Happy Birthday to Mr Duncan / English Addict LIVE Chat / Many Happy Returns - 12th August 2022

Happy birthday to me.

doğum günün kutlu olsun

Happy birthday to me.

doğum günün kutlu olsun

Happy birthday to me.

doğum günün kutlu olsun

Happy birthday

doğum günün kutlu olsun

to me.

Hi here we go. Yes, we are back together.

Merhaba, başlıyoruz. Evet, tekrar birlikteyiz.

It is another.

Bu başka.

Well, in fact, I say another.

Aslında, başka bir tane söylüyorum.

It is, in fact, a special English addict for one particular reason.

Aslında, belirli bir nedenden dolayı özel bir İngiliz bağımlısıdır.

We have a lot of things coming up today.

Bugün önümüzde çok şey var.

I hope you are feeling good on this Friday.

Umarım bu Cuma günü kendinizi iyi hissediyorsunuzdur.

I can't believe it.

inanamıyorum

I'm here on Friday.

Cuma günü buradayım.

It's also a very hot day here in England.

Ayrıca İngiltere'de çok sıcak bir gün.

Yes. That is where we are coming to you live from.

Evet. Canlı yayında size geleceğimiz yer burasıdır.

It just happens to be the birthplace of the English language.

Sadece İngiliz dilinin doğum yeri olur .

It can only be one place, and that is England.

Sadece bir yer olabilir, o da İngiltere'dir.

Happy birthday to me.

doğum günün kutlu olsun

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr. Duncan in England. How are you today?

Ben İngiltere'den Bay Duncan. Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay? I hope so.

? Umarım. Mutlu

Are you happy?

musun?

I hope you are feeling happy today.

Umarım bugün kendini mutlu hissediyorsundur.

For those who are wondering, who is that strange man?

Merak edenler için kim o garip adam?

My name is Mr. Duncan.

Benim adım Bay Duncan.

I talk about the English language.

İngilizce dilinden bahsediyorum.

Normally that is what I do.

Normalde yaptığım şey bu.

Today we are doing something slightly different because I am here with you and it is a special day.

Bugün biraz farklı bir şey yapıyoruz çünkü burada sizinleyim ve bu özel bir gün.

As I mentioned at the beginning, you may have noticed my lovely song.

Başta da belirttiğim gibi güzel şarkımı fark etmişsinizdir.

It wasn't quite Marilyn Monroe

Marilyn Monroe'nun

who remembers Marilyn Monroe singing to the President of the USA many years ago.

yıllar önce ABD Başkanı'na şarkı söylediğini hatırlayan tam olarak Marilyn Monroe değildi.

But it was near anyway.

Ama yine de yakındı.

Yes, we are back together again and as I mentioned a few moments ago,

Evet, tekrar birlikteyiz ve biraz önce bahsettiğim gibi,

yes, it is.

evet öyle.

It is my birthday today.

Bugün benim doğum günüm.

Happy birthday to.

Mutlu Yıllar.

Well, I suppose I should say to me

Pekala, sanırım bana

the beep, beep, beep, beep, beep, beep.

bip, bip, bip, bip, bip, bip demeliyim.

Happy birthday to me.

doğum günün kutlu olsun Bir

I am another year older. Am I upset?

yaş daha yaşlandım. Üzgün ​​müyüm?

Am I sad about it?

Bunun için üzgün müyüm?

Well, maybe a little bit, but not too much.

Şey, belki biraz, ama çok fazla değil.

Because I'm here with you now celebrating my birthday today.

Çünkü bugün burada doğum günümü kutluyorum.

Yes, I have just completed

Evet, az önce

another journey around the sun.

güneşin etrafında bir yolculuğu daha tamamladım.

I am another year old.

Ben daha yaşındayım. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

I'm not sure if that is a good thing or a bad thing.

Bunun iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi olduğundan emin değilim.

I I'm not actually sure if it is a good thing or a bad thing.

Aslında bunun iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi olduğundan emin değilim.

Can I just do something here?

Burada bir şey yapabilir miyim?

I just need to pull something out.

Sadece bir şey çıkarmam gerekiyor.

There is a wire that is really annoying me,

Beni gerçekten rahatsız eden bir tel var,

so something strange might happen once I do this.

bu yüzden bunu yaptığımda garip bir şey olabilir.

Oh, I think that's okay.

Bence sorun değil.

Yes, it seems to be all right.

Evet, her şey yolunda görünüyor.

Then I put it back in.

Sonra geri koydum.

That's better.

Böylesi daha iyi. İşe yarayıp yaramadığını

Let's see if it works.

görelim.

Oh, it does now.

Ah, şimdi öyle.

My name is Mr. Duncan.

Benim adım Bay Duncan.

It's my birthday today.

Bugün benim doğum günüm.

You may have noticed already.

Zaten fark etmiş olabilirsiniz.

I have mentioned it about a thousand times.

Bundan yaklaşık bin kez bahsettim.

And. Well, it's not just me here today.

Ve. Bugün burada sadece ben değilim. öyle

It isn't.

It's you as well.

değil

Aynı zamanda sensin.

And also

Ayrıca

joining me live today.

bugün canlı yayında bana katılıyor.

Here he comes.

İşte geliyor.

We haven't planned this yet, so he's going to slowly walk on.

Bunu henüz planlamadık, o yüzden yavaş yavaş yoluna devam edecek.

Am I on already, Mr. Duncan? It's very unusual.

Başladım mı, Bay Duncan? Bu çok sıradışı.

This, isn't it?

Bu, değil mi?

We just reposition something. So, Mr. Steve.

Sadece bir şeyi yeniden konumlandırıyoruz. Peki, Bay Steve.

Mr. Steve is just getting himself comfortable.

Bay Steve kendini rahatlatmaya çalışıyor. Profesyonel bir şekilde

I thought you were going to fade me on in there in a professional way, Mr..

beni orada solduracağını düşünmüştüm , Bay..

Not today.

Bugün değil.

No, we're doing it in a very rough way.

Hayır, çok kaba bir şekilde yapıyoruz. Kendi

Did I hear you singing Happy Birthday to yourself?

kendine Mutlu Yıllar şarkısını söylediğini duydum mu?

I did. Well, that's a bit sad.

Yaptım. Bu biraz üzücü.

Yes, it also a bit self-indulgent, but so I thought I'd sing Happy Birthday to you, Mr.

Evet, aynı zamanda biraz da kendini beğenmişlik ama ben de size Mutlu Yıllar şarkısını söylemeyi düşündüm Bay

Duncan.

Duncan.

Here's a candle.

İşte bir mum.

Okay, here's a candle for your birthday.

Tamam, işte doğum günün için bir mum. Bana

Are you going to sing to me? Well, I better not sing.

şarkı söyleyecek misin? Şarkı söylemesem daha iyi.

Happy Birthday had I. Because.

Doğum günün kutlu olsun. Çünkü.

Will that be copyright, mate? Well, we don't know.

Bu telif hakkı olacak mı, dostum? Bilmiyoruz.

Nowadays, anything could happen.

Günümüzde her şey olabilir.

So sing.

Öyleyse şarkı söyle.

Sing something, make something up.

Bir şeyler söyle, bir şeyler uydur.

Happy birthday to you.

Doğum günün kutlu olsun.

Happy birthday to Mr. Duncan.

Bay Duncan'ın doğum günü kutlu olsun.

Happy birthday to Mr. Duncan.

Bay Duncan'ın doğum günü kutlu olsun.

Happy birthday to Mr.

Bay Duncan'ın doğum günü kutlu olsun

Duncan.

.

Blow out the candle.

Mumu üfle.

You've got to blow out the candles, Mr.. It's your birthday.

Mumları üflemelisiniz Bay. Bugün sizin doğum gününüz.

Okay, then.

Tamam o zaman.

Now you need a nice big puff.

Şimdi güzel, büyük bir nefese ihtiyacın var.

Okay. To do this.

Tamam aşkım. Bunu yapmak için.

Well, I think I can do that.

Sanırım bunu yapabilirim.

A lot of people say that I have a nice big puff on the counter.

Pek çok insan tezgahta güzel ve büyük bir nefes aldığımı söylüyor .

Three at the count of one, two, three.

Bir, iki, üç deyince üç.

Oh, look at that. That's amazing. Actually work.

Şuna bak. Bu harika. Aslında çalışmak.

I have.

Sahibim. hadi

Come on again. You've got to blow doubt again, Mr. Duncan.

tekrar Yine şüphe duymanız gerekiyor, Bay Duncan.

I know

that will not get tiresome.

Bunun yorucu olmayacağını biliyorum.

It's shaped like a heart.

Kalp şeklindedir.

Oh, isn't that lovely?

Ah, çok hoş değil mi?

Isn't it romantic?

Romantik değil mi?

We had these for my mother when it was her birthday, when she was okay.

Bunları annemin doğum günü olduğu, iyi olduğu zaman almıştık.

So it would appear that every time we have any occasion, any special occasion, Mr.

Öyle görünüyor ki, ne zaman herhangi bir özel durumumuz olsa, Bay

Steve is going to bring out that lovely heart.

Steve o güzel kalbi ortaya çıkaracak.

So we are here. Very unusual.

Yani buradayız. Çok garip.

It is unusual because.

Sıradışı çünkü. Her şeyden önce

Well, first of all, I'm not normally with you on Friday

, normalde Cuma günü sizinle birlikte değilim

and Mr.

ve Bay

Steve is not normally with us during the week. But.

Steve de normalde hafta boyunca bizimle değil. Ancak.

But I've taken the day off work today.

Ama bugün işten izin aldım.

Steve has sacrificed a day of his holiday, you know,

Steve tatilinin bir gününü feda etti,

so he can be with me that this and I haven't really dressed up because it's so hot.

yani benimle olsun diye bu ve ben hava çok sıcak olduğu için pek giyinmedik.

I don't want to colour on today.

Bugün renklendirmek istemiyorum.

I have noticed a light weight.

Hafif bir ağırlık fark ettim.

A light weight t shirt.

Hafif bir tişört.

You could have tried a bit harder.

Biraz daha çabalayabilirdin.

Well, you haven't got your shirt and tie on today.

Bugün gömleğini ve kravatını giymedin.

No, no, it's too hot.

Hayır, hayır, çok sıcak.

It is a hot one.

Bu sıcak bir tanesi.

By the way, you may have noticed on the news we are having a heatwave.

Bu arada, sıcak hava dalgası yaşadığımızı haberlerde fark etmişsinizdir.

There are fires everywhere.

Her yerde yangınlar var.

I was I was wondering this morning, Steve, if we were going to wake up this morning

Bu sabah merak ediyordum, Steve, bu sabah uyanıp

and find just everything on fire because there would appear to be fires everywhere.

her şeyi alevler içinde mi bulacağız çünkü her yerde yangın varmış gibi görünecek.

Everything is on fire. Well, France have already got it.

Her şey yanıyor. Eh, Fransa zaten aldı.

I don't know if Louis is on yet.

Louis'in açık olup olmadığını henüz bilmiyorum.

Yes, he is. Hello, Louis.

Evet o öyle. Merhaba Louis.

But they are having the worst drought ever on record in France. Yes.

Ancak Fransa'da şimdiye kadar kaydedilen en kötü kuraklığı yaşıyorlar. Evet.

And we are about to have a loss.

Ve kaybetmek üzereyiz.

And we've seen it's been all over our news.

Ve bunun tüm haberlerimizde yer aldığını gördük.

No water, no usage fires.

Su yok, kullanım ateşi yok.

There is no water.

Su yok.

I know it's quite but it's I mean, the thing is, this will happen.

Oldukça olduğunu biliyorum ama demek istediğim, olay şu ki, bu olacak. 1976'dan beri

We haven't had anything like this quite like this since 1976. Yes.

böyle bir şey yaşamadık. Evet.

And they're saying that this will be hotter than then.

Ve bunun o zamandan daha sıcak olacağını söylüyorlar.

But this is the only water left in England.

Ama bu İngiltere'de kalan tek su.

So we have it.

Yani bizde var.

This is amazing. So this is very valuable.

Bu harika. Yani bu çok değerli.

This is the only water left in the whole of England.

Bu, tüm İngiltere'de kalan tek su.

That's it. That's all we have left. Nothing.

Bu kadar. Elimizde kalan tek şey bu. Hiç bir şey. Bay Duncan,

So millions of people

milyonlarca insanın kapısını çaldıkları

have got to use this water for everything they've been knocking at the door, Mr.

her şey için bu suyu kullanmak zorunda olduğunu

Duncan will say.

söyleyecektir. Pekala

Well, maybe. Yes.

belki. Evet.

I doubt it.

Şüpheliyim.

So, yes, it's it's it's all over France where it's in the UK.

Yani, evet, Birleşik Krallık'ta olduğu gibi Fransa'nın her yerinde var.

It's only certain parts of the UK that are really hot

Birleşik Krallık'ın yalnızca belirli bölgeleri gerçekten sıcak

and so did Northern Ireland, Ireland and sort of Scotland.

ve Kuzey İrlanda, İrlanda ve bir nevi İskoçya da öyle.

This is sort of are escaping all this.

Bu bir nevi tüm bunlardan kaçıyor.

Yes, I'm glad I'm glad we're talking about all the bad things, whereas but of course, it's your birthday.

Evet, iyi ki tüm kötü şeylerden bahsettiğimiz için memnunum , halbuki ama tabii ki bugün senin doğum günün.

It's your birthday.

Bu senin doğumgünün.

Happy birthday, Mr. Duncan. Thank you very much. Every.

Mutlu yıllar, Bay Duncan. Çok teşekkür ederim. Her.

Nothing negative today. Just positive.

Bugün olumsuz bir şey yok. Sadece olumlu. Bir

And there is something I should mention as well, because on the screen

de bahsetmem gereken bir şey var çünkü

you will see on here, there is a little ticker going by

burada göreceğiniz ekranda küçük bir yazı var

and there is also an address if you want to send a donation for my birthday.

ve doğum günüm için bağış göndermek isterseniz bir adres de var.

I don't normally do this, but because it's my birthday

Normalde bunu yapmam ama bugün benim doğum günüm olduğu için

and I would like to carry on doing this on here.

ve bunu burada yapmaya devam etmek istiyorum.

And by that I mean You Tube forever and ever and ever.

Ve bununla You Tube'u sonsuza kadar ve sonsuza dek kastediyorum.

So if you want to send me a little birthday gift, we also have one on here.

Bana küçük bir doğum günü hediyesi göndermek istersen, burada da bir tane var.

Palmeiras already

Palmeiras,

donated something for Mr.

Bay Duncan'ın standı için şimdiden bir şeyler bağışladı

Duncan's booth to.

.

Hello, Palmira.

Merhaba, Palmira.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

You can send a super chat on here.

Buradan süper sohbet gönderebilirsiniz.

Or of course you can send a donation

Ya da tabi ki şu anda

to the address that is going by right now.

gelen adrese bağış gönderebilirsiniz.

So there it is if you want to send it a donation there as well.

Yani orada da bir bağış göndermek isterseniz orada.

All of this will help my work continue.

Bunların hepsi işimin devam etmesine yardımcı olacak.

Don't forget, everything I do is free.

Unutma, yaptığım her şey bedava.

So I don't normally do this.

Yani normalde bunu yapmam.

But because it's my birthday, I'm looking for gifts.

Ama doğum günüm olduğu için hediye arıyorum.

I know it's very desperate and we are living, living through tough times.

Bunun çok çaresiz olduğunu biliyorum ve yaşıyoruz, zor zamanlar yaşıyoruz. Bay Duncan'a doğum gününde ne verdiğimi

I will set the bar quite low by showing everybody what I gave Mr.

herkese göstererek çıtayı epey düşüreceğim

Duncan for his birthday.

. Her şeyden önce

Well, first of all, we have another donation come through Florence okay, Steve.

, Floransa'dan gelen başka bir bağışımız var, tamam mı Steve.

Florence Hello.

Floransa Merhaba.

Florence Thank you very much for your super chat as well.

Florence Süper sohbetiniz için de çok teşekkür ederim.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

So we are looking for super chat or if you want to

Bu yüzden süper sohbet arıyoruz veya isterseniz

if you've just won the lottery, maybe, yes,

piyangoyu yeni kazandıysanız, belki, evet,

we might have a lottery winner, the EUROMILLIONS.

bir piyango kazananımız olabilir, EUROMILLIONS.

And if there is a multi-millionaire watching at the moment, you can send a little bit.

Ve şu anda izleyen bir multi milyoner varsa , biraz gönderebilirsiniz.

Just a little bit. You don't have to spend millions.

Birazcık. Milyonlar harcamanıza gerek yok.

Just a bit.

Birazcık.

Just a little, that's all.

Sadece biraz, hepsi bu.

Just to keep me going so I can carry on doing this so I can

Sadece devam etmemi sağlamak için, böylece bunu yapmaya devam edebilirim, böylece

help myself.

kendime yardımcı olabilirim.

Are you okay, Mr. Stevens?

İyi misiniz, Bay Stevens?

You know, you don't seem right today. I'm itching.

Biliyor musun, bugün pek iyi görünmüyorsun. Kaşınıyorum.

I'm itching something.

Bir şey kaşınıyorum.

Well, I mean, let's talk about the bites that we've had.

Peki, demek istediğim, yediğimiz ısırıklardan bahsedelim.

We at the moment, I don't know if it's because of the heat,

Şu anda sıcaktan mı bilmiyorum

but at the moment we are being eaten alive by all sorts of insects.

ama şu anda her türden böcek canlı canlı yiyor bizi .

I think it's mosquitoes. I think it's mosquitoes.

Sanırım sivrisinekler. Sanırım sivrisinekler.

We have bites all over our legs.

Bacaklarımızın her yerinde ısırıklar var.

And I normally and this is this is a strange bit of information.

Ve ben normalde ve bu biraz tuhaf bir bilgi.

Normally, I don't get them.

Normalde onları anlamıyorum.

I don't know why mosquitoes don't seem very interested in me.

Sivrisineklerin neden benimle pek ilgilenmediğini bilmiyorum.

I love other things.

Başka şeyleri seviyorum.

Normally they go straight for Mr.

Normalde doğrudan Bay Steve'e giderler

Steve.

.

Yes, but this year

Evet ama bu yıl

they are they are eating Mr.

onlar Bay

Steve, but they are also drinking my blood as well.

Steve'i yiyorlar ama benim kanımı da içiyorlar.

I woke up in the night and you know, when you get a mosquito bite

Gece uyandım ve bilirsiniz, bir sivrisinek ısırığı aldığınızda

and they always seem to well, they've gone for our ankles,

ve her zaman iyi göründüğünde, ayak bileklerimizi,

the soft spots, they go for everything now and

yumuşak noktalarımızı tuttular, şimdi her şeye giriyorlar ve

you they get very itchy, don't they.

çok kaşınıyorlar, yapma Onlar.

But you have to resist it.

Ama buna karşı koymalısın.

Otherwise you, they all go purple and they will get horrible.

Aksi takdirde, hepsi morarır ve korkunçlaşırlar.

You want to scratch, you want to scratch them, but you should resist that.

Kaşınmak istiyorsun, kaşınmak istiyorsun ama buna karşı koymalısın.

It's almost because it's almost ecstasy to scratch them in ecstasy.

Onları ecstasy içinde kaşımak neredeyse ecstasy olduğu içindir.

Okay, so that's something very pleasant indeed, isn't it?

Tamam, bu gerçekten çok hoş bir şey, değil mi?

Scratching an itch is like, Oh, the loveliest thing ever.

Kaşınmak, Oh, şimdiye kadarki en güzel şey gibidir.

So when you get these bites from insects like mosquitoes

Sivrisinekler

or horse flies and they get here as well, that nasty then?

veya at sinekleri gibi böceklerden bu ısırıkları aldığınızda ve onlar da buraya geldiğinde, o kadar kötü mü?

Well, the temptation is just, oh, you just want to eat it

Pekala, günaha sadece, oh, sadece onu

where you want to scratch you want to scratch it rather scratch it. Yes.

kaşımak istediğin yerde yemek istiyorsun, kaşımak yerine kaşımak istiyorsun. Evet.

So the itch is what is produced by the bite.

Yani kaşıntı, ısırık tarafından üretilen şeydir.

So they bite you, but they also inject something in to

Yani sizi ısırırlar, ama aynı zamanda içine bir şey enjekte ederler,

to make the I think it stops the thing from healing

bence bu yaranın iyileşmesini durdurur

or it allows them to drink the blood requesting.

ya da talep eden kanı içmelerine izin verir.

It is horrible when you think about it.

Bunu düşündüğünüzde korkunç.

Those little mosquitoes, they they stick their little thing into your skin and then have a drink.

O küçük sivrisinekler, küçük şeylerini derinize sokarlar ve sonra bir şeyler içerler.

I woke up last night and I just.

Dün gece uyandım ve ben sadece.

The itch was so intense, the desire to scratch those spots

Kaşıntı o kadar yoğundu ki, o noktaları kaşımak istiyordum

because I've got two big ones and my ankles was so intense, I had to get up.

çünkü iki tane büyük kaşım var ve ayak bileklerim o kadar yoğundu ki ayağa kalkmak zorunda kaldım.

I couldn't. It just wouldn't go away, you poor thing.

Yapamazdım. Gitmeyecekti, seni zavallı şey.

I had to get up and put some antihistamine cream on them.

Ayağa kalkıp üzerlerine biraz antihistaminik krem ​​sürmek zorunda kaldım. Isırmak için iyi olması gereken

I clicked it with my sort of electric shock, a thing which is supposed to be good for bite.

bir şey olan elektrik şokumla ona tıkladım .

Yeah.

Evet.

And it eventually went, but I can feel it now.

Ve sonunda gitti, ama şimdi hissedebiliyorum.

I just want to go

Sadece

out to my ankles.

bileklerime kadar çıkmak istiyorum.

So this is this is as bad as if we went abroad

Yani bu, yurt dışına gitmiş olmamız kadar kötü

because quite often if you go to the beach, if you go to, I don't know,

çünkü çoğu zaman sahile giderseniz, giderseniz, bilmiyorum,

maybe Spain or maybe Greece, you will find there are lots of mosquitoes.

belki İspanya'ya belki Yunanistan'a gidersiniz, orada bir sürü sivrisinek bulursunuz.

But I think it's because of the warm weather.

Ama havaların ısınmasından kaynaklandığını düşünüyorum.

And I suppose we should mention at the moment it is another hot day.

Ve sanırım şu anda başka bir sıcak gün olduğundan bahsetmeliyiz.

As we said at the start,

Başta da söylediğimiz gibi,

it is only 30 Celsius near 30.

30'a yakın sadece 30 Santigrat.

It's very cool today.

Bugün hava çok serin.

Only 30.

Sadece 30.

Well, Pedro says, by the way, hello, Pedro.

Bu arada Pedro merhaba diyor Pedro.

Yes, I haven't said hello to anyone yet. I have.

Evet, henüz kimseye merhaba demedim. Sahibim.

I've been really, really rude on the live stream.

Canlı yayında gerçekten çok kaba davrandım.

Can I say hello to first of all, can I say hello to Mouse?

Öncelikle Mouse'a merhaba diyebilir miyim, Mouse'a merhaba diyebilir miyim? Fare

Is it Mouse? And who was first today?

mi? Ve bugün kim birinci oldu?

I'm not sure.

Emin değilim.

Yes, hello, Mohsin.

Evet, merhaba Muhsin.

You are first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette birincisiniz.

Congratulations to you.

Tebrikler. İşte

I'll drink to that.

buna içilir.

It's any water.

Herhangi bir su.

Well done, Mohsin.

Aferin Muhsin.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

First on today's live chat, I'm not taller than you and

Bugünün canlı sohbetinde ilk olarak, senden uzun değilim

I because I'm standing on a little raised thing to.

çünkü biraz yüksekte duruyorum.

Yes, to make sure.

Evet, emin olmak için.

So now Pedro's joking. I think Steve.

Yani şimdi Pedro şaka yapıyor. Steve'i düşünüyorum.

Steve actually stands on a small box

Steve aslında küçük bir kutunun üzerinde duruyor

only because otherwise I would look like that.

çünkü aksi halde öyle görünürdüm.

I look a bit silly off the screen. Yes.

Ekrandan biraz aptal görünüyorum. Evet.

And I this is my normal height.

Ve bu benim normal boyum.

So this is what we would look like if we if we had our usual height.

Yani normal boyumuza sahip olsaydık böyle görünürdük.

So as you can see, Mr.

Gördüğünüz gibi, Bay

Steve is very small and I am very tall.

Steve çok kısa ve ben çok uzunum.

So I have to lower myself and Mr.

Bu yüzden kendimi alçaltmak zorundayım ve Bay

Steve has to raise himself. Yes.

Steve kendini yükseltmek zorunda. Evet.

And then we we look as if we're the same height.

Ve sonra aynı boydaymışız gibi görünüyoruz.

Otherwise it wouldn't look good on the camera.

Aksi takdirde kamerada iyi görünmez.

It would not it.

So yes, I mean I mean I'm still tall ish.

Olmazdı.

Yani evet, demek istediğim hala uzunum.

One, five, ten. Nearly five too tall.

Bir, beş, on. Neredeyse beş çok uzun. Geniş

Are you taller than many people in your in your extended family?

ailenizdeki birçok kişiden daha uzun musunuz ?

True, Amanda, that's not difficult.

Doğru Amanda, bu zor değil.

No. Oh, I think that'd be careful to say they're very small.

Hayır. Oh, bence çok küçük olduklarını söylemek dikkatli olur. Tüm bu güzel ve tüm sayılarla

It's like it's like being in Willy Wonka's chocolate factory with all these nice with all the numbers.

Willy Wonka'nın çikolata fabrikasında olmak gibi .

That's that's not very nice, Mr.

Bu hiç hoş değil, Bay

Tinkerbell. Yes.

Tinkerbell. Evet.

They're so small.

Çok küçükler.

Is just working this afternoon.

Sadece bu öğleden sonra çalışıyor.

He says you won't be watching me, Mother Kirby.

Beni izlemeyeceğinizi söylüyor Kirby Ana.

