi.

Everyone was doing it well in those days.

O günlerde herkes işini iyi yapıyordu.

Hundreds of years ago, if you were invading another country

Yüzlerce yıl önce, başka bir ülkeyi işgal ediyor olsaydınız,

that everybody did it with, nobody did it like nobody did it like us.

bunu herkes yapardı, kimse bizim gibi yapmazdı.

Anybody.

Herhangi biri.

Mr. Duncan, I know it's tough talking about that, but it's pretty good.

Bay Duncan, bunun hakkında konuşmanın zor olduğunu biliyorum ama oldukça iyi.

No, it's part of it. I don't think you can talk about

Hayır, onun bir parçası. İngiliz

the monarchy without talking about the commonwealth.

Milletler Topluluğu hakkında konuşmadan monarşi hakkında konuşabileceğinizi sanmıyorum.

The parts of the world that were that we we settled in

Yerleştiğimiz

and at one point we ruled quite a huge part of the world.

ve bir noktada dünyanın oldukça büyük bir kısmına hükmettiğimiz dünyanın parçaları.

Isn't that amazing?

Bu harika değil mi?

And a lot of people could not wait

Ve birçok insan

to get rid of us, to kick us out, including the United States.

bizden kurtulmak için sabırsızlandı, Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere bizi kapı dışarı etti.

Even they couldn't stand us. Steve?

Onlar bile bize dayanamadı. Steve?

Well, I don't think they I don't think we can we can blame the queen for that.

Bunun için kraliçeyi suçlayabileceğimizi sanmıyorum.

Well, I'm not I'm not blaming the queen for that.

Bunun için kraliçeyi suçlamıyorum.

I'm blaming the monarchy for that.

Bunun için monarşiyi suçluyorum.

There's a big difference.

Büyük bir fark var.

Christina says, I have to be honest.

Christina, dürüst olmam gerektiğini söylüyor.

The platinum jubilee was stunning and grand.

Platin jübile çarpıcı ve görkemliydi.

Well, spectacle.

Şey, gözlük.

Yes, I think it was.

Evet, sanırım öyleydi.

700 drones

700 insansız hava aracı,

created some lovely sights

above Buckingham Palace last night during the concert, including the royal corgi

dün gece konser sırasında Buckingham Sarayı üzerinde bazı güzel manzaralar yarattı, aralarında kemikli kraliyet corgi

with a bone Yes, the queen's handbag.

Evet, kraliçenin çantası.

And also, I think what else was there was a cup of tea being poured as well.

Ayrıca, sanırım başka ne vardı ki, bir bardak çay da dökülüyordu.

But that was all done with drones. However,

Ama bunların hepsi insansız hava araçlarıyla yapıldı. Ancak

I have to say they stole the idea from the Chinese.

fikri Çinlilerden çaldıklarını söylemeliyim.

The Chinese did that first.

Bunu ilk Çinliler yaptı.

Unfortunately, when they had the opening

Ne yazık ki,

ceremony of the Olympics last year,

geçen yıl Olimpiyatların açılış törenini yaptıklarında,

they have the big drones going over

büyük insansız hava araçlarının üzerinden geçiyorlar

and it was creating all these lovely pictures in the sky.

ve bu, gökyüzünde tüm bu güzel resimleri oluşturuyordu.

So I believe it was the Chinese who did that first.

Bu yüzden bunu ilk yapanın Çinliler olduğuna inanıyorum.

But it was still impressive.

Ama yine de etkileyiciydi.

Still amazing, still wonderful.

Yine harika, yine harika.

Please don't complain.

Lütfen şikayet etme.

Don't come round and push a custard pie into my face,

Gelip suratıma kremalı turta sürme

please.

lütfen.

So what were you doing today then, Mr. Duncan?

O zaman bugün ne yapıyordunuz Bay Duncan?

Well, basically, what we have been doing.

Peki, temelde, ne yapıyorduk.

But can I just say, there is something special happening

Ama şunu söyleyebilir miyim,

this weekend as well here and much Wenlock,

bu hafta sonu burada ve birçok Wenlock'ta özel bir şeyler oluyor

and it's not connected to the Jubilee.

ve bunun Jubilee ile bağlantısı yok.

There is a special festival taking place.

Özel bir festival yapılıyor.

It takes place, in fact, every year.

Aslında her yıl yapılıyor.

So the much Wenlock Festival has kicked off this weekend and there are lots of performances.

Wenlock Festivali bu hafta sonu başladı ve pek çok performans var.

So this is all about art and performance,

Yani bu tamamen sanat ve performansla ilgili,

something that I think Steve might be interested in.

Steve'in ilgilenebileceğini düşündüğüm bir şey.

And we have celebrations of all sorts of different types

Ve

of art and expression, including music, acting,

müzik, oyunculuk da dahil olmak üzere her türden farklı sanat ve ifade türü kutlamalarımız var

And there is even an appearance

ve hatta şu anda gerçekleşen bir görünüm bile var.

that is happening right now by that well known hostage, Terry Waite.

Tanınmış rehine Terry Waite tarafından.

Terry Waite at the moment, is sitting on much Wenlock Green

Şu anda Terry Waite, Wenlock Green'de oturmuş,

talking about his well his life and also the time he was taken hostage

hayatından ve rehin alındığı zamandan bahsediyor

There he is.

Look at 230.

.

230'a bakın. Kurtuluş Ordusu'nu

We also have some songs of praise for the Salvation Army.

öven şarkılarımız da var .

There's a bit of Hamlet on the seventh. Mr.

Yedincide biraz Hamlet var. Bay

Steve Hamlet in the habit of acting.

Steve Hamlet'in oyunculuk alışkanlığı var.

So maybe we can go go along and watch that

O yüzden belki gidip

Anything else that catches your eye?

gözünüze çarpan başka bir şey olduğunu izleyebiliriz? Dün

Well, they had

they had a Proms concert last night,

gece bir Proms konseri vermişlerdi, kahvemizi ve yerel çay dükkânımızı içmeye gittiğimizde

which we saw and heard some of the rehearsals

provalarından bazılarını gördük ve duyduk

for when we went in for our cup of coffee

and the local tea shop

and we could hear them practising

ve

Land of Hope and Glory and various other

Land of Hope and Glory ve çeşitli provalarını duyabiliyorduk.

bits of music that they usually play on the last night of the prom,

Genellikle mezuniyet balosunun son gecesinde çaldıkları müzik parçaları,

they played God Save the Queen about 50 times.

God Save the Queen'i yaklaşık 50 kez çaldılar.

It did seem to be over practising.

Fazla pratik yapıyor gibiydi.

We were thinking of going to it, but

Oraya gitmeyi düşünüyorduk ama

it would have been a bit of a rush.

biraz acelemiz olacaktı.

Plus, I'm always slightly disappointed when I go to see

Artı, yerel orkestraları ve sanatçıları görmeye gittiğimde her zaman biraz hayal kırıklığına uğradım

local orchestras and performers

because I'm always a bit.

çünkü ben her zaman biraz.

I'm not being snooty.

Kibirli değilim.

No, I'm not being snooty.

Hayır, kibirli değilim.

They're not as good as you that well.

Onlar senin kadar iyi değiller.

When you've seen, you know, good orchestras

İyi orkestraların

perform, I suppose you ought to go along and support them.

performans sergilediğini gördüğünüzde, sanırım siz de onlara katılmalı ve onları desteklemelisiniz.

But I'm always a bit disappointed when I go and see that.

Ama ne zaman gidip bunu görsem biraz hayal kırıklığına uğruyorum .

It's like, I like being in amateur dramatic.

Sanki amatör dramada olmayı seviyorum. Demek istediğim,

I mean I'm part of the AM DRAM scene,

[ __ ] DRAM sahnesinin bir parçasıyım,

I perform in it, but I hate going to watch it

orada oynuyorum, ama onu izlemekten nefret ediyorum

because I think, Oh, this is awful and yet I'm in them so I won't do

çünkü, Oh, bu korkunç ve yine de onların içindeyim, bu yüzden yapmayacağım

oh, people are thinking about me performing in them, but I don't like going to see them

oh, insanlar onlarda performans sergileyeceğimi düşünüyorum ama onları görmekten hoşlanmıyorum

because I, well, I end up laughing in all the wrong places.

çünkü sonunda yanlış yerlere gülüyorum.

And yet I'm in it and part of it.

Yine de ben onun içindeyim ve bir parçasıyım.

So I'd rather just not watch it and just be in it and then I can't see how bad it really is.

Bu yüzden onu izlememeyi ve sadece içinde olmayı tercih ederim ve sonra gerçekten ne kadar kötü olduğunu göremem. Her

It's, it Anyway, I thought that sounded quite good.

neyse, kulağa oldukça iyi geldiğini düşündüm.

I suppose that's one way of looking at it.

Sanırım buna bakmanın bir yolu da bu.

Yeah, I suppose.

Evet, sanırım.

We're going to take a quick break because I need to drink some water

Kısa bir ara vereceğiz çünkü biraz su içmem gerekiyor

and then we will be back right after this.

ve bundan hemen sonra geri döneceğiz.

Enjoy the lovely cattle

Sevimli sığırların tadını çıkarın

It is English addicts.

İngiliz bağımlılarıdır.

And there we saw the cows, the lovely cows

Ve orada inekleri gördük,

at the back of the house.

evin arkasındaki sevimli inekleri.

Mm. We are fine.

mm. İyiyiz.

Mr. Steve.

Bay Steve.

Yeah, this is I'm calling this my pageant tie,

Evet, buna yarışma kravatım diyorum,

because unlike you, you've got a union jack tie.

çünkü senin aksine, sen bir sendika kravatına sahipsin.

I'm flying the flag.

Bayrağı dalgalandırıyorum.

I haven't got one of those.

Onlardan birine sahip değilim.

I haven't got anything in red, white and blue.

Kırmızı, beyaz ve mavi hiçbir şeyim yok.

So I thought I'd wear this, which looked sort of a bit pageantry. Hmm.

Ben de biraz gösterişli görünen bunu giyeyim dedim. Hmm.

It looks like it looks like going to a celebration.

Bir kutlamaya gidiyor gibi görünüyor.

Exactly.

Kesinlikle.

And I thought I'd wear black as you were wearing white.

Ben de senin beyaz giydiğin gibi ben siyah giyeyim dedim.

Do you always wear this tie every week?

Her hafta bu kravatı takar mısın?

I remember I have my purple tie normally.

Mor kravatımı normalde taktığımı hatırlıyorum.

You do?

Yes, my purple one.

Siz yapıyorsunuz?

Evet, mor olanım.

But today I thought I would become a little bit patriotic.

Ama bugün biraz vatansever olacağımı düşündüm.

A lot of people are patriotic, I suppose.

Pek çok insan vatansever sanırım.

In this country, we always seem to go

Bu ülkede, kutlamalarımızla her zaman sonuna kadar gidiyor gibiyiz

all the way with our celebrations.

. Londra

Lots of people were walking around the streets of London dressed in clothing.

sokaklarında pek çok insan kıyafetleri içinde dolaşıyordu.

Some of them were dressed like the queen.

Bazıları kraliçe gibi giyinmişti.

And some of them were dressed like Queen's as well.

Bazıları da Queen'inki gibi giyinmişti.

Because, of course, it's Pride Month as well.

Çünkü, elbette, aynı zamanda Onur Ayı.

That's correct. Pride Month. Everyone.

Bu doğru. Onur Ayı. Herkes.

Everyone is to the games this month

Herkes bu ay

just for June and the next month.

sadece haziran ve gelecek ay maçlarda.

They couldn't care less, but this month it's it's Pride Month

Daha az umursayamazlardı, ama bu ay Onur Ayı

and a lot of people are celebrating that as well.

ve birçok insan da bunu kutluyor.

So I suppose you could say that June is a busy month.

Yani sanırım Haziran ayı yoğun bir ay diyebilirsiniz.

Catarina asks

Catarina,

at the Much Wenlock Festival.

Much Wenlock Festivalinde soruyor.

Do they have traditional countryside games and competitions?

Geleneksel kırsal oyunlar ve yarışmalar var mı?

No, they don't.

Hayır, yapmazlar.

But we do have the Olympic Games.

Ama Olimpiyat Oyunlarımız var.

Yes, the local Olympic Games here in much Wenlock,

Evet, Wenlock'taki yerel Olimpiyat Oyunları,

which was the inspiration for the modern Olympic Games.

modern Olimpiyat Oyunlarına ilham kaynağı oldu.

So that is the one thing that much Wenlock.

Yani bu kadar Wenlock olan tek şey bu.

The place we live in is famous for being the inspiration for the modern Olympic Games.

Yaşadığımız yer, modern olimpiyat oyunlarına ilham kaynağı olmasıyla ünlüdür.

And Christina says something like a sack race.

Ve Christina çuval yarışı gibi bir şey söylüyor.

Yes, they might do that in the school

Evet, bunu okulda yapabilirler

and sometimes they have them at parents evenings.

ve bazen veli akşamlarında yaparlar.

But no, the much Wenlock Festival really is about music and art, isn't it?

Ama hayır, Wenlock Festivali gerçekten müzik ve sanatla ilgili, değil mi?

Really means it's a bit more high brow for months performances.

Gerçekten, aylarca süren performanslar için biraz daha yüksek olduğu anlamına geliyor .

You have to pay to go to them.

Onlara gitmek için para ödemeniz gerekiyor.

Most of them are in the evening and you have to pay to go and it's sort of yeah, as Mr.

Çoğu akşam ve gitmek için para ödemeniz gerekiyor ve bu bir bakıma evet, Bay

Duncan showed, there are people giving talks, famous people

Duncan'ın gösterdiği gibi, konuşmalar yapan insanlar,

giving talks about their lives, choirs, local performers,

hayatları hakkında konuşan ünlü insanlar, korolar, yerel sanatçılar,

artists, that sort of thing. Hmm.

sanatçılar, bu tür şeyler var. şey. Hmm.

And like last night there was a local orchestra

Ve dün gece olduğu gibi yerel bir orkestra

playing Aboriginal

symphony Tony.

Tony Aborijin senfonisini çalıyordu.

I think that. Cool. Let's look that up.

Bence. Serin. Şuna bir bakalım.

We're playing last night, so there are sort of local

Dün gece çalıyoruz, bu yüzden bir tür yerel

orchestral groups

orkestra grubu var

and Bridgenorth, which isn't too far from here,

ve buradan çok da uzak olmayan Bridgenorth,

is quite famous for its sort of art and music. Hmm.

sanatı ve müziğiyle oldukça ünlü. Hmm.

And somebody

once said to me years ago, if you want to join a very good quality

Ve

yıllar önce biri bana çok kaliteli bir

sort of musical society, join the one in Bridgenorth.

müzik topluluğuna katılmak istiyorsan Bridgenorth'taki topluluğa katıl demişti.

It's supposed to be one of the best ones in the area.

Bölgedeki en iyilerden biri olması gerekiyordu.

It's also a very beautiful place to visit because they have they have two towns.

Ayrıca ziyaret etmek için çok güzel bir yer çünkü iki kasabaları var.

They have two towns.

İki kasabaları var.

They have the low town and the high town.

Alçak şehirleri ve yüksek şehirleri var.

And you go up to the high town in this little railway that goes up the side of the hill

Ve tepenin yamacından yüksek kasaba Bridgenorth'a çıkan bu küçük demiryoluyla

to the high town of Bridgenorth, a very nice place.

yüksek şehre çıkıyorsunuz, çok güzel bir yer.

In fact, Palmira said that they have

Aslında Palmira, Klaipeda'ya sahip olduklarını söyledi

Klaipeda.

.

I'm not sure if I pronounce that correctly.

Bunu doğru telaffuz ettiğimden emin değilim.

A big folk festival.

Büyük bir halk festivali.

Folk bands from all over Europe will be going.

Avrupa'nın her yerinden folklor grupları gelecek.

We have something not too far from here.

Buradan çok uzakta olmayan bir şeyimiz var.

Don't win in town for every year.

Her yıl kasabada kazanma.

There's one of these sort of open air events,

Bu tür açık hava olaylarından biri var,

um, what I call them via this band playing.

um, onlara bu grup çalarak dediğim şey.

And people still stay overnight in tents and sleep in tents.

Ve insanlar hala geceleri çadırlarda kalıyor ve çadırlarda uyuyor.

Lots of drugs.

Bir sürü uyuşturucu.

Like a festival.

Festival gibi.

Yes, a festival. That's the word I was looking for.

Evet, bir festival. Aradığım kelime buydu.

They had come about.

It's called the one they have here locally.

Ortaya çıkmışlardı.

Yerel olarak burada sahip oldukları denir.

They have them all over the country.

Ülkenin her yerinde varlar.

These sort of festivals where you sort of

Bu tür festivallerde bir nevi

stay for two or three nights, don't wash take a tent.

iki-üç gece kalınır, yıkanılmaz, çadır kurulur.

It's always going to be raining and muddy, and then you get to to listen to

Her zaman yağmur yağacak ve çamurlu olacak ve sonra ünlüleri çalmak için gelen

what could be quite famous bands coming to play the famous one,

oldukça ünlü grupların ne olabileceğini dinleyeceksiniz,

of course, is at Stonehenge every year.

tabii ki her yıl Stonehenge'de.

