👮🏻‍♂️ CRIME & PUNISHMENT 👩🏻‍⚖️ - English Addict EXTRA - 🚨 LIVE CHAT 🚨 / Wednesday 22nd February 2023

Welcome to today's live stream.

Bugünkü canlı yayına hoş geldiniz.

I hope you are feeling well.

Umarım iyi hissediyorsundur.

We are back together again.

Tekrar birlikteyiz.

No help.

Yardım yok.

Where? There. Can you see us?

Nerede? Orada. Bizi görebiliyor musun?

We are back.

geri döndük

We are once again live as life can be.

Bir kez daha hayatın olabileceği gibi yaşıyoruz.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr. Duncan and Mr. Steve.

Bunlar Bay Duncan ve Bay Steve.

How are you today?

Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay? I'm fine.

? Ben iyiyim.

Oh, I really.

Gerçekten. Tekrar

Hi again.

merhaba.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr. Duncan and Mr. Steven England.

Bu Bay Duncan ve Bay Steven England.

How are you today? Are you okay?

Bugün nasılsın? İyi misin?

I hope so.

Umarım. Mutlu

Are you happy?

musun?

I'm not happy.

Mutlu değilim.

Not now, anyway.

En azından şimdi değil.

I hope so.

Umarım.

Here we are.

We are once again alive across You Tube.

Buradayız.

You Tube karşısında bir kez daha canlıyız.

And please don't ask me about technical problems,

Ve lütfen bana teknik sorunlar hakkında soru sormayın,

because I did have some technical problems a few moments ago.

çünkü birkaç dakika önce bazı teknik sorunlarım oldu .

So all I can say is I hope you can hear us and I hope you can hear as clearly.

Yani tek söyleyebileceğim, umarım bizi duyuyorsunuzdur ve umarım siz de aynı netlikte işitiyorsunuzdur.

That's all. That's all I'm worried about at the moment.

Bu kadar. Şu an tüm endişem bu.

Microphone issues as they're all fixed.

Hepsi düzeltildiği için mikrofon sorunları.

Mr. Duncan, there's always some this is the problem.

Bay Duncan, bazı problemler her zaman vardır.

You never see the stress that I go through.

Yaşadığım stresi asla göremezsin.

One day.

Bir gün.

One day I will drop dead and it will be the reason will be YouTube.

Bir gün düşüp öleceğim ve sebebi YouTube olacak.

I want that on my death certificate.

Bunu ölüm belgemde istiyorum.

I want the cause of death YouTube because it is very stressful doing this.

YouTube'u ölüm sebebini istiyorum çünkü bunu yapmak çok stresli.

You don't realise.

farkında değilsin

What are you doing there, Mr. Steve?

Orada ne arıyorsunuz, Bay Steve? Ben

I'm playing a violin, Mr. Duncan.

keman çalıyorum Bay Duncan.

But what you do now, you see, you don't play a big one.

Ama şimdi yaptığınız şey, büyük bir rol oynamıyorsunuz.

You play a very small one.

Çok küçük oynuyorsun.

So. So the joke now is you play a very small violin

Bu yüzden. Şimdi şaka şu ki, çok küçük bir keman çalıyorsunuz

because that's how much you care about, about that person's distress.

çünkü o kişinin sıkıntısını bu kadar umursuyorsunuz.

So it is, it is one of these days and

İşte öyle günlerden biri ve

I want you to

record this now, record what I'm about to say

bunu şimdi kaydetmenizi istiyorum, bir gün söyleyeceğim şeyi kaydedin

one day YouTube is going to kill me because it's so stressful.

YouTube beni öldürecek çünkü çok stresli.

It really is.

Gerçekten öyle.

Well, well, we hope not, Mr. Duncan.

Umarız öyle değildir, Bay Duncan.

We don't want that to happen, do we?

Bunun olmasını istemiyoruz, değil mi?

Not at all.

Hiç de bile.

We had fun yesterday, didn't we?

Dün eğlendik değil mi?

Oh, we had a lot of fun yesterday.

Ah, dün çok eğlendik.

Nobody wants yesterday. Did you see it yesterday?

Dünü kimse istemez. Dün gördün mü?

We were in the kitchen making pancakes because yesterday was Pancake Day

Mutfakta pankek yapıyorduk çünkü dün

where people make pancakes and then they eat them normally.

insanların pankek yaptıkları ve sonra normal bir şekilde yedikleri Gözleme Günü'ydü.

Well, in the past it was religious, It was all about religion,

Eh, geçmişte dindardı, Her şey dinle ilgiliydi,

but these days it's just about eating pancakes.

ama bu günlerde sadece krep yemekle ilgili.

Really. No one really cares about the rest of it.

Gerçekten mi. Geri kalanı kimsenin umurunda değil.

I think I my my first attempt yesterday

Sanırım dün ilk denemem

was the supreme, I think moon on the pancake.

süper oldu, sanırım ay gözleme.

If anybody watched it, you probably would have had a good laugh. Yes.

Biri izleseydi, muhtemelen iyi gülerdin. Evet.

And if you want to if you didn't see it and you want to have a laugh and see somebody

Ve eğer onu görmediyseniz ve gülmek ve

attempting to make some pancakes, but can you see it there on the screen, then go and watch him?

krep yapmaya çalışan birini görmek istiyorsanız, ama onu ekranda görebiliyorsanız, o zaman gidip onu izleyin.

That was my first attempt.

Bu benim ilk denememdi.

Well, I'm going to tell you something now.

Pekala, şimdi sana bir şey söyleyeceğim.

What is that?

That is not your pancake.

Bu nedir?

Bu senin krepin değil.

Someone else tried to make pancakes

Başka biri pankek yapmaya çalıştı

and that is actually their pancake, not yours.

ve bu aslında onların pankeki, senin değil.

Oh, because eventually, if you were watching yesterday, I won't give the ending,

Oh, çünkü sonunda, eğer dün izliyorsanız, sonunu vermeyeceğim,

so I'm not going to spoil it for you.

bu yüzden sizin için mahvetmeyeceğim.

But yesterday we did have a few problems making the first pancake.

Ama dün ilk gözlemeyi yaparken birkaç sorun yaşadık.

It didn't go entirely how we intended it to go, but this is not yours.

Tam olarak istediğimiz gibi gitmedi, ama bu senin değil.

This is actually, believe it or not,

Bu aslında, ister inanın ister inanmayın,

a member of the royal family of this country.

bu ülkenin kraliyet ailesinin bir üyesi.

It was her attempt at making pancakes.

Krep yapma girişimiydi.

So I don't think you should feel so bad anymore, Steve, about your attempt,

Bu yüzden girişimin için artık bu kadar üzülmene gerek yok Steve,

because yesterday the the is it the duchess?

çünkü dün düşes miydi?

Is she the duchess?

O düşes mi?

The Duchess of Sussex is.

Sussex Düşesi.

I think so.

Bence de.

I six

Ben altı

It's one of them, isn't it?

Onlardan biri, değil mi?

Anyway, let's not worry too much about that.

Her neyse, bunun için fazla endişelenmeyelim.

Kate Middleton is her name.

Kate Middleton onun adı.

And yesterday she was trying to toss

Ve dün

some pancakes and she made a terrible mess.

biraz krep atmaya çalışıyordu ve korkunç bir ortalığı karıştırdı.

And the mess is what you can see on the screen right now.

Ve şu anda ekranda görebildiğiniz şey karmaşa .

So that's not yours, Mr. Steve.

Yani bu sizin değil, Bay Steve.

That's actually the the future

Bu aslında

queen consort of this country is.

bu ülkenin gelecekteki kraliçe eşidir.

And she can't even toss a pancake

Ve bir gözleme bile atamıyor

because isn't William now the Prince of Wales?

çünkü William artık Galler Prensi değil mi?

Yeah, that's new.

Taken the.

So is she the Princess of Wales?

Evet, bu yeni.

alınan.

Yani o Galler Prensesi mi?

Oh, of course.

Oh elbette.

Yes. You know, you know why I have difficulty with that?

Evet. Biliyor musun, bunda neden zorluk çekiyorum biliyor musun?

Because whenever anyone says the Princess of Wales, I always think of Princess Diana.

Çünkü ne zaman Galler Prensesi denilse aklıma hep Prenses Diana gelir.

Yes. I can't get that out of my head.

Evet. Bunu aklımdan çıkaramıyorum.

So I don't think technically, personally,

Bu yüzden teknik olarak, kişisel olarak,

I don't think there should be another Princess of Wales.

başka bir Galler Prensesi olması gerektiğini düşünmüyorum.

It's it's a bit like having another Elvis Presley, isn't it?

Bu biraz başka bir Elvis Presley'e sahip olmak gibi , değil mi?

Really?

Gerçekten mi? Bir

You can't have another one. There's only one Elvis.

tane daha alamazsın. Sadece bir Elvis var.

And there there is only one Princess of Wales and that's Princess Diana.

Ve sadece bir tane Galler Prensesi var, o da Prenses Diana.

Rest in peace. Or should I say rest in peace?

Huzur içinde yatsın. Yoksa huzur içinde yatsın mı demeliydim? Haberi duyduğumda

I still remember exactly where I was when I heard the news.

tam olarak nerede olduğumu hala hatırlıyorum .

Mr. Duncan, I was sitting on a bed in Malaysia.

Bay Duncan, Malezya'da bir yatakta oturuyordum.

We were on holiday

Tatildeydik

and put the news on and I can still remember where I was.

ve haberleri koyduk ve ben hala nerede olduğumu hatırlıyorum.

It's it's like that moment.

İşte o an gibi.

People say when something significant happens,

İnsanlar,

like when President Kennedy was assassinated

Başkan Kennedy'nin bu şekilde suikasta kurban gitmesi gibi önemli bir şey olduğunda, haberi duyduklarında

like that, people said it was remember where they were when they heard the news.

nerede olduklarını hatırladıklarını söylüyorlar .

I know where I was. I was sitting on my mother's breast.

Nerede olduğumu biliyorum. Annemin göğsünde oturuyordum.

What when Princess Diana died, they said

Ne zaman Prenses Diana öldü,

it would be very interesting if it was true.

doğruysa çok ilginç olur dediler.

But now I'm all about Kennedy.

Ama şimdi tamamen Kennedy ile ilgiliyim.

When Kennedy was assassinated.

Kennedy suikasta kurban gittiğinde.

Actually, I think he was it.

Aslında bence oydu.

I don't think I was even born.

Doğduğumu bile düşünmüyorum.

It was 1961.

1961 yılıydı.

I think it wasn't 61.

Sanırım 61 değildi.

I see. So this is it.

Anlıyorum. İşte bu kadar.

You see, you know, you're now saying things that are making it look stupid.

Görüyorsun, biliyorsun, şimdi onu aptal gibi gösterecek şeyler söylüyorsun.

I think it was 64.

Sanırım 64'tü. 64 mü

Was it 64, 63, 64?

, 63 mü, 64 mü?

It was a long time ago.

Uzun zaman önceydi.

And I think it was before I was I was born.

Ve sanırım ben doğmadan önceydi.

So I was probably three then.

O zaman muhtemelen üç yaşındaydım.

So I probably was still suckling on my mother's breast.

Yani muhtemelen hala annemin memesini emiyordum.

Yes. Well, I was still about 12. Yes.

Evet. Hâlâ 12 yaşındaydım. Evet.

Mr. Steve said he believed Mr.

Bay Steve, Bay

Steve was breastfed until he was about eight.

Steve'in sekiz yaşına kadar emzirildiğine inandığını söyledi.

That is true.

He used to go up to his mother and said, Come on, Mum, get them out.

Bu doğru.

Annesinin yanına gider, 'Haydi anne, çıkar onları' derdi.

I'm thirsty.

Susadım.

Now the story that we're relating, there is a funny story

Şimdi anlattığımız hikaye, bir arkadaşıma yeniden anlattığım komik bir hikaye var

that I retell to a friend because my mother always sort of used to boast.

çünkü annem her zaman böbürlenirdi.

Really? Okay.

Gerçekten mi? Tamam aşkım.

That I used, I breastfed for a very long time, so it became

Kullandığım, çok uzun süre emzirdim, bu yüzden

the time, the

length of time that I breastfed used to sort of get extended.

emzirdiğim süre, süre bir şekilde uzadı.

Well, we're not we're not saying that Steve was breastfeeding a child.

Steve'in bir çocuğu emzirdiğini söylemiyoruz.

That's impossible.

Bu imkansız.

But we were on about Mr. C's mum.

Ama Bay C'nin annesi hakkında konuşuyorduk.

But it's a myth. It's one of those legends.

Ama bu bir efsane. Bu efsanelerden biri.

But it was a long time.

Ama uzun zaman oldu.

But I think I told somebody I was just

Ama sanırım birine sadece

four or five and they they said that can't be possible.

dört ya da beş yaşında olduğumu söyledim ve onlar bunun mümkün olamayacağını söylediler.

But the thing is, you can say it now, and it's true

Ama mesele şu ki, şimdi söyleyebilirsin ve bu doğru

because it's apparently it's the most trendy thing now amongst trendy mothers.

çünkü görünüşe göre şu anda modaya uygun anneler arasında en moda olan şey bu.

Apparently, they breastfeed their kids now until until they're walking around.

Görünüşe göre, etrafta dolaşana kadar çocuklarını emziriyorlar.

Well, I was my mother used to say to me, mothers watching.

Şey, ben annem derdim bana, anneler izliyor.

Yeah.

How long can you breastfeed a baby for?

Evet.

Bir bebeği ne kadar süre emzirebilirsiniz?

I think if they're standing up right and walking around and talking,

Bence ayağa kalkıp etrafta dolaşıyorlar ve konuşuyorlarsa,

I think that's the time to to take them away from the titty.

onları memeden uzaklaştırmanın zamanı geldiğini düşünüyorum.

And if they reach puberty, then you probably get quite worried as a parent,

Ve eğer ergenliğe ulaşırlarsa, o zaman bir ebeveyn olarak muhtemelen oldukça endişelenirsiniz,

especially if you

wake up in the night and they're doing it.

özellikle de

gece uyanırsanız ve onlar bunu yapıyorsa.

But no joking aside, how long can you breastfeed a baby?

Ama şaka bir yana, bir bebeği ne kadar süre emzirebilirsin?

Yes, one year.

Evet, bir yıl.

Two years, three years, six months? I don't know.

İki yıl, üç yıl, altı ay? Bilmiyorum.

I think it's it's probably a year and a half because after a couple of years

Bence muhtemelen bir buçuk yıl çünkü

when a child is two, I think they can start eating on their own.

bir çocuk iki yaşına geldiğinde birkaç yıl sonra kendi başlarına yemek yemeye başlayabileceklerini düşünüyorum.

But it just what a strange what a strange way of starting today's lesson.

Ama bugünün dersine başlamanın ne kadar garip bir yolu.

My mother used to always tell me stories of how much weight I would put on every week. Yes.

Annem her zaman bana her hafta ne kadar kilo alacağımı anlatırdı. Evet.

When she would take me to be weighed.

Beni tartılmaya götüreceği zaman.

It is true. You were quite.

Bu doğru. Oldukça iyiydin.

You were quite fat when you were a child.

Çocukken oldukça şişmandın.

I was a big baby. I was £9 something. Yes.

Ben büyük bir bebektim. 9 sterlin falandım. Evet.

You wouldn't think to look at me now?

Şimdi bana bakmayı düşünmüyor musun?

No, definitely not. But. But my mother

Hayır kesinlikle olmaz. Ancak. Ama annem

attested all

that growth I was putting on, like, pounds a week.

haftada kilo aldığımı doğruladı.

Yes, I bet she said it was because you were on the titty.

Evet, bahse girerim senin memede olduğun için öyle demiştir.

Yes, Well, not quite like that.

Evet, pek öyle değil.

She would just say, because she was eating lots of fish, lots of mackerel, all sorts of things like that.

Sadece çok balık, çok uskumru, bunun gibi bir sürü şey yediği için derdi.

Apparently lots of healthy foods.

Görünüşe göre bir sürü sağlıklı yiyecek.

And I was trying to feed you fish as a baby. Was she?

Ben de bebekken sana balık yedirmeye çalışıyordum. O muydu?

I don't know.

Bilmiyorum.

Apparently, I was like a penguin, You know, penguins when they eat fish.

Görünüşe göre penguen gibiydim, bilirsiniz, penguenler balık yerken.

It's amazing.

Bu harika.

Have you ever seen a penguin eat fish?

Siz hiç balık yiyen bir penguen gördünüz mü?

They just put the whole fish in their mouth.

Bütün balığı ağızlarına alıyorlar.

And then from.

Ve sonra dan.

But what is a message flashed up there?

Ama orada yanıp sönen bir mesaj nedir?

I won't put it on.

Onu takmayacağım.

But you mothers out there who have had children.

Ama siz, çocukları olan anneler.

Yeah.

Evet.

How long should you breastfeed?

Ne kadar süreyle emzirmelisiniz?

I mean, it's something I'd like to know.

Yani, bilmek istediğim bir şey.

Yes, I would like to know because I'm never going to have a child.

Evet, bilmek istiyorum çünkü asla çocuğum olmayacak.

You see, you may have noticed.

Görüyorsun, fark etmiş olabilirsin.

I don't have.

Sahip değilim.

I don't have anything here to nourish a baby. So.

Burada bir bebeği besleyecek hiçbir şeyim yok. Bu yüzden.

So I can only guess.

Yani sadece tahmin edebilirim.

Well, of course you're going to be careful what you say now, haven't you?

Tabii şimdi ne söylediğine dikkat edeceksin , değil mi? Senin

Have you? Yes. Why? Well, I mean, you.

varmi? Evet. Neden? Yani, sen. Geçiş yapan biri olsaydın,

You could describe yourself as having breasts if you were somebody who was transitioning.

kendini göğüsleri olan biri olarak tanımlayabilirdin .

Well, of course, all men over 50 have breasts anyway.

Tabii ki, 50 yaşın üzerindeki tüm erkeklerin zaten göğüsleri var.

That is true. It is true.

Bu doğru. Bu doğru.

So if you are thinking of transitioning to a lady,

Yani bir hanımefendiye geçmeyi düşünüyorsanız, ellili

just wait until you're in your fifties and you'll get them anyway.

yaşlarınıza gelene kadar bekleyin ve yine de onları alacaksınız.