No one watches us. That's true. Not from the family.

Bizi kimse izlemiyor. Bu doğru. Aileden değil.

No one from our real life.

Gerçek hayatımızdan kimse yok.

Mind you, I'm suspicious.

Dikkat et, şüpheliyim.

Suspicious because.

şüpheli çünkü.

Yeah. Anyway, we won't go into that.

Evet. Her neyse, buna girmeyeceğiz.

Okay, Steve, we're moving forward.

Tamam, Steve, ilerliyoruz.

I want to say hello to the live chat because we've had some super chats come through.

Canlı sohbete merhaba demek istiyorum çünkü bazı süper sohbetlerimiz oldu.

We've had lots of lovely messages come through as well.

Bize de çok güzel mesajlar geldi.

Can I say hello to everyone out there?

Oradaki herkese merhaba diyebilir miyim?

We will be showing you one of the gifts Mr.

Size

Steve bought me something really nice today for my birthday.

bugün doğum günüm için Bay Steve'in bana aldığı çok güzel hediyelerden birini göstereceğiz.

Some of you will think it's maybe not a birthday gift.

Bazılarınız bunun bir doğum günü hediyesi olmadığını düşünecek.

Yeah, well, to be honest, I know I've said this before.

Evet, dürüst olmak gerekirse, bunu daha önce söylediğimi biliyorum.

Normally every year on my birthday, but I don't expect much.

Normalde her yıl doğum günümde ama pek bir beklentim yok.

I don't.

Yapmıyorum.

I don't want jewellery or a new sports car.

Mücevher ya da yeni bir spor araba istemiyorum.

I don't want anything like that.

Ben böyle bir şey istemiyorum.

So Mr.

Steve has bought me something lovely, something useful.

Bay

Steve bana çok güzel, kullanışlı bir şey aldı.

Every time I use it, I will think of Mr.

Ne zaman kullansam, Bay

Steve Ciobo.

Steve Ciobo'yu düşüneceğim.

Pedro says Hello friends, it's not nice and that's what we all our friends we need to.

Pedro merhaba arkadaşlar diyor, bu hiç hoş değil ve tüm arkadaşlarımızın buna ihtiyacı var.

I've I've said this many times, it's a wonderful community that Mr.

Bunu birçok kez söyledim, Bay

Duncan has created here and people are coming on

Duncan'ın burada yarattığı harika bir topluluk ve insanlar

not just to watch us or you, but also to say hello to each other.

sadece bizi veya sizi izlemek için değil, aynı zamanda birbirlerine merhaba demek için geliyorlar.

This is the friendliest community on YouTube.

Bu, YouTube'daki en arkadaş canlısı topluluktur.

There is no community on YouTube that is more friendly than this.

YouTube'da bundan daha arkadaş canlısı bir topluluk yok.

We know that for certain.

Bunu kesin olarak biliyoruz.

Yes, well, I've just said it so it must be true. True?

Evet, az önce söyledim, bu yüzden doğru olmalı. Doğru?

It is true. Oh, Petra.

Bu doğru. Ah, Petra.

Hello, Petra.

Merhaba Petra. Süper sandalyeye yaptığınız

Thank you very much for your very generous, lovely,

çok cömert, sevimli,

very nice donation on the super chair.

çok güzel bağışınız için çok teşekkür ederim.

Petra, who is quite a new member.

Oldukça yeni bir üye olan Petra.

Yes. To our lovely community. Yes.

Evet. Güzel topluluğumuza. Evet.

Thank you very much for that.

Bunun için çok teşekkür ederim.

This is the this is the biggest English corner on the Internet.

Burası internetteki en büyük İngilizce köşesi.

There is no larger English corner.

Daha büyük bir İngiliz köşesi yoktur.

So people all around the world, everyone is joining you and you

Yani dünyanın her yerinden insanlar, herkes size katılıyor ve siz

joining us and everyone else there is watching.

bize katılıyorsunuz ve oradaki herkes izliyor. Bu

So we love doing this.

yüzden bunu yapmayı seviyoruz.

If we could do this every day, do you think you would?

Bunu her gün yapabilseydik, sence yapar mıydık?

I'm not sure about every day,

Her gün olduğundan emin değilim,

but it you're supposed to say you're supposed to say, yes, I've got other things going on in my life,

ama bunu söylemen gerekiyor, evet, hayatımda başka şeyler oluyor,

but maybe not for much longer that.

ama belki de bundan daha uzun sürmez.

Well, we'll talk about that another time.

Pekala, bunu başka bir zaman konuşuruz.

Yes, but okay.

Evet, ama tamam.

But, yes, it would be lovely to to, you know, come on with you every day, Mr.

Ama evet, her gün sizinle gelmek çok güzel olurdu, Bay

Duncan.

Duncan.

You did come on every day. Yes.

Her gün geliyordun. Evet.

Oh, you know, that would be a nice thing to do. Yes.

Oh, bilirsin, bu yapılacak güzel bir şey olurdu. Evet.

Who knows?

Kim bilir?

Who knows?

Kim bilir?

So I'm even though I'm another year older

Yani bir yaş daha yaşlanmış olmama rağmen

and this is the reason why we are here today, if you are wondering why we are here, it's my birthday.

bugün burada olmamızın sebebi bu, neden burada olduğumuzu merak ediyorsanız bugün benim doğum günüm. Bir

I'm another year older and I sad about it.

yaş daha büyüdüm ve buna üzülüyorum. Pek

Not really, because I'm still relatively young, even though I am slowly catching Mr.

sayılmaz çünkü Bay Steve'i yavaş yavaş yakalamaya başlasam da hâlâ nispeten gencim

Steve up.

.

I'm just behind Mr. Steve.

Bay Steve'in hemen arkasındayım.

So more years.

Yani daha fazla yıl.

Mr. Steve is always slightly in front with his age.

Bay Steve her zaman yaşının biraz önündedir.

Well, chronologically.

Kronolojik olarak.

Oh yes. Chronologically, yes.

Oh evet. Kronolojik olarak, evet.

When it comes to age, there's two definitions of age, by the way, chronologically means

Yaş söz konusu olduğunda, yaşın iki tanımı vardır, bu arada, kronolojik olarak

in the order of numbers state.

sayıların sırasına göre ifade edilir.

Yes. So quite often as dates in the form of numbers.

Evet. Sayı biçimindeki tarihler kadar sık ​​​​sık.

So maybe your age, your year, your date of birth, my age,

Yani belki sizin yaşınız, sizin yılınız, sizin doğum tarihiniz, benim yaşım, benim

the year of my birth and also the date.

doğum yılım ve ayrıca tarih.

So chronological order means

Yani kronolojik sıra,

just in the order that those dates or times come from.

tam da o tarih veya saatlerin geldiği sıra anlamına gelir.

Cronus.

Kronos.

Yes, Cronus. The God of time.

Evet, Kronos. Zamanın tanrısı.

True.

Yes, it is.

Doğru.

Evet öyle.

There we go. So, yes, chronologically.

Oraya gidiyoruz. Yani, evet, kronolojik olarak.

So in terms of time measurement, Mr.

Yani zaman ölçümü açısından, Bay

Duncan is about four years older than me.

Duncan benden yaklaşık dört yaş büyük.

Yes, but then you can also measure your age biologically.

Evet, ama o zaman yaşınızı biyolojik olarak da ölçebilirsiniz.

How do you.

nasılsın

Because some people. Yes.

Çünkü bazı insanlar. Evet.

Age at different rates.

Farklı oranlarda yaş.

There's somebody two people who are the same age,

Aynı yaşta iki kişi var,

maybe they're 20.

belki 20'dirler.

There were two people over, say 60, for example. Yes.

60'ın üzerinde iki kişi vardı mesela. Evet.

As if you're 20.

Sanki 20 yaşındasın.

It's to make you know, if you're 20, you're 20.

20 yaşındaysan 20 yaşındasın demek için.

But as you get older, some people look after themselves better.

Ama yaşlandıkça bazı insanlar kendilerine daha iyi bakarlar.

Then they tend to exercise.

Daha sonra egzersiz yapmaya yönelirler.

Maybe they don't they don't smoke.

Belki de bilmiyorlar, sigara içmiyorlar.

They don't drink much.

Pek içmezler.

So they will actually age slightly slower.

Yani aslında biraz daha yavaş yaşlanacaklar.

So if you had two twins,

Yani iki ikiziniz olsaydı,

so genetically they would be identical

yani genetik olarak birbirinin aynı olurdu

but one smoke and drank all his life and never did any exercise and the other one didn't.

ama biri hayatı boyunca sigara ve içki içti ve hiç egzersiz yapmadı, diğeri ise yapmadı.

The one that did all the bad things. Okay, bad things.

Bütün kötü şeyleri yapan. Tamam, kötü şeyler. Hücreleri

Some of them, you know, would probably be older

filan ölçseydiniz, bazıları biyolojik olarak muhtemelen daha eski olurdu

biologically if you were to measure the cells and everything.

.

Yes. So, you know, if Mr.

Evet. Yani, Bay

Duncan is for years younger than me, but maybe you've caught me up biologically.

Duncan benden yaşça küçük olsa da, belki de beni biyolojik olarak yakalamışsındır.

I mean, I don't care.

Yani, umrumda değil.

I don't care that people know my age, by the way.

Bu arada insanların yaşımı bilmesi umurumda değil.

It doesn't bother me very much. So I am today.

Beni çok rahatsız etmiyor. Bugün de öyleyim.

I am 57.

57 yaşındayım.

Pardon.

Pardon.

Oh, okay.

Tamam.

Steve 3737.

Steve 3737.

Well, I can't be if I'm four years younger than you.

Senden dört yaş küçüksem olamam.

I'm just you and Mr.

Ben sadece senim ve Bay

Steve is 60, 61.

Steve 60, 61.

60, 61, right.

60, 61, doğru.

Oh, Steve, stop doing that.

Steve, bunu yapmayı bırak.

You're overloading them like, oh, it doesn't matter.

Onları aşırı yüklüyorsun, oh, önemli değil.

It does.

It doesn't mind if I do so.

öyle

Bunu yaparsam sorun olmaz.

So we're always worried about the mike.

Bu yüzden her zaman mikrofon için endişeleniyoruz.

So I don't I don't care if people know my age.

Yani insanların yaşımı bilmesi umurumda değil.

It doesn't really bother me.

Beni gerçekten rahatsız etmiyor.

And especially these days because we've, we've been listening

Ve özellikle bu günlerde

to some very interesting conversations about age

yaşla ilgili çok ilginç konuşmalar dinliyoruz

and now 70 is the new 40

ve şimdi 70 yeni 40

and 50 is the new 30.

ve 50 yeni 30.

So there are people now who are who are living longer.

Yani artık daha uzun yaşayan insanlar var.

But not only that, they are also having much more active lives

Ama sadece bu da değil, aynı zamanda çok daha aktif hayatlar yaşıyorlar

and staying healthy or more healthy than in the past.

ve sağlıklı kalıyorlar ya da geçmişe göre daha sağlıklılar.

But we know people, Steve, who are half our age and they look terrible.

Ama bizim yarı yaşlarımızda ve korkunç görünen insanlar tanıyoruz Steve.

Exactly. It's very strange.

Kesinlikle. Çok garip.

So we don't know what the secret is.

Yani sırrın ne olduğunu bilmiyoruz. Size

I will let you in on one secret.

bir sır vereceğim.

Steve's sister is obsessed with my skin.

Steve'in kız kardeşi cildime takıntılı.

Yes, she. She.

Evet o. O.

Whenever I see your sister, she always looks at me like this.

Ablanı ne zaman görsem, bana hep böyle bakıyor.

This is.

This is what Steve sister does.

Bu.

Steve ablanın yaptığı bu. o

She's.

She's she's always looking at my face and the skin on my face.

O her zaman yüzüme ve yüzümdeki cilde bakıyor.

And when we went to the wedding about three weeks ago,

Ve yaklaşık üç hafta önce düğüne gittiğimizde, kız

your sister asked Duncan things on me.

kardeşin Duncan'a benim hakkımda sorular sordu.

Duncan,

Duncan,

what is, what is what do you do with your skin?

ne oldu, cildini ne yapıyorsun?

Your face, the skin on your face?

Yüzün mü, yüzündeki ten mi?

What do you do with it?

Onunla ne yapıyorsun?

How do you keep it looking so great?

Nasıl bu kadar harika görünmesini sağlıyorsun?

She said, you have no lines.

Çizginiz yok dedi.

And the answer is the answer is water.

Ve cevap, cevap sudur.

Very little. Yes, I don't really do much to it.

Çok az. Evet, pek bir şey yapmıyorum.

The only thing I do sometimes is give it a little a little scrub, facial scrub.

Bazen yaptığım tek şey ona biraz peeling yapmak, yüz peelingi yapmak.

Yeah. So that's it. But that's now and again.

Evet. İşte bu kadar. Ama bu şimdi ve tekrar.

So I use I use soap, water.

Bu yüzden sabun, su kullanıyorum.

That's it really.

Gerçekten bu kadar.

But you see, it is all down to your parents if you are lucky enough to have

Ama görüyorsun, anne baban olacak kadar şanslıysan, her şey

parents.

anne babana bağlı.

You see, your mother has got lovely skin.

Görüyorsun, annenin çok güzel bir cildi var.

You know, it's very well it's not it's not so good now.

Biliyorsun, çok iyi değil, şimdi o kadar iyi değil.

But it was.

Ama öyleydi.

Yes, yes, my, my, my, my mother

Evet, evet, benim, benim, benim, annem

and your sister and my sister.

ve senin kız kardeşin ve benim kız kardeşim.

And I suppose really in my family there is longevity as well.

Ve sanırım gerçekten benim ailemde de uzun ömür var.

So everyone in my family did live to what

Yani ailemdeki herkes bizim

we like to call a ripe old age.

olgun bir yaşlılık dediğimiz zamana kadar yaşadı.

It's a great word, isn't it? Ripe, yes.

Harika bir kelime, değil mi? Olgun, evet.

So if a person lives to a ripe old age,

Yani bir insan olgun bir yaşa kadar yaşıyorsa,

it means they live to well, they live until they're very old.

bu onun iyi yaşadığı, çok yaşlanana kadar yaşadığı anlamına gelir.

And quite often we say that that person stayed maybe active or healthy

Ve sık sık, o kişinin olgun bir yaşa kadar aktif veya sağlıklı kaldığını söyleriz

until a ripe old age.

. 25 Ağustos'ta

It's loses Lewis's wife's birthday

Lewis'in karısının doğum gününü kaybeder

on the 25th, the 25th of August.

.

Lewis I haven't done it yet, have I, today.

Lewis Henüz yapmadım, değil mi, bugün.

Wait there a second. Lewis. Mendez

Bir saniye orada bekleyin. Lewis. Mendez

is here today.

bugün burada.

I've never been here when you've done that.

Sen bunu yaptığında ben hiç burada bulunmadım.

Yes, that's what it is.

Evet, olan bu.

That's what it sounds like.

Kulağa öyle geliyor.

So is that the 25th of August?

Yani 25 Ağustos mu?

Lewis Yeah, presuming it is, is anyone's birthday today.

Lewis Evet, öyle olduğunu varsayarsak, bugün birinin doğum günü.

Yes. Well, it's not just yours.

Evet. Sadece senin değil.

Is there anybody watching today whose birthday it is today?

Bugün doğum günü olan izleyen var mı ?

It's my birthday. Pretty. We know it's your birthday.

Benim doğum günüm. Tatlı. Doğum günün olduğunu biliyoruz.

I wonder if there are any other celebrities

Acaba

having their birthday today besides me?

benden başka bugün doğum günü olan ünlü var mı?

Yeah, well, do you want to.

Evet, peki, ister misin? Sizi doğum gününüz için satın alarak ne kadar cömert

Do you want me to show the lovely viewers what I was

davrandığımı sevimli izleyicilere göstermemi ister misiniz

so amazingly generous

in buying you for your birthday?

?

Well, let's not go too far.

Pekala, çok uzağa gitmeyelim.

What about sharing a card?

Kart paylaşmaya ne dersiniz?

Okay, just a moment.

Tamam, bir saniye.

I've got something else to show just very briefly.

Çok kısaca gösterecek bir şeyim daha var.

Watch this, everyone.

Herkes bunu izlesin.

It is my birthday today.

Bugün benim doğum günüm.

If you want to make a donation, you can.

Bağış yapmak istersen, yapabilirsin.

We've had some lovely super chats and also

Bazı güzel süper sohbetler yaptık ve ayrıca

you can send a donation to my PayPal.

PayPal'ıma bağış gönderebilirsiniz.

The address is underneath because today it's my birthday. Oh,

Adres aşağıda çünkü bugün benim doğum günüm. Oh

yes. Happy birthday.

evet. Doğum günün kutlu olsun. Ne

You didn't you didn't see what I did, did you know, lots of lovely balloons went by.

yaptığımı görmedin, biliyor muydun , bir sürü güzel balon geçti.

Oh, I didn't see the balloons.

Oh, balonları görmedim.

Say balloons.

Balonlar söyle.

Yes, some lovely balloons.

Evet, bazı sevimli balonlar.

I went to a lot of. Oh, I just saw it on TV.

çoğuna gittim Ah, az önce televizyonda gördüm.

The playback.

oynatma.

The playback, which is a 10 seconds behind what actually goes out.

Gerçekte neyin dışarı çıktığının 10 saniye gerisinde olan oynatma.

That's nice. Just everybody.

Bu güzel. Sadece herkes.

That picture is going to be 44 on Wednesday next week.

Bu resim önümüzdeki hafta Çarşamba günü 44 olacak.

Oh, okay. Well, happy birthday to Petra. So.

Tamam. Pekala, Petra'nın doğum günü kutlu olsun. Bu yüzden.

So you are also a lion as well?

Demek sen de bir aslansın?

I am a lion, Leo.

Ben bir aslanım Aslan.

The lion, apparently Leo's.

Aslan, görünüşe göre Leo'nun.

No, I don't believe in astrology, but apparently Leo's.

Hayır, astrolojiye inanmıyorum ama görünüşe göre Leo'nunki.

They say they are very deep, creative types.

Çok derin, yaratıcı tipler olduklarını söylüyorlar.

Yeah, same.

Aynen.

So maybe it is true. So and quite deep.

Yani belki de doğrudur. Yani ve oldukça derin.

Oh, time would you say I'm deep and creative?

Oh, zaman derin ve yaratıcı olduğumu söyler misin?

Oh well, you are definitely creative.

Oh, kesinlikle yaratıcısın.

Otherwise you would not have created this live stream.

Aksi takdirde bu canlı akışı oluşturamazdınız.

Everything.

Her şey.

Pedro, are you really 20?

Pedro, gerçekten 20 yaşında mısın?

Pedro? 20.

Pedro mu? 20.

No, I think he means the 20th I oh, maybe the 20th of August.

Hayır, sanırım 20 Ağustos'u kastediyor , belki 20 Ağustos'u.

Is that true.

Is that your birthday then?

Bu doğru mu.

O zaman senin doğum günün mü?

Is your birthday on the 20th of August.

20 Ağustos doğum günün mü?

We could be on. Are we on. What date is it today? 12th.

Açık olabiliriz. açık mıyız Bugün günlerden ne? 12.

That's it.

Bu kadar.

Well, I'm only joking.

Sadece şaka yapıyorum.

You should know the date. I'm joking. It's the 12th.

Tarih bilmelisin. Şaka yapıyorum. Ayın 12'si.

Yes, it's at eight days time.

Evet, sekiz gün sonra.

You had to use your fingers to work that out.

Bunu çözmek için parmaklarını kullanman gerekiyordu.

I just did it for comic effect.

Sadece komik efekt için yaptım.

I do worry sometimes about you. I really do.

Bazen senin için endişeleniyorum. Gerçekten yaptım.

That's. That's good, though. That's very good. If.

bu Yine de bu iyi. Çok iyi. Eğer.

If it is your birthday this month, please let us know on the live chat.

Bu ay doğum gününüzse, lütfen canlı sohbette bize bildirin.

Wouldn't that be nice?

Bu güzel olmaz mıydı?

When's the 20th? Is that not well?

20'si ne zaman? Bu iyi değil mi?

It's the 12th. Sunday.

Ayın 12'si. Pazar.

It's eight days from now.

Bundan sekiz gün sonra. Şu andan

It's one more than a week from now.

itibaren bir haftadan fazla zaman var.

It's a Saturday then isn't it. Yes. Okay, fine.

Cumartesi o zaman değil mi? Evet. Tamam iyi.

That said.

Oh, it'll just be said.

Bahsedilen.

Oh, sadece söylenecek.

We will have to celebrate on the Sunday. Yes.

Pazar günü kutlamak zorunda kalacağız. Evet.

And for everybody else's birthday who who is next week

Ve diğer herkesin doğum günü için, örneğin gelecek hafta kim olduğunu

I can picture for example,

hayal edebiliyorum,

then we'll have

o zaman

to have another this to go on and on couldn't it. Yes.

bunu devam ettirmek için bir tane daha yapmamız gerekecek, değil mi? Evet.

People are talking about Zodiac signs now.

İnsanlar artık burçlardan bahsediyor.

Yes. Good.

Evet. İyi.

Which is good

Bu iyi

because it's something to talk about.

çünkü konuşacak bir şey var.

Yes, but it's certainly it's but well, a lot of people do still believe in astrology.

Evet, ama kesinlikle öyle ama pek çok insan hala astrolojiye inanıyor.

I don't particularly because every day

Bilmiyorum çünkü her gün

you might read the newspaper, Steve, and you see these all of the star signs.

gazete okuyor olabilirsin Steve ve tüm bu burçları görüyorsun.

And there is always someone who tries to foresee the future

Ve her zaman geleceği görmeye çalışan

or maybe to talk about what will happen today if you are a certain star sign.

veya belli bir yıldız burcuysanız bugün ne olacağı hakkında konuşmaya çalışan biri vardır .

Talking of which, last night we went into the guard

Konu açılmışken, dün gece nöbetçiye gittik

and we were trying to see the beautiful.

ve güzeli görmeye çalışıyorduk.

The beautiful persons.

güzel insanlar

Yes, the beautiful.

Evet güzelim

Did you see any last night?

Dün gece gördün mü?

Were you looking outside now? We were trying to look.

Şimdi dışarıya mı bakıyordun? bakmaya çalışıyorduk.

We were trying to see.

görmeye çalışıyorduk.

But unfortunately, though, it was still a little light.

Ama ne yazık ki, yine de biraz hafifti.

So unfortunately, during the summer months, it never really goes completely dark here

Ne yazık ki, yaz aylarında burası hiçbir zaman tamamen kararmaz

because as it gets dark, suddenly the sun is already starting to come up.

çünkü hava kararırken birdenbire güneş yükselmeye başlar.

So it never actually stays, stays completely dark.

Yani aslında asla kalmaz, tamamen karanlık kalır.

And there's a very bright moon

Ve ufukta görünmeye başlayan çok parlak bir ay var

which was starting to come up

on the horizon.

.

So that was causing a lot of light pollution. Yes.

Bu da çok fazla ışık kirliliğine neden oluyordu. Evet.

So it was difficult to see the lovely meteor was.

Bu yüzden sevimli meteorun olduğunu görmek zordu.

Yes, last night. But we did see a few.

Evet, dün gece. Ama birkaç tane gördük.

I saw one, if you see one.

Bir tane gördüm, eğer bir tane görürsen.

So at the moment there is also a supermoon.

Yani şu anda bir de süper ay var.

They call it a supermoon.

Buna süper ay diyorlar.

But but each one has their own special name, depending on which month it is.

Ancak her birinin hangi ay olduğuna bağlı olarak kendi özel adı vardır. Bu

So this month the supermoon is called the Sturgeon Moon.

yüzden bu ay süperaya Mersin Balığı Ayı deniyor.

Did you know that?

Bunu biliyor muydun?

And there won't be another one.

Ve bir tane daha olmayacak.

There isn't another supermoon until next July.

Gelecek Temmuz'a kadar başka bir süper ay yok.

So make the most of the supermoon

Bu yüzden süper aydan en iyi şekilde yararlanın

because there won't be another one until next next year.

çünkü gelecek yıla kadar başka bir süper ay olmayacak.

Next July. Yes.

Önümüzdeki Temmuz. Evet.

Thank you, Magdalena,

for reminding people to please like Mr.

İnsanlara Bay Duncan'ın videolarını beğenmelerini hatırlattığın için teşekkürler Magdalena

Duncan's videos.

.

Pedro mentioned it earlier as well.

Pedro bundan daha önce de bahsetmişti.

So thank you both for encouraging people to like the videos.

İnsanları videoları beğenmeye teşvik ettiğiniz için ikinize de teşekkür ederim .

It's a simple thing, but it does help Mr.

Bu basit bir şey, ancak Bay

Duncan click to get noticed more in this huge YouTube

Duncan'ın bir şeyler yapan ve benzer şeyler yapan pek çok insanın olduğu bu devasa YouTube kanalında daha fazla fark edilmesi için tıklamasına yardımcı oluyor

channel where there are so many other people doing things and the likes.

.

Help Mr. Demi to get noticed. Yes.

Bay Demi'nin dikkat çekmesine yardım edin. Evet.

So give me a like Mr.

Öyleyse bana Bay Duncan gibi bir şey ver

Duncan, if you see me, you like this. If you don't want to.

, eğer beni görürsen, bunu seversin. Eğer istemiyorsan.

Thanks a lot.

If you don't want to give a donation, you can just give it like

Çok teşekkürler.

Bağış yapmak istemiyorsanız,

they are just as valuable they are.

onlar kadar değerliymiş gibi verebilirsiniz.

To be honest.

Dürüst olmak gerekirse.

And Christina says that she is on a mountain.

Ve Christina bir dağda olduğunu söylüyor.

Oh, okay.

Tamam. Açık

I'm outdoors on the mountain,

havada dağdayım

but difficult to watch you now, but want to celebrate your birthday?

ama şimdi seni izlemek zor ama doğum gününü kutlamak ister misin?

How lovely, Christina.

