'Please don't BOX me in' - EnglishAddict - LIVE Lesson & CHAT - Wed 26th OCT 2022

Wherever you are in the world, it's

Dünyanın neresinde olursanız olun,

so nice to see you here on such a beautiful day.

böyle güzel bir günde sizi burada görmek çok güzel.

Here we go again.

Yine başlıyoruz.

We are now live as life can be across YouTube

Artık YouTube'da ve büyük olasılıkla tüm dünyada hayatın olabileceği kadar canlı yayındayız

and quite possibly the world.

.

We will see what happens anyway.

Her halükarda ne olacağını göreceğiz. Yine

Here we are again.

buradayız.

It is English addict coming to you live and direct

Bu, İngilizcenin doğum yerinden size canlı ve doğrudan gelen bir İngiliz bağımlısıdır

from the birthplace of the English language, which just happens to be.

, ki bu tesadüfen öyledir.

Oh, it's incredible.

Bu inanılmaz.

But it's true.

Ama gerçek bu.

It's England.

İngiltere.

We are back, everyone.

Geri döndük millet.

Hi, everybody. This is Mr. Duncan and England.

Selam millet. Bu Bay Duncan ve İngiltere.

How are you today? Are you okay?

Bugün nasılsın? İyi misin?

I hope so.

Umarım. Mutlu

Are you happy? Are you feeling happy today?

musun? Bugün mutlu hissediyor musun? Yüzünde

I want to see a smile

bir gülümseme görmek istiyorum

on your face.

.

Sometimes when we smile,

Bazen gülümsediğimizde kendimizi

we don't feel happy.

mutlu hissetmiyoruz.

It is possible to do that, you know, you can smile even though

Bunu yapmak mümkün, bilirsiniz,

you don't feel happy inside.

içten içe mutlu hissetmeseniz de gülümseyebilirsiniz.

Some people like to put on a brave face.

Bazı insanlar cesur bir surat takmayı sever.

If a person puts on a brave face, it means they are being courageous.

Bir kişi yüzünü cesurca gösteriyorsa, cesur olduğu anlamına gelir.

They are showing people that they are not bothered by something,

İnsanlara hiçbir şeyden rahatsız olmadıklarını gösteriyorlar

or maybe they just want to hide their real feelings

ya da belki de gerçek duygularını

behind a smile.

bir gülümsemenin arkasına saklamak istiyorlar.

So I hope you're feeling good today, and I hope you are genuinely happy today.

Bu yüzden umarım bugün iyi hissediyorsundur ve umarım bugün gerçekten mutlusundur.

And don't forget straight from the start, I will say,

Ve en başından hemen unutma, diyeceğim,

please give me a lovely like today, because like

lütfen bugün bana bir güzel like ver, çünkü like

and I know I say this from time to time.

ve bunu zaman zaman söylediğimi biliyorum.

These are very important things.

Bunlar çok önemli şeyler.

You might not even realise just how important likes are here on YouTube.

YouTube'da beğenilerin ne kadar önemli olduğunun farkında bile olmayabilirsiniz.

They are very important indeed.

Gerçekten çok önemliler.

So we are back together again.

Böylece tekrar birlikteyiz.

My name is Duncan.

Benim adım Duncan.

I talk about the English language.

İngilizce dilinden bahsediyorum.

I am one of those up there.

Ben oradakilerden biriyim.

I am an English addict.

Ben bir İngiliz bağımlısıyım.

And I have a feeling because you are here as well.

Ve içimde bir his var çünkü sen de buradasın.

You might be one of those as well.

Siz de onlardan biri olabilirsiniz.

So that's the introduction over with.

Giriş bu kadar.

I'm just hoping today we have more success with our technology.

Bugün teknolojimizle daha başarılı olacağımızı umuyorum.

We did have a slight problem last Sunday.

Geçen Pazar günü ufak bir sorun yaşadık.

I don't know what happened, but suddenly

Ne olduğunu bilmiyorum ama aniden

I was disconnected

bağlantım kesildi

and then I had to restart my live stream last Sunday.

ve ardından geçen Pazar günü canlı yayınıma yeniden başlamak zorunda kaldım.

So for those asking, Mr.

Duncan, why was your live stream so strange last Sunday?

Geçen Pazar canlı yayınınız neden bu kadar garipti diye soranlara Bay Duncan?

It was in two parts.

İki bölüm halindeydi.

And that's the reason why, because I had a little technical problem.

Ve nedeni de bu, çünkü küçük bir teknik sorunum vardı.

You know what it's like sometimes?

Bazen nasıldır biliyor musun?

Things do not always go smoothly.

İşler her zaman sorunsuz gitmez.

They do not always go to plan.

Her zaman plana gitmezler.

I was going to have Mr.

Steve here at the start of the lesson, but unfortunately

Dersin başında Bay Steve'i burada bulacaktım ama ne yazık ki az

he has just received a phone call, so he is now on the phone.

önce bir telefon aldı, yani şu anda telefonda.

So we can't have Mr.

Yani şimdilik Bay Steve'e sahip olamayız

Steve for now, but we will see what happens.

, ama ne olacağını göreceğiz.

We might

we might not, but at the moment, Steve is very busy on the telephone

Olamayabiliriz, ama şu anda Steve bir arkadaşıyla telefonda çok meşgul

talking to one of his friends, no doubt about nothing.

, şüphesiz hiçbir şey yok. Bu

As usual, by the way, I was criticised

arada, her zamanki gibi,

on Sunday for interrupting Mr.

Pazar günü Bay Steve'in sözünü kestiğim için eleştirildim

Steve.

When he was talking I had a message saying, Please, Mr.

.

O konuşurken, "Lütfen Bay

Duncan, can you stop interrupting?

Duncan, sözümü kesmez misiniz?" diyen bir mesaj aldım.

Steve, when he's talking it's very annoying.

Steve, konuşurken çok sinir bozucu oluyor.

So I will try today when Mr.

Bugün Bay

Steve comes on here to say hello to you all.

Steve buraya gelip hepinize merhaba dediğinde deneyeceğim.

I will try not to interrupt anything he is saying.

Söylediği hiçbir şeyi kesmemeye çalışacağım.

I will let him have a complete free moment.

Tamamen boş bir an yaşamasına izin vereceğim.

Is that okay?

Uygun mu?

Are we all agreed on that?

Hepimiz bu konuda hemfikir miyiz?

We will see what happens anyway.

Her halükarda ne olacağını göreceğiz.

It all depends on what Mr.

Her şey Bay

Steve says,

Steve'in ne söylediğine bağlı,

because sometimes he says things

çünkü bazen düşünmeden bir şeyler söylüyor

without thinking.

. İşte

So that's the reason why.

nedeni bu.

It's not because I want to censor Mr.

Bay Steve'i sansürlemek istediğimden değil

Steve.

.

But sometimes

Ama bazen

I have to tell him to stop now and again.

ona ara sıra durmasını söylemek zorunda kalıyorum.

But it isn't because I don't want him to talk.

Ama konuşmasını istemediğim için değil.

It's nothing like that.

Böyle bir şey yok.

I do not like to censor anyone.

Kimseyi sansürlemekten hoşlanmam.

I do not think that censorship is a good thing.

Sansürün iyi bir şey olduğunu düşünmüyorum.

However, you do have to be careful, especially when we are talking

Ancak, özellikle

about legalities and things like that.

yasallıklar ve bunun gibi şeyler hakkında konuşurken dikkatli olmalısınız.

So that's the reason why here we are again.

İşte bu yüzden tekrar buradayız.

Yes, we've made it half way to another

Evet,

midweek moment,

as I like to call it, without blowing the planet up.

gezegeni havaya uçurmadan, benim deyimimle, başka bir hafta ortası anına giden yolu yarıladık.

Fortunately, although we do have some new changes, some changes

Neyse ki, bazı yeni değişikliklerimiz olsa da,

once again here in England.

burada, İngiltere'de bir kez daha bazı değişiklikler oldu.

Yes, it's Wednesday, BBC News.

Evet, bugün Çarşamba, BBC News. Hala

We are still on. Good.

devam ediyoruz. İyi.

10 minutes

10 dakika

and the the Internet connexion is still working.

ve internet bağlantısı hala çalışıyor.

So it looks as if we might be all right today.

Yani bugün iyi olabiliriz gibi görünüyor.

We will see what happens.

Ne olacağını göreceğiz.

We might have some luck.

Biraz şansımız olabilir.

We might not.

olmayabiliriz.

It all depends.

Her şey bağlıdır.

I suppose it is all in the lap of technology.

Sanırım her şey teknolojinin kucağında.

It might decide to break.

Ayrılmaya karar verebilir.

It might decide to work perfectly.

Mükemmel çalışmaya karar verebilir.

We will see what happens.

Ne olacağını göreceğiz.

Hello. Also to the live chat.

Merhaba. Ayrıca canlı sohbete.

Nice to see you back today.

Bugün seni tekrar görmek güzel.

Wednesday, we are approaching the end of October,

Çarşamba, Ekim ayının sonuna yaklaşıyoruz,

which can only mean one thing we are also celebrating

bu tek bir anlama gelebilir, aynı zamanda

the anniversary of my YouTube channel.

YouTube kanalımın yıl dönümünü de kutluyoruz.

Next Sunday is the 30th.

Gelecek Pazar ayın 30'u.

However, the 31st is actually the anniversary, so we will see what happens.

Ancak 31'i aslında yıldönümü, yani ne olacağını göreceğiz.

We might be with you next Sunday and

Önümüzdeki Pazar ve önümüzdeki hafta Pazartesi sizlerle birlikte olabiliriz

Monday next week

because we are celebrating 16 years and some people do say, Mr.

çünkü 16. yılımızı kutluyoruz ve bazı insanlar,

Duncan, you are still here, especially people

özellikle YouTube'dan kaybolduğumu düşünenler, Bay Duncan, hala buradasınız diyor

who thought I had disappeared from YouTube.

.

But I haven't. I've been here all the time.

Ama yapmadım. Her zaman buradaydım.

I haven't gone anywhere.

Hiçbir yere gitmedim. 16 yıldır

I've been here making lessons and live streams

burada ders veriyorum ve canlı yayın yapıyorum

for 16 years.

.

And a lot of people still don't believe it.

Ve birçok insan hala buna inanmıyor.

But it's true.

Ama gerçek bu.

It was on the 31st of October 2006

31 Ekim 2006'da

when I started doing this, and here I am still doing it.

bu işe başladım ve hala da yapıyorum.

Even though YouTube would appear

YouTube

to not like me anymore, I don't know why.

artık benden hoşlanmıyor gibi görünse de nedenini bilmiyorum.

Maybe it's YouTube.

Belki YouTube'dur.

Maybe it's you.

Belki de sensin.

Perhaps you don't like me anymore.

Belki de artık benden hoşlanmıyorsun.

Who knows?

Kim bilir?

I do realise that human beings can be quite fickle.

İnsanların oldukça kararsız olabileceğinin farkındayım.

Sometimes the word fickle,

Bazen kararsız kelimesi,

that particular word relates to a person

o belirli kelime, bir

who only enjoys something

şeyden yalnızca

or likes something for a short period of time,

kısa bir süre için hoşlanan veya bir şeyi seven

and then they look for something else to enjoy and like.

ve sonra zevk alacak ve beğenecek başka bir şey arayan bir kişiyle ilgilidir .

So that's what fickle means.

Demek kararsızlığın anlamı bu.

A person who is very fussy, they change their mind

Çok telaşlı bir kişi, fikrini

or they change their taste

veya

in something quite often.

bir şeydeki zevkini oldukça sık değiştirir.

So that is what we mean when we say fickle, fickle people.

Yani kararsız, kararsız insanlar derken bunu kastediyoruz.

And of course, because nowadays we have so much choice.

Ve tabii ki, çünkü günümüzde çok fazla seçeneğimiz var.

And this is one of the things that I think

Ve bu,

has happened over the past maybe ten years, because there is so much choice

son belki on yılda olduğunu düşündüğüm şeylerden biri, çünkü günümüzde çok fazla seçenek var

nowadays, it is hard to be noticed or to get noticed.

, fark edilmek ya da fark edilmek zor.

So that is why a lot of people here on YouTube, many people

İşte bu yüzden burada, YouTube'da

who've been doing this for a long time, have now sunk

uzun süredir bu işi yapan pek çok insan

to the bottom, like the Titanic.

Titanik gibi dibe battı. İşte

That is it.

bu.

You see, I feel like an old ship wreck

Görüyorsun, kendimi midyelerle kaplı okyanusun dibinde yatan eski bir gemi enkazı gibi hissediyorum

lying at the bottom of the ocean

covered with barnacles.

.

That's me.

O benim.

Hello. Live chat. Who was first?

Merhaba. Canlı sohbet. İlk kimdi?

Oh, very interesting.

Çok ilginç.

The champion is on top once again.

Şampiyon yine zirvede.

Congratulations, Vitesse.

Tebrikler, Vitesse.

You are first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette birincisiniz.

Congratulations, Vitesse.

Tebrikler, Vitesse. O

Well, then we also have Beatrice.

zaman bir de Beatrice'imiz var.

Paolo is here as well.

Paolo da burada.

Also Palmira.

Palmira'yı da.

Nice to see you back as well to date.

Bugüne kadar geri döndüğünü görmek güzel.

And who else is here? Sandra.

Ve burada başka kim var? Sandra.

Sandra Gonzalez is here today.

Sandra Gonzalez bugün burada.

Very nice to see you back.

Seni tekrar görmek çok güzel.

I have been busy on the roof of my studio

Stüdyomun çatısında,

doing what I hear you ask.

sorduğunu duyduğum şeyi yapmakla meşguldüm.

I might tell you later.

Sana daha sonra söyleyebilirim.

Hello? Omar.

Merhaba? Ömer.

Omar. I'll haboob.

Ömer. Haboob yapacağım.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

The Zipcar is here as well.

Zipcar da burada.

Nice to see you back.

Seni tekrar görmek güzel.

We also have.

Ayrıca buna sahibiz.

Oh, very interesting.

Çok ilginç.

Lewis Mendez.

Lewis Mendez.

Lewis Mendez is here today.

Lewis Mendez bugün burada.

Hello to you as well.

Sana da merhaba.

Nice to see you back.

Seni tekrar görmek güzel.

I hope you are having a nice time.

Umarım iyi vakit geçiriyorsundur.

We are having glorious weather, by the way.

Bu arada harika bir hava yaşıyoruz.

I don't know what is happening, but I know that autumn is here.

Neler olduğunu bilmiyorum ama sonbaharın geldiğini biliyorum.

But we are having the most amazing weather.

Ama en muhteşem havayı yaşıyoruz.

Look at the view outside today.

Bugün dışarıdan manzaraya bakın.

Look at the beautiful leaves on the trees.

Ağaçlardaki güzel yapraklara bakın.

It's a lovely sunny day and it's also very warm.

Güzel güneşli bir gün ve aynı zamanda çok sıcak.

I don't know what's going on, but we are having

Neler olduğunu bilmiyorum ama şu

some incredible weather at the moment.

anda inanılmaz bir hava yaşıyoruz.

It is really warm, very beautiful.

Gerçekten sıcak, çok güzel.

In fact, a lot of sunshine.

Aslında, çok fazla güneş ışığı.

And also very autumnal.

Ve ayrıca çok sonbahar. Şu anda ekranınızdaki resimlerden de görebileceğiniz gibi,

We have a lot of autumn in the air as well as you can see

havada çok fazla sonbahar var

from those pictures on your screen right now.

.

Autumn is here.

Sonbahar geldi.

I know in certain parts of the world it is not autumn, it is actually spring.

Biliyorum, dünyanın bazı yerlerinde mevsim sonbahar değil, aslında bahar.

So for those who are enjoying springtime at the moment,

Bu nedenle, şu anda baharın tadını çıkaranlar için

congrats generations to you.

tebrikler size nesiller.

So we are having our autumn time here now,

Yani şimdi burada sonbahar zamanımızı yaşıyoruz,

which means that well,

bu da demek oluyor

it means that all autumn, autumn is always the signal.

ki, tüm sonbahar, sonbahar her zaman bir sinyaldir.

It says that winter is just around the corner.

Kışın kapıda olduğunu söylüyor.

So I can't say I'm really happy about it.

O yüzden pek mutlu olduğumu söyleyemem.

I do like Autumn and the colours and the beautiful feeling of going out.

Sonbaharı, renkleri ve dışarı çıkmanın güzel hissini seviyorum.

However, it always means that winter

Ancak, her zaman kışın

is just around the corner.

hemen köşede olduğu anlamına gelir.

Can I say hello to PD?

PD'ye merhaba diyebilir miyim?

W Hello to you PD w Ernie, nice to see you here today.

W Size merhaba PD w Ernie, bugün sizi burada görmek güzel.

Thank you very much for joining me.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Who else is here today?

Bugün başka kim var?

Oh, we have. I haven't seen Claudia.

Ah, bizde. Claudia'yı görmedim.

Has anyone seen Claudia?

Claudia'yı gören oldu mu?

I'm wondering what Claudia is doing today.

Claudia'nın bugün ne yaptığını merak ediyorum.

Maybe she is busy doing something else, but.

Belki başka bir şeyle meşguldür, ama. İşte

Oh, there you are.

buradasın.

Hello, Claudia.

Merhaba Claudia.

Nice to see you back as well.

Seni de görmek güzel.

I suppose I should ask the question

Sanırım

that I ask every single week.

her hafta sorduğum soruyu sormalıyım.

And you know what? That question is?

Ve biliyor musun? Bu soru?

What's cooking?

Ne pişiriyor?

Claudia, what have you got in the pot?

Claudia, tencerede ne var?

What's cooking?

Ne pişiriyor?

Claudia Is it something spicy and hot?

Claudia Baharatlı ve sıcak bir şey mi?

Is it something salty or not?

Tuzlu bir şey mi, değil mi?

Oh, Claudia,

Claudia,

what is in the pot? Oh,

tencerede ne var? Ah,

what is.

nedir?

What is in the pot?

Tencerede ne var?

Claudia, please let us know.

Claudia, lütfen bize haber ver.

Yes, and here is. Hello.

Evet ve işte burada. Merhaba.

I'm late, aren't I, Mr.

Geç kaldım, değil mi Bay

Duncan, I did explain briefly that you were on the telephone.

Duncan, telefonda olduğunuzu kısaca açıkladım.

Very busy.

Çok meşgul.

He is a busy man. His telephone?

O meşgul bir adam. Telefonu mu?

He's not supposed to be working any more,

Artık çalışması gerekmiyor

but he spends more time on the telephone

ama telefonda çalışırken olduğundan daha fazla zaman harcıyor

than he did when he was working.

.

People want to talk to me, Mr.

İnsanlar benimle konuşmak istiyor, Bay

Duncan. I'm not going to ignore them. You are popular.

Duncan. Onları görmezden gelmeyeceğim. Sen popülersin.

Oh, yes, I know it.

Ah, evet, biliyorum.

I'm joking.

Şaka yapıyorum.

Yes, well, you know, people know we've got friends haven't we?

Evet, bilirsin, insanlar bizim arkadaşlarımız olduğunu biliyor, değil mi?

Friends and I to call.

Arkadaşlar ve ben arayacağız. Sahip

We have, I have anyway, I have a what I choose

olduk, zaten var,

not to have many friends in my life.

hayatımda çok fazla arkadaşım olmamasını tercih ettiğim bir şeye sahibim.

Close friends. I choose it.

Yakın arkadaşlar. onu seçiyorum

So it's not because people don't like me, it's just that that's what I like.

Yani insanlar beni sevmediğinden değil, sadece sevdiğim şey bu.

I like in my life not to have too many people around me.

Hayatımda etrafımda çok fazla insan olmamasını seviyorum.

First of all, I have him around me.

Her şeyden önce, etrafımda o var.

And that's that's the same as having 50 people nearby.

Ve bu, yakınlarda 50 kişinin olmasıyla aynı şey.

And of course, Mr.

Ve tabii ki Bay

Duncan, you have all these wonderful friends that you have made over the years on YouTube.

Duncan, YouTube'da yıllar içinde edindiğiniz harika arkadaşlara sahipsiniz.

What else would you need?

Başka neye ihtiyacın var?

What else would anyone want exactly?

Tam olarak başka ne ister ki?

Because you are my friends as well, even

Çünkü siz benim de arkadaşımsınız,

even though you are far away and I've never met any of you,

uzakta olsanız ve hiçbirinizi daha önce görmemiş olsam

although we might put that right next year.

da, bunu seneye düzeltebiliriz.

Oh, by the way, Steve. Yes? I've been told off.

Bu arada, Steve. Evet? İptal edildim.

I've been criticised for censoring you,

Sizi sansürlediğim için eleştirildim,

so I'm not going to interrupt you

bu yüzden bugün

if you want to talk about anything today, as long as it's not

herhangi bir şey hakkında konuşmak isterseniz sizi rahatsız etmeyeceğim ,

anything connected to moss,

yosunla ilgili bir şey olmadığı sürece,

your grass

polity likes cars

belediyeniz arabaları

or finance, so you can talk about anything

veya finansı seviyor, bu yüzden konuşabilirsiniz.

except for those subjects.

bu konular dışında her şey.

He's got nothing.

Hiçbir şeyi yok.

I've got nothing. Mr.

Hiçbir şeyim yok. Bay

Duncan, you've censored me.

Duncan, beni sansürlediniz.

You've censored me from all the subjects that I like to talk about.

Konuşmaktan hoşlandığım tüm konulardan beni sansürledin.

I was a bit naughty on some say religion.

Bazıları din konusunda biraz yaramazdım.

I was a bit bit naughty on Sunday.

Pazar günü biraz yaramazdım.

But I suppose politics these days seems to often

Ama sanırım bu günlerde siyaset sıklıkla

coincide with with religion.

din ile örtüşüyor gibi görünüyor.

