It's TIME to RHYME - English Addict / ep 245 - Join the LIVE CHAT - Sunday 16th April 2023

Well, hello there.

Pekala, merhaba.

Here we are all together once again.

İşte bir kez daha hep birlikteyiz.

As spring gathers momentum here in England.

İlkbahar burada, İngiltere'de ivme kazanırken.

By the way, the word momentum means movement, the force of movement.

Bu arada, momentum kelimesi hareket, hareketin kuvveti anlamına gelir.

The more momentum something has, the further

Bir şeyin momentumu ne kadar fazlaysa, o kadar uzağa

or the faster it will go.

veya o kadar hızlı gidecektir.

Coming up today, we have lots of things to talk about.

Bugün geliyor, konuşacak çok şeyimiz var.

We are talking about words in the English language that rhyme.

İngilizcede kafiyeli kelimelerden bahsediyoruz .

They go together with the sound that they make.

Çıkardıkları sesle birlikte giderler.

We also have fill in the blanks as well.

Ayrıca boşlukları da dolduruyoruz.

And we are going to talk all about words and phrases connected to who.

Ve kiminle bağlantılı kelimeler ve deyimler hakkında konuşacağız.

And and we are not talking about Mr.

Ve

Steve Stomach in this case.

bu durumda Bay Steve Stomach'tan bahsetmiyoruz.

We are talking about the weather condition.

Hava durumundan bahsediyoruz. Belirli bir şeyle bağlantılı

Lots of words and phrases connected to that particular thing

pek çok kelime ve deyim,

because we've had a lot of wind here in the UK over the past few days.

çünkü son birkaç gündür burada, Birleşik Krallık'ta çok fazla rüzgar aldık.

We are also going to talk to you on the live chat as well.

Sizinle canlı sohbette de konuşacağız.

So I hope you will join us here today.

Bu yüzden umarım bugün burada bize katılırsınız.

We have lots of things to come.

Gelecek çok şeyimiz var. Senin

Your way.

yolun.

Please stay.

Lütfen kal.

This is English addict.

Bu İngiliz bağımlısı.

Coming to you live from the birthplace of English, which just happens to be.

Size İngilizcenin doğum yerinden canlı olarak geliyor ki bu tesadüfen oluyor. Aman

Oh, my goodness. It's England.

tanrım. İngiltere.

We are back together again.

Tekrar birlikteyiz.

Live from England in my little studio.

Küçük stüdyomda İngiltere'den canlı yayın yapıyorum.

Can you see me waving? Hello?

el salladığımı görebiliyor musun? Merhaba?

Wherever they can you see me?

Beni nerede görebilirler? Yine

Here we are again.

buradayız.

We are back once more.

Bir kez daha geri döndük.

It's ever so nice to be here with you today.

Bugün burada seninle olmak çok güzel.

I hope you are feeling good as well.

Umarım sen de iyi hissediyorsundur.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr. Duncan in England.

Ben İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today?

Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay?

?

I hope so. All you feeling happy?

Umarım. Hepiniz mutlu hissediyor musunuz?

Is there a smile on your face?

Yüzünde bir gülümseme var mı?

I want your smiles today.

Bugün gülümsemeni istiyorum.

I need them.

Onlara ihtiyacım var.

So if we can all join together with one big

Yani hepimiz kocaman,

happy smile, I will be ever so pleased.

mutlu bir gülümsemeyle birleşebilirsek, çok memnun olacağım.

My name is Duncan.

Benim adım Duncan.

I talk about the English language.

İngilizce dilinden bahsediyorum.

You might say that I am one of those up there.

Oradakilerden biri olduğumu söyleyebilirsin.

I am an English addict.

Ben bir İngiliz bağımlısıyım.

I like English ever so much.

İngilizceyi her zamankinden çok seviyorum.

I hope one day it will become legal

Umarım bir gün

to marry the English language.

İngiliz diliyle evlenmek yasal hale gelir.

I can just see myself now walking through

Şimdi kendimi,

the church towards the front

where all of the crowd are waiting to see myself

tüm kalabalığın kendimi

and the English language joined together forever.

ve İngiliz dilinin sonsuza dek birleştiğini görmeyi beklediği kiliseden cepheye doğru yürürken görebiliyorum.

Come to think of it, I don't really need that because I have it anyway.

Bir düşünün, buna gerçekten ihtiyacım yok çünkü zaten bende var. Bende de var

I also have you as well.

.

It's nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

A very strange week for me.

Benim için çok garip bir hafta.

I won't talk too much about it, but yes, it has not been

Bunun hakkında çok fazla konuşmayacağım ama evet,

a great week for me.

benim için harika bir hafta olmadı.

One particular moment, not very nice,

Belirli bir an, pek hoş değil

but hopefully today we will be here to cheer each other up.

ama umarım bugün birbirimizi neşelendirmek için burada olacağız.

Yes, you.

Evet sen.

You might not realise this, but you also have the power to cheer me up.

Farkında olmayabilirsin ama beni neşelendirme gücüne de sahipsin.

A lot of people say, Mr.

Pek çok insan, Bay

Duncan, you always make us very happy.

Duncan, bizi her zaman çok mutlu ettiğinizi söylüyor.

But sometimes maybe I need you to cheer me up as well.

Ama bazen beni neşelendirmene de ihtiyacım olabilir.

It does happen from time to time.

Zaman zaman olur.

It's nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Anyway, It's been a week since we were last here.

Her neyse, buraya son gelişimizin üzerinden bir hafta geçti.

A very busy week, I'm sure, for everyone.

Eminim herkes için çok yoğun bir hafta.

If you look behind me, you can see the beautiful scenery.

Arkama bakarsanız güzel manzarayı görebilirsiniz.

Now, Spring has definitely arrived.

Şimdi, Bahar kesinlikle geldi. Sanırım

I think it is safe to say that we now have spring in the air.

artık havada bahar olduğunu söylemenin güvenli olduğunu düşünüyorum.

You can see there is lots of blossom on the trees.

Ağaçlarda çok çiçek olduğunu görebilirsiniz.

We have the leaves coming out and also behind me you can also see the crop.

Yapraklarımız çıkıyor ve ayrıca arkamda mahsulü de görebilirsiniz.

Some of the first crops of this year

Bu yılın ilk mahsullerinden bazıları

already appearing behind me

şimdiden

on the farm as land in the distance.

çiftlikte arkamda, uzaktaki topraklar gibi görünüyor.

So lots of things going on.

Pek çok şey oluyor.

It is a busy time of year as many people start to enjoy the spring weather.

Birçok insanın bahar havasının tadını çıkarmaya başladığı, yılın yoğun bir zamanı.

I have to be honest, it's been a very strange few days because we had sunshine

Dürüst olmam gerekirse, çok tuhaf bir kaç gün oldu çünkü güneş ışığı aldık

and we've also had lots of wind and rain,

ve aynı zamanda çok rüzgar ve yağmur da yaşadık,

which is something we are going to talk about today.

bugün bundan bahsedeceğiz.

We are going to look at the subject of wind

Rüzgar konusuna bakacağız

and we are not talking about Mr.

ve Bay

Steve Stomach.

Steve Stomach'tan bahsetmiyoruz.

We are talking about wind that blows around in the open.

Açık havada esen rüzgardan bahsediyoruz. Bir

Come to think of it, that could be Mr.

düşünün, bu Bay

Steves stomach.

Steve'in midesi olabilir.

Nice to see you all here today.

Bugün hepinizi burada görmek güzel.

Yes, we have made it to the end of another week

Evet, bir haftanın daha sonuna geldik

and almost at the end of another weekend.

ve neredeyse bir haftasonunun daha sonuna geldik.

We are halfway through April as well.

Nisan ayını da yarıladık.

Yes, it's Sunday.

Evet, bugün Pazar.

Do, do do do do.

Yap, yap yap yap.

Do do do do do.

yap yap yap yap yap

Do do do do do do do do.

yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap yap

Mm. I hope you are having a good day today.

mm. Umarım bugün iyi bir gün geçiriyorsundur.

It's not too bad.

Çok kötü değil.

The weather is a little gloomy, but

Hava biraz kasvetli ama

I hope

umarım

we can all cheer each other up.

hepimiz birbirimizi neşelendirebiliriz.

If you have a problem in your life, I hope this will allow you to forget all about it.

Hayatınızda bir sorununuz varsa, umarım bu, onu tamamen unutmanıza izin verir.

We are here today for 2 hours, by the way.

Bu arada bugün 2 saatliğine buradayız.

Yes, to I was

Evet, öyleydim ki

so you can relax, you can lie back.

rahatlayabilirsin, arkana yaslanabilirsin.

You can enjoy all of this.

Tüm bunların tadını çıkarabilirsiniz.

We also have Mr. Steve.

Ayrıca Bay Steve'imiz var.

He will be here at around about 2:30 with lots of things.

2:30 gibi bir sürü şeyle birlikte burada olacak. Kendisi şu anda

He is in the kitchen at the moment.

mutfakta.

I've never seen

or I can't remember the last time I saw Steve so excited

Steve'i en son ne zaman herhangi bir konuda bu kadar heyecanlı gördüğümü görmedim ya da hatırlamıyorum

about anything.

.

So for those who have been watching over the past couple of weeks, you will know that Mr.

Son birkaç haftadır izleyenler, Bay

Steve has purchased

Steve'in

a bread maker and today

bir ekmek makinesi satın aldığını ve bugün

he's been experimenting with something rather unusual.

oldukça sıra dışı bir şey denediğini bileceksiniz.

So I'm hoping

Yani umarım

I can't smell burning.

yanık kokusu almam.

So I have a feeling it might be successful.

Bu yüzden başarılı olabileceğine dair bir his var içimde.

We will see what happens.

Ne olacağını göreceğiz.

So Steve at the moment is in the kitchen.

Yani Steve şu anda mutfakta.

He's preparing something that he's made

already in the bread maker.

Zaten ekmek makinesinde yaptığı bir şeyi hazırlıyor.

This morning.

Bu sabah.

And all I can say

Ve söyleyebileceğim tek şey, stüdyoya koku değil

is there is a beautiful smell, a lovely aroma

güzel bir koku, hoş bir aroma

coming in to the studio, not odour,

geliyor

because when we use the word odour, that often refers to a bad smell.

çünkü koku kelimesini kullandığımızda, bu genellikle kötü bir kokuyu ifade eder.

So when we say there is an odour, we often mean something that does not smell nice.

Bu yüzden bir koku var dediğimizde genellikle hoş kokmayan bir şeyi kastederiz.

However, when we say aroma,

Ancak aroma dediğimizde

we mean something that smells pleasant like a flower.

çiçek gibi hoş kokan bir şeyi kastediyoruz.

Or maybe the latest creation inside Mr.

Veya belki de Bay

Stevens bread maker.

Stevens ekmek yapma makinesinin içindeki en son icat.

We will find out what that is all about later on as well.

Bunun neyle ilgili olduğunu da daha sonra öğreneceğiz.

Oh, hello to the live chat.

Oh, canlı sohbete merhaba.

Yes, we do have the live chat here as well.

Evet, burada da canlı sohbetimiz var.

Nice to see you all joining me live today.

Hepinizin bugün canlı yayında bana katıldığınızı görmek güzel. Pazar

It's lovely to spend my Sunday with you.

günümü seninle geçirmek çok güzel.

And I hope you are enjoying the same feeling as well.

Ve umarım siz de aynı duyguyu yaşıyorsunuzdur.

I wonder who was first on today's live chat?

Bugünkü canlı sohbette ilk kimdi acaba?

I haven't looked yet.

Henüz bakmadım.

Oh, very interested ing.

Oh, çok ilginç.

Congratulations to OGA.

OGA'yı tebrik ederim.

Well done.

Tebrikler.

You are first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette birincisiniz.

Well done.

I will go first.

Tebrikler.

İlk ben gideceğim. Bir

And we also have Tomic.

de Tomic'imiz var.

Hello Tomic, how are you today. Are you okay?

Merhaba Tomic, bugün nasılsın? İyi misin?

I hope so.

Umarım.

Also we have v times.

Ayrıca v çarpımız var.

Who should I

have you noticed I pronounce your name correctly today because I do.

Bugün senin adını doğru telaffuz ettiğim için kime fark ettireyim ki ben .

I do. Often this does happen quite often.

Evet. Çoğu zaman bu oldukça sık olur.

I do mispronounce people's names.

İnsanların isimlerini yanlış telaffuz ediyorum.

Sometimes I don't get the pronunciation correct.

Bazen telaffuzu doğru yapamıyorum.

But now I will say Hirsch ID

Ama şimdi Hirsch ID diyeceğim

because that is how I say your name.

çünkü senin adını böyle söylüyorum. Her ne kadar

Even though I have been misprint bouncing it over the past few weeks.

son birkaç haftadır zıplayarak yanlış basmış olsam da.

Mohsen is here.

Mohsen burada.

Hello Mohsen, I hope you are okay.

Merhaba Mohsen, umarım iyisindir.

Are you doing Ramadan?

ramazan mı yapıyorsun

I wonder? Please let me know.

Merak ediyorum? Lütfen bana bildirin.

Also to Palmira we have Beatrice.

Ayrıca Palmira için Beatrice'imiz var.

Hello, Beatrice.

Merhaba, Beatrice.

Have you returned from your holiday yet?

Tatilinizden henüz dönmediniz mi?

Or are you still in the mountains?

Yoksa hala dağlarda mısın?

Enjoying the view?

Manzaranın tadını çıkarıyor musunuz?

We're really looking forward to seeing you, by the way, in June.

Bu arada, sizi Haziran'da görmeyi dört gözle bekliyoruz.

More about that later on.

Daha sonra bunun hakkında daha fazla bilgi.

Roser is here.

Roser burada.

We also have oh, I suppose I should say,

Ayrıca, sanırım söylemeliyim ki, bugün burada

a big welcome to Luis Mendez

Luis Mendez'e büyük bir karşılama var

is here today.

.

Hello, Louis.

Merhaba Louis.

Nice to see you back.

Seni tekrar görmek güzel.

Also, we have Patricia.

Ayrıca Patricia'mız var.

Patricia Marion.

Patricia Marion.

Oh, hello.

Oh merhaba.

I don't recognise your name. Is that your first time?

Adını tanımıyorum. Bu senin ilk seferin mi?

Please let me know.

Lütfen bana bildirin.

We also have Claudia. Hello, Claudia.

Claudia'mız da var. Merhaba Claudia.

Well, already I have told you what is cooking in my kitchen.

Size zaten mutfağımda neler piştiğini anlattım.

Because Mr.

Steve is busy in there making some bread.

Çünkü Bay

Steve orada ekmek yapmakla meşgul.

Hopefully we will get to see it later on.

İnşallah bundan sonra da görürüz.

I really hope so.

Umarım öyledir.

We have some lovely messages coming through again.

Yine güzel mesajlar geliyor.

We have Inaki. Hello, Inaki.

Inaki'miz var. Merhaba Inaki.

Nice to see you back as well.

Seni de görmek güzel.

So many people are joining in.

Pek çok insan katılıyor.

Who else is here today?

Bugün başka kimler burada?

I always like to say hello to as many people as possible.

Her zaman olabildiğince çok kişiye merhaba demek isterim.

If I don't say your name, please don't shout at me, please,

Adını söylemezsem, lütfen bana bağırma, lütfen

because I get very, very, very upset when people shout at me.

çünkü insanlar bana bağırdığında çok ama çok üzülüyorum.

Paloma says, Mr.

Paloma, Bay

Duncan, you look brown.

Duncan, kahverengi görünüyorsunuz, diyor.

Do I?

Ben mi?

Well, I have been out in the sun,

Pekala, güneşe çıktım,

although to be honest with you,

ama sana karşı dürüst olmak gerekirse,

we haven't had much sunshine over the past few days.

son birkaç gündür pek güneş ışığı görmedik. Hava

It's been very wet and windy, which is the reason why we are talking about

çok ıslak ve rüzgarlıydı, bu yüzden

words and phrases connected to wind a little bit later on.

biraz sonra rüzgarla ilgili kelime ve deyimlerden bahsedeceğiz.

Another thing we are looking at and I think this is a very interesting thing to actually talk about.

Baktığımız başka bir şey ve bence bu gerçekten konuşulacak çok ilginç bir şey.

I don't think I've ever done it before on any of my lessons.

Bunu daha önce derslerimin hiçbirinde yaptığımı sanmıyorum.

Rhyming words, words that sound similar,

Kafiyeli sözcükler, kulağa benzer gelen,

not exactly the same, but they do have similar sounds.

tam olarak aynı olmayan ama benzer seslere sahip sözcükler.

We are looking at that later on.

Buna daha sonra bakıyoruz.

I remember when I started learning English many years ago as a child,

Yıllar önce çocukken İngilizce öğrenmeye başladığımda, dili

one of the first things they gave us to learn

öğrenmemize yardımcı olmak için bize verdikleri ilk şeylerden birinin

as a way of helping us to learn the language

was nursery rhymes

tekerlemeler

and poems and words that rhyme or words that sound similar.

, şiirler ve kafiyeli veya kulağa benzer kelimeler olduğunu hatırlıyorum.

So it is common if you are teaching young children

Bu nedenle, küçük

children a new language or their native language,

çocuklara yeni bir dil veya ana dillerini öğretiyorsanız,

you will often find that rhymes.

sık sık bu tekerlemeleri bulacaksınız.

Words that sound similar are often used as a way of teaching the language,

Kulağa benzer görünen kelimeler genellikle dili öğretmenin bir yolu olarak kullanılır,

but it's also a very good way of remembering words as well.

ancak bu aynı zamanda kelimeleri hatırlamanın da çok iyi bir yoludur.

So we are looking at words that rhyme, that sound similar,

Bu yüzden kafiyeli, kulağa benzer kelimelere bakıyoruz

and you might find also in songs

ve şarkılarda

or in poetry, quite often certain

veya şiirlerde de bulabilirsiniz, oldukça sık olarak bazı

words are used together

kelimeler

to rhyme, to create the rhyme,

kafiye oluşturmak için, kafiye oluşturmak için

or maybe to create the flow of a song or a poem.

veya belki bir şarkının veya bir şarkının akışını yaratmak için birlikte kullanılır. şiir. Bu

So to be honest with you, I do like writing poems.

yüzden sana karşı dürüst olmak gerekirse, şiir yazmayı seviyorum.

It is something that is very good for your brain.

Beyninize çok iyi gelen bir şey.

I don't know why whenever I write a poem, I always feel

Neden ne zaman bir şiir yazsam,

as if my brain is working slightly better than it normally does.

beynimin normalde olduğundan biraz daha iyi çalıştığını hissediyorum.

Very strange, but we will be talking about that later on.

Çok garip ama bundan daha sonra bahsedeceğiz.

Also, of course, we have fill in the blanks.

Ayrıca, elbette, boşlukları dolduruyoruz.

Fill in.

The blanks.

Boşlukları doldurun.

Fill in the blanks

coming up as well.

Gelen boşlukları da doldurunuz.

We will be filling in those blanks later on. Oh.

Bu boşlukları daha sonra dolduracağız. Ah.

So much to do today.

Bugün yapacak çok şey var.

Hello to Jonathan.

Jonathan'a merhaba.

Hello, Jonathan Caraballo, Nice to see you here as well.

Merhaba Jonathan Caraballo, Seni de burada görmek güzel.

We also have Sue Ah, Lee.

Ayrıca Sue Ah, Lee'ye sahibiz.

Oh, here comes the sun. Mr.

Ah, işte güneş geliyor. Bay

Duncan, I hope all is well today for you.

Duncan, umarım bugün sizin için her şey yolundadır.

Thank you very much. That's very kind of you to say.

Çok teşekkür ederim. Bunu söylemen çok nazik.

Who else is here? Paula? Hello, Paula.

Burada başka kim var? Paula mı? Merhaba Paula.

Who is in the kitchen making carrots?

Mutfakta kim havuç yapıyor?

Oh, carrot cake.

Havuçlu kek.

Carrot cake.

Havuçlu kek.

Do you know what I know?

Ne bildiğimi biliyor musun?

I know. I'm going to seem very ignorant here.

Biliyorum. Burada çok cahil görüneceğim.

You're going to say, Mr. Duncan, you're so ignorant.

Bay Duncan, çok cahilsiniz diyeceksiniz.

You should know these things.

Bunları bilmelisin.

I don't know how you make carrot cake.

Havuçlu kek nasıl yapılır bilmiyorum.

Is carrot cake

Havuçlu kek

made with carrots?

havuçla yapılır mı?

I know a lot of people now

Şimdi pek çok insanın

are going to be so upset because I don't know this as a fact,

çok üzüleceğini biliyorum çünkü bunun bir gerçek olduğunu,

whether it's true or not, or is it just the fact that it looks yellow or orange?

doğru olup olmadığını bilmiyorum, yoksa sadece sarı mı turuncu mu göründüğü gerçeği mi?

Is that the reason why?

Nedeni bu mu?

Or do you actually put carrots in carrot cake?

Yoksa havuçlu kekin içine gerçekten havuç mu koyuyorsunuz?

Please let me know.

Lütfen bana bildirin.

Whatever is happen, whatever is happening.

Ne oluyorsa oluyor, ne oluyorsa oluyor.

We have Paula who is making carrot cake today.

Bugün havuçlu kek yapan Paula'mız var.

But to be honest with you, I don't know how to make it.

Ama sana karşı dürüst olmak gerekirse, nasıl yapacağımı bilmiyorum.

Beatriz is back.

Beatriz geri döndü.

I have just returned to Buenos Aires.

Buenos Aires'e yeni döndüm.

I am back home.

Eve döndüm.

I hope you had a good time.

Umarım iyi zaman geçirmissindir.

Hello. Also to intelligent.

Merhaba. Ayrıca akıllı için.

Nice to see you back as well.

Seni de görmek güzel.

Lovely.

Sevimli.

Who else is here? Adele.

Burada başka kim var? Adele.

Adele.

Adele.

Sorry, I miss pronounce your name.

Üzgünüm, adını telaffuz etmeyi özledim.

You see, I deal.

Görüyorsun, anlaşırım.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

We also have one more.

Ayrıca bir tane daha var.

I'm going to say hello to one more person and then we must move on.