Ne kadar güzel Christina. Gelip Bay Duncan'a mutlu yıllar dilemek için

Isn't that lovely to make that effort to come on and wish Mr.

bu kadar çaba sarf etmek ne hoş değil mi

Duncan happy birthday?

?

Because you're all such lovely people.

Çünkü hepiniz çok sevimli insanlarsınız.

Perhaps the signal isn't very good if you are.

Belki de sinyal çok iyi değildir.

A lot of people think if you go high up, then your phone signal will be better.

Pek çok insan, yükseğe çıkarsan telefon sinyalinin daha iyi olacağını düşünür.

But in fact quite often it's worse

Ama aslında çoğu zaman daha kötüdür

because you are then above the signal.

çünkü o zaman sinyalin üzerindesinizdir.

So you can either be blocked

Yani

by a signal because of a hill or a mountain.

bir tepe veya dağ nedeniyle bir sinyal tarafından engellenebilirsin.

But if you go to the top of a mountain or a hill,

Ancak bir dağın veya tepenin zirvesine çıkmanız,

it doesn't necessarily mean your your mobile phone signal will be better quite often.

cep telefonunuzun sinyalinin sıklıkla daha iyi olacağı anlamına gelmez. Daha da

It will be worse because you are high up and the signal is below you.

kötü olacak çünkü sen yukarıdasın ve sinyal senin altında.

So you can actually be above the signal.

Yani aslında sinyalin üzerinde olabilirsiniz.

And it is Louis, his wife's birthday on the 25th of August. Wow.

Ve 25 Ağustos Louis'in karısının doğum günü. Vay. Ağustos ayında doğum günlerini de kutlayan

I didn't realise that there was so many viewers also celebrate their birthday in August.

bu kadar çok izleyici olduğunu fark etmemiştim .

That's amazing. We had some last week, didn't we? Yeah.

Bu harika. Geçen hafta biraz yaşadık, değil mi? Evet.

So in most days, yes.

Yani çoğu gün, evet.

One person had it on the third.

Üçüncüsünde bir kişi vardı. 3 Ağustos'ta doğum

I can't remember who if you had your birthday

gününüz kimin olduğunu hatırlayamıyorum

on the 3rd of August, please let me know because I know someone.

, lütfen bana bildirin çünkü birini tanıyorum.

Someone said, Mr.

Birisi, Bay

Duncan, we we've got a birthday on the third.

Duncan, üçüncüde doğum günümüz var dedi.

So, Christina, I want to know,

Christina, bilmek istiyorum,

are you actually are you what are you doing on the mountain?

gerçekten sen misin, dağda ne yapıyorsun?

And what is the name?

Ve adı nedir?

And are you just going for a walk or are you on a bike?

Ve sadece yürüyüşe mi çıkıyorsun yoksa bisiklete mi biniyorsun?

Are you are you in a four by four?

Dörde dörtte misin?

Maybe you are climbing up the side.

Belki de yan tarafa tırmanıyorsun.

Yes with ropes using a long rope like we like Tom Cruise.

Evet, Tom Cruise'u sevdiğimiz gibi uzun bir ip kullanarak iplerle.

We don't want you to have, you know, a nasty accident while watching it. Mr.

Bunu izlerken kötü bir kaza geçirmenizi istemiyoruz. Bay

Duncan, please, you know, very guilty.

Duncan, lütfen, çok suçlu.

Yeah. Don't do that.

Evet. Bunu yapma.

So I'm taking.

Yani alıyorum.

I'm guessing it's quite safe. Oh, you.

Sanırım oldukça güvenli. Ah sen.

He didn't seem sure. We.

Emin görünmüyordu. Biz.

Of course. It's my birthday today. Moving on a little bit.

Elbette. Bugün benim doğum günüm. Biraz ilerle.

We ought to have a birthday register.

Bir doğum günü defterimiz olmalı.

Yes. Like they do at work.

Evet. İş yerinde yaptıkları gibi.

Does everyone's or all the regular people that come on and watch us.

Gelip bizi izleyen herkes mi yoksa tüm normal insanlar mı? Uygun şekilde kutlayabilmemiz için

We ought to know when everybody's birthday is so that we can celebrate appropriately.

herkesin doğum gününün ne zaman olduğunu bilmeliyiz .

Can I just say one?

Sadece bir tane söyleyebilir miyim?

Well, I suppose a situation that a lot of people find frustrating is

Pekala, pek çok insanın sinir bozucu bulduğu bir durum olduğunu varsayalım,

if you work in an office, an office space with lots of other people,

eğer bir ofiste, bir ofis alanında ve bir sürü başka insanla çalışıyorsanız, etrafınızda çalışan

you might find that if there are lots of people

birçok insan varsa

working around you, that there is at least one person having their birthday

, en azından bir tane olduğunu görebilirsiniz. belirli bir süre içinde doğum günü olan bir kişi

during a certain period of time and you might find that you have to keep buying.

ve satın almaya devam etmeniz gerektiğini fark edebilirsiniz.

Yes. Presents and very annoying and birthday cakes all the time

Evet. Sürekli hediyeler ve çok sinir bozucu ve doğum günü pastaları

because all of the people at work around you, it gets a little frustrating.

çünkü etrafınızda çalışan tüm insanlar biraz sinir bozucu oluyor.

We have in our team at work, we haven't done it

İş yerinde ekibimizde var,

very much recently, but there was always like a birthday monitor.

son zamanlarda çok fazla yapmadık ama doğum günü nöbeti gibi hep vardı.

Oh, okay.

So somebody was assigned the task of monitoring

Tamam.

Böylece birisine,

and finding out when everybody's birthdays and then organise

herkesin doğum günlerini izleme ve bulma ve ardından

icing cards or something like that or that it gets.

buzlanma kartları veya buna benzer bir şey düzenleme görevi verildi.

It's all right at first, but then it just gets a little tedious

İlk başta her şey yolunda, ama sonra

when every week you've got to say happy birthday to,

her hafta doğum günün kutlu olsun demek zorunda kaldığında,

you know, if it's a special one.

bilirsin, eğer özel bir haftaysa, biraz sıkıcı oluyor.

Yes, maybe 30 or 40, 50/60, that sort of thing.

Evet, belki 30 veya 40, 50/60, bu tür şeyler.

Yeah, fine.

Evet güzel.

But you know, it just every other day it's

Ama bilirsiniz, iki günde bir

somebody's birthday when there's a large workforce

birinin doğum günüdür, büyük bir iş gücü vardır

and it just gets a little and the same thing is

ve iş gücü biraz artar ve aynı şey

when somebody has a baby, they want terminations.

birinin bebeği olduğunda işten çıkarılmak ister.

When somebody like Steve retires or goes for another job, it's just endless.

Steve gibi biri emekli olduğunda veya başka bir işe girdiğinde, bunun sonu gelmez.

Okay? Except. Except for today.

Tamam aşkım? Hariç. Bugün hariç.

Can I just say.

Sadece söyleyebilir miyim?

Except for today.

Bugün hariç.

Today you are free to

Bugün

to donate, please.

bağış yapmakta özgürsünüz, lütfen.

Yeah. You almost sound like you are putting everyone off.

Evet. Neredeyse herkesi erteliyormuşsun gibi konuşuyorsun.

Rosa.

Roza.

Rosa is gathering everybody's Rosa has assigned herself as the birthday monitor.

Rosa herkesi topluyor Rosa kendini doğum günü gözetmeni olarak atadı.

Okay, so thank you for that, because I didn't want to do it.

Tamam, bunun için teşekkür ederim çünkü bunu yapmak istemedim.

Two things that I would love to do.

Yapmayı çok istediğim iki şey.

I would love to have a big map of the world

Dünyanın büyük bir haritasına sahip olmayı çok isterim

and maybe on the wall in here or somewhere,

ve belki buradaki duvarda veya bir yerlerde

or maybe a little graphic that I can show.

veya belki gösterebileceğim küçük bir grafik.

And I would love to know where everyone is in the world

Ve

so we can look at any country to do that.

bunu yapmak için herhangi bir ülkeye bakabilmemiz için dünyadaki herkesin nerede olduğunu bilmek isterim.

And we would know exactly where everyone was not not for any reason.

Ve herhangi bir nedenle herkesin nerede olmadığını tam olarak bilirdik .

We're not going to come around and spy on you, but because we would just like to know where you are.

Gelip sizi gözetlemeyeceğiz, çünkü sadece nerede olduğunuzu bilmek istiyoruz.

It's very hard to remember all of the location and of everyone watching.

Tüm yeri ve izleyen herkesi hatırlamak çok zor.

That is true and I'm sure you will understand.

Bu doğru ve eminim anlayacaksın.

But it would be great to have a map, a giant map with with with lights on.

Ama bir haritanın olması harika olurdu, ışıkları açık olan dev bir harita.

Well, and then it lights up when somebody is on from their country and.

Peki, ve sonra biri kendi ülkesinden açıkken yanar ve.

Well, no, that's I don't think we could do that.

Şey, hayır, bunu yapabileceğimizi sanmıyorum.

Just just a reference.

Sadece bir referans.

So when I don't know when we see when we see Pedro, we know where he is.

Yani Pedro'yu ne zaman gördüğümüzü bilmediğimizde, onun nerede olduğunu biliyoruz.

When we see Palmira, we know where she is.

Palmira'yı gördüğümüzde nerede olduğunu biliyoruz.

When we see Claudia, we know where she is.

Claudia'yı gördüğümüzde nerede olduğunu biliyoruz.

Is Claudia here today?

Claudia bugün burada mı?

I haven't seen Claudia, so she's probably at this minute

Claudia'yı görmedim, o yüzden muhtemelen şu anda

looking into somebody's mouth, drilling away.

birinin ağzına bakıyor, deliyor.

Mika. Mika is here.

Mika. Mika burada.

Mika, you never look at the live chat well because I keep I'm looking at it. Mr.

Mika, canlı sohbete hiç iyi bakmıyorsun çünkü ben bakıyorum. Bay

Juncker I'm I hold it back on the things that I want to comment and say,

Juncker, yorum yapmak ve söylemek istediğim şeyleri geride tutuyorum,

look, Rosa has gathered all the information.

bakın, Rosa tüm bilgileri topladı.

Petra on the 17th, okay.

17'sinde Petra, tamam.

Magdalena on the 19th. Pedro on the 20th.

19'unda Magdalena. Pedro 20'sinde.

Lewis Vice the 25th time they're the 27th

Lewis Vice 25. kez 27.

and Rosa's on the 30th.

ve Rosa 30. sırada.

So all those I want to take a screenshot of that. Mr.

Yani tüm bu bir ekran görüntüsü almak istiyorum. Bay

Duncan how do we do, Steve, right there.

Duncan nasılız, Steve, tam orada.

Let me just do it because Steve is going to take a screenshot.

Bırakın yapayım çünkü Steve bir ekran görüntüsü alacak.

I don't know why, because he's never going to look at this again.

Nedenini bilmiyorum çünkü buna bir daha asla bakmayacak.

That's not very nice.

Bu hoş değil.

Let me just save that.

Bunu kaydetmeme izin ver.

Save two photos that he can.

Yapabileceği iki fotoğrafı kaydedin.

It's safe now. We've got a screenshot. Yes.

Artık güvende. Elimizde bir ekran görüntüsü var. Evet.

So even though it's his birthday on the seventh, well I'll have to go out on the seventh at my place.

Bu yüzden, ayın yedinci günü onun doğum günü olmasına rağmen, yedinci gün benim evime gitmem gerekecek.

Mika. Mika.

Mika. Mika.

We celebrated

my granddaughter's second birthday on the 7th of August.

Torunumun ikinci doğum gününü 7 Ağustos'ta kutladık. İşte

So here is here. Yes.

burada. Evet.

Hello, Claudia.

Merhaba Claudia.

Claudia is here.

Claudia burada.

We thought for a moment maybe you were working.

Bir an belki çalışıyorsundur diye düşündük.

You see, we thought maybe you had your had your hands in someone's mouth causing someone pain and discomfort.

Bakın, belki de ellerinizi birinin ağzına sokup birine acı ve rahatsızlık vermişsinizdir diye düşündük.

Yes, I had that last week. Maybe joking.

Evet, bunu geçen hafta yaşadım. Belki şaka.

You have to go to the dentist.

Dişçiye gitmelisin.

I'm sure Claudia is the most gentle and of dentists and doesn't cause any pain and suffering.

Eminim Claudia en nazik ve diş hekimidir ve herhangi bir acıya ve ıstıraba neden olmaz.

You know, I sometimes imagine that dentists

Biliyor musun,

I sometimes imagine dentists enjoy their job, especially when they cause pain.

bazen diş hekimlerinin işlerinden zevk aldıklarını düşünüyorum, özellikle de ağrıya neden olduklarında.

Here's something this is an interesting observation about my dentist.

İşte dişçim hakkında ilginç bir gözlem.

Yes. Right.

Evet. Sağ. Anladığım

That I get I've been going to this dentist now probably for about ten years.

kadarıyla, muhtemelen yaklaşık on yıldır bu dişçiye gidiyorum.

Does he does he do your your treatment naked?

Tedavinizi çıplak mı yapıyor? Hayýr.

No. So

Yani o,

he was quite he took over from somebody else.

baþkasýndan devraldý.

So he was when he started, he was probably, I would say about 25, 26.

Başladığında öyleydi, muhtemelen 25, 26

Okay, Slim, you know, and I've noticed now

over the years, he has got fatter and fatter.

yaşlarındaydı.

He's put on a lot of weight to such an extent now that when he's working on my teeth,

O kadar çok kilo aldı ki, artık dişlerim üzerinde çalışırken, tek

all I can feel is his belly

hissedebildiğim göbeğinin yan

pressing into the side of my

in to my side, which isn't particularly nice, you know.

tarafıma doğru bastırması, ki bu pek hoş değil, bilirsiniz.

So he's working on me now.

Yani şimdi benim üzerimde çalışıyor.

He's got so overweight that he can't

O kadar kilolu ki,

if Belly is pushing into me as he's doing my teeth and I'm just aware of that.

Belly dişlerimi yaparken beni itiyorsa yapamaz ve ben bunun farkındayım.

I don't like it.

hoşuma gitmedi

I'm not a fan.

Ben hayran değilim.

I, my dental hygienist

Ben, diş hijyenistim

and lady, I can feel her boobs.

ve hanımefendi, göğüslerini hissedebiliyorum.

Good grief.

İyi keder.

Sometimes they press against me.

Bazen bana baskı yapıyorlar.

Well, I've noticed that some women, some I'm not somebody that doesn't like to press their boobs kind.

Pekala, fark ettim ki bazı kadınlar, bazılarının göğüslerini sıkmaktan hoşlanmayan biri değilim.

I tell my story up against you.

Sana karşı hikayemi anlatıyorum.

One element is the right to have you things about you.

Bir unsur, sizinle ilgili şeylere sahip olma hakkıdır.

I thought you finished. I thought you finished. Yes. Yes.

Bitirdin sanmıştım. Bitirdin sanmıştım. Evet. Evet.

When she's leaning over to get to the back of my mouth, she presses right against me.

Ağzımın arkasına uzanmak için eğildiğinde, bana doğru bastırdı.

Not on purpose. Don't get the wrong idea.

Bilerek değil. Yanlış bir fikre kapılmayın.

But I can feel her boobs boobs pressing against me, I think.

Ama göğüslerinin bana baskı yaptığını hissedebiliyorum sanırım.

I'm sure some men would really like that.

Eminim bazı erkekler bundan gerçekten hoşlanır.

I might.

Olabilir.

Maybe some women as well they might.

Belki bazı kadınlar da olabilir.

But Victorian sexual harassment, I don't know.

Ama Viktorya dönemine ait cinsel taciz, bilmiyorum.

Victoria. Victoria, hello.

Victoria. Victoria, merhaba. Şu anda süper sohbet üzerinden gelen

Thank you very much for your lovely donation coming through now on the super chat.

güzel bağışınız için çok teşekkür ederim .

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

You can donate through the super chat or

Süper sohbet aracılığıyla bağışta bulunabilirsiniz veya

there is also an address going underneath just for today.

altta sadece bugün için bir adres de var .

Just today, because it's my birthday and to be honest with you, I want to carry on

Daha bugün, çünkü bugün benim doğum günüm ve size karşı dürüst olmak gerekirse,

doing this free of charge

bunu ücretsiz olarak yapmaya devam etmek istiyorum

or else, well, maybe in the future I won't be able to do it for free.

, yoksa belki gelecekte bunu ücretsiz olarak yapamayacağım.

Nico.

Nico.

Nico says congratulations.

Nico tebrikler diyor.

You look 35. Me.

35 görünüyorsun. Ben.

Thank you.

Teşekkür ederim.

And it was nice to hear.

Ve duymak güzeldi.

I'll take that.

Onu alayım.

I'll take it.

Onu alacağım.

$100 here. Hello?

100 dolar burada. Merhaba?

Uh, hoping you are fine. We are. Thank you very much.

Umarım iyisindir. Biz. Çok teşekkür ederim.

And we've also got somebody here who I haven't seen before.

Ayrıca burada daha önce görmediğim biri var.

Uh, Mamadou.

Mamadou.

Mamadou from Egypt,

who is a chemistry teacher.

Kimya öğretmeni olan Mısırlı Mamadou.

And thank you for telling us your name, because we wouldn't have understood that from.

Ve bize adını söylediğin için teşekkür ederim, çünkü bunu nereden anlayamazdık.

From the way you've written it on your.

Üzerine yazdığın şekilde.

What you call that.

Buna ne diyorsun.

Yes, on the little icon on that.

Evet, üzerindeki küçük simgede.

So thank you for telling us.

Bize söylediğin için teşekkürler.

You know, you're not Walter White, are you,

Walter White değilsin, değil mi

because he was a chemistry teacher as well.

çünkü o da bir kimya öğretmeniydi.

You must be very clever to be.

olmak için çok zeki olmalısın.

I loved chemistry at school. Did you?

Okulda kimyayı severdim. yaptın mı En

It was my favourite subject and I used to have

sevdiğim konuydu ve

a lab at home.

evde bir laboratuvarım vardı.

My dad used to buy me all this equipment.

Bütün bu ekipmanları bana babam alırdı.

I used to get it from where he worked and I used to do experiments and everything.

Çalıştığı yerden alırdım ve deney falan yapardım.

I still love doing it as all these chemistry books,

Tüm bu kimya kitapları gibi yapmayı hâlâ seviyorum

but I

ama

don't think you were very good at it because you kept blowing things up.

bunda pek iyi olduğunu düşünmüyorum çünkü sürekli bir şeyleri havaya uçuruyordun.

Well, I did sort of go into making sort of bombs, but.

Şey, bir çeşit bomba yapmaya başladım ama.

No, no, no, you know, just for fun.

Hayır, hayır, hayır, bilirsin, sadece eğlence için.

But I was.

Ama öyleydim.

I wanted to be an industrial chemist.

Endüstriyel kimyager olmak istiyordum.

Oh, okay. Okay.

Tamam. Tamam aşkım.

But I wasn't clever enough, man.

Ama yeterince zeki değildim, dostum.

So maybe if I'd had you as a teacher, I can believe that, because it's quite,

Yani belki seni bir öğretmen olarak alsaydım, buna inanabilirim, çünkü bu oldukça,

you know, when you get to A-level chemistry is alright at O-level, when you start

bilirsin, A seviyesine geldiğin zaman O seviyesinde kimya iyidir,

to get to A-level and beyond it, actually you've got to be quite clever.

A seviyesine ve ötesine geçtiğinde o, aslında oldukça zeki olmalısın.

Same with physics.

Fizik ile aynı.

I have no idea about where is biology.

Biyolojinin nerede olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.

You see, you can do that up to degree level and you can.

Bakın, bunu derece seviyesine kadar yapabilirsiniz ve yapabilirsiniz.

You don't have to be quite too clever.

Çok zeki olmanıza gerek yok.

Yeah, all I did at school was secondary science, which was a bit of everything,

Evet, okulda yaptığım tek şey ortaokul bilimiydi, ki bu her şeyden birazdı

but we never did chemistry.

ama biz hiç kimya yapmadık.

Only the really clever kids got to play with the chemistry sets in the school.

Sadece gerçekten zeki çocuklar okuldaki kimya setleriyle oynayabilirdi.

So I couldn't.

Yani yapamadım. Tek

I all I could do was watch from a distance as they were all heating their little test tubes.

yapabildiğim, hepsi küçük test tüplerini ısıtırken uzaktan izlemekti.

Oh, I used to live over at over there Bunsen burner as well.

Oh, ben de şuradaki Bunsen ocağında yaşardım.

What do you think of this

Bu adam hakkında ne düşünüyorsun

man? Do

? yap

my my father.

babam.

We saw that. Yes.

Bunu gördük. Evet.

Yeah, I'm having trouble.

Evet, sorun yaşıyorum.

The fact that I've chat to you. Okay.

Seninle sohbet ettiğim gerçeği. Tamam aşkım.

So, yeah, my father taught me how to make gunpowder.

Evet, babam bana barut yapmayı öğretti.

Yes. How many fathers do that now?

Evet. Bunu şimdi kaç baba yapıyor?

I'd probably. I'd probably been put into care.

Muhtemelen yapardım. Muhtemelen bakıma alınmıştım. Amerika

There might be a few in the United States doing it.

Birleşik Devletleri'nde bunu yapan birkaç kişi olabilir.

And you could just walk into any chemist is back in the seventies

Ve yetmişlerde

and 1970s in the UK you could just go in, you could buy

ve 1970'lerde Birleşik Krallık'ta herhangi bir kimyagerin içine girip

sodium, nitrate, sulphur

sodyum, nitrat, kükürt satın alabilirdiniz

and then you got you made that, you could buy charcoal, you could make all the ingredients to make gunpowder.

ve sonra bunu yaptırırdınız, odun kömürü alabilirdiniz, hepsini yapabilirsiniz. barut yapmak için malzemeler.

Okay, Steve, the local chemist.

Tamam Steve, yerel kimyager.

All right.

Elbette.

I'm not sure how this fits in with YouTube's terms of service.

Bunun YouTube'un hizmet şartlarına nasıl uyduğundan emin değilim .

Well, you know, so Dad showed me all this is how I used to do this when I was a child, you know?

Yani, babam bana tüm bunları ben çocukken nasıl yaptığımı gösterdi, anlıyor musun?

And I nearly blew myself up. Yes.

Ve neredeyse kendimi havaya uçuruyordum. Evet.

A number of occasions in particular when I started getting onto weedkiller and sugar.

Özellikle ot öldürücü ve şekere başladığımda birkaç kez.

We won't go into that.

Buna girmeyeceğiz.

Okay.

Tamam aşkım.

Steve, again,

Steve, yine söylüyorum,

this is probably a summit we shouldn't be discussing at all.

bu muhtemelen hiç tartışmamamız gereken bir zirve.

It's a love making chemist, just in case.

Her ihtimale karşı sevişen bir kimyager.

We don't want to be responsible for someone out there

Dışarıdaki birinin,

thinking, Oh, okay, so that's what I need.

Oh, tamam, benim ihtiyacım olan bu, diye düşünmesinden sorumlu olmak istemiyoruz.

It's why I don't think that is information that isn't widely available.

Bu nedenle, bunun yaygın olarak bulunmayan bir bilgi olduğunu düşünmüyorum .

Okay, Internet.

Tamam, İnternet.

Okay.

Steve, still you got to get the proportions right.

Tamam aşkım.

Steve, yine de oranları doğru ayarlamalısın.

Otherwise it's sort of attached to him. Permanganate.

Aksi takdirde, ona bir şekilde bağlanır. Permanganat.

Okay, Steve, thanks.

Tamam, Steve, teşekkürler.

Nexium permanganate. That was indeed. Steve

Nexium permanganat. Gerçekten öyleydi. Steve

I've muted.

sessize aldım.

Steve, Steve, you we can't say things like that,

Steve, Steve, sana böyle şeyler söyleyemeyiz

but that muting you glycerine.

ama bu seni gliserinle susturuyor.

Please don't say these things, Steve.

Lütfen böyle şeyler söyleme, Steve.

It's all on the internet.

Hepsi internette.

You can use it, but you know you're not allowed to talk about it here on YouTube.

Bunu kullanabilirsiniz, ancak bunun hakkında burada, YouTube'da konuşmanıza izin verilmediğini biliyorsunuz.

They will they will take away my channel, trust me. Yes.

Kanalımı elimden alacaklar, güven bana. Evet.

We'll get back into that anyway. Right.

Yine de buna geri döneceğiz. Sağ.

I might have to

I might have to do it myself to you.

Bunu sana kendim yapmak zorunda kalabilirim.

So let's have a look at what I've received for my birthday.

O zaman doğum günümde ne aldığıma bir göz atalım.

Because to this, I don't know why this this won't stick your bounty.

Çünkü buna göre, bunun neden ödülünüzü etkilemeyeceğini bilmiyorum.

This won't stick to my hands.

Bu benim elime yapışmayacak.

It's so hot I can't get my little sticker

Hava çok sıcak Küçük çıkartmamı alamıyorum

Stick to my hat It keeps coming off because it's so hot.

Şapkama yapıştır Sürekli çıkıyor çünkü çok sıcak.

Stay on my head. Let's look at your bounty.

Başımda kal. Senin ikramiyene bakalım.

Yes, bounty.

Evet, ödül. Sahip

The amount of stuff that you've got, of course, today is my birthday.

olduğun şeylerin miktarı, elbette, bugün benim doğum günüm.

Can we have the balloons again?

Balonları tekrar alabilir miyiz?

Come on, let's have the balloons.

Hadi, balonları alalım.

Come on, Mr.

Duncan,

Hadi Bay

Duncan, o

are those balloons from helium or is it hydrogen?

balonlar helyumdan mı yoksa hidrojenden mi?

They'll be one of the two, probably helium and hydrogen.

İkisinden biri olacaklar, muhtemelen helyum ve hidrojen.

Exactly.

Kesinlikle.

So that would be something else for you to play around with.

Yani bu, etrafta oynayabileceğin başka bir şey olurdu .

Shall I show you a lovely card?

Sana güzel bir kart göstereyim mi?

