LEARNING ENGLISH - SHUT YOUR 'GOB' and other mouth idioms / LIVE Lesson and Chat with Mr Duncan

Oh, dear.

Ah hayatım.

Do you ever have one of those years where everything's seems to go wrong?

Hiç her şeyin ters gittiği o yıllardan biri oldu mu ?

Well, guess what? I'm having one of them today.

Öyleyse tahmin et? Bugün onlardan birini yaşıyorum.

It's a little bit like Sunday, to be honest,

Dürüst olmak gerekirse biraz Pazar gibi

but it's today, and I don't know what is happening.

ama bugün ve neler olduğunu bilmiyorum.

It's very strange, isn't it?

Bu çok garip, değil mi?

Have you noticed sometimes in life things go wrong

Bazen hayatta bir şeylerin ters gittiğini

and you're not quite sure why?

ve neden olduğundan tam olarak emin olmadığınızı fark ettiniz mi?

But then you realise it's

Ama sonra bunun

just because you are having one of those years.

sırf o yıllardan birini yaşamakta olduğun için olduğunu anlıyorsun.

And that's what I feel like I'm having at the moment.

Ve şu anda sahip olduğumu hissettiğim şey bu.

I've just literally started my live stream and I've realised

Canlı yayınıma yeni başladım ve

one of my cameras is not working and I don't know why.

kameralarımdan birinin çalışmadığını fark ettim ve nedenini bilmiyorum.

It's very strange.

Çok garip.

It's never happened before.

Daha önce hiç olmadı.

Okay, let's be honest.

Tamam, dürüst olalım.

It happens all the time.

Bu her zaman olur.

Here we go then. Let's see what happens here.

İşte başlıyoruz o zaman. Bakalım burada ne olacak.

This should be interesting. Welcome to English addict.

Bu ilginç olmalı. İngilizce bağımlısına hoş geldiniz.

Coming to you live from the birthplace of English, which is.

İngilizcenin doğum yeri olan canlı yayında sizlerle .

Well, of course it is.

Eee, tabii ki oyle.

England.

İngiltere.

You see? You see.

Anlıyorsun? Anlıyorsun.

I'm right.

Haklıyım.

I am. I'm so right.

Ben. çok haklıyım

I'm having one of those days.

O günlerden birini yaşıyorum.

This should be interesting. It might not work.

Bu ilginç olmalı. İşe yaramayabilir.

No, it's not working. I'm not there. Why?

Hayır, çalışmıyor. Ben orada değilim. Neden?

I should.

Yapayım.

I shouldn't be on the screen now, but I'm not.

Şu an ekranda olmamam gerekiyor ama değilim.

And I don't know how that's happening.

Ve bunun nasıl olduğunu bilmiyorum.

I'm there, but I'm not on the screen.

Oradayım ama ekranda değilim.

You know what?

Biliyor musun?

So sometimes I just think sometimes

Bu yüzden bazen

I should just go back to bed after Sunday as well,

Pazar gününden sonra da yatağa geri dönmem gerektiğini düşünüyorum,

because I had a problem on Sunday, didn't I, as well, with my camera.

çünkü Pazar günü benim de kameramla ilgili bir sorunum olmadı, değil mi?

And now it's doing the same thing again.

Ve şimdi yine aynı şeyi yapıyor.

And I have no idea why there is something very strange going on here

Ve burada neden çok garip bir şeyler döndüğüne dair hiçbir fikrim yok

and I'm just going to see if I can find out

ve ne olduğunu bulabilecek miyim bir bakacağım

what it is.

.

I'm just going to do a couple of things.

Sadece birkaç şey yapacağım.

I'm going to get this right.

Bunu düzelteceğim.

No, it's it's very weird.

Hayır, bu çok garip.

Very strange.

Çok ilginç.

Okay.

Tamam aşkım.

Let's see if I can correct this somehow.

Bakalım bunu bir şekilde düzeltebilecek miyim.

Okay. I'm going to get this to work

Tamam aşkım. Bunu şimdi işe koyacağım

now. Very weird.

. Çok garip.

How strange

Ne kadar garip

am I a ghost?

bir hayaletim?

I'm a am I a ghost?

Ben bir hayalet miyim?

Because I'm in front of the camera now

Çünkü şu an kamera önündeyim

and I can't be seen.

ve görülemiyorum.

And I don't know why.

Ve nedenini bilmiyorum.

This might be the strangest thing

Bu, canlı yayınımda olan en garip şey olabilir

that's ever happened on my live stream.

.

And I have to be honest, we have some really strange things happening here sometimes.

Ve dürüst olmam gerekirse, bazen burada gerçekten tuhaf şeyler oluyor.

And it's not it's not working.

Ve çalışmıyor değil.

I am supposed to be on your on your screen now, but I'm not.

Şu an senin ekranında olmam gerekiyor ama değilim.

It's very weird.

Bu çok garip.

This this might be the most interesting thing that's ever happened.

Bu, şimdiye kadar olan en ilginç şey olabilir .

And I have no idea how it is happening.

Ve bunun nasıl olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.

But for some strange reason, I'm not on camera.

Ama garip bir nedenden dolayı kamerada değilim.

So just a moment.

Yani sadece bir an.

Let's see if we can sort this out.

Bakalım bunu çözebilecek miyiz.

I'm going to I'm going to sort this out.

Bunu çözeceğim.

Don't worry. It's all right.

Merak etme. Her şey yolunda.

Don't go away.

Gitme. Biz

How strange

ne kadar garip

how we it.

.

Okay.

Tamam aşkım.

I wonder if it's working now.

Şimdi çalışıyor mu merak ediyorum.

Oh, it is, everyone.

Oh, öyle, millet.

It's working.

İşe yarıyor.

I've got it to work.

Çalışmak zorundayım.

Sometimes these things happen. It's okay. Don't worry.

Bazen böyle şeyler olur. Sorun değil. Merak etme.

Sometimes these things do occur.

Bazen bu şeyler olur.

Hello, everyone again.

Herkese tekrar merhaba. İngiltere'den

Welcome again to English Addict Life

English Addict Life'a tekrar hoş geldiniz

from England.

.

Do, do, do, do, do.

Yap, yap, yap, yap, yap.

Let's,

Hadi,

let's just pretend that that didn't happen.

bu olmamış gibi davranalım. Bilir

Can we.

Can we just pretend that that did not occur?

miyiz. Böyle bir şey

olmamış gibi davranabilir miyiz?

Okay, then. Hi, everybody. This is Mr.

Tamam o zaman. Selam millet. Ben

Duncan in England.

İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today? Are you okay? I hope so.

Bugün nasılsın? İyi misin? Umarım. Mutlu

Are you happy?

musun?

I hope you are feeling happy today.

Umarım bugün kendini mutlu hissediyorsundur.

Well, that was strange.

Bu garipti.

That's never happened before.

Bu daha önce hiç olmamıştı.

I was supposed to be here like this,

Bu şekilde burada olmam gerekiyordu

but then I wasn't here like this.

ama sonra bu şekilde burada değildim.

Something decided to lock up.

Bir şey kilitlemeye karar verdi.

I don't know what it is recently about my technology,

Son zamanlarda teknolojimle ilgili ne olduğunu bilmiyorum,

my computer is working all right, but it's other things.

bilgisayarım iyi çalışıyor ama başka şeyler.

And by that I mean my software.

Ve bununla yazılımımı kastediyorum.

So your computer can be really, really good.

Böylece bilgisayarınız gerçekten çok iyi olabilir.

But if your software has a problem, then

Ancak yazılımınızda bir sorun varsa, o

you will also have problems from time to time.

zaman zaman zaman sizin de sorunlarınız olacaktır.

Anyway, I am here. My name is Duncan.

Her neyse, ben buradayım. Benim adım Duncan.

There it is again on the screen.

İşte yine ekranda.

I talk about the English language and sometimes

İngilizce hakkında konuşuyorum ve

sometimes everything works.

bazen her şey işe yarıyor.

Only sometimes.

Sadece bazen.

Thank you very much for joining me.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Yes, we are back together.

Evet, tekrar birlikteyiz.

I first of all, I suppose I should mention Sun. Sun.

Her şeyden önce, sanırım Sun'dan bahsetmeliyim. Güneş.

Very busy day for various reasons.

Çeşitli nedenlerle çok yoğun bir gün.

I had a couple of

Birkaç

strange moments

garip an yaşadım

and I had to leave my live stream.

ve canlı yayınımdan ayrılmak zorunda kaldım.

I had some some news concerning Mr.

Bay Steve'in annesiyle ilgili bazı haberlerim vardı

Steve's mother.

.

A lot of people asking about Mr.

Pek çok insan Bay

Steve's mum.

Steve'in annesini soruyor.

Would you like to see a photograph of Mr.

Bay

Steve's mother, myself and Mr. Steve?

Steve'in annesi, benim ve Bay Steve'in bir fotoğrafını görmek ister misiniz?

Okay, then there it is.

Tamam, işte orada.

And there we are looking very happy.

Ve orada çok mutlu görünüyoruz.

And that was taken last year.

Ve bu geçen yıl çekildi. Şimdi size gösterdiğim

So that particular photograph I'm showing you now was taken last year.

o özel fotoğraf geçen yıl çekildi.

And there is Mr.

Steve, Mr.

Ve Bay

Steve's mother, looking very happy and also myself

Steve'in annesi Bay Steve var, çok mutlu görünüyor ve ben de

spoiling the photograph completely.

fotoğrafı tamamen bozuyorum.

Thank you for your good wishes.

İyi dileklerin için çok teşekkür ederim.

You will be pleased to hear that Mr.

Bay

Steve's mum is feeling much better.

Steve'in annesinin çok daha iyi hissettiğini duymaktan memnun olacaksınız.

She had a little problem on Sunday.

Pazar günü küçük bir sorunu vardı.

She was taken to hospital.

Hastaneye kaldırıldı.

Fortunately, they did not have to keep her in the hospital.

Neyse ki, onu hastanede tutmak zorunda kalmadılar.

You'll be pleased to hear.

Duyduğunuza memnun olacaksınız.

So that's good. Good news all round, I think.

Yani bu iyi. Bence her yönden iyi haberler.

Here we go, then.

İşte başlıyoruz o zaman.

We have made it successfully.

Başarıyla yaptık.

All the way to the middle of the week.

Ta ki hafta ortasına kadar. Aramızda

Although

kalsa da

between you and me,

, daha sonra bahsedebileceğim

things are a little bit crazy

here in the UK for various reasons, which I might mention later on.

çeşitli nedenlerden dolayı burada Birleşik Krallık'ta işler biraz çılgınca .

Yes, it's Wednesday.

Evet, bugün Çarşamba.

A bitter, bitter, bitter between who's who.

Kimin kim olduğu arasında bir acı, buruk, buruk.

Yes, we are here eventually.

Evet, sonunda buradayız.

Sometimes things don't go right.

Bazen işler yolunda gitmez.

But you know what I always say?

Ama ben her zaman ne derim biliyor musun?

It proves that this is life

Bunun hayat olduğunu kanıtlıyor

and and now, you know,

ve şimdi, bilirsiniz,

it is definitely 100% life because when things go wrong, you know,

bu kesinlikle %100 hayat çünkü işler ters gittiğinde, bilirsiniz,

it is life as life can be.

hayat olabileceği gibidir.

I've got some lovely photographs to show you today.

Bugün size gösterecek çok güzel fotoğraflarım var.

I'm also going to talk about a Brazilian TV programme

Ayrıca 1990'larda YouTube'da tesadüfen bulduğum, özellikle çocuklara yönelik bir Brezilya TV programından da bahsedeceğim

that was on in the 1990s, especially for children,

something I accidentally found on YouTube.

.

We'll be talking about that later on.

Bunun hakkında daha sonra konuşacağız.

Also, we're talking about tips.

Ayrıca, ipuçlarından bahsediyoruz.

Tips.

İpuçları.

Tip is a word that can be used in many ways.

İpucu, birçok şekilde kullanılabilen bir kelimedir. Bir

The sharp point of something can be described

şeyin sivri ucu

as a tip, also as a verb.

, bir fiil olarak da tarif edilebilir.

If you tip something, it means you turn something over.

Bir şeyi bahşiş verirseniz, bu bir şeyi ters çevirdiğiniz anlamına gelir.

You cause something to tip

Bir şeyin

over or fall over.

devrilmesine veya düşmesine neden olursunuz.

The word tip can also be used as a noun and a verb in another way.

İpucu kelimesi ayrıca bir isim ve başka bir şekilde bir fiil olarak da kullanılabilir .

When you are offering money

as a way of thanking someone for good service.

Birine iyi hizmet için teşekkür etmenin bir yolu olarak para teklif ettiğinizde.

So that is what we are talking about today.

Demek bugün bundan bahsediyoruz.

And in some countries

Ve bazı ülkelerde

it is polite to give a tip to someone.

birine bahşiş vermek kibarlıktır.

You are giving money to someone to say thank you for that good service.

Bu iyi hizmet için teşekkür etmek için birine para veriyorsunuz.

Also today, we are taking a look at words and expressions

Ayrıca bugün ağızla bağlantılı kelimelere ve ifadelere bir göz atıyoruz

connected to the mouth, mouth

,

words and phrases is coming up later on as well.

daha sonra da ağızla ilgili kelimeler ve deyimler geliyor. Canlı sohbet de dahil olmak üzere

Lots of things to come your way, including the live chat.

yolunuza çıkacak pek çok şey var .

Yes, we have the live chat as well.

Evet, canlı sohbetimiz de var.

Who is first?

İlk kim?

Oh, very interesting. We have night tram.

Çok ilginç. Gece tramvayımız var.

Guess what ni tram.

Bil bakalım ne tramvay.

You are first on today's live chat

Bugünün canlı sohbet havasında ilk sizsiniz

the weather.

.

Not too bad it's dry.

