"MAY the FIRST be with YOU" / English Addict LIVE chat & Learning / Sunday 1st MAY 2022

And there it is, the view outside today.

Ve işte, bugün dışarıdaki manzara.

It is a gloomy day.

Bu kasvetli bir gün.

It is misty, murky, wet.

Sisli, bulanık, ıslak.

We've had a lot of rain over the past 12 hours.

Son 12 saatte çok yağmur yağdı.

And I suppose

Ve sanırım

the best place to be today is in the studio.

bugün olmak için en iyi yer stüdyo.

Which is where I am right now.

Şu anda bulunduğum yer.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

Welcome. Here we go again.

Hoş geldin. Yine başlıyoruz.

Yes. It's another English addict coming to you live and direct

Evet. İngilizcenin doğum yeri olan İngiltere'den canlı ve doğrudan size gelen başka bir İngiliz bağımlısı

from the birthplace of the English language,

which is England.

.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr. Duncan in England. How are you today?

Ben İngiltere'den Bay Duncan. Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay? I hope so.

? Umarım. Mutlu

Are you happy?

musun?

I really hope you are feeling happy today.

Umarım bugün gerçekten mutlu hissediyorsundur.

Here we go.

İşte başlıyoruz. Tekrar geri

We are back again.

döndük.

Once more.

Bir kez daha.

And it's.

Ve Onun.

It's a special day today.

Bugün özel bir gün.

Do you know why?

Neden biliyor musun?

Very special. Well, first of all, we're here together.

Çok özel. Her şeyden önce, burada beraberiz.

That is always a special thing, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, bu her zaman özel bir şeydir.

And, of course, we have a brand new month as well.

Ve tabii ki yepyeni bir aya da sahibiz.

A new month has arrived.

Yeni bir ay geldi.

Hello to the new month. Here we go.

Yeni aya merhaba. İşte başlıyoruz.

Say goodbye to four and say hello to five.

Dörde veda edin ve beşe merhaba deyin. Bugün

It is

the 1st of May, and I hope you are having a good May Day.

1 Mayıs ve umarım iyi bir 1 Mayıs geçiriyorsunuzdur.

So far, we will be talking about

Şimdiye kadar

the reason why people get very excited by Mayday.

1 Mayıs ile insanların neden bu kadar heyecanlandığını konuşacağız.

A little bit later on.

Biraz sonra.

But first of all, I should introduce myself.

Ama her şeyden önce kendimi tanıtmalıyım.

My name is Duncan.

Benim adım Duncan. Ben

I'm Duncan.

Duncan'ım.

That's my name.

Bu benim adım.

What's yours?

Seninki nedir?

And I like English.

Ve İngilizceyi severim. Ben de

You might say that I am one of those.

onlardan biriyim diyebilirsiniz.

One of those up there.

Oradakilerden biri.

I am an English addict.

Ben bir İngiliz bağımlısıyım.

I like English so much.

İngilizceyi çok seviyorum.

I am hoping one day I will be able to marry all of the words.

Umarım bir gün tüm kelimelerle evlenebilirim.

I want to walk down the aisle of the church

Kilisenin koridorunda

holding on to my dictionary.

sözlüğüme tutunarak yürümek istiyorum.

And we can spend forever

Ve sonsuza kadar

together.

birlikte geçirebiliriz.

And I can go through all of those lovely words every night.

Ve o güzel sözlerin hepsini her gece tekrarlayabilirim.

We can play around as I flick

all of those pages of the dictionary.

Sözlüğün tüm bu sayfalarını kaydırırken oynayabiliriz.

And I learn maybe

Ve belki

a new word, maybe a word that I've never heard of before.

yeni bir kelime öğreniyorum, belki daha önce hiç duymadığım bir kelime.

It is possible.

Bu mümkün.

You might not believe this, but it is possible.

Buna inanmayabilirsin ama bu mümkün.

Even if you are a native English speaker

Ana diliniz İngilizce olsa bile, daha önce hiç duymadığınız

to learn an English word that you've never heard of before.

bir İngilizce kelimeyi öğrenin .

And it happens all the time.

Ve her zaman olur.

I often discover words

that I did not know existed in the past.

Geçmişte var olduğunu bilmediğim sözcükleri sık sık keşfederim.

It's true

Bu doğru

A good example, I suppose, is furlough.

Sanırım iyi bir örnek izin.

Furlough.

İzin.

So if you are allowed to take time off work, if it has been approved

Dolayısıyla, işten izin almanıza izin verilirse, onaylandıysa

and maybe you will still receive some sort of payment.

ve belki yine de bir tür ödeme alacaksınız.

We call that furlough

Biz buna

a very interesting word.

çok ilginç bir kelime diyoruz.

Before the pandemic, I did not know what furlough was.

Pandemiden önce iznin ne olduğunu bilmiyordum.

I had never heard the word furlough before.

İzin kelimesini daha önce hiç duymamıştım.

But then the pandemic came along and everyone started talking about

Ama sonra pandemi geldi ve herkes

furlough schemes, furlough.

izin programlarından bahsetmeye başladı, izin.

I'm not working at the moment.

Şu anda çalışmıyorum.

I am on furlough.

İzindeyim.

And then suddenly I realised that I was learning a new word,

Ve sonra birdenbire yeni bir kelime öğrendiğimi fark ettim,

a word I had never heard before.

daha önce hiç duymadığım bir kelime. Al işte ozaman,

So there you go.

buyur.

Even though I speak English and I've been learning English,

İngilizce bilmeme ve çocukluğumdan beri İngilizce öğreniyor olmama rağmen

from my childhood,

there are still words that I don't know.

hala bilmediğim kelimeler var. Keşfedilmeyi bekleyen uzak gezegenler gibi

Still words that are out there

orada duran kelimeler

like like distant planets

waiting to be discovered.

.

Hopefully today we will discover some new words

Umarım bugün bazı yeni kelimeler keşfedeceğiz

and maybe they will be new words for you.

ve belki onlar sizin için yeni kelimeler olacak.

Yes, we have made it to the end of another week and also another weekend.

Evet bir haftayı ve bir hafta sonunu daha geride bıraktık.

However, as I've already mentioned, it is also the start of a brand new month.

Ancak daha önce de belirttiğim gibi, aynı zamanda yepyeni bir ayın başlangıcı.

Welcome to Sunday.

Pazar gününe hoş geldiniz.

Deep, deep doo doo doo doo doo doo doo doo doo.

Derin, derin doo doo doo doo doo doo doo doo doo.

Welcome to Sunday. Welcome to a new month.

Pazar gününe hoş geldiniz. Yeni bir aya hoş geldiniz.

Welcome everyone, wherever you are in the world.

Dünyanın neresinde olursanız olun herkese hoş geldiniz.

It's the super duper day today

Bugün süper bir gün

and we have a lot to talk about today.

ve bugün konuşacak çok şeyimiz var.

Today we are talking about life

Bugün hayattan bahsediyoruz

If you are young, you have your life ahead of you.

Eğer gençsen, önünde bir hayat var.

If you are old, like me,

Benim gibi yaşlıysanız,

you have quite a lot of your life behind you.

hayatınızın büyük bir kısmını geride bırakmışsınız demektir. Bu

So today we are looking at the best time of life

yüzden bugün,

so you don't have to be older.

daha yaşlı olmanıza gerek kalmaması için hayatın en güzel zamanına bakıyoruz.

To answer this question, you can be any age.

Bu soruyu cevaplamak için herhangi bir yaşta olabilirsiniz.

So your perception, your own opinion,

Yani,

of when the best time of life is.

hayatın en iyi zamanının ne zaman olduğuna dair algınız, kendi fikriniz.

So even if you are still in your twenties or if you are very young,

Dolayısıyla, henüz yirmili yaşlarınızda olsanız veya çok genç olsanız bile,

maybe you can still answer the question

belki de soruyu yanıtlayabilirsiniz

because it is about opinion.

çünkü bu fikirle ilgilidir.

So I suppose if I had to answer the question myself, I would say

Sanırım soruyu kendim cevaplamak zorunda kalsaydım,

the best time of my life was probably in my thirties

hayatımın en iyi zamanının muhtemelen otuzlu

and forties.

ve kırklı yaşlarım olduğunu söylerdim.

So I think so again, my own experience,

Yani yine öyle düşünüyorum, kendi deneyimim,

this is what I am basing this opinion on

bu görüşü

my own opinion.

kendi görüşüme dayandırıyorum.

I think the best time of my life

Sanırım hayatımın en güzel zamanı

was my thirties and forties.

otuzlu ve kırklı yaşlarımdı.

I think. I think it was a super time.

Bence. Bence süper bir zamandı.

It was a time where you can explore the world, find out what it's all about,

Dünyayı keşfedebileceğiniz, neyle ilgili olduğunu öğrenebileceğiniz ve bunları yaparken

hopefully learn some useful lessons as you do those things.

bazı yararlı dersler alabileceğinizi umduğunuz bir dönemdi .

So that's what I think.

Ben de öyle düşünüyorum.

Anyway, my my great period

Her neyse benim en büyük dönemim otuzlu

would be my thirties and forties.

kırklı yaşlarım olacaktı.

However,

Ancak,

I am still having a pretty good time now, to be honest.

dürüst olmak gerekirse, şu anda hala oldukça iyi vakit geçiriyorum.

So things are okay now.

Yani şimdi işler yolunda.

It's still exciting.

Hala heyecan verici.

There are still new things to explore,

Hala keşfedilecek yeni şeyler,

still new things to find out about.

keşfedilecek yeni şeyler var.

As I mentioned a few moments ago, there are still English words that I've never seen

Birkaç dakika önce bahsettiğim gibi, daha önce hiç görmediğim veya deneyimlemediğim İngilizce kelimeler hala var

before or experienced.

.

So there is always something new to discover in this crazy thing.

Yani bu çılgın şeyde her zaman keşfedilecek yeni bir şeyler vardır .

Called life.

Hayat denir.

But as far as I'm concerned, I think I would have to say that

Ama bana kalırsa otuzlu

my thirties and forties were probably

ve kırklı yaşlarımın muhtemelen

for me the best time of my life.

benim için hayatımın en güzel zamanları olduğunu söylemem gerekir.

When you are young, you don't know so much.

Gençken pek bir şey bilmiyorsun.

And then as you slowly get older, and hopefully you gain experience,

Ve sonra yavaş yavaş yaşlandıkça ve umarız deneyim kazanırsınız,

you experience life, the world, things around you,

hayatı, dünyayı, etrafınızdaki şeyleri deneyimlersiniz

and I suppose you might say that it makes you

ve sanırım bunun sizi

into the person you eventually become.

sonunda olduğunuz kişi haline getirdiğini söyleyebilirsiniz.

A lot of people believe that you have you have the life

Pek çok insan görünüşe göre 50 yaşına geldiğinde

and the face that you deserve by the time you are 50, apparently.

hak ettiğin hayata ve yüze sahip olduğuna inanıyor .

So I don't know what that means about me.

Yani bunun benim için ne anlama geldiğini bilmiyorum.

I don't know what that means about my particular life.

Bunun benim özel hayatımla ilgili ne anlama geldiğini bilmiyorum.

Or even yours.

Hatta senin.

But when I look in the mirror, sometimes I think, has my life been good?

Ama aynaya baktığımda bazen düşünüyorum, hayatım iyi miydi?

And then I look at my reflection and I can see some of the lines on my face.

Sonra yansımama bakıyorum ve yüzümdeki bazı çizgileri görebiliyorum.

And I think, well, I suppose those lines,

Ve sanırım, pekala, sanırım o satırlar,

all the

experiences that I've had, the moments of happiness,

yaşadığım tüm deneyimler, mutluluk anları

and also the moments of unhappiness as well.

ve aynı zamanda mutsuzluk anları da.

So what about you?

Peki ya sen?

When was the best time of your life or when is the best

Hayatınızın en iyi zamanı ne zamandı ya da

time in your experience and your opinion?

deneyiminize ve düşüncenize göre en iyi zaman ne zaman?

We will be talking about that in a few moments.

Birazdan bunun hakkında konuşacağız. Ben

Can I also say hello?

de merhaba diyebilir miyim?

Hello to the live chat?

Canlı sohbete merhaba?

It would not be a live chat without you there.

Orada sen olmadan canlı bir sohbet olmazdı.

Thank you very much for sitting down calmly.

Sakince oturduğunuz için çok teşekkür ederim.

Maybe you have a cup of tea in your hand or maybe a cup of coffee.

Belki elinizde bir fincan çay, belki de bir fincan kahve vardır.

Maybe you are having your breakfast or your lunch

Belki kahvaltınızı ya da öğle yemeğinizi yiyorsunuzdur

Or maybe you are taking a break from your work.

Ya da belki işinize ara veriyorsunuzdur.

Can I say hello and thanks for joining me.

Merhaba ve bana katıldığınız için teşekkür edebilir miyim?

Hello.

Also to Vitesse o v Vitesse

Merhaba.

Ayrıca Vitesse o v Vitesse

Beatrice also Luis Mendez

Beatrice'e ayrıca Luis Mendez

and Tomic.

ve Tomic'e.

Maria M.D.

Maria MD

Milan

Milan

Gilou.

Tan Paolo Z C Cat

Gilou.

Tan Paolo Z C Cat

and also Florence Wow.

ve ayrıca Florence Wow.

And Trung Vo.

Ve Trung Vo.

All of you arrived at around

Hepiniz aşağı yukarı

about the same time at exactly 2:00 UK time.

aynı zamanda İngiltere saatiyle tam olarak 2:00'de vardınız.

So can I say congratulations to all of you

Peki hepinizi tebrik edebilir miyim

Do you think

you can see my reaction?

tepkimi görebildiğinizi düşünüyor musunuz?

This is genuine.

Bu gerçek.

This is a genuine reaction to all of you

Bu, hepinizin

arriving at the same time.

aynı anda gelmesine gerçek bir tepki.

Not only that, I was feeling quite pleased with myself today

Sadece bu da değil, bugün kendimden oldukça memnundum

because I actually arrived on time,

çünkü aslında zamanında gelmiştim ki

which makes a nice change when you think about it.

bu, düşündüğünüzde hoş bir değişiklik.

Nice to see you all here.

Hepinizi burada görmek güzel.

Also, hello to India.

Ayrıca Hindistan'a merhaba.

They are Majid.

Onlar Majid.

Hello to you as well.

Sana da merhaba.

We also have Alessandra.

Alessandra'mız da var.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Christina is also here on the live chat.

Christina canlı sohbette de burada.

Hello to everyone and thank you for joining me today.

Herkese merhaba ve bugün bana katıldığınız için teşekkür ederim.

We are also looking at another subject.

Ayrıca başka bir konuya bakıyoruz.

You might say that the subject we are going to talk about today when Mr.

Bugün konuşacağımız konu

Steve arrives is a little bit controversial, perhaps.

Steve Bey geldiğinde belki biraz tartışmalı diyebilirsiniz.

Maybe it is a subject that some people get

Belki de bazılarının

very hot under the collar over.

yakasının altına çok ısındığı bir konu.

If you get hot under the collar, it quite often means

Yakanın altında ısınırsanız, bu genellikle

you become frustrated or excited over that particular thing.

o belirli şey yüzünden hüsrana uğradığınız veya heyecanlandığınız anlamına gelir.

You become hot under the collar.

Yakanın altında ısınırsın.

We are looking at words in English that are gender specific they are related to gender.

İngilizce'de cinsiyete özgü kelimelere bakıyoruz ve bunlar cinsiyetle ilgili.

You might also be surprised to find out

Ayrıca,

that there are more words using man

erkeği kullanan kelimelerin

than there are words that use woman

kadınları kullanan kelimelerden daha fazla olduğunu öğrenmek sizi şaşırtabilir. Bu

So that is something

yüzden

we are going to look at as well today.

bugün de buna bakacağız.

As I mentioned, we have Mr.

Bahsettiğim gibi,

Steve here as well. Steve.

burada da Bay Steve var. Steve.

We are both

feeling rather happy this weekend.

Bu hafta sonu ikimiz de oldukça mutlu hissediyoruz.

First of all, we have an extra days holiday.

Öncelikle fazladan bir gün tatilimiz var.

So tomorrow is a public holiday.

Yani yarın resmi tatil.

So Steve is very excited because he doesn't have to go to work tomorrow.

Steve çok heyecanlı çünkü yarın işe gitmek zorunda değil.

He is pleased about that.

Bundan memnundur.

Let's just say and I am also pleased because I can have

Diyelim ki ben de memnunum çünkü

a nice rest and relax with Mr.

Bay Steve ile de güzelce dinlenip rahatlayabilirim

Steve as well.

.

So that's what we're doing tomorrow.

Yani yarın yapacağımız şey bu.

We have a nice long weekend.

Uzun güzel bir hafta sonu geçiriyoruz.

Another reason why we are happy is, well,

Mutlu olmamızın bir başka nedeni de,

first of all, we said goodbye to April.

her şeyden önce Nisan'a veda etmemiz.

I'm really pleased about that, to be honest,

Dürüst olmak gerekirse buna gerçekten çok sevindim

because let's face it, April was a bit stinky.

çünkü kabul edelim April biraz kötü kokuyordu.

It was a horrible month because we both got COVID.

Korkunç bir aydı çünkü ikimizde de COVID var.

Steve got

coronavirus first, and then I caught it from him.

Steve

önce koronavirüs kaptı, sonra ondan kaptım.

And so we've both had COVID during April.

Ve böylece Nisan ayında ikimiz de COVID geçirdik.

So we are quite relieved.

Dolayısıyla oldukça rahatladık.

We are happy for two reasons.

İki nedenden dolayı mutluyuz.

One, we can say goodbye to April.

Birincisi, April'a veda edebiliriz.

And the other reason is

Diğer sebep ise kendimizi

we feel much better.

çok daha iyi hissetmemiz.

We went for a walk yesterday.

Dün yürüyüşe çıktık.

But but I did notice when I first started

Ama

walking yesterday, I was I was out of breath.

dün ilk yürümeye başladığımda nefes nefese kaldığımı fark ettim.

I was tired.

Yorulmuştum.

Suddenly, my heart was pounding away like a drum.

Birden kalbim davul gibi gümbür gümbür atmaya başladı.

But I was OK after a short time.

Ama kısa bir süre sonra iyiydim.

So I've noticed this.

Yani bunu fark ettim.

If you don't have any exercise eyes for a few days.

Birkaç gün hiç egzersiz yapmadıysanız.

And I didn't because I was ill in bed.

Ve yapmadım çünkü yatakta hastaydım.

You find sometimes your body takes a while to adjust

Bazen vücudunuzun

to being active again.

tekrar aktif olmaya alışması biraz zaman alıyor.

So it was a

Bu yüzden

strange moment of time yesterday when I realised

dün biraz sağlıksız olduğumu fark ettiğimde garip bir an oldu

that I was slightly unhealthy, maybe

, belki de

because I've been unwell for the past two weeks.

son iki haftadır rahatsız olduğum için.

Hello, Rosa.

Merhaba Rosa.

Hello, William.

Merhaba William.

Hello, also to

Marci.

Marci'ye de merhaba.

Hello, Marci.

Merhaba Marci.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Hello to my I don't know where you are,

Merhaba, nerede olduğunuzu bilmiyorum,

but I'm intrigued to find out.

ama öğrenmek ilgimi çekiyor.

I would like to know where you are.

Nerede olduğunu bilmek istiyorum.

So when is the best time of your life?

Peki hayatının en güzel zamanı ne zaman?

When is the best period of your life?

Hayatınızın en iyi dönemi ne zaman?

I have my own theories of when the best time is.

En iyi zamanın ne zaman olduğuna dair kendi teorilerim var.

You might not agree, but that's the reason why

Katılmayabilirsiniz, ancak

sharing our experiences is such a good thing, because we can agree on some things

deneyimlerimizi paylaşmanın bu kadar iyi olmasının nedeni bu, çünkü bazı konularda hemfikir olabiliriz

and disagree on others, I suppose.

ve bazılarında anlaşamayabiliriz sanırım.

Hello, Gulu.

Merhaba Gül.

Who says, Mr. Duncan, you are not old

Kim demiş Bay Duncan,

beyond awake.

uyanamayacak kadar yaşlı değilsiniz.

Hello. Beyond Awake.

Merhaba. Uyanıklığın Ötesinde.

Nice to see you back as well.

Seni de görmek güzel.

You are as old as you feel.

Hissettiğin yaştasın.

Well, I suppose that's true.

Sanırım bu doğru.

I sometimes find that the way I feel changes,

Bazen,

depending on how I feel in the morning when I wake up.

sabah uyandığımda nasıl hissettiğime bağlı olarak, nasıl hissettiğimin değiştiğini görüyorum.

So sometimes I have aches and pains.

Bu yüzden bazen ağrılarım oluyor.

By the way,

Bu arada,

Steve is complain at the moment

Steve şu anda

because he has some aches and pains.

bazı ağrıları ve ağrıları olduğu için şikayetçi.

And I keep saying to him, Mr.

Ben de ona Bay

Steve, you are not young anymore.

Steve, artık genç değilsiniz diyorum.

You might get the occasional ache

and pain, especially in the morning.

Özellikle sabahları ara sıra ağrı ve ağrı çekebilirsiniz.

Hello, Beatrice.

Merhaba, Beatrice. Size

I totally agree with you, Mr. Duncan.

tamamen katılıyorum Bay Duncan.

My best time was in my thirties and forties, but I am living

En iyi dönemim otuzlu ve kırklı yaşlarımdı ama

another best period in my life right now.

şu anda hayatımın en güzel dönemini daha yaşıyorum.

That is good.

O iyidir.

Yes, I suppose from my point of view, what I am actually talking about is,

Evet, sanırım benim açımdan, aslında bahsettiğim şey,

is generally generally.

genel olarak.

So I always think of my teenage years as being difficult.

Bu yüzden gençlik yıllarımın hep zor geçtiğini düşünürüm. Bugün buraya girmeyeceğim çeşitli nedenlerle

I struggled a lot during my teenage years

gençlik yıllarımda çok mücadele ettim

for various reasons that I won't go into

here today.

.

And then my twenties came along and I suppose my twenties were were learning.

Sonra yirmili yaşlarım geldi ve sanırım yirmili yaşlarım öğreniyordu.

I was still learning, I was still adjusting.

Hala öğreniyordum, hala uyum sağlıyordum.

I was still learning about myself and the world around me.

Hâlâ kendim ve etrafımdaki dünya hakkında bir şeyler öğreniyordum.

And then my thirties I suppose when my thirties came,

Ve sonra otuzlu yaşlarım sanırım otuzlu yaşlarıma geldiğimde

I felt as if I could experience life,

hayatı deneyimleyebileceğimi,

I could experience the things that maybe

I wanted to to to actually experience for myself.

aslında kendim için deneyimlemek isteyebileceğim şeyleri yaşayabileceğimi hissettim.

Things that you read about, things that you see,

Hakkında okuduğunuz şeyler, gördüğünüz şeyler

and then you think Oh, I would like to try that myself.

ve sonra Oh, bunu kendim denemek isterim diye düşünürsünüz.

I like the look of that.

Bunun görünüşünü beğendim.

Maybe a country, maybe a place, maybe something

Belki bir ülke, belki bir yer, belki

you want to try for yourself.

kendiniz için denemek istediğiniz bir şey.

So your thirties, I always think when you are in your thirties, it is.

Yani otuzlu yaşların, her zaman otuzlu yaşlarında olduğunu düşünürüm, öyledir.

It is life in front of you

ready to be to be explored and experienced.

Keşfedilmeye ve deneyimlenmeye hazır, önünüzdeki hayattır.

I think so, anyway.

Ben de öyle düşünüyorum.

Hello.

Merhaba.

To Nellie.

Hello, Nellie.

Nellie'ye.

Merhaba, Nellie.

The oldest woman in the world

Dünyanın en yaşlı kadını

is 118 years old.

118 yaşında.

So unfortunately, Mr.

Ne yazık ki, Bay

Steve's mother still has a long way to go.

Steve'in annesinin daha gidecek çok yolu var.

118 years old.

118 yaşında.

And she lives in my city.

Ve benim şehrimde yaşıyor.

So where you live?

Nerede yaşıyorsun?

In the South of France.

Fransa'nın güneyinde.

So the oldest person in the world, or should I say the oldest woman in the world

Yani dünyanın en yaşlı insanı ya da dünyanın en yaşlı kadını mı demeliydim

is 118 years old.

118 yaşında.

It would be interesting to find

what that lady

O hanımın

thinks about her life.

hayatı hakkında ne düşündüğünü öğrenmek ilginç olurdu.

Maybe, maybe we could ask that same question.

Belki, belki aynı soruyu biz de sorabiliriz.

What was the best time of your life?

Hayatının en iyi zamanı neydi?

118 year old lady.

118 yaşında bayan.

I wish I knew what her name was. What's her name?

Keşke adının ne olduğunu bilseydim. Onun adı ne?

Does she have a name?

Onun bir adı var mı?

Can't you remember it?

Hatırlayamıyor musun?

I hope so.

Umarım.

Hello, Michael.

Merhaba Michael.

Michael Labus says the best time of my life was in my thirties.

Michael Labus, hayatımın en iyi zamanının otuzlu yaşlarım olduğunu söylüyor.

Yes, I think so.

Evet bencede.

I think a lot of people who are over 30

Bence 30 yaşının üzerindeki pek çok insan

will probably say that the best time of their life was their thirties.

muhtemelen hayatlarının en güzel zamanlarının otuzlu yaşları olduğunu söyleyecektir. Otuzlu

Their thirties, because

yaşları, çünkü

it is the time when you have experience.

deneyim sahibi olduğunuz zamandır.

Freedom, health, everything.

Özgürlük, sağlık, her şey.

Everything is is level.

Her şey seviyelidir.

And quite often, your your your way of viewing

Ve çoğu zaman,

the world around you is also quite clear as well.

etrafınızdaki dünyayı görme biçiminiz de oldukça nettir.

If you are lucky, if you are lucky,

Şanslıysan, şanslıysan

yes. I think you are right.

evet. Bence haklısın.

The thirties. Your thirties.

otuzlu yıllar otuzlu yaşların.

When you are 31, it feels as if you can

31 yaşına geldiğinde,

actually do a little bit of living.

aslında biraz yaşayabiliyormuşsun gibi geliyor.

And that's that's what I did.

Ben de öyle yaptım.

Hello also to Truong

Truong

Truong VO When I was a child,

Truong VO'ya da merhaba Çocukken

the best time in my life was.

hayatımın en güzel zamanıydı.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

When I was a child is the best time of my life because I did not have to think about things.

Çocukluğum hayatımın en güzel zamanı çünkü bir şeyleri düşünmek zorunda değildim.

I did not have pain and I did not have worry.

Ağrım olmadı ve endişem olmadı.

Yes, I suppose as you

Evet, sanırım

get older, you often think of your childhood more and more.

yaşlandıkça çocukluğunuzu daha çok düşünüyorsunuz.

But the thing I've noticed is quite often

Ama fark ettiğim şey şu ki,

you will view your childhood

çocukluğunuzu benim

through something I like to call rose coloured glasses.

gül renkli gözlük dediğim bir şey aracılığıyla izleyeceksiniz.

So everything seems seems better than it actually was.

Yani her şey gerçekte olduğundan daha iyi görünüyor.

So your perception of your childhood

Yani çocukluğunuza dair algınız

sometimes alters or changes.

bazen değişiyor ya da değişiyor.

Maybe it becomes a little bit to or to positive.

Belki biraz olumlu ya da olumlu olur.

Maybe there were bad things that happened in your childhood that you've forgotten about.

Belki de çocukluğunuzda unuttuğunuz kötü şeyler olmuştur .

So sometimes that happens, you see.

Yani bazen bu olur, görüyorsunuz.