Yes. That my mother.

Evet. Bu annem.

How many cards have you had, by the way?

Bu arada kaç tane kartın vardı?

No, it's okay.

Yok, önemli değil.

I have. No, no know.

Sahibim. Hayır, bilmiyorum.

I know you're trying to embarrass me. I'm not trying to.

Beni utandırmaya çalıştığını biliyorum. yapmaya çalışmıyorum

I had two card. Two cards?

İki kartım vardı. İki kart mı?

They're physical.

Physical cards. Yes. Okay.

Onlar fiziksel.

Fiziksel kartlar. Evet. Tamam aşkım.

Yes. Well, but more wishes on the live chat.

Evet. Peki, ama canlı sohbette daha çok dilek.

I did have a few psychic cards, but look how many happy birthdays you've had.

Birkaç psişik kartım vardı ama bak kaç tane mutlu doğum günü geçirdin.

Okay, Jemmy. So we just show the card.

Tamam, Jemmy. Yani sadece kartı gösteriyoruz. İşte

There it is.

burada.

It's not like this is from my mother to Duncan.

Bu annemden Duncan'a değil.

It's not nice.

Hoş değil.

And it's a lovely I think it's.

Ve bence çok güzel.

Is it from a painting?

Bir tablodan mı?

It is from a tapestry.

Bir goblenden.

I think it's actually a screenprint, which is on display

Bence bu aslında

at the Victoria and Albert Museum in London.

Londra'daki Victoria ve Albert Müzesi'nde sergilenen bir serigrafi.

And this has lots of birds and even on the actual print, all of the birds are actually named.

Ve bunda çok sayıda kuş var ve gerçek baskıda bile tüm kuşların isimleri var.

So we know what the names of the birds are.

Böylece kuşların adlarının ne olduğunu biliyoruz.

Absolutely.

Kesinlikle.

But the original is much larger.

Ama orijinali çok daha büyük.

So this is just part of the print.

Yani bu sadece baskının bir parçası.

So there are there is much more to it.

Yani çok daha fazlası var.

So I would like to have a look at that.

O yüzden buna bir bakmak istiyorum.

The name of it is Birds of Many Climbs.

Adı Çok Tırmanış Kuşları.

So it climbs. So that means many

Yani tırmanıyor. Yani bu birçok

different environments, doesn't it?

farklı ortam anlamına geliyor, değil mi?

Yes. Temperatures, temperatures, humidity,

Evet. Sıcaklıklar, sıcaklıklar, nem,

different different different types of climate all around the world.

dünyanın her yerinde farklı farklı farklı iklim türleri.

Climate that's it's so hot countries, cold countries,

İklim o kadar sıcak ülkeler, soğuk ülkeler,

temperate countries temperate.

ılıman ülkeler ılıman.

We're in a temperate country such as mild ish.

Ilıman gibi ılıman bir ülkedeyiz.

Yes. Well, except for today. Except for today.

Evet. Bugün hariç. Bugün hariç.

Except for this summer.

Bu yaz hariç.

So this is lovely.

Yani bu çok güzel.

This is the birthday card I received because it's my birthday today

Bu, bugün benim doğum günüm olduğu için aldığım doğum günü kartı

and it's a beautiful card, nice message.

ve çok güzel bir kart, güzel bir mesaj. Bir

And also there was a donation inside here.

de burada bir bağış vardı.

It was there was kind.

Nazikti.

I spoke to your mum this morning on the phone. Who did it.

Bu sabah annenle telefonda konuştum. Kim yaptı.

She said Mr. Duncan. Mum.

Bay Duncan dedi. Anne.

She doesn't call me. Mr. doesn't know.

Beni aramıyor. Bay bilmiyor.

She doesn't call you Mr. Duncan.

Size Bay Duncan demiyor.

Yes, but you do always.

Evet, ama sen her zaman yaparsın.

Only when I'm on here.

Sadece ben buradayken.

But your mother said, get yourself something nice.

Ama annen kendine güzel bir şeyler al dedi.

Treat yourself, which I think is lovely.

Kendinizi şımartın, bence bu çok güzel. çok

It's lovely.

Did you buy me a card?

güzel Bana

kart mı aldın?

I did, but I've left that upstairs.

Yaptım ama onu üst katta unutmuşum.

Okay, then. So what did you find me today, Steve?

Tamam o zaman. Bugün beni ne buldun Steve?

What did you get for me?

benim için ne aldın

Well, I'm sure my way there is second.

Eminim benim yolum ikincidir.

We have a donation. I'm very sorry about that.

Bir bağışımız var. Bunun için çok üzgünüm.

We missed that.

Bunu kaçırdık.

Hello, Jemmy from Hong Kong.

Merhaba, Hong Kong'dan Jemmy.

Well, at least one of us is watching the live chat.

En azından birimiz canlı sohbeti izliyor.

Is not.

Değil.

I am. I saw it.

Ben. Gördüm.

Jemmy from Hong Kong.

Hong Kong'dan Jemmy.

Best wishes, Mr..

En iyi dileklerimle Bay ..

I hope you two will stay in the pink and continue with this communication.

Umarım ikiniz pembe içinde kalır ve bu iletişime devam edersiniz.

I'll all commission.

Hepsini görevlendireceğim.

You can give me your live stream and lessons. P.S.

Bana canlı yayınınızı ve derslerinizi verebilirsiniz. Not:

Did anyone mention Peter Sampras who shares the same birthday as you?

Sizinle aynı doğum gününü paylaşan Peter Sampras'tan bahseden oldu mu?

Pete Sampras is the tennis player.

Pete Sampras tenisçidir.

Yes, Pete Sampras.

Evet, Pete Sampras.

So is he still playing? I have no idea.

Yani hala oynuyor mu? Hiçbir fikrim yok.

You think he is anymore?

Sence artık öyle mi? Bana

Don't ask me about tennis.

tenis hakkında soru sorma.

I don't know any Sampras. It's a famous name,

Hiç Sampra bilmiyorum. Ünlü bir isim

but I don't think he's sort of.

ama bence öyle değil. Şu

Is he currently playing Jemmy?

anda Jemmy'yi mi oynuyor?

Please tell us at this moment, is he at the moment playing tennis on a tennis court somewhere?

Lütfen bize şu anda söyleyin, şu anda bir yerlerde bir tenis kortunda tenis oynuyor mu?

He might be because I've heard he likes tennis very much.

Tenisi çok sevdiğini duyduğum için olabilir.

Thank you very much for your lovely donation as well.

Güzel bağışınız için de çok teşekkür ederim.

Jemmy in Hong Kong.

Hong Kong'da Jemmy. Bu arada

If you don't want to use the super chat

süper sohbeti kullanmak istemiyorsanız

by the way, you can also make a donation there, PayPal

, orada da bağış yapabilirsiniz, PayPal

and there is the address as well.

ve adres de var.

All donations, they all go towards this,

Tüm bağışlar, hepsi buna gidiyor,

putting this out, keeping your equipment in order.

bunu ortaya koyuyor, ekipmanını düzenli tutuyor.

Yes, updating your computer lights.

Evet, bilgisayarınızın ışıkları güncelleniyor.

You always need new lights for the studio.

Stüdyo için her zaman yeni ışıklara ihtiyacınız var.

There's always something that needs repairing or replacing cable.

Her zaman kablonun onarılması veya değiştirilmesi gereken bir şey vardır .

I mean, cables are expensive, aren't they? Everything.

Demek istediğim, kablolar pahalı, değil mi? Her şey.

Once you get into production,

Prodüksiyona başladığınızda,

professional video and live streaming.

profesyonel video ve canlı akış.

Steve, it becomes incredibly expensive.

Steve, inanılmaz derecede pahalı hale geliyor.

I know

Biliyorum

because I've got you many things, your birthday and Christmas

çünkü

to help you do achieve your goals on the live stream.

canlı yayında hedeflerinize ulaşmanıza yardımcı olacak doğum gününüz ve Noel gibi size birçok şey aldım.

So it will come as no surprise to a lot of people watching that.

Bu yüzden bunu izleyen birçok insan için sürpriz olmayacak.

One of the presents I got for Mr.

Bay Duncan'a aldığım hediyelerden biri

Duncan was in fact, chocolate.

aslında çikolataydı.

So here's one that we've been buying for each other for many years. Yes.

İşte uzun yıllardır birbirimize aldığımız bir tane . Evet.

And we like what Mr. Duncan does.

Ve Bay Duncan'ın yaptıklarını seviyoruz.

I mean, that maybe go guylian or guylian.

Demek istediğim, bu belki de Guylian veya Guylian olabilir.

I'm not sure how you pronounce that

O deniz kabuklu çikolatayı nasıl telaffuz ettiğinden emin değilim

seashell chocolate.

.

It's that lovely.

Bu çok hoş.

Your manhandling me, Mr..

Bana kaba davranıyorsun, Bay...

I'm not. I'm just I know I'm just adjusting you.

Ben değilim. Ben sadece seni ayarladığımı biliyorum.

It's all back to front.

Her şey arka arkaya.

So we've been buying these for each other for a long time.

Bu yüzden uzun zamandır birbirimize bunları alıyoruz .

And yes, it's for Mr. Duncan.

Ve evet, Bay Duncan için.

But I will be eating at least half of them. Yes.

Ama en azından yarısını yiyeceğim. Evet.

Isn't that amazing? So these are beautiful chocolates.

Bu harika değil mi? Yani bunlar güzel çikolatalar.

And also inside they have called praline,

Ve içinde

which is made with I believe it's almond.

badem olduğuna inandığım pralin demişler.

I don't know who makes these.

Bunları kim yapıyor bilmiyorum.

Mr. Duncan, do you know who makes these?

Bay Duncan, bunları kimin yaptığını biliyor musunuz?

Well, I think that's the name of the company, isn't it.

Sanırım şirketin adı bu, değil mi?

Oh, it's Belgian. Yeah.

Belçikalı. Evet.

Since 1958.

1958'den beri

Well it's.

.

Yes, of course I did try to get you some very posh chocolates, Mr.

Evet, tabii ki size çok lüks çikolatalar almaya çalıştım, Bay

Duncan called Godiva, and I've mentioned those before Godiva chocolates.

Duncan Godiva'yı aradı ve onlardan daha önce Godiva çikolatalarından bahsetmiştim.

But unfortunately, their website is not working very well.

Ancak ne yazık ki web siteleri pek iyi çalışmıyor.

Okay.

And I wasn't able to get them for you, so I've got you these second best ones instead.

Tamam aşkım.

Onları senin için alamadım, bu yüzden senin için en iyi ikinci olanları aldım. Daha

So later on we are going to eat some chocolate.

sonra biraz çikolata yiyeceğiz.

We are also going out, I believe, for a meal tonight as well.

Ayrıca bu akşam da yemek yemeye çıkacağımıza inanıyorum. Tüm hayranlarımız tarafından

A local place I won't say where in case we get mobbed

saldırıya uğramamız durumunda nerede olduğunu söylemeyeceğim yerel bir yer

by all of our fans, you see, that's it.

, işte bu kadar.

They might all decide to travel to much.

Hepsi çok seyahat etmeye karar verebilir.

Wenlock and try to join us at our little table.

Wenlock ve küçük masamızda bize katılmaya çalışın.

Pete Sampras has long since retired from tennis.

Pete Sampras tenisi bırakalı uzun zaman oldu.

I thought so.

It sounds like something back from the 19,

Ben de öyle düşünmüştüm. Kulağa

19'dan kalma bir şey gibi geliyor,

but we must all be of a certain age to remember.

ama hatırlamak için hepimiz belli bir yaşta olmalıyız.

I think Sampras was playing in the nineties, right?

Sanırım Sampras doksanlarda çalıyordu, değil mi?

That is probably about right, my sister says.

Bu muhtemelen doğru, diyor kız kardeşim.

Vittoria says, gave me some chocolates some years ago and I found them.

Vittoria, birkaç yıl önce bana çikolata verdiğini ve onları bulduğumu söylüyor.

Well, you mean she the same chocolates.

Aynı çikolataları kastediyorsun.

The same chocolates.

Aynı çikolatalar.

So what to you?

Peki sana ne?

You had the present and then you forgot about them and then you found them later.

Hediyeyi aldın ve sonra onları unuttun ve sonra onları buldun.

Were they still in date? Yes.

Hala randevuda mıydılar? Evet.

Have they gone all white?

Beyaza mı döndüler?

Because sometimes

Çünkü bazen

if you leave chocolates for a long time, they get they go white, particularly in hot weather.

çikolataları uzun süre bırakırsanız, özellikle sıcak havalarda beyazlaşırlar.

They they bloom and they call it blooming

Çiçek açarlar ve

where they get all sort of white on the outside.

dışarısı tamamen beyaz olan yere çiçek açma derler.

Right.

Sağ.

This is a big thing I'm going to show you now, Mr..

Bu size şimdi göstereceğim büyük bir şey Bay..

Do you know me?

Beni tanıyor musunuz?

I like big things.

Büyük şeyleri severim.

So, Mr. Duncan, I bought this is the story behind this.

Bay Duncan, bunun arkasındaki hikayenin bu olduğuna inandım.

Do you want to tell the story? You can tell a bit of the story.

Hikayeyi anlatmak ister misin? Biraz hikaye anlatabilirsin.

But as you know, if you have been watching, I've been talking about one particular

Ama bildiğiniz gibi, eğer izliyorsanız,

thing in the kitchen that keeps breaking.

mutfakta sürekli bozulan belirli bir şeyden bahsediyorum.

Have you been talking about that? No, not at all.

Bundan mı bahsediyordun? Hayır, hiç de değil.

Today, A but I mean, in the past in the past, we've both talked of past.

Bugün A ama yani geçmişte geçmişten ikimiz de geçmişten bahsetmiştik.

We've both actually oh, we both actually talked about it on a live stream.

İkimiz de aslında oh, ikimiz de canlı yayında bunun hakkında konuştuk.

In fact, one day I had a little video that I created as well.

Aslında, bir gün benim de oluşturduğum küçük bir videom vardı.

So. Yeah.

Bu yüzden. Evet.

So, Mr.

Bay

Duncan, if there's one thing Mr.

Duncan, Bay

Duncan likes, probably just about as much as chocolate and that is toast.

Duncan'ın çikolata kadar sevdiği bir şey varsa, o da tosttur.

I like toast. Mr.

Tostu severim. Bay

Duncan likes to toast his bread spread

Duncan,

probably more butter on than the weight of the toast itself.

muhtemelen tostun ağırlığından daha fazla tereyağı sürerek ekmeğini kızartmayı sever .

And and then put some marmalade on or some jam.

Ve sonra üzerine biraz marmelat veya biraz reçel koyun.

And I purchased fruit because I'm I don't really have toast.

Ve ben gerçekten tost yemediğim için meyve satın aldım.

Sometimes I do, but very rarely. Okay.

Bazen yaparım ama çok nadiren. Tamam aşkım.

I mean, obviously with beans. Beans on toast, but not

Yani, bariz bir şekilde fasulye ile. Fasulye tost, ama değil

I don't make toast in the morning, whereas you always make toast in the morning.

ben sabahları tost yapmam, oysa sen her zaman sabahları tost yaparsın.

I like toast. You like toast. Toast.

Tostu severim. Tost seversin. Kızarmış ekmek.

Those a word toast.

Bunlar tek kelimeyle tost.

We can talk about that later.

Bunu daha sonra konuşabiliriz.

Different meanings for the poor.

Yoksullar için farklı anlamlar.

That word is lyric.

Bu kelime liriktir.

You start to go a little, uh, what's the word?

Biraz gitmeye başladın, uh, kelime nedir?

We are off the rails. Toast?

Raydan çıktık. Kızarmış ekmek?

Yes, I like toast.

Evet, tostu severim.

You like toast?

So 20 something years ago, we can't remember exactly.

Tost sever misin?

Yani 20 yıl öncesini tam olarak hatırlayamıyoruz.

I think it must be around 25 years.

Bence 25 yaş civarında olmalı.

And 25 years ago, I bought Mr.

25 yıl önce Bay

Duncan a toaster.

Duncan'a bir tost makinesi aldım.

Yes, for I don't know whether it was Christmas or birthday.

Evet, çünkü Noel mi yoksa doğum günü mü olduğunu bilmiyorum.

I think it was Christmas.

Sanırım Noel'di.

And I remember at the time it was a very, very expensive toaster,

Ve o zamanlar çok ama çok pahalı bir tost makinesi olduğunu hatırlıyorum,

but it was obviously worth it, the money, because it lasted 25 years.

ama açıkçası buna, paraya değdi çünkü 25 yıl dayandı.

Incredible. But recently it's been going wrong.

İnanılmaz. Ama son zamanlarda işler ters gitmeye başladı.

It's been staying on when it's popped up and catching fire.

Patladığında ve alev aldığında kalıyor.

Catching fire, too.

Ateş etmek de.

You know, I've been worried that, you know, we'd have a house fire.

Biliyor musun, evde yangın çıkacağından endişelendim.

It's not a good thing when your toaster stops toasting or doesn't know when to stop.

Ekmek kızartma makinenizin kızartmayı bırakması veya ne zaman duracağını bilmemesi iyi bir şey değildir.

So the taste of popping up.

Yani patlamanın tadı.

But the heating elements were staying on. Yes.

Ancak ısıtma elemanları açık kalıyordu. Evet.

And Mr. Duncan has this habit.

Bay Duncan'ın da bu alışkanlığı var.

And you do.

Ve sende yap.

You should never leave a toaster unattended.

Bir tost makinesini asla gözetimsiz bırakmamalısınız.

He puts the toast in and then walks back from the kitchen into his studio.

Tostu koyar ve mutfaktan stüdyosuna geri döner.

I'm busy doing things. I'm busy.

şeyler yapmakla meşgulüm. Meşgulüm.

And then, of course, when it goes, it's all right if it's not going to go wrong.

Ve sonra, elbette, gittiğinde, ters gitmeyecekse sorun yok.

But when it goes wrong, you know, you can have some folks cut.

Ama işler ters gittiğinde, bilirsin, bazı insanlara kestirebilirsin.

A long story short, I wish you would.

Uzun lafın kısası, keşke yapsaydınız.

I've to cut a long story short.

Uzun lafın kısası kesmek zorundayım.

That's what we say. That's a lot.

Biz de öyle diyoruz. Bu çok fazla.

Don't remember trying to say, I don't want to go on any more with that story.

Bu hikayeye daha fazla devam etmek istemiyorum demeye çalıştığımı hatırlamıyorum.

Please abbreviate your story.

Lütfen hikayenizi kısaltın.

We say To cut a long story short, I have purchased Mr.

Uzun lafın kısası, Bay

Duncan a new toast of his birthday.

Duncan'a doğum günü için yeni bir kadeh ısmarladım diyoruz.

And that was what Steve bought me today.

Ve bu Steve'in bugün bana aldığı şeydi.

And because Mr. Duncan loves toast, let's have a look.

Ve Bay Duncan tostu sevdiği için, bir bakalım.

I kind of just. Yeah, right. Let's have a look.

Ben sadece. Evet, doğru. Bir bakalım. Burada, stüdyoda canlı olarak

Can we actually toast some toast here in the studio live?

biraz tost yapabilir miyiz ?

I've never done it before.

Daha önce hiç yapmadım. Tost yapmak

I've never toast to toast or made toast.

için asla tost yapmadım veya tost yapmadım.

No, we could do so.

Hayır, bunu yapabilirdik.

There we go. You show it, Mr. Duncan. Look at that.

Oraya gidiyoruz. Siz gösterin, Bay Duncan. Şuna bak.

Now that I have to say, that is a pretty snazzy

Şimdi söylemeliyim ki, bu oldukça şık ve

a very snazzy toaster.

çok şık bir tost makinesi.

I think that looks amazing.

Bence bu harika görünüyor.

I was so, so pleased with this.

Buna çok ama çok sevindim.

He's got a nice knob. There's a nice knob there.

Güzel bir topuzu var. Orada güzel bir düğme var.

Can you see the knob?

Düğmeyi görebiliyor musun?

So every morning I will be holding on to that knob.

Bu yüzden her sabah o düğmeyi tutuyor olacağım.

There it is for Mr. Duncan. Can I push it down?

İşte Bay Duncan için. Aşağı itebilir miyim?

And then the toast will go in.

Ve sonra tost içeri girecek.

I'm sure you know how a toaster works. So that's it?

Eminim bir ekmek kızartma makinesinin nasıl çalıştığını biliyorsunuzdur. Yani bu kadar mı?

That's what I bought for Mr. Duncan.

Bay Duncan için aldığım şey buydu.

You could get it in lots of different colours, but I went for cream.

Birçok farklı rengi olabilir ama ben krem ​​rengine yöneldim.

I don't think it's. I think it's.

Bence değil. Bence bu.

Yeah.

Evet.

Part something that it wasn't, it wasn't cream, it's somewhere in between.

Olmadığı bir şeyi parçalayın, kremsi değildi, ikisinin arasında bir yerde.

So I went for this colour, I remember this, this colour

Ben de bu rengi seçtim, bunu hatırlıyorum, bu rengi

you could have got black or red.

siyah ya da kırmızı alabilirdin.

I didn't like the black because I thought it looked a bit too sombre.

Siyahı sevmedim çünkü biraz fazla kasvetli göründüğünü düşündüm.

This is lovely.

So I got this light bright colour system.

Bu çok hoş.

Bu yüzden bu açık parlak renk sistemini aldım.

So I'm now hoping that this will last for another 25 years.

Şimdi bunun 25 yıl daha süreceğini umuyorum.

Or as I like to go, Alice, the rest of my life,

Ya da gitmekten hoşlandığım Alice, hayatımın geri kalanında,

I don't think it's quite as well

built as the one I purchased for you 25 years ago.

25 yıl önce senin için satın aldığım kadar iyi inşa edildiğini düşünmüyorum.

But we'll see.

Ama göreceğiz.

But you can this particular one, you can repair it. Yes.

Ama özellikle bunu yapabilirsin, tamir edebilirsin. Evet.

Whereas the one I've got for Mr.

Oysa mühürlenmeden önce Bay Duncan için aldığım

Duncan before it was sealed and you couldn't repair it. Yes.

ve sen tamir edemediğin. Evet.

So we're hoping now that the house is a lot safer.

Şimdi evin çok daha güvenli olduğunu umuyoruz.

Isn't that lovely? That's a nice design.

Bu çok hoş değil mi? Bu güzel bir tasarım.

The house should be a lot safer.

Ev çok daha güvenli olmalı.

Now, when I'm out working and Mr.

Şimdi, ben dışarıda çalışırken ve Bay

Jenkins making toast and leaving it for it.

Jenkins tost yapıp onun için bırakırken.

All right, this is just turning into criticising my habits.

Pekala, bu sadece alışkanlıklarımı eleştirmeye dönüşüyor .

It's made in England, made in the UK,

İngiltere'de yapıldı, Birleşik Krallık'ta yapıldı ki

which is very unusual for anything these days to be made in the UK.

bu, bugünlerde Birleşik Krallık'ta yapılacak herhangi bir şey için alışılmadık bir durum .

Listen to this sound.

Bu sesi dinle.

This this is a very satisfying sound listen to this sound.

Bu çok tatmin edici bir ses bu sesi dinleyin.

I love the sound.

sesi seviyorum

Slightly bizarre.

Biraz tuhaf.

I know. I just like you. Take that off. I like that sound.

Biliyorum. sadece senden hoşlanıyorum Çıkar şunu. Bu sesi beğendim.

I don't. It's mine. It's my toaster. It's not your taste.

Yapmıyorum. Bu benim. Bu benim tost makinem. Bu senin zevkin değil.

It's mine.

I wish I could put this in now and make some toast.

Bu benim.

Keşke şimdi bunu koyup tost yapabilseydim.

Life would not be amazing.

Hayat harika olmayacaktı.

Unfortunately. Unfortunately, we don't have any.

Maalesef. Maalesef elimizde yok.

Well, it's a plug. Yes.

Bu bir fiş. Evet.

V test v chances. Looked it up. Yes.

V testi v şansı. Baktım. Evet.

Do you relate?

İlişkin var mı?

I don't know how you pronounce it.

Nasıl telaffuz ettiğini bilmiyorum.

I haven't heard of them before, but I went on to a comparison site

Adlarını daha önce duymadım ama bir karşılaştırma sitesine girdim

and they said that this was the best toaster you could buy.

ve bunun satın alabileceğiniz en iyi tost makinesi olduğunu söylediler .

So that's why I got it for Mr. Duncan.

Bu yüzden Bay Duncan için aldım.

And I like the design. Yes.

Ve tasarımı beğendim. Evet.

Known for their range of heavy duty toasters. Yes.

Ağır hizmet tipi tost makineleri yelpazesiyle bilinir. Evet.

Oh, okay. Well, I nearly got Mr. Duncan.

Tamam. Neredeyse Bay Duncan'ı yakalıyordum.

That isn't one of their heavy duty bonds.

Bu onların ağır görev bağlarından biri değil. Bir nevi

It's sort of, you know, a lighter one.

, bilirsin, daha hafif.

Yes, but the heavy duty bonds, they don't pop up.

Evet, ama ağır iş tahvilleri ortaya çıkmaz.

And I need that.

Ve buna ihtiyacım var.

You know, when you make your toast, you want it to pop up when it's ready, it pops up.

Bilirsiniz, tostunuzu yaptığınızda, hazır olduğunda ortaya çıkmasını istersiniz, ortaya çıkar.

Well, these these other ones, they don't pop up. No.

Pekala, bu diğerleri, ortaya çıkmıyorlar. Hayýr.

So you have to be there.

Yani orada olmak zorundasýn.

Magdalena asks, can you set the temperature?

Magdalena, sıcaklığı ayarlayabilir misin diye sorar.

Yes, you can.

Evet yapabilirsin.

You can control temperature if you want your toast.

Tostunuzu isterseniz sıcaklığı kontrol edebilirsiniz.

Not too dark.

Çok karanlık değil.

You can if you want it very dark.

Çok karanlık istersen yapabilirsin.

If you like it like Mr..

Bay..

Mr.. Steve likes his black, don't you?