They have one of those.

Onlardan birine sahipler.

But that's a festival, not a pageant, is it?

Ama bu bir festival, gösteri değil, değil mi?

Stonehenge, they have it.

Stonehenge, ellerinde.

I think it's near there. Isn't it?

Sanırım oraya yakın. değil mi

It's not far from there.

Oradan uzak değil.

Why do you think it is then?

O zaman neden olduğunu düşünüyorsun?

I'm not going to say, but

Söylemeyeceğim ama

they have a big they have a big festival in a farm.

bir çiftlikte büyük bir festivalleri var.

That's right.

Bu doğru.

I thought it was near Stonehenge, though.

Yine de Stonehenge'e yakın olduğunu sanıyordum.

Glastonbury, you see.

Glastonbury, görüyorsun.

That's it. Glastonbury, I think it's down.

Bu kadar. Glastonbury, sanırım çöktü.

I think it is nearby.

Sanırım yakınlarda.

It is the same sort of area.

Aynı türden bir alandır.

Sounds like sort of King Arthur's sort of territory.

Kulağa bir nevi Kral Arthur'un bölgesi gibi geliyor.

Hmm. It's. Well, there's lots of mounds.

Hmm. Onun. Pek çok höyük var.

Lots of ancient mounds.

Bir sürü antik höyük.

Where people were buried

İnsanların gömüldüğü yer

So here we go.

İşte başlıyoruz.

We're looking at a few things today, Steve.

Bugün birkaç şeye bakıyoruz, Steve.

We are looking at

stereotypes of the British person

İngiliz insanının klişelerine bakıyoruz

because we are talking about britain today.

çünkü bugün İngiltere hakkında konuşuyoruz.

The celebration for the queen.

Kraliçe için kutlama.

Yesterday, Mr Steve was busy cooking a lovely meal.

Dün, Bay Steve güzel bir yemek pişirmekle meşguldü.

We had Chilli Con Khan yesterday.

Dün Chilli Con Khan vardı.

However, last week, steve also made something else

Ancak geçen hafta Steve, var olan

in one of the most amazing things that exists, our lovely slow cooker.

en harika şeylerden biri olan sevimli yavaş pişiricimizde başka bir şey daha yaptı.

And there it is.

Ve işte burada.

So that's what we had last week is this lentil daal

Demek geçen hafta sahip olduğumuz şey bu mercimek daal,

it looks like vomit,

kusmuk gibi görünüyor,

but yes, it is lentil daal.

ama evet, mercimek daal.

Yes, it's I'm using red lentils.

Evet kırmızı mercimek kullanıyorum.

And I've put a lot of vegetables in with it.

Ve içine bir sürü sebze koydum.

A vegetable stock cubed, some carrots in there, as you can see, some celery.

Bir sebze suyu, içinde biraz havuç, gördüğünüz gibi, biraz kereviz.

I think I put a pepper in there as well.

Biber de koydum sanırım.

And some curry powder

Ve biraz köri tozu

and some ginger and some garlic

ve biraz zencefil ve biraz sarımsak

and yes, the magical slow cook

ve evet, büyülü yavaş aşçı içindeki

has done everything in it in, throw it all in, have it in

her şeyi yaptı, hepsini içine at, içeri al

or bung it in and leave it for a few hours, come back.

veya tıka ve birkaç saat bırak, geri gel.

And if you've got a lovely meal, it's amazing.

Ve güzel bir yemeğiniz varsa, bu harikadır.

And we love this now, don't we? Yes.

Ve şimdi bunu seviyoruz, değil mi? Evet.

And there's enough in there for two days.

Ve orada iki gün yetecek kadar var.

And if you you know, if you're feeling a bit

Ve eğer biliyorsan, kendini biraz

blocked up, I'd have bit of constipation if you're a bit backed up.

tıkanmış hissediyorsan, sen biraz yedeklenmişsen benim biraz kabızlığım olur.

OK, have some of my lentil down within 24 hours.

Tamam, mercimeğimin bir kısmını 24 saat içinde ye. Size

I can guarantee you yes.

evet garanti edebilirim.

You would have had a good clearing. Good.

İyi bir temizlik yapmış olurdun. İyi.

I can't get the image of vomit out of my head now.

Kusmuk görüntüsünü şimdi kafamdan atamıyorum.

You should not have said that, Steve.

Bunu söylememeliydin, Steve.

And what we have it with is rice

Ve onunla sahip olduğumuz şey pirinç

and I usually

ve ben genellikle

have some cook some sweet potatoes with it as well.

onunla biraz tatlı patates de pişiririm.

Angela says in Holland, we also have the best

Angela, Hollanda'da

fancy clothes and accessories on Kings Day.

Krallar Günü için en güzel kıyafet ve aksesuarların bizde olduğunu söylüyor.

Everything is in red white and blue and orange orange

because of the former King of Holland, William of Orange or William of Orange.

Eski Hollanda Kralı, William of Orange veya William of Orange yüzünden her şey kırmızı beyaz ve mavi ve turuncu turuncu.

A very well known, very famous historic figure.

Çok iyi bilinen, çok ünlü bir tarihi figür.

That's right.

Bu doğru.

Maybe you could maybe give us a little summary

Belki bize

of why he was so famous William of Orange.

onun neden bu kadar ünlü Orange of William olduğunun küçük bir özetini verebilirsin.

Well, he was the King of Holland.

O Hollanda Kralıydı.

Yes, I know that.

Evet bunu biliyorum.

He was the ruler and particularly famous.

Hükümdardı ve özellikle ünlüydü.

No one missed no one messed around with William of Orange.

Kimse William of Orange ile uğraşmadı, kimse kaçırmadı.

He would he would come at you with his big sword.

Büyük kılıcıyla üzerine gelirdi.

Christina. Yes.

Christina. Evet.

Royal family is a major tourist attraction.

Kraliyet ailesi önemli bir turistik cazibe merkezidir.

And you associate that particularly with the UK.

Ve bunu özellikle İngiltere ile ilişkilendiriyorsunuz.

And this is often the argument that people make.

Ve bu genellikle insanların öne sürdüğü argümandır.

Yes, the queen does

Evet, kraliçe vergi

use up a certain amount of taxpayers money,

mükelleflerinin belli bir miktar parasını tüketiyor

but the people that would argue against that would say that

ama buna karşı çıkanlar, bunun ülkeye turizm gibi şeylerle getirilen

that's more than made up for in the revenue that's brought into the country

gelirle fazlasıyla telafi edildiğini söyleyecekler

by things like tourism.

.

Yeah, attracts people here.

Evet, insanları buraya çekiyor.

I don't know whether that is the case, but I don't know the figures.

Öyle mi bilmiyorum ama rakamları bilmiyorum.

But certainly people do come here specifically to go

Ama kesinlikle insanlar buraya özellikle gidip

and look around the you can visit Buckingham Palace, can't you?

etrafa bakmak için geliyorlar, Buckingham Sarayı'nı ziyaret edebilirsiniz, değil mi?

Certain parts of it are open to the public only a certain time.

Belirli bölümleri yalnızca belirli bir süre halka açıktır.

But but, but, but the most popular well,

Ama ama ama ama en popüler kuyu,

one of the most popular cities, of course, is Paris.

en popüler şehirlerden biri de tabii ki Paris.

And Paris doesn't have a monarchy.

Ve Paris'te monarşi yok.

Quite the opposite, in fact.

Aslında tam tersi.

And also, what about the United States?

Ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri ne olacak?

A republic?

Cumhuriyet mi?

They don't have any any royalty.

Herhangi bir telif hakkına sahip değiller.

So maybe that argument works to a certain degree.

Yani belki bu argüman bir dereceye kadar işe yarar.

But I think there are some people who just don't like the idea

Ama bence

of having a ruler or one person in charge.

bir hükümdarın veya bir kişinin sorumlu olması fikrinden hoşlanmayan bazı insanlar var.

Although in fairness, Steve,

Dürüst olmak gerekirse Steve,

it is ceremonial,

törensel olsa da

most of the queen's duties are ceremonial.

kraliçenin görevlerinin çoğu törenseldir.

So she can't send anyone

Bu yüzden kimseyi

to the Tower of London or have their heads chopped off.

Londra Kulesi'ne gönderemez veya kafalarını uçuramaz.

So she can't do any of that.

Yani bunların hiçbirini yapamaz.

Now, in the past, other kings of England used to love doing that.

Geçmişte, İngiltere'nin diğer kralları bunu yapmayı severdi.

It was their thing and they became quite well known for it.

Bu onların işiydi ve bununla oldukça iyi tanındılar.

Well, maybe she maybe she can have a quiet word

Şey, belki

with people in the background you know, people she doesn't like.

arka planda bildiğin, sevmediği insanlarla sessizce konuşabilir.

Maybe, you know, bit of that goes on

Belki biraz devam ediyor

but of course, she she lives she is now living

ama tabii ki o yaşıyor, şimdi

in where she living.

yaşadığı yerde yaşıyor.

She's not living in Buckingham Palace anymore, is she?

Artık Buckingham Sarayı'nda yaşamıyor, değil mi?

She has a castle. She's in Windsor.

Onun bir kalesi var. Windsor'da.

So it's where she was last night, as far away as possible

Yani dün gece olduğu yerde,

from all the noise of the singers and singers.

şarkıcıların ve şarkıcıların tüm gürültüsünden olabildiğince uzakta.

I use that term very loosely.

Bu terimi çok gevşek kullanıyorum.

It's fun.

Eğlenceli.

Wasn't it just a bit something different to you?

Senin için biraz farklı bir şey değil miydi?

It was.

You were shouting at the television, so I liked it at first.

Oldu.

Televizyona bağırıyordun, bu yüzden başta hoşuma gitti.

Are these people I don't know who they are at first I thought, OK, yes, this is all right.

Bu insanlar kim olduklarını bilmiyorum ilk başta tamam, evet, sorun değil diye düşündüm.

And then it sort of went downhill.

Ve sonra bir şekilde yokuş aşağı gitti.

Then I went upstairs to do something else and I came back again and hadn't got much better.

Sonra başka bir şey yapmak için üst kata çıktım ve tekrar geri döndüm ve pek iyileşmedim.

But then I think that just shows that we are a bit over the hill, a bit old, you know?

Ama sonra bence bu biraz tepenin üzerinde olduğumuzu gösteriyor, biraz yaşlı, anlıyor musun?

Well, Diana Ross was singing well.

Şey, Diana Ross iyi şarkı söylüyordu. Şarkı söylemiyormuş

She was she was miming not really singing.

gibi yapıyordu.

And I love the fact that she didn't really move either.

Ve gerçekten hareket etmemesine de bayılıyorum.

She just stood there in the middle of the stage like a giant blancmange.

Sahnenin ortasında dev bir kütük gibi öylece duruyordu.

Yes, it was misty.

Evet, pusluydu.

I mean, they didn't.

Yani, yapmadılar.

Yes, she was trying to get up and down the steps.

Evet, merdivenlerden inip çıkmaya çalışıyordu.

And at the very end, my point is, I'm not against Diana Ross

Ve en sonunda, söylemek istediğim şu ki,

before anyone says anything to you against Diana Ross.

biri size Diana Ross aleyhinde bir şey söylemeden önce ben Diana Ross'a karşı değilim.

She's an icon.

O bir ikon.

I'm not saying that.

Bunu söylemiyorum.

But I'm sure there must have been many British people that you could have had to close the ceremony,

Ama eminim töreni kapatmak zorunda kalabileceğiniz birçok İngiliz vardır,

maybe queen could have come back

belki de kraliçe

to do an amazing rendition of God Save the Queen.

Tanrı Kraliçeyi Korusun'un harika bir yorumunu yapmak için geri gelebilirdi.

Brian May could be twang ding his guitar

Brian May,

in the only way he knows how.

bildiği tek şekilde gitarını tıngırdatıyor olabilir.

So but I just thought it was a bit odd.

Yani, ama bunun biraz tuhaf olduğunu düşündüm.

It's a bit strange at all.

Bu biraz garip.

It all fell flat, I think.

Her şey düz gitti, sanırım.

Well, that's yes, that's our impression.

Evet, bu bizim izlenimimiz.

But I think it's a lot of people don't think she's very hard you can't really, you know,

Ama bence pek çok insan onun çok zor olduğunu düşünmüyor, bilirsiniz,

just going to go on Twitter and nobody seemed to enjoy the celebrations last night.

sadece Twitter'a giriyorsunuz ve kimse dün geceki kutlamalardan zevk almıyor gibi görünüyor.

A lot of people asking why did they choose Diana Ross when she's she's American

Pek çok insan Diana Ross'u Amerikanken

and also nearly 80

ve neredeyse 80 yaşındayken neden seçtiklerini soruyor, kapatabilecekleri

it must have been somebody else they could have closed with

başka biri olmalı,

maybe maybe Adele's someone who had a bit of a yeah Adele

belki Adele biraz evet diyen biri Adele,

I know a lot of these performers are you know what we would say over the hill

bu oyuncuların çoğunu biliyorum. tepenin üzerinden ne diyeceğimizi biliyorsunuz,

what about one direction they could have one direction forming

peki ya one direction, reform oluşturan ve bir performans sergileyen one direction'a sahip olabilirler,

reforming and doing a performance

apparently they had Jason Donovan on last night as well that's how desperate they were

görünüşe göre dün gece Jason Donovan da vardı, işte bu kadar çaresizdiler,

yeah.

I mean I think she's a popular with the royals isn't she?

evet.

Demek istediğim, kraliyet ailesi arasında popüler olduğunu düşünüyorum, değil mi?

I think she apparently Diana Ross is I thought Prince chose like the three degrees

Görünüşe göre o Diana Ross, Prens'in üç dereceyi seçtiğini sanıyordum,

apparently Diana Ross is quite popular with the royal family.

görünüşe göre Diana Ross kraliyet ailesi arasında oldukça popüler.

So that's probably got something to do with why she was chosen.

Bu muhtemelen neden seçildiğiyle ilgili bir şey .

I would have preferred Shirley Bassey.

Shirley Bassey'i tercih ederdim.

But, you know, it is a mystery it is a mystery. Yes.

Ama, bilirsiniz, bu bir muamma, bu bir muamma. Evet.

I'm sure they did a better job than we could have done.

Eminim bizim yapabileceğimizden daha iyi bir iş çıkardılar.

Well, and I can mine to a song and certainly

Pekala, ben de bir şarkıya ve kesinlikle

all the all the

tümüne

what would you call the light show?

ışık şovu dediğiniz şey olabilir mi?

And everything was was pretty fantastic.

Ve her şey oldukça harikaydı.

And all the production of it was excellent.

Ve tüm üretimi mükemmeldi.

I don't any and of course, a lot of production issues, a lot of people were talking

Hiç ve tabii ki pek çok üretim sorunu yok, birçok insan

about the little bit with Paddington Bear as well, putting

Paddington Bear ile de biraz hakkında konuşuyordu,

Paddington Bear in the Queen and did you see it?

Paddington Bear'ı Kraliçe'ye koyuyordu ve gördünüz mü?

I've got a little steal from it.

Ondan biraz çaldım.

I can't show too much of it because I will be flagged

Çok fazla gösteremeyeceğim çünkü

for copyright because you know that that's what everyone likes to do.

telif hakkı nedeniyle işaretleneceğim çünkü herkesin yapmayı sevdiği şeyin bu olduğunu biliyorsunuz.

So so there it is on the screen now.

Yani şimdi ekranda.

So there is the Queen and there is Paddington

Yani Kraliçe var ve Paddington

Bear and a lot of people were quite impressed with the special effects,

Ayı var ve pek çok insan özel efektlerden, hayvanı ne kadar

the the lovely way

güzel bir şekilde

in which they made the animal look look real.

gerçekmiş gibi göstermelerinden oldukça etkilendi.

It was it was quite surprising and yeah, it's quite delightful.

Oldukça şaşırtıcıydı ve evet, oldukça hoştu.

Yeah. It's CGI, you see, although I also have a feeling

Evet. Bu CGI, anlıyor musunuz,

that the Queen was CGI as well,

Kraliçe'nin de CGI olduğu hissine kapılsam da,

because there is no way that the Queen was doing all of that.

çünkü bunların hepsini Kraliçe'nin yapmasına imkan yok .

I'm not sure.

Emin değilim.

I don't question it. I think no, I'm not questioning it.

Bunu sorgulamıyorum. Bence hayır, sorgulamıyorum.

You are allowed to do these things.

Bunları yapmanıza izin verilir.

One of the things about living in a free country is you can say these things.

Özgür bir ülkede yaşamakla ilgili şeylerden biri de bunları söyleyebilmenizdir.

You can walk down the road with a sign

that says The Queen of England smells and no one can stop you.

İngiltere Kraliçesi kokuyor ve kimse sizi durduramaz yazan bir tabelayla yolda yürüyebilirsiniz. Demek

So that's the beautiful thing.

güzel olan bu.

So if you don't like something, we can say it.

Yani bir şeyi beğenmezseniz, söyleyebiliriz.

You see, I won't be locked up as far as I know.

Görüyorsun, bildiğim kadarıyla hapse girmeyeceğim.

Anyway,

Her neyse,

you certainly won't be getting an OBE either.

kesinlikle bir OBE de almayacaksın.