Because most men over 50 have big boobs anyway.

Çünkü 50 yaşının üzerindeki çoğu erkeğin zaten büyük göğüsleri var.

So you just wait.

Yani sadece bekle.

Well, be patient. Men can get breast cancer.

Sabırlı ol. Erkekler meme kanserine yakalanabilir.

It's not unknown.

Bilinmiyor.

I mean, it's obviously not as common

Demek istediğim,

as women getting breast cancer, but men can get breast cancer

kadınların meme kanserine yakalanması kadar yaygın değil ama erkekler de meme kanseri olabiliyor

because as they get older,

çünkü yaşlandıkça

they do develop such as breast like tissues.

meme benzeri dokular geliştiriyorlar.

And they can get the same because there's some sort

Ve aynı şeyi elde edebilirler çünkü

of embryonic remain in things that go into it.

içine giren şeylerde bir çeşit embriyonik kalıntı vardır.

So boring.

Çok sıkıcı.

What are you talking.

Ne konuşuyorsun.

It's a boring for men. It's boring me.

Erkekler için sıkıcıdır. Bu beni sıkıyor.

Why do you say that, Mr. Duncan?

Bunu neden söylüyorsunuz, Bay Duncan?

Just because it bores you doesn't mean it's boring.

Sizi sıkması sıkıcı olduğu anlamına gelmez.

Okay. Men can get breast.

Tamam aşkım. Erkekler meme alabilir.

They can get breast cancer. We're getting up.

Meme kanseri olabilirler. Kalkıyoruz.

We're getting replies already.

Cevapları zaten alıyoruz.

Yeah. Yes, Well, I'm about to get to that.

Evet. Evet, o konuya gelmek üzereyim.

Get to your job. This is your job. So bossy, isn't it?

işine bak Bu senin işin. Çok otoriter, değil mi?

Why do I come on here?

Neden buraya geliyorum?

This is what you're supposed to be doing in the live chat.

Canlı sohbette yapmanız gereken şey bu.

Hello.

Live chat.

Merhaba.

Canlı sohbet.

Oh, hello, VOICE by the way.

Oh, merhaba, bu arada SES.

Foetus Guess what foetus is first on today's lifetime

Fetüs Bugünkü yaşamda hangi fetüsün birinci olduğunu tahmin edin

And just to mention names for the tests.

Ve sadece testler için isimlerden bahsetmek için.

Yes, intelligent. Makes an interesting point.

Evet, zeki. İlginç bir noktaya değiniyor.

Hello. Intelligent. Haven't seen you here for a long time.

Merhaba. Zeki. Seni uzun zamandır burada görmüyorum.

A lot of people have been saying hello to intelligent and was second on today.

Pek çok insan zekiye merhaba diyor ve bugün ikinci oldu.

I believe on the live chat that

Canlı sohbette inanıyorum ki

yes, her husband was quite large

evet, kocası doğduğunda oldukça iriydi

when he was born, but now he's quite lean and has never struggled with weight

, ama şimdi oldukça zayıf ve kiloyla hiç mücadele etmedi

and this is what they do say isn't is that,

ve söyledikleri bu, değil mi,

yes, if you're a big baby and you're breastfed,

evet, eğer bir büyük bebek ve emziriyorsun,

then you tend to have less problems

o zaman yaşlandıkça kilo almayla ilgili daha az sorun yaşama eğilimindesin

with weight gain When you get older.

.

I don't know.

Bilmiyorum.

It must be something to do with the development itself.

Gelişimin kendisiyle ilgili bir şey olmalı.

We're getting answers to the question, though.

Ancak sorunun yanıtını alıyoruz.

That's why I know we are. Yes.

Bu yüzden öyle olduğumuzu biliyorum. Evet.

Yeah, we are. Yes, we get to the question. We'll get to it.

Evet, öyleyiz. Evet soruya geldik. Başaracağız.

Yeah.

Evet.

Come on, quickly. Well, looks like one. Yeah.

Çabuk gel. Birine benziyor. Evet.

So Christina says a friend of hers is has been

Christina, bir arkadaşının emzirdiğini söylüyor ve

breastfeeding a sent to one year of age.

yaklaşık bir yaşında.

Two years apparently isn't healthy.

Görünüşe göre iki yıl sağlıklı değil.

I must get painful.

Acı çekmeliyim.

Let's face it, because once the baby's developing teeth.

Kabul edelim, çünkü bir kez bebeğin dişleri gelişmektedir.

I know.

Biliyorum.

Then it's bad enough when you're chewing on mine.

O zaman benimkini çiğnemen yeterince kötü.

Exactly.

Kesinlikle.

He's joking.

Şaka yapıyor.

And it must be.

Ve öyle olmalı.

Must get It must get to the point where it's too painful, I would think.

Almalı Çok acı verici bir noktaya gelmeli diye düşünürdüm.

Yeah.

Evet.

And you know,

Ve biliyorsun, konuşmaya yetkin olmadığımız bir konu olursa

you can be breastfed up to two years of age

iki yaşına kadar emzirilebilirsin

if there was ever a subject that we are not qualified to talk about.

.

Well, that's why I'm asking. Yes, that's. No, I'm just saying.

Peki, bu yüzden soruyorum. Evet bu. Hayır, sadece söylüyorum.

Yes, it's just a comment. Steve.

Evet, bu sadece bir yorum. Steve.

Yes. Sorry, I'm not putting you down.

Evet. Üzgünüm, seni aşağılamıyorum.

Yes, you are. You're against me.

Evet öylesin. sen bana karşısın

Everyone's against me.

Herkes bana karşı.

Oh, that's true. I'm a bit paranoid.

Bu doğru. Ben biraz paranoyağım.

All right.

Stay calm and says you stop breastfeeding when you feel exhausted. Yes.

Elbette.

Sakin olun ve kendinizi bitkin hissettiğinizde emzirmeyi bıraktığınızı söyleyin . Evet. Bu

So it's.

But it is it is probably around about two years old.

nedenle bu.

Ama muhtemelen yaklaşık iki yaşında.

So it would appear that most people are saying after to two years old.

Görünüşe göre çoğu insan iki yaşından sonra söylüyor.

So I was right.

Yani haklıydım.

So a child doing this normally starts

Yani bunu yapan bir çocuk normalde

eating after about about a year and a half.

yaklaşık bir buçuk yıl sonra yemek yemeye başlar.

So maybe you keep the breast milk flowing

Belki de ekstra besinler nedeniyle anne sütünün akmasını sağlıyorsunuz

because of the extra nutrients.

.

I think so.

Bence de.

But there you go.

Ama işte gidiyorsun.

Well, yes, but I was going to say.

Şey, evet, ama söyleyecektim.

But, you know, I was going to say then something something about my mother used to tell me

Ama, bilirsiniz, o zaman annemin

about bringing me up, which it is nice to get this information.

beni büyütmekle ilgili bir şeyler söylediğini söyleyecektim ki bu bilgiyi almak güzel.

Oh, yes.

Oh evet.

She used to say that that

when she was bringing me up breastfeeding,

Beni emzirirken,

then the nurse, the midwife,

sonra hemşire, ebe, Birleşik

as we call them in the UK, a person that looks after you

Krallık'ta onlara verdiğimiz adla, bebekler doğduğunda sizinle ilgilenen

when the babies being born,

and then also afterwards is called a midwife.

ve sonrasında da ebe olarak adlandırıldığını söylerdi.

So they're a nurse, but they just specialise in babies.

Yani hemşireler ama sadece bebeklerde uzmanlaşıyorlar.

Okay, well, I'm just expanding it. Is there a point?

Tamam, ben sadece genişletiyorum. Bir nokta var mı?

There is a point, Mr. Duncan.

Bir nokta var, Bay Duncan.

And the point is that my mother said that when I was a baby,

Ve mesele şu ki, annem ben bebekken ebenin '

the midwife would say, Don't put your baby on solids.

Bebeğine katı gıdalar verme' derdi.

I will not put.

koymayacağım.

Put your baby on solids.

Bebeğinizi katı yiyeceklere koyun.

How many times did your mother tell us? I

Annen bize kaç kere söyledi?

never asked.

hiç sormadım

But when What? What age?

Ama ne zaman? Kaç yaşında?

Well, as I said, I think I was four or five.

Dediğim gibi, sanırım dört ya da beş yaşındaydım.

Yes, I think it's all right. I think I'm sure I'm joking.

Evet, bence sorun yok. Sanırım şaka yaptığımdan eminim.

I have no idea what you're talking about now.

Şimdi neden bahsettiğin hakkında hiçbir fikrim yok.

Well, now what?

Şimdi ne olacak?

But back in the day, back in the day, in the 1960s,

Ama eskiden, 1960'larda,

they didn't want babies to go into solid food.

bebeklerin katı gıdaya geçmesini istemiyorlardı.

Okay.

Tamam aşkım.

Until the absolute last possible moment.

Mümkün olan en son ana kadar.

You know, I wish I wish I hadn't raised this

Biliyor musun, keşke bu

topic. I wish I hadn't raised it.

konuyu açmasaydım. Keşke büyütmeseydim.

Of course, as we know, as it got into the sort of eighties and nineties anyway,

Tabii, bildiğimiz gibi, zaten seksenli ve doksanlı yıllara geldiğine göre, o

then it was baby milk and all this.

zaman bebek sütü falandı.

People were putting their babies onto solid food almost straightaway.

İnsanlar bebeklerini katı mamaya neredeyse anında veriyorlardı.

Solid food.

Katı yiyecek.

Hey, we go. I'm going to go in a minute.

Gidiyoruz. Bir dakika içinde gideceğim.

I'm going to go in a minute. Mr.

Bir dakika içinde gideceğim. Bay

Steve, a lot of

Steve, birçok

people have been asking about our t shirts, so my t shirt.

insan tişörtlerimizi soruyor, yani benim tişörtüm. Sıkıcı

Boring, boring.

sıkıcı.

This is boring. This is how I'm going to make some money.

Bu sıkıcı. Bu şekilde biraz para kazanacağım.

So I'm hoping.

Yani umuyorum.

I'm hoping, okay,

Umarım, tamam,

it's either this or sell my bottom on the street.

ya bu olur ya da kıçımı sokakta satar.

You tried that. You tried that again.

Bunu denedin. Bunu tekrar denedin.

By the way, if you want a bit of action, I am hanging around the Guildhall

Bu arada, biraz hareket istersen,

on Friday nights at about 10 p.m..

Cuma geceleri saat 22:00

And so if we if you would like.

civarında Guildhall'da takılıyorum.

Well, if these t shirts I'm an English addict,

Pekala, eğer bu tişörtler ben bir İngiliz bağımlısıysam,

are you, then I might be putting these up for sale.

o zaman bunları satışa çıkarıyor olabilirim.

So have you got how much they. £100 each.

Yani ne kadar var var mı? Tanesi 100 sterlin.

They are not,

Değiller,

they are not £100 each.

her biri 100 sterlin değil.

Thank you, Steve.

Teşekkürler Steve.

We'll take it out to Paris and flog them on the streets.

Onu Paris'e götürüp sokaklarda kırbaçlayacağız.

By the.

tarafından.

By the Eiffel Tower.

Eyfel Kulesi'nin yanında.

By the Eiffel Tower.

Eyfel Kulesi'nin yanında.

Now, I've noticed that that's the only landmark Mr.

Şimdi, Bay Steve'in Paris'te bildiği tek dönüm noktasının bu olduğunu fark ettim

Steve knows about in Paris.

.

Well, that's why if you go to Paris last time we went there, there are lots of people selling

Bu yüzden, son gittiğimizde Paris'e giderseniz , orada bir çeşit Eyfel Kulesi maketi satan bir sürü insan var

sort of,

you know, models of the Eiffel Tower there, aren't they?

, değil mi?

All around?

Her yerde mi?

So what we can do is we can set up a store selling your t shirts. Yes.

Yani yapabileceğimiz tişörtlerinizi satan bir mağaza kurmak . Evet.

You know, and maybe if you buy a t shirt, you get a free Eiffel Tower with it.

Bilirsin, ve belki bir tişört alırsan, onunla bedava bir Eyfel Kulesi alırsın.

Something like this.

Bunun gibi bir şey.

Maybe if you if you buy an Eiffel Tower, you get a free T-shirt.

Belki bir Eyfel Kulesi alırsanız, bedava bir tişört alırsınız.

Well, we could suggest that to the many sellers.

Pekala, bunu birçok satıcıya önerebiliriz.

That is I.

Bu benim.

Anyway, I don't know what's happened to us this morning.

Her neyse, bu sabah bize ne oldu bilmiyorum.

We seem very hyperactive, just too active.

Çok hiperaktif görünüyoruz, sadece çok aktif.

So if you're watching this for the first time, can I just say this is not what I normally like?

Yani bunu ilk kez izliyorsanız, normalde sevdiğim bir şey olmadığını söyleyebilir miyim?

We normally much more boring, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse normalde çok daha sıkıcıyız.

Thanks to John.

John'a teşekkürler.

Thank you for saying hello.

Merhaba dediğin için teşekkür ederim. Burada

Lots of people are saying hello here, double sashes here as well today.

birçok insan merhaba diyor, bugün burada da çift kuşak.

Louise, of course, is here.

Louise elbette burada.

Alexandra, Florence,

Alexandra, Florence,

so many people, I can't mention everybody's name.

o kadar çok insan var ki, herkesin adını sayamam.

There's too many to mention.

Bahsetmek için çok fazla şey var.

We just Anyway, Steve, calm down slightly.

Neyse, Steve, biraz sakinleşelim.

Take a deep breath and think of England.

Derin bir nefes alın ve İngiltere'yi düşünün.

We mentioned yesterday the trip to Paris.

Dün Paris gezisinden bahsetmiştik.

We have

a possible date or time.

Olası bir tarih veya saatimiz var.

Now. I'm going to point out what is happening with this.

Şimdi. Bu konuda neler olduğuna dikkat çekeceğim.

We are arranging the meet up in Paris

Paris'teki buluşmayı

away from YouTube.

YouTube'dan uzakta düzenliyoruz.

So if you are interested in meeting up in Paris,

Yani Paris'te buluşmak istiyorsanız,

we are doing all of the details in all of the arranging away from YouTube,

tüm düzenlemelerin tüm ayrıntılarını YouTube'dan uzakta yapıyoruz,

so we are not going to talk about the actual definite arrangements.

bu nedenle gerçek kesin düzenlemelerden bahsetmeyeceğiz.

But if you are interested in meeting up in Paris,

Ancak Paris'te buluşmak istiyorsanız,

send me an email with your name and some contact details as well

bana adınızı ve bazı iletişim bilgilerinizi içeren bir e-posta gönderin,

because I will need to contact you directly.

çünkü sizinle doğrudan iletişime geçmem gerekecek.

Oh my goodness. It's not writing.

Aman tanrım. Yazmıyor.

It's exciting.

Bu heyecan verici.

So if you are interested in meeting up in Paris,

Yani, Paris'te buluşmakla ilgileniyorsanız,

we are now coming up with dates.

şimdi tarihler belirliyoruz.

We are trying to arrange something, but we are not doing

Bir şeyler ayarlamaya çalışıyoruz ama

any of the arrangements on YouTube and I'm sure you know why.

YouTube'daki düzenlemelerin hiçbirini yapmıyoruz ve eminim nedenini biliyorsunuzdur.

So it is for security of for us and also for yourselves as well.

Yani hem bizim hem de sizin güvenliğiniz için . İşte bu

So that's the reason why, you know, the email address.

yüzden, bilirsiniz, e-posta adresi.

I will put it on the screen right now.

Hemen ekrana koyuyorum. İşte

So there it is.

orada. Paris'e gittiğimizde bizimle yakından ve kişisel olarak

Please get in touch if you are interested in getting

ilgilenmek istiyorsanız lütfen iletişime geçin,

up close

and personal with us

when we go to Paris, we will let you know.

size haber vereceğiz.

It will be early June.

Haziran başı olacak.

I will give you that detail because I think that's important. Yes.

Size bu detayı vereceğim çünkü bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Evet.

So if you have a rough idea in your head that you might be free at the beginning of June,

Yani kafanızda haziranın başında,

first week of June, first week of June, that's all we're saying here.

haziranın ilk haftasında, haziranın ilk haftasında özgür olabileceğinize dair kabaca bir fikriniz varsa, burada söyleyeceklerimiz bu kadar.

All the other details will be away from YouTube.

Diğer tüm ayrıntılar YouTube'dan uzakta olacak.

We will get in touch personally and arrange everything.

Kişisel olarak iletişime geçeceğiz ve her şeyi ayarlayacağız.

So please get in touch if you are interested.

Bu nedenle, ilgileniyorsanız lütfen iletişime geçin.

And I know we have at least three people

Ve şahsen temasa geçmek isteyen en az üç kişi olduğunu biliyorum

who would like to get in touch in person.

.

Ooh, Voice said, Where was the echo for Lewis?

Ooh, dedi Ses, Lewis için yankı neredeydi?

So of course, how could I forget?

Tabii ki, nasıl unutabilirim?

Can I say hello to Lewis? Mendez

Lewis'e merhaba diyebilir miyim? Mendez

is just for you if he tests at all.

test yaparsa tam size göre.

So obviously the Lewis thing, we are going to have

Açıkçası Lewis olayı, farklı insanlar için

a different sound effect

farklı bir ses efektimiz olacak

for different people, couldn't we?

, değil mi?

We could.

We could do, but we're not.

Yapabiliriz.

Yapabilirdik ama değiliz.

We haven't got enough.

Yeterince sahip değiliz.

That's right.

Bu doğru.

People are talking about the Eiffel Tower.

İnsanlar Eyfel Kulesi'nden bahsediyor. Görünüşe

Apparently a lot of Parisians don't like it

göre pek çok Parisli bundan hoşlanmıyor

and they'd like to to to take it down.

ve onu kaldırmak istiyorlar.

Well, it was You do know it was supposed to be temporary?

Geçici olması gerekiyordu biliyor musun?

Yes. Yes.

Evet. Evet.

It was only supposed to do that for for about six weeks.

Bunu sadece yaklaşık altı hafta boyunca yapması gerekiyordu.

That's right. So they built it.

Bu doğru. Böylece inşa ettiler.