Bay.. Steve siyahını seviyor, değil mi?

Darker the better for me. What about the toast though?

Daha koyu benim için daha iyi. Peki ya tost?

Oh, the toast as well. Yes,

Oh, tost da. Evet

yes. Christina

evet. Christina

says, Christina says cream is a nice colour.

, Christina kremin güzel bir renk olduğunu söylüyor.

It is a useful gift.

Yararlı bir hediyedir.

We always buy each other useful gifts.

Her zaman birbirimize faydalı hediyeler alırız.

I mean, we could have just gone out and bought a new toaster, but I thought, no, I'll buy it, Mr. Jim.

Yani, dışarı çıkıp yeni bir tost makinesi alabilirdik ama düşündüm ki, hayır, ben alırım, Bay Jim.

And every time he makes a toast, he can think of me.

Ve ne zaman kadeh kaldırsa, beni düşünebilir.

I will think of you every time my thing pops up.

Her şeyim ortaya çıktığında seni düşüneceğim.

So every time, every time it pops up, I will think. Mr.

Bu yüzden her seferinde, her ortaya çıktığında, düşüneceğim. Bay

STEVE See, there we go.

STEVE İşte başlıyoruz.

Lewis is saying that this electric devices

Lewis, bu elektrikli cihazların

only have a short duration. Hmm.

sadece kısa bir süreye sahip olduğunu söylüyor. Hmm.

So it's built into them for them to break?

Yani kırılmaları için içlerinde mi var?

Yes, after a short period of time, I think

Evet, kısa bir süre sonra sanırım

I think one of the problems nowadays, people like to buy things that are cheap.

günümüzün sorunlarından biri de insanların ucuza mal almayı sevmesi.

And if they are cheap, that means they are probably not good quality.

Ve eğer ucuzlarsa, bu muhtemelen iyi kalitede olmadıkları anlamına gelir.

But that one that we had, the one we've just replaced,

Ama sahip olduğumuz, yeni değiştirdiğimiz,

25 years, we've had that it was built like a tank.

25 yıldır, bir tank gibi yapılmıştı.

So I hope that the new one, as I said, Will will last for another 25 years.

Bu yüzden umarım yeni olan, dediğim gibi, Will 25 yıl daha dayanır.

There's a good expression if something is very solidly made and you want to express to somebody

Bir şey çok sağlam yapılmışsa güzel bir tabir vardır ve siz birisine

that that item is solidly made, you say it's built like a

o eşyanın sağlam yapıldığını anlatmak isterseniz, bunun bir tank gibi yapıldığını söylersiniz

tank because obviously tanks

çünkü belli ki tanklar

are very solid vehicles.

çok sağlam araçlardır.

Oh, I see.

You're not not you're not on a bike, just a container.

Ah anlıyorum.

Bisiklette değilsin, sadece bir konteynırda değilsin.

No, I'm on about, you know, a military tank.

Hayır, askeri bir tankla ilgileniyorum.

Oh, I see. A weapon.

Ah anlıyorum. Silah.

A weapon which are obviously very heavy and built to withstand,

Açıkça çok ağır olan ve

you know, rocket attacks or whatever.

roket saldırılarına ya da her neyse buna dayanacak şekilde yapılmış bir silah.

So if you say something is, oh, my new car,

Yani bir şey derseniz, ah, yeni arabam,

it's built like a tank or that toaster, it's built like a tank.

bir tank gibi yapılmış ya da tost makinesi, bir tank gibi yapılmış.

You can say that to express the fact that you are saying it is very,

Bunu söylediğinizi ifade etmek için çok,

very solidly, robustly made and.

çok sağlam, sağlam yapılmış ve söylenebilir.

Well, my computer, it's built like a tank.

Bilgisayarım bir tank gibi yapılmış.

Okay. You know, my laptop is built like a tank.

Tamam aşkım. Biliyorsun, dizüstü bilgisayarım bir tank gibi inşa edildi.

I can drop it and it will still work.

Onu bırakabilirim ve yine de işe yarayacak.

So I think that's a very good expression that lots of people use in the UK.

Bence bu, Birleşik Krallık'ta birçok insanın kullandığı çok iyi bir ifade.

Yeah.

To To, to give that impression that something is.

Evet.

To To, bir şeyin olduğu izlenimini vermek.

Well what would you say that the opposite of that would be.

Peki bunun tam tersi ne olurdu dersiniz?

Well if it's flimsy, if something is flimsy I don't know.

Pekala, dayanıksızsa, bir şey dayanıksızsa bilmiyorum. Bunu

I'm not sure if there is there is a way of expressing that, that you would say it's my car.

ifade etmenin bir yolu olup olmadığından emin değilim , bu benim arabam diyeceksiniz.

It's very, very flimsy.

Çok, çok zayıf.

If something is delicate or might be damaged easily, one might say that something falls

Bir şey hassassa veya kolayca zarar görebilecekse, bir şeyin

or collapses like a house of cards, but that's normally something

bir kart evi gibi düştüğü veya çöktüğü söylenebilir, ancak bu normalde

that's not very strong to begin with, something that is weak or feeble to show the plug.

başlangıçta çok güçlü olmayan bir şeydir, fişi göstermek için zayıf veya zayıf bir şeydir.

Again, because

Yine, çünkü

that's interesting.

bu ilginç.

Christina is pointing out the fact that it's a different plug.

Christina bunun farklı bir fiş olduğu gerçeğine işaret ediyor.

And yes, in the UK we have a three pin plug. Yes.

Ve evet, Birleşik Krallık'ta üç pinli bir fişimiz var. Evet.

So it's very hard to show it in detail.

Bu yüzden ayrıntılı olarak göstermek çok zor.

But I think you can

Ama bence takabilirsin

plug.

.

Uh, so that one is the, the earth isn't it.

Uh, yani o bir, dünya değil.

So we always have an earth on things in the UK there not.

Bu yüzden Birleşik Krallık'ta her zaman bir dünyamız var .

Where is it. Most of the continent just have to pin nets.

Nerede. Kıtanın çoğu sadece ağları sabitlemek zorunda.

So this one has an extra pin and that is

Yani bunun fazladan bir pimi var ve bu,

in case you get an electric shock, that means that the current

elektrik çarpması durumunda, bu, akımın

will go straight to earth instead of going through your your body.

vücudunuzdan geçmek yerine doğrudan toprağa gideceği anlamına geliyor.

It will go straight to the ground.

Doğrudan yere gidecek.

And then you don't have to worry about flying across the room.

Ve sonra odanın içinde uçma konusunda endişelenmenize gerek yok.

Maybe the earth wire is built into one of the other two pins in Europe.

Belki de topraklama kablosu Avrupa'daki diğer iki pimden birine yerleştirilmiştir.

I don't know how that works. That'll be interesting to know.

Bunun nasıl çalıştığını bilmiyorum. Bunu bilmek ilginç olacak.

So we have a separate earth.

Yani ayrı bir dünyamız var.

So three, three pins.

Yani üç, üç iğne. Birleşik

If you are coming to the UK, you need to have this sort of plug.

Krallık'a geliyorsanız, bu tür bir fişe sahip olmanız gerekir.

Or maybe you can buy something that you can you can connect your

Ya da belki bir şey satın alabilirsin, fişlerini bağlayabilirsin

plugs because you

çünkü

might just have two pins on your plugs, but we have three

fişlerinde sadece iki pim olabilir, ama bizde üç tane var

because we like to be awkward.

çünkü garip olmayı seviyoruz.

Yes. Inaki says Inaki says yes.

Evet. Inaki, Inaki'nin evet dediğini söyler.

Luis planned obsolescence.

Luis planlı eskitme.

That's a good phrase, planned obsolescence.

Güzel bir tabir, planlı eskitme. Bu

So the device is only designed to last

nedenle, cihaz yalnızca belirli bir süre dayanacak şekilde tasarlanmıştır

a certain period of time and then it will just stop working. Yes.

ve daha sonra çalışmayı durduracaktır. Evet.

And of course, that's just the sort of thing that we shouldn't be doing now.

Ve elbette, bu şu anda yapmamamız gereken türden bir şey.

In a world where we want to reduce consumption and CO2 levels,

Tüketimi ve CO2 seviyelerini azaltmak istediğimiz bir dünyada,

we should be building things that last a long time so that you don't have to keep replacing them,

uzun süre dayanan şeyler yapmalıyız, böylece onları sürekli değiştirmek zorunda kalmazsınız,

because every time you make something, it's making more CO2.

çünkü her bir şey yaptığınızda, daha fazla CO2 üretir.

And I purchase now everyone's head of Bosch.

Ve şimdi herkesin kafasını Bosch satın alıyorum.

Okay.

Tamam aşkım.

Bosch, who make very, you know, their German company make very expensive equipment.

Çok, bilirsiniz, Alman şirketleri çok pahalı ekipmanlar yapan Bosch.

And I bought thinking many years ago when we were in Bonneville

Ve yıllar önce, Bonneville'deyken,

when we were in Wolverhampton the seemed they give the we were

Wolverhampton'dayken, sanki

you were about to give the address of our previous house.

önceki evimizin adresini verecekmişiz gibi veriyorlarmış gibi düşünerek satın aldım.

That's not a good idea.

Bu iyi bir fikir değil.

I'm talking to you, forgetting I was talking to everybody else.

Seninle konuşuyorum, başkalarıyla konuştuğumu unutuyorum. Birleşik

So when we were living in

a different part of the UK, let's put it that way, just say Wolverhampton then.

Krallık'ın farklı bir bölgesinde yaşarken, öyle söyleyelim, o zaman sadece Wolverhampton diyelim.

I bought a Bosch fridge.

Bosch buzdolabı aldım.

Fridge freezer.

Buzdolabı dondurucusu.

Okay, a Bosch fridge freezer.

Tamam, bir Bosch buzdolabı derin dondurucu.

Thinking this is a quality item.

Bunun kaliteli bir ürün olduğunu düşünmek.

It will last for many years.

Uzun yıllar sürecek.

How long did it last for?

Ne kadar sürdü?

It lasted for ten years.

On yıl sürdü.

Then it broke. Yes.

Sonra kırıldı. Evet.

And I thought, well, I'll be able to get this repaired.

Ve düşündüm ki, bunu tamir ettirebileceğim.

No, I'm not sure.

Hayır, emin değilim.

Can you repair refrigerators?

Buzdolaplarını tamir edebilir misin?

Well, you used to be able to, but I got the Bosch engineer to come out and look at this fridge.

Eskiden yapabilirdin ama ben Bosch mühendisinin gelip bu buzdolabına bakmasını sağladım.

And he said, We can't fix that.

Ve bunu düzeltemeyiz dedi.

Well, I don't think they even came round.

Pekala, geldiklerini bile sanmıyorum.

They just said, No, it can't be fixed.

Hayır, düzeltilemez dediler.

It would be more expensive to fix it than it would be to get a new one.

Tamir etmek yenisini almaktan daha pahalıya mal olur .

And we haven't got the parts anyway.

Ve zaten elimizde parçalar yok.

So I had to throw away a Bosch fridge ten years old

Ben de on yıllık bir Bosch buzdolabını,

because it couldn't be repaired because it was built.

yapılı olduğu için tamir edilemediği için atmak zorunda kaldım.

And he said to me at the time, he said, It's there

Ve o zaman bana dedi ki, Orada

and they're only built to last ten years and then a break.

ve onlar sadece on yıl dayanmak üzere inşa edilmişler ve sonra ara vermişler.

Oh, well, I think I think everything that is in everything only has a certain lifespan.

Oh, bence, her şeyin içindeki her şeyin yalnızca belirli bir ömrü olduğunu düşünüyorum.

Even houses, you will construct a building

Evler bile, bir bina inşa edeceksiniz

and normally in there with their plan and they often include

ve normalde planlarıyla birlikte orada olacaklar ve genellikle

how long that building will will be able to survive

o binanın herhangi bir büyük onarım olmaksızın ne kadar süre ayakta kalabileceğini

or stand or go without any major repairs.

veya ayakta kalabileceğini veya gidebileceğini içerirler.

So I think it's it's not unusual.

Bu yüzden alışılmadık olmadığını düşünüyorum.

We have a lot of chat at the moment.

Bu aralar bol bol sohbet ediyoruz.

We do. Well, there we go. So

Yaparız. İşte başlıyoruz. Yani

Francesca was saying Millais.

Francesca Millais diyordu.

Millais is a good brand.

Millais iyi bir markadır.

Yes. Millais and AEG

Evet. Millais ve AEG

Millais is it isn't all freeze up. Yes.

Millais, hepsi donup kalmadı. Evet.

So after I bought a meal, a fridge freezer

Bu yüzden bir yemek, bir buzdolabı dondurucu satın aldıktan sonra,

because because Francesca, I read that

çünkü Francesca,

that was the best quality that you could get.

alabileceğiniz en iyi kalitenin bu olduğunu okudum.

I think they're even above AEG. Yeah.

Bence AEG'nin bile üzerindeler. Evet.

Where is Bosch? I think is quite is lower down now. Yes.

Bosch nerede? Sanırım şimdi oldukça düşük. Evet.

Bosch used to be like a top brand, but I don't think it is anymore.

Bosch bir zamanlar en iyi marka gibiydi, ama artık öyle olduğunu sanmıyorum.

Lots of good German manufacturers that with German

Pek çok iyi Alman üreticisi, Alman arabaları

not as hot German cars that last a long time, mind you.

kadar sıcak olmayan ve uzun süre dayanan Alman arabalarına dikkat edin.

Having said that, I've read about the Ford Mondeo.

Bunu söyledikten sonra, Ford Mondeo hakkında okudum.

Okay, let's not talk about the most reliable car on the road

Tamam, yoldaki en güvenilir arabadan bahsetmeyelim

Petra says we have three pins as well in the Czech Republic,

Petra, Çek Cumhuriyeti'nde de üç pimimiz olduğunu söylüyor ,

but the pins have a circular shape.

ancak pimler dairesel bir şekle sahip.

That is true.

Bu doğru.

Yes, because there are some that have circular pins

Evet, çünkü bazılarında

instead of square pins, but in fact, always used to be

kare iğneler yerine yuvarlak iğneler var, ama aslında her zaman

many, many years ago, way back, way back in time,

çok, çok yıllar önce, çok eskilere, çok eskilere,

I think it was in the forties and fifties. Are

sanırım kırklı ve ellili yıllardaydı.

three pin plugs used to have round pin.

Yuvarlak pime sahip olmak için kullanılan üç pimli fişlerdir.

They were. Yes, they were all round.

Onlar. Evet, hepsi yuvarlaktı.

That's correct.

Bu doğru.

Because when my grandparents died

Çünkü dedem ve büyükbabam öldüğünde

they still had equipment with three pins on the on the plugs.

hala fişlerinde üç pimli ekipmanlar vardı .

Yeah.

Evet.

Well they do have three pin I mean three rounds to get around that

Pekala, üç pimleri var, yani bu tür bir dikdörtgen kesit yerine bunu aşmak için üç tur demek istiyorum

instead of this sort of rectangular cross-section.

.

Yes, it is interest.

I wonder why they changed them. I don't know.

Evet faizdir.

Onları neden değiştirdiklerini merak ediyorum. Bilmiyorum.

I always thought the round ones were quite good.

Her zaman yuvarlak olanların oldukça iyi olduğunu düşünmüşümdür.

And it also means you can travel to other countries as well

Ayrıca bu,

without having to buy an adaptor.

bir adaptör satın almak zorunda kalmadan başka ülkelere de seyahat edebileceğiniz anlamına gelir.

Because these days the reason a lot of equipment goes out of date

Çünkü bu günlerde pek çok ekipmanın güncelliğini yitirmesinin nedeni,

is because the technology is so rapidly evolving

teknolojinin çok hızlı gelişmesi

and a lot of a lot of devices now that they're they just they go

ve pek çok cihazın artık sadece gittikleri için modası geçmiş olmaları,

they become obsolete simply because the technology inside is old like televisions.

çünkü içindeki teknoloji televizyonlar gibi eski. .

Now, you can have by television that in ten years, five years

Şimdi, televizyon aracılığıyla on yıl, beş yıl

time, you can't get the updates because it's it's you know, it's out of date.

sonra güncellemeleri alamayabilirsiniz çünkü bildiğiniz üzere, güncelliğini yitirmiştir.

By the way,

Bu arada,

it is my birthday today.

bugün benim doğum günüm.

Happy birthday to.

Mutlu Yıllar.

Let's have those lovely balloons again.

O güzel balonları tekrar yapalım.

I love those balloons.

O balonları seviyorum.

I've got a pen.

Bir kalemim var.

I would be bursting those balloons just to take the fun away.

Sırf eğlenceyi kaçırmak için o balonları patlatırdım.

Happy birthday to me. Happy birthday to me.

doğum günün kutlu olsun doğum günün kutlu olsun

Giovanni says Hello, Mr.

Giovanni merhaba diyor, Bay

Duncan and Mr. Steve from Italy.

Duncan ve İtalya'dan Bay Steve.

A big happy birthday to the birthday boy.

Doğum günü çocuğuna kocaman mutlu yıllar.

That's me, by the way, from Italy.

Bu arada bu benim, İtalya'dan.

Do you fancy a nice Italian ice cream?

Güzel bir İtalyan dondurması ister misin?

I will be honest with you.

sana karşı dürüst olacağım

Yes, I fancy a nice Italian happy ice cream.

Evet, güzel bir İtalyan mutlu dondurması severim. Doğum

Happy to see what a happy birthday.

günün kutlu olsun ne mutlu.

And it's it happy birthday and a big thank you for your help at

Ve bugün doğum günün kutlu olsun ve yardımın için büyük bir teşekkür

and then the company afterwards. Yes.

ve ardından şirket. Evet.

Well some people come to watch even even though they they understand English

Bazı insanlar İngilizleri anladıkları halde izlemeye gelirler,

people just want to come and spend time together,

sadece gelip birlikte vakit geçirmek isterler, sadece

not only with us, but also with you as well on the life

bizimle değil, aynı zamanda sizinle de

trying to think of Italian ice cream and what it's called.

İtalyan dondurmasını ve buna ne ad verildiğini düşünmeye çalışan hayat üzerine.

Is it something free Dough Sofrito or something like that?

Bedava Dough Sofrito mu yoksa onun gibi bir şey mi?

Okay.

Tamam aşkım.

There is a name.

Bir isim var.

There is a particular name to Italian ice cream.

İtalyan dondurmasının özel bir adı var.

Please tell us Giovanni.

Lütfen bize Giovanni'yi anlat.

Please tell us.

Lütfen bize bildirin.

Is it sofrito? Something like that. Or there's

Sofrito mu? Bunun gibi bir şey. Ya da

certain in

the UK restaurants when you see that name, you know it's Italian ice cream.

İngiltere restoranlarında belli ki o ismi görünce İtalyan dondurması olduğunu anlıyorsunuz.

Is it Cornetto.

Cornetto mu?

Just a one cornetto.

Sadece bir kornet.

Give it to me.

Onu bana ver.

Delicious ice cream from Italy.

İtalya'dan lezzetli dondurma.

You see, that was a popular advert

Görüyorsunuz, bu,

that was promoting that particular brand of ice cream.

belirli bir dondurma markasını tanıtan popüler bir reklamdı.

You can get them everywhere they were available across Europe.

Bunları Avrupa'da mevcut oldukları her yerden alabilirsiniz.

Co-ordinator Cornetto.

Koordinatör Cornetto.

Oh, I could just.

Yapabilirdim.

I could just eat a lovely ice cold.

Güzel bir buz gibi soğuk yiyebilirim.

Cornetto Yes, but is a name for a certain type of Italian ice cream.

Cornetto Evet, ancak belirli bir İtalyan dondurması türünün adıdır.

Okay. Uh, is it soft read?

Tamam aşkım. Yumuşak okunuyor mu?

Please tell us.

Please tell us.

Lütfen bize bildirin.

Lütfen bize bildirin.

Please, please tell us

Lütfen, lütfen bize

that.

bunu söyle.

Uh, it's very nice.

Çok güzel.

It's quite sort of dense.

Oldukça yoğun.

Yeah.

Evet.

Solid ice cream, which is lovely.

Güzel olan katı dondurma.

Yes. Um. Oh, my eyes itching now.

Evet. Um. Ah, gözlerim kaşınıyor şimdi.

Oh, right.

Ah, doğru.

So how long are we saying on for Mr.

Bay Duncan için ne kadar zamanımız var

Duncan? Well, until we get bored.

? Peki, sıkılana kadar.

Petra is working and using a very big word.

Petra çalışıyor ve çok büyük bir kelime kullanıyor.

Concurrently. Oh, concurrently?

Aynı anda. Aynı anda mı?

Yes. You might.

Evet. Eğer olabilir.

You see, concurrent to things

Görüyorsunuz,

that are going on at the very same time.

aynı anda devam eden şeylerle eşzamanlı.

So Petra is concurrently working and watching us at the same time.

Yani Petra aynı anda hem çalışıyor hem de bizi izliyor.

So thank you for that word.

Bu kelime için teşekkür ederim.

I don't think we've ever used that word before. No.

Bu kelimeyi daha önce hiç kullandığımızı sanmıyorum. Hayır. Bay

Concurrent on Mr.

Duncan's live stream. Yes.

Duncan'ın canlı yayınında eşzamanlı. Evet. Bir

To do something concurrently is to be doing

şeyi aynı anda yapmak,

one thing at the same time as another, not to be confused with consecutively.

bir işi diğeriyle aynı anda yapıyor olmak, art arda yapmakla karıştırılmamaktır.

Yes, consecutive means

Evet, art arda

or consecutively means one thing after the other.

veya art arda demek, birbiri ardına gelen demektir.

So in a particular order consecutively,

Yani belirli bir sırayla ardı ardına,

like I can series. Hmm.

seriler gibi yapabilirim. Hmm.

So that would be a similar thing. Yes.

Yani bu benzer bir şey olurdu. Evet.

Oh, I see we're teaching English here.

Oh, görüyorum ki burada İngilizce öğretiyoruz.

This isn't just this isn't just a laugh a minute here.

Bu sadece burada bir dakika gülmek değil.

We're actually teaching.

Aslında öğretiyoruz.

It certainly is not a laugh a minute.

Kesinlikle bir dakika gülmek değil.

Definitely not a laugh.

Kesinlikle gülünmez.

I mean, Magdalena says, what's your favourite ice cream flavour?

Yani, diyor Magdalena, en sevdiğin dondurma aroması nedir?

Who's yours?

seninki kim

I presume she's asking you.

Sanırım sana soruyor.

Oh, I see mine.

Oh, benimkini görüyorum.

I like mint chocolate chip.

Nane çikolata parçasını severim.

I have to be honest, I do like mint chocolate.

Dürüst olmalıyım, naneli çikolatayı severim.

Chocolate chip?

Çikolata cipsi? Senden ne haber

What about you?

?

Gelato.

Gelato. Ben de

That's what I'm thinking of. Gelato.

bunu düşünüyorum. Gelato.

Thank you, Mika.

Teşekkürler Mika.

That I believe is Italian ice cream.

İtalyan dondurması olduğuna inanıyorum.

My favourite.

Benim favorim.

Maybe I'm thinking of semi Frida.

Belki de yarı frida düşünüyorum.

Is that ice cream? There is semi free dough

O dondurma mı? Yarı hamursuz

ice cream, Giovanni is that ice cream?

dondurma var Giovanni dondurma mı o?

But I think I was thinking of gelato.

Ama sanırım gelato düşünüyordum.

Okay. Oh yes.

Tamam aşkım. Oh evet.

Semi free to ice cream.

Dondurmaya yarı bedava.

I think that's what I was thinking of that. Yeah.

Sanırım bunu düşündüğüm şey buydu. Evet.

But we, we've got gelato as well so my favourite ice cream flavour.

Ama bizim dondurmamız da var, bu yüzden en sevdiğim dondurma aroması.

Rum and raisin.

Rom ve kuru üzüm.

Rum and raisin.

Rom ve kuru üzüm.

Because I like dried fruit anyway, particularly raisins.

Çünkü kuru meyveyi zaten severim, özellikle kuru üzümü.

And whenever I see rum and raisin, it sounds exotic,

Ve ne zaman rom ve kuru üzüm görsem kulağa egzotik geliyor,

you know, combining raisins and rum together in an ice cream.

bilirsiniz, kuru üzüm ve romu bir dondurmada birleştirmek.

And I used to make my own.

Ve ben kendim yapardım.

Mm. I would just get normal vanilla ice cream.

mm. Normal vanilyalı dondurma alırdım.

Did that also explode.

Bu da mı patladı.

I would get normal vanilla ice cream.

Normal vanilyalı dondurma alırdım.

I would put in some actual rum

Biraz gerçek rom

and then some raisins and stir it all up till it slightly melted.

ve sonra biraz kuru üzüm koyup hafifçe eriyene kadar karıştırırdım.

Lemon raisin, slightly exotic but nice failing

Limonlu kuru üzüm, biraz egzotik ama güzel,

that plain old vanilla with raisins in it.

içinde kuru üzüm olan o sade eski vanilya yok.

Anything with raisins in?

İçinde kuru üzüm olan bir şey var mı?

Yes, but I'm glad I'm so glad we cleared that up.

Evet, ama bunu açıklığa kavuşturduğumuza çok sevindim.

Pistachio? Yes.

Fıstık? Evet.

Pistachio is.

Antep fıstığı.

Quite nice. Green.

Gayet iyi. Yeşil.

I think the ice cream is green, isn't it? That's right.

Sanırım dondurma yeşil, değil mi? Bu doğru.

A strange green colour, this pistachio pistachio nuts and sort of green in the middle um.

Garip bir yeşil renk, bu antep fıstığı antep fıstığı ve ortasında bir çeşit yeşil.

They are uh.

Onlar ah.

Oh, gelato is just the Italian word for ice cream.

Oh, gelato sadece dondurmanın İtalyancası.

Yeah, it's.

I was, I think, I think maybe the confusion

İşte bu.

