Live from Much Wenlock town square - on Boxing Day 2022 - English Addict with Mr Duncan + Mr Steve

We are now live from the beautiful English

Şimdi

town of Much Wenlock on Boxing Day 2022.

2022 Noelinin Ertesi Günü'nde güzel İngiliz kasabası Much Wenlock'tan canlı yayındayız.

The first thing I want to do, of course you know what I'm going to do?

Yapmak istediğim ilk şey, tabii ki ne yapacağım biliyor musunuz?

I'm going to ask if you can hear us.

Bizi duyup duymadığınızı soracağım.

First of all, can you hear us?

Her şeyden önce, bizi duyabiliyor musunuz?

Can you hear us?

Bizi duyabiliyor musun?

Can you hear us?

Bizi duyabiliyor musun?

If you can hear as clearly.

Eğer net bir şekilde duyabiliyorsanız.

Can you please say, Mr.

Lütfen Bay

Duncan, we can hear you very clearly and then we can

Duncan, sizi çok net duyabildiğimizi ve sonra

reveal ourselves.

kendimizi gösterebileceğimizi söyler misiniz?

So what we're saying. Hello?

Yani ne diyoruz. Merhaba?

Can you hear us?

Bizi duyabiliyor musun?

Please let us know if you can hear.

Lütfen duyabiliyorsanız bize bildirin.

Oh, Olga says yes. Hello? Hello, Olga.

Oh, Olga evet diyor. Merhaba? Merhaba Olga.

Thank you very much, Christina.

Çok teşekkür ederim Christina.

Now, as long as we are not, sir, as long as we are not too loud

Şimdi, öyle olmadığımız sürece, efendim, çok gürültülü olmadığımız

and we are not too quiet, so we will see what her thing says.

ve çok sessiz olmadığımız sürece, onun şeyinin ne dediğini göreceğiz.

Beatrice. Oh, perfect.

Beatrice. Mükemmel.

So if the level is low, if the sound is low,

Yani seviye düşükse, ses düşükse

please let us know on the live chat.

lütfen canlı sohbette bize bildirin.

So I suppose we should reveal ourselves.

Bu yüzden kendimizi ifşa etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

We are now live as promised.

Artık söz verdiğimiz gibi yayındayız.

We are having a very busy Christmas period

Çok yoğun bir Noel dönemi yaşıyoruz

because this is now our third live stream.

çünkü bu üçüncü canlı yayınımız.

We were with you on Christmas Eve.

Yılbaşı gecesi sizlerleydik.

We were here on Christmas Day, which was yesterday.

Dün Noel Günü'nde buradaydık.

And here we are now

Ve şimdi

with you live again.

yeniden canlı yayında sizlerleyiz. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

Here we are.

Buradayız.

We are now life as life can be.

Artık hayatın olabileceği kadar hayatız.

Hi, everybody. This is Mr. Duncan and Mr.

Selam millet. Bu,

Steve in much Wenlock life on Boxing Day.

Boxing Day'deki Wenlock yaşamının büyük bölümünde Bay Duncan ve Bay Steve.

And it's oh, yes, it's very busy here

Ve evet, burası çok meşgul,

in much around town centre is much busier than we thought it would be.

şehir merkezinin çoğu, düşündüğümüzden çok daha yoğun.

Lots of people milling about, lots of people out walking.

Etrafta dolaşan bir sürü insan, dışarıda yürüyen bir sürü insan.

But we are quite cold because it's quite a cold day today on Boxing Day.

Ama oldukça üşüyoruz çünkü Noel'in Ertesi Günü'nde bugün oldukça soğuk bir gün.

I wasn't expecting it to be, but it is.

Olmasını beklemiyordum ama oldu.

It is and it's cold.

Öyle ve soğuk.

It wasn't. Drink is very cold today.

değildi. İçki bugün çok soğuk.

So we brought some drinks.

Bu yüzden biraz içecek getirdik.

You want to hold that, Mr. Duncan?

Tutmak ister misiniz, Bay Duncan?

We have. We have coffee already.

Sahibiz. Zaten kahvemiz var.

We've only just arrived.

Daha yeni geldik.

We've only just arrived and already we are freezing cold.

Daha yeni geldik ve şimdiden donmaya başladık.

Although I'm not wearing my coat, I might regret not wearing my coat.

Montumu giymesem de, montumu giymediğime pişman olabilirim.

So before we

do anything else, we're going to have some coffee.

Başka bir şey yapmadan önce biraz kahve içeceğiz.

Which one's mine?

Hangisi benim?

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

I get the big one. Mr. Don't.

Büyüğünü alıyorum. Bay Yapma.

Why do I have to have the small one?

Neden küçüğü almak zorundayım?

That's not very nice.

Bu hoş değil.

So cheers.

Şerefe.

This is mostly whisky.

Bu çoğunlukla viskidir.

Come back slightly, Steve.

Biraz geri gel, Steve.

So here we are then.

İşte o zaman buradayız.

It is now.

Şimdi.

I don't know what time it is.

Saatin kaç olduğunu bilmiyorum.

2:20, Mr. Drink.

2:20, Bay İçecek.

It is now 2:20 o'clock.

Şimdi saat 2:20.

It's still looking Christmas.

Hala Noel görünüyor. Bu arada

It's very difficult for us to see the live chat,

canlı sohbeti görmemiz çok zor

by the way, because I can see it.

çünkü görebiliyorum.

I know, but we haven't got a big screen so we only seeing them flash past.

Biliyorum ama büyük bir ekranımız yok bu yüzden sadece geçip gittiklerini görüyoruz.

Yes. Well, very quickly.

Evet. Çok çabuk.

So it's very difficult for us to actually see what comments people are making.

Bu yüzden insanların ne yorum yaptığını gerçekten görmemiz çok zor.

But it's not freezing cold, Christine.

Ama dondurucu soğuk değil, Christine.

But it is quite cold. Yeah. So

Ama oldukça soğuk. Evet.

we brought some coffee with us because we didn't have time.

Vaktimiz olmadığı için yanımıza kahve aldık.

Cheers, Mr. Duncan. Cheers, mate.

Şerefe, Bay Duncan. Şerefe arkadaşlar. Dışarı çıkmadan önce

We didn't have time to have a cup of coffee before we went out.

bir fincan kahve içmeye vaktimiz olmadı .

Now, somebody said, Can you just stop doing that?

Şimdi biri dedi ki, Bunu yapmayı keser misin?

Well, how am I supposed to check the live chat, Mr. Duncan?

Canlı sohbeti nasıl kontrol edeceğim, Bay Duncan?

That's.

bu

That's. I put my finger on the screen.

bu Parmağımı ekrana koydum.

Make it. Use your other hand. Could I?

Bunu yapmak. Diğer elini kullan. Yapabilir miyim?

Let's try that.

Bunu deneyelim.

All right.

So you mean. Yes.

Elbette.

Demek istiyorsun. Evet.

Now, some of them are saying that there were some lovely messages on the live chat earlier,

Şimdi, bazıları daha önce canlı sohbette çok güzel mesajlar olduğunu söylüyor,

so I'm going to go back.

ben de geri döneceğim.

Blimey, I can't go back that far.

Blimey, o kadar geriye gidemem.

No. Well, it was first on today.

Hayýr. Pekala, bugün ilkiydi.

Well, don't forget the live chat starts before we come on,

Pekala, canlı sohbetin biz gelmeden önce başladığını unutmayın,

because the live chat is already open, so don't worry too much about that.

çünkü canlı sohbet zaten açık, bu yüzden bu konuda fazla endişelenmeyin.

Let's see what people are saying.

İnsanlar ne diyor görelim.

Hello, classmates. Um.

Merhaba sınıf arkadaşları. Um.

Oh, yeah, that's very interesting here.

Oh, evet, burası çok ilginç.

Also, Christine is here. Lewis is here.

Ayrıca, Christine burada. Lewis burada.

So we don't know who was first on today.

Yani bugün kimin birinci olduğunu bilmiyoruz.

The Mr.

don't know because the live chat is running all the time.

Bay

bilmiyor çünkü canlı sohbet sürekli çalışıyor.

Been doing it like this so we haven't got on.

Bunu böyle yapıyorduk, bu yüzden anlaşamadık. Normal görünümde elimizde olmayan

Does anyone want to hear the technical details we haven't got on normal view.

teknik detayları duymak isteyen var mı?

So it's very difficult for us to follow the live chat.

Bu yüzden canlı sohbeti takip etmemiz çok zor.

But anyway, just letting people know in case people are putting things

Ama yine de, insanların bir şeyler

on, you see, and don't think why we haven't replied to that.

ortaya koyma ihtimaline karşı insanlara haber vermek, anlarsınız ve buna neden cevap vermediğimizi düşünmeyin.

Okay, let's go back.

Tamam, hadi geri dönelim.

So we can't read the old ones because they're too, too far.

Yani eskileri okuyamıyoruz çünkü çok çok uzaklar.

Oh, look, Paloma is giving you a donation.

Oh, bak, Paloma sana bir bağış yapıyor.

Thank you very much, Palmira, for your.

İlgin için çok teşekkür ederim Palmira.

Thank you very much indeed.

Gerçekten çok teşekkür ederim.

Thank you for your super sticker.

Süper etiketiniz için teşekkür ederiz.

Much appreciated.

Çok takdir edildi.

I must make.

Yapmalıyım.

Must use my other finger, Mr. Duncan.

Diğer parmağımı kullanmalıyım, Bay Duncan.

Hello, everybody.

Herkese merhaba.

But don't worry about it, Mr. Duncan.

Ama merak etmeyin, Bay Duncan.

She is giant finger.

O dev parmak.

Yes. It's because I was using the wrong thing.

Evet. Çünkü yanlış şeyi kullanıyordum.

Mr. Duncan is chastising me. I'm not telling Mr.

Bay Duncan beni azarlıyor.

Steve off.

I'm just saying that no one is going to watch that.

Bay Steve'e aferin demiyorum.

Sadece kimsenin izlemeyeceğini söylüyorum.

You say that.

Bunu sen söyledin. Ben

I didn't do that.

yapmadım.

No one's watching that.

Bunu kimse izlemiyor. Ben

I didn't do that.

yapmadım.

I'm not a technical expert, Mr. Duncan.

Ben teknik uzman değilim Bay Duncan. Sen

You're the technical expert.

teknik uzmansın.

It is true. I am the technical expert.

Bu doğru. Ben teknik uzmanım.

So for those wondering where we are, can you can you just leave that for a second, Steve?

Nerede olduğumuzu merak edenler için şunu bir saniyeliğine bırakabilir misin Steve?

Okay, fine. Please.

Tamam iyi. Lütfen.

It's okay,

Sorun değil,

because I've only just started the live stream.

çünkü canlı yayına yeni başladım.

I have to make sure it's a working.

Çalıştığından emin olmalıyım.

So for those wondering where we are,

Peki nerede olduğumuzu merak edenler için

we are now we're going to establish our location.

şimdi konumumuzu belirleyeceğiz.

We are in much Wenlock because I have a feeling a lot of people are going to ask, Where are you?

Wenlock'tayız çünkü birçok insanın soracağını hissediyorum, Neredesin?

Mr. Duncan?

Bay Duncan?

So we are in much Wenlock, I hope you can hear, is clearly one of the problems with doing this

Wenlock'un büyük bir kısmındayız, umarım duyabilirsiniz, bunu yapmanın sorunlarından biri,

is you never know how how well the sound is coming over because we can't hear it.

sesin ne kadar iyi geldiğini asla bilemeyeceğinizdir çünkü duyamayız.

Well, we've asked and people have said, I can hear is perfectly yes, but all we like to loud.

Pekala, sorduk ve insanlar, " Kesinlikle evet, duyabiliyorum, ama tek sevdiğimiz şey yüksek sesle" dediler.

Well, I don't think.

Or are we very quiet because if it's too quiet, people can't as well.

Sanmıyorum.

Yoksa çok mu sessiziz çünkü çok sessiz olursa insanlar da sessiz kalamaz.

So can you hear us okay? Somebody said yes, perfectly.

Yani bizi duyabiliyor musun? Birisi evet dedi, mükemmel.

Okay. Good.

Tamam aşkım. İyi.

I will trust you by Christmas. Connell Yes.

Noel'e kadar sana güveneceğim. Connell Evet.