But I think, yes, for many people, childhood is a time of learning,

Ama bence evet, birçok insan için çocukluk öğrenme,

growing and playing.

büyüme ve oyun oynama zamanıdır.

I suppose

Sanırım

Hello, Beatrice.

merhaba, Beatrice.

Oh, I see. Yes.

Ah anlıyorum. Evet.

Apparently the oldest woman in the world was was Japanese.

Görünüşe göre dünyanın en yaşlı kadını Japon'du.

But then, sadly, she died and now the oldest woman in the world is 118.

Ama sonra ne yazık ki öldü ve şimdi dünyanın en yaşlı kadını 118

So. So when Mr.

yaşında. Bu yüzden Bay

Steve is talking to his mother tonight, he will have to say, Look, you,

Steve bu gece annesiyle konuşurken, " Bak, sen

you are a very long way from being the oldest woman in the world.

dünyanın en yaşlı kadını olmaktan çok uzaktasın" demek zorunda kalacak.

You have to.

You have to hang on a bit longer.

Yapmalısın.

Biraz daha dayanmalısın.

Please,

Lütfen,

Hello, also, Maria Giovanni La Rosa.

merhaba, ayrıca Maria Giovanni La Rosa.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

May Day has arrived.

1 Mayıs geldi.

Yes, a lot of people think of Mayday.

Evet, birçok insan Mayday'i düşünür.

Mayday is a special day around the world

Mayday, çeşitli nedenlerle dünya çapında özel bir gün

for various reasons.

.

It is May Day or Labour Day.

Mayıs Günü veya İşçi Bayramı.

It is a tradition that is often

Genellikle

celebrated as spring arrives.

bahar geldiğinde kutlanan bir gelenektir.

So you might say that it is a traditional spring festival.

Yani geleneksel bir bahar şenliği diyebilirsiniz.

It is also one commemorating workers.

Aynı zamanda işçileri anma törenidir.

So depending on where you are in the world

Bu nedenle, dünyanın neresinde olduğunuza bağlı olarak,

will probably depend on

muhtemelen

how you are celebrating this particular day.

bu özel günü nasıl kutladığınıza bağlı olacaktır.

So quite often we have festivals, we have celebrations here in the U.K.

Sık sık festivallerimiz oluyor, Birleşik Krallık'ta kutlamalarımız oluyor.

We have traditional celebrations as may arise

Geleneksel kutlamalarımız oluyor

because we often think of springtime

çünkü genellikle baharı düşünüyoruz

and then summer is also approaching.

ve ardından yaz da yaklaşıyor.

So there are lots of festivals that normally take place.

Yani normalde gerçekleşen birçok festival var .

You might also have this particular activity,

Ayrıca bu özel aktiviteye sahip olabilirsiniz,

the maypole dance.

direği dansı.

This is something that is often done

Bu,

in English villages at this time of year.

yılın bu zamanında İngiliz köylerinde sıklıkla yapılan bir şeydir.

And traditionally, you would have you would have young maidens.

Ve geleneksel olarak, genç bakirelerin olmasını isterdin.

Young maidens would dance around a large pole

Genç bakireler büyük bir direğin etrafında dans ederlerdi,

I suppose we don't have to use our imagination

sanırım

too much to work out what that symbolises.

bunun neyi simgelediğini anlamak için hayal gücümüzü çok fazla kullanmamıza gerek yok.

And yes, you all right.

Ve evet, iyisin.

That's exactly what it symbolises.

Tam da bunu simgeliyor.

It is a fertility festival.

Doğurganlık bayramıdır.

So the young maidens will dance around the large pole

Böylece genç bakireler büyük direğin etrafında dans edecekler

Uh, do I have to say any more than that?

Uh, bundan fazlasını söylememe gerek var mı?

I think that's it really, isn't it?

Bence gerçekten bu, değil mi?

I think you know what I'm saying.

Sanırım ne dediğimi biliyorsun.

So it's all about fertility, everything coming to life.

Yani her şey doğurganlıkla ilgili, her şey canlanıyor.

We are wishing for that.

Bunu diliyoruz.

A good harvest

İyi bir hasat

So it's all of those things.

Yani bunların hepsi bu.

And of course, as I said, people also commemorate those who are working, who have

Ve tabii ki dediğim gibi, insanlar

who have fought for worker's rights in the past.

geçmişte işçi hakları için mücadele eden, emek verenleri de anıyor.

And there have been many people who have done that.

Ve bunu yapan birçok insan oldu.

We often think of rights and freedom

Hak ve özgürlükleri genellikle

as things that are given, but they are rarely given.

verilen şeyler olarak düşünürüz, ancak nadiren verilirler.

They are rarely handed over freely.

Nadiren serbestçe teslim edilirler.

And if you

look back through history, you will find that all of the things that we take for granted now,

Ve

geriye dönüp tarihe bakarsanız, şu anda kanıksadığımız her şeyin,

all of the freedom that we have quite often

çoğu zaman sahip olduğumuz tüm özgürlüğün

has been taken through

struggle or through conflict.

mücadele ya da çatışma yoluyla alındığını göreceksiniz.

So you often find that things that appear

Dolayısıyla,

to have been given like freedom

özgürlük gibi verilmiş gibi görünen şeylerin çoğu

quite often hasn't been given freely.

kez karşılıksız verilmediğini görürsünüz.

Quite often it has been fought for

Oldukça sık olarak bunun için mücadele edilmiştir.

So you might think of worker's rights

Dolayısıyla, işçi haklarının

as being something that has been fought for.

uğruna mücadele edilmiş bir şey olduğunu düşünebilirsiniz.

It was never given.

Asla verilmedi.

It was never handed to them.

Onlara asla teslim edilmedi.

So there we go.

İşte başlıyoruz.

So that's what's happening today.

Demek bugün olan bu.

We have Mr.

Steve coming up in a few moments.

Birazdan Bay Steve geliyor.

When was the best time of your life.

Hayatının en güzel zamanı ne zamandı?

We can carry on talking about that as well.

Bunun hakkında konuşmaya da devam edebiliriz.

Steve will be with us. We will have a short break.

Steve bizimle olacak. Kısa bir mola vereceğiz.

Whilst Steve prepares himself.

Steve kendini hazırlarken.

I think he needs his diaper changing and then he will be with us.

Sanırım bezini değiştirmeye ihtiyacı var ve sonra bizimle olacak.

Live is live can be right after this,

Canlı canlı bundan hemen sonra olabilir, bu

which is an excerpt from one of my full English lessons.

tam İngilizce derslerimden birinden bir alıntıdır .

This is full English. 36.

Bu tam İngilizce. 36.

And then after yes, he is here

Ve sonra evet'ten sonra,

live in the studio on this super duper May Day.

bu süper aldatıcı 1 Mayıs'ta stüdyoda canlı olarak burada.

Mr. Steve will be here

Bay Steve yakında burada olacak

ahoy What a strange thing to say at the start of a new lesson.

Yeni bir dersin başında söylenecek ne tuhaf şey.

Well, it might seem strange now, but

Şimdi garip gelebilir ama

did you know that after Alexander Graham Bell invented the telephone, he thought that saying

Alexander Graham Bell'in telefonu icat ettikten sonra,

hello when answering a call would be confusing for the person at the other end of the line?

bir aramayı cevaplarken merhaba demenin, hattın diğer ucundaki kişi için kafa karıştırıcı olacağını düşündüğünü biliyor muydunuz?

So he suggested that people say, ahoy, instead.

Bu yüzden insanların bunun yerine ahoy demesini önerdi.

That's a fact.

Bu bir gerçek.

And you can put that in your hat.

Ve bunu şapkana koyabilirsin.

Hi, everyone, and welcome to another full English lesson.

Herkese merhaba, başka bir tam İngilizce dersine hoş geldiniz.

Yes, we are all here together again to share our love of the English language.

Evet, İngiliz diline olan sevgimizi paylaşmak için hep birlikte buradayız.

So without any more

O yüzden konuyu daha fazla

hanging on the line,

uzatmadan

let's get on with today's full English lesson,

bugünün tam İngilizce dersine geçelim, bu ders şu

which will start around about now

sıralarda başlayacak.

A man goes to the doctor.

Bir adam doktora gider.

He says, Doctor, Doctor, I feel like a pair of curtains.

Doktor, doktor, kendimi perde gibi hissediyorum, diyor.

And the doctor replies, Oh, pull yourself together.

Ve doktor cevap verir, Oh, kendini toparla.

There is nothing I enjoy more than having a good laugh.

İyi bir kahkaha atmaktan daha çok keyif aldığım bir şey yok.

If I find something funny, then it is hard for me to hide my amusement.

Komik bir şey bulursam, eğlencemi gizlemek benim için zor.

Something funny amuses me.

Komik bir şey beni eğlendiriyor.

The funny thing is amusing.

Komik olan şey eğlenceli. Üzgün ​​hissettiğinizde

They say that laughter is the best medicine when you are feeling sad.

gülmenin en iyi ilaç olduğunu söylerler .

And this might very well be true.

Ve bu pekâlâ doğru olabilir.

However, saying something you find

Ancak komik bulduğunuz bir şeyi söylemek

funny can sometimes get you into trouble.

bazen başınızı belaya sokabilir.

Sometimes making a joke about something

Bazen bir şey hakkında şaka yapmak

can get you into hot water.

sizi sıcak suya sokabilir. Başkalarını eğlendirmek için yapılan her şeyi tanımlayan komedi gibi

There are many words relating to jokes

şakalar ve mizahla ilgili birçok kelime vardır

and humour, such as comedy,

which defines anything done for the amusement of others.

.

A comedy act will perform something funny.

Bir komedi eylemi komik bir şey yapacaktır.

Then there is clowning or clowning around,

Sonra ciddi olmama eylemini anlatan palyaço ya da palyaço var.

which describes the act of not being serious

You are playing for laughs.

Gülmek için oynuyorsun. Seyirciyi eğlendirmek için

You are clowning around

a carnival performer who acts in a ludicrous way

gülünç bir şekilde hareket eden bir karnaval sanatçısının etrafında palyaçoluk yapıyorsunuz

for the amusement of an audience is a clown.

.

We might describe a person who always acts the fool and never takes anything seriously.

Her zaman aptalca davranan ve hiçbir şeyi ciddiye almayan bir kişiyi tanımlayabiliriz.

As a clown.

Bir palyaço olarak.

He always

disrupts my lessons by acting the clown in class.

Sınıfta hep palyaço rolü yaparak derslerimi bozuyor.

We wasted a whole day clowning around with party balloons.

Bütün bir günü parti balonlarıyla palyaçoluk yaparak harcadık.

Another word relating to humour is comedian,

Mizahla ilgili bir başka kelime de komedyendir,

which is a person who tells amusing stories and jokes for a living.

geçimini sağlamak için eğlenceli hikayeler ve şakalar anlatan kişidir.

Then there is a comedian,

Sonra

which is the term used to describe a female comedian.

bir kadın komedyeni tanımlamak için kullanılan terim olan bir komedyen var. Her

Although these days the word comedian is often used

ne kadar bu günlerde komedyen kelimesi

for both male and female comedy performers.

hem erkek hem de kadın komedi oyuncuları için sıklıkla kullanılsa da.

A joke is a story with a humorous ending.

Şaka, komik bir sonla biten bir hikayedir.

The funny part of a joke is called the punchline or tagline.

Bir şakanın komik kısmına can alıcı nokta veya kısa açıklama denir.

It is the climax of a joke or story.

Bir şakanın veya hikayenin doruk noktasıdır.

Another word that can be used to mean joke is gag.

Şaka anlamında kullanılabilecek bir başka kelime de şakadır.

You tell a gag, you stand up and tell jokes.

Bir fıkra anlatırsın, ayağa kalkar ve fıkra anlatırsın.

A person who stands on a stage to tell jokes

Şaka yapmak için sahneye çıkan kişiye

is called a stand up comedian.

stand-up komedyeni denir.

They perform Stand-Up Comedy.

Stand-Up Komedisi yapıyorlar.

Their act is called A Routine,

Gösterilerinin adı,

which is a carefully rehearsed comedy performance.

dikkatle prova edilmiş bir komedi performansı olan A Rutin'dir. Dün gece gelmiş geçmiş

I saw one of the funniest comedy routines ever last night.

en komik komedi rutinlerinden birini gördüm .

I'm off to the

comedy club tonight to see some new routines

Bu gece yeni rutinler görmek için komedi kulübüne gidiyorum.

If a group of people are performing a short, funny play

Bir grup insan komik bir hikaye ile kısa, eğlenceli bir oyun oynuyorsa

with a humorous story, then this is called a sketch.

, buna eskiz denir.

If someone is making a joke about a famous person

Birisi ünlü bir kişi

or a well-known organisation such as the government, then this is called

veya hükümet gibi tanınmış bir kuruluş hakkında şaka yapıyorsa , buna

satire, lampooning, spoofing,

hiciv denir, taşlama, sahtekarlık

or sending up a well-known celebrity

veya tanınmış bir ünlüyü

or politician might be on the receiving end of a satirical sketch.

veya politikacıyı göndermek, bir hicivin alıcı tarafında olabilir. eskiz

The comedy performers are poking fun at the well-known person

Komedi sanatçıları, şaka olarak nitelendirilebilecek

to perform a humorous version of something serious

ciddi bir şeyin mizahi bir versiyonunu gerçekleştirmek için tanınmış bir kişiyle dalga geçiyorlar

can be described as a spoof.

.

The movie this is Spinal Tap is a spoof of the rock music industry.

This is Spinal Tap filmi, rock müzik endüstrisinin bir parodisidir.

Then there is tongue in cheek humour

Sonra

which makes fun of something in an ironic or insincere way.

alaycı veya samimiyetsiz bir şekilde bir şeyle dalga geçen yanak mizahında bir dil var.

The thing being watched seems to have a serious tone,

İzlenen şeyin ciddi bir havası var gibi görünse

but it is not to be taken seriously.

de ciddiye alınacak bir durum değil.

It is all done tongue

Hepsi

in cheek.

dilden dile yapılır. Bir kişiye

It would be fair to say that a joke, which is funny to one person, might not be funny to another.

komik gelen bir şakanın diğerine komik gelmeyebileceğini söylemek doğru olur.

It might even be considered by some to be offensive.

Hatta bazıları tarafından saldırganlık olarak değerlendirilebilir. Aynı şakanın yapıldığını duyduğumuzda

Each one of us has a slightly different feeling

her birimiz biraz farklı bir duyguya kapılırız

when we hear the same joke being performed.

.

It all depends on what is being said

Her şey ne söylendiğine

and who is saying it.

ve kimin söylediğine bağlıdır.

I can't believe you find Doug Stanhope funny.

Doug Stanhope'u komik bulduğuna inanamıyorum.

He is so rude.

O çok kaba.

I don't understand why you dislike Doug Stanhope so much.

Doug Stanhope'tan neden bu kadar nefret ettiğinizi anlamıyorum .

He is hilarious.

O çok komik.

This is what we call our sense of humour.

Mizah anlayışımız buna denir.

Some people will laugh at anything whilst others will hardly ever laugh at all.

Bazı insanlar her şeye gülerken, diğerleri neredeyse hiç gülmez.

It is yet another fascinating piece of the human emotion puzzle

that makes us all the individuals we are.

Bizi olduğumuz tüm bireyler yapan, insan duygu bulmacasının bir başka büyüleyici parçası.

Do you have a good sense of humour?

İyi bir mizah anlayışın var mı?

What makes you laugh?

Seni ne güldürür?

Do you know any good jokes?

İyi şakalar biliyor musun?

One of the

most frustrating part of living in this modern age

Bu modern çağda yaşamanın en sinir bozucu yanlarından biri,

must be the amount of information we are expected to read and absorb.

okumamız ve özümsememiz beklenen bilgi miktarı olmalı. Daha

To make matters worse, sometimes this information is written

da kötüsü, bazen bu bilgiler

in such a confusing way that it becomes unintelligible.

anlaşılmaz hale gelecek kadar kafa karıştırıcı bir şekilde yazılır.

The words used are incomprehensible and perplexing.

Kullanılan kelimeler anlaşılmaz ve şaşırtıcıdır. Size

It is hard to grasp what is being explained to you.

anlatılanları anlamak güç.

We call this type of information jargon

Bu tür bilgi jargonu diyoruz.

The word jargon means a specific type

Jargon kelimesi,

of terminology that relates to a certain subject.

belirli bir konuyla ilgili belirli bir terminoloji türü anlamına gelir.

Some of the words used in one area of a particular subject

Belli bir konunun bir alanında kullanılan kelimelerin bir kısmı

can be described as jargon.

jargon olarak nitelendirilebilir. Avukatımdan aldığım

I don't understand this letter I received from my lawyer.

bu mektubu anlamıyorum .

It's full of legal jargon.

Hukuk jargonuyla dolu.

Don't try to blind me with your science jargon.

Bilim jargonunuzla beni kör etmeye çalışmayın.

Just give it to me straight.

Doğruca bana ver. Size verilen

To follow a list of instructions that have been given to

talimatların bir listesini takip etmek,

you might force you to learn some of the jargon

to master how to operate this device.

bu cihazı nasıl kullanacağınız konusunda uzmanlaşmak için sizi bazı jargonları öğrenmeye zorlayabilir. Okunan jargonun tam olarak anlaşılmadığı

I will need to learn some computer jargon

bir bilgisayar jargonu öğrenmem gerekecek

the jargon being read isn't fully understood.

.

It is too esoteric.

Fazla ezoterik.

It relates to a specialist field.

Bir uzmanlık alanı ile ilgilidir.

The thing being read is unintelligible.

Okunan şey anlaşılmaz.

It is all gobbledegook.

Hepsi saçma sapan. Hiç bir

It makes no sense.

anlamı yok.

As far as you can tell.

Anlayabildiğin kadarıyla.

It's just a load of mumbo jumbo.

Bu sadece bir sürü saçmalık.

A letter from your lawyer or doctor might contain lots of jargon.

Avukatınızdan veya doktorunuzdan alacağınız bir mektup çok fazla jargon içerebilir.

An advanced textbook on a particular subject

Belirli bir konudaki ileri düzey bir ders kitabı,

might contain lots of confusing jargon.

birçok kafa karıştırıcı jargon içerebilir.

The operating instructions of a piece of technology

Bir teknolojinin kullanım talimatları

will almost certainly contain lots of lovely technical jargon.

neredeyse kesinlikle çok sayıda güzel teknik jargon içerecektir.

We will often ask for the information to be simplified

Sık sık bilgilerin basitleştirilmesini

and explained in plain English that we can easily understand

ve kolayca anlayabileceğimiz sade bir İngilizce ile açıklanmasını isteyeceğiz.

Just give it to me straight without all the jargon.

Tüm jargonu kullanmadan doğrudan bana verin.

Some might say that the one good thing about jargon is that it

Bazıları, jargonun tek iyi yanının

forces us to learn new things and absorb new information.

bizi yeni şeyler öğrenmeye ve yeni bilgileri özümsemeye zorlaması olduğunu söyleyebilir. Ancak

This might be true, however, in this fast

bu doğru olabilir, ancak neredeyse her gün ortaya çıkan bu hızlı

paced age of new information appearing almost on a daily basis,

tempolu yeni bilgi çağında,

It might be time to lessen

the technical terms, cut down on the gobbledegook,

teknik terimleri azaltmanın, saçmalamayı azaltmanın,

lay off the confusing terminology

kafa karıştırıcı terminolojiyi bir kenara bırakmanın

and ease off the use of jargon.

ve jargon kullanımını kolaylaştırmanın zamanı gelmiş olabilir. .

Please

Lütfen

Hi, we are back and I hope you enjoyed that.

Merhaba, geri döndük ve umarım beğenmişsinizdir.

That was an excerpt from one of my full English lessons,

Bu, tam İngilizce derslerimden birinden bir alıntıydı

and there are lots of full English lessons and all sorts of things

ve YouTube kanalımda pek çok tam İngilizce dersi ve her türlü şey var

on my YouTube channel.

.

Hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm

Hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm

hmm hmm hmm hmm.

hmm hmm.

Interesting.

İlginç.

Oh, look at that. Whoa.

Şuna bak. Vay canına.

What are you watching, Steve?

Ne izliyorsun Steve?

All this junk. What?

Bütün bu hurdalar. Ne?

Oh, that's OK.

Sorun değil.

We would.

Yapardık.

We would not watch dirty movies.

Müstehcen filmler izlemezdik.

No, we would.

Hayır, yapardık.

Definitely not watching anything like that.

Kesinlikle böyle bir şey izlenmez.

It was all clean. Very, very clean.

Hepsi temizdi. Çok, çok temiz.

That's all I can second Hello, Mr. Steve.

İkinci olarak yapabileceğim tek şey bu, Merhaba, Bay Steve.

Hello, Mr. Duncan. Hello.

Merhaba, Bay Duncan. Merhaba.

Wonderful viewers from across the globe and across the universe.

Dünyanın dört bir yanından ve evrenden harika izleyiciler.

I'm sure somebody is watching us right now. Yes.

Eminim şu anda birileri bizi izliyordur. Evet.

And another part of the galaxy. I wouldn't be surprised.

Ve galaksinin başka bir parçası. Şaşırmam.

Maybe a thousand years from now, after.

Belki bundan bin yıl sonra, sonra.

After the earth has disappeared.

Dünya kaybolduktan sonra.

It's just a piece

O sadece

of coal floating in space.

uzayda yüzen bir kömür parçası.

There will be signals, signals

Sinyaller olacak,

flying through the universe, and it will be yes, there might be some intelligent life

evrende uçuşan sinyaller ve evet, diğer gezegenlerde bazı zeki yaşamlar olabilir

on other planets, and we might be the first thing that they see.

ve gördükleri ilk şey biz olabiliriz.

Well, Mr.

Pekala, Bay

Jenkins, that was interesting you should say that, because

Jenkins, bunu söylemeniz ilginçti, çünkü

the Hubble spaceship of Hubble telescope,

Hubble uzay gemisi Hubble teleskobu,

like rather has discovered this the furthest galaxy.

daha doğrusu bunu en uzak galaksiyi keşfetti.

It's something like 13 billion light years away.

13 milyar ışıkyılı uzaklıkta gibi bir şey.

It's a long way.

Bu uzun bir yol.

It's a long way.

Bu uzun bir yol.

So, you know, one day

Yani, bir gün

we will be I don't know, are we being broadcast?

olacağız, bilmiyorum, yayın mı yapıyoruz?

You know, is it going that way, Mr.

Bay

Duncan, through radio waves?

Duncan, radyo dalgalarıyla bu şekilde mi ilerliyor?

Well, you need to be ready to be broadcast via radio waves.

Pekala, radyo dalgalarıyla yayınlanmaya hazır olmalısın .

No, no, because because we're going out in all different ways.

Hayır, hayır, çünkü hepimiz farklı şekillerde çıkıyoruz.

Some people are broadcasting us.

Birileri bizi yayınlıyor. Sinyalleri alan

There are mobile phones that are picking up the signals.

cep telefonları var .

All of these things are flying around.

Bunların hepsi etrafta uçuşuyor.

And eventually they might they might end up

Ve sonunda

on Uranus.

Uranüs'te son bulabilirler.

You never know.

Asla bilemezsin. Bir

You're never going to the moon again. Mr. Duncan.

daha asla aya gitmeyeceksin. Bay Duncan.

You know, when I wasn't going to use that word, but there you go.

Bilirsin, o kelimeyi kullanmayacağım zamanlar, ama işte buradasın.

Well, but if anyone's been watching the news.

Ama haberleri izleyen biri varsa.

But you probably people don't know know.

Ama muhtemelen siz insanlar bilmiyorsunuz.

Everyone knows I'll do that anyway.

Bunu zaten yapacağımı herkes biliyor. Çeşitli sebeplerden dolayı

I'm not I'm not going to dwell on that, Steve, for various reasons.

bunun üzerinde durmayacağım Steve .

That was just a light joke. You say.

Bu sadece hafif bir şakaydı. Diyorsun.

Well, OK, that's that's demolished that.

Pekala, tamam, bu onu yıktı.

But apparently we're going to Uranus.

Ama görünüşe göre Uranüs'e gidiyoruz.

Have you heard this?

Bunu duydun mu? Görünüşe

Apparently, we're sending a big probe and it's going to go all the way to Uranus.

göre büyük bir sonda gönderiyoruz ve Uranüs'e kadar gidecek.

It's going to take lots of photographs. It's true.

Bol bol fotoğraf çekilecek. Bu doğru.

The doctor does that to most men, men that are around 40.

Doktor bunu çoğu erkeğe yapıyor, 40 yaşlarındaki erkeklere.

No, I mean, tens of pro Uranus.

Hayır, yani onlarca Uranüs yanlısı.

No, I'm not joking.

Hayır, şaka yapmıyorum.

Well, I was joking. Oh, OK.

Şaka yapıyordum. Ah tamam.

But yes, apparently about ten years from now, they're going to send a probe.

Ama evet, görünüşe göre bundan yaklaşık on yıl sonra bir sonda gönderecekler.

It's going to explore all of the moons of Uranus.

Uranüs'ün tüm uydularını keşfedecek.

Why not?

So you might have lots of little things floating around Uranus

Neden?

Yani Uranüs'ün etrafında yüzen bir sürü küçük şey olabilir

and they're going to take some very close

ve onlar da onların çok yakın

photographs of them.

fotoğraflarını çekeceklerdir.

But before you get too excited,

Ama çok heyecanlanmadan önce,

apparently it's not going to reach there.

görünüşe göre oraya ulaşmayacak.

Until around 20, 44.

20, 44 civarına kadar.

So we do have a little wait.

Yani biraz bekleyeceğiz.

20, 44.

20, 44. O

I'll be, I'll be right into my eighties then. Hmm.

zaman seksenli yaşlarımda olacağım. Hmm.

20, 44.

20, 44.

Blimey, I should be

Tanrı aşkına,

back.

I won't say how old I am, but I shall be in my eighties.

geri dönmeliyim.

Kaç yaşında olduğumu söylemeyeceğim ama seksenlerimde olacağım.

But will you be the oldest person on the planet because we were talking about this

Ama gezegendeki en yaşlı insan olacak mısın çünkü

a few moments ago, we're talking about life today,

birkaç dakika önce bundan bahsediyorduk, bugün hayattan,

the best time of your life.

hayatınızın en güzel zamanından bahsediyoruz.

So you don't have to be older to answer this question, maybe from your own perception

Yani bu soruyu cevaplamak için daha yaşlı olmanıza gerek yok, belki kendi

of life from, from looking at other people around you.

yaşam algınızdan, çevrenizdeki diğer insanlara bakarak.

So we were talking earlier about when is the best time

Daha önce hayatınızın en iyi zamanı

or the best period of your life.

veya en iyi dönemi hakkında konuşuyorduk.

And I think it's an interesting question because a lot of people

Ve bence bu ilginç bir soru çünkü birçok insanın

might have different opinions.

farklı görüşleri olabilir.

So what are the best years of your life?

Peki hayatınızın en güzel yılları hangileri?

So let's ask Mr. Steve.

Öyleyse Bay Steve'e soralım.

I said earlier, I did mention mine earlier.

Daha önce söyledim, benimkinden daha önce bahsetmiştim.

I think my thirties and my forties

Sanırım otuzlu yaşlarım ve kırklı yaşlarım

were the best period of my life.

hayatımın en güzel dönemleriydi.

So that's looking back because those years have already gone.

Yani bu geriye bakmak çünkü o yıllar çoktan gitti.

You see, I've spent them.

Görüyorsun, onları harcadım.

They they will not be refunded.

Geri ödenmeyecekler.

I will not get a second chance.

İkinci bir şansım olmayacak.

So what about you, Mr.

Peki ya siz, Bay

Steve, the best years of your life?