It took them longer to build it than it was supposed to have been on display.

Onu inşa etmeleri, sergilenmesi gerekenden daha uzun sürdü.

So it was built especially for the Parisians

Bu yüzden özellikle Parislilerin

to look at, but also to shake their fists. That

bakması ve aynı zamanda yumruklarını sallaması için inşa edildi.

it was a gift from someone, wasn't it?

Birinden hediye olduğunu, değil mi?

It was not.

Değildi.

I think it was a gift, wasn't it?

Sanırım bir hediyeydi, değil mi?

I thought it was a gift. It was not.

Bunun bir hediye olduğunu düşündüm. Değildi.

It was not.

Değildi.

Maybe people can tell us.

Belki insanlar bize söyleyebilir.

Gustave Eiffel is the person who designed it.

Gustave Eiffel onu tasarlayan kişidir.

A Frenchman.

Bir Fransız erkeği.

So. So.

No, no, it wasn't a gift.

Bu yüzden. Bu yüzden.

Hayır, hayır, bu bir hediye değildi.

It was a big gift. How do you wrap that up?

Büyük bir hediyeydi. Bunu nasıl tamamlarsın?

That's a lot of wrapping paper.

Bu çok fazla ambalaj kağıdı demek.

Well, you put it on a boat, don't you?

Onu bir tekneye koydun, değil mi?

Put all those pylons, all those.

Bütün o direkleri koy, hepsini.

All those thick metal bars on a ship.

Bir gemideki tüm o kalın metal çubuklar.

But no, I thought I thought it was a they did gift,

Ama hayır,

of course, the Statue of Liberty to

Özgürlük Anıtı'nı Amerika

the United States.

Birleşik Devletleri'ne hediye ettiklerini sanıyordum.

Maybe that's what I'm thinking about there.

Belki de orada düşündüğüm şey budur.

There are now around free versions

Artık

around the world of the iPhone, not the Eiffel Tower.

Eyfel Kulesi'nde değil, iPhone dünyasında ücretsiz sürümler var. Eyfel Kulesi'nin

The although there is also versions of the Eiffel Tower.

de versiyonları olmasına rağmen .

There is one in China.

Çin'de bir tane var.

There's there's an eyeful tower in China.

Çin'de göz alıcı bir kule var.

I'm not joking.

Şaka yapmıyorum.

And also there are there are many versions of the Statue of Liberty as well

Ayrıca Özgürlük Anıtı'nın birçok versiyonu var ve

that Abraham says, I wish I could be with you in Paris.

Abraham'ın "Keşke Paris'te seninle olabilseydim" dediği birçok versiyon var.

Well, this is just, you know, maybe the first metre.

Bu sadece, bilirsin, belki de ilk metre.

We may choose other countries. We'll see how it goes.

Diğer ülkeleri seçebiliriz. Nasıl gittiğini göreceğiz.

You know, it could all go terribly wrong.

Biliyorsun, her şey çok ters gidebilir.

You might you might all be terrible people in real life,

Hepiniz gerçek hayatta korkunç insanlar olabilirsiniz,

in which case it will never happen again.

bu durumda bir daha asla olmayacak.

Well, yes. So yeah.

İyi evet. Yani evet.

So the basic message is we're not going to range

Yani temel mesaj, YouTube aracılığıyla devam etmeyeceğiz

on on via YouTube

and that's it, as we said, a ways to go

ve bu kadar, dediğimiz gibi, gidilecek bir yol

because, you know, for obvious reasons

çünkü, bilirsiniz, bariz sebeplerden dolayı

and we'll announce it again on Sunday anyway,

ve yine de Pazar günü tekrar duyuracağız,

I don't want to end up like John Paul Getty the third.

yapmıyorum' Sonunun üçüncü John Paul Getty gibi olmasını istemiyorum.

Let's just say it right.

Sadece doğru söyleyelim.

Okay. Yes.

Tamam aşkım. Evet.

Well, Mr. Duncan, what are we talking about today?

Bay Duncan, bugün neden bahsediyoruz?

You get access to John had a question.

John'un bir sorusu vardı erişiminiz var.

What was it taught you?

Sana ne öğretti?

Guess what?

We're talking about 62 is the answer.

Ne oldu?

Cevap 62'den bahsediyoruz.

Yes, 62.

Evet, 62.

The number of boyfriends Mr.

Bay

Steve has had in his life.

Steve'in hayatında sahip olduğu erkek arkadaşların sayısı.

No, Just in the last year.

Hayır, sadece geçen yıl.

Today we are talking about law and order.

Bugün kanun ve düzenden bahsediyoruz.

I love today's thumbnail. Steve, have you seen it?

Bugünün küçük resmini seviyorum. Steve, gördün mü?

Yes. It's interesting that you you make yourself the law.

Evet. Kendinizi kanun haline getirmeniz ilginç .

Make it.

And I'm the criminal.

Bunu yapmak.

Ve suçlu benim.

I am.

Ben.

I'm the prison officer or the policeman. And Mr.

Ben hapishane memuru ya da polisim. Ve Bay

Steve is in prison.

Steve hapiste.

But I have noticed you look very pleased.

Ama çok memnun göründüğünü fark ettim.

You look excited because you've got a very large truncheon in your hand.

Heyecanlı görünüyorsun çünkü elinde çok büyük bir cop var.

No, I think I think I think Steve is hoping that his cell mate will be black.

Hayır, sanırım Steve'in hücre arkadaşının siyahi olmasını umduğunu düşünüyorum.

I think so.

Bence de.

Pardon?

Bağışlamak?

Well, as I said, judging by the size of that. Anyway, we won't go.

Büyüklüğüne bakılırsa dediğim gibi. Her neyse, gitmeyeceğiz.

That's dirty.

Bu kirli.

We don't we don't want we don't want smut on this channel.

Bu kanalda müstehcenlik istemiyoruz istemiyoruz.

You're being dirty.

Not me. Right? Yes.

Kirleniyorsun.

Ben değilim. Sağ? Evet.

Oh, interesting.

Oh ilginç.

Right. Okay. I wish you'd use words.

Sağ. Tamam aşkım. Keşke kelimeleri kullansaydın.

I don't know what that noise was.

O gürültünün ne olduğunu bilmiyorum.

Just anything. Steve.

Herhangi bir şey. Steve.

Oh, according to Lewis, it was the Army

Oh, Lewis'e göre

that saved the Eiffel Tower because they use it as a transmitter.

Eyfel Kulesi'ni kurtaran orduydu çünkü onu verici olarak kullanıyorlardı.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

I thought you going to say for target practice.

Hedef talimi için söyleyeceğini düşünmüştüm.

You. I mean, you couldn't take it down now, could you?

Sen. Demek istediğim, onu şimdi indiremezsin, değil mi?

It's, it's iconic.

Bu, ikonik.

I mean, it's the most iconic landmark

Demek istediğim,

probably in any country, anywhere in Steve.

muhtemelen herhangi bir ülkede, Steve'in herhangi bir yerindeki en ikonik dönüm noktası.

I mean, it's got to be one of the top, hasn't it?

Yani, en iyilerden biri olmalı, değil mi?

You're all going to annoy everyone now.

Şimdi hepiniz herkesi rahatsız edeceksiniz.

So I'm just saying.

Yani sadece söylüyorum.

Oh, yes, I know, but I'm not.

Ah, evet, biliyorum ama değilim.

I'm just Oh, I bet there are lots of people now shaking their fists

Ben sadece Oh, bahse girerim şu anda

at that monitor or their mobile device

o monitöre veya mobil cihazlarına yumruklarını sallayarak

saying no, we have a famous landmark.

hayır, ünlü bir dönüm noktamız var diyen birçok insan vardır.

There is, of course, the

Tabii bir de

Leaning Tower of Pisa.

Eğik Pisa Kulesi var.

Yes, very famous.

Evet, çok ünlü.

It's falling over slowly.

Yavaş yavaş düşüyor.

Let's stop that.

And everyone goes there and they all pretend they all do that thing

Bunu durduralım.

Ve herkes oraya gider ve hepsi, tutuyormuş gibi yaptıkları o şeyi yapıyormuş gibi yaparlar

where they pretend to be holding it up.

.

They did a lot of work on that, didn't they?

Bunun için çok çalıştılar, değil mi?

After a programme about how they sort of supported the foundation.

Vakfı nasıl destekledikleri hakkında bir programdan sonra.

So it won't lean any more.

Yani artık eğilmeyecek.

No, apparently.

Hayır, görünüşe göre.

Well they've worked out when it will fall over.

Peki, ne zaman düşeceğini hesapladılar.

They reckon it will fall over at some point because gravity, you know, gravity.

Bir noktada düşeceğini düşünüyorlar çünkü yerçekimi, bilirsiniz, yerçekimi.

Gravity just always has the last word.

Yerçekimi her zaman son sözü söyler.

Whatever happens, if you trip up in the street, there is gravity.

Ne olursa olsun, sokakta ayağınıza takılırsa yerçekimi vardır.

It's saying hello, Hello, Welcome to the pavement, Christina.

Merhaba diyor, Merhaba, kaldırıma hoşgeldin, Christina.

But we could come to Rome.

Ama Roma'ya gelebilirdik.

I mean, we will probably go there one day.

Yani, muhtemelen bir gün oraya gideceğiz.

Can we just.

Yapabilir miyiz?

Can we just do Paris first and see what happens

Önce Paris'i yapalım ve Paris'ten sağ çıkarsak ne olacağını görelim

if we survive Paris, then we might do it somewhere else.

, sonra başka bir yerde yapabiliriz.

And we have a nice time.

Ve güzel vakit geçiriyoruz.

And you're all nice to have them. Yes.

Ve hepiniz onlara sahip olduğunuz için çok hoşsunuz. Evet.

And also also, it might take us another

Ayrıca,

ten years to save up enough money to do it.

bunu yapmak için yeterince para biriktirmemiz bir on yıl daha alabilir.

Well, I think the next place to go would be South America.

Sanırım bir sonraki gidilecek yer Güney Amerika olur.

I know that's not that's even worse.

Bunun daha da kötü olmadığını biliyorum.

Although although I tell you something, Steve,

Sana bir şey söylesem de Steve,

that might be one of the best places in the world

orası şu anda dünyanın en iyi yerlerinden biri olabilir

to be at the moment, because there might be nuclear war,

, çünkü nükleer savaş olabilir,

they might be dropping those A-bomb, those everywhere.

o atom bombalarını her yere atıyor olabilirler.

So apparently the safest place

Yani görünüşe göre en güvenli yer

is maybe South America and Australia,

Güney Amerika ve Avustralya,

because everyone's going there if they can, they can hide under their tables.

çünkü herkes oraya gidebiliyorsa masalarının altına saklanabiliyor.

And then when the big mushroom cloud goes everywhere

Ve sonra, büyük mantar bulutu her yere yayıldığında

and we're all turned into gingerbread people, that's what we're saying friends with with everybody.

ve hepimiz zencefilli kurabiye insanlara dönüştüğümüzde, işte buna herkesle arkadaş diyoruz.

Because, you know, if it looks like war is imminent

Çünkü, bilirsiniz, savaş yaklaşıyor gibi görünüyorsa

and we want to emigrate somewhere,

ve bir yere göç etmek istiyorsak,

then we've got friends in South America where it's going to be nice and safe.

o zaman Güney Amerika'da güzel ve güvenli olacak arkadaşlarımız var. Görünüşe

Apparently when Biden went to Ukraine

göre Biden

a couple of days ago, they are now saying that that Putin

birkaç gün önce Ukrayna'ya gittiğinde, şimdi Putin'in

was pointing a missile at Joe Biden.

Joe Biden'a füze doğrulttuğunu söylüyorlar.

I'm not surprised. Apparently, he had one ready.

Şaşırmadım. Görünüşe göre elinde hazır bir tane vardı.

It was they his finger was hovering. Yes.

Parmağının havada süzüldüğü onlardı. Evet.

Over the button.

Düğmenin üzerinde.

I don't know how true that is.

Bunun ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum.

But, you know, there's been a lot of visitors

Ama son zamanlarda o Kiev'e çok sayıda ziyaretçi geldi

to that Kiev recently.

.

So it's very interesting.

Bu yüzden çok ilginç. Şu

All the world leaders are going there at the moment.

anda tüm dünya liderleri oraya gidiyor.

Well, you know, intelligent.

Biliyorsun, zeki.

Yes. Is in Ukraine.

Evet. Ukrayna'da.

I know. I think somebody said that.

Biliyorum. Sanırım biri bunu söyledi.

Are you actually in Kiev or do you

Gerçekten Kiev'de misiniz yoksa Kiev mi yoksa

do you like to pronounce be pronounce Kiev or Kiev?

Kiev mi telaffuz etmeyi seversiniz?

Well, it's Kiev because Kiev is the Russian pronunciation.

Kiev, çünkü Rusça telaffuzu Kiev'dir.

That's right.

Bu doğru.

I know that.

Biliyorum ki.

So I'm going to guess that Kiev is what they want to say.

Bu yüzden Kiev'in söylemek istedikleri şey olduğunu tahmin edeceğim.

And it's funny, we've always called it Kiev all throughout our lives.

Ve komik, hayatımız boyunca ona hep Kiev adını verdik.

And now because

Ve şimdi,

essentially the West is against Russia,

esasen Batı Rusya'ya karşı olduğu için,

then we're not pronouncing it Kiev, which is fine.

o zaman onu Kiev olarak telaffuz etmiyoruz ki bunda bir sorun yok.

But yes, if that's where you are,

Ama evet, eğer oradaysanız,

what's it been like

having all these these world leaders coming to visit us?

tüm bu dünya liderlerinin bizi ziyarete gelmesi nasıldı?

It's incredible, really.

Gerçekten inanılmaz.

I mean, it's all looking more and more worrying.

Demek istediğim, her şey giderek daha endişe verici görünüyor.

I think I would like to think that there were nicer reasons

Sanırım

for world leaders to visit your place.

dünya liderlerinin evinizi ziyaret etmesi için daha güzel nedenler olduğunu düşünmek isterim.

Like it's like here people always get excited or they used to.

Sanki burada insanlar hep heyecanlanıyor ya da eskiden heyecanlanıyordu.

When the Queen of England visited a place.

İngiltere Kraliçesi bir yeri ziyaret ettiğinde.

And apparently the queen always thought

Ve görünüşe göre kraliçe her zaman

that every building in the country smelled of wet paint.

ülkedeki her binanın ıslak boya koktuğunu düşündü.

Because before, just before she visited, they would always paint the buildings.

Çünkü daha önce, o ziyaretinden hemen önce, hep binaları boyuyorlardı.

So wherever the Queen of England visited in this country,

Yani İngiltere Kraliçesi bu ülkede nereye giderse gitsin,

everywhere would always smell of wet paint.

her yer ıslak boya kokardı.

The other thing is, of course, you've got to find somewhere to stay in Paris.

Diğer bir şey de, tabii ki, Paris'te kalacak bir yer bulmalısın.

So if we want, we would be useful.

Yani istersek faydalı oluruz.

If anybody knows any good hotels.

Herhangi bir iyi otel bilen varsa.

Well, apparently the stones are lazy at the moment is there's lots of tents along there.

Görünüşe göre taşlar şu anda tembel, orada bir sürü çadır var.

So we might be able to share with someone. Right.

Böylece birileriyle paylaşabiliriz. Sağ.

Because if you go I've been online, Mr.

Çünkü giderseniz çevrimiçi oldum Bay

Duncan, I've been to TripAdvisor. Have you?

Duncan, TripAdvisor'a gittim. Senin varmi?

And there's probably something like, oh, it's over a thousand hotels in Paris.

Ve muhtemelen, ah, Paris'te binin üzerinde otel var gibi bir şey vardır.

Are we being sponsored by them?

Biz onlardan mı sponsor oluyoruz?

So which one You

Yani hangisini

I mean, you can pick the ones with high ratings, I suppose, but

kastediyorum, puanı yüksek olanları seçebilirsiniz herhalde ama

we're going to if anybody knows Paris well

Paris'i iyi tanıyan,

and know some good hotels and I mean, what where where would you stay?

iyi oteller bilen varsa biz de seçeceğiz ve yani siz nerede kalırdınız?

I mean, would you stay in the centre?

Yani, merkezde kalır mıydın?

Would you go the outside somewhere?

Dışarıya bir yere gider misin?

I think somewhere near the Montmartre would be good.

Bence Montmartre yakınlarında bir yer iyi olur.

I've heard that. That's too high up. We can't stay there.

Onu duydum. Bu çok yüksek. Orada kalamayız.

I read at the bottom maybe.

Altta okudum galiba

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

And then said that we've got exercise.

Ve sonra egzersizimiz olduğunu söyledi.

The same on March four as high up.

Aynı dört Mart'ta yukarı kadar.

I know it is not. It's not.

olmadığını biliyorum. Öyle değil.

You don't stay at the bottom. It's all at the top.

Altta kalmıyorsun. Her şey en üstte.

I know what you can say.

Ne diyebileceğini biliyorum.

Well, if you like, I want to stay in the Pompidou Centre

Pekala, eğer isterseniz,

just to tell people that I stay in the Pompidou Centre because I like saying Pompidou to build.

insanlara sadece Pompidou Merkezi'nde kaldığımı söylemek için Pompidou Merkezi'nde kalmak istiyorum çünkü Pompidou'nun inşa etmesini söylemeyi seviyorum.

We're going to stay somewhere that we can afford to stay at so we don't have many choices.

Kalabileceğimiz bir yerde kalacağız, bu yüzden fazla seçeneğimiz yok.

We might be sleeping in a tent.

Çadırda uyuyor olabiliriz.

Pompidou, Pompidou Centres.

Pompidou, Pompidou Merkezleri. Bak

I tell you what, we can shelter under the Arc de Triomphe

ne diyeceğim, Arc de Triomphe'nin altına sığınabiliriz

because apparently if it's raining, a lot of people go under there in the rain.

çünkü görünüşe göre yağmur yağıyorsa pek çok insan yağmur altında oraya giriyor.

It's like a giant umbrella. Yes,

Dev bir şemsiye gibi. Evet

Well, yeah, yeah.

, evet, evet.

Montmartre is the nicest. I think it's the nicest place.

Montmartre en güzelidir. Bence en güzel yer.