When you think about it, especially when we talk about American politics,

Bunu düşündüğünüzde, özellikle Amerikan siyaseti hakkında konuştuğumuzda,

you often find that politics and religion

siyaset ve dinin

quite often will become intertwined.

sıklıkla iç içe geçtiğini görürsünüz.

Yes, it does happen.

Evet, olur.

So when we we see people on television in the United States

Bu nedenle, Amerika Birleşik Devletleri'nde televizyonda

talking about politics, quite often, they will bring religion into it somewhere.

siyaset hakkında konuşan insanları gördüğümüzde, çoğu kez, işin içine bir yerlerde din katacaklar.

But here it's not the same.

Ama burada aynı değil.

We don't really see it's very unusual in this country to hear

Bu ülkede

politicians ever talk about religion, unless, of course,

politikacıların din hakkında konuştuğunu duymanın, tabii ki

it is the actual subject at hand.

asıl konu bu olmadığı sürece, gerçekten çok sıra dışı olduğunu görmüyoruz.

But generally speaking, we we don't tend to mix politics with religion.

Ancak genel olarak konuşursak, siyaseti dinle karıştırma eğiliminde değiliz.

No, that is very true.

Hayır, bu çok doğru.

But certainly in America,

Ama kesinlikle Amerika'da,

because it's a very highly religious country,

çok dindar bir ülke olduğu için, bence

I think certainly if

kesinlikle

if presidents don't align themselves

başkanlar kendilerini

with Christianity, God

Hıristiyanlıkla, Tanrı'yla

or religion in general, they're not going to get voted in.

ya da genel olarak dinle aynı çizgide tutmazlarsa, oy kullanmayacaklar.

So they always feel as though they have to keep mentioning that,

Bundan bahsetmeye devam etmeliyim,

you know, God bless America. Yes.

bilirsiniz, Tanrı Amerika'yı korusun. Evet.

And thereafter there are hotspots as well.

Ve bundan sonra da sıcak noktalar var. Bu

So we often think of the southern states and they even have a term for it.

yüzden sık sık güney eyaletlerini düşünürüz ve onlar için bir terim bile vardır.

They call it the Bible Belt.

Buna İncil Kemeri diyorlar.

So the southern states in the United States are tend

Yani Amerika Birleşik Devletleri'ndeki güney eyaletleri

to be very religious and they're even referred to

çok dindar olma eğilimindedir ve hatta

as the Bible state or the Bible Belt,

İncil devleti veya İncil Kuşağı olarak anılırlar,

the area where religion or Christianity

dinin veya Hristiyanlığın

is talked about and observed quite a lot.

hakkında çokça konuşulduğu ve gözlemlendiği alan.

So it is interesting talking to which

Bu yüzden

it was divided this week.

bu hafta bölündüğü konuşma ilginç.

So how long till everyone celebrating the Festival of Lights?

Herkesin Işık Festivali'ni kutlamasına ne kadar var?

And of course, a lot of people were also celebrating

Ve tabii ki birçok insan

the appointment of a new prime minister.

yeni başbakanın atanmasını da kutluyordu.

At the same time, it's it's never a dull moment because

Aynı zamanda, nedenini bildiğimiz için asla sıkıcı bir an olmuyor

we know why.

.

I'm sure people know why

Eminim insanlar

we have a Hindu prime minister now.

artık neden bir Hindu başbakanımız olduğunu biliyorlardır.

It is so.

Böyle.

And that was divinely with the same day.

Ve bu ilahi bir şekilde aynı gündü.

Yes, it is a big celebrations.

Evet, bu büyük bir kutlama.

And we've got a Hindu prime minister. Is this big news?

Ve bir Hindu başbakanımız var. Bu büyük bir haber mi?

Never say that we aren't open to all types

Asla

of religions and peoples from anywhere in the world.

dünyanın her yerinden her türden dine ve insana açık olmadığımızı söyleme.

I think Prime Minister.

bence başbakan.

Yes, I think anyone can become Prime Minister if you have billions of pounds.

Evet, milyarlarca liranız varsa herkesin başbakan olabileceğini düşünüyorum .

It does help Connexions with influential and powerful people

Etkili ve güçlü insanlarla Bağlantılara yardımcı olur

and have a lot of friends who are owners of big multinational companies.

ve çok uluslu büyük şirketlerin sahibi olan birçok arkadaşı vardır.

So anyone, anyone can become the prime

minister of this country as long as, you know, you have wealthy friends,

Zengin arkadaşlarınız,

a lot of money yourself, and have probably been to one of the top universities.

çok paranız olduğu ve muhtemelen en iyi üniversitelerden birinde okuduğunuz sürece, herkes bu ülkenin başbakanı olabilir.

But besides that, anyone can be the prime minister of this country.

Ama onun dışında herkes bu ülkenin başbakanı olabilir.

And don't you think he's quite dishy, don't you think?

Ve onun oldukça çapkın olduğunu düşünmüyor musun, sence de öyle değil mi?

A lot of a lot of women seem to like him, even though he's not very tall?

Çok uzun olmamasına rağmen pek çok kadın ondan hoşlanıyor gibi görünüyor?

Yes, I'm calling him dishy Rishi.

Evet, ona ahlaksız Rishi diyorum.

Oh I think a lot of people. Are they. Yes, yes.

Oh, bence birçok insan. Onlar mı? Evet evet.

I did like it yesterday when when Joe Biden tried to say his name

Dün Joe Biden'ın kendi adını söylemeye çalışması hoşuma gitti

and as usual, when Joe Biden

ve her zamanki gibi Joe Biden

tries to say anyone's name, he gets it completely wrong.

birinin adını söylemeye çalıştığında tamamen yanlış anlıyor. Bu

So I didn't know who who he was referring to,

yüzden kimi kastettiğini bilmiyordum

but it certainly wasn't Rishi Sunak.

ama kesinlikle Rishi Sunak değildi.

He pronounced it completely wrong as usual.

Her zamanki gibi tamamen yanlış telaffuz etti.

Anyway, Rishi, big news, wasn't it?

Her neyse, Rishi, büyük haber, değil mi?

It was big news, yes.

Büyük haberdi, evet.

And he seems like a nice guy.

Ve iyi bir adama benziyor.

Yes, he's your typical your typical down to earth billionaire.

Evet, o senin tipik dünya milyarderin.

Yeah.

Evet.

Just, you know, because because we move in circles, don't we, Steve.

Sadece, bilirsin, çünkü bir daire içinde hareket ediyoruz, değil mi Steve.

Oh yeah. We move in circles.

Ah evet. Daireler halinde hareket ediyoruz.

We do social circles, we know them all.

Sosyal çevreler yapıyoruz, hepsini biliyoruz.

The, the jet setters, the entrepreneurs,

Jet sosyeteciler, girişimciler,

the millionaires, the billionaires, the gazillionaires.

milyonerler, milyarderler, gazilyonerler.

We know them all.

Yes, we move and shake.

Hepsini biliyoruz.

Evet, hareket ediyoruz ve sallıyoruz.

We are movers and shakers.

Bizler hareket ettirici ve sarsıcıyız.

You get around. He's, of course, joking.

Dolaşırsın. Elbette şaka yapıyor.

We have no connexions whatsoever with any billionaires or.

Herhangi bir milyarderle veya herhangi bir bağlantımız yok.

Well, I know, I know one millionaire.

Biliyorum, bir milyoner tanıyorum.

But that's another story. We won't get into that

Ama bu başka bir hikaye. Buna girmeyeceğiz

and yeah.

So yeah.

ve evet.

Yani evet.

So yeah it was pretty big news. Yes.

Yani evet, oldukça büyük bir haberdi. Evet.

And I couldn't understand.

Ve anlayamadım.

This was Monday night, wasn't it.

Bu Pazartesi gecesiydi, değil mi?

So Monday

Pazartesi

I went to choir practise and I have to drive.

koro çalışmasına gittim ve araba kullanmam gerekiyor. Oraya arabayla gitmem

It takes me about half to three quarters of an hour to drive there.

yarım ila dörtte üç saatimi alıyor .

And there were fireworks going everywhere.

Ve her yerde havai fişekler patlıyordu.

Everywhere on the road.

Yolda her yerde.

There were. Well, when I got to

Vardı. Pekala, oraya geldiğimde,

it's a Wolverhampton is what I go for this practise

bu uygulama için gittiğim şey bir Wolverhampton,

it's a big town, very multi-cultural town,

büyük bir kasaba, çok kültürlü bir kasaba,

lots of different ethnic groups and just just no white people.

birçok farklı etnik grup ve sadece beyaz insan yok.

Yeah. No.

Evet.

Well, and I couldn't understand

Hayır. Pekala,

because, you see, the 5th of November is not far away.

anlayamadım çünkü 5 Kasım çok uzak değil.

Bonfire night, Guy Fawkes Night, but that's the 5th of November.

Şenlik ateşi gecesi, Guy Fawkes Gecesi ama bu 5 Kasım.

So that's like a week away. Okay.

Yani bir hafta uzakta gibi. Tamam aşkım.

I couldn't understand why all these fireworks were going off.

Bütün bu havai fişeklerin neden patladığını anlayamıyordum.

The odd fireworks, you can understand because you can buy them.

Garip havai fişekleri anlayabilirsin çünkü onları satın alabilirsin.

But I never realised when I came back I watched the news and it was DVD.

Ama geri döndüğümde haberi izlediğimi ve DVD olduğunu hiç fark etmemiştim.

Yes, I said, and we've got a Hindu prime minister.

Evet, dedim ve bir Hindu başbakanımız var.

So that was on the site.

Yani sitedeydi.

A coincidence on the same day.

Aynı gün tesadüf.

That's got to be a good omen. Yes.

Bu iyi bir alamet olmalı. Evet.

So so maybe a lot of people who are who are Hindus

Öyleyse belki de Hindu olan birçok insan

might actually believe that that that is a sort of blessing, you see.

bunun bir tür kutsama olduğuna gerçekten inanabilir, anlıyor musunuz?

So maybe it is a sign

Yani belki bu bir işarettir

and you never know.

ve asla bilemezsiniz.

It's just going to be a good sign.

Sadece iyiye işaret olacak.

I think this country's now on the up.

Bence bu ülke artık yükselişte.

Hopefully we just got to negotiate

Umarım

a new deal with with Europe and then we'll be off.

Avrupa ile yeni bir anlaşma için pazarlık yaparız ve sonra yola koyuluruz.

Yeah.

Evet.

And what Lewis has got to say about that.

Ve Lewis'in bu konuda söyleyecekleri var.

Pedro's here, by the way.

Bu arada Pedro burada.

Pedro Belmont.

Pedro Belmont.

Pedro Belmont for you'd say that.

Pedro Belmont senin için öyle derdi.

Hello, Pedro.

Merhaba Pedro.

Hello, everyone.

Herkese merhaba. Ben

I've already said hello.

zaten merhaba dedim.

Yes, but what have you say about this country? And I do.

Evet, ama bu ülke hakkında ne dedin? Ben de yaparım. Dürüst olmak

I don't like it when people unfairly

gerekirse,

treat well, any country, to be honest, anywhere around the world.

dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir ülkede insanların adil olmayan bir şekilde iyi davranmasından hoşlanmıyorum.

But people do say that.

Ama insanlar bunu söylüyor.

Oh, well, that's they're so racist, though,

Oh, işte bu kadar ırkçılar,

those people in the United Kingdom with their racist ways.

Birleşik Krallık'taki o insanlar ırkçı tavırlarıyla.

But we're not really we are probably one of the most

Ama muhtemelen

multicultural countries in the world, especially if you go to places like Birmingham.

dünyanın en çok kültürlü ülkelerinden biri değiliz, özellikle de Birmingham gibi yerlere giderseniz.

And yes, I did make a joke then about no white people

Ve evet, o zamanlar Wolverhampton'da hiç beyaz olmadığıyla ilgili bir şaka yapmıştım

in Wolverhampton, but there are because we used to live in Wolverhampton

, ama var çünkü eskiden Wolverhampton'da yaşıyorduk,

so that Birmingham, Leicester and then you go down to London.

böylece Birmingham, Leicester ve sonra siz Londra'ya iniyorsunuz.

It's a huge melting pot.

Bu büyük bir eritme potası.

I love that phrase melting pot.

Bu eritme potası tabirine bayılıyorum.

So there are lots of different cultures, lots of different people living side by side

Pek çok farklı kültür, pek çok farklı insan yan yana yaşıyor

and that's it really.

ve gerçekten de bu kadar.

So I suppose it is very easy to

Yani

to generalise any country, but I would say that

herhangi bir ülkeyi genellemek çok kolay sanırım ama dünyanın

we are probably one of the most multicultural, tolerant countries in the world.

en çok kültürlü, hoşgörülü ülkelerinden biri olduğumuzu söyleyebilirim.

There are many that aren't people.

İnsan olmayan çok kişi var.

Are people admiring Mr.

İnsanlar

Ink on my T-shirt, my my polo shirt?

tişörtümdeki, polo gömleğimdeki Bay Mürekkep'e hayran mı?

It does look very nice.

Çok güzel görünüyor.

This is this is a colour that I don't normally see.

Bu normalde görmediğim bir renk. Durumun

Steve where it's no well.

iyi olmadığı Steve.

Grey it's mainly sort of grey and light blue, but it's, it looks good.

Gri, esas olarak bir tür gri ve açık mavidir, ama iyi görünüyor.

It suits you. I've had this for years.

Sana yakışıyor. Bunu yıllardır yaşadım.

I went to buy it from I bought it from a shop that's now closed down in the UK.

Şu anda İngiltere'de kapalı olan bir mağazadan satın almaya gittim.

But I like polo shirts.

Ama polo gömlekleri severim.

I don't know, I don't know what brand is this.

Bilmiyorum, bunun hangi marka olduğunu bilmiyorum.

I don't know what it is, I have no idea.

Ne olduğunu bilmiyorum, hiçbir fikrim yok.

But have a look at the naval.

Ama donanmaya bir bakın.

If somebody asked, you see, I don't go to it.

Birisi sorarsa, anlıyor musun, ona gitmem. Eskiden

I used to only go to one shop and that was Gap for all my clothes.

sadece bir dükkana giderdim ve o da tüm kıyafetlerim için Gap'ti.

Rocker John Rocker.

Rockçı John Rocker.

John Rocker.

John Rocker.

If anybody knows anything about fashion, I probably got it in a sale.

Moda hakkında bir şey bilen varsa, muhtemelen indirimden almışımdır.

Knowing me, I don't pay full price for things if I can possibly have it.

Beni tanıdığım için, mümkünse sahip olabileceğim şeyler için tam fiyat ödemem .

Okay.

Tamam aşkım.

Well ruffled and ruffled, but I used to.

İyi karıştırdı ve karıştırdı, ama eskiden yapardım.

Big Gap has closed down now in the UK.

Big Gap şimdi İngiltere'de kapandı.

All their clothes used to fit me because I'm quite skinny, slim.

Oldukça sıska, ince olduğum için tüm kıyafetleri bana uyuyordu.

Okay.

And that you can't, you know, I used to go there if I couldn't get my clothes from there, I went home.

Tamam aşkım. Bir de

alamazsın, hani ben kıyafetlerimi oradan alamamışsam oraya giderdim, eve giderdim.

But this one isn't.

Ama bu değil.

This is one of the exceptions

Bu,

that is not from Gap.

Gap'ten olmayan istisnalardan biridir.

I've had it for years.

Yıllardır bende var.

POW. Mia wants me to strip.

POW. Mia soyunmamı istiyor.

Not today.

Bugün değil.

Do we celebrate Diwali?

Diwali'yi kutluyor muyuz?

Well, no, we don't.

Hayır, yapmıyoruz.

Because

Çünkü

it's not part of our you know, it's not part of our culture.

bizim kültürümüzün bir parçası değil, biliyorsun.

But having said that, I would love to to know a Hindu family

Ama bunu söyledikten sonra, bir Hindu aileyi tanımayı çok isterim,

so that I could celebrate with them,

böylece onlarla kutlayabilirim,

because I know I would get lots of lovely Indian food,

çünkü bir sürü güzel Hint yemeği yiyeceğimi biliyorum,

because this is one thing you're going to get at a Diwali celebration.

çünkü bu bir Diwali kutlamasında alacağınız şeylerden biri.

And that's lots of lovely Indian cooked food.

Ve bu çok güzel Hint yemekleri.

In fact, I'm going for a curry on Thursday night with a friend of mine,

Aslında perşembe akşamı bir arkadaşımla köri yemeye gideceğim,

so I shall look forward to that.

bu yüzden sabırsızlıkla bekleyeceğim.

But yes, mean we we need to get in with some some local Indian families, Mr.

Ama evet, Wenlock'ta Will'de yaşayan birçok Kızılderiliye yardım edebilmemiz için bazı yerel Kızılderili ailelerin yanına gitmemiz gerektiği anlamına geliyor , Bay

Duncan, so that we can help many Indians living in Will in much Wenlock.

Duncan .

There aren't, but so

Yok, ama buna

I need to.

ihtiyacım var.

I need to get some friends.

Birkaç arkadaş edinmem gerekiyor.

Well I used to use the I used to have customers,

Eskiden müşterilerim,

many customers, Indian customers.

birçok müşterim, Hintli müşterim vardı.

And when I used to go there at lunchtime,

Öğle yemeğinde oraya gittiğimde

they used to give me free samosas and onion badges.

bana bedava samosa ve soğan rozeti verirlerdi.

You're letting me talk, aren't you?

Konuşmama izin veriyorsun, değil mi?

You're not interrupting me, sir.

Sözümü kesmiyorsunuz, efendim. Not

I've noted it.

ettim.

Noted?

Kayıt edilmiş?

You're tired, Mr. Monk.

Yorgunsunuz, Bay Monk.

I might say.

I might say. How long are my staying on for, by the way?

diyebilirim.

diyebilirim. Bu arada, ne kadar kalacağım?

I don't know. There's no there's no real plan.

Bilmiyorum. Hayır, gerçek bir plan yok.

I've got things to do, places to go.

Yapacak işlerim, gidecek yerlerim var.

By the way, I was very busy yesterday talking of the Festival of Lights.

Bu arada, dün Işık Festivali'nden bahsetmekle meşguldüm. Aralık ayında

We have our own Festival of Lights coming up in December.

kendi Işık Festivalimiz var .

So yesterday I was outside

Bu yüzden dün

on the front of the house and on the side of the house.

evin önünde ve evin yan tarafındaydım.

I'm starting to put up the Christmas lights.

Noel ışıklarını takmaya başlıyorum.

Now I know what you're going to say, Mr.

Şimdi ne söyleyeceğinizi biliyorum, Bay

Duncan. It's too early.

Duncan. Çok erken.

Why are you putting your Christmas lights up so early?

Noel ışıklarını neden bu kadar erken yakıyorsun?

Well, there is a reason for that, because the weather is so nice, so I don't want to wait

Bunun bir nedeni var, çünkü hava çok güzel, bu yüzden

until it becomes cold and wet and icy.

soğuyana, ıslanana ve buzlanana kadar beklemek istemiyorum.

So I want to do it whilst the weather is nice.

Bu yüzden hava güzelken yapmak istiyorum.

So because the weather is so lovely and warm.

Çünkü hava çok güzel ve sıcak.

I've been doing it well.

Bunu iyi yapıyorum.

I did it yesterday and I might do a little bit more today as well after I've finished this live stream.

Dün yaptım ve bu canlı yayını bitirdikten sonra bugün biraz daha fazlasını yapabilirim.

It's gorgeous outside and I keep repeating this

Dışarısı muhteşem ve

that it is very unusually mild for this time of the year.

yılın bu zamanı için alışılmadık derecede ılıman olduğunu tekrarlayıp duruyorum.

So I was outside in just, you know, I was getting hot,

Ben de dışarıdaydım, bilirsiniz, ısınıyordum,

cutting bushes back and things like that.

çalıları geri kesiyordum ve bunun gibi şeyler.

And it's just glorious out there.

Ve dışarısı muhteşem.

I mean, there have been you know, this time last year, it was very wet.

Yani, geçen yıl bu zamanlar çok ıslaktı. Çamurla kaplanmadan

You couldn't walk at the top here behind us into town without getting covered in mud.

kasabaya kadar arkamızda yürüyemezsin .

And now it's relatively dry

Ve şimdi nispeten kuru

over.

Oh, is that it? Good.

. Bu mu

? İyi.

Do you notice Mr.

Duncan is definitely letting me speak now I'm going to do this from now.

Bay

Duncan'ın kesinlikle konuşmama izin verdiğini fark ettiniz mi, bundan sonra bunu yapacağım.

From now on, whatever you say, whatever whatever

Şu andan itibaren ne söylersen söyle, ne

you want to say and talk about, as long as it's not the the

söylemek ve konuşmak istersen,

the subjects I mentioned earlier, you can talk about anything.

yukarıda bahsettiğim konular olmadığı sürece her şey hakkında konuşabilirsin.

Anything.

Herhangi bir şey.

Pedro wants to buy a

Pedro bir

Ralph Lauren Polo shirt.

Ralph Lauren Polo tişörtü almak istiyor.

Yes. Well, Ralph Lauren was an incredibly popular

Evet. Ralph Lauren,

brand during the late eighties and 1990s.

seksenlerin sonlarında ve 1990'larda inanılmaz derecede popüler bir markaydı.

And also the other one, there was another one as well.

Ve ayrıca diğeri, bir tane daha vardı.

I can't remember the name of it now.

Şimdi adını hatırlayamıyorum.

There was another one that everyone was wearing.

Herkesin giydiği bir tane daha vardı.

I'm sure it was Fred Perry.

Eminim Fred Perry'dir.

Yes, Fred Perry, a great brand

Evet, Fred Perry, harika bir marka

and they make some very stylish clothes.

ve çok şık giysiler üretiyorlar.

I always think that Fred Perry

Her zaman Fred Perry

clothing is more for people who play golf, because, of course,

kıyafetlerinin daha çok golf oynayan insanlar için olduğunu düşünürüm, çünkü tabii ki

Fred Perry was was a very famous golfer.