I don't want one.

I want an honour.

istemiyorum.

bir onur istiyorum Zaten şimdiye

I think it's the biggest Sell-Out ever

kadarki en büyük Satış olduğunu düşünüyorum

anyway.

.

You want one of your services to teaching English?

Hizmetlerinizden birini İngilizce öğretmek için mi istiyorsunuz?

No, I don't want I don't want an OBE.

Hayır, istemiyorum OBE istemiyorum.

I don't want an mba. I don't want any of those things.

MBA istemiyorum. Bunların hiçbirini istemiyorum. Milyonuncu abonem için

A little play button from YouTube would be nice for my millionth subscriber.

YouTube'dan küçük bir oynat düğmesi iyi olurdu.

Well, when I reach it, Angela says yes.

Ulaştığımda, Angela evet diyor.

Angela venders and and I love that name.

Angela satıcılar ve ben bu ismi seviyorum.

Shirley Bassey used to be my favourite singer. Yes.

Shirley Bassey eskiden en sevdiğim şarkıcıydı. Evet.

Well, we expected at least Shirley

En azından Shirley

Bassey or Tom Jones to be there, but neither of them were there.

Bassey veya Tom Jones'un orada olmasını bekliyorduk ama ikisi de orada değildi.

No, they could have done a duet. Yes. Instead they had.

Hayır, düet yapabilirlerdi. Evet. Bunun yerine vardı. Avaz avaz bağıran

They had Rod Stewart, who was just screaming at the top of his voice.

Rod Stewart vardı .

Yeah.

Somebody said, was he actually singing in the right key?

Evet.

Birisi gerçekten doğru tonda mı şarkı söylüyor dedi?

And then somebody else commented that it was a different version of the song.

Ve sonra başka biri bunun şarkının farklı bir versiyonu olduğu yorumunu yaptı.

I think it was. I think it was a different universe.

Sanırım öyleydi. Bence farklı bir evrendi.

I didn't actually see that performance.

Aslında o performansı göremedim. Çoğu

That particular performance wasn't very good,

çok iyi olmasa da, bu özel performans çok

although most of it wasn't very good.

iyi değildi.

The only bit I liked was the rendition of Nessun Dorma by Andre Bocelli.

Sevdiğim tek kısım Andre Bocelli'nin Nessun Dorma yorumuydu .

Did you watch that then? He's brilliant.

izledin mi o zaman O harika.

Yes, he's amazing.

Evet, o harika.

And a close friend of Nile Rodgers, apparently.

Ve görünüşe göre Nile Rodgers'ın yakın bir arkadaşı.

OK, as I discovered today, listening

Tamam, bugün keşfettiğim gibi,

to an interview with Nile Rodgers was also there.

Nile Rodgers ile yapılan bir röportajı dinlemek de oradaydı.

Seems to know everyone. Yes.

Herkesi tanıyor gibi görünüyor. Evet.

Nile Rodgers is is a guy who who

Nile Rodgers,

created the disco sound of the late 1970s.

1970'lerin sonlarında disko sesini yaratan bir adamdır.

He was one of those who made a certain type of music popular.

Belli bir müzik türünü popüler yapanlardan biriydi.

And of course he was he was big in in the seventies with with his group wasn't it.

Ve tabii ki yetmişlerde grubuyla büyüktü, değil mi?

Yes, that's right. Yes, he was.

Evet bu doğru. Evet oydu.

Yes. That iconic sound.

Evet. O ikonik ses.

That's Chic by the way.

Bu arada bu Chic.

Chic was who he played with and of course he's done lots of other things as well.

Chic, birlikte oynadığı kişiydi ve elbette başka pek çok şey de yaptı.

And that's the reason why he was on with Duran Duran last night

Ve bu yüzden dün gece Duran Duran'la birlikteydi

because he did produce some of their later music

çünkü daha sonraki müziklerinden bazılarını o yaptı

Mr. Duncan, you are so knowledgeable.

Bay Duncan, çok bilgilisiniz.

Luca,

Luca,

Luca, Harriet Variety says Hello, Mr.

Luca, Harriet Variety merhaba diyor, Bay

Duncan and Mr.

Duncan ve Bay

Steed finally I've got to see you live.

Steed sonunda sizi canlı görmeliyim.

We are live. We are very live. Yes.

Yaşıyoruz. çok canlıyız. Evet.

And that is Mr.

Ve bu, Bay

Duncan is very festive.

Duncan'ın çok şenlikli olduğu.

There we are at the top of the of the mail room

Posta odasının tepesindeyiz,

looking down on live on Buckingham Palace. Yes.

Buckingham Sarayı'nı canlı izliyoruz. Evet.

And we've got our own float. Yeah.

Ve kendi şamandıramız var. Evet.

And we will be part of the pageant later on.

Ve daha sonra yarışmanın bir parçası olacağız.

I think we're near towards the back, aren't we?

Sanırım arkaya yakınız, değil mi?

As we finish this live stream, today will be straight off onto our float yeah. OK.

Bu canlı yayını bitirdiğimizde, bugün doğrudan şamandıramıza geçeceğiz, evet. TAMAM.

And we'll be going straight down the mile.

Ve düz bir milden aşağı gideceğiz.

Of course, the queen is here as well.

Tabii kraliçe de burada. İşte

There she is. She's she's not very tall.

orada. O çok uzun değil.

She's expecting to make another appearance

on the famous balcony really later on. Yes.

Gerçekten daha sonra ünlü balkonda bir kez daha görünmeyi bekliyor. Evet.

Did you know that that balcony was added on later

O balkonun sonradan eklendiğini biliyor

did did you know that the the front of Buckingham

muydunuz Buckingham Sarayı'nın ön cephesinde

Palace did not have the balcony?

balkon olmadığını biliyor muydunuz? Daha

It was added later when the royal family decided that now and again

sonra, kraliyet ailesi ara sıra

they could come out the front and wave to all the peasants.

öne çıkıp tüm köylülere el sallayabileceklerine karar verdiğinde eklendi.

And that's the reason why it was put there.

Ve oraya konmasının nedeni de buydu.

But a good idea there is the queen.

Ama kraliçenin olması iyi bir fikir.

Hello, I'm the queen of England, but I've been on the throne

Merhaba, ben İngiltere kraliçesiyim ama

for 70 years.

70 yıldır tahttayım.

When I say on the throne I don't mean on the toilet,

Tahtta derken tuvaleti kastetmiyorum

because on the throne can also mean on the toilet.

çünkü tahtta tuvalette de olabilir.

Angela, not angle I just want me to pronounce it in the German.

Angela, açı değil, sadece Almanca telaffuz etmemi istiyorum.

I know.

I don't know why you did well, because often it is pronounced that way.

Biliyorum.

Neden iyi yaptın bilmiyorum, çünkü genellikle bu şekilde telaffuz edilir. Özür

So apologies, Angela.

dilerim, Angela.

You don't want to be pregnant.

Hamile kalmak istemiyorsun. Angela Merkel gibi

You don't want to be called Angela as in as, like, Angela Merkel.

Angela olarak anılmak istemezsin .

But she will keep repeating it and saying it again and again

Ama bunu tekrarlamaya ve tekrar tekrar söylemeye devam edecek

oh, I thought you were going to do a Prince Charles then.

oh, o zaman bir Prens Charles yapacağını düşünmüştüm .

No, no.

Hayır hayır.

And then

Ve sonra

I will do it instead. Hello?

onun yerine ben yapacağım. Merhaba?

Hello. This is.

Merhaba. Bu.

This is Prince Charles. Yeah.

Bu Prens Charles. Evet.

I hope you're enjoying today's live stream.

Umarım bugünün canlı yayınından keyif alıyorsundur.

It is very, very good.

Bu çok, çok iyi.

And please, tomorrow, when you go out for a walk can you please

Ve lütfen, yarın yürüyüşe çıktığında

hug a tree just for me?

sadece benim için bir ağaca sarılır mısın?

Thank you.

Oh, hmm.

Teşekkür ederim.

Ah, hmm.

Yes. Lucas says the queen

Evet. Lucas, kraliçenin

will soon be 100 and we'll have another celebration.

yakında 100 yaşına gireceğini ve bir kutlama daha yapacağımızı söylüyor.

Yes, we look forward to that.

Evet, bunu sabırsızlıkla bekliyoruz.

My highlight was the ring.

Benim dikkatimi çeken şey yüzüktü.

The cross study.

Çapraz çalışma.

Fingers crossed.

Parmaklar geçti.

Yes, yes, exactly. Long may she rain and all that

Evet, evet, kesinlikle. Uzun yağmur yağabilir ve

not r a i n

we're talking about the other type of which is.

diğer türden bahsettiğimiz yağmur yağmayan her şey.

Well, you're the English teacher

Peki,

you open the door.

kapıyı açan İngilizce öğretmenisin.

Well, no, I didn't.

Hayır, yapmadım.

Ah, I g

Ah,

correct and correct.

doğru ve doğru.

Rain, rain.

Yağmur, yağmur.

To rule over a language, to rule over a land is to rain.

Bir dile hakim olmak, bir ülkeye hakim olmak yağmur yağdırmaktır. Yağmur

You rain, not rain fall

yağarsın, yağmur yağmaz,

but rain over you rain over the land.

senin üzerine yağmur yağar, toprağın üzerine yağar.

The people

the peasants like us

Köylüler bizi seviyor,

so what are we talking about, Mr.

öyleyse neden bahsediyoruz Bay

Duncan?

What we're talking about what we're talking about now,

Duncan?

Şimdi bahsettiğimiz şey,

which is the Britain British people,

Britanya İngiliz halkı,

the royal family, the royal wave.

kraliyet ailesi, kraliyet dalgası.

Would you like to see the queen?

Kraliçeyi görmek ister misin?

The queen is now going to wave her hand

Kraliçe şimdi elini sallayacak,

here we go.

This is the queen waving her hand.

başlıyoruz.

Bu elini sallayan kraliçe.

Hello. Hello.

Merhaba. Merhaba.

If you want name.

isim istiyorsan

And that doesn't look like a very feminine hand.

Ve bu pek kadınsı bir ele benzemiyor.

Please give peace.

Lütfen huzur verin.

Give me money. I like money.

Bana para ver. Parayı severim.

Please give me money.

Lütfen bana para ver.

That's not very nice, Mr. Duncan.

Bu hiç hoş değil, Bay Duncan. Her

And anyway, the queen would be wearing a glove

neyse, kraliçe gerçekten eldiven giyiyor olabilir mi

really?

Wouldn't you see that?

?

Bunu görmez misin?

A leather glove.

Bir deri eldiven.

Oh, a nice white cotton glove. Yes.

Oh, güzel bir beyaz pamuklu eldiven. Evet.

Or maybe it's made of leather.

Ya da belki deriden yapılmıştır.

I don't know if

yes. What is the name of the Queen?

evet mi bilmiyorum Kraliçenin adı nedir?

The surname of the Queen?

Kraliçenin soyadı mı?

Yes, it's a very good question, but it depends. Depends.

Evet, çok güzel bir soru ama duruma göre değişir. Bağlı olmak.

If we are talking about her

history or her

Geçmişinden veya

changed name.

değişen adından bahsediyorsak.

Windsor.

Windsor.

But it wasn't originally Windsor.

Ama aslen Windsor değildi.

I can't remember exactly what it was.

Tam olarak ne olduğunu hatırlayamıyorum.

What was the.

Neydi.

It would probably been a German name.

Muhtemelen bir Alman ismi olurdu.

Yeah, I think I'm trying to remember now, but.

Evet, sanırım şimdi hatırlamaya çalışıyorum ama.

But the original name of the royal family was not was not Windsor.

Ancak kraliyet ailesinin orijinal adı Windsor değildi.

It was changed.

Değiştirildi.

So it would sound more British, but it wasn't.

Yani kulağa daha çok İngiliz gibi gelebilirdi ama öyle değildi.

It was originally German.

Aslen Almandı.

You see, they come from German stock, as they say.

Görüyorsunuz, dedikleri gibi Alman soyundan geliyorlar.

And of course, all these kings and queens used to marry each other in different countries around Europe.

Ve tabii ki, tüm bu krallar ve kraliçeler, Avrupa'nın farklı ülkelerinde birbirleriyle evlenirlerdi.

Yeah, very common hundreds of years ago, marrying somebody else's cousin or niece.

Evet, yüzlerce yıl önce başka birinin kuzeni ya da yeğeniyle evlenmek çok yaygındı.

And quite often when they were children as well.

Ve oldukça sık olarak onlar da çocukken.

Did you know that a lot of royal marriages were agreed to

Pek çok kraliyet evliliğinin,

when the people involved were still children?

ilgili kişiler henüz çocukken kabul edildiğini biliyor muydunuz?

Yes, they were arranged marriages in effect,

Evet, görücü usulü evlilikler vardı,

which you know, we often

ki biliyorsunuz,

criticise that today, but it still goes on in many cultures

bugün bunu sık sık eleştiririz, ama birçok kültürde

and certainly within the royal family, but not so much now, I don't think,

ve kesinlikle kraliyet ailesi içinde hala devam ediyor, ama şimdi o kadar değil, sanmıyorum,

certainly not in our royal family, but maybe in other parts of the world.

kesinlikle bizimkinde değil kraliyet ailesi, ama belki dünyanın başka yerlerinde.

Benedito Benedetto asks, Have you seen the Queen?

Benedito Benedetto, Kraliçeyi gördünüz mü?

I have seen the Queen in real life.

Kraliçeyi gerçek hayatta gördüm.

I saw her when I was staying down in London in a in a place called Hackney,

Londra'da, dünyada kalınması en zor en berbat yerlerden biri olan Hackney adlı bir yerde kalırken onu gördüm

which is one of the roughest awfulest worst places

in the world to stay.

.

But she was visiting a hospital nearby called

Ama yakınlardaki Home adlı bir hastaneyi ziyaret ediyordu,

Home, often home at an hospital, and I saw her come out and she waved

genellikle bir hastanedeydi ve onun dışarı çıktığını gördüm ve el salladı ve

and she got into her big glass Rolls-Royce

büyük cam Rolls-Royce'una bindi

and we made eye contact for a moment.

ve bir an göz teması kurduk.

I looked and she looked at me and we made eye contact.

Ben baktım o bana baktı ve göz teması kurduk.

There was a moment, a little moment.

Bir an vardı, küçük bir an.

She stared at me through her Bullet-Proof glass.

Kurşun Geçirmez camından bana baktı.

It was it was a touching moment and one I will never forget.

Dokunaklı bir andı ve asla unutamayacağım bir andı.

And I'm sure she will never forget either.

Ve eminim o da asla unutmayacak.

Especially because I was naked at the time.

Özellikle o sırada çıplak olduğum için.

Next,

Daha sonra,

when I was in London, I had a nice

Londra'dayken,

it had a nice impact on me with the British people.

İngilizlerle üzerimde güzel bir etkisi oldu.

They are kind and polite.

Nazik ve kibarlar.

We'll be talking about this in a moment.

Birazdan bunun hakkında konuşacağız.

By the way, unlike some people around here, which who shall remain nameless, OK, that's good,

Bu arada, burada isimsiz kalacak bazı insanların aksine, tamam, bu iyi,

kind, polite, even though I know I can't generalise,

nazik, kibar, genelleme yapamayacağımı bilsem de,

but there are good and bad people, good and bad people all over the world.

iyi ve kötü insanlar, iyi ve kötü insanlar her yerde var. dünya.

Yes, we are talking about that in a few moments.

Evet, birazdan bundan bahsediyoruz.

Steve, the the idea that certain

Steve,

nations or people that live in a certain country have a certain characteristic

belirli bir ülkede yaşayan belirli ulusların veya insanların belirli bir özelliği

or things that you often associate with them.

veya onlarla sık sık ilişkilendirdiğiniz şeyleri olduğu fikri.

So that's what we are looking at a little bit yes.

Yani biraz evet baktığımız şey bu. Bir

You sort of typecast people. Hmm.

nevi tipleme yapıyorsunuz. Hmm.

We all do it.

Hepimiz yaparız.

I'm sure. I'm sure you do it.

Eminim. Eminim yaparsın.

You got an idea, a generalised Asian of what British people might be like.

Bir fikriniz var, İngiliz halkının nasıl olabileceğine dair genelleştirilmiş bir Asyalı.

We've got that same thing for French people or Italian people

Fransızlar , İtalyanlar

or German people.

veya Almanlar için de aynı şey var.

If we like to sort of

have these characters in our mind

about what people are like, of course that probably is true,

İnsanların neye benzediğiyle ilgili bu karakterlerin aklımızda olmasını istiyorsak, bu muhtemelen doğrudur,

but within that there's going to be a lot of variants

ancak bunun içinde pek çok değişken olacaktır,

so yes, you might think that British people kind and polite,

bu yüzden evet, İngilizlerin nazik ve kibar olduğunu düşünebilirsiniz.

and I think probably that is a good generalisation.

Bence bu muhtemelen iyi bir genelleme.

But of course within that that's all reflects going on to be people

Ama tabii ki bu, insanların

very sort of rude people.

çok kaba insanlar olacağını yansıtıyor.

Yeah, and they'll be ultra polite people.