Bir kişiye daha merhaba diyeceğim ve sonra yolumuza devam etmeliyiz.

Oh, we have my roots.

Oh, benim köklerim var.

My roots.

Köklerim.

Nice to see you watching in

Polonya'da izlediğini görmek güzel

Poland.

.

Hello to you. Nice to see you here as well.

Merhaba sana. Seni burada görmek de güzel.

A lot of people are joining in now.

Şimdi bir çok kişi katılıyor.

If it is your first time joining us live, please let me know.

Canlı yayınımıza ilk kez katılıyorsanız, lütfen bana bildirin.

You can tell me, Mr.

Bana söyleyebilirsiniz Bay

Duncan, It is my first time I've never appeared on your live chat before.

Duncan, Daha önce canlı sohbetinize ilk kez katılmıyorum.

Please let me know.

Lütfen bana bildirin.

So lots of things coming up today, many things to talk about.

Bugün pek çok şey gündeme geliyor, konuşacak çok şey var.

Olga says, I've heard about carrot cake,

Olga, Havuçlu keki duydum

but I've never tried it or made it myself.

ama hiç denemedim veya kendim yapmadım diyor.

I think it should be something delicious.

Bence lezzetli bir şey olmalı.

I've never tried it.

Hiç denemedim.

There are many types of food.

Birçok yemek türü vardır.

You might not believe this, and I know a lot of people are not going to believe

Buna inanmayabilirsin ve biliyorum ki birçok insan yemek

what I'm about to say because I do like eating food a lot.

yemeyi çok sevdiğim için söyleyeceğim şeye inanmayacak.

There are certain types of food

I've never tried in my whole life.

Hayatım boyunca hiç denemediğim bazı yiyecek türleri var.

One of them is carrot cake.

Bunlardan biri de havuçlu kek.

I've never tried it.

I've seen it for sale in cake shops,

Hiç denemedim.

Pastanelerde satıldığını gördüm

but I've never actually tried carrot cake.

ama havuçlu keki hiç denemedim.

Is it nice?

güzel mi

Please let me know if you have tried it.

Denediyseniz lütfen bana bildirin.

Hello, PA. Well, hi, Mr. Duncan.

Merhaba PA. Merhaba, Bay Duncan.

I was watching you when I was a teenager.

Gençliğimde seni izliyordum.

Why do I feel as if that was a long time ago?

Neden bu çok uzun zaman önceymiş gibi hissediyorum?

Do you realise there are people who were not born?

Doğmamış insanlar olduğunun farkında mısın?

They were not born when I started this YouTube channel.

Bu YouTube kanalını başlattığımda doğmamışlardı.

And now they are viewers watching me.

Ve şimdi onlar beni izleyen izleyiciler.

But they.

Ama onlar.

They weren't even alive.

Hayatta bile değillerdi.

They weren't even born when I started this YouTube channel.

Bu YouTube kanalını kurduğumda doğmamışlardı bile.

And now I do feel very old.

Ve şimdi kendimi çok yaşlı hissediyorum.

It's nice to see you.

Seni görmek güzel.

How are you doing after all these years?

Bunca yıldan sonra nasılsın?

Thank you.

POWELL Very nice to say hello to you.

Teşekkür ederim.

POWELL Size merhaba demek çok güzel.

And I'm just wondering when did you start watching me?

Beni ne zaman izlemeye başladığını merak ediyorum. İçimde çok çok

I have a feeling it

might be a long, long time ago, but yes, I am still here.

uzun zaman geçmiş olabileceğine dair bir his var ama evet, hala buradayım.

Hello, Jeff.

Merhaba Jeff.

Her Hello, Jeff.

Merhaba, Jeff.

Her Jeff,

Onun Jeff'i,

I think may be all you in China.

sanırım Çin'deki tüm sen olabilirsin.

Please let me know.

Lütfen bana bildirin.

Don't be offended if I'm wrong.

Yanlışım varsa kusura bakmayın.

Maybe you are somewhere else.

Belki başka bir yerdesindir.

Maybe Hong Kong,

Belki Hong Kong,

maybe Taiwan.

belki Tayvan.

Please let me know.

Lütfen bana bildirin.

Han Duong is here as well.

Han Duong da burada.

We have Vietnam watching.

Vietnam izliyoruz.

Hello to Vietnam.

Vietnam'a merhaba.

Hello, Vietnam.

Merhaba, Vietnam. Sana

Tsingtao to you.

tsingtao.

Hello also to Doris.

Doris'e de merhaba.

Doris Fikri.

Doris Fikri.

That's an interesting name, by the way.

Bu arada ilginç bir isim.

I love your name, Doris.

Adını seviyorum, Doris.

It's very nice.

Bu çok hoş.

Carrot cake might be mouthwatering.

Havuçlu kek ağız sulandırabilir.

Yes, I might try it because I know there is a cake shop

Evet, deneyebilirim çünkü burada Wenlock'ta bir pastane olduğunu

here in much Wenlock and they sell lots of nice cakes.

ve çok güzel pastalar sattığını biliyorum.

And there are also some small tea rooms.

Ayrıca küçük çay salonları da var.

Have you ever been to an English tea room?

Hiç bir İngiliz çay salonuna gittin mi?

Many small

towns and villages have tea rooms,

Birçok küçük

kasaba ve köyde çay salonları vardır,

so they are often places where you can have a cup of tea or maybe a cake.

bu nedenle bunlar genellikle bir fincan çay veya belki bir pasta içebileceğiniz yerlerdir.

And you might also see

Ayrıca

carrot cake on sale.

indirimde havuçlu kek de görebilirsiniz.

So I'm going to do that next week.

O yüzden önümüzdeki hafta yapacağım.

If I see carrot cake for sale,

Satılık havuçlu kek görürsem,

I might actually have some next week.

önümüzdeki hafta biraz alabilirim. Bu

So I will look I will look out next week for carrot cake

yüzden bakacağım, önümüzdeki hafta havuçlu kek için bakacağım

because apparently

çünkü görünüşe göre

next week the weather here in England

önümüzdeki hafta burada, İngiltere'de hava

is going to be amazing.

harika olacak.

It's going to be warm and sunny next week.

Önümüzdeki hafta hava sıcak ve güneşli olacak. Bu

So I'm really looking forward to that.

yüzden gerçekten sabırsızlıkla bekliyorum.

What is an English tea room like?

İngiliz çay salonu nasıldır?

Well, they're often friendly places.

Genelde arkadaş canlısı yerlerdir.

They're normally quite small.

Normalde oldukça küçüktürler.

They are places where you can sit down at a table, you can enjoy an afternoon cup of tea

Bir masaya oturabileceğiniz, arkadaşlarınızla veya bazen tek başınıza bir öğleden sonra çayının

or maybe a cream cake with your friends or sometimes on your own.

veya belki kremalı pastanın tadını çıkarabileceğiniz yerlerdir . Bu

So quite often in places where tourists might visit,

nedenle, turistlerin ziyaret edebileceği yerlerde

you will often find tea rooms.

sıklıkla çay salonları bulacaksınız.

And now

Ve şimdi sanki

I feel as if I want to have a cup of tea and a piece of cake.

bir fincan çay ve bir parça kek yemek istiyormuşum gibi hissediyorum.

To be honest, it is very similar to a cafe, very similar.

Dürüst olmak gerekirse, bir kafeye çok benzer, çok benzer.

But we normally find a tea room

Ama normalde bulduğumuz çay salonu

is a little bit more what's the word?

biraz fazla ne kelime?

Quaint.

Antika.

I like that word quaint.

Bu tuhaf kelimeyi seviyorum.

So a lot of people like to come to the UK.

Bu yüzden birçok insan Birleşik Krallık'a gelmeyi sever.

They might visit England and they might go to an English tea room.

İngiltere'yi ziyaret edebilirler ve bir İngiliz çay salonuna gidebilirler.

So quite often a tea room is a small place

Çoğu zaman bir çay salonu,

where people will go to have an afternoon drink or a cake

insanların öğleden sonra bir şeyler içmek veya pasta içmek

and have a nice time.

ve güzel vakit geçirmek için gittikleri küçük bir yerdir.

Paula says.

Paula diyor.

I can send you a slice of carrot cake.

Sana bir dilim havuçlu kek gönderebilirim.

You can if you want.

Eğer istersen yapabilirsin.

I don't think in my life I have ever refused cake ever.

Hayatımda hiç pastayı reddettiğimi sanmıyorum. Şu an

Even though at the moment I am on a diet.

diyette olmama rağmen.

Do you like it? Do you like this?

Hoşuna gitti mi? Bunu sever misin?

I have lost a little bit of weight once more in the last week,

Geçen hafta bir kez daha biraz kilo verdim,

so I'm trying to just get a little bit healthier

bu yüzden biraz daha sağlıklı olmaya çalışıyorum

because I've become very aware

çünkü

that I'm not as young as I used to be, you see.

eskisi kadar genç olmadığımı fark ettim.

So that's the reason why

Demek

Mr. Steve has been busy in the kitchen.

Bay Steve'in mutfakla meşgul olmasının nedeni bu.

I can smell something right now. I can.

Şu anda bir şeyin kokusunu alabiliyorum. Yapabilirim.

And I really want to try it.

Ve gerçekten denemek istiyorum.

So we will see what happens when Mr. Steve arrives.

Bay Steve geldiğinde ne olacağını göreceğiz.

He will be with us in a few moments from now.

Bundan birkaç dakika sonra bizimle olacak.

I hope you will stay with me.

Umarım benimle kalırsın.

Oh, by the way, did you see the lovely video that I played at the beginning in the garden?

Ha bu arada başta bahçede oynattığım güzel videoyu gördünüz mü ?

At the moment, all of the plants are coming to life.

Şu anda, tüm bitkiler canlanıyor.

You can see there there is a beautiful lavender bush

Orada güzel bir lavanta çalısı olduğunu

and you can see there are lots of small bees at the moment.

ve şu anda bir sürü küçük arı olduğunu görebilirsiniz .

Collecting the pollen

Poleni toplamak

is not beautiful.

güzel değil.

In fact, this is a type of heather,

Aslında, bu bir funda türüdür,

so we often describe this particular Bush as Heather.

bu yüzden bu çalıyı genellikle Heather olarak tanımlarız.

And you can see there are lots of small bees.

Ve bir sürü küçük arı olduğunu görebilirsiniz. Bu

So I think these are a certain type of bee.

yüzden bunların belirli bir arı türü olduğunu düşünüyorum.

So they don't look like the sort of bee that you often recognise.

Bu yüzden sık sık tanıdığınız türden bir arıya benzemiyorlar.

Normally they're much larger, they're normally quite round,

Normalde çok daha büyükler, normalde oldukça yuvarlaklar

but these particular bees are quite small, they're very small bees

ama bu belirli arılar oldukça küçük, çok küçük arılar

and they are busy at the moment collecting all of the pollen

ve şu anda bitkilerden tüm polenleri toplamakla meşguller

from the plants.

.

I think this particular type of bee is called a solo bee.

Bence bu özel arı türüne solo arı denir.

I think it is, yes, I

Sanırım öyle, evet,

look it up now.

şimdi baktım.

Go to Google Solo Bee.

Google Solo Bee'ye gidin. Tıpkı onun

They are bees that often

fly around on their own, just like that one is.

gibi, genellikle kendi başlarına dolaşan arılardır.

Mr. Steve will be here in a few moments.

Bay Steve birkaç dakika içinde burada olacak.

Inaki says Beetroot cake.

Inaki pancarlı kek diyor.

I'm not sure if I like the sound of beetroot cake.

Pancarlı kekin sesini sevip sevmediğimden emin değilim.

I'm not a big fan of beetroot, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, pancarın büyük bir hayranı değilim.

I don't like the taste and I don't like the smell of beetroot.

Pancarın tadını ve kokusunu sevmiyorum.

So no, I might not be having that one.

Yani hayır, ona sahip olmayabilirim.

Yes, Mr.

Steve has made a very special loaf of bread today.

Evet, Bay

Steve bugün çok özel bir somun ekmek yaptı.

Something very unusual.

Çok sıradışı bir şey. Senden ne haber

What about you? Are you busy in the kitchen?

? Mutfakta meşgul müsün?

What about you, Claudia?

Ya sen, Claudia?

What are you cooking?

Ne pişiriyorsun?

What is in your pot today?

Bugün tencerenizde ne var?

Please let me know on the live chat.

Lütfen canlı sohbette bana bildirin.

So Mr.

Bay

Steve will be with us in a few moments.

Steve birkaç dakika içinde bizimle olacak.

I'm going to show you some lovely views.

Size bazı güzel manzaralar göstereceğim.

We're going to have a little bit of spring time.

Biraz baharı yaşayacağız.

We're going to have a little

bit of sunrise and also sunset as well.

Biraz gün doğumu ve ayrıca gün batımı olacak.

And then after that, Mr.

Ondan sonra, Bay

Steve will be here live in the studio.

Steve stüdyoda canlı yayında olacak.

Don't go.

Away.

gitme

Uzak.

Isn't that lovely?

Bu çok hoş değil mi? Çok

Wasn't that beautiful? I hope you enjoyed that.

güzel değil miydi? Umarım bundan zevk almışsındır. Yaşadığım

Some lovely scenes from around the area in which I live.

bölgeden bazı güzel manzaralar . Bana

I'm often asked about it.

sık sık soruluyor.

Many people ask, Where do you live, Mr.

Pek çok insan, "Nerede yaşıyorsunuz Bay

Duncan, and tell us more about it.

Duncan" diye soruyor ve bize bu konuda daha fazla bilgi veriyor.

Well, maybe I might show you one of the videos that I made

Belki size yaşadığım yerde çektiğim videolardan birini gösterebilirim

in the place I live.

.

Here he comes.

İşte geliyor.

Mr. Steve is on his way.

Bay Steve yolda.

Don't go away, please.

Gitme, lütfen.

We are back...

Geri döndük...

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

Oh, Oh, Oh, yes. Mr.

Ah, Ah, Ah, evet. Bay

Steve is sending you kisses.

Steve size öpücükler gönderiyor.

I hope you received them.

Umarım onları almışsındır.

And I hope they weren't too wet.

Ve umarım çok ıslanmamışlardır. Yine

Here we are again.

buradayız.

And we are back once more with Mr.

Ve bir kez daha Bay Steve ile birlikteyiz

Steve.

.

Here he is.

İşte burada.

Oh, isn't it nice to be back?

Oh, geri dönmek güzel değil mi?

That's all right.

Tamam.

It's. It's okay.

Onun. Sorun değil.

What if you weren't doing this now?

Ya bunu şimdi yapmasaydın?

If you weren't here with me now, what would you be doing?

Şimdi yanımda olmasaydın, ne yapıyor olurdun?

Probably I might be in the garden.

Muhtemelen bahçede olabilirim.

I might be preparing for a job interview.

Bir iş görüşmesine hazırlanıyor olabilirim.

Oh, yes.

Oh evet.

Yes, I have been doing that this morning.

Evet, bu sabah bunu yapıyordum.

Yes, I could be doing.

Evet, yapıyor olabilirim.

I could be just watching pointless videos

on YouTube about Ford Mustang.

YouTube'da Ford Mustang hakkında anlamsız videolar izliyor olabilirim.

Okay.

Tamam aşkım.

Reading off about financial matters some other way.

Mali meseleleri başka bir şekilde okumak.

Nothing on YouTube is pointless.

YouTube'daki hiçbir şey anlamsız değildir.

It's all useful.

Hepsi faydalı.

Or I could be commenting

Veya

like an old man on

various news items that appear on the internet.

internette çıkan çeşitli haberlere yaşlı bir adam gibi yorum yapıyor olabilirim.

But instead of. Doing action.

Ama bunun yerine. Eylem yapmak.

Instead of doing those stupid, boring things, you are actually here with us having fun

O aptalca, sıkıcı şeyleri yapmak yerine, aslında burada bizimle birlikte

live on YouTube and it's English addict on a Sunday and it is Mr.

YouTube'da canlı yayında eğleniyorsunuz ve bu bir İngiliz bağımlısı Pazar günü ve Bay

Steve and myself, Mr. Duncan.

Steve ve ben, Bay Duncan.

And we have lots of things to look at today.

Ve bugün bakmamız gereken çok şey var.

We have the live chat.

Canlı sohbetimiz var.

Can I just say a very busy one today?

Bugün çok meşgul diyebilir miyim?

You're not going to let me go off on a tangent today?

Bugün bir teğet geçmeme izin vermeyecek misin?

Go off on a tangent.

Bir teğet üzerinde gidin.

That means, you know, you go off the subject and start talking about something else.

Bunun anlamı, yani, konudan çıkıp başka bir şey hakkında konuşmaya başlamaktır.

You go off at an angle or at a tangent. Yeah.

Bir açıyla veya bir teğetle çıkıyorsunuz. Evet.

And then waste time by talking about something that is not relevant

Ve sonra

to the topic of conversation and something I do a lot.

sohbet konusuyla alakalı olmayan ve çok yaptığım bir şey hakkında konuşarak zaman harcayın.

Yeah, but you've got a busy packed show today.

Evet, ama bugün yoğun bir programınız var.

We've got so many things to talk about.

Konuşacak çok şeyimiz var.

We are looking at rhymes, things that rhyme,

Kafiyelere, kafiyeli şeylere,

some words that sound similar to each other.

birbirine benzeyen bazı kelimelere bakıyoruz.

And you might find also in life, especially

Ve ayrıca hayatta da bulabilirsiniz, özellikle

when we are talking about the creative areas of maybe literature, poetry,

edebiyat, şiir,

maybe songwriting, you often find that

belki şarkı yazarlığı gibi yaratıcı alanlardan bahsederken,

rhyming words that sound similar are often used.

kulağa çok benzeyen kafiyeli kelimelerin sıklıkla kullanıldığını görürsünüz.

And I've never talked about this before, and I can't believe I haven't.

Ve bundan daha önce hiç bahsetmedim ve konuşmadığıma inanamıyorum.

When you learn a new language, this is something

Yeni bir dil öğrendiğinizde, bu

that I did advise my students.

benim öğrencilerime tavsiye ettiğim bir şey.

I used to teach all ages and I would always say,

Her yaşa ders verirdim ve her zaman derdim ki,

If you want to teach children a language, make it interesting, make it fun.

çocuklara bir dil öğretmek istiyorsanız onu ilgi çekici hale getirin, eğlenceli hale getirin. Bunu

And one of the best ways doing that is to make words rhyme because you can have fun.

yapmanın en iyi yollarından biri de kelimeleri kafiyeli hale getirmek çünkü eğlenebilirsin.

It's also a great way of remembering words as well, because you remember one word

Aynı zamanda kelimeleri hatırlamanın da harika bir yolu çünkü bir kelimeyi hatırlıyorsun

and then you remember the other word that rhymes with it.

ve sonra onunla kafiyeli olan diğer kelimeyi hatırlıyorsun .

They sound similar and they are much easy

Kulağa benzer geliyorlar ve hatırlaması çok kolay

or easier to remember.

veya daha kolay.

So that's what we're talking about.

İşte bundan bahsediyoruz.

Also wind.

Ayrıca rüzgar.

Oh, yes. We're talking about wind, but we aren't.

Oh evet. Rüzgardan bahsediyoruz ama değiliz.

We are not talking about Mr.

Bay

Stevens stomach problems.

Stevens'ın mide problemlerinden bahsetmiyoruz.

But we do have a lot of wind.

Ama çok rüzgarımız var.

We've had a lot of wind over the past few days.

Son günlerde çok rüzgar aldık.

So we have that to look forward to.

Bu yüzden dört gözle beklememiz gereken bir şey var.

Also, we are playing fill in the blanks.

Ayrıca boşluk doldurma oynuyoruz.

Fill in the blanks. Fill in the blanks. Yes.

Boşlukları doldurun. Boşlukları doldurun. Evet.

So that should bring certain people in.

Yani bu bazı insanları içeri almalı.

Okay.

Tamam.

Into the show, you've been you must have been talking a lot about making cakes or breads.

Gösteride, kek veya ekmek yapmaktan çok bahsediyor olmalısın.

Well, there is a lot of comment.

Pekala, çok fazla yorum var.

There was a good reason for this because you have been in the kitchen.

Bunun için iyi bir sebep vardı çünkü mutfağa girdin.

Shall we reveal what Mr.

Bay

Steve has been making this morning in his wonderful new contraption,

Steve'in bu sabah harika yeni düzeneğinde ne yaptığını, sadece bir tür

his wonderful device which makes fresh bread,

ekmek değil, taze ekmek yapan harika cihazını açıklayalım mı?

but not not just one type of bread.

You can make all sorts of bread.

Her türlü ekmeği yapabilirsiniz.

And here is one particular one.

Ve işte özel bir tanesi.

So this is what Mr.

Bay

Steve has actually made this morning in the kitchen.

Steve'in aslında bu sabah mutfakta yaptığı şey bu.

Look at that.

Şuna bak.

Now, can you describe this to us, Mr. Steve?

Şimdi, bunu bize tarif edebilir misiniz, Bay Steve?

Well, you know that we both like hot cross buns

Pekala, ikimizin de sıcak çapraz çörekleri sevdiğini biliyorsun

and we talk about those a lot and it's

ve bunlardan çok bahsediyoruz ve

basically a, you know, a bun that's got raisins in it and spices

temelde, bilirsin , içinde kuru üzüm, baharat,

and butter and and sugar and we've shown them before

tereyağı ve şeker olan bir çörek ve onları daha önce göstermiştik

and we've put pressure on them and we've probably eaten them alive.

ve biz' Onlara baskı yaptık ve muhtemelen onları canlı canlı yedik.

But you can't buy hot cross buns anymore because Easter's over.

Ama artık paskalya bittiği için sıcak çapraz çörek satın alamazsınız .

But you can make a hot cross buns loaf.

Ancak sıcak çapraz çörekler yapabilirsiniz.

So it's the same ingredients

Yani

that makes a whole big loaf and then you just slice it off like bread. Hmm.

koca bir somunu oluşturan aynı malzemeler ve sonra onu ekmek gibi dilimlersiniz. Hmm.

So we're hoping to I'm hoping to replicate the same flavour as a hot cross buns.