Çok kötü değil, kuru.

We don't have any rain.

Bizde yağmur yok.

Fortunately, no rain.

Neyse ki yağmur yok.

It is a little cloudy, but at least it's not raining.

Hava biraz bulutlu ama en azından yağmur yağmıyor.

And it's also quite warm as well.

Ve aynı zamanda oldukça sıcak.

Not as warm as last week, but around

Geçen haftaki kadar sıcak değil ama

23 Celsius here today.

bugün burada 23 Santigrat civarında.

I know in some parts of the world, the temperatures

are incredibly high, including Japan.

Japonya da dahil olmak üzere dünyanın bazı bölgelerinde sıcaklıkların inanılmaz derecede yüksek olduğunu biliyorum.

I've been following the news stories coming from Japan about how hot it is there.

Japonya'dan gelen havanın ne kadar sıcak olduğuna dair haberleri takip ediyorum.

Also in certain parts of the United States,

Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri'nin bazı bölgelerinde,

very hot here.

burası çok sıcak. Beklediğiniz şey o

Not so hot

kadar sıcak değil

is what you were waiting for.

.

Congratulations near tram. You are first.

Tramvayın yanında tebrikler. Sen birincisin.

We also have Mohsin. Hello, Mohsin.

Mohsin'imiz de var. Merhaba Muhsin.

Thanks for joining me today.

Bugün bana katıldığın için teşekkürler.

We we have foetus.

Fetüsümüz var.

I'm very sorry foetus.

çok üzgünüm fetüs.

You are third on today's live chat.

Bugünün canlı sohbetinde üçüncüsünüz.

Unfortunately,

Ne yazık ki,

Beatriz is here also Zika.

Beatriz de burada Zika.

Mohsin Hello Mohsin Nice to see you here today.

Mohsin Merhaba Mohsin Bugün sizi burada görmek güzel.

Paolo Also we have

Paolo Ayrıca

who else is here?

burada başka kim var?

Oh, we have

Oh, elimizde

Louis Mendoza is here today.

Louis Mendoza bugün burada.

Hello, Louis.

Merhaba Louis.

Thank you very much for your lovely message as well.

Güzel mesajınız için de çok teşekkür ederim.

The email you sent concerning Mr.

Bay Steve'in annesiyle ilgili gönderdiğiniz e-posta

Steve's mother, she is feeling much better.

, kendisini çok daha iyi hissediyor.

She's not 100%, but she is feeling much better.

%100 değil ama kendini çok daha iyi hissediyor.

She is being taken care of by Mr.

Steve sister at the moment.

Şu anda Bay Steve kardeş tarafından bakılıyor.

So she is making sure that Mr.

Bu yüzden, Bay

Steve's mother and her mother is being kept care of.

Steve'in annesine ve annesine bakıldığından emin oluyor.

And of course, last week, if you remember last week, Mr.

Ve tabii ki, geçen hafta, hatırlarsanız, Bay

Steve's mother was staying here with us and she was here

Steve'in annesi burada bizimle kalıyordu ve

for ten days staying here.

on gün burada kalıyordu.

And well,

Ve

that was also a little bit eventful as well.

bu da biraz olaylıydı.

If something is eventful, it means things are happening

Bir şey olaylı ise, o zaman diliminde bir şeyler oluyor demektir

during that period of time.

.

But Mr.

Ama Bay

Steve's mother is on the mend as far as we can tell.

Steve'in annesi bildiğimiz kadarıyla iyileşiyor.

I think Steve is actually going over

Sanırım Steve

to see his mother this weekend.

bu hafta sonu gerçekten annesini görmeye gidiyor.

So I think we might be popping over next weekend to see Mr.

Bu yüzden önümüzdeki hafta sonu Bay

Steve's mother, to mate, to make sure she's okay.

Steve'in annesini çiftleşmek ve iyi olduğundan emin olmak için görmeye gelebiliriz.

Also, we have on the live chat warning

Ayrıca, canlı sohbet uyarısında

hello, Wang Nguyen, thank you very much for joining us as well.

merhaba Wang Nguyen var, biz de bize katıldığınız için çok teşekkür ederiz.

Mick is here.

Mick burada.

I can join you for about 30 minutes.

Yaklaşık 30 dakika size katılabilirim.

Hello, Mika.

Merhaba Mika.

I hope you are staying cool.

Umarım soğukkanlısındır.

Where you are.

Neredesin. Şu sıralar

Are you being affected by the intense heat at the moment?

yoğun sıcaktan etkileniyor musunuz ?

In Japan

Japonya'da

we also have sand dragons.

da kum ejderhalarımız var.

All this is here to dad.

Bütün bunlar babam için burada.

Hello, Sandra.

Merhaba Sandra.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

We have Claudia.

Claudia'mız var.

Hello, Claudia.

Merhaba Claudia.

What's cooking?

Ne pişiriyor?

Claudia, what have you got in your pot?

Claudia, tencerende ne var?

What's cooking?

Ne pişiriyor?

Claudia, is it something spicy and hot?

Claudia, baharatlı ve sıcak bir şey mi?

Is it something salty or not?

Tuzlu bir şey mi, değil mi?

Oh, Claudia, what is in the Pol Pot?

Oh, Claudia, Pol Pot'ta ne var?

What is in the pot today?

Bugün tencerede ne var?

Claudia, what are you having for

Claudia,

your lunch or evening dinner, maybe?

öğle veya akşam yemeğinde ne yiyorsun, belki?

Hello, Natrium.

Merhaba, Natrium.

Natrium says, have you tried turning it off and on again?

Natrium diyor ki, kapatıp tekrar açmayı denediniz mi?

That is something everyone says.

Bu herkesin söylediği bir şey.

If you have a problem with your computer, people always say,

Bilgisayarınızla ilgili bir sorununuz varsa, insanlar her zaman,

Have you tried turning it off and on again?

Kapatıp tekrar açmayı denediniz mi?

Can I just say that that rarely works.

Bunun nadiren işe yaradığını söyleyebilir miyim?

Rarely, almost never.

Nadiren, neredeyse hiç.

Especially if your computer

Özellikle bilgisayarınız

will not switch off.

kapanmıyorsa.

Sometimes your computer can be it can be so damaged

Bazen bilgisayarınız o kadar zarar görebilir ki

it will actually not switch off.

aslında kapanmayacaktır. Çalışmamasını sağlamak için

You have to you have to disconnect the power supply

güç kaynağının bağlantısını kesmeniz gerekir

to make it stop working,

, bu

which is not good for your computer by the way, never,

arada bu bilgisayarınız için iyi değildir, asla ama

never disconnect

asla

the electricity from your computer whilst it is running

bilgisayarınız çalışırken elektriği kesmeyin

because you can cause even more damage.

çünkü daha da fazla hasara neden olabilirsiniz.

And you don't want that really do?

Ve bunu gerçekten istemiyor musun?

I don't think so.

Öyle düşünmüyorum.

But yes, you are right.

Ama evet, haklısın.

A lot of people say you should switch your thing off

Pek çok insan, cihazınızı kapatıp tekrar açmanız gerektiğini söylüyor

and then turn it back on again.

.

Sometimes it works, sometimes it doesn't.

Bazen çalışıyor, bazen çalışmıyor.

Ricardo.

Ricardo.

Hello, Ricardo.

Merhaba Ricardo.

If you are feeling a little bit blue, try to think

Biraz moraliniz bozuksa,

in the age when you didn't have any concern

because your parents cared for you and you only have to play.

anne babanızın sizi önemsediği ve size sadece oyun oynamak düştüğü için hiç endişe duymadığınız bir yaşta düşünmeye çalışın.

That was a wonderful world.

Harika bir dünyaydı.

Why can't you repeat that again?

Neden bunu bir daha tekrarlamıyorsun?

Well, I suppose memories.

Şey, sanırım anılar.

I always find memories very interesting things,

Anıları her zaman çok ilginç buluyorum,

especially from your childhood,

özellikle sizin çocukluğunuzdan,

because quite often we will not remember the past

çünkü çoğu zaman geçmişi

in the way that it actually happened.

gerçekte olduğu gibi hatırlamayacağız.

Sometimes we will change our memories.

Bazen anılarımızı değiştiririz.

Not not consciously.

Bilinçli olarak değil.

We don't know where doing them, but sometimes we will just miss, remember,

Nerede yaptığımızı bilmiyoruz ama bazen sadece özleyeceğiz, hatırla,

we miss remember our memories.

özlüyoruz anılarımızı hatırla.

So sometimes you might think, oh, oh, years ago

Bu yüzden bazen, ah, ah, yıllar önce

everything was much better than it is today.

her şeyin bugün olduğundan çok daha iyi olduğunu düşünebilirsiniz.

Let's be honest.

Dürüst olalım. Şu

A lot of people are saying that at the moment

anda pek çok insan, şu

for various reasons that I won't go into at the moment.

anda girmeyeceğim çeşitli nedenlerle bunu söylüyor.

But yes, I think I think quite often we think of

Ama evet, sanırım sık sık

the past is always being better than it actually was.

geçmişin gerçekte olduğundan daha iyi olduğunu düşünürüz.

I have lovely memories from my childhood.

Çocukluğumdan güzel anılarım var.

I also have some not so nice memories from my childhood.

Çocukluğumdan pek de güzel olmayan anılarım da var.

But you are right.

Ama haklısın.

I think most of us at some point wish that we could go back in time to the early days

Sanırım çoğumuz bir noktada,

when things were so much better and maybe simpler.

her şeyin çok daha iyi ve belki de daha basit olduğu ilk günlere geri dönebilmeyi diliyoruz.

Perhaps Inaki is here.

Belki de Inaki buradadır.

Hello, Inaki.

Merhaba Inaki.

I hope I will have better luck with the technology.

Umarım teknolojide daha iyi şansım olur.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

Are you having problems as well with your technology?

Sizin de teknolojinizle ilgili sorunlarınız mı var?

It is something that happens a lot.

Bu çok olan bir şey.

Hello, Cristina.

Merhaba Cristina.

Thank you for your concern about Mr.

Bay Steve'in annesiyle ilgilendiğiniz için teşekkür ederiz

Steves mother.

.

She is much better.

O çok daha iyi.

Did you enjoy the photograph of Mr.

Steve's mother that I showed earlier?

Daha önce gösterdiğim Bay Steve'in annesinin fotoğrafını beğendiniz mi?

Yeah.

Evet.

I have some more photographs coming in a few moments as well, so don't go away.

Birkaç dakika içinde başka fotoğraflar da gelecek, o yüzden gitmeyin.

Hello.

Also two 100 Dobbie, thank you for joining me today.

Merhaba.

Ayrıca iki 100 Dobbie, bugün bana katıldığınız için teşekkür ederim.

Career.

Kariyer.

Hello Kadir watching in Turkey.

Merhaba Kadir Türkiye'de izliyor.

Hello Turkey.

Merhaba Türkiye Geçmişte bulunduğum için

A country that I know quite well

çok iyi bildiğim bir ülke

because I've been there in the past.

.

So what is in the oven,

Peki fırında ne var

Claudia?

Claudia?

What do you have cooking in the oven or in the pot?

Fırında veya tencerede ne pişiriyorsunuz?

Do you have something nice planned today?

Bugün güzel bir planın var mı?

Please let us know.

Lütfen bize bildirin.

Hello. Also to Palmira.

Merhaba. Palmira'ya da.

Hello Palmira.

Merhaba Palmira.

Thank you very much for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Mohsen says Mr.

Mohsen, Bay

Duncan, remembering your past quite often is described as nostalgia.

Duncan, geçmişinizi hatırlamanın sıklıkla nostalji olarak tanımlandığını söylüyor.

Yes, we often think of the past as being something lovely, nice.

Evet, genellikle geçmişi hoş, güzel bir şey olarak düşünürüz.

Maybe everything is golden, beautiful colours

Belki her şey altın renginde, güzel renkler

and everything was perfect.

ve her şey mükemmeldi.

So I remember growing up my parents and my grandparents.

Bu yüzden ailemi ve büyükanne ve büyükbabamı büyüttüğümü hatırlıyorum.

My grandparents especially would always say it was much better in our day.

Özellikle dedemler hep bizim zamanımızın çok daha iyi olduğunu söylerlerdi.

It was much better.

Çok daha iyiydi.

We had better times.

Daha iyi zamanlarımız oldu.

People were much nicer to each other.

İnsanlar birbirlerine karşı çok daha iyiydi.

When I was young,

Ben küçükken

all the children were always well behaved.

bütün çocuklar hep usluydu.

I'm not sure how true that is

Bunun ne kadar doğru olduğundan emin değilim

or was,

but yes, it is something that the older generation often say.

ama evet, bu eski neslin sıklıkla söylediği bir şey.

They often say kids.

Genellikle çocuklar derler.

Today kids today, they don't know.

Bugünün çocukları, bilmiyorlar.

They're born

Onlar

children today.

bugün doğmuş çocuklar.

They're so bad mannered.

Çok kötü huylular.

They are rude to their parents.

Anne babalarına karşı kabadırlar.

But the strange thing is

Ama garip olan şey,

my grandparents used to say the same thing

büyükanne ve büyükbabam

many, many years ago about young people,

yıllar önce aynı şeyi gençler için söylerdi

and I was young during that time.

ve ben o zamanlar gençtim.

So they were basically talking about me

Yani temelde benim hakkımda konuşuyorlardı

and I was a good child.

ve ben iyi bir çocuktum.

I was a very good boy.

Ben çok iyi bir çocuktum.

When I was a child, I was what?

Ben çocukken, ben neydim? Bana

You don't believe me?

inanmıyor musun?

Oh, okay.

Tamam.

Please yourself.

Keyfine bak.

Christina.

Christina.

Oh, hello, Christina.

Merhaba, Christina.

Today I have cooked spaghetti.

Bugün spagetti pişirdim.

Oh, very nice.