Well, it's the day after Christmas Day.

Noel Günü'nün ertesi günü.

We had a super time, didn't we?

Harika zaman geçirdik, değil mi?

Eat a lot of stuff yesterday?

Dün çok şey yedin mi?

We did. We had.

Yaptık. Sahibiz.

We rushed our meal down just before the live stream.

Canlı yayından hemen önce yemeğimizi aceleye getirdik.

We were later on because we

Geç kaldık çünkü

were eating late and then we had a long gap while we were on the live stream.

geç kalıyorduk ve canlı yayındayken uzun bir boşluk yaşadık .

Then we fell asleep.

Sonra uykuya daldık.

Perfect people are saying.

Mükemmel insanlar söylüyor.

And then we just ate lots of junk food all evening.

Ve sonra bütün akşam bir sürü abur cubur yedik.

Probably like a lot of you who are celebrating Christmas at the moment,

Muhtemelen şu anda Noel'i kutlayan birçoğunuz gibi,

you probably handle your sugary snacks, your salty snacks.

muhtemelen şekerli atıştırmalıklarınızı, tuzlu atıştırmalıklarınızı halledersiniz.

We did eat a lot of rubbish last night.

Dün gece çok fazla çöp yedik.

I have to be honest with you.

Sana karşı dürüst olmalıyım.

We had so much rubbish last night,

Dün gece o kadar çok çöp içtik,

very little alcohol, I got to say, for Christmas

çok az alkol içtik, söylemeliyim ki, Noel'de

we had half a glass of beer each,

kişi başı yarım bardak bira içtik,

which is probably you would call as a light weight. Yes.

ki bu muhtemelen hafif diyeceğiniz bir şey. Evet.

Not. Not, not much.

Olumsuz. Değil, çok değil.

We didn't have much alcohol.

Çok fazla alkolümüz yoktu. Bir

We had lots of sticky, gooey, unhealthy, sugary food.

sürü yapışkan, yapışkan, sağlıksız, şekerli yiyecek yedik.

Mr. Steve had his twee glitz as usual.

Bay Steve her zamanki gibi cıvıl cıvıl parlıyordu.

And actually, I've got something I brought something to eat with us, Mr.

Ve aslında, bende bir şeyler var, yanımızda yiyecek bir şeyler getirdim, Bay

Duncan, because in case we get cold

Duncan, çünkü üşür

and lacking in

ve bir şeyler kaybederiz diye

and you want some more, I'll have some more, but not yet.

ve siz de biraz daha isterseniz, biraz daha alacağım ama henüz değil.

In a little bit.

birazdan

It's all down here and I've got a big flask of coffee to keep us warm

Hepsi burada ve bu canlı yayın boyunca bizi sıcak tutacak büyük bir kahvem var

throughout this live stream, so we're not sure how long we were going to be here.

, bu yüzden burada ne kadar kalacağımızdan emin değiliz.

Charles says.

Charles diyor.

Louis, hello to you, too.

Louis, sana da merhaba.

We don't know who was first on today.

Bugün kimin birinci olduğunu bilmiyoruz.

We have no way of knowing because we can't check.

Kontrol edemediğimiz için bilme şansımız yok.

All we can see is a very small amount of the live

Tek görebildiğimiz, canlı sohbetin çok küçük bir kısmı

chat and it's flashing past very quickly.

ve çok hızlı bir şekilde yanıp sönüyor.

So apologies if we don't

Bu yüzden

respond to everybody's will.

herkesin iradesine cevap veremezsek özür dileriz.

We have food.

Yemeğimiz var. Bu

By the way, for those wondering we are eating some food inside this little bag, there is one of Mr.

arada bu küçük çantanın içinde yemek yiyoruz diyenler için bir de

Steve's dates. There is a mince pie.

Steve Bey'in hurması var. Kıymalı börek var.

There is Mr.

Steve's

Bay

Steve'in

coughing.

öksürüğü var.

I've got a date.

Bir randevum var.

And also inside you can see there is a little marshmallow.

Ve ayrıca içinde küçük bir hatmi olduğunu görebilirsiniz.

The things we were eating the other day that a lot of people

Geçen gün yediğimiz ve pek çok insanın hoşuna giden şeyler

seem to like actually they are having.

aslında yiyorlar.

Yes. Look at that.

Evet. Şuna bak.

Christina is having salmon today.

Christina bugün somon yiyor.

How posh? Yes, very nice.

Ne kadar havalı? Evet çok güzel.

Yes, we had salmon on when we have it.

Evet, elimizdeyken somon balığı yedik.

Was it couple of days ago?

Birkaç gün önce miydi?

Three days ago, Something like that. How lovely. Yes.

Üç gün önce, Bunun gibi bir şey. Ne kadar sevimli. Evet.

How did you cook it?

Nasıl pişirdin?

Christina, tell us how you cooked it.

Christina, bize onu nasıl pişirdiğini anlat.

We had we had the salmon on Thursday night.

Perşembe gecesi somon yedik.

How do you feel now, Mr. Duncan?

Şimdi nasıl hissediyorsunuz, Bay Duncan?

I'm just sharing what we've got.

Ben sadece elimizde olanı paylaşıyorum.

It's very stiff. So.

Çok sert. Bu yüzden.

So say no. We ate these the other day, didn't we?

Öyleyse hayır de. Geçen gün bunları yedik değil mi?

We did.

We ate them life.

Yaptık.

Hayatlarını yedik.

Yes, We had these the other day, and they were very delicious.

Evet, geçen gün bunlardan yedik ve çok lezzetliydiler.

Mr. Steve is got his mince pie.

Bay Steve kıymalı turtasını aldı.

Traditional Christmas. Mince pie. Yes.

Geleneksel Noel. Kıymalı börek. Evet.

Which is one of those love or hate foods.

Hangisi yiyeceklerden biridir ya da nefret eder.

Some people love them. Some people hate them.

Bazı insanlar onları sever. Bazı insanlar onlardan nefret eder.

Did you know that mince pies used to be made with real meat?

Kıymalı böreklerin eskiden gerçek etle yapıldığını biliyor muydunuz ?

Not anymore.

Artık değil.

Not anymore.

Artık değil.

You're a vegetarian now? Yeah, well, I'm not sure I was.

Şimdi bir vejeteryan mısın? Evet, öyle olduğumdan emin değilim.

He didn't share the date.

Tarih paylaşmadı.

I was going to say the dates. Mr..

Tarihleri ​​söyleyecektim. Bey..

And the date is the 26th of December.

Ve tarih 26 Aralık.

Oh, yes. You see, values.

Oh evet. Bakın, değerler.

Are we teaching English already?

Zaten İngilizce öğretiyor muyuz?

This is a date.

Bu bir randevu.

It's a medjool date.

Bu bir medyum randevusu.

It's a from America.

Amerika'dan.

An American. An American date.

Bir Amerikan. Bir Amerikan randevusu.

Oh, yeah.

Ah evet.

Is it from Las Vegas or Hollywood?

Las Vegas'tan mı yoksa Hollywood'dan mı?

Oh, sure.

Maybe it's a Hollywood date.

Tabiiki.

Belki de bir Hollywood randevusudur.

Actually, I eat it. It's.

Aslında onu yiyorum. Onun.

Yes, I think I'm feeling a bit peckish.

Evet, sanırım biraz acıktım.

I might eat it, Mr. Duncan. Okay.

Yiyebilirim, Bay Duncan. Tamam aşkım.

Because it's healthy. It's good for you.

Çünkü sağlıklı. Bu senin için iyi. Bir

Sort of sugar, of course, but

çeşit şeker elbette, ama

you've got to remember,

unutmamalısın,

it's a big stone in the middle.

ortasında büyük bir taş var.

I mean, you don't want to

Demek istediğim,

lose a joint date.

ortak bir randevuyu kaybetmek istemezsin.

Did you eat all this chocolate?

Bütün bu çikolatayı sen mi yedin?

No, we didn't.

Hayır, yapmadık.

We didn't eat all the chocolate because there are too many.

Çok fazla olduğu için çikolatanın hepsini yemedik.

And if we had eaten all the chocolates, Christine

Ve tüm çikolataları yemiş olsaydık, Christine

would have ended up in hospital.

hastaneye kaldırılırdı.

So we know we didn't eat all the chocolates.

Yani tüm çikolataları yemediğimizi biliyoruz.

Was that nice?

Bu güzel miydi?

Mr. Steve had a date.

Bay Steve'in bir randevusu vardı.

Oh, by the way, Mr. Steve also bought something for me.

Bu arada, Bay Steve de benim için bir şey aldı.

An extra present last night that I opened late.

Dün gece geç açtığım fazladan bir hediye.

If I can just do that.

Eğer bunu yapabilirsem.

If I can, Mr.

Yapabilirsem, Bay

Steve put an extra present for me last night, and it was a lovely Christmas

Steve dün gece benim için fazladan bir hediye koydu ve bu yıldız şeklinde çok güzel bir Noel

light in the shape of a star.

ışığıydı.

And I have to say it is lovely.

Ve güzel olduğunu söylemeliyim.

We might show it to you next week.

Önümüzdeki hafta size gösterebiliriz.

Salman Balls says Palmira.

Salman Balls, Palmira diyor.

I didn't know they had bowl with some mushroom sauce.

Mantar soslu kaseleri olduğunu bilmiyordum.

I didn't know Simon. Simon had little balls.

Simon'ı tanımıyordum. Simon'ın küçük taşakları vardı.

Why not mushrooms?

Neden mantar değil?

But Mr. Duncan doesn't.

Ama Bay Duncan istemiyor.

So I would have eaten all of that delicious meal.

Böylece o lezzetli yemeğin hepsini yemiş olurdum.

Yes, I'm standing too close. Mr..

Evet, çok yakın duruyorum. Bay..

No, it's okay, Steve.

Hayır, sorun değil, Steve.

We've got our tinsel on.

Tülümüzü taktık.

So the locals, the local people

Yani yerel halk, yanından geçen yerel halk

walking past probably think this looks very strange. Yes.

muhtemelen bunun çok garip göründüğünü düşünüyor. Evet.

I mean, they're wearing tinsel at Christmas.

Demek istediğim, Noel'de gelin teli takıyorlar.

How we. As I know.

nasıl biz Bildiğim gibi.

But you don't wear tinsel out in public normally.

Ama normalde toplum içinde cicili bicili giymezsin.

Well, it's festive.

Pekala, şenlikli.

Yeah, but I'm just saying, you're just explaining that this isn't normal.

Evet ama ben sadece bunun normal olmadığını açıklıyorsun diyorum.

You know, this this isn't north. This is.

Burası kuzey değil. Bu.

This isn't normally how we dress in England, by the way.

Bu arada, normalde İngiltere'de böyle giyinmeyiz .

This isn't.

Bu değil.

This isn't our extravagant English clothing. But

Bu bizim abartılı İngiliz kıyafetlerimiz değil. Ama

I think you look lovely today, Steve.

bence bugün çok hoş görünüyorsun, Steve.

It's not nice here.

Burası hoş değil.

You can see lots of people are walking by walking their dogs.

Pek çok insanın köpeklerini gezdirerek yürüdüğünü görebilirsiniz.

Of course.

Elbette. Hiç

No doubt they dogs need a good walk because probably they didn't go out yesterday.

şüphe yok ki köpeklerin iyi bir yürüyüşe ihtiyaçları var çünkü muhtemelen dün dışarı çıkmadılar.

Well, the dogs now, because the owners would have been too

Şimdi köpekler, çünkü sahipleri

tired and drunk after the Christmas meal.

Noel yemeğinden sonra çok yorgun ve sarhoş olurdu.

Probably the dogs need some exercise today.

Muhtemelen köpeklerin bugün biraz egzersize ihtiyacı vardır.

You know, there are people who buy their dogs Christmas presents.

Biliyorsun, köpeklerine Noel hediyesi alan insanlar var.

I mean, how do they open them?

Demek istediğim, onları nasıl açıyorlar?

That's what I want to know.

Bilmek istediğim şey bu.

So when they wrap the present up for a dog,

Peki bir köpeğe hediyeyi paketlediklerinde,

how does the dog know that that gift is for them?

köpek o hediyenin kendileri için olduğunu nereden biliyor?

Pedro's here.

Pedro burada.

We can't show Flags of the World again, okay, Because we haven't got that technical facility.