Steve, hayatınızın en güzel yılları?

Well, I'm hoping they're yet to come of.

Umarım henüz gelmemişlerdir.

Did you hoping the best years of my life are yet to come?

Hayatımın en güzel yıllarının henüz gelmediğini mi umuyordun?

OK, Christine, as I said, interestingly enough, had I, Christina,

Tamam, Christine, dediğim gibi, ilginç bir şekilde, ben, Christina, bunu

that she thinks that the best days of our life

hayatımızın en güzel günleri olarak görüyordum

and now I think it was Christina that said that. OK,

ve şimdi sanırım bunu söyleyen Christina'ydı. Tamam,

so yes.

I mean, yeah, I mean, you can the thing is, if you talk about your past

öyleyse evet.

Demek istediğim, evet, demek istediğim, yapabilirsin, eğer geçmiş

years has been the best years, then

yıllarının en iyi yıllar olduğu hakkında konuşursan, o zaman

you know, what have you got to look forward to? Oh, no.

bilirsin, dört gözle bekleyecek neyin var? Oh hayır.

But it's to it's just from looking back at all of the years that you've had.

Ama sadece geçmişe, sahip olduğunuz tüm yıllara bakmaktan kaynaklanıyor.

So from your twenties, your thirties and forties.

Yani yirmili yaşlarınızdan, otuzlarınızdan ve kırklarınızdan.

And so there will be a best decade.

Ve böylece en iyi on yıl olacak.

So I think my thirties and forties.

Yani otuzlu ve kırklı yaşlarımı düşünüyorum.

So I'm not saying the rest of my life is going to be really crappy.

Bu yüzden hayatımın geri kalanının gerçekten berbat olacağını söylemiyorum.

I'm just saying looking back, there is a perception quite often of

Sadece geriye dönüp baktığımda, belirli durumlar veya belirli nedenlerle

of having a better experience of life

daha iyi bir yaşam deneyimine sahip olma algısının oldukça sık olduğunu söylüyorum

because of certain situations or certain reason.

.

You've got nice memories. Yeah.

Güzel anıların var. Evet.

It was Magdalena that said that now was the best

Şimdi hayatlarının en güzel dönemi olduğunu söyleyen Magdalena idi

period of their life. So.

. Bu yüzden.

Yes, but I do I've got this.

Evet, ama bende bu var.

I'm hoping

that the best years of my life, I've yet to come this well,

Hayatımın en güzel yıllarında, henüz bu kadar iyi gelmediğimi, gelecekte

that I'm going to do something and achieve greater things in the future.

bir şeyler yapacağımı ve daha büyük şeyler başaracağımı umuyorum.

But, you know, but it's not just against me now.

Ama biliyorsun, ama bu artık sadece bana karşı değil.

Yes, well, this is it.

Evet, işte bu.

You might be hoping and hoping, and then suddenly you're dead.

Umut ediyor ve umut ediyor olabilirsiniz ve sonra aniden ölürsünüz.

Well, it's no good hoping.

Şey, umut etmek iyi değil.

You've got to make plans, haven't you?

Plan yapmalısın, değil mi?

Yeah, if you want to achieve something in life, then it's no good wishing and hoping.

Evet, hayatta bir şeyi başarmak istiyorsan, o zaman dilemek ve umut etmek iyi değil.

No, you've got to actually make some concrete plans. Yes.

Hayır, aslında bazı somut planlar yapmalısın. Evet.

And this. This brings me back to what I said earlier.

Ve bu. Bu beni daha önce söylediğim şeye geri getiriyor.

I think when you are in your thirties, you are more likely to do things

Bence otuzlu yaşlarındayken

that are adventurous or maybe things that might frighten you.

maceralı veya belki de seni korkutabilecek şeyler yapma ihtimalin daha yüksek.

So you will you are more prepared to take risks when you are younger.

Böylece gençken risk almaya daha hazırlıklı olursunuz .

And I think in your thirties, that is the period of time when you are more likely

Ve bence otuzlu yaşlarınız,

to do things that might be risky or dangerous.

riskli veya tehlikeli olabilecek şeyleri yapma olasılığınızın daha yüksek olduğu dönemdir.

You seem you seem fearless

Korkusuz görünüyorsun,

you seem to have no worry about the consequences of things

olayların sonuçları hakkında hiç endişen yok gibi görünüyorsun

because you've learnt a lot about life, you've learnt a lot about yourself.

çünkü hayat hakkında çok şey öğrendin, kendin hakkında çok şey öğrendin.

And now you want to go out and explore the world and learn these things

Ve şimdi dışarı çıkıp dünyayı keşfetmek ve bunları

for yourself, experience these things.

kendiniz öğrenmek, deneyimlemek istiyorsunuz.

So I think your thirties, your thirties are the best well Lewis agrees with you.

Bence otuzlu yaşların, Lewis'in seninle hemfikir olduğu en iyi şey otuzlu yaşların.

He says the best years were between 25 and 40. Hmm.

En iyi yılların 25 ile 40 arasında olduğunu söylüyor. Hmm.

But it's always marvellous to be alive. Yes.

Ama hayatta olmak her zaman harikadır. Evet.

So that's a positive attitude.

Yani bu olumlu bir tutum.

It is always good to be alive.

Hayatta olmak her zaman iyidir.

It's always good to be alive.

Hayatta olmak her zaman iyidir.

But yes, I do like to think that I've got things

Ama evet, gelecekte başaracağım şeylere sahip olduğumu düşünmeyi seviyorum,

that I'm going to achieve in the future,

you know, like owning a Ford Mustang, for example,

bilirsiniz, örneğin bir Ford Mustang'e sahip olmak gibi,

that will give me pleasure in the future

gelecekte bana zevk verecek

and will give me a sense of achievement because I think that's what gives you satisfaction.

ve bana bir şans verecek. başarı duygusu çünkü bence size tatmin veren şey bu. Geriye

Looking back, is what you've achieved in life.

dönüp baktığında, hayatta başardıklarındır.

Have you made the most of your talents your abilities, things like that?

Yeteneklerinden en iyi şekilde yararlandın mı , bunun gibi şeyler?

You know, I

Bilmiyorum,

don't know if I've ever I've wasted my time in my life

hayatımda hiç zamanımı boşa harcadım mı, bu,

that would that would, I think, cause me

sanırım

distress in later years if I couldn't do anything.

daha sonraki yıllarda hiçbir şey yapamazsam sıkıntıya neden olur.

And I look back and thought, well, you know, regret regret

Ve geriye dönüp baktım ve düşündüm ki, bilirsiniz, pişmanlık pişmanlık

is probably what you want to try and avoid.

muhtemelen denemek ve kaçınmak istediğiniz şeydir.

You might end up regretting something, but you have to make sure

Sonunda bir şeyden pişmanlık duyabilirsin, ama

the list of regrets is short.

pişmanlık listesinin kısa olduğundan emin olmalısın.

So this is what I see.

Yani benim gördüğüm bu. Ben

So this is how I see it.

böyle görüyorum.

Steve, we have your twenties, your twenties.

Steve, yirmilerin bizde, yirmilerin var.

I always see that as your learning period, because you're still adjusting.

Bunu her zaman öğrenme süreniz olarak görüyorum, çünkü hala uyum sağlıyorsunuz.

You're finding out about yourself.

Kendini keşfediyorsun.

Your teenage years are sort of everything.

Gençlik yıllarınız bir nevi her şeydir.

It's all coming at you, at the same time.

Hepsi aynı anda üzerinize geliyor.

But in your twenties, I think you can start to

Ama yirmili yaşlarınızda, bence

to see the reality, the real picture.

gerçeği, gerçek resmi görmeye başlayabilirsiniz.

So you are learning about yourself and life in general.

Yani kendiniz ve genel olarak yaşam hakkında öğreniyorsunuz.

And then in your thirties, I see this is the living period, which sounds strange.

Ve sonra otuzlu yaşlarında, bunun kulağa garip gelen yaşam dönemi olduğunu görüyorum.

So I'm not saying that you are alive during your thirties.

Yani otuzlu yaşlarında hayattasın demiyorum.

What I'm saying is you are getting a lot of experience of other things and that's what we did.

Demek istediğim, başka şeyler hakkında çok fazla deneyim elde ediyorsunuz ve biz de öyle yaptık. Bu

So I always think of our thirties.

yüzden hep otuzlu yaşlarımızı düşünürüm.

Steve as, as us travelling to different countries

Steve As, bizi farklı ülkelere

and around the world and finding out about other things.

ve dünyanın dört bir yanına seyahat ederken ve başka şeyler hakkında bilgi edinirken.

So we were, we were quite adventurous I think in our thirties we,

Yani öyleydik, oldukça maceracıydık, sanırım otuzlu yaşlarımızda,

we did things that we would never do now

şimdi asla yapmayacağımız şeyleri yaptık

legal of course they're legal things not, not a legal, legal,

yasal tabii ki bunlar yasal değil, yasal değil, yasal

but things that we wouldn't do now just jumping on an aeroplane

ama şimdi yapmayacağımız şeyler uçağa atlayıp

and going to a country that we'd never been to before, just without even thinking about it.

daha önce hiç gitmediğimiz bir ülkeye hiç düşünmeden gitmek.

But now we would be worried.

Ama şimdi endişelenecektik.

Oh, oh, oh, it's so long ago.

Oh, oh, oh, çok uzun zaman önceydi.

It's such a long way.

Bu çok uzun bir yol.

I have to sit on the plane with all of those people

Tüm bu insanlarla birlikte uçakta oturmam gerekiyor

and then your thought is come along

ve sonra düşüncen geliyor

and that is your working period.

ve bu senin çalışma dönemin. O zamana kadar

So by then

you've established yourself,

kendini kabul ettirmiş olursun,

you've got a job, you've only got some sort of stability in your career.

bir işin olur, kariyerinde sadece bir tür istikrar olur.

So that's your working period I will ask you what you think of this in the moment

Yani bu sizin çalışma döneminiz Endişelendiğiniz ve ellili yaşlarınızın kurulduğu şu anda size bunun hakkında ne düşündüğünüzü soracağım, böyle mi

that worry and your fifties is your establishing, is this what this is what you think?

düşünüyorsunuz? Bu mu

Is it?

?

Well, yes. Well, this is not well, this is your opinion.

İyi evet. Pekala, bu iyi değil, bu senin fikrin.

Yeah, it's just from my own experience.

Evet, sadece kendi deneyimlerimden.

So you're establishing time, so you're establishing yourself.

Yani zamanı kuruyorsun, yani kendini kuruyorsun.

Maybe you are moving to a new house.

Belki de yeni bir eve taşınıyorsunuz.

Maybe it's the house that you are going to spend the rest of your life at.

Belki de hayatının geri kalanını geçireceğin evdir.

So you are setting down your roots

Yani ellili yaşlarında kök salıyorsun

when you are in your fifties and then of course after that,

ve ondan sonra tabii ki

I haven't reached that one yet.

henüz o noktaya ulaşmış değilim.

I am not in my sixties,

Altmışlı yaşlarımda değilim

but I would say that your sixties is your time for enjoying life.

ama altmışlı yaşlarınızın hayattan zevk alma zamanınız olduğunu söyleyebilirim.

So I think that is how it works from my own point of view.

Yani kendi bakış açımdan böyle çalıştığını düşünüyorum.

So what do you think and what do you think?

Peki siz ne düşünüyorsunuz ve ne düşünüyorsunuz?

Well, it's it's very different

Şey,

for people, couples maybe who are wanting to build a family

insanlar için çok farklı, belki de işleri biraz çarpıtacak bir aile kurmak isteyen çiftler

that would skew things slightly.

.

But yes, each decade you can divide it up into decades

Ama evet, her on yılda bir, bunu on yıllara bölebilir

and establishing a career

ve bir kariyer oluşturabilirsiniz

and then but then of course, life events come along

ve sonra elbette,

which can throw you off course. Yes.

sizi yoldan çıkarabilecek yaşam olayları gelir. Evet.

But you know, I'm not seeing my sixties as a period, too.

Ama biliyorsun, altmışlı yaşlarımı da bir dönem olarak görmüyorum.

And I think you've got to try and enjoy your life all the way through.

Ve bence hayatın boyunca hayatın tadını çıkarmaya çalışmalısın . Demek

I mean, so I know what you're saying.

istediğim, ne dediğini biliyorum. Bir

You sort of you've worked all your life and then you've maybe saved up for your retirement

nevi hayatın boyunca çalıştın ve sonra belki emekliliğin için para biriktirdin

and then you retire and then you can enjoy your retirement period. Yes.

ve sonra emekli oldun ve sonra emeklilik döneminin tadını çıkarabilirsin. Evet.

Which is you do sort of 60, 65 onwards.

Hangisini 60, 65'ten itibaren yapıyorsunuz?

So yes, you should in theory build up enough capital

Yani evet, teoride,

so that you can enjoy your retirement

without having to worry about bills and where the next meal is coming from.

faturalar ve bir sonraki yemeğin nereden geleceği konusunda endişelenmenize gerek kalmadan emekliliğinizin tadını çıkarabilmeniz için yeterli sermaye oluşturmalısınız.

Yeah.

Evet.

Which is why it's always important if you can, I think to save

Bu yüzden, eğer yapabilirsen, bence

a percentage of your wages, your in life.

maaşının bir yüzdesini hayatta biriktirmek her zaman önemlidir.

I'm not really talking about money anyway.

Zaten paradan bahsetmiyorum.

I'm many years in those things anyways.

Zaten bu işlerde uzun yıllardır varım.

Well, I was just yeah, we don't just making a point about your retirement.

Ben sadece evet dedim, sadece emekliliğiniz hakkında bir noktaya değinmiyoruz. Bunu

You need enough money to be able to because if you're not working anymore,

yapabilmek için yeterli paraya ihtiyacınız var çünkü artık çalışmıyorsanız, o zaman

then if you haven't got an income coming in,

bir geliriniz yoksa, o zaman

then it's going to be a very hard life.

bu çok zor bir hayat olacak.

Yeah. Retirement.

Evet. Emeklilik.

Yeah.

Evet. Yol boyunca

If you haven't built up some savings or a pension or something along the way and of course moving

bir miktar birikim veya emekli maaşı veya başka bir şey biriktirmediyseniz ve tabii ki

forward, it's probably going to be very difficult for people

ilerlemeye devam ederseniz, devlet emekli maaşlarına güvenecekseniz, muhtemelen insanlar için çok zor olacaktır

if you're going to rely on state pensions.

.

OK, so from me falling in real terms.

Tamam, yani benden gerçek anlamda düşüyor.

OK, Steve.

Tamam, Steve.

So yes, this has nothing to do with the subject.

Yani evet bunun konuyla alakası yok.

I think your teenage teenage years is when will you have fun and enjoy yourself?

Bence gençlik yıllarınız ne zaman eğlenecek ve eğleneceksiniz?

Then you get you get more responsibilities, you get older,

Sonra daha fazla sorumluluk alırsın, yaşlanırsın,

job, family, that sort of thing.

iş, aile, bu tür şeyler.

I mean, if you're in your thirties, in your twenties and thirties and you've got children, a lot of people,

Demek istediğim, otuzlarınızda, yirmilerinizde ve otuzlarınızdaysanız ve çocuklarınız varsa, pek çok insanın otuzlarında

you know, have children, their thirties, they probably they're building a family.

çocukları varsa, muhtemelen bir aile kuruyorlardır.

So I'd add that in.

Bu yüzden bunu eklerdim.

Yes, but that that would be the thing that they are doing.

Evet, ama yaptıkları şey bu olurdu.

That's the exploration of their life in their thirties is raising a family,

Otuzlu yaşlarındaki hayatlarının keşfi, bir aile yetiştirmek,

finding out all of those those ways of doing it.

bunu yapmanın tüm bu yollarını bulmaktır.

And of course they can still have adventure.

Ve tabii ki yine de macera yaşayabilirler.

Families can still have adventures.

Ailelerin hala maceraları olabilir.

I'm pretty sure, I'm sure if you were in your thirties

Oldukça eminim, eminim ki otuzlu yaşlarınızdaysanız

and you are raising your family you can still have adventure and excitement.

ve ailenizi büyütüyorsanız, hala macera ve heyecan yaşayabilirsiniz.

I think so.

Bence de.

So it's not necessarily just about people

Yani bu sadece

who are single or don't have children.

bekar olan veya çocuğu olmayan insanlarla ilgili değil.

I think everyone everyone has that same opportunity

Bence herkes aynı fırsata

or maybe that same outlook either looking forward or looking back

ya da belki de aynı bakış açısına sahip ya ileriye ya da geriye bakıyor,

so we are looking back now.

bu yüzden şimdi geriye bakıyoruz.

I do find it's a bit like driving along the road, isn't it, Steve?

Arabayı yolda sürmek gibi buluyorum , değil mi Steve?

I find more more of my time now looking in the

Şimdi dikiz aynasına baktığımda daha fazla zaman buluyorum

in the rear view mirror and it has a bit negative message.

ve bunun biraz olumsuz bir mesajı var.

But you do.

But I think you do.

Ama sen yaparsın.

Ama bence biliyorsun.

You reflect on your life because there's a road behind you.

Hayatını düşünürsün çünkü arkanda bir yol vardır.

But then but then also you have to remember to keep your hand

Ama sonra ama sonra da elinizi direksiyonda tutmayı

on the steering wheel and look ahead at the road in front of you as well.

ve önünüzdeki yola bakmayı unutmamalısınız.

So I think that's the secret.

Bence işin sırrı bu.

It really is. Yes.

Gerçekten öyle. Evet.

And as

Ve

Christine has pointed out, of course, you never know.

Christine'in işaret ettiği gibi, elbette asla bilemezsiniz.

There are lots of people who have, for various reasons, have to start their lives all over again.

Çeşitli nedenlerle hayatlarına yeniden başlamak zorunda kalan birçok insan var.

So this sort of pattern that you think what happens in your twenties, thirties, forties,

Yani yirmili, otuzlu, kırklı yaşlarınızda olan bu tür bir kalıp,

can be completely disrupted by, you know, events.

bilirsiniz, olaylar tarafından tamamen bozulabilir.

Yes, the unexpected the unexpected event,

Evet, beklenmeyen beklenmedik olay,

which means you might have to start all over again.

yani her şeye yeniden başlamak zorunda kalabilirsiniz.

You know, you might lose your job, your house.

Biliyorsun, işini, evini kaybedebilirsin.

There could be a conflict in your country.

Ülkenizde bir çatışma olabilir.

You know, we won't know what's going on at the moment.

Biliyorsun, şu anda neler olduğunu bilemeyeceğiz.

Anything can happen to you.

Sana her şey olabilir. Kelimenin

You might have to literally go.

tam anlamıyla gitmeniz gerekebilir.

You might lose everything and have to start again.

Her şeyi kaybedebilir ve yeniden başlamak zorunda kalabilirsiniz.

I mean, this is your partner might leave.

Demek istediğim, bu senin ortağın gidebilir.

You might run off.

Kaçabilirsin.

Yeah. Might die.

Evet. Ölebilir.

But anything could happen.

Ama her şey olabilir.

Yeah. So there are unexpected things.

Evet. Yani beklenmedik şeyler var.

And I suppose also in that respect,

Ve sanırım bu açıdan da,

looking at those periods of your life,

hayatınızın o dönemlerine bakınca, gençken

I think it's easier to cope with those things when you are younger than when you are older,

bu tür şeylerle baş etmenin daha yaşlı olduğunuza göre daha kolay olduğunu düşünüyorum ,

because I think you tend to hold onto these things more and more as you get older.

çünkü bence bu şeylere gittikçe daha fazla tutunma eğilimindesiniz. Yaşlandıkça.

I think you definitely take less risks as you get older.

Bence yaşlandıkça kesinlikle daha az risk alıyorsun .

I know, I do.

Biliyorum.

I remember when I was in my twenties, I wouldn't think twice about going out

Hatırlıyorum, yirmili yaşlarımdayken dışarı çıkıp

and buying a new car, borrowing some money to get it.

yeni bir araba satın almak için biraz borç para almak için iki kez düşünmezdim.

And then, you know, I change it and in six months or another year get another one borrowed.

Ve sonra, bilirsiniz, değiştiririm ve altı ay veya bir yıl sonra bir tane daha ödünç alırım.

Someone but you know,

Ama bilirsin,

I wouldn't think twice about changing my job.

işimi değiştirmeyi iki kere düşünmezdim.

Oh, I don't like this job.

Bu işi sevmiyorum.

I just get another job somewhere else. Let's just apply.

Başka bir yerde başka bir iş buluyorum. Hemen başvuralım.

And because when you're in your twenties, I don't know what you do, you know, you just seem more positive.

Ve yirmili yaşlarındayken, ne yaptığını bilmiyorum, bilirsin, sadece daha olumlu görünüyorsun.

But I mean, the thought now of looking for a new job

Ama demek istediğim, 25 yıl aynı işi yaptıktan sonra şimdi yeni bir iş arama düşüncesi,

after 25 years doing the same job,

you know, fills me with horror, need to go on a training course again

bilirsiniz, beni dehşetle dolduruyor, tekrar bir eğitim kursuna gitmem gerekiyor

and having to go through interviews.

ve mülakatlardan geçmek zorunda kalıyorum.

And I, you know, and I think a lot of people stay in their jobs

Ve ben, bilirsiniz, bence pek çok insan

even if they don't like them when they get older because they just can't face this,

yaşlandıklarında işlerinden hoşlanmasalar bile bununla yüzleşemedikleri için işlerinde kalıyorlar,

you know, it seems like more of a hassle to change the job than it is to leave.

bilirsiniz, değişmek daha zor görünüyor ayrılmaktan daha iş. Olay

Well, that's the thing.

bu.

It's the position.

Pozisyon bu.

I mean, well, it's fear.

Demek istediğim, bu korku. Yaşlandıkça

That's it's the one thing that grows

büyüyen tek şey bu

as you get older is, is your

,

fear of change, your fear of doing something different.

değişme korkunuz, farklı bir şey yapma korkunuz.

And again, what you do in your thirties

Ve yine otuzlu yaşlarında yaptıkların

and what you do in your fifties or sixties

ile ellilerinde, altmışlarında yaptıkların

is different, is different.

farklıdır, farklıdır.

It is you can't escape that.

Bundan kaçamazsın.

I think that is that is almost the lesson that everyone learns

Sanırım bu, neredeyse herkesin öğrendiği ders. Bunun

I would say that's the biggest change I've noticed, but it's not necessarily bad

fark ettiğim en büyük değişiklik olduğunu söyleyebilirim, ancak bu ille de kötü,

or depressing or negative.

iç karartıcı veya olumsuz değil.

So I think that is that is really the lesson that I would take away from this

Bence bugün bundan çıkaracağım ders bu, bunun

today is it isn't necessarily a bad thing.

mutlaka kötü bir şey olmadığıdır.

And sometimes you do have to push yourself.

Ve bazen kendini zorlaman gerekir.

You have to take those little risks.

Bu küçük riskleri almalısın.

You have to go outside.

Dışarı çıkmalısın. Hiç gitmediğiniz bir

You have to book a holiday to a place you've never been.

yere tatil rezervasyonu yaptırmalısınız .

You have to go to a social event

Sosyal bir etkinliğe gitmeli

and say maybe you will meet some some great people.

ve belki bazı harika insanlarla tanışacağınızı söylemelisiniz.

Well, that's the thing about holidays.

Tatillerin olayı bu. Sonunda her seferinde

We end up going to the same place every you know, every time because we

aynı yere gidiyoruz çünkü

we do you know, we're not adventurous enough anymore.

biliyoruz ki artık yeterince maceracı değiliz.

We go back to, you know, like Verne, we in Wales, God knows how many times because we're safe.

Verne gibi geri dönüyoruz, Galler'deyiz, Tanrı bilir kaç kez çünkü güvendeyiz.

We know it all.

Hepsini biliyoruz.

We all know people like that.

Hepimiz böyle insanları tanıyoruz.

They go to the same holiday resort every year because you get to a point where, I mean,

Her yıl aynı tatil beldesine gidiyorlar çünkü öyle bir noktaya geliyorsun ki yani

you enjoy it, but it's not necessarily a bad thing, but it becomes routine.

bundan zevk alıyorsun ama bu ille de kötü bir şey değil ama rutin hale geliyor.

Yeah. Yeah.

Evet. Evet.

But I remember the one time I remember

Ama

when we literally we didn't have our suitcases packed.

tam anlamıyla valizlerimizi toplamadığımızı hatırladığım bir zamanı hatırlıyorum.

We had nothing packed.

Paketlenmiş hiçbir şeyimiz yoktu.

And Steve booked a flight, a holiday for the next day

Ve Steve bir uçuş rezervasyonu yaptı, ertesi gün için bir tatil

and we had to go and get, get our suitcases

ve gidip valizlerimizi

from out of the attic and we had to pack our suitcases and we hadn't planned it.

tavan arasından almamız gerekti ve valizlerimizi toplamamız gerekti ve bunu planlamamıştık.

So so we did that in an afternoon, just, just spontaneously.

Biz de bunu bir öğleden sonra, sadece kendiliğinden yaptık.

And the next day we were at the airport getting on a plane.

Ve ertesi gün uçağa binerken hava alanındaydık.

I mean, now just the thought of doing that now would need two weeks to plan to get out.

Demek istediğim, şimdi bunu şimdi yapma düşüncesi, dışarı çıkmayı planlamak için iki haftaya ihtiyaç duyardı.

We'd have sleepless nights.

Uykusuz gecelerimiz olurdu.

We just threw things into a suitcase

Eşyaları bir bavula attık

and just went on the, you know, just went off the next day.

ve yola çıktık, bilirsiniz, ertesi gün yola çıktık.

Yeah, I think that was all it was that Madeira

Evet, sanırım Madeira'nın

trying to think.

düşünmeye çalıştığı tek şey buydu.

Oh, I think it was turkey. It was turkey.

Oh, sanırım hindiydi. Hindiydi.

I think it was our first trip to Turkey and and it was spontaneous.

Sanırım Türkiye'ye ilk seyahatimizdi ve spontane oldu.

And the next day we were flying to Turkey,

Ertesi gün Türkiye'ye uçuyorduk

and it was the most amazing adventure.

ve bu en muhteşem maceraydı.

In fact, I filmed a lesson.

Aslında, bir ders filme aldım.

I actually filmed a lesson there during that first trip.

Aslında o ilk gezi sırasında orada bir dersi filme aldım .

And I remember the night before, he's he's.

Ve önceki geceyi hatırlıyorum, o o.

I know this is not an interesting story.

Bunun ilginç bir hikaye olmadığını biliyorum.

I'm sorry, but the night before I wrote the script

Üzgünüm ama önceki gece

for the lesson the night before.

dersin senaryosunu bir önceki gece yazdım.

So we booked the holiday, and then I knew we were going,

Böylece tatil için rezervasyon yaptırdık ve sonra gideceğimizi anladım

and I sat down in front of the computer, and I wrote the script

ve bilgisayarın başına oturdum ve

for going on holiday.

tatile çıkmanın senaryosunu yazdım.

The lesson all about going on holiday, which is on my YouTube channel.

Tatile gitmekle ilgili ders, YouTube kanalımda.

So I did all that the night before.

Ben de bütün bunları önceki gece yaptım.

I rushed everything, and I can't believe how well it turned out.

Her şeyi aceleye getirdim ve ne kadar iyi sonuçlandığına inanamıyorum.

I still go

believe that sometimes you just need to be spontaneous.

Hala

bazen kendiliğinden olman gerektiğine inanıyorum.

But yes, I mean, it's like me and my I'm always got people who watch regularly, regularly.

Ama evet, yani, benim gibi ve benim her zaman düzenli, düzenli izleyen insanlarım var.

You know, I'm always going on about buying a Ford Mustang.