Fred Perry çok ünlü bir golfçüydü.

And that's that's the name thing.

Ve bu isim meselesi.

The name of the brand is Fred Perry.

Markanın adı Fred Perry'dir.

I thought he was a tennis player.

Onun bir tenisçi olduğunu sanıyordum. ben o idim

I was he. Oh, I don't know. Maybe I'm wrong.

Bilmiyorum. Belki de ben hatalıyım.

I always thought Fred Perry with with a was a golfer.

Fred Perry'nin her zaman golfçü olduğunu düşünmüşümdür.

Maybe it was. Yes.

Belki öyleydi. Evet.

But he was the only British man to ever win Wimbledon.

Ama o, Wimbledon'ı kazanan tek İngiliz adamdı.

So who is right?

Peki kim haklı?

I'm saying golfer Steve is saying tennis player.

Golfçü Steve tenisçi diyor diyorum. 1926'da Wimbledon'u kazanan

I thought he was the only

tek İngiliz erkek olduğunu sanıyordum, ta ki

man, a British male to have won

Wimbledon in back in 1926

or something until that Scottish guy did it.

o İskoç adam kazanana kadar.

But yeah, you might do so. Yes.

Ama evet, bunu yapabilirsin. Evet.

Fred Perry, clothing the trouble with Fred Perry closing is

Fred Perry, Fred Perry'nin kapanışıyla ilgili sorun giyiminin

it looks very nice, but for some reason it makes you feel old.

çok güzel görünmesi ama nedense insanı yaşlı hissettiriyor.

And it did it did get quite a bad reputation

Ve oldukça kötü bir ün kazandı

because lots of skinheads and yobo

çünkü birçok dazlak ve yobo

violent young people started wearing Fred Perry clothing.

şiddet yanlısı genç insan Fred Perry kıyafetleri giymeye başladı.

It became one of those things that the t shirts were very tight and very distinctive.

Tişörtlerin çok sıkı ve çok farklı olması şeylerden biri haline geldi.

So I think Fred Perry clothing, I'm sure it did.

Bu yüzden Fred Perry kıyafetlerinin öyle olduğundan eminim.

It became synonymous with with the obstinate and skinheads.

İnatçı ve dazlaklarla eşanlamlı hale geldi.

And I'm sure they used to wear Fred Perry clothing.

Ve eminim Fred Perry kıyafetleri giyerlerdi.

If they didn't. If they didn't, I apologise.

Eğer yapmazlarsa. Yapmadılarsa, özür dilerim.

But I do remember that from casting my mind back to the very late 1970s.

Ama bunu, zihnimi 1970'lerin sonlarına kadar geri götürdüğümden hatırlıyorum.

Yes, I was alive then.

Evet, o zamanlar hayattaydım.

There could have been a period, but it's normally associated

Bir dönem olabilirdi, ama normalde altında

with sort of middle aged men

who tend to wear a jumper

bir gömlek ve

with a shirt underneath, or, as we like to

bir süveter giyen orta yaşlı erkeklerle veya bizim

call them, young people,

onlara hoşlandığımız adla gençlerle ilişkilendirilir,

a very popular look for sort of middle

orta yaşlılar için çok popüler bir görünüm

aged, sort of middle class British people.

. bir nevi orta sınıf İngilizler.

Steve, is what I was right?

Steve, yaptığım şey doğru muydu?

Well, you

İyi misin

okay?

?

So who was.

Peki kimdi?

I hate it when you're right, Mr. Duncan.

Haklı olmanızdan nefret ediyorum Bay Duncan.

I hate it.

Nefret ettim. Her

So anyway, I had three to go.

neyse, gitmem gereken üç tane vardı.

Okay? I was right. I'm the best. I'm the winner.

Tamam aşkım? haklıydım Ben en iyisiyim. Ben kazananım.

I win the game.

Oyunu kazandım.

Well, Anna says he was playing tennis so

Anna onun çok iyi tenis oynadığını söylüyor

well. Okay, maybe he played both.

. Tamam, belki ikisini de oynadı.

Maybe.

Belki.

Maybe have a cricket bat in one hand.

Belki bir elinde kriket sopası vardır.

Not a cricket bat.

Kriket sopası değil.

Well, a golf club in one hand and a tennis racket in the other.

Bir elinde golf sopası, diğer elinde tenis raketi.

So maybe he could play golf and tennis at the same time.

Yani belki aynı anda golf ve tenis oynayabilirdi.

But you are right, it is associated with golfers Fred Perry they hit the clothing is Smith

Ama haklısın, golfçülerle ilişkilendiriliyor Fred Perry, giyime vurdukları Smith,

so maybe he did can somebody look this up,

yani belki biri buna bakabilir mi,

Fred Perry, did he win Wimbledon?

Fred Perry, Wimbledon'u kazandı mı?

I suppose we could look at it, but I just can't be bothered.

Sanırım ona bakabiliriz, ama ben rahatsız olamam.

Well, I can't because I wouldn't know how to do it.

Yapamam çünkü nasıl yapacağımı bilmiyorum.

I haven't got the technical know how.

Teknik bilgim yok.

I can't talk to you, look at the live stream and look up things on the Internet at the same time.

Seninle aynı anda hem canlı yayına bakıp hem de internette bir şeylere bakamam. Bu

This is true, by the way. So. Right. So there we go. Yes.

arada, bu doğru. Bu yüzden. Sağ. İşte başlıyoruz. Evet.

We've covered a lot of things already.

Zaten birçok şeyi ele aldık.

We have this is this is a bit like Sunday disappearing.

Bizde bu biraz pazarın kaybolması gibi.

I think we're just rambling.

Bence sadece saçmalıyoruz.

Well, generally about topics.

Genel olarak konular hakkında.

I'm not rambling.

saçmalamıyorum.

I'm giving Steve the chance to talk, hence the rambling.

Steve'e konuşma şansı veriyorum, bu yüzden saçma sapan konuşuyorum.

So you might all regret bitterly complaining that Mr.

Bu yüzden Bay Duncan'ın cümlemi bitirmeme izin vermediğinden dolayı acı bir şekilde şikayet ettiğiniz için hepiniz pişman olabilirsiniz

Duncan is not letting me finish my sentence.

.

This is why I have to have some sort of control. So.

Bu yüzden bir çeşit kontrole sahip olmam gerekiyor. Bu yüzden.

So not only am I the presenter of this, I'm also the producer

Yani bunun sadece sunucusu değilim, aynı zamanda yapımcısı,

and the director and the editor

yönetmeni, editörü

and the script writer.

ve senaristiyim.

The only problem is we don't have a script.

Tek sorun, bir senaryomuzun olmaması. Gördüğünüz

Everything you, you see is completely spontaneous.

, gördüğünüz her şey tamamen spontane.

So most of it

Yani çoğu

or got an itchy nose.

ya da kaşıntılı bir burnu var.

That's because I've been out in the garden and I've been cutting plants and things

Bunun nedeni, bahçedeydim ve bitkileri filan kesiyordum

and I think I've got some, you know, bits of a plant up my nose.

ve sanırım burnuma biraz, bilirsin, bitki parçaları kaçtı.

Once again, I was right that skinheads did where

Bir kez daha, Fred Perry'nin yaptığı yerde dazlakların yaptığı konusunda haklıydım

Fred Perry, I remember them marching through my area and we beat them and they never came back.

, onların benim bölgemde yürüdüklerini hatırlıyorum ve onları yendik ve bir daha geri dönmediler.

I'm not sure if that's true or not.

Bunun doğru olup olmadığından emin değilim.

Oh, are you making that up?

Ah, bunu sen mi uyduruyorsun?

Because Fred Perry was.

Çünkü Fred Perry öyleydi.

Yes, it was.

Evet öyleydi.

It's amazing how fashion and I wasn't planning on talking about this, but it is interesting

Moda ve benim bundan bahsetmeyi planlamamamız şaşırtıcı ama

how certain types of fashion

belirli moda türlerinin

become connected to certain groups of people in society.

toplumdaki belirli insan gruplarıyla nasıl bağlantılı hale geldiği ilginç.

I remember during the the late 1990s

1990'ların sonlarında

when a lot of people were wearing tracksuits and they have a large head

birçok insanın eşofman giydiğini ve kafalarının üstünden geçen koca bir kafaları olduğunu hatırlıyorum

that goes over your head, but they became connected to people who commit crime.

ama suç işleyen insanlarla bağlantı kurdular.

So quite often people would wear one of those tracksuits and they would have a large head

Çoğu zaman insanlar bu eşofmanlardan birini giyerlerdi ve başlarının üzerinden geçen büyük bir kafaları olurdu

that would go over their head and quite often they would hang around or rope

ve çoğu zaman ortalıkta dolanır, ip

shops or shoplift, commit crime, and then you couldn't see their face.

dükkânlarında veya hırsızlık yapar, suç işler ve sonra yüzlerini göremezdiniz.

And they became known as hoodies.

Ve kapüşonlular olarak bilinmeye başladılar.

Hoodies,

Kapüşonlular,

because the type of clothing that they wore

çünkü giydikleri kıyafet türü, yüzlerini örten

was something that had a large head that went over their faces.

büyük bir kafası olan bir şeydi .

But so it is interesting, isn't it, how certain types of clothing

Ama ilginç, değil mi, belirli giysi türlerinin

become attached to certain groups

belirli

of people, quite often in a negative way.

insan gruplarına nasıl sıklıkla olumsuz bir şekilde bağlandığı.

Fred Perry won three consecutive Wimbledon championships.

Fred Perry arka arkaya üç Wimbledon şampiyonluğu kazandı.

Oh, according to two new isn't.

Oh, iki yeniye göre değil.

So maybe he played golf as well.

Yani belki de golf oynadı.

But it's all I got in my mind here, buried away in my memories that he was,

Ama burada aklımda olan tek şey , hatıralarımda gömülü olan, on

you know, for for decades, the only person, the the sole person that ever won

yıllardır, Wimbledon'ı kazanan tek kişi, tek kişi,

Wimbledon, British person, until

İngiliz kişi, ta ki

not Henman. Who who's the Scottish.

Henman olmayana kadar. İskoç kim kim.

That would be the one that the Scottish guy now.

Bu, şimdi İskoç adamın yaptığı şey olurdu.

Yes, a tennis player. British.

Evet, bir tenisçi. İngiliz.

He won Wimbledon, didn't he?

Wimbledon'ı kazandı, değil mi?

Wasn't Bilbo Baggins. Um.

Bilbo Baggins değil miydi? Um.

Oh, dear.

Ah hayatım.

It always looks miserable.

Her zaman sefil görünüyor.

He always looks miserable.

He's got Scottish.

Her zaman mutsuz görünüyor.

İskoç'u var.

He didn't win Wimbledon, that miserable Scottish guy.

O zavallı İskoç adam Wimbledon'ı kazanamadı. O

He won Wimbledon or the in the year and or

yıl Wimbledon'ı kazandı ve/

or the really talented players weren't playing because they got injuries.

veya gerçekten yetenekli oyuncular sakatlıkları olduğu için oynamıyordu. Geriye

There was only him left, wasn't it?

sadece o kalmıştı, değil mi? Geriye

He was the only one left. I'm being very unfair.

kalan tek kişi oydu. çok haksızlık ediyorum

But you know.

Ama biliyorsun.

But anyway.

Ama yine de.

Yes. So that. Right. Yes.

Evet. Böylece. Sağ. Evet.

I'm not a little it's not strange that Fred table tennis Rick Perry.

Fred'in Rick Perry masa tenisi oynaması biraz garip değil.

I was really sure.

Gerçekten emindim.

I was so sure Fred Perry was a golfer.

Fred Perry'nin bir golfçü olduğundan o kadar emindim ki.

So maybe I'm wrong.

Yani belki yanılıyorum.

Oh, I have to give Mr. Steve the credit.

Oh, hakkını Bay Steve'e vermeliyim.

Maybe that was.

Belki öyleydi.

So why why do I why do I think why do I think of golf then?

Öyleyse neden neden neden düşünüyorum neden o zaman golfü düşünüyorum?

Is it just me?

Sadece ben mi?

Have I lived in a in an alternate universe?

Alternatif bir evrende mi yaşadım?

But it's probably because I know what you mean, because a lot of people that play golf

Ama muhtemelen ne demek istediğini bildiğim için, çünkü tipik olarak oturdukları yerde golf oynayan birçok insan var

where they sat typical.

.

It's that sort of knitted jumper, isn't it.

Bu bir tür örgü süveter, değil mi?

It's got a crewneck and then you wear a shirt underneath with the collar coming out.

Bisiklet yakalı ve altına yakası dışarı çıkacak şekilde bir gömlek giyiyorsun.

I think we have to get to the bottom of this because that's I'm not going to I'm not sleeping tonight.

Sanırım bunun temeline inmeliyiz çünkü bu gece uyumayacağım.

I will be.

Olacağım.

I will.

Yapacağım.

I'll be awake all night turning and tossing.

Dönüp savurarak bütün gece uyanık olacağım.

I think people, by the way, Pedro, this

Bence bu arada Pedro,

this isn't an expensive brand.

bu pahalı bir marka değil.

I think Pedro thinks that this is some expensive brand that I'm wearing.

Sanırım Pedro bunun giydiğim pahalı bir marka olduğunu düşünüyor .

I think it was £12.99.

Sanırım 12,99 £ idi.

It certainly wasn't a it was it

Kesinlikle o değildi, o ben

I it's not a what was the expensive brand that Pedro was talking about earlier, Ralph Lauren.

değildim, Pedro'nun daha önce bahsettiği pahalı marka neydi, Ralph Lauren.

It certainly is not that.

Kesinlikle öyle değil.

It's just a fairly middle of the range brand.

Bu sadece oldukça orta sınıf bir marka.

In fact, I don't think the brand even in existence anymore.

Aslında markanın artık var olduğunu bile düşünmüyorum.

I've had this at least ten years.

Bunu en az on yıldır yaşıyorum.

So it's not a fake anything.

Yani sahte bir şey değil.

It's just not it's not a. Oh, okay, Steve, to that.

Bu sadece bir değil. Tamam, Steve, o kadar. İşte

That's the problem.

Now you just let me just say that

sorun bu.

Şimdi sadece

miserable Scottish golfer, not golfer, tennis player.

sefil İskoç golfçüyü söylememe izin verin, golfçü değil, tenisçi.

If you Google miserable Scottish tennis player

Google'da sefil İskoç tenisçi ararsanız

and his name should come up because he always looks miserable.

adı çıkmalıdır çünkü o her zaman sefil görünür.

He won Wimbledon a few for him.

Onun için birkaç Wimbledon kazandı.

I don't remember. His name is How Mirror is, right?

hatırlamıyorum Adı How Mirror, değil mi?

I'm definitely not obsessed about trendy brands of clothing.

Modaya uygun giyim markalarına kesinlikle takıntılı değilim.

No, neither of us we that we're not really fashion people, to be honest.

Hayır, dürüst olmak gerekirse ikimiz de gerçekten moda insanı değiliz.

I mean, you can see here this hat, this hat I bought, this made in China.

Demek istediğim, burada bu şapkayı görebilirsiniz, satın aldığım bu şapka, bu Çin malı.

I think it cost me about £7 this this hat,

Sanırım bana yaklaşık 7 sterline mal oldu bu şapka,

this t shirt, of course, is mine.

bu tişört tabii ki benim.

I designed it myself. So this is a mr.

Kendim tasarladım. Yani bu bir bay.

Duncan design, actually, for that incredibly valuable. Yes.

Duncan tasarımı aslında bunun için inanılmaz derecede değerli. Evet.

There's I mean, this is the only one.

Demek istediğim, bu tek.

So, Ralph Lauren, eat your heart out. Yes.

Öyleyse, Ralph Lauren, kalbini ye. Evet.

This is unique.

Bu benzersiz.

That is a design.

Bu bir tasarımdır. Hâlâ

He would it must be very jealous when he's still alive.

hayattayken çok kıskanıyor olmalı.

This is like a Lauren. This is like an NFT.

Bu bir Lauren'e benziyor. Bu bir NFT gibidir. O hala hayatta olduğu için

You could you could sell this as a non

bunu değiştirilemez bir jeton olarak satabilir misin?

fungible token as he's still alive.

Ralph Lauren and I don't think he is.

Ralph Lauren ve ben öyle olduğunu düşünmüyoruz.

No, I don't think he is anymore.

Hayır, artık öyle olduğunu düşünmüyorum.

A lot of those old designers, they always look as if they've had a very extravagant lifestyle.

Bu eski tasarımcıların çoğu, her zaman çok abartılı bir yaşam tarzları varmış gibi görünürler.

I'm sure he passed.

Eminim geçmiştir.

Not like.

Gibi değil.

Yeah, sure it was.

Evet, kesinlikle öyleydi.

Yes, it was one of them wasn't it.

Evet, onlardan biriydi değil mi?

But what, which was the one.

Ama neydi, hangisiydi.

We've been watching a programme about a famous designer and he'd had an awful life

Ünlü bir tasarımcı hakkında bir program izliyoruz ve

if somebody tried to kill him when he was younger and he suffered all his life.

gençken biri onu öldürmeye kalkarsa çok kötü bir hayatı olurmuş ve hayatı boyunca acı çekmiş.

He wasn't a designer.

O bir tasarımcı değildi.

Yes, that was something completely different.

Evet, bu tamamen farklı bir şeydi.

But these artists and designers always have to have it's.

Ancak bu sanatçılar ve tasarımcılar her zaman buna sahip olmak zorundadır.

Can you see now why I have to sort of

Şimdi neden

just sometimes bring it to a close?

bazen onu sona erdirmek zorunda olduğumu anlıyor musun?

I can go.

Gidebilirim.

I'm quite happy that you don't have to go.

Gitmek zorunda olmadığın için çok mutluyum.

I'll stay then.

O zaman kalacağım.

Who is the Scottish tennis player who is always miserable?

Her zaman mutsuz olan İskoç tenisçi kimdir?

I can see him.

Onu görebiliyorum.

I can see him now.

Onu şimdi görebiliyorum.

Mean well, I didn't have a very good match.

Demek istediğim, çok iyi bir maçım olmadı. Hep

I always wanted to say Tim Henman, but that was years ago now.

Tim Henman demek istemişimdir ama bu yıllar önceydi.

He was the one that always took part but never won ever.

Her zaman katılan ama asla kazanamayan oydu.

And yet they they named a field after him.

Yine de bir tarlaya onun adını verdiler.

There was Tim Henman, Henman Hill

Tim Henman, Henman Hill vardı

and all these fans used to be there watching, which is a waste of Time magazine.

ve tüm bu hayranlar eskiden orada izliyorlardı, bu da Time dergisini boşa harcıyor.

Never won.

Asla kazanmadım.

You didn't win.

Kazanmadın.

I think he did quite well, but he didn't actually win Wimbledon.

Bence oldukça iyi iş çıkardı ama aslında Wimbledon'u kazanmadı. Beni

Don't make me Google.

Google yapma.

I don't want to Google.

Google'a girmek istemiyorum.

I don't I'm not I'm not in the mood.

Yapmıyorum, havamda değilim.

I can see him.

Onu görebiliyorum.

I can anyway. Anyway, never mind.

Yine de yapabilirim. Neyse boşver.

Uh, no, not Larry Flynt, whomever that is.

Hayır, her kimse Larry Flynt değil.

Yeah, he's.

Evet, o.

He's still playing now and still playing tennis.

Şu anda hala oynuyor ve hala tenis oynuyor.

Larry Flynt.

Larry Flynt.

No, no, this British

Hayır, hayır, bu İngiliz

tennis, Scottish Scottish

tenisçi,

who recently won Wimbledon too miserable.

son zamanlarda Wimbledon'ı kazanan İskoç İskoç çok sefil.

I think he won it about five years ago.

Sanırım beş yıl kadar önce kazandı.

Now, you probably know Murray, thank you, Andy.

Şimdi, muhtemelen Murray'i tanıyorsundur, teşekkürler Andy.

Murray Thank you. Yes, thank you.

Murat Teşekkürler. Evet teşekkür ederim.

Merriman So it did work if you just put miserable Scottish tennis player.

Merriman Yani sefil İskoç tenisçiyi koyarsanız işe yaradı.

He his name will probably come up. Yes.

Muhtemelen adı çıkacaktır. Evet.

My mother was never a fan of him.

Annem hiçbir zaman onun hayranı olmadı.

My mother was quite particular the American tennis player.

Annem oldukça titiz bir Amerikan tenis oyuncusuydu.

I can't remember his name, Roger Federer.

Adını hatırlayamıyorum, Roger Federer.

Roger Federer and I.

Roger Federer ve ben.

And so when Wimbledon came

Ve böylece Wimbledon

up, my sister, my mother used to not argue,

gündeme geldiğinde, ablam, annem eskiden tartışmazdı

but my sister could never understand why my mother didn't support

ama annemin neden

Andy Murray

Andy Murray'i desteklemediğini

and in fact, support this American tennis player instead.

ve aslında onun yerine bu Amerikalı tenisçiyi desteklediğini asla anlayamazdı.

But anyway, I think it's all to do with the character, Mum said she.

Ama her neyse, bence hepsi karakterle ilgili, dedi annem.

She just fancied him basically.

Temelde onu hayal etti.

I think I think that's what it boils down to.

Sanırım asıl mesele bu.

I know we've said this before. In the past women

Bunu daha önce söylediğimizi biliyorum. Geçmişte kadınlar

watch sport for the same reason

sporu,

that men watch female sport.

erkeklerin kadın sporunu izlemesiyle aynı nedenle izliyor.

It's just because they like to look at the sexy players,

Seksi oyunculara,

the sexy outfits, the sexy athletes.

seksi kıyafetlere, seksi atletlere bakmayı sevdikleri için.

They're all good looking and sexy.

Hepsi yakışıklı ve seksi.

And that's the reason why.

Ve nedeni bu.