Dünya Bayraklarını tekrar gösteremeyiz, tamam mı, çünkü o teknik tesise sahip değiliz.

May have noticed when we're outdoors in the middle of nowhere.

Hiçliğin ortasında dışarıdayken fark etmiş olabiliriz.

So if you're expecting Flags of the World,

Dolayısıyla, Flags of the World'ü bekliyorsanız,

we're going to disappoint you.

sizi hayal kırıklığına uğratacağız.

If it was five of us, if it was Flags of the World, maybe we we could have helped you.

Beş kişi olsaydık, Flags of the World olsaydı belki size yardımcı olabilirdik.

There isn't cooking, by the way.

Bu arada yemek pişirmek yok.

There isn't a theme to today.

Bugünün bir konusu yok.

Is there some reason that there's a theme? Hello, Claudia?

Bir tema olmasının bir nedeni var mı? Alo, Claudia?

No, there isn't a theme.

Hayır, bir tema yok.

The theme today is two people standing outside freezing cold.

Bugünün teması, dondurucu soğukta dışarıda duran iki kişi .

And Claudia is here. What are you cooking, Claudia?

Ve Claudia burada. Ne pişiriyorsun, Claudia?

I wonder what Claudia had yesterday for Christmas.

Claudia'nın dün Noel'de ne yediğini merak ediyorum.

What did you eat yesterday, Claudia?

Dün ne yedin Claudia?

Anything.

Herhangi bir şey.

Anything nice?

Güzel bir şey var mı?

Christina asks, What are these buildings behind as well?

Christina, Arkadaki bu binalar da neyin nesi diye soruyor.

Their shops,

Dükkanları,

their shops.

dükkanları.

Which is quite a common in a British high street. Yes.

Bir İngiliz ana caddesinde oldukça yaygın olan bir şey. Evet.

You see shops.

Mağazaları görüyorsunuz.

You see shops, shops and above the shops.

Mağazalar, dükkanlar ve dükkanların üstünü görüyorsunuz.

The shops are on the ground floor.

Dükkanlar zemin kattadır.

And then above the shops are flats where people see the Rolls-Royce.

Ve sonra dükkanların üzerinde, insanların Rolls-Royce'u gördüğü daireler var.

Then now there's a Rolls-Royce.

Sonra şimdi bir Rolls-Royce var.

Look at the Rolls-Royce.

Rolls-Royce'a bakın.

Very nice.

Çok güzel.

That that was a Rolls-Royce.

Bunun bir Rolls-Royce olduğunu.

That's probably a classic, a classic car.

Bu muhtemelen bir klasik, klasik bir araba.

I'd probably say that's probably 30 years old, that car.

Muhtemelen o arabanın muhtemelen 30 yaşında olduğunu söyleyebilirim .

So yes, these these are shops with flats above them where people

Yani evet, bunlar üstlerinde dairelerin olduğu,

are living probably. And

muhtemelen insanların yaşadığı dükkanlar. Ve

yes, we

evet, biz

Claudia was we know that you weren't with this for long yesterday.

Claudia dün uzun süredir bu işin içinde olmadığını biliyorduk .

You were cooking, but not today.

Yemek yapıyordun ama bugün değil.

I'm cooking and Olga's cooking today.

Ben yemek yapıyorum ve Olga bugün yemek yapıyor.

So yes, you can probably see that that shop there

Yani evet, muhtemelen oradaki dükkanı görebilirsiniz

that is.

.

Oh that's tea on the square sir.

Ah bu meydandaki çay efendim.

That is a tea shop.

Orası bir çay dükkanı.

A little cafe, A little cafe which is shut today.

Küçük bir kafe, Bugün kapalı olan küçük bir kafe.

And then these are the flats above where people are living everywhere is today.

Ve sonra bunlar, bugün her yerde insanların yaşadığı yukarıdaki daireler.

That's like a gift shop

Bu,

flats above where people are living.

insanların yaşadığı yerin üstündeki bir hediyelik eşya dükkanı gibi.

And there is the the museum that white building is the museum.

Bir de beyaz binanın müze olduğu müze var.

It's closed.

Kapalı.

Everything is closed today.

Bugün her şey kapalı.

The only place that's open today is the local spa shop.

Bugün açık olan tek yer yerel kaplıca dükkanı.

The convenience store that is open today.

Bugün açık olan market.

But everywhere else is closed because it's Boxing Day Shop store.

Ama Boxing Day Shop mağazası olduğu için her yer kapalı.

That's right.

Bu doğru.

Yes. They're all shut today, Rosa, apart from, as Mr.

Evet. Bugün hepsi kapalı Rosa, Bay

Duncan said, the Spar shop, which is like a

Duncan'ın dediği gibi

convenience store where you can buy bread and milk

ekmek, süt ve benzeri her şeyi alabileceğiniz bir market gibi olan ve

and just sort of anything that'll be open probably until about five.

muhtemelen saat beşe kadar açık olan Spar dükkânı dışında.

And it could be open all day, couldn't it?

Ve bütün gün açık olabilir, değil mi?

Well, be open till about seven or 8:00 tonight.

Pekala, bu akşam yedi ya da sekize kadar açık ol.

Maybe. Yes.

Belki. Evet.

Christine, it is medieval, You are correct.

Christine, burası ortaçağ, haklısın.

Yes, it is a very old town.

Evet, çok eski bir şehir.

I think.

Bence.

I think almost a thousand years. Yes.

Sanırım neredeyse bin yıl. Evet.

And there's a ruined abbey,

Ve

which was one of the one of the apples that

that famous king would have dissolved

in whenever it was 150 years ago.

150 yıl önce o ünlü kralın içinde eriteceği elmalardan biri olan yıkık bir manastır var. Elbette

Welcome to history with Mr.

Bay Steve King ile tarihe hoş geldiniz

Steve King, of course, Of Henry V a Henry the eighth. Yes.

, Henry V ve Henry the sekizinci. Evet.

And Henry the fire.

Ve Henry ateşi.

My aim with the fire.

Amacım ateşle.

So he destroyed all the monasteries and there's a ruined one here.

Böylece tüm manastırları yıktı ve burada bir tanesi harap oldu.

But the abbey the abbey was built about 900 years ago,

Ancak manastır yaklaşık 900 yıl önce inşa edildi

and the original abbey was actually the only building here.

ve orijinal manastır aslında buradaki tek binaydı.

Yeah, So originally it was just the abbey.

Evet, yani başlangıçta sadece manastırdı.

And then people started coming and bringing their.

Ve sonra insanlar gelip kendi eşyalarını getirmeye başladı.

Their wares and vegetables to sell outside the abbey for the people that were there.

Malları ve sebzeleri oradaki insanlar için manastırın dışında satılacaktı.

Yeah.

And that's how much Wenlock was born around 900 years ago.

Evet.

Ve Wenlock yaklaşık 900 yıl önce bu kadar doğdu.

That's a long time.

Bu uzun bir süre.

I've Delicata wants to know about the history of Boxing Day.

Delicata, Boxing Day'in tarihi hakkında bilgi almak istiyor.

We have, of course, covered this before, but the reason, the reason why we have Boxing Day.

Elbette bunu daha önce ele aldık, ama nedeni, Noel Bayramı'mızın olmasının nedeni.

Traditionally people who were working over the Christmas period would receive

Geleneksel olarak Noel döneminde çalışan insanlar

their gift or their payment the day after Christmas.

hediyelerini veya ödemelerini Noel'den sonraki gün alırlardı.

So when the rich people were having their feasts and their dinners,

Yani zenginler ziyafetlerini ve yemeklerini yerken,

all of the servants would receive their payment

tüm hizmetkarlar

the day after Christmas.

Noel'den sonraki gün maaşlarını alacaklardı.

And normally it was given in a box.

Ve normalde bir kutu içinde veriliyordu.

Hence Boxing Day Mum Christina says she can see a tower.

Bu nedenle Noel'in Ertesi Günü Anne Christina bir kule görebildiğini söylüyor.

There is probably the church tower.

Muhtemelen kilise kulesi vardır.

There is the church behind us. And look.

Arkamızda kilise var. Ve bak.

Oh, Pedro.

Ah, Pedro.

Pedro, there is a flag.

Pedro, bir bayrak var.

So there is one of our flags of the world.

Yani dünya bayraklarımızdan biri var.

There is the English flag.

İngiliz bayrağı var.

It is basically a red cross on a white background.

Temel olarak beyaz zemin üzerine kırmızı bir haçtır.

So we do have one of the flags of the world.

Yani dünyanın bayraklarından birine sahibiz.

Look at that just for you.

Şuna sadece senin için bak. İşte

So there it is, the church.

orada, kilise.

So that part of that church is very old.

Yani o kilisenin o kısmı çok eski.

And the other part of the church is quite recent.

Kilisenin diğer kısmı ise oldukça yeni.

A few hundred years. Yeah.

Birkaç yüz yıl. Evet.

So that's that tower.

İşte o kule.

Christina The one in the foreground is this one.

Christina Ön plandaki bu.

Here is a clock tower. Hmm.

İşte bir saat kulesi. Hmm.

That's a you can't see the clock face because it's round the other side. Yes.

Bu, diğer tarafta yuvarlak olduğu için saat kadranını göremezsiniz. Evet.

So there's only three clocks. Yes.

Yani sadece üç saat var. Evet.

And we happen to be on the side where there isn't one.

Ve biz kimsenin olmadığı taraftayız.

So that is the area where you get inside the clock.

Yani saatin içine girdiğiniz alandır.

If you want to repair the clock, there is a little door there and there is the thing

Saati tamir etmek isterseniz, orada küçük bir kapı var ve

at the top you can open to repair the clock if it goes wrong.

üstte, ters giderse saati tamir etmek için açabileceğiniz bir şey var.

Yes. No, no.

Evet. Hayır hayır.

Actual boxing involved.

Gerçek boks dahil.

It just refers to the box, isn't it in the box that the gift would be given in. Yes.

Sadece kutuyu kastediyor, hediyenin verileceği kutunun içinde değil mi? Evet.

For the employer if the employee in fact, I remember before before or

İşveren için aslında çalışansa, daha önce hatırlıyorum ya da

there's a sentence there somewhere.

orada bir yerde bir cümle vardı.

I remember my father used to get paid just before Christmas

Hatırlıyorum, babam Noel'den hemen önce maaş alırdı

and he would always call it his Christmas box.

ve ona her zaman Noel kutusu derdi.

So it was quite a quite a well-known phrase.

Yani oldukça iyi bilinen bir sözdü.

Even in the 1970s, people would say they were receiving their Christmas box.

1970'lerde bile insanlar Noel kutularını aldıklarını söylerlerdi.

So that was the payment before Christmas.

Demek Noel'den önceki ödeme buydu.

Like a bonus, people often get paid a bonus before Christmas.

Bir ikramiye gibi, insanlara genellikle Noel'den önce bir ikramiye ödenir. Eskiden

Used to be done on today, the 26th,

bugün ayın 26'sında yapılırdı,

but these in modern times, it's usually done before Christmas so that people

ama modern zamanlarda, genellikle Noel'den önce yapılır, böylece insanlar

then have the money to go out and buy presents and things like that.

o zaman dışarı çıkıp hediyeler ve bunun gibi şeyler alacak paraya sahip olurlar.

So it is a commercial thing, you see.

Yani bu ticari bir şey, görüyorsunuz.

It's Yes.

evet

So a Christmas bonus is quite it's very I think it's even more popular in America isn't it, the Yes.

Yani bir Noel ikramiyesi oldukça, bence Amerika'da daha da popüler, değil mi, Evet.

Christmas bonus.

Noel bonusu.

But yeah, people normally wait for something from their employers.

Ama evet, insanlar normalde işverenlerinden bir şeyler beklerler.

Well of course that extra money in the United States, everything

Tabii ki, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bu ekstra para, her şey

surrounds or revolves around Thanksgiving.

Şükran Günü'nü çevreliyor veya etrafında dönüyor.

So they're big payment is before the end of November,

Yani büyük ödemeleri Kasım ayının sonundan önce,

which is why we have Black Friday.

bu yüzden Kara Cumamız var.

So Black Friday is the last

Yani Kara Cuma,

trading day before Thanksgiving.

Şükran Günü'nden önceki son işlem günüdür.

And now we do it here, even though here we don't celebrate Thanksgiving, to be honest.