Sanırım, sanırım, belki de kafa karışıklığı

was I think maybe the viewers were thinking you were you're

şuydu, sanırım izleyiciler sizin İtalyanca'da

trying to work out what the word was for ice cream in Italian.

dondurma kelimesinin ne olduğunu çözmeye çalıştığınızı düşünüyorlardı .

But there is a brand.

Ama bir marka var.

I think what Steve is looking for is the actual brand.

Bence Steve'in aradığı gerçek marka.

There is a certain brand of ice cream.

Belli bir dondurma markası var.

I don't think we're going to find it.

Onu bulacağımızı sanmıyorum.

To me, free dough is what I.

Benim için bedava para benim için.

I don't know how you pronounce that, but yes, it's for me.

Bunu nasıl telaffuz ettiğinizi bilmiyorum ama evet, benim için.

I hope we're going to get some Italian ice cream sent to us for all of this.

Umarım tüm bunlar için bize biraz İtalyan dondurması göndeririz.

Well, it would melt

in the heat, Mr..

Sıcakta erir, Bay.. Buraya

We never get here.

asla gelemeyiz.

No. Well, I suppose there are ways of transporting it

Hayır. Sanırım onu ​​taşımanın yolları var

and then.

ve sonra.

Well, says that they like Manuel.

Manuel'i sevdiklerini söylüyor.

I'm presuming I can see your picture.

Resminizi görebildiğimi varsayıyorum.

Yes, uh, a lot of sort of.

Evet, pek çok çeşit.

Paolo Cortado.

Paolo Cortado.

Oh, uh, is.

Öyle.

Oh, yeah.

Ah evet.

I can't actually see that. It's not like that big a can.

Bunu gerçekten göremiyorum. O kadar büyük bir kutu değil.

I know it might be, but you can't make that big.

Olabileceğini biliyorum ama bu kadar büyütemezsin.

No, actually, you can't make that bigger.

Hayır, aslında bunu büyütemezsin.

Disney, about the text.

Disney, metin hakkında.

So was I on the live stream?

Yani canlı yayında mıydım?

Hello Jemmy Lee, it's so nice to see you here

Merhaba Jemmy Lee, seni özel günümde burada görmek çok güzel

on my special day because it is my birthday today.

çünkü bugün benim doğum günüm.

You are semi free means it's not cold, says Christina.

Yarı özgürsün, soğuk olmadığın anlamına gelir, diyor Christina.

So semi thawed maybe.

Yani yarı çözülmüş olabilir.

Oh, so maybe it's soft.

Ah, belki yumuşaktır.

Maybe soft ice cream. Mm.

Yumuşak dondurma olabilir. mm.

Like the thing you can get here, they pull down that machine, the handle and all of that.

Buraya getirebileceğiniz şey gibi, o makineyi, kolu ve her şeyi aşağı çekiyorlar.

Suddenly free soft ice cream will come out.

Aniden bedava yumuşak dondurma çıkacaktır. Bunu

There was there was a rumour that Margaret Thatcher invented that, but in fact, apparently it's not true.

Margaret Thatcher'ın icat ettiğine dair bir söylenti vardı , ama aslında görünüşe göre bu doğru değil.

So semi feeder means slightly cold.

Yani yarı besleyici, biraz soğuk anlamına gelir.

Is it slightly content.

Biraz içerik mi?

Yes. Soft.

Evet. Yumuşak.

I they were learning Italian here.

Burada İtalyanca öğreniyorlardı.

Yes, I think it means soft.

Evet, sanırım yumuşak anlamına geliyor.

So soft ice cream said the other ice cream.

Yumuşak dondurma diğer dondurma dedi.

I like Mr. Coconut.

Bay Hindistan Cevizi'ni severim.

I'm coconut cream.

Ben hindistan cevizi kremasıyım.

I don't like it because in a lot of Indian

Bunu sevmiyorum çünkü

in the UK and a lot of Indian and Chinese restaurants,

Birleşik Krallık'taki birçok Hintli ve birçok Hint ve Çin restoranında,

they always have the coconut halves with coconut ice cream,

her zaman

which is sort of vanilla with with coconut in it.

içinde hindistancevizi olan bir çeşit vanilya olan hindistancevizi dondurmalı hindistancevizi yarımları var.

And I love and I remember when we went to France,

Ve seviyorum ve hatırlıyorum, Fransa'ya gittiğimizde ben

my parents took us to France when I was a young lad.

genç bir delikanlıyken ailem bizi Fransa'ya götürmüştü.

Oh, I was quite young.

Ah, oldukça gençtim.

We went on a driving holiday to France.

Arabayla Fransa'ya tatile gittik.

They were still building the Eiffel Tower, so that would have been in the 1970s and.

Hâlâ Eyfel Kulesi'ni inşa ediyorlardı, bu 1970'lerde olurdu ve.

I remember they had ice cream.

Dondurma yediklerini hatırlıyorum.

Coconut ice cream was quite popular.

Hindistan cevizli dondurma oldukça popülerdi.

You could you couldn't get it in the UK.

Yapabilirdin, İngiltere'de bulamazdın.

I've never seen it before, but we went to France in the night.

Daha önce hiç görmedim ama gece Fransa'ya gittik.

I would probably 1975 or something

Muhtemelen 1975 falan olurdu

and they had the coconut half the coconut shell.

ve hindistancevizi kabuğunun yarısı hindistan cevizine sahiplerdi.

Yeah.

With the coconut ice cream inside and it's the most delicious thing I've ever tasted.

Evet.

İçinde hindistan cevizli dondurma var ve şimdiye kadar tattığım en lezzetli şey.

But it was like 20 years before we got that in the UK.

Ama Birleşik Krallık'ta bunu elde etmemizden 20 yıl önceydi.

So that by the way, the holiday to France was not very nice

Bu arada Fransa tatili pek güzel geçmedi

because we spent two weeks driving around in a hot car and the days before

çünkü iki haftayı sıcak bir arabada dolaşarak geçirdik ve önceki günlerde

you had air conditioning in cars

arabalarda klima vardı

and all we did was visit cathedrals and various churches around France.

ve tek yaptığımız Fransa'daki katedralleri ve çeşitli kiliseleri ziyaret etmekti.

It was a bit boring, I suppose, if you like that of thing it would be wonderful.

Biraz sıkıcıydı, sanırım, o şeyi seversen harika olur.

But Mum and Dad liked it, but it wasn't much fun for me and my sister.

Ama annem ve babam bundan hoşlandı ama ben ve kız kardeşim için pek eğlenceli olmadı.

They were trying to open your mind

Zihninizi

to all of the culture of France and let's face it, there is a lot of culture

Fransa'nın tüm kültürüne açmaya çalışıyorlardı ve bununla yüzleşelim, Avrupa'da nereye giderseniz gidin çok fazla kültür var

around, around Europe wherever you go. MM

. MM

Ice cream banana cake is a says Mr.

Dondurmalı muzlu kek bir Bay

Lovato. No,

Lovato'dur. Hayır,

coconut in chocolate is a nice a tasty match, says Vittoria.

çikolatalı hindistancevizi çok lezzetli bir eşleşme, diyor Vittoria.

Definitely. Oh banana flavour. Yes.

Kesinlikle. Ah muz aroması. Evet.

I've just realised what you said.

Ne dediğini yeni anladım.

Banana flavour, ice cream.

Muz aroması, dondurma.

We've got people talking now.

Artık konuşan insanlarımız var.

Yes. Semi free domaines not totally cold.

Evet. Yarı ücretsiz alan adları tamamen soğuk değildir.

Well we've learnt, we've learnt some I presume that's Italian. Yes.

Öğrendik, İtalyanca olduğunu tahmin ettiğim bazı şeyler öğrendik. Evet.

Well don't send pictures. Made another donation.

Peki resim göndermeyin. Bir bağış daha yaptı. Bir

Another one. Another one.

diğeri. Bir diğeri.

Good grief.

İyi keder.

Goodness me.

Tanrı aşkına.

How generous, Petra. Thank you very much indeed.

Ne kadar cömert, Petra. Gerçekten çok teşekkür ederim. Bir

If we if we stay on for another hour, maybe we will keep getting them.

saat daha kalırsak belki almaya devam ederiz. En

What's your favourite ice cream flavour? Petra?

sevdiğiniz dondurma aroması nedir? Petra mı?

Petra. Vanilla?

Petra. Vanilya?

Vanilla.

Petra says yes.

Vanilya.

Petra evet diyor.

You can't beat good old vanilla.

Eski güzel vanilyayı yenemezsin.

Vanilla goes with so many things.

Vanilya pek çok şeyle gider.

It goes then and you can add other things into it.

O zaman gider ve içine başka şeyler de ekleyebilirsiniz.

So you can add chocolate powder into it.

Böylece içine çikolata tozu ekleyebilirsiniz.

You can add some raisins and some rum chocolate chips.

Biraz kuru üzüm ve biraz romlu çikolata parçaları ekleyebilirsiniz.

That's like the base for everything.

Her şeyin temeli gibi.

And if you get very high quality

ice cream

like Haagen-Dazs, I wouldn't say that that's high quality.

Haagen-Dazs gibi çok kaliteli dondurma alırsanız, bunun yüksek kaliteli olduğunu söyleyemem.

That is high quality ice cream. I that's my favourite.

Yani yüksek kaliteli dondurma. Ben bu benim favorim.

I think it's overpriced.

Bence çok pahalı. Çok

It's overpriced, but it's worth it.

pahalı ama buna değer.

And if you get vanilla,

Ve vanilyalı,

vanilla ice cream you can get cheap vanilla ice cream

vanilyalı dondurma alırsanız, ucuz vanilyalı dondurma alabilir

or you can get with the real vanilla flavoured pods in.

veya içindeki gerçek vanilya aromalı baklalarla alabilirsiniz.

Oh yes, it is proper vanilla flavour, not artificial.

Ah evet, gerçek vanilya aroması, yapay değil.

It's gorgeous. Hmm.

Muhteşem. Hmm.

Um, yes, it is.

Evet, öyle.

It is nice.

Güzel.

I remember when your mum stayed with us a few weeks ago. We.

Annenin birkaç hafta önce bizimle kaldığı zamanı hatırlıyorum . Biz.

We did buy lots of ice cream and your mum did like vanilla.

Bir sürü dondurma aldık ve annen vanilyayı severdi.

The vanilla ice cream.

Vanilyalı dondurma.

Semi cold.

Yarı soğuk.

Fredo means cold. Yes.

Fredo soğuk demektir. Evet.

Well let me get we've learnt something so if something is semi Fredo

Pekala, bir şey öğrendik, yani bir şey yarı Fredo ise,

it means it is not completely frozen.

tamamen donmuş olmadığı anlamına gelir.

I think it means soft, soft ice cream knock half

Bence soft, soft dondurma vuruş yarısı anlamına geliyor,

is because semi quaver in music means it's

çünkü müzikte semi quaver,

half the value of a quaver. Yes.

bir quaver'in yarısı değerinde olduğu anlamına geliyor. Evet.

I like quavers.

Quavers'ı severim.

Yes I love I love having a bag of quavers semi.

Evet, bir torba dolusu yarı yarıya sahip olmayı seviyorum.

Yeah.

And that's presumably is Italian because most musical terms are Italian.

Evet.

Ve bu muhtemelen İtalyanca çünkü çoğu müzik terimi İtalyanca.

Never get low fat ice cream.

Asla az yağlı dondurma yemeyin.

Oh, no, never. It is disgusting.

Hayır, asla. İğrenç.

No, I think if you're going to have something like ice cream, it has to be full.

Hayır, bence dondurma gibi bir şey yiyeceksen dolu olmalı.

It has to have the cream and and everything.

Krema ve her şeye sahip olmalı.

I want to feel my arteries hardening as I'm as I'm eating it.

Onu yerken damarlarımın sertleştiğini hissetmek istiyorum.

So we've got a lot

Yani

of people we've really touched on a subject.

bir konuda gerçekten temas ettiğimiz birçok insan var.

Well, it's food.

Bu yemek.

Did you hear my stomach? Yes. It sounds like you're hungry.

midemi duydun mu Evet. Aç gibisin.

I am hungry.

And we've got to go out quite early today. It's at 7:00.

Açım.

Ve bugün oldukça erken çıkmamız gerekiyor . saat 7:00'de.

We're eating, Mr. Duncan.

Yemek yiyoruz Bay Duncan.

We're having a meal tonight to celebrate.

Bu akşam kutlamak için bir yemek yiyoruz.

To celebrate what, though?

Neyi kutlamak için? Her yıl

To celebrate my birthday

doğum günümü kutlamak için

each year, Mr.

, Bay

Duncan always gets very excited on his birthday.

Duncan her doğum gününde çok heyecanlanır.

Like a five year old child.

Beş yaşında bir çocuk gibi.

I am like a child.

çocuk gibiyim

I screamed like a girl this morning when Mr.

Bu sabah Bay

Steve gave me the gift and I opened it and I saw it was a lovely toaster.

Steve bana hediyeyi verdiğinde bir kız gibi çığlık attım ve açtım ve çok güzel bir tost makinesi olduğunu gördüm.

So from now on, every morning I can have some lovely, delicious, hot buttered toast.

Şu andan itibaren, her sabah güzel, lezzetli, sıcak tereyağlı tost yiyebileceğim.

He's nice. He's an ice cream.

O iyi. O bir dondurma.

You like Mr.

Bay Duncan'ı seviyor musun

Duncan?

I think this good could overtake everything he said.

?

Bence bu iyilik söylediği her şeyi geride bırakabilir.

Then cover it.

Sonra örtün.

I can't see it. I know because I want to surprise you.

göremiyorum Biliyorum çünkü sana sürpriz yapmak istiyorum.

A man apparently in a

Görünüşe göre bir adam, İtalya'da

you can get all sorts of different tastes or different flavours of ice cream in Italy.

her türden farklı tatlara veya farklı tatlarda dondurma alabilir.

Yes. How about mushroom ice cream?

Evet. Mantarlı dondurmaya ne dersiniz?

How much room?

Ne kadar yer var?

Ice cream?

Dondurma?

Ice cream. Ice cream?

Dondurma. Dondurma?

I don't think so.

Öyle düşünmüyorum.

Well, for one, you hate mushrooms.

Birincisi, mantarlardan nefret ediyorsun.

So combining that in ice cream is not something that you would enjoy.

Yani bunu dondurmada birleştirmek hoşunuza gidecek bir şey değil.

So, yes.

Yani evet.

No, I don't think

Hayır,

Parmigiano is that

Parmigiano'nun o

Parma?

Parma olduğunu düşünmüyorum?

Is that cheese?

O peynir mi?

Is that like parmesan cheese?

Parmesan peyniri gibi mi?

Parmesan cheese, maybe cheese flavoured cheese even.

Parmesan peyniri, hatta belki peynir aromalı peynir.

I now know.

Şimdi biliyorum.

I have to say, you might have something there.

Söylemeliyim ki, orada bir şey olabilir.

You've hit on something that cheese flavoured

Peynir aromalı veya dondurmalı bir şeye çarptınız

or ice cream with.

.

I don't think there's such a thing.

Böyle bir şey olduğunu düşünmüyorum.

There is Italy I think. Yes, but there should be there should be one here.

Sanırım İtalya var. Evet, ama burada bir tane olmalı.

There should be a type of ice cream here that you can buy.

Burada satın alabileceğiniz bir çeşit dondurma olmalı .

And it has little pieces of cheese.

Ve küçük peynir parçaları var.

So what is Parmigiano?

Peki Parmigiano nedir?

Is that is that cheese?

Bu peynir mi?

Is it parmesan?

Parmesan mı?

Is it parmesan cheese.

Parmesan peyniri mi?

Yes, it sounds like that we put here in minestrone soup.

Evet, buraya sebzeli çorba çorbası koyuyoruz gibi geliyor.

Palmira is going to walk the dog back

Palmira köpeği gezdirecek

and on the way she's going to buy some ice cream.

ve yolda biraz dondurma alacak.

Or are you going to her local ice cream shop?

Yoksa onun yerel dondurma dükkanına mı gidiyorsun?

Uh, for a walk with my friend's dog.

Uh, arkadaşımın köpeğiyle yürüyüşe.

So you're a dog walker, so see you later. And also a big

Yani sen bir köpek gezdiricisin, sonra görüşürüz. Ve ayrıca

help to your dog as well.

köpeğiniz için de büyük bir yardım.

Isn't that nice?

Bu hoş değil mi?

Yes, to the dog is not barking.

Evet, köpeğe havlamıyor.

Know that

Bil ki

I'm feeling hungry.

aç hissediyorum.

We're talking about food.

Yemekten bahsediyoruz.

We've got. We've got chocolates in front of us, Mr. Duncan.

Biz sahibiz. Önümüzde çikolatalar var Bay Duncan. Bahsettiğimiz

We're talking about ice cream that we were talking about.

dondurmadan bahsediyoruz .

Toast. Toast.

Kızarmış ekmek. Kızarmış ekmek.

Oh, by the way, we didn't explain the other meaning of toast. Yes.

Ha bu arada tostun diğer anlamını açıklamadık. Evet.

So toast is obviously bread

Yani tost, belli ki bir

that is sort of toasted, i.e.

çeşit kızarmış, yani

slightly burnt. Yes.

hafifçe yanmış ekmektir. Evet.

So so maybe you you will make the toast you will heat the toast using direct heat

Yani belki tostu doğrudan ısı kullanarak ısıtacaksınız

and it will slowly go brown on the outside.

ve dışı yavaş yavaş kahverengileşecektir.

So that is toast.

Yani bu tost.

However, it can also be used as a verb.

Ancak fiil olarak da kullanılabilir.

If you are making toast,

Tost yapıyorsanız,

if you put your toast in the toaster,

tostunuzu tost makinesine koyarsanız,

you toast something.

bir şeyler kızartmış olursunuz.

However, there is another verb, isn't there another verb for toast? Yes.

Ancak başka bir fiil var, tost için başka bir fiil yok mu? Evet. Bir

If you're celebrating something

şeyi kutluyorsanız

and you have maybe a glass of champagne or a bottle of water, it's somebody's birthday.

ve bir bardak şampanya ya da bir şişe su içiyorsanız, bu birinin doğum günüdür.

Yes, maybe.

Evet belki.

Yes, you might.

Evet, yapabilirsin.

You toast them.

Onlara kadeh kaldır.

You're celebrating. Cheers.

Kutluyorsun. Şerefe.

Raise your glass. Cheers. Cheers.

Kadehini kaldır. Şerefe. Şerefe. Bir de

And you say I am going to make a toast.

kadeh kaldıracağım diyorsun.

To Mr. Duncan.

Bay Duncan'a.

It is his birthday today.

Bugün onun doğum günü.

Can we all say happy birthday to Mr.

Hepimiz Bay Duncan'a mutlu yıllar diyebilir miyiz

Duncan? Isn't that nice? So you are toast.

? Bu hoş değil mi? Yani kızarmışsın.

It just means you are inviting some kind of speech, doesn't it, really?

Bu sadece bir tür konuşmaya davet ettiğin anlamına geliyor, değil mi?

Or. Or just.

Veya. Ya da sadece. Kutlamada

Well, you're getting everyone to join together in the in the celebration.

herkesin bir araya gelmesini sağlıyorsunuz .

It So at a wedding you will toast the wedding party

Yani bir düğünde

to the bride and bridegroom.

gelin ve damada kadeh kaldıracaksınız.

A toast, happy and long life in your marriage.

Evliliğinizde kadeh kaldır, mutlu ve uzun bir ömür.

And then you will have a drink.

Ve sonra bir içki alacaksın.

You probably have champagne. Happy birthday, Mr. Duncan.

Muhtemelen şampanyanız var. Mutlu yıllar, Bay Duncan.

Many happy returns for the day.

Gün için birçok mutlu dönüş.

Hope you live long and prosper as the Klingons say.

Umarım Klingonların dediği gibi uzun yaşar ve başarılı olursunuz.

Yes, it was toast.

Evet, tosttu.

Is it the Klingons or the Vulcans of the celebration?

Kutlamanın Klingonlar mı yoksa Vulkanlar mı?

Oh, it's the Vulcans, not the Klingons.

Oh, onlar Vulkanlar, Klingonlar değil.

The Klingons say a cult.

Klingonlar bir tarikat diyor.

Oh, no. Oh,

Oh hayır.

something like that.

Bunun gibi bir şey.

It sounds like Welsh.

Galce gibi geliyor.

We got any Klingons.

Hiç Klingonumuz var.

Does that

have we got any Klingons watching?

Bizi izleyen Klingonlar var mı?

You were trying to learn English.

İngilizce öğrenmeye çalışıyordun.

Did you have to say that?

Bunu söylemek zorunda mıydın?

Of course there is another meaning to the word Klingon.

Elbette Klingon kelimesinin başka bir anlamı daha var.

I get a lot of Klingons sometimes.

Bazen bir sürü Klingon alıyorum.

Oh, nerves spilt everything down me.

Oh, sinirler her şeyi üzerime döktü.

I've got water now.

Şimdi suyum var.

But you have to do that.

Ama bunu yapmak zorundasın.

Mr. Steve does that quite often.

Bay Steve bunu oldukça sık yapar.

So Klingons are obviously, you know,

Yani Klingonlar belli ki

an alien race seen in Star Trek.

Star Trek'te görülen bir uzaylı ırkı.

They're warriors alien warrior race and a warrior race from from the planet.

Onlar savaşçılar uzaylı savaşçı ırkı ve gezegenden bir savaşçı ırkı.

What are Klingons?

Klingonlar nedir?

What are they from?

Onlar nereli?

I was thinking of that. What planet the Klingons come from.

Bunu düşünüyordum. Klingonlar hangi gezegenden geliyor?

Yes I do.

Evet ediyorum.

You know, I've got I've got one on my starboard side, you know, covered in water. Mr.

Sancak tarafımda bir tane var, bilirsiniz, suyla kaplı. Bay

Duncan. I've got Klingons on the starboard side.

Duncan. Sancak tarafında Klingonlar var.

Yes, that's the song, isn't it?

Evet, şarkı bu, değil mi?

But yes.

So what planet?

Ama evet.

Peki hangi gezegen?

A Klingons from Mr.

Bay Duncan'dan bir Klingon

Duncan, do you know?

, biliyor musunuz?

Does anybody know what planet Klingons come to?

Klingonların hangi gezegene geldiğini bilen var mı?

If you are a Star Trek fan, which I doubt that

Eğer bir Star Trek hayranıysanız, ki bunu

we've got many watching, but

çok fazla izlediğimizden şüpheliyim, ama

what planet do Klingons come from?

Klingonlar hangi gezegenden geliyor?

Where?

Nerede?

Where do your Klingons come?

Klingonlarınız nereden geliyor?

So we know where. We know where. Vulcan come from.

Yani nerede olduğunu biliyoruz. Nerede olduğunu biliyoruz. Volkan geldi.

They come from Planet Vulcan.

Planet Vulcan'dan geliyorlar.

Yes, but maybe they come from Klingon.

Evet, ama belki de Klingon'dan geliyorlardır.

But where the Klingons come from, the planet Klingon

Ama Klingonların geldiği yer, Klingon gezegeni,

can everyone please stop saying Klingon?

lütfen herkes Klingon demeyi kesebilir mi?

Well, we better get it out of the way.

Pekala, yolumuzdan çeksek iyi olur.

We better explain the other.

Diğerini açıklasak daha iyi olur.

Oh, no meaning for the word Klinghoffer.

Oh, Klinghoffer kelimesinin anlamı yok.

No, because it's disgusting. It is disgusting.

Hayır, çünkü iğrenç. İğrenç. Kaka yaptıktan sonra

It refers to people who, you know, if you don't wipe your bottom properly

poponuzu düzgün bir şekilde silmezseniz

after having a poop and we say that you have Klingons, it's disgust.

ve biz Klingonlarınız olduğunu söylersek, bu tiksinti uyandıran insanlara atıfta bulunur.

I'm sorry. It is disgust.

Üzgünüm. Bu iğrenme. Şu anda

If you are eating your meal at the moment I do apologise, but it is my birthday

yemeğinizi yiyorsanız özür dilerim ama bugün benim doğum günüm

and I am allowed to be slightly disgusting now and again.

ve ara sıra biraz iğrenç olmama izin veriliyor .

It's a new rule.

Bu yeni bir kural.

It's a sort of it's a word to describe something

not very nice happening in the nether regions.

Alt bölgelerde olan pek de hoş olmayan bir şeyi anlatmak için kullanılan bir kelime.

Christina says Marzipan Do. You know what?

Christina Badem Ezmesi Yap diyor. Biliyor musun?

You don't see marzipan very often anymore.

Badem ezmesini artık çok sık görmüyorsunuz.

Everything used to have marzipan on it, covering it.

Eskiden her şeyin üzerinde badem ezmesi vardı, üzerini kaplıyordu.

You don't see marzipan meanwhile anymore.

Bu arada artık badem ezmesi görmüyorsunuz.

You often see it on wedding cakes.

Genellikle düğün pastalarında görürsünüz.

Wedding cakes will often have marzipan.

Düğün pastalarında genellikle badem ezmesi bulunur.

And that's made with almond, isn't it? It is.

Ve bu bademden yapılmış, değil mi? Bu.

It is almonds or almonds. Yes.

Badem veya bademdir. Evet. Bademdir derken

You can pronounce that in two different ways when you say almonds is.

iki farklı şekilde telaffuz edebilirsiniz .

But if you look at the spelling of it, you

Ama yazımına bakarsanız, siz

and some people do pronounce it almonds.

ve bazı insanlar onu badem olarak telaffuz ediyorsunuz.

I would have thought I thought you would have pronounced it aliments.

Bunu yemek olarak telaffuz edeceğini düşünmüştüm.

No, but it's almonds.

Hayır, ama badem.

Oh well that's how you pronounce the L.

Oh, L'yi böyle telaffuz ediyorsun.

No, but some people do, so it doesn't matter as long as they know that you.

Hayır, ama bazı insanlar öyle, bu yüzden seni tanıdıkları sürece önemli değil.

You're all about nuts.

Hepiniz delisiniz.

Nobody is the slightest interest has the slightest interest in Star Trek

Kimsenin Star Trek'e en ufak bir ilgisi yok

because nobody has told us what planet Klingons come from.