Evet ve son derece kibar insanlar olacaklar.

I'd say probably but yes, I'd be interested to see what

Muhtemelen derdim ama evet,

you've got as characteristics of those people

o insanların özellikleri olarak sahip olduklarınızı görmek isterim

because there's one of them that there are a few actually.

çünkü onlardan biri var, aslında birkaç tane var.

There are quite a few. Well, yes. And please tell us.

Oldukça fazla var. İyi evet. Ve lütfen bize söyleyin.

I know.

What do you you know, when you think of British people,

Biliyorum.

Ne biliyorsunuz, İngilizleri düşündüğünüzde,

what do you think of especially if you're using us

özellikle bizi kullanıyorsanız,

so maybe you've never seen British people before and maybe we are the first British people

belki daha önce hiç İngiliz görmemişsinizdir ve belki de gördüğünüz ilk İngilizleriz

that you've seen and you're thinking

ve siz de bizi kullanıyorsanız ne düşünüyorsunuz? '

are they all as mad as these two?

Hepsi bu ikisi kadar deli mi diye düşünüyorsun?

We all want a bit bonkers.

Hepimiz biraz çılgınlık isteriz.

We all we are slightly bonkers.

Hepimiz biraz çılgınız.

Anyway, let's don't give too much away.

Her neyse konuyu fazla dağıtmayalım.

Vytas asks Mr Duncan, Does the Queen have a passport?

Vytas, Bay Duncan'a Kraliçe'nin pasaportu var mı diye sorar.

I don't think she does.

Sanmıyorum.

I don't think the Queen does have a passport.

Kraliçenin pasaportu olduğunu sanmıyorum.

She also never carries money.

Ayrıca asla para taşımaz.

It's a well in fact, that the Queen never carries money, ever.

Aslında, Kraliçe'nin asla para taşımadığı bir kuyu.

She never.

O asla.

Other people pay for everything, nor to say

Başkaları her şeyin parasını öder, ne de

nobody is paying for it.

kimsenin parasını ödediğini söylemek.

But I don't think the Queen does have a passport.

Ama Kraliçe'nin pasaportu olduğunu sanmıyorum.

I don't think she does.

Sanmıyorum.

There's no which say she doesn't need one.

İhtiyacı olmadığını söyleyen yok.

She's the queen. Everyone recognises her face.

O kraliçe. Herkes yüzünü tanır.

She's on everything.

O her şeyin üzerinde.

Stamps money all around the world.

Parayı dünyanın her yerine damgalar.

Australia. Her face is on the money

Avustralya. Yüzü para

New Zealand.

Yeni Zelanda'da.

Her face is on the money.

Yüzü paranın üzerinde.

I think certain parts of Africa as well.

Bence Afrika'nın bazı bölgeleri de öyle.

Some African states, I think they still have the Queen on their money.

Bazı Afrika devletleri, sanırım hala paralarının üzerinde Kraliçe var.

Commonwealth country.

Milletler Topluluğu ülkesi.

So the Queen of England is everywhere, her face.

Yani İngiltere Kraliçesi her yerde, yüzü.

So no, I don't think she does have a passport

Yani hayır, pasaportu olduğunu sanmıyorum

what's next, Mr Duncan?

Sırada ne var Bay Duncan?

Oh, OK.

Ah tamam.

Is this your new catchphrase?

Bu senin yeni sloganın mı?

Mr Steve is working on a new catchphrase.

Bay Steve yeni bir slogan üzerinde çalışıyor.

What's next, Mr. Duncan?

Sırada ne var Bay Duncan?

Next. Well, let's have a look, shall we?

Sonraki. Pekala, bir bakalım, olur mu?

Shall we have a look at the stereotypes, the things that people think

Basmakalıplara, insanların

when they think of British people and that's what we're talking about for the next few minutes.

İngilizler hakkında düşündükleri şeylere bir göz atalım mı ve önümüzdeki birkaç dakika boyunca bundan söz edeceğiz.

And I suppose it is a very interesting thing when we talk about stereotypes

Ve klişeler hakkında konuştuğumuzda bu çok ilginç bir şey sanırım

because it can very easily become prejudice.

çünkü bunlar kolayca önyargıya dönüşebilir.

It's very interesting, don't

Bu çok ilginç,

you find that there is a very fine line

size göre de

between stereotypes of individuals or types of people and prejudice.

bireylerin ya da insan tiplerinin klişeleri ile önyargılar arasında çok ince bir çizgi yok mu?

Sometimes those two things can merge together.

Bazen bu iki şey birleşebilir.

However, we are not talking about that.

Ancak bundan bahsetmiyoruz.

We are looking at stereotypes of the British.

İngilizlerin klişelerine bakıyoruz.

That's us, by the way. We are British.

Bu arada, biziz. Biz İngiliziz.

A lot of people ask where we're from and we are British.

Pek çok insan nereli olduğumuzu soruyor ve biz İngiliziz.

I'm British with a little bit of French, of course,

Ben İngilizim, biraz da Fransızcam var tabii,

I have a little bit of French in me, as it were.

içimde biraz da Fransızca var sanki.

But Mr.

Steve is 100%, 110% British right?

Ama Bay

Steve %100, %110 İngiliz, değil mi?

Depends on how far back you go.

Ne kadar geriye gittiğine bağlı.

Of course.

I don't really know for all I know.

Elbette.

Tüm bildiğim için gerçekten bilmiyorum.

Yeah, my great great great grandfather could have been Chinese I don't know. Yes.

Evet, büyük büyük büyükbabam Çinli olabilirdi bilmiyorum. Evet.

But we often think your father looked a little bit Chinese.

Ama genellikle babanın biraz Çinli gibi göründüğünü düşünürüz .

Well, Oriental.

Pekala, Oryantal.

My father had a blood group, a B,

Babamın bir kan grubu vardı, bir B

and if you've got a B blood group, that means that you it's

ve eğer bir B kan grubunuz varsa, bu sizin

not a normal blood group to get in.

girmeniz gereken normal bir kan grubu olmadığınız anlamına gelir.

In the UK, so that would indicate that

bit of ancestry there is coming from other parts of the world.

dünyanın diğer bölgelerinden.

So it is interesting.

Bu yüzden ilginç.

It is interesting if you, if you check back

İlginçtir, eğer

in your on your family history

aile geçmişinizi

or your lineage, as we call it, you never know what you're going to find.

veya bizim dediğimiz şekliyle soyunu tekrar kontrol ederseniz, ne bulacağınızı asla bilemezsiniz.

You might find out that your great great grandfather was an Eskimo who lived in an igloo

Büyük büyük büyükbabanızın bir igloda yaşayan

and used to live on whale blubber and seal meat

ve benim gibi balina yağıyla, fok etiyle

and penguin as I was

ve penguenle beslenen bir Eskimo olduğunu öğrenebilirsiniz,

who knows?

kim bilir?

Yes. So what do you think

Evet. Peki sizce

are stereotypes of British people?

İngiliz halkının kalıp yargıları nelerdir?

Please, please give us your your thoughts on that.

Lütfen, lütfen bize bu konudaki düşüncelerinizi bildirin.

So we're going to do it now.

O yüzden şimdi yapacağız.

Just words that you associate, you know, characteristics

Sadece ilişkilendirdiğiniz kelimeler, bilirsiniz,

that you might associate with, not us in particular,

ilişkilendirebileceğiniz özellikler, özellikle bizle değil,

but British people in general.

genel olarak İngiliz halkıyla.

There are plenty of words you could use to describe us, most of them

Bizi tarif etmek için kullanabileceğiniz pek çok kelime var, çoğu

pretty rude and so here we go.

oldukça kaba ve işte başlıyoruz.

Let's have a look at some of the stereotypes.

Bazı klişelere bir göz atalım.

When people think of British people, British subjects like us,

İngilizler denilince , bizim gibi İngiliz tebaası, terbiyeli insanlar

well mannered is the first one.

ilk akla gelenlerdir.

I suppose.

Sanırım.

So it is interesting.

Bu yüzden ilginç.

It is interesting that quite often

Sık sık

we often think of British people, especially English people.

İngilizleri, özellikle de İngilizleri düşünmemiz ilginçtir.

And of course it is worth mentioning that when we talk about British we are talking about

Ve tabii ki, İngilizlerden bahsettiğimizde,

people who live in England, Scotland, Wales

İngiltere, İskoçya, Galler

and a little part of Ireland as well, Northern Ireland.

ve İrlanda'nın küçük bir bölümünde, Kuzey İrlanda'da yaşayan insanlardan bahsettiğimizi belirtmekte fayda var.

So British normally covers all of those things, all of those people,

İngilizler normalde tüm bu şeyleri, tüm bu insanları kapsar,

but I think also

ama bence aynı zamanda

well Mannered is often used when we talk about English people.

iyi Mannered, İngilizlerden bahsederken sıklıkla kullanılır.

English like talking about football fans here.

İngilizce burada futbol taraftarları hakkında konuşmak gibi.

No, well, leave them out of it.

Hayır, onları bunun dışında bırak.

Because they're obviously

Çünkü belli ki

have their own reputation around the world.

dünya çapında kendi itibarlarına sahipler.

British

football supporters that go to visit other countries

Diğer ülkeleri ziyarete giden İngiliz futbol taraftarlarının

have there have, which of course might be a stereotype of British people.

orada olması elbette İngiliz halkının bir klişesi olabilir .

Maybe another stereotype is that we're all bad mannered

Belki de başka bir klişe, hepimizin kötü huylu olduğu

and because we like fighting,

ve kavga etmeyi,

fighting and a bit rough and like last week, of course, different takes in Paris.

kavga etmeyi ve biraz kaba olmayı sevdiğimiz ve geçen haftaki gibi, tabii ki Paris'te farklı şeyler olduğudur.

It happened last week. Yes.

Geçen hafta oldu. Evet.

There was the big football match taking place.

Büyük futbol maçı yapılıyordu.

Lots of men kicking a ball around a field.

Sahada topa vuran bir sürü adam.

And there was a little bit of trouble before the match started

Ve maç başlamadan önce

with people from this country.

bu ülkeden insanlarla biraz sıkıntı yaşandı.

And the French police certainly

Ve Fransız polisi kesinlikle

acted in an appropriate manner.

uygun bir şekilde hareket etti.

The French, although they had to apologise, the French police do not mess around.

Fransızlar özür dilemek zorunda kalmalarına rağmen Fransız polisi ortalığı karıştırmıyor.

You may have noticed they do not mess around.

Ortalığı karıştırmadıklarını fark etmişsinizdir.

They do not they get straight in there and do the job well mannered.

Direk oraya girip işlerini terbiyeli yapmıyorlar.

So I suppose when people come in contact with British people,

Sanırım insanlar İngilizlerle temasa geçtiklerinde ,

they probably first of all see people in movies like Hugh Grant.

muhtemelen ilk olarak Hugh Grant gibi filmlerdeki insanları görüyorlar.

So Hugh Grant is quite often

Yani Hugh Grant oldukça sık

seen as the typical British person, but I don't think he is really.

tipik bir İngiliz olarak görülüyor, ama onun gerçekten öyle olduğunu düşünmüyorum.

Oh, we're getting thank you very much.

Oh, çok teşekkür ediyoruz.

We're getting some lovely suggestions here.

Burada çok güzel öneriler alıyoruz.

Tab says that, of course, there is this common belief

Tab, elbette İngiliz yemeklerinin kötü olduğuna dair yaygın bir inanış olduğunu söylüyor

that British food is bad. Yes.

. Evet.

In fact, it is true.

Aslında bu doğru.

It is a stereotype, but definitely.

Bu bir klişe, ama kesinlikle.

So that would be you know, people just think of fish and chips

Yani, bilirsiniz, insanlar sadece balık ve cipsleri

and sort of fatty pies and things like that.

ve bir çeşit yağlı turtaları ve bunun gibi şeyleri düşünürler.

They don't think of French

Fransız

haute cuisine, eggs, bacon, chips.

gurme mutfağı, yumurta, domuz pastırması, cips düşünmüyorlar.

Yeah.

They think of everything is fried, unhealthy food.

Evet.

Her şeyi kızarmış, sağlıksız yiyecek sanıyorlar.

When it comes to British food, we don't really have,

İngiliz yemeklerine gelince,

you know, fish and chips is probably our national dish,

balık ve patates kızartması muhtemelen bizim ulusal yemeğimiz değildir,

which isn't, you know, exactly the height of cuisine.

bilirsiniz, tam olarak mutfağın zirvesi değildir.

Yeah. Yeah.

Evet. Evet.

So having said that, let's not be too judgemental

Bunu söyledikten sonra, çok yargılayıcı olmayalım

because of course we do have our lovely roast dinner

çünkü tabii ki tüm sebzelerle birlikte güzel rosto yemeğimizi de yiyoruz

as well with all of the vegetables,

,

maybe a little bit of chicken, little bit of beef.

belki biraz tavuk, biraz da sığır eti.

So something like that, maybe lamb chops.

Yani bunun gibi bir şey, belki kuzu pirzolası. Bu

So quite often on Sunday people will have their traditional meal.

nedenle, Pazar günleri oldukça sık olarak insanlar geleneksel yemeklerini yerler.

But it is true, isn't it, Steve?

Ama bu doğru, değil mi Steve?

That we have borrowed the the ingredients

Malzemeleri

and the recipes from most countries around the world because let's face it,

ve tarifleri dünyanın çoğu ülkesinden ödünç aldık çünkü kabul edelim,

a lot of our food is crap.

yiyeceklerimizin çoğu saçmalık.

Well,

of course we are very multicultural society now. Yes.

Tabii ki artık çok kültürlü bir toplumuz. Evet.

And that's wonderful in that

Ve bu,

we get to sample food from all around the world. Yes.

dünyanın her yerinden yemeklerin tadına bakabilmemiz açısından harika. Evet.

I mean, Indian restaurants are just everywhere.

Demek istediğim, Hint restoranları her yerde.

Indian, Chinese, do with our Indian restaurants.

Hint, Çin, Hint restoranlarımızla yapın.

Chinese restaurants. That would be.

Çin restoranları. Olurdu.

Yes. So, yes, a roast beef fish and chips

Evet. Yani, evet, kızarmış dana eti balık ve patates kızartması

and roast beef is is what the British

ve rosto dana eti, İngilizlerin

are commonly associated, roast beef and Yorkshire pudding.

genellikle rosto dana eti ve Yorkshire pudingi ile ilişkilendirildiği şeydir.

So I think yes, definitely not having the best food in the world.

Bence evet, kesinlikle dünyanın en iyi yemeğine sahip değilim.

Is would be something that people would often associate

Bu, insanların genellikle

with British people, which probably links in with another characteristic

which could be connected to the bad food.

kötü yemekle bağlantılı olabilecek başka bir özellikle bağlantılı olan İngiliz halkıyla ilişkilendireceği bir şey olacaktır.

OK, which I'm sure you've probably got coming

Tamam, eminim ki muhtemelen

up, which somebody has already mentioned as well.

gündeme gelmişsinizdir, ki zaten birisi de bundan bahsetmiştir.

Okay. Here's an add on Steve.

Tamam aşkım. İşte Steve hakkında bir eklenti.

We've got to move on a little bit

patriotic, I think.

Bence biraz vatansever davranmalıyız.

I think this is a good one, especially over the past four days.

Bence bu iyi bir şey, özellikle son dört gün içinde.

We've seen a lot of people waving their flags

waving their flags, waving anything that they've got nearby.

Bayraklarını sallayan, yakınlarda ne varsa sallayan birçok insan gördük.

They've been waving to the queen.

Kraliçeye el sallıyorlar.

A lot of people went to London they all went there.

Birçok insan Londra'ya gitti, hepsi oraya gitti.

They stood and watched all of the performances.

Ayağa kalkıp tüm gösterileri izlediler.

They waved at the Queen when she came out for 38 seconds and then went back in.

38 saniye dışarı çıktığında Kraliçe'ye el salladılar ve sonra tekrar içeri girdiler.

She was bored.

Kraliçe sıkılmıştı.

I think she was bored.

Sanırım sıkılmıştı.

She looked a bit bored, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse biraz sıkılmış görünüyordu.

She was thinking, oh, not again.

Ah, yine olmaz, diye düşündü.

Not again.

All these people have turned up outside my house and

Tekrar olmasın.

Bütün bu insanlar evimin önüne geldi ve

I just want to have a rest

ben sadece biraz dinlenmek istiyorum,

we're getting some some very, very amusing bonds.

çok ama çok eğlenceli bağlar kuruyoruz.

People in say, Do you want me to read some of them out?

İçeridekiler, bazılarını okumamı ister misin?

Yes, please.

Evet lütfen.

People drink tea at five

Beşte çay içen insanlar,

says Victoria was certainly drinking tea, but normally it's 3:00.

Victoria'nın kesinlikle çay içtiğini söylüyor, ama normalde saat 3:00. Görünüşe göre

Drinking tea is definitely something

kahve

that the British are associated with, although

apparently coffee is now more popular than tea in the UK.

artık İngiltere'de çaydan daha popüler olsa da, çay içmek kesinlikle İngilizlerin ilişkilendirildiği bir şeydir.