Ve dürüst olmak gerekirse burada Şükran Günü'nü kutlamasak da şimdi burada yapıyoruz .

So the flag on top of the church tower probably looks white to you

Kilise kulesinin tepesindeki bayrak muhtemelen size beyaz görünüyor

because probably it's too far away and you can't see the Red Cross.

çünkü muhtemelen çok uzakta ve Kızıl Haç'ı göremiyorsunuz.

There we go.

Oraya gidiyoruz.

You should be able to see that.

Bunu görebilmelisin.

Hopefully there should be the Red Cross. Can you see it?

Umarım Kızıl Haç olmalıdır. Bunu görebiliyor musun?

It's a Red Cross.

Bu bir Kızıl Haç.

It is blowing in the wind on a white background.

Beyaz bir arka plan üzerinde rüzgarda esiyor.

Yeah. Look, Mr.

Evet. Bakın, Bay

Duncan, There we go.

Duncan, işte başlıyoruz.

That's it.

Bu kadar. Bu

It is.

. Senin

I'm doing your your famous pointing. Oh,

ünlü işaretini yapıyorum. Oh,

so yes, Francesca said they can see it.

yani evet, Francesca görebildiklerini söyledi.

Now, I know one thing. I'm starting to get cold.

Şimdi, bir şeyi biliyorum. Üşümeye başlıyorum.

All right, You want to put your coat on?

Pekala, montunu giymek ister misin?

Fortunately, I've bought my coat, so my coat is over there,

Neyse ki montumu aldım, montum orada

and I put it on in the moment because I'm getting a little bit cold.

ve biraz üşüdüğüm için hemen giydim.

Yes, it is. Oh, sorry. I was going to read the live chat.

Evet öyle. Ah özür dilerim. Canlı sohbeti okuyacaktım.

Go on.

That's very kind of you explaining the surroundings and features of much Wenlock.

Devam et. Wenlock'un

çevresini ve özelliklerini açıkladığınız için çok naziksiniz .

Where does much Wenlock name come from?

Wenlock adı nereden geliyor?

It comes from the Abbey.

Abbey'den geliyor.

The White Abbey?

Beyaz Manastır mı?

No, I would imagine that originally

Hayır,

the Abbey was painted or had some some white features.

Abbey'nin orijinal olarak boyanmış olduğunu veya bazı beyaz özelliklere sahip olduğunu düşünürdüm.

So that's what much Wenlock is.

Demek Wenlock bu kadar.

Wenlock I think it's the white church or white chapel.

Wenlock sanırım beyaz kilise ya da beyaz şapel.

All right.

And I didn't know that Mr. Dingle to watch you and something.

Elbette.

Ve Bay Dingle'ın seni izleyeceğini falan bilmiyordum.

Thank you very much. Fancy pen.

Çok teşekkür ederim. Süslü kalem.

You were not just standing here for nothing.

Burada boşuna durmuyordun.

We're going to actually teach you something as well.

Biz de size bir şeyler öğreteceğiz aslında.

I think it actually derives from Welsh as well, because at one point

Aslında Galce'den de kaynaklandığını düşünüyorum, çünkü bir noktada

this area was was a contested area of land between the English and the Welsh.

bu bölge İngilizler ve Galler arasında çekişmeli bir araziydi. Bu bölgede

There were there were a lot of battles and fights that took place in this area.

çok sayıda savaş ve çatışma yaşandı.

So we are sort of on the border of Wales.

Yani bir nevi Galler sınırındayız.

Yes, we're probably about 20 miles from Wales

Evet, muhtemelen Galler'den yaklaşık 20 mil uzaktayız

and you can tell that

ve

there's a lot of Welsh influence here in much Wenlock

burada, Wenlock'un çoğunda çok fazla Galler etkisinin olduğunu söyleyebilirsiniz,

because the the local ATM at the bank where you get your money out

çünkü paranızı aldığınız bankadaki yerel ATM, talimatları

asks you whether you want to read

okumak isteyip istemediğinizi sorar.

the instructions in Welsh or in English.

Galce veya İngilizce.

So that just shows you how much influence

Bu size

there is from from Wales in this area.

Galler'in bu alanda ne kadar etkili olduğunu gösteriyor.

Not that we are you feeling a bit warmer now?

Şimdi biraz daha sıcak hissettiğimizden değil mi?

Mr. Duncan?

Bay Duncan?

Then I've got long johns on.

Sonra paçalı donlarım var.

So long johns are sort of cotton

Paçalı don bir nevi pamuklu

and the trousers in underneath my jeans.

ve pantolon benim kotumun altında.

I have some long johns, they call them.

Paçalı donlarım var, onlara diyorlar. Altlarında

They're just

sadece

insulating

yalıtımlı

trousers underneath. Yes, aren't they?

pantolonlar var. Evet, değil mi?

They're long underwear.

Onlar uzun iç çamaşırları.

Underwear.

That's it. Yes.

İç çamaşırı.

Bu kadar. Evet.

So think of underwear. That's very long.

Yani iç çamaşırı düşünün. Bu çok uzun.

And you can wear it under your clothing.

Ve kıyafetlerinizin altına giyebilirsiniz.

Thermal underwear fits tight to the skin.

Termal iç çamaşırı cilde sıkıca oturur.

When you were in China, when it was in very cold countries.

Çin'deyken, çok soğuk ülkelerdeyken.

They wear these all the time, don't they do.

Bunları her zaman giyerler, değil mi?

And then they just take the chances off

Sonra

when they go indoors and then keep those on and then put the trousers back on when they go out.

içeriye girdiklerinde şanslarını kaçırıyorlar ve sonra onları giymeye devam ediyorlar ve dışarı çıktıklarında pantolonlarını tekrar giyiyorlar.

Yes. It's not unusual to go round to someone's house in China

Evet. Çin'de birinin evine gitmek

and they're all sitting around in their underwear.

ve hepsinin iç çamaşırlarıyla oturması alışılmadık bir durum değil.

It's very common. Hello, Mr.

Bu çok yaygın. Merhaba, Bay

Duncan and Mr.

Duncan ve Bay

Steve Giovanni.

Steve Giovanni.

How are you? We are in the main square again.

Nasılsın? Yine ana meydandayız.

Yes, we are back here again, but it's a little quieter than the last time we were here.

Evet, tekrar buradayız, ama son geldiğimizden biraz daha sessiz.

It was full of people the last time we were here.

Buraya son geldiğimizde insanlarla doluydu.

It's starting to

fascinate me a lot and I am very curious.

Beni çok cezbetmeye başladı ve çok merak ediyorum.

Happy Boxing Day.

Boks Günü kutlu olsun.

Oh, by the way, we didn't get any any Boxing

Oh, bu arada,

Day bonuses from anyone, did we know?

kimseden Boxing Day ikramiyesi almadık, biliyor muyduk?

We did not know.

Bilmiyorduk.

YouTube didn't give you a Boxing Day bonus, didn't they?

YouTube size Boxing Day bonusu vermedi, değil mi?

They just about pay me a basic wage, never mind anything else.

Bana sadece temel bir maaş ödüyorlar, başka hiçbir şeyi boşver.

Of course I'm not working at the moment, so

Tabii ki şu anda çalışmıyorum, bu yüzden

my company used to sometimes

şirketim bazen

give us something, but very only if you'd sold enough.

bize bir şeyler verirdi, ama sadece yeterince satmış olsaydın.

So it wasn't just a you know, you just didn't get money for nothing.

Yani bu sadece bildiğiniz bir şey değildi, boşuna para alamadınız.

Well, no.

Well, that's why I would imagine most people, if they get

Hayır.

Pekala, bu yüzden çoğu insanın

some sort of bonus in their salary,

maaşlarında bir çeşit ikramiye almalarının

normally it's because of their performance.

normalde performanslarından dolayı olduğunu hayal ediyorum.

But the Boxing Day bonus was normally just a

Ancak Boxing Day ikramiyesi normalde

thank you really for the employer to the employees to say, well,

işverenin çalışanlara, bu yılki

thank you for all your hard work this year, whatever that job is.

tüm sıkı çalışmanız için teşekkür ederim, bu iş ne olursa olsun, gerçekten bir teşekkürdü.

And they would give you and depending on how the company had

Ve size vereceklerdi ve şirketin

performed, you might get more money or less money.

performansına bağlı olarak daha fazla veya daha az para alabilirsiniz.

I am freezing.

Donuyorum.

Are you freezing?

donuyor musun

Do you want some more coffee?

Biraz daha kahve ister misin? Bu

So I give you another flask of coffee.

yüzden sana bir şişe kahve daha veriyorum. Bir

We'll have another cup of coffee.

fincan kahve daha içeceğiz.

Yes, Yes.

Evet evet.

For those who have just joined us, don't worry.

Aramıza yeni katılanlar üzülmesin.

There is nothing wrong with your computer.

Bilgisayarınızda yanlış bir şey yok.

We are outside in.

Dışarıdayız.

In a beautiful setting.

Güzel bir ortamda. Bir

And also we have the sun today.

de bugün güneşimiz var.

It's very sunny.

Çok güneşli.

Mr. Steve has brought some coffee.

Bay Steve biraz kahve getirdi.

Thank you for bringing this with you.

Bunu yanınızda getirdiğiniz için teşekkür ederiz.

You can see the steam coming off it.

Üzerinden çıkan buharı görebilirsiniz.

Look at that. A nice hot

Şuna bak. Güzel bir sıcak

cup of coffee.

kahve.

Oh, that's what you need.

Ah, ihtiyacın olan şey bu.

On a day like today, you need something to warm

Bugün gibi bir günde, içini ısıtacak bir şeye ihtiyacın var

you up inside.

.

Oh, if only Christine says at Christmas we receive the so-called 13th.

Oh, keşke Christine Noel'de sözde 13'üncüyü aldığımızı söylese.

Oh double salary.

Ah çift maaş.

Double salary.

Çift maaş.

Christina, I'm going to go and work there.

Christina, gidip orada çalışacağım.

So you get, like, instead of 12 months pay, you get an extra month.

Yani, 12 aylık maaş yerine, fazladan bir ay alıyorsun.

So is it a month's pay that you get?

Yani aldığın bir aylık maaş mı?

Uh, yes. This is Mr.

Evet. Bu Bay

Duncan. Bought me that.

Duncan. Bana bunu aldı.

Yes. Let's show the.

Evet. gösterelim.

Yes, we have a hot coffee in the flask.

Evet, matarada sıcak bir kahvemiz var.

This is something I bought for Mr.

Bu yıllar önce Bay Steve için aldığım bir şey

Steve many years ago.

.

You can move back slightly to show it.

Göstermek için biraz geriye gidebilirsiniz.

You can?

Yapabilirsiniz?

It's a

Bu bir

thermos.

termos.

Yes, probably the original.

Evet, muhtemelen orijinal.

The company that made these kind of

Bu tür

vacuum insulating devices.

vakum yalıtım cihazlarını yapan şirket.

It's.

Yeah, it's a thermos. Flexible vacuum flask. Yes.

Onun.

Evet, bu bir termos. Esnek termos. Evet.

So but this is this is a special one because you can drop it.

Yani ama bu özel bir şey çünkü onu bırakabilirsin.

Apparently, you can drop this from the top of a building and it won't break.

Görünüşe göre, bunu bir binanın tepesinden düşürebilirsin ve kırılmaz.

So we try that, Mr. Duncan.

Biz de bunu deneyelim, Bay Duncan.

We won't try it today. We won't try it today.

Bugün denemeyeceğiz. Bugün denemeyeceğiz.

No, Mr.

Hayır, Bay

Duncan bought that for me for work when I was going out in my car,

Duncan bunu benim için iş için satın aldı, satış işimde arabamla dışarı çıkarken

in my sales job, he would make me a flask of coffee.

bana bir şişe kahve yapardı.

Well, he did for for a few days. And then he gave up.

Pekala, birkaç günlüğüne yaptı. Ve sonra vazgeçti.

And the idea was that I would take it with me when I felt like a cup of coffee

Ve fikir şuydu ki, bir fincan kahve gibi hissettiğimde, bir

instead of having to pay £3 for one, it's virtually free.

tanesine 3 sterlin ödemek zorunda kalmak yerine, neredeyse bedava olduğu zaman, yanımda götürmekti.

Yes, Free coffee for me.

Evet, benim için bedava kahve.