Bu yüzden, sıcak çapraz çörekler ile aynı tadı çoğaltmayı umuyorum.

Well, so far, I can say that you.

Şimdiye kadar, sen diyebilirim.

It definitely smells.

Kesinlikle kokuyor.

So the beautiful aroma coming through into my studio.

Böylece güzel aroma stüdyoma geliyor.

It just smell like hot cross buns.

Sadece sıcak çapraz çörekler gibi kokuyor.

Yes. So the secret ingredient

Evet. Yani

for a hot cross buns is base is bread.

sıcak çapraz çörekler için gizli içerik, temel ekmektir.

But in that you add lemon

Ama buna limon

zest or orange zest, which some of them is making it orange cake.

kabuğu rendesi veya portakal kabuğu rendesi eklersiniz ki bu, bazılarının portakallı kek yapmasına neden olur.

I think it was Claudia earlier.

Sanırım daha önce Claudia'ydı.

So she's been probably scraping the zest of the oranges,

Yani muhtemelen portakalların kabuklarını soymuştur, kabukları

bits of dried fruit peeled, but we haven't added those because we don't like that.

soyulmuş kuru meyve parçalarıdır ama biz onları sevmediğimiz için eklemedik.

But butter and egg and also spices.

Ama tereyağı ve yumurta ve ayrıca baharatlar.

So cinnamon, little bit of ginger, nutmeg,

Tarçın, biraz zencefil, küçük hindistan cevizi,

mixed spice, as we call it here, which is used for baking cakes

karışık baharat, burada dediğimiz gibi, kek pişirmek için kullanılır

and it's got all sorts of and it just gives it a bit of flavour,

ve her çeşidi vardır ve sadece biraz tat verir,

mixed spice that you would put in a cake,

kekin içine koyacağınız karışık baharat ,

which includes cinnamon and nutmeg.

tarçın ve hindistan cevizi içerir.

Yes. So we've put that in that gives us that special flavour.

Evet. Bu yüzden bize o özel tadı veren şeyi koyduk.

And of course the raisins or the currants that you can add

Ve tabii ki ekleyebileceğiniz kuru üzüm veya kuş üzümü

and then you have it warmed with butter.

ve ardından tereyağı ile ısıtıyorsunuz.

I know, I know. You've got to, you've got to have butter.

Biliyorum biliyorum. Yapmalısın, tereyağı almalısın.

You can't have anything else in there.

İçeride başka bir şey olamaz.

It is a close view.

Yakın bir görünümdür.

And you can see you can almost see where where the the

Ve ekmeğin pişerken nerede yükseldiğini neredeyse görebildiğinizi görebilirsiniz

the bread has risen as it, as it's been baking and it's a.

ve bu bir.

Sweet bread as well.

Tatlı ekmek de.

So you add more sugar than you would to make normal bread.

Yani normal ekmek yapmaktan daha fazla şeker eklersiniz .

So it's it's kind of imagine a cake,

Yani bir çeşit pasta hayal edin,

so cake and bread mixed together.

yani pasta ve ekmek birbirine karışmış.

It's, it's a mixture between the two I would say.

Bu, diyebilirim ki ikisi arasında bir karışım.

And well if we've got time

Ve eğer zamanımız varsa,

I can nip in towards the end of the show and cut a couple of slices off

gösterinin sonuna doğru içeri girip birkaç dilim kesebilirim

and we can maybe show everybody what it looks like.

ve belki de herkese neye benzediğini gösterebiliriz.

Yeah, it's the people are cooking.

Evet, insanlar yemek yapıyor.

Cody is cooking it orange cake.

Cody portakallı kek pişiriyor.

Paul I think has been doing that as well.

Paul sanırım bunu da yapıyordu.

A carrot cake, yes.

Havuçlu kek, evet.

Now you're an expert on this, Steve.

Artık bu konuda uzmansın, Steve.

Yes, maybe you're an expert.

Evet, belki de bir uzmansın.

What is carrot cake made with carrots? Yes.

Havuçla yapılan havuçlu kek nedir? Evet.

Oh, okay.

Tamam.

Yeah, You put carrots in it?

Evet, içine havuç mu koydun?

Definitely.

Kesinlikle.

I've never tried carrot cake. Hence the name.

Havuçlu keki hiç denemedim. Dolayısıyla adı.

Yeah. Yeah. You just.

Evet. Evet. Sen sadece.

You put that in with a cake mix.

Bunu bir kek karışımına koyuyorsunuz.

You, you, you, you get the carrot and you shred them.

Sen, sen, sen, havucu al ve onları parçala.

So. Great, Great. The carrots.

Bu yüzden. Güzel güzel. Havuçlar.

Not. You were great.

Olumsuz. Harikaydın.

And that goes into it.

Ve bu onun içine giriyor.

It's supposed to be healthy. Of course it's.

Sağlıklı olması gerekiyordu. Tabii ki öyle.

Oh carrots are healthy.

Oh havuç sağlıklı.

We are not getting much carrot when you're eating a piece of carrot cake.

Bir parça havuçlu kek yerken fazla havuç alamıyoruz.

So people think it's healthy, but it isn't really because you're just eating properly

Yani insanlar bunun sağlıklı olduğunu düşünüyor, ama bunun sebebi sadece

equivalent of a little small bite of carrots.

küçük bir havuç ısırığına eşdeğer düzgün bir şekilde yemeniz değil.

The rest of it is still the sugar and the fat.

Geri kalanı hala şeker ve yağdır. Sık

You don't often flour.

sık un yapmazsın.

You don't often think of cake being healthy, I don't think, Is there a type of cake that is healthy?

Pastanın sağlıklı olduğunu pek düşünmüyorsunuz, bence sağlıklı olan bir pasta türü var mı?

Wow, I don't think so.

Vay canına, sanmıyorum.

Intelligent Was baking a vegetable or has baked a vegetable cake.

Intelligent bir sebze pişiriyordu veya bir sebze keki pişirdi.

I noticed that she said a vegetable cake.

Sebzeli kek dediğini fark ettim.

So that could be interesting.

Yani bu ilginç olabilir.

But no carrot cake is definitely not healthy.

Ama hiçbir havuçlu kek kesinlikle sağlıklı değildir.

It's just as fattening as normal cake.

Normal kek kadar şişmanlatıcı.

Yeah, I presume you can adjust the recipe, but

Evet, tarifi değiştirebileceğinizi farz ediyorum ama

it seems healthy because it's got carrots in it.

içinde havuç olduğu için sağlıklı görünüyor.

In reality, there's not that much carrots, I guess.

Gerçekte, o kadar çok havuç yok sanırım.

You mean the thing you just said.

Az önce söylediğin şeyi kastediyorsun.

Yeah, exactly.

Evet kesinlikle.

Oh, Tom made scones this week.

Oh, Tom bu hafta çörek yaptı.

Oh, I've made scones.

Oh, çörek yaptım.

See, I'm wondering.

Bak, merak ediyorum.

I wonder if it's because of us.

Bizden mi kaynaklanıyor merak ediyorum.

So have you started experimenting with food out there because of us?

Yani bizim yüzümüzden orada yiyecek denemeye mi başladın ?

So I would like to think sometimes we do

Bu yüzden bazen

influence the outside world.

dış dünyayı etkilediğimizi düşünmek isterim.

I know we don't do it very much because. Well,

Biliyorum çok yapmıyoruz çünkü.

I won't go into that, but there is a reason for it.

O konuya girmeyeceğim ama bunun bir nedeni var.

But we do try to influence in a good way, in a positive way.

Ama iyi bir şekilde, olumlu bir şekilde etkilemeye çalışıyoruz. Elimizden gelenin

We try our best.

en iyisini yapıyoruz.

Oh, there we go.

İşte başlıyoruz.

So, yeah, Scones. Yes.

Evet, Scones. Evet.

It's going to a good to make.

İyi olacak.

You can just shove them in the oven and

Onları fırına atabilirsin ve çok

and you've got lovely hot scones which

güzel sıcak çörekler yaparsın,

they're not too difficult to make but you've got to get it right

yapmaları çok zor değil ama doğru yapmalısın,

otherwise they get all hardened and horrible.

aksi takdirde hepsi sertleşir ve korkunç olurlar.

I said I don't normally like scones with fruit so I only have cheese.

Ben normalde meyveli çörek sevmem o yüzden sadece peynir yerim dedim.

Scones which are gorgeous, but

Muhteşem ama

also incredibly unhealthy.

aynı zamanda inanılmaz derecede sağlıksız olan çörekler.

Hello one.

Merhaba biri.

But now from Peru. Hello.

Ama şimdi Peru'dan. Merhaba.

Hello, Peru. I know Peru.

Merhaba Peru. Peru'yu biliyorum.

I hope your Peruvian day is going as

Umarım Perulu gününüz

well as are they here in England.

İngiltere'dekiler kadar iyi geçiyordur.

I hope so.

Umarım.

That bread, by the way, people are asking, that takes 4 hours in the bread maker to make,

Bu arada, insanlar ekmek yapma makinesinde 4 saat süren ekmeği soruyorlar,

which is probably about the same time

ki bu da muhtemelen

as it would take if you were to make it yourself and need it all by hand.

kendin yapsan ve tamamen elde ihtiyacın olsaydı alacağın süre ile yaklaşık aynı zamandı.

Yes, I think a lot of people would find 4 hours too long.

Evet, bence birçok insan 4 saati çok uzun bulacaktır.

And so you have to be patient.

Ve bu yüzden sabırlı olmalısın.

I think the one thing I would say, if you are thinking of making your own bread,

Kendi ekmeğinizi yapmayı düşünüyorsanız,

you have to have a lot of patience

çok sabırlı olmanız gerektiğini söyleyeceğim tek şey olduğunu düşünüyorum

because you have to wait such a long time and I wouldn't be able to.

çünkü bu kadar uzun süre beklemeniz gerekiyor ve ben de bekleyemezdim. Bu

So I always forget about it.

yüzden onu hep unutuyorum.

Mr. Steve is the one who takes care of the bread making.

Bay Steve, ekmek yapımıyla ilgilenen kişidir .

Well, it's easy in the red, Mike.

Kırmızıda kolay, Mike.

You just throw everything in,

Siz sadece her şeyi atın,

select the right program and leave it.

doğru programı seçin ve bırakın.

Wait for the beeps and come back 4 hours later and you've got a lovely loaf of bread.

Bip seslerini bekleyin ve 4 saat sonra geri gelin ve çok güzel bir somun ekmeğiniz var.

What I didn't realise, and I'm quite fascinated by,

Farkına varmadığım ve beni oldukça büyüleyen şey,

is the fact you can make jam

in the bread maker.

ekmek yapma makinesinde reçel yapabileceğiniz gerçeği.

Apparently you couldn't make very much.

Görünüşe göre çok fazla kazanamadın.

No, just a little bit of jam.

Hayır, sadece biraz reçel.

Because it doesn't hold that much.

Çünkü o kadar tutmuyor.

I don't think I'd want to be very messy.

Çok dağınık olmak isteyeceğimi sanmıyorum.

I mean, making jam is very messy and I wouldn't like to do that inside.

Yani, reçel yapmak çok dağınık ve bunu içeride yapmak istemem.

The bread maker would prefer to do that on the top of the stove

Ekmek üreticisi bunu ocağın üstünde yapmayı tercih eder

and you can make much, much more because yeah, exactly.

ve siz çok çok daha fazlasını yapabilirsiniz çünkü evet, kesinlikle.

But also pizza bread as well.

Ama aynı zamanda pizza ekmeği de.

So, so you can make the base of a pizza so you can make it in the machine.

Böylece, bir pizzanın tabanını yapabilirsiniz, böylece makinede yapabilirsiniz.

It will mix everything together and then you take it out

Her şeyi birbirine karıştıracak ve sonra onu çıkaracaksınız

and then you can make a pizza base as well.

ve ardından bir pizza tabanı da yapabilirsiniz.

So I think this this particular machine and we met someone, didn't we,

Bence bu özel makine ve

during the week who also has a bread maker and an air fryer.

hafta boyunca ekmek yapma makinesi ve hava fritözü olan biriyle tanıştık, değil mi?

So I've noticed over the past few months, Steve, we've started

Son birkaç aydır fark ettim Steve,

getting these these devices, these things

bu cihazları almaya başladık,

that are supposedly labour saving and this is it.

sözde emek tasarrufu sağlayan bu şeyler ve hepsi bu.

You see, living in this wonderful modern age means that quite often

Görüyorsunuz, bu harika modern çağda yaşamak, çoğu zaman ekmek de dahil olmak üzere

we don't have to put so much effort into making things, including bread.

bir şeyler yapmak için çok fazla çaba harcamak zorunda kalmayacağımız anlamına geliyor . Belki

Maybe it'll make you could bring some of your scones to Paris.

çöreklerinden bazılarını Paris'e getirmeni sağlar.

Oh, yes.

Oh evet.

And maybe you could, you know, put some special ingredients into these scones.

Ve belki bu çöreklere bazı özel malzemeler koyabilirsin.

Nudge, nudge, wink, wink. Yes, Probably joking.

Dürt, dürt, göz kırp, göz kırp. Evet, Muhtemelen şaka yapıyor.

Yes, I know. But, you know. Okay, Steve,

Evet biliyorum. Ama biliyorsun. Tamam, Steve,

when you said about going off on things, illegal drugs.

bir şeylere aşırı gitmekten, yasa dışı uyuşturuculardan bahsettiğinde.

You know what you can put into it anyway?

Zaten içine ne koyabileceğini biliyor musun?

Talking of Paris.

Paris'ten bahsediyorum.

Yes, we are planning to meet up.

Evet, buluşmayı planlıyoruz.

We have a short list of people who are, for some reason,

Herhangi bir nedenle

interested in meeting us in real life.

bizimle gerçek hayatta tanışmak isteyen insanlardan oluşan kısa bir listemiz var.

And we are doing it in early June in Paris.

Ve bunu Haziran başında Paris'te yapıyoruz.

A very romantic place.

Çok romantik bir yer. Görünüşe

Apparently I didn't realise this, but Paris

göre bunu fark etmemiştim, ama Paris kelimenin

is literally the most popular place in the world

tam anlamıyla

for people from other countries to group and meet together.

diğer ülkelerden insanların bir araya gelip bir araya gelmeleri için dünyadaki en popüler yer.

So I think it's quite suitable for us to be having our big meet up in Paris.

Bu yüzden, büyük buluşmamızı Paris'te yapmamızın bizim için oldukça uygun olduğunu düşünüyorum.

Well, let's hope those of you who do, we're very much looking forward to aren't bitterly disappointed

Pekala, umarız bunu dört gözle bekliyoruz, bizimle yüz yüze görüştüğünüzde büyük bir hayal kırıklığına uğramazsınız

when you meet us in person because they know there's a saying, isn't it?

çünkü bir söz olduğunu bilirler, değil mi?

You should never meet your or you should never meet your heroes.

Kendi kahramanlarınla ​​asla tanışmamalısın ya da asla kahramanlarınla ​​tanışmamalısın.

But we're not heroes.

Ama biz kahraman değiliz.

You know, they say you should never meet people that you've seen on television because they're always

Bilirsiniz, televizyonda gördüğünüz insanlarla asla tanışmamanız gerektiğini söylerler çünkü onlar

a big disappointment in real life.

gerçek hayatta her zaman büyük bir hayal kırıklığıdır.

Never meet somebody famous,

Asla ünlü biriyle tanışma,

although

neyse ki

fortunately, we're not famous, so you don't have to worry about it.

ünlü değiliz, bu yüzden endişelenmene gerek yok.

So we have a list at the moment.

Yani şu anda bir listemiz var.

I'm going to create a WhatsApp group

Bir WhatsApp grubu oluşturacağım

and if you have a WhatsApp number, you can out,

ve bir WhatsApp numaranız varsa, çıkabilirsiniz,

you can join the group as well.

gruba da katılabilirsiniz.

So that's something I'm planning on doing now

Bu, şimdi yapmayı planladığım bir şey,

that we've got all of my personal stuff out the way

because we have had a little bit of a sad week for various reasons.

çünkü çeşitli nedenlerle biraz hüzünlü bir hafta geçirdik .

I won't go too much into it, so I am going to get back

Buna fazla girmeyeceğim, bu yüzden

to sorting out our big get together.

büyük buluşmamızı düzenlemeye geri döneceğim.

I'm going to call it the English Rendezvous. Ooh.

Ben buna İngiliz Buluşması diyeceğim. Ah. Ki

Which I think is pretty good.

bence oldukça iyi.

That a French in there. Yes.

Oradaki bir Fransız. Evet.

So the English Rendezvous 2023 with Mr.

Bay

Steve and Mr. Duncan and maybe you as well.

Steve ve Bay Duncan ve belki de sizinle İngiliz Buluşması 2023.

Isn't it exciting?

Heyecan verici değil mi? Söz

Imagine lyricist Rice just made some strawberry jam,

yazarı Rice'ın az önce biraz çilek reçeli yaptığını

and the strawberries are quite cheap.

ve çileklerin oldukça ucuz olduğunu hayal edin.

Maybe they've just come into season or something.

Belki de mevsime yeni girdiler ya da başka bir şey.

Lewis admits that he's not very good in the kitchen, by the way. Oh.

Bu arada Lewis mutfakta pek iyi olmadığını kabul ediyor. Ah.

So he leaves all the cooking to his wife, which is fine

Bu yüzden tüm yemek işini karısına bırakıyor ki bu iyi bir şey

because you must have other skills which are useful in the relationship.

çünkü ilişkide faydalı olan başka becerilere de sahip olmalısın .

And that's what a successful relationship is. All about.

Ve başarılı bir ilişki budur . Her şey hakkında.

Alexandra Mr.

Alexandra Bay

Duncan, I sent an email to you, but you didn't receive it.

Duncan, size bir e-posta gönderdim ama almadınız.

I don't know why I have replied to your email.

E-postanıza neden cevap verdiğimi bilmiyorum.

Alessandra I have actually replied to it,

Alessandra Aslında yanıtladım, bu

so I did receive it, I did read it

yüzden aldım, okudum

and I have replied to your email, so I did send it.

ve e-postanızı yanıtladım, bu yüzden gönderdim.

So check your check your junk mail or your spam.

Önemsiz postanızı veya istenmeyen postalarınızı kontrol edin.

It might be in there.

Orada olabilir.

That wouldn't surprise.

Bu şaşırtıcı olmaz.

And that's normally why I always end up in the junk mail.

Ve normalde bu yüzden hep gereksiz postalara düşüyorum.

I don't know why.

Neden bilmiyorum.

It's almost as if people's computers know that's

Sanki insanların bilgisayarları

where I belong.

benim ait olduğum yerin orası olduğunu biliyor gibi. Al işte ozaman,

So there you go.

buyur.

Today we have some interesting subjects.

Bugün ilginç konularımız var.

It's been windy over the past few days.

Son birkaç gündür hava rüzgarlı.

We've had a lot of wind in the air.

Havada çok rüzgar gördük.

And I thought it'd be interesting for a moment or two to take a look at some words

Ve bir iki an için tam da

and phrases connected to that very subject, wind, words and phrases.

bu konuyla bağlantılı bazı kelime ve deyimlere, rüzgara, kelimelere ve deyimlere bir göz atmanın ilginç olacağını düşündüm.

Can you see that blowing mean?

Şu üflemenin anlamını görebiliyor musun?

Yes, the wind is blowing.

Evet, rüzgar esiyor.

You see, it's either that or that cloud is vomiting.

Görüyorsun, ya o ya da o bulut kusuyor.

I'm not sure, but I think it is the wind blowing from the cloud and nothing else.

Emin değilim ama bence buluttan esen rüzgar, başka bir şey değil.

Not not last night's alcoholic

Dün gece

night on the town in the pubs.

kasabanın barlarındaki alkollü gece değil.

Too many beans on toast.

Tostta çok fazla fasulye var.

Too many beans on toast.

Tostta çok fazla fasulye var.

So wind, words and phrases.

Yani rüzgar, kelimeler ve deyimler.

We're going to go through this briefly and this should take us

Bunu kısaca gözden geçireceğiz ve bu bizi

nicely up to 3:00.

güzelce 3:00'e kadar götürür. Daha sonra

And then later on we are playing fill in the blanks.

boşluk doldurma oynuyoruz.

Definitely for definite. So don't go anywhere.

Kesinlikle kesin. Bu yüzden hiçbir yere gitme.

Don't go anywhere, don't disappear.

Hiçbir yere gitme, kaybolma.

I have definitely got them here ready to show you.

Onları kesinlikle burada size göstermek için hazırladım.

And we are also looking at words that rhyme, words

Ayrıca kafiyeli kelimelere,

that are often used in poetry and also in music.

şiirde ve ayrıca müzikte sıklıkla kullanılan kelimelere de bakıyoruz.

And maybe you can come up with your own poetry later on.

Ve belki daha sonra kendi şiirini bulabilirsin.

Oh, how about that?

Buna ne dersin?

Oh, what do you think about that? Yes. Here we go then.

Bunun hakkında ne düşünüyorsun? Evet. İşte başlıyoruz o zaman.

Here are some words and phrases

İşte

that we can use with the word wind

rüzgar kelimesiyle

and also words connected to wind and ill wind.

ve ayrıca rüzgar ve kötü rüzgarla bağlantılı kelimelerle kullanabileceğimiz bazı kelimeler ve deyimler.

This way.

Bu taraftan.

Blow is.

darbe

An ill wind.

Hastalıklı bir rüzgar.

Yes. Is in the air.

Evet. Havada.

Yes. One ill wind blows this way blowing.

Evet. Kötü bir rüzgar bu taraftan esiyor.

So an ill wind means perhaps something bad

Yani kötü bir rüzgar, belki de kötü bir şeyin

is about to happen or may happen.

olmak üzere olduğu veya olabileceği anlamına gelir.

Or maybe you have a feeling that something bad is occurring.

Ya da belki kötü bir şeylerin olduğu hissine kapılıyorsunuz.

Yes, you might say there is an ill wind.

Evet, kötü bir rüzgar var diyebilirsiniz.

There's an ill wind blowing.

Kötü bir rüzgar esiyor.

You sense some things going to happen.

Bazı şeylerin olacağını hissediyorsun.