And I mean, everywhere is nice in Paris, but that is particularly spectacular.

Demek istediğim, Paris'te her yer güzel, ama bu özellikle muhteşem.

All those lovely bars, all those

Tüm o sevimli barlar, tüm o

coffee bars and cafes, it's just wonderful.

kahve barları ve kafeler, hepsi harika.

Yeah.

You can go and have your you can go and have a cup of tea with Renoir.

Evet.

Gidip kendin alabilirsin, gidip Renoir'la bir bardak çay içebilirsin. 1920'lerde

You can see the statue where they made that famous sort of film in the 1920s.

o meşhur filmi yaptıkları heykeli görebilirsiniz .

I can't remember which one it was.

Hangisi olduğunu hatırlayamıyorum.

39 steps or something like that. No,

39 adım falan. Hayır,

you're telling me.

bana söylüyorsun.

Yes. So that's it.

Evet. İşte bu kadar.

We want some ideas of where it would be a good place to stay.

Nerede kalmak için iyi bir yer olacağına dair bazı fikirler istiyoruz.

You know, we're looking at five star and above, obviously.

Biliyorsunuz, beş yıldız ve üstü bakıyoruz açıkçası.

Well,

Eh,

we'll be sleeping under five stars because I think we will be outside,

beş yıldızın altında uyuyacağız çünkü sanırım dışarıda olacağız

but at least it will be June and hopefully it will be warm.

ama en azından haziran olacak ve umarım hava sıcak olur.

Yes, but too, it'd be nice time because I've I've looked it all up.

Evet, ama aynı zamanda iyi bir zaman olurdu çünkü hepsini inceledim.

There are no school holidays.

Okul tatili yoktur. İngiltere'de 5 Haziran'ın

They've all gone back to school after the fifth of

beşinden sonra hepsi okula geri döndü

5th of June in the UK.

.

And I think the same in France. I think I might be right.

Aynı şeyi Fransa için de düşünüyorum. Sanırım haklı olabilirim.

Please correct me if I'm wrong.

Yanılıyorsam lütfen beni düzeltin.

So they probably are no holiday. Yes, that's a point.

Yani muhtemelen tatil değiller. Evet, bu bir nokta. Böyle

It's got to be.

Yes, but this we've got to avoid school anyway.

olmalıydı.

Evet, ama yine de okuldan uzak durmalıyız.

I've already decided. I'm sorry.

Ben çoktan karar verdim. Üzgünüm.

So that's that's not apparently we have someone from China,

Görünüşe göre Çin'den biri var,

a Chinese student called a Van Tong Choir.

Van Tong Korosu adında Çinli bir öğrenci.

Hello to Van Tong Choir.

Van Tong Korosuna merhaba.

Hello to you.

Merhaba sana.

And a big Ni hao from the UK.

Ve İngiltere'den büyük bir Ni hao.

England.

İngiltere.

Remember us this h t

Bizi hatırla bu h t

that Well, is this the same person?

Peki, bu aynı kişi mi?

It's come on as h t as well.

H t olarak da geldi.

I don't know.

Bilmiyorum.

I'm just.

Ben sadece.

I'm just reading the message to V has left right.

V'nin sağdan soluna yazdığı mesajı okuyorum.

I think. Yes, I think it's h t okay.

Bence. Evet, bence sorun değil.

Is the hand off.

El kapalı mı?

But is that the right phrase.

Ama doğru söz bu mu?

Hello Van Tong hwa And by the way,

Merhaba Van Tong hwa Bu arada,

if you want to meet up in Paris, don't forget to send an e mail.

Paris'te buluşmak istersen e-mail atmayı unutma.

And I do need a contact address.

Ve bir iletişim adresine ihtiyacım var.

So when we start giving you the details,

Bu yüzden size ayrıntıları vermeye başladığımızda,

I need to verify that you are who you are

only for our

yalnızca bizim

safety and also for your safety as well.

güvenliğimiz ve aynı zamanda sizin güvenliğiniz için kim olduğunuzu doğrulamam gerekiyor.

The reports says Palmira is in the centre.

Raporlar, Palmira'nın merkezde olduğunu söylüyor.

Apparently, that's the best hotel.

Görünüşe göre en iyi otel orası.

The best hotel in Paris.

Paris'teki en iyi otel.

And I know where it is.

Ve nerede olduğunu biliyorum.

I've never stayed there.

Orada hiç kalmadım.

The Ambassador.

Büyükelçi.

You have to get a suite at the ambassador.

Ambassador'da bir süit tutmalısın.

And that apparently is the best hotel in Paris.

Ve görünüşe göre burası Paris'teki en iyi otel. Steve from'dan

It's around six and a half thousand pounds per night

gecelik yaklaşık altı buçuk bin pound

from Steve from.

.

So it could actually be more expensive

Yani aslında

per night than six and a half thousand.

gecelik altı buçuk binden daha pahalı olabilir.

You probably just get a little small little room for that for that,

Muhtemelen bunun için küçük bir oda alıyorsunuz ,

because apparently that's the place to stay if you are staying and you want to your friends

çünkü görünüşe göre kalacak yer orası ve arkadaşlarınızın

stay at the ambassador or if you would like us to stay there,

büyükelçide kalmasını istiyorsanız veya bizim orada kalmamızı istiyorsanız,

then please send donations to donations.

lütfen bağış gönderin. bağışlar.

Please remortgage your house

Lütfen evinizi yeniden ipotek ettirin

and we can do some crowdfunding. Mr.

ve biz de biraz kitlesel fonlama yapalım. Bay

Duncan That's a that's a lot of crowdfunding.

Duncan Bu çok fazla kitle fonlaması demek.

Or should we say that we will only come to Paris if we stay at the ambassador,

Yoksa

for which we need considerable donations? Yes.

büyük bağışlara ihtiyacımız olan büyükelçide kalırsak Paris'e geleceğimizi mi söylemeliyiz? Evet.

Now we would not abuse you in that way.

Şimdi sizi bu şekilde taciz etmeyeceğiz.

All right.

Elbette.

But we would invite Europe to our suite.

Ama Avrupa'yı süitimize davet ederdik.

Well, to meet you, wouldn't we know?

Peki, tanışmak için, bilmez miyiz?

Oh, that's, that's.

Oh, bu, bu. Kelimenin

That's literally not what's going to happen. Joking?

tam anlamıyla olacak şey bu değil. Şaka mı?

Oh, I can never tell.

Ah, asla söyleyemem.

These days the Ritz is in the

Bu günlerde Ritz,

Vendome.

Vendome'da.

What, The Ritz, then.

Ne, o zaman Ritz.

No, that's too. No, that's too shabby.

Hayır, bu da. Hayır, bu çok perişan.

Oh, the place to stay. The ambassador.

Oh, kalacak yer. Büyükelçi.

Trust me, with all the diplomats and world leaders stay in Paris.

Güven bana, tüm diplomatlar ve dünya liderleri Paris'te kalacak.

That's why they stay the stay at the ambassador.

Bu yüzden elçilikte kalıyorlar.

The ambassador suite. That's what you do.

Büyükelçi süiti. Yaptığın şey bu.

But it's about

Ama bu,

I would imagine it's about time as in pounds a night.

bir gecede pound olarak zamanının geldiğini hayal ediyorum.

But if you find them up and say, hello, is Mr.

Ama onları bulup merhaba dersen, Bay

Duncan here?

Duncan burada mı?

I'm sure that you would get a considerable discount,

Önemli bir indirim alacağınızdan eminim,

wouldn't you?

Yeah, I am.

değil mi?

Evet öyleyim.

I just your name alone.

Ben sadece senin adını yalnız.

I know what I can start my own only fan site.

Kendi tek hayran sitemi başlatabileceğimi biliyorum.

Yeah. Yes, I could.

Evet. Evet yapabilirim.

I could get a little bit raunchy and suggestive, and then.

Biraz müstehcen ve müstehcen olabilirim ve sonra.

And then I can get lots of hungry

Ve sonra

people sending me money every time I.

her seferinde bana para gönderen bir sürü aç insan bulabilirim.

I loosened a button on my shirt and they go, Ooh.

Gömleğimin bir düğmesini gevşettim ve onlar, Ooh.

And I say, If you want to see more, send me $1,000.

Daha fazlasını görmek istiyorsan bana 1000 dolar gönder, dedim.

And that's what happens.

Apparently there were lots of ladies, lots of women at the moment making lots of money on Onlyfans.

Ve olan bu.

Görünüşe göre bir sürü bayan vardı, şu anda Onlyfans'ta çok para kazanan bir sürü kadın. Onlyfans'ta ayda

There's one lady she makes over $1,000,000

1.000.000 dolardan fazla kazanan bir hanımefendi var

a month on Onlyfans, so maybe that's the way to go.

, yani belki de gidilecek yol budur.

Good luck to her.

ona iyi şanslar

Yes, that's what I say.

Evet, bunu söylüyorum.

Good luck to if that's what she to do.

Yapacağı buysa iyi şanslar.

Francesca has just sent us the £6,000.

Francesca az önce bize 6.000 sterlin gönderdi.

But that's just for one night.

Ama bu sadece bir gece için.

So we need probably three or four nights there. So.

Yani orada muhtemelen üç veya dört geceye ihtiyacımız var. Bu yüzden.

Yeah.

Evet.

Uh, 25 k You should do it.

Uh, 25 bin Yapmalısın.

This is, this is not very subtle, by the way.

Bu, bu arada, bu çok ince değil.

This is you really don't know how, how to ask for money on YouTube.

Bu, YouTube'da nasıl para isteyeceğinizi gerçekten bilmiyorsunuz.

You don't do it that way.

Bu şekilde yapmazsın. Bir

You sort of, you sort of know me clutch, clutch your chest

nevi, benim göğsünü kavradığımı, tuttuğumu

and look sad and despondent.

ve üzgün ve ümitsiz göründüğümü biliyorsun.

You don't know.

We're only joking about the money rather than the joking of Florence.

bilmiyorsun

Para hakkında şaka yapıyoruz, Floransa'nın şakası değil.

There are lots of nice hotels.

Bir sürü güzel otel var.

There are what they call budget hotels,

Ekonomik oteller dedikleri şeyler var,

which normally means that they haven't got a roof

bu da normalde bir çatıları olmadığı

and you sleep in a cardboard box.

ve bir karton kutu içinde uyuduğunuz anlamına gelir.

I think that's yeah.

Bence bu evet.

John Jean-Christophe I agree.

John Jean-Christophe katılıyorum.

You don't argue.

Tartışmayın. Sahip olduğum

I get all I've, I pronounce that correctly.

her şeyi alıyorum, bunu doğru telaffuz ediyorum.

It's in the south of France but doesn't know Paris at all.

Fransa'nın güneyinde ama Paris'i hiç bilmiyor.

So we're not going to get much help there

Yani en iyi oteller açısından orada fazla yardım alamayacağız

in terms of the best hotels.

.

I mean, Louis's Louis has probably been to every hotel in Paris and had a previous job I don't know.

Demek istediğim, Louis'in Louis'i muhtemelen Paris'teki her otele gitti ve daha önce bir işi oldu, bilmiyorum.

So, you know,

Yani,

which ones have got good reputations is Olivier.

hangilerinin iyi bir üne sahip olduğunu bilirsiniz, Olivier'dir.

That will we'll find one. Yes.

Bu bir tane bulacağız. Evet.

I think we seem to be dwelling a lot on this.

Sanırım bunun üzerinde çok duruyoruz.

This one thing.

Bu bir şey.

I don't even know how we're getting there yet.

Henüz oraya nasıl geldiğimizi bile bilmiyorum.

We might have to stand on the edge of the motorway and do this.

Otoyolun kenarında durup bunu yapmak zorunda kalabiliriz.

We might have to hit you right with a big hairy trucker.

Sana büyük, kıllı bir kamyon şoförü vurmak zorunda kalabiliriz.

Should we drive there?

Oraya gitmeli miyiz?

No. Should we get a ferry across and drive it to Paris? No.

Hayýr. Bir feribota binip Paris'e mi gitmeliyiz? Hayır.

Talking of driving, Claudia is on a bus at the moment.

Araba kullanmaktan bahsetmişken, Claudia şu anda bir otobüste.

Okay. Watching us.

Tamam aşkım. Bizi izliyor.

I must be a very good sitting.

Çok iyi oturuyor olmalıyım.

Yes. Oh, I noticed that earlier.

Evet. Ah, bunu daha önce fark ettim.

Claudia, are you still there?

Claudia, hala orada mısın?

Are you still watching us?

Hala bizi izliyor musun?

Has your signal maintained itself?

Sinyaliniz kendini korudu mu?

So I was going to ask what's cooking, Claudia,

Ben de ne pişirdiğini soracaktım Claudia

But maybe if the bus is hot, maybe Claudia is the one that's cooking.

ama belki otobüs sıcaksa, belki de yemek yapan Claudia'dır.

Because the bus is so hot.

Çünkü otobüs çok sıcak. Arjantin'de

Because they're having hot weather at the moment in Argentina,

şu anda havalar sıcak olduğu için , Paris'in

the nine degrees district of Paris is a good place for hotels.

dokuz derece bölgesi oteller için iyi bir yer.

I think I'll go into TripAdvisor and we'll just select the ones that

Sanırım TripAdvisor'a gireceğim ve sadece

get four and a half or five stars and we'll go for those.

dört buçuk ya da beş yıldız olanları seçeceğiz ve onlar için gideceğiz.

But that's up.

Ama bu kadar.

I mean, just because they get a high star rating doesn't mean that they're expensive.

Demek istediğim, yüksek yıldız derecelendirmesi almaları pahalı oldukları anlamına gelmez.

Hotels. No, it isn't.

Oteller. Hayır, değil.

No, you can pay You can have good service. Exactly.

Hayır, ödeyebilirsin İyi hizmet alabilirsin. Kesinlikle.

At a hotel that's not five star.

Beş yıldızlı olmayan bir otelde.

But also you can have poor service

Ama aynı zamanda

at a hotel that is five stars.

beş yıldızlı bir otelde kötü hizmet alabilirsiniz.

So it doesn't necessarily mean that.

Yani mutlaka bu anlama gelmez.

But it is nice to have your own door.

Ama kendi kapınızın olması güzel.

I don't want people wandering into my room at night

İnsanların gece odama girip

and stroking my cap.

şapkamı okşamasını istemiyorum.

I don't think I want to drive. I've changed my mind.

Araba kullanmak istediğimi sanmıyorum. Fikrimi değiştirdim.

So we don't know how we're getting there yet.

Yani henüz oraya nasıl gittiğimizi bilmiyoruz.

We might take the tunnel because apparently if you've noticed,

Tüneli kullanabiliriz çünkü görünüşe göre fark ettiyseniz,

there is a big tunnel now that goes under the English Channel

şimdi İngiliz Kanalı'nın altından geçen büyük bir tünel var

and we might take the channel,

ve kanalı,

the channel, the the English Channel

kanalı, İngiliz

Cross Continental Tunnel

that goes underneath the English Channel. Who

Kanalı'nın altından geçen İngiliz Kanalı Kıtalar Arası Tüneli'ni alabiliriz.

are we all?

Hepimiz kimiz?

We might fly,

whichever is the cheapest method.

Hangisi daha ucuzsa uçabiliriz. En

We would do it all the quickest.

hızlı şekilde yapardık.

What's the most convenient, the quickest to imagine flying it?

Uçmayı hayal etmek için en uygun, en hızlı olan nedir?

Because we can we can very quickly get to Birmingham Airport. Yes.

Çünkü yapabileceğimiz çok hızlı bir şekilde Birmingham Havalimanı'na gidebiliriz. Evet.

And go across from there.

Ve oradan karşıya geç.

Sadly, they don't have an airport

Ne yazık ki,

in much Wenlock, unfortunately, although they might,

Wenlock'ta pek havaalanı yok, ne yazık ki, yapabilseler de,

they could tie it to an elastic band and flickers like a catapult.

onu elastik bir bantla bağlayabilirler ve bir mancınık gibi titreyebilirler.

There is a private air, a private airfield not far from here, only about ten miles from here.

Buradan çok uzak olmayan, buradan sadece on mil kadar uzakta özel bir hava alanı, özel bir hava alanı var. Bu

Is that. Yes.

mu. Evet.

So we could get, you know, a private jet.

Böylece, bilirsin, özel bir jet alabiliriz.

I think private jets go from there.

Sanırım özel jetler oradan gidiyor.

Well, well, maybe a proper turboprop aeroplane

Pekala, belki de havalanmak için uygun bir turboprop uçak

jet to take off is it.

jetidir.

Cos there's no, there's one at Halfpenny Green.

Çünkü yok, Halfpenny Green'de bir tane var.

It's cool.

Serin.

Oh there aren't.

Ah yok.

And typically private jets don't take off from their private planes

Ve tipik olarak özel jetler kendi özel uçaklarından havalanmazlar

and private planes wouldn't go over in a Cessna.

ve özel uçaklar bir Cessna ile üzerinden geçmez.

Yeah. Little Cessna. Yes.

Evet. Küçük Cessna. Evet.

Well do we want to be near the airport. I don't think so.

Peki havaalanına yakın olmak istiyoruz. Öyle düşünmüyorum.

We want to be in the hub of everything.

Her şeyin merkezinde olmak istiyoruz.

Yes, I want to be.

Evet, olmak istiyorum.

I want to be surrounded by French people.

Fransızlarla çevrili olmak istiyorum.

I want to I want to hear the accent all the time.

Aksanı her zaman duymak istiyorum.

Every that we've got to learn some French before we go.

Gitmeden önce biraz Fransızca öğrenmeliyiz.

What was that hotel we stayed at when I went when we went with the company,

Şirketle gittiğimizde gittiğimizde kaldığımız otel neydi,

you know, I, you know, I can't remember.

hani ben, hani, hatırlayamıyorum. Hep

I keep wanting to say Hilton, but it wasn't it wasn't the Paris Hilton.

Hilton demek istiyorum ama Paris Hilton değildi.

It was a big it was the only big,

Büyüktü, tek büyük,

tall hotel. Yes.

uzun oteldi. Evet.

So it was quite a way from the centre. Seem to remember.

Yani merkezden oldukça uzaktı. Hatırlamak gibi.

I can't remember it was called that.