Did you hear yesterday the King Charles message?

Dün Kral Charles'ın mesajını duydunuz mu?

We did not.

Biz yapmadık.

Thank you, Rhubarb, for asking.

Sorduğun için teşekkürler, Rhubarb.

We did not see the message, but I would imagine it went something like this.

Mesajı görmedik ama böyle bir şey olduğunu hayal ederdim.

Hello?

Merhaba?

It's Prince Charles here.

Burada Prens Charles var.

But soon I will be your king and you will obey me.

Ama yakında senin kralın olacağım ve sen de bana itaat edeceksin.

And don't forget to keep that bloody ink away from me.

Ve o kanlı mürekkebi benden uzak tutmayı unutma.

I don't like ink. Abdelkader.

Mürekkebi sevmiyorum. Abdülkadir.

Yes, that is thermos.

Evet, bu termos.

That is correct.

Bu doğru.

Which is the brand name of a vacuum flask

which keeps you your drinks hot or cold?

İçeceklerinizi sıcak veya soğuk tutan termosun markası nedir?

Well, thermos. Thermos.

Şey, termos. Termos.

Make all of the different insulation.

Tüm farklı yalıtımı yapın.

I think it's quite a very big company.

Bence oldukça büyük bir şirket.

I think thermos flasks are just one of the things they make.

Bence termoslar yaptıkları şeylerden sadece biri.

Yeah, they're still made from glass or glass

Evet, hala camdan ya da camdan yapılmışlar

because there's a vacuum in there.

çünkü içinde bir boşluk var.

So that that helps to, they say, stays hot for hours in one of these, isn't it?

Bu, derler ki, bunlardan birinde saatlerce sıcak kalmaya yardımcı olur , değil mi?

What do you think about his accent? What? It's very nice.

Onun aksanı hakkında ne düşünüyorsun? Ne? Bu çok hoş.

I would like an accent, not Prince Charles. Thank you very much.

Ben aksan isterim, Prens Charles değil. Çok teşekkür ederim.

Everybody wants to speak like me.

Herkes benim gibi konuşmak istiyor.

Giovanni has a thermos flask or vacuum flask?

Giovanni'nin termos mu yoksa termos mu var?

I think it's still made from glass.

Sanırım hala camdan yapılmış.

Actually, I don't think there's any other way you can make them.

Aslında, onları yapmanın başka bir yolu olduğunu sanmıyorum.

No, They are made of glass.

Hayır, onlar camdan yapılmıştır.

So if you drop them. Yeah, they.

Yani onları bırakırsan. Evet, onlar.

They make a Well, that one, that one's quite safe because it's, it's tough.

Bir Kuyu yapıyorlar, şu, bu oldukça güvenli çünkü bu, bu zor.

Mr. Doom.

Yes, it's tough and strong like a solo.

Bay Doom.

Evet, bir solo gibi sert ve güçlü.

Christina used to have a thermos when she was a skiing.

Christina'nın kayak yaparken bir termosu vardı.

Very useful. Yes, because you can make it.

Çok kullanışlı. Evet, çünkü başarabilirsin.

And the drink will stay warm for hours or, of course, cold.

Ve içecek saatlerce sıcak veya tabii ki soğuk kalacaktır.

If you put a cold drink in there, the drink will stay cold.

İçine soğuk bir içecek koyarsanız, içecek soğuk kalacaktır.

So it's quite magic, really, when you think about it.

Bu yüzden, düşündüğünüzde, gerçekten oldukça sihir.

It's like witchcraft. All You ready to eat anything?

Büyücülük gibi. Bir şey yemeye hazır mısın?

I, I wonder if Steve wants to eat something.

Ben, acaba Steve bir şeyler yemek istiyor mu?

I know I do.

You don't mind is eating, but

Biliyorum. Yemek

yemeyi umursamıyorsun, ama

you know that. And also the flying.

bunu biliyorsun. Ve ayrıca uçmak.

Yeah. Thank you. Yes.

Evet. Teşekkür ederim. Evet.

We just keep talking and hopefully you are learning

Biz sadece konuşmaya devam ediyoruz ve umarız siz de

just from us, talking how to pronounce certain words.

belirli kelimelerin nasıl telaffuz edileceğini konuşmayı bizden öğreniyorsunuzdur.

Well, it's just listening is one of the main parts of

Sadece dinlemek, İngilizce konuşmanın ana bölümlerinden biridir

speaking English.

.

As your wife, you're learning English.

Karın olarak İngilizce öğreniyorsun.

Listening is probably 70% of learning the language

Dinlemek muhtemelen dili

or any language or anything you can learn by listening.

veya herhangi bir dili veya dinleyerek öğrenebileceğiniz herhangi bir şeyi öğrenmenin %70'idir.

Maybe you are listening to the way your words are pronounced,

Belki kelimelerinizin telaffuz edilişini dinliyorsunuz

but also you are listening to the information

ama aynı zamanda verilen bilgileri de dinliyorsunuz

that is also being given.

.

So it is not just the language itself,

Yani sadece dilin kendisi değil,

but what is contained within the language.

dilin içerdiği şeylerdir.

Yes, Christina, we did see the news about the very heavy snowfall

Evet Christina, şu anda Amerika'da yaşanan çok yoğun kar yağışı ve soğuk havayla ilgili haberleri gördük

and cold weather that they're having in America at the moment.

.

We're hoping not to have it here.

Burada olmamasını umuyoruz.

I think it went down. We discussed that the other day.

Sanırım düştü. Bunu geçen gün tartışmıştık.

I think it's gone down to about -40 or something like that.

Sanırım -40'a kadar düştü ya da onun gibi bir şey.

Hi, this is Aria.

Merhaba, ben Arya.

40 degrees below zero is very cold.

Sıfırın altında 40 derece çok soğuk.

Sami asks, Do we have any alcohol in the coffee now? Yes.

Sami sorar, Kahvede alkol var mı şimdi? Evet.

My father would always put whisky in

Babam kahveye hep viski koyardı

the coffee, but

ama

we haven't put any alcohol in the coffee.

biz kahveye alkol koymadık.

This is mine. This would be.

Bu benim. Bu olabilir.

I don't know.

We should have done. Probably.

Bilmiyorum.

Yapmalıydık. Muhtemelen.

That's my mince pie. Hmm.

O benim kıymalı turtam. Hmm.

I said get your mouth around it.

Ağzını aç dedim.

Pastry and

Börek ve

inside dried fruit.

içi kuru meyve.

I'm sure people know about mince pies, but

Eminim insanlar kıymalı turtaları biliyordur ama

this will keep me.

bu beni idare eder.

Will you still hold me?

Hala beni tutacak mısın?

Sit and no.

Otur ve hayır.

Hmm. Hmm.

Hmm. Hmm.

So this is a marshmallow.

Yani bu bir marshmallow.

Very soft with chocolate and biscuit.

Çikolata ve bisküvi ile çok yumuşak.

The biscuit is on the bottom.

Bisküvi altta.

It's very nice.

Bu çok hoş.

We've got biscuit on your bottom.

Kıçında bisküvi var.

Oh, the bottom of that.

Ah, işin özü.

Oh, well, they are delicious.

Çok lezzetliler.

All that's missing from this

Bunda eksik olan tek şey

is some hot custard.

biraz sıcak muhallebi.

So last night I had one of these

Dün gece bunlardan bir tane yedim

and I put custard over it and I hated it in the microwave.

ve üzerine muhallebi sürdüm ve mikrodalgada ondan nefret ettim.

But this one's cold.

Ama bu soğuk.

But nevertheless, it's going to keep me warm with the coffee.

Ama yine de, beni kahve ile sıcak tutacak.

I'm hoping that I didn't make that coffee too strong, Mr.

Umarım o kahveyi çok sert yapmamışımdır Bay

Dunkin, because too much caffeine and I get heart palpitations.

Dunkin çünkü çok fazla kafein var ve kalp çarpıntılarım oluyor.

Great.

Harika.

So we don't want to have to call an ambulance, of course, because there aren't any.

Yani ambulans çağırmak istemiyoruz , çünkü ambulans yok.

They're all on strike. No, that doesn't strike today.

Hepsi grevde. Hayır, bu bugün geçerli değil.

But they have been.

Ama oldular.

They have been on strike.

Greve gittiler.

So maybe that they're going to be too busy.

Yani belki de çok meşgul olacaklar.

Mm hmm.

Hmm.

Yes. Christina, we do risk a hypo

Evet. Christina, hipoglisemik bir kriz riskimiz var

hypoglycaemic crisis.

.

You are correct.

Haklısın.

I've raised blood sugar, so we've got to hope that our pancreas

Kan şekerini yükselttim, bu yüzden pankreasımızın yediğimiz

can cope with producing enough insulin

to to cope with this sugar rush

from all these sweet snacks and drinks that were eating.

tüm bu tatlı atıştırmalıklar ve içeceklerden kaynaklanan bu şeker hücumuyla başa çıkmak için yeterli insülin üretmesiyle başa çıkabileceğini ummalıyız .

I'm immune to it, to be honest. I'm immune to sugar.

Dürüst olmak gerekirse, ona karşı bağışıklığım var. Şekere karşı bağışıklığım var.

Sugar has no effect on me anymore.

Şekerin artık üzerimde hiçbir etkisi yok.

He's got the pancreas is bigger than his liver.

Pankreası karaciğerinden büyük.

My pancreas, I have to carry it.

Pankreasım, onu taşımak zorundayım.

And a small bag that I put over my back,

Ve sırtıma koyduğum küçük bir çanta,

my pancreas goes, goes round the back.

pankreasım gidiyor, sırttan dolanıyor.

It's so large.

Çok büyük.

You're a medical curiosity when it comes to sugar.

Şeker söz konusu olduğunda tıbbi bir meraksın.

I know.

Biliyorum.

And that's why that's why when I'm done, when I'm dead, I'm going to be put in

İşte bu yüzden, işim bittiğinde, öldüğümde

lots of little jars for people to look at.

insanların bakması için bir sürü küçük kavanoza konulacağım.

Semi Semi says I am hungry,

Semi Semi karnım acıktı

my mouth is starting to water.

ağzım sulanmaya başladı der.

Do we know?

Biliyormuyuz?

Inspector Barnaby says from Inspector Barnaby.

Müfettiş Barnaby, Müfettiş Barnaby'den diyor.

Well, well here in which when can look at a television programme.

Pekala, burada ne zaman bir televizyon programına bakabilirsin.

It is he is, he is a detective

Öyle, o bir dedektif

and he solves murders in a particular place.

ve belirli bir yerdeki cinayetleri çözüyor.

I'm not, I'm, I'm trying to remember the name of the programme.

Ben değilim, ben programın adını hatırlamaya çalışıyorum.

I think it's Midsomer Murders.

Sanırım Midsomer Cinayetleri.

Is that the name of the TV show Midsomer Murders?

Midsomer Cinayetleri dizisinin adı bu mu?

And I think then the name of the.

Ve sonra adını düşünüyorum.

The name of the character is Inspector

Karakterin adı Müfettiş

Barnaby.

Barnaby.

Like, what are you doing?

Mesela ne yapıyorsun? sende

You've got. It's like a baby you got look after him. Come.

var Ona baktığın bir bebek gibi. Gelmek.

There's a microphone there.

Orada bir mikrofon var.

I was worrying about the microphone, Mr. Duncan.

Mikrofon için endişeleniyordum, Bay Duncan.

Okay, well, when it sounds, it sounds like rubbish.

Tamam, kulağa geldiğinde, kulağa çöp gibi geliyor.

Later.

Daha sonra.

Of course, in England you don't have to worry about putting the rubbish in a bin.

Tabii ki, İngiltere'de çöpü bir çöp kutusuna atma konusunda endişelenmenize gerek yok.

You can just throw it away like that.

Bu şekilde çöpe atabilirsin.

Did you throw it away?

Onu attın mı?

Oh. Oh,

Ah. Ah

yeah.

I'm joking. I'm fine. Okay.

evet.

Şaka yapıyorum. Ben iyiyim. Tamam aşkım.

I'm right.

Haklıyım.

Apparently it is Midsomer Murders.

Görünüşe göre Midsomer Cinayetleri.

I don't know how I knew that because I've never,

Bunu nasıl bildiğimi bilmiyorum çünkü

ever watched that programme.

o programı hiç ama hiç izlemedim.