Your intuition

Sezginiz

is is working and somehow

çalışıyor ve bir şekilde

telling you that something bad might be about to happen.

size kötü bir şeyin olmak üzere olabileceğini söylüyor.

People it could be a premonition or it could be

Millet, bu bir önsezi olabilir veya

something not quite so dramatic as that.

bu kadar dramatik olmayan bir şey olabilir.

But you do sometimes feel, don't you, that

Ama bazen

you know something bad might be that to happen.

kötü bir şey olabileceğini bildiğini hissediyorsun, değil mi?

And certainly when you I mean, this does come from the weather.

Ve kesinlikle demek istediğim, bu hava durumundan geliyor. Zaten

This saying does literally come from

bu söz kelimenin

meteorology anyway, because people used to look at the sky,

tam anlamıyla meteorolojiden geliyor, çünkü insanlar eskiden gökyüzüne bakarlardı,

you look at the clouds and you get a feel for what the weather was going to be

bulutlara bakarsınız ve

this hundreds of years ago when didn't have nice houses

bu yüzlerce yıl önce yaşanacak güzel evlerin olmadığı zamanlarda havanın nasıl olacağını hissedersiniz.

to live in and nice warm places to live.

ve yaşamak için güzel sıcak yerler.

They were afraid of the weather and they would

Hava durumundan korkuyorlardı ve

be, you know, constantly on the lookout for a wind in a certain direction,

bilirsiniz, sürekli olarak belirli bir yönde bir rüzgar arıyorlardı,

which might tell them a storm was on the way or something.

bu onlara bir fırtınanın yolda olduğunu söyleyebilirdi.

So, yes, this is a sort of a modern adaptation

Yani, evet, bu

for things that concern

the wind or the weather, which when we do it, we don't mean the weather.

rüzgar veya hava durumuyla ilgili şeyler için bir tür modern uyarlama, bunu yaptığımızda hava durumunu kastetmiyoruz.

With this, we're talking about other bad things happening.

Bununla, olan diğer kötü şeylerden bahsediyoruz.

So an ill wind.

Yani kötü bir rüzgar.

My goodness.

That went on so long, by the way. Yes.

Tanrım.

Bu arada çok uzun sürdü. Evet.

And ill wind.

Ve hasta rüzgar.

Something bad, maybe something you feel.

Kötü bir şey, belki hissettiğin bir şey.

Maybe there is tension in the air.

Belki havada bir gerilim vardır.

Yes. Yes.

Evet. Evet.

So maybe there is some conflict that may happen

Yani belki gelecekte, belki de mahallenizde meydana gelebilecek bazı çatışmalar olabilir

in the future, perhaps in your neighbourhood.

.

Maybe some neighbours are starting to annoy you in some way.

Belki bazı komşular sizi bir şekilde rahatsız etmeye başlamıştır.

You might say there is an ill wind because you feel that there is tension in the air.

Havada gerilim olduğunu hissettiğiniz için kötü bir rüzgar var diyebilirsiniz.

Something bad might be occurring.

Kötü bir şeyler oluyor olabilir.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

So this is connected to wind.

Yani bu rüzgara bağlı.

Gentle wind.

Hafif rüzgar.

We we often describe as breeze.

Biz genellikle esinti olarak tanımlarız.

Breeze. Yes, gentle. Wind.

Esinti. Evet, nazik. Rüzgâr.

Soft, warm breeze in the summer, maybe.

Yazın yumuşak, ılık bir esinti belki.

That's so an interesting phrase we use is shoot the breeze.

Bu, kullandığımız ilginç bir ifade, esintiyi vur.

If you shoot the breeze, it means you have a moment

Esintiyi vurursanız, boş bir genel sohbet anınız var demektir

of idle general chat.

.

Maybe you sit down with your friends on a nice sunny afternoon

Belki güneşli güzel bir öğleden sonra arkadaşlarınızla oturuyorsunuz

and you're just talking genuinely about things in your life.

ve hayatınızdaki şeyler hakkında gerçekten konuşuyorsunuz.

Nothing too heavy, nothing that might cause an argument

Çok ağır bir şey yok, tartışmaya ya da kavgaya neden olabilecek hiçbir şey yok

or maybe a fight, nothing like that.

, bunun gibi bir şey yok.

So you shoot the breeze.

Yani esintiyi vuruyorsun.

It means you just chat genuinely about things.

Bu, sadece şeyler hakkında gerçekten sohbet ettiğiniz anlamına gelir.

Maybe things that are new in your life.

Belki hayatında yeni olan şeyler.

You shoot the breeze.

Rüzgârı vuruyorsun.

You could be having a drink with friends. Uh.

Arkadaşlarınla ​​bir şeyler içiyor olabilirsin. Ah.

Friends come round and you just decide to go outside

Arkadaşlar gelir ve siz sadece dışarı çıkıp oturmaya karar verirsiniz

and sit down and is an American phrase I think, isn't it.

ve sanırım bu bir Amerikan deyimi , değil mi?

Shoot the. Breeze.

Vur. Esinti.

Yes, it's often used in American English, but I think you will find it's often used here

Evet, Amerikan İngilizcesinde sıklıkla kullanılıyor, ancak burada ve

as well as many American phrases and ways of

birçok Amerikan deyiminin yanı sıra

using the English language start to too.

İngilizceyi kullanma yollarının da sıklıkla kullanıldığını göreceksiniz.

They've started to be introduced into the English language here, into British English.

Burada İngilizceye, İngiliz İngilizcesine tanıtılmaya başladılar.

So yes, shoot the breeze.

Yani evet, esintiyi vur.

You might say have a chinwag in the UK, mightn't they?

Birleşik Krallık'ta bir çene şakası olduğunu söyleyebilirsin, değil mi?

Something similar to that.

Buna benzer bir şey.

A chance to sit down and just talk about anything.

Oturup herhangi bir şey hakkında konuşma şansı.

You have a natter.

Bir gevezeliğin var.

Yes. You have a chit chat. Yes.

Evet. Bir sohbet sohbetin var. Evet.

So that's a good one. I like that one. Here's another one.

Yani bu iyi bir şey. Bunu beğendim. İşte burada bir başkası.

Oh yeah.

Ah evet.

Maybe, maybe, maybe you work in an office

Belki, belki, belki bir ofiste çalışıyorsunuz

and maybe there is a couple a couple of people who have started to see each other

ve belki birbirini romantik bir şekilde görmeye başlayan birkaç kişi var

romantically. Oh,

. Oh,

and their relationship

ve ilişkileri

develops very quickly, and suddenly they fall in love.

çok hızlı gelişir ve aniden aşık olurlar.

And they are.

They are really, really deeply, deeply devoted to each other.

Ve onlar. Birbirlerine

gerçekten, gerçekten derinden, derinden bağlılar.

They can't stop seeing each other and then suddenly they get married.

Birbirlerini görmeden duramazlar ve sonra aniden evlenirler.

It's a whirlwind romance.

Bu bir kasırga romantizmi.

So when we talk about whirlwind,

Yani kasırga hakkında konuştuğumuzda,

it is a fast current of wind, which often swirl

genellikle bir kasırganın etrafında dönen hızlı bir rüzgar akımıdır

around and around a whirlwind.

.

And quite often things are or may be hectic or chaotic.

Ve çoğu zaman işler telaşlı veya kaotiktir veya olabilir.

Maybe other people are affected around you at the same time is doing other people.

Belki çevrenizdeki diğer insanlar da etkileniyor aynı zamanda başka insanlar da yapıyor.

There may be you know, when we go to Paris, Mr.

Biliyorsunuz ki, biz Paris'e gittiğimizde Bay

Duncan, there may be the odd whirlwind romance that occurs there.

Duncan, orada meydana gelen tuhaf kasırga romantizmi olabilir.

You never know.

Asla bilemezsin.

A whirlwind romance, a relationship develops fast.

Bir kasırga romantizmi, bir ilişki hızla gelişir.

And I think it does happen in life.

Ve bence bu hayatta oluyor.

Maybe two people meet, they meet one day, may be in a crowded place, their eyes meet,

Belki iki insan tanışır, bir gün karşılaşırlar, belki kalabalık bir yerde göz göze gelirler

and then they immediately feel as if have

ve birdenbire aralarında

a connection, something they have in common.

bir bağ, ortak bir şey varmış gibi hissederler.

And then everything begins.

Ve sonra her şey başlar.

But it might start very quickly and it might develop very quickly.

Ama çok hızlı başlayabilir ve çok hızlı gelişebilir.

You can describe it as a whirlwind romance.

Bunu bir kasırga romantizmi olarak tanımlayabilirsiniz.

Oh one Ben Howard says, I had a whirlwind romance with my girlfriend

Oh, Ben Howard diyor ki, Kız arkadaşımla sadece bir günde fırtınalı bir aşk yaşadım

in just one day and now we've been together for four years.

ve şimdi dört yıldır birlikteyiz.

I don't want to know what happened.

Ne olduğunu bilmek istemiyorum.

Well,

Evet

yeah, that's it. So people meet.

, işte bu kadar. Böylece insanlar tanışır.

They instantly fall in love or attracted to each other for whatever reason.

Anında aşık olurlar veya herhangi bir nedenle birbirlerine çekilirler.

Yes. And

Evet. Ve

going out for meals

yemeğe çıkmak,

and seeing each other in the evening, then going away on holiday together.

akşamları görüşmek, sonra birlikte tatile gitmek.

And then before you know it, they're getting married. Yes.

Ve sonra siz farkına bile varmadan evleniyorlar. Evet.

Or living together or something like that in a much shorter time than you would normally expect.

Ya da normalde beklediğinizden çok daha kısa sürede birlikte yaşamak ya da bunun gibi bir şey .

They even do it with the lights on.

Işıklar açıkken bile yapıyorlar.

A whirlwind romance, a relationship that develops fast.

Bir kasırga romantizmi, hızla gelişen bir ilişki.

So it's nice to hear a bit of bit of positive news from Juan.

Bu yüzden Juan'dan bir parça olumlu haber duymak güzel .

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

And you have now been together for four years.

Ve şimdi dört yıldır birliktesiniz.

That's incredible.

Bu inanılmaz.

Wait until you get to 35 years.

35 yaşına gelene kadar bekle.

We're not far from not always 35 years.

Her zaman 35 yıl olmaktan uzak değiliz.

It's 34 years at the moment and 34 years at the moment.

Şu anda 34 yaşında ve şu anda 34 yaşında.

But but the next year it'll be 35 years.

Ama gelecek yıl 35 yıl olacak.

Can you believe it? Oh.

Buna inanabiliyor musun? Ah.

Yes. A whirlwind romance.

Evet. Bir kasırga romantizmi.

Here's another. One.

I make it already decided that he's having a whirlwind romance with Alessandra.

İşte bir tane daha. Bir.

Alessandra ile fırtınalı bir aşk yaşadığına şimdiden karar verdim.

Oh, okay.

Tamam.

There you go.

İşte gidiyorsun.

Well, yeah, we're just having fun. We're just having fun.

Evet, sadece eğleniyoruz. Sadece eğleniyoruz.

And how interesting.

Ve ne kadar ilginç.

Who knows?

We might all meet in Paris, and maybe

Kim bilir?

Hepimiz Paris'te buluşabiliriz ve belki

one or two people might might suddenly fall in love.

bir veya iki kişi aniden aşık olabilir.

And that's what I said.

Ben de öyle dedim.

We might be responsive.

Duyarlı olabiliriz.

All four people being joined together forever.

Dört kişinin tamamı sonsuza dek bir araya geliyor.

I said, that might have a world.

Bunun bir dünyası olabilir dedim.

What a place to have a whirlwind, a whirlwind romance.

Bir kasırga, bir kasırga romantizmi için ne yer.

The sort of

love capital of the world.

Dünyanın bir tür aşk başkenti.

Yes, One of the most romantic places.

Evet, en romantik yerlerden biri.

Although events at the moment.

Şu anda olaylar olmasına rağmen.

At the moment it's probably not so romantic.

Şu anda muhtemelen o kadar romantik değil.

Unless, of course, you like

Tabii

burning wheelie bins

tekerlekli çöp kutularını

and cars on fire, in which case it's the perfect place to go

ve arabaları ateşe vermeyi sevmiyorsanız, bu durumda orası gitmek

to, to breeze in or breeze by.

, içeri girmek veya hafif hafif geçmek için mükemmel bir yerdir. Bu

So we often say this If a person does something casually

yüzden sık sık şunu söyleriz: Eğer bir kişi

with with very little

çok az bir

effort, you can breeze in.

çabayla gelişigüzel bir şey yaparsa, içeri

He breezed into the room.

girebilirsiniz.

He came in casually or maybe something you do

Tesadüfen geldi ya da belki yaptığınız bir şey

that's observed.

gözlemlendi.

Maybe they breeze by.

Belki esip geçerler.

Yes, he breezed by the window.

Evet, pencereden esiyordu.

He walked by casually in a.

Rastgele bir şekilde yanından geçti.

Cool sort of way.

Harika bir yol.

Somebody said breezes by that cool.

Biri esinti derken o kadar soğuk dedi. Onlar hakkında

They've got an easy flowing, confident manner about them.

kolay akıcı, kendinden emin bir tavırları var.

They just breeze.

Sadece esiyorlar.

Or you could just breeze through life.

Ya da hayatın içinden esintiler çıkarabilirsiniz.

Some people do.

They breeze through life.

Bazı insanlar yapar.

Hayat boyunca esintiler.

It means they everything seems to go right for them.

Bu, onlar için her şeyin yolunda gittiği anlamına gelir.

They don't seem to have any obstacles or any problems.

Herhangi bir engelleri veya sorunları yok gibi görünüyor.

Oh, it's all right for you.

Oh, senin için tamam.

You just seem to breeze through life.

Hayatın içinden esiyor gibisin.

Nothing ever goes wrong for you.

Hiçbir şey senin için asla ters gitmez.

Some some people are like that.

Bazı insanlar böyledir.

They never have any problems.

Hiç problem yaşamıyorlar.

They never seem to have any difficulties.

Hiç zorluk çekmiyorlar.

They never have any tragedies.

Hiç trajedileri yok. Herhangi

They just seem to go through life without ever

having any real problems or difficulties.

bir gerçek sorun ya da zorluk yaşamadan hayatlarını yaşıyor gibi görünüyorlar. Yapması kolaysa,

You might also describe something as a breeze, if it's easy to do.

bir şeyi esinti olarak da tanımlayabilirsiniz .

Yeah, that's right.

Evet bu doğru.

Yes, something easy to do.

Evet, yapması kolay bir şey.

Yes. You've you've got a project to do at work.

Evet. İş yerinde yapacak bir projen var.

There's always a project at work and somebody says, How are you getting over that project.

Her zaman iş başında bir proje vardır ve biri, Bu projeyi nasıl aşıyorsun?

And so it's a breeze just means it's very easy.

Ve bu bir esinti, sadece çok kolay olduğu anlamına geliyor.

Just like a nice, slow moving cool breeze.

Tıpkı güzel, yavaş hareket eden serin bir esinti gibi.

It's easy. It's not

Bu kolay.

stressing you in any way, shape or form.

Sizi hiçbir şekilde, şekilde veya biçimde strese sokmuyor.

But there are people like that, aren't there?

Ama böyle insanlar var, değil mi?

Some people going through life and everything goes wrong for them.

Bazı insanlar hayattan geçiyor ve onlar için her şey ters gidiyor.

Relationships break up, they lose their job, they have tragedy,

İlişkiler bozulur, işlerini kaybederler, trajedi yaşarlar

and then other people just seem to just sort

ve sonra diğer insanlar bir şekilde

go through life and nothing really bad happens.

hayatlarını yaşarlar ve gerçekten kötü hiçbir şey olmaz.

And you know, that is yeah, some people like that.

Ve biliyorsun, bu evet, bazı insanlar bundan hoşlanır.

So yeah, it's very strange through life.

Yani evet, hayat boyunca çok garip.

Well, I've had a breeze of a day where everything just goes well,

Pekala, plana göre her şeyin yolunda gittiği

according to plan, no stress.

, stresin olmadığı bir gün esintisi yaşadım. Acaba

I wonder that feels like this is another one.

bu başka bir şeymiş gibi hissettiriyor.

Steve.

Steve.

Oh, now I don't want any rude comments from anyone.

Oh, şimdi kimseden kaba bir yorum istemiyorum.

Blow, blow.

Üfle, üfle.

Of course it is the force of the wind, the forcing of the air.

Tabii ki rüzgarın gücü, havanın zorlaması.

The wind blows.

Rüzgar esiyor.

And there is a phrase in English we often use.

Ve İngilizce'de sıklıkla kullandığımız bir deyim vardır.

If a person likes to maybe show off, they like to

Bir insan belki gösteriş yapmayı seviyorsa,

blow their own trumpet.

kendi trompetini çalmayı sever.

Oh, yes.

Oh evet.

A person who blows their own trumpet.

Kendi trompetini çalan kişi.

You might blow your own trumpet.

Kendi trompetini çalabilirsin.

You are showing off to show off to boast

or brag about something you are showing off.

Gösterdiğiniz bir şeyle övünmek veya övünmek için gösteriş yapıyorsunuz.

This is something that that happens a lot now in modern life and modern society.

Bu, modern yaşamda ve modern toplumda artık çokça olan bir şey.

Everyone is always trying to get something

Herkes her zaman diğerlerinden biraz daha iyi bir şey elde etmeye

or have something that's slightly better than everyone else.

veya bir şeye sahip olmaya çalışır .

The opposite of that would be to be modest

Bunun tam tersi mütevazi olmaktır.

some modest person doesn't talk

Mütevazı bir insan kendi başarıları

very much about his or hers or their

hakkında pek konuşmaz

achievements.

.

There is a phrase to hide your light under a bushel.

Işığınızı bir kile altına saklamak için bir ifade var.

Yes, you just modest.

Evet, sadece mütevazısın.

You don't show off. So it's the opposite.

Gösteriş yapmıyorsun. Yani tam tersi.

So a person who shows off and brags.

Yani gösteriş yapan ve böbürlenen kimse.

Oh. I've got the best car in the neighbourhood.

Ah. Civardaki en iyi arabaya sahibim.

And we get that a lot around here.

Ve bunu burada çok görüyoruz.

Strangely enough, when you meet people, yes, they're very quick

Garip bir şekilde, insanlarla tanıştığınızda, evet,

to tell you all their achievements and what their children are doing.

size tüm başarılarını ve çocuklarının ne yaptığını çok çabuk anlatırlar.

You haven't asked ask them at all.

Onlara hiç sormadın.

And I don't like it when I meet people.

Ve insanlarla tanıştığımda bundan hoşlanmıyorum.

And straightaway they're telling me about

Ve hemen bana

they're trying to give me a picture of their lives.

hayatlarının bir resmini vermeye çalıştıklarını anlatıyorlar. Kendi trompetlerini üfleyerek

They're trying to buy by effectively showing off the blowing their own trumpets.

etkili bir şekilde hava atarak satın almaya çalışıyorlar .

And my son my son works in London.

Ve oğlum oğlum Londra'da çalışıyor.

Yes, that is common Again. He works in London.

Evet, bu yine yaygındır. Londra'da çalışıyor.

I don't know why, but a lot of the people seem to think if you work in London, it's

Neden bilmiyorum ama birçok insan Londra'da çalışmanın

something that's above everything else, trust me.

her şeyin üzerinde olduğunu düşünüyor, güven bana.

Oh, you know, and of course, a lot of it in the world of theatre that a lot of people are always

Oh, bilirsiniz ve tabii ki tiyatro dünyasında pek çok kişi her zaman

blowing their own trumpet.

kendi trompetini çalıyor.

I of course, I've played this part. I've played that role.

Ben tabii ki, bu rolü oynadım. O rolü oynadım. Oyun ne olursa olsun

I was brilliant when I was when I was blah, blah, blah part in whatever the play.

filan, filan, filan parçası olduğum zamanlar harikaydım.

Was when you was the king or when you were Scrooge or when you were faking.

Kral olduğun zamanlar, Scrooge olduğun zamanlar ya da numara yaptığın zamanlar.

Yes, of course.

Evet elbette.

I've played all those parts, so that really I was brilliant.

Tüm bu bölümleri oynadım, bu yüzden gerçekten harikaydım.

You were, you know, and yes, you've got the word brag there to boast.

Öyleydin, biliyorsun ve evet, övünmek için orada böbürlenme kelimesi var.

To brag.

Övünmek için.

Of course, it's acceptable.

Elbette kabul edilebilir.

For example, when you go for a job interview,

Örneğin, bir iş görüşmesine gittiğinizde

you do need to blow your own trumpet.

kendi borazanınızı çalmanız gerekir. Kanıtlarla destekleyebildiğiniz sürece

You do need to brag and boast about yourself

kendinizle övünmeye ve övünmeye ihtiyacınız var

as long as you can back it up with evidence. Yes,

. Evet,

because you want to get the job.

çünkü işi almak istiyorsun.

So that's one place where it is acceptable to blow your own trumpet.

Yani orası kendi trompetinizi çalmanın kabul edilebilir olduğu yerlerden biri.

Would be in a job interview? Yes, I think so.

Bir iş görüşmesinde olur muydunuz? Evet bencede.

It's a very good point.

Bu çok iyi bir nokta.

I'm going to have to do that this week.

Bunu bu hafta yapmak zorunda kalacağım.

So there are lots of words and phrases connected to the wind.

Yani rüzgarla bağlantılı pek çok kelime ve deyim var.

We had a it's a good. One, So it's from Francesca.

İyi ki varız. Bir, Demek Francesca'dan.

Okay, That's Song

Tamam, Bu Şarkı

blows me over.

beni benden alıyor.

Oh, okay.

Tamam.

So something that impresses you or something

Yani sizi etkileyen veya

that leaves a very strong impression on you

üzerinizde çok güçlü bir izlenim bırakan bir şey

might blow you over.

sizi havaya uçurabilir.

Yeah. So blow you. Away? Yes.

Evet. Yani seni uçurmak Uzak? Evet.

I'm blown away by Mr.

Bay

Duncan's teaching style.

Duncan'ın öğretme tarzı beni şaşırttı.