Don't forget it.

Don't forget.

unutma

unutma

That's the reason why. Who doesn't?

İşte sebebi bu. Kim yapmaz? öyle

It doesn't.

değil

We're all the same underneath.

Aşağıda hepimiz aynıyız.

We're all, we're all we all have beating hearts and hot blood

Hepimiz, hepimiz hepimizin bu dış görünüşün altında atan kalpleri ve sıcak kanları var

underneath underneath this exterior. Yes.

. Evet.

You know, you look at somebody and think, yeah, I want your babies.

Bilirsiniz, birine bakarsınız ve evet, bebeklerinizi istiyorum diye düşünürsünüz.

Why would you want somebody else's babies?

Neden başkasının bebeklerini isteyesin ki? Ne

You know what I mean?

demek istediğimi biliyorsun?

You mean kidnap them? No, you mean you you you know.

Onları kaçırmak mı demek istiyorsun? Hayır, bildiğini kastediyorsun.

You know, I think people know what I mean?

Biliyor musun, sanırım insanlar ne demek istediğimi anlıyor?

I don't have to be specific, but I mean,

Spesifik olmak zorunda değilim, ama demek istediğim,

we've noticed.

fark ettik.

Yes, you you look at somebody and you think, yes, I'd have your babies.

Evet, birine bakıyorsun ve evet, senin bebeklerini doğuracağımı düşünüyorsun.

Okay.

Tamam aşkım.

Again, you know exactly what I mean, don't you, ladies?

Yine, ne demek istediğimi tam olarak anlıyorsunuz, değil mi hanımlar?

Yes, I think.

Evet, sanırım.

But yes, that's a that's a phrase you can use

Ama evet,

if you really fancy a man.

bir erkekten gerçekten hoşlanıyorsan kullanabileceğin bir tabir bu.

And it's better if you're a woman and you're saying this, you said, well,

Ve bir kadınsan daha iyi ve bunu söylüyorsan,

I'd have his babies.

onun bebeklerini doğururum dedin.

Okay.

Tamam aşkım.

Just, you know, adding that into the into the into the English

Sadece, bilirsin, bunu sana

sort of language that we're teaching you this this is good.

öğrettiğimiz İngilizce türünden bir dile eklemek, bu iyi.

I'm I'm so glad I'm giving you the opportunity to talk.

Sana konuşma fırsatı verdiğim için çok mutluyum.

Oh, Francesca says finally.

Oh, dedi sonunda Francesca.

I succeeded to write on the chat.

Sohbete yazmayı başardım.

Hello, Francesca.

Merhaba, Francesca.

Have you had a difficulty?

Bir zorluk yaşadın mı?

Have you had difficulty getting in touch?

İletişime geçmekte zorlandınız mı?

Well, how wonderful.

Ne kadar harika.

You're on.

Sen üstündesin.

You're you're on the way.

Sen yoldasın.

You're going, you're on the road.

Gidiyorsun, yoldasın. Kadınlar olarak

Bamboo for use

kullanmak için bambu,

as women are more lustful than men, but they hide it well.

erkeklerden daha şehvetlidir, ancak bunu iyi saklarlar.

Well, I think the way women do it

Şey, bence kadınların yapma şekli

and this is something I've noticed in the past from my younger days, women

ve bu geçmişte gençlik günlerimde fark ettiğim bir şey, kadınlar

tend to go out in groups,

gruplar halinde dışarı çıkma eğilimindedir,

so maybe three or four women will go out and they will have a great time.

bu yüzden belki üç veya dört kadın dışarı çıkar ve harika vakit geçirirler.

And if there is a man nearby who they like or they fancy,

Ve yakınlarda hoşlandıkları veya hoşlandıkları bir adam varsa ,

then they will they will let him know

o zaman ona

in some way that he is he is attractive in some way.

bir şekilde onun bir şekilde çekici olduğunu bildireceklerdir.

So I think especially nowadays because everyone's equal, you see.

Bence özellikle bugünlerde çünkü herkes eşittir.

So I think a woman can lust after a man

Bu yüzden, bir erkeğin başka bir kadına nasıl şehvet duyabileceği gibi,

just in the same way that a man can lust after another woman.

bir kadının da bir erkeğe şehvet duyabileceğini düşünüyorum .

You say maybe the priorities are different

Belki öncelikler bundan farklıdır diyorsunuz

from that.

.

So from my scant understanding,

Yani benim yetersiz anlayışımdan,

trust me, the priorities and the aims.

güven bana, öncelikler ve amaçlar.

Oh, I know what you're going to say.

Ah, ne diyeceğini biliyorum.

Yes, I think when when when a man is looking for a I mean, I'm talking in general terms,

Evet, sanırım bir erkek aradığında , yani genel terimlerle konuşuyorum,

so don't, you know, don't come back and criticise me generally.

yani geri gelip beni genel olarak eleştirme.

This is what experts believe

Uzmanların inandığı şey,

when you're attracted to some of the man is usually attracted

erkeklerin bir kısmına ilgi duyduğunuzda, genellikle

to the physical obvious physical signs of a woman. Yes.

bir kadının fiziksel bariz fiziksel belirtilerine ilgi duymasıdır. Evet.

When that first attraction takes place, where is

O ilk çekim gerçekleştiğinde,

where is the woman is looking for more looking for that.

kadın nerede daha çok onu arıyor.

Maybe the attractiveness side isn't so important because that could be thinking, well, I want children

Belki de çekicilik tarafı o kadar önemli değil çünkü bu, ben çocuklar istiyorum

and I want somebody who's going to be able to support me in bringing those children up.

ve bu çocukları büyütmemde bana destek olabilecek birini istiyorum diye düşünmek olabilir.

So while you say other priorities may come into play here,

Yani burada başka önceliklerin devreye girebileceğini söylerken,

different priorities, different priorities, not necessarily

farklı öncelikler, farklı öncelikler,

just the physical attraction, obviously, if you're just going out for the night

sadece fiziksel çekicilik değil, açıkçası, eğer arkadaşlarınızla sadece gece dışarı çıkıyorsanız

with your friends, it's probably just a purely physical for both sexes.

, bu muhtemelen her iki cinsiyet için de tamamen fizikseldir. .

But if you're looking for a long term relationship with somebody,

Ama biriyle uzun vadeli bir ilişki arıyorsan,

you're maybe not going to just look well.

belki de öylece iyi görünmeyeceksin.

It's just as well, though, isn't it?

Yine de iyi, değil mi?

Because let's face it, most people aren't that attractive.

Çünkü kabul edelim, çoğu insan o kadar çekici değil.

We've noticed that.

Bunu fark ettik.

So can I just say something?

Yani bir şey söyleyebilir miyim?

You've just reminded me of something that I wanted to mention a couple of weeks ago

Bana birkaç hafta önce

during the Queen's funeral.

Kraliçe'nin cenazesinde bahsetmek istediğim bir şeyi hatırlattın.

The not the actual funeral itself, but when when the coffin

Gerçek cenazenin kendisi değil, ama tabut

was lying in Westminster Hall, people were going by

Westminster Hall'da yatarken insanlar gelip

and looking at the Queen's coffin and paying their respects.

Kraliçe'nin tabutuna bakıyor ve saygılarını sunuyorlardı.

There is one thing that I noticed.

Fark ettiğim bir şey var.

Yes, and I know I'm going to get complaints and they're going to say, Mr.

Evet, biliyorum şikayetler alacağım ve onlar da Bay

Duncan, you horrible, you horrible little man.

Duncan, seni korkunç, seni korkunç küçük adam diyecekler.

But I noticed that almost 98% of the people

Ama içinden geçen insanların neredeyse %98'inin

going through were really, really ugly.

gerçekten çok çirkin olduğunu fark ettim.

And I thought,

Ve

that's strange.

bunun garip olduğunu düşündüm.

I was just looking for somebody that was attractive.

Ben sadece çekici birini arıyordum. Demek

It's I mean, I wasn't lusting after.

istediğim, arzulamıyordum.

It's a very strange place, by the way, to look for attractive people.

Bu arada, çekici insanlar aramak için çok garip bir yer.

I don't normally go to funerals looking for attractive people,

Normalde cenazelere çekici insanlar arayarak gitmem

but sometimes, to be honest, the person in the box

ama bazen, dürüst olmak gerekirse, kutudaki kişi

is the most attractive one there.

oradaki en çekici kişidir.

But it was strange and I thought, well, where?

Ama garipti ve düşündüm ki, peki, nerede?

And of course it was in London.

Ve tabii ki Londra'daydı.

All those thousands and thousands of people wearing

Tüm bu güzel Londralıları giyen binlerce ve binlerce insan

all these beautiful Londoners and people

ve

you always see on television, on these reality TV shows, where are they?

her zaman televizyonda, bu realite TV programlarında gördüğünüz insanlar, neredeler?

Because when I was watching and I have to be honest, I did watch quite a lot of it.

Çünkü izlerken ve dürüst olmam gerekirse, epeyce izledim.

I became fascinated by the people that were walking

Yürüyen insanlara hayran kaldım

by and I just kept thinking, there must be a good looking one.

ve düşünmeye devam ettim, yakışıklı bir tane olmalı.

There must be at least one attractive person, and there wasn't the odd one or two.

En az bir çekici kişi olmalı ve tuhaf bir veya iki kişi yoktu.

Now maybe it's royalists, maybe they're just not attractive people.

Şimdi belki kralcılar, belki de çekici insanlar değiller.

But yes, it's my bad.

Ama evet, benim hatam.

So when you go for the thing, but it's just as well

Yani işin peşine düştüğünüzde, ama

that people don't get into long term relationships,

insanların uzun süreli ilişkilere girmemesi,

get married to people based purely on looks.

tamamen dış görünüşe dayalı insanlarla evlenmesi daha iyidir.

Because when you look at people in general, there aren't

Çünkü genel olarak insanlara baktığınızda,

that, you know, really, truly good looking people.

bilirsiniz, gerçekten çok iyi görünen insanlar yoktur.

And of course, beauty is in the eye of the beholder.

Ve elbette güzellik bakanın gözündedir.

But it's not just physical, it's mental, it's character sort of thing.

Ama bu sadece fiziksel değil, zihinsel, karakter gibi bir şey.

I think we all know that.

Sanırım bunu hepimiz biliyoruz.

But what I'm saying is, where are they

Ama demek istediğim,

when you put the television on

televizyonu açtığınızda neredeler

and there's a lots of lots of these reality TV shows and everyone on

ve bu tür realite TV şovlarından bir sürü var ve buradaki herkes

it is a hunky male or a sexy lady.

yakışıklı bir erkek ya da seksi bir hanımefendi.

They're all beautiful.

Hepsi güzel.

But clearly, clearly there aren't that many good looking people around,

Ama belli ki, etrafta o kadar çok yakışıklı insan yok,

because when I was watching the Queen lying in state, I did not see any bond.

çünkü Kraliçe'yi öylece yatarken izlerken herhangi bir bağ göremedim.

Anyone that I thought they would look really good on the cover of a magazine.

Bir derginin kapağında gerçekten iyi görüneceğini düşündüğüm herkes.

And I know I am.

Ve öyle olduğumu biliyorum.

I sound shallow, but that isn't the point I'm making.

Sığ geliyorum ama anlatmak istediğim bu değil. Demek

The point I'm making is where are they?

istediğim, neredeler?

Because the impression that we have is that there are lots

Çünkü edindiğimiz izlenim,

and lots of attractive people around, but

etrafta pek çok çekici insan olduğu yönünde, ama

it would appear that there aren't.

yokmuş gibi görünüyor.

I could see anyone or maybe.

Herhangi birini görebilirdim ya da belki.

And this is my theory. Yes, another theory.

Ve bu benim teorim. Evet, başka bir teori.

Perhaps it was just the type of person who would want to go

Belki de gidip

and pay their respects to the queen.

kraliçeye saygılarını sunmak isteyecek türden bir insandı.

So older people maybe and also I think

Yani yaşlı insanlar olabilir ve ayrıca bence siz de

if you are you know, I have this problem, Mr.

biliyorsunuz, benim bir sorunum var, Bay

Juncker,

Juncker,

that when you are really devastatingly attractive,

gerçekten yıkıcı derecede çekici olduğunuzda,

you don't like to go out very much

because you get too much attention.

çok fazla dikkat çektiğiniz için dışarı çıkmayı pek sevmiyorsunuz.

So that's why I tend to stay in Mr.

Bu yüzden Bay Duncan'da kalma eğilimindeyim

Duncan, because I just don't want the attention.

çünkü ilgiyi istemiyorum.

I don't I don't think you have to worry.

Endişelenmen gerektiğini düşünmüyorum.

We we are not I would never say that I'm attractive.

Biz değiliz çekici olduğumu asla söylemem.

I have to be honest with you.

Sana karşı dürüst olmalıyım.

I've never seen myself as attractive.

Kendimi hiçbir zaman çekici görmedim.

People have said, oh, but you're not that bad looking.

İnsanlar, oh, ama o kadar da kötü görünmüyorsun dediler.

And I take that as a compliment.

Ve bunu bir iltifat olarak alıyorum.

That's it.

Bu kadar.

I think that's as high as it is.

Bence bu kadar yüksek.

The scale goes with me.

Ölçek benimle geliyor.

But you're not that bad looking, which isn't really

Ama o kadar da kötü görünmüyorsun, ki bu gerçekten

the same as saying that someone is good looking.

birinin yakışıklı olduğunu söylemekle aynı şey değil.

But of course when you're young, you're not bad looking.

Ama elbette gençken, kötü görünmüyorsun.

When you're young, thanks.

Gençken, teşekkürler.

When you've got youth on your side, uh, then most,

Yanınızda gençlik varsa, o zaman çoğu,

you know, the most people are more attractive when they're younger.

bilirsiniz, çoğu insan gençken daha çekici olur .

Not always.

I mean, you know, I know a lot of ladies that are attracted to older men. Yes.

Her zaman değil.

Yani, yaşlı erkeklerden hoşlanan bir sürü kadın tanıyorum . Evet.

Uh, and, you know, but for whatever reason, yes.

Ve, bilirsin, ama ne sebeple olursa olsun, evet.

Beauty is in the eye of the beholder, isn't it?

Güzellik görenin gözündedir değil mi?

But I used the Queen's lying in state.

Ama Kraliçe'nin yattığı durumu kullandım.

It's a very good reference because all of the people coming in were random,

Bu çok iyi bir referans çünkü gelen tüm insanlar rastgeleydi,

so they weren't being chosen in any way.

dolayısıyla hiçbir şekilde seçilmiyorlardı.

They weren't just saying Sorry, we can only have attractive people coming through.

Sadece Üzgünüm, sadece çekici insanlara sahip olabiliriz demiyorlardı.

So it looks good on television.

Yani televizyonda iyi görünüyor.

So what you were really seeing was what you were seeing was the reality.

Yani gerçekten görmekte olduğunuz şey, gerçekte görmekte olduğunuz şeydi.

It was it was actually quite mesmerising.

Aslında oldukça büyüleyiciydi.

And I did watch quite a lot of it because I was fascinated by the people coming through

Ve oldukça fazla izledim çünkü gelen insanlardan büyülenmiştim

and they were all not attractive.

ve hepsi çekici değildi.

Of course they were sad.

Tabii ki üzüldüler.

And Beatrice points out that our new prime minister is attractive.

Ve Beatrice, yeni başbakanımızın çekici olduğuna dikkat çekiyor .

Yeah, well, we mentioned this early access he has.

Evet, sahip olduğu bu erken erişimden bahsetmiştik.

He is

O

quite cute yet is the word you would use.

oldukça sevimli ama senin kullanacağın kelime bu.

So we've, we've stopped the idea now of having a female

Bu yüzden bir süreliğine kadın bir başbakana sahip olma fikrini durdurduk

prime minister for a while because she was awful.

çünkü o berbattı.

And not only that, she killed the queen.

Sadece bu da değil, kraliçeyi de öldürdü.

Can you believe that at least Prince Charles

En azından Prens Charles'ın

is still a right or should I say king Charles?

hala bir hak olduğuna inanabiliyor musunuz yoksa kral Charles mı demeliyim?

What, if anything, happens to him?

Varsa ona ne olur?

We all know something's going on. Yes.

Hepimiz bir şeyler döndüğünü biliyoruz. Evet.

You know, some plot to kill off

Bilirsiniz, bazıları

the royal family by by the political establishment.

siyaset kurumu tarafından kraliyet ailesini öldürme planı yapıyor.

But. Yes.

So, yes, Rishi, as we're calling him now, his first name is Rishi.

Ancak. Evet.

Yani, evet, Rishi, şimdi ona verdiğimiz adla , ilk adı Rishi.

Mm hmm.

Hmm.

Recalling in dishy Rishi.

Kirli Rishi'yi hatırlamak.

So there's this.

Yani bu var.

Of course. Unless, of course.

Elbette. Tabii ki olmadıkça.

Unless, of course you are Joe Biden.

Tabii Joe Biden değilseniz.

In which case he called him Russia or

Bu durumda ona Rusya veya

Belarus.

He says that you've got a very attractive voice, Mr.

Beyaz Rusya adını verdi.

Çok çekici bir sesiniz olduğunu söylüyor Bay

Jenkins. Well, at least it's something.

Jenkins. En azından bir şey.

At least it's something. Yes, someone once said that.

En azından bir şey. Evet, bir zamanlar birisi bunu söylemişti.

Mr. Duncan, you have a face for radio.

Bay Duncan, radyo için bir yüzünüz var.

I talked to you.

Seninle konuştum.

I find you attractive.

Seni çekici buluyorum.

You know, when you were younger, I was not.

Biliyorsun, sen gençken ben değildim.

Now, obviously, no.

Şimdi, belli ki, hayır.

When you were younger, I was just 24.

Sen daha gençken ben sadece 24 yaşındaydım.

Can you imagine me?

Beni hayal edebiliyor musun?

When I was 24, I looked so cute.

24 yaşımdayken çok tatlı görünüyordum.

I was very cute in this and innocent.

Bunun içinde çok sevimli ve masumdum.

You've shown pictures of yourself.

Kendi resimlerini gösterdin. Öyle

So we know you thought you were.

olduğunu düşündüğünü biliyoruz.

Then Ruba Majeed says hi to both of us.

Sonra Ruba Majeed ikimize de merhaba diyor.

How are we?

Nasılız?

We are very good, thank you very much.

Biz çok iyiyiz, çok teşekkür ederim.

And we? How are you? Hope you are too.

Ve biz? Nasılsın? Umarım sen de öylesindir.

So, yes, pictures people are noticing.

Yani, evet, insanların fark ettiği resimler.

And of course, when it comes to casting your vote is election time.

Ve tabii ki iş oyunuzu vermeye geldiğinde seçim zamanıdır.

We probably won't have a general election

Muhtemelen en az iki yıl daha bir genel seçim yapmayacağız

for at least another two years and then something drastically goes wrong again.

ve sonra bir şeyler yine büyük ölçüde ters gidiyor.

But people may well be voting for Mr.

Ama insanlar

Sunak based on his looks. Well, I think it just happened.

Sunak Bey'e görünüşüne göre oy veriyor olabilir. Sanırım az önce oldu.

We were talking we were actually talking about this yesterday, not here.

Aslında dün konuşuyorduk, burada değil.

We were talking about this away from the Internet.

Bunu internetten uzakta konuşuyorduk.

There was no Internet connexion or cameras nearby.

Yakınlarda internet bağlantısı veya kamera yoktu.

But we were talking about what we what they call popular ism, popular ism.

Ama biz onların popülerizm, popülerizm dedikleri şeyden bahsediyorduk.

And it has been something that's been around for many years in politics.

Ve bu siyasette yıllardır var olan bir şey.

You can go back to the 1960s and look at the rise of J.F.

1960'lara geri dönebilir ve J.F. Kennedy'nin yükselişine bakabilirsiniz

Kennedy.

.

He was probably the first populist

Muhtemelen

that came along in politics, in American politics, that

siyasette, Amerikan siyasetinde ortaya çıkan ve

that almost became a cult or a religion.

neredeyse bir kült veya din haline gelen ilk popülistti.

There was almost a religious fervour

that went with with JFK and his rise.

JFK ve yükselişiyle birlikte gelen neredeyse dini bir şevk vardı.

When you think about it.

Bunu düşündüğünde.

And I suppose people over the past ten years have said the same thing

Ve sanırım son on yılda insanlar

about modern politics, especially with,

modern siyaset hakkında aynı şeyi söylediler, özellikle

you know who, you know who I'm talking about.

kiminle, kimden bahsettiğimi biliyorsun.

You know who I know who he not.

Kimi tanıdığımı biliyorsun, o değil.

He knows who we all know who.

Hepimizin kimi tanıdığını biliyor.

And and he he might be back in a few weeks.

Ve birkaç hafta içinde geri dönebilir.

Well, the great relief the huge relief,

Pekala, çok kısaca bahsedeceğim büyük rahatlama, büyük rahatlama,

which I will mention very briefly, I'm not going to get into a rant, Mr.

bir rantın içine girmeyeceğim Bay

Duncan.

Duncan.

The huge relief is that we, a certain person, has not come back

Büyük rahatlama şu ki, biz, belirli bir kişi,

to be prime minister of this country,

bu ülkenin başbakanı olmak için geri dönmedik,

most divisive of of of leaders,

liderlerin en bölücüsü,

you know, responsible for us

bilirsiniz,

getting out of Europe and causing mayhem generally.

Avrupa'dan çıkmamızdan ve genel olarak kargaşaya neden olmamızdan sorumlu.

So we mentioned this on Sunday, but yes, I called it

Pazar günü bundan bahsettik ama evet aradım

I said Boris Johnson will not be prime minister again.

Boris Johnson bir daha başbakan olmayacak dedim.

It's not going to happen.

Bu olmayacak.

Rishi Sunak will be made prime minister.

Rishi Sunak başbakan olacak.

And guess what? It happened.

Ve tahmin et ne oldu? Oldu.