Adının bu olduğunu hatırlayamıyorum.

Well that was that was that was interesting.

İlginç olan buydu.

It was.

Oldu.

But there was security everywhere I went.

Ama gittiğim her yerde güvenlik vardı.

There were lots of lots of submachine guns.

Çok sayıda hafif makineli tüfek vardı.

Yes. That's going around the lobby.

Evet. Bu lobide dolaşıyor.

That's normal in Paris.

Paris'te bu normal. Senin

You do realise that I have that there is a lot of your real I'm

gerçeğinden çok şey olduğunu anladığımın farkındasın, ben

just commenting a lot of security around it, especially when we were there, Steve.

sadece onun etrafında çok fazla güvenlik yorumunda bulunuyorum, özellikle biz oradayken, Steve.

In fact, we might have to take our own bodyguards.

Aslında, kendi korumalarımızı almamız gerekebilir.

Well, I think so. Yeah. There's nothing.

Bence de öyle. Evet. Hiçbir şey yok. İtmemizle ilgilenecek

We might have to have someone with us with taking care of us pushing.

birinin yanımızda olması gerekebilir .

But if Pedro's coming, Pedro can can guard us because we know, you know,

Ama eğer Pedro geliyorsa, Pedro bizi koruyabilir çünkü biliyoruz ki, bilirsiniz,

because he's bodybuilding, he'll be able to protect us against all harm.

vücut geliştirme yaptığı için bizi her türlü zarardan koruyabilecektir.

Just one fierce look, and then we'll run away.

Sadece bir şiddetli bakış ve sonra kaçacağız.

We've been talking non-stop for 45 minutes.

45 dakikadır durmadan konuşuyoruz.

We haven't even discussed the subject today.

Bugün konuyu tartışmadık bile.

We haven't talked about anything.

Hiçbir şey hakkında konuşmadık.

We've talked about breasts.

Göğüsler hakkında konuştuk.

We've talked about babies, We've talked about Paris.

Bebekler hakkında konuştuk, Paris hakkında konuştuk.

We've talked about Princess Diana.

Prenses Diana hakkında konuştuk.

I don't know how all of those subjects are linked, but we managed to do it.

Tüm bu konuların birbiriyle nasıl bağlantılı olduğunu bilmiyorum ama bunu başardık.

We did three two.

Üç iki yaptık.

EXPRESS And Indonesia is going to bed.

EXPRESS Ve Endonezya yatacak.

Yes. Good night.

Evet. İyi geceler. İyi

Sleep tight, Cory.

uykular Cory.

To express that sounds like the name of like a

Adı gibi

an airline or a bus or

bir hava yolu veya bir otobüs veya

or a train it will take you very quickly to your destination.

veya bir trenin sizi gideceğiniz yere çok hızlı bir şekilde götüreceğini ifade etmek.

Sorry, Cory. Sir, Mr.

Üzgünüm Cory. Efendim, Bay

Steve is just referred to you as a as a bus.

Steve sizden otobüs olarak anılıyor.

Well, we've got a bus company called National Express.

National Express adında bir otobüs şirketimiz var.

And Express, of course, means it far from it yet somewhere quickly actually called National Now.

Ve Ekspres, elbette, bundan çok uzakta, ancak hızlı bir şekilde aslında Ulusal Şimdi denen bir yerde anlamına gelir.

But they used to be called National Express.

Ama eskiden Ulusal Ekspres deniyordu.

Okay. Right.

Tamam aşkım. Sağ.

Oh, Lewis

Oh, Lewis

is saying it might be the Hilton that we stay there.

orada kaldığımız yerin Hilton olabileceğini söylüyor.

Now, it was it was quite a way from the it was about a mile from the

Şimdi, en yakın yerden yaklaşık bir mil uzaktaydı,

the nearest place to it was actually the

aslında

the Arc de Triomphe was not far away.

Arc de Triomphe çok uzakta değildi.

That's right.

Bu doğru.

But even then but even then, it was quite a long way.

Ama o zaman bile, ama o zaman bile, oldukça uzun bir yoldu.

But it is I think it's one of the tallest buildings in Paris.

Ama bence Paris'teki en yüksek binalardan biri.

It was a very big tall I think it had like 2000 rooms.

Çok büyüktü, sanırım 2000 odası vardı.

It's a big international hotel.

Büyük bir uluslararası otel.

Yes, that was yeah.

Evet, evet buydu.

We walked to the Arc de Triomphe in about 15, 20 minutes, didn't we.

Arc de Triomphe'a yaklaşık 15, 20 dakikada yürüdük, değil mi?

Yes, but I can't remember.

Evet ama hatırlayamıyorum.

It was called No.

Hayır olarak adlandırıldı.

So annoying. Big to the hilt.

Çok sinir bozucu. Tepesine kadar büyük.

I think it was the Hilton or something. It's like a big

Sanırım Hilton falandı. Büyük bir

slab. Yes.

levha gibi. Evet.

Well, it's just a big building.

Şey, bu sadece büyük bir bina.

Yeah, just.

Evet, sadece.

Just think of a big building in Paris, and it's a hotel now.

Paris'te büyük bir bina düşünün ve artık bir otel.

That will be the place.

Orası olacak.

But all I can say is that breakfast seats were awful. Yes.

Ama söyleyebileceğim tek şey, kahvaltı koltuklarının berbat olduğu. Evet.

So if you do stay at this posh hotel, don't have breakfast

Yani bu lüks otelde kalırsanız, kahvaltı yapmayın

and avoid the eggs because their eggs are disgusting.

ve yumurtaları iğrenç olduğu için yumurtalardan kaçının.

I don't know what it was. I think it was powdered eggs.

Ne olduğunu bilmiyorum. Sanırım toz yumurtaydı.

Well, I think because it was a company trip and there were probably either must have been

Sanırım, çünkü bu bir şirket gezisiydi ve muhtemelen

that 400 people staying there just from our company.

orada sadece şirketimizden kalan 400 kişi olmalıydı.

And we didn't have breakfast with the rest of the hotel.

Ve otelin geri kalanıyla kahvaltı yapmadık.

It was a separate room.

Ayrı bir odaydı. Bu

So we obviously got some cheapo breakfast

yüzden, o

that they had laid on, I seem to remember at the time.

zamanlar hatırladığım kadarıyla, koydukları ucuz bir kahvaltımız var.

So that was a good advertisement for the French hotel.

Demek Fransız oteli için iyi bir reklamdı.

For the hotel.

Otel için.

Well, I think it's just known as a sort of international hotel. Yes.

Sanırım bir çeşit uluslararası otel olarak biliniyor. Evet.

But it was quite strange because if you it was literally

Ama oldukça garipti çünkü kelimenin tam anlamıyla

one side was facing the Eiffel Tower, okay.

bir tarafı Eyfel Kulesi'ne bakıyordu, tamam.

And the other side was facing away from it well, like most hotels I know.

Ve diğer taraf, tanıdığım çoğu otel gibi iyi bir şekilde uzağa bakıyordu.

So I'm just saying that if you're on the other side,

Yani sadece diğer taraftaysanız,

all you got when you looked out of your window was the view of rows and rows of tents. Yes.

pencerenizden dışarı baktığınızda sahip olduğunuz tek şey sıra sıra çadırların manzarasıydı. Evet.

From obviously, for people who were living on the streets, there are many migrants living in Paris.

Açıkçası, sokaklarda yaşayan insanlar için , Paris'te yaşayan birçok göçmen var.

Yeah, on the streets.

Evet, sokaklarda.

So so it's not it's not an unusual sight, let's just say.

Yani bu alışılmadık bir manzara değil, diyelim ki.

And it's a it's a rather sad sight as well.

Ve bu oldukça üzücü bir manzara.

Anyway, we will be doing our research.

Her neyse, araştırmamızı yapacağız.

And that actually wasn't about when you think about it.

Ve aslında düşündüğün zaman bununla ilgili değildi.

That wasn't a bad hotel, really.

Bu gerçekten kötü bir otel değildi.

No, except for the breakfast was disgusting.

Hayır, kahvaltının iğrenç olması dışında.

And also there were lots of people with machine guns.

Ayrıca makineli tüfekli bir sürü insan vardı.

But at least you know you're safe.

Ama en azından güvende olduğunu biliyorsun.

Yes, you do.

Evet yaparsın.

Unless, of course, the bad people have machine guns as well.

Tabii kötü insanların da makineli tüfekleri yoksa.

Then you sort of.

O zaman sen bir nevi

Yes. That are kind of you have to get as low as you can on the ground.

Evet. Bu, yerde olabildiğince alçalman gereken bir tür.

I do remember it was a gigantic hotel.

Devasa bir otel olduğunu hatırlıyorum.

He was big.

O iriydi.

It's one of the biggest buildings in Paris.

Paris'in en büyük yapılarından biridir.

We seem to be talking about this a lot.

Bunun hakkında çok konuşuyor gibiyiz.

So we're talking a lot about a hotel that we didn't like and we're not staying at ever again.

Bu yüzden, sevmediğimiz bir otel hakkında çok konuşuyoruz ve bir daha asla kalmayacağız.

But it was free.

Ama ücretsizdi.

So I wasn't complaining at the time. Right.

O yüzden o an şikayetçi değildim. Sağ.

Oh, my voice is going, Mr. Duncan.

Ah, sesim gidiyor, Bay Duncan. O

So I think, well, there is a God.

yüzden bence bir Tanrı var.

We are talking about law and order today, being in prison,

Bugün kanun ve düzenden, hapiste olmaktan,

maybe being punished for something you've done

belki de yaptığınız kötü ya da yanlış bir şey için cezalandırılmaktan bahsediyoruz

that's bad or wrong.

.

That's what we're talking about in a few minutes.

Birkaç dakika içinde bundan bahsediyoruz.

So we are going maybe into prison,

Yani belki hapse giriyoruz,

maybe a place where people go.

belki insanların gittiği bir yere.

I mean, you can see there there is me.

Demek istediğim, orada benim olduğumu görebilirsin.

I'm the tough prison guard who will take no nonsense.

Ben hiçbir saçmalığı kabul etmeyen sert hapishane gardiyanıyım.

And there is Mr.

Bir de nedense

Steve, who always looks forward to shower time

her zaman duş saatini dört gözle bekleyen Bay Steve var

for some reason, too.

.

It's too easy.

Çok kolay.

So we're going to have a quick break.

Bu yüzden hızlı bir mola vereceğiz.

I'm going to drink some water and then we're back with

Biraz su içeceğim, sonra

Crime and Punishment.

Suç ve Ceza'ya geri döneceğiz.

Crime and Punishment with Mr.

Bay Steve ile Suç ve Ceza

Steve. The

. Az önce

I was just saying to Steve, that's what nuclear war looks like.

Steve'e nükleer savaş böyle bir şey diyordum.

It's a very good representation of how it goes down.

Nasıl düştüğünün çok iyi bir temsili.

Here we go.

It's English addict and we are

İşte başlıyoruz.

Bu İngilizce bağımlısı ve biz

we are live on YouTube for a Wednesday.

Çarşamba günü YouTube'da canlı yayındayız.

I hope you are feeling good today.

Umarım bugün iyi hissediyorsundur.

Today, we are looking at an interesting subject, Mr.

Bugün ilginç bir konuya bakıyoruz Bay

Steve.

Steve.

We are looking at punishment.

Cezaya bakıyoruz.

When was the last time anyone punished you for anything?

En son ne zaman biri seni herhangi bir şey için cezalandırdı?

Probably my mother.

Muhtemelen annem.

Oh, my father. I can't remember.

Ah, babam. hatırlayamıyorum.

But I hear that she used to put you over her knee and give you a belly button.

Ama seni dizine koyup göbek deliği yaptırdığını duydum.

A big spanking and James Cherry red.

Büyük bir şaplak ve James Cherry kırmızısı.

I was always a very good boy.

Ben her zaman çok iyi bir çocuktum.

I got a wife. I was. I don't believe that for a second.

Bir karım var. Ben ... idim. Buna bir saniye bile inanmıyorum.

Everyone is naughty when they're children.

Çocukken herkes yaramazdır.

Punishment. Ronnie on moving on.

ceza. Ronnie devam ediyor.

Steve, I would love to hear your life story, but we don't have time

Steve, hayat hikayeni duymak isterdim ama zaman

punishment.

cezamız yok.

Steve Punishment. Now you can see me.

steve ceza. Şimdi beni görebilirsin. Demek

So that's Officer Duncan.

Memur Duncan bu.

And there he is.

Convict Steve.

Ve işte orada.

Steve'i mahkum et.

He's he's in prison and he's done an awful crime.

O hapiste ve korkunç bir suç işledi.

What have I done?

It's your crime of passion.

Ben ne yaptım?

Bu senin tutku suçun.

Crime of passion? Yeah.

Tutku suçu mu? Evet.

And I'm there to keep you under control with my big truncheon.

Ben de koca copumla seni kontrol altında tutmak için buradayım .

And if there's one thing Mr.

Ve Bay

Steve, like seeing, it's.

Steve'in görmek gibi bir şey varsa, o da.

It's a big truncheon.

Bu büyük bir cop.

How predictable, Mr.

Ne kadar öngörülebilir, Bay

Duncan. How predictable. Here we go, then. A crime of passion.

Duncan. Ne kadar tahmin edilebilir. İşte başlıyoruz o zaman. Bir tutku suçu.

Shall we explain that? Not really.

Bunu açıklayalım mı? Tam olarak değil.

Crime of passion.

Tutku suçu.

Something done out of anger or love. Hmm?

Öfke ya da aşk yüzünden yapılan bir şey. Hmm?

You know,

Bilirsiniz, geri

you come back and you find your partner

dönersiniz ve partnerinizi

in bed with somebody else, and then you murder your partner.

başka biriyle yatakta bulursunuz ve sonra partnerinizi öldürürsünüz.

It's a crime of passion.

Bu bir tutku suçu.

Yeah, well, maybe they won't let you join in, and you get angry.

Evet, belki de katılmana izin vermezler ve sen de sinirlenirsin.

Punish the act of chastising.

Cezalandırma eylemini cezalandırın.

I love that word, by the way. Chastised.

Bu arada bu kelimeyi seviyorum. cezalandırıldı. Kulağa

It sounds like an old fashioned word, but apparently this people still use it quite often.

eski moda bir kelime gibi geliyor, ama görünüşe göre bu insanlar hala oldukça sık kullanıyor.

So you chastise you,

Yani kendini azarlarsın,

you punish someone, you scold them.

birini cezalandırırsın, onu azarlarsın.

That's, in other words, scold as well.

Bu, başka bir deyişle, aynı zamanda azarlamadır.

So to punish is to give out discipline.

Bu yüzden cezalandırmak disiplin vermektir.

We must punish those who want to harm us.

Bize zarar vermek isteyenleri cezalandırmalıyız.

Punishment.

ceza.

It is something that is given out as a form of discipline, and I think it's quite an interesting word.

Bir disiplin biçimi olarak verilen bir şey ve bence oldukça ilginç bir kelime.

Chastise as well.

Chastise de.

Punishment is the individual discipline.

Ceza bireysel disiplindir.

So you might think of certain types

Dolayısıyla, verilen belirli ceza türlerini düşünebilirsiniz

of punishment that are given out.

.

You punish someone.

Birini cezalandırıyorsun.

We must let the punishment fit the crime.

Cezanın suça uymasına izin vermeliyiz.

It's a little bit like Gilbert and Sullivan.

Biraz Gilbert ve Sullivan'a benziyor.

There is a song to let the punishment fit the crime.

Cezanın suça uyması için bir şarkı var.

The punishment fit the crime.

Ceza suça uygundur.

So the word punishment is the individual discipline.

Yani ceza kelimesi bireysel disiplindir.

So when you discipline someone, you are being harsh with them

Yani birini disipline ettiğinizde, onlara karşı sert davranıyorsunuz,

quite often in the form of some type of punishment,

bir tür ceza,

a crime carried out,

işlenen bir suç,

the punishment is given in return.

karşılığında ceza veriliyor.

So you carry out punishment.

Yani cezayı uyguluyorsunuz.

Normally in response to a person who's committed a crime, you do commit crime.

Normalde suç işleyen bir kişiye tepki olarak , suç işlersiniz.

If you do commit crime, you must do the time.

Suç işliyorsan, cezasını çekmelisin.

I like that one.

Bunu beğendim.

So if you commit crime, you must be willing to do the time.

Yani suç işlerseniz, zamanınızı almaya istekli olmalısınız.

So that means that you have to accept

Bu, okulda bazı cezalar olacağını kabul etmeniz gerektiği anlamına gelir

that there will be some punishment

in school.

.

For example, Were you ever punished at school? Yes.

Örneğin, okulda hiç ceza aldınız mı? Evet.

Oh, I was.

Öyleydim.

Yes. Yes. Not very often.

Evet. Evet. Pek sık değil. Bunu yaptığın

I had I think I was caned once in the days when you did do that.

günlerde bir kez sopa yediğimi düşünmüştüm .

I don't think they do.

Sanmıyorum.

Caning in schools, certainly not in the UK anymore.

Okullarda dayak, kesinlikle artık Birleşik Krallık'ta değil.

I think I did once, maybe once or twice.

Sanırım bir kez yaptım, belki bir veya iki kez.

I don't remember particularly being

Özellikle hatırlamıyorum,

I don't I can't even remember what I did now.

şimdi ne yaptığımı bile hatırlayamıyorum.

I didn't do anything.

Ben hiçbir şey yapmadım.

I didn't set the school alight or anything like that.

Okulu yakmadım ya da onun gibi bir şey yapmadım.

I remember being unfairly punished

for pulling a branch of a tree and it wasn't me.

Bir ağacın dalını çektiğim için haksız yere cezalandırıldığımı hatırlıyorum ve bu ben değildim.

It wasn't me that did it, but I was still punished for it

Bunu yapan ben değildim ama yine de bunun için cezalandırıldım

and I had to go to the head teachers office.

ve müdüre gitmek zorunda kaldım.

There was myself into other pupils and we had to hold our hand out

Ben diğer öğrencilerin içindeydim ve elimizi uzatmak zorunda kaldık

and she slapped the back of our hands twice.

ve ellerimizin tersini iki kez tokatladı.

And I remember it was very painful.

Ve çok acı verici olduğunu hatırlıyorum.