That that performance I saw last night in the theatre, it just blew me away

Dün gece tiyatroda gördüğüm performans beni çok etkiledi ve

a just so

impressed by it that is blown you away.

ondan o kadar etkilendim ki sizi de uçurdu.

So some things in life can blow you away.

Yani hayattaki bazı şeyler sizi uçurabilir.

You may be something that you were really impressed by.

Gerçekten etkilendiğin bir şey olabilirsin.

I can't believe it.

inanamıyorum

I was blown away by the performance.

performansına bayıldım.

So there are many ways of using the word wind

Yani rüzgar kelimesini kullanmanın birçok yolu

and also lots of words associated with it.

ve onunla ilişkili birçok kelime var. Birazdan

We are going to look at something else in a few moments.

başka bir şeye bakacağız .

Words that rhyme and maybe

Kafiyeli kelimeler ve belki

if you want to show me something on the live chat,

canlı sohbette bana bir şeyler göstermek istersen,

maybe using words that rhyme or go together

belki kafiyeli veya birlikte giden kelimeler kullanabilirsin

because I am a very big fan of poetry, I love writing little poems.

çünkü ben büyük bir şiir hayranıyım, küçük şiirler yazmayı seviyorum.

I even wrote one for my mother's funeral on Wednesday.

Hatta çarşamba günü annemin cenazesi için bir tane yazdım.

I wrote a little poem and read it out during the funeral service.

Küçük bir şiir yazdım ve cenaze töreninde okudum.

So it is it is a nice way of showing

Yani duygularınızı veya duygularınızı göstermenin güzel bir yolu

your feelings or your emotions.

.

So poetry, words that are often used in poetry or in songs

Yani şiir, şiirde ya da şarkılarda sıklıkla kullanılan ya

that rhyme or they go together.

kafiyeli ya da birlikte giden sözcüklerdir.

I mean, I think intelligence made a compassionate comment about people who blow their own trumpet.

Yani istihbarat kendi borazanını çalan insanlar hakkında şefkatli bir yorum yaptı sanırım.

Okay.

Tamam aşkım.

And of course, intelligence, as we know, is is not about psychology.

Ve tabii ki zeka, bildiğimiz gibi, psikoloji ile ilgili değildir.

Well,

Zeki

intelligent is

actually an English teacher and also a psychologist.

aslında bir İngilizce öğretmeni ve aynı zamanda bir psikologdur.

So we have to be careful.

Bu yüzden dikkatli olmalıyız.

Well, I have so much compassion for people who blow their own trumpet.

Kendi borularını üfleyen insanlara karşı çok merhametliyim.

They go to great lengths to impress you.

Sizi etkilemek için büyük çaba harcıyorlar.

And the reason is more often than not, that they feel small and insignificant in size.

Ve bunun nedeni çoğu zaman kendilerini küçük ve önemsiz hissetmeleridir.

Yes, probably be insecure quite often they are insecure

Evet, muhtemelen güvensiz olurlar, çoğu zaman

people who have to try and bolster their egos.

egolarını güçlendirmeye çalışmak zorunda olan güvensiz insanlardır.

And as intelligence says, you have to have compassion

Ve zekanın dediği gibi, şefkat duymalısın

because if somebody feels insecure, then maybe you just have to let them,

çünkü eğer biri kendini güvensiz hissediyorsa, o zaman belki de onlara izin vermelisin, bilirsin

you know, just let them just make themselves feel better

, bir süreliğine kendilerini daha iyi hissetmelerine izin vermelisin

for a while because it doesn't really

çünkü gerçekten

you know, if you're confident in yourself anyway,

bilmiyorsun, eğer sen Her halükarda kendinize güveniyorsunuz,

you shouldn't feel the need to have to try and compete

çabalama ve rekabet etme

or to make yourself seem better than that person.

ya da kendinizi o kişiden daha iyi gösterme ihtiyacı hissetmemelisiniz.

It's true.

Bu doğru.

Because that

Çünkü bu,

would be a sign of insecurity on your own part.

kendi açınızdan bir güvensizlik işareti olacaktır.

So just let them tell you what they want to tell you.

O yüzden bırakın size söylemek istediklerini söylesinler.

And if they feel better from having some contact with you.

Ve sizinle biraz temas kurmaktan daha iyi hissederlerse.

Good. Yeah.

İyi. Evet.

Well, what I always say quite often when you see people driving around in big cars,

Büyük arabalarla dolaşan insanları gördüğünüzde, her zaman söylediğim gibi,

you might find that that's all they have is their car.

sahip oldukları tek şeyin arabaları olduğunu görebilirsiniz.

So maybe they don't have much else.

Yani belki de başka şeyleri yoktur.

So when they get in the car and drive around and people see them,

Bu yüzden arabaya binip etrafta dolaştıklarında ve insanlar onları gördüklerinde

they feel as if they are a much better person.

kendilerini çok daha iyi bir insan gibi hissediyorlar.

It elevates their status

Statülerini yükseltir

or it makes them feel better about themselves.

veya kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlar.

This does happen quite often.

Bu oldukça sık olur.

We're going to have a little break, Steve. Okay.

Biraz ara vereceğiz, Steve. Tamam aşkım.

I want to drink some water

before my throat completely dries up like an old piece of sandpaper.

Boğazım eski bir zımpara kağıdı gibi tamamen kurumadan önce biraz su içmek istiyorum.

And we'll be right back with some rhyming words and also fill in the blanks.

Ve biraz kafiyeli kelimelerle geri döneceğiz ve ayrıca boşlukları dolduracağız.

Don't go away.

Gitme.

We've had a lot of rain and wind over the past few days.

Son günlerde çok yağmur ve rüzgar gördük .

Okay. Mr. Steve is back from the kitchen.

Tamam aşkım. Bay Steve mutfaktan döndü.

Oh, something very interesting is happening now.

Oh, şimdi çok ilginç bir şey oluyor.

Oh, Steve is back from the kitchen.

Oh, Steve mutfaktan döndü.

And look what we have.

Ve elimizde ne olduğuna bak.

Look what we have here.

Bak burada ne var.

We have. Hmm.

Sahibiz. Hmm.

We have Mr.

Elimizde Bay

Steve's creation that he made all by himself.

Steve'in tamamen kendi yaptığı eseri var.

Well, I want to say by himself, but he didn't make it by himself.

Şey, kendi başına söylemek istiyorum ama kendi kendine başaramadı.

Look at that.

Şuna bak. İşte

So there it is. Mr. Steve's magic.

orada. Bay Steve'in büyüsü.

So this is this is like hot cross burn.

Yani bu sıcak çapraz yanık gibi.

But instead of it being a small bone

Ama küçük bir kemik

or roll, it is actually a piece of bread.

veya rulo olmak yerine, aslında bir parça ekmektir.

So we're going to try this. Now, I.

Yani bunu deneyeceğiz. Şimdi, ben.

Have I've got the recipe right. Here we go.

Tarifi doğru anladım mı? İşte başlıyoruz.

Let's have a try a lot of people will complain.

Bir deneyelim çok kişi şikayet edecek.

They will complain.

Şikayet edecekler.

You will say, Mr.

Duncan, you should not eat on the live chat.

Bay

Duncan, canlı sohbette yemek yememelisiniz diyeceksiniz.

Hmm. Well, my God.

Hmm. Aman Tanrım.

What do you think?

Ne düşünüyorsun?

Oh, some fail.

Oh, bazıları başarısız.

Hmm. It's not bad.

Hmm. Fena değil.

Mr. Smith. Mm.

Bay Smith. mm.

Thank you.

Teşekkür ederim.

Bread maker.

Ekmek yapıcı. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

Think it needs a little bit more chicken?

Biraz daha tavuk ihtiyacı olduğunu mu düşünüyorsun?

There may be. No, no.

Olabilir. Hayır hayır.

That's perfect.

Mükemmel.

There's one egg in this you have to bear with us.

Bu işte bize katlanmak zorunda olduğun bir yumurta var. Aman

Oh, my goodness. Now,

tanrım.

this isn't going to help your diet, Mr.

Bunun diyetinize faydası olmayacak Bay

Duncan.

Duncan.

One little bit.

Birazcık.

Love is

Aşk

incredible.

inanılmaz.

I was worth £99.

99 sterlin değerindeydim.

I'll tell you

just for that.

Sırf bunun için söyleyeceğim.

Oh, Mr. Duncan.

Bay Duncan.

Well, already Steve has made loads of loaves.

Steve şimdiden bir sürü ekmek yaptı.

We made French bread last week. Mm.

Geçen hafta Fransız ekmeği yaptık. mm.

Levis.

Levi'ler.

We made some French bread.

Fransız ekmeği yaptık.

I know you're not French, but we made some.

Fransız olmadığını biliyorum ama biraz yaptık.

And it was.

Lovely.

Ve öyleydi.

Sevimli.

Right back to the show.

Gösteriye geri dönelim.

Can you put on another video and I'll just go and get some more with you.

Başka bir video koyar mısın, ben de gidip seninle biraz daha çekerim.

Can you put on a ten minute video, Mr.

On dakikalık bir video koyabilir misiniz, Bay

Duncan. I can do some more

Duncan. Biraz daha yapıp

and come back.

geri gelebilirim.

No. In front. Of them.

Hayır. Önde. onlardan.

Sue, I li if you're still there, Sue Ali, I said earlier

Sue, eğer hala oradaysan, Sue Ali, daha önce söyledim

because that would go very well with T of course, which we will be doing later.

çünkü bu T ile çok iyi giderdi tabii, ki bunu daha sonra yapacağız.

Asked what type of T do you like?

Ne tür T'yi sevdiğiniz soruldu?

Well, I like sort of English breakfast tea.

Şey, ben bir çeşit İngiliz kahvaltısı çayını severim.

Mr. Duncan. Like some Earl Grey.

Bay Duncan. Biraz Earl Grey gibi.

I do like Earl Grey.

Earl Grey'i severim.

I also like Azzam as well all the way from India.

Hindistan'dan gelen tüm yol boyunca Azzam'ı da severim. Bu

So I do, I do like a nice fresh, strong cup of tea.

yüzden seviyorum, güzel, taze, güçlü bir fincan çayı severim.

That, that is pretty good. Steve.

Bu oldukça iyi. Steve.

I didn't put too many raisins in because you don't like too many raisins.

Siz çok kuru üzüm sevmiyorsunuz diye ben fazla koymadım.

No, Mr. Duncan.

Well, I think that's a mistake a lot of a lot of places make when they make cakes.

Hayır, Bay Duncan.

Pek çok yerin kek yaparken yaptığı bir hata bu bence. İçine

They always put too much or too

her zaman çok fazla veya çok

many raisins and currants into it. Yes, sir.

fazla kuru üzüm ve kuş üzümü koyarlar. Evet efendim.

Francesco, that was the same recipe that you would use

Francesco, bu

for hot cross buns, but baked into a loaf.

sıcak çapraz çörekler için kullandığın tarifin aynısıydı, ama ekmek şeklinde pişirilirdi.

Absolutely gorgeous.

Kesinlikle muhteşem.

You could look it up, hot cross burn loaf recipe

Bakabilirsin, sıcak çapraz yanık somun tarifi

and you will.

ve bakacaksın.

But you can fight.

Ama savaşabilirsin.

Oh my goodness.

Aman tanrım.

No, I'm definitely having some more of that after.

Hayır, bundan sonra kesinlikle biraz daha içeceğim.

So not stone stones are a bit different right?

Yani taş değil taş biraz farklı değil mi?

Oh my goodness.

Aman tanrım.

I am so distracted by that. Now.

Bundan dolayı dikkatim dağıldı. Şimdi.

What were we talking about? Mr. Stingo?

Ne hakkında konuşuyorduk? Bay Stingo?

What are we doing here? What is this?

Burada ne yapıyoruz? Bu nedir?

Something about English? Wasn't it?

İngilizce hakkında bir şey var mı? Değil mi?

Why is there a camera over there?

Orada neden kamera var?

What's going on? What's happening?

Neler oluyor? Ne oluyor?

I'm so.

Ben de öyle.

I'm in a dream state.

Bir rüya halindeyim.

Hello.

Merhaba.

Has got to be good for you.

Senin için iyi olmalı.

That Mr. Duncan.

Şu Bay Duncan.

I think we ought to just consume the rest of the loaf over.

Bence somunun geri kalanını bitirmeliyiz .

Over this evening.

Bu akşam bitti.

Hmm. That is. Amazing.

Hmm. Yani. İnanılmaz.

You need to walk a long way to it.

Bunun için uzun bir yol yürümek gerekiyor.

To to to burn off that particular loaf.

O belirli somunu yakmak için.

Roser is complaining.

Roser şikayet ediyor.

Mr. Duncan, don't do that.

Bay Duncan, bunu yapmayın.

You eat delicious bread, and I want to taste it as well.

Nefis ekmek yiyorsunuz, ben de tatmak istiyorum.

I'm sure a lot of people do.

Eminim birçok insan öyledir.

But you can make your own.

Ama kendin yapabilirsin.

Of course, a lot of people these days, they do make their own bread

Elbette, bu günlerde pek çok insan kendi ekmeğini yapıyor

because bread well, first of all, two things about bread.

çünkü ekmek iyi, her şeyden önce ekmekle ilgili iki şey var.

If you buy it in the supermarket, it's not as good as bread that you make yourself.

Süpermarkette satın alırsanız, kendi yaptığınız ekmek kadar iyi değildir.

But also it's become very expensive bread, maybe three.

Ama aynı zamanda çok pahalı ekmek oldu, belki üç.

Pounds.

Sterlin.

For a loaf of bread nowadays because the price of everything has gone up.

Bugünlerde bir somun ekmek için, çünkü her şeyin fiyatı arttı.

So I think it is cheaper if you just buy some flour and make it yourself.

Bu yüzden biraz un alıp kendin yaparsan daha ucuza gelir bence.

But probably not if you use an oven.

Ama fırın kullanıyorsanız muhtemelen hayır.

But I've worked out it's costing us £1 to make a loaf. Hmm.

Ama bir somun yapmanın bize 1 sterline mal olduğunu hesapladım. Hmm.

I've worked that out.

Bunu hallettim.

Mr. Denton.

Bay Denton.

With the flour

using 500 grams of flour per loaf,

Somun başına 500 gram un kullanan un ile,

that's about that's about $0.80.

bu yaklaşık 0,80 dolar eder.

And then the electricity, I reckon, is about $0.20.

Ve sonra elektrik, sanırım, yaklaşık 0,20 dolar.

So around a pound, whereas a loaf of bread

Yani bir pound civarında, oysa bir somun ekmek,

is at least £2 for the sort of cheapest loaf here now.

şu anda buradaki en ucuz somun türü için en az 2 £.

And with the £3 for some.

Ve bazıları için 3 sterlin ile.

Okay. Yeah.

Tamam aşkım. Evet.

It's going to pay for itself talking.

Konuşurken bedelini ödeyecek.

You talking.

konuşuyorsun

Okay. We're going to move on Steve.

Tamam aşkım. Steve ile devam edeceğiz.

Right. Okay.

So it costs

Sağ. Tamam aşkım.

Yani

a pound.

bir liraya mal oluyor.

Those two words rhyme.

Bu iki kelime kafiyeli.

They go together very well, which is, which is quite good because today

Birlikte çok iyi gidiyorlar ki bu oldukça iyi çünkü bugün kafiyeli

we are looking at words and phrases that rhyme, things that often rhyme, words

kelimelere ve deyimlere bakıyoruz , genellikle kafiyeli şeylere,

that go together ever so well because they sound similar.

birbirine çok iyi uyan kelimelere çünkü kulağa benzer geliyor.

It's time to rhyme.

Kafiye yapma zamanı.

I feel as if I should have a piece of music for this, but I don't.

Bunun için bir müziğim olmalı gibi hissediyorum ama yok.

And that's two words that rhyme.

Ve bu kafiyeli iki kelime.

Yes, it's time to rhyme.

Evet, kafiye zamanı.

These words go together because Mr.

Bu sözler birbirini tamamlıyor çünkü Bay

Duncan is very

Duncan çok

good.

iyi.

What's

do you want a word that rhymes with time and rhyme? No.

Zaman ve kafiye ile kafiyeli bir kelimeden ne istiyorsun? Hayýr.

You weren't listening to me.

Beni dinlemiyordun.

Go on.

Then I was reading the live chat.

Devam et.

Sonra canlı sohbeti okuyordum.

You say these two words, they go together.

Bu iki kelimeyi söylersin, birlikte giderler.

Mr. Duncan is very

Bay Duncan çok

weathered.

yıpranmış durumda.

No, that doesn't even rhyme. Weathered?

Hayır, bu uyak bile değil. Yıpranmış mı?

A clever, clever is what I'm looking at.

Zeki, akıllı benim baktığım şey.

Oh, right. Okay.

Ah, doğru. Tamam aşkım.

Oh, right. Yes.

Ah, doğru. Evet.

All right. You see, I'm still sort of, you know.

Elbette. Görüyorsun, ben hala biraz, biliyorsun.

This might this might take a while.

Bu biraz zaman alabilir.

By the way, it's time to rhyme.

Bu arada, kafiye zamanı.

So we are going to look at some words and I'm going to show you words that I have in my hand.

Bazı kelimelere bakacağız ve size elimde olan kelimeleri göstereceğim.

I have a list of words here. Ooh.

Burada bir kelime listem var. Ah.

And I want you to join in as well and try to come up with some words

Ve senin de katılmanı ve

that rhyme with those words or the words that I have here in my hand.

o kelimelerle ya da elimdeki kelimelerle kafiyeli bazı kelimeler bulmaya çalışmanı istiyorum.

I will show you one of these and then you can type

Sana bunlardan birini göstereceğim ve sonra

anything, any word that you think rhymes with that word.

o kelimeyle kafiyeli olduğunu düşündüğün herhangi bir kelimeyi yazabilirsin.

Oh, so this is almost like fill in the blanks, but something you know.

Oh, yani bu neredeyse boşlukları doldurmak gibi, ama bildiğiniz bir şey.

Well, it's not. Fill in the blank. It's not filling the blank.

Öyle değil. Boşluğu doldur. Boşluğu doldurmuyor.

Yeah, but it's a it's a game. It's a. Game.

Evet, ama bu bir oyun. Bu bir. Oyun.

It's a game. So we can play this together.

Bu bir oyun. Böylece bunu birlikte oynayabiliriz.

And quite often, if you're teaching children

Ve sıklıkla, çocuklara

a language, you will often use rhyming

bir dil öğretiyorsanız,

as a way of helping them to remember words

kelimeleri hatırlamalarına

and also improve the vocabulary.

ve ayrıca kelime dağarcığını geliştirmelerine yardımcı olmanın bir yolu olarak sıklıkla kafiye kullanacaksınız.

So yes, so what we want you to do is type

Yani evet, yani yapmanızı istediğimiz,

the live chat words that rhyme with the ones that Mr.

Bay Duncan'ın koyacağı kelimelerle kafiyeli olan canlı sohbet kelimelerini yazmanız

Duncan are going to put up.

.

See if you get the idea what is what is it?

Bakalım ne olduğu hakkında bir fikir edinebilecek misiniz?

What is a rhyme, anyway? Mr. Duncan.

Zaten kafiye nedir? Bay Duncan.

A rhyme?

Yes What do we mean when when we say words that rhyme.

Kafiye mi?

Evet Kafiyeli kelimeler söylediğimizde ne demek istiyoruz?

We mean words that have similar sounds.

Benzer seslere sahip kelimeleri kastediyoruz.

All right?

So they don't sound exactly the same because that's that's a homophone.

Elbette?

Yani tam olarak aynı ses çıkarmıyorlar çünkü bu bir homofon.

We know a few homophones, don't we?

Birkaç sesteş ses biliyoruz, değil mi?

Do. Yes. But.

Yapmak. Evet. Ancak.

Right.

Rhyming words. Words that have similar sounds.

Sağ.

Kafiyeli kelimeler. Benzer seslere sahip kelimeler.

So when you say them they sound similar

Yani bunları söylediğinizde,

to each other, for example, bell

örneğin çan

and smell.

ve koku gibi, kulağa benzer geliyorlar.

They sound similar.

Benzer geliyorlar.

They sound so I mean completely different things of course.

Kulağa öyle geliyor ki, tabii ki tamamen farklı şeyleri kastediyorum .

And I suppose also you might say common

Ve daha önce de söylediğim gibi

rhyming words are used in songs, in poetry, as I said earlier.

şarkılarda, şiirlerde yaygın kafiyeli kelimelerin kullanıldığını da söyleyebilirsiniz sanırım . Bu

So whenever you hear a song quite often you will hear words that rhyme.

yüzden ne zaman bir şarkıyı çok sık duysanız kafiyeli kelimeler duyacaksınız.

And also they often choose words

Ayrıca

that that go together very well in the rhyme.

kafiyede birbirine çok iyi uyan sözcükleri de sıklıkla seçerler.

Yes, because it's when when words are used and there's a pattern to how you use that.

Evet, çünkü kelimelerin kullanıldığı zamandır ve bunu nasıl kullandığınıza dair bir kalıp vardır.

Isn't that hmm.

Öyle değil mi?

You only have one line with the word at the end and then you say line.

Sonunda kelime olan sadece bir satırın var ve sonra satır diyorsun.

And then the third line has has has the word on the end.

Ve sonra üçüncü satırın sonunda kelime var.

That rhymes is the one from the first one.

Bu tekerlemeler ilkinden olandır.

That's it, isn't it is that cut is a pattern to, to two rhymes.

İşte bu, bu kesim iki kafiye için bir kalıp değil mi?

Poetry. We refer to them as stanzas.

Şiir. Onlara stanzalar diyoruz.

Right. That's it.

Sağ. Bu kadar.

So yeah, but we're not doing that now, so.

Yani evet, ama bunu şimdi yapmıyoruz, yani.

Yeah, here you go. It's a bit like rhyme in the blank.

Evet, buyurun. Boşlukta kafiye gibi biraz. Bu

It is.

Yo, yo, yo. Right.

.

Yo, yo, yo. Sağ.

Anyway, let's get on with it, because we're all running out of time now.

Her neyse, devam edelim, çünkü artık zamanımız daralıyor.

We've got to place it in the blanks.

Boşluklara yerleştirmeliyiz.