But traditional tea in a China Tea Cup, with your finger

Ama bir Çin Çay Bardağındaki geleneksel çay, parmağınız

giving up like that, maybe a little cake or maybe a scotch one.

öyle vazgeçerek, belki biraz kek ya da belki bir viski.

Yes, scone or scone.

Evet, çörek veya çörek.

Tea shops.

Çay dükkanları.

Cake shops are very popular

Pastaneler çok popülerdir

and Vittoria also says and Marzia says, yes, punctuality.

ve Vittoria da, Marzia da evet, dakiklik der.

Oh, never heard of this one.

Bunu hiç duymamıştım.

That does not repeat does not apply to Steve.

Bu tekrar etmez Steve için geçerli değildir.

People talk about British punctuality.

İnsanlar İngiliz dakikliğinden bahsediyor.

Well, I'm not sure that's. Mm.

Bunun olduğundan emin değilim. mm.

I would always think of German people as very punctual

Almanları her zaman çok dakik, dakik

and being on time and very precise.

ve çok hassas insanlar olarak düşünürdüm.

In fact, I went to a sales conference years ago

Aslında, yıllar önce Almanya'da bir satış konferansına gittim

to Germany and everything was timed to the minute

ve her şey dakikasına göre ayarlandı,

I mean, we were sort of

yani,

not laughing, but we were sort of quite surprised at

gülmüyorduk ama

when we had the itinerary about what we were going to do during the day.

ne yapacağımıza dair bir güzergahımız olduğunda oldukça şaşırdık. gün boyunca.

It was, you know, normally it would be things like sort of 845.

Normalde 845 gibi şeyler olurdu.

You'd normally have things timed to maybe 15 minutes around the hours,

Normalde saat, saat civarında belki 15 dakikaya,

the hour, maybe sort of 50 minutes past the hour or 30 minutes.

belki saati 50 dakika geçe veya 30 dakikaya zamanlanmış şeyler olurdu.

But a lot of the itinerary we were getting from the German company

Ancak ziyarete gittiğimiz Alman şirketinden aldığımız güzergahın

we went to visit with sort of 852 and 906, very precise.

çoğu 852 ve 906 ile çok kesin.

It was very odd times and it was literally two.

Çok garip zamanlardı ve kelimenin tam anlamıyla ikiydi.

So I wouldn't say that we are particularly punctual.

Bu yüzden özellikle dakik olduğumuzu söyleyemem.

I don't think we are.

Bence değiliz.

I think we like to be fashionably late, fashionably late.

Sanırım modaya uygun bir şekilde geç kalmayı seviyoruz , modaya uygun bir şekilde geç kalmayı.

So, so all habit would actually not to be on time

Yani, tüm alışkanlıklar aslında zamanında gelmemek

and to be a little bit late because if you're going to a party or a gathering

ve biraz geç kalmak olurdu çünkü bir partiye veya bir toplantıya

quite often it's good to be a little late because then everyone's arrived and you can make a grand entrance.

oldukça sık gidiyorsanız, biraz geç kalmak iyidir çünkü o zaman herkes gelir ve büyük bir başarı elde edebilirsiniz. giriş.

So I think it's actually the opposite.

Yani aslında tam tersi olduğunu düşünüyorum.

I think we are very good at being late to places because we always like to arrive a little late.

Bence yerlere geç kalma konusunda çok iyiyiz çünkü her zaman biraz geç varmayı severiz.

So everyone will see us when we walk

Yani makul bir şekilde kapıdan içeri girdiğimizde herkes bizi görecek

through the door reasonably because we would there so

çünkü biz orada olurduk, bu nedenle

we would tend to associate certain countries with being,

belirli ülkeleri

you know, more sort of

flexible with their times certainly than us.

zamanları konusunda kesinlikle bizden daha esnek olmakla ilişkilendirme eğiliminde oluruz.

But yeah, we're reasonably punctual, but

Ama evet, makul ölçüde dakikiz, ama

not yeah, I think we are reasonably functional.

evet değil, makul ölçüde işlevsel olduğumuzu düşünüyorum.

Have you ever caught a train if you've caught a train in this country,

Hiç trene yetiştiniz mi bu ülkede trene yetiştiyseniz,

you will know that trains are never, ever on time.

trenlerin asla ama asla zamanında gelmediğini bileceksiniz.

And they were always late.

Ve hep geç kaldılar.

Always late or cancelled. Yeah. So yes, yeah.

Hep geç kalıyor ya da iptal ediliyor. Evet. Yani evet, evet.

By is if you go to, you know, other parts of Europe, there was very much on time.

Avrupa'nın diğer bölgelerine giderseniz, zamanında çok şey vardı.

I tell you who is a fantastic Japanese if you want to see

Dakiklik görmek istiyorsanız,

punctuality, go to Japan.

Japonya'ya gidin.

Everything, the trains, they actually have a guy who stands on the platform

Her şey, trenler, aslında peronda duran bir adam var

and for every minute that that train is late,

ve o trenin geciktiği her dakika için,

the driver of the train

trenin makinistinin

has money taken out of his salary harsh.

maaşından sert bir şekilde para kesiliyor.

That's incredible.

Bu inanılmaz.

So if the people who are controlling the trains and making sure they are on time

Yani Japonya'da trenleri kontrol eden ve zamanında gelmelerini sağlayan insanlar

in Japan, if they are late, they all have money taken from them.

geç kalırsa, hepsinin ellerinden para alınır.

What happens if they really was the same thing?

Gerçekten aynı şey olsaydı ne olurdu?

It's well, I have money added I suppose.

İyi, sanırım para ekledim.

I suppose punctuality means arriving at the right time.

Sanırım dakiklik, doğru zamanda varmak demektir.

So maybe early is just as bad.

Bu yüzden belki erken olması da bir o kadar kötüdür.

Just as bad they will go.

Gidecekleri kadar kötü.

Vitoria says don't show their emotions

Vitoria, duygularını göstermediğini

and have protruding teeth mm hmm.

ve dişlerinin çıkıntılı olduğunu söylüyor, mm hmm.

Don't show that.

Bunu gösterme.

Yeah. What we are renowned for are stiff upper lip,

Evet. Bizim meşhur olduğumuz şey üst dudağın sertliğidir,

you know that, you know, don't show emotion, keep everything inside.

bilirsin, bilirsin, duygu gösterme, her şeyi içinde tut.

We are known for that.

Bununla tanınırız.

But it was a bit of a shock to people who observed

Ancak Prenses Diana öldüğünde genel olarak toplum ve kültürü gözlemleyen insanlar için biraz şok oldu

sort of society and culture in general when Princess Diana died.

.

Yeah, because there was this massive public outpouring of grief and at the time

Evet, çünkü halktan büyük bir keder fışkırıyordu ve o zamanlar

it was seen as being not very British.

bu pek İngiliz değildi.

You know, you don't show your emotions in public.

Biliyorsun, duygularını toplum içinde göstermiyorsun.

You keep it all to yourself.

Hepsini kendine sakla.

So I think that has changed a lot yes.

Bence bu çok değişti evet.

Certainly when

Kesinlikle

my parents grew up and probably

ailem büyüdüğünde ve muhtemelen

when I grew up, it was that was you didn't show your emotions.

ben büyüdüğümde, sen duygularını göstermedin.

You know, you children were seen and not heard.

Biliyorsunuz, siz çocuklar görüldünüz ve duyulmadınız.

I like that one. Yes.

Bunu beğendim. Evet.

Yeah.

Children were seen and not heard was a common expression.

Evet.

Çocuklar görüldü ve duyulmadı, yaygın bir ifadeydi.

I always heard when I was growing up the good old days when you could you could give the child a

Büyüdüğümde, eski güzel günleri, çocuğa

a belt round the air and they would never do anything wrong again

havada bir kemer verebileceğinizi ve zaten bir daha asla yanlış bir şey yapmayacaklarını duydum

anyway. Yes.

. Evet.

Yeah.

I think we were British people were associated with that.

Evet.

Sanırım biz İngilizler bununla bağlantılıydık.

And there are lots of films, war films and things of the sort of stiff upper lip.

Ve pek çok film, savaş filmi ve sert üst dudak gibi şeyler var.

OK, you know, even if everything's chaos around you, you remain calm and serene.

Tamam, biliyorsun, etrafındaki her şey kaos olsa bile, sakin ve dingin kalıyorsun.

Yeah.

Evet.

Throughout that is a popular probably a misconception of us.

Bu, popüler bir muhtemelen bizim hakkımızda bir yanılgıdır.

I don't think it applies anymore.

Artık geçerli olduğunu düşünmüyorum.

The British spirit is is to keep going that

İngiliz ruhu,

whatever is happening, you carry on regard

ne olursa olsun,

loss of all of the bad stuff, all of the difficulty.

tüm kötü şeyleri, tüm zorlukları kaybetmeye devam etmektir. Sen

You just keep going.

devam et.

You keep going on and on and on.

Devam ediyorsun ve devam ediyorsun.

Vittoria Yes.

Evet.

And I'm sure Duncan's going to mention this, Mr Duncan, I should say,

Ve eminim Duncan bundan bahsedecektir, Bay Duncan, söylemeliyim ki,

about protruding teeth or bad teeth in general.

çıkıntılı dişler veya genel olarak kötü dişler hakkında.

British people

İngilizler, kötü, çarpık çıkıntılı

say I play any associated with having bad, crooked protruding.

herhangi bir şeyi oynadığımı söylüyor .

I blame teeth.

Dişleri suçluyorum.

I blame the Americans for that because it is them.

Bunun için Amerikalıları suçluyorum çünkü onlar.

It is the people in the United States who started that stereotype.

Bu klişeyi başlatan Amerika Birleşik Devletleri'ndeki insanlardır.

They always portray people, British people, as having horrible teeth.

Her zaman insanları, İngilizleri korkunç dişlere sahip olarak tasvir ederler.

But I don't think that's true.

Ama bunun doğru olduğunu düşünmüyorum.

I think that but we often laugh.

Ben de öyle düşünüyorum ama genellikle gülüyoruz. Dört yıl öncesinden

We often see sort of newsreels and films from four years ago,

sık sık haber filmleri ve filmler görüyoruz

and the British people have got these crooked, awful teeth yet.

ve İngiliz halkının henüz bu çarpık, berbat dişleri var.

Sometimes they haven't.

Bazen yapmadılar.

But it is funny, whenever you watch depictions,

Ama komik, ne zaman tasvirleri izleseniz,

certainly by American television or British people, it's rather taking the mickey out of British people.

kesinlikle Amerikan televizyonu veya İngilizler tarafından, İngiliz halkının mickey'i elinden alıyor.

They always show them with crooked, bad teeth, which is always makes us laugh.

Onları her zaman çarpık, kötü dişlerle gösterirler ki bu bizi her zaman güldürür.

And I think it's and of course. But didn't didn't

Ve bence ve tabii ki. Ama

the queen's mother have a of appalling teeth?

kraliçenin annesinin korkunç dişleri yok muydu?

She had these sort of crooked, bad teeth.

Bu tür çarpık, kötü dişleri vardı. Kuyunun

The queen of well, the queen mother had yellow teeth. Yes.

kraliçesi, kraliçe annenin sarı dişleri vardı. Evet.

A lot of people used to joke that her her teeth were the same colour as British Royal.

Pek çok insan, dişlerinin British Royal ile aynı renk olduğu konusunda şaka yapardı.

The British royal logo which was also yellow.

Yine sarı olan İngiliz kraliyet logosu.

And they used to say that her teeth were the same colour.

Ve dişlerinin aynı renk olduğunu söylerlerdi.

But I think that's that's very nice.

Ama bence bu çok güzel.

But I think, of course in America, everybody has their teeth done so I mean, their teeth

Ama bence tabii ki Amerika'da herkes dişlerini yaptırıyor, yani onların dişleri

probably would be crooked and bent, but they just can't be bothered to have our teeth corrected.

muhtemelen yamuk ve yamuk olurdu ama bizim dişlerimizi düzeltme zahmetine katlanamıyorlar.

They look all plastic and artificial, but a lot of people here now, a lot of celebrities

Tamamen plastik ve yapay görünüyorlar, ama şu anda buradaki birçok insan, birçok ünlü

are having their teeth straightened and whitened and it just looks comical today.

dişlerini düzelttiriyor ve beyazlatıyor ve bugün çok komik görünüyor.

Well, it's not even their real teeth.

Gerçek dişleri bile değil.

They know they have new new teeth put in and then they're far too white

Yeni yeni dişleri olduğunu biliyorlar ve sonra çok beyazlar

and it just looks ridiculous to me.

ve bu bana çok saçma geliyor.

Anyway, I've got a list to get through.

Her neyse, yapmam gereken bir listem var.

Yes, here we go. Another one.

Evet, başlıyoruz. Bir diğeri.

British people self-deprecating.

İngilizler kendini küçük görüyor.

Yeah. I think we are very good at that.

Evet. Bence bu konuda çok iyiyiz.

So it's a it's an interesting word as well.

Yani bu aynı zamanda ilginç bir kelime.

If you deprecate someone, it means you insult or criticise.

Birini küçümserseniz, bu hakaret ettiğiniz veya eleştirdiğiniz anlamına gelir.

You put that person down and we all very good, not us.

O kişiyi yere indirirsin ve hepimiz çok iyiyiz, biz değil.

Well, maybe we do it as well, but the British people are very good

Belki biz de yapıyoruz ama İngilizler

at being self-deprecating and that is to make insults about ourselves.

kendini küçük görmekte çok iyiler ve bu da kendimize hakaret etmek.

We make fun of our own faults and idiosyncrasies.

Kendi hatalarımızla ve huylarımızla dalga geçiyoruz.

So when you have a fault or something you don't do very well

Bu nedenle, bir hatanız olduğunda veya çok iyi yapmadığınız bir şey olduğunda

or maybe a mannerism, you will often make fun of it yourself.

veya belki bir tavır takındığınızda, genellikle kendinizle dalga geçersiniz .

Self deprecating.

Kendini küçümseyen.

You can't boast about your own achievements.

Kendi başarılarınızla övünemezsiniz.

That's part of it as far as I'm concerned.

Benim ilgilendiğim kadarıyla bu işin bir parçası.

You know, if if you've achieved something, you won't sort of make a big thing of it

Bilirsin, eğer bir şeyi başardıysan, bunu büyütmez

and boast about it, you're more likely to point out something that you haven't done very well.

ve bununla övünmezsin, çok iyi yapmadığın bir şeye işaret etme ihtimalin daha yüksektir.

It's a lack of modesty and a sort of intense modesty in a way,

Bu bir alçakgönüllülük eksikliği ve bir bakıma yoğun bir alçakgönüllülük,

although I'm not I'm not sure if British people are modest.

gerçi İngilizlerin alçakgönüllü olup olmadığından emin değilim.

I think I think there is a certain arrogance as well.

Bence de belli bir kibir var.

I wish I had included that arrogance.

Keşke o kibri dahil etseydim. Bu

So I think sometimes British can be can be quite arrogant, quite snobby and snooty

yüzden bazen İngilizlerin oldukça kibirli, oldukça züppe ve kendini beğenmiş olabileceğini

and have a feeling of superiority sometimes.

ve bazen bir üstünlük duygusuna sahip olabileceğini düşünüyorum.

Oh, yes, yes, yes.

Evet, evet, evet.

That is a feeling that British people had as a hangover from Empire Day is

Bu, İngiliz halkının İmparatorluk Günü'nden kalma bir akşamdan kalma olarak sahip olduğu bir duygu,

that we're still sort of ruling the world in a way.

bir şekilde hala dünyayı yönettiğimizdir.

And a lot of people do still sort of carry

Ve pek çok insan,

that feeling in their heads, particularly the older generations.

özellikle eski nesiller, bu duyguyu hala kafalarında taşıyor.

But yes, here's another one.

Ama evet, işte bir tane daha.

Drink too much alcohol, says Christine.

Çok fazla alkol iç, diyor Christine.

And Melrose has spent a lot of time in pubs.

Melrose barlarda çok zaman geçirdi.

Yes, we did.

Evet yaptık.

If there's one thing British people enjoy doing, and I think you have a very good point there,

İngilizlerin yapmaktan hoşlandığı bir şey varsa ve bence bu konuda çok iyi bir noktaya değindiniz, o da

we like drinking beer alcohol generally.

genel olarak bira içmeyi severiz.

A lot of people.

Well, people, you know, your friends, we won't say who, but

Bir çok insan.

İnsanlar, bilirsiniz, arkadaşlarınız, kim olduğunu söylemeyeceğiz

but Steve has friends who sit down every night and they can drink maybe one or two bottles of wine.

ama Steve'in her gece oturup bir veya iki şişe şarap içebilecekleri arkadaşları var.

I think what the British people are associated with with alcohol is that they

Bence İngilizlerin alkolle bağdaştırdıkları şey,

they don't just drink alcohol and stay quiet.

sadece alkol alıp sessiz kalmamaları.

They drink alcohol and become very loud and boisterous,

Alkol alıyorlar ve

like like a sort of a football fan abroad.

yurtdışındaki bir tür futbol taraftarı gibi çok gürültülü ve gürültülü oluyorlar.

It's not it's not a it's almost like we can't handle our alcohol.

Neredeyse alkolümüzle başa çıkamıyormuşuz gibi değil.