Biliyor musun, her zaman bir Ford Mustang almaktan bahsediyorum.

But the only reason I haven't is because I'm too afraid to take the plunge,

Ama bunu yapmamamın tek sebebi riske girmekten çok korkmam,

you know, come over to borrow some money.

bilirsin, gelip biraz borç almak. Ya

What happens if what if I lose my job and I'm going to sell the car and then more people think

işimi kaybedersem ve arabayı satarsam ve sonra daha fazla insan düşünürse

and then, you know, all those sort of doubts creep into your mind, which they don't when you're younger.

ve sonra, bilirsiniz, tüm bu tür şüpheler zihninize sızarsa, ki gençken bunlar olmaz.

So I think that's the main difference I've noticed is that you

Sanırım fark ettiğim ana fark bu,

get more doubts and more you get more sort of all the negative.

daha fazla şüphe duymanız ve daha fazla olumsuzlukla karşılaşmanız.

Maybe that's just me.

Belki de bu sadece benim.

Well, no.

Well, I think we were I think we were a little bit more spontaneous.

Hayır.

Sanırım öyleydik, sanırım biraz daha spontaneydik.

Yes. When we are young.

Evet. Biz gençken.

But it's hard to hold on to that. Joy de vive.

Ama buna dayanmak zor. Yaşama sevinci. Bu o

Is that the one? Is that what we say?

mu? Biz öyle mi diyoruz?

A lot of eve to our day.

Günümüze çokça arife.

Vive the joy of life.

Yaşam sevincini yaşa.

And sometimes you have to hold it very tightly in your hand because it's very easy

Ve bazen onu elinizde çok sıkı tutmanız gerekir çünkü onu

to lose it, to let it slip.

kaybetmek, elinden kayıp gitmesine izin vermek çok kolaydır.

And as check in says, hey, thank you.

Ve check-in'in dediği gibi, hey, teşekkür ederim.

Thank you for your comment.

Yorumun için teşekkür ederim.

Literally, even though I'm 25, I can't find the energy to take my back to hit the road either.

Kelimenin tam anlamıyla, 25 yaşında olmama rağmen sırtımı dayayacak ve yola çıkacak enerjiyi de bulamıyorum.

I can't consider myself in your age.

Kendimi senin yaşında düşünemiyorum.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

Well, yes. Well, yes, that's interesting.

İyi evet. Evet, bu ilginç.

I think what will happen is that

Bence

that fear as we get older will go

yaşlandıkça bu korku gidecek

and I think it'll be replaced with, you know, we'll certainly see that,

ve bence onun yerini alacak , bilirsiniz, kesinlikle bunu göreceğiz,

you know, there's less time ahead

bilirsiniz, önümüzde daha az zaman var

and we'll have a last a last fling yes.

ve son bir kez yaşayacağız. son kaçış evet

Certainly everything we will just do everything.

Kesinlikle her şeyi biz sadece her şeyi yapacağız.

I think we'll get into our seventies and then we will have like a last fling.

Sanırım yetmişli yaşlarımıza gireceğiz ve sonra son bir kaçamağımız olacak.

We'll just go party every.

Her gün partiye gideceğiz.

I used to have an auntie, OK?

Eskiden bir teyzem vardı, tamam mı?

I used to have an auntie

Eskiden bir teyzem

who was she was, you know, she was in a seventies

vardı, o, bilirsiniz, yetmişlerdeydi,

at the time when I was very young, you know, in mid teens or something like that.

ben çok gençken, bilirsiniz, onlu yaşların ortalarında falan.

But she'd been an auntie, I can't remember.

Ama o bir teyzeydi, hatırlayamıyorum.

But she was a very, you know, and yes, she was an auntie and she's not, not alive anymore.

Ama o çok, bilirsin, ve evet, o bir teyzeydi ve o değil, artık hayatta değil.

But I mean in our sixties and seventies she was dancing on the tables at parties and things.

Ama yani altmışlı ve yetmişli yıllarda partilerde falan masalarda dans ederdi.

And I always remember that she was so full of life.

Ve onun çok hayat dolu olduğunu her zaman hatırlıyorum.

She just enjoyed herself.

O sadece eğlendi.

And yet, you know, my family was all very

Ve yine de, bilirsiniz, ailem

fancy doing that.

bunu yapmaktan çok hoşlanırdı.

Ooh, it was all, it was like a, you know, and she was enjoying herself.

Ooh, hepsi buydu, sanki bir şey gibiydi ve o da eğleniyordu.

Your family are a bit prudish that they are.

Ailen biraz ihtiyatlı.

So, you know, any, any sign of enjoyment must be suppressed.

Yani, bilirsiniz, herhangi bir zevk belirtisi bastırılmalıdır.

All costs

Tüm masraflar

yes. Because it's

evet. Çünkü

all about, you know, how you look to other people anyway.

her şey, bilirsin, diğer insanlara nasıl göründüğünle ilgili .

We felt we should not go into before we start.

Başlamadan girmememiz gerektiğini düşündük.

But I had this one Auntie that you literally get up on tables and dance

Ama bir teyzem vardı, kelimenin tam anlamıyla masalara çıkıp dans ederdiniz

and she used to get drunk and everything and she was looking back now.

ve sarhoş olurdu filan ve şimdi geriye bakıyordu. O

She was one.

biriydi.

That's what I want to be like when I got older, I might be older but

Yaşım ilerlediğinde böyle olmak istiyorum, yaşlanmış olabilirim ama

just enjoying myself.

sadece eğleniyorum.

I cannot imagine you enjoying anything.

Senin herhangi bir şeyden zevk aldığını hayal edemiyorum.

Thanks.

Teşekkürler.

You're not you're not a person who let yourself go.

Kendini bırakan bir insan değilsin.

I am. I do. I do sometimes, yeah.

Ben. Evet. Bazen yaparım, evet.

When I'm here on the livestream, I let myself go.

Canlı yayında buradayken, kendimi bırakıyorum.

We were talking about this earlier.

Daha önce bunun hakkında konuşuyorduk.

Not here.

Burada değil.

On the live chat, but earlier this morning.

Canlı sohbette, ama bu sabah erken saatlerde.

And I cannot remember the last thing you and I did

Ve senin ve benim yaptığımız en son

that was adventurous and dangerous and that was the night

maceralı ve tehlikeli şeyi hatırlayamıyorum ve o gece

that you wanted to go out to test your new tires on your car.

arabanda yeni lastiklerini test etmek için dışarı çıkmak istemiştin.

And we'd had lots of snow, and then there was lots of freezing ice.

Çok fazla kar yağmıştı ve ardından bir sürü dondurucu buz vardı.

I bought these these winter tires.

Bu kış lastiklerini aldım.

OK, yes.

Well, you going to explain why I wanted to go out?

Tamam evet.

Neden dışarı çıkmak istediğimi açıklayacak mısın?

Yeah, I bought tires, which were with proper winter tires.

Evet, uygun kış lastikleri olan lastikler aldım.

Hmm. That's it.

Hmm. Bu kadar.

So we decided to go out, but it was treacherous.

Bu yüzden dışarı çıkmaya karar verdik, ama hainceydi.

People weren't even going out, were they?

İnsanlar dışarı bile çıkmıyorlardı, değil mi?

They weren't driving on the road.

Yolda araba kullanmıyorlardı.

No one was going anywhere.

Kimse bir yere gitmiyordu.

Because the roads were so dangerous.

Çünkü yollar çok tehlikeliydi.

So we went out of the car and we were driving down the road with your car

Böylece arabadan çıktık ve arabanız

swerving and snaking along the road.

yol boyunca savrularak ve kıvrılarak giderken yolda ilerliyorduk.

And of course it wasn't.

Ve tabii ki değildi.

No, but.

Hayır ama.

Oh, finish the sentence.

Cümleyi bitir.

Carry on then.

Devam et o zaman.

And and I remember how how much in control you were of the car.

Ve arabayı ne kadar kontrol ettiğini hatırlıyorum.

You really got into it.

Gerçekten içine girdin.

And you should have seen Steve's face.

Ve Steve'in yüzünü görmeliydin.

He he was really enjoying himself.

Gerçekten eğleniyordu.

There is there is no happier person

than Steve driving a car

Steve'in

that is about 60% out of control.

yaklaşık %60 oranında kontrolden çıkmış bir araba kullanması kadar mutlu bir insan yoktur.

We've done this in the past.

Bunu geçmişte yaptık.

I'm trying

to talk about the things we did that are exciting, not the negative stuff.

Olumsuz şeylerden değil, heyecan verici yaptığımız şeylerden bahsetmeye çalışıyorum.

I wasn't about to I was going to comment on the story.

Hikaye hakkında yorum yapacak değildim.

Yeah.

It was just it was just, you know, going out in the because I used to do that when I was young.

Evet.

Sadece, bilirsin, dışarı çıkıyordum çünkü bunu gençken yapardım.

It was exciting.

Me and my friend, we had these little sports cars.

Heyecan vericiydi.

Ben ve arkadaşım, küçük spor arabalarımız vardı.

You know, we built them very cheaply.

Biliyorsun, onları çok ucuza yaptık.

And we had we I had a I had an MGM midget,

Ve bende bir MGM cücesi vardı

and he he had a Triumph Spitfire, which was small.

ve onun küçük bir Triumph Spitfire'ı vardı.

And we bought them second hand, got them cheaply.

Biz de ikinci el aldık, ucuza aldık.

And we used to go zooming off around the country lines.

Ve eskiden ülke sınırlarının etrafında yakınlaştırmaya giderdik.

And that's what I've always that's that's always been my excitement.

Ve her zaman sahip olduğum şey bu, her zaman benim heyecanım oldu.

Cars and driving.

Arabalar ve sürüş.

That's the point I made. Yes.

Yaptığım nokta buydu. Evet.

I've never see Steve any more happy

Steve'i hiçbir zaman,

than when he's in the car with the steering wheel in front of him walking about car and he's got.

direksiyon simidi önünde, arabada dolaşırken olduğu kadar mutlu görmemiştim.

No, let me just we can't talk about we're not talking about cars, but talking about life experiences.

Hayır, izin ver, arabalardan değil, yaşam deneyimlerinden bahsediyoruz hakkında konuşamayız.

We've got a chair.

Bir sandalyemiz var.

Tom, make up today, by the way, is retracted his statement and I've already read it.

Tom, bu arada bugün makyaj yaptı, ifadesini geri aldı ve ben zaten okudum.

What about the other everybody?

Peki diğer herkes?

100 people and Tom says, is lives going downhill?

100 kişi ve Tom diyor ki, hayatlar yokuş aşağı mı gidiyor?

We don't know if it's true.

Bunun doğru olup olmadığını bilmiyoruz.

But well, just being here, just us being here should be hopefully enough.

Ama sadece burada olmamız, sadece bizim burada olmamız umarım yeterli olacaktır.

What about Willie and what does Willie and maybe we don't know nowadays.

Peki ya Willie ve Willie ne yapıyor ve belki bugünlerde bilmiyoruz.

I work as a tax analyst and it's hard because touching what's that?

Vergi analisti olarak çalışıyorum ve bu zor çünkü dokunmak nedir?

Touching the organ of the most sensitive human body, which is the wallet.

İnsan vücudunun en hassas organı olan cüzdana dokunmak.

Oh, yes.

Oh evet.

I suppose that is a part of the body.

Sanırım bu vücudun bir parçası.

Well, that's not going to cheer up.

Pekala, bu neşelenmeyecek.

Tell me about taxes.

Bana vergilerden bahset.

No, but thank you, Willie.

Hayır, ama teşekkürler, Willie.

In for your for your inputs on the live chat today.

Bugünkü canlı sohbetteki katkılarınız için teşekkürler.

There was also the time when we went we were in Greece

Yunanistan'a gittiğimizde de

and we decided to drive to the top

of the tallest hill on the island.

adanın en yüksek tepesine çıkmaya karar vermiştik.

It was Corfu, and we almost destroyed the car.

Orası Korfu'ydu ve neredeyse arabayı mahvediyorduk.

It was a tiny little car, wasn't it, that we hired

Küçük bir arabaydı, değil mi, kiraladığımız,

we didn't realise just how bad the road was going up.

yolun ne kadar kötü gittiğini anlamamıştık.

This old volcanic mountain hadn't a crater. Yes.

Bu eski volkanik dağın krateri yoktu. Evet.

And we almost destroyed the car.

Ve neredeyse arabayı yok ediyorduk.

The car there was there was smoke coming from under the bonnet.

Oradaki arabanın kaputunun altından dumanlar geliyordu.

The brakes were doing something weird.

Frenler garip bir şey yapıyordu.

The the suspension, I think we almost broke the car completely.

Süspansiyon, sanırım arabayı neredeyse tamamen bozuyorduk.

Never buy never buy a higher car

Asla satın almayın, asla daha yüksek bir araba almayın

because, you know, they're being thrashed.

çünkü, bilirsiniz, eziliyorlar.

Well, that one certainly have something's been thrashed. Yes.

Pekala, bu kesinlikle bir şeyleri mahvetti. Evet.

Well, it's been it's been worked very hard

Eh,

almost to the point of destruction.

neredeyse yok olma noktasına kadar çok çalışıldı.

So that's the story of when we decided to drive up to the top of the mountain,

Dağın tepesine,

a rocky mountain in a tiny car that was not designed to do it.

kayalık bir dağa, bunun için tasarlanmamış küçük bir arabayla çıkmaya karar verdiğimiz zamanın hikayesi buydu.

So that was quite adventurous as well.

Yani bu da oldukça maceralıydı.

I'm not going to mention going to China because everyone always complains.

Çin'e gitmekten bahsetmeyeceğim çünkü herkes her zaman şikayet ediyor.

They said, oh, here we go, here we go.

Ah, işte gidiyoruz, işte başlıyoruz dediler.

Mr Jenkins talking about sharing there again.

Bay Jenkins yine orada paylaşmaktan bahsediyor.

Okay, so I'm not going to talk about that, but

Tamam, bunun hakkında konuşmayacağım ama

it was exciting and it was quite an adventure.

heyecan vericiydi ve oldukça maceralıydı.

But again, that's all I'm saying about that.

Ama yine, bu konuda tüm söylediğim bu.

Today we're looking at something interesting, Steve.

Bugün ilginç bir şeye bakıyoruz, Steve.

Gender specific words.

Cinsiyete özel kelimeler.

Can we do that the other week? No,

Bunu geçen hafta yapabilir miyiz? Hayır,

we didn't.

yapmadık.

I think we're going to talk about Mayday, but we are.

Sanırım Mayday hakkında konuşacağız ama konuşuyoruz.

OK, well, we've got plenty of time.

Pekala, çok zamanımız var.

Mayday and gender specific words.

Mayday ve cinsiyete özel kelimeler.

Well, that's what's coming up later. You see, we call that.

Peki, daha sonra gelecek olan şey bu. Görüyorsun, buna diyoruz.

We call this a teaser with teasing.

Buna alay içeren bir teaser diyoruz.

You see, we're saying, look at that.

Bakın, bakın diyoruz.

Thank you very much for that lovely comment.

Bu güzel yorum için çok teşekkür ederim.

Well, what a lovely comment from Tommy.

Tommy'den ne güzel bir yorum.

Oh, OK. That's what I tell Mike again. Yes. Yes, I know.

Ah tamam. Mike'a tekrar söylediğim şey bu. Evet. Evet biliyorum.

The other people that we're talking to on the live chat, please don't retract that statement.

Canlı sohbette konuştuğumuz diğer kişiler , lütfen bu ifadeyi geri çekmeyin.

Leave that one on, OK?

Onu açık bırak, tamam mı?

We went yesterday for a lovely walk into town

Dün şehre güzel bir yürüyüş için gittik

and we saw a magical sight.

ve büyülü bir manzara gördük.

And there it is.

Ve işte burada.

Yesterday we saw some beautiful bluebells

Dün yılın bu zamanında bazı güzel çan çiçekleri gördük

at this time of year.

.

If you look carefully, you can't find them easily.

Dikkatli bakarsanız kolay kolay bulamazsınız.

But you do have to look for them.

Ama onları aramak zorundasın.

You have to search for them.

Onları aramalısın.

Bluebells are one of the most beautiful flowers,

Çan çiçekleri en güzel çiçeklerden biridir

and you quite often see them at this time of year.

ve onları yılın bu zamanında oldukça sık görürsünüz.

However, they are not easy to find

Ancak,

because they only grow in certain places, in certain situations where

sadece belirli yerlerde, belirli durumlarda,

the land or the ground has not being disturbed.

toprağın veya zeminin bozulmadığı durumlarda yetiştikleri için bulunmaları kolay değildir.

So you have to sometimes search

Bu yüzden bazen

quite carefully and closely to find bluebells.

çan çiçeği bulmak için oldukça dikkatli ve yakından arama yapmanız gerekir.

So there you can see yesterday we were walking and

Gördüğünüz gibi dün yürüyorduk ve bir

there were lots of beautiful bluebells.

sürü güzel çan çiçeği vardı.

And do you know why they're called bluebells?

Ve onlara neden çan çiçeği denildiğini biliyor musunuz?

Because they're blue and their flowers are shaped like a bell? Yes,

Mavi oldukları ve çiçekleri çan şeklinde olduğu için mi? Evet, evet

well, yes, of course, because that that's what they do.

, elbette, çünkü onların işi bu.

You see, they often say

Görüyorsun, sık sık

we've got to name this flower.

bu çiçeğe bir isim vermemiz gerektiğini söylerler.

Well, it's blue, shall we say blue.

Peki, mavi, mavi diyelim mi?

OK then.

Tamam ozaman.

And it looks like a bell.

Ve bir çan gibi görünüyor.

Shall we call this a blue bow?

Buna mavi yay diyelim mi?

And there it is, you see? Yes, it does look like a bell.

Ve işte burada, görüyor musun? Evet, zile benziyor.

You are right.

Haklısın.

So there they are.

İşte oradalar.

Yes, the beautiful blue bells.

Evet, güzel mavi çanlar.

Oh, nothing says spring

Oh, hiçbir şey

in England like a blue bell.

İngiltere'de baharı mavi bir çan gibi söylemez.

And there it was.

Ve işte oradaydı.

Yes. You normally only see them in

Evet. Normalde onları sadece

wooded areas because they like to grow in the shade.

ağaçlık alanlarda görürsünüz çünkü gölgede büyümeyi severler.

Well, they like to.

Hoşlarına gidiyor.

Well, when I say grow in the shade,

Şey, gölgede büyümek dediğimde,

they like to like they like.

beğendiklerini beğeniyorlar.

They need to grow before the the leaves from the trees

Ağaçların yaprakları

block out the light.

ışığı engellemeden büyümeleri gerekiyor.

And so they have a small a small window of opportunity,

Ve böylece küçük bir fırsat pencereleri var,

this small period of maybe a few weeks

bu belki birkaç haftalık küçük bir süre,

where when the light is coming through, this is a deciduous forest.

ışığın geldiği zaman, burası yaprak döken bir orman.

Of course,

Elbette

you wouldn't see them in a conifer forest.

onları kozalaklı bir ormanda göremezsiniz.

You would see them in a deciduous forest where there's a lot more light comes in

Onları, ağaçların yaprakları çıkmadan önce çok daha fazla ışığın geldiği yaprak döken bir ormanda görürdünüz

before the leaves of the trees come out.

.

And they've got this little opportunity.

Ve bu küçük fırsata sahipler.

So you can see people go on special woodland.

Böylece insanların özel ormanlık alanlara gittiğini görebilirsiniz.

Yes. They travel to see a carpet of bluebells.

Evet. Bir çan çiçeği halısı görmek için seyahat ederler.

As far as the eye can see in in deciduous forests,

Göz alabildiğince yaprak döken ormanlarda,

particular in the UK, probably in other part, probably in France and other parts of Europe.

özellikle Birleşik Krallık'ta, muhtemelen diğer bölgelerde, muhtemelen Fransa'da ve Avrupa'nın diğer bölgelerinde.

But they grow everywhere but they're hard to find.

Ama her yerde yetişirler ama bulmaları zordur.

But can you believe this kind of bulb?

Ama bu tür bir ampule inanabiliyor musun? Dün işten döndüğümüzde

I forgot that we have them in our front garden when we came back yesterday from our work.

ön bahçemizde olduklarını unutmuşum .

I was so excited about the Bluebells

Bluebells için çok heyecanlandım

and then I realised in the corner of our front garden we have

ve sonra ön bahçemizin köşesinde

we have a small area and there are bluebells growing

küçük bir alanımız olduğunu ve o alanda büyüyen bluebells olduğunu fark ettim

in that area.

.

Previous owners must have put them in.

Önceki sahipleri takmış olmalı.

Yeah, they come up every year for a few weeks, but yes, they are bluebells

Evet, her yıl birkaç haftalığına geliyorlar, ama evet, onlar bluebells

and then I guess we could have, we could have just stayed at home and filmed them. Yes.

ve sanırım o zaman evde kalıp onları filme alabilirdik. Evet.

After all that effort.

Bunca çabadan sonra.

And did you know that you're not supposed to pick them or move them?

Ve onları seçmemeniz veya hareket ettirmemeniz gerektiğini biliyor muydunuz ?

You can't, you can't dig them up.

Yapamazsın, onları kazamazsın.

Why is that? They're protected.

Nedenmiş? Koruma altındalar.

Oh, right. Yes.

Ah, doğru. Evet.

You know, if you, if you, if you dig the bluebells and take them home in summer,

Bilirsiniz, eğer siz, eğer çan çiçeklerini kazıp yazın eve götürürseniz,

somebody finds out you can, you can actually be fined for it.

biri bunu yapabileceğinizi öğrenirse, bunun için para cezasına çarptırılabilirsin.

That is, they are rare, bit like the wild garlic that comes out at this time of the year.

Yani, yılın bu zamanında çıkan yabani sarımsak gibi nadirdirler.

That is that is making use of the fact that there's more light

Yani, ağaçlardaki yapraklar çıkmadan önce ormandan yere daha fazla ışık gelmesi gerçeğinden faydalanmaktır

coming down to the ground from the forest before the leaves on the trees come out.

.

So they are competing in a way with the bluebells.

Yani bir bakıma bluebells ile rekabet ediyorlar.

And in fact,

Ve aslında,

the wild garlic is seen as a kind of as a competitor

yabani sarımsak, ülkenin belirli bölgelerinde çan çiçeklerini geçmeye çalışan bir tür rakip olarak görülüyor

trying to outdo the bluebells in certain parts of the country.

.

And they're trying to get rid of the wild garlic because it's destroying the bluebells.

Yabani sarımsaktan kurtulmaya çalışıyorlar çünkü yaban çıngıraklarını mahvediyor.

It's like a battle invading.

İşgal eden bir savaş gibi.

There's a battle taking place between the wild, the wild garlic and the bluebells.

Yabani, yabani sarımsak ve bluebells arasında gerçekleşen bir savaş var .

Yes. I'm not sure if certain types of wild garlic

Evet. Bazı yabani sarımsak türlerinin

I've come from other parts of the world and a more invasive.

dünyanın başka yerlerinden geldiğimden ve daha istilacı olduğundan emin değilim.

But anyway, today is May Day.

Ama ne olursa olsun, bugün 1 Mayıs.

Do you know why?

Neden biliyor musun?

Why we have made a well, of course.

Neden kuyu yaptık tabii ki.

It's for the workers.

İşçiler için.

The workers as I said earlier, a lot of people are commemorating

İşçiler, daha önce de söylediğim gibi, birçok insan

the rights of the workers and all of the rights

işçilerin haklarını ve

and the freedoms that workers now enjoy.

işçilerin şimdi sahip olduğu tüm hak ve özgürlükleri anıyor.

That had to be fought for.

Bunun için mücadele edilmesi gerekiyordu.

They weren't given away.

Verilmediler.

So many people had to fight.

Pek çok insan savaşmak zorunda kaldı. Bugün çoğu insanın sahip olduğu

Many people lost their lives to get the workers

işçi haklarını elde etmek için birçok insan hayatını kaybetti

rights that most people enjoy today.

.

Also, there is another thing as well, Steve.

Ayrıca bir şey daha var Steve. Hiç

Have you ever heard.

duydun mu.

Well, well, I hope you never hear it.

Pekala, umarım asla duymazsın.

You never hear anyone calling.

Kimsenin aradığını asla duymazsın.

Mayday, mayday, mayday,

Mayday, mayday, mayday,

mayday.

mayday.

Three times.

Üç kere.

Yes. So May Day.

Evet. Yani 1 Mayıs.

Two separate words in the month of May and day and day.

Mayıs ayı ve gün ve gün içinde iki ayrı kelime.

Hmm. Which is I'm a

Hmm. Ben bir

I DIY.

DIY'im.

In one word.

Tek kelimede.

Good. There we go. You've got it there. And there it is.

İyi. Oraya gidiyoruz. Orada var. Ve işte burada.

Mayday is often used as a distress call as well on a

Mayday,

maybe on an aeroplane, quite often on an aeroplane or maybe on a ship that is in trouble.

belki bir uçakta, oldukça sık olarak bir uçakta veya belki de başı belada olan bir gemide bir imdat çağrısı olarak da kullanılır.

Mayday as a distress call.

İmdat çağrısı olarak 1 Mayıs.

Did you know it derives from the French phrase event?

Bunun Fransızca deyimden türediğini biliyor muydunuz olay?

A maiden, which means come and help me.

Bir bakire, yani gel ve bana yardım et.

So that's why we say Mayday.

İşte bu yüzden Mayday diyoruz.

It actually derives from French.

Aslında Fransızcadan türemiştir.

The French phrase.

Fransızca ifade. Kelimenin

That literally means come and help me.

tam anlamıyla gel ve bana yardım et anlamına geliyor.

And that's why we say Mayday to this very day.

İşte bu yüzden bugüne kadar Mayday diyoruz.

And it was a radio officer

Ve Croydon'daki bir radyo memuru

in Croydon, apparently

, görünüşe göre,

who first decided that this would be a good idea to

bunun sıkıntı içindeki insanların bunu söylemesi için iyi bir fikir olacağına ilk karar veren kişiydi

for people in distress to call this out.

.

And it was around, I think it was 1940s when it was adopted. OK.

Ve yaklaşıktı, sanırım benimsendiğinde 1940'lardı. TAMAM.

As, as a phrase, the international

Bir deyim olarak, uluslararası bir

phrase, to say that when you're in distress, it's a call sign.

deyim olarak, sıkıntı içinde olduğunuzu söylemek, bu bir çağrı işaretidir.

I often feel like saying it, you know, halfway through the livestream Sunday, maybe we could have a thing.

Pazar günü canlı yayının ortasında, belki bir şeyler yapabiliriz diye sık sık söylemek geliyor içimden.

Maybe, maybe we could have have a thing that we put

Belki, belki

on the screen that says Mayday, Mayday.

ekrana Mayday, Mayday diyen bir şey koyabilirdik.

We've, we've, we've run out of things to talk about.

Konuşacak şeylerimiz tükendi.

Does anybody is there anyone out there who has a suggestion?

Önerisi olan kimse yok mu?

Well, Vitesse and also EDS, well, as just pointed out,

Pekala, Vitesse ve ayrıca EDS, az önce belirtildiği gibi,

that in fact, it's the 1st of May here, which is Mayday.

aslında burada 1 Mayıs, yani Mayday.

And we've got a bank holiday tomorrow.

Ve yarın banka tatilimiz var.

So we've got a day off public holiday.

Yani resmi tatilden bir gün izin aldık.

But it's also Mother's Day in certain parts of the world

Ama aynı zamanda dünyanın belirli yerlerinde Anneler Günü ve

where witnesses in Lithuania, Lithuania

Litvanya, Litvanya

and Egypt, in Hungary, they're celebrating Mother's Day today.

ve Mısır'daki tanıklar, Macaristan'da bugün Anneler Günü'nü kutluyorlar. Bugün

Happy Mother's Day to all those who are celebrating Mother's Day today. Yes.