And I did cry slightly, just a little bit.

Ve biraz ağladım, sadece biraz.

But yes, it's not so it has I've been punished at school

Ama evet, öyle değil, okulda cezalandırıldım

and and for that be your pet by your parents.

ve bunun için ailen tarafından senin evcil hayvanın oldum.

Oh, all the time. All the time.

Her zaman. Her zaman.

I was thrown around, I was beaten.

Fırlatıldım, dövüldüm.

I was a couple of windows were broken.

Birkaç pencerem kırılmıştı.

As I went through them.

Ben onlardan geçerken.

I was kept in detention after class.

Dersten sonra gözaltında tutuldum.

Detention is a form of punishment that often happens at school,

Gözaltı okulda sık sık olan bir cezalandırma şekli

isn't it, From Yes, from the word detain.

değil mi, Evet'ten, gözaltı kelimesinden.

Yeah. It's to keep back.

Evet. Geri çekilmek.

Yeah, it's so you might finish your school day,

Evet, okul gününü bitirebilirsin

but unfortunately, because you've been naughty in class,

ama ne yazık ki sınıfta yaramazlık yaptığın için

you might have to stay back.

geride kalmak zorunda kalabilirsin.

You might have to stay behind.

Geride kalmak zorunda kalabilirsiniz.

I was kept in detention after class.

Dersten sonra gözaltında tutuldum.

I can't go to the school party because of what I did.

Yaptığım şey yüzünden okul partisine gidemiyorum.

So that is another type of punishment.

Yani bu başka bir ceza türüdür. Bir

They might stop you from doing something, so they might keep you in school longer as punishment

şey yapmanı engelleyebilirler, yani seni ceza olarak daha uzun süre okulda tutabilirler

or they might stop you from doing something as well

ya da bir tür ceza olarak bir şey yapmanı engelleyebilirler

as a form of punishment.

.

Punishment can be physical or correction, you know.

Ceza fiziksel veya düzeltme olabilir, bilirsiniz.

So when we think of physical punishment,

Yani fiziksel cezayı düşündüğümüzde,

maybe in certain countries they still have physical punishment.

belki bazı ülkelerde hala fiziksel ceza var.

Maybe you are beaten or whipped,

although some

some people would pay very good money to have that.

Bazı insanlar buna sahip olmak için çok iyi paralar ödese de, belki dövülürsünüz veya kırbaçlanırsınız.

And of course, correctional.

Ve tabii ki düzeltme.

So when we think of correctional, what are we talking about?

Düzeltmeyi düşündüğümüzde neden bahsediyoruz?

A prison

being detained by His Majesty's government?

Majestelerinin hükümeti tarafından alıkonulan bir hapishane mi?

Mm hmm. Yes.

Hmm. Evet.

You would think of a correctional facility or a prison

Bir ıslahevi ya da hapishane hakkında

is what you would think about, which, of course, is

düşüneceğiniz şey, tabii ki, hapis cezasını

what happens to most people if they're if they're found guilty of a crime that merits

hak eden bir suçtan suçlu bulunurlarsa çoğu insanın başına gelen budur

a prison sentence.

.

As you mentioned earlier, the punishment must fit the crime.

Daha önce de belirttiğiniz gibi, ceza suça uygun olmalıdır.

So if you just

Örneğin, sadece bir mağazadan hırsızlık yaparsanız, bunu

shoplift, for example,

you probably wouldn't necessarily go to prison

for that unless you done it lots of times, although in some countries

birçok kez yapmadıysanız muhtemelen bunun için hapse girmezsiniz, ancak bazı ülkelerde

you might have your hand chopped off for stealing even small amounts.

küçük miktarlarda bile hırsızlık yaptığınız için eliniz kesilebilir.

This is it. Yes.

Budur. Evet.

So as I mentioned, physical.

Bahsettiğim gibi, fiziksel.

So physical can be anything that is harmful or inflicting

Yani fiziksel, zararlı olan veya acı veren herhangi bir şey olabilir

inflicting pain or in some cases,

veya bazı durumlarda,

maybe they might chop part of your body off.

belki de vücudunuzun bir kısmını kesebilir.

Yeah, I do.

Evet yaparım.

And depending on countries, depending on what you've done.

Ve ülkelere bağlı olarak, ne yaptığınıza bağlı olarak.

So you have to be careful if you feel like you don't have the habit of slashing began

Bu yüzden dikkatli olmalısınız, kesme alışkanlığınız yokmuş gibi hissediyorsanız,

by have

something else chopped off, you will have you'll have many shortcomings. Yes.

başka bir şeyi keserek başlayın, birçok eksiğiniz olacak. Evet.

I mean, we the prison populations are overflowing, so they tell us,

Demek istediğim, biz hapishane nüfusu taşıyoruz, bu yüzden bize diyorlar ki,

oh, I think crime, though, on

ah, bence suç, ama genel olarak,

the whole has been coming down,

at least reported crime,

en azından bildirilen suçlar düşüyor,

because there's a big disparity, is there?

çünkü büyük bir eşitsizlik var, değil mi? Bildirilen suç ile fiilen bir şekilde çözülen

Not disparity or difference between crime that is actually reported

suç arasındaki eşitsizlik veya fark değil mi

and crime that is actually solved in some way?

? Şu anda

There's a lot of particularly in the UK now, there's a lot of crimes that aren't being

özellikle Birleşik Krallık'ta pek çok suç var, hiç

punished at all or even detected to burglaries,

cezalandırılmayan veya hatta hırsızlık,

car thefts, for example.

araba hırsızlığı gibi tespit edilmeyen birçok suç var.

I think only a very, very small proportion of them are actually even investigated now.

Bence bunların sadece çok çok küçük bir kısmı şu anda araştırılıyor bile.

They just don't bother in the UK anymore.

Artık İngiltere'de rahatsız etmiyorlar.

And I suppose we describe that as petty crime.

Ve sanırım bunu küçük suç olarak tanımlıyoruz.

So something that is petty is not really serious.

Yani önemsiz olan bir şey gerçekten ciddi değildir.

So I suppose people are spending more time investigating serious crimes, which we will talk about.

Bu yüzden insanların, hakkında konuşacağımız ciddi suçları araştırmak için daha fazla zaman harcadıklarını düşünüyorum.

But there are, yeah, the number of, of particularly under successive.

Ama, evet, sayısı, özellikle art arda gelenlerin altında.

This sounds political now.

Bu şimdi politik geliyor.

Well, I'd just say under successive governments for many years now, we've had the number of police

Pekala, şunu söyleyebilirim ki, yıllardır birbirini izleyen hükümetler altında , polis sayısını

cut back significantly,

önemli ölçüde azalttık,

haven't we, over many decades of far less police than they used to be

değil mi, on yıllardır eskisinden çok daha az polis var

and they just apparently cannot cope with the amount of crime.

ve görünüşe göre bununla başa çıkamıyorlar suç miktarı ile.

So it appears that crime is falling because they only they only those figures,

Öyle görünüyor ki suç düşüyor çünkü onlar sadece o rakamlara bakıyorlar,

they only look at crimes that have been solved.

sadece çözülmüş suçlara bakıyorlar.

But how many aren't even reported anymore?

Ama kaç tanesi artık rapor edilmiyor bile?

Anyway, I've got to get on with this

Her neyse, bunu halletmeliyim

because I wasn't intending to stay for an hour.

çünkü bir saat kalmaya niyetim yoktu.

But we we all now, we no longer use physical punishment here.

Ama hepimiz artık burada fiziksel ceza kullanmıyoruz.

So many places.

Pek çok yer.

I suppose that's a good way of stating that

Sanırım bu,

in many places, prisons nowadays

günümüzde birçok yerde, hapishanelerin

they don't normally inflict

normalde

physical punishment, not in the state

fiziksel ceza uygulamadıklarını, devlet

system, no, and certainly not in this country,

sisteminde, hayır ve kesinlikle bu ülkede,

Not in not in our institutions.

bizim kurumlarımızda olmadığını söylemenin iyi bir yolu.

He was sent to a correctional facility, so quite often in American English

Bir ıslahevine yollandı, bu yüzden Amerikan İngilizcesinde

they will often refer to any incarceration or imprisonment.

sık sık herhangi bir hapsedilme veya hapis cezasına atıfta bulunacaklar.

They will often refer to it as a correctional facility.

Genellikle bir ıslah tesisi olarak anılacaktır.

Yeah, prison or jail.

Evet, hapishane ya da hapishane.

Uh, these are other phrases that you can use. Yes.

Uh, bunlar kullanabileceğiniz diğer ifadelerdir. Evet.

We often say prison here.

Burada sık sık hapishane diyoruz.

Now, we do used to say jail.

Şimdi hapishane diyoruz.

So the culprit,

Suçlu,

some interesting words to look at here, Steve.

burada bakılması gereken bazı ilginç sözler, Steve.

The culprit is the wrong Do

Suçlu yanlıştır Suçu

the person who has committed

işleyen kişi yaptığı

the crime they've done the bad thing

kötü şeyi yapar

and the justice is the punishment.

ve adalet cezadır.

So a person who's done something bad, they've broken

Yani kötü bir şey yapmış, kanunu çiğnemiş bir kişi, ne yazık ki

the law will have to meet the justice,

adaletle yüzleşmek zorunda kalacak

Unfortunately, because they've done something bad

, çünkü onlar kötü bir şey yaptılar

and they have to pay for their crime.

ve suçlarının bedelini ödemek zorundalar.

For this crime, you will serve at least ten years.

Bu suçtan en az on yıl yatacaksın.

So that is a good way of stating the punishment.

Yani bu cezayı belirtmenin iyi bir yolu.

Maybe person has to go to prison for a very long time because they've done something very bad.

Belki de kişi çok kötü bir şey yaptığı için çok uzun bir süre hapse girmek zorundadır .

A parent.

Ebeveyn.

Now this, Steve, this is a good subject.

Şimdi bu, Steve, bu iyi bir konu.

A parent might punish their child,

Bir ebeveyn,

a very controversial subject, one that always gets people angry.

çok tartışmalı ve insanları her zaman kızdıran bir konu olan çocuğunu cezalandırabilir.

Some parents do believe that they should be able to beat their children,

Bazı ebeveynler çocuklarını dövebilmeleri,

give them a slap across the face or head or quick kick.

suratlarına bir tokat atabilmeleri, kafalarına bir tokat atabilmeleri veya hızlı bir tekme atabilmeleri gerektiğine inanıyor.

A parent might punish their child.

Bir ebeveyn çocuğunu cezalandırabilir.

But these days, of course, many parents are deciding that that is not a good idea.

Ancak bu günlerde elbette birçok ebeveyn bunun iyi bir fikir olmadığına karar veriyor.

Physical punishment is not a good idea.

Fiziksel ceza iyi bir fikir değil.

So you can be imprisoned for it and your children can be taken away.

Yani bu yüzden hapse atılabilirsiniz ve çocuklarınız elinizden alınabilir.

Yes, this is it true.

Evet, bu doğru.

So you might take away your child's computer.

Böylece çocuğunuzun bilgisayarını elinizden alabilirsiniz.

Instead, you will do things that aren't physical.

Bunun yerine, fiziksel olmayan şeyler yapacaksınız.

They are.

They are ways of punishing them without actually hurting them.

Bunlar.

Onları gerçekten incitmeden cezalandırmanın yollarıdır.

So you might take away the child's computer

Yani çocuğun bilgisayarını,

or even worse, their mobile phone.

hatta daha kötüsü cep telefonunu alabilirsiniz.

Yes, because taking away somebody's mobile phone

Evet, çünkü bugünlerde birinin cep telefonunu elinden almak

these days is like almost like cutting off a limb, isn't it?

neredeyse bir uzuv kesmek gibi, değil mi?

Because mobile phones are so essential, particularly for younger generations?

Cep telefonları özellikle genç nesiller için çok önemli olduğu için mi?

I mean, I just you know,

Yani,

a lot of people carry them around everywhere with them, don't they?

bir çok insan onları her yerde yanlarında taşır, değil mi?

Yes, I think most people do.

Evet, bence çoğu insan öyle.

But kids, especially because they like to do their Tiktoks

Ama çocuklar, özellikle Tiktok'larını ve Instagram'larını yapmayı sevdikleri için

and their Instagrams.

.

Is that is that right?

Bu doğru mu?

I sound so cool and trendy when I say that.

Bunu söylediğimde kulağa çok havalı ve modaya uygun geliyor.

So a parent might punish their child, take away their computer or their mobile phone.

Yani bir ebeveyn çocuğunu cezalandırabilir, bilgisayarını veya cep telefonunu alabilir.

They might even keep them indoors as well.

Hatta onları içeride de tutabilirler.

You might keep them in the house.

Onları evde tutabilirsin.

You might say that you have to stay in.

Evde kalman gerektiğini söyleyebilirsin. Dışarı

You can't go out and see your friends.

çıkıp arkadaşlarını göremezsin.

You ground them. I like that.

Onları toprakla. Bunu sevdim.

So you ground someone.

Yani birini cezalandırdın.

You stop them from having any free movement.

Herhangi bir serbest dolaşıma sahip olmalarını engellersiniz.

You're grounded.

Cezalısın.

You keep them at home.

Onları evde tutuyorsun. Her

Although nowadays that is not really a punishment.

ne kadar günümüzde bu gerçekten bir ceza değil.

So you might have to do both of those things to make it work.

Yani, çalışmasını sağlamak için bu iki şeyi de yapmanız gerekebilir.

Yeah, because they're indoors all the time anyway.

Evet, çünkü zaten sürekli içerideler.

If they're indoors anyway in the house because they spend most of the time on their laptops

Zaten evdelerse, çünkü zamanlarının çoğunu dizüstü bilgisayarlarında

or on their iPhones talking to their friends.

veya iPhone'larında arkadaşlarıyla konuşarak geçiriyorlar.

So they're probably at home anyway.

Yani muhtemelen evdeler zaten.

So. So you might need to, to do something else as well.

Bu yüzden. Yani başka bir şey yapmak için de ihtiyacınız olabilir.

A light.

bir ışık.

Now this is something we mentioned earlier, a light

Şimdi bu daha önce bahsettiğimiz bir şey, hafif

or petty crime.

veya önemsiz bir suç.

Can you think of a couple of petty crimes? Yes.

Birkaç küçük suç düşünebilir misin? Evet.

Shoplifting would be seen as a petty crime.

Hırsızlık küçük bir suç olarak görülecektir.

You might go into the local shop and steal something petty is like small.

Yerel bir dükkana gidebilir ve önemsiz, küçük gibi bir şey çalabilirsiniz.

Small. It means, doesn't it? Like petite.

Küçük. anlamına geliyor değil mi? Minyon gibi.

A petty crime?

Küçük bir suç mu?

Probably, yes.

Muhtemelen evet.

If you stole somebody's wallet, probably the

Birinin cüzdanını çaldıysanız,

pickpocketing is probably a petty crime.

muhtemelen yankesicilik küçük bir suçtur.

The implication is that it doesn't have any serious consequences

Bunun anlamı,

on the person that the crime is against.

suçun işlendiği kişi üzerinde ciddi sonuçlarının olmamasıdır.

So normally, generally it's theft.

Yani normalde, genellikle hırsızlıktır.

Yes. I don't think so.

Evet. Öyle düşünmüyorum.

Even if you robbed somebody, I think burglary is definitely not a petty crime. No.

Birini soymuş olsanız bile bence hırsızlık kesinlikle adi bir suç değil. Hayır.

So once you once you start damaging a person's property

Yani bir kişinin malına zarar vermeye

or causing physical harm to another person, then it becomes serious.

veya başka bir kişiye fiziksel zarar vermeye başladığınızda, o zaman bu ciddi bir hal alır.

I mean,

Demek istediğim,

yes, it's things like shoplifting

evet, dükkân hırsızlığı gibi şeyler

where, small amounts of stolen

, küçük miktarlarda çalıntı

spraying graffiti on a shop. Yes.

bir dükkâna grafiti püskürtmek. Evet.

So maybe on a wall you might like to put your your tag.

Yani belki bir duvara etiketinizi koymak isteyebilirsiniz.

Ooh, you do like that, your tag.

Ooh, etiketini seviyorsun.

So a lot of people who are graffiti artists,

Grafiti sanatçısı olan pek çok insanın

they normally have a special sign or signature and they call their tag.

normalde özel bir işareti veya imzası vardır ve etiketlerini çağırırlar.

So a light or petty crime normally gets light

Yani hafif veya önemsiz bir suç normalde hafif

punishment, serious crime.

ceza alır, ciddi bir suç.

I suppose you can think of probably two very obvious ones.

Muhtemelen iki çok bariz olanı düşünebilirsiniz.

Yes. Murder,

Evet. Cinayet,

armed robbery

silahlı soygun

would be a serious crime, probably.

muhtemelen ciddi bir suç olur.

You know, embezzlement.

Biliyorsun, zimmete para geçirme.

Embezzlement. That's a good one, isn't it?

zimmete para geçirme Bu iyi bir şey, değil mi?

Where you steal somebody else's money, probably from a company or something like that.

Bir başkasının parasını çaldığın yer, muhtemelen bir şirketten ya da onun gibi bir şeyden.

Or maybe you're looking after

Ya da belki

somebody's money or you're a manager for somebody in you and you

birilerinin parasına göz kulak oluyorsunuz ya da içinizdeki birinin yöneticisisiniz ve banka hesabındaki

you secretly siphon off the money

parayı gizlice çekip

from their bank account and use it for your own means.

kendi ihtiyaçlarınız için kullanıyorsunuz.

Yes, I can be serious.

Evet, ciddi olabilirim.

Sometimes accountants will, will will actually slowly steal the money.

Bazen muhasebeciler parayı gerçekten yavaş yavaş çalacaktır.

So, yes, they they normally face very heavy

Yani, evet, normalde çok ağır

fines or heavy punishment, quite often going to prison.

para cezaları veya ağır cezalarla karşı karşıya kalıyorlar ve sıklıkla hapse giriyorlar.

But yes, violence towards another person.

Ama evet, başka birine yönelik şiddet.