Yeah.

Evet.

And that that's quite a common perception, I think.

Ve bence bu oldukça yaygın bir algı.

Whereas, you know, French people who drink that wine and just stay very sociable and calm, that's

Oysa, bilirsiniz, o şarabı içen ve sadece çok sosyal ve sakin kalan Fransızlar,

what we associate French people with sophistication,

biz Fransızları sofistike,

drinking wine and and not going to excess with it.

şarap içmek ve aşırıya kaçmamakla ilişkilendiririz.

Whereas British people when they drink, they don't just have one or two drinks.

Oysa İngilizler içki içerken sadece bir veya iki içki içmiyorlar.

They, they have ten pints of beer or three bottles of wine.

On litre biraları ya da üç şişe şarapları var.

Then it's all taken to excess.

Sonra her şey aşırıya kaçar.

I don't know why that is, but we actually we're not very good at holding or handling alcohol.

Bunun neden olduğunu bilmiyorum ama aslında alkolü tutmakta veya kullanmakta pek iyi değiliz.

We do get a little we don't know when to stop.

Ne zaman duracağımızı bilmediğimiz bir şeyler yaşıyoruz.

No, it's a bit like us, really.

Hayır, biraz bize benziyor, gerçekten.

We don't know when to stop.

Ne zaman duracağımızı bilmiyoruz.

Yes. Steve, another one.

Evet. Bir tane daha.

I think this is a good one coming up, by the way.

Bu arada, bence bu iyi bir haber.

This is a really good one.

Bu gerçekten iyi bir tanesi.

Eccentric.

Eksantrik.

Yes, eccentric.

Evet, eksantrik.

Well, a person who is eccentric is a person

Eh, eksantrik bir kişi,

who might have odd behaviour strange habits

tuhaf davranışlara, tuhaf alışkanlıklara

or maybe peculiar in a certain way.

veya belki de belirli bir şekilde tuhaflığa sahip bir kişidir.

And I think this is true. I, I agree with this one.

Ve bence bu doğru. Ben, buna katılıyorum.

Not conforming to social norms.

Sosyal normlara uymamak.

Yes, there are people in Britain,

Evet, Britanya'da

British people, English people who believe

that you should behave in a certain way.

belli bir şekilde davranmanız gerektiğine inanan insanlar var, İngilizler, İngilizler.

However, there are many people

Ancak,

who go against that convention.

bu sözleşmeye karşı çıkan birçok insan var. Bizi tanımladığınız her şeyin

They decide that they want to do the opposite to everything you might describe us.

tersini yapmaya karar verirler .

I think one of the things, one of the words people often use

Bence insanların

for me is definitely eccentric.

benim için sıklıkla kullandığı kelimelerden biri kesinlikle eksantrik.

I think one of your work colleagues once said that.

Sanırım iş arkadaşlarınızdan biri bir keresinde bunu söylemişti.

They said you're not you're Duncan.

Senin Duncan olmadığını söylediler. O

He's he's quite eccentric.

oldukça eksantrik biri.

Yes. It just means if you

Evet. Bu sadece,

are not conforming to what people

insanların

perceive as social norms, the normal way of behaving

sosyal normlar olarak algıladığı şeylere,

when you're in public or when you're with with.

toplum içindeyken ya da birlikteyken normal davranma biçimine uymuyorsanız anlamına gelir.

Yeah. In groups. In social situations.

Evet. Gruplarda. Sosyal durumlarda.

Yeah.

Evet. Amacınız gücendirmek

It might be that you don't necessarily

olmasa bile,

you say things that might offend people even though you don't necessarily mean to offend.

insanları gücendirebilecek şeyler söylemeniz gerekmez .

You might dress in a non-conformist way.

Uyumsuz bir şekilde giyinebilirsin.

But you know, something that lends you

Ama bilirsiniz,

to look or act in a way that isn't

what's perceived as normal by today's standards.

bugünün standartlarına göre normal olarak algılanmayan bir şekilde görünmenizi veya davranmanızı sağlayan bir şey.

It's a word that people don't like using anymore.

İnsanların artık kullanmaktan hoşlanmadığı bir kelime.

We often don't use the word normal.

Genellikle normal kelimesini kullanmayız.

In fact, you don't hear it very often at all.

Aslında, onu çok sık duymuyorsunuz.

But when we talk about British people, we often look at certain

Ancak İngilizler hakkında konuştuğumuzda, genellikle o kişinin belirli

eccentricities, certain odd

eksantrikliklerine, belirli tuhaf

characteristics of that individual person.

özelliklerine bakarız.

And I think that that that comes with with the way we are.

Ve bunun bizim halimizle birlikte geldiğini düşünüyorum.

I think I think that is part

Bence bu

of our heritage

bizim mirasımızın bir parçası

I think it's part of the way we've developed

Sanırım

over the years to almost

not take ourselves too seriously and that's something I'm going to mention later.

kendimizi neredeyse fazla ciddiye almamak yıllar içinde geliştirdiğimiz yolun bir parçası ve bu daha sonra bahsedeceğim bir şey. İngilizler hakkında konuştuğumuzda

I suppose humour is also very, very significant

mizahın da çok ama çok önemli olduğunu düşünüyorum

when we talk about British people, British humour, the type of humour,

, İngiliz mizahı, mizah türü,

very dry, very subtle,

çok kuru, çok ince

but also quite odd and maybe crazy as well.

ama aynı zamanda oldukça tuhaf ve belki de delice.

So I think, I think the eccentricity of the British person is something that,

Bence, İngiliz insanının eksantrikliğinin öyle bir şey olduğunu düşünüyorum ki,

well I like to embrace it, if I was honest, Steve,

eğer dürüst olursam, onu kucaklamayı seviyorum Steve,

because I do believe that I am slightly eccentric

çünkü biraz eksantrik olduğuma inanıyorum

and I'm pretty sure everyone around here who lives

ve burada yaşayan herkesin oldukça eminim.

near us also think the same way.

yanımızda da aynı şekilde düşünüyorum.

I think so.

Bence de.

And, and as I just mentioned, unique humoured.

Ve az önce de belirttiğim gibi, benzersiz mizahi.

Our humour I think is quite unique, very very unusual,

Mizahımızın oldukça benzersiz olduğunu düşünüyorum, çok çok sıradışı,

it is quite dry, very subtle humour,

oldukça kuru, çok ince bir mizah

but also I think our humour can be a little,

ama aynı zamanda

as Steve said, quite rightly, distasteful.

Steve'in dediği gibi, oldukça haklı olarak, biraz tatsız olabileceğini düşünüyorum.

We can sometimes say things that are offensive, but because we're British

Bazen saldırgan şeyler söyleyebiliriz ama İngiliz olduğumuz

and because we're saying it in a British accent, it doesn't sound so bad.

ve bunu İngiliz aksanıyla söylediğimiz için kulağa o kadar da kötü gelmiyor.

Sense of humour. Yes, that's it. We are hours.

Espri anlayışı. Evet, bu o. Biz saatiz.

A lot of people have said as well, a lot of people said they associate punctuality with British people.

Pek çok insan da söyledi, pek çok insan dakikliği İngilizlerle ilişkilendirdiklerini söyledi.

I never really thought of that as a British characteristic, maybe compared with

Bunu hiçbir zaman bir İngiliz özelliği olarak düşünmedim,

or to other countries maybe.

belki diğer ülkelerle veya diğer ülkelerle karşılaştırıldığında.

Maybe we are,

Belki öyleyiz,

maybe we are

belki

compared to some countries, but certainly as somebody else has already pointed out,

bazı ülkelerle karşılaştırılıyoruz, ama kesinlikle bir başkasının daha önce burada belirttiği gibi

here, that they think

,

the German people are particularly punctual.

Alman halkının özellikle dakik olduğunu düşünüyorlar.

And I would agree with that based on my own experiences as well,

Ben de kendi deneyimlerime dayanarak buna katılıyorum,

because there's nothing wrong with being punctual. Yes,

çünkü dakik olmanın yanlış bir tarafı yok. Evet,

but yes, Beatrice says that as well.

ama evet, Beatrice de öyle diyor. Angela'nın da söylediği

It's a very common common perception

çok yaygın bir algı

Angela says it as well, a sense of humour.

, mizah anlayışı.

Can I just point out another comment?

Başka bir yoruma işaret edebilir miyim?

If I just use the screen, I relate the UK with Shakespeare,

Sadece ekranı kullanırsam, İngiltere'yi Shakespeare,

Rolls-Royce, Jaguar, James Bond

Rolls-Royce, Jaguar, James Bond

and also the nice flag that you can see quite a lot of today.

ve ayrıca günümüzde oldukça fazla görebileceğiniz güzel bayrakla ilişkilendiririm.

So I suppose so yes.

Yani sanırım evet.

So people think of things like, well, I suppose

Yani insanlar şöyle şeyler düşünürler, sanırım

Shakespeare is always seen literature.

Shakespeare her zaman edebiyat olarak görülür.

The. Yes, the father of modern literature.

. Evet, modern edebiyatın babası.

Certainly when we come to the subject of English,

Kesinlikle İngilizce konusuna geldiğimizde,

when we think of English, the language, the writing of English expression,

İngilizce'yi düşündüğümüzde, dili, İngilizce ifadelerin yazısını düşündüğümüzde,

I would say that Shakespeare is, is up there near the top

Shakespeare'in orada zirveye yakın olduğunu söyleyebilirim

because he really did change the way the language was used.

çünkü o dilin kullanım şeklini gerçekten değiştirdi .

He made English popular.

İngilizceyi popüler hale getirdi.

And from that point of view, I mean from speaking English

Ve o açıdan yani İngilizce konuşmaktan bahsediyorum

but also reading English books started to be published.

ama İngilizce okumaktan da kitaplar çıkmaya başladı.

More and more people back then were generally

O zamanlar giderek daha fazla insan genellikle

ignorant and illiterate, and it's true.

cahil ve cahildi ve bu doğru.

So I think Shakespeare is seen as

Bence Shakespeare,

as a person who revolutionised the way

people learn and also express themselves.

insanların öğrenme ve kendilerini ifade etme biçimlerinde devrim yaratan bir kişi olarak görülüyor.

If you look at that mass, it says here that in Brazil,

Şu kitleye bakarsanız, burada Brezilya'da

when a person is punctual,

bir kişi dakik olduğunda,

meaning they're on time for something,

yani bir şeye zamanında geldiğinde,

we say British punctuality isn't that strange?

İngiliz dakikliği o kadar da garip değil mi deriz?

It is strange.

O garip.

That's very odd for us to understand that that may be that's a hangover

Bunun, muhtemelen zamanın bir şekilde diğer ülkelere daha kesin bir şekilde tanıtıldığı bir tür sömürge, sömürge zamanlarından kalma bir akşamdan kalma olabileceğini anlamamız bizim için çok tuhaf

from sort of colonial, colonial times when things probably were

when probably time was introduced

in a way in a more precise way into other countries.

.

Maybe that's where that comes from, because I would imagine

Belki de buradan geliyor, çünkü diğer ülkelere kıyasla

we were very punctual

çok dakik olduğumuzu düşünürdüm,

compared to other countries, you know, hundreds of years ago.

bilirsiniz, yüzlerce yıl önce.

But now we're probably somewhere in the middle.

Ama şimdi muhtemelen ortada bir yerdeyiz.

So, yes, it's probably a hangover from.

Yani, evet, muhtemelen bir akşamdan kalma.

Yes, I really don't think these days we are we are too worried about being punctual.

Evet, bugünlerde dakik olma konusunda çok endişeli olduğumuzu düşünmüyorum.

Certainly.

I mean, the sad thing is Amelio talking about Rolls-Royce

Kesinlikle.

Yani üzücü olan Amelio'nun Rolls-Royce

and Jaguar, they are no longer British companies here.

ve Jaguar'dan bahsetmesi, onlar artık burada İngiliz şirketleri değiller.

Rolls-Royce is, I think, owned by Volkswagen,

Rolls-Royce'un Volkswagen'e ait olduğunu düşünüyorum

and Jaguar is owned by Tata, which is

ve Jaguar'ın sahibi

an Indian company. In fact, Land Rover.

bir Hint şirketi olan Tata'ya ait. Aslında, Land Rover.

I look that up.

buna bakarım

It's also Jaguar.

Aynı zamanda Jaguar'dır.

Land Rover was owned.

Land Rover'a aitti.

Ford bought them, but then Ford sold them to Tata,

Ford onları satın aldı ama sonra Ford onları

which is an Indian company, I think started off in steel, I think.

bir Hint şirketi olan Tata'ya sattı, sanırım işe çelikle başladı.

Yes, I think they did steel and then moved into other other areas.

Evet, sanırım çelik yaptılar ve sonra başka alanlara geçtiler.

But it is strange. Yes.

Ama bu garip. Evet.

So the other day when when all the royal family were arriving

Yani geçen gün tüm kraliyet ailesi

at St Paul's, there were all driving Ford

St Paul's'a vardığında, tüm sürükleyici Ford

discoveries or Bentleys or Rolls-Royces.

keşifleri veya Bentley'ler veya Rolls-Royce'lar vardı.

Yes, just they were.

Evet, öyleydiler.

Yeah.

Evet.

Land Rovers we noticed a huge I mean, sales for Land

Land Rovers'ın çok büyük olduğunu fark ettik yani, Land

Rovers will that will no doubt increase after that.

Rovers satışları bundan sonra şüphesiz artacaktır.

Yeah. That's why people buy

Evet. Bu yüzden insanlar

what I would call these ridiculous four by four

bu saçma dörde dörde dediğim şeyi satın alıyor zaten

anyway, SUV, let's not get me down because they say because the royals drive them every week.

, SUV, beni karalamayalım çünkü kraliyet ailesi onları her hafta kullanıyor diyorlar.

We talk about this royals all drive around in Land Rover.

Land Rover'ın her yerinde dolaşan bu kraliyet ailesi hakkında konuşuyoruz.

So that's why people buy them because they think it makes them feel like they're somehow upper class.

İşte bu yüzden insanlar onları bir şekilde üst sınıf gibi hissettirdiğini düşündükleri için satın alıyorlar.

That's the only reason they sell because they're anywhere.

Satmalarının tek nedeni bu çünkü her yerdeler.

That's not bad.

But it's not British.

Fena değil.

Ama İngiliz değil.

Not anymore. No, that's very strange.

Artık değil. Hayır, bu çok garip.

Very interesting.

Çok ilginç.

Here's another one, Steve, because we all arrogance has come off a lot.

İşte bir tane daha, Steve, çünkü hepimizde kibir çokça ortaya çıktı.

Cold blooded. Yes. Yes.

Soğuk kanlı. Evet. Evet.

I think arrogant. Unemotional.

Bence kibirli. duygusuz

Yes. Well, if you've noticed, Steve, over the years,

Evet. Pekala, fark ettiysen Steve, yıllar geçtikçe,

I always I know I've said this before in the past,

bunu geçmişte daha önce söylediğimi biliyorum,

the best villains

en iyi kötü adamlar

or the the best evil person

ya da en kötü insanlar

should always have a British accent, always in film.

her zaman İngiliz aksanına sahip olmalı, her zaman filmde.

They yes, that's what I just said.

Onlar evet, az önce söylediğim buydu.

In films and American films, any film,

Filmlerde ve Amerikan filmlerinde, hangi film olursa olsun,

the head of the evil person is always British.

kötü kişinin başı hep İngiliz'dir.

It is because of British accent, because it's brilliant.

İngiliz aksanı yüzünden, çünkü harika.

It is the best because that that accent belies

En iyisi çünkü bu aksan,

that their evil character it's very strange.

kötü karakterlerinin çok tuhaf olduğunu gösteriyor.

I think one of the what the one I always think about is

Sanırım her zaman düşündüğüm şeylerden biri,

I think Jeremy Irons in one of the Die

Die Hard filmlerinden birinde Jeremy Irons olduğunu düşünüyorum

Hard films, I think it was the third one, and he had a very posh British accent and also

, sanırım üçüncüydü ve çok havalı bir İngiliz aksanı vardı ve

I suppose Alan Rickman as well in the original Die

sanırım Alan Rickman da öyle. orijinal Die

Hard, he I think he had a British accent.

Hard, sanırım İngiliz aksanı vardı. Bu

So if you have a British accent and you are evil and wicked

nedenle, bir İngiliz aksanınız varsa ve

for some reason, it works better because you don't expect his.

herhangi bir nedenle kötüyseniz ve kötüyseniz, onun aksanını beklemediğiniz için bu daha iyi çalışır.

It's cold, unemotional.

Soğuk, duygusuz.

It's very easy for British people to talk because the

İngilizler için konuşmak çok kolaydır çünkü

the language itself can be very cold and unemotional.

dilin kendisi çok soğuk ve duygusuz olabilir.

Whereas if you are Italian or French, it's impossible

Oysa İtalyan ya da Fransızsanız, kimsenin

in such colourful languages you can't imagine

hayal edemeyeceği kadar renkli dillerde bu imkansızdır

anyone.

.

They said colourful language.

Renkli dil dediler.