Oh çok güzel.

Apparently it's called guitar spaghetti.

Görünüşe göre buna gitar spagetti deniyor.

I wonder why.

Nedenini merak ediyorum.

Maybe it is long and string key.

Belki uzun ve dize anahtarıdır.

Perhaps.

Belki.

Sandra says, Mr.

Sandra, Bay

Duncan, it is very nice to see that you have 1 million subscribers.

Duncan, 1 milyon aboneniz olduğunu görmek çok güzel, der.

It is nice.

Güzel.

I wish I had 1 million viewers.

Keşke 1 milyon izleyicim olsaydı.

I wish I actually had 1 million people watching.

Keşke gerçekten 1 milyon kişi izleseydi.

I suppose that's the frustrating part of all this.

Sanırım bütün bunların sinir bozucu yanı da bu.

I think so.

Bence de.

Inaki says. Yes.

Inaki diyor. Evet.

I think sometimes older people have a bad memory.

Bazen yaşlı insanların kötü bir hafızası olduğunu düşünüyorum.

I think it is a way of comforting ourselves.

Bence bu kendimizi teselli etmenin bir yolu.

We always like to think that the past was better

Her zaman geçmişin bugünden daha iyi olduğunu düşünmeyi severiz

than the present because it makes us feel.

çünkü bu bize hissettirir.

I suppose it makes us feel reassured in some strange way.

Sanırım garip bir şekilde kendimizi güvende hissetmemizi sağlıyor. Sık

We often think that if the past was nice,

sık geçmiş güzelse,

then maybe the future will be nice as well.

belki geleceğin de güzel olacağını düşünürüz.

So maybe it is a way of reassuring ourselves

Bu yüzden, belki de bu, şu anda işler iyi görünmese bile,

to make us feel as if the future will be good,

geleceğin iyi olacakmış gibi hissetmemizi sağlamanın bir yolu

even if things don't seem good at this present time. So?

. Bu yüzden?

So maybe it is a way of doing that.

Yani belki de bunu yapmanın bir yolu.

Hello also.

Ayrıca merhaba.

Oh hello Nitish Nitish pal who is watching in India,

Oh merhaba Nitish 40 yıldır yoğun sıcaktan muzdarip başka bir yer olan Hindistan'da izleyen Nitish dostum.

another place that has been suffering

intense heat for 40.

I think in some parts of India, it's been

Sanırım Hindistan'ın bazı bölgelerinde

as hot as 45 Celsius.

hava 45 Santigrat dereceye kadar çıktı.

I can't even imagine what that feels like.

Bunun nasıl bir his olduğunu hayal bile edemiyorum.

I think the hottest place I've ever been to is Malaysia.

Sanırım şimdiye kadar gittiğim en sıcak yer Malezya.

I used to go to Malaysia quite a lot and the average temperature

Malezya'ya oldukça sık giderdim ve oradaki ortalama sıcaklık

there is normally around 33 or 34 Celsius.

normalde 33 veya 34 Santigrat civarındadır.

So I think that's the hottest place I've ever been to,

Bu yüzden sanırım şimdiye kadar bulunduğum en sıcak yer, şimdiye

the coldest place I've ever been to or lived in.

kadar bulunduğum veya yaşadığım en soğuk yer.

Must be when I was in China during the winter months, it would go

Kış aylarında Çin'deyken olmalı,

as low as around -19

-19

Celsius, 19 degrees

santigrat dereceye kadar düşerdi. Donma noktasının altında 19 derece

below freezing,

and it was very cold.

ve çok soğuktu. Çin'de yaşarken

I never used to like the winter months when I was living in China.

kış aylarını hiç sevmezdim .

They were they were always rather unpleasant,

to say the least, especially when it was very cold and windy

En hafif tabirle, özellikle hava çok soğuk ve rüzgarlı olduğunda

and I had to ride my bicycle

ve okula bisikletle gitmek zorunda kaldığımda, her zaman oldukça nahoştular

to school.

.

It wasn't much fun, I can tell you.

Pek eğlenceli değildi, sana söyleyebilirim.

Oh, hello, Beyond Awake is here.

Oh, merhaba, Beyond Awake burada.

Hello to you as well.

Sana da merhaba.

Claudia says I had a nightmare during the night.

Claudia gece kabus gördüğümü söylüyor.

I'm sorry to hear that.

Bunu duyduğuma üzüldüm.

I hope you feel better now.

Umarım şimdi daha iyi hissedersin.

I dreamt that there was a war here, a very ugly nightmare.

Rüyamda burada bir savaş olduğunu gördüm, çok çirkin bir kabus.

And then I woke up and I thought of Ukraine and how the people are suffering.

Sonra uyandım ve Ukrayna'yı ve insanların nasıl acı çektiğini düşündüm.

There. Well, I suppose so.

Orada. Sanırım öyle.

Not everyone

Herkes

has that experience.

bu deneyime sahip değil.

I've never been in an experience.

Hiç bir deneyimde bulunmadım. Etrafımda savaşın olduğu

I've never been in a situation or had an experience

bir durumda hiç bulunmadım veya böyle bir deneyim yaşamadım

where war was taking place around me.

.

I can't even imagine what it must be like.

Nasıl olması gerektiğini hayal bile edemiyorum.

But I know one thing.

Ama bir şeyi biliyorum.

It is not fun.

Bu eğlenceli değil.

Definitely not.

Kesinlikle hayır.

Lewis Mendez.

Lewis Mendez.

I always love taking a walk down memory lane.

Anılar şeridinde yürüyüşe çıkmayı her zaman sevmişimdir. Bazı

It is nice to remember things.

şeyleri hatırlamak güzel.

In fact, we were doing that last week when Steve's mother was here staying with us.

Aslında bunu geçen hafta Steve'in annesi burada bizimle kalırken yapıyorduk.

We did talk a lot about the past.

Geçmiş hakkında çok konuştuk.

And because Misty's mother is

Ve Misty'nin annesi

not young,

genç olmadığı için 100 yaşına

she is eight years away from

girmesine sekiz yıl kaldı.

100. I shouldn't have done that.

Bunu yapmamalıydım.

I shouldn't have said that.

Bunu söylememeliydim.

I'm going to get into trouble now.

Şimdi başım belaya girecek.

I am going to get into so much trouble.

Başım çok belaya girecek.

Hello, a gangadhar. Hello.

Merhaba, bir gangadhar. Merhaba.

I love you, Duncan.

Seni seviyorum Duncan.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

That's very kind of you to say as well.

Bunu söylemen de çok nazik.

We are talking about giving tips.

Bahşiş vermekten bahsediyoruz.

So maybe if you are in a restaurant or a place

Yani belki bir lokantada veya hizmet verilen bir yerdeyseniz

where service is being provided

and then you pay for the meal or the thing that you've been given,

ve sonra yemeğin veya size verilen şeyin parasını ödüyorsanız,

maybe you want to give a little bit of extra money.

belki biraz fazladan para vermek isteyebilirsiniz.

And we often call that a tip.

Ve biz buna genellikle ipucu deriz. Palmira,

Tip you hand over a little bit of extra money

because you are so grateful for the good service, Palmira says.

iyi hizmet için çok minnettar olduğunuz için biraz fazladan para vermenizi tavsiye ediyor, diyor.

On Monday, I went to the beach and the temperature of the weather was higher.

Pazartesi günü sahile gittim ve hava sıcaklığı daha yüksekti.

Then the weather

Sonra hava,

higher than the weather.

havadan daha yüksek.

We were swimming a lot.

Çok yüzüyorduk.

Well, I suppose if you go to the beach, you might find that there is a different type of air

Pekala, sanırım sahile giderseniz, orada farklı bir hava türü olduğunu

or maybe the temperature or the air pressure will be different.

veya belki sıcaklığın veya hava basıncının farklı olduğunu görebilirsiniz.

I can't remember the last time I went to the beach.

En son ne zaman sahile gittiğimi hatırlayamıyorum.

I think it was quite a long time ago.

Bence çok uzun zaman önceydi.

When was it?

Ne zamandı?

It must have been four years ago, I think so.

Dört yıl önce olmalı, sanırım öyle.

That was the last time I went to the beach a very long time ago.

Bu, çok uzun zaman önce sahile son gidişimdi. Dürüst olmak gerekirse

Mr. Steve and myself, we had quite a lot of fun

Bay Steve ve ben orada çok eğlendik

there, to be honest.

.

Very nice.

Çok güzel.

And there it was, a lovely memory from the time Mr.

Ve işte oradaydı, Bay Steve'le sahile gittiğimiz zamandan güzel bir hatıra

Steve and myself went to the beach.

.

And yes, we were playing like children.

Ve evet, çocuklar gibi oynuyorduk.

This is English addict coming to you live from

Bu, İngiltere'den geriye kalanlardan canlı olarak size gelen İngiliz bağımlısı

what is left of the UK.

. Bu bölümle ilgili şu

Dramatic events taking place at the moment concerning this chap.

anda meydana gelen dramatik olaylar .

Can you see him there?

Onu orada görebiliyor musun?

Normally I have a picture of Mr.

Normalde bende Bay Steve'in bir resmi vardır

Steve, but today, as a special guest of dishonour, someone else.

, ama bugün özel bir onur konuğu olarak başka biri. Politika hakkında konuştuğumuz şu

Things are a little interesting at the moment

anda işler biraz ilginç

when we talk about politics, which I don't very often,

, ki ben pek sık konuşmam

but we are having a very strange situation

ama

take place here at the moment concerning all government.

şu anda burada tüm hükümeti ilgilendiren çok garip bir durum yaşanıyor.

I'm sure you've heard all about it.

Eminim her şeyi duymuşsunuzdur.

Some photographs.

Bazı fotoğraflar.

I want to show you some photographs.

Size bazı fotoğraflar göstermek istiyorum.

Would you like to have a look at some pictures?

Bazı resimlere bakmak ister misiniz?

Well, here we go.

İşte başlıyoruz.

Here is one of them, a lovely photograph from Claudia.

İşte onlardan biri, Claudia'dan güzel bir fotoğraf.

Claudia has been very busy in the kitchen

Claudia mutfakta

making something that I also happen to like, eating

benim de sevdiğim bir şey yapmakla çok meşguldü,

Jaffa cakes.

Yafa kekleri yemek.

So these are not Jaffa cakes from the shop.

Yani bunlar dükkandaki Jaffa kekleri değil.

These are actually Jaffa cakes

Bunlar aslında

that Claudia made herself in the kitchen.

Claudia'nın mutfakta kendi yaptığı Jaffa kekleri.

And I have to say, they look lovely.

Ve söylemeliyim ki, çok hoş görünüyorlar. Ev yapımı Yafa keklerinden

I really do want to take a bite

bir ısırık almayı gerçekten çok istiyorum

of one of your homemade Jaffa cakes.

. Daha

Shall we take a closer look?

yakından bakalım mı?

Okay, then.

Tamam o zaman. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

That looks delicious.

Lezzetli görünüyor.

I have to be honest with you, Claudia, that really does look nice.

Sana karşı dürüst olmalıyım Claudia, bu gerçekten hoş görünüyor.

I want to take a bite from your homemade

Ev yapımı Jaffa kekinden bir ısırık almak istiyorum

Jaffa cake.

.

I really do.

Gerçekten yaptım.

That looks very nice.

Bu çok güzel görünüyor.

So you made it with oranges.

Demek onu portakalla yaptın.

Sponge, and also chocolate on the top.

Üstüne sünger ve ayrıca çikolata.

Dark chocolate, I think.

Bence bitter çikolata.

Finally, a photograph of Claudia

Son olarak, Claudia'nın

enjoying the aforementioned and Jaffa cakes.

yukarıda belirtilen ve Jaffa keklerini yerken çekilmiş bir fotoğrafı.

I like the look of those.

Bunların görünüşünü seviyorum.

I will be honest with you.

sana karşı dürüst olacağım

I do like them.

Onlardan hoşlanıyorum. Çok

They look lovely and I wish I could try one,

güzel görünüyorlar ve keşke bir tane deneyebilseydim

but I can't because I am too far away.

ama yapamam çünkü çok uzaktayım.

It's not fair.

Bu adil değil.

Maybe someday, maybe one day I will get the chance

Belki bir gün, belki bir gün

to sample one of your lovely Jaffa cakes.

sizin güzel Jaffa pastalarınızdan birini tatma şansım olur.

Claudia, Thank you very much for sending that photograph and all of the photographs.

Claudia, o fotoğrafı ve tüm fotoğrafları gönderdiğin için çok teşekkür ederim.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Hello to the Duchess.

Düşes'e merhaba.

Hello, Duchess. I love your name, by the way.

Merhaba Düşes. Bu arada, adını seviyorum.

Are you really a duchess?

Gerçekten bir düşes misin?

Are you are you really or are you just

Gerçekten sen misin yoksa

pretending to be one?

öyleymiş gibi mi davranıyorsun?

Sandra says your your food looks lovely.

Sandra, yemeğinin çok güzel göründüğünü söylüyor.

Very nice. Yes. Thank you very much.

Çok güzel. Evet. Çok teşekkür ederim. Dürüst olmak gerekirse,

I'm always interested to see what type of food you eat,

ne tür yemek yediğinizi görmek her zaman ilgimi çekmiştir

to be honest, because sometimes maybe if you are in the kitchen

, çünkü bazen mutfaktaysanız

and you are cooking something unusual or special,

ve sıra dışı veya özel bir şeyler pişiriyorsanız,

I always like to see what it is you are making.

ne yaptığınızı her zaman görmek isterim.

Maybe I could get some ideas of my own.

Belki kendi fikirlerime sahip olabilirim.

Maybe I could

Belki

become more creative in the kitchen.

mutfakta daha yaratıcı olabilirim.

It is one of my wishes.

Bu benim dileklerimden biri.

I really do want to become more creative in the kitchen

Mutfakta gerçekten daha yaratıcı olmak istiyorum

because I'm not a good cook.