Fill in the blanks. Coming later.

Boşlukları doldurun. Daha sonra gelecek.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

So here's the first word,

İşte ilk kelime,

love.

aşk.

Love.

Aşk. İşte

There it is. So tell us what rhymes with love?

burada. Öyleyse bize aşkla neyin kafiyeli olduğunu söyle?

Love doesn't have to mean the same thing.

Aşk aynı şeyi ifade etmek zorunda değildir.

It's just a word that rhymes. That's it.

Bu sadece kafiyeli bir kelime. Bu kadar.

So think of love songs.

Öyleyse aşk şarkılarını düşünün.

Think of love poems.

Aşk şiirlerini düşünün.

Think of.

Düşün.

Well, just anything that rhymes with love It, as I said, be related to love to say no.

Aşkla kafiyeli olan her şey, dediğim gibi, hayır demek aşkla ilgili olmalıdır.

But quite often

Ama çoğu zaman

I've just explained all of this.

tüm bunları açıkladım.

It can be something that's used in a song or something you've heard,

Bir şarkıda kullanılan veya duyduğunuz bir şey olabilir ,

so it doesn't have to be random.

yani rastgele olması gerekmez.

It can be something maybe from a song that you know very well, words that rhyme.

Belki çok iyi bildiğiniz bir şarkıdan , kafiyeli sözlerden bir şey olabilir. İşte

So there it is.

orada.

The first one is love.

İlki aşktır.

There we go well, there we go. Intelligent, says Dove.

İşte iyi gidiyoruz, işte gidiyoruz. Akıllı, diyor Dove.

Francesca says Dove Valentine, Says dove.

Francesca Güvercin Valentine diyor, Güvercin diyor.

One says above.

Biri yukarıda diyor.

Oh, yes above.

Oh, evet yukarıda.

And so does intelligent one as well.

Zeki olan da öyle.

Yeah.

Love dove love above

Evet.

Aşk güvercini, kıpırdamanın üstündeki aşk

shove would be another one.

başka bir şey olurdu.

So shove

Peki

what else?

başka ne itmek?

What about?

Well, the one I've got that's very popular is love.

Ne dersin?

Bende çok popüler olan aşk.

And above,

Ve üstü,

quite often in poetry or in songs, love

şiirlerde ya da şarkılarda oldukça sık, aşk

and above are often used together or as a rhyming word.

ve üstü sıklıkla birlikte ya da kafiyeli bir sözcük olarak kullanılır.

Ooh, glove.

Ah, eldiven.

So they.

Böylece.

Okay, so they go together quite well.

Tamam, yani birlikte oldukça iyi gidiyorlar.

Certain words.

Belirli kelimeler.

So I could imagine in a poem or in a song,

Yani bir şiirde veya şarkıda hayal edebiliyorum,

you might say that your love is a magic thing

aşkınızın yukarıdan gelmiş gibi görünen sihirli bir şey olduğunu söyleyebilirsiniz

that seems to have come from above.

.

Something That's magic.

Sihirli bir şey.

You say my love is something magic.

Aşkımın sihirli bir şey olduğunu söylüyorsun.

It came from above.

Yukarıdan geldi.

So you can get the idea of the the actual game now.

Böylece asıl oyun hakkında fikir sahibi olabilirsiniz.

So you might think of of songs, love songs, for example.

Yani şarkı sözleri, aşk şarkıları gibi şeyler düşünebilirsiniz.

Quite often love is mentioned in songs and.

Şarkılarda ve şarkılarda sıklıkla aşktan bahsedilir.

Quite often you will find the word above

Oldukça sık olarak, yukarıdaki kelimenin

is also used as the rhyming word.

kafiyeli kelime olarak da kullanıldığını göreceksiniz.

Oh, are you? Oh, glove.

Ah, öyle misin? Oh, eldiven.

Yes. So I'm not sure.

Evet. Yani emin değilim.

So I love you the way I love my glove.

Bu yüzden seni eldivenimi sevdiğim gibi seviyorum.

I again, that's a love.

Ben yine, bu bir aşk.

Song is what

Şarkı,

all our love fits like a glove.

tüm aşkımızın bir eldiven gibi sığdığı şeydir.

Oh, he's

Oh,

the smart one, is he?

akıllı olan o, değil mi?

You say? Yes, that's where it is. Yeah. So this is interesting.

Diyorsun? Evet, orada. Evet. Yani bu ilginç. Bu

So some people have put some words that look like they might rhyme. Hmm.

yüzden bazı insanlar kafiyeliymiş gibi görünen bazı kelimeler koymuşlar . Hmm.

But they're not pronounced

Ancak burada dayandıklarını hayal ettiğiniz şekilde telaffuz edilmeleri

necessarily the way that you imagine they are based on here.

gerekmez .

So we've got somebody suggested I won't name any names

Bu yüzden, herhangi bir PR ovie ismini vermeyeceğimi öneren biri var

PR ovie. Hmm.

. Hmm.

Which is isn't pronounced prov

Telaffuz edilmeyen kanıt,

it's pronounced proof isn't it.

telaffuz edilen kanıt değil mi?

That said, prove it.

Bunu kanıtla dedi.

So that one doesn't work because this strange quirk in English,

Yani biri, İngilizce'deki bu garip tuhaflık nedeniyle işe yaramıyor,

just because a word is similarly spelt, another one doesn't mean it's pronounced the same.

sırf bir kelime benzer şekilde heceleniyor diye diğeri aynı şekilde telaffuz edildiği anlamına gelmiyor.

And quite often that's because of the place where it originates.

Ve çoğu zaman bu, kaynaklandığı yerden kaynaklanmaktadır.

So as you know, the English language is not a pure language,

Yani bildiğiniz gibi İngilizce saf bir dil değil,

it is a language that has borrowed from many other languages.

diğer birçok dilden ödünç almış bir dildir.

So quite often you will find the the pronunciation

Bu nedenle,

of certain words changes, even though they are spelt in a similar way, and.

benzer şekilde hecelenseler bile, belirli kelimelerin telaffuzlarının sıklıkla değiştiğini göreceksiniz ve.

That's another st0ve.

Bu başka bir ocak.

We would pronounce stove, not stove.

Soba değil soba derdik.

Okay. Stove. Something you cook on.

Tamam aşkım. Soba. Üzerinde yemek pişirdiğin bir şey.

So let's concentrate on words that do rhyme.

O halde kafiyeli kelimelere odaklanalım.

Let me go, Steve.

Here's another one.

Bırak beni Steve.

İşte burada bir başkası.

So this is often used in poetry.

Bu yüzden şiirde sıklıkla kullanılır.

Uh, Hart.

Hart.

Hart again, use you will see here.

Hart tekrar kullan, burada göreceksin.

Yes, there is. There is something going.

Evet var. Bir şeyler oluyor. Bu

So we often think of poetry or songwriting

yüzden sık sık şiir veya şarkı yazmayı düşünürüz

or maybe if we are just thinking of words that rhyme,

veya belki sadece kafiyeli kelimeleri düşünüyorsak,

we often use our own emotions

to come up with the rhyming words.

kafiyeli kelimeleri bulmak için genellikle kendi duygularımızı kullanırız.

So yes. Hart

Yani evet. Hart

Covi doesn't rhyme with L-O-V-E.

Covi, SEVGİ ile kafiyeli değil.

Okay, well, you know, I'm going to do it.

Tamam, biliyorsun, yapacağım.

Okay, Steve, we've got to move on. That would be love in the cold.

Tamam, Steve, devam etmeliyiz. Bu soğukta aşk olurdu.

Okay, So, Hart

Pekala,

Hart, now intelligent, says fart.

artık zeki olan Hart Hart, osuruk diyor.

Yes. Well, some people might, Some people might.

Evet. Bazı insanlar olabilir, Bazı insanlar olabilir.

Cheska says smart.

Cheska akıllı diyor.

Smart. Yeah,

Akıllı. Evet,

smart and Hart go to well together.

smart ve Hart birlikte iyi gidiyor.

Chart.

Çizelge.

Chart? Yes.

Çizelge? Evet.

As intelligent yes.

Zeki olarak evet.

Hello, mates. Oh, no, that's.

Merhaba arkadaşlar. Ah, hayır, bu.

She's just saying Hello, Fernando.

Sadece merhaba diyor, Fernando.

Hello, Fernando.

Merhaba, Fernando.

Art. Art Hart. And Art.

Sanat. Art Hart. Ve Sanat.

Yes. Or

Evet. Yoksa

dark?

karanlık mı?

Well, it nearly does.

Neredeyse öyle.

Hart And dark.

Hart Ve karanlık.

Yeah, it is dark. Yeah.

Evet, karanlık. Evet.

You have a dark Hart. Yeah, that does rhyme. Yeah.

Karanlık bir Hart'ın var. Evet, bu kafiyeli. Evet.

So it doesn't have to end on the same letter for it to rhyme.

Yani kafiye olması için aynı harfle bitmesi gerekmiyor .

So that would be that would be suitable in a song or a poem.

Yani bir şarkıya ya da bir şiire bu yakışırdı.

If you're, if your heart is dark.

Eğer sen, eğer kalbin karanlıksa.

I hate dark. Hart

Karanlıktan nefret ederim. Hart

Hart puns.

Hart kelime oyunları.

Apart from Francesca.

Francesca'dan başka.

Yes. So the one I have here quite often

Evet. Bu yüzden burada sahip olduğum

used in love songs or songs apart.

aşk şarkılarında veya ayrı şarkılarda oldukça sık kullanılır.

So When you are apart, you have a pain in your heart because you are missing that person.

Yani ayrı kaldığınızda, o kişiyi özlediğiniz için kalbinizde bir acı olur. Bu

So quite often in poetry you will hear word heart and apart.

yüzden şiirde oldukça sık kalp ve ayrı kelimesini duyacaksınız.

Your cruel heart tears me apart.

Zalim kalbin beni paramparça ediyor.

Yes, that's it. Says Intelligent, sir.

Evet, bu o. Zeki diyor efendim.

Thank you for that. That a well,

Bunun için teşekkür ederim. Bu bir kuyu,

that's well use of those two particular word sense.

bu iki özel kelime anlamının iyi kullanımı.

So you can see what I'm doing now.

Böylece şimdi ne yaptığımı görebilirsin. Bir şiir parçası oluştururken

I'm coming up with rhyming words that often joined or used

sıklıkla kullanılan veya kullanılan kafiyeli sözcükleri

when we are creating a piece of poetry, or maybe the lyrics for a song dressed.

veya belki de giyinmiş bir şarkının sözlerini buluyorum.

As Yes, Hart rhymes with card. Yes.

Evet olarak, Hart kartla kafiyeli. Evet.

Not necessarily one that you would put in a in a poem in a poem,

İlla bir şiire bir şiire koyacağınız bir şey değil,

but you might do.

ama koyabilirsiniz.

Yeah, you could say,

Evet,

Here's my heart.

işte kalbim diyebilirsin.

I put it in a card.

Bir karta koydum.

Oh, that's a very creative idea.

Oh, bu çok yaratıcı bir fikir.

Well, I'm just saying, you know,

Şey, sadece söylüyorum, bilirsin, bir

the next one says pleasure. Yes.

sonraki zevk diyor. Evet.

Well, then.

İyi o zaman.

When he has Come on, Pedro, I have to have some patience. Yes.

Haydi, Pedro, biraz sabırlı olmam gerekiyor. Evet.

In other words,

Başka bir deyişle,

cry. Yes. Cry.

ağla. Evet. Ağlamak. Yazılı görünce

I always think this word looks strange when you see it written down.

her zaman bu kelimenin tuhaf göründüğünü düşünürüm .

It doesn't look like a real word. It looks like

Gerçek bir kelime gibi görünmüyor.

it looks like Welsh.

Galce gibi görünüyor.

I don't know why.

Neden bilmiyorum.

So you might find a lot of Welsh words.

Yani birçok Galce kelime bulabilirsiniz.

Start with c, r, or c0y.

c, r veya c0y ile başlayın.

It's very strange that.

Bu çok garip.

So if you ever see any Welsh language written down,

Bu nedenle, herhangi bir Galce dilinin yazılı olduğunu görürseniz,

you might often see these three words

bu üç kelimenin

or these three letters together cry

veya bu üç harfin birlikte ağlayarak

often used in sad songs, love songs.

hüzünlü şarkılarda, aşk şarkılarında sıklıkla kullanıldığını görebilirsiniz.

So maybe you cry.

Yani belki ağlarsın.

Of course, Cry is not necessarily a negative thing

Elbette, Ağlamak mutlaka olumsuz bir şey değildir

because you might cry for joy you might cry in pleasure.

çünkü sevinçten ağlayabilirsiniz, zevkten ağlayabilirsiniz.

Ly says y.

Ly, y diyor.

Oh yes, yes.

Ah evet, evet.

If you lie, you will make me cry.

Yalan söylersen beni ağlatırsın.

Says Mm.

Diyor.

Goodbye.

Güle güle.

Says intelligent, Yes, which presumably means you're not going when it's an answer to that.

Zekice, Evet diyor, bu muhtemelen buna bir cevap olduğu halde gitmeyeceğiniz anlamına geliyor.

When I waved goodbye, I started to cry. Dry.

El salladığımda ağlamaya başladım. Kuru.

Dry? Yes.

Kuru? Evet.

Don't cry.

ağlama

I will give you something to make your eyes dry

Sana gözlerini kurutacak bir şey vereceğim

A tissue.

.

Bless you, she says.

Çok yaşa, diyor.

V tests.

V testleri.

Yeah. Yeah.

Evet. Evet.

So what I have here quite often

Yani burada sahip olduğum şey oldukça sık

die Lovely. Mm.

güzel ölür. mm.

So I put that one on anyway.

Bu yüzden onu yine de koydum.

Right?

Sağ?

I don't know what you mean.

Ne demek istediğini bilmiyorum.

Yeah. Die. Well, why do you think I put it on.

Evet. Ölmek. Peki, neden taktığımı düşünüyorsun?

I actually looks at it looks at the first three letters of the car

Aslında bakıyorum da İngilizce araba ruhsatının ilk üç harfi

registration c r y in English

c r y görünüyor

it looks like the first three letters, a

ilk üç harf

registration of aciy7, six, five.

aciy7, altı, beş gibi görünüyor.

Why couldn't you just say that about any three letters?

Bunu neden üç harf için de söylemiyorsun?

Oh, look, this is three random letters,

Oh, bak, bu üç rastgele harf,

but a number plate has just random letters, doesn't it?

ama bir plakanın sadece rastgele harfleri var, değil mi?

Even though some people like to have personalised.

Bazı insanlar kişiselleştirmeyi sevse de.

Try, says Beatrice. Try.

Deneyin, diyor Beatrice. Denemek.

Yes, try, try and try.

Evet, dene, dene ve dene.

Yes, yes,

Evet, evet,

please try to cry.

lütfen ağlamayı dene.

But no, please. However, please try not.

Ama hayır, lütfen. Ancak, lütfen denemeyin.

Please try not to cry.

Lütfen ağlamamaya çalış.

It's dry.

Bu kuru.

Don't cry or else I will die of sadness.

Ağlama yoksa üzüntüden öleceğim.

There A fry for me was used the word here rye w r y.

Orada bir yavru benim için burada çavdar çavdar kelimesi kullanıldı.

That's that's good.

Bu iyi.

Knowledge of the English language.

İngilizce dili bilgisi.

To use the word rye or fry says Dress fry.

Çavdar veya kızartma kelimesini kullanmak için Giydir kızartma diyor.

Dress fry. Yeah, exactly.

Kızartma giydir. Evet kesinlikle.

So if you are, this is actually useful if you are learning English, but it's also very useful

Öyleyse, eğer öyleyseniz, bu aslında İngilizce öğreniyorsanız yararlıdır, ancak

if you are a young person learning English, or maybe you are teaching English

İngilizce öğrenen genç biriyseniz veya belki

to one of your children, or maybe another,

çocuklarınızdan birine veya belki bir başkasına İngilizce öğretiyorsanız

or maybe you are a teacher in a nursery school.

veya belki bir çocuksanız da çok yararlıdır. bir anaokulunda öğretmen.

So quite often rhyming is used a lot.

Bu yüzden oldukça sık kafiye çok kullanılır.

Yeah.

Evet.

Hey, we have we brought Thomas says by yes. Hmm.

Hey, Thomas'ı getirdik, evet diyerek getirdik. Hmm.

If you say bye, you will make me cry. Yes.

Güle güle dersen beni ağlatacaksın. Evet.

Please don't say bye

Lütfen güle

bye. It will make me cry.

güle deme. Beni ağlatacak.

Here's another one Why the baby don't stay, okay?

İşte bir tane daha Bebek neden kalmıyor, tamam mı?

We can't be leaving on. A lone. Thigh.

Devam edemeyiz. Yalnız. Uyluk.

Alone, alone, alone.

Yalnız, yalnız, yalnız.

Think of alone.

Yalnız düşün.

There is a very famous song, by the way, that uses this word with another word.

Bu arada bu kelimeyi başka bir kelime ile kullanan çok ünlü bir şarkı var.

I might.

Olabilir.

I might tell you what it is.

Sana ne olduğunu söyleyebilirim.

In a few moments, I might even sing it for you.

Birkaç dakika içinde, senin için şarkı bile söyleyebilirim.

What a treat. It.

Ne güzel. BT.

Alone, alone.

Yalnız yalnız.

Alone, alone.

Yalnız yalnız.

Nevertheless, you know, slightly more tricky. Wrong. Yes.

Yine de, bilirsiniz, biraz daha zor. Yanlış. Evet.

Although there are.

olmasına rağmen.

There are one or two words that do rhyme.

Kafiye yapan bir veya iki kelime var.

Stone says French. Stone.

Stone Fransızca diyor. Taş.

Stone.

Taş.

Yeah.

Evet.

Or stone?

Veya taş?

Stone. We've had scans already.

Taş. Zaten taramalarımız var.

I will.

Yapacağım.

I'm going to sit alone and eat my delicious stone. Yes.

Tek başıma oturup lezzetli taşımı yiyeceğim. Evet.

Tell me.

I should have come up with that one or I'm going to

Söyle bana.

Bunu bulmalıydım yoksa

sit alone and,

tek başıma oturup,

Throw a stone.

Bir taş atacağım.

I'm not trying to be a poetic here.

Burada şiirsel olmaya çalışmıyorum.

Intelligence is. Drone. We have noticed.

İstihbarat Uçan göz. fark ettik

Yes, I.

Evet, ben.

I all the time.

Ben her zaman.

Drone And because of that, I am now alone. Yes.

Drone Ve bu yüzden artık yalnızım. Evet.

If you drone, it means you're talking in a boring monotone way.

Uçarsanız, sıkıcı, monoton bir şekilde konuşuyorsunuz demektir.

Yeah, that's people interested in.

Evet, bu insanların ilgisini çekiyor.

And that's a very good example. Steve.

Ve bu çok iyi bir örnek. Steve.

Yes, a bone. A bone.

Evet, bir kemik. Kemik.

Is that a word?

Bu bir kelime mi?

A bone, A B, a bone.

Bir kemik, AB, bir kemik.

A bone?

Kemik?

No It may be maybe above, but that doesn't match. Yes.

Hayır Belki yukarıda olabilir ama bu uymuyor. Evet.

And here we go again.

Ve işte yine başlıyoruz.

Where

it's easy to get a word

that looks like it could rhyme because of its spelling,

Yazılışından dolayı kafiyeliymiş gibi görünen

but in fact, is pronounced differently in English because there aren't any rules.

ama aslında herhangi bir kural olmadığı için İngilizce'de farklı telaffuz edilen bir kelime bulmanın kolay olduğu yer.

So Giovanni

Yani Giovanni

is gone, pronounced gone, not gone.

gitti, gittiği ilan edildi, gitmedi.

So this is the reason why English can be confusing.

İngilizcenin kafa karıştırıcı olabilmesinin nedeni budur.

Yes. So this is what I have, Steve moving on a bone.

Evet. İşte sahip olduğum şey bu, Steve bir kemik üzerinde hareket ediyor.

I've got bone as well. Bone?

Benim de kemiğim var. Kemik?

Really? Yeah.

Gerçekten mi? Evet.

And it doesn't show.

Ve göstermiyor.

But I hope your stone is not as hard as stone, so that's a good one.

Ama umarım taşın taş kadar sert değildir, yani bu iyi bir taş.

Oh, thank you.

Ohh, teşekkürler.

Anyway, this is the one that I have, Steve.

Her neyse, bende olan bu, Steve.

Statistics.

İstatistik.

Okay, That's Gary.

Tamam, bu Gary.

Presumably moving on alone and phone.

Muhtemelen tek başına ve telefonla ilerliyor.

Oh, right. Okay.

Ah, doğru. Tamam aşkım. Air Supply'in

There is a famous song called All Out of Love by Air Supply.

All Out of Love diye bir şarkısı var .

I'm lying alone with my head by the phone thinking of you.

Başımla telefonun başında yalnız başıma uzanıp seni düşünüyorum.

To it says I'm all out of love

Buna,

and so lost with that which

I never wrote believe in for so long.

bu kadar uzun süredir inanmadığım bir şeye aşık olmadığımı ve çok kaybolduğumu söylüyor.

I'm all.

ben hepsiyim

Alone.

Yalnız.

But the phone at the start.

Ama başlangıçta telefon.

Okay.

Tamam aşkım.

Intelligent is so alone.

Zeki çok yalnız.

I'm lying alone with my head by, the phone.

Başım telefonla yalnız başıma uzanıyorum.

Or I'm so alone with my trombone.

Ya da trombonumla çok yalnızım.

That's a good one.

If you have a trombone and you keep playing it, I think it's safe to say that will end up alone.

Bu iyi bir tanesi.

Bir trombonunuz varsa ve onu çalmaya devam ederseniz, bunun tek başına sona ereceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Thrown.

atılmış

Francesc That's a good one, because often you can say that

Francesc Bu iyi, çünkü çoğu zaman diyebilirsiniz ki

there's a king or a queen feels very alone.

bir kral var ya da bir kraliçe kendini çok yalnız hissediyor.

Their throne.

Onların tahtı.

Pedro says.

Pedro diyor.

Mr. Duncan, do you remember landmarks of the world?