Anneler Günü'nü kutlayan herkesin Anneler Günü kutlu olsun. Evet.

And yes, as you as you correctly said, Maydays

Ve evet, doğru bir şekilde söylediğiniz gibi, 1 Mayıs

often is often used to celebrate workers rights Hmm.

genellikle işçi haklarını kutlamak için kullanılır Hmm.

But it's been around for as hundreds of years. Yes.

Ama yüzlerce yıldır var. Evet.

Well, it used to be also a big celebration

Evet, aynı zamanda

where the fair maidens yes.

güzel bakirelerin evet olduğu büyük bir kutlamaydı.

Or virgins would dance around

Veya bakireler

a large pole. Yes.

büyük bir direğin etrafında dans ederdi. Evet.

We all know what this is about.

Bunun ne hakkında olduğunu hepimiz biliyoruz.

You know, you don't need me to even explain what this is for.

Biliyorsun, bunun ne için olduğunu açıklamama bile ihtiyacın yok.

But it's all about fertility

Ama her şey doğurganlıkla

and making sure that everything is is good

ve

and fertile for the forthcoming summer.

gelecek yaz için her şeyin iyi ve bereketli olmasını sağlamakla ilgili.

So that's one of the traditions we do here.

Burada yaptığımız geleneklerden biri de bu.

And I think in certain parts of the world as well, we dance around the maypole, the maypole.

Ve sanırım dünyanın bazı yerlerinde de direğin etrafında dans ediyoruz, direğin etrafında.

But normally it's it's fair maid and.

Ama normalde bu adil bir hizmetçi ve.

Yes, and then and then you get to

Evet, ve sonra ve sonra

the queen, the May Queen.

kraliçeye, Mayıs Kraliçesine ulaşırsınız.

So somebody one of the girls probably with the prettiest, I would imagine,

Yani muhtemelen en güzel kızlardan biri,

or which it must.

ya da öyle olması gerektiğini hayal ediyorum.

Hang on a minute.

We've got somebody whose birthday's in May. Christina.

Bir dakika bekle.

Doğum günü Mayıs'ta olan biri var. Christina.

Oh, if Christina is still on. When is your birthday?

Oh, eğer Christina hala çalışıyorsa. Doğum günün ne zaman?

When is it?

Ne zaman?

When is it?

But Christina says she was born in May.

Ne zaman?

Ancak Christina, Mayıs ayında doğduğunu söylüyor.

So are you a May queen? Yes.

Yani sen bir Mayıs kraliçesi misin? Evet.

Is what we want to know?

Bilmek istediğimiz şey mi?

Are you the queen of the maidens, baby?

Bakirelerin kraliçesi misin bebeğim? Senin

We're not going to enquire whether you are a maiden.

bakire olup olmadığını sormayacağız.

That's a wee bit too personal, but

Bu biraz fazla kişisel ama

but. Yes.

ama. Evet.

And it's, as you say, that dancing around the maypole,

Ve dediğin gibi, direğin etrafında dans etmek,

that pole is seen as a bit of a a fertility symbol. Yes.

o direğin bir nebze doğurganlık sembolü olarak görülmesi. Evet.

But it could be just, you know, pointing to the centre of the earth as I know it is.

Ama bu sadece, bilirsin, benim bildiğim şekliyle dünyanın merkezine işaret ediyor olabilir.

And some people think, you know, it is.

Ve bazı insanlar, bilirsin, öyle olduğunu düşünüyor.

It is 100% phallic

%100 fallik

disgusting.

iğrençtir.

But that's not the idea.

Ama fikir bu değil.

And also, apparently, the over the as I say, it's had many different connotations over the years.

Ve ayrıca, görünüşe göre, dediğim gibi, yıllar boyunca pek çok farklı çağrışımları oldu. Belki de

It's supposed to it's supposed to symbolise perhaps the transition

from spring into summer.

ilkbahardan yaza geçişi sembolize etmesi gerekiyordu.

And also the Roman Catholics used to

Ve ayrıca Roma Katolikleri

and may still celebrate it, as, you know, a Virgin Mary celebration as well.

bunu bir Meryem Ana kutlaması olarak da kutlarlardı ve hala da kutlayabilirler.

Apparently, the the Roman Catholics

Görünüşe göre, Roma Katolikleri

used to celebrate May Day as a sort of symbol of Mary or something.

1 Mayıs'ı Meryem'in bir tür sembolü ya da başka bir şey olarak kutlarlardı.

I don't know exactly.

tam olarak bilmiyorum

No, it sounds like it.

Hayır, öyle görünüyor.

But I did read about that. Yes.

Ama bunun hakkında okudum. Evet.

And it's been used for centuries for various reasons.

Ve çeşitli nedenlerle yüzyıllardır kullanılmaktadır.

But as you pointed out recently, for workers rights and there's often protests on May day.

Ama son zamanlarda belirttiğiniz gibi, işçi hakları için ve 1 Mayıs'ta sık sık protestolar oluyor.

Yes, the workers will come out and they will they will show

Evet, işçiler ortaya çıkacak ve

they're a great word that I love solidarity.

dayanışmayı sevdiğimin harika bir sözü olduğunu gösterecekler.

I don't know why I love that word.

Bu kelimeyi neden sevdiğimi bilmiyorum. Bir

It's sort of it sort of rolls out of your mouth so eloquently.

nevi ağzınızdan çok güzel bir şekilde yuvarlanıyor.

Solidarity.

Dayanışma.

The solidarity is the union of people who have come together

Dayanışma, bir araya gelen

and they joined together for a common purpose or maybe because they share

ve ortak bir amaç için veya belki de

some sort of bond.

bir çeşit bağı paylaştıkları için bir araya gelen insanların birliğidir.

So we often talk about solidarity, especially when we're

Bu yüzden, özellikle

talking about workers rights unions, you see.

işçi hakları sendikalarından bahsederken, sık sık dayanışmadan bahsediyoruz. İşte

So that's why we have the word union.

bu yüzden birlik kelimemiz var.

The union is the group of people who represent or belong

Sendika,

to a certain group of workers so that's how we we get the word union

belirli bir işçi grubunu temsil eden veya ona ait olan insan grubudur, bu yüzden hep birlikte sendika kelimesini bu şekilde alıyoruz

that all together.

.

Yes. As one.

Evet. Tek olarak.

Just like we are today.

Tıpkı bugün olduğumuz gibi.

So I don't have any right to to

Yani bu canlı yayında herhangi bir hakkım

I've got no I've got no workers rights on this livestream.

yok işçi hakkım yok. Emekli

I don't get a pension. I don't get paid. No, no. Do I?

maaşı alamıyorum. Ben ödeme almıyorum. Hayır hayır. Ben mi?

Any time off, I don't get my I also don't get either of those things anymore.

Herhangi bir izinde, ben de artık bunların hiçbirini anlamıyorum.

I'm you know, it's about time I formed a union

Biliyorsun,

to get some workers rights because, you know, it's like it's like slavery being being on Mr.

bazı işçi haklarını almak için bir sendika kurmanın zamanı geldi çünkü, bilirsin, kölelik Bay

Duncan's livestream, I might have to go back to selling my body again like I did in my twenties

Duncan'ın canlı yayınında olmak gibi, yaptığım gibi tekrar vücudumu satmaya geri dönmek zorunda kalabilirim yirmili yaşlarımda, Birmingham'da o

when I used to stand on that street corner in Birmingham.

sokak köşesinde dururken .

Yes, exactly.

Evet kesinlikle.

Well, Ludmilla, hello.

Ludmilla, merhaba.

From Siberia.

Sibirya'dan.

I don't think we've ever had anybody from Siberia before.

Daha önce hiç Sibirya'dan birini aldığımızı sanmıyorum.

I don't think so either.

Ben de öyle düşünmüyorum.

Hello. Siberia.

Merhaba. Sibirya.

Or the first isolation we've ever had in Siberia.

Ya da Sibirya'da yaşadığımız ilk izolasyon.

I suppose the most the most obvious question, Steve is what?

Sanırım en bariz soru, Steve nedir?

What do you think?

Ne düşünüyorsun?

What do you think? The most obvious question.

Ne düşünüyorsun? En açık soru.

Is it cold? Yes. Right.

Soğuk? Evet. Sağ.

Is it cold?

Soğuk?

Yes. Sorry, let me.

Evet. Üzgünüm, izin ver.

But whenever we think of Siberia in the UK, we think of frozen wasteland.

Ancak Birleşik Krallık'ta ne zaman Sibirya'yı düşünsek, aklımıza donmuş çorak topraklar gelir.

But we know that's not true because we've also seen lovely

Ama bunun doğru olmadığını biliyoruz çünkü biz de çok güzel gördük

in fact, there was a programme not so long ago, a number of years ago about Siberia,

aslında, çok da uzun olmayan bir süre önce, birkaç yıl önce Sibirya hakkında bir program vardı

and we saw the different side to it,

ve biz onun farklı tarafını gördük,

you know, the you know, when obviously obviously does get cold

bilirsiniz, bilirsiniz, ne zaman belli ki soğuk

and snowy, but then, you know, the spring and summer like here.

ve karlı oluyor, ama sonra, bilirsiniz, buradaki gibi ilkbahar ve yaz.

Oh, I think beautiful.

Bence güzel.

Oh, the gulags in Siberia in the middle of nowhere.

Oh, hiçliğin ortasında Sibirya'daki gulaglar.

That's another thing that I watched on TV besides Mr Steve's documentary.

Bay Steve'in belgeselinin yanı sıra televizyonda izlediğim başka bir şey de bu.

I also saw something about these, these prisons that are in the middle of nowhere.

Ayrıca bunlarla ilgili bir şey gördüm, bu hiçliğin ortasında olan bu hapishaneler.

I'm sure they're in Siberia.

Sibirya'da olduklarına eminim.

Well, that's a good place to have a prison.

Orası bir hapishaneye sahip olmak için iyi bir yer.

Yeah, because, you know, if you've got your

Evet, çünkü, bilirsin, eğer

because obviously Russia being a gigantic country

Rusya'nın devasa bir ülke

and Siberia being huge, I mean, prisons here in the UK, if someone was to escape,

ve Sibirya'nın devasa bir ülke olması nedeniyle senin varsa, yani burada Birleşik Krallık'taki hapishaneler varsa, eğer birisi kaçacaksa,

you know, they are always within probably five miles of a town.

bilirsin, her zaman muhtemelen beş mil içindedirler. bir kasabanın

Whereas if you've got a, you know, your worst

Oysa, bilirsiniz, en kötü

murderers and most horrible people

katilleriniz ve onları

putting them into a prison in Siberia, if they, if they escape,

Sibirya'da bir hapishaneye kapatan en korkunç insanlar varsa, onlar kaçsalar da

it doesn't matter because they'll die before they get anywhere near anyone.

fark etmez, çünkü kimsenin yanına yaklaşamadan ölürler.

So I think that's a great idea that is probably the thinking behind that,

Bence bu harika bir fikir, muhtemelen bunun arkasındaki düşünce bu,

although maybe that's a subject we shouldn't get too deep into.

ancak belki de bu çok derine inmememiz gereken bir konu.

Yes. For various reasons.

Evet. Çeşitli nedenlerle.

Yes. To make points out, the solidary anti movement in Poland,

Evet. İşaret etmek gerekirse, Polonya'da

which was a worker's rights.

bir işçi hakları olan dayanışma karşıtı hareket.

Well, I always remember like for Elsa.

Her zaman Elsa gibi hatırlıyorum.

Yeah, exactly. Yes.

Evet kesinlikle. Evet.

For Elsa, who was the leader I think he was the was he the president for a while, wasn't he?

Elsa için lider kimdi, sanırım o bir süre başkandı, değil mi?

I think he was the union leader and he got the rights and then he became president.

Bence sendika lideriydi ve hakları aldı ve sonra başkan oldu.

Didn't I always remember for awareness of is being one of those faces that was always on television?

Farkındalık olarak hep televizyonda olan o yüzlerden biri olmayı hatırlamadım mı?

Yes. As a child in the eighties, you always saw his face everywhere on the TV.

Evet. Seksenlerde bir çocuk olarak, televizyonda her yerde onun yüzünü görüyordunuz. Her

There was always a news story, and quite often it was involving

zaman bir haber vardı ve çoğu zaman

unions, workers fighting,

sendikalar, işçiler, kelimenin

literally, in some cases fighting for their rights.

tam anlamıyla, bazı durumlarda hakları için mücadele ediyorlardı.

And they Trump says that in the Czech Republic, it's workers day.

Ve Trump, Çek Cumhuriyeti'nde işçi bayramı olduğunu söylüyor.

It is definitely Workers Day tomorrow.

Yarın kesinlikle İşçi Bayramı.

So presumably do you have a bank holiday?

Muhtemelen bir banka tatiliniz var mı?

So we well.

Yani biz iyiyiz.

Oh, do you have a public holiday?

Oh, resmi tatiliniz var mı?

I should say? That's it.

Söylemeliyim? Bu kadar.

We call them bank holidays, but we mean public holidays.

Onlara resmi tatiller diyoruz ama resmi tatilleri kastediyoruz.

We've got lots of holidays coming up, by the way, in June

Bu arada, Haziran'da bir sürü tatilimiz var

because I'm I the only person.

çünkü tek kişi benim.

Can I just say something now?

Şimdi bir şey söyleyebilir miyim?

I know.

Biliyorum.

I know someone is going to be offended and you're going to throw your computer out of your window.

Biliyorum birisi gücenecek ve sen de bilgisayarını pencerenden dışarı atacaksın.

I am so sick

and tired of hearing about the platinum jubilee.

Platin yıldönümünü duymaktan bıktım usandım.

I'm not I am absolutely sick of it already and it hasn't happened.

Ben değilim, zaten bundan kesinlikle bıktım ve olmadı.

And they're giving us they're giving us a long holiday need two days off, and I don't want it.

Ve bize uzun bir tatil veriyorlar, iki günlük izin gerekiyor ve ben bunu istemiyorum.

Can I do something else?

Başka bir şey yapabilir miyim? Bunun

I might do something else instead.

yerine başka bir şey yapabilirim.

Oh, it would be fun to watch the Queen is celebrating

Oh, Kraliçe'nin tahtta 70. yılını kutlamasını izlemek eğlenceli olurdu ki

70 years on the throne, which is quite an achievement.

bu oldukça büyük bir başarı.

It's quite an achievement.

Bu oldukça büyük bir başarı.

But I'm sick of hearing about it. Yes.

Ama bunu duymaktan bıktım. Evet.

I mean, they do talk about it a lot.

Demek istediğim, bunun hakkında çok konuşuyorlar.

So you were complaining to your mum the other night about it.

Demek geçen gece annene bundan şikayet ediyordun.

Is that I wonder what all the fuss is about?

Tüm bu yaygaranın ne hakkında olduğunu merak ettiğim için mi?

Well, I.

Well, what I meant was we're supposed to be having four days of celebration.

Şey, ben. Demek

istediğim, dört günlük bir kutlama yapacağımızdı.

Yeah, the Thursday.

Evet, Perşembe.

The Friday, which is now public holidays and then the Saturday in the sun.

Şimdi resmi tatil olan Cuma ve ardından güneşte Cumartesi.

I mean, my point was I think it's just a bit

Demek istediğim, bence bu

too much, too much for a day, OK?

bir gün için biraz fazla, çok fazla, tamam mı?

Yeah. It's, you know, we love the Queen.

Evet. Biliyorsun, biz Kraliçe'yi seviyoruz.

We love our queen.

Kraliçemizi seviyoruz.

But I think four days is a bit much

Ama bence dört gün biraz fazla,

I love my queen.

kraliçemi seviyorum.

But are you a make

Ama sen bir marka mısın,

or so we haven't heard from Christina yet.

Christina'dan henüz haber alamadık. O

She's still here, so I'm not looking forward to that.

hala burada, bu yüzden bunu sabırsızlıkla beklemiyorum.

Can I just say what put me off?

Beni neyin rahatsız ettiğini söyleyebilir miyim?

Because they were talking about all of the celebrations.

Çünkü tüm kutlamalardan bahsediyorlardı.

There is one word that always puts me off something

if you want to stop me from going somewhere,

Beni bir yere,

maybe to an event or a celebration, use the word

belki bir etkinliğe veya kutlamaya gitmekten alıkoymak istiyorsanız, beni her zaman bir şeyden uzaklaştıran bir kelime vardır, akrobatlar kelimesini kullanın

acrobats.

.

I don't know why.

Neden bilmiyorum.

Whenever anyone says, come to that, come to this celebration, come to this festival,

Ne zaman biri gel şuna gel, bu şenliğe gel, bu şenliğe gel derse

there will be acrobats I immediately switch off.

akrobatlar olacak hemen kapatıyorum.

So you are not a fan of the circus?

Yani sirk hayranı değil misin?

Well, it's just I know it's going to be terrible.

Şey, sadece korkunç olacağını biliyorum.

Whatever it is, I know it's going to be awful.

Her ne ise, korkunç olacağını biliyorum.

So apparently they're going to have double decker buses with acrobats on them.

Yani görünüşe göre üzerlerinde akrobatların olduğu çift katlı otobüsler olacak .

And I know it's going to be terrible.

Ve bunun korkunç olacağını biliyorum.

It's going to look awful.

Berbat görünecek.

And I think also it's going to rain as well.

Ayrıca sanırım yağmur da yağacak.

So I can guarantee it's bound to. Right? It will rain.

Bu yüzden bağlı olduğunu garanti edebilirim. Sağ? Yağmur yağacak.

So the whole thing is just going to be this grey wet, damp, soggy mess.

Yani her şey bu gri ıslak, rutubetli, vıcık vıcık bir karmaşa olacak.

Acrobats.

Akrobatlar.

No, nothing.

Nothing puts me off something quicker

Hayır, hiçbir şey.

Hiçbir şey beni

than saying there will be acrobats.

akrobatların olacağını söylemekten daha çabuk vazgeçiremez.

Yes. But I mean, look at some of the performers they've got there enough to put you off as well.

Evet. Ama demek istediğim, oradaki oyunculardan bazılarına bakın, sizi de oyalayacak kadar.

I mean,

Demek istediğim,

Cliff Richard is

Cliff Richard,

you know, is has been around for many, many decades.

biliyorsunuz, on yıllardır ortalıkta.

Does anyone successful?

Başarılı olan var mı?

Does anyone know who he is, Cliff?

Onun kim olduğunu bilen var mı, Cliff?

Richard, I well, I would imagine

Richard,

a lot of people do know he's so old.

pek çok insanın onun çok yaşlı olduğunu bildiğini tahmin ediyorum.

He's so old.

O çok yaşlı.

He his music predates

Müziği

records and CDs.

plaklardan ve CD'lerden önce gelir.

They used to just write it down on pieces of paper.

Eskiden sadece kağıtlara yazarlardı.

And then later they got those old wax cylinders

Ve sonra, müziğin şaka yapıyormuş gibi geldiği o eski balmumu silindirleri aldılar

where the music sounded

he's joking.

He's joking.

.

Şaka yapıyor.

The thing is

Mesele şu ki, Birleşik Krallık'ta altmışlı ve yetmişli

that Cliff Richard, that a famous pop star

ünlü bir pop yıldızı olan Cliff Richard,

from the sixties and seventies in the UK has probably more number one hits than anybody else.

muhtemelen herkesten daha fazla bir numaraya sahip.

The thing is, he performed at the last Jubilee

Mesele şu ki, on yıl önce son Jübile'de sahne aldı

ten years ago.

.

No one mentions that now.

Şimdi kimse bundan bahsetmiyor.

And well, you know, when you get into your seventies, you're not going to be vocally at your best anymore.

Ve bilirsin, yetmişli yaşlarına geldiğinde artık vokal olarak en iyi halinde olmayacaksın.

And he wasn't very good.

Ve o pek iyi değildi.

It all looked a bit tired and a bit oh, you know, you just looked a bit embarrassing.

Her şey biraz yorgun görünüyordu ve biraz ah, bilirsin, sadece biraz utanç verici görünüyordun.

The worst part of it, though, was Paul McCartney trying to sing well.

Yine de en kötü yanı, Paul McCartney'nin iyi şarkı söylemeye çalışmasıydı.

Yeah, he did this terrible rendition of Hey Jude, and in the end,

Evet, Hey Jude'un bu korkunç yorumunu yaptı ve sonunda,

he he was just shouting and screaming his head off.

sadece bağırıyor ve çığlık atıyordu.

I mean, that's what I'm thinking.

Yani, ben de öyle düşünüyorum.

And of course, one of the main acts

Ve tabii ki, önceki kutlamanın ana eylemlerinden biri,

from the previous celebration was now

a guy who went to prison for for being a child molester, which doesn't help, really.

çocuk tacizcisi olduğu için hapse giren bir adamdı, ki bu gerçekten yardımcı olmuyor.

So so we have some very strange, mixed memories

Bu nedenle, kraliçenin önceki kutlamalarına dair çok tuhaf, karışık anılarımız var

of previous celebrations of the queen and of course, let's not forget,

ve elbette, unutmayalım ki,

the royal family in this country is not without its problems

bu ülkedeki kraliyet ailesi

for various reasons.

çeşitli nedenlerle sorunsuz değildir.

So I will be glad when it's gone, to be honest.

Bu yüzden, dürüst olmak gerekirse, gittiğinde mutlu olacağım.

I just want to move on.

Sadece devam etmek istiyorum.

Victoria loves anything to do with the circus.

Victoria sirkle ilgili her şeyi sever.

So just because you and I don't like acrobats, it doesn't mean that other people won't.

Yani sen ve ben akrobatları sevmiyor olmamız diğer insanların da sevmeyeceği anlamına gelmez.

I like acrobats in the circus.

Sirkteki akrobatları severim.

You see, you misunderstanding me, Steve.

Görüyorsun, beni yanlış anlıyorsun Steve. İşte bu

So that's it.

I don't mind acrobats if I'm going to a circus with the big tent

kadar.

Akrobatlara aldırmıyorum, eğer büyük çadırlı bir sirke gidiyorsam

and I go inside and there's this people swinging and catching each other

ve içeri giriyorum ve sallanan ve birbirini yakalayan insanlar

and people throwing knives

ve bıçak fırlatan insanlar var,

it sounds like a night out in Birmingham.

bu Birmingham'da bir gece gibi geliyor.

I know, but I

Biliyorum ama

I love it. I love the circus.

seviyorum. Sirki seviyorum.

But if you if you take that and try to introduce it into anything

Ama bunu alıp başka herhangi bir şeye dahil etmeye çalışırsanız

else, it's normally awful.

, normalde berbattır.

Anyway, let's see.

Her neyse, bakalım.

Let's not judge it.

Yargılamayalım. Hadi

Let's see it. And, you know, and then we can.

onu görelim. Ve bilirsin, sonra yapabiliriz.

I want to pull it apart.

ayırmak istiyorum. Korkunç olacağına dair

I want to bet some money that it's going to be terrible.

biraz paraya bahse girmek istiyorum . Yağmur

It's going to rain.

yağacak.

And maybe by then, Prince Andrew will be in jail.

Ve belki o zamana kadar Prens Andrew hapiste olur.

You see, you're being very negative, Mr. Duncan.

Görüyorsunuz, çok olumsuz konuşuyorsunuz, Bay Duncan.

I think you're being very fair in Victoria says singers tend to lose their voice when they get older.

Bence Victoria, şarkıcıların yaşlandıkça seslerini kaybetme eğiliminde olduklarını söylerken çok adil davranıyorsun.

Yeah, well, they shed I mean, I'm a huge fan of Shirley Bassey.

Evet, tüy döktüler yani, Shirley Bassey'in büyük bir hayranıyım.

She she will be there. She's going to be there.

Orada olacak. Orada olacak.

But really, you know, her voice isn't what it was.

Ama gerçekten, bilirsin, sesi eskisi gibi değil.

And I just think it's sad

Ve

when they carry on performing.

performanslarını sürdürmelerinin üzücü olduğunu düşünüyorum.

But I guess, you know, if that's all you've ever done and you love doing it,

Ama sanırım, tüm yaptığın buysa ve yapmayı seviyorsan,

then you're not going to want to stop doing it, are you?

o zaman yapmayı bırakmak istemeyeceksin , değil mi?

It's not you with the live streams.

Canlı yayınlarda sen değilsin.

You love doing the live stream.

Canlı yayın yapmayı seviyorsunuz.

So even when they become terrible, when you're in your eighties, you'll probably still carry on doing that.

Bu yüzden korkunç hale geldiklerinde bile, seksenlerinizdeyken, muhtemelen bunu yapmaya devam edeceksiniz.

Thanks. Let's hope people are still watching.

Teşekkürler. Umarız insanlar hala izliyordur.

I think you're doing that.

Bence bunu yapıyorsun.

Mr. Duncan, you doing live streams in your eighties?

Bay Duncan, seksenlerinizde canlı yayın mı yapıyorsunuz?

Can you imagine me standing here like a like a very elderly man and I'm going, everyone,

Burada çok yaşlı bir adam gibi durduğumu hayal edebiliyor musunuz ve millet,

welcome to English with Mr.

Bay Duncan ile İngilizceye hoş geldiniz

Duncan.

.

Or as many people now call me Mr.

Ya da artık birçok insan bana Bay

Wrinkly,

Kırışıklı dediği için,

you'll have to have like a chair with those wings.

o kanatları olan bir sandalyeye ihtiyacın olacak. Yan

At the side, really, the ones that they haven't nursing homes

tarafta, gerçekten, huzurevleri olmayanlar,

so that when you when old people fall asleep, my head's just go against these big wings.

böylece siz yaşlı insanlar uykuya daldığında, kafam bu büyük kanatlara çarpıyor.

I will. I know what I'm going to be doing.

Yapacağım. Ne yapacağımı biliyorum.

I'm going to be sitting on one of those mobile commodes so I can actually do

O mobil komodinlerden birinde oturuyor olacağım, böylece

the live stream whilst I'm having my own live stream down there.

aşağıda kendi canlı akışımı yaparken canlı yayını gerçekten yapabilirim.

You see, I remember now because of my age, you will just hear the occasional noise,

Görüyorsunuz, şimdi yaşım nedeniyle hatırlıyorum, sadece ara sıra

like running water or air escaping.

akan su veya hava kaçağı gibi gürültüler duyacaksınız.

Well, yeah.

İyi evet.

So yes, people are.

Yani evet, insanlar öyle.

Yeah, it'll be interesting to see.

Evet, görmek ilginç olacak.

Hello, Pedro.

Merhaba Pedro.

Yes, I'm good today.

Evet, bugün iyiyim.

Thank you very much, Pedro. About moment. Much better.

Pedro'ya çok teşekkür ederim. An hakkında. Çok daha iyi.

Getting better, you know, talking to voices.

İyileşmek, bilirsin, seslerle konuşmak.

I still, you know, three weeks later, can't sing properly.

Hala, bilirsiniz, üç hafta sonra düzgün şarkı söyleyemem.

Yes, but hoping that that will soon.

Evet, ama bunun yakında olacağını umuyorum.

Pass soon.

Yakında geç.

I like that.

Bunu sevdim.

I like the circus. Don't get me wrong.

Sirki severim. Beni yanlış anlama. Muhtemelen olmaması gereken

It's just when you have acrobats in places

yerlerde akrobatlarınız olduğunda

where they probably shouldn't be.

.

De de de de de de de de de de de

De de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de

de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de

de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de.

de de de de de de de de.

Some people say this is a circus act.

Bazı insanlar bunun bir sirk gösterisi olduğunu söylüyor.

Well, we've certainly like a circus.