I don't even know how I know that information.

Bu bilgiyi nasıl bildiğimi bile bilmiyorum.

But do you ever find that sometimes you know things, but you don't know how you know them,

Ama bazen bir şeyleri bildiğini ama onları nasıl bildiğini bilmediğini,

that the information somehow

bilginin bir şekilde

has got into your head, but you don't know how it got there?

kafana girdiğini ama oraya nasıl geldiğini bilmediğini hiç fark ettin mi?

I know that Inspector Barnaby

Müfettiş Barnaby'nin

is from Midsomer Murders, but I've never watched it ever.

Midsomer Murders'tan olduğunu biliyorum ama onu hiç izlemedim.

Giovanni asks about.

Giovanni soruyor.

I'm a tea man, says Beatrice.

Ben bir çaycıyım, diyor Beatrice.

No, Giovanni says. I'm a tea man.

Hayır, diyor Giovanni. Ben bir çaycıyım. Büyük kutularda çay dağıtan

I'd like to find an online shop which delivers big boxes of tea.

bir çevrimiçi mağaza bulmak istiyorum .

Well,

Peki,

try Amazon. Yes.

Amazon'u deneyin. Evet.

Clipper.

Clipper.

Clipper c i PR Clipper

Clipper c i PR Clipper

teas are brilliant, but a whole range of them.

çayları harikadır ama çok çeşitlidir.

They're the ones. Or what's the what's that of the make.

Onlar onlar. Ya da bunun ne işi var?

I have Mr.

Bay

Duncan but Clipper teas look that up

Duncan'ım var ama Clipper çayları buna benziyor

and you will they have a whole range of lovely English teas.

ve çok çeşitli güzel İngiliz çaylarına sahip olacaksınız.

Oh great he's all sorts of different things.

Oh harika, o her türden farklı şey.

Organic. Non-organic.

Organik. organik olmayan

Yes. Well, I think, I think maybe maybe he's on about the actual property.

Evet. Şey, sanırım, belki de gerçek mülk hakkında konuşuyordur.

Different teas like Lady Grey.

Lady Grey gibi farklı çaylar.

Yeah. That, that's what they do.

Evet. Yaptıkları şey bu.

Clipper do all those Earl Grey Darjeeling.

Clipper tüm o Earl Grey Darjeeling'i yapıyor.

Yes. I've picked it up.

Evet. Onu aldım.

Jessica I like Earl Grey and also Assam tea.

Jessica Earl Grey'i ve ayrıca Assam çayını severim.

Indian tea.

Hint çayı.

Yes. Try Amazon obviously.

Evet. Tabii ki Amazon'u deneyin.

But Clipper is good for teas.

Ama Clipper çaylar için iyidir.

And what's that are the make of pukka pukka teas.

Peki pukka pukka çaylarının yapılışı nedir?

P p you k k a I think.

P p sen k k a sanırım.

But to be honest that's not that's not property though is that's herbal it.

Ama dürüst olmak gerekirse, bu mülk değil, bitkiseldir.

They do but they do do properties as well.

Yaparlar ama mülkleri de yaparlar.

Herbal tea is horrible but you can get anything on Amazon can't you.

Bitki çayı korkunç ama Amazon'dan her şeyi alabilirsin, değil mi?

If you are.

Eğer sen.

I mean who needs the high street anymore

Artık caddeye kimin ihtiyacı var

when you can, when you can get everything in the name of the pigeons are going crazy.

derken, her şeyi alabildiğin zaman güvercinler çıldırıyor adına.

Oh no, it's the crows.

Oh hayır, bunlar kargalar.

The crows are flying over the rafters.

Kargalar kirişlerin üzerinden uçuyor.

Mr. Duncan, I have to be there after Mr.

Bay Duncan, Bay Steve'in kıymalı turtasından sonra orada olmam gerekiyor

Steve's mince pie. Probably.

. Muhtemelen.

They're probably seen as eating they're probably are lurking around, hoping that will throw in some crumbs.

Muhtemelen yemek yerken görülüyorlar, muhtemelen biraz kırıntı atacağını umarak ortalıkta dolanıyorlar.

There are pigeons flying everywhere.

Her yerde uçan güvercinler var.

I would picture a football and a dog.

Bir futbol topu ve bir köpek hayal ederdim.

I've never seen that before.

Bunu daha önce hiç görmedim.

Yes, that's exciting. Steve.

Evet, bu heyecan verici. Steve.

Yeah, yeah.

Evet evet.

Dogs.

Köpekler

Yes, it's everyone's everyone's got, everyone's got dogs.

Evet, herkesin herkesin, herkesin köpeği var.

Everyone has dogs nowadays.

Günümüzde herkesin köpeği var.

Rosie Yes.

Clipper is a, is a, is a brand of tea

Rosie Evet.

Clipper bir çay markasıdır

and pukka is a brand of tea. Yes.

ve pukka bir çay markasıdır. Evet.

But I don't know whether you can get Clipper in other countries.

Ama Clipper'ı başka ülkelerde bulabilir misin bilmiyorum .

Well I think I think a lot of these teas are sold all around the world. Yes.

Sanırım bu çayların çoğu tüm dünyada satılıyor. Evet.

As tea often is.

Çayın çoğu zaman olduğu gibi.

That's right.

Bu doğru.

There's a as a tea emporium in Ironbridge. Hmm.

Ironbridge'de bir çay dükkanı var. Hmm.

A tea emporium.

Bir çay dükkanı.

And they sell so many types of tea.

Ve çok fazla çay türü satıyorlar.

Some of them I've never heard of. Yes.

Bazılarını hiç duymadım. Evet.

So you go into this tea emporium and there are just

Yani bu çay pazarına giriyorsunuz ve

shout rack after rack of different types of teas. Hmm.

farklı çay türlerinden oluşan raflardan sonra raflar var. Hmm.

So? So.

So an emporium is an old fashioned word for shop.

Bu yüzden? Bu yüzden.

Yani bir mağaza, dükkan için eski moda bir kelimedir.

A place where things are gathered and sold.

Eşyaların toplanıp satıldığı yer.

Please ask us any questions you like and we will attempt to

Lütfen bize istediğiniz herhangi bir soruyu sorun ve

to answer them if we can see the live chat.

canlı sohbeti görebilirsek yanıtlamaya çalışacağız.

There we go. I've got to be careful what I stab at. Swipe.

Oraya gidiyoruz. Neyi bıçakladığıma dikkat etmeliyim. Tokatlamak.

Don't tap, swipe, Don't tap, swipe, don't tap.

Dokunma, kaydır, Dokunma, kaydır, dokunma.

So semi.

Yani yarı.

Yes tea.

evet çay

I prefer tea with milk.

Sütlü çayı tercih ederim.

Most people in the UK would have tea with milk.

İngiltere'deki çoğu insan sütlü çay içerdi.

Of course there is controversy as to whether you put the milk in first or whether you put the tea in.

Sütü önce mi koyarsınız yoksa çayı mı

You put the milk into the tea after you've poured the tea

or you put the milk in before no one puts the milk in before.

koyarsınız tartışılır tabi. .

It's disgusting.

İğrenç.

I always do, but

Her zaman yaparım, ancak Birleşik

there's always controversy about that in the UK.

Krallık'ta bununla ilgili her zaman tartışmalar olur.

It's supposed to be posher, I think if you put the milk in afterwards.

Sütü sonradan koyarsan daha şık olur bence.

Okay. I think is the general consensus.

Tamam aşkım. Genel kanı sanırım.

If you put the milk in first, people say, Oh, I'm common,

Önce sütü koyarsanız, insanlar derler ki, ben sıradan biriyim

but if you put the milk in afterwards, then you're seen as sophisticated

ama sütü sonradan koyarsanız, o zaman sofistike

and aristocratic and upper class.

, aristokrat ve üst sınıf olarak görülürsünüz.

Very nice.

Çok güzel.

So for those who've just joined us. Hello, welcome.

Yani aramıza yeni katılanlar için. Merhaba hoşgeldin.

It's Boxing Day, everyone, and it doesn't mean I'm going to box Mr.

Bugün Noel'in ertesi günü ve bu, Bay

Duncan's face.

Duncan'ın suratına yumruk atacağım anlamına gelmiyor.

Boxing Day has arrived the day after Christmas and we are here

Noel'in ertesi günü Noel'in ertesi günü geldi ve biz burada,

live in much Wenlock, the place where we live.

yaşadığımız yer olan Wenlock'ta yaşıyoruz.

Tea with men's. What's that?

Erkeklerle çay. Bu da ne?

Tea with men's.

Erkeklerle çay.

Please tell us what that means.

Lütfen bize bunun ne anlama geldiğini söyleyin.

Never heard of that before.

Bunu daha önce hiç duymamıştım.

The Christmas lights are here, as you can see.

Gördüğünüz gibi Noel ışıkları burada.

But they're not armed.

Ama silahlı değiller.

No, not even the Not even the Christmas tree.

Hayır, Noel ağacı bile değil.

So the Christmas tree is just over there and they haven't even put the lights on.

Noel ağacı hemen şurada ve ışıkları bile yakmamışlar. Bizim

They haven't You would have thought

that they would have because they knew we were coming.

geleceğimizi bildikleri için yapacaklarını düşünürdünüz.

So you would have thought.

Yani düşünecektin.

I would have thought that the people in much Wenlock

Wenlock'taki insanların geleceğimizi bildikleri için

would have put the lights on for us because they knew we were coming.

ışıkları bizim için yakacaklarını düşünürdüm .

Abdulkadir is watching chess

Abdulkadir satranç izliyor

and also got one eye on the chess from one eye on us.

ve bir gözü de satranca, bir gözü bizde.

Chess?

Satranç?

Uh, what chess championship?

Hangi satranç şampiyonası?

You've you a you're obviously very clever.

Belli ki çok zekisin.

Um, what TV Watching.

Um, ne TV izlemek.

Watching chess makes you clever.

Satranç izlemek sizi zeki yapar.

Mario says tea is very expensive in Poland.

Mario, Polonya'da çayın çok pahalı olduğunu söylüyor.

So if I watch open heart surgery, does that make me a surgeon?

Peki açık kalp ameliyatı izlersem bu beni cerrah yapar mı?

I'm leaving the English and Esperanto

using video and Duolingo.

Video ve Duolingo kullanarak İngilizce ve Esperanto'yu bırakıyorum.

Duolingo is a very good company.

Duolingo çok iyi bir şirkettir. İngilizce öğrenmek için

They do a lot of very good software and a lot of good programs for learning English.

pek çok çok iyi yazılım ve pek çok iyi program yapıyorlar.

Yes. Good one.

Evet. İyi bir.

I would say that if you want some British tea,

Biraz İngiliz çayı istiyorsanız,

then come over from Poland and visitors.

o zaman Polonya'dan ve ziyaretçilerden gelin derim.

You can bring tonic with you as well as he's over there at the moment.

Tonik şu anda orada olduğu için yanında getirebilirsin.

And then you can buy all the cheap tea you like and take it all back with you.

Ve sonra sevdiğiniz tüm ucuz çayları satın alabilir ve hepsini yanınıza alabilirsiniz. Polonya'ya çay getirme konusunda

I don't know if there's any customs restrictions on bringing tea back into Poland,

herhangi bir gümrük kısıtlaması var mı bilmiyorum

but maybe it's treated like cigarettes.

ama belki de sigara gibi muamele görüyor.

Maybe there's a limit.

Belki bir sınır vardır.

We could send you some, of course.

Elbette biraz gönderebiliriz.

Cigarettes and tea. Hmm.

Sigara ve çay. Hmm.

There must be companies in the UK that you can buy tea off and they will send it to you.

İngiltere'de mutlaka çay satın alabileceğiniz ve size gönderecekleri şirketler vardır.

I would have a look on Amazon or somewhere like that. Yes.

Amazon ya da ona benzer bir yere bakardım. Evet.

So the place to go is Amazon.

Yani gidilecek yer Amazon.

Look up booker t p u k k a clipper or

Booker'a bak t p u k k bir kesme makinesi mi yoksa

clipper tea?

kesme çayı mı?

See what happens.

Ne olduğunu görün.

Tea with Amber.

Amber ile çay.

I don't know what Amber is.

Amber'in ne olduğunu bilmiyorum.

Tea with Amber.