And of course, needless to say,

Ve elbette, söylemeye gerek yok,

if you take someone's life, definitely

eğer birinin canını alıyorsanız,

if you meant to do it, if if you did it on purpose,

bunu kasten yaptıysanız kesinlikle, kasten yaptıysanız

you you probably will go to prison for a very long time.

muhtemelen çok uzun bir süre hapis yatacaksınız.

What about a heinous crime?

Peki ya iğrenç bir suç?

Heinous, heinous.

İğrenç, iğrenç.

That's something that is sickening, sickening, like heinous, like you.

Bu mide bulandırıcı, mide bulandırıcı, senin gibi iğrenç bir şey.

If a child is murdered, it's actually heinous.

Bir çocuk öldürülürse, aslında iğrençtir.

But, you know, so heinous.

Ama, bilirsin, çok iğrenç.

Yeah, you can pronounce it both ways, I think

Evet, her iki şekilde de telaffuz edebilirsiniz, bence cinsel içerikli

is a crime

bir suç

where a of maybe have a sexual nature

or a child's being murdered, something that's abhorrent.

veya bir çocuğun öldürülmesi, iğrenç bir şey.

Hmm. That you would really is shocking.

Hmm. Bunu yapman gerçekten şok edici.

Then you describe it as a heinous or a heinous crime. Yes.

Sonra bunu iğrenç ya da iğrenç bir suç olarak tanımlıyorsunuz. Evet.

Something that's outrageous.

Çirkin bir şey.

So then gets the maximum sentence?

Yani en yüksek cezayı alıyor?

Definitely.

And of course, murdering a police officer is seen as a very very serious crime.

Kesinlikle.

Ve tabii ki bir polis memurunu öldürmek çok çok ciddi bir suç olarak görülüyor.

And in in certain countries, I think in America, it's almost mandatory

Ve bazı ülkelerde, sanırım Amerika'da,

that you get the death sentence if you're in one of those states.

bu eyaletlerden birindeyseniz idam cezası almanız neredeyse zorunlu.

And then if it's a if you murder a policeman, it's automatically a

Ve eğer bir polisi öldürürseniz,

capital punishment in some countries.

bazı ülkelerde bu otomatik olarak ölüm cezasıdır. Şu

We're talking about that at the moment.

anda bundan bahsediyoruz.

Okay.

Tamam aşkım.

In fact, we're talking about no corporal punishment.

Aslında, fiziksel ceza olmamasından bahsediyoruz.

Corporal punishment is punishment.

Bedensel ceza cezadır.

It's physical, but not not life changing not being whipped.

Fizikseldir ama kırbaçlanmamak hayat değiştirmez.

You whipped or beaten or maybe you have your bottom slapped a few times

Kırbaçladın ya da dövdün ya da belki birkaç kez kıçına tokat attırdın

or maybe someone smears jelly all over your body.

ya da belki birisi vücudunun her yerine jöle sürdü.

And then the.

Ve sonra.

Oh, hang on. No, nothing.

Ah, bekle. Hayır, hiçbir şey.

That's a different thing altogether. Corporal punishment

Bu tamamen farklı bir şey . Bedensel ceza

is punishment.

cezadır.

That's physical, but it won't cause permanent damage.

Bu fizikseldir, ancak kalıcı hasara neden olmaz.

Capital punishment.

Ölüm cezası.

Capital punishment?

Ölüm cezası mı?

Well, yes, it does.

Evet, öyle.

It does cause permanent damage.

Kalıcı hasara neden olur.

So corporal punishment is physical.

Yani bedensel ceza fizikseldir.

Capital punishment is fatal.

İdam cezası ölümcüldür.

They basically execute

Temelde

what capital comes from, like decapitate, i.e., chop your head off.

sermayenin nereden geldiğini uygularlar, örneğin başını kesmek, yani kafanı kesmek.

I think it just means the top or the biggest the biggest punishment possible.

Bence bu sadece mümkün olan en büyük veya en büyük ceza anlamına geliyor.

So a capital offence is seen as the the most serious

Dolayısıyla idam cezası, işleyebileceğiniz tüm suçların en ciddisi olarak görülüyor

of all the crimes that you could commit.

.

So capital punishment, like we said earlier, it fits the crime,

Yani idam cezası daha önce de söylediğimiz gibi suça uyuyor,

let the punishment fit the crime.

bırak ceza suça uysun.

And I suppose I know a lot of states in the United States

Ve sanırım artık Amerika Birleşik Devletleri'ndeki pek çok eyalette

now don't have capital punishment.

idam cezasının olmadığını biliyorum.

Many have actually outlawed it.

Birçoğu bunu gerçekten yasakladı.

But I think you are right, Steve, If you were

Ama bence haklısın Steve, eğer

if you are if you murder a police officer.

öyleysen, bir polis memurunu öldürüyorsan.

Yes. I think it's straight to the electric chair,

Evet. Bence doğrudan elektrikli sandalyeye gidiyor,

although I don't think they do that now, do they.

gerçi şimdi bunu yaptıklarını düşünmüyorum, değil mi?

I don't think they ever the Yeah.

Hiç sanmıyorum Evet. Demek istediğim,

I mean I don't know whether they use they don't electricity to kill people

insanları öldürmek için elektrik değil elektrik kullanıp kullanmadıklarını bilmiyorum, bu

so it's all lethal injections just like China

yüzden hepsi ölümcül iğneler, tıpkı

China China have some of the strictest

Çin Çin'in dünyadaki en katı idam

capital punishment rules in the world.

cezası kurallarına sahip olması gibi.

Right.

Sağ.

They do if you carry a weapon, especially a gun.

Bir silah taşırsan yaparlar, özellikle de bir tabanca.

That said, if you're caught with a gun in China, that's it.

Bununla birlikte, Çin'de bir silahla yakalanırsanız, o kadar.

Execution.

Uygulamak.

No, no questions asked that no leniency.

Hayır, müsamaha göstermeden soru sorulmadı.

I think also drugs as well.

Ben de uyuşturucu düşünüyorum.

If you are manufacturing drugs or selling drugs, that's it.

Uyuşturucu üretiyorsanız veya satıyorsanız, o kadar.

So good night

Öyleyse hayata iyi geceler

to life.

.

Intelligent ask why do we have capital punishment in the UK?

Akıllı soru, Birleşik Krallık'ta neden idam cezası var ?

The answer to that is no.

Bunun cevabı hayır.

I think it was in

the 1960s was probably the last person that was hung.

Sanırım en son asılan kişi 1960'lardı.

We used to hang people in the UK.

İngiltere'de insanları asardık.

That was our

preferred method for capital punishment.

İdam cezası için tercih ettiğimiz yöntem buydu.

Yeah, we found it.

Evet bulduk.

We found it a little bit more fun to watch the good old hanging.

Eski güzel asılmayı izlemeyi biraz daha eğlenceli bulduk.

Yeah.

When they when the sort of jumping up and down it's not.

Evet. Ne

zaman yukarı ve aşağı zıplama türü değiller.

Must be.

Olmalıdır.

I'd rather go by lethal injection. Yeah. So.

Ölümcül iğne yapmayı tercih ederim. Evet. Bu yüzden.

Well to be honest I think, I think the,

Dürüst olmak gerekirse, bence

the medieval punishments were the best.

ortaçağ cezaları en iyisiydi.

Just, just chop the heads off pretty quick. Yes.

Sadece, sadece kafaları çok çabuk kes. Evet.

I mean that's quick isn't it.

Demek istediğim bu hızlı değil mi?

I think you had jumped off, but there's a lot of build up to that, isn't there?

Sanırım atladın, ama bunun için çok şey var, değil mi?

Pull.

Poor old Mary, Queen of Scots.

Çekmek.

Zavallı yaşlı Mary, İskoç Kraliçesi.

She did nothing wrong.

Yanlış bir şey yapmadı.

She did nothing wrong at all.

Hiç yanlış bir şey yapmadı.

She she didn't commit any crimes.

Herhangi bir suç işlemedi.

All she wanted to do was sit on her big throne in Scotland and.

Tek yapmak istediği İskoçya'daki büyük tahtına oturmaktı ve.

And that's it. But no, no, Elizabeth.

Ve bu kadar. Ama hayır, hayır Elizabeth.

The first Elizabeth the had her executed, she set her up.

Elizabeth onu idam ettirdiğinde ona tuzak kurdu.

It's terrible.

Bu korkunç.

So these things used to happen and people were just having the heads chopped off all the time.

Eskiden böyle şeyler oluyordu ve insanlar sürekli kafalarını kesiyordu.

In those days, I think it was in the mid 1500s, they were they were all just doing it.

O günlerde, sanırım 1500'lerin ortalarıydı, hepsi bunu yapıyordu.

I think what you see is an accident with know how how else would you do it.

Bence gördüğün şey bir kaza, başka nasıl yapardın bil.

You while we didn't you we didn't use the the French method, the guillotine.

Biz siz değilken biz Fransız yöntemi olan giyotini kullanmadık.

Well they invented it we used to, we used to use a big axe, a bread knife

Eh, onlar icat etti , biz eskiden, büyük bir balta, ekmek bıçağı kullanırdık

and then of course that's a bit messy.

ve sonra tabii ki bu biraz dağınıktı.

So we went down to hanging.

Böylece asılmaya gittik.

Yeah. It's not very good dinner when that came in.

Evet. O geldiğinde pek iyi bir akşam yemeği değildi.

But you know, they're not things you look forward to are they.

Ama biliyorsun, dört gözle beklediğin şeyler değiller, değil mi?

They then then.

Sonra onlar.

Well I suppose the rule is the rule is don't

Sanırım kural şu ​​ki kural

commit crime and yes, most of most punishment

suç işlememek ve evet, cezaların çoğu

is there to stop people from doing these deterrent.

insanları bu caydırıcı şeyleri yapmaktan alıkoymak için var.

Yes, I deterrent.

Evet, caydırıcıyım.

But they've

Ama bence

I think if you look at the research, I think they sort of

araştırmaya bakarsanız, bence

don't think that capital punishment really is much of a deterrent,

idam cezasının pek de caydırıcı olduğunu düşünmüyorlar, bence

which I think probably you can see that certainly in America.

bunu muhtemelen Amerika'da kesinlikle görebilirsiniz. Demek

I mean, the numbers of mass shootings that are going on,

istediğim, devam eden toplu infazların sayısı ,

mind you, most of the people that commit the mass shootings kill themselves, don't they?

dikkat edin, toplu infazları yapan insanların çoğu kendini öldürüyor, değil mi?

Yeah. So they don't never get punished as such.

Evet. Böylece asla böyle bir ceza almazlar.

Well, that that leads to the interesting point that you make.

Bu, yaptığınız ilginç noktaya götürür.

They have nothing to lose.

Kaybedecek hiçbir şeyleri yok.

A person with nothing to lose is probably a very dangerous person.

Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bir kişi muhtemelen çok tehlikeli bir kişidir.

Capital punishment might might be seen

İdam cezası,

as that person having nothing to lose.

o kişinin kaybedecek hiçbir şeyi olmaması olarak görülebilir.

So they will do more damage or cause more harm

Böylece daha fazla zarar verecekler veya daha fazla zarar verecekler

or to do something that's really bad because they know they have nothing to lose if they

ya da gerçekten kötü bir şey yapacaklar çünkü giderlerse kaybedecek hiçbir şeyleri olmadığını biliyorlar

go. Yeah, Christina says.

. Evet, diyor Christina.

Of course, in the past they used to torture people,

Tabii eskiden insanlara işkence yapıyorlardı,

maybe on the rack.

belki rafta.

Some people say that this live stream is is being used in some prisons to.

Bazıları bu canlı yayının bazı cezaevlerinde kullanıldığını söylüyor.

Torture.

İşkence.

The inmates could run away

Mahkumlar,

to make them go straight, as they say, as it were.

dedikleri gibi, dümdüz gitmelerini sağlamak için kaçabilirlerdi.

They used to say, if you're going straight, it means you're not committing crime.

Düz gidiyorsan suç işlemiyorsun demektir derlerdi.

A lot of people try to make us go straight.

Pek çok insan bizi doğru yola götürmeye çalışıyor.

Yes, that's true.

Evet bu doğru.

That's not going to work.

Bu işe yaramayacak.

No, they used to.

Hayır, eskiden öyleydi.

Yeah. Yeah.

Anyway, Yes.

Evet. Evet.

Her neyse, Evet.

So, yes, if you're going straight, a prisoner is going straight or somebody commits crimes.

Yani, evet, eğer doğru gidiyorsanız, bir mahkûm doğru gidiyor ya da birileri suç işliyor.

If you say you're going straight, it means that you're not committing crime. Yes.

Dümdüz gidiyorum diyorsanız, suç işlemiyorsunuz demektir. Evet.

In the old fashioned sense of the word. That's it.

Kelimenin eski moda anlamında. Bu kadar.

Of course, it's got other connotations as well. Okay.

Elbette başka çağrışımları da var. Tamam aşkım.

But he means some more words.

Ama daha fazla kelime kastediyor.

Steve, I'm over over running far too long today.

Steve, bugün çok fazla koştum.

The word punitive is a good word.

Cezalandırıcı kelimesi güzel bir kelimedir.

Now, that one I do. It's a nice word that Mr.

Şimdi, bunu yapıyorum. Bay

Duncan punitive, punitive is punishment.

Duncan'ın cezalandırıcı, cezalandırıcının ceza olduğu güzel bir kelime.

So maybe something that is done, an action that is done as

Yani belki yapılan bir şey, yapılan bir eylem

punishment, punitive, maybe

ceza olarak, ceza olarak, belki

you will be charged a certain amount of money,

belli bir miktar para,

maybe a punitive fine penal.

belki cezai para cezası olarak sizden tahsil edilecektir.

I love that word.

Bu kelimeyi seviyorum.

Whenever I hear that word, I always have a little laugh

Bu kelimeyi ne zaman duysam, hep biraz gülerim

because I've got a very dirty mind.

çünkü çok kirli bir zihnim var.

Penal penal is a place, of course, it refers to

Ceza bir yer tabi ki, hapse

to being locked up or punished or imprisoned.

atılmak ya da cezalandırılmak ya da hapsedilmek demektir.

So maybe you have a penal colony, a place where lots of people have done bad things.

Belki de bir ceza koloniniz var, birçok insanın kötü şeyler yaptığı bir yer.

They're all being kept together disciplinary.

Hepsi disiplin cezasıyla bir arada tutuluyor.

Oh, yeah.

Ah evet.

If you've been naughty at work, you will be subject

İş yerinde yaramazlık yaptıysanız

to disciplinary action.

disiplin cezasına çarptırılırsınız.

Disciplinary action.

Disiplin eylemi.

So you might have your wages cut,

Yani maaşınız kesilebilir, işten

you might be sacked.

atılabilirsiniz.

Yeah, you might, uh, all sorts of things.

Evet, her türlü şeyi yapabilirsin.

You know, if you, if you do something bad at work, say you hit

Biliyorsun, eğer işte kötü bir şey yaparsan, birine vurduğunu söylersen

somebody could be instant dismissal or you could have,

anında kovulabilirsin ya da

you know, a black mark put against you.

sana karşı bir kara leke olabilir.

The phrase is now you, it could be you could be demoted.

İfade artık sizsiniz, rütbeniz düşürülebilir.

You could be demoted. Yes.

Düşebilirsin. Evet.

You could lose the job and you will keep your job,

İşini kaybedebilirsin ve işine devam edeceksin

but you will be at a lower

ama

with less pay. Yes.

daha az maaşla daha düşük bir işte olacaksın. Evet.

So also corrective, as we mentioned earlier,

Yani düzeltici, daha önce de belirttiğimiz gibi,

quite often prisons, jails, places where people are kept.

oldukça sık hapishaneler, hapishaneler, insanların tutulduğu yerler.

And that's when it's corrective.

İşte o zaman düzelticidir.

It means they're trying to change the way you think

Bu, düşünme şeklinizi değiştirmeye

and make you account for your crime

ve suçunuzun hesabını sormaya

and then change your behaviour

ve

so that you don't commit crime in the future.

gelecekte suç işlememeniz için davranışınızı değiştirmeye çalışıyorlar demektir.

So you undergo corrective discipline. Yes.

Yani düzeltici disipline tabi tutulursunuz. Evet. Hapishaneyle ilgili

One of the one of the interesting things, of course, about prison is a lot of

ilginç şeylerden biri elbette ki pek çok

people say that going into prison teaches

insanın hapishaneye girmenin

you more about how to be a criminal.

size nasıl suçlu olunacağı konusunda daha çok şey öğrettiğini söylemesidir.

So because everyone in there

Yani oradaki herkes

are criminals, all the people are criminals,

suçlu olduğu için, tüm insanlar suçlu,

they just swap and exchange all of their ideas for committing crimes.

sadece suç işlemek için tüm fikirlerini değiş tokuş ediyorlar.

So when they come out, they have lots of new ideas.

Böylece ortaya çıktıklarında birçok yeni fikirleri olur.

Well, that's the trouble.

Sorun da bu.

If you're put in a place with

people that commit crimes,

Suç işleyen insanlarla aynı yere konulursanız, büyük

you're likely to find out more about how to commit crimes.

olasılıkla nasıl suç işleyeceğiniz konusunda daha fazla bilgi edinirsiniz. İş

If you're if you go into an area where there are lots of people who are building

kuran çok sayıda insanın olduğu bir bölgeye giderseniz

a business, you're probably going to learn how to build a business or, you know,

, muhtemelen nasıl iş kuracağınızı öğreneceksiniz veya, bilirsiniz,

whoever you associate with, you're likely

kiminle ilişki kurarsanız kurun, muhtemelen siz de öyle

to become part of that group

olacaksınız. o grubun bir kısmı

of out of back ranks in off

arka sıralardan

the research student says hi

araştırma öğrencisine merhaba diyor

and you were there on Sunday, I believe as well.

ve sen de Pazar günü oradaydın, inanıyorum.

So, you know, nice to have you back.

Yani, bilirsin, geri dönmen güzel.

We also have Ingram in reprisal as well.

Ayrıca misillemede Ingram var.

Reprisal just means revenge.

Misilleme sadece intikam demektir.

You were doing something in response to that thing.

O şeye karşılık olarak bir şeyler yapıyordun.

Revenge, a dish, best best served cold.

İntikam, bir yemektir, en iyi soğuk yenendir.

Say I say that the Klingons say it. Yes.

Klingonların söylediğini söylediğimi söyle. Evet.