çünkü iyi bir aşçı değilim.

My father for many years worked as a professional chef.

Babam uzun yıllar profesyonel şef olarak çalıştı. Aşçı şef olarak

He was actually very good when he was working

çalışırken aslında çok iyiydi bu

as a chef cook very good at it.

konuda çok iyiydi.

In fact, for a while he had his own business catering

Aslında, bir süreliğine

for people's special events, weddings, birthdays,

insanların özel günleri, düğünleri, doğum günleri,

bar mitzvahs, everything.

bar mitzvahları, her şeyi için yemek servisi yapan kendi işi vardı.

Hello. Also to who else is here?

Merhaba. Ayrıca burada başka kim var?

Alessandra is here.

Alessandra burada.

I'm very sorry, Mr.

Çok üzgünüm Bay

Duncan, but my p c suddenly switched off.

Duncan ama bilgisayarım aniden kapandı.

It does happen sometimes.

Bazen olur.

Maybe there isn't enough memory in your computer.

Bilgisayarınızda yeterli bellek olmayabilir.

Perhaps your your processor was overheating.

Belki de işlemcin aşırı ısınıyordu.

It was getting too hot.

Çok sıcak oluyordu.

There are many things that can cause your computer to suddenly switch off.

Bilgisayarınızın aniden kapanmasına neden olabilecek birçok şey vardır .

It is true.

Bu doğru.

Hello Hamed.

Merhaba Hamed.

Hamed Mide, thank you very much for joining me today.

Hamed Mide, bugün bana katıldığın için çok teşekkür ederim.

Unique Life Design is here as well.

Eşsiz Yaşam Tasarımı burada da var.

Thank you very much for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

In a few moments, we are going to look at our first subject today,

Birkaç dakika içinde,

which is all about giving tips.

tamamen ipuçları vermekle ilgili bugünkü ilk konumuza bakacağız.

Do you ever give a tip?

Hiç bahşiş verir misin?

Do you ever offer money when you receive good service

from a waitress or a waiter or maybe in a certain place

Bir garsondan veya garsondan iyi bir hizmet aldığınızda veya belki de hizmet verilen bir yerde

where a service has been given and you want to show your appreciation?

takdirinizi göstermek istediğinizde hiç para teklif ettiğiniz oldu mu?

Well, in a few moments, we will be talking all about that.

Pekala, birkaç dakika içinde, bunun hakkında konuşacağız.

But first, it's time

Ama önce,

to take a look

at those lovely, lovely

o sevimli, sevimli

candles.

mumlara bir göz atmanın zamanı geldi.

The building.

Bina.

We are back.

geri döndük İngiltere'den

It is English addict life

İngiliz bağımlısı hayat

from England.

.

Mum, we are back.

Anne, geri döndük.

It's very nice to be with you today.

Bugün sizlerle birlikte olmak çok güzel.

We had a few technical problems at the start, but now we are here

Başlangıçta birkaç teknik sorun yaşadık ama şimdi

100%.

%100 buradayız.

Talking of percent.

Yüzdeden bahsediyoruz.

Did you see what I did there?

Orada ne yaptığımı gördün mü?

Very, very good.

Çok çok iyi.

You see, I don't just I don't just make this up as I go along.

Görüyorsun, sadece bunu yaparken uydurmuyorum.

Sometimes I have some lovely ideas in my brain, and that was a good example

Bazen kafamda çok güzel fikirler oluyor ve

of one of those ideas, percentage we often give,

bu fikirlerden birine güzel bir örnekti, sık sık yüzde veririz

or sometimes we might give a percentage of the bill

ya da bazen

when we are being served in a restaurant by a waitress or waiter.

bir restoranda bir garson veya garson tarafından bize servis yapılırken faturanın bir yüzdesini verebiliriz. .

And quite often we want to show our appreciation

Ve çoğu zaman onların hizmetlerini takdir ettiğimizi göstermek isteriz

of their service, and that is what we are talking about for now.

ve şimdilik bundan bahsediyoruz.

For the next few minutes, we are talking all about giving tips.

Önümüzdeki birkaç dakika boyunca, tamamen bahşiş vermekten bahsediyoruz.

Oh, very nice.

Oh çok güzel.

So, first of all, I think it's fair to mention what a tip actually is.

Bu yüzden, her şeyden önce, bir ipucunun gerçekte ne olduğundan bahsetmenin adil olacağını düşünüyorum.

So we are doing that right now, a tip

Yani şu anda bunu yapıyoruz, bahşiş,

is an extra payment given as a sign of appreciation for good service.

iyi hizmet için takdir işareti olarak verilen ekstra bir ödemedir.

So when a person gives you very good service,

Yani bir kişi size çok iyi hizmet verdiğinde,

maybe in a cafe or restaurant, you receive good service.

belki bir kafede veya restoranda, siz de iyi hizmet alırsınız. İyi hizmet için

You might want to give some extra money

as a way of showing your thanks or

teşekkürünüzü veya takdirinizi göstermenin bir yolu olarak biraz fazladan para vermek isteyebilirsiniz

your appreciation for the good service.

.

So when you get the bill like this,

Faturayı bu şekilde aldığınızda,

you might leave a tip as well.

bir bahşiş de bırakabilirsiniz.

Last week we went for a lovely meal.

Geçen hafta güzel bir yemek için gittik.

We had a lovely meal last week with Mr.

Geçen hafta Wenlock'ta Bay Steve'in annesiyle güzel bir yemek yedik

Steve's mother right here in much Wenlock.

.

We went to a lovely place called the Raven and the service was excellent

Raven adında güzel bir yere gittik ve servis mükemmeldi

and we had a very nice meal, excellent food,

ve çok güzel bir yemek yedik, mükemmel yemekler,

a gorgeous suite.

muhteşem bir süit.

I had creme brulee.

Creme brulee yedim.

Have you ever tried creme brulee?

Hiç krem ​​brulee denediniz mi?

It's a very unusual type of dessert.

Çok sıra dışı bir tatlı türüdür.

Very unusual. Apparently they have to set fire to it.

Çok garip. Görünüşe göre ateşe vermeleri gerekiyor.

Very strange.

Çok ilginç.

But at the end of the meal we were so happy and Mr.

Ama yemeğin sonunda çok mutluyduk ve Bay

Steve must have been in a very good mood

Steve'in modu çok iyi olmalı

because Steve gave a tip to the waitress,

çünkü Steve

a very helpful young lady who was very polite and nice,

çok kibar ve hoş olan çok yardımsever genç bir bayan olan garsona bahşiş verdi

and we felt quite overwhelmed because of course we were with Mr.

ve kendimizi oldukça bunalmış hissettik çünkü tabii ki Bay

Steve's mother

Steve'in annesiyle birlikteydik

and she took very good care of us. Mr.

ve o bize çok iyi baktı. Bay bahşiş olarak

Gave £10

10 sterlin verdi

as a tip, £10.

, 10 sterlin. Nezaketinden çok etkilendiği için minnettarlığını göstermek için

He gave the young lady £10

genç bayana 10 sterlin verdi

to show his appreciation because he was so overwhelmed by her kindness.

.

So sometimes you might give a tip.

Yani bazen bir ipucu verebilirsiniz.

We might also describe a tip as a gratuity.

Bir bahşişi bir armağan olarak da tanımlayabiliriz.

Gratuity is something you are giving as an extra bonus.

Bahşiş, ekstra bir bonus olarak verdiğiniz bir şeydir.

So when we talk about bonus, something

Dolayısıyla ikramiyeden, fazladan bir şeyden

extra, maybe an extra payment,

, belki fazladan bir ödemeden bahsettiğimizde,

we often describe it as a gratuity.

bunu genellikle bir armağan olarak tanımlarız.

You can also use the word tip as well.

İpucu kelimesini de kullanabilirsiniz.

A tip is usually a percentage of the total bill.

Bahşiş genellikle toplam faturanın bir yüzdesidir.

So that's what I said earlier when I mentioned percentage 100% of this.

Bunun yüzde 100'ünden bahsettiğimde daha önce söylediğim buydu.

But quite often when we give a tip

Ancak çoğu zaman

to a waiter or a waitress or for some other service,

bir garsona veya garsona veya başka bir hizmet için bahşiş verdiğimizde,

you might give a certain percentage.

belirli bir yüzde verebilirsiniz.

Some people say 5%.

Bazıları %5 diyor.

So if your bill is £100,

Yani faturanız 100 £ ise,

you will give 5% of that as the tip.

bunun% 5'ini bahşiş olarak vereceksiniz.

Some people are very generous when they give their tips,

Bazı insanlar bahşiş verirken çok cömerttirler,

they might give

10% or 15%

%10, %15,

or even 20%.

hatta %20 bile verebilirler.

So what about where you are?

Peki ya neredesin?

What about in your country?

Peki ülkenizde?

Do you give tips?

ipucu verir misin

I know in some places it is seen as rude

Bazı yerlerde

or bad manners to actually give a tip.

gerçekten bahşiş vermenin kaba veya kötü bir davranış olarak görüldüğünü biliyorum.

So what about you?

Peki ya sen?

If you are going somewhere, if you are in a restaurant, maybe in your country,

Bir yere gidiyorsanız, bir restorandaysanız, belki ülkenizde,

perhaps people don't do it.

belki insanlar bunu yapmıyor.

Maybe in some places they don't

Belki bazı yerlerde

hear.

duymazlar.

Here in England, I'm going to talk about England because that's the thing.

Burada, İngiltere'de, İngiltere hakkında konuşacağım çünkü mesele bu.

I have the most experience of living in England.

İngiltere'de yaşama konusunda en fazla deneyime sahibim.

We often do leave tips,

Sık sık bahşiş bırakırız,

maybe a pound,

belki bir sterlin,

maybe a couple of pound, maybe

belki birkaç sterlin, belki

£5, or like.

5 sterlin veya benzeri.

Mr. Steve

Bay Steve

£10. But there is no real rule, I have to be honest here,

£10. Ama gerçek bir kural yok, burada dürüst olmalıyım,

there is no actual rule for giving tips so you don't have to.

bahşiş vermenin gerçek bir kuralı yok, bu yüzden vermek zorunda değilsin.

But there are situations where you might give

Ancak

some sort of tip

or gratuity to a waiter, waitress

bir garsona, garsona

or maybe a person who is helping you to carry your bags to your hotel room.

ya da çantalarınızı otel odanıza taşımanıza yardım eden birine bahşiş ya da bahşiş verebileceğiniz durumlar vardır.

If you are staying at a very posh hotel, quite often you have to give a tip.

Çok lüks bir otelde kalıyorsanız, genellikle bahşiş vermeniz gerekir.

So sometimes it is expected, but other times it is not.

Yani bazen beklenir, bazen beklenmez.

So quite often it is your choice.

Bu yüzden çoğu zaman bu sizin seçiminizdir.

You don't have to give a tip,

Bahşiş vermek zorunda değilsiniz,

but if you are staying in a place that is posh,

ancak lüks, pahalı bir yerde kalıyorsanız,

expensive, quite often it is expected.

genellikle beklenir.

So when you go to the room and your your porter or the bellboy

Yani odaya gittiğinizde ve kapıcınız ya da komi

or bell girl, bell person,

ya da bellboy, bellboy,

I'm not

quite sure what the correct pronoun is there.

orada doğru zamirin ne olduğundan tam olarak emin değilim.

Boy, girl person, the bell person.

Oğlan, kız kişi, çan kişi.

Okay, I'm going to stick with Bell Person, the bell person

Tamam, odana çıkmana yardım eden zil kişisi Bell Person ile kalacağım

who helps you up to your room.

.

They they might also need

Ayrıca

a small gratuity or tip,

küçük bir bahşiş veya bahşiş almaları gerekebilir,

so you might give them £5

bu nedenle

or maybe £10, depending on how expensive the hotel room is.

otel odasının ne kadar pahalı olduğuna bağlı olarak onlara 5 veya 10 sterlin verebilirsiniz. Bu

So I always think if you stay in a place that is expensive,

yüzden her zaman pahalı bir yerde kalırsanız,

it might be always expected

her zaman

a tip will be expected.

bir bahşiş beklenebileceğini düşünürüm.

However, sometimes times they won't.

Ancak, bazen olmazlar.

Louis says in France,

Louis, Fransa'da

the tip is usually between ten and 15% of the bill.

bahşişin genellikle faturanın %10 ila %15'i arasında olduğunu söylüyor.

I would say that that's about right.

Bunun doğru olduğunu söyleyebilirim.

Yes, I think I think here we do roughly the same thing.

Evet, sanırım burada kabaca aynı şeyi yapıyoruz.

So 10% sometimes 15%.

Yani %10 bazen %15.

And if they are very generous, very generous indeed, they might give

Ve eğer çok cömertlerse, gerçekten çok cömertlerse,

you 20% of the bill as a tip.

size faturanın %20'sini bahşiş olarak verebilirler.

Quite often also, you will

Oldukça sık olarak,

find maybe in a shop or a restaurant or a small cafe.

belki bir dükkanda, bir restoranda veya küçük bir kafede de bulabilirsiniz.

I know we have them here in much.

Onlara burada çok sahip olduğumuzu biliyorum.

Wenlock We have some very small cafes

Wenlock Çok küçük kafelerimiz var

and when you pay there is a small jar

ve ödeme yaptığınızda küçük bir kavanoz

or a container and that is called a tip jar.

veya kap var ve buna bahşiş kavanozu deniyor.

So you can leave a little bit of extra money in the tip jar.

Böylece bahşiş kavanozunda biraz fazladan para bırakabilirsiniz .

And then at the end of the day, that money is divided between the step.

Ve günün sonunda, bu para adım arasında paylaştırılır.