Pekala, kesinlikle bir sirkten hoşlandık.

We've certainly got the clowns.

Kesinlikle palyaçolarımız var.

We're a couple of clowns, aren't we?

Biz bir çift soytarıyız, değil mi?

Some people will probably definitely agree with.

Bazı insanlar muhtemelen kesinlikle aynı fikirde olacaktır.

Speak for yourself.

Kendin için konuş.

Mm hmm.

Hmm.

Yes. There we go. Yes.

Evet. Oraya gidiyoruz. Evet.

Uh, uh, but you brought up the subject to the Queen,

Uh, uh, ama

which relates to the the May Queen, of course.

Mayıs Kraliçesi ile ilgili olan konuyu Kraliçe'ye getirdin tabii ki.

Okay.

Tamam aşkım.

From one queen to another.

Bir kraliçeden diğerine.

What are we talking about next?

Bundan sonra ne hakkında konuşuyoruz?

Well, we're talking about our main subject.

Neyse asıl konumuzdan bahsediyoruz.

We have half an hour left.

Yarım saatimiz kaldı.

If you've just joined us. Hello. Good afternoon.

Aramıza yeni katıldıysanız. Merhaba. Tünaydın. Herkesin kendini ifade etmekte özgür olduğu

Welcome to our live stream on the Internet

internetteki canlı yayınımıza hoş geldiniz

where everyone is free to express themselves.

.

Whatever it is you want to say, as long as YouTube doesn't mind.

Söylemek istediğin ne olursa olsun, yeter ki YouTube aldırış etmesin.

And maybe, maybe Elon

Ve belki, belki de Elon

Musk will give his thumbs up you see, because he likes everything.

Musk, her şeyi sevdiği için beğenir.

Unless, of course, you're criticising his cause, in which case he won't let

Tabii onun amacını eleştirmiyorsanız, ki bu durumda

you go to his press conferences.

basın toplantılarına gitmenize izin vermez.

Apparently, Apparently, he likes he likes freedom of speech

Görünüşe göre,

unless you're criticising his his electric cars.

elektrikli arabalarını eleştirmediğin sürece ifade özgürlüğünü seviyor. O

It'll be interesting to see if people

now that

he's well, I don't think the deal's gone through yet, but it has.

artık

iyi olduğuna göre insanların anlaşmanın henüz gerçekleşmediğini görmek ilginç olacak, ama oldu.

Everyone keeps saying he's bought Twitter, but he hasn't yet.

Herkes onun Twitter'ı satın aldığını söyleyip duruyor ama o henüz almadı.

Apparently, he's hasn't got enough money.

Görünüşe göre yeterince parası yok.

Can you believe it?

Buna inanabiliyor musun?

This is the richest man in the world, and he can't afford to buy Twitter.

Bu dünyanın en zengin adamı ve Twitter'ı satın almaya gücü yetmiyor.

So he's had to go to a bank, Morgan Stanley.

Yani bir bankaya gitmek zorunda kaldı, Morgan Stanley.

So it's actually a big faceless bank that's technically going to own Twitter.

Yani aslında teknik olarak Twitter'ın sahibi olacak yüzü olmayan büyük bir banka.

So it will be interesting to see what happens, be interesting

Yani ne olacağını görmek ilginç olacak,

to see, as you say, whether he will let people criticise his car or not.

sizin de dediğiniz gibi insanların arabasını eleştirmesine izin verip vermeyeceğini görmek ilginç olacak.

There's not that.

There's a lot to criticise them for here.

Bu yok.

Burada onları eleştirecek çok şey var.

They're quite good anyway.

Zaten oldukça iyiler.

But there you go.

Ama işte gidiyorsun.

That's this was a straying off of the road a bit there, literally.

İşte bu, tam anlamıyla orada biraz yoldan sapmaktı.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

We have what some people think is a controversial subject, but I don't think it is

Bazılarının tartışmalı bir konu olduğunu düşündükleri bir konu var, ama

anyone who says that well we never shy away from controversy, Mr..

tartışmadan asla çekinmediğimizi söyleyen kimsenin olduğunu sanmıyorum Bay..

No, although no one does it head on.

Hayır, kimse doğrudan doğruya yapmasa da.

I have noticed that no one cares.

Kimsenin umurunda olmadığını fark ettim.

No one we could say anything on here.

Burada kimseye bir şey diyemeyiz.

We rarely could and no one cares.

Nadiren yapabilirdik ve kimsenin umurunda değil.

They don't.

Onlar değil. "

They go, Oh, it's just those two idiots again.

Oh, yine o iki salak" diyorlar.

I'm taking no notice of them.

Onları dikkate almıyorum.

Today we are looking at gender phrases.

Bugün cinsiyet ifadelerine bakıyoruz.

Oh, Mr.

Bay

Duncan, you are being very up to date.

Duncan, çok güncelsiniz.

Very, very up to date.

Çok, çok güncel.

And what's the other word you can use if something is up to date?

Ve eğer bir şey güncelse kullanabileceğiniz diğer kelime nedir?

Very contemporary.

Çok çağdaş.

Contemporary. Yes. Gender phrases.

Modern. Evet. Cinsiyet ifadeleri.

So this is not what it appears to be.

Yani göründüğü gibi değil.

Before anyone complains.

Kimse şikayet etmeden önce.

This is not about the pronouns.

Bu zamirlerle ilgili değil.

This is about the way in which certain gender words

Bu, belirli cinsiyet kelimelerinin

are used in phrases and other things.

ifadelerde ve diğer şeylerde kullanılma biçimiyle ilgilidir.

So we're not going to go into that minefield.

Yani o mayın tarlasına girmeyeceğiz.

The political correctness there is what it's not.

Oradaki politik doğruluk, olmayan şeydir.

The problem is it's not even that anymore.

Sorun şu ki artık o bile değil.

It's become its own its own battle ground.

Kendi savaş alanı haline geldi.

So there is no way I'm going there.

Yani oraya gitmemin bir yolu yok.

Mr. Steve is not going there and I'm not going there.

Bay Steve oraya gitmiyor ve ben de oraya gitmiyorum.

They're not that we're just talking about the word civic friends.

Sadece sivil arkadaşlar kelimesinden bahsetmiyoruz.

That's it. So my stomach's off.

Bu kadar. Yani midem bulandı.

OK, good. So you tell me and I stroll.

Tamam iyi. O yüzden sen söyle ben dolaşırım.

Well, why don't you wait 20 minutes and then go?

Peki, neden 20 dakika bekleyip sonra gitmiyorsun?

Here we go. Steve, can I, can I just carry on with this?

İşte başlıyoruz. Steve, buna devam edebilir miyim?

No, of course it is common to use gender related words

Hayır, tabii ki cinsiyetle ilgili kelimelerin

and certain phrases as a means of expression.

ve belirli kalıpların ifade aracı olarak kullanılması yaygındır.

So you can see now what we are doing.

Böylece şimdi ne yaptığımızı görebilirsiniz.

We're not looking at gender as such.

Cinsiyete öyle bakmıyoruz.

We are looking at the way in which words are used in phrases and expressions.

Kelimelerin ifadelerde ve ifadelerde nasıl kullanıldığına bakıyoruz.

So it's a very different thing.

Yani çok farklı bir şey.

But it does relate, I suppose, in certain ways

Ama sanırım, bazı yönlerden

to modern life as well.

modern yaşamla da ilgili.

Gender related words might refer

Cinsiyetle ilgili kelimeler,

to a certain type of job or an object.

belirli bir iş türüne veya bir nesneye atıfta bulunabilir.

So yes, it can happen.

Yani evet, olabilir.

It can happen

Olabilir

for example, Steve, we can have Postman,

mesela Steve, Postacı,

Postman or Post Woman.

Postacı veya Postacı Kadın olabilir.

The Post woman pushed her

Postacı kadın

large package through my door or the postman.

büyük paketini kapımdan veya postacıdan içeri itti.

Of course, I've had many large packages

Tabii ki,

pushed through my letterbox by my postman workmen.

postacı işçim tarafından posta kutuma itilen birçok büyük paketim oldu.

The workmen was making a lot of noise outside

Dışarıda işçiler

and also milkman as well.

ve sütçü de çok gürültü yapıyordu.

So in that respect, you can see something happening there, aren't you, Steve?

Yani bu açıdan, orada bir şeyler olduğunu görebiliyorsun , değil mi Steve?

Yes, a lot of a lot of phrases attached to the mail

Evet, tabii ki orada posta yönüne eklenmiş pek çok ifade var

aspect there because of course.

.

Yeah.

Evet.

You didn't get post women.

Post kadınları almadın.

No. Probably when that phrase was invented you didn't get.

Hayır. Muhtemelen bu ifade icat edildiğinde anlamadınız.

I put postal women there.

Postacı kadınları oraya koydum.

I know.

I'm just saying yes.

Biliyorum.

Sadece evet diyorum.

So you often you don't often say work women. You don't.

Yani sık sık çalışan kadın demezsin. bilmiyorsun

I've never heard that phrase.

Bu cümleyi hiç duymadım.

So it's interesting how these these words were established

Bu yüzden, bu kelimelerin,

during a time when many of the jobs

birçok işin

and many of the different types of work were done by men only.

ve farklı iş türlerinin birçoğunun sadece erkekler tarafından yapıldığı bir dönemde nasıl ortaya çıktığı ilginç.

And it's interesting.

Ve bu ilginç.

So it is you might say that these words

Yani bu kelimelerin

are like a like fossils that you dig up

kazıp çıkardığınız fosiller gibi olduğunu söyleyebilirsiniz

and so because these words still exist,

ve bu yüzden bu kelimeler hala var olduğu için

they they do echo back into the past.

geçmişe doğru yankılanıyorlar.

So we often talk about somebody working in the road.

Bu yüzden sık sık yolda çalışan biri hakkında konuşuruz.

You will automatically say workmen.

Otomatik olarak işçi diyeceksiniz.

Yes. Without thinking

Evet.

of work men. Yes.

İş adamlarını düşünmeden. Evet.

It's not just a person that works a workman

Bu sadece bir işçi çalıştıran bir kişi değil,

is somebody who's doing a like a manual job.

aynı zamanda manuel bir iş yapan biridir.

Is this a heavy manual job?

Bu ağır bir manuel iş mi?

Like digging up a road, that sort of thing.

Yol kazmak gibi, bu tür şeyler.

A workman at the side of the road?

Yol kenarındaki bir işçi mi?

Oh, yeah. Yes.

Ah evet. Evet.

And because you don't see many women doing labour

Ve yol kazmak gibi emek yoğun işler yapan çok fazla kadın görmediğiniz için

intensive jobs, like digging up roads,

,

then you wouldn't there wouldn't be an equivalent word for a woman

o zaman bunu yapan bir kadın için eşdeğer bir kelime olmazdı

doing that because I tend to Gavin might correct me if I'm wrong.

çünkü Gavin'in yanılıyorsam beni düzeltebileceğini düşünüyorum. .

I've never seen a woman

Hiç yol kenarında elinde matkabıyla yol kazan bir kadın görmemiştim

with a jackhammer at the side of the road digging up a road.

.

Jack jackhammer.

Jackhammer.

I used to go to school with him.

Onunla okula giderdim.

Yes. So a work and we often say work and without thinking we're not we're not being rude.

Evet. Yani bir iş ve biz sık sık iş diyoruz ve düşünmeden kaba davranmıyoruz.

No, we do it.

Hayır, yapıyoruz.

It's just that that word came around.

Sadece bu kelime ortaya çıktı.

It was introduced at the time when most heavy labour was carried out by men.

En ağır işlerin erkekler tarafından yürütüldüğü zamanda tanıtıldı.

And I suppose another one is milkman as well.

Sanırım bir diğeri de sütçü.

We still I will still say Milkman, I won't say anything else.

Yine de Sütçü diyeceğim, başka bir şey söylemeyeceğim.

I say, oh, has the milkman come?

Ah, sütçü geldi mi diyorum.

I notice our neighbour has started using the milkman.

Komşumuzun sütçüyü kullanmaya başladığını fark ettim.

They have a milkman that goes round.

Dönen bir sütçüleri var.

So even if it's a woman delivering the milk, I will still automatically say milkman.

Yani sütü getiren kadın olsa bile otomatik olarak sütçü diyeceğim.

Yes, as has just been pointed out in the live stream.

Evet, az önce canlı yayında belirtildiği gibi.

Thank you.

Teşekkür ederim.

There are lots of gender specific roles or jobs anyway.

Zaten cinsiyete özgü pek çok rol veya iş var.

So I mean teacher, for example.

Yani mesela öğretmeni kastediyorum.

You don't say teach men, do you?

Erkeklere öğret demiyorsun, değil mi?

It's teacher, because even if always been, you've

Öğretmendir, çünkü her zaman olsa bile,

always had a male or a female teacher.

her zaman bir erkek veya kadın öğretmeniniz olmuştur.

Yes. It's not like teachers have always been one sex,

Evet. Örneğin, öğretmenlerin her zaman tek cinsiyetli olduğu söylenemez

for example.

.

A workman, somebody who does heavy manual work

Bir işçi, ağır el işi yapan biri,

is 99.9 times going to be a man.

99,9 kat erkek olacak.

Having said that, and having can

Bunu söyledikten sonra, eğitimden bahsettiğiniz için

I just make a point there because you mentioned education.

orada bir noktaya değinebilir miyim?

That is a whole nother subject.

Bu bambaşka bir konu.

Just to add to that, it would send a

Buna ek olarak,

it's a whole different

aspect when we talk about education because there are many phrases.

eğitim hakkında konuştuğumuzda çok farklı bir yön gönderecektir çünkü birçok deyim vardır.

So we might have master.

Yani ustamız olabilir.

Master is often used in universities.

Master genellikle üniversitelerde kullanılır. Bir de

And then of course, we have headmaster

tabii

headmistress as well.

bir de okul müdürümüz var.

So there are divides with gender when we we look at education.

Yani eğitime baktığımızda cinsiyete göre ayrımlar var .

But again, I suppose it's worth mentioning that

Ama yine de belirtmekte fayda var,

traditionally and in the olden days,

geleneksel olarak ve eski günlerde

education was seen as something that only men did.

eğitim sadece erkeklerin yaptığı bir şey olarak görülüyordu.

So it's not about being sexist

Yani mesele cinsiyetçi olmakla

or referring to the way we live now,

ya da şu anki yaşam biçimimize atıfta bulunmakla ilgili değil,

but those those ways of expressing the words and when they were created

ama bu kelimeleri ifade etme biçimleri ve yaratıldıkları zaman,

comes from a time when things were different.

her şeyin farklı olduğu bir zamandan geliyor.

You see, I'm in my occupation as sales

Görüyorsunuz, ben satışçıyım

and when I grew up and that's that's the thing.

ve büyüdüğümde işim bu.

So certain occupations that seem to be gender

Dolayısıyla, cinsiyete özgü gibi görünen bazı meslekler,

specific have been over the years

yıllardır

there's been debates about it, and they've had to change that.

bu konuda tartışmalar oldu ve bunu değiştirmek zorunda kaldılar.

Change the name.

Adı değiştir.

Yeah, but not for ones like workmen because people doing manual work, it was men yeah.

Evet, ama işçiler gibi olanlar için değil çünkü el işi yapan insanlar, erkeklerdi evet.

And also that's a generic term as well. Yes.

Ayrıca bu genel bir terim. Evet.

And of course, like with you, your salesmen

Ve tabii ki, senin durumunda olduğu gibi, satıcıların

always were salesmen because you didn't get many women in sales.

hep satıcıydı çünkü satışta çok fazla kadın bulmadın.

But now, of course you do.

Ama şimdi, tabii ki biliyorsun.

In fact, there's more women in the company I work for doing sales than there are men.

Aslında çalıştığım şirkette satış yapmak için erkeklerden daha fazla kadın var.

So you don't use the phrase salesmen anymore.

Yani artık satıcı tabirini kullanmıyorsunuz.

You just use.

Sadece kullanıyorsun.

Well, we're not even called sales. We're not called.

Bize satış bile denmiyor. Çağrılmadık.

So what is called an account managers yes.

Yani hesap yöneticilerine evet denir.

Account managers or advisers.

Hesap yöneticileri veya danışmanları.

That's another good way.

Bu başka bir iyi yol.

They drop sales out of the whole thing.

Satışları her şeyden düşürüyorlar.

But but you would say saleswoman definitely you could say I'm a sales woman. Yes.

Ama ama pazarlamacı diyeceksiniz, kesinlikle ben de satışçıyım diyebilirsiniz. Evet.

Maybe Bob wouldn't say that, but maybe in a in a retail environment. Yes.

Belki Bob bunu söylemezdi ama belki bir perakende ortamında. Evet.

So a sales woman or a sales assistant

Yani bir satış elemanı veya bir satış asistanı,

a sales woman would be the female

bir satış elemanı,

serving you in a shop for that person. Yes.

o kişi için size bir dükkanda hizmet veren kadın olacaktır. Evet.

But you wouldn't say as some some of that you wouldn't say milk person is another one.

Ama bazısı diyemezsin sütçü demezsin başka biri.

I think the phrase that you used.

Bence kullandığın cümle.

No, no one says milk personal delivery.

Hayır, kimse süt kişiye özel teslimat demiyor.

Yeah.

Evet. Süt veren

I don't know whether there are many women that deliver milk.

çok kadın var mı bilmiyorum .

Of course, we don't get milk delivered any more.

Tabii artık süt getirtmiyoruz.

Very used to be.

Çok eskidendi. Ben

That's how everybody got their milk when I grew up.

büyüdüğümde herkes böyle süt içiyordu.

But now everybody gets their milk from a supermarket.

Ama artık herkes sütünü marketten alıyor.

So there aren't many people delivering milk door to door.

Yani kapıdan kapıya süt dağıtan çok fazla insan yok.

Anyway, in the UK, virtually, you know, it's virtually an occupation that's vanished it has come back.

Her neyse, Birleşik Krallık'ta neredeyse, bilirsiniz, neredeyse ortadan kaybolan bir meslek geri geldi.

It's come back a bit.

But generally people apparently in London, they've gone crazy over

Biraz geri geldi.

Ama görünüşe bakılırsa Londra'daki insanlar genel olarak

having milk deliveries, they've gone mad over it.

süt teslimatı için çıldırmışlar, bunun için çıldırmışlar.

Here it's the.

İşte burada.

Steve, I don't want any comments from you.

Steve, senden yorum istemiyorum.

Manhole. Yes.

Rögar. Evet.

When was the last time you looked inside a manhole have you ever been in a manhole?

En son ne zaman bir rögarın içine baktınız, hiç bir rögarın içinde bulundunuz mu?

Three years, Mr. Duncan.

Üç yıl, Bay Duncan.

I remember as a child being fascinated

Çocukken

by manholes, which explains a lot.

rögar deliklerinden büyülendiğimi hatırlıyorum ki bu pek çok şeyi açıklıyor.

And you became even more fascinated when you go into your late teens and early twenties.

Ve onlu yaşlarınızın sonlarına ve yirmili yaşlarınızın başına geldiğinizde daha da büyülendiniz.

Yes. I don't know what you mean by that.

Evet. Bununla ne demek istediğini bilmiyorum. Bu

So a manhole is often used to describe a certain thing,

nedenle, bir rögar genellikle belirli bir şeyi, belirli bir türü tanımlamak için kullanılır

a certain type of, oh, I used to lift the manhole covers.

, ah, rögar kapaklarını kaldırırdım.

I was always fascinated because I would walk along the street and think,

Her zaman büyülenmiştim çünkü caddede yürürdüm ve

you've got the strength to lift them up.

onları kaldıracak gücün olduğunu düşünürdüm.

Well, you can get them up if you use a you can use something heavy to lift it up.

Eh, onları kaldırmak için ağır bir şey kullanabilirsen onları kaldırabilirsin.

I was always fascinated and then they were and again, they would come to clean the drains

Her zaman büyülenmiştim ve sonra onlar ve yine, giderleri temizlemeye gelirlerdi

so that these big machines would come and they would take the manhole cover.

ki bu büyük makineler gelsin ve rögar kapağını kaldırsınlar.

You need to explain I'm going to I've got lots of other things I'm still doing.

Hâlâ yapmakta olduğum birçok başka şeyim olduğunu açıklamalısın.

So Steve, we'll get round to that.

Pekala Steve, o konuya geleceğiz.

So Manhole and Manhandle is also used as well.

Yani Rögar ve Manhandle da kullanılır.

We are looking at these words again in a few moments.

Birazdan bu sözlere tekrar bakıyoruz.

Don't panic.

Panik yapma.

In the past, the gender of the person carrying out a task would be used

Eskiden bir işi yapan kişinin cinsiyeti kullanılırdı

so it would be specific. I've

ki o iş belirli olsun.

over the years,

Yıllar geçtikçe,

the use of gender in job roles has become neutral

iş rollerinde cinsiyet kullanımı tarafsız hale geldi,

so I think it would be fair to say over the years it's become neutral.

bu yüzden yıllar içinde nötr hale geldiğini söylemenin adil olacağını düşünüyorum .

Oh, I think we have a Superchunk, don't we?

Oh, sanırım bir Superchunk'umuz var, değil mi? Bence

I think we do.

yaparız.

Thank you very much for your super chat.

Süper sohbetiniz için çok teşekkür ederim.

I can't read your name because it is

Adınızı İngilizce yazmadığı için okuyamıyorum

not written in English,

,

so I might try to translate that if I can.

bu yüzden becerebilirsem tercüme etmeye çalışabilirim.

I will try my best to do that in a couple of moments.

Birkaç dakika içinde bunu yapmak için elimden gelenin en iyisini yapacağım.

But thank you very much for your donation on the live chat and I love your little icon as well.

Ama canlı sohbetteki bağışınız için çok teşekkür ederim ve küçük simgenizi de seviyorum.

That little super chat, it looks like Mr.

O küçük süper sohbet Bay

Steve.

Steve'e benziyor.

I think that might be might be you Steve

Sanırım bu sen olabilirsin Steve

actually say hello moods coming back for the first time for a long time.

aslında uzun zamandır ilk kez merhaba ruh halleri geri geliyor .

So welcome back. My mood

Tekrar hoşgeldiniz. Ruh halim

where was I?

neredeydim?

Over the years, the use of gender in job roles has become neutral.

Yıllar geçtikçe, iş rollerinde cinsiyet kullanımı tarafsız hale geldi. Bu

So we often find that there are words and phrases

nedenle, belirli bir cinsiyete yönelik olarak belirtilmeyen veya yönlendirilmeyen kelimeler ve ifadeler olduğunu sık sık görürüz

that are not specified

or directed at one particular gender.

.

For example, as we mentioned earlier, Postman and Post Woman.

Örneğin, daha önce de belirttiğimiz gibi Postacı ve Postacı Kadın.

Well, nowadays we like to go

Pekala, bugünlerde

with something that's neutral.

nötr olan bir şeyle gitmeyi seviyoruz.

So a neutral phrase means it's not specifying or naming

Yani nötr bir ifade,

a particular gender postal worker is what we do now.

şu anda yaptığımız şeyin belirli bir cinsiyetten posta işçisini belirtmemek veya adlandırmamak anlamına gelir.

So that's what we say now.

Yani şimdi söylediğimiz bu.

We don't say postman or post woman.

Postacı ya da postacı kadın demiyoruz.

Quite often we will say postal worker.

Oldukça sık posta işçisi diyeceğiz.

Postal worker.

Posta işçisi.

Oh, hello, Jane.

Merhaba Jane.

Jane.

Jane.

And I believe you are in Korea.

Ve senin Kore'de olduğuna inanıyorum.

Hello to you, Jane.

Sana merhaba Jane.

I am Korean. A big hello to Korea.

Ben koreliyim. Kore'ye kocaman bir merhaba. Aslında, dünyanın sizin tarafınızda izleyen

We do we do have a lot of people watching in your part of the world, actually.

birçok insanımız var mı?

Thank you very much for your super chats.

Süper sohbetleriniz için çok teşekkür ederim.

We do appreciate it.

Bunu takdir ediyoruz.

Thank you very much. Here's another one, Steve,

Çok teşekkür ederim. İşte bir tane daha, Steve,

postal worker.

posta görevlisi.

What about policemen and yes, policemen and policewoman?

Peki ya polisler ve evet, polisler ve kadın polisler?

When was the last time you were grabbed hold of by a man in uniform?

En son ne zaman üniformalı bir adam tarafından yakalandın?

By a man in uniform?

Üniformalı bir adam tarafından mı?

I the last time was when I was speeding.

En son hız yaparken gitmiştim.

But yes. No.

Ama evet. Hayır.

Yes, we don't we we transition.

Evet, geçiş yapmıyoruz.

Didn't we we used to just say policemen.

Eskiden sadece polis demez miydik?

Then women entered the police force and we said police woman.

Sonra kadınlar polis teşkilatına girdi ve polis kadın dedik.

But as you say, we don't use either of those phrases.

Ama dediğin gibi, biz bu ifadelerin hiçbirini kullanmıyoruz.

I think you probably can still use those phrases.

Sanırım muhtemelen hala bu ifadeleri kullanabilirsiniz.

But police officer is what it is.

Ama polis memuru neyse odur.

It is the phrase which is used now to describe somebody in the police.

Poliste birilerini tanımlamak için şimdi kullanılan ifadedir.

So we've taken away the gender and we just say police

Yani cinsiyeti çıkardık ve sadece polis

officer, police officer, or maybe their rank.

memuru, polis memuru veya belki de rütbeleri diyoruz.

Police sergeant, a police sergeant, police officer.

Polis çavuşu, polis çavuşu, polis memuru.

Instead, of being specific with the gender.

Bunun yerine, cinsiyete özgü olmak yerine.

Now, this is a difficult one.

Şimdi, bu zor bir şey.

This is one that causes a little bit of trouble sometimes

Bu, bazen

a steward or a hostess.

bir hostes veya bir hostes için biraz sorun yaratan bir tanesidir.

So when you are on an aeroplane, that's the person who shows you how to get out of the plane.

Yani uçaktayken size uçaktan nasıl ineceğinizi gösteren kişi odur.

If it crashes into the sea.

Denize düşerse.

But you never take any notice of it

Ama bugüne kadar bunu hiç farketmedin

to this day, I still don't know what I have to do.

, ben hala ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.

If I'm on a plane and something goes wrong, I still have I will have no idea what to do.

Uçaktaysam ve bir şeyler ters giderse, hala ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim olmayacak. Çığlık atacağım

I will scream, panic, but because I never take

, panikleyeceğim ama

any notice of that person at the front, when the directing is the

öndeki o kişiyi hiç dikkate almadığım için, yönetmenlik söz konusu olduğunda

they're saying the exits are over here and there and then you have to take the thing

çıkışların şurada burada olduğunu söylüyorlar ve sonra şeyi almalısın

and then you put it over your neck and then you have to inflate it with your mouth.

ve sonra yerine koymalısın. boynunuz ve sonra ağzınızla şişirmeniz gerekir.

That's the only part I remember.

Hatırladığım tek kısım bu.

Of course,

Elbette,

that's an interesting example you put out there, Mr.

ortaya koyduğunuz ilginç bir örnek, Bay

Duncan, because

Duncan, çünkü

then they didn't used to be male

o zamanlar

people of work in his cabin crew.

kabin ekibinde çalışan erkek insanlar değillerdi.

You know, when planes first took to the air,

Biliyorsunuz, uçaklar ilk havalandığında,

that was a traditionally a female role, wasn't it?

bu geleneksel olarak bir kadın rolüydü, değil mi? Onun

You going to say they use dogs instead?

yerine köpek kullandıklarını mı söyleyeceksin?

The the the the hostess

the air hostess was was was always a woman's role.

Hostesin olduğu hostes her zaman bir kadının rolüydü.