So I am the guy to come to for

Yani bedavaya gelecek adam benim

free. I'm.

. Ben.

Can I just finish my sentence? You're interrupting me.

Cümlemi bitirebilir miyim? Sözümü kesiyorsun.

It's left.

I'm letting you know. Come on. Right.

Kaldı. Sana

haber veriyorum. Hadi. Sağ.

I called it.

Onu aradım.

People now are coming to me for my political, political advice.

İnsanlar şimdi siyasi, siyasi tavsiyem için bana geliyorlar .

But is definitely in the eye of the beholder.

Ama kesinlikle bakanın gözünde.

Because Tatiana says that Boris Johnson is handsome.

Çünkü Tatiana, Boris Johnson'ın yakışıklı olduğunu söylüyor.

Well, that suits each each person, each person has

Eh, bu herkese yakışır,

each person has their own taste.

her insanın kendi zevki vardır.

I mean, he is popular.

Demek istediğim, o popüler.

He remains popular because he's a bit of a character.

Biraz karakter olduğu için popüler olmaya devam ediyor.

Uh, but I'm, you know, personally, I am ecstatic

Ama ben, bilirsin, şahsen,

that he is not going to come back as Prime Minister.

onun Başbakan olarak geri dönmeyeceği için çok mutluyum.

And in fact, I was getting very irate over the weekend, wasn't I?

Ve aslında, hafta sonu çok sinirlenmeye başlamıştım, değil mi?

Mr. Juncker.

I was I was writing comment.

Bay Juncker.

Yorum yazıyordum.

I even wrote to my local MP,

Hatta

who is a Conservative MP, to tell him whatever you know, in no uncertain terms. My

Muhafazakar bir milletvekili olan yerel milletvekilime, bildiğiniz her şeyi belirsiz terimlerle anlatmak için yazdım. Johnson'ın geri dönme

distaste for the prospect

ihtimaline karşı benim tiksintim

of the Johnson return, and I think you mean disdain and disdain,

ve bence küçümseme ve küçümseme,

distaste and distain.

tiksinme ve tiksinme demek istiyorsunuz.

But thankfully

Ama çok şükür

that hasn't happened.

bu olmadı.

So hopefully we're going to have a bit of stability, a bit of calm,

Bu yüzden umarım biraz istikrar, biraz sakin oluruz,

because we don't want somebody who's so divisive, who divides people.

çünkü bu kadar bölücü, insanları bölen birini istemiyoruz.

Yeah, it's because you can't move forward when you've got these characters that have done things

Evet, çünkü

like leaving Europe that have caused all these divisions in society and within the government.

Avrupa'yı terk etmek gibi şeyler yapmış, toplumda ve hükümet içinde tüm bu bölünmelere neden olan bu karakterlere sahip olduğunuzda ilerleyemiyorsunuz.

We want somebody to calm the waters and just,

Birinin suları sakinleştirmesini istiyoruz ve sadece,

you know, but this this happens quite a lot in politics and this is one of the things

bilirsiniz, ama bu siyasette oldukça sık oluyor ve bu şeylerden biri

and I know it's a strange thing to bring to the live stream,

ve canlı yayına getirmenin garip bir şey olduğunu biliyorum ,

but the rise of Hitler

ama Hitler'in yükselişi

came from that polarisation

nereden geldi?

between those who were looking for someone to blame

for the poor state of the economy in Germany during that time.

Almanya'da o dönemde ekonominin kötü gidişatı için suçlayacak birini arayanlar arasındaki kutuplaşma .

And so the way Hitler did that, he got people on his side

Ve böylece Hitler'in bunu yapma şekli, insanları kendi tarafına çekti

and he caused divisions between groups of people.

ve insan grupları arasında bölünmelere neden oldu.

And that's really what you do.

Ve gerçekten yaptığın şey bu.

American politics is very much like that nowadays.

Amerikan siyaseti bugünlerde buna çok benziyor.

Divide and conquer, very polarised.

Böl ve fethet, çok kutuplaşmış.

You have one group saying, no, no, we we don't like that.

Hayır, hayır, biz bundan hoşlanmadık diyen bir grubunuz var.

And then another group of people saying, yes, yes, we like that.

Ve sonra başka bir grup insan, evet, evet, bundan hoşlandık diyor.

And that's it, really, in a nutshell.

Ve kısacası, gerçekten bu kadar.

So I think I think dividing splitting

Bu yüzden,

a nation over certain opinions

bir ulusu belirli görüşler

or subjects is a very good way of getting people

veya konular üzerinde bölmenin, insanları kendi tarafınıza çekmenin ve bir taraftar geliştirmenin çok iyi bir yolu olduğunu düşünüyorum

onto your side and developing a following.

.

And as we've seen in the past, history has shown that quite often

Ve geçmişte gördüğümüz gibi, tarih çoğu zaman

it doesn't end well.

sonunun iyi olmadığını göstermiştir.

Dangerous.

Tehlikeli.

Alex Go says We were bored with that.

Alex Go bundan sıkıldığımızı söylüyor.

Boris Johnson

Boris Johnson

But yes, I can, I can relate to that.

Ama evet, bununla ilgili olabilirim.

And we can also relate to the fact that politics in America is boring without Donald Trump

Ve Amerika'da siyasetin Donald Trump olmadan sıkıcı olduğu gerçeğiyle de bağlantı kurabiliriz

because he provided entertainment,

çünkü o eğlence sağlıyordu,

which but I think, you know, when you've got

ki bence, bilirsiniz,

in the world of politics,

siyaset dünyasına girdiğinizde,

you don't want leaders who are entertaining.

eğlendiren liderler istemezsiniz. .

You want leaders that are good at the job.

İşinde iyi olan liderler istiyorsunuz.

Yes. And leaders that can run a government and

Evet. Ve bir hükümeti yönetebilen ve günün sorunlarını çözebilecek

and have the knowledge and the tool

bilgi ve araca sahip liderler

to be able to solve problems of the day.

.

And this is the problem now, because we were discussing this

Ve şimdi sorun bu, çünkü

the other night, because the celebrity culture.

geçen gece bunu tartışıyorduk, çünkü ünlü kültürü.

Yeah. Is such a big thing now in society.

Evet. Artık toplumda çok büyük bir şey var.

Celebrities, celebrities is popular ism, popular ism celebrities.

Ünlüler, ünlüler popülerliktir, ünlüler popülerliktir.

People tend to vote for leaders who have got this,

İnsanlar buna sahip, bilirsiniz, karizmatik liderlere oy verme eğilimindedir

you know, who are charismatic.

.

Yes, are charismatic.

Evet, karizmatikler.

And then, you know, Donald Trump came from the TV and,

Ve sonra, bilirsiniz, Donald Trump televizyondan geldi ve

you know, they're not necessarily thinking about are they going to be good at the job.

bilirsiniz, işte iyi olacaklarını düşünmeleri gerekmiyor.

They're voting for them because they're celebrities.

Ünlü oldukları için onlara oy veriyorlar.

But what I would say is that the genius of Donald Trump

Ama şunu söyleyebilirim ki, Donald Trump'ın dehası,

was that he knew

how to use the media and he still does.

medyayı nasıl kullanacağını bilmesiydi ve hala da kullanıyor.

He's still doing it.

Hala yapıyor. Demek olan

So that is the thing.

bu. Belirli bir türde

If you if you spend a lot of time doing a certain type of thing

çok fazla zaman harcarsanız

and he he did a lot of TV and a lot many people forget this.

ve o çok fazla televizyon yaptıysa ve birçok insan bunu unutursa. Amerika

He was a massive TV star in the United States.

Birleşik Devletleri'nde büyük bir TV yıldızıydı.

He became very well known in the seventies.

Yetmişli yıllarda çok iyi tanındı.

And then in the eighties, he he did get quite a bad reputation

Ve sonra seksenlerde, belirli alanları

for the way in which he was buying and modernising and developing certain areas.

satın alma, modernleştirme ve geliştirme tarzıyla oldukça kötü bir ün kazandı.

There is a thing called gentrification.

Soylulaştırma denen bir şey var.

Gentrification is where you take an area

Soylulaştırma, bir alanı alıp

and you buy the property or the area

mülkü veya alanı

very cheaply and then you build very expensive

çok ucuza satın aldığınız ve ardından

housing on there that only wealthy people can afford.

orada yalnızca varlıklı insanların karşılayabileceği çok pahalı konutlar inşa ettiğiniz yerdir.

So that basically is what gentrification is,

Yani temelde soylulaştırma budur,

but that's the

ama bu

genius of Donald Trump and the people behind him.

Donald Trump'ın ve arkasındaki insanların dehasıdır.

He was able to tap in.

He could tune in to people's

İnsanların

thoughts and opinions because he was a person who was very savvy, very,

düşüncelerine ve fikirlerine uyum sağlayabiliyordu çünkü o çok anlayışlı bir insandı, televizyon ve medyayla çok,

very commonly involved

çok sık ilgiliydi

with television and the media, of course.

elbette.

I mean, in America, they they have that famous film star that became president, didn't they? Yes.

Demek istediğim, Amerika'da o ünlü film yıldızı başkan oldu, değil mi? Evet.

I can't remember his name.

Adını hatırlayamıyorum.

You can't remember his name? No. Ronald Reagan.

Adını hatırlamıyor musun? Hayır. Ronald Reagan.

Ronald Reagan.

Ronald Reagan.

So it's a bit I mean, he was you know, he's considered to be quite good at the job. Yes.

Yani biraz demek istediğim, o sizdiniz, işinde oldukça iyi olduğu düşünülüyor. Evet.

So it doesn't necessarily follow that

Bu nedenle,

just because you are a celebrity, you're not going to be good at the job.

sadece bir ünlü olmanız, işte iyi olmayacağınız anlamına gelmez.

That's the beauty of Reagan.

Reagan'ın güzelliği bu.

Ronald Reagan, is he

Ronald Reagan,

already had a political base

because he had been a senator for many years. Yes.

uzun yıllardır senatör olduğu için zaten bir siyasi tabanı var mı? Evet.

So that's the thing.

Yani mesele bu.

We've Reagan and his first term was successful.

Reagan'a sahibiz ve ilk dönemi başarılıydı.

However, his second term not so because he was suffering from from dementia.

Ancak, bunamadan muzdarip olduğu için ikinci dönemi öyle değil.

He was already losing his faculties during his second term.

Zaten ikinci döneminde fakültelerini kaybediyordu.

But certainly he did change the face of the planet along with Margaret Thatcher. Yes.

Ama kesinlikle Margaret Thatcher ile birlikte gezegenin çehresini değiştirdi. Evet.

And the way that our views of the Soviet Union

Ve o zamanlar Sovyetler Birliği hakkındaki görüşlerimiz

at that time was.

böyleydi.

So it's interesting.

Bu yüzden ilginç.

I find I always find these things quite interesting.

Bu tür şeyleri her zaman oldukça ilginç bulduğumu düşünüyorum.

I worry that it might be boring for you, but I always find these events

Senin için sıkıcı olabileceğinden endişeleniyorum ama bu olayları

and the way the world has changed sometimes for the better.

ve dünyanın değişme şeklini her zaman daha iyi buluyorum.

And and not

Ve

people often forget as well.

insanlar da çoğu zaman unutmazlar.

I mean, I often forget that there was an assassination attempt on Ronald Reagan.

Demek istediğim, Ronald Reagan'a bir suikast girişimi olduğunu sık sık unutuyorum .

He was actually shot and injured. Yes, he was.

Aslında vuruldu ve yaralandı. Evet oydu.

He was doing it for Jodie Foster, right? Yes.

Bunu Jodie Foster için yapıyordu, değil mi? Evet.

Yeah.

So, yeah, people often forget he was getting into his car and somebody tried

Evet.

Yani, evet, insanlar sık ​​sık onun arabasına bindiğini ve birinin

to assassinate him. And a bullet did hit him, didn't it?

ona suikast düzenlemeye çalıştığını unutuyor. Ve ona bir kurşun isabet etti, değil mi? Sonu

He had ended up in hospital.

hastanede bitmişti.

I don't know how how seriously.

Ne kadar ciddi bilmiyorum.

I don't think he was critically injured, but he never actually was shot. Yes.

Ciddi bir şekilde yaralandığını sanmıyorum ama aslında hiç vurulmadı. Evet.

And a few days later, he was up in about and doing his work.

Ve birkaç gün sonra, ayağa kalktı ve işini yaptı.

So I would give him that even though he was a Republican at that time.

Bu yüzden, o zamanlar bir Cumhuriyetçi olmasına rağmen ona bunu verirdim.

And that party does not always

Ve bu parti, çeşitli nedenlerden dolayı

sit very well with myself and quite possibly Mr.

ben ve büyük olasılıkla Bay Steele ile her zaman pek uyumlu değil

Steele for various reasons.

.

But there you go, bamboo for you.

Ama işte, senin için bambu.

I wonder if Ronnie and Maggie were having a secret affair.

Ronnie ve Maggie'nin gizli bir ilişkisi olup olmadığını merak ediyorum.

It is interesting.

Bu ilginç.

Yes, I am fascinated how sometimes historical events,

Evet, bazen tarihi olayların,

sometimes they they seem to align themselves.

bazen de nasıl bir sıraya dizilmiş gibi göründüklerine hayret ediyorum.

And I think that that very strange period during the early 1980s

Ve bence, 1980'lerin başlarında,

when we had the Soviet Union, which was already going

zaten inişli çıkışlı, çetin bir dönemden geçmekte olan Sovyetler Birliği'nin

through a bumpy, rough patch,

and also the threat of nuclear war,

ve aynı zamanda

which was hanging over our heads as well.

başımızın üzerinde sallanan nükleer savaş tehdidinin olduğu o çok garip dönem.

And let's face let's face it,

Ve kabul edelim,

the economics of the planet weren't exactly great either.

gezegenin ekonomisi de pek iyi değildi.

We were just coming out of the 1970s in this country.

Bu ülkede 1970'lerden yeni çıkıyorduk.

So it did take a few years before the 1980s started getting better.

Yani 1980'lerin düzelmeye başlaması birkaç yıl aldı.

So I always find it quite interesting when we have statesmen or states, people

Bu yüzden, bir şekilde birbirine çok benzeyen Thatcher ve Reagan gibi devlet adamlarımız veya devletlerimiz olduğunda bunu her zaman oldukça ilginç buluyorum

like Thatcher and Reagan, who

who seemed for some reason to be very similar.

.

And because of that they were able to communicate very easily.

Ve bu nedenle çok kolay iletişim kurabildiler.

So I like that. I think that's good.

Bu hoşuma gitti. Bence bu iyi.

Yes, we saw a programme about that and quite often

Evet, bununla ilgili bir program gördük ve çoğu zaman

it was Margaret Thatcher, it was used to appear to be in control.

Margaret Thatcher'dı, kontrolün onda olduğu görülüyordu.

But I think in the background Ronald Reagan knew how to,

Ama bence arka planda Ronald Reagan durumla nasıl,

how to, how to handle the situation anyway.

nasıl, nasıl başa çıkacağını biliyordu.

That's a that's a bit boring.

Bu biraz sıkıcı.

Yes. Well, I think it's interesting. Yes.

Evet. Bence ilginç. Evet.

Tatiana says this, she Rishi

Tatiana bunu söylüyor, Rishi

made lots of mistakes in the pandemic.

pandemide birçok hata yaptı.

And we're paying the price. Yes.

Ve bedelini ödüyoruz. Evet.

But a lot of people are saying that spent far too much money,

Ancak pek çok insan çok fazla para harcandığını söylüyor,

I think wasted a lot of money on PR.

bence PR için çok fazla para harcandı.

Is it people equipment that turned out to be faulty and what type of thing?

Arızalı olan insan ekipmanı mı ve ne tür bir şey?

And I think PPE.

Ve bence KKD.

PPE, yes.

KKD, evet.

Yes. A lot of money was wasted in not having to pay for that.

Evet. Bunun için ödeme yapmak zorunda kalmamak için çok para harcandı.

Well, yes. Because most of it was written off

İyi evet. Çünkü çoğu

during the pandemic.

pandemi döneminde silindi.

Lots of things were purchased that were actually useless and could not be used.

Aslında işe yaramayan ve kullanılamayan birçok şey satın alındı.

It all had to be destroyed, but the millions were still paid to the companies

Hepsinin yok edilmesi gerekiyordu, ancak şirketlere hâlâ milyonlar ödeniyordu

and many of those companies had connexions

ve bu şirketlerin birçoğunun

to people who were in British politics.

İngiliz siyasetinde yer alan insanlarla bağlantıları vardı.

And then Mr. Rishi, Mr.

Ve sonra Bay Rishi, Bay

Sunak came along and he he wrote a lot of that off.

Sunak geldi ve bunun çoğunu yazdı.

So the people got to keep the money.

Yani insanlar parayı elinde tutmalı.

There was never any enquiry about that.

Bununla ilgili herhangi bir soruşturma asla olmadı. Bu

So he has been criticised quite a lot over the past couple of years

nedenle, pandemi sırasında devam eden zimmete para geçirme olaylarının çoğunu örtbas etmeye veya unutmaya çalışırken aldığı bazı kararlardan dolayı son birkaç yılda oldukça eleştirildi

for some of the decisions that he made trying to cover up

or forget about a lot of the

the embezzlement that went on during the pandemic.

.

And there was a lot yeah, a lot of people, a lot of companies making money

Ve evet, pek çok insan, pek çok şirket işe yaramaz olduğu ortaya çıkan

from taking a lot of the equipment that turned out to be useless and things like that.

pek çok ekipmanı alarak para kazanıyor ve bunun gibi şeyler.

But certainly so.

Ama kesinlikle öyle.

But, but I think it's always the same.

Ama, ama bence her zaman aynı.

As I mentioned earlier, anyone can become Prime Minister.

Daha önce de belirttiğim gibi, herkes Başbakan olabilir.

All you need to do is be a billionaire, have lots of connexions

Yapmanız gereken tek şey bir milyarder olmak, birçok bağlantıya sahip olmak

and go to a very nice college or university when you were younger.

ve daha gençken çok güzel bir kolej veya üniversiteye gitmek .

Yeah.

So when we could, we could be the next Prime Minister.

Evet.

Yani yapabildiğimizde, bir sonraki Başbakan olabiliriz.

We could do it together.

Birlikte yapabilirdik.

I would.

İsterim.

What would you do if you were made Prime Minister Duncan?

Başbakan Duncan olsaydınız ne yapardınız ?

What would be your first the first thing that you would do?

İlk yapacağınız ilk şey ne olurdu?

Oh, that's interesting.

Vay ilginçmiş. Sosyal bakım açısından kesinlikle düşündüğüm bir şeyi değiştirme

What would I do if I had the power on the spot to change one thing I think really I think

gücüm olsaydı ne yapardım?

certainly from a social care point of view.

So for those who are not necessarily young, but those who are older and I do think

Dolayısıyla, ille de genç olmayanlar için, ama daha yaşlı olanlar için düşünüyorum

and I always I feel quite strongly about this, to be honest,

ve ben her zaman bu konuda oldukça güçlü hissediyorum, dürüst olmak gerekirse,

I think people over a certain age in all societies

tüm toplumlarda belli bir yaşın üzerindeki insanların

tend to be forgotten.

unutulma eğiliminde olduğunu düşünüyorum.

It's almost become it's almost as if they become invisible. And,

Adeta görünmez hale geldiler. Ve

you know, my thoughts on that, certainly in the UK, I think some of the cultures like in Italy may be

bilirsiniz, bu konudaki düşüncelerim, kesinlikle Birleşik Krallık'ta, İtalya'daki gibi bazı kültürlerin böyle olabileceğini düşünüyorum

that.

And in France I don't I think maybe Louis can tell us

.

Ve Fransa'da belki Louis bize

that elderly people are more looked upon, you know,

yaşlı insanlara daha çok bakıldığını söyleyebilir, bilirsin,

because of their amount of of experience.

onların deneyimlerinin miktarı yüzünden.

They've and but yes there's a lot of people lonely.

Onlar var ve evet, yalnız olan bir sürü insan var.

I certainly in the UK we don't really respect elderly people very much.

Kesinlikle Birleşik Krallık'ta yaşlı insanlara pek saygı duymuyoruz.

No, I don't think do compared to other other countries.

Hayır, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında bunu düşünmüyorum. Bence yaşlı insanlardan

I think it is because you can't make any money

para kazanamamandan kaynaklanıyor

from older people.

.

That's it. That's it.

Bu kadar. Bu kadar.

Nowadays that the,

Şimdilerde ise,

the direction is 18 to 24 olds.

yön 18 ila 24 yaş arası.

Apparently they're the ones that have all the money, mainly

Görünüşe göre tüm paraya sahip olanlar onlar,

because their parents who are in their forties, also have lots of money.

çünkü kırklı yaşlarındaki ebeveynlerinin de çok parası var.

So I think is the way it works in that respect.

Bence bu açıdan işleyiş şekli bu.

But once you hit our age, once you become in your

Ama bizim yaşımıza bir kez geldiğinde,

in your fifties or late fifties sixties, I think slowly you become invisible.

ellili yaşlarına ya da ellili yaşlarının sonlarına, altmışlı yaşlarına geldiğinde, sanırım yavaş yavaş görünmez oluyorsun.

It's almost as if you don't exist anymore.

Sanki artık yokmuşsun gibi.

And I think that's quite sad.

Ve bence bu oldukça üzücü.

So from my point of view, I would make sure people

Bu yüzden benim açımdan,

over, over 50, 55

50, 55

or even 60, I would make sure that they do get

ve hatta 60 yaş üstü insanların

the care and attention they deserve.

hak ettikleri özeni ve ilgiyi görmelerini sağlardım.

And that would be my my way forward.

Ve bu benim ilerleme yolum olurdu.

Thank you.

Teşekkür ederim.

You're not going to ask me what I would do?

Bana ne yapacağımı sormayacak mısın?