However,

Ancak,

a big controversy over the years has been

yıllar içinde büyük bir tartışma,

how tips are actually divided between the staff

bahşişlerin personel arasında gerçekte nasıl paylaştırıldığı

or whether the owner of the business

veya işletme sahibinin

is entitled to take the tip

bahşişi alıp

and then give it back to the employees in a very small amount.

çok küçük bir meblağ ile çalışanlara geri vermeye hakkı olup olmadığı olmuştur.

So it has been something that has been discussed quite a lot

Bu yüzden yıllar boyunca oldukça fazla tartışılan bir şey oldu

over the years, quite a lot.

, oldukça fazla.

It is true.

Bu doğru.

Oh, hello, Jemmy from Hong Kong.

Merhaba, Hong Kong'dan Jemmy.

Thank you very much for your tip.

Bahşişin için çok teşekkür ederim.

All right, you say very generous.

Tamam, çok cömert diyorsun.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Jemmy from Hong Kong asks, Could you share your staycation experience?

Hong Kong'dan Jemmy, Konaklama deneyiminizi paylaşır mısınız?

If you have, how do you pronounce the word grand or grandeur?

Varsa, grandeur veya grandeur kelimesini nasıl telaffuz edersiniz?

Well, some people say grand jewel.

Bazı insanlar büyük mücevher diyor.

Some people say grandeur.

Bazıları ihtişam diyor.

Grandeur or grandeur.

İhtişam veya ihtişam.

You are living or staying in a place that is opulent.

Zengin bir yerde yaşıyorsun ya da kalıyorsun.

Maybe a palace.

Belki bir saray.

Maybe you are being treated to a five star hotel.

Belki de beş yıldızlı bir otelde tedavi görüyorsun. Neredeyse

I've never stayed at a five star hotel,

beş yıldızlı

although I have stayed at a place

bir yerde kalmama rağmen

that was almost five star.

beş yıldızlı bir otelde hiç kalmadım.

And that was when I was in Portugal with Mr.

Ve o sırada Bay Steve ile Portekiz'deydim

Steve.

.

And we had we had a holiday, a free holiday,

Ve bir tatil geçirdik, bedava bir tatil geçirdik

and we stayed in the most amazing place in Portugal.

ve Portekiz'in en muhteşem yerinde kaldık.

And it was

Ve

well, I would say it was very posh, very nice, a lovely place.

iyiydi, çok lüks, çok güzel, hoş bir yer olduğunu söyleyebilirim.

It was like living in another world.

Başka bir dünyada yaşamak gibiydi.

I've always wondered what it must be like to be rich.

Her zaman zengin olmanın nasıl bir şey olduğunu merak etmişimdir.

And I can safely say during my time in Portugal when I was staying there with Mr.

Ve Portekiz'de Bay Steve'le birlikte kaldığım süre boyunca şunu rahatlıkla söyleyebilirim

Steve and it doesn't it didn't cost us anything.

ve bunun bize hiçbir maliyeti olmadı.

It was credible, but it was nice.

İnandırıcıydı ama güzeldi.

It was nice

to enjoy that.

Bunun tadını çıkarmak güzeldi.

The word grunge or.

Kelime grunge veya.

Yes, something opulent, something posh,

Evet, gösterişli bir şey, gösterişli bir

something sophisticated, a place, a restaurant, a hotel.

şey, sofistike bir şey, bir yer, bir restoran, bir otel. Sofistike yaşamın

You are enjoy showing the grandeur

ihtişamını göstermekten keyif alıyorsunuz

of the sophisticated life.

.

Not everyone can have that, including me.

Buna ben dahil herkes sahip olamaz.

Even though people still think that I'm rich.

İnsanlar hala zengin olduğumu düşünse de.

But I'm not. I can tell you now.

Ama ben değilim. şimdi söyleyebilirim.

Definitely not

Kesinlikle

my hand on my heart and my hand on my pancreas.

elim kalbimde ve elim pankreasımda değil.

I can safely say that I am not rich.

Zengin olmadığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Milyoner olmak için

I am £1,000,000 short

1.000.000 sterlin eksiğim var

of becoming a millionaire,

,

which means I'm not a millionaire.

bu da milyoner olmadığım anlamına geliyor.

But thank you very much for thinking that I am.

Ama öyle olduğumu düşündüğün için çok teşekkür ederim.

It's very kind of you.

Çok naziksiniz.

I take that as a compliment.

Bunu bir iltifat olarak alıyorum. Ne

Very nice of you.

mutlu sana.

So to answer your question, Jemmy.

Sorunu cevaplamak için, Jemmy.

Yes, I have had experiences

Evet, Birleşik

of staying in the UK.

Krallık'ta kalma deneyimlerim oldu.

So when we when we talk about staycation,

Yani biz konaklamadan bahsettiğimizde, kendi ülkenizde yaptığınız

it is a way of expressing a holiday that you take in your own country.

bir tatili ifade etmenin bir yolu .

So, for example, I leave the UK, I stay in the UK,

Yani mesela İngiltere'den ayrılıyorum, İngiltere'de kalıyorum

so I'm staying in the place where I live normally

yani normalde yaşadığım

the country or the area.

ülke veya bölgede kalıyorum.

A staycation. It's a great word.

Bir konaklama. Bu harika bir kelime.

So it is a combination of the word stay,

Yani olduğun yerde kalmak anlamına gelen konaklama ile tatil yapmak anlamına gelen tatil kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur

which means remain where you are and vacation, which means to have a holiday.

.

So you are

basically going on holiday in your own country.

Yani

temelde kendi ülkenizde tatile gidiyorsunuz.

And it is popular because we have lots of lovely places

Ve popüler çünkü Birleşik Krallık'ta ziyaret edebileceğiniz çok güzel yerlerimiz var

that you can visit in the UK

and sometimes you might stay

ve bazen

at a nice hotel or a small cafe.

güzel bir otelde veya küçük bir kafede kalabilirsiniz.

Perhaps you are visiting another area

Belki başka bir bölgeyi ziyaret ediyorsunuz

and you receive very good service from the waiter or the waitress

ve garsondan veya garsondan çok iyi hizmet alıyorsunuz

and you might offer a tip, you give something extra.

ve bahşiş verebilirsiniz, fazladan bir şey veriyorsunuz.

But it is very nice when you can do it.

Ama yapabildiğin zaman çok güzel.

Palmira.

Palmira.

Oh, interesting.

Oh ilginç.

Oh, Palmira says

Oh, Palmira bir

once we stayed at a five star hotel.

keresinde beş yıldızlı bir otelde kaldığımızı söylüyor.

Wow. I'm impressed.

Vay. Etkilendim.

Very impressed.

Çok etkilendim.

And it was in Turkey.

Ve Türkiye'deydi.

We even saw that there there were seven star hotels.

Hatta yedi yıldızlı otellerin olduğunu gördük.

I think I might be wrong here

because I've never been to the Middle East, but I believe

Orta Doğu'ya hiç gitmediğim için burada yanılıyor olabilirim ama inanıyorum

that in certain parts of Saudi Arabia, maybe also Qatar,

ki Suudi Arabistan'ın bazı bölgelerinde, belki Katar'da da

that there

are seven star hotels, very expensive place, Saudi Arabia,

yedi yıldızlı oteller var, çok pahalı yerler, Suudi Arabistan,

the United Arab Emirates, those sort of places.

Birleşik Arap Emirates, bu tür yerler.

They often have very nice hotels, but I cannot afford to go there.

Genelde çok güzel otelleri oluyor ama oraya gitmeye gücüm yetmiyor.

I will be honest now.

Şimdi dürüst olacağım. Çok pahalı olduğu için

I don't think I'm ever going to be able to go to places

like Saudi Arabia or any Middle Eastern country because it's too expensive.

Suudi Arabistan veya herhangi bir Orta Doğu ülkesi gibi yerlere gidebileceğimi hiç sanmıyorum .

I can't afford it.

Bunu karşılayamam.

I could not on my very small

Çok küçük

YouTube allowance.

YouTube harçlığımla yapamadım.

I can't.

Yapamam.

Florence says If I am very pleased

Florence,

with the person serving me, a waiter or waitress,

bana hizmet eden kişiden, bir garsondan veya garsondan çok memnun kalırsam,

I will always give a tip

if they have given me good service.

bana iyi hizmet vermişlerse her zaman bahşiş vereceğim diyor.

Well, of course, these days there are many ways

Elbette, bu günlerde

of showing your appreciation and for good service.

takdirinizi göstermenin ve iyi hizmet için birçok yol var.

There are many ways of showing your appreciation

Minnettarlığınızı

not only with money, but also with your comments or your compliments.

sadece para ile değil, yorumlarınız veya iltifatlarınızla da göstermenin birçok yolu vardır.

There are many websites nowadays that allow you to do the same thing.

Günümüzde aynı şeyi yapmanıza izin veren birçok web sitesi var. Kaldığınız

You can leave a comment about a place

bir yer hakkında da yorum bırakabilirsiniz

that you stayed at as well, but I think a lot of people prefer it

, ancak bence birçok insan

if you leave a tip a little bit of extra money.

biraz ekstra para bahşiş bırakmanızı tercih ediyor.

And the reason why this is often expected

Ve bunun genellikle beklenmesinin nedeni,

is because people working in the hotel industry or

otel endüstrisinde veya

in the service industry, maybe serving food

hizmet sektöründe çalışan, belki yemek servisi

or working as a waiter or waitress or a busboy,

yapan veya Amerika

which is

something you often hear talked about in the United States.

Birleşik Devletleri'nde hakkında sık sık konuşulduğunu duyduğunuz bir garson veya garson veya komi olarak çalışan insanlardır.

A busboy is a person who takes away

Komi,

all of the dishes and the plates

after the customer has finished eating.

müşteri yemeğini bitirdikten sonra tüm tabakları ve tabakları alan kişidir.

So they are basically taking all of the dishes and the plates away from the table.

Yani temelde tüm tabakları ve tabakları masadan alıyorlar.

They are handling all of the dirty plates and cutlery,

Tüm kirli tabakları ve çatal bıçak takımlarını onlar hallediyor,

but quite often all of these types

ancak çoğu zaman bu tür

of jobs are not very well paid.

işlerin tümü çok iyi ödenmiyor.

You don't earn much money.

Çok para kazanmıyorsun.

And that is one of the reasons why tips are often given.

Bahşişlerin sıklıkla verilmesinin nedenlerinden biri de budur.

Claudia says My niece was a waitress

Claudia, yeğenimin

in Denmark last year and she received very good

geçen yıl Danimarka'da garsonluk yaptığını ve

tips from American visitors.

Amerikalı ziyaretçilerden çok iyi bahşişler aldığını söylüyor.

You might find that, I wonder,

Bunu bulabilirsin, merak ediyorum

and I know that I'm on very dangerous ground saying this.

ve bunu söylerken çok tehlikeli bir zeminde olduğumu biliyorum .

I might get into trouble.

Başım belaya girebilir.

I might get into a lot of trouble here.

Burada başım çok belaya girebilir.

Please don't take it personally.

Lütfen kişisel algılamayın.

I wonder which nation

Acaba

is the most generous

when it comes to giving tips?

bahşiş verme konusunda en cömert millet hangisi?

What have I done?

Ben ne yaptım?

Maybe I shouldn't say that.

Belki de bunu söylememeliyim.

Maybe I should just forget about that completely.

Belki de bunu tamamen unutmalıyım.

But I wonder. I wonder which nation.

Fakat merak ederim. Hangi millet merak ediyorum. Acaba en cömert olan

I wonder if there is a nation or a nationality

bir millet veya milliyet var mı?

that is the most generous.

So Claudia said that Americans, people from the USA, when they are travelling around the world,

Claudia, Amerikalıların, ABD'li insanların dünyayı dolaşırken bahşiş

they are quite generous when they are giving

verirken oldukça cömert olduklarını söyledi

tips. Mm.

. mm.

Mm hmm.

Hmm.

Hello, Duchess.

Merhaba Düşes.

My experience of a five star hotel was not very good.

Beş yıldızlı otel deneyimim pek iyi değildi.

I went there

for an interview so I could get happy.

Mutlu olmak için oraya bir röportaj için gittim.

But. Oh, so I couldn't get happy.

Ancak. Ah, yani mutlu olamıyordum.

It was very tense.

Çok gergindi.

Tense?

You felt nervous about the situation.

Gergin mi?

Durum hakkında gergin hissettin.

So I've only stayed at a very I've only stayed at a couple of nice hotels,

Yani ben sadece bir çok otelde kaldım, sadece birkaç güzel otelde kaldım,

another one that I stayed at once again connected to Mr.

kaldığım başka bir otel de yine Bay

Steve's work was Where was it?

Steve'in işine bağlıydı Neredeydi?

Oh, the Hilton.

Ah, Hilton.

The Hilton Hotel in Manchester.

Manchester'daki Hilton Oteli.

If you've ever seen the Hilton Hotel, it is a very unusual building.

Hilton Oteli'ni daha önce gördüyseniz, çok sıra dışı bir yapıdır.

It is a very thin, tall building.

Çok ince, yüksek bir yapıdır.

And I always think it looks as if it's going to fall over.

Ve her zaman düşecekmiş gibi göründüğünü düşünürüm.

So if you've ever seen the Hilton Hotel in Manchester,

Dolayısıyla, Manchester'daki Hilton Oteli'ni daha önce gördüyseniz,

it's a very unusual looking building.

çok sıra dışı görünen bir binadır.

And we were staying in one of the very high

Ve çok yüksek

building, high rooms near the top.

binalardan birinde, tepeye yakın yüksek odalarda kalıyorduk.

The view was lovely, but I have to say I felt a little nervous

Manzara çok güzeldi ama söylemeliyim ki biraz gergindim

because the building is very thin, it's very tall and thin.

çünkü bina çok ince, çok uzun ve ince.

It's very unusual.

Bu çok sıradışı.

You don't often see tall, thin buildings, but it was very nice.