çünkü kimse bize Klingonların hangi gezegenden geldiğini söylemedi.

No, I know where they can be,

Hayır, nerede olabileceklerini biliyorum

but we know where they can be closer to home. Yes.

ama nerede eve daha yakın olabileceklerini biliyoruz. Evet.

And that would that be the verb?

Ve bu fiil olur mu?

They might be they might be from Uranus.

Uranüs'ten olabilirler.

Vitus is now.

Vitus şimdi.

I see. You see.

Anlıyorum. Anlıyorsun.

Yeah. You see. He's not just a pretty face.

Evet. Anlıyorsun. O sadece güzel bir yüz değil.

There is a brain up here.

Burada bir beyin var.

There is, Cronus says Ni trem.

Var, Cronus Ni trem diyor.

Oh, that's right. I think it is. I think you're right.

Evet bu doğru. Sanirim oyle. Bence haklısın.

Chronos has changed because you mentioned Cronus earlier.

Daha önce Cronus'tan bahsettiğiniz için Chronos değişti.

Yeah, we should have known that, but with a K.

Evet, bunu bilmemiz gerekirdi, ama K ile.

So that's the homeworld of the Klingon tribunals with a K, not with a C.

Demek Klingon mahkemelerinin anavatanı K ile, C ile değil.

Oh, I see.

But it sounds the same, doesn't it?

Oh, anlıyorum.

Ama kulağa aynı geliyor değil mi?

It sounds the same, yes.

Kulağa aynı geliyor, evet.

They're from Cronus, Klingons, from Chronos.

Onlar Cronus'tan, Klingonlar, Chronos'tan.

There you go.

İşte gidiyorsun.

So are they always, you know, are they very particular with their time?

Yani onlar her zaman, bilirsin, zamanları konusunda çok titizler mi?

Has they always on time?

Her zaman zamanında mı gelirler?

Have their battles? No.

Savaşları var mı? Hayır.

There we go.

İşte başlıyoruz.

So Vitus, so inspired by our talk of ice cream, is now actually eating ice cream.

Dondurma konuşmamızdan çok ilham alan Vitus, şimdi gerçekten dondurma yiyor.

You're kidding.

Dalga geçiyorsun.

No, that's what Beta says.

Hayır, Beta öyle diyor.

Hey, what flavour is it? Beta? Yes. Please tell us.

Hey, ne tadı var? Beta? Evet. Lütfen bize bildirin.

Please tell us.

Lütfen bize bildirin.

You're already making me suffer.

Zaten bana acı çektiriyorsun.

So now you have to tell me what the ice cream actually. Yes.

Yani şimdi bana dondurmanın gerçekte ne olduğunu söylemelisin . Evet.

What flavour is it?

Bu ne lezzet?

It's not Klingon flavour, is it? Klingon flavour?

Klingon tadı değil, değil mi? Klingon tadı mı?

My favourite ice cream is blue

En sevdiğim dondurma

in Spain Alba and B 95.

İspanya'da mavi, Alba ve B 95. İspanya'da mavi olan

We've got a particular type of ice cream that is blue in Spain.

özel bir dondurmamız var .

I mean, call it

Demek istediğim,

p2 fo the two bit of food I do for that.

bunun için yaptığım iki parça yemek için p2 olarak adlandırın.

Sounds nice. Blue ice cream. Blue two.

Kulağa hoş geliyor. Mavi dondurma. Mavi iki. Ne

What what flavour? That.

hangi tat? O.

It's not fair, says Petra. No, it isn't.

Bu adil değil, diyor Petra. Hayır, değil.

No, it is not fair, Vitus.

Hayır, bu adil değil Vitus.

Vitus is now taunting us.

Vitus şimdi bizimle alay ediyor.

Taunting, taunting. He's making us all suffer.

Alay etmek, alay etmek. Hepimize acı çektiriyor. "

He's saying, Look, I have ice cream and you don't, and you would be right.

Bak, bende dondurma var, sende yok ve haklısın" diyor.

We don't we don't have any ice cream.

Dondurmamız yok.

Anarchy.

Anarşi.

There is an ice cream maker at home, homemade ice cream without colouring and additives.

Evde dondurma makinesi var, ev yapımı, boyasız ve katkısız dondurma.

So in dark, he's got an ice cream maker. Mm hmm.

Karanlıkta dondurma makinesi var. Hmm.

And can buy these we I bought one years ago.

Ve bir yıl önce aldığım bunları satın alabilirim.

And you know what?

Ve biliyor musun?

You know what happens when you buy these devices like bread makers?

Ekmek yapma makinesi gibi bu cihazları alınca ne oluyor biliyor musunuz?

You used it.

Ice cream makers. I think you used it twice. Exactly.

Sen kullandın.

Dondurmacılar. Sanırım iki kez kullandın. Kesinlikle.

And then never used it ever again.

Ve sonra bir daha asla kullanmadım.

It's in the cupboard and we've never used it since because it's a bit

Dolapta ve o zamandan beri hiç kullanmadık çünkü biraz

well a laborious it's not very good one.

iyi zahmetli biraz iyi değil.

Can I say hello to the duchess.

Düşese merhaba diyebilir miyim?

We have the duchess here.

Düşes burada.

Yes, hello duchess.

Evet, merhaba düşes.

Yes, Mr.

Evet, Bay

Duncan and Mr. Steve, how are you today?

Duncan ve Bay Steve, bugün nasılsınız?

I'm in a good mood.

İyi bir ruh halindeyim.

The reason is because it is my birthday today. Yes.

Nedeni ise bugün benim doğum günüm olması. Evet.

Mr. Steve is trying to burst my balloon.

Bay Steve balonumu patlatmaya çalışıyor.

A little pin a pain.

Biraz acı.

You've got a you're going to try and just put it down.

Deneyeceğiniz bir şey var ve onu yere bırakın.

Oh, yes, there it is.

Ah, evet, işte orada.

I nearly said something then.

O zaman neredeyse bir şey söylüyordum.

Now you don't have to apologise, Vitus.

Artık özür dilemene gerek yok, Vitus.

We like to know that things are going on.

İşlerin devam ettiğini bilmek isteriz.

We are inspiring people to do things.

İnsanlara bir şeyler yapmaları için ilham veriyoruz.

We live so wonderful.

Çok harika yaşıyoruz.

Enjoy your vanilla ice cream.

Vanilyalı dondurmanızın tadını çıkarın. Bu gece

We might have some tonight at the restaurant where I'm taking you out.

seni dışarı çıkaracağım restoranda biraz yiyebiliriz.

Yes, yes, we might we might have some sort of that all the time to me, Mr.

Evet, evet, her zaman benim için böyle bir şey olabilir, Bay

Toki, putting things in the face. Um.

Toki, işleri yüz yüze getirerek. Um.

Oh. Vittoria uses a yoghurt maker every day

Ah. Vittoria, bir yoğurt makinesi

that they're sending out thoughts of buying a yoghurt maker.

satın alma düşünceleri gönderdikleri her gün bir yoğurt makinesi kullanıyor.

I think that will that will end up in the same cupboard as the ice cream maker and the bread maker.

Bence bu, dondurma makinesi ve ekmek makinesi ile aynı dolaba girecek.

We are using the slow cooker, though, but we didn't buy that.

Yavaş pişiriciyi kullanıyoruz ama onu satın almadık.

We were given that. Yes. Your mum.

Bize bu verildi. Evet. annen.

Yes. We're using the slow cooker all the time

Evet. Yavaş pişiriciyi her zaman kullanıyoruz

because it's only like 120 watts

çünkü sadece 120 watt gibi

and our electricity bills have come down because we're not using the the

ve

oven very often now we're only using the slow cooker

fırını çok sık kullanmadığımız için elektrik faturalarımız düştü, şimdi sadece yavaş pişiriciyi kullanıyoruz

and it's like a 10th of the amount of energy that it uses.

ve bu neredeyse 10'da biri. kullandığı enerji miktarıdır .

So, so later this year, because of all of the energy bills are becoming higher and higher.

Yani, bu yılın ilerleyen zamanlarında, çünkü tüm enerji faturaları gittikçe yükseliyor.

We I think Mr.

Sanırım Bay

Steve, myself, we will have to we will have to sit in front of a candle to keep ourselves warm.

Steve, ben de kendimizi ısıtmak için bir mumun önüne oturmak zorunda kalacağız.

And that's it.

Ve bu kadar.

That's all we will be able to do, because everything will be too expensive.

Yapabileceğimiz tek şey bu, çünkü her şey çok pahalı olacak.

But we have at least we have the slow cooker like this

Ama en azından elimizde bu mum gibi yavaş pişirici var,

candle remain not quite the same as that

because it's not that what's happening this I don't know why this keeps coming off.

çünkü olan bu değil, bunun neden sürekli patladığını bilmiyorum.

It's because of the heat.

Isı yüzünden.

But blow your candle again, Mr. Duncan.

Ama yine mumunuzu üfleyin, Bay Duncan.

On the count of three. Okay.

Üç deyince. Tamam aşkım.

A birthday candle.

Bir doğum günü mumu.

One, two, three.

Bir, iki, üç.

Thank you.

Teşekkür ederim.

Very sweet place up again.

Yine çok tatlı bir yer.

Yes, we do this sometimes a lighter.

Evet, bunu bazen bir çakmakla yapıyoruz.

Did we do this earlier? One make a wish.

Bunu daha önce yaptık mı? Biri bir dilek tutsun.

One, two, three.

Bir, iki, üç.

It didn't come true.

Gerçek olmadı. Ne yazık

Unfortunately, the wish did not come true.

ki, dilek gerçekleşmedi.

I don't know. It's so hot in here.

Bilmiyorum. Burası çok sıcak.

Even this won't stick to my hat.

Bu bile şapkama yapışmayacak.

It keeps.

It keeps coming off. The glue is melting.

tutar.

Çıkmaya devam ediyor. Tutkal eriyor.

Look, it's so hot in here.

Bak, burası çok sıcak.

Everything's melting, including me.

Ben dahil her şey eriyor.

Just wishes you lots of happiness in the coming future.

Sadece önümüzdeki gelecekte çok mutluluklar diler.

I need it.

Ona ihtiyacım var.

It might one day. Who?

Bir gün olabilir. DSÖ?

Ah, I think one day I will have some happiness.

Ah, sanırım bir gün biraz mutluluğum olacak.

One day, maybe foetuses.

Bir gün, belki fetüsler.

The tragedy of getting old.

Yaşlanmanın trajedisi.

So many candles and so little cake.

Çok fazla mum ve çok az pasta.

Yes, well, you have to be careful, because at the moment no one can have birthday parties.

Evet, dikkatli olmalısın çünkü şu anda kimse doğum günü partisi veremez.

Did you know that here in England they've actually banned birthday parties

Burada, İngiltere'de aslında doğum günü partilerini yasakladıklarını biliyor muydunuz,

because no one can actually have a birthday cake with candles on because it's a fire hazard

çünkü hiç kimse aslında üzerinde mumlar olan bir doğum günü pastası yiyemez çünkü bu bir yangın tehlikesidir,

so that they've actually banned the sale of birthday cakes.

dolayısıyla doğum günü pastası satışını fiilen yasaklamışlardır.

So instead, you just have to sit and look at a slice of bread.

Bunun yerine oturup bir dilim ekmeğe bakmanız yeterli.

Is that Mr. Duncan?

Bu Bay Duncan mı?

You have to look at a slice of bread instead.

Bunun yerine bir dilim ekmeğe bakmalısınız.

Where have they banned birthday cake? England.

Doğum günü pastasını nerede yasakladılar? İngiltere.

They banned birthday cakes.

Doğum günü pastalarını yasakladılar.

They banned them because you can't light candles.

Mum yakamazsınız diye onları yasakladılar.

You're joking to blow them out.

Onları patlatmak için şaka yapıyorsun.

Why don't they just ban candles? No.

Neden sadece mumları yasaklamıyorlar?

Well, well, quite often they will be lit on birthday cakes

Hayır. Pekala, çoğu zaman doğum günü pastalarında

and barbecues as well.

ve barbekülerde de yakılırlar.

Outside barbecue, they banned those.

Mangal dışında, bunları yasakladılar.

You're going to ban those? I don't think they've banned birthday cakes.

Bunları yasaklayacak mısın? Doğum günü pastalarını yasakladıklarını sanmıyorum.

You can't you can't have barbecues anymore.

Yapamazsın, artık mangal yapamazsın.

No, that is true.

Hayır, bu doğru.

Because your your barbecue might fall over and then everything will catch fire.

Çünkü mangalınız devrilebilir ve her şey alev alabilir.

Well,

there was a horrible,

horrible story a few weeks ago, you know, when we had those 40 degrees.

Birkaç hafta önce, 40 dereceye sahip olduğumuzda, korkunç, korkunç bir hikaye vardı.

Okay, we're going to just cheer everyone up.

Tamam, herkesi neşelendireceğiz.

Well, no, I was expecting when everyone's having fires, but there was

Hayır, herkesin yangın çıkarmasını bekliyordum ama

this very and usually it's never happened before near to London.

bu çok vardı ve genellikle Londra yakınlarında daha önce hiç olmamıştı.

Oh, grass fire. Yes.

Oh, çimen ateşi. Evet.

Led to a lot of homes spread

Bir çok eve yayılan

the fire went into other people's gardens and burnt the houses down.

yangın başkalarının bahçelerine de sıçradı ve evleri yaktı.

This was on the outskirts of London.

Burası Londra'nın eteklerindeydi.

And you know what started the fire, Mr.

Yangını neyin başlattığını biliyorsunuz, Bay

Duncan, was it?

Duncan, değil mi?

It was a compost heap, not a birthday cake?

Gübre yığınıydı, doğum günü pastası değil miydi?

No. Somebody because in the UK

Hayır. Birisi, çünkü Birleşik Krallık'ta

it's very popular for gardeners

bahçıvanlar arasında

to put all the waste, say you are cutting the grass

tüm atıkları atmak çok popülerdir, diyelim ki çimleri biçiyorsunuz

and you have the grass cuttings, you're cutting down,

ve kesilen çimleriniz var, kesiyorsunuz,

you're trimming your bushes and you have lots of leaves and lots of greenery

çalılarınızı budanıyorsunuz ve çok sayıda yaprağınız var ve bir sürü yeşillik

and instead of putting it into a bin, people make a compost heap.

ve insanlar onu bir çöp kutusuna atmak yerine kompost yığını yapıyor.

A compost heap, yes.

Gübre yığını, evet.

So all the green matter breaks down in the compost heap.

Böylece tüm yeşil madde kompost yığınında parçalanır.

And then after a year or two, you can then it all breaks down.

Ve bir veya iki yıl sonra, her şey bozulabilir.

Then you can put that on your garden.

O zaman bunu bahçene koyabilirsin.

So why did it catch fire?

Peki neden alev aldı?

Well, compost heaps get very hot in the middle,

Pekala, kompost yığınlarının ortası çok ısınır,

very hot once you put grass cuttings and leaves and all sorts of things

çim artıklarını, yaprakları ve her türlü şeyi ve

and on top and cuttings from bushes and things, it all breaks down and gets very hot.

üstüne ve çalılardan kesilenleri ve diğer şeyleri koyduğunuzda çok ısınır, hepsi bozulur ve çok ısınır.

The bacteria generate a lot of heat.

Bakteriler çok fazla ısı üretir.

So organic matter, organic matter breaking down generates a lot of heat, but it's all in a big pile.

Yani organik madde, parçalanan organik madde çok fazla ısı üretir, ama hepsi büyük bir yığın halindedir.

And what's happened is that the actually was so hot,

Olan şu ki, hava çok sıcaktı,

it caught fire and then set fire to other people's houses.

alev aldı ve ardından diğer insanların evlerini ateşe verdi.

So be careful.

Yani dikkatli ol.

Be careful of having it must have been a very big compost heap.

Çok büyük bir kompost yığını olmasına dikkat edin.

And of course, people often put them, they make their own with wood, wooden.

Ve tabii ki, insanlar genellikle onları koyarlar, ahşaptan, tahtadan kendileri yaparlar.

They make like a wooden cage out of out of wood and then put the compost inside.

Tahtadan tahta bir kafes gibi yaparlar ve kompostu içine koyarlar.

So it must have got so hot it set fire to the wooden structure around it.

Yani o kadar ısınmış olmalı ki etrafındaki ahşap yapıyı ateşe verdi.

So yeah.

Yani evet.

And then because everything was dry, the fire spread really spread.

Ve sonra her şey kuru olduğu için yangın yayıldı.

So somebody was doing something to save the planet with a compost heap. Yes.

Yani birisi kompost yığınıyla gezegeni kurtarmak için bir şeyler yapıyordu . Evet.

To mulch on the garden, which then burnt down a lot of houses

Bahçeyi malçlamak için, bu daha sonra birçok evi yaktı

and created some released CO2 into the atmosphere.

ve atmosfere CO2 saldı.

Well, that's something I want to know.

Bu bilmek istediğim bir şey.

All these fires that are taking place across France, Spain, Italy,

Fransa, İspanya, İtalya,

Portugal, states, Australia, how much CO2 do they generate?

Portekiz, eyaletler, Avustralya'da meydana gelen tüm bu yangınlar ne kadar CO2 üretiyor? Şu anda

Just every country in the world is having a fire now. Yes.

dünyadaki her ülkede bir yangın var. Evet.

So how much CO2 is being released into the atmosphere when

Peki binlerce hektarlık arazi ne zaman atmosfere ne kadar CO2 salınıyorsa

thousands of hectares of land.

.

Hectares? Yes.

hektar? Evet.

What is what is a hectare?

hektar nedir?

So yes, you measure sort of land area don't you, in hectares.

Yani evet, bir tür arazi alanını hektar cinsinden ölçüyorsunuz, değil mi?

I like acres.

Dönümleri severim.

Well acres but there are so many, so many acres in a hectare and I don't know what that is now.

Peki dönüm ama bir hektarda çok, çok fazla dönüm var ve şimdi bunun ne olduğunu bilmiyorum.

Heck is it seven or six or something. I don't know.

Heck yedi mi altı mı falan. Bilmiyorum. bana

Don't ask me.

sorma

I don't know what a hectare is in a measurement.

Bir ölçümde hektarın ne olduğunu bilmiyorum.

I what an acre is, but an acre that is an acre is I think a football pitch is about

Ben acre nedir, ama acre yani acre, sanırım bir futbol sahası ile ilgili

and I was sitting down for so long last night I ended up with a couple of acres

ve dün gece o kadar uzun süre oturdum ki birkaç acre ile bitirdim.

I think a football pitch is

Bir futbol sahasının

maybe slightly less or slightly

belki biraz daha az veya hafif olduğunu düşünüyorum

bigger than an acre, and that's much more clear.

bir dönümden daha büyük ve bu çok daha açık.

But A hectare is so many acres, but I don't know what it is.

Ama bir hektar çok akre ama ne olduğunu bilmiyorum.

Somebody can look it up and I can Google it when we're on.

Birisi onu arayabilir ve biz açıkken Google'da aratabilirim.

So the point is the point is like tens of thousands of hectares of land are all burning.

Yani mesele şu ki, on binlerce hektarlık arazi yanıyor.

That's releasing lots of CO2.

Bu çok fazla CO2 salıyor.

But how much in proportion to, you know, driving a car, for example?

Ama örneğin araba kullanmakla orantılı olarak ne kadar?

Yes, I want to know, you know, if you burn

Evet, bilmek istiyorum, bilirsiniz,

a thousand hectares of land, well, you know, this is not happening on purpose.

bin hektar araziyi yakarsanız, yani, bu kasıtlı olarak olmuyor.

I know it is.

O olduğunu biliyorum.

In fact, I like to think if this is a sort of cycle.

Aslında, bunun bir tür döngü olup olmadığını düşünmeyi seviyorum.

So you have the cycle of heat increasing

Yani artan ısı döngüsüne sahipsiniz

and then everything becomes dry and then you have fires,

ve sonra her şey kurur ve ardından yangınlar çıkar ve

which then of course pollutes the atmosphere even more.

bu da tabii ki atmosferi daha da fazla kirletir.

Yeah. So it's a little bit like a cycle.

Evet. Yani bu biraz bir döngü gibi.

I like to see the weather and the seasons and everything

Havayı, mevsimleri ve

that happens in nature as a cycle and I think everything is so in nature.

doğada olup biten her şeyi bir döngü olarak görmeyi seviyorum ve bence doğada her şey böyle.

Everything is a cycle or circle.

Her şey bir döngü veya dairedir.

So as you go round and round you see the same things happening.

Böylece dönüp durdukça aynı şeylerin olduğunu görürsünüz.

But each time it goes round, the problem increases.

Ama her dönüşte sorun artıyor.

And I think that's what's happening at the moment.

Ve bence şu anda olan da bu.

So because one thing has an impact on another thing,

Yani bir şeyin başka bir şeyi etkilemesi,

which then creates an even worse problem. Yes.

bu daha sonra daha da kötü bir sorun yaratır. Evet.

And it goes round and round forever.

Ve sonsuza dek döner ve döner.

Ever.

Durmadan.

Uh, Giovanni.

Giovanni.

Giovanni, why do you say like like that?

Giovanni, neden böyle söylüyorsun?

Because it's Italian.

İtalyan olduğu için.

Yes, that's what I knew, too, that day.

Evet, ben de o gün bunu biliyordum.

I think I've done that correctly.

Bunu doğru yaptığımı düşünüyorum.

So has asked about your air.

Yani senin havanı sordu.

Fryer has remembered.

Fritöz hatırladı.

Oh, the air.

Ah, hava.

Now, that was a present as well, wasn't it?

O da bir hediyeydi, değil mi?

Giovanni Rossetti

Giovanni Rossetti

I have a nice, fluffy, frozen single link.

Güzel, kabarık, donmuş tek bir bağlantım var.

I'll have you frozen. We haven't. Yes.

Seni donduracağım. Biz yapmadık. Evet.

Oh we haven't frozen in a particularly nice.

Oh, özellikle güzel bir şekilde donmadık.

Oh it's you know it's just you I think every frozen.

Oh, biliyorsun, sadece sensin, sanırım her şey donmuş.

Are we still online. Yes.

Hala çevrimiçi miyiz? Evet.

Well I'm still, I'm still moving on mine so we're okay.

Ben hala, hala benimkinde ilerliyorum, bu yüzden iyiyiz.

So it must be this.

I've had this. It's you.

Yani bu olmalı.

Bunu yaşadım. Sensin.

You've done something. You've broken it.

Bir şey yaptın. Onu kırdın.

Yes. Patches talking about awful things going on in the world.

Evet. Yamalar dünyada olup biten korkunç şeylerden bahsediyor.

And isn't it better just to come on here and speak together?

Buraya gelip birlikte konuşsak daha iyi olmaz mı?

Yes. Yes.

Evet. Evet.

Well, I always say that talking is the best way, solving any problem in any situation.

Her zaman, her durumda herhangi bir sorunu çözmenin en iyi yolunun konuşmak olduğunu söylerim.

And one of the problems with many relationships, whether it's in the family

Ve birçok ilişkideki sorunlardan biri, ister aile içinde

or maybe in a marriage or even between two countries

, ister evlilikte, hatta iki ülke

or two people with opposing views,

veya karşıt görüşlere sahip iki insan arasında olsun, bir

once they stop talking, that is when you have the problem. The

kez konuşmayı bıraktıklarında, işte o zaman probleminiz olur.

I forget how long we sang on for Mr.

Bay Duncan için ne kadar süre şarkı söylediğimizi unuttum

Duncan. I'm getting hungry. You are getting hungry, are you?

. karnım acıkıyor Acıkıyorsun, değil mi?

We will stay for a few more moments and then we will go.

Birkaç dakika daha kalacağız ve sonra gideceğiz.

We will go and we are going to celebrate my birthday.

Gideceğiz ve doğum günümü kutlayacağız.

I don't think we're going into the garden because.

Bahçeye gireceğimizi sanmıyorum çünkü. İşte

Well, here it is. Look at look at the garden.

burada. Bak, bak, bahçeye bak.

I have to say, the garden does look nice on camera there it is at the moment outside.

Söylemeliyim ki, bahçe kamerada güzel görünüyor, şu anda dışarıda.

So you can see everything looks lovely, although it is a little bit dry.

Böylece biraz kuru olmasına rağmen her şeyin güzel göründüğünü görebilirsiniz .

Some of some of Mr.

Bay

Bush's are not very well at the moment.

Bush'un bazılarının durumu şu anda pek iyi değil.

Well we are probably they are talking about well certain parts of the UK already have a hope.

Pekala, muhtemelen Birleşik Krallık'ın bazı bölgelerinin zaten bir umudu olduğundan bahsediyoruz.

Oh host pipe band.

Ah ana boru bandı.

I was just about.

Ben de öyleydim.

What was that.

I was just burping that as I was speaking. Mr. Duncan.

Neydi o.

Konuşurken geğiriyordum. Bay Duncan.

Lovely. Um,

Sevimli. Um,

is so yes, they're talking about having a

evet,

hosepipe ban, having a hoop.

hortum yasağından, çembere sahip olmaktan bahsediyorlar.

So obviously if you might use a hose

Açıkçası,

to clean your car to water your garden,

bahçenizi sulamak için arabanızı temizlemek için bir hortum kullanırsanız

um, and activities like that, if there's a shortage of water

ve bunun gibi faaliyetlerde bulunursanız, su kıtlığı varsa

and I think we are now in officially in, in a drought.

ve sanırım artık resmi olarak bir kuraklığın içindeyiz.

Yes, I think it's official.

Evet, resmi olduğunu düşünüyorum. İngiltere'nin pek çok yerinde art

We've had many consecutive days of high temperatures

arda yüksek sıcaklıklarda günler geçirdik

and no rain over many parts of England.

ve hiç yağmur yağmadı.

And now it's official, isn't it?

Ve artık resmi, değil mi?

Think it is the word drought.

Bunun kuraklık kelimesi olduğunu düşünün.

We have a drought.

Bizde kuraklık var.