Amber ile çay.

It's not that kind of.

O tür değil.

What is Amber, Please tell us what Amber is.

Amber nedir, Lütfen bize Amber'in ne olduğunu söyleyin.

Xavier says I prefer coffee to tea.

Xavier kahveyi çaya tercih ettiğimi söylüyor.

Yes, some people do.

Evet, bazı insanlar yapar.

Coffee is becoming very popular in the UK, I think.

Sanırım kahve İngiltere'de çok popüler hale geliyor.

I think that might be a fan of ours.

Sanırım bu bizim bir hayranımız olabilir.

If you went if you were to go back to when we grew up in the sort of seventies,

Eğer gittiyseniz yetmişlerde büyüdüğümüz yıllara geri dönecek olursanız,

not many people drink coffee then, but I think the latest statistics

o zamanlar pek çok insan kahve içmezdi, ama sanırım son istatistikler İngiltere'de şu anda çaydan

are showing that more people drink coffee now in the UK than tea. Hmm.

çok insanın kahve içtiğini gösteriyor . Hmm.

So yes, it's probably only because it's seen as

Yani evet, muhtemelen sadece

coffee in the UK is seen as sort of

Birleşik Krallık'ta kahvenin

is seen as more modern than sort of with it.

onunla olduğundan daha modern olarak görülmesinden kaynaklanıyor.

If you drink coffee, if you drink tea.

Kahve içersen, çay içersen.

Now people think you're very old fashioned.

Artık insanlar senin çok eski kafalı olduğunu düşünüyor.

So if you want to seem sort of up to date and with it in modern, you drink coffee.

Yani, biraz güncel ve modern görünmek istiyorsanız, kahve içersiniz.

And I think I think genuinely speaking tea is seen as slightly more sophisticated coffee.

Ve bence gerçekten çayın biraz daha sofistike bir kahve olarak görüldüğünü düşünüyorum.

You, me, No tea. Take.

Sen, ben, Çay yok. Almak.

You have high tea in the afternoon with a cake, a cream cake and a cup tea around here

Öğleden sonra ikindi çayı, kek, kremalı pasta ve bir fincan çay içersiniz, buralarda

they always serve tea and cakes in the afternoon so I think it's.

her zaman öğleden sonra çay ve kek servis ederler, bence öyle.

But coffee has become a place to be seen.

Ama kahve görülmesi gereken bir yer haline geldi.

So the coffee shop.

Yani kahve dükkanı.

So people go to the coffee shops, young people, because they like to be seen, young people

Yani insanlar kafelere gidiyor, gençler, görülmekten hoşlandıkları için, gençler

and people that want to seem like they're still young and youthful or I guess like us.

ve hala genç ve gençmiş gibi görünmek isteyenler ya da sanırım bizim gibiler.

Of course I like one.

Tabii ki birini seviyorum.

I like coffee.

Kahveyi severim.

I like one cup of coffee a day and one cup of tea and everything in moderation

Günde bir fincan kahveyi ve bir fincan çayı ve her şeyi ölçülü severim

and I have to say we are getting a lot of mileage out of tea and coffee.

ve çay ve kahveden çok yol kat ettiğimizi söylemeliyim.

Yes, Indian tea?

Evet, Hint çayı?

Yes. Indian tea is

Evet. Hint çayı

is different.

It's slightly different to British tea in that it tends to be

farklıdır.

İngiliz çayından biraz farklıdır, çünkü

have more sort of aromatic spices in it,

içinde kakule gibi daha fazla aromatik baharat

sort of like cardamom and things like that.

ve bunun gibi şeyler vardır.

So you've got the tea leaves and then they add things like

Çay yapraklarını aldınız ve sonra

cardamom and warm spices and lots of milk and sugar.

kakule, sıcak baharatlar ve bolca süt ve şeker gibi şeyler eklediler. Bu

So it's quite different to British tea,

nedenle,

which tends to be taken without sugar and just with a little bit of milk.

şekersiz ve sadece biraz sütle alınan İngiliz çayından oldukça farklıdır.

Yes. Well, we often think of the traditional place where.

Evet. Pekala, genellikle geleneksel yeri düşünürüz.

Tea was grown originally. Is India, of course.

Çay başlangıçta yetiştirildi. Tabii ki Hindistan.

Oh, I think that's is that the explanation there with the amber?

Oh, sanırım kehribarla ilgili açıklama bu mu?

Amber is a hard, clear yellow brown substance

Kehribar, takı veya süs eşyası yapımında kullanılan sert, berrak sarı kahverengi bir maddedir

used for making jewellery or ornament.

.

Oh, okay.

Tamam.

Does does it come from maybe it refers to the colour, maybe it's the colour.

Nereden geliyor, belki rengi ifade ediyor, belki de rengi.

Yes. Yes.

Evet. Evet.

Amber tea might actually be the colour.

Kehribar çayı aslında renk olabilir.

So certain types of herbal tea do

Bu nedenle, bazı bitki çaylarının

have an amber shade or the colour is very similar to amber.

kehribar rengi vardır veya rengi kehribara çok benzer.

So maybe it means that maybe the colour. Yes.

Yani belki de bu, belki de renk anlamına gelir. Evet.

Tea is often described as the colour of amber, so it's a sort of brownish orange colour.

Çay genellikle kehribar rengi olarak tanımlanır, bu nedenle bir tür kahverengimsi turuncu renktir.

I think amber comes from the lights.

Sanırım kehribar ışıklardan geliyor. Daha yeni

Just came on though.

geldim ama

The Christmas lights have just come on.

Noel ışıkları az önce yandı.

They're listening to us.

Bizi dinliyorlar.

I think Amber comes from, um.

Sanırım Amber, um.

Isn't it the sap from a tree or a plant?

Bir ağacın veya bir bitkinin özsuyu değil mi?

The lights are on.

Işıklar açık.

The Christmas lights have just come on. Wow. It's.

Noel ışıkları az önce yandı. Vay. Onun.

It's almost as if they. They knew.

Sanki onlar gibi. Biliyorlardı.

I wonder what time it is, Mr.

Saatin kaç olduğunu merak ediyorum, Bay

Duncan. Yes, sir.

Duncan. Evet efendim.

Maybe the tea with Amber.

Belki Amber'la çay.

I don't know whether you could, but I think Amber comes from

Yapabilir misin bilmiyorum ama bence Amber

a tree.

bir ağaçtan geliyor.

I think it's the sap from a tree that sort of sets into

Sanırım

into this sort of golden brown, a yellowy colour, I think.

bu tür bir altın kahverengiye, sarımsı bir renge dönüşen bir ağacın özsuyu .

Well, that's what animals and insects from thousands of years

İşte binlerce yıl

ago, millions of years ago, have been trapped in.

öncesinden, milyonlarca yıl öncesinden hayvanların ve böceklerin tuzağa düştüğü şey buydu.

Haven't you ever seen Jurassic Park or comes from the sea?

Jurassic Park'ı ya da denizden gelenleri hiç görmediniz mi?

It's not the colour. It comes from the sea.

Renk değil. Denizden geliyor.

Well, I like to try that.

Bunu denemeyi seviyorum.

Uh, still don't quite know what it is, though.

Uh, yine de ne olduğunu tam olarak bilmiyorum.

Still not quite there.

Hala tam orada değil.

Have we got any Italian products which you'd like to buys

as Giovani consume in your daily life?

Giovani'nin günlük hayatınızda tükettiği gibi almak istediğiniz İtalyan ürünleri var mı?

Um, well, Italian coffee.

Şey, İtalyan kahvesi.

We would buy certain biscuits.

Bazı bisküviler alırdık.

He comes from Italy.

İtalya'dan geliyor.

I don't think we have Italian coffee. They do.

İtalyan kahvemiz olduğunu sanmıyorum. Onlar yapar.

I thought ours comes from Colombia.

Bizimkinin Kolombiya'dan geldiğini sanıyordum.

Probably the ones we the one we like is Colombian coffee.

Muhtemelen sevdiğimiz Kolombiya kahvesidir.

We don't really, do we?

Gerçekten yapmıyoruz, değil mi?

Italian products, Italy, Italian products are known

İtalyan ürünleri, İtalya, İtalyan ürünleri

for sort of their fashion in the UK, not so much for food or drink.

İngiltere'de bir nevi modası ile bilinir, yiyecek içecekten çok.

Italian coffee is quite popular, but normally people think Italy.

İtalyan kahvesi oldukça popülerdir, ancak normalde insanlar İtalya'yı düşünür.

In the UK they think of high fashion clothes don't they?

Birleşik Krallık'ta yüksek moda kıyafetleri düşünüyorlar, değil mi?

Well, as Italian food there is just Italian cheese, Italian cuisine, pizza,

Peki, İtalyan yemeği olarak sadece İtalyan peyniri, İtalyan mutfağı, pizza,

Italian restaurants.

İtalyan restoranları var.

Yes, lots of Italians.

We often think of the style of food. So.

Evet, bir sürü İtalyan.

Genellikle yemek tarzını düşünürüz. Bu yüzden.

So when we talk about food here, we often talk about the style of food, don't we,

Yani burada yemekten bahsettiğimizde, genellikle ürünün kendisinden çok yemeğin tarzından bahsediyoruz, değil mi?

rather than the produce itself.

Yeah.

So Italian food we often see as the style, the type of cooking

Evet.

Bu yüzden İtalyan yemeklerini sık sık stil, pişirme türü

or the type of ingredients used French cooking,

veya kullanılan malzemelerin türü olarak görüyoruz. Fransız mutfağı,

things like that are of course, is very popular here.

bunun gibi şeyler elbette burada çok popüler.

And pasta, uh, people will buy pasta linguine.

Ve makarna, uh, insanlar makarna linguine alacak.

Yeah, people will buy pasta and make

Evet, insanlar makarna alıp

normally dried pasta and boil it in water and make a nice pasta.

normal kuru makarna yapacaklar ve suda kaynatıp güzel bir makarna yapacaklar.

We use we quite often have that.

Bunu oldukça sık kullanırız.

So, yes, we do have Italian food

Yani, evet,

here for in terms of pasta, pizza, that sort of thing.

burada makarna, pizza gibi şeyler için İtalyan yemeğimiz var.

That's nice.

The sun is is not behind me, but it's actually in front of us.

Bu güzel.

Güneş arkamda değil ama aslında önümüzde.

But it's reflecting from the window behind us.

Ama arkamızdaki pencereden yansıyor.

So it looks as if I'm in the sunlight, but I'm not.

Yani gün ışığındaymışım gibi görünüyor ama değilim.

It's actually being reflected from the windows behind us. Yes.

Aslında arkamızdaki pencerelerden yansıyor . Evet.

Francesca, Italian coffee is very strong,

Francesca, İtalyan kahvesi çok sert

and I think you have small,

ve bence sende

small amounts of it, almost like an espresso.

az miktarda var, neredeyse bir espresso gibi.

And it's very, very strong. Yes.

Ve çok, çok güçlü. Evet.

Um, probably wouldn't be to our taste,

Um, muhtemelen bizim damak tadımıza uymaz,

but it's just what you're used to, isn't it?

ama bu senin alışık olduğun şey, değil mi?

That's a that's a lot of information.

Bu çok fazla bilgi demek.

You get a bit coldness.

Biraz soğuyorsun.

I can I can tell you now, if you watch this again later, you will get so much information,

Size şimdi söyleyebilirim, bunu daha sonra tekrar izlerseniz çok fazla bilgi alacaksınız,

more information than your brain can hold.

beyninizin tutabileceğinden daha fazla bilgi.

I think so.

Bence de.

So I think we will be going in a few moments.

Bu yüzden birkaç dakika içinde gideceğimizi düşünüyorum.

Okay. Mr.

Tamam aşkım. Bay

Drink, two reasons.

Drink, iki neden.

The sun is going down.

Güneş batıyor.

As you can see, it is now reflecting from the window behind us.

Gördüğünüz gibi artık arkamızdaki pencereden yansıyor.

Also, I'm a little bit cold.

Ayrıca biraz üşüyorum.

Latté espresso. Cappuccino. Yes.

Latte espresso. Cappuccino. Evet. Kahve ile ilişkilendirilen

Are all Italian phrases that are associated with coffee?

tüm İtalyanca ifadeler mi ?

Yes. Turkish coffee. Palmira.

Evet. Türk kahvesi. Palmira.