Bay Duncan, dünyanın önemli noktalarını hatırlıyor musunuz?

I think we did it twice.

Sanırım iki kez yaptık.

Landmarks of the. World to remember you.

Simgesel yapılar. Dünya seni hatırlamak için.

You were in front of a famous building.

Ünlü bir binanın önündeydiniz.

That's right. And we only did it twice.

Bu doğru. Ve bunu sadece iki kez yaptık.

And yet, for some reason, Pedro remembers that very clearly.

Yine de, nedense Pedro bunu çok net hatırlıyor.

And it's something we did twice out of over a thousand lives, remember?

Ve bu, binden fazla yaşamda iki kez yaptığımız bir şeydi , unuttun mu?

That's very.

Bu çok.

Pedro, you do remember these these things quite.

Pedro, bunları oldukça iyi hatırlıyorsun.

I think I think Pedro wants us to do it again.

Sanırım Pedro bunu tekrar yapmamızı istiyor.

That's why.

Bu yüzden.

Here's another one, Steve.

İşte bir tane daha, Steve. Maalesef

This is we will have to make this the last one, unfortunately, because you've got.

bunu sonuncusu yapmak zorunda kalacağız , çünkü sizde var.

To fit in in the blanks.

Boşluklara sığdırmak için.

Oh, this is a kind of fill in the.

Oh, bu bir tür doldurma.

Blanks, although it isn't.

Boşluklar, olmasa da. Bir

Well, it sort of is. There are no blanks being filled in.

nevi öyle. Doldurulan boşluk yok.

We're asking for suggestions to where it's.

Nerede olduğuna dair öneri istiyoruz.

Okay to just keep arguing.

Tamam, tartışmaya devam et.

Sad, bad.

Üzücü, kötü.

Well, have you given the answer there?

Peki cevabı orada verdin mi?

But I'm just looking at this one.

Ama sadece buna bakıyorum.

Well, if we're going to do this quickly now. Okay.

Peki, bunu şimdi hızlı bir şekilde yapacaksak. Tamam aşkım. Bu

So we have sad and bad quite often again.

yüzden yine sık sık üzgün ve kötü oluyoruz.

So you might feel sad because a person has been bad.

Yani bir kişi kötü olduğu için üzgün hissedebilirsiniz.

So again, you will find quite often rhyming words

Yani yine, bir nedenden dolayı oldukça sık kafiyeli kelimeler bulacaksınız

for some reason, words that rhyme

, kafiyeli kelimeler

match very well, sad and bad.

çok iyi uyuyor, hüzünlü ve kötü.

Groan. Yes.

İnilti. Evet.

Anyway, okay, so

Her neyse, tamam, o yüzden

try and goodbye.

dene ve güle güle.

Right.

Sağ.

However much I try, I can never get used to saying goodbye.

Ne kadar uğraşsam da vedalaşmaya bir türlü alışamıyorum.

Try, goodbye.

Deneyin, güle güle.

However much I try I can never learn how to fry.

Ne kadar denersem deneyeyim kızartmayı asla öğrenemiyorum.

Yes, except for that's goodbye.

Evet, bunun bir veda olması dışında.

I know.

Biliyorum.

I know.

I'm just joking.

Biliyorum.

Ben sadece şaka yapıyorum.

It's just a little joke that you just live.

Sadece yaşadığın küçük bir şaka.

Just a just a joke. The. The joke that you.

Sadece bir şaka. . Yaptığın şaka.

What about what about words that you can't rhyme with?

Peki ya kafiye yapamadığınız kelimeler?

Oh, there are words that you don't rhyme with anything is I'm suggesting that's what.

Oh, hiçbir şeyle kafiye yapmadığın kelimeler var, bunun ne olduğunu öneriyorum.

I'm suggesting. Yes.

Ben öneriyorum. Evet.

In my own. Words that don't rhyme with anything.

kendi içimde. Hiçbir şeyle kafiyeli olmayan kelimeler.

Right. Okay.

Sağ. Tamam aşkım.

Hard to rhyme words World.

Kafiyeli kelimeler Dünya.

O right. World.

Ah doğru. Dünya.

There are very, very few words that rhyme with world.

Dünya ile kafiyeli çok, çok az kelime var.

Are there any.

Orada hiç.

That.

Well, that's what that's why it's on this list.

O.

İşte bu yüzden bu listede.

Because there aren't any.

Çünkü hiç yok.

There are very few words that rhyme with world.

Dünya ile aynı kafiyeye sahip çok az kelime var.

You said not the only few, so there must be some.

Sadece birkaç kişi olmadığını söyledin, bu yüzden biraz olmalı.

Well, I suppose the only one I can find or think of is unfurled.

Sanırım bulabildiğim ya da düşünebildiğim tek şey açılmış.

If you unfurl something, it means you open it. You.

Bir şeyi açarsanız, onu açmışsınız demektir. Sen.

You expose something. Maybe you.

Bir şeyi ifşa ediyorsun. Belki sen.

You unfold something.

Bir şeyi açıyorsun.

So that's the only one I can think of.

Yani düşünebildiğim tek şey bu.

We also have rubbish.

Çöplerimiz de var.

Ride's. Rubbish.

Ride's. Zırva.

There's no word.

Söz yok.

You think of one word that rhymes with rubbish. Um,

Çöp ile kafiyeli bir kelime düşünüyorsun. Hayır,

no, no.

hayır.

Orange.

Turuncu.

Orange.

Turuncu.

You would think something was wrong with orange, wouldn't you?

Portakalla ilgili bir sorun olduğunu düşünürdünüz, değil mi?

Orange?

Turuncu?

There's no word that rhymes with orange.

Turuncu ile kafiyeli hiçbir kelime yok.

Right. Okay.

Sağ. Tamam aşkım.

How about that?

Peki ya bu?

And generous.

Ve cömert.

Generous.

Cömert.

There are no words that rhyme with generous.

Cömert ile kafiyeli hiçbir kelime yok.

Sea world and bold don't rhyme.

Deniz dünyası ve cesur kafiyeli değil.

Unfortunately, world.

Maalesef dünya.

You'd have to have a to have to an R in there.

Orada bir R'ye sahip olmalısınız.

Some unfortunate thing.

Talihsiz bir şey.

Thanks for trying, though. Yes.

Yine de denediğin için teşekkürler. Evet.

So you can see there are certain words that don't

Böylece, ne yazık ki kafiyeli kelimeler olarak bir araya gelmeyen belirli kelimeler olduğunu görebilirsiniz,

unfortunately go together

as rhyming words because there aren't any words that rhyme with them.

çünkü onlarla kafiyeli herhangi bir kelime yoktur.

Well, finish and rubbish sort of.

Pekala, bitir ve çöpe at.

That's good but what it would have come in.

Bu iyi ama ne gelirdi.

Yes, it has to have more than one one connection in the syllable.

Evet hecede birden çok bağlaç olması gerekir.

So a rhyme can only really be a rhyme

Dolayısıyla bir kafiye ancak

if more than one syllable matches the other word.

birden fazla hece diğer kelimeyle eşleşirse gerçekten kafiye olabilir.

So that's the general rule for a rhyme.

Demek kafiye için genel kural bu.

It's a very good attempt, though. It's good. It's very good.

Yine de çok iyi bir girişim. Bu iyi. Çok iyi.

Certainly. Get away with that in a song. Hmm.

Kesinlikle. Bir şarkıda bundan kurtulun. Hmm.

Because it would be sung quite quickly and people wouldn't.

Çünkü oldukça hızlı söylenirdi ve insanlar söylemezdi.

Wouldn't really.

Gerçekten olmaz.

Wouldn't, uh.

Yapmazdım.

Gender is. Dangerous.

cinsiyet Tehlikeli.

Is there an end to that sentence?

Bu cümlenin bir sonu var mı?

Generous and dangerous. Note.

Cömert ve tehlikeli. Not.

Generous. Dangerous rhymes.

Cömert. Tehlikeli tekerlemeler.

They have exactly the same ending.

Tamamen aynı sona sahipler.

The syllable is rhyming.

Hece kafiyelidir.

Words must must sound similar, but not be exactly the same.

Kelimeler kulağa benzer gelmeli ama tam olarak aynı olmamalıdır.

Okay.

It's still not that.

Tamam aşkım.

Hala o değil.

Anyway,

Her neyse,

on that high note on this furnish.

bu mobilyayla ilgili yüksek not.

Yeah, that rhymes. Hmm.

Evet, bu kafiyeli. Hmm.

It should finish.

Bitmeli.

Yeah.

Evet.

Tourists.

turistler.

Tourists.

turistler.

Again, those two words have have the same final syllable, which means they can't be used as a rhyme.

Yine, bu iki kelimenin son heceleri aynıdır, yani kafiye olarak kullanılamazlar.

So if you're.

Eğer öyleysen.

If you're rhyming something in poetry, you don't have the syllable matching.

Şiirde bir şeyi kafiyeli yapıyorsanız, hece uyumuna sahip değilsiniz.

Exactly.

It has to be something that rhymes, but is not exactly the same.

Kesinlikle.

Kafiyeli bir şey olmalı, ama tamamen aynı değil.

But that's all I'm just giving out.

Ama verdiğim tek şey bu. Size

And I'm just giving you the definition, that's all.

sadece tanımı veriyorum, hepsi bu.

Anyway, right? Yes.

Her neyse, değil mi? Evet.

Sad and bad is okay because you have words that that have

Üzücü ve kötü sorun değil çünkü

similar meanings so poetically that would go together.

şiirsel bir şekilde birbirine uyan benzer anlamlara sahip kelimeleriniz var.

You said to me, not so finish and rubbish.

Bana dedin ki, bu kadar bitir ve çöp değil.

Don't really go. Together.

Gerçekten gitme. Birlikte.

Well, this

Peki, bu

can we have landmarks once a month?

ayda bir yer işareti alabilir miyiz?

We did it twice.

İki kez yaptık. Bunu

I find it amazing that you remember that we only did it twice and I.

sadece iki kez yaptığımızı ve benim yaptığımı hatırlaman şaşırtıcı.

I didn't do it any more after that because it was just too much trouble to set up.

Ondan sonra bir daha yapmadım çünkü kurulumu çok zahmetliydi.

We had to make a whole new greenscreen for Mr.

Bay Steve için tamamen yeni bir yeşil perde yapmak zorunda kaldık

Steve that we just didn't do it.

ama yapmadık.

We'll think about it, Pedro.

Bunu düşüneceğiz, Pedro.

I promise that we will think about it. Consider it.

Bunu düşüneceğimize söz veriyorum. Bir düşünün.

Have a meeting. We'll meet.

Bir toplantı var. Buluşacağız.

We'll have a meeting about it.

Bununla ilgili bir toplantı yapacağız.

Anybody else want us to do?

Başka yapmamızı isteyen var mı?

No, I'm not going to ask that because some people might anyway.

Hayır, bunu sormayacağım çünkü zaten bazı insanlar sorabilir.

I don't know what you're talking about. Now, Steve.

Neden bahsettiğini bilmiyorum. Şimdi, Steve. Gary'nin

I know what pictures

hangi resimlerden

Gary wants to talk about, and that's Flags of the World.

bahsetmek istediğini biliyorum ve bu da Dünyanın Bayrakları.

Oh, there may be, you know, without flags the world.

Oh, bilirsin, bayraksız bir dünya olabilir.

But yeah, we have.

Ama evet, bizde var.

We could do that. Oh, my goodness.

Bunu yapabilirdik. Aman tanrım.

So this. Is this is the ten.

Yani bu. Bu on mu?

Or 20 minutes.

Veya 20 dakika.

Right. Steve, let me just get. Back on track now. Yes.

Sağ. Steve, bırak gideyim. Şimdi yola geri dön. Evet.

We're not, though, because.

Değiliz, çünkü.

Well, well I want to another 5 minutes anyway.

Neyse, yine de 5 dakika daha istiyorum.

Steve, Steve, for

Steve, Steve,

the love of everything that's pure and natural, I've.

saf ve doğal olan her şeyin aşkına, ben.

Been very, very focussed today.

Bugün çok ama çok odaklandım.

Mr. Duncan. Yes.

Bay Duncan. Evet.

Overcast, as you would say in as a French

person would say, who pronounce the word focussed.

Odaklanmış kelimesini telaffuz eden bir Fransızın dediği gibi bulutlu.

That always used to make us laugh. Yes. And you.

Bu bizi hep güldürürdü. Evet. Peki sen.

I won't go into that. Yes.

Buna girmeyeceğim. Evet.

Don't please don't say that again. What you just said.

Lütfen bunu bir daha söyleme. Az önce söylediğin şey.

We had a well, I won't say, but I'll just say we had

Bir kuyumuz vardı demeyeceğim ama sadece

we had a French lady who worked for our company

şirketimizde çalışan bir Fransız hanımefendi olduğunu söyleyeceğim

and she kept telling us that we had to be very focussed in our work

ve o bize işimize çok odaklanmamız gerektiğini söyleyip duruyordu,

that because of the way French people pronounce the word focussed,

çünkü Fransız usulü insanlar odak kelimesini telaffuz ederler,

it came across as a very rude word and would always make us laugh in meetings.

çok kaba bir kelime olarak karşımıza çıkar ve toplantılarda bizi hep güldürürdü.

Oh, do.

Ah, yap.

You get me?

Beni yakaladın? Ne

Do you get me

to understand what I'm saying?

dediğimi anlamamı sağlıyor musun?

So we would take you anyway.

Yani seni yine de alırdık.

Steve Duncan refused suggestion.

Steve Duncan öneriyi reddetti.

No, we're not refusing it. We will consider it.

Hayır, reddetmiyoruz. Bunu dikkate alacağız.

We will consider it, I will consider it, and I will try to influence Mr.

Düşüneceğiz, değerlendireceğim ve Bay Duncan'ı etkilemeye çalışacağım

Duncan.

.

And now we are down to 18.

Ve şimdi 18'e düştük.

Steve and.

Steve.

Steve ve.

Steve.

Steve, can I just say some please, please,

Steve, biraz söyleyebilir miyim lütfen, lütfen,

please stop talking if we can.

lütfen yapabilirsek konuşmayı keselim.

It's time.

Zamanı geldi.

I don't like it when you say that to me.

Bana bunu söylemen hoşuma gitmiyor.

Look, that is a polite way of saying yes.

Bak, bu evet demenin kibar bir yolu.

Just.

Sadece.

Just be careful, because I might not be so polite next time.

Sadece dikkatli ol, çünkü bir dahaki sefere bu kadar kibar olmayabilirim.

It's time to play. Fill in the blanks.

Oyun zamanı. Boşlukları doldurun.

Fill in the blanks, Fill in the.

Boşlukları doldurun, Doldurun.

Blanks to. Do and fill in the blanks.

için boşluklar. Yap ve boşlukları doldur.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

To. Fill in the blanks.

İle. Boşlukları doldurun.

Fill in the blanks. Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun. Boşlukları doldurun.

Fill in the blanks

to fill in the blanks.

Boşlukları doldurmak için boşlukları doldurun.

Anarchy has suggested.

Anarşi önerdi.

That Steve, Steve, Steve, Steve, Steve, Steve.

Steve, Steve, Steve, Steve, Steve, Steve.

Yes, Steve.

Evet, Steve.

I'm just wondering, you know.

Sadece merak ediyorum, biliyorsun.

Here we go. It's time to play.

İşte başlıyoruz. Oyun zamanı.

Fill in the blanks as we move on to the next thing that we're doing.

Yaptığımız bir sonraki şeye geçerken boşlukları doldurun.

On today's live stream,

Bugünkü canlı yayında

Fill in the blanks.

All you have to do is well, as the name suggests,

boşlukları doldurun.

Adından da anlaşılacağı gibi, yapmanız gereken tek şey iyi

as the name suggests.

.

Why do you want to see me pinch, Mr.

Neden çimdiklememi istiyorsunuz, Bay

Steve?

Steve?

Because it's going to happen soon.

Çünkü yakında olacak.

He won't do that, you mean? Yeah.

Bunu yapmayacak, demek istiyorsun? Evet.

Now I do. When the camera is off. Normally.

Şimdi biliyorum. Kamera kapalıyken. Normalde.

Here we, go.

İşte başlıyoruz. Ardından verilen

Then fill in the blanks that the.

boşlukları doldurunuz.

Well, it explains itself.

Peki, kendini açıklıyor.

Really, When you think about it, all you have to do is fill in the blanks.

Gerçekten, bunu düşündüğünüzde tek yapmanız gereken boşlukları doldurmak.

Do the words to rhyme.

Kafiyeli kelimeleri yapın.

No. Okay.

Hayır. Tamam.

Although if they did, we will be very impressed.

Yapsalar bile, çok etkileneceğiz.

If the if they did rhyme, I would probably

Eğer kafiyeli olsaydı, muhtemelen bir

get the next plane to wherever you are and give you a giant kiss.

sonraki uçağa binip neredeysen oraya gider ve sana kocaman bir öpücük verirdim.

If you can get it to rhyme, then we would be very impressed.

Kafiye yapabilirseniz, o zaman çok etkileniriz.

But you don't have to. Don't have. To.

Ama zorunda değilsin. yok. İle.

But don't confuse everything, Steve.

Ama her şeyi karıştırma, Steve.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun. Tek

All you have to do is fill in the blank.

yapmanız gereken boşluğu doldurmak.

To the sentence.

cümleye.

That is grammatically correct. Yes.

Bu dilbilgisi açısından doğru. Evet.

Or just try Anyway.

Ya da sadece deneyin. Biz

There are no losers in this game unless we say so.

söylemedikçe bu oyunda kaybeden yok.

I was or something.

Öyleydim.

Try trying to something.

Bir şeyler denemeyi dene.

My homework.

Ödevim. Bugün

We're really getting people to use their brains today. Mr..

gerçekten insanların beyinlerini kullanmalarını sağlıyoruz . Bay..

Don't think. So.

düşünme. Bu yüzden.

If you could start doing that, Steve.

Bunu yapmaya başlasaydın, Steve.

I was something old,

Eski bir şeydim,

something trying to something my homework.

ödevimi yapmaya çalışan bir şeydim.

So all you have to do, all you have to do. Is.

Yani tek yapman gereken, tek yapman gereken. Dır-dir.

As busy.

Meşgul olarak.

Fill in the blank.

Boşluğu doldur.

I was busy

all the time trying to.

Sürekli uğraşmakla meşguldüm.

Francesca, you're very close.

Francesca, çok yaklaştın.

The the doesn't work, though.

Ancak işe yaramıyor. Bir

We have Maria as well.

de Maria'mız var.

So Maria is using occupied.

Yani Maria meşgul kullanıyor.

I was occupied all day.

Bütün gün meşguldüm.

Trying to do my homework.

Ödevimi yapmaya çalışıyorum.

Yes, that's it. You are occupied.

Evet, bu o. meşgulsün

So in that sense, occupied means busy.

Yani bu anlamda meşgul, meşgul demektir.

You are busy doing some things so you can't do the other thing

Bazı şeyleri yapmakla meşgulsünüz, diğerini yapamayacaksınız

because you have something to do.

çünkü yapacak bir işiniz var.

You were occupied, you were already doing something

Meşguldün, zaten

so you could do the other thing, which in this case is your homework.

başka bir şey yapabilmek için bir şeyler yapıyordun, bu durumda bu senin ödevin.

And Francesca has suggested I was alone

Ve Francesca

all morning trying to do my homework. Yes.

bütün sabah yalnız başıma ödevlerimi yapmaya çalıştığımı söyledi. Evet.

You know, the of the blanks.

Bilirsin, boşlukların.

No, it doesn't make any difference.

Hayır, hiç fark etmez.

Is that representative of the size of the word?

Bu, kelimenin boyutunu temsil ediyor mu?

Well, there are many, many choices of words.

Pek çok kelime seçeneği var.

I know, but are you saying that?

Biliyorum, ama bunu mu söylüyorsun?

Not if it's a large blank. It should be a large boy.

Büyük bir boşluksa değil. Büyük bir çocuk olmalı.

It doesn't have to be. No.

Olmak zorunda değil.

Okay, that's fine. Then. Just.

Hayır. Tamam, sorun değil. Daha sonra. Sadece.

Just put in whatever you want.

Sadece ne istersen koy.

Just slip it right in there and don't think of the consequences.

Sadece oraya kaydır ve sonuçlarını düşünme.

I was something old, something trying to.

Ben eski bir şeydim, olmaya çalışan bir şey.

Something my homework.

Ev ödevim gibi bir şey.

Hello, Duke. Who?

Merhaba Dük. DSÖ?

Duke who?

Dük kim?

English. Hughes.

İngilizce. Hughes.

I was you s all efforts

to finish my homework.

Ödevimi bitirmek için hepinizin çabasıydım.

So the last one is good.

Yani sonuncusu iyi.

Finish my homework with the first two are not grammatically correct.

Ödevimi bitir ilk ikisi gramer olarak doğru değil.

So something you are.

Yani sen bir şeysin. Sen

What are you.

nesin.

What are you doing?

Ne yapıyorsun?

You are something you must do by a certain time.

Belirli bir zamana kadar yapmanız gereken bir şeysiniz.

Or maybe you only have a short time left like we do today.

Ya da belki bugün bizim gibi kısa bir zamanınız kaldı .

So we are what we are.

Yani biz neysek oyuz. mi

Are? Yes.

? Evet.

Hazy. He's a good two from Inaki and Valentyn.

Puslu. Inaki ve Valentyn'den iyi bir ikili.

See, Inaki, you've nearly got that right.

Gördün mü, Inaki, neredeyse doğru anladın.

It's just the English isn't quite right.

Sadece İngilizce pek doğru değil.

You can't say I was spending all nights.

Bütün geceleri geçirdiğimi söyleyemezsin.

I spent all night

Bütün geceyi harcadım

you could say, but you can't say I was spending.

diyebilirsin ama harcıyordum diyemezsin.

But you could say I spent all night because that's the past tense

Ama bütün geceyi geçirdiğimi söyleyebilirsin çünkü bu geçmiş zaman kipi

trying to finish my homework.

ödevimi bitirmeye çalışmak.

So that was that bit was correct.

Yani bu biraz doğruydu.

Valentino suggestion.