And then, of course, men started coming into that role

Ve sonra, tabii ki, erkekler bu role girmeye başladı

and they were given the name and air steward.

ve onlara isim ve hava görevlisi verildi.

And now everyone is just called Cabin Crew.

Ve artık herkes sadece Kabin Ekibi olarak adlandırılıyor.

Yeah.

So there's often this transition, isn't there, from

Evet.

Yani sık sık bir ifadeden diğerine bu geçiş olur, değil mi?

from one phrase to another.

And the phrase you use now is cabin crew.

Ve şimdi kullandığın tabir de kabin memuru.

I think you probably can still say an air steward or a steward or an air hostess.

Sanırım hala bir hostes, hostes veya hostes diyebilirsiniz.

Yeah, I do like that.

Evet, hoşuma gitti.

The reason why I like that is because, as you said, it was women

Bunu sevmemin sebebi, sizin de dediğiniz gibi

who originally did the job and it was men

işi aslen kadınların yapması ve

who moved in to that profession. Yes.

bu mesleğe geçiş yapanların erkekler olması. Evet.

Quite often men who are very

Çoğu zaman

what's the word I'm looking for, like s light on their feet.

aradığım kelime olan erkekler, ayaklarındaki ışığı severler.

It's eschew it air hostess

Hosteslerden kaçınıyoruz,

quite often we we refer to them as cabin crew.

onlara genellikle kabin ekibi diyoruz.

Also, we can say flight attendant as well. Yes.

Ayrıca uçuş görevlisi de diyebiliriz. Evet.

In fact, you might find flight attendant is used more than cabin crew.

Aslında, uçuş görevlisinin kabin ekibinden daha fazla kullanıldığını görebilirsiniz.

But yes.

Ama evet.

So there are other ways of expressing that as well.

Yani bunu ifade etmenin başka yolları da var.

Nystrom says that Mel Gibson,

Nystrom, Mel Gibson'ın

when addressing a policewoman, uses the phrase sugar tits.

bir kadın polise hitap ederken şeker memeler ifadesini kullandığını söylüyor.

I didn't know that

Bunu bilmiyordum

uh, maybe you can give us some context.

, belki bize biraz bağlam verebilirsin.

And it's from ITV, I don't think.

Ve ITV'den olduğunu sanmıyorum.

What?

I don't know.

Ne?

Bilmiyorum.

Maybe there was a court case or something. I don't know.

Belki bir dava falan olmuştur. Bilmiyorum.

I'm just thinking that there might be some context there.

Sadece orada bir bağlam olabileceğini düşünüyorum .

OK, uh, the context might be a flight attendant flight attendant?

Tamam, bağlam bir uçuş görevlisi uçuş görevlisi olabilir mi?

Yeah. That's another flight to be a flight attendant. Debbie.

Evet. Bu uçuş görevlisi olmak için başka bir uçuş. Debbie.

Hmm? Yeah.

Hmm? Evet.

A flight attendant.

Bir uçuş görevlisi.

Yes. Or a flight

Evet. Veya bir uçuş

cabin crew.

kabin ekibi. Rollerini tanımlamak için

I've really had a lot of a lot of different phrases, haven't they, to describe their role.

gerçekten pek çok farklı deyimim oldu, değil mi?

Here's an interesting one.

İşte ilginç bir tane.

So this is one that has become

Yani bu

just the male definition.

sadece erkek tanımı haline gelen tanım.

So you might say that they've been combined and they've become what we used to say, actor

Yani onların birleştiğini ve eskiden dediğimiz gibi aktör

and actress because women weren't, I don't think, allowed to act on the stage.

ve aktris haline geldiklerini söyleyebilirsiniz çünkü kadınların sahnede oynamasına izin verildiğini sanmıyorum.

At certain points in history.

Tarihin belirli noktalarında.

It was always men, wasn't it?

Hep erkeklerdi, değil mi?

And then women, of course, more recently

Ve sonra kadınlar, elbette, daha yakın zamanda

actress.

aktris.

But as you say, I'm not sure if any of what you just said is true.

Ama dediğin gibi, az önce söylediklerinin doğru olup olmadığından emin değilim.

Now, I think it's I think was true.

Şimdi, bence doğruydu.

You mean you were telling me that there was a time when only plays

Yani bana sadece oyunların

and anything performed was only men? Yes.

ve oynanan her şeyin sadece erkekler olduğu bir zaman olduğunu mu söylüyorsun? Evet.

Because if there was a female role, quite often

Çünkü bir kadın rolü olsaydı, çoğu zaman

the man would have to dress up as a woman,

erkeğin kadın gibi giyinmesi gerekirdi diye

I think. Yes.

düşünüyorum. Evet.

Because, you know, going back in history, I don't know when that was, but going back in history,

Çünkü, bilirsiniz, tarihte geriye gidersek, bunun ne zaman olduğunu bilmiyorum, ama tarihte geriye gidersek,

quite often women were barred from certain roles.

çoğu zaman kadınların belli rollerde oynaması yasaklanırdı.

And I think one of them was acting at one point.

Ve sanırım onlardan biri bir noktada oyunculuk yapıyordu.

But as you say, now that phrase has been we don't say actor, actress,

Ama dediğin gibi artık o tabir oldu oyuncu, oyuncu,

actor, we would would say but would indicate it was a male person.

aktör demiyoruz, derdik ama erkek bir insan olduğunu belirtirdik.

Actress would indicate a woman.

Aktris bir kadını gösterirdi.

But now we just use the word actor

Ama şimdi aktör kelimesini

for both sexes. Yes.

her iki cinsiyet için de kullanıyoruz. Evet.

So it's become so.

Böylece öyle oldu.

So Meryl Streep is an actor

Yani Meryl Streep bir aktör

yeah.

That's a funny you want to get your head round, really?

evet.

Kafanı toparlamak istemen çok komik, gerçekten mi?

Because

Çünkü sahnede

actor you think of as a male

bir erkek olarak düşündüğünüz aktör,

person on a stage say the reason why have done that is

bunu neden yaptığınızı söylüyorlar,

I think they want to say that the actress is as good as a as a as a male, as a man.

bence aktrisin bir erkek kadar, bir erkek kadar iyi olduğunu söylemek istiyorlar.

So the female actor is as good as the male actor.

Yani kadın oyuncu da erkek oyuncu kadar iyi.

So they've both adopted the word actor.

Yani ikisi de oyuncu kelimesini benimsemişler.

Yes. Firemen, yes.

Evet. İtfaiyeciler, evet.

Victoria says that in time of Shakespeare, actors play the women roles. Hmm.

Victoria, Shakespeare zamanında oyuncuların kadın rollerini oynadığını söylüyor. Hmm.

Interesting.

İlginç.

Simon and far women. Yes.

Simon ve uzak kadınlar. Evet.

So you might have a fire man or a fire woman,

Ateşli bir adam ya da ateşli bir kadın olabilir

but we often don't do that.

ama biz bunu genellikle yapmayız.

And I have seen women

Ve

with attending fires. Yes.

ateşe katılan kadınları gördüm. Evet.

Not starting them.

Onları başlatmak değil.

Putting them out,

although that women do tend to start a lot of fires.

Kadınların çok fazla yangın çıkarma eğiliminde olmasına rağmen, onları söndürmek.

Sexist comment incident.

Cinsiyetçi yorum olayı.

You can arguments.

Argüman yapabilirsiniz.

I mean, a firefighter, a firefighter

Yani itfaiyeci, itfaiyeci ateşe

is the general term for a person who sprays the water

su sıkan

on a fire, goes into the burning building and says, but yes,

, yanan binaya giren ve evet diyen kişinin genel tabiri ama evet

it's quite common now for women to to enter the fire service

artık kadınların itfaiye teşkilatına girmesi oldukça yaygın.

as it is the police force as well.

polis gücü de.

So we just tend to say these days, firefighter Alpha.

Bu yüzden bugünlerde itfaiyeci Alpha deme eğilimindeyiz.

Now, this is an interesting one.

Şimdi, bu ilginç bir tanesi.

Again, author and author, a person who writes books.

Yine yazar ve yazar, kitap yazan bir kişi.

So in that sense, the author is the male

Yani bu anlamda, yazar erkek

and Authoress is the female however, these days we often just say author.

ve Yazar kadındır , ancak bu günlerde genellikle sadece yazar diyoruz.

Yeah, author. So very similar to actor.

Evet, yazar. Oyuncuya çok benziyor.

So the one word has been now adopted by both genders.

Yani tek kelime artık her iki cinsiyet tarafından da benimsenmiştir.

So an author.

Yani bir yazar.

So you might say that William Shakespeare was an author or playwright,

Yani William Shakespeare'in bir yazar ya da oyun yazarı olduğunu söyleyebilirsiniz

and you might say Who else who can I name?

ve başka kimi adlandırabilirim?

I want to name a female author who, who, who I'm going to mention.

Kimden, kimden, kimden bahsedeceğim bir kadın yazar ismi vermek istiyorum.

And no one is going to react in a negative way.

Ve hiç kimse olumsuz bir şekilde tepki vermeyecek.

J.K. Rowling

JK Rowling

is an author,

very, very popular.

çok ama çok popüler bir yazar.

She wrote all about Harry Potter

Harry Potter ve diğer şeyler hakkında her şeyi yazdı

and other things.

.

Some phrases have not changed.

Bazı ifadeler değişmedi.

Now, this is interesting.

Şimdi, bu ilginç.

So we might think of many phrases that have changed, but there are also

Bu yüzden değişen birçok cümle düşünebiliriz, ancak aynı zamanda

a lot of phrases that have not changed.

değişmeyen birçok kelime öbeği de vardır.

Waiter and waitress

Garson ve garson

are generally still acceptable in everyday use.

genellikle günlük kullanımda hala kabul edilebilir.

So you will still say waiter, if it's a man serving you at the table

Yani yine garson diyeceksin, masada sana hizmet eden erkekse

and he will still say waitress, if it's a lady, come here.

yine garson diyecek, bayansa gel buraya.

Waiter,

Garson,

serving at the table. Yes.

masada hizmet veriyor. Evet.

So waiter and waitress, you will still hear used

Yani garson ve garson,

because there isn't really another term.

gerçekten başka bir terim olmadığı için kullanıldığını duyacaksınız. Kız olsa

You wouldn't really say waiter if it was a girl because it doesn't sound right.

gerçekten garson demezsin çünkü kulağa doğru gelmiyor. Bu

So I still think this almost has a feeling of respect.

yüzden hala bunun neredeyse bir saygı duygusu olduğunu düşünüyorum.

I think so.

Bence de.

I think the reason why these two words are still used often is because they are they're quite respectful.

Sanırım bu iki kelimenin hala sıklıkla kullanılmasının nedeni oldukça saygılı olmaları.

So you are acknowledging the fact that that is a lady

Yani masada size hizmet edenin bir hanımefendi olduğunu kabul ediyorsunuz

serving you at the table, waiter and waitress we have we have people pointing out

, garson ve garsonumuz var, müzisyenlik gibi cinsiyeti

professions which don't have

olmayan mesleklere işaret eden insanlarımız var

a sex attached to them, like musician, for example. Hmm.

. Hmm.

Well, architects, they they are actually generic terms as well.

Pekala, mimarlar, onlar da aslında jenerik terimlerdir.

So a bit like what you said earlier with teacher.

Yani biraz önce öğretmenle söylediğin gibi.

So teacher is the generic term

Yani öğretmen,

for all of the aspects of education.

eğitimin tüm yönleri için genel bir terimdir.

Art architects is another good one.

Sanat mimarları bir başka iyi.

All aspects of design quite often involving buildings. Yes.

Tasarımın tüm yönleri oldukça sık olarak binaları içerir. Evet.

Even though probably

there wouldn't have been, you know, 5000 years ago, there

5000 yıl önce muhtemelen olmayacak olsa da,

wouldn't have been many women architects, if any at all.

çok fazla kadın mimar olmayacaktı, hatta hiç olmayacaktı.

That was never a gender specific name attached to it.

Bu asla ona eklenmiş cinsiyete özgü bir isim değildi.

Just architect.

Sadece mimar.

Yeah.

Musician that person is pointed out.

Evet.

Müzisyen o kişiye işaret edilir.

Cameraman. Yeah, that's a good one.

Kameraman. Evet, bu iyi bir şey.

Another example of one that was gender specific occupation

Cinsiyete özgü mesleklerden bir başka örnek ne

what you would say, probably camera operator now wouldn't you?

diyeceksiniz, şimdi muhtemelen kamera operatörü değil mi?

Yes, that, that, that is actually yeah.

Evet, bu, bu, bu aslında evet.

Well, well pointed out there that, that, that is so thank you very much.

Pekala, orada işaret ettim, bu, bu çok teşekkür ederim.

Very good. Yes.

Çok güzel. Evet.

Cameraman camera woman, camera operator.

Kameraman kameraman kadın, kamera operatörü.

The person who is operating the camera.

Kamerayı çalıştıran kişi.

I like that one.

Bunu beğendim.

Yes. Christine, a geologist just could be male or female.

Evet. Christine, bir jeolog erkek ya da kadın olabilir.

There's no gender specific

name for a geologist

Bir jeolog için cinsiyete özgü bir isim yoktur

and not that I know what

ve

certain phrase is.

belirli bir ifadenin ne olduğunu bildiğimden değil.

Use gender specific terms such as manhole.

Rögar gibi cinsiyete özgü terimler kullanın.

So we mentioned this earlier, manhole is an X yes.

Bundan daha önce bahsetmiştik, rögar bir X evet.

Opening quite often fire found on the pavement

Açılırken oldukça sık kaldırımda

or the sidewalk or in the middle of a road.

veya kaldırımda veya bir yolun ortasında bulunan yangın.

A normally an opening that you can

Normalde

you can climb into or crawl into.

içine tırmanabileceğiniz veya sürünerek girebileceğiniz bir açıklık.

And quite often there is something that seals that opening

Ve çoğu zaman,

close like a drain cover yes.

açıklığı bir tahliye kapağı gibi kapatan bir şey vardır, evet.

So manhole is a general term for an access opening

Yani rögar,

that presumably a man would have gone down

bir kişinin muhtemelen aşağı ineceği

and probably still does in most cases to do maintenance

ve muhtemelen çoğu durumda

or something like that under the streets, in the road it was.

sokakların altında, olduğu gibi yolda bakım yapmak veya buna benzer bir şey yapmak için yaptığı bir erişim açıklığı için genel bir terimdir .

Yes, it's just to indicate it's a hole that a man goes down.

Evet, sadece bir adamın düştüğü çukur olduğunu belirtmek için .

Well, can I just say,

did you know that the word man

Adam kelimesinin

derives from the word hand?

el kelimesinden türediğini biliyor muydunuz?

So actually that might not be gender specific.

Yani aslında bu cinsiyete özgü olmayabilir.

It might actually refer to the fact that you open it with your hand.

Aslında elinizle açtığınız gerçeğine atıfta bulunabilir .

So a manhole would be that that's why we have the word manual.

Yani bir rögar deliği olurdu, bu yüzden manuel kelimemiz var.

Manual means to do something with your hands.

Manuel, ellerinizle bir şeyler yapmak anlamına gelir.

So it's actually I think you'll find that goes in a very different direction, although it appears to be.

Yani aslında, öyle gibi görünse de, bunun çok farklı bir yöne gittiğini bulacağınızı düşünüyorum.

It appears. Yes.

Görünüyor ki. Evet.

Be maybe maybe workmen hmm.

Ol belki belki işçi hmm.

Might be about.

hakkında olabilir.

Yeah, maybe we could be completely. Yeah. Anyway,

Evet, belki tamamen olabiliriz. Evet. Her neyse,

man, this is a this is one

adamım, bu, bu,

this is one that gets a lot of people foaming at the mouth, man.

bu, birçok insanın ağzından köpürmesine neden olan bir şey, adamım.

And also mankind.

Ve ayrıca insanlık.

Oh, yes.

Oh evet. Bunun

I'm going to explain in great detail

in a few moments why that is the case.

neden böyle olduğunu birazdan ayrıntılı olarak açıklayacağım.

And it's it's a big word dump.

Ve bu büyük bir kelime çöplüğü.

I've got lots of words and explanations

to tell you exactly why that is the case.

Durumun tam olarak neden böyle olduğunu size anlatacak pek çok kelimem ve açıklamam var.

So we often refer to human life, the existence of human life

Bu nedenle, insan yaşamına, insan yaşamının varlığına

or the presence of human life as man or mankind.

veya insan yaşamının varlığına genellikle insan veya insanlık olarak atıfta bulunuruz.

Human life, which these days

Bugünlerde

is something that a lot of people are trying to change or move away from.

birçok insanın değiştirmeye veya uzaklaşmaya çalıştığı bir şey olan insan hayatı. Bunu değiştirmek için

Although you would have to change a lot

pek

of exercise books

çok alıştırma kitabını

and dictionaries and encyclopaedias to change that one.

, sözlüğü ve ansiklopediyi değiştirmeniz gerekse de.

To be honest, even these days, you will often hear David Attenborough

Dürüst olmak gerekirse, bugünlerde bile, David Attenborough'nun

use the use the term man or mankind.

insan veya insanlık terimlerini kullandığını sık sık duyacaksınız.

I think I've heard the word humankind.

Sanırım insanlık kelimesini duydum.

Yeah, it's mentioned.

Evet bahsediliyor.

And of course, man can be used as a verb as well.

Ve tabii ki man fiil olarak da kullanılabilir.

Did you know that if you man something, it means you are controlling

Bir şeyi yönetiyorsanız, bunun bir şeyi kontrol ettiğiniz

or steering something you are sitting

veya yönlendirdiğiniz anlamına geldiğini biliyor muydunuz,

at the controls, you man something.

kontrollerin başında oturuyorsunuz, bir şeyi yönetiyorsunuz.

Nothing to do with gender. It had nothing to do with it.

Cinsiyetle alakası yok. Onunla hiçbir ilgisi yoktu.

It's once again connected to your hands as the word.

Söz olarak bir kez daha ellerinize bağlandı.

My man, your station.

Adamım, senin istasyonun.

Yes. Go to wherever it is you need to go to.

Evet. Nereye gitmen gerekiyorsa oraya git.

Operates a machinery or a

Bir makineyi veya

gun or something like that.

silahı veya buna benzer bir şeyi çalıştırır.

In battle? Yes.

Savaşta? Evet.

Go to your station.

İstasyonuna git.

You have other terms using man.

Man kullanarak başka terimleriniz var.

You may have noticed that most of the words are actually using man.

Kelimelerin çoğunun aslında man kullandığını fark etmişsinizdir.

And there is no reason why I'm not choosing

Ve sadece erkek kelimeleri seçmemem için hiçbir sebep yok

only male words.

.

That's just the way it is.

Tek yolu bu.

There are very few female words that that use

women or the female form in the words or terms.

Sözcüklerde ya da terimlerde kadın ya da dişi biçimin kullanıldığı çok az kadın sözcüğü vardır.

So we have men, baby. I like this one.

Adamlarımız var bebeğim. Bunu beğendim.

A man baby is a childish male,

Bir erkek bebek çocuksu bir erkektir,

quite often a man who is immature or maybe he always gets upset or he always

çoğu zaman olgunlaşmamış bir erkektir ya da belki her zaman üzülür ya da her zaman her zaman

he always wants to have attention quite often from his wife.

karısından oldukça sık ilgi görmek ister.

Or he gets very upset if he can't have his own way

Ya da kendi istediğini yapamazsa çok üzülür

they will say, Oh, he's such a man, baby.

, Ah, o tam bir adam, bebeğim derler.

And then we have man cave because of course that's a derogatory term.

Ve bir de man cave var çünkü bu aşağılayıcı bir tabir.

Yes, it's negative.

Evet, olumsuz.

A man never wants to be thought of as acting in a baby way. Yes.

Bir erkek asla bebek gibi davrandığının düşünülmesini istemez. Evet.

Man Cave.

Adam Mağarası.

Man Cave is a place where the man will often

Man Cave, Avam Kamarası yerine adamın

go to do his things, to read his books or to write his letters

işlerini yapmak, kitaplarını okumak veya mektuplarını yazmak

or to look at his dirty movies

veya müstehcen filmlerini izlemek için sık sık gittiği bir yerdir

instead of in the House of Commons. It's

. Bu

something that it normally has

normalde sahip olduğu ve

that's got a lot to do with marriage, hasn't it?

evlilikle çok ilgisi olan bir şey, değil mi?

Made them for, you know, a man and a woman getting married.

Onları bir erkek ve bir kadının evlenmesi için yaptı.

They're in a relationship, but the man wants to have his time to himself

Bir ilişki içindeler ama adam

somewhere where he can have time to himself away from his wife.

karısından uzakta kendine vakit geçirebileceği bir yerde kendine zaman ayırmak istiyor.

Yes, that's what that is.

Evet, işte bu.

And it it's not literally a cave.

Ve tam anlamıyla bir mağara değil.

It's often a shed in the garden.

Genellikle bahçede bir kulübedir.

And it's not it's not an actual cave, a workshop

Ve bu gerçek bir mağara değil,

in the garage somewhere where the where a man can go.

garajda bir adamın gidebileceği bir yerdeki bir atölye değil.

And quite often it's somewhere.

Ve çoğu zaman bir yerlerdedir.

Having spoken to lots of friends at work

İş yerinde

who are married, who have what they describe as a man cave,

evli, erkek mağarası olarak tanımladıkları şeye sahip birçok arkadaşla konuştuktan sonra,

that wife will often send them there to get a get out, get them out of the house.

o eş onları evden çıkmaları için sık sık oraya gönderir .

Because they're being annoying them in some way.

Çünkü bir şekilde onları rahatsız ediyorlar.

Go off to your man cave is something that is a phrase

Go off to your man cave,

that a wife sometimes uses to her husband.

bir kadının bazen kocası için kullandığı bir tabirdir.

So he might retreat there to read the newspaper,

Yani sizin dediğiniz gibi gazete okumak için oraya çekilebilir

as you say, to to maybe make some models might have a hobby

, belki bazı modeller yapmak için bir hobi edinebilir

and just once that time away from

ve sadece bir kez partnerinden uzaklaşabilir

his partner.

.

Yeah.

Evet.

Just to, you know, calm down.

Sadece, bilirsin, sakinleşmek için.

They have they have their own space. Yes.

Kendi alanlarına sahipler. Evet.

Originally, you see, the man would have a shed, a small wooden building

Başlangıçta, adamın bir kulübesi olurdu, normalde bahçede bulunan küçük ahşap bir bina

normally in the garden, and he would go and sit in his shed.

ve gidip kulübesinde otururdu.

So that's where it all started.

Demek her şey burada başladı.

But nowadays, men have their own sophisticated

Ancak günümüzde erkeklerin

entertainment rooms with home cinema

ev sineması

and maybe a little bar serving drinks.

ve belki de içki servisi yapan küçük bir barı olan kendi sofistike eğlence odaları var.

They might. Yes, they might.

Olabilir. Evet, olabilirler.

But yes, a man cave is usually some kind of shed in the garden

Ama evet, erkek mağarası genellikle bahçede

that a man can escape to from his wife or somewhere

bir erkeğin karısından ya da

that his wife sends him to, to get him out of the house from out from under her feet.

karısının onu ayaklarının altından evden çıkarmak için gönderdiği bir yerden kaçabileceği bir tür barakadır .

Yes. Here we go.

Evet. İşte başlıyoruz.

We've got to move on, Steve. Yep.

Devam etmeliyiz, Steve. Evet.

Other words include Manhandle.

Diğer kelimeler Manhandle'ı içerir.

Manhandle. Yes, it's true.

Manhandle. Evet bu doğru.

It's not a noun.

Bu bir isim değil.

By the way, if you are thinking of a manhandle

Bu arada, eğer bir manhandle düşünüyorsan,

you know what I'm saying out there?

orada ne dediğimi anlıyor musun?

You are just as disgusting as I am manhandle.

Benim manhandle olduğum kadar iğrençsin.

If you treat roughly to treat something roughly, you manhandle that thing.

Bir şeye kaba davranmak için kaba davranırsan, o şeye kaba davranırsın.

Manpower. Yes, sir.

İnsan gücü. Evet efendim.

Yes, sir. Yes, I said if you.

Evet efendim. Evet, eğer istersen dedim.

Yeah, treat somebody roughly physically.

Evet, birine kabaca fiziksel davran.

You're not injuring them.

Onları yaralamıyorsun.

You're just treating them roughly. Yes.

Onlara kabaca davranıyorsun. Evet.

Yeah.

Evet.

If you're trying to get somebody out of a room if you went to a party

Birini bir odadan çıkarmaya çalışıyorsanız, bir partiye gittiyseniz

and someone is causing trouble, you might manhandle them

ve birisi sorun çıkarıyorsa, onu odadan zorla çıkarabilirsiniz

out of the room, literally, physically pushed them out of the room that not enjoying them.

, kelimenin tam anlamıyla, fiziksel olarak onları odadan dışarı iterek onlardan hoşlanmayabilirsiniz.

You shouldn't get into a fight. Manpower.

Kavgaya girmemelisin. İnsan gücü.

Manpower is often referring to the work force.

İnsan gücü genellikle iş gücüne atıfta bulunur.

The team of people who are doing

a specific job, a certain job, manpower.

Belirli bir işi, belirli bir işi yapan insanlardan oluşan ekip, insan gücü.

So we we talk about maybe how many people

Yani

you need to carry out a certain job you are talking about the manpower.

belirli bir işi yapmak için belki kaç kişiye ihtiyacınız olduğundan bahsediyoruz, insan gücünden bahsediyorsunuz.

And again, again,

Ve yine, yine,

this is not necessarily relating to gender.

bu mutlaka cinsiyetle ilgili değildir.

It is once again about doing the work, the manual power, the.

Bir kez daha işi yapmakla, el gücüyle, güçle ilgili.

Yes, the force needed to complete the job.

Evet, işi tamamlamak için gereken kuvvet.

Yes. If you wanted to build a new house or you were building, you know, a skyscraper,

Evet. Yeni bir ev inşa etmek isteseydiniz veya bir gökdelen inşa ediyor olsaydınız,

what sort of manpower would you need you know, it probably comes down to numbers.

ne tür bir insan gücüne ihtiyacınız olurdu, bilirsiniz, muhtemelen rakamlara iner.

You might need 30 people

to get that building done that could be male or female.

Erkek ya da kadın olabilecek bu binayı yapmak için 30 kişiye ihtiyacınız olabilir.

But as you say, the term is to do with the amount

Ama dediğin gibi terim,

of manual work that you might need manpower.

insan gücüne ihtiyaç duyabileceğin el işi miktarıyla ilgili.

But it probably has its origins as well in gender as well.

Ama muhtemelen cinsiyette de kökenleri vardır.

And now we have man hours.

Ve şimdi adam saatlerimiz var.

So the man hours relates

Yani adam saatleri,

to your working time man hours.

çalışma süreniz adam saatlerinizle ilgilidir.

How long will it take you to carry out that task?

Bu görevi yerine getirmeniz ne kadar sürer?

How many hours do you need?

Kaç saate ihtiyacın var? Bu

So I find this a strange one.

yüzden bunu garip buluyorum.

I always find this one that that sort of it doesn't seem right.

Bunu her zaman bu tür bir şeyin doğru görünmediğini buldum.

And yet that's exactly what we say.

Ve yine de tam olarak bunu söylüyoruz.

We say, man hours. Yes. Why do you need that term, too?

Adam saat diyoruz. Evet. Neden bu terime de ihtiyacınız var?

Because it's still hours, whether it's called man hours or not.

Çünkü adam saati denilsin ya da adlandırılmasın, hala saatlerdir.

How many man hours would it take to complete that

Bu görevi tamamlamak için kaç adam saati gerekir

task?

A feeling of repairing that hole in the road. Hmm?