Genelde uzun, ince binalar görmezsiniz ama çok güzeldi.

I think that was Four Star.

Sanırım bu Dört Yıldızdı.

I don't think it was five star.

Beş yıldızlı olduğunu düşünmüyorum.

I think it only had four stars, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, sadece dört yıldızı olduğunu düşünüyorum.

But no, I haven't stayed in many posh hotels in my life.

Ama hayır, hayatımda çok lüks otellerde kalmadım.

I wish I could.

Yapabilmeyi isterdim.

I really do.

Gerçekten yaptım.

It would be so nice.

Çok güzel olurdu.

Can I say hello to. Oh, we have.

Merhaba diyebilir miyim? Ah, bizde.

Who else is here today? Manuel.

Bugün başka kim var? Manuel.

Hello, Manuel.

Merhaba Manuel.

You are not Manuel from Fawlty Towers, are you?

Fawlty Towers'tan Manuel değilsin, değil mi?

I wonder.

Merak ediyorum.

The bill also includes meals, drinks, taxes and services.

Fatura ayrıca yemek, içecek, vergi ve hizmetleri de içeriyor.

So tips are not compulsory in Spain.

Yani İspanya'da bahşiş zorunlu değildir.

That is very interesting.

Bu çok ilginç.

And that was why I asked the question earlier.

Ve bu yüzden soruyu daha önce sordum.

So if you go to a certain country,

Yani belli bir ülkeye giderseniz,

maybe you are not expected

to actually give a tip.

aslında bahşiş vermeniz beklenmiyor olabilir.

Can you hear the phone ringing?

Telefonun çaldığını duyabiliyor musun?

Is it my imagination? I'm not sure.

Benim hayal gücüm mü? Emin değilim.

Hello to

Inaki, who says perhaps it has something to do with the wages

Belki de

that they are paid or the personnel or the people working there.

aldıkları ücretlerle veya orada çalışan personel veya insanlarla ilgisi olduğunu söyleyen Inaki'ye merhaba.

I think so.

Bence de.

Well, as I've said before, people who work in restaurants or cafes

Daha önce de söylediğim gibi, restoran veya kafelerde çalışan insanlar

quite often don't receive very good salary.

genellikle çok iyi maaş almıyorlar.

They don't.

Onlar değil.

So they often need tips,

Bu yüzden genellikle ipuçlarına da ihtiyaç duyarlar

too. I wish somebody would answer that phone.

. Keşke biri şu telefona cevap verse.

Okay, stop now.

Tamam, şimdi dur.

That's annoying.

Bu rahatsız edici.

So what about me?

Peki ya ben?

Do I ever leave tips?

Hiç bahşiş bırakır mıyım?

Sometimes.

Bazen.

But unfortunately, my tips are not very large.

Ama maalesef bahşişlerim çok büyük değil.

I'm afraid so.

Korkarım ki öyle.

If you ever see me come in to your restaurant or cafe,

Restoran veya kafenize geldiğimi görürseniz,

please don't expect a big tip from me.

lütfen benden büyük bir bahşiş beklemeyin.

I will give a tip if the service is amazing

Hizmet harikaysa ve etkilendiysem bir ipucu vereceğim

and if I'm impressed.

.

But my tip will not be as big as Mr.

Ama benim bahşişim Bay Steve'inki kadar büyük olmayacak

Steve's.

.

Last week, Steve gave a very big tip

Geçen hafta Steve bize hizmet eden hoş bir genç bayana çok büyük bir bahşiş verdi

to a lovely young lady who was serving

us, and she was so lovely.

ve o çok sevimliydi.

In fact, we all said at the time she was very lovely, very young,

Aslında, o zamanlar hepimiz onun çok hoş, çok genç

and really, really pleasant and charming and helpful.

ve gerçekten çok hoş, çekici ve yardımsever olduğunu söylemiştik.

So Steve gave

Steve

her £10.

ona 10 sterlin verdi.

Amazing.

İnanılmaz.

So if you are really lucky, maybe one day you will get to see Mr.

Yani gerçekten şanslıysanız, belki bir gün Bay

Steve

Steve'i

in a cafe or restaurant or hotel.

bir kafede, restoranda veya otelde görme şansınız olur.

You are guaranteed a very big tip.

Çok büyük bir ipucu garantilidir.

Oh, Claudia says, never

Oh, Claudia, asla

stay in an apartment over the 10th floor because you will feel the wind.

10. katın üzerindeki bir apartman dairesinde kalmayın, çünkü rüzgarı hissedeceksiniz, diyor.

Well, I have heard this.

Bunu duydum.

Apparently, very tall buildings do move

Görünüşe göre, çok yüksek binalar

only a very little bit.

çok az hareket ediyor.

It's not a lot.

Çok değil.

So the building isn't swaying from side to side like that.

Yani bina bu şekilde bir yandan diğer yana sallanmıyor.

But if you stay in a very tall building,

Ama çok yüksek bir binada kalırsanız,

you can actually sometimes maybe, perhaps

aslında bazen belki, belki

feel that the building is moving,

binanın hareket ettiğini hissedebilirsiniz,

although I don't think that's true, to be honest.

gerçi bunun doğru olduğunu düşünmüyorum, dürüst olmak gerekirse.

It might move a little bit, maybe just a couple of millimetres each way.

Biraz hareket edebilir, belki her yönde sadece birkaç milimetre.

But I'm not sure about.

Ama emin değilim.

I'm not sure about feeling the movement.

Hareketi hissetmek konusunda emin değilim. Binanın hareket ettiğini

I've never stayed in a tall building where I could feel

hissedebileceğim yüksek bir binada hiç kalmadım

the building moving.

.

And if it was moving.

Ve eğer hareket ediyorsa.

All I can say is I would get out of the have very quickly.

Söyleyebileceğim tek şey, sahip olduğumdan çok çabuk çıkacağım.

Pretty quickly.

Oldukça hızlı.

Alessandra is going now.

Alessandra şimdi gidiyor.

See you later, Alessandra.

Sonra görüşürüz Alessandra.

Thank you for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için teşekkür ederim.

We have been talking about leaving tips, gratuities.

Bahşişler, bahşişler bırakmaktan bahsediyoruz.

You leave some extra money to show your appreciation.

Takdirinizi göstermek için fazladan biraz para bırakırsınız. Son birkaç gündür

Another thing a lot of people have been appreciating over the past few days.

birçok insanın takdir ettiği başka bir şey .

Have you been watching the tennis?

Tenis izliyor muydun?

The tennis is taking place at the moment in Wimbledon.

Tenis şu anda Wimbledon'da oynanıyor.

Yes. Have you been watching it?

Evet. Onu izliyor muydun?

Well, guess what.

Öyleyse tahmin et.

We have.

Sahibiz. İşte

There it was. Well, that was not Wimbledon.

oradaydı. Bu Wimbledon değildi.

Don't worry.

Merak etme.

That was Mr.

Steve and myself playing tennis in the garden.

Bu, Bay

Steve ve ben bahçede tenis oynuyorduk.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

Welcome to English Addicts on Wednesday.

Çarşamba günkü English Addicts'e hoş geldiniz.

And it's very nice to see you here today.

Ve bugün seni burada görmek çok güzel.

Mika is going. See you later, Mika.

mika gidiyor Sonra görüşürüz Mika.

You can, of course, watch the live stream

Elbette canlı yayını

or at least the recording of the live stream a little bit later on.

veya en azından canlı yayının kaydını biraz sonra izleyebilirsiniz.

I hope you will enjoy it.

Umarım beğenirsin.

I hope you will.

Umarım yaparsın.

Sandra says, I love the video where you are playing tennis.

Sandra, tenis oynadığın videoya bayıldım diyor.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Florence says is the famous Swiss

Florence, Wimbledon'da ünlü İsviçreli

player Roger Federer at Wimbledon.

oyuncu Roger Federer'in olduğunu söylüyor.

I really don't know.

gerçekten bilmiyorum

He wasn't playing this year.

Bu sene oynamıyordu.

No, there was no Roger Federer.

Hayır, Roger Federer yoktu.

No, he wasn't there.

Hayır, orada değildi.

Nadal is there.

Nadal'da var.

I'm not sure how well he's doing.

Ne kadar iyi yaptığından emin değilim.

But last week when Steve was

Ama geçen hafta Steve

watching TV with his mum

annesiyle televizyon izlerken

and also I was there for most of the time.

ben de çoğu zaman oradaydım.

In fact, can I just say last week I spent

Aslında, geçen hafta tüm

all of my time last week with Mr.

zamanımı Bay

Steve's mother almost all of the time, because Mr.

Steve'in annesiyle geçirdiğimi söyleyebilir miyim, çünkü Bay

Steve was going out to work and also to his rehearsals.

Steve işe ve ayrıca provalarına gidiyordu.

So I spent a lot of time last week with Mr.

Geçen hafta Bay Steve'in annesiyle çok zaman geçirdim

Steve's mother, and we were watching the tennis.

ve tenis izliyorduk.

And apparently Roger Federer is Mr.

Ve görünüşe göre Roger Federer, Bay

Steve's mother's favourite tennis player, apparently

Steve'in annesinin en sevdiği tenisçi, görünüşe göre

her most favourite tennis player.

en sevdiği tenis oyuncusu.

Hello, sir.

Merhaba efendim.

Oh, Sonny Shastra. Hello, Sonny.

Sonny Shastra. Merhaba Sonny.

Nice see you here today.

Bugün seni burada görmek güzel.

I could do with some of your sunshine.

Biraz senin güneş ışığınla yapabilirim.

To be honest, it would be ever so nice.

Dürüst olmak gerekirse, her şey çok güzel olurdu.

Today we're looking at mouth idioms, and I thought it would be

Bugün ağız deyimlerine bakıyoruz ve

interesting to have a look at that, because in the English language,

buna bir bakmanın ilginç olacağını düşündüm, çünkü İngilizcede

you might be surprised to find out just

how many mouth idioms there are.

kaç tane ağız deyimi olduğunu öğrenince şaşırabilirsiniz.

There are quite a lot of them,

Birçoğu var

and that's what we are going to look at now for the next few minutes.

ve önümüzdeki birkaç dakika boyunca bunlara bakacağız.

Mouth, idioms and expressions is what we are looking at now,

Ağız, deyimler ve ifadeler şu anda baktığımız şeyler

and there are lots of them, to be honest.

ve dürüst olmak gerekirse bunlardan çok var.

And here is one example right now

Ve işte tam şimdi

to put your money where your mouth is.

paranızı ağzınızın olduğu yere koymanız için bir örnek.

If you put your money where your mouth is, it means you are proving

Paranı ağzının olduğu yere koyarsan, övündüğün şeyi ispat ediyorsun demektir

the thing that you are boasting about.

. Bu

So a person who is showing off or talking about their abilities

nedenle, sık sık yeteneklerini sergileyen veya hakkında konuşan bir kişi,

quite often you will have to prove that you can do it.

bunu yapabileceğinizi kanıtlamanız gerekir.

Maybe a person says they are very good

Belki bir kişi belli bir sporda çok iyi olduğunu söylüyordur

at a certain sport,

,

or maybe they are at playing a certain instrument.

belki de belli bir enstrümanı çalmaktadır.

Maybe.

Maybe someone else will ask for proof.

Belki.

Belki başka biri kanıt isteyecektir.

You have to show that what you are saying

Söylediğiniz şeyin

is something that you can really do.

gerçekten yapabileceğiniz bir şey olduğunu göstermelisiniz.

We are saying that you should put your money where your mouth is.

Paranızı ağzınızın olduğu yere koyun diyoruz.

You should prove that thing to be correct.

O şeyin doğru olduğunu kanıtlamalısın.

Correct.

Doğru.

So maybe I say,

O yüzden belki de,

Oh, I'm the greatest English teacher in the world. Old.

Ah, ben dünyanın en iyi İngilizce öğretmeniyim, diyorum. Eskimiş.

Someone might say, Mr.

Birisi, Bay

Duncan, you have to put your money where your mouth is.

Duncan, paranızı ağzınızın olduğu yere koymalısınız diyebilir.

Now you have to prove the thing

Şimdi

that you are talking about or saying is true.

bahsettiğiniz veya söylediğiniz şeyin doğru olduğunu kanıtlamalısınız.

You have to put your money where your mouth is.

Paranı ağzının olduğu yere koymalısın.

Another very similar one to be all mouth and trousers.

Tamamen ağız ve pantolon olmak için çok benzer bir başkası.

A person who often says that they can do things,

Sık sık bir şeyler yapabileceğini söyleyen bir kişi

or maybe a person who talks about their abilities all the time.

veya belki de her zaman yeteneklerinden bahseden bir kişi .

But they never show those abilities.

Ama bu yeteneklerini asla göstermezler.

They never prove their abilities.

Yeteneklerini asla kanıtlamazlar.

They are just talking.

Sadece konuşuyorlar.

A person who just talks and talks

Sadece

about their abilities or the things they can do.

yetenekleri veya yapabilecekleri şeyler hakkında konuşan ve konuşan bir kişi.

They are always talking.

Hep konuşuyorlar.

They are all mouth and trousers.

Hepsi ağız ve pantolondur.

A person who just talks a lot about the things they can do.

Yapabilecekleri şeyler hakkında çok konuşan bir kişi.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

I like this one.

Bunu beğendim.

This is one that I can definitely relate to.

Bu kesinlikle ilişki kurabileceğim bir şey. Senin

To put your in your mouth.

ağzına sokmak için.

Quite a lot of times in my life,

Hayatımda pek çok kez,

I have put my foot in my mouth

to say the wrong thing at the wrong time.

yanlış zamanda yanlış şeyi söylemek için ayağımı ağzıma soktum.

You say something that is inappropriate,

Uygunsuz bir şey söylüyorsun

or maybe you say something that you should not be talking about.

ya da hakkında konuşmaman gereken bir şey söylüyorsun.