There is now officially a water shortage,

Artık resmi olarak bir su kıtlığı var,

a drought that means a period a long period of time

bir kuraklık, yani uzun bir süre hiç

when you don't get any rainfall, a drought,

yağış almadığınız bir dönem, bir kuraklık,

uh, and you can use that word.

uh, ve bu kelimeyi kullanabilirsiniz.

In other words, you don't have to use it to mean

Yani susuzluk, hiçbir şeyin

a drought

in terms of lack of water, a lack of anything, a lack of anything.

eksikliği, hiçbir şeyin eksikliği anlamında kuraklık anlamında kullanmak zorunda değilsiniz.

You can use the word drought.

Kuraklık kelimesini kullanabilirsiniz.

Uh, probably.

Muhtemelen.

We wouldn't do that very commonly, would you?

Bunu çok sık yapmazdık, değil mi? Bir

Well, you can say a drought if there's a lack of a supply of something

şeyin arzında eksiklik varsa

or maybe something that's normally available.

veya normalde mevcut olan bir şey varsa kuraklık diyebilirsiniz.

Everything everywhere.

Herşey heryerde.

But yes, it's sometimes used figuratively as well.

Ama evet, bazen mecazi olarak da kullanılır.

But but in its general term, drought means

Ama genel tabirle kuraklık demek

water shortage, a shortage of water to the point Magdalena

su kıtlığı demektir, Magdalena Magdalena'nın gideceği noktaya kadar su kıtlığı demektir

Magdalena is going, but she has donated she has said to PayPal.

ama PayPal'a bağışta bulunduğunu söylemiştir.

A little gift to you.

Sana küçük bir hediye.

Thanks for the work.

İş için teşekkürler.

I've got to leave now. Enjoy your birthday.

Şimdi gitmeliyim. Doğum gününün tadını çıkar. Ben

Thank you very much as well, my colleague Magdalena.

de çok teşekkür ederim meslektaşım Magdalena.

And hopefully see you on Sunday.

Ve Pazar günü görüşmek dileğiyle.

So people are starting to go now.

Yani insanlar artık gitmeye başlıyor.

That's fine.

Bu iyi.

Someone is eating a chocolate bar.

Biri çikolata yiyor.

No, they're asking if we will.

Hayır, yapacak mıyız diye soruyorlar.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

I'm just starting to wonder whether you can read know we could have a chocolate you into chocolate.

Ben sadece merak etmeye başladım, okuyabilir misin, çikolatanın içine bir çikolata alabilir miyiz diye merak etmeye başladım.

Thank you to you.

Sana teşekkür ederim.

Well, is there anything I'm worried about?

Endişelendiğim bir şey var mı?

Is the fact that they may have melted once we start opening those,

Açmaya başladığımızda erimiş olabilirler mi,

this might just be this might just be liquid chocolate inside.

bu sadece içindeki sıvı çikolata olabilir mi?

So let's have a look, shall we?

Öyleyse bir bakalım, olur mu?

I'm sure a lot of people want to see the chocolate, so I think this is a good way of ending.

Eminim birçok insan çikolatayı görmek ister, bu yüzden bence bu iyi bir bitirme yolu.

Yesterday's live stream is to actually eat

Dünkü canlı yayın aslında

some chocolate.

biraz çikolata yemek içindi.

And this is one of my birthday presents

Ve bu,

that I received today amongst all the other gifts.

diğer tüm hediyeler arasında bugün aldığım doğum günü hediyelerimden biri.

Can I say thank you very much, your lovely donations today.

Bugünkü güzel bağışlarınız için çok teşekkür edebilir miyim?

And apparently there are some also waiting for me on PayPal as well.

Ve görünüşe göre PayPal'da da beni bekleyenler var .

Thank you.

Teşekkür ederim.

It isn't something I do.

Bu benim yaptığım bir şey değil.

I don't do it all time.

Her zaman yapmıyorum.

But today I can smell the chocolate.

Ama bugün çikolatanın kokusunu alabiliyorum.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

Ooh, amazing.

Harika.

It says on the front, which is slightly worrying.

Ön tarafta biraz endişe verici yazıyor.

Uh, improved recipe.

Geliştirilmiş tarif.

Yeah. Now, whenever you see that on

Evet. Şimdi, bunu ne zaman

one of your favourite

en sevdiğiniz

foods, I often I now get very suspicious, because often when they say

yiyeceklerden birinde görseniz, artık çok şüpheleniyorum, çünkü çoğu zaman

new improved recipe, it's never as good as the previous one.

yeni geliştirilmiş tarif dediklerinde, asla bir önceki kadar iyi olmuyor.

What it means is you've made changes so.

Bunun anlamı, değişiklikleri yapmış olmanızdır.

So making this product is cheaper. Exactly.

Yani bu ürünü yapmak daha ucuz. Kesinlikle.

And now it will taste like crap.

Ve şimdi tadı [ __ ] gibi olacak.

So we're telling you it's improved, but it's only improved because we're making more profit.

Bu yüzden size gelişmiş olduğunu söylüyoruz, ancak yalnızca daha fazla kar elde ettiğimiz için iyileştirildi.

Steve So let us see.

Steve Yani görelim.

Oh, yes, look at that.

Oh, evet, şuna bak.

Oh, salvage we.

Oh, bizi kurtar.

Would you like to have a look?

Bir göz atmak ister misin?

Shall we show?

gösterelim mi?

Oh, look.

Oh bak.

Would you like one Steve. I would like one have one have.

Steve ister misin? Birinin sahip olmasını isterdim.

You can.

Yapabilirsiniz.

Oh my goodness. They are melted Mr. Duncan.

Aman tanrım. Eridiler Bay Duncan.

I told you.

Sana söyledim.

Blimey, this do

Blimey,

they feel melted? Let me go and get a spoon.

erimiş gibi mi hissediyorlar? Gidip bir kaşık alayım.

Can I just say they've melted?

Eridiler diyebilir miyim?

That they are no longer solid.

Artık sağlam olmadıklarını.

They've actually melted.

Aslında eridiler.

Steve has gone away because they've melted.

Steve gitti çünkü onlar eridi.

So they are.

They're all soft. So use a spoon.

Yani onlar.

Hepsi yumuşak. Bu yüzden bir kaşık kullanın.

We'll have to put them in the fridge.

Onları buzdolabına koymamız gerekecek.

This is now turned into a dessert.

Bu şimdi bir tatlıya dönüştü.

It's another met.

Look at that.

Başka bir buluşma.

Şuna bak. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

They've melted. Well, they've all melted.

Eridiler. Hepsi eridi. Bu

By the way, the studio is very hot in here

arada stüdyo çok sıcak

it is around 30, maybe 36 degrees in here.

burası 30, belki 36 derece.

The taste the same that I can. I try.

Tadı yapabildiğimle aynı. Denerim.

So then I put them in the fridge.

Sonra onları buzdolabına koydum. Yemek

I did not think I would using a spoon to eat know.

yemek için kaşık kullanacağımı düşünmemiştim.

That's funny.

That's very funny.

Çok komik.

Bu çok komik. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

Look at that.

Şuna bak.

They've literally melted in the

Tam anlamıyla

that's a disaster. So

bir felaket içinde eridiler. Yani

these are supposed to be chocolates, but they're literally like dessert.

bunların çikolata olması gerekiyor ama kelimenin tam anlamıyla tatlı gibiler.

I'm going to put them in the fridge.

Onları buzdolabına koyacağım.

Oh, my God.

Aman Tanrım.

Okay, that

Tamam,

those chocolates have completely melted.

o çikolatalar tamamen eridi.

Well, I've never spooned chocolate

Şey, çikolata rengini hiç kaşıklamadım

colour. Just say they are actually.

. Sadece gerçekte olduklarını söyle.

That is actually, if anything, that is better than it was before.

Bu aslında, eğer bir şey varsa, bu eskisinden daha iyi.

But then maybe it's because it's warm. Oh,

Ama sonra belki de sıcak olduğu içindir. Oh,

that was gorgeous pictures laughing.

bu gülen muhteşem resimlerdi.

I'm not surprised because those chocolates were supposed to just take them out and eat them.

Şaşırmadım çünkü o çikolataların onları çıkarıp yemesi gerekiyordu.

Were they actually in Mr. Duncan studio?

Gerçekten Bay Duncan stüdyosunda mıydılar?

I bet it's throw. What's the temperature in here?

Attığına bahse girerim. Buradaki sıcaklık nedir? Az

I've just said I've just told you what, 35, 36.

önce söyledim sana ne olduğunu söyledim, 35, 36.

It's all these hot lights. They've melted the chocolate.

Bütün bu sıcak ışıklar. Çikolatayı eritmişler. Bay

So has Mr. Duncan. I'm sorry. That was one of your.

Duncan da öyle. Üzgünüm. Bu seninkilerden biriydi.

Anyway, we've put them in the fridge.

Her neyse, onları buzdolabına koyduk.

I apologise and I want more. Hmm.

Özür dilerim ve daha fazlasını istiyorum. Hmm.

That might be an way of eating chocolate.

Bu çikolata yemenin bir yolu olabilir.

We might have started a new trend.

Yeni bir akım başlatmış olabiliriz.

You see melting things and then eating them. Yes.

Bir şeyleri erittiğini ve sonra onları yediğini görüyorsun. Evet.

Yes, it is.

Evet öyle.

It's. It's

Onun.

by Florence.

Florence tarafından.

By Florence.

Floransa tarafından.

Thanks for being here.

Burada olduğun için teşekkürler.

Oh, my God.

Aman Tanrım.

Says B to C.

B'den C'ye diyor.

That was

Bu

we weren't expecting.

beklemiyorduk.

I did wonder because I did say as we open them, I wonder if that melted because

Merak ettim çünkü onları açarken dedim ki, acaba eridi mi çünkü ve

and they have they're just like, that was rather funny, I must admit.

onlar tıpkı gibiler, bu oldukça komikti, itiraf etmeliyim.

That was funny.

Bu komikti.

Yes. A number of people have found that funny.

Evet. Birkaç kişi bunu komik buldu.

Yes, Christine, I watched TV very serious

Evet Christine,

drought in many places in the UK.

İngiltere'nin birçok yerinde çok ciddi kuraklık izledim.

But I think

Ama bence

but not in not not really in Ireland.

değil, aslında İrlanda'da değil.

Not in Scotland

İskoçya'da değil

and not really in the north of England.

ve gerçekten İngiltere'nin kuzeyinde değil.

There isn't a drought.

Bir kuraklık yok.

They've been having quite a bit of rain,

Epeyce yağmur yağıyor,

but I think France is having the worst drought

ama bence Fransa şimdiye kadarki en kötü kuraklığı yaşıyor

its ever had on record and it's all over France,

ve tüm Fransa'da,

I believe that's what we're seeing in the news.

haberlerde gördüğümüz şeyin bu olduğuna inanıyorum.

They're talking about France a lot and lots of reporters

Fransa'dan çok bahsediyorlar ve bir sürü muhabir şimdi

going to France and reporting on the serious drought there now.

Fransa'ya gidiyor ve oradaki ciddi kuraklık hakkında haber yapıyor.

But you can see how hot it is in here.

Ama burada ne kadar sıcak olduğunu görebilirsin.

All that water has gone already.

Bütün o su çoktan gitti.

It's already dried.

Zaten kurumuş.

But you know what it's like.

Ama bunun nasıl bir şey olduğunu biliyorsun.

You know what the media are like.

Medyanın nasıl olduğunu bilirsiniz.

They always they was like a disaster story.

Hep bir felaket hikayesi gibiydiler.

Something like this is great.

Bunun gibi bir şey harika.

They can go on about droughts and hosepipe bans

Kuraklık ve hortum yasakları veya hastalık hakkında devam edebilirler

or disease is and you get a £2,000 fine if you use it.

ve kullanırsanız 2.000 £ para cezası alırsınız. Uzun zamandır görmediğimiz biri de dahil olmak üzere

There's about five new diseases that everyone's

herkesin bahsettiği yaklaşık beş yeni hastalık var

talking about, including one that we haven't seen for a long time.

.

Exactly. Polio is back, isn't it?

Kesinlikle. Çocuk felci geri döndü, değil mi?

Polio is back.

Çocuk felci geri döndü.

It's like this.

Like UK and America. Yes.

Bunun gibi.

İngiltere ve Amerika gibi. Evet.

Which is unheard of, I don't think. Anyway.

Hangisi duyulmamış, sanmıyorum. Her neyse.

But yes.

Ama evet.

So drought's talking about both of talk about.

Yani kuraklık hakkında konuşmaktan bahsediyoruz.

Yes, so yes, all of that still.

Evet, yani evet, hepsi hala.

But of course they love that story, the media.

Ama tabii ki bu hikayeyi, medyayı seviyorlar.

But you know in two weeks time we'll be having floods

Ama biliyorsunuz iki hafta sonra seller olacak

and that story will disappear because it will not stay like this.

ve bu hikaye yok olacak çünkü böyle kalmayacak.

Not for long. For long it will rain winters on the way.

Uzun süre değil. Uzun süre yolda kışları yağmur yağacak.

I hope everything be all right.

Umarım her şey yolunda olur.

We might be celebrating Christmas in the sunshine

Noel'i güneş ışığında kutluyor olabiliriz

and everyone trying to keep warm.

ve herkes ısınmaya çalışıyor olabilir. Stüdyoda

There is one thing we might need some air conditioning in the studio.

klimaya ihtiyacımız olabilecek bir şey var .

I think so. Maybe for next year. Maybe.

Bence de. Belki gelecek yıl için. Belki.

Maybe you could do, you know, some ask for donations, get an air conditioning machine.

Belki yapabilirsin, bilirsin, bazıları bağış isteyebilir, bir klima makinesi alabilirsin. Ortaya karışık olmayan

So that we can eat chocolate in the studio that's not confused without using a spoon.

çikolatayı stüdyoda kaşık kullanmadan yiyelim diye .

Maybe next year we'll see.

Belki seneye görürüz.

We'll see what happens with the weather.

Bakalım hava durumu ne olacak.

It might not be hot next year.

Gelecek yıl sıcak olmayabilir.

It might be completely cold and wet.

Tamamen soğuk ve ıslak olabilir.

Yeah, that's why the World Cup takes place in November and December.

Evet, bu yüzden Dünya Kupası Kasım ve Aralık aylarında yapılır.

Yes, exactly.

Evet kesinlikle.

I wonder.

Merak ediyorum.

I went past a pub the other day.

Geçen gün bir barın önünden geçtim.

Mr. Duncan, did you last Saturday?

Bay Duncan, geçen cumartesi gittiniz mi?

The World Cup does not take place in November and December,

Dünya Kupası Kasım ve Aralık aylarında yapılmaz,

doesn't it?

değil mi?

Well, not normally in the UK it doesn't.

Eh, normalde İngiltere'de olmaz.

I think you

Bence

on to buy it because the moment it's in Qatar,

onu satın almalısın çünkü Katar'a geldiği an

the word yes.

Anyway, what I was saying was I went past

evet kelimesi geliyor.

Her neyse,

on Saturday, we had a choir concert

cumartesi günü oradan geçtim, koro konserimiz vardı

and we sang some lovely songs and we had a lovely time.

ve çok güzel şarkılar söyledik ve çok güzel vakit geçirdik diyordum.

But when I was driving back home, I went past this pub

Ama eve dönerken bu barın önünden geçtim

and it was full of people.

ve insanlarla doluydu.

Fact there was a pub crawl and there were they were all shouting and drinking and partying

Aslında bir bar geziniyordu ve orada hepsi bağırıyor, içki içiyor ve parti yapıyorlardı ve

and the top of their voices about and they were all talking about football.

yüksek sesle futbol hakkında konuşuyorlardı.

And I couldn't understand why.

Ve nedenini anlayamadım.

And apparently it was the first day even my mother said to me,

Ve görünüşe göre annem bile bana,

So don't you know, last Saturday was the first day

Bilmiyor musun, geçen cumartesi

of the of the football season had started.

futbol sezonunun başladığı ilk gündü demişti.

But when did it end?

Ama ne zaman bitti?

It doesn't seem as if it ended, but it's supposed to.

Bitmiş gibi görünmüyor ama bitmesi gerekiyordu. Lanetlerden birinin

I don't know when it ends after one of the curse, isn't it.

ardından ne zaman biter bilmiyorum değil mi?

I think because because they've had the other the they've had the euro football as well.

Bence çünkü diğerlerine sahip oldukları için euro futboluna da sahipler.

How are they with the women's teams as well?

Kadın takımlarında da durum nasıl?

So it does seem as if football actually didn't stop it

Yani futbol aslında onu durdurmamış gibi görünüyor

because there always seems to be something happening on television and they've been a local match.

çünkü televizyonda her zaman bir şeyler oluyor ve onlar yerel bir maç oluyor.

So I was in Wolverhampton and Wolverhampton had lost

Yani Wolverhampton'daydım ve Wolverhampton,

Oh Dear to a rival team.

Oh Dear'ı rakip bir takıma kaybetmişti.

There was a lot of fighting in the streets.

Sokaklarda çok fazla çatışma yaşandı.

That was it. They weren't fighting. No, it's too hot.

O kadardı. Kavga etmiyorlardı. Hayır, çok sıcak.

They were so pleased to be outside.

Dışarıda olmaktan çok memnundular.

It's too hot to fight with their friends, drinking

Arkadaşlarıyla kavga etmek,

and having fun with family and friends.

aile ve arkadaşlarla içki içip eğlenmek için çok sıcak.

But it was quite you know, I find it a bit frightening because, you know, you walk past a tub

Ama oldukça iyiydi, bunu biraz korkutucu buluyorum çünkü, bilirsiniz, bir küvetin yanından geçiyorsunuz

and there's lots of sort of drunk alpha males, okay, on display, that sort of thing.

ve bir sürü sarhoş alfa erkeği var, tamam, sergileniyor, bu tür şeyler.

What are you doing?

Ne yapıyorsun? Şarkı

Singing, you wimp, and come and beat me up.

söyle, seni pısırık ve gel ve beni döv.

Okay.

Tamam aşkım.

Well, what were you walking through the street and singing?

Peki, sokakta yürürken ve şarkı söylerken ne yapıyordun?

No, but they would have heard it in the church.

Hayır, ama kilisede duyarlardı.

Probably, probably.

Muhtemelen, muhtemelen.

And they were all, you know, my show, Alpha Male.

Ve hepsi, bilirsiniz, benim programımdı, Alpha Male.

Where is this going, by the way? Nowhere.

Bu arada, bu nereye gidiyor? Hiçbir yerde.

I'm just trying to keep talking right up until the hour.

Sadece saate kadar konuşmaya devam etmeye çalışıyorum .

I think we should wait until exactly 4:00. Yes.

Bence tam olarak 4:00'e kadar beklemeliyiz. Evet.

And then what?

And just say goodbye.

Ve sonra ne?

Ve sadece veda et.

Oh, and then and then go. Right.

Oh, ve sonra ve sonra git. Sağ.

We're actually, you know, this is let's pretend that we're a professional.

Biz aslında, bilirsiniz, bu hadi bir profesyonelmişiz gibi davranalım.

We're actually on television and we have to keep talking right up until the hour

Aslında televizyondayız ve reklamların başladığı saate kadar konuşmaya devam etmeliyiz

when they when they the adverts come on. Yes.

. Evet.

Well they don't, they, they normally stop about 4 minutes.

Peki yapmazlar, onlar, normalde yaklaşık 4 dakika dururlar.

That's true to the hour.

Bu saat için doğru.

So we're actually going on too long.

Yani aslında çok uzun sürüyoruz.

I think you are talking about radio stations.

Sanırım radyo istasyonlarından bahsediyorsunuz.

Radio stations generally will have to talk up to the hour, the top of the hour.

Radyo istasyonları genellikle saat başı, saat başı konuşmak zorunda kalacaklar.

Exactly. My live streams going again.

Kesinlikle. Canlı yayınlarım tekrar başlıyor.

Yes. I don't know. Mine's all right. I say.

Evet. Bilmiyorum. Benimki iyi. Diyorum.

Well, what does that still working, is it?

Peki, hala çalışan ne işe yarıyor, değil mi?

Oh, right. Okay.

Ah, doğru. Tamam aşkım.

Yes. Well, it's been lovely being here on your birthday, Mr.

Evet. Doğum gününüzde burada olmak çok güzeldi Bay

Duncan.

It's been lovely being here with you on my birthday as well.

Duncan. Doğum günümde de

burada seninle olmak çok güzeldi .

Good. That's wonderful.

İyi. Bu harika.

So now we've agreed on that.

Yani şimdi bu konuda anlaştık.

So now what are we going to do? I'm going to make you a cup of tea.

Peki şimdi ne yapacağız? Sana bir fincan çay yapacağım.

A lovely cup of tea.

Güzel bir fincan çay.

We might sit outside in the garden if we can find a nice, cool place.

Güzel, serin bir yer bulabilirsek bahçede oturabiliriz.

Maybe some more toast.

Belki biraz daha kızarmış ekmek.

We won't be eating chocolate because now that has turned to liquid.

Artık sıvıya dönüştüğü için çikolata yemeyeceğiz.

I have to leave them in the fridge for a few hours.

Onları birkaç saat buzdolabında bırakmak zorundayım.

They are now cooling off in the fridge.

Şimdi buzdolabında soğuyorlar.

So I will see you in a few minutes.

O yüzden birkaç dakika sonra görüşürüz.

I'll let you wrap up, finish the show and I'll go put the kettle on

Bitirmene izin vereceğim, şovu bitireceğim ve ben de gidip çaydanlığı koyacağım

and think of I might have some yoghurt with prunes.

ve kuru erikli yoğurt yiyebileceğimi düşüneceğim.

Okay, how interesting.

Tamam, ne kadar ilginç. Siz değerli insanlarla birlikte

It's lovely to be here on your birthday

doğum gününüzde burada olmak çok güzel ve

with all of you lovely people and look forward to seeing you again.

sizi tekrar görmeyi dört gözle bekliyorum.

I will probably be here on Sunday yes, the day after tomorrow,

Muhtemelen Pazar günü burada olacağım, evet, yarından sonraki gün, ki

which isn't far away. No.

bu çok da uzak değil. Hayır.

So it's just the day after tomorrow we're going to be here again doing this all over again.

Yani yarından sonraki gün yine burada olacağız ve her şeyi yeniden yapacağız.

And apparently on Sunday it's going to be even

Ve görünüşe göre Pazar günü hava daha da

hotter on Sunday. Bye.

sıcak olacak. Hoşçakal.

Thank you, Mr. Steve. There goes Mr. Steve.

Teşekkürler, Bay Steve. Bay Steve gidiyor.

And we were able to share my birthday not only with Mr.

Ve doğum günümü sadece Bay Steve ile değil

Steve, but also with you as well.

, sizinle de paylaşabildik.

He's gone.

Steve is now walking out of the room.

O gitti.

Steve şimdi odadan çıkıyor.

He's crawling along the floor.

Yerde sürünüyor.

I think he is absolutely exhausted.

Bence kesinlikle bitkin.

I think so.

Bence de.

It is almost time to say goodbye.

Neredeyse veda zamanı.

We've been here.

Burada bulunduk.

I can't believe we've been here for 2 hours today.

Bugün 2 saattir burada olduğumuza inanamıyorum.

That's incredible.

Bu inanılmaz.

We've talked about lot of things.

Birçok şey hakkında konuştuk.

We've talked about birthdays.

Doğum günleri hakkında konuştuk.

We've talked about the heatwave.

Sıcak hava dalgası hakkında konuştuk.

We've talked about the shortage of water.

Su sıkıntısından bahsetmiştik.

We've talked about Klingons

of various types.

Çeşitli türlerdeki Klingonlardan bahsettik.

We've talked about birthday cakes.

Doğum günü pastalarından bahsetmiştik.

We've talked about celebrations, birthdays, celebrations.

Kutlamalardan, doğum günlerinden, kutlamalardan bahsettik.

We've looked at my gifts, the presents that were given to me by Mr.

Hediyelerime baktık, bana Bay

Steve and also his mother.

Steve ve annesi tarafından verilen hediyeler.

And we've had a nice time.

Ve güzel zaman geçirdik.

I hope you have had a nice time as well.

Umarım siz de güzel vakit geçirmişsinizdir.

Thank you very much for your lovely donations.

Güzel bağışlarınız için çok teşekkür ederim.

We will talk about that again on Sunday.

Pazar günü bunu tekrar konuşacağız.

And I will make a little list of all those who have made donations.

Ve bağışta bulunanların küçük bir listesini yapacağım .

Thank you very much for your company today.

Bugün şirketiniz için çok teşekkür ederim.

I hope you've enjoyed this.

Umarım bundan zevk almışsındır.

I hope you've enjoyed everything that has happened.

Umarım olan her şeyden keyif almışsındır.

I will be back with you on Sunday.

Pazar günü aranızda olacağım.

We are going out tonight for a little meal to celebrate my birthday

Bu akşam doğum günümü kutlamak için küçük bir yemek yemeye gidiyoruz

and I will see you again on

ve

as I said on Sunday from 2 p.m.

dediğim gibi Pazar saat 14:00'te tekrar görüşürüz.

UK time is when I'm back with you

İngiltere zamanı, seninle geri döndüğüm zamandır

and all I have to say now.

ve şimdi söylemem gereken tek şey. Bana

All that remains for me to say is take care.

söylenecek tek şey kendine iyi bak. İnsan ırkı arasında dolaşırken

Keep that smile on your face as you move amongst the human race.

o gülümsemeyi yüzünüzden eksik etmeyin .

And I will see you very soon.

Ve seni çok yakında göreceğim.

And of course, until the next time we meet here

Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar bir

I am another year older,

yaş daha yaşlandım

but I will stay still, stay happy.

ama hareketsiz kalacağım, mutlu kalacağım.

I will keep that smile upon my face.

O gülümsemeyi yüzümde tutacağım.

You know what's coming next?

Sırada ne var biliyor musun?

Yes, you do.

Evet yaparsın.

Thank you for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için teşekkür ederim.

And of course,

Ve tabii ki,

ta ta for now.

şimdilik ta ta.