Valentino'nun önerisi.

I was awake all night

Bütün gece

trying to finish my homework.

ödevimi bitirmeye çalışırken uyanıktım.

Yes. Systematically correct.

Evet. Sistematik olarak doğru.

I said you could be up all night,

Bütün gece ayakta olabilirsin,

you could be awake all night.

bütün gece uyanık olabilirsin dedim.

So we are saying that something was being disturbed.

Yani bir şeyin rahatsız edildiğini söylüyoruz.

So basically what this sentence is saying,

Yani temelde bu cümlenin söylediği şey,

you had to do something at a very inconvenient time.

çok uygunsuz bir zamanda bir şeyler yapmak zorundaydınız.

Yeah. So.

Evet. Bu yüzden.

Yeah. Okay. Yes. Thomas fits as well.

Evet. Tamam aşkım. Evet. Thomas da uyuyor.

I was studying all day trying to comprehend my homework.

Bütün gün ödevimi anlamaya çalışarak çalıştım.

Yeah, that fits.

Evet, bu uyuyor.

Here's another good one as well. We have make

İşte bir tane daha iyi.

I was studying all day.

Bütün gün ders çalışmamı sağladık. Az

I've just said. That. Oh.

önce söyledim. O. Ah.

Whether it's the next one if we go I was out Z seeker.

Sıradaki olsun ya da gitsek Z arayıcısı çıktım.

Sorry it's Zika.

Üzgünüm, bu Zika.

I was out all day trying to avoid my homework.

Bütün gün ödevimden kaçmak için dışarıdaydım.

That's good.

Bu iyi.

That's good.

Bu iyi.

So they obviously flipped it.

Yani açıkça çevirdiler.

Yeah.

Evet.

Flipped it into a totally different meaning.

Tamamen farklı bir anlama çevirdi.

So instead of being up all night doing it,

Yani bütün gece bunu yapmak yerine,

you were out all day trying. To

bütün gün uğraşıyordun.

avoid my homework.

Ev ödevimden kaçmak için.

Trying not to do it.

Yapmamaya çalışıyorum.

Is very clever.

It's very good.

Çok zeki.

Çok iyi.

We are very clever. We have some clever cookies on here.

Biz çok zekiyiz. Burada bazı akıllı çerezlerimiz var.

We really, really we do.

Biz gerçekten, gerçekten yapıyoruz.

We do.

Yaparız.

I was there all night trying to finish my homework.

Ödevimi bitirmeye çalışırken bütün gece oradaydım.

Yes, We've had quite a lot of you.

Evet, sizden çok şey aldık.

Similar suggestion to that one and Mr.

Buna benzer bir öneri ve Bay

Duncan will have his own suggestion.

Duncan'ın kendi önerisi olacak.

Uh, I know.

Biliyorum.

Spending,

Harcama,

you see? Yeah.

görüyor musun? Evet.

You can't say I was spending.

Harcadım diyemezsiniz.

I We've had that one ready. I spent,

Ben Onu hazırladık. harcadım

you could say.

diyebilirsiniz.

But if it's the past tense.

Ama geçmiş zaman ise.

But you.

Ama sen.

It's not grammatically correct to say I was spending all day.

Bütün günümü harcadığımı söylemek gramer açısından doğru değil.

Well, you can say I was spending.

Harcadım diyebilirsin.

Well, in that context. Yes, I was spending.

Peki, bu bağlamda. Evet harcıyordum.

I was spending.

harcıyordum.

You could say I was spending all my money.

Bütün paramı harcadım diyebilirsin.

Yeah.

In this in this particular instance, I.

Evet.

Bu, bu özel durumda, I.

Was spending all. Night. Night?

hepsini harcıyordum. Gece. Gece?

Yes, I was spending all night.

Evet, bütün geceyi harcadım.

I spent all night. Yes.

Bütün geceyi geçirdim. Evet.

I yes.

If there was no was you would say spent.

Ben evet.

Olmasaydı harcanmış derdin.

That's what I mean. Yeah.

Demek istediğim bu. Evet.

But in this case you can say spending.

Ancak bu durumda harcama diyebilirsiniz.

I was spending because you were, you were doing that thing.

Ben harcıyordum çünkü sen öyleydin, o şeyi yapıyordun.

It works in that sentence I was spending.

Harcadığım o cümlede işe yarıyor.

Yes. It's not quite right.

Evet. Bu pek doğru değil.

What's so. Sorry was.

Ne yani. Üzgünüm.

I spent all night? Yes. How?

Bütün geceyi harcadım mı? Evet. Nasıl?

You wouldn't say I spending all night? Yes.

Bütün geceyi geçirdiğimi söylemez misin? Evet.

You can't say that.

Bunu söyleyemezsin.

I'm not sure about that, Mr.

Bundan emin değilim, Bay

Right.

Doğru.

Who? What? Okay.

DSÖ? Ne? Tamam aşkım. Evimi unutmaya çalışan

I was visiting all parties trying to forget my home. Yes.

tüm partileri ziyaret ediyordum . Evet.

I live being under eyes.

Göz altlarında yaşıyorum.

I didn't dividing here.

Burada bölmedim.

I was spending.

harcıyordum.

I was spending all my time to trust me.

Tüm zamanımı bana güvenmek için harcıyordum.

You can say I was spending.

Harcadım diyebilirsin.

Well, you can say I was spending. Yeah.

Harcadım diyebilirsin. Evet.

You know, all.

Hepsini biliyorsun.

Yes, that's. That's fine. You can use spending.

Evet bu. Bu iyi. Harcama kullanabilirsiniz.

Trust me.

Steve, please.

Güven bana.

Lütfen.

Let's have the answer.

Cevabı bulalım.

Or the one.

Ya da biri.

The answer I have.

Aldığım cevap.

I was worried all day trying to understand my home.

Bütün gün evimi anlamaya çalışırken endişelendim.

Yes, Beatrice. That's a good one as well.

Evet, Beatrice. Bu da iyi bir şey.

I can't.

I can't believe Steve just did that.

Yapamam.

Steve'in bunu yaptığına inanamıyorum.

No, no, you're wrong, Mr.

Hayır, hayır, yanılıyorsunuz Bay

Duncan. No, that's. That's not right.

Duncan. Hayır o. Bu doğru değil.

It's not the way I was used. But anyway, it doesn't matter.

Kullanıldığım yol bu değildi. Ama her neyse, önemli değil.

That's nothing to go by.

Geçmeyecek bir şey değil.

I was awake

all night trying to finish my homework.

Bütün gece ödevimi bitirmeye çalışırken uyanıktım.

Of course, you could say I was up all night

Tabii ki, bütün gece

trying to complete my homework.

ödevimi tamamlamaya çalıştığımı söyleyebilirsin.

Was intelligent, Said I was there all night trying to finish my homework.

Zekiydi, bütün gece orada ödevimi bitirmeye çalıştığımı söyledi.

Uh, well, I was busy all night.

Bütün gece meşguldüm.

I was busy all day.

Bütün gün meşguldüm.

Doesn't have to be night.

Gece olmak zorunda değil.

I Busy all afternoon? Yes.

Bütün öğleden sonra meşgul müyüm? Evet.

Many suggestions you can put in there.

Oraya koyabileceğiniz birçok öneri.

We have 10 minutes.

10 dakikamız var.

10 minutes left of today's.

Bugünün 10 dakikası kaldı.

Was focussed day trying to decode my homework.

Ev ödevimi çözmeye çalışırken odaklanmış bir gündü.

You probably wouldn't use the word decode.

Muhtemelen kod çözme kelimesini kullanmazsınız.

Or you can say finish.

Veya bitti diyebilirsiniz.

Decode my homework.

Ödevimin şifresini çöz.

Okay, Steve, we've got next one.

Tamam, Steve, sıradaki bizde.

Move on. Steve.

Devam et. Steve.

I can't.

Yapamam.

Some something the last something I something you.

Bir şey son bir şey ben bir şey sen.

Nothing rude. Please.

Kaba bir şey yok. Lütfen.

No, we won't. Rude ones as well.

Hayır, yapmayacağız. Kaba olanlar da.

No rude ones because we have to be very careful.

Kaba olanlar yok çünkü çok dikkatli olmalıyız.

I would like to continue being here on YouTube for at least another week or two.

En az bir veya iki hafta daha burada, YouTube'da olmaya devam etmek istiyorum.

I understand.

Anladım.

Be a better word to use rather than decode know.

Bilmek yerine kullanmak için daha iyi bir kelime olun.

I'm just trying to teach him.

Ben sadece ona öğretmeye çalışıyorum.

I know we've only got 9 minutes.

Sadece 9 dakikamız olduğunu biliyorum.

Well, we've got to wait for people to bring up suggestions so filling in the time to get Caesar.

Sezar'ı yakalamak için zamanı doldurmak için insanların önerilerde bulunmasını beklememiz gerekiyor.

What I said, I'm filling in the time it takes for people

Ne dedim,

to give us suggestions by teaching correct grammar.

doğru dilbilgisini öğreterek insanların bize önerilerde bulunmaları için gereken süreyi dolduruyorum.

You see?

Anlıyorsun?

What would you do without me, Mr. Duncan?

Bensiz ne yapardınız Bay Duncan?

Yes. Instead of the word decode, you would understand.

Evet. Deşifre kelimesi yerine anlayacaksın.

Would be better you decoder.

Dekoder yapsan daha iyi olur.

Yeah, right.

Evet, doğru.

I can't remember the last time I saw you, says Sue Ali.

Seni en son ne zaman gördüğümü hatırlayamıyorum, diyor Sue Ali.

Yeah, I can't remember the last time I saw you.

Evet, seni en son ne zaman gördüğümü hatırlayamıyorum.

Either or either. Yes.

Ya ya da ikisinden biri. Evet.

Lillian says, Forget time.

Lillian, Zamanı unut, diyor.

So I can't forget.

Yani unutamam.

So you can use the opposite.

Yani tam tersini kullanabilirsiniz.

You say, Yeah, I can't remember.

Evet, hatırlayamıyorum diyorsun.

I can't forget.

unutamam

So I can't remember.

Yani hatırlayamıyorum.

I can't forget. I can't forget.

unutamam unutamam

The last time I saw you.

Seni son gördüğümde.

Meaning it was very memorable experience that you had.

Yani, yaşadığınız çok unutulmaz bir deneyimdi.

I can't.

Yapamam.

How can I forget?

Nasıl unutabilirim?

I can't forget the last time I saw you.

Seni en son ne zaman gördüğümü unutamıyorum. Anlaşılabilir olması

You'd have to put certain intonation on that for it to be understandable.

için buna belirli bir tonlama koymanız gerekir .

Oh, I can't forget the last time I saw you.

Ah, seni en son ne zaman gördüğümü unutamıyorum.

Valentine wants to say something very rude.

Valentine çok kaba bir şey söylemek istiyor.

Please don't.

Lütfen yapma.

But I know where you're going with this.

Ama bununla nereye varmak istediğini biliyorum.

Is that because we are all adults here?

Burada hepimiz yetişkin olduğumuz için mi?

I can't repeat the last words I said to you.

Sana söylediğim son sözleri tekrarlayamam.

I said, You.

You see, that's unfortunately, that's not quite grammatically correct.

Sana söylemiştim.

Görüyorsunuz, bu ne yazık ki dilbilgisi açısından pek doğru değil.

I thought that was going to be somewhat rude, but I misunderstood.

Bunun biraz kaba olacağını düşünmüştüm ama yanlış anlamışım. Sana bıraktığım

I can't

eat the last slice

son dilimi yiyemem

I left you.

. Sana

I can't eat the last slice I left you.

bıraktığım son dilimi yiyemem.

I can't eat the last slice.

Son dilimi yiyemem.

Yeah,

Evet,

I know what you're trying to do.

ne yapmaya çalıştığını biliyorum.

Yes, that's a little bit mixed up, because maybe, maybe the person

Evet, bu biraz karışık, çünkü belki, belki size bir

who who is giving you something might be the thing that you can't actually finish.

şey veren kişi aslında bitiremeyeceğiniz şey olabilir.

But normally you don't give something to yourself.

Ama normalde kendinize bir şey vermezsiniz.

So I can't.

Yani yapamam.

The last slice I gave you.

Sana verdiğim son dilim.

Normally

Normalde sen

you gave me.

verirdin.

Maybe maybe you could say it in response.

Belki cevap olarak söyleyebilirsin.

Maybe if the other person can't eat it and maybe they say, Would you like it?

Belki diğer kişi yiyemezse ve belki de, Beğenir miydin?

And I might say, I can't finish the last piece I gave you.

Son verdiğim parçayı da bitiremedim diyebilirim.

So That might be said

Yani bu,

in return to something that is said.

söylenen bir şeye karşılık olarak söylenebilir.

So it's a little bit more involved, that one cold day.

Yani o soğuk bir gün biraz daha karmaşık.

And so have we had that already?

Ve bunu zaten yaşadık mı?

Uh, no, that is different.

Hayır, bu farklı.

Yeah. Turmeric says. I can't recall the last

Evet. Zerdeçal diyor.

day I saw you all the last time.

Seni en son ne zaman gördüğümü hatırlayamıyorum.

I saw you. That's good.

Seni gördüm. Bu iyi.

I can't recall.

I can't remember.

Hatırlayamıyorum.

hatırlayamıyorum. Eş anlamlıları

Remember and recall

hatırlayın ve hatırlayın

synonyms.

.

Recall.

Hatırlamak.

I withdraw the last feedback I gave you.

Size verdiğim son geri bildirimi geri çekiyorum.

I can't remember the last book I gave you. Mm.

Sana en son verdiğim kitabı hatırlayamıyorum. mm.

Yes. Good.

Evet. İyi.

So some good answers there.

Yani bazı iyi cevaplar var.

Here's what I've got, Steve.

İşte sahip olduğum şey, Steve.

Okay, as a suggestion.

Tamam, bir öneri olarak.

We'll see.

Göreceğiz.

We'll see.

Göreceğiz.

Didn't get any rude ones. I'm quite disappointed.

Kaba olanları almadım. Oldukça hayal kırıklığına uğradım.

I can't remember.

hatırlayamıyorum. Seninle

I can't remember the last time I met you.

en son ne zaman tanıştığımı hatırlayamıyorum.

Yeah.

Evet. Seninle

I can't remember the last time I met you.

en son ne zaman tanıştığımı hatırlayamıyorum.

Dress.

Elbise.

Just put that on as you did it.

Bunu yaptığın gibi giy.

Oh. At the same time as you were suggesting it.

Ah. Aynı zamanda senin önerdiğin gibi.

Oh, it would have been because there's a slight delay.

Oh, hafif bir gecikme olduğu için olabilirdi.

The dress actually put that on before you put it up.

Elbise aslında onu giymeden önce giymiş.

But I can't. But I put forget, I put remember.

Ama yapamam. Ama unut koydum, hatırla koydum.

Yes, but you could just as is

Evet, ama

the way I can't forget the last time I met you.

seninle son tanıştığım zamanı unutamadığım gibi yapabilirsin.

Meaning it was a very nice experience.

Demek ki çok güzel bir deneyimdi.

But the way Mr.

Duncan's put it, I can't remember the last time.

Ama Bay

Duncan'ın dediği gibi, en son ne zaman olduğunu hatırlayamıyorum. Seninle

I can't remember the last time I met you.

en son ne zaman tanıştığımı hatırlayamıyorum.

When was it?

I can't remember.

Ne zamandı?

hatırlayamıyorum.

I can't recall.

Hatırlayamıyorum.

Yes. Yeah, I can't remember when.

Evet. Evet, ne zaman olduğunu hatırlayamıyorum. Seninle

I can't forget the last time I met you.

en son ne zaman tanıştığımı unutamıyorum.

It's How you would have to say that.

Bunu nasıl söylemen gerekirdi.

That's good.

Bu iyi.

But we've had some fun with that.

Ama bununla biraz eğlendik.

We have had some fun with that. Yes.

Bununla biraz eğlendik. Evet.

You've had some fun with that? Well, yes.

Bununla biraz eğlendin mi? İyi evet.

As I say, we we've we've been we've demanded a lot of you today. Yes.

Dediğim gibi, bugün sizden çok şey istedik. Evet.

It's been a busy one.

Yoğun bir gündü.

It's been a busy one. Yes.

Yoğun bir gündü. Evet.

But you've had to use your brain cells today.

Ama bugün beyin hücrelerinizi kullanmak zorunda kaldınız.

But just like everything in this world, just like everything,

Ama bu dünyadaki her şey gibi, her şey gibi,

all good things must sometimes come to an end.

her güzel şeyin de bazen bir sonu vardır.

It's almost time to say goodbye.

Neredeyse veda zamanı.

But we will be back with you next Sunday.

Ama önümüzdeki Pazar günü sizlerle birlikte olacağız.

Mr. Steve will be here. Unless, of course, he gets a job.

Bay Steve burada olacak. Tabii bir iş bulamazsa.

This is something we didn't even talk about today.

Bu, bugün hakkında konuşmadığımız bir şey.

By the way.

I've got a few minutes.

Bu arada.

Birkaç dakikam var.

Steve is looking for a job he wants to do a little bit.

Steve biraz yapmak istediği bir iş arıyor. Sana karşı

I think he's getting bored being here with me, to be honest with you.

dürüst olmak gerekirse, burada benimle olmaktan sıkılmaya başladığını düşünüyorum.

I think.

I think he's getting really bored being in my company all the time.

Bence. Sürekli

benimle birlikte olmaktan gerçekten sıkılmaya başladığını düşünüyorum .

So he wants to do something to get away from me.

Bu yüzden benden uzaklaşmak için bir şeyler yapmak istiyor.

I think that's what it is.

Bence olan bu.

Yes, I'm going to work abroad, Mr. Duncan.

Evet, yurtdışında çalışacağım Bay Duncan.

I tell you now, I've got a job in Mongolia.

Sana şimdi söylüyorum, Moğolistan'da bir işim var.

Mongolia?

Moğolistan?

So this is the best random country in South Africa.

Yani burası Güney Afrika'daki en iyi rastgele ülke.

Okay, That's South America.

Tamam, orası Güney Amerika.

That's a. Bit.

O bir. Biraz.

I've got a job in Brazil. Pedro, I'm coming to see you.

Brezilya'da bir işim var. Pedro, seni görmeye geliyorum.

I've got a job there, and I need new employees.

Orada bir işim var ve yeni çalışanlara ihtiyacım var.

So get your CV ready.

Öyleyse CV'nizi hazırlayın.

Doesn't have to be much content in it.

İçinde çok fazla içerik olması gerekmez.

Really?

Gerçekten mi?

What a joke.

Ne şaka ama.

Yeah, that's it. So, yeah.

Evet işte bu. Yani evet.

No, I am.

Hayır, ben.

I am. Yes.

I'm going for a job interview on Thursday, so wish me luck.

Ben. Evet.

Perşembe günü iş görüşmesine gidiyorum, o yüzden bana şans dileyin. Bana

Wish me luck.

şans Dile.

Fingers crossed.

Parmaklar geçti.

I've got to go to an assessment centre.

Bir değerlendirme merkezine gitmem gerekiyor.

No one knows what those are. Yeah.

Bunların ne olduğunu kimse bilmiyor. Evet.

So you have to work out whether whether Steve is is suitable as an employee

Bu yüzden Steve'in bir çalışan olarak uygun olup olmadığını öğrenmelisiniz

and I could save them a lot of time

ve

until the bit he probably isn't.

muhtemelen uygun olmadığı noktaya kadar onlara çok zaman kazandırabilirim.

I know it's better for a job interview 2016.

2016 iş görüşmesi için daha iyi olduğunu biliyorum

Would you if this. Is going to be interesting would.

. İlginç olacak.

You give this man a job Would you employ this person.

Bu adama iş verirmisin Bu kişiyi istihdam edermisin.

Yeah. Yes. You your doubts?

Evet. Evet. Şüphelerin var mı?

I can. I can.

Yapabilirim. Yapabilirim. Şey, muhtemelen hayır diye

I can hear you scratching your head thinking, well, probably not.

düşünerek kafanı kaşıdığını duyabiliyorum .

Anyway, it's time to.

Her neyse, zamanı geldi.

Thank you. Thank you. Right. Nice to be here. Mr. Duncan.

Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Sağ. Burada olmak güzel. Bay Duncan.

Well, guess what we're going to do now?

Pekala, tahmin edin şimdi ne yapacağız?

We're going have a cup of tea and another slice of hot cross buns loaf.

Bir fincan çay ve bir dilim daha sıcak çörek içeceğiz.

Yes. Oh, I tell you something, Steve, You've done it there.

Evet. Oh, sana bir şey söyleyeceğim Steve, orada yaptın.

That. That is amazing.

O. Bu harika.

You'll be getting larger, not smaller.

Büyüyeceksin, küçülmeyeceksin.

Right.

Sağ.

Goodbye, everybody.

Herkese güle güle.

Nice to see you. And see you all again next week.

Sizi görmek güzel. Ve haftaya tekrar görüşmek üzere.

And learning English this week.

Ve bu hafta İngilizce öğreniyorum.

If you're going to do that, whatever you're doing, enjoy it.

Bunu yapacaksanız, ne yapıyorsanız yapın, tadını çıkarın. İyi

Have fun.

eğlenceler.

Keep a smile on your face.

Yüzünüzde bir gülümseme tutun.

I know. And remember, keep one foot on the floor.

Biliyorum. Ve unutma, bir ayağını yerde tut.

Always This is Mr.

Her zaman Bu Bay

Duncan. And Mr. Steve.

Duncan. Ve Bay Steve.

Thanks for watching.

İzlediğiniz için teşekkürler.

See you next Sunday, 2 p.m. UK time.

Gelecek Pazar saat 14:00'te görüşmek üzere. İngiltere saati.

Enjoy your week.

Haftanın tadını çıkar.

Stay safe and happy.

Güvende ve mutlu kalın.

And of course, until the next time we meet.

Ve tabii ki, bir dahaki görüşmemize kadar.

You know what's coming next. Yes, you do.

Sırada ne olduğunu biliyorsun. Evet yaparsın.

Are you ready?

Hazır mısın? Ben

I'm ready.

hazırım.

ta ta for now.

Şimdilik ta ta.