Maybe you reveal a secret

Belki herkesin saklamaya çalıştığı bir sırrı ifşa ediyorsun

that everyone else is trying to keep hidden away,

but you reveal it by saying something.

ama bir şeyler söyleyerek onu açığa vuruyorsun.

You reveal the secret.

Sırrı ifşa ediyorsun.

You might say that you put your foot in your mouth.

Ayağını ağzına soktuğunu söyleyebilirsin.

You did something, you said something.

Bir şey yaptın, bir şey söyledin.

And now there are problems because of what you said.

Ve şimdi söyledikleriniz yüzünden problemler var.

You put your foot in your mouth.

Ayağınızı ağzınıza sokuyorsunuz.

Here's another one.

I like this one very much.

İşte burada bir başkası.

Bunu çok beğendim.

Word of mouth.

Ağızdan ağza.

When we talk about word of mouth, we are talking about something that has been

Ağızdan ağza söz hakkında konuştuğumuzda, büyük bir şeyden bahsediyoruz

big. Well, it's become well known

. Pekala,

because of people talking about it.

insanlar onun hakkında konuştuğu için iyi bilinir hale geldi. Bu

So quite often, we often think of advertising, publicity.

yüzden oldukça sık olarak, genellikle reklamı, tanıtımı düşünürüz.

But quite often you have to pay for that.

Ancak çoğu zaman bunun için ödeme yapmanız gerekir.

And some people believe that the best type of publicity,

Ve bazı insanlar,

if you want people to find out about your business,

insanların işletmeniz hakkında bilgi sahibi olmasını istiyorsanız, en iyi reklam türünün,

is to get people to talk about it.

insanları bu konuda konuşturmak olduğuna inanıyor.

Word of mouth.

Ağızdan ağza.

Quite often that is the way people know

Çoğu zaman, insanların

about something or learn about something

bir şey hakkında bilgi sahibi olma veya konuşarak bir şey hakkında öğrenme yolu budur

through talking.

.

Word of mouth.

Ağızdan ağza.

How did you find out about Mr.

Bay

Duncan's YouTube channel?

Duncan'ın YouTube kanalını nasıl öğrendiniz?

I found out through word of mouth.

Ben kulaktan kulağa öğrendim.

Someone told me about it.

Biri bana bundan bahsetti.

Here's another one to mouth off at someone.

İşte birine ağzını kapatmak için bir tane daha.

If you mouth off, it means you are shouting or screaming

Ağzını açarsan, bağırıyorsun, çığlık atıyorsun

or being abusive to someone.

ya da birine taciz ediyorsun demektir.

You are being rude to someone.

Birine kaba davranıyorsun.

Your words are the things you are saying are rude and hurtful.

Sözlerin, söylediğin şeyler kaba ve incitici.

You mouth off at someone to show disrespect

Birine saygısızlık yapmak için ağzını açık bırakıyorsun, senin

through what you say is also mouth off.

de ağzından çıkma dediğin şey bu.

Young people will often mouth off to their parents.

Gençler genellikle ebeveynlerine konuşurlar.

They don't show any respect to their parents.

Anne babalarına hiç saygı göstermiyorlar.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

To leave someone

Birini

open mouthed.

ağzı açık bırakmak.

If you leave a person open mouthed,

Bir insanı ağzı açık bırakırsanız,

it means you leave them

bu onu

speechless or stunned.

suskun veya şaşkın bırakmışsınız demektir.

You leave a person

Bir insanı

open mouthed.

ağzı açık bırakıyorsunuz.

Maybe you say something.

Belki bir şey söylersin.

Maybe you do something that makes another person shocked.

Belki başka birini şok eden bir şey yaparsın .

You shock someone.

Birini şok ettin.

You leave that person amazed.

O kişiyi hayret içinde bırakırsın.

I can't believe it.

inanamıyorum

I. I'm open mouthed.

I. Ağzım açık.

Can't believe that happened.

Bunun olduğuna inanamıyorum.

Amazing.

İnanılmaz. Dün bu

I can't believe that so many people resigned

kadar çok kişinin İngiliz hükümetinden istifa ettiğine inanamıyorum

from the British government yesterday.

.

I am open mouthed.

ağzım açık.

I'm shocked.

Şok oldum.

I'm going to cough.

Ben öksüreceğim.

Maybe.

Belki.

Maybe not.

Belki değil.

Something I haven't mentioned, by the way.

Bu arada bahsetmediğim bir şey var.

My hay fever has almost gone.

Saman nezlem neredeyse geçti.

Now we are into July.

Şimdi Temmuz ayına girdik.

My hay fever has almost gone.

Saman nezlem neredeyse geçti.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

Another mouth idiom to do something.

Bir şey yapmak için başka bir ağız deyimi.

Tongue in cheek.

Dil yanakta.

Tongue in cheek.

Dil yanakta.

Something you say or do that you don't really mean.

Gerçekten kastetmediğini söylediğin veya yaptığın bir şey.

Maybe you are joking.

Belki şaka yapıyorsun.

Maybe you are being sarcastic.

Belki de alaycı davranıyorsun.

Maybe you are just saying something.

Belki de sadece bir şey söylüyorsun.

But you don't really mean it. You are doing it

Ama bunu gerçekten kastetmiyorsun. Bunu

tongue in cheek.

dillere destan yapıyorsun.

You don't really mean it.

Bunu gerçekten kastetmiyorsun.

It is something that you are just pretending to do.

Bu sadece yapıyormuş gibi yaptığın bir şey.

Or maybe you are saying something because you want other people to find it funny.

Ya da belki bir şeyi diğer insanların komik bulmasını istediğiniz için söylüyorsunuz.

But it's not true. It's not real.

Ama bu doğru değil. Bu gerçek değil.

It is something you are joking about.

Şaka yaptığın bir şey.

It tongue in cheek.

Bu yanakta dil.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

This one also is connected to your tongue.

Bu da dilinize bağlıdır.

To bite your tongue

Dilini ısırmak

or to bite one's tongue

veya dilini ısırmak,

is to stop yourself

from saying something that you will regret.

pişman olacağın bir şeyi söylemekten kendini alıkoymaktır.

Maybe there is something you want to say to another person

Belki de karşınızdaki kişiye kızgın olduğunuz için ona söylemek istediğiniz bir şeyler vardır

because you feel angry towards them.

.

You want to say something to them, but you know that.

Onlara bir şey söylemek istiyorsun ama bunu biliyorsun.

That person would never forgive you.

O kişi seni asla affetmez.

So you have to

Bu yüzden

bite your tongue.

dilini ısırmalısın.

You are stopping yourself from saying something that you might regret.

Pişman olabileceğiniz bir şey söylemekten kendinizi alıkoyuyorsunuz.

You are making sure that you don't say the wrong thing.

Yanlış bir şey söylemediğinden emin oluyorsun.

So. So you bite your tongue.

Bu yüzden. Yani dilini ısırıyorsun.

It is often figuratively

Genellikle mecazi olarak

or as an idiom.

veya bir deyim olarak kullanılır.

A person who is nervous.

Sinirli bir kişi.

A person who is worried or scared might become tongue

Endişelenen veya korkan bir kişinin dili tutulabilir

tied or tongue tied.

veya dili tutulabilir.

You become

nervous.

Gerginleşirsin.

You feel anxious about doing something.

Bir şey yapma konusunda endişeli hissediyorsunuz.

You will become tongue tied.

Dilin bağlı olacaksın. Ne

You don't know what to say because you are nervous.

söyleyeceğinizi bilmiyorsunuz çünkü gerginsiniz.

You have lost your nerve. You are afraid.

Sinirini kaybettin. Korkuyorsun.

You are scared.

Korktun.

You become

tongue tied.

Dilin bağlı hale gelirsin.

You might tell someone to hold their tongue.

Birine dilini tutmasını söyleyebilirsin.

You hold your tongue.

Sen dilini tut.

You are telling that person to stop talking

O kişiye konuşmayı bırakmasını

or to stop saying the things they are saying.

veya söylediklerini söylemeyi bırakmasını söylüyorsunuz.

Hold your tongue.

Dilini tut.

Stop saying those things.

Bunları söylemeyi bırak.

You Naughty person.

Seni Yaramaz insan. Onlara söylediklerini

You tell them to stop saying

söylemeyi bırakmalarını söylersin

what they are saying.

.

What they are talking about.

Ne hakkında konuşuyorlar?

Hold your tongue.

Dilini tut.

Don't say it.

söyleme

Just keep it to yourself.

Sadece kendine sakla. Ne söylemek

Don't say what you want to say.

istediğini söyleme.

Hold tongue.

Dilini tut.

Finally, we have to get

Son olarak,

or to set tongues wagging.

dilleri sallamamız ya da ayarlamamız gerekiyor.

A wagging tongue.

Sallanan bir dil.

We often use the word wag to mean talk.

Wag kelimesini genellikle konuşmak anlamında kullanırız.

So a person is talking.

Yani bir kişi konuşuyor.

But when we talk about tongues wagging, we are talking about people gossiping.

Ama dil sallamaktan bahsettiğimizde, dedikodu yapan insanlardan bahsediyoruz.

They are talking to each other about another person's business or private life.

Birbirleriyle başka birinin iş veya özel hayatı hakkında konuşuyorlar.

Tongues wagging.

Diller sallanıyor.

People are gossiping.

İnsanlar dedikodu yapıyor.

If you gossip, it means your

Dedikodu yapıyorsan

tongue is wagging.

dilin sallanıyor demektir.

You are talking about someone, perhaps

Birinden, belki de

something private, concerning another person.

başka biriyle ilgili özel bir şeyden bahsediyorsunuz.

Gossip,

Dedikodu,

innuendo.

ima.

You are saying something that may or may not be true

Doğru olabilecek ya da olmayabilecek

and that create a lot of gossip.

ve çok fazla dedikodu yaratan bir şey söylüyorsunuz.

It will get lots of people

Pek çok insanın

tongue wagging.

dilini sallamasına neden olacak.

They will gossip.

Dedikodu yapacaklar.

Their tongues will wag.

Dilleri sallanacak.

And that's it.

Ve bu kadar.

That is it for mouth idioms.

Ağız deyimleri için bu kadar.

I know there are quite a few more as well.

Birkaç tane daha olduğunu da biliyorum.

Quite a few more.

Birkaç tane daha.

Maybe we will cover those in another lesson.

Belki bunları başka bir derste ele alırız.

Hello to create teach.

Merhaba öğretmek oluşturmak için.

Hello. Create. Teach.

Merhaba. Yaratmak. Öğretmek.

I like your name, by the way. That is very trendy.

Bu arada ismini beğendim. Bu çok moda.

That is stylish.

Bu şık.

Thank you very much for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim. Görünüşe göre 1990'ların başından sonlarına kadar

There was a TV show apparently around

bir TV şovu vardı

in the early to late 1990s.

.

And I'm going to share this with you very briefly before I go, because it is amazing

Ve gitmeden önce bunu sizinle çok kısaca paylaşacağım çünkü

the sorts of things that you can find on YouTube, all sorts of strange things.

YouTube'da bulabileceğiniz türden şeyler inanılmaz, her türden tuhaf şeyler.

And I found a TV show that was made many years ago for children,

Ve yıllar önce çocuklar için yapılmış bir TV programı buldum

and it's a very unusual show,

ve çok sıra dışı bir program

but it is on YouTube and the name of the programme

ama YouTube'da ve programın adı

is Costello or Atom Bomb.

Costello veya Atom Bomb.

I hope I'm pronouncing that right, but apparently this was a TV show,

Umarım bunu doğru telaffuz ediyorum, ama görünüşe göre bu çok popüler bir TV programıydı,

very popular, made in Brazil,

Brezilya'da yapıldı,

but also it was shown in other parts of South America as well.

ama aynı zamanda Güney Amerika'nın diğer bölgelerinde de gösterildi .

Very big in Brazil, apparently this show

Brezilya'da çok büyük, görünüşe göre bu şov

and it's a kids show and it concerns a small castle,

bir çocuk şovu ve adından da anlaşılacağı gibi küçük bir kaleyle ilgili

as the name suggests, but it's no ordinary castle.

, ama sıradan bir şato değil.

Would you like to see the castle?

Kaleyi görmek ister misin?

Here is.

Burada.

I don't think that's a real castle.

Bunun gerçek bir şato olduğunu sanmıyorum.

I really don't think that's real.

Bunun gerçek olduğunu düşünmüyorum.

I think that might be a little plastic model.

Bence bu küçük bir plastik model olabilir.

I'm not sure.

Emin değilim.

Oh, come on, Mr. Duncan. Don't ruin the fun.

Hadi ama Bay Duncan. Eğlenceyi mahvetme.

So in this show,

Yani bu gösteride,

there were people living in this castle,

bu şatoda yaşayan insanlar vardı,

including this guy, Dr.

bu adam da dahil, Dr.

Victor.

Victor.

Dr. Victor.

Dr.

He was a 3000 year old man.

3000 yaşında bir adamdı.

And apparently he was friends with Leonardo da Vinci,

Ve görünüşe göre Leonardo da Vinci ile arkadaştı

and he was played by a very famous actor, Sergio.

ve onu çok ünlü bir aktör olan Sergio canlandırıyordu.

And then Bharati, apparently.

Ve sonra görünüşe göre Bharati.

And he sadly, he died, I think, last year.

Ve ne yazık ki, sanırım geçen yıl öldü.

A lot of people were talking about him last year, but he here's one of the characters he is.

Geçen yıl birçok insan onun hakkında konuşuyordu ama işte o karakterlerden biri.

Here's a wise old wizard.

İşte yaşlı bilge bir büyücü.

And apparently he he is 3000 years old.

Ve görünüşe göre o 3000 yaşında.

And then we have the eternal child.

Ve sonra ebedi çocuğumuz var.

Nino, can I just say I find this particular

Nino, bu

character really annoying?

karakteri gerçekten sinir bozucu bulduğumu söyleyebilir miyim?