It doesn't lend itself to that sort of cold, unemotional

Bu tür soğuk, duygusuz

way of talking, whereas the British accent can lend itself very,

konuşma tarzına uygun değildir, oysa İngiliz aksanı

very well to that sort of cold, unemotional or almost evil, arrogant sort of way.

bu tür soğuk, duygusuz veya neredeyse şeytani, kibirli tarza çok ama çok uygun olabilir.

But you can't imagine replacing Jeremy Irons with somebody,

Ama Jeremy Irons'ın yerine ,

for example, from you know, Spain

örneğin, bildiğiniz İspanya

or Italy because of the colourful language in the expression would, would, wouldn't

ya da İtalya'dan birini koymayı hayal bile edemezsiniz, çünkü ifadedeki renkli dil, ihtiyacınız olan

be suitable for that cold hearted killer of a character you need.

o soğuk kalpli katil için uygun olmazdı .

And you've clearly never seen The Godfather.

Ve belli ki The Godfather'ı hiç görmemişsin.

I know.

But again, you know, it's that sort of way of, you know what I'm you know what I'm saying?

Biliyorum.

Ama yine, bilirsin, bu bir çeşit, benim ne olduğumu biliyor musun, ne dediğimi biliyor musun?

No, what you're saying, I'm just being awkward because that's another thing

Hayır, diyorsun ki, ben sadece garip davranıyorum çünkü bu da

that the British are very good at is being awkward.

İngilizlerin çok iyi olduğu başka bir şey, garip olmak.

We are we love he was some ones I've got to add to my list.

Seviyoruz, listeme eklemem gerekenlerden biriydi.

Awkward complaining.

Garip şikayet.

We are. We love to complain. We love to complain.

Biz. Şikayet etmeyi seviyoruz. Şikayet etmeyi seviyoruz.

If there's one thing the British love doing above

İngilizlerin yapmayı her şeyden çok sevdiği bir şey varsa

everything else, whatever it is

, o da

complaining about thing.

şikayet ettiği şeydir.

Oh, here we go, Victoria.

İşte başlıyoruz, Victoria.

Hey, Steve, the weather talking about the weather a lot.

Hey, Steve, hava durumu hakkında çokça konuşuluyor.

We talk about the weather.

Hava durumu hakkında konuşuyoruz.

We have a talk about moaning about the weather.

Hava durumu hakkında inleme hakkında bir konuşmamız var.

Although

today we haven't really talked about it, even though it's been raining all day.

Bugün bütün gün yağmur yağmasına rağmen bunun hakkında gerçekten konuşmadık.

The reason we talk about it a lot is because the weather is very changeable in the UK.

Bunun hakkında çok konuşmamızın nedeni, Birleşik Krallık'ta havanın çok değişken olmasıdır.

It is always changing you know, one day could be hot,

Her zaman değişiyor, bilirsiniz, bir gün sıcak,

sunny, the next day it could be rainy like.

güneşli olabilir, ertesi gün yağmurlu olabilir.

And then, you know, it changes from one hour to the next.

Ve sonra, bilirsiniz, bir saatten diğerine değişir.

And that's why we talk about it a lot.

Ve bu yüzden bunun hakkında çok konuşuyoruz.

It's a great talking point, but generally we're always moaning about it.

Bu harika bir konuşma noktası, ama genellikle her zaman bunun hakkında inliyoruz. Yağmur

If it's raining, we moan about it even though we want rain for the gardens

yağıyorsa, bahçeler ve tarım için yağmur yağmasını istememize

and the agriculture and the next day Sandy was always too hot.

ve ertesi gün Sandy'nin her zaman çok sıcak olmasına rağmen bundan sızlanıyoruz.

It's too hot, it's far too hot.

Çok sıcak, çok sıcak.

Bitches complain. We're always moaning about the weather. Yes.

Kaltaklar şikayet eder. Her zaman hava durumu hakkında inliyoruz. Evet.

Oh, another one, of course, is queuing

Oh, bir diğeri, elbette, sıraya

queuing, standing in a line.

girmek, sırada beklemek.

If you ever see a line of people waiting to do something or go somewhere

Bir şeyler yapmak veya bir yere gitmek için sıra bekleyen insanlar görürseniz,

you are probably in Britain.

muhtemelen İngiltere'desinizdir.

Yeah, exactly.

We love to queue.

Evet kesinlikle. Sıraya

girmeyi seviyoruz.

We love it where it is a queue.

Sıra olduğu yeri seviyoruz.

People would join it just to see what's at the end of it.

İnsanlar sadece sonunda ne olduğunu görmek için katılırlardı.

If there isn't one someone, somewhere will start one.

Biri yoksa, bir yerde biri başlayacak.

That's maybe where that politeness comes from.

Bu nezaket belki de buradan geliyor.

Now, in some countries, if there's a bus, the people

Şimdi bazı ülkelerde otobüs varsa insanlar

waiting for a bus, everyone will just pile on.

otobüs bekliyor, herkes biniyor.

But in the UK, if you're with the first person at that bus stop,

Ama İngiltere'de, o otobüs durağında ilk kişiyle birlikteyseniz, bir

the next person will be behind you and so on.

sonraki kişi arkanızda olur vesaire.

There will be a queue and order.

Sıra ve düzen olacak.

And that's a kind of respect in a way, isn't it?

Ve bu bir bakıma bir tür saygı, değil mi?

That is still that is still there very much.

Bu hala çok fazla orada.

I mean there would be a riot if you try to jump a queue. Yes.

Sıra atlamaya çalışırsan isyan çıkar demek istiyorum. Evet.

In a shop.

Dükkanda.

OK, we're running out of time, Steve.

Tamam, zamanımız tükeniyor, Steve.

Then people complain, you know, you cannot get away with I suppose being a kid. Yes.

Sonra insanlar şikayet ediyor, bilirsin, çocuk olmanın yanına kâr kalmıyor herhalde. Evet.

Well, it's like what we started with politeness.

Nezaketle başladığımız şey gibi.

We often think of politeness.

Nezaket hakkında sık sık düşünürüz.

A gentleman will, will open the door for a lady.

Bir beyefendi, bir hanıma kapıyı açar.

So that sort of politeness

Yani,

where a gentleman will walk down the road and he will see a woman

bir beyefendinin yolda yürüdüğü ve bir kadın gördüğü

and he will lift his hat and say, good morning, good morning,

ve şapkasını kaldırıp günaydın, günaydın dediği türden bir nezaket,

something like that.

bunun gibi bir şey.

It doesn't happen anymore, unfortunately.

Artık olmuyor ne yazık ki.

Here's another one, Steve.

İşte bir tane daha, Steve.

Iran creative. Oh, yeah.

İran yaratıcı. Ah evet.

Yes. What's yes, we are.

Evet. Evet nedir, öyleyiz.

Music.

Müzik.

Music, yes. Music.

Müzik, evet. Müzik.

Yeah. Well, that's creative.

Evet. Bu çok yaratıcı.

Isn't it?

değil mi

It is good. Yeah, yeah. Creative.

Bu iyi. Evet evet. Yaratıcı.

You think of music immediately, people will say

Müzik denilince aklınıza hemen

Beatles, The Beatles, British, Rolling Stones,

Beatles, The Beatles, British, Rolling Stones,

a lot of famous bands.

bir çok ünlü grup gelir. Pek

Not quite British, but but, you know, classical music.

İngiliz sayılmaz ama, bilirsin, klasik müzik.

A queen alga queen.

Bir kraliçe yosun kraliçesi.

We saw Queen last night performing Queen British

Queen'i dün gece İngiliz Kraliçesi

Elgar Al Gore.

Elgar Al Gore'u canlandırırken gördük.

Edward Al Gore.

Edward Al Gore.

He came from Worcestershire.

Worcestershire'dan geldi. Doğru

Was that right? Molson Molson?

muydu? Molson Molson?

Yes, I think it's in Worcestershire. And I.

Evet, sanırım Worcestershire'da. Ve ben

Oh, gosh, Sir Edward Elgar, music art as well. Art.

. Aman Tanrım, Sör Edward Elgar, müzik sanatı da. Sanat.

There were a lot of famous artists.

Birçok ünlü sanatçı vardı.

John Constable

John Constable

we have David Hockney.

elimizde David Hockney var.

He's he's British. He's an artist.

O bir İngiliz. O bir sanatçı.

So we do have a lot of artists.

Yani çok fazla sanatçımız var.

Modern art, Treacy, Inman, who

Modern sanat, Treacy,

who is a well known artist, female artist.

Tanınmış bir sanatçı olan Inman, kadın sanatçı.

Of course, we have people in the sports world,

Elbette spor dünyasında insanlarımız var,

footballers we're famous for football and cricket, of course,

futbol ve kriket ile ünlü futbolcularımız var, tabii ki

navigation, cricket, everything everyone says the British with cricket,

navigasyon, kriket, İngilizlerin kriket ile söylediği her şey,

golf, as well, but certainly cricket.

golf de ama kesinlikle kriket.

Yes, I suppose football and cricket are probably the,

Evet, sanırım futbol ve kriket,

the games that people think of most of all tennis, Wimbledon, yes, tennis.

insanların en çok tenis, Wimbledon, evet tenis olarak düşündüğü oyunlar.

I think we invented tennis.

Tenisi icat ettiğimizi düşünüyorum.

We invented football.

Futbolu biz icat ettik.

I think we invented rugby.

Sanırım rugby'yi biz icat ettik.

Jemmy look what Jim is done. How kind.

Jemmy, Jim'in yaptığına bak. Ne kadar kibar.

Jemmy from Hong Kong, thank you very much for your donation on the super chap.

Hong Kong'dan Jemmy, süper adama yaptığınız bağış için çok teşekkür ederim.

Thank you very much. That's very kind of you.

Çok teşekkür ederim. Çok naziksiniz.

Also a lovely message talking about stereotypes

Ayrıca İngiliz ince tavırlarının klişelerinden bahseden hoş bir mesaj

of the British subtle mannerisms.

.

God save the Queen, Wimbledon fish, chips

Tanrı Kraliçeyi korusun, Wimbledon balıkları, cipsleri

and puddings, all of those things.

ve pudingleri, bunların hepsi.

Are exactly what you think of.

Tam olarak düşündüğünüz şey.

You are right when you think about British people.

İngilizleri düşündüğünüzde haklısınız.

I'm not sure.

Emin değilim.

And this is interesting.

Ve bu ilginç. Biz

Well, we're talking about this all we typical British people.

tipik İngilizler olarak bundan bahsediyoruz.

I don't know.

Bilmiyorum.

Oh, we all we typical human beings.

Oh, hepimiz tipik insanlarız.

I went are we setting a good example for British people?

İngilizlere iyi örnek oluyor muyuz diye gittim.

Oh, that's a good one. Are we?

Bu iyi bir şey. Biz?

You know, we like to we don't want to, you know, detract from British.

Bilirsin, severiz , bilirsin, İngilizleri küçük düşürmek istemeyiz.

Yes. Are we do you see us as typically British people?

Evet. Bizi tipik İngilizler olarak görüyor musunuz?

Are we a good are we a good representation of

Biz iyi miyiz, İngiliz insanının iyi bir temsili miyiz

of the British person or are we the worst?

yoksa en kötüsü müyüz?

To be honest, it's OK.

Dürüst olmak gerekirse, sorun değil.

I can take it.

Alabilirim.

I can take it.

I've been on YouTube for many years.

Alabilirim.

Uzun yıllardır YouTube'dayım.

I can take it on the chin, as they say.

Dedikleri gibi çeneye alabilirim.

So creativity?

Yani yaratıcılık?

I think so, yes.

Öyle düşünüyorum, evet.

Well, we often think of the film industry as well.

Pekala, genellikle film endüstrisini de düşünürüz.

A lot of big film studios still exist for various reasons.

Pek çok büyük film stüdyosu, çeşitli nedenlerle hala var.

You think of James Bond, they are made here in this country.

James Bond'u düşünürsünüz, onlar burada, bu ülkede yapılmıştır.

Star Wars, the original Star Wars films were produced in England, in London.

Star Wars, orijinal Star Wars filmleri İngiltere'de, Londra'da çekilmiştir.

So all of the studio work was done at a place called L Street

Yani tüm stüdyo çalışmaları Londra'da L Street

L Street Studios in London, and it's still used now.

L Street Studios adlı bir yerde yapıldı ve şu anda hala kullanılıyor.

In fact, the BBC also films a lot of the

Aslında BBC,

dramas at L Street Studio in

the same place where the same place where

Star Wars was made

Star Wars

James Bond, of course, is not I think James

James Bond'un çekildiği yerle aynı yerde L Street Studio'da pek çok drama çekiyor, tabii ki James

Bond was made it Pinewood Studios.

Bond'un Pinewood Studios'ta çekildiğini düşünmüyorum.

Fascinating. That's the difference, though.

Büyüleyici. Fark bu olsa da.

It is fascinating, though, because it's creativity.

Yine de büyüleyici, çünkü yaratıcılık.

Yes. Here we go, Sylvia.

Evet. İşte başlıyoruz, Sylvia.

British, British people don't kiss and hug each other very often here in Brazil.

İngilizler, İngilizler burada Brezilya'da çok sık öpüşüp kucaklaşmazlar.

We do it all the time.

Bunu her zaman yaparız.

That is very true.

Bu çok doğru.

When you greet somebody in the UK,

Birleşik Krallık'ta birini selamladığınızda,

it is not typical to hug them or kiss them.

ona sarılmak veya onu öpmek alışılagelmiş bir davranış değildir.

We do not like body contact although that is changing

Vücut temasından hoşlanmıyoruz, ancak bu değişiyor,

because when I greet work colleagues now,

çünkü şimdi iş arkadaşlarımla selamlaştığımda,

I've noticed over the last sort of particularly five or ten years, people always want to greet you

özellikle son beş veya on yıldır fark ettim ki, insanlar sizi her zaman

with a hug more and more now than they used

eskisinden daha fazla kucaklayarak selamlamak istiyor.

to, a little maybe a little pat on the bottom.

, alt kısımda biraz belki biraz pat.

I mean, typically you would greet somebody with with a handshake I'm doing.

Demek istediğim, tipik olarak benim yaptığım bir tokalaşmayla birini selamlarsın.

At the same time. I wondered what you were going to say then.

Aynı zamanda. O zaman ne diyeceğini merak ettim.

I was going to say that is very friendly and a handshake is

Bunun çok arkadaşça olduğunu ve bir el sıkışmanın

the would be the typical way still today.

bugün hala tipik bir yol olduğunu söyleyecektim.

I mean, obviously not since coded but cloak over it

Demek istediğim, belli ki kodlandığından beri değil ama üzerini gizlemek,

did it sort of ruin the handshake and the high five as well.

el sıkışmayı ve beşliği çakmayı da bir nevi mahvetti.

But that's a good thing.

Ama bu iyi bir şey.

If there is one good thing about Cove COVID,

Cove COVID ile ilgili iyi bir şey varsa,

it stopped people from from doing high fives.

o da insanların beşlik çakmasını engelledi.

I didn't we didn't do that very often.

Bunu çok sık yapmazdık.

No, we don't know.

But generally generally people who do it.

Hayır, bilmiyoruz.

Ama genelde bunu yapan kişiler oluyor.

But it's annoying when you see people do it.

Ama insanların bunu yaptığını görünce can sıkıcı oluyor.

A nice, good, firm handshake.

Güzel, güzel, sağlam bir el sıkışma.

Nice to meet you.

Tanıştığıma memnun oldum.

Or maybe a little slap on the shoulder or maybe just a handshake.

Ya da belki omzuna küçük bir tokat ya da belki sadece bir el sıkışma.

Handshake, pinch their bottoms just a little bit.

El sıkışın, popolarını biraz sıkıştırın.

Well, somebody did mention early that British people like to show their bottoms.

Biri erkenden İngilizlerin popolarını göstermekten hoşlandığını söylemiş.

I think that's not generally the case.

Genelde böyle olmadığını düşünüyorum. Bu

It is. No, it is true.

. Hayır, bu doğru.

Especially teenagers, teenage lads, they will get in the car,

Hele ergenler, ergenlik çağındakiler arabaya binerler, araba sürerler

they will drive, they will have some beers and then they will drive down the road

, birer bira içerler ve sonra yoldan aşağı inerler

and the lads in the back will pull their pants and trousers down and show their bare.

ve arkadaki delikanlılar pantolonlarını, pantolonlarını indirip çırılçıplak gösterirler.

I've never seen that.

Bunu hiç görmedim.

Their buttocks.

Kalçaları. Buna

I've obviously missed that it's called mooning.

mooning denildiğini açıkça özledim.

Everyone knows what mooning.

Ayın ne olduğunu herkes biliyor.

I don't think it's necessarily associated with British people.

Bunun mutlaka İngilizlerle ilişkili olduğunu düşünmüyorum.

We we do it. Hold it. Yes. We don't do it all the time.

Biz yaparız. Tut şunu. Evet. Her zaman yapmıyoruz.

Mooning, mooning, mooning is British

Mooning, mooning, mooning İngiliz olduğu kadar

as it's as British as Yorkshire puddings.

Yorkshire pudingleri kadar İngiliz.

In fact, some people's some people's bottoms

Aslında, bazı insanların poposuna göre ravent dinleyen bazı insanlar,

listen to rhubarb doesn't think that we're particularly typically British people. So

özellikle tipik İngilizler olduğumuzu düşünmezler. Bu yüzden

I would say rhubarb to that

ravent derdim ki

I won't explain that.

bunu açıklamayacağım.