Here we have a phrase.

Burada bir cümlemiz var.

Crime does not pay.

Suç ödemez.

If you commit a crime, if you think you have got away with it,

Bir suç işlersen, yakanı sıyırdığını düşünürsen,

remember, eventually they will find you.

unutma, eninde sonunda seni bulurlar.

They will track you down.

Seni takip edecekler.

A bad deed often leads to trouble.

Kötü bir eylem genellikle belaya yol açar.

So you do something bad, you do something wrong.

Yani kötü bir şey yapıyorsun, yanlış bir şey yapıyorsun.

Maybe you get away with it.

Belki ondan kurtulursun.

You are successful in your crime, but eventually you will be found out somehow.

Suçunuzda başarılısınız ama sonunda bir şekilde ortaya çıkacaksınız.

That's the implication.

Sonuç bu.

The reality is probably far from different because I think

Gerçek muhtemelen farklı olmaktan çok uzak çünkü bence

crime actually does pay because not many people get caught.

suç aslında işe yarıyor çünkü pek çok insan yakalanmıyor.

So I think there's a lot more people

Bu yüzden bence

get away with crime than actually get caught.

suçtan kaçan insan sayısı aslında yakalanandan çok daha fazla.

Otherwise, if if that phrase was actually true,

Yoksa o söz gerçekten doğru olsaydı, işe

we wouldn't have any crime

unless we know if it worked, there would be no criminals.

yarayıp yaramadığını bilmediğimiz sürece suçumuz olmazdı, suçlular olmazdı.

But we have lots of criminals.

Ama çok suçlumuz var.

So, you know, a certain proportion, probably the majority of them get away with it.

Yani, bilirsiniz, belli bir oran, muhtemelen çoğunluğu bundan paçayı sıyırır.

And so for a lot of them, it does pay is another one.

Ve birçoğu için ödediği başka bir şey.

Another phrase, spare the rod, spoil the child.

Başka bir ifade, çubuğu boşver, çocuğu şımart.

So I think there is something similar to this.

Yani buna benzer bir şey olduğunu düşünüyorum.

I think this might be biblical or it's similar to something that is biblical.

Bence bu İncil'e ait olabilir veya İncil'e ait bir şeye benzer.

Spare the rod, spoil the child.

Çubuğu boşver, çocuğu şımart.

Not punishing a child for their bad behaviour will lead to the child

Bir çocuğu kötü davranışlarından dolayı cezalandırmamak, çocuğun

being difficult in later years.

ileriki yıllarda zor durumda kalmasına yol açacaktır.

So if you don't punish your child somehow in some way, then

Dolayısıyla, çocuğunuzu bir şekilde bir şekilde cezalandırmazsanız, o zaman

then you are telling them that they can do anything they want in life and it might be a bad influence.

onlara hayatta istedikleri her şeyi yapabileceklerini ve bunun kötü bir etki yaratabileceğini söylüyorsunuz.

But yeah, there's no consequences, no consequences

Ama evet, hiçbir sonucu yok,

for your actions is what that phrase is saying.

eylemleriniz için hiçbir sonuç, bu cümlenin söylediği şey.

I mean, the rod means, you know, a stick or something, but it doesn't.

Demek istediğim, çubuk demek, bilirsin, sopa falan demek, ama öyle değil.

It's math. It can be metaphorical.

Bu matematik. Mecazi olabilir.

Yes, it is.

Evet öyle.

It's more figurative in the sense of just punishment.

Sadece ceza anlamında daha mecazi.

Yes. So if you don't punish your child, you will spoil.

Evet. Yani çocuğunuzu cezalandırmazsanız şımartırsınız.

But just like if you don't discipline dog,

Ama tıpkı köpeği terbiye etmezsen,

then it will always be a badly behaved dog. Yes.

o her zaman kötü davranan bir köpek olacağı gibi. Evet.

And children are probably no different.

Ve çocuklar muhtemelen farklı değildir.

So how you choose to punish

for the for whatever the child has done,

Çocuğun yaptığı

the bad behaviour is obviously up to you,

kötü davranış için nasıl cezalandırmayı seçeceğiniz açık bir şekilde size bağlıdır,

but the phrase is indicating that if you don't yes,

ancak bu ifade, evet,

punish for bad behaviour then you're just going to have a very badly behaved child.

kötü davranış için cezalandırmazsanız, o zaman sadece bir ceza alacağınızı gösterir. çok kötü davranan çocuk. Bugünlerde

A lot of parents these days do not want to punish their child at all.

pek çok ebeveyn çocuklarını hiç cezalandırmak istemiyor.

They think that their child will learn their own lessons on own.

Çocuklarının kendi derslerini kendi başlarına öğreneceklerini düşünürler.

And of course, you know, modern families,

Ve tabii ki, bilirsiniz, modern aileler,

both parents are working hard to bring money in.

her iki ebeveyn de para kazanmak için çok çalışıyor.

Maybe they haven't got the time to spend on on properly bringing up their children.

Belki de çocuklarını düzgün bir şekilde büyütmeye ayıracak zamanları yok .

But what that means is that those children can grow up and then commit really

Ancak bunun anlamı, o çocukların büyüyebilecekleri ve daha

serious crimes later on in life.

sonra yaşamlarında gerçekten ciddi suçlar işleyebilecekleri.

I think you do you do need a certain amount of discipline

in the family unit

where at least the child

En azından çocuğun

understands the difference between right and wrong.

doğru ile yanlış arasındaki farkı anladığı aile biriminde belirli bir disipline ihtiyacınız olduğunu düşünüyorum.

And you've got boundaries. Yes, boundaries.

Ve senin de sınırların var. Evet, sınırlar.

So that means that, you know, set boundaries that

Yani bu,

certain styles of behaviour that are not acceptable.

kabul edilemez olan belirli davranış biçimlerine sınırlar koymak anlamına gelir.

That's it.

Bu kadar.

Finally.

Nihayet.

And this is it.

Ve işte bu.

Finally, finally, Steve, bet you're glad to hear that word.

Sonunda, sonunda, Steve, bahse girerim bu kelimeyi duyduğuna sevindin.

Punishment can also be financial, right?

Ceza mali de olabilir, değil mi?

Yes. Yes.

Evet. Evet.

So you might not go to prison, you might not lose a hand

Yani hapse girmeyebilirsin, elini

or some other part of your body, but

ya da vücudunun başka bir yerini kaybetmeyebilirsin ama

you will lose your money.

paranı kaybedeceksin.

Yeah and lots of lots of

Evet ve

petty sort of crimes like speeding,

hız yapma gibi pek çok küçük suç türü,

lots and lots of this is a good way,

bunların birçoğu

of course, for governments to and local councils

elbette hükümetler ve yerel meclisler için

to get an income parking fines.

park cezası almanın iyi bir yoludur.

There's another petty crime.

Küçük bir suç daha var.

But are they even crimes if you I don't know whether you are supposed that

Ama onlar bile suç mu, bilmem öyle mi sanıyorsun

but I don't think their crimes are they know they're infringements of the law.

ama suçlarının kanun ihlali olduğunu bilmeleri olduğunu düşünmüyorum.

So local laws that are infringed. Yes.

Yani ihlal edilen yerel yasalar. Evet.

So you break, but you won't go to prison for them, but

Yani kırılırsın ama onlar yüzünden hapse girmezsin ama

they will make you pay some money.

sana bir miktar para ödetirler.

So, you know, you're breaking the law if you speed,

Yani, bilirsiniz, hız yaparsanız kanunları çiğniyorsunuz,

but it's not necessarily a crime unless you crash and injure somebody.

ancak kaza yapıp birini yaralamadığınız sürece bu mutlaka bir suç değildir .

But I'm also thinking about other ways as well.

Ama başka yollar da düşünüyorum.

Steve, if you are running a business and maybe your business is an operation

Steve, bir iş yürütüyorsan ve belki de işin

doing something illegal, they will take away all the money

yasadışı bir şey yapan bir operasyonsa,

that has happened to lots of big companies and they've been fined billions.

birçok büyük şirketin başına gelen tüm parayı alacaklar ve milyarlarca para cezasına çarptırılacaklar.

And America are very good at this.

Ve Amerika bu konuda çok iyi. Yapmamaları gereken belirli davranışların ihlali

They're very good at finding big corporations for

için büyük şirketler bulmakta çok başarılılar

infringements of certain

behaviours that they shouldn't be doing.

.

They might be they might be conducting their business in a

İşlerini

in an illegal way in some fashion.

bir şekilde yasa dışı bir şekilde yürütüyor olabilirler.

Well, maybe if they're supplying drugs or something like that

Pekala, belki uyuşturucu ya da yaptıkları gibi bir şey

they're doing or weapons, they're doing something that is illegal and they get caught

ya da silah sağlıyorlarsa, yasa dışı bir şey yapıyorlarsa ve

and they've got millions, millions of dollars or pounds, and all of that money is then

yakalanıyorlarsa ve milyonlarca, milyonlarca dolar ya da poundları ve tüm bu paraları varsa. sonra

taken away.

götürülür.

You know, if a pharmaceutical company, for example, manufactures a drug

Hani mesela bir ilaç firması bir ilaç üretiyorsa

and it has

ve size bilgi veriyorsa

you know, they don't label it correctly

, onu doğru etiketlemezse

and it causes injury to somebody, then they will be fined

ve bu birilerinin yaralanmasına neden olursa o zaman

for not conducting their business in a proper manner

işini düzgün yapmadığı için para cezasına çarptırılır.

because there will be laws in place that govern the way businesses are run.

işlerin yürütülme şeklini yöneten yasalar yürürlükte olacaktır.

And so normally that will restrict

Ve normalde bu,

a business in its in its the amount of profit it can make.

bir işletmeyi elde edebileceği kar miktarında kısıtlayacaktır.

And if a company can try and get away with that by, you know not

Ve eğer bir şirket bundan paçayı sıyırmayı deneyebilirse ,

some of its manufacturing processes

üretim süreçlerinden bazılarının

that they a lapse with some of the health and safety or something like that

sağlık ve güvenliğin bir kısmında ya da

health and safety that's another one why people often get

sağlık ve güvenlik gibi bir şeyde ihmal edildiğini bilmiyorsunuz, bu da insanların şirketlerin sık sık elde edebileceği başka bir nedendir.

companies can can get into trouble

if they don't look after their employees in the in the right way.

çalışanlarına doğru şekilde bakmazlarsa başları belaya girer.

Someone gets or killed.

Birisi alır ya da öldürür.

A pension fund isn't looked after and

Bir emeklilik fonu bakılmaz

and the money is siphoned off for other parts of the business.

ve para işin diğer bölümleri için çekilir.

For example that the company will be fined for that.

Örneğin, şirket bunun için para cezasına çarptırılacak.

But yes so yes, paying

Ama evet, evet,

fines is is a common way of being punished.

para cezası ödemek, cezalandırılmanın yaygın bir yoludur.

That's set, by the way.

Bu arada, ayarlandı.

That's it.

Bu kadar.

That's the a subject all about crime and punishment.

Bu tamamen suç ve ceza ile ilgili bir konudur.

All I can say, my only advice is don't break the rules.

Söyleyebileceğim tek şey, tek tavsiyem kuralları çiğnemeyin.

Don't break the rules, Don't break the law. State good.

Kuralları çiğnemeyin, kanunları çiğnemeyin. Durum iyi.

Oh, intelligence says, hey,

Ah, istihbarat der ki, hey, bilmeden işlenen

is there a word or phrase for crime that is done unknowingly?

suç için bir kelime veya deyim var mı ?

Well, yeah. So, yeah.

İyi evet. Yani evet.

Manslaughter, for example.

Örneğin adam öldürme.

Oh, manslaughter is if accidentally kill somebody.

Ah, adam öldürme kazara birini öldürmektir.

But you didn't intend to.

Ama niyetin yoktu.

That's an example.

Bu bir örnek.

So yeah, you might

Yani evet,

kill somebody.

birini öldürebilirsin.

Yeah. You didn't intend to.

Evet. Niyetin yoktu.

Maybe

Belki

a child ran out in front of your car, You didn't murder the media, intend to kill them,

bir çocuk arabanızın önüne koştu, Medyayı öldürmediniz, öldürmeye niyetliydiniz

but maybe you were speeding at the time, and that would be seen as manslaughter.

ama belki o sırada hız yapıyordunuz ve bu adam öldürme olarak görülecekti.

And sometimes if the crime of passion, if you murder somebody because, you know, you might go back

Ve bazen şehvet suçu, eğer birini öldürürseniz, bilirsiniz, geri dönebilirsiniz

and you find your partner in bed with somebody else

ve eşinizi yatakta başka biriyle bulursunuz

and you immediately you're going to a fit of rage.

ve hemen bir öfke nöbeti geçirirsiniz.

So it's not premeditated.

Yani önceden planlanmış değil.

You didn't plan it, you just threw it.

Planlamadın, sadece fırlattın.

Total loss of control.

Toplam kontrol kaybı.

You have you kill. Yeah.

Öldürdün. Evet. Bunu yapmak niyetinde olmadığınız için

That can often be seen as manslaughter because you didn't intend to do that.

bu genellikle adam öldürme olarak görülebilir .

So I've got I'm not going to I'll just explain.

Yani ben var gitmiyorum sadece açıklayacağım.

Okay. That's a good question.

Tamam aşkım. Bu iyi bir soru.

Right But yes, it's worth mentioning also

Doğru Ama evet,

that manslaughter is different in different countries.

kasıtsız öldürmenin farklı ülkelerde farklı olduğunu da belirtmekte fayda var.

I think they're more lenient.

Daha hoşgörülü olduklarını düşünüyorum.

They're more open with that term.

Bu terimle daha açık oluyorlar. Amerika

In the United States, they often use it for many things.

Birleşik Devletleri'nde, genellikle birçok şey için kullanırlar.

Even if a person goes up to another person and shoots them,

Bir kişi başka bir kişiye gidip onu vursa bile, yine de

they can still be done for manslaughter, which I find

adam öldürme suçundan yargılanabilir ki bence

it depends whether it is whether you planned it or not.

bu, bunu sizin planlayıp planlamadığınıza bağlıdır.

That's it. Yes.

Bu kadar. Evet.

And also they shouldn't call it that.

Ayrıca buna öyle dememeliler.

That's sexist.

Bu cinsiyetçi.

They should call it person slaughter.

Buna insan katliamı demeliler.

Right.

Sağ.

Anyway, it's time to go, Steve.

Her neyse, gitme zamanı, Steve.

Right. That's just one example. Right? Right.

Sağ. Bu sadece bir örnek. Sağ? Sağ.

Okay. Yeah.

Tamam aşkım. Evet.

Most Crimes, of course, are planned robberies.

Suçların çoğu, elbette, planlı soygunlardır.

Uh, and

Uh, ve

if you go and steal something, most crimes are actually planned.

eğer gidip bir şey çalarsan, çoğu suç aslında planlanmıştır.

They're not accidental, But sometimes you might accidentally killed or injured

Tesadüfen değiller, Ama bazen yanlışlıkla birini öldürebilir veya yaralayabilirsiniz

somebody down by and you didn't intend to not say,

ve '

Oh, that's exhausted.

Oh, bu çok yorgun' dememeyi düşünmediniz.

I mean, that's today's lesson, by the way, I'm exhausted.

Demek istediğim, bugünün dersi bu, bu arada, çok yorgunum.

I think I'm going to have a nap.

Sanırım biraz kestireceğim.

And around about 4:00.

Ve yaklaşık 4:00 civarında.

Does that sound like a good idea?

Kulağa iyi bir fikir gibi mi geliyor?

Right. Fine. Yes.

Sağ. İyi. Evet.

Okay. So that's half an hour for now. Good.

Tamam aşkım. Yani şimdilik yarım saat. İyi.

Thank you very much for your company.

Şirketiniz için çok teşekkür ederim.

We have enjoyed being here with you today.

Bugün sizlerle burada olmaktan keyif aldık.

And we will be back on Sunday.

Ve Pazar günü geri döneceğiz.

Back with you again.

Tekrar seninle.

You can't keep us off you two.

Bizi ikinizden uzak tutamazsınız.

You've really, really got a lot of people. Try

Gerçekten, gerçekten bir sürü insanınız var.

if you want to get in touch.

İletişime geçmek isterseniz deneyin.

Concerning the trip to Paris,

Paris gezisiyle ilgili olarak,

we are hoping to meet up with some of our English addicts.

bazı İngiliz bağımlılarımızla buluşmayı umuyoruz.

There is the address.

Adres var.

Get in touch and I will send you a message back to let you know that I've received it.

İletişime geçin ve aldığımı bildirmek için size bir mesaj göndereceğim .

And then we will go from there.

Ve sonra oradan gideceğiz.

If you are interested in doing it.

Bunu yapmakla ilgileniyorsanız.

And then we will do all of the arrangements away from YouTube.

Ardından tüm düzenlemeleri YouTube'dan uzakta yapacağız.

Not on here.

Burada değil. İşte

That is it.

bu.

Steve, thank you for your company.

Steve, eşlik ettiğin için teşekkürler.

Yes, lovely to be here.

Evet, burada olmak çok güzel.

I hope you've learnt something today.

Umarım bugün bir şeyler öğrenmişsindir.

I hope you've enjoyed it and I look forward to seeing you also on Sunday.

Umarım beğenmişsinizdir ve sizi Pazar günü de görmeyi dört gözle bekliyorum. Zevk

I must admit I have enjoyed it.

aldığımı itiraf etmeliyim.

It's been it's been a lot of fun, actually, to be honest with you.

Aslında sana karşı dürüst olmak gerekirse çok eğlenceliydi.

Let's do it all again on Sunday.

Pazar günü hepsini tekrar yapalım.

And of course, until the next time we meet here.

Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar.

Oh, you know what's coming next.

Sırada ne olduğunu biliyorsun. Bay Steve ve benden

Enjoy the rest of your Wednesday and the rest of the week and

çarşamba gününüzün ve haftanın geri kalanının ve o

until then, from Mr.

zamana kadar keyfini çıkarın

Steve and myself.

.

You know what's coming next.

Sırada ne olduğunu biliyorsun.

Yes, you do...

Evet, öyle...

ta ta for now

ta ta şimdilik

I need to sleep

uyumam gerek