Well, I thought we were just going to give it anyway.

Neyse, yine de veririz diye düşünmüştüm.

All right.

Elbette.

I would I would cancel the the the proposed

law that they're going to bring it in in 2030

to stop the production of all internal combustion engine cars.

Tüm içten yanmalı motorlu arabaların üretimini durdurmak için 2030'da getirecekleri yasa teklifini iptal ederdim.

So, wait, what did I say?

Peki, bekle, ne dedim?

You can't talk about cars, but I am.

Arabalar hakkında konuşamazsın ama ben konuşuyorum.

Of course I am.

Elbette öyleyim.

I will reverse that. Oh, I see.

Bunu tersine çevireceğim. Ah anlıyorum.

Because I don't necessarily I have not yet been convinced

Çünkü

that electric cars are going to solve the planet's problems.

elektrikli arabaların gezegenin sorunlarını çözeceğine henüz ikna olmadım.

And in fact, I what I would do is I would encourage

Ve aslında, yapacağım şey,

sustainability throughout society to try and encourage people

insanları

to keep things for longer and not change cars

bir şeyleri daha uzun süre saklamaya ve

every three years, not change your clothes every year,

üç yılda bir araba değiştirmemeye, her yıl kıyafetlerinizi değiştirmemeye,

you know, keep things for longer.

bilirsiniz, bir şeyleri daha uzun süre saklamaya teşvik etmek için toplum genelinde sürdürülebilirliği teşvik ederdim.

So it seems nature pass it down to to to your children.

Görünüşe göre doğa bunu çocuklarınıza aktarıyor.

To your grandchildren.

torunlarına.

So this seems more like being wasteful?

Yani bu daha çok savurganlık gibi mi görünüyor?

Yes, I would I would encourage sustainability

Evet,

in that way to encourage people like our parents used to.

eskiden ebeveynlerimiz gibi insanları teşvik etmek için sürdürülebilirliği bu şekilde teşvik ederdim.

I mean, if you had a sock with a hole in it

Demek istediğim, içinde delik olan bir çorabınız olsaydı

and you you parents with wood so the whole look

ve siz anne babanız tahta olsaydı, yani

if you kept clothes until they wore out but you couldn't afford new clothes or new socks.

kıyafetleriniz bitene kadar saklasaydınız ama yeni kıyafetlere veya yeni çoraplara paranız yetmeseydi.

So I think that was the reason.

Bu yüzden bence sebep buydu.

Yes, I know, because what's happened is the price of things have come down

Evet, biliyorum, çünkü

because of globalisation and a lot of things coming from China.

küreselleşme ve Çin'den gelen pek çok şey nedeniyle bazı şeylerin fiyatı düştü.

The price of these things have come down so much.

Bu işlerin fiyatı çok düştü.

It's like it's like if you have a new

Sanki yeni bir

freezer or fridge, if

dondurucunuz veya buzdolabınız varsa,

it breaks, it's cheaper to get a new one than it is to have the old one repaired.

bozulursa yenisini almak eskisini tamir etmekten daha ucuza gelir.

Well, that's not right.

Bu doğru değil.

So so you want, you want to end globalisation?

Yani küreselleşmeyi bitirmek mi istiyorsunuz?

Not only globalisation, I just want to increase sustainability by encouraging

Sadece küreselleşmeyi değil,

some way of encouraging people to not change their cars

insanları arabalarını

every three years, keep them for 20 years.

her üç yılda bir değiştirmemeye, 20 yıl kullanmaya teşvik etmenin bir yolunu teşvik ederek sürdürülebilirliği artırmak istiyorum.

But of course this is very anti-business.

Ama tabii ki bu ticarete çok aykırı.

What I'm proposing is not going to help the economy.

Önerdiğim şey ekonomiye yardımcı olmayacak.

No, because it is not because the whole of the Western

Hayır, çünkü tüm Batı

economy is run on the fact that people are constantly buying new things. Yes.

ekonomisi insanların sürekli olarak yeni şeyler satın alması gerçeğiyle yönetilmiyor. Evet.

Well, that's the economy, isn't it? That's the economy.

İşte ekonomi bu, değil mi? Ekonomi budur.

That's how economics works.

Ekonomi böyle işler.

Capitalism is about making not just money, but making more money.

Kapitalizm sadece para kazanmakla ilgili değil, daha fazla para kazanmakla ilgilidir.

And the only way you can carry on making more money, the value of companies goes up.

Ve daha fazla para kazanmaya devam etmenin tek yolu, şirketlerin değeri artar.

That's the stock market goes up, is if companies constantly sell more new things.

İşte borsa yükselirse, şirketler sürekli olarak daha fazla yeni şey satarsa.

So the whole at the moment, the whole of society is driven by, encouraging people

Yani şu anda toplumun tamamı, insanları

to be wasteful and to throw things away

savurgan olmaya ve bir şeyleri atmaya

and get new things well before they've worn out.

ve eskimeden çok önce yeni şeyler almaya teşvik ederek yönlendiriliyor.

And a lot of that is the pressure that see on television of envy that is well pushed in society.

Ve bunların çoğu, toplumda iyice bastırılan kıskançlığın televizyonda gördüğü baskıdır.

You've got to envy your neighbours for having a new car and if you haven't got one,

Yeni bir arabanız olduğu için komşularınızı kıskanmalısınız ve arabanız yoksa, kendinizi

you feel poor and put down.

fakir ve aşağılanmış hissedersiniz.

Whereas in fact the reverse should be encouraged

Oysa aslında bunun tersi teşvik edilmelidir,

that if you keep a car for a long time or anything, you're you, you know.

eğer bir arabayı uzun süre kullanırsanız veya herhangi bir şey yaparsanız, siz sizsiniz, bilirsiniz. Ne

You know what I'm saying?

söylediğimi biliyorsun?

Sustainability in that way is the only way forward.

Bu şekilde sürdürülebilirlik, ilerlemenin tek yoludur.

I think

to help

humanity in the in

the long term, you always seem and don't take this the wrong way.

Uzun vadede insanlığa yardım etmeyi düşünüyorum, her zaman bunu yanlış anlamayın.

It always seems like you want communism.

Her zaman komünizmi istiyormuşsun gibi görünüyor.

No, no, I'm not saying communism, Mr.

Hayır, hayır, komünizm demiyorum Bay

Duncan. I'm not saying that at all. No, no, no.

Duncan. Bunu hiç söylemiyorum. Hayır hayır hayır.

This is like sustainability.

Bu sürdürülebilirlik gibi.

I'm not arguing with you.

Seninle tartışmıyorum.

I'm not saying the state should provide it.

Devlet versin demiyorum.

You know, I'm not arguing with you.

Biliyorsun, seninle tartışmıyorum.

I'm just not that the state should provide that when you get you know, I believe in capitalism.

Ben sadece devletin bunu sağlaması gerektiğini anlayınca kapitalizme inanıyorum.

Okay. Certainly.

Tamam aşkım. Kesinlikle.

But don't, you know, encourage people

Ama insanları

not to keep buying new cars, new things all the time?

sürekli yeni araba, yeni şeyler almamaya teşvik etmeyin.

Because that's the way

Çünkü gezegeni kurtarmanın yolu bu,

I think that you save planet is to I mean, I'd like the car I've got now.

yani şu anda sahip olduğum arabayı istiyorum.

I want to I want to buy a Ford Mustang, Mr.

Bir Ford Mustang almak istiyorum, Bay

Duncan, and keep it for for 20 years.

Duncan ve onu 20 yıl saklamak istiyorum.

30 years. But don't they have to build that Ford Mustang.

30 yıl. Ama o Ford Mustang'i yapmak zorunda değiller mi?

Oh, yeah, but I'm but they won't have to if I'm if I was to change it

Oh, evet, ama öyleyim ama eğer yaparsam,

every three years which people are encouraged to do aren't they.

her üç yılda bir değiştirirsem değiştirmek zorunda kalmayacaklar ki insanlar bunu yapmaya teşvik ediliyorlar, değil mi?

Then they'd be building one every three years.

O zaman her üç yılda bir inşa edeceklerdi.

Whereas if I, if everybody

Oysa eğer ben, eğer herkes

doesn't have buy a

new car every three years, then the rate of production of new cars would eventually go down.

her üç yılda bir yeni bir araba almazsa, o zaman yeni araba üretim hızı eninde sonunda düşecektir.

Hmm. I'm just using cars as.

Hmm. Ben sadece araba olarak kullanıyorum.

As an example, and I know someone's going to come back to me and say, well, Ford Mustangs, he's not a fuel.

Örnek olarak, birinin bana geri gelip, Ford Mustangs, o bir yakıt değil, diyeceğini biliyorum. Var

They do, but If I'm keeping the car for 20 years,

ama arabayı 20 yıl,

30 years, I'm not changing it every year, then that will save more energy

30 yıl saklarsam, her yıl değiştirmem, o zaman bu daha fazla enerji tasarrufu sağlar

because I won't have the cost of energy in manufacturing.

çünkü üretimde enerji maliyetim olmaz .

A new car is vast.

Yeni bir araba çok geniştir.

Yes, I've had my rant of the James to Duncan.

Evet, Duncan'a James rantımı yaptım.

So basically you just want to say that we don't have any economy

Yani temelde

anymore, any economic growth, because that's just they're saying.

artık ekonomimizin, ekonomik büyümemizin olmadığını söylemek istiyorsunuz, çünkü onlar sadece bunu söylüyor.

Yes, yes.

But that's that's it. That would be the argument, wouldn't it?

Evet evet.

Ama bu kadar. Tartışma bu olurdu, değil mi?

So how do we how do we buy when we go out when we go online?

Peki internete girdiğimizde dışarı çıktığımızda nasıl satın alıyoruz?

Well, I mean, I this is how I live anyway.

Yani, ben zaten böyle yaşıyorum.

Yes, this is how you live.

Evet, böyle yaşıyorsun. Bir

We only buy things when they wear out.

şeyleri sadece eskidiklerinde satın alırız.

You would be a really good politician because you haven't just answered my question.

Soruma henüz cevap vermediğin için gerçekten iyi bir politikacı olurdun.

So how how do we.

Peki biz nasıl.

Well, you have an economy if nobody's buying anything, if they are buying things because,

Pekala, eğer kimse bir şey almıyorsa, bir şeyler alıyorlarsa bir ekonominiz var çünkü,

you know, you don't buy things into I mean, I'm always buying things,

bilirsiniz, siz bir şeyler almıyorsunuz yani, ben her zaman bir şeyler alıyorum

but I don't buy things until they wear out like with clothes.

ama eskiyene kadar bir şeyler almıyorum. giysi ile.

I mean, I've had this ten years.

Yani, bunu on yıl yaşadım.

I'll keep it for another ten years.

On yıl daha saklayacağım.

So eventually you have to replace things.

Yani sonunda bir şeyleri değiştirmek zorundasın.

It's just there won't be so many new things being bought, but you need growth.

Sadece satın alınan pek çok yeni şey olmayacak , ancak büyümeye ihtiyacınız var.

All right. Well, they see the problem.

Elbette. Yani sorunu görüyorlar.

The trouble is the growth is too high.

Sorun, büyümenin çok yüksek olması.

We're expecting too high growth in the economy.

Ekonomide çok yüksek büyüme bekliyoruz.

So it would come down for a while.

Bu yüzden bir süreliğine aşağı inecekti.

We've certainly put an end to that.

Buna kesinlikle bir son verdik.

That's certainly coming to an end.

Bu kesinlikle sona eriyor.

So my it will not be popular with business leaders

Bu yüzden iş liderleri arasında popüler olmayacak

and so I would never get voted in if that was on my manifesto

ve bu yüzden manifestomda bu olsaydı asla oy kullanmazdım

because business leaders will be thinking, how are we going to make any money if Mr.

çünkü iş dünyası liderleri, Bay

Steve is encouraging people to keep things and only buy them when they were right?

Steve insanları bir şeyleri korumaya teşvik ediyorsa nasıl para kazanacağız diye düşünecekler. sadece doğru olduklarında mı satın alıyorlar? Başbakanımız olarak

And that's the reason why we have a billionaire as our Prime Minister.

bir milyardere sahip olmamızın nedeni de bu .

That's it. Basically

Bu kadar. Temelde

him, his father, who also

o, kendisi de

happens to be a very wealthy and his wife and their family, very wealthy.

çok zengin olan babası ve karısı ve ailesi çok zengin.

So that's it's all about it's all about wealth making more money,

Yani mesele bu, her şey zenginliğin daha fazla para kazanması,

being wealthy, being more wealthy, having more money, creating more wealth.

zengin olmak, daha zengin olmak, daha fazla paraya sahip olmak, daha fazla zenginlik yaratmakla ilgili.

Well, but not not sharing it.

İyi ama paylaşmamak.

No. When no one else gets it.

Hayır. Başka kimse almadığında.

Just just those that 1% as we call them.

Sadece %1 olarak adlandırdığımız kişiler.

Yes. So

Evet. Yani,

the when uh, yes, a third of food is wasted

uh, evet, yiyeceklerin üçte biri israf ediliyor

because people throw out food well before it's on sale to buy too much.

çünkü insanlar çok fazla satın almak için yiyecekleri satışa çıkmadan çok önce atıyorlar.

Yes, but that can also be aimed at businesses

Evet, ancak bu aynı zamanda

who want you to go to their supermarkets and fill your basket

süpermarketlerine gitmenizi ve sepetinizi

full of things that will be out of date

or go rotten in just two or three days time.

sadece iki veya üç gün içinde modası geçmiş veya çürüyecek şeylerle doldurmanızı isteyen işletmelere yönelik olabilir.

So it once again, it is a very it's almost self-destructive.

Yani bir kez daha, neredeyse kendi kendini yok eden bir şey.

I always think capitalism is self-destructive

Her zaman kapitalizmin kendi kendini yok ettiğini düşünürüm

because you always need to have things breaking

çünkü insanların satın almaya devam etmesi için her zaman bir şeylerin bozulmasına

or things being updated or things becoming old

veya güncellenmesine veya eskimesine

or rotten for for for people to keep buying.

veya çürümesine ihtiyaç duyarsınız.

But it's it's seen think that, you know, appliances

Ancak, bilirsiniz, aletlerin

they often say appliances are made to break down

bozulmak için yapıldığını söylerler, bu

so that you have to change them every so many years,

yüzden onları her çok yılda bir değiştirmeniz gerekir,

which that is cannot be good long term.

ki bu uzun vadede iyi olamaz. Demek

I mean, people are always somebody might say

istediğim, insanlar her zaman

that, you know, if I do this, people are going to lose their jobs.

şöyle diyebilir, bilirsiniz, bunu yaparsam insanlar işlerini kaybedecek.

Well, they might some people might lose their jobs for a period of time.

Pekala, bazı insanlar bir süreliğine işlerini kaybedebilirler.

If you're not making so much new stuff.

Çok fazla yeni şey yapmıyorsanız.

But there could be other jobs created in other areas.

Ancak başka alanlarda yaratılan başka işler de olabilir.

And let's face it, there weren't there wasn't mass unemployment.

Ve kabul edelim, kitlesel işsizlik yoktu.

When my parents were growing up.

Ailem büyürken.

There were enough jobs for everybody.

Herkese yetecek kadar iş vardı.

Well, I think at that time, manufacturing was not global.

Bence o zamanlar üretim küresel değildi.

It was all in.

Her şey ortadaydı.

We had a car industry in this country.

Bu ülkede bir araba sanayimiz vardı.

Yes. Well, that's where.

Evet. İşte orası.

Yes, well, yes.

Evet, evet, evet.

We had a coal industry.

Kömür sanayimiz vardı.

We had a steel industry in this country.

Bu ülkede çelik sanayimiz vardı.

So we had a lot of manufacturing.

Bu yüzden çok fazla üretimimiz oldu.

Now, where I still don't know what we actually make in this country.

Şimdi, bu ülkede gerçekte ne yaptığımızı hala bilmiyorum.

What very little what do we make?

Ne çok az ne yapıyoruz?

Do we have manufacturing?

İmalatımız var mı?

I know we have lots of small factories and small,

Bir sürü küçük ve küçük fabrikamız olduğunu biliyorum

but we don't have big, big factories,

ama büyük, büyük fabrikalarımız,

British factories, British owned factories making things.

İngiliz fabrikalarımız, bir şeyler üreten İngilizlerin sahip olduğu fabrikalarımız yok.

I know there are lots companies from other countries here

because of certain subsidies and kickbacks.

Belirli sübvansiyonlar ve komisyonlar nedeniyle burada başka ülkelerden çok sayıda şirket olduğunu biliyorum.

You're right, we don't have the big industries that we used to when we were growing up.

Haklısın, büyürken kullandığımız büyük endüstrilere sahip değiliz .

You know, we had we had our own thriving steel industry, car industry,

Biliyorsunuz, kendi gelişen çelik endüstrimiz, araba endüstrimiz vardı,

all the big industries that we had that now most of those,

sahip olduğumuz tüm büyük endüstriler, şimdi bunların çoğu,

like a lot of countries like certainly like America, have done all that.

kesinlikle Amerika gibi birçok ülke gibi, bunların hepsini yaptı.

Manufacturing has gone to areas

İmalat, dünyanın

of the world where it's much cheaper to produce those goods like China.

Çin gibi bu malları üretmenin çok daha ucuz olduğu bölgelerine gitti.

And that's

Ve

you know, we could create

biliyorsun, eğer o üretimi burada yapsaydık,

a lot of new jobs back here if we had that manufacturing back here.

burada bir sürü yeni iş yaratabilirdik .

But they're going to cost more. Yes.

Ama daha pahalıya mal olacaklar. Evet.

So it encourages well, if the goods cost more, then that would encourage us to keep them for longer.

Dolayısıyla, mallar daha pahalıya mal olursa, bu bizi onları daha uzun süre tutmaya teşvik eder.

And it would encourage manufacturers to develop products

Ve üreticileri

that lasted longer so that your when you pay them the money,

daha uzun ömürlü ürünler geliştirmeye teşvik eder, böylece onlara para ödediğinizde,

the more money for that product, you know, it's going to last a long time.

o ürün için daha fazla para ödersiniz, bilirsiniz, ürün daha uzun süre dayanır.

Our kitchen here,

Buradaki mutfağımız,

Mr. Duncan, we've got appliances that are over

Bay Duncan, 30 yıldan daha eski aletlerimiz var

30 years old and they're still working

ve onlar hala çalışıyorlar

because they were made in a time, obviously, when

çünkü bir zamanda yapıldılar, belli ki

they were better made.

daha iyi yapıldıkları zamanlar.

Well, they were made in Germany.

İyi ki Almanya'da üretilmişler.

Yes. We we didn't put these in.

Evet. Bunları biz koymadık. Bunlar

They're quite expensive

oldukça pahalı

appliances that

aletler,

whoever had this house before put in

bu eve kim sahip olduysa taktı

and the freight said well over 30 years old, the fridge is whatever they

ve navlun 30 yılı aşkın bir süredir dedi, buzdolabı ne ise

you're still going and such would we wouldn't want it to break yet. Yes.

hala gidiyorsunuz ve böyle olmaz mıyız? henüz kırılmasını istiyor. Evet.

So we have a dishwasher that must be at least 35 years old.

Yani en az 35 yaşında olması gereken bir bulaşık makinemiz var.

Yeah, but it was in this house when we moved here and we still use it and it's all made in Germany because.

Evet ama biz buraya taşındığımızda bu evdeydi ve hala kullanıyoruz ve tamamen Almanya'da yapıldı çünkü.

Well there you go.

İyi gidiyorsun.

And it was probably very expensive at the time also.

Ve o zamanlar da muhtemelen çok pahalıydı.

Yeah, there we go.

Evet, işte başlıyoruz.

Next time you've just you've just given us that wonderful quote from Churchill,

Bir dahaki sefere bize Churchill'den o harika alıntıyı verdiniz,

capitalism is the worst form of economy format except for all the others.

kapitalizm, diğerleri dışında en kötü ekonomi biçimidir .

And so that's it is well, it's the best of the worst.

Ve işte bu kadar iyi, kötünün de iyisi.

It's the best of the worst.

Kötünün iyisi.

There is no but I think if you just encourage people

Hayır ama sanırım insanları aynı şekilde teşvik ederseniz,

in the same way of incentivising people to

I know I'm going on about this a lot. Yes.

bunun hakkında çok konuştuğumu biliyorum. Evet.

But I think that's the way to a more sustainable

Ama bence daha sürdürülebilir bir

way of life.

yaşam biçiminin yolu bu.

Yes. But I think I think the level of living would drop

Evet. Ama bence bu yüzden yaşam seviyesi düşecek

because of that, because at some point, this is it's a word

, çünkü bir noktada, bu

that was used a few years ago, way back in the early 2000.

birkaç yıl önce, 2000'lerin başlarında kullanılmış bir kelime

And we talked about peak peak.

.

So when we talk about something peak, we mean the highest point

Yani bir şeyin zirvesinden bahsettiğimizde,

that it reaches before it starts to fall again.

tekrar düşmeye başlamadan önce ulaştığı en yüksek noktayı kastediyoruz. Sorun da bu

And that's the problem.

.

The problem with capitalism is the peak

Kapitalizmin sorunu, zirvenin

always has to rise a little bit.

her zaman biraz yükselmesi gerektiğidir.

So each year you always have to have that peak, but it always has to be a little higher.

Yani her yıl her zaman o zirveye sahip olmalısınız, ancak her zaman biraz daha yüksek olmalıdır.

It's a bit it's a bit like climbing a mountain.

Bu biraz dağa tırmanmak gibi.

And then you have to always find a new mountain that is higher than the one you just climbed.

Ve sonra her zaman az önce tırmandığın dağdan daha yüksek yeni bir dağ bulmalısın .

But eventually there won't be any more mountains that are higher.

Ama sonunda daha yüksek dağlar olmayacak.

And that's it.

Ve bu kadar.

Then you've reached your peak.

O zaman zirveye ulaştın.