?

Yoldaki o deliği tamir ediyormuş hissi. Hmm?

How many man hours?

Kaç adam saat?

How long will it take to.

Ne kadar sürer?

But it might be that it takes 10 hours. Hmm.

Ama 10 saat sürmüş olabilir. Hmm.

It might take one person 10 hours.

Bir kişi 10 saat sürebilir.

But if you have two people, it will only be five man hours because you got two people doing it.

Ama iki kişiniz varsa, bu işi iki kişi yaptığınız için yalnızca beş adam saati olacaktır.

Yes, I've got one.

Evet, bir tane var. Burada

We've got one from Valentine here. I'll point that out. In a minute.

Valentine'den bir tane var . Bunu belirteceğim. Bir dakika içinde. Zaten

When you finished here is a big part of it anyway.

burada işin büyük bir parçası.

OK, we've got a lot of explaining coming up now, Steve,

Tamam, şimdi açıklayacak çok şeyimiz var Steve,

because I'm going to tell you why we use man as a generic term.

çünkü sana neden genel bir terim olarak insanı kullandığımızı anlatacağım. O

Can I mention this first one from Valentine then?

zaman Valentine'den ilkinden bahsedebilir miyim?

Manslaughter. Well, manslaughter. Yes.

Adam öldürme. Adam öldürme. Evet.

Good one.

Thank you. That definitely does refer to

İyi bir.

Teşekkür ederim. Bu kesinlikle

a person who kills another person

başka bir kişiyi

quite often by accident or unintentionally. Yes.

kazara veya kasıtsız olarak öldüren bir kişiyi ifade eder. Evet.

So if you if you deliberately killed someone, it's murder.

Yani kasten birini öldürürseniz, bu cinayettir.

If you killed them by accident, say

Onları kazara öldürdüyseniz, diyelim ki

you had an accident in your car,

arabanızda bir kaza geçirdiniz,

you ran over a cyclist or

bir bisikletçiye çarptınız

or you had an accident and somebody died.

veya bir kaza geçirdiniz ve biri öldü.

It's not that's manslaughter.

Bu adam öldürme değil.

You didn't intend to kill them

unless, of course, you were waiting on the corner of the street

Tabii ki, sokağın köşesinde

for the person to go by and you killed them.

kişinin geçmesini bekleyip onları öldürmedikçe, onları öldürmeye niyetiniz yoktu.

That is premeditated, which, of course, is more serious.

Bu önceden tasarlanmış, ki bu elbette daha ciddi. Demek

So that's the one that you do.

yaptığın bu. Kazara kasıtsız adam

You tend to go to prison for life, for manslaughter, accidentally unintentional.

öldürmekten ömür boyu hapse girme eğilimindesin .

Not intended, not intended.

Amaçlanmadı, amaçlanmadı.

Here we go.

Why do we use man when we are talking about human

İşte başlıyoruz.

İnsandan, insan hayatından bahsederken neden man kullanıyoruz

beings, human life?

?

Well, I'm going to tell you, and there's a lot to get through here, so I hope you'll bear with me.

Pekala, sana söyleyeceğim ve burada üstesinden gelinecek çok şey var, o yüzden umarım bana katlanırsın.

Keep it brief, Mr. Duncan. My back's aching.

Kısa tutun, Bay Duncan. Sırtım ağrıyor.

Traditionally, the word man has been used to refer to not only adult male,

Geleneksel olarak, erkek kelimesi sadece yetişkin erkeği değil,

but also to human beings in general, regardless of sex.

aynı zamanda cinsiyetten bağımsız olarak genel olarak insanları ifade etmek için kullanılmıştır.

So by that, we mean the gender.

Yani bununla cinsiyeti kastediyoruz.

So we would say, man, as a generic term, for all human life.

Yani genel bir terim olarak tüm insan yaşamı için insan deriz.

There is

a historical explanation for this in old English.

Eski İngilizcede bunun tarihsel bir açıklaması var.

The part, the principle sense of man

Kısım,

as a human being in the words were,

bir insan olarak erkeğin temel anlamı,

which is for a woman, sorry, a man and wife

bir kadın için olan pardon, bir erkek ve

for a woman, which you can see now why we have the term wife.

bir kadın için karı, ki şimdi neden eş terimine sahip olduğumuzu anlayabilirsiniz.

They were used to refer specifically

Özellikle

to a male person and a female person.

bir erkeğe ve bir kadına atıfta bulunmak için kullanıldılar.

Respectively.

Sırasıyla.

So in old English, the principle sense of man was a human being.

Yani eski İngilizcede, insanın temel duygusu insandı.

And the words were and with

Ve was ve with

we used to refer specifically, so they were seen as separate, separate.

we sözcükleri özel olarak atıfta bulunurduk, bu yüzden ayrı, ayrı olarak görülüyorlardı.

So man was a separate word, completely

Yani adam ayrı bir kelimeydi, tamamen

as we know, everything changed.

bildiğimiz gibi her şey değişti.

Subsequently, man replaced were

Daha sonra, değiştirilen adam,

as the normal term for a male person.

bir erkek için normal bir terimdi.

But at the same time, the old a sense a human being remained in use.

Ama aynı zamanda, eski bir anlamda insan kullanımda kaldı.

So there was a change where the term man

Dolayısıyla, 20. yüzyılın ikinci yarısında erkek teriminin erkek için kullanılmaya başlanmasında bir değişiklik oldu

became used

as the term for male

in the second half of the 20th century, the generic use of man

, insanın

to refer to human beings in general as in reptiles

genel olarak insanları ifade etmek için kullanılan jenerik kullanımı, tıpkı sürüngenlerde

were here long before man appeared on the earth.

olduğu gibi, insan yeryüzünde ortaya çıkmadan çok önce buradaydı.

So in that sense we're talking about human beings

Yani bu anlamda insandan bahsediyoruz,

it became problematic in the future.

ileride sorunlu hale geldi.

A lot of people disagreed with that term,

Pek çok insan bu terime karşı çıktı,

so the use is now often regarded as sexist.

bu nedenle kullanım artık genellikle cinsiyetçi olarak görülüyor.

Or old fashioned.

Ya da modası geçmiş.

However, if you read old literature

Ancak eski edebiyatı

or old encyclopaedias, you will often see

ya da eski ansiklopedileri okursanız

the term man used quite often

insan teriminin bazı bağlamlarda oldukça sık kullanıldığını görürsünüz

in some contexts, terms such as the human race

, insan

or humankind may be used instead of man or mankind.

ya da insanlık yerine insan ırkı ya da insanlık gibi terimler kullanılabilir.

Like you said,

Dediğiniz gibi,

certain fixed phrases and sayings such as time and tide

zaman ve gelgit kimseyi beklemez gibi bazı sabit ifadeler ve sözler

wait for no man can be easily rephrased.

kolayca yeniden ifade edilemez.

You can change that.

Bunu değiştirebilirsin.

For example, time and tide wait for no one.

Örneğin, zaman ve gelgit kimseyi beklemez.

So instead of it being specific to a certain gender,

Yani belirli bir cinsiyete özgü olmak yerine,

you can just say no one

alternatives for other related terms exist as well.

ilgili diğer terimler için de alternatif yok diyebilirsiniz.

The noun manpower, for example, we mentioned that

Örneğin insan gücü adı,

can usually be replaced with staff or crew,

genellikle personel veya mürettebat ile değiştirilebileceğini belirttik

and in most cases the verbal full to man can be expressed

ve çoğu durumda tam adam fiili,

as to staff or to operate.

personel veya işletmek olarak ifade edilebilir.

Yeah.

Evet.

So I mentioned the word man earlier

Bu yüzden, daha önce

to be in your position of work but quite often nowadays

sizin iş konumunuz için adam kelimesinden bahsetmiştim, ancak günümüzde oldukça sık olarak bunun

we might use the word staff or operate instead.

yerine personel veya operasyon kelimesini kullanabiliriz.

These days it is common for neutral terms

Bu günlerde,

to be used when referring to a specific job role

belirli bir iş rolüne atıfta bulunurken

or when defining meaning through a sentence.

veya bir cümle aracılığıyla anlamı tanımlarken nötr terimlerin kullanılması yaygındır.

Which is why many of the words have changed

Bu nedenle,

except for the use of man

as a generic term for human being, because that's what it originally was

insan için jenerik bir terim olarak man'in kullanılması dışında pek çok sözcük değişti, çünkü başlangıçta

the attributes of gender are

cinsiyetin nitelikleri

usually expressed as masculine and feminine,

genellikle eril ve dişil olarak ifade edilen buydu

and that is the general term that we still use.

ve bu hala kullandığımız genel terimdir. kullanmak.

Nowadays, a feminine thing relates to females,

Günümüzde dişil bir şey kadınla ilgili,

a masculine thing relates to man's me masculine.

eril bir şey erkeğin ben erilliğiyle ilgili.

So Steve, you might say that Mr.

Yani Steve, Bay

Steve is the the absolute

Steve'in

definition of masculinity

erkekliğin mutlak tanımı olduğunu söyleyebilirsin,

I'm not sure what I am,

ne olduğumdan emin değilim,

but there you go.

ama işte böyle.

I'm gender neutral, I think.

Cinsiyet ayrımı yapmıyorum sanırım.

I think that is for another

another day, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, başka bir gün için olduğunu düşünüyorum.

We are going in a moment.

Birazdan gidiyoruz.

I hope you've enjoyed today.

Umarım bugün eğlenmişsindir.

And I'll point out one more thing here from

Palmira'dan bir hemşireyle ilgili bir şeye daha dikkat çekeceğim

Palmira about a nurse, OK?

, tamam mı?

So a nurse, when you think of nurse,

Yani bir hemşire, hemşire deyince aklınıza

you tend to think of a female nurse, don't you?

genellikle kadın hemşire gelir, değil mi?

But yeah, this lady. Yes.

Ama evet, bu bayan. Evet.

Now, that was a job that was traditionally,

Bu, geleneksel olarak

you know, women did or that did mostly.

kadınların yaptığı ya da çoğunlukla yaptığı bir işti.

But lots of men are now nurses and do that same role.

Ama pek çok erkek artık hemşire ve aynı rolü yapıyor. Hemşire olan

Is there a

specific term, says Pound Mare, for a man that is a nurse

bir erkek için belirli bir terim var mı, diyor Pound Mare

and I don't think there is really I you just say you tend to say male nurse or female nurse.

ve gerçekten olduğunu sanmıyorum, sadece erkek hemşire veya kadın hemşire deme eğiliminde olduğunuzu söylüyorsunuz.

Yeah, yeah.

Evet evet.

Or just nurse.

Ya da sadece hemşire.

I think you can use the word orderly.

Bence düzenli kelimesini kullanabilirsin.

I think an orderly

Sanırım bir hademen

is a male, a sort of a male nurse

bir erkek,

as word I've heard the word orderly used before.

hademenin daha önce kullanıldığını duyduğum bir kelime olarak bir tür erkek hemşire.

Thank you so much now.

Şimdi çok teşekkür ederim.

But you would tend to say just nurse.

Ama sadece hemşire deme eğilimindesiniz.

And it's interesting because when you go it's an interesting thing actually,

Ve bu ilginç çünkü gittiğinizde aslında ilginç bir şey

because quite often it's nice to know if the person you're going to

çünkü çoğu zaman seveceğiniz kişinin

like Doctor

Doktor doktor

the doctor or nurse, you won't know it.

mu hemşire mi olduğunu bilmek güzel, bunu bilmeyeceksiniz.

I mean, when I grew up, there were no there were no male nurses, just female nurses.

Yani ben büyüdüğümde erkek hemşire yoktu sadece kadın hemşire vardı.

So now if you go to your doctor and you're going to see the nurse, in my mind,

Şimdi, eğer doktorunuza giderseniz ve hemşireyi görecekseniz, bence

I expect that person to be female.

o kişinin kadın olmasını bekliyorum.

And it's it's a bit of a shock when you have to see the nurse

Ve hemşireyi görmek zorunda olduğunuzda bu biraz şok oluyor

and it's a male because you don't know whether it's male or female.

ve bu bir erkek çünkü onun erkek mi dişi mi olduğunu bilmiyorsunuz.

Does it matter, Doctor?

Fark eder mi, Doktor?

I know it doesn't matter, but because you always grew up now

Fark etmez biliyorum ama çünkü sen hep

thinking that a nurse was always a female.

hemşirenin hep kadın olduğunu düşünerek büyüdün.

And when you go and it's not it's like physiotherapists.

Ve gittiğinizde ve fizyoterapistler gibi değil. Geçen hafta

My mother went and have some physiotherapy the other week and she obviously associates

annem gitti ve biraz fizik tedavi gördü ve belli ki

physiotherapy with a female role and she turned up it was a man

fizyoterapiyi kadın rolüyle ilişkilendiriyor ve bunun bir erkek olduğu ortaya çıktı ve

and you know, anyway, but there are often

bilirsiniz, her neyse, ama çoğu zaman

there are some things that

you would want to go to a male nurse about

bir erkeğe gitmek isteyebileceğiniz bazı şeyler vardır. hemşire

and you know, certain conditions that you might not want things to do with you.

ve bilirsiniz, bazı şeylerin sizinle yapılmasını istemeyebileceğiniz belirli koşullar.

You really.

Gerçekten.

Well same with, with women women wouldn't necessarily want a male nurse to,

Kadınlarda da aynı şekilde, kadınlar mutlaka bir erkek hemşirenin

to examine certain parts of them and people often

belirli bölgelerini incelemesini istemezler ve insanlar genellikle

asked for a male doctor or a female doctor

erkek doktor veya kadın doktor isterler

but you know, but anyway, so you'll be amazed how many gynaecologists

ama bilirsiniz, ama yine de, yani kaç tane olduğunu görünce şaşıracaksınız. jinekolog

are male.

erkektir.

Well that's it.

İşte bu kadar.

Well that's it.

I mean you would, if I think of it, if I think of a gynaecologist,

İşte bu kadar.

Yani sen, benim aklıma gelse, kadın doğum deyince

I would immediately think of a man. Yes.

hemen erkek gelir aklıma. Evet.

Because that was you didn't get many

Çünkü ellili ve altmışlı yıllarda çok fazla

female doctors, you know, back in the sort of fifties and sixties.

kadın doktor bulamıyordunuz .

It would be a profession that was male dominated like an MP

Bir milletvekili gibi erkek egemen bir meslek olurdu,

he was a male dominated and still is a male dominated role.

erkek egemendi ve hala erkek egemen bir rol.

But yeah,

Ama

well, nursing became something associated with women

evet, hemşirelik elbette kadınlarla ilişkilendirilen bir şey haline geldi, çünkü

of course, because of the wars,

savaşlar yüzünden,

because hospitals had to be created, built

çünkü hastanelerin yaratılması, aniden inşa edilmesi gerekiyordu,

suddenly everyone had to to to to take care of the injured soldiers.

herkes yaralı askerlere bakmak zorunda kaldı.

And of course the soldiers were mainly men.

Ve tabii ki askerler çoğunlukla erkekti.

And so the only people left to take care of the injured of course were

Ve böylece yaralılarla ilgilenmek için kalan tek kişi elbette

women.

kadınlardı.

And during the war, of course,

Ve savaş sırasında, tabii ki,

the males used to take up the roles

erkekler bildiğiniz

in factories you know, building tanks and,

fabrikalarda tank inşa eden

and putting ammunition together.

ve cephane toplayan roller üstlenirlerdi.

Mitchum says, What is that?

Mitchum, Bu nedir?

I must have used the word here, say, what does that mean?

Buradaki kelimeyi kullanmış olmalıyım, söyle, bu ne anlama geliyor?

Something you've heard from another person or something that people are saying

Başka bir kişiden duyduğunuz bir şey veya insanların söylediği,

that that has not been necessarily proven.

bunun mutlaka kanıtlanmadığı bir şey.

So here say it's just something you've heard

Diyelim ki bu sadece bir arkadaşın arkadaşının arkadaşından duyduğun bir şey

from a friend of a friend of a friend.

.

Someone has said it, but it's not necessarily true.

Birisi söyledi, ama bu mutlaka doğru değil.

And it's not necessarily proven.

Ve mutlaka kanıtlanmış değil.

Yes, you could say, well, I've heard

Evet diyebilirsiniz, falan filanların

such and such

as has got married

evlendiğini

or certain centuries or have been arrested and you know, that

veya belirli yüzyıllarda tutuklandığını duydum ve

they were involved in a crime, but you can't prove it.

onların bir suça karıştıklarını biliyorsunuz ama bunu kanıtlayamazsınız.

So you say, well, that's that's just hearsay.

Yani diyorsunuz ki, bu sadece söylenti.

Almost like gossip.

Neredeyse dedikodu gibi.

Almost isn't hearsay is something you've heard.

Neredeyse söylenti, duyduğunuz bir şey değildir.

It may or may not be true, but yes, you need to get some more facts to determine

Doğru olabilir veya olmayabilir, ama evet, birinin söylediği bir şeyi söyleyip söylemediğini belirlemek için daha fazla gerçek elde etmeniz gerekiyor,

whether it is saying something that somebody says that, yeah,

evet,

you've heard it, but it doesn't necessarily mean it's facts, right?

duydunuz, ancak bu mutlaka gerçekler olduğu anlamına gelmez, değil mi?

We are going in a moment because we have gone, wow, look at that.

Bir anda gidiyoruz çünkü gittik, vay, şuna bak.

It is 414. We've packed a lot into today.

414. Bugüne çok şey sığdırdık.

We have packed so much into such a tiny space.

Bu kadar küçük bir alana çok şey sığdırdık.

It's not quite word of mouth literate.

Pek ağızdan ağza okuryazar değil.

Not quite word of mouth is something that's passed on

Tam olarak ağızdan ağza değil, aktarılan

and not written down.

ve yazılmayan bir şeydir.

Word of mouth could be a fact.

Ağızdan ağza bir gerçek olabilir.

So if you pass on information to somebody by word of mouth,

Yani bir bilgiyi ağızdan ağza aktarırsanız,

are you just saying it to somebody else and then they repeat it?

bunu başka birine söylüyorsunuz ve onlar da tekrarlıyor mu?

That could be a fact. Yeah.

Bu bir gerçek olabilir. Evet.

The hearsay is something that you hear.

Kulaktan dolma, duyduğunuz bir şeydir.

You've heard

Duydunuz

and it's it's not necessarily you're almost disparaging what that person saying.

ve bu, o kişinin söylediklerini neredeyse küçümsediğiniz anlamına gelmiyor.

Somebody might say something to you and you might say, well, is that true or is it just hearsay?

Birisi size bir şey söyleyebilir ve siz de diyebilirsiniz ki , bu doğru mu yoksa sadece söylenti mi?

You know, ah, is Jackie and Johnny

Bilirsiniz, ah, Jackie ve Johnny'nin

wife heard they're having an affair, you know, at work, Jackie and Johnny.

karısı bir ilişki yaşadıklarını duymuşlar mı, bilirsin işte, Jackie ve Johnny.

OK, then Jackie and Johnny should never have an affair.

Tamam, o zaman Jackie ve Johnny asla bir ilişki yaşamamalı.

Because when you say Jackie and Johnny, it sounds silly.

Çünkü Jackie ve Johnny dediğinde kulağa aptalca geliyor.

Well, OK, so Miriam and and and Gareth

Pekala, tamam, Miriam ve ve ve Gareth

that's all.

hepsi bu kadar.

Oh, I've heard that Miriam and Gareth are having an affair,

Oh, Miriam ve Gareth'in bir ilişkisi olduğunu duydum

but you would say, is that true or is it just hearsay?

ama bu doğru mu yoksa sadece söylenti mi diyeceksiniz?

In other words, have lots of people said it? It might not be true.

Başka bir deyişle, çok sayıda insan bunu söyledi mi? Bu doğru olmayabilir.

Word of mouth is something already known to be true quite often.

Ağızdan ağza, zaten oldukça sık doğru olduğu bilinen bir şeydir .

Maybe a product, a service, something that you've heard about something that actually does exist.

Belki bir ürün, bir hizmet, duyduğunuz bir şey hakkında gerçekten var olan bir şey.

Word of mouth is.

Ağızdan ağza.

Well, I suppose it's the oldest form of advertising.

Sanırım reklamcılığın en eski şekli. Rajendra Singh,

Yes, I'll just form of repeating information

evet, sadece bilgileri tekrar edeceğim

just because before you could write it down, it's 845 in India,

çünkü siz daha yazamadan Hindistan'da 845,

says Rajendra Singh.

diyor.

Look at that.

You have to bet you'll be off to bed soon.

Şuna bak.

Yakında yatağa gideceğine bahse girmelisin.

No. Right.

Doğru değil.

It was a pleasure to be here.

Burada olmak bir zevkti.

I hope you're keeping cool. Yes,

Umarım soğukkanlılığını koruyorsundur. Evet,

I hope you're staying cool because I know the temperature

umarım soğukkanlılığını koruyorsundur çünkü

at the moment in India is pretty high.

şu anda Hindistan'da sıcaklığın oldukça yüksek olduğunu biliyorum.

It's hot.

Bu çok sıcak.

46, I think it was yesterday. 46.

46, sanırım dündü. 46.

And it's only, you know, it's not even June yet,

Ve sadece, bilirsiniz, henüz haziran bile değil

and it's like the equivalent of spring in India.

ve Hindistan'daki baharın karşılığı gibi.

So you haven't even had some of yet.

Yani henüz birazını bile yemedin.

And it's already.

47 degrees.

Ve zaten.

47 derece.

46 degrees.

46 derece.

Well that's, that's hot.

Bu çok sıcak.

So I hope you're staying cool.

Bu yüzden umarım sakin kalıyorsundur.

Lovely to be here.

Burada olmak çok güzel.

And see you all again next week.

Ve haftaya tekrar görüşmek üzere.

I hope you all have a lovely week.

Umarım hepiniz güzel bir hafta geçirirsiniz.

And Mr Duncan will be here on Wednesday, is that correct?

Ve Bay Duncan Çarşamba günü burada olacak, bu doğru mu?

I will be back on Wednesday with, with just me on my own.

Çarşamba günü tek başıma döneceğim.

Lovely.

Sevimli.

I shall go put the kettle on for our cup of tea. Yes.

Gidip çayımızı içmek için çaydanlığı koyayım. Evet.

Maybe watch a little bit of Colombo and I need to cement

Belki biraz Colombo izlerim ve

fill in some holes outside in a bit.

birazdan dışarıdaki bazı delikleri betonla doldurmam gerekir.

Steve to the mortar has fallen out.

Harca Steve düştü.

OK, Steve has a manhole that needs filling.

Tamam, Steve'in doldurulması gereken bir rögar deliği var.

I'm going to do some manual work outside.

Dışarıda biraz el işi yapacağım.

But how long will it take you?

Ama ne kadar sürer?

How many, how many men and how

Kaç tane, kaç adam ve nasıl

I'm going to mix the sand and cement up

kumla çimentoyu karıştıracağım

and then I've got to push it into the cracks with my trowel.

ve sonra malamla çatlakların içine itmem gerekiyor .

And it's an ideal time to do it because it's quite damp outside. So.

Ve bunu yapmak için ideal bir zaman çünkü dışarısı oldukça nemli. Bu yüzden.

So it's going to take you maybe a couple of hours with your man.

Yani erkeğinle birkaç saat geçirmen gerekecek.

One hour?

Bir saat?

Yes. I'm just trying to cut.

Evet. Sadece kesmeye çalışıyorum.

So your man man hours is the time

Yani adam adam saatleriniz,

the man power is what you will be doing to

adam gücünüzün, işi yapmak için ne yapacağınızın zamanıdır,

to carry out the job

see you next week.

haftaya görüşmek üzere.

Have a happy week.

mutlu haftalar

And, you know, if you're feeling down, we hope we've cheered you up today.

Ve kendinizi kötü hissediyorsanız, umarız bugün sizi neşelendirmişizdir.

Or the opposite.

Ya da tam tersi. Kendinizi

If you were feeling cheerful and we've depressed you, then we apologise.

neşeli hissediyorsanız ve biz sizi üzdüysek, o zaman özür dileriz.

Sorry about that.

Bunun için üzgünüm.

Bye for now.

Şimdilik hoşça kal.

Oh, don't forget, next week, by the way.

Bu arada, gelecek haftayı unutma.

Next week it is English Addict Episode 200.

Önümüzdeki hafta English Addict 200.Bölüm.

Are we going to celebrate?

Kutlayacak mıyız?

I don't know. Probably not.

Bilmiyorum. Muhtemelen değil.

Fireworks a cake, maybe. Yeah.

Havai fişek bir pasta belki. Evet.

What about.

Ne dersin.

What about fireworks?

Peki ya havai fişekler?

Trying to go the system.

sisteme girmeye çalışıyorum.

What about fireworks inside a cake? No,

Bir pastanın içindeki havai fişeklere ne dersiniz? Hayır,

by that.

buna göre.

Is anyone else doing this?

Bunu yapan başka biri var mı?

Does anyone else come on the Internet on a Sunday

Pazar günü internete girip

and spend 2 hours and 20 minutes with you?

sizinle 2 saat 20 dakika geçiren başka biri var mı?

Does anyone else do that?

Bunu başka kimse yapıyor mu?

I don't think so.

Öyle düşünmüyorum.

I don't think they do.

Sanmıyorum.

I don't think they do.

Sanmıyorum.

Only here every Sunday.

Sadece her Pazar burada. Size eşlik etmek için

We spend a lot of time

çok zaman harcıyoruz

keeping you company, and I hope you've enjoyed today's live stream.

ve umarım bugünkü canlı yayından keyif almışsınızdır.

It's almost time for me to say goodbye.

Neredeyse hoşçakal deme zamanım geldi.

But don't worry, I will be back with you on Wednesday.

Ama merak etmeyin, çarşamba günü sizinle birlikte olacağım.

We are back live on Wednesday from 2 p.m.

Çarşamba günü saat 14:00'den itibaren canlı yayındayız.

UK time and I will see you then.

İngiltere saati ve o zaman görüşürüz.

Thanks for your company.

Şirketiniz için teşekkürler.

Thanks for everything that you have contributed today in the live chat.

Bugün canlı sohbette katkıda bulunduğunuz her şey için teşekkürler .

Thank you also for your life donations as well.

Ayrıca can bağışlarınız için de teşekkür ederiz. Bu arada

I will put the address of my PayPal up if you want to make a donation

PayPal'ıma bağış yapmak isterseniz

by the way to my PayPal you can because I do all of this for free.

PayPal adresimi koyacağım çünkü tüm bunları ücretsiz yapıyorum.

So for the past 2 hours

Yani son 2 saat

and 20 minutes I've been doing this for free.

20 dakikadır bunu bedava yapıyorum.

100%.

100%.

But if

you want to make a donation, the address is coming up at the end.

Ama

bağış yapmak isterseniz adres en sonda çıkıyor.

Thanks for watching.

İzlediğiniz için teşekkürler.

See on Sunday.

Pazar günü görün.

Enjoy the rest of your Wednesday.

Çarşamba gününüzün geri kalanının tadını çıkarın.

Sorry.

Üzgünüm.

See you on Wednesday.

Çarşamba görüşürüz.

I'm here on Wednesday.

Çarşamba günü buradayım.

Enjoy the rest of your weekend.

Hafta sonunun geri kalanının tadını çıkar.

Enjoy the rest of your May Day

Mayıs Gününüzün geri kalanının tadını çıkarın,

and I will see you on Wednesday.

Çarşamba günü görüşürüz.

And of course until the next time we meet here.

Ve tabii ki bir dahaki sefere burada buluşana kadar.

You know what's coming next.

Sırada ne olduğunu biliyorsun.

Yes, you do.

Evet yaparsın.

Ta ta for now.

Şimdilik ta ta.