That's very strong as well.

Bu da çok güçlü.

I have tried.

Denedim.

Yes, we did try Turkish coffee semi when we were in Turkey.

Evet, Türkiye'deyken Türk kahvesini denedik .

That is. It's almost like like oil.

Yani. Neredeyse yağ gibi.

It's very, very strong. It's very thick. Very strong.

Çok, çok güçlü. Çok kalın. Çok güçlü.

But we had that.

Ama buna sahiptik.

We were invited by quite a few people.

Birkaç kişi tarafından davet edildik. Türkiye'de Fisher adında

We were walking around a beautiful place called Fisher in Turkey,

güzel bir yerde dolaşıyorduk

and two or three of the shop

ve dükkan sahiplerinden iki veya üçü

owners actually invited us in

bizi

to take coffee and also some tea as well.

kahve ve ayrıca biraz çay içmeye davet etti.

Very nice, very hospitable.

Çok güzel, çok misafirperver. Türkiye hakkında

That's one of the things always remember about Turkey is the people are very hospitable.

her zaman hatırlanan şeylerden biri de insanların çok misafirperver olmasıdır.

Giovanni says that there was a sign

Giovanni, Noel ağacının arkasında bir tabela olduğunu

behind the Christmas tree

and they'd like to know what that is.

ve bunun ne olduğunu bilmek istediklerini söylüyor.

Restrictor in Italy, strong coffee.

İtalya'da kısıtlayıcı, güçlü kahve.

I think it was that maybe that.

Sanırım buydu belki de buydu.

So when you were standing over here, the living room,

Yani sen burada, oturma odasında dururken

I think that there was no no, because you can't see it.

hayır diye bir şey olmadığını düşünüyorum çünkü göremiyorsun.

The only sign you can see is the telephone box.

Görebileceğiniz tek işaret telefon kulübesidir.

So there is a telephone box there.

Yani orada bir telefon kulübesi var.

Is it the telephone box?

Telefon kulübesi mi?

Because that's the only writing that exists.

Çünkü var olan tek yazı bu.

That sign didn't know it.

O işaret bunu bilmiyordu.

No, it's not there.

Hayır, orada değil.

You can't see it.

Göremezsin.

It's too far over there.

Orası çok uzak.

Oh, okay.

Tamam.

I think it was actually the telephone box.

Sanırım aslında telefon kulübesiydi.

Oh, right.

Ah, doğru.

Yes, telephone box rather than a sign.

Evet, bir işaret yerine telefon kulübesi.

Not that anyone uses them anymore.

Artık kimse onları kullanmıyor.

So are we going to stay on for the full hour?

Yani tam bir saat boyunca burada mı kalacağız?

I think we will go in a moment.

Sanırım birazdan gideceğiz.

And yes, that is the one

Ve evet,

Steve was pointing, but that's impossible because I didn't turn it that far round.

Steve'in işaret ettiği buydu, ama bu imkansız çünkü ben o kadar uzağa çevirmedim. Hadi bir tane

Let's have another go

daha

do it.

yapalım. O

Was it that one?

muydu?

Yes. Well, it's it's just talking about the weather.

Evet. Şey, sadece hava durumundan bahsediyor.

We can't show it because it's too far away. Unfortunately.

Uzak olduğu için gösteremiyoruz. Maalesef.

It just says it's just talking about the place where we are.

Sadece bulunduğumuz yer hakkında konuştuğunu söylüyor .

The the the town square,

Kasaba meydanı,

the history of the square

meydanın tarihi

unfortunately, we can't move the camera around that far.

ne yazık ki kamerayı o kadar uzağa hareket ettiremiyoruz.

I'm sorry.

Üzgünüm.

Yes. It's just giving you information

Evet. Sadece size,

about telling you that you're standing in much Wenlock Town Square.

Wenlock Kasaba Meydanı'nda durduğunuzu söylemekle ilgili bilgi veriyor. Yaz aylarında

It's worth mentioning that we get loads of tourists here

buraya bir sürü turist geldiğimizi belirtmekte fayda var

during the summer, so there are lots of things around, lots of signs

, bu yüzden etrafta pek çok şey var, size daha önce gösterdiğim müze de

giving information about this local area, including the

dahil olmak üzere bu yerel bölge hakkında bilgi veren birçok tabela var

the museum over there that I showed you earlier.

.

Uh, yes.

Evet.

The White House says, Christina, that is the museum.

Beyaz Saray, Christina, orası müze diyor.

That's the museum.

Müze orası.

And yes, sir. Yes.

Ve evet, efendim. Evet. Size

It's telling you about the fact that this town goes back hundreds of years.

bu kasabanın yüzlerce yıl öncesine dayandığını anlatıyor.

So, yes, there are lots of information points,

Yani, evet, pek çok bilgi noktası var ve

a lot of them concerned with the with the Olympic Games, of course.

bunların çoğu elbette Olimpiyat Oyunları ile ilgili.

Yes. The place where the inspiration

Evet.

for the modern Olympic Games began by Louis.

Modern Olimpiyat Oyunları için ilhamın Louis tarafından başladığı yer.

Lovely to have you here.

Burada olman çok güzel.

Thank you, Louis, for joining us.

Bize katıldığın için teşekkürler Louis.

Enjoy the rest of your Boxing Day, I suppose.

Sanırım, Boxing Day'inizin geri kalanının tadını çıkarın.

Before you go, Louis, can we just say this is the last

Gitmeden önce Louis, bunun 2022'nin son canlı yayını olduğunu söyleyebilir miyiz

live stream

of 2022?

?

It's the last one.

Bu sonuncusu.

The next time you will see is.

Bir dahaki sefere göreceksiniz. Yıl

Is in 2023.

2023.

We are back with you next Sunday.

Önümüzdeki Pazar yeniden sizlerleyiz.

Of course, it is the 1st of January.

Tabii ki, 1 Ocak.

A brand new year is beginning next Sunday.

Önümüzdeki Pazar günü yepyeni bir yıl başlıyor.

So this is the last final

Bu,

live stream for a few days.

birkaç günlük son canlı yayın.

We are taking a well-deserved rest

over the next two or three days.

Önümüzdeki 2-3 gün hak ettiğimiz dinlenmeyi yapıyoruz.

And we will be back with you on Sunday, next Sunday,

Ve önümüzdeki Pazar,

the 1st of January, New Year's Day,

1 Ocak Yılbaşı, Yeni Yıl Pazar günü yeniden sizlerle olacağız

New he his day next Sunday.

.

Did you Francesca says, did you have to pay a tax for standing there?

Francesca, orada durduğun için vergi ödemen gerektiğini mi söyledi?

Well, no, no, I think you don't have to do that because it's a public space.

Şey, hayır, hayır, bence bunu yapmak zorunda değilsin çünkü burası bir kamusal alan.

A public space.

Bir kamusal alan.

So, no, you don't have to actually pay any money to stand here.

Yani, hayır, aslında burada durmak için herhangi bir para ödemenize gerek yok.

No, this is a free place.

Hayır, burası ücretsiz bir yer.

As long as you don't upset anybody and cause cause a commotion

Yeter ki kimseyi üzmeyin, ortalığı karıştırmayın

or then you don't sort of trip people up.

ya da insanlara çelme takmayın.

Can I just say how lovely the light is?

Işığın ne kadar güzel olduğunu söyleyebilir miyim?

Can you see? Isn't it? This

Görebiliyor musun? değil mi Bu

light is reflecting behind us.

ışık arkamızdan yansıyor.

It looks like the sun is next to is, but it isn't.

Güneş yanında gibi görünüyor, ama değil.

It's actually the light look coming from that window that.

Aslında o pencereden gelen ışık görüntüsü .

Can I just point out it is So there there is

Sadece işaret edebilir miyim, yani

the sunlight reflecting back.

geri yansıyan güneş ışığı var.

It's not amazing.

Bu harika değil.

It almost looks like we're in the sunlight.

Neredeyse güneş ışığındaymışız gibi görünüyor.

The sun is shining wherever we go. Mr. Duncan.

Güneş nereye gidersek gidelim parlıyor. Bay Duncan. Bu

It is. It is. It is true. Certainly.

. Bu. Bu doğru. Kesinlikle.

That is not beautiful.

Bu güzel değil.

It's not beautiful. Beautiful setting.

güzel değil Güzel ortam.

Thank you for your very pleasant company as well, Christina.

Çok hoş arkadaşlığın için de teşekkür ederim , Christina.

Everybody here on the live stream, we are going

Herkes canlı yayında, gidiyoruz Noel döneminde

we've had three days, three very busy days over the Christmas period.

üç gün, çok yoğun üç gün geçirdik.

And we will see you on the 1st of January.

Ve 1 Ocak'ta görüşürüz.

So there are no more live streams this week

Yani bu hafta

and no more live streams this year.

ve bu yıl başka canlı yayın yok.

This is the last one.

Bu sonuncusu.

So all I can say is thank you very much for joining us.

Söyleyebileceğim tek şey, bize katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Over the past three days, it's been a very good fun.

Son üç gün çok eğlenceli geçti.

It's been rather interesting and a little exhausting.

Oldukça ilginç ve biraz yorucuydu.

But may

Ama

I take this opportunity to wish you a happy New Year?

bu fırsatı size mutlu bir Yeni Yıl dilemek için kullanabilir miyim?

I hope you enjoy the rest of your Christmas celebrations

if you are celebrating and anything you want to say. Mr.

Kutluyorsanız ve söylemek istediğiniz herhangi bir şey varsa, umarım Noel kutlamalarınızın geri kalanından keyif alırsınız. Bay

Steve No, I just want to say it's been it's been lovely to share

Steve Hayır, sadece

the last three days with you all and to read your lovely comments

son üç günü sizlerle paylaşmak ve güzel yorumlarınızı okumak

and to to know that you appreciate what Mr.

ve Bay

Duncan does in terms of teaching English.

Duncan'ın İngilizce öğretmek açısından yaptıklarını takdir ettiğinizi bilmek çok güzel olduğunu söylemek istiyorum.

And I suppose the only thing left to say

Ve sanırım söylenecek tek şey

is to wish people a happy New Year.

insanlara mutlu bir yeni yıl dilemek.

Yes, I hope the beginning of the New Year is a nice one

Evet, umarım yeni yılın başlangıcı güzel olur

and I hope it's a little better than this one

ve umarım hepimiz için bundan biraz daha iyi olur,

has been for all of us, onwards and upwards.

sonrası ve sonrası.

So, yes, happy New Year to everybody.

Evet, herkese mutlu yıllar.

And some of you will by the time we come on board,

Ve biz aramıza katılana kadar bazılarınız anlayacak, Pazar günü canlı yayına geçtiğimizde

it probably won't be New Year in some countries when we go live on Sunday.

muhtemelen bazı ülkelerde Yeni Yıl olmayacak .

Yes, it's name of the year. That's it. Yeah.

Evet, yılın adı. Bu kadar. Evet.

But for those of you who will join us after

Ama gece yarısından sonra bize katılacak olanlarınız için

midnight, your own time, then Happy New Year.

, kendi zamanınız, ardından Yeni Yılınız Kutlu Olsun.

But we can wish Happy New Year on Sunday. Okay.

Ancak Pazar günü Mutlu Yıllar dileyebiliriz. Tamam aşkım.

We will be we will be here on Sunday,

Pazar günü burada,

not here in the town square, but in the studio.

kasaba meydanında değil, stüdyoda olacağız.

So on Sunday, that's the next live stream.

Yani Pazar günü, bu bir sonraki canlı yayın.

Sunday, the 1st of January 2023.

1 Ocak 2023 Pazar. O

See you then. This is Mr. Duncan and Mr.

zaman görüşmek üzere. Bay Duncan ve Bay

Steve saying thank you for joining us today and also for the past two days as well.

Steve, bugün ve ayrıca son iki gündür bize katıldığınız için teşekkür ediyorlar.

Have a super duper time. See you next Sunday.

Süper bir zaman geçirin. Gelecek Pazar görüşürüz.

And of course, until the next time we meet here, you know what's coming next.

Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar, sonra ne olacağını biliyorsun.

Yes, you do.

Evet yaparsın.

You you

Siz

enjoy the rest of your Christmas and of course...

Noel'inizin geri kalanında eğlenin ve tabii ki...

ta ta for now.

şimdilik ta ta.