Yeah, it's quite annoying.

Evet, oldukça can sıkıcı.

That's all I'm going to say about him.

Onun hakkında söyleyeceklerim bu kadar.

But apparently he's 300 years old,

Ama görünüşe göre 300 yaşında

but he still behaves like a child.

ama yine de bir çocuk gibi davranıyor.

I wonder if anyone knows this show.

Bu diziyi bilen var mı merak ediyorum.

Does anyone remember this show?

Bu şovu hatırlayan var mı?

Castro him bum.

Castro onu serseri.

It's called.

denir.

And here it is.

Ve işte burada.

The scariest catch you've ever seen.

Şimdiye kadar gördüğünüz en korkunç yakalama.

That is a scary looking cat.

Bu korkunç görünümlü bir kedi.

If that cat came to my window

O kedi

in the middle of the night, I think I would

gecenin bir yarısı pencereme gelseydi, sanırım

pee and poop.

çişimi ve kakamı yapardım.

Poop? I bet with fear.

Kaka? Korkuyla bahse girerim.

I think so.

Bence de.

Definitely.

Kesinlikle.

And finally, my favourite character.

Ve son olarak favori karakterim.

Oh, there were there were some children as well in the show, but they were really annoying.

Oh, şovda bazı çocuklar da vardı, ama gerçekten can sıkıcıydılar.

My favourite character must be this guy.

Favori karakterim bu adam olmalı.

He was.

He was the sentry on duty at the door

Öyleydi.

Kapıda nöbet tutan oydu

and he would pop out and he would talk to the visitors.

ve dışarı çıkıp ziyaretçilerle konuşurdu.

But I don't know why I'm strangely fascinated by this particular character.

Ama neden bu özel karakterden garip bir şekilde etkilendiğimi bilmiyorum.

So there it was, the TV show that I discovered

İşte

on YouTube called Costello Ratting Bum.

YouTube'da keşfettiğim Costello Ratting Bum adlı TV şovu.

If you want to look it up, you can.

Bakmak istersen bakabilirsin.

Does anyone else remember it?

Başka hatırlayan var mı?

Did anyone else watch it?

Başka kimse izledi mi?

Am I the only person

that has seen this show since the 1990s?

1990'lardan beri bu diziyi izleyen tek kişi ben miyim?

Apparently it was a very famous programme shown all over the place,

Görünüşe göre bu, Güney Amerika'nın her yerinde gösterilen çok ünlü bir programdı

right across South America, and now I know all about it

ve şimdi onun hakkında her şeyi biliyorum,

and so do you.

sen de biliyorsun.

Thank you very much for your company.

Şirketiniz için çok teşekkür ederim.

A lot of people here today.

Bugün birçok insan burada.

Claudia says,

Claudia, "

I have learnt that the mouth has many meanings.

Ağzın birçok anlamı olduğunu öğrendim" diyor.

We talk, we kiss, we eat, we put our feelings

Konuşuruz, öpüşürüz, yemek yeriz, duygularımızı ortaya koyarız

or we express our feelings through our mouths.

veya duygularımızı ağzımızla ifade ederiz.

I think you're right, the mouth.

Bence haklısın, ağız.

It's a very interesting part of the body.

Vücudun çok ilginç bir parçası.

I always think it is one that is always on show.

Her zaman, her zaman gösteride olan biri olduğunu düşünüyorum.

You can always see a person's mouth.

Her zaman bir kişinin ağzını görebilirsiniz.

Perhaps it is the part of the body that we are most

Belki de vücudumuzun en

self-conscious about or off.

bilinçli ya da kapalı olduğumuz kısmıdır.

Some people have very big mouths.

Bazı insanların çok büyük ağızları vardır.

Some people have small mouths.

Bazı insanların küçük ağızları vardır.

And of course, you can't talk about the mouth

Ve tabii ki

without talking about teeth as well.

dişlerden bahsetmeden ağızdan da bahsetmek olmaz.

So when you express yourself whilst you are talking

Konuşurken veya gülümserken kendinizi ifade ettiğinizde

or maybe smiling, the teeth are also

, dişler de

part of your your physical appearance.

fiziksel görünümünüzün bir parçasıdır.

And I think a lot of people do worry about

Ve bence pek çok insan

how this part of their body actually looks to other people.

vücutlarının bu kısmının aslında diğer insanlara nasıl göründüğü konusunda endişeleniyor.

I think so.

Bence de.

Pedro Belmont.

Pedro Belmont.

Hello to Pedro Belmont.

Pedro Belmont'a merhaba.

What are you talking about?

Neden bahsediyorsun?

I am talking about Castellano.

Castellano'dan bahsediyorum.

Rat him.

Sıç onu.

Apparently he was very popular

Görünüşe göre

in South America in the early 1990s.

1990'ların başında Güney Amerika'da çok popülerdi.

It is a very strange TV show and you can find it on YouTube.

Bu çok garip bir TV şovu ve YouTube'da bulabilirsiniz.

There are actually episodes on YouTube.

Youtube'da bölümleri var aslında.

Hello to Cool Boy.

Cool Boy'a merhaba.

Or should I say Cool Boy?

Yoksa Cool Boy mu demeliyim?

Hello, cool boy.

Merhaba havalı çocuk.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Yes, I am going to say.

Evet, söyleyeceğim.

Hello to you.

Merhaba sana.

Do you know a programme called El Chavo?

El Chavo diye bir program biliyor musunuz?

It was a very popular programme from Mexico.

Meksika'dan çok popüler bir programdı.

I've never seen that, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse bunu hiç görmedim.

Claudia says it is.

Claudia öyle olduğunu söylüyor.

Some people, when they're talking, they will cover their mouth

Bazı insanlar konuşurken

because they think they have ugly teeth.

dişlerinin çirkin olduğunu düşündükleri için ağızlarını kapatırlar.

Mm hmm. Really?

Hmm. Gerçekten mi?

So now, you know, I am going in a few moments.

Yani şimdi, biliyorsun, birkaç dakika sonra gideceğim.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

We've talked about a lot of things.

Birçok şey hakkında konuştuk.

We've talked about tipping,

Bahşiş vermekten,

giving extra money for good service.

iyi hizmet için ekstra para vermekten bahsetmiştik.

If you all were in a cafe or a restaurant, maybe you will receive good service.

Hepiniz bir kafede veya restoranda olsaydınız, belki iyi bir hizmet alırsınız.

And then you want to show your appreciation by giving some money in return,

Sonra da karşılığında biraz para vererek minnettarlığını göstermek istiyorsun ki

which I think is lovely.

bence bu çok hoş.

Hello to Mary.

Mary'ye merhaba.

Hello, Mary Fir.

Merhaba, Mary Köknar. Ben

Nice to see you as well.

de seni gördüğüme sevindim.

By the way, I'm back with you on Sunday. Mr.

Bu arada, Pazar günü tekrar sizlerleyim. Bay

Steve will not be here on Sunday.

Steve Pazar günü burada olmayacak.

Unfortunately, there is no Mr.

Ne yazık ki

Steve on Sunday.

Pazar günü Bay Steve yok.

But I will be here.

Ama burada olacağım. Bay Steve'in annesiyle ilgili

Thank you very much once again for your lovely messages concerning Mr.

güzel mesajlarınız için bir kez daha çok teşekkür ederim

Steve's mother.

.

Inaki asks Mr.

Inaki

Duncan, what does shut your gob mean?

, Bay Duncan'a ağzını kapat ne anlama geldiğini sorar.

Thank you very much for mentioning that Gob.

Gob'tan bahsettiğin için çok teşekkür ederim.

It's a great word, and it's used in

Harika bir kelime ve

British English and it means mouth.

İngiliz İngilizcesinde kullanılıyor ve ağız anlamına geliyor.

It is a slang word for mouth.

Ağız için argo bir kelimedir.

Gob It's a great word.

Gob Harika bir kelime.

So if you someone to shut their gob,

Yani ağzını kapatacak biriyseniz,

you are telling them to be quiet.

onlara sessiz olmalarını söylüyorsunuz.

Quite often used when a person is angry.

Bir kişi kızgın olduğunda oldukça sık kullanılır.

Shut your gob.

Çeneni kapat.

Yeah. Yeah.

Evet. Evet.

Don't you say that.

Bunu söyleme.

Don't you say that to me.

Bunu bana söyleme.

Shut your gulp.

Kapa çeneni.

Another term we can use is cake hole

Kullanabileceğimiz bir diğer terim

for your mouth as well.

de ağzınız için pasta deliğidir.

We can say cake hole.

Pasta deliği diyebiliriz.

A person's cake hole

Bir insanın kek deliği

is their mouth.

ağzıdır.

That is another British word or British slang term

Bu, bir kişinin ağzını tanımlamak için kullandığımız başka bir İngiliz kelimesi veya İngiliz argo terimidir

that we use to describe a person's mouth.

.

It is

there is

an interesting expression in English as well.

İngilizcede de ilginç bir ifade var.

A person might bite off

more than they can chew if a person bites

Bir kişi çiğneyebileceğinden daha fazlasını ısırırsa

or bites off more than they can chew.

veya ısırırsa, çiğneyebileceğinden daha fazlasını ısırabilir.

It means you have undertaken a task

Bu,

or something you are trying to do, which is too much for you.

sizin için çok fazla olan bir görevi veya yapmaya çalıştığınız bir şeyi üstlendiğiniz anlamına gelir.

You can't do it.

Yapamazsın.

You don't have the ability.

Yeteneğin yok.

You don't have the strength to do it.

Bunu yapacak gücün yok.

You bite off

more than you can chew.

Çiğneyebileceğinden daha fazlasını ısırırsın.

That means you are trying to do something that you are not

Bu, yapamayacağınız bir şeyi yapmaya çalıştığınız anlamına gelir

capable of doing.

.

You bite off more than you can

Çiğneyebileceğinden daha fazlasını ısırırsın

chew.

.

Shut. Your gulp is shut your mouth. Yes.

Kapamak. Yudumun ağzın kapalı. Evet.

We often use that in British English.

Bunu İngiliz İngilizcesinde sıklıkla kullanırız.

That is. It's.

Yani. Onun.

It is almost time to say goodbye.

Neredeyse veda zamanı.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

Something I didn't show you in the garden today.

Bugün sana bahçede göstermediğim bir şey.

Would you like to have a look?

Bir göz atmak ister misin?

Look at that.

Şuna bak.

That is one of the bird feeders in the front garden.

Bu, ön bahçedeki kuş yemliklerinden biri.

And if you look very closely, you can see there are lots of birds coming down feeding.

Ve çok yakından bakarsanız, beslenmek için aşağı inen çok sayıda kuş olduğunu görebilirsiniz.

And that is a live view in the garden right now.

Ve bu şu anda bahçedeki canlı bir görüntü.

Looking out of my studio window.

Stüdyo penceremden dışarı bakıyorum.

But yes, the birds are very busy at the moment.

Ama evet, kuşlar şu anda çok meşgul. Etrafta uçuşan

There are lots of young birds, young chicks flying around.

bir sürü yavru kuş, yavru civciv var.

They have all Reece left the nest.

Hepsi Reece'i yuvadan çıkardı.

And that is what you can see now.

Ve şimdi görebildiğiniz şey bu.

A final few before we go.

Gitmeden önce son birkaç tane.

I hope you enjoyed that. Very nice.

Umarım bundan zevk almışsındır. Çok güzel.

And now it is time for me to say goodbye

Ve şimdi hem

for myself and also Boris.

kendime hem de Boris'e veda etme zamanı.

Who knows?

Kim bilir?

Boris might not have a job on Sunday,

Boris'in Pazar günü bir işi olmayabilir,

so maybe Boris will be here

bu yüzden belki de

with me on Sunday presenting the live.

Pazar günü canlı yayını sunmak için burada benimle birlikte olur.

Who knows?

Kim bilir?

Thank you very much for your company.

Şirketiniz için çok teşekkür ederim.

Thank you very much for watching.

İzlediğiniz için çok teşekkür ederim.

I hope you enjoyed all of this today.

Umarım bugün tüm bunlardan keyif almışsındır. Daha önce de

And as I've already said and I will say it again for the last time,

söylediğim ve son kez tekrar edeceğim gibi,

thank you for your lovely messages concerning Mr.

Bay Stevens ile ilgili güzel mesajlarınız için teşekkür ederim

Stevens.

.

I do appreciate all of your lovely words.

Tüm güzel sözlerinize bayılıyorum.

It's time to say goodbye, as I said.

Dediğim gibi veda zamanı.

Sunday Wednesday 2 p.m.

Pazar Çarşamba 14:00

UK time is when I'm with you.

Birleşik Krallık zamanı, seninle olduğum zamandır.

Life on YouTube.

YouTube'da Hayat.

Have a great day.

İyi günler.

Enjoy the rest of your Wednesday and also enjoy

Çarşamba gününüzün geri kalanının tadını çıkarın ve ayrıca

the rest of the week and I will see you on Sunday.

haftanın geri kalanının tadını çıkarın ve Pazar günü görüşürüz.

This is Mr.

Bu,

Duncan in the birthplace of English, saying, thanks for watching.

İngilizcenin doğum yerindeki Bay Duncan, izlediğiniz için teşekkürler diyor.

Thank you for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için teşekkür ederim. Dilerseniz

You can watch this again with captions as well if you want to.

altyazılı olarak tekrar izleyebilirsiniz .

There will be captions later on and of course, until the next time we meet, you know what's coming next.

Altyazılar daha sonra olacak ve elbette bir dahaki görüşmemize kadar sırada ne olacağını biliyorsunuz.

Yes, you do.

Evet yaparsın.

Stay happy.

Mutlu kal.

Take care of yourself, please.

Kendine dikkat et lütfen.

And of course,

Ve tabii ki,

ta ta for now.

şimdilik ta ta.