I think economics has that same problem.

Bence ekonomide de aynı sorun var. Bunu

You might see that with things like

mobile phones, cell phones, smartphones

cep telefonları, cep telefonları, akıllı telefonlar gibi

that has suffered over the past five

son beş

or maybe even ten years because people are not changing their phones.

hatta belki on yılda insanlar telefonlarını değiştirmediği için zarar gören şeylerde görebilirsiniz.

They don't feel as if they want to keep buying new phones.

Yeni telefonlar almaya devam etmek istiyorlarmış gibi hissetmiyorlar.

And let's face it, some of them are £800,

Ve kabul edelim, bazıları her yıl 800 sterlin,

£1,000 every year.

1.000 sterlin.

Who's doing that?

Bunu kim yapıyor?

No one.

Hiç kimse.

So we have to avoid that peak.

Bu yüzden o zirveden kaçınmalıyız.

It always has to keep going up slightly year.

Her zaman biraz yukarı devam etmek zorundadır. Zaten,

They already are already saying that, you know,

bilirsiniz,

the generation that had it the best

en iyisine sahip olan

or the ones that grew up after the war,

ya da savaştan sonra büyüyen nesil,

I agree in of quality of life and ability to to to grow.

yaşam kalitesi ve büyüme yeteneği konusunda hemfikir olduğumu zaten söylüyorlar.

Well the baby boomers the baby boomers, which I'm you know, I'm

Baby boomers baby boomers, ki ben

a baby boomer, in effect,

bir baby boomer'ım, aslında, çünkü

I because, you know, we were able to buy a house

bilirsiniz, oldukça kolay bir ev satın alabildik

quite easily.

.

You know, I was able to buy a house.

Biliyorsun, bir ev alabildim.

And I had my first job.

Ve ilk işimi yaptım. O

They were quite affordable then.

zamanlar oldukça uygun fiyatlıydılar.

I wasn't earning a lot of money, but I was able to buy a house.

Çok para kazanmıyordum ama bir ev alabiliyordum.

But now I couldn't if I was starting on the wages

Ama şimdi yapamadım,

did in relative terms in my twenties now I wouldn't be able to buy a house now.

yirmili yaşlarımda görece olarak yapılan maaşlardan başlasaydım, şimdi bir ev alamam.

When I bought my first house it was probably worth three times what my annual wage was.

İlk evimi aldığımda muhtemelen yıllık maaşımın üç katı değerindeydi.

But now it's.

Ama şimdi oldu.

It's five, six, seven times.

Beş, altı, yedi kez.

Yeah, well, everything's just spiralled out of control.

Evet, her şey kontrolden çıktı.

Yeah.

That's capitalism going wrong. Yes.

Evet.

Kapitalizm ters gidiyor. Evet.

Houses are too expensive.

Evler çok pahalı.

People can't even afford to buy their first house.

İnsanlar ilk evlerini bile satın alamıyorlar. Boşver

Never mind, never mind.

boşver.

Go up the property ladder, the building up that wealth

Mülkiyet merdiveninden yukarı çıkın, bu serveti inşa etmek

now is going to be very difficult for for a young generation.

şimdi genç nesil için çok zor olacak.

It's very hard to get on.

Başa çıkmak çok zor.

It's very hard to get on that ladder. Yes.

O merdivene çıkmak çok zor. Evet.

So you can start to you start off

Yani

normally with a very small property, a small flat or a very small property,

çok küçük bir mülkle, küçük bir daireyle veya çok küçük bir mülkle normal bir şekilde başlayabilir

and then you slowly climb that ladder.

ve sonra yavaş yavaş o merdiveni tırmanabilirsiniz.

But many people now are still are still having to to rent

Ancak şu anda pek çok insan hala

or even stay at home with their parents.

ebeveynleriyle birlikte evlerini kiralamak ve hatta evde kalmak zorunda kalıyor.

Yeah.

So I'm not saying don't get me wrong, I've seen some of the comments, don't get me wrong.

Evet.

Yani beni yanlış anlamayın demiyorum, bazı yorumları gördüm, yanlış anlamayın.

I'm not saying we shouldn't be manufacturing anything.

Hiçbir şey üretmemeliyiz demiyorum.

I'm just saying that when we do make things,

Sadece bir şeyler yaptığımızda, şirketlerin hala para kazanabilmesi için

we should be looking at building high quality things that last a long time

uzun süre dayanan yüksek kaliteli şeyler yapmaya bakmalıyız diyorum

so the companies can still make money.

.

But we don't want to be constantly

Ancak sürekli olarak

smelting iron, to constantly make new appliances when we could actually make very good quality

demir eritmek, gerçekten çok kaliteli

ones, keep them for longer, but pay a bit more for them.

cihazlar yapıp onları daha uzun süre muhafaza edip biraz daha fazla ödemek varken sürekli olarak yeni cihazlar yapmak istemiyoruz.

And that's what I want to encourage.

Ve bunu teşvik etmek istiyorum.

But probably one won't happen because.

Ama muhtemelen biri olmayacak çünkü.

No, no President, no leader of any

Hayır, hiçbir Cumhurbaşkanı, hiçbir parti lideri,

party is going to get into power by saying

that he wants to encourage people to to buy less things.

halkı daha az şey almaya teşvik etmek istiyorum diyerek iktidara gelemez.

Yeah, that's never to be popular.

Evet, bu asla popüler olmayacak.

But what I find interesting, this this also crosses into the environmental thing as well.

Ama ilginç bulduğum şey, bu aynı zamanda çevresel meseleye de giriyor.

Well that yeah, that was I don't want to talk about this, by the way.

Evet, bu arada, bunun hakkında konuşmak istemiyorum. Bu

So I'm just going to mention this briefly.

yüzden sadece kısaca bahsedeceğim.

Three.

Üç.

Yes, because I've got I've got a whole subject right where they don't say, right.

Evet, çünkü bende tam söylemedikleri yerde koca bir konu var, değil mi?

Let me just explain this quickly why it's still in my head.

Bunun neden hala kafamda olduğunu hızlıca açıklayayım.

It's a little bit like the environmental thing.

Bu biraz çevre meselesi gibi.

There has to be some sort of compromise

Bir tür uzlaşma olmalı

and no one is willing to give their warm

ve hiç kimse dünyayı daha iyi hale getirmek için sıcak

houses, their expensive devices, the big TVs,

evlerini, pahalı cihazlarını, büyük televizyonlarını,

their nice car or any car or any vehicle

güzel arabalarını veya herhangi bir arabayı veya herhangi bir aracı vermeye istekli değil

to make the world better, because somewhere you have to have compromise.

, çünkü bir yerlerde uzlaşmanız gerekiyor.

And when we say compromise in politics,

Ve siyasette uzlaşma dediğimizde,

it is always a bad thing always.

her zaman kötü bir şeydir.

So if you really do want to save the planet,

Yani eğer gerçekten gezegeni kurtarmak istiyorsan,

you have to stop driving.

araba kullanmayı bırakmalısın.

You have to stop having this more extreme than than mine.

Bunu benimkinden daha aşırı yapmayı bırakmalısın .

I didn't say that. No, I'm not saying that.

Bunu söylemedim. Hayır, bunu söylemiyorum.

No. Again, I think that you've just listened to what said.

Hayır. Yine söylüyorum, söylenenleri az önce dinlediğinizi düşünüyorum.

I'm not saying that's what has to happen.

Olması gereken bu demiyorum.

I said how it correlates with the changes

that people might want to make, but they never will.

İnsanların yapmak isteyebilecekleri ama asla yapamayacakları değişikliklerle nasıl ilişkili olduğunu söyledim.

So I'm actually agreeing with you, Steve.

Yani aslında sana katılıyorum, Steve.

I'm actually not going again.

Aslında bir daha gitmiyorum.

But it is so.

Öyle ama.

So you have to make changes that make everyone's life a little bit worse.

Bu yüzden herkesin hayatını biraz daha kötüleştiren değişiklikler yapmalısınız .

But no one's ever going to vote for that, ever.

Ama hiç kimse bunun için oy kullanmayacak, asla.

And that's the reason why we are here now with everything going on.

Ve her şey devam ederken şimdi burada olmamızın nedeni de bu .

And at some point you cannot keep driving a system

Ve bir noktada,

whereby you are encouraging people to constantly buy new things

insanları sürekli olarak yeni şeyler almaya

and manufacture new things at an ever increasing rate.

ve sürekli artan bir hızla yeni şeyler üretmeye teşvik ettiğiniz bir sistemi sürdüremezsiniz.

And the population is going up in more poor countries.

Ve nüfus daha fakir ülkelerde artıyor.

I want to get have that same quality of life.

Aynı yaşam kalitesine sahip olmak istiyorum.

At some point

Bir noktada

the system will break, but that probably be what will happen.

sistem bozulacak, ama muhtemelen olacak olan da bu.

It will break.

Kırılacak.

And then I don't think it will because now we're already talking about countries

Ve sonra olacağını sanmıyorum çünkü şimdi zaten yükselen ülkelerden bahsediyoruz

coming up, Africa is going to be

, Afrika

the biggest country

economically over the next ten or 15 years.

önümüzdeki on veya 15 yıl içinde ekonomik olarak en büyük ülke olacak. Kulağa

And it sounds crazy.

çılgınca geliyor.

And India. Well, yes, I'm just yeah.

Ve Hindistan. Evet, ben sadece evet.

Yes, I'm just talking about the far future.

Evet, sadece uzak gelecekten bahsediyorum.

Africa is still seen as a country

Afrika hala bir ülke

or sorry, a continent that doesn't really

ya da pardon

have any interest in world economics.

dünya ekonomisiyle pek ilgilenmeyen bir kıta olarak görülüyor.

It's going to be a big place because China over the past ten or 15 years have been

Büyük bir yer olacak çünkü Çin son on veya 15 yılda

putting so much money into Africa and China

Afrika'ya çok fazla para yatırdı ve Çin

never does anything without wanting something in return.

karşılığında bir şey istemeden hiçbir şey yapmıyor.

So I think I think the country to also the continent to look at

Bu yüzden

with all of the countries that make up Africa.

Afrika'yı oluşturan tüm ülkelerle kıtaya bakmayı düşünüyorum.

And it's a pretty big continent, trust me.

Ve oldukça büyük bir kıta, güven bana.

It's going to be Africa.

Afrika olacak.

Yeah, well, that is the danger now.

Evet, şimdi tehlike bu.

Anyway, let's keep going on about what that means.

Her neyse, bunun ne anlama geldiğine devam edelim.

You know, the danger is that lots of poor countries now, of course,

Biliyorsunuz, tehlike şu ki, şu anda pek çok fakir ülke , elbette,

want the same quality of life as the West.

Batı ile aynı yaşam kalitesini istiyor.

So we've only scratched the surface in terms

Bu yüzden, gelecekte olabilecekler açısından sadece yüzeyi çizdik

of what could possibly be in the in the in the future.

.

So I don't know how it's sustained, how it is sustainable.

Yani nasıl sürdürülür, nasıl sürdürülebilir bilmiyorum.

That is not a question for us to answer that.

Bu bizim cevaplamamız gereken bir soru değil.

It's a question for future generations too.

Gelecek nesiller için de bir soru.

So yeah,

Yani evet,

and this leading

ve bu

somewhere now is what is leading to is need going, right?

şimdi bir yere götürüyor, gitme ihtiyacına götürüyor, değil mi?

So that you can carry on doing what you originally planned to do.

Böylece başlangıçta yapmayı planladığınız şeyi yapmaya devam edebilirsiniz.

No, I didn't think I didn't think we're going to be here for one

Hayır, burada bir

and a half hours talking here.

buçuk saat burada konuşacağımızı düşünmemiştim.

Yeah, that's it. Yeah.

Evet işte bu. Evet.

I mean, they do think there is going to be a a problem with world

Demek istediğim, gelecekte dünya nüfusu ile ilgili bir sorun olacağını düşünüyorlar

populations in the future because there are more and more old people.

çünkü giderek daha fazla yaşlı insan var.

Yes, less.

Evet, daha az.

Unless unless young people.

Gençler sürece. Kelimenin

That's literally what I said earlier.

tam anlamıyla daha önce söylediğim buydu.

Yeah.

So that, you know, it's so evolved that say you've got to say the old older

Evet.

Öyle ki, bilirsiniz, o kadar gelişti ki, yaşlı yaşlı

people aren't working anymore, not putting anything back in.

insanların artık çalışmadığını, geri bir şey koymadıklarını söylemelisiniz.

But somehow the fewer and fewer proportion of young people have got a

I've got to pay for that lifestyle, the health care and everything

bu yaşam tarzını, sağlık hizmetlerini ve içindeki her şeyi

in it, pensions of more of older people.

, daha fazla yaşlı insanın emekli maaşlarını ödemek için.

So I mean, we're going to be coming into that. So.

Demek istediğim, buna gireceğiz. Bu yüzden.

Well, let's just hope they'll carry on paying for my pension for a lot longer yet.

Pekala, emekli maaşımı daha uzun süre ödemeye devam etmelerini umalım.

And on that note, Mr. Duncan, I will say farewell.

Ve bu notta, Bay Duncan, vedalaşacağım.

Thank you, Steve, to you all.

Steve, hepinize teşekkür ederim.

And so now so this is what happens when.

Ve böylece şimdi ne zaman olacağı budur.

I let Steve talk. Yes.

Steve'in konuşmasına izin verdim. Evet.

So we end up with being here

Böylece

with Steve for one hour and 10 minutes of Steve.

bir saat 10 dakika Steve'le burada kalıyoruz.

So do you want more of this or less of this?

Bundan daha fazlasını mı yoksa daha azını mı istiyorsun? Yaptığın

This is what

şey bu,

you've done is now you're trying to you're giving me free rein today

şimdi yapmaya çalışıyorsun, bugün beni serbest bırakıyorsun,

so that you then get people complaining and saying, oh, why did you let Mr.

böylece insanlar şikayet edip, ah, neden Bay

Steve go on and on and on? It was so boring.

Steve'in devam etmesine izin verdin? Bu çok sıkıcıydı.

Yeah, well, this is it.

Evet, işte bu.

This is what I use this for. I know what you're doing, Mr..

Bunu bunun için kullanıyorum. Ne yaptığınızı biliyorum Bay..

You don't. You know what? I'm not. I'm not.

Bilmiyorsunuz. Biliyor musun? Değilim. Değilim.

I'm not just a pretty face.

Ben sadece güzel bir yüz değilim.

I'm giving I'm giving you the freedom because you

Sana özgürlük veriyorum çünkü o

then want to tip it the other way so that people can complain.

zaman diğer tarafa bahşiş vermek istiyorsun ki insanlar şikayet edebilsin.

There is no you can say, yes, I was right. Yes.

Evet haklıydım diyebileceğiniz bir şey yok. Evet.

Doing that. That's the problem.

Bunu yapmak İşte sorun bu.

When you don't know when to stop the sentence, that's the problem.

Cümleyi ne zaman bitireceğinizi bilmiyorsanız, sorun budur.

You can say anything you want, but brevity is the soul

İstediğiniz her şeyi söyleyebilirsiniz, ama kısalık iyiliğin ruhudur,

of well, I don't know, you started the quote, Mr.

bilmiyorum, alıntıyı siz başlattınız Bay

Jukes, but it's Shakespeare.

Jukes, ama bu Shakespeare. Bu

So be brief, keep it short, less, less sometimes is more.

yüzden kısa olun, kısa tutun, daha azı, bazen daha azı daha fazladır.

I know. I know what he's trying to do. And you do too.

Biliyorum. Ne yapmaya çalıştığını biliyorum. Ve sen de yapıyorsun.

Anyway, I should say Alger farewell

Her neyse, Cezayir'e veda etmeliyim

and see you all on Sunday, assuming that you won't be back.

ve geri dönmeyeceğinizi varsayarsak Pazar günü görüşürüz.

Well, of course.

But no one said they don't want you back.

Tabii ki.

Ama kimse seni geri istemediğini söylemedi.

But you're hoping they will.

Ama yapacaklarını umuyorsun.

I know you're hoping people will say, Oh, will you shut Mr.

İnsanların, Ah, Bay

Steve up?

He he went on and on and on too much.

Steve'i susturur musun?

Çok fazla devam etti ve devam etti.

You really are digging a hole for yourself here.

Burada gerçekten kendinize bir çukur kazıyorsunuz.

No, no one's saying that.

Hayır, bunu kimse söylemiyor.

They might say it now. You've suggested

Şimdi diyebilirler.

sometimes it's best not to say certain things.

Bazen bazı şeyleri söylememenin en iyisi olduğunu söyledin.

It's like me saying, Shall I carry on doing my live streams?

Sanki canlı yayınlarıma devam edeyim mi?

And then suddenly a thousand people say they don't want me to and 80 say they do.

Ve sonra aniden bin kişi istemediğini söylüyor ve 80 kişi istiyor diyor.

So you have to be careful not to open those those cans of worms

O yüzden o solucan kutularını açmamaya dikkat etmelisin

because you can bring more trouble on yourself.

çünkü başına daha fazla bela açabilirsin.

VETE has made a funny joke earlier about a patient

VETE daha önce bir hastanın doktora gitmesiyle ilgili komik bir şaka yaptı

goes to the doctor and the doctor says, Oh, you're

ve doktor, Ah, sen

you're fat and overweight.

şişmansın ve fazla kilolusun.

And then the patient is my if he got anything else

Ve sonra hasta benim başka bir şeyi varsa

you can say me and he says, but yes, you're ugly as well.

bana söyleyebilirsin ve diyor ama evet sen de çirkinsin.

Well, that was a funny joke.

Bu komik bir şakaydı.

You got anything else to say to me?

Bana söyleyecek başka bir şeyin var mı?

Mean a second opinion? Yes, that's it.

İkinci bir görüş mü demek istiyorsun? Evet, bu o.

Have you got a second opinion?

İkinci bir fikriniz var mı?

And the doctor said you're ugly as well.

Ve doktor senin de çirkin olduğunu söyledi.

You tell jokes so badly.

Şakaları çok kötü anlatıyorsun.

But I like you anyway.

Ama yine de senden hoşlanıyorum.

Right.

Well, they come back next week to the Vegas room and enjoy the comedy style of Mr.

Sağ.

Gelecek hafta Vegas odasına geri dönüyorlar ve Bay

Steve,

Steve'in

where he tells jokes in the worst

şakaları olabilecek en kötü

possible way, but have already read in these terms a joke.

şekilde anlattığı komedi tarzının tadını çıkarıyorlar, ancak bu terimlerle bir şakayı zaten okudular.

No, Mr.

Hayır, Bay

to be tested.

test edilecek.

Jokes.

Espriler.

Please don't, please don't go, says Duran. Jose Diaz.

Lütfen gitme, lütfen gitme, diyor Duran. José Diaz.

Rhetoric

Retorik

does. That means me not to go. Oh,

yapar. Bu gitmeyeceğim anlamına geliyor. Oh,

he seems to think he's fine.

iyi olduğunu düşünüyor gibi görünüyor.

I think he's singing a song, actually.

Sanırım aslında bir şarkı söylüyor.

Yeah, but I think it's applying to me anyway.

Evet, ama yine de benim için geçerli olduğunu düşünüyorum.

By Casey in the Sunshine Band.

Sunshine Band'den Casey tarafından.

Please don't go.

Lütfen gitme.

Don't go anyway.

Yine de gitme.

See you on Sunday.

Pazar görüşürüz.

I am going and I'll see you all on Sunday.

Ben gidiyorum ve hepinizle Pazar günü görüşürüz. İyi

Have a nice time.

eğlenceler.

Thank you, Mr. Steve. And there he goes.

Teşekkürler, Bay Steve. Ve işte gidiyor.

Mr. Steve left the building.

Bay Steve binayı terk etti.

Oh, dear.

Ah hayatım.

That was that was a lot of work,

Bu çok işti,

if you're just showing tuned in.

eğer sadece ayarlı görünüyorsan.

If you just clicked on my big fat face.

Sadece benim koca şişman suratıma tıklasaydın.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

Welcome.

Hoş geldin.

It's English addict

with me,

Mr. Duncan, on the Wednesday afternoon, 3:35 p.m.

Çarşamba öğleden sonra 15:35'te benimle İngiliz bağımlısı Bay Duncan.

here.

Burada.

I don't know what time.

It is where you are because I'm not there.

Ne zaman bilmiyorum.

Orası senin olduğun yerde çünkü ben orada değilim.

You see, I'm here instead.

Görüyorsun, onun yerine ben buradayım.

Thank you, Steve.

Teşekkürler Steve.

He will be back with us on Sunday, of course.

Pazar günü elbette bizimle olacak.

2 hours on.

2 saat açık. Bugün

I was going to talk about a big subject today, containers.

büyük bir konudan bahsedecektim , konteynerler.

So we are going to do this

Yani bunu

until well

it looks as if we will be continuing till 4:00.

4:00'e kadar devam edecekmişiz gibi görünene kadar yapacağız.

So I hope you don't mind. I'm embarrassed.

Bu yüzden umarım sakıncası yoktur. Utandım.

Sorry about that.

Bunun için üzgünüm.

But it is Steve's fault because he likes talking a lot.

Ama bu Steve'in hatası çünkü konuşmayı çok seviyor.

Here we go, then.

İşte başlıyoruz o zaman.

Container words and phrases.

Kapsayıcı sözcükler ve deyimler.

After everything we've been talking about and looking at

Konuştuğumuz ve buna baktığımız her şeyden sonra

this, this seems very basic

, bu çok basit

and easy.

ve kolay görünüyor.

But we will do it anyway because I spent all morning preparing it.

Ama yine de yapacağız çünkü bütün sabah onu hazırlamakla geçirdim.

Container words and phrases.

Kapsayıcı sözcükler ve deyimler.

A container is an object used for holding or storing.

Bir kap, tutmak veya depolamak için kullanılan bir nesnedir.