That joke. That joke. Yes.

Bu şaka. Bu şaka. Evet.

Somebody mentioned something else.

Biri başka bir şeyden bahsetmiş.

I was going to read Harry Potter yes.

Harry Potter'ı okuyacaktım evet.

That's very British. Harry Potter, J.K. Rowling.

Bu çok İngiliz. Harry Potter, J.K. Rowling.

I can never, never work out how to say it.

Bunu nasıl söyleyeceğimi asla, asla çözemiyorum.

J.K. Rowling or J.K. Rowling.

JK Rowling veya J.K. Rowling.

Of course, I have to ask.

Tabii ki sormak zorundayım.

She's not very popular at the moment for various reasons.

Şu anda çeşitli nedenlerle pek popüler değil.

He's the final one.

O son kişi.

Steve, British people are

Steve, İngilizler

animal lovers. Yes.

hayvan severler. Evet.

Nobody's mentioned that. No.

Kimse bundan bahsetmedi. Hayır.

We are well known for taking care of our dumb animals.

Aptal hayvanlarımıza bakmamızla tanınırız.

Animal lovers, dogs, cats, fish,

Hayvan severler, köpekler, kediler, balıklar,

rabbits, guinea pigs.

tavşanlar, kobaylar.

Mr. Steve, he's he's my pet.

Bay Steve, o benim evcil hayvanım.

I just wish he would stop doing his poops on the carpet.

Keşke kakasını halıya yapmayı bıraksa.

Yes. British people are very well known for having

Evet. İngilizler evcil

pets, dogs in particular cats.

hayvanlara, özellikle de kedilere sahip olmalarıyla tanınırlar.

But jury gardens, not so much now, but certainly they used to be popular

Ama jüri bahçeleri, şimdi o kadar değil, ama kesinlikle popülerdi

yes, we do.

, evet, yapıyoruz.

And it's gone bananas.

Ve muz gitti.

It's gone mad.

Çıldırdı.

During COVID, everyone seems to own a pet now.

COVID sırasında, artık herkesin bir evcil hayvanı var gibi görünüyor.

A dog around here.

Buralarda bir köpek.

Everyone has a dog we are the only people now

Herkesin bir köpeği var, artık

who live in the small village where we live.

yaşadığımız küçük köyde yaşayan tek kişi biziz.

We are the only people that don't have a dog. We are.

Köpeği olmayan tek insan biziz. Biz.

We're the only people that don't have a dog. Everyone else has a dog.

Köpeği olmayan tek insan biziz. Herkesin bir köpeği var.

Yes, we do drink tea quite often.

Evet, oldukça sık çay içeriz.

We have at least two cups a day.

Günde en az iki bardak içeriz.

We will be having one in a few moments.

Birkaç dakika içinde bir tanesine sahip olacağız.

We will most match British people.

En çok İngilizlerle eşleşeceğiz.

I mean, coffee's probably more popular than tea now.

Demek istediğim, kahve muhtemelen şu anda çaydan daha popüler.

In fact, they're certainly equally popular.

Aslında, kesinlikle eşit derecede popülerler.

I think a few years ago, coffee became slightly more popular

Sanırım birkaç yıl önce, kahve biraz daha popüler hale geldi,

because of course, the American influence well, probably Continental as well.

çünkü tabii ki Amerikan etkisi, muhtemelen Kıta Avrupası da.

But we do like still like our tea.

Ama yine de çayımızı seviyoruz.

It's still a very popular drink. Hooligans as fatal.

Hala çok popüler bir içecek. Holiganlar ölümcül.

Yes. Football hooligans.

Evet. Futbol holiganları.

Yes, we are. We've mentioned that one earlier on.

Evet öyleyiz. Bundan daha önce bahsetmiştik.

We are quite run now.

Şimdi oldukça koştuk.

We can say hooligan or yob yob

Holigan ya da yob yob

y obi is an aggressive young person.

y obi agresif bir genç diyebiliriz.

Quite often we associate it with a violent, aggressive person.

Çoğu zaman onu şiddetli, saldırgan bir kişiyle ilişkilendiririz.

Quite often when they've had a lot to drink,

Oldukça sık, çok fazla içki içtiklerinde,

maybe after a football match and maybe their team has lost.

belki bir futbol maçından sonra ve belki takımları kaybetmişken.

And then they go out into the street and they they fight

Sonra sokağa çıkarlar ve

with the opposite team fans

karşı takımın taraftarlarıyla kavga ederler

and they go, You think you're better than me?

ve "Benden daha iyi olduğunu mu sanıyorsun?" derler.

They go, Oh, you're better than me.

Oh, benden daha iyisin diyorlar.

And then they have a fight and they throw chairs at each other.

Sonra kavga ederler ve birbirlerine sandalye fırlatırlar.

And then later on, later on, they're all lying in the street, aren't they drunk?

Ve daha sonra, daha sonra, hepsi sokakta yatıyor, sarhoş değiller mi?

And they can't remember anything some of them wake up in bed together

Ve hiçbir şey hatırlamıyorlar, bazıları

because they've had far too much to drink, and they go, What have we done?

çok fazla içtikleri için yatakta birlikte uyanıyorlar ve diyorlar ki, Biz ne yaptık?

Well, Mr.

Been somebody mentioned as well good. What about Mr.

Pekala, Bay

Be birisi de iyi bahsetti. Peki ya Bay

Bain? Says Jemmy, British and Beyond Awake

Bain? Jemmy, British ve Beyond Awake'in

also mentioned Mr.

de

Bain, which is typical of a British comedy.

tipik bir İngiliz komedisi olan Mr. Bain'den bahsettiğini söylüyor.

Really very eccentric.

Gerçekten çok eksantrik.

An eccentric character. Yes.

Eksantrik bir karakter. Evet.

Although ironically, ironically,

İronik bir şekilde, ironik bir şekilde,

he is actually based on a French character.

aslında bir Fransız karakterine dayanmaktadır.

Mr. B, right? Yeah.

Bay B, değil mi? Evet.

A French character made famous by Tati.

Tati tarafından ünlenen bir Fransız karakter.

Did you know that you did not?

yapmadığını biliyor muydun?

Well, now you do.

Şimdi biliyorsun.

Yes. So many things people associate British people with, but.

Evet. İnsanların İngilizleri ilişkilendirdiği pek çok şey var , ama.

Yes, so yeah.

Evet, evet. Çok

We've had a fun time, haven't we? Yes.

eğlendik değil mi? Evet.

I have enjoyed this.

Bundan zevk aldım.

You have made our Jubilee more special by being there.

Orada bulunarak Jübilemizi daha da özel kıldınız.

Joining us, joining you on today's special.

Bize katılmak, bugünün özel etkinliğinde size katılmak.

We're now going to do something very British.

Şimdi çok İngiliz bir şey yapacağız.

I'm going to make some tea and we're going to have a tea cake.

Biraz çay yapacağım ve çay keki içeceğiz.

Yeah, it's well, I'm not because they're horrible.

Evet, sorun değil, korkunç oldukları için değilim.

OK, I'll have two tickets. No, you won't.

Tamam, iki biletim olacak. Hayır, yapmayacaksın.

You'll have one because I gave one to the birds this morning

Bir tane alacaksın çünkü birini bu sabah kuşlara verdim

and I'll sit down and watch what is left of the pageant.

ve oturup yarışmadan geriye kalanları izleyeceğim.

I'm sure we've missed the best bits.

En iyi kısımları kaçırdığımıza eminim.

I'm sure we've missed that.

Eminim bunu kaçırmışızdır.

I want to watch it because, you know, it's something that we won't see again.

İzlemek istiyorum çünkü bu bir daha göremeyeceğimiz bir şey.

Possibly ever.

Muhtemelen hiç.

No. Well, there won't be another 70 year anniversary.

Hayır. Başka bir 70. yıl dönümü olmayacak.

Will the Benny Hill have anything? Marshmallows?

Benny Hill'de bir şey olacak mı? Marşmelov?

Oh, without that all coming through.

Oh, her şey yolunda gitmeden.

Monty Python since Tom here. Yes.

Monty Python, Tom'dan beri burada. Evet.

Hello. Topic?

Merhaba. Başlık?

Yes. Eccentric British humour at its best.

Evet. Eksantrik İngiliz mizahının en iyi hali.

Probably

Muhtemelen

Monty Python.

Monty Python'dur.

Yeah. So anyway, it was lovely to be here.

Evet. Her neyse, burada olmak çok güzeldi.

Even Charlie Chaplin.

Charlie Chaplin bile.

Charlie Chaplin as well. British

Charlie Chaplin'i de. İngilizler,

lot people forget that

Stan Laurel from Laurel and Hardy, British.

Laurel'den Stan Laurel'i ve İngiliz Hardy'yi unutuyor.

He came from Yorkshire almost, and I think

Neredeyse Yorkshire'dan geliyordu ve sanırım

was the town where he lived.

yaşadığı kasabaydı.

So there you

Demek

it's time to say goodbye, I think.

hoşçakal deme vaktin geldi, sanırım.

I wonder if Tomic's been here all along, but just has been silent, very polite, very British.

Acaba Tomic başından beri burada mıydı, ama sadece sessiz, çok kibar, çok İngiliz.

I think and in that behaviour, just remaining in the background,

Sanırım ve bu davranışta, sadece arka planda kalarak,

I suppose, before we go, Palmyra says Winston Churchill I think so.

sanırım, gitmeden önce, Palmyra Winston Churchill, sanırım öyle diyor.

I think when we think of the British spirit, the bulldog spirit, yes,

İngiliz ruhunu, buldog ruhunu düşündüğümüzde evet,

we often think of Winston Churchill.

genellikle Winston Churchill'i düşünürüz.

Of course, a person who became very prominent

Tabii

during the Second World War, ironically.

ironik bir şekilde İkinci Dünya Savaşı sırasında çok öne çıkan bir kişi.

Can you believe it?

Buna inanabiliyor musun?

Ironically, he he helped defeat the Nazis

İronik bir şekilde,

during the Second World War with his stoicism and his British bulldog spirit.

İkinci Dünya Savaşı sırasında metaneti ve İngiliz buldog ruhuyla Nazilerin yenilmesine yardım etti.

However, we kicked him out afterwards.

Ancak daha sonra onu kovduk.

We actually voted him out,

Aslında onu eledik,

which doesn't seem very nice, really doesn't seem very grateful.

ki bu pek hoş görünmüyor, gerçekten minnettar görünmüyor.

However, when the country hits

Bununla birlikte, ülke

lots of other problems, everyone voted him back in.

birçok başka sorunla karşılaştığında, herkes onu tekrar oyladı.

So he's one of the few people to be voted out and voted back into power.

Yani, oylanan ve yeniden iktidara gelen birkaç kişiden biri.

Winston Churchill. Right.

Winston Churchill. Sağ.

OK, interesting, right?

Tamam, ilginç, değil mi?

Yes. Well, it's been lovely being here and trying to be

Evet. Burada olmak ve İngiliz olmaya çalışmak çok güzeldi

British.

.

Tom, I was watching the tennis. Hmm.

Tom, tenis izliyordum. Hmm.

Interesting. Yes.

İlginç. Evet.

I think he wants to forgive you.

Bence seni affetmek istiyor.

It's Rafael Nadal playing.

Rafael Nadal oynuyor.

I think so. Yes. He has lovely legs. Sexy Rafael.

Bence de. Evet. Çok güzel bacakları var. Seksi Rafael. Çok

He has lovely legs.

güzel bacakları var.

I wish my legs looked like Nadal like I don't care about anything else.

Keşke bacaklarım Nadal gibi görünse, başka hiçbir şey umurumda değilmiş gibi.

Just just I think Pedro looks a bit like the down

Sadece Pedro'nun gerçekten biraz aşağı gibi göründüğünü düşünüyorum.

really?

Oh, well, anyway, I think Pedro was on earlier, wasn't he?

Neyse, sanırım Pedro daha önce yayındaydı, değil mi?

I think so, yes. For a few moments.

Öyle düşünüyorum, evet. Birkaç dakikalığına.

All right, well, lovely to be here and see you again next week.

Pekala, pekala, burada olmak ve haftaya tekrar görüşmek üzere .

After the pageant and everything's calmed down from all this Britishness.

Gösteriden sonra ve tüm bu İngilizlikten her şey sakinleşti.

And I will be back with you on Wednesday as well.

Çarşamba günü de sizlerle birlikte olacağım.

I should mention that quickly before, because I'm sure a lot of people will leave

Bundan daha önce bahsetmeliyim, çünkü eminim ki birçok insan

now because people only come to see you.

şimdi ayrılacak çünkü insanlar sadece seni görmeye geliyor.

They only come to see Steve.

Sadece Steve'i görmeye gelirler. Beni

They don't come to see me.

görmeye gelmiyorlar.

They say, no, no, we don't want to see him.

Yok yok görmek istemiyoruz diyorlar.

That silly man with the glasses.

O gözlüklü aptal adam.

We want to see the the sexy guy with the prominent features.

Öne çıkan özellikleri olan seksi adamı görmek istiyoruz.

And that's you of course.

Ve tabii ki bu sensin.

It's OK.

Önemli değil.

I can take it.

If you want to ignore me and push me aside, it's OK.

Alabilirim.

Beni görmezden gelmek ve bir kenara itmek istiyorsan, sorun değil.

My you want my British licence? Yes.

İngiliz ehliyetimi mi istiyorsun? Evet. Seni gözden kaçırmadan önce

Give me your, your, your best British pose

bana en iyi İngiliz pozunu ver

before I fade you away.

.

Very nice.

Çok güzel.

We will see Mr Steve next week.

Önümüzdeki hafta Bay Steve'i göreceğiz.

Looking very regal and royal.

Çok asil ve asil görünüyor.

And I will see you on Wednesday.

Ve çarşamba günü görüşürüz.

I there he goes.

ben işte o gidiyor

Mr Steve has left the studio.

Bay Steve stüdyodan ayrıldı.

He's now going to watch the rest of the jubilee pageant.

Şimdi jübile yarışmasının geri kalanını izleyecek .

There isn't much time left on that one.

Bunun için fazla zaman kalmadı. Bence

I think it ends.

biter.

No, actually, I think it ends at about 5:00.

Hayır, aslında, sanırım 5:00 gibi bitiyor.

6:00, maybe.

6:00, belki.

So we've got about another hour, maybe 2 hours

Yani bir saatimiz daha var, belki de 2 saatlik

of the royal pageant still to go.

kraliyet yarışmasına daha var.

Thank you very much for your company.

Şirketiniz için çok teşekkür ederim. Bir İngiliz gibi çayınızı içerken

I am also going to have a cup of tea with my finger pointed out like that

you always have your little finger pointed outwards

her zaman küçük parmağınız dışarıyı gösteriyormuş gibi parmağımı işaret ederek bir fincan çay içeceğim

when you drink your tea like a British person.

.

You also sip, you don't slurp.

Siz de yudumlayın, höpürdetmeyin.

Remember that you sit your tea, you don't

Unutmayın çayınızı oturun,

slurp.

höpürdetmeyin.

Never, never, ever.

Asla, asla, asla.

Thank you very much for your company.

Şirketiniz için çok teşekkür ederim.

Thank you also for your donation on the live chat as well.

Canlı sohbetteki bağışınız için de teşekkür ederiz .

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Jemmy in Hong Kong, it's very kind of you.

Hong Kong'dan Jemmy, çok naziksiniz.

Thanks for joining me today and I hope you've enjoyed all of this.

Bugün bana katıldığınız için teşekkürler ve umarım tüm bunlardan keyif almışsınızdır.

I'm going to leave you with the video

Sizi

that I showed earlier taken during our walk.

daha önce gösterdiğim yürüyüş sırasında çekilmiş video ile baş başa bırakıyorum.

A lot of people said how much they enjoyed it.

Birçok kişi bundan ne kadar keyif aldığını söyledi.

And so I'm going to play it again.

Ve bu yüzden tekrar oynayacağım.

See you on Wednesday.

Çarşamba görüşürüz.

I'm back on Wednesday from 2 p.m.

Çarşamba günü saat 2'den sonra dönüyorum.

UK time, and hopefully you will be there as well.

İngiltere saati ve umarım siz de orada olursunuz.

This is Mr.

Ben Bay

Duncan on a very special royal day

Duncan, İngiltere'de çok özel bir kraliyet gününde

here in England saying,

, "

I hope you've enjoyed this I hope we have managed to bring some of the festive cheer your way

Umarım bundan keyif almışsınızdır, umarım bayram neşesinin bir kısmını size getirmeyi başarmışızdır

and of course, until the next time we meet right here on YouTube.

ve elbette, bir dahaki sefere burada buluşana kadar" diyor. Youtube.

You know what's coming next. Yes, you do.

Sırada ne olduğunu biliyorsun. Evet yaparsın.

Enjoy the rest of your day.

Günün geri kalanının tadını çıkar.

And I suppose...

Ve sanırım...

thank you very much for joining me today.

bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim. Şimdilik

It has been lots and lots of fun...

çok ama çok eğlenceliydi...

ta ta for now.

ta ta ta.