So when we talk about a container,

Yani bir kaptan,

something that is contained, it is in

kapsanan bir şeyden bahsettiğimizde, bir şeyin içindedir

or it is being held within something.

ya da bir şeyin içinde tutulmaktadır. Bu

So we often talk about the word contain.

yüzden sık sık içermek sözcüğünden bahsederiz. Örneğin, bir

If you are holding something in one place or maybe in

şeyi tek bir yerde veya

some sort of container, for example, you might have

bir çeşit kapta tutuyorsanız,

different types

farklı türde

of container and we will be looking at those in a few moments.

kaplarınız olabilir ve birazdan bunlara bakacağız .

Containers come in all shapes and sizes,

Kaplar tüm şekil ve boyutlarda gelir

and that's what we're going to look at right now.

ve şu anda bakacağımız şey bu.

Would you like to look at today's first container?

Bugünün ilk konteynerine bakmak ister misiniz?

You would.

Yapabilirdin.

Okay.

Tamam aşkım.

I bet you are so glad that you waited for this.

Bahse girerim bunu beklediğin için çok mutlusundur.

Today's first container is

Bugünün ilk konteyneri

a bucket.

bir kova.

Bucket?

I love that word because it sounds a little bit like

Kova?

Bu kelimeyi seviyorum çünkü kulağa biraz küfür gibi geliyor

a type of swear word.

.

You can say bucket.

kova diyebilirsin.

I walked along the road and I kicked the bucket

Yol boyunca yürüdüm ve

that was standing in front of me.

önümde duran kovayı tekmeledim. Normalde su taşımak için kullandığınız bir kap olan

There are many phrases connected to a bucket, a container

bir kova ile bağlantılı birçok ifade vardır

that you normally use to carry water.

.

You might carry other things in a bucket, you might carry milk,

Bir kovada başka şeyler taşıyabilirsiniz, süt taşıyabilirsiniz,

you might carry oil or petrol.

yağ veya benzin taşıyabilirsiniz.

Probably best not to though.

Muhtemelen yapmamak en iyisidir.

Please don't carry petrol in a bucket.

Lütfen kovada benzin taşımayın.

Suddenly, suddenly. I wish I hadn't said that.

Aniden, aniden. Keşke bunu söylemeseydim.

So never carry petrol in a bucket please.

Bu yüzden lütfen asla kovada benzin taşımayın.

Of course you can kick the bucket.

Tabii ki kovayı tekmeleyebilirsin.

If a person kicks the bucket, it means that they have died.

Bir kişi kovayı tekmeliyorsa, bu onların öldüğü anlamına gelir.

The person kicks the bucket.

Kişi kovayı tekmeliyor.

Any more phrases?

Başka cümle var mı?

Oh, there is.

Ah, var.

Another phrase that we can use using the word bucket.

Kova kelimesini kullanarak kullanabileceğimiz başka bir ifade.

You can have a bucket list.

Bir yapılacaklar listeniz olabilir.

Have you ever heard of this?

Bunu hiç duydunuz mu?

Have you heard of a bucket list?

Bir yapılacaklar listesi duydunuz mu?

A bucket list is a selection of ambitions that are wished

Bir yapılacaklar listesi,

to be achieved in one's life.

kişinin hayatında elde edilmesi arzu edilen hırslardan oluşan bir seçkidir.

Basically, things you want to do before

Temel olarak, kovayı tekmelemeden önce yapmak istediğiniz şeyler yapılacaklar

you kick the bucket

is your bucket list.

listenizdir.

So the bucket list of things that you want to do

Yani

before you leave this vale of tears forever,

bu gözyaşı vadisinden sonsuza kadar ayrılmadan önce yapmak istediğiniz şeylerin yapılacaklar listesi,

it is your bucket list.

sizin yapılacaklar listenizdir.

So that is a type of container.

Yani bu bir konteyner türüdür.

Here is another container, one that is very common.

İşte çok yaygın olan başka bir kap.

I would imagine that at least at least one of you watching today

Bugün izleyenlerinizden en az birinin

has had one of these delivered to their house.

bunlardan bir tanesini evine teslim ettirdiğini tahmin ediyorum.

Yes, we are talking about the lovely box.

Evet, sevimli kutudan bahsediyoruz.

We can also use the word carton as well.

Karton kelimesini de kullanabiliriz.

So you can describe this thing as a box,

Yani bu şeyi bir kutu,

box or carton.

kutu veya karton olarak tanımlayabilirsiniz.

It is something that you put things in quite often

Bu,

for storage all these days, quite often

tüm bu günlerde, oldukça sık olarak bir

for delivering things.

şeyleri teslim etmek için depolamak için bir şeyler koyduğunuz bir şeydir.

We have left a parcel

or box or carton outside your house.

Evinizin önüne bir koli, kutu veya karton bıraktık.

So quite often these are used for delivering goods

Çoğu zaman bunlar, malları koli olarak teslim etmek için kullanılır

as a parcel.

.

But more commonly we will call these boxes or carton

Ancak daha yaygın olarak bu kutuları veya kutu

something that is in

içindeki bir şeyi karton olarak adlandırırız

a box.

.

There are some phrases we can use as well.

Kullanabileceğimiz bazı ifadeler de var.

You might box in someone if you box in

Birini içeri sokabilirsin, eğer içeri girersen, bu,

it means you force someone or something into a confined space

birini veya bir şeyi hareket edecek yer olmayan kapalı bir alana girmeye zorlaman anlamına gelir

with no room to move around.

.

So if you box someone in,

Yani eğer birini içeri tıkarsanız,

we are using that is a phrase to mean force

bu ifadeyi

someone into a tight or enclosed

birini dar, kapalı

or small space.

veya küçük bir alana zorlamak anlamında kullanıyoruz.

You box them in.

Onları kutuya koyun.

I think there's another one as well.

Sanırım bir tane daha var.

This.

Oh, yes, you can think outside the box.

Bu.

Oh, evet, kutunun dışında düşünebilirsiniz.

If you think outside the box, it means you express views or ideas

Alışılmışın dışında düşünürseniz, bu, başka hiç kimsenin denemediği, sizin sahip olduğunuz fikirler olduğunu düşündüğünüz geleneksel şeyler hakkındaki görüşlerinizi veya fikirlerinizi ifade ettiğiniz anlamına gelir

that are on conventional

things that you think ideas that you have

that no one else has tried.

.

Maybe someone will accuse you of being crazy

Belki de

because you have decided to think outside the box.

kutunun dışında düşünmeye karar verdiğin için biri seni deli olmakla suçlar.

So there is another phrase that we can use

Yani bir kutuya bağlı olarak kullanabileceğimiz başka bir deyim var

connected to a box,

,

which is a type of container.

o da bir kap türü.

Another container now.

Şimdi başka bir konteyner.

Oh, this is interesting.

Bu ilginç.

So this is actually referred to as a

Yani bu aslında bir

shipping container.

nakliye konteyneri olarak anılır.

You will often see these on

Bunları genellikle

large boats, large ships that travel

büyük teknelerde,

from one part of the world to another, transporting

dünyanın bir yerinden diğerine seyahat eden,

goods, products, things, items,

mal, ürün, eşya, eşya,

shipping container.

nakliye konteyneri taşıyan büyük gemilerde görürsünüz.

It is a large metal container

that is used for transporting goods around the world and across

Malları dünya çapında ve

the seas.

denizler boyunca taşımak için kullanılan büyük bir metal konteynerdir.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

Another type of container.

Başka bir konteyner türü.

Oh, what's this?

Bu da ne?

Very interesting. Oh,

Çok ilginç. Oh,

this is something that I like to use from time to time when I have too much food.

bu ara sıra çok fazla yiyeceğim olduğunda kullanmayı sevdiğim bir şey.

Sometimes I will use one of these.

Bazen bunlardan birini kullanacağım.

I will use an airtight container.

Hava geçirmez bir kap kullanacağım.

Airtight something that

Hava geçirmez, sizi mühürleyecek bir şey,

will seal

you can put things inside it.

içine bir şeyler koyabilirsiniz.

And when you close the lid,

Ve kapağı kapattığınızda,

the air will be trapped inside it will be air tight.

hava içeride sıkışacak ve hava geçirmez olacaktır.

We often use this when we want to preserve food.

Yiyecekleri korumak istediğimizde bunu sıklıkla kullanırız.

Maybe there is some food that you've cooked and you want to keep it in the refrigerator.

Belki de pişirdiğiniz ve buzdolabında saklamak istediğiniz bir yemek vardır.

Quite often you will use one of these

Sıklıkla bunlardan birini

an airtight container, the type of container

, yiyecekleri taze tutacak türden hava geçirmez bir kap kullanacaksınız

that will keep food fresh.

.

Normally you have to keep it in the refrigerator.

Normalde buzdolabında saklamanız gerekir.

Talking of keeping things, preserving things, another container.

Bir şeyleri saklamaktan, bir şeyleri korumaktan, başka bir kaptan bahsetmek.

This is

Bu,

a jar jar,

a very common type of container

normally used for keeping jam

normalde reçel

or certain types of sauce or honey.

veya belirli sos veya bal türlerini saklamak için kullanılan çok yaygın bir kap türü olan bir kavanoz kavanozdur.

Anything that you want to keep,

Saklamak istediğiniz her şeyi,

you want to keep it preserved for a long period of time.

uzun süre muhafaza etmek istersiniz.

You use a jar?

Kavanoz mu kullanıyorsun?

Jar. I like that word.

Kavanoz. Bu kelime hoşuma gitti.

Very easy to say.

Söylemesi çok kolay.

Jar. Here's another one.

Kavanoz. İşte burada bir başkası.

Oh, I like this one.

Bu hoşuma gitti. Bir

Oh, let's have a look. Oh, there it is. Yes.

bakalım. İşte burada. Evet.

This particular item is something was very common

Bu özel öğe, yıllar önce çok yaygın olan bir şey

many, many years ago.

.

The word is by rule.

Söz kural gereğidir.

By rule a barrel is a type of container

Kural olarak bir fıçı,

quite often used for storing wine or maybe vinegar as well.

şarap veya belki de sirke saklamak için oldukça sık kullanılan bir kap türüdür .

I believe you can use you also use vinegar.

Sirke de kullanabileceğine inanıyorum.

You can store vinegar.

Sirke saklayabilirsiniz.

It one of these inside a barrel.

Bir varilin içinde bunlardan biri.

Sometimes barrels are made of wood.

Bazen variller tahtadan yapılır.

They can also be made of metal.

Metalden de yapılabilirler.

So we might think of oil.

Yani petrolü düşünebiliriz.

So when oil is pumped from beneath the

Bu nedenle, petrol yerin altından pompalandığında

ground, it is put into

,

barrels for delivery

teslimat için varillere

or maybe into one large container barrel.

veya belki de büyük bir konteyner variline konur.

There is a phrase that goes barrel.

Baştan aşağı giden bir söz vardır.

We can describe a person as a barrel of laughs,

Bir insanı bir varil kahkaha olarak tanımlayabiliriz, o kişiyle

a person who is always jolly and fun to be with

her zaman neşeli ve eğlenceli olan bir insan,

that person is a barrel of laughs.

bir varil kahkahadır.

They are such fun to be around.

Etrafta olmak çok eğlenceli.

We can also use that particular phrase sarcastically as well.

Bu belirli ifadeyi alaycı bir şekilde de kullanabiliriz.

If a person is not fun to be around,

Bir insanın yanında olmak eğlenceli değilse,

maybe someone is not fun to be with.

belki birisiyle birlikte olmak da eğlenceli değildir.

Maybe they are always sad and miserable.

Belki de hep üzgün ve mutsuzdurlar.

We might say sarcastically, Oh, that guy.

Alaycı bir şekilde, Oh, o adam diyebiliriz.

He's a real barrel of laughs.

O gerçek bir kahkaha varilidir.

You are using it sarcastically.

Bunu alaycı bir şekilde kullanıyorsun.

You're saying that that person is not fun to be with,

O kişinin birlikte olmanın eğlenceli olmadığını söylüyorsunuz,

so you can use that particular word sarcastically

bu yüzden söz konusu kelimeyi alaycı bir şekilde

in the phrase,

ifadede kullanabilirsiniz,

Here's another one.

İşte bir tane daha.

This is something that we had outside our house for a very long time.

Bu, çok uzun zamandır evimizin dışında sahip olduğumuz bir şey .

This is

Bu

Skip and this is a type of container

Skip'tir ve bu

that is normally used when you want to get rid

normalde büyük miktarda atıktan kurtulmak istediğinizde kullanılan bir konteyner türüdür

of a large quantity of waste

if you have something you need to get rid of or remove,

you use a skip.

.

So in British English you will often say skip.

Yani İngiliz İngilizcesinde sıklıkla "skip" diyeceksiniz.

In American English you will say dumpster.

Amerikan İngilizcesinde dumpster diyeceksiniz.

We say skip in America, in the US English dumpster.

Amerika'da, ABD İngiliz çöplüğünde atla diyoruz.

So one of those is a type of container

Yani bunlardan biri,

that is used for getting rid

or removing large quantities of waste,

büyük miktarlarda atığı,

things you don't want.

istemediğiniz şeyleri atmak veya uzaklaştırmak için kullanılan bir konteyner türüdür.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

Oh, we have free here.

Burada bedava var.

Oh, okay.

Tamam.

That very nice is not nice.

Bu çok güzel hiç hoş değil.

Look what we have that we have

Bakın elimizde ne var ki

cup, mug and beaker.

bardak, kupa ve beherimiz var.

So the first one cup, normally a small vessel

Yani ilk önce bir fincan, normalde

for drinking things like tea and coffee from cup and then we have mug.

çay ve kahve gibi şeyleri içmek için küçük bir kap olan fincandan sonra kupamız var.

Mug is a large cup normally for drinking coffee from

Kupa normalde kahve içmek için kullanılan büyük bir fincandır

and then we have beaker

ve daha sonra beher

beaker is a type of container

beherimiz normalde kulpsuz bir kap türüdür

normally without any handle.

.

So you can't pick a beaker up

Yani

with a handle because there isn't one beaker.

tek bir beher olmadığı için kulplu bir beher alamazsınız. Bu

So quite often a container for storing liquid or putting

nedenle, çoğu zaman sıvı depolamak veya

liquid into is a beaker.

içine sıvı koymak için bir kap bir beherdir. Beakers adında

I like that there used to be a group of people

bir grup insanın olması hoşuma gitti

called the Beakers.

.

Now I'm not joking.

Şimdi şaka yapmıyorum.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

Oh, I like this one.

Bu hoşuma gitti.

Chug, chug.

Çıtır çıtır.

Quite often a jug is used for containing

Çoğu zaman,

large amounts of liquid, for pouring

büyük miktarlarda sıvı koymak,

maybe milk or water

belki süt veya su

or something else.

veya başka bir şey dökmek için bir sürahi kullanılır. Bu

So a jug is often used for storing

nedenle, bir sürahi genellikle

something you are going to eat or drink.

yiyeceğiniz veya içeceğiniz bir şeyi saklamak için kullanılır.

You can put gravy in a jug,

Sürahiye sos koyabilirsiniz,

you can put milk in a jug.

sürahiye süt koyabilirsiniz.

You can simply put water in a jug.

Bir sürahiye su koyabilirsiniz.

Here is another container. We only have one more.

İşte başka bir konteyner. Sadece bir tane daha var.

This is a bottle.

Bu bir şişe.

Oh, very nice. Mr. Duncan.

Oh çok güzel. Bay Duncan.

We have seen many bottles in our lifetime,

Hayatımız boyunca birçok şişe gördük,

so a bottle is something that is used for carrying liquid quite often.

bu yüzden şişe sıvı taşımak için oldukça sık kullanılan bir şeydir .

Water, maybe a fizzy drink, soda, perhaps.

Su, belki bir gazlı içecek, belki soda.

Or maybe beer, maybe.

Ya da belki bira, belki.

We often use bottles and they are in common use.

Şişeleri sıklıkla kullanırız ve ortak kullanımdadırlar.

In the past we used to have glass bottles.

Eskiden cam şişelerimiz vardı.

Quite often you would see all bottles made of glass.

Çoğu zaman tüm şişelerin camdan yapıldığını görürsünüz.

However, these days many bottles are now made of plastic,

Ancak günümüzde pek çok şişe artık plastikten yapılıyor ve

which of course has caused

bu da

a little difficulty with the environment, sadly.

maalesef çevre konusunda biraz sıkıntıya neden oldu.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

We have a phrase connected to bottle.

Şişe ile ilgili bir cümlemiz var.

If you lose your bottle,

Biberonunu kaybedersen,

a person who loses their bottle loses

şişesini kaybeden insan

their courage to become afraid

cesaretini kaybeder, korkar

or to lose one's courage.

ya da cesaretini kaybeder.

You lose your bottle,

Şişeni kaybedersin,

you suddenly lose your courage.

birden cesaretini kaybedersin.

Maybe you are going out with a friend and perhaps there is

Belki bir arkadaşınla dışarı çıkıyorsun ve belki

a fight taking place in a bar

bir barda kavga çıkıyor

and you

ve

think, Oh, I might go over there, I might go over there and join in,

Ah, oraya gidebilirim, oraya gidip katılabilirim diye düşünüyorsun

but then suddenly you change your mind, you lose bottle, you lose your courage.

ama sonra aniden fikrini değiştiriyorsun, kaybediyorsun. şişe, cesaretini kaybedersin.

So that is a great expression that we often use in English,

Bu, İngilizce'de sıklıkla kullandığımız harika bir ifade , bugün incelediğimiz

connected to one of the many containers that we've looked at today

birçok kaptan biri ile bağlantılı olarak şişe

bottle.

.

There are many others, of course.

Elbette başka birçokları da var.

I'm sure there are many others that you can think of.

Eminim aklınıza gelebilecek daha pek çok kişi vardır.

But those that we've looked at today are the common.

Ancak bugün incelediklerimiz ortak olanlardır.

I hope that's helpful.

Umarım bu yardımcı olur.

And of course, you can always watch it again

Ve elbette, her zaman

on the replay as well.

yeniden oynatmada da izleyebilirsiniz.

It would appear that oh hello there we have

Görünüşe göre oh merhaba orada

a santillo.

bir santillomuz var.

Hello Assad dello rue's eve.

Merhaba Assad dello rue'nun arifesi. Size

Hello to you and welcome.

merhaba ve hoş geldiniz.

Thank you for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için teşekkür ederim.

I will be going in a few moments.

Birkaç dakika sonra gideceğim.

It has been a long one.

Uzun zaman oldu.

I will be honest with you, Mr. Steve said.

Size karşı dürüst olacağım, dedi Bay Steve.

I will join you for a few moments,

Birkaç dakikalığına size katılacağım

but I didn't realise that

ama

he would be here for over one hour and 10 minutes.

burada bir saat 10 dakikadan fazla kalacağını fark etmemiştim.

He was here for quite a while.

Bir süredir buradaydı.

So thank you, Mr. Steve, for being with us today.

Bugün bizimle birlikte olduğunuz için teşekkürler Bay Steve.

Can I also say thank you to you

Ayrıca sana teşekkür edebilir miyim

because without you we wouldn't have any of this.

çünkü sen olmasaydın bunların hiçbirine sahip olamazdık. Böyle

It wouldn't exist.

olmazdı.

It would not be here at all.

Hiç burada olmazdı. Bana

Don't forget to give me a like as well, please.

da like atmayı unutmayın lütfen. Bu sevimli ışıkların

You have no idea how important

ne kadar önemli olduğu hakkında hiçbir fikriniz yok

these lovely lights are.

.

They are very crucial.

Onlar çok önemlidir.

Give me a like right now.

Bana hemen bir beğeni ver.

Thank you for your company.

Şirketiniz için teşekkür ederiz.

I hope you've enjoyed this today. It's been a long one.

Umarım bugün bundan keyif almışsındır. Uzun zaman oldu.

We don't normally stay on this long

Normalde çarşamba günü bu kadar uzun süre kalmayız

on Wednesday, but today we did.

ama bugün kaldık.

Thank you for your company.

Şirketiniz için teşekkür ederiz.

It's been lovely having you here today.

Bugün burada olman çok güzeldi.

I've enjoyed it a lot.

Çok keyif aldım.

I will be back with you on Sunday from 2 p.m.

Pazar günü saat 14:00'den itibaren sizlerle olacağım.

uk time.

ingiltere saati.

That is when I'm back with you.

İşte o zaman seninle geri dönüyorum.

Don't forget you can catch me every Sunday and Wednesday 2 p.m.

Her Pazar ve Çarşamba 14:00'da bana yetişebileceğini unutma.

UK time.

İngiltere saati.

Thank you for your company.

Şirketiniz için teşekkür ederiz.

Thank you everyone.

Herkese teşekkürler.

It's been nice.

Güzeldi.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

We have talked about a lot of things with Mr.

Bay ile pek çok şey hakkında konuştuk

and yes, I did give Steve

ve evet, Steve'e

a fair chance to talk today.

bugün adil bir şekilde konuşma şansı verdim.

I did not interrupt him.

sözünü kesmedim.

Well, maybe once or twice.

Şey, belki bir veya iki kez.

Thanks for watching.

İzlediğiniz için teşekkürler.

See you on Sunday and take care.

Pazar günü görüşmek üzere kendinize iyi bakın. O

Until then, enjoy the rest of your day.

zamana kadar, günün geri kalanının tadını çıkarın. Noel ışıklarımı yakmaya

I am going outside to continue putting up my Christmas lights.

devam etmek için dışarı çıkıyorum .

Enjoy your day.

İyi günler.

Enjoy the rest of your week and see you on Sunday.

Haftanın geri kalanının tadını çıkarın ve Pazar günü görüşmek üzere.

You know what's coming next?

Sırada ne var biliyor musun?

Of course you know what's coming next

Tabii ki sırada ne olduğunu biliyorsunuz

From myself Mr Duncan in England,

Bay Duncan İngiltere'de,

ta ta for now.

şimdilik ta ta.