📣 DON'T PANIC ! / English Addict LIVE chat & Learning / Sun 6th FEBRUARY 2022 - with Mr Duncan

Hello.

Merhaba.

English addicts welcome English addicts.

İngiliz bağımlıları İngiliz bağımlılarını hoş karşılar.

It's so nice to see you back where you belong.

Seni ait olduğun yerde görmek çok güzel.

Here we go again. Yes.

Yine başlıyoruz. Evet.

And if you haven't already noticed, it is very windy here today.

Ve henüz fark etmediyseniz, bugün burası çok rüzgarlı.

We are having gales,

very strong, blustery, wind blowing

past my studio window, as you can see right now.

Şu anda görebileceğiniz gibi, stüdyo penceremin önünden esen çok güçlü, sert bir rüzgar var.

Here we go then. Yes, we are back together once more.

İşte başlıyoruz o zaman. Evet, bir kez daha birlikteyiz. İngiliz dilinin doğum yeri olan İngiltere'den canlı olarak size gelen

It is English addict for a Sunday afternoon UK time

bir Pazar öğleden sonra Birleşik Krallık zamanı için İngilizce bağımlısıdır

coming to you live from the birthplace of the English language,

which of course, is England.

.

Do you believe it is?

olduğuna inanıyor musun?

Oh, hi, everybody.

Herkese merhaba.

This is Mr.

Ben

Duncan in England. How are you today?

İngiltere'den Bay Duncan. Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay? I hope so.

? Umarım. Mutlu

Are you happy?

musun?

Are there any happy people left on the planet?

Gezegende hiç mutlu insan kaldı mı?

I don't know.

Bilmiyorum.

It would appear that a lot of people at the moment are feeling frustrated,

Görünüşe göre şu anda pek çok insan hüsrana uğramış,

angry.

kızgın hissediyor.

Maybe a little let down or disappointed.

Belki biraz hayal kırıklığına uğradım ya da hayal kırıklığına uğradım. Hayal

Let down. I like that phrase.

ırıklığına uğratmak. Bu cümle hoşuma gitti.

If a person feels let down,

Bir kişi hayal kırıklığına uğradığını hissediyorsa,

it means their expectations were not met.

beklentilerinin karşılanmadığı anlamına gelir.

They were expecting something nice.

Güzel bir şey bekliyorlardı.

But in reality, they got nothing.

Ama gerçekte hiçbir şeyleri yok.

Or maybe they did not get the thing they wanted.

Ya da belki de istediklerini alamadılar.

So they feel let down.

Böylece kendilerini hayal kırıklığına uğramış hissederler.

You feel disappointed by the thing or the person.

Bir şey ya da kişi sizi hayal kırıklığına uğratır. Bu

So there is a lot of negative feeling around at the moment in the world,

nedenle, şu anda Birleşik

including here in the UK.

Krallık da dahil olmak üzere dünyada pek çok olumsuz duygu var.

A lot of people getting angry about all sorts of things.

Pek çok insan her türlü şeye kızıyor.

But guess what?

Ama tahmin et ne oldu?

We don't do that here.

Bunu burada yapmıyoruz.

We don't do anger.

Öfke yapmıyoruz. Her zaman olumlu olmaya çalıştığımız için

We don't become disappointed or let down by anything

hayal kırıklığına uğramayız veya hiçbir şey bizi hayal kırıklığına uğratmaz

because we always try to be positive.

.

My name is Duncan. I talk about English.

Benim adım Duncan. İngilizce hakkında konuşuyorum.

I love English very much.

İngilizceyi çok seviyorum. Ben de

You might say that I am one of those.

onlardan biriyim diyebilirsiniz.

I am an English

Ben bir İngiliz

addict and I have a feeling that you might also be one of those as well.

bağımlısıyım ve senin de onlardan biri olabileceğine dair bir his var içimde.

Thank you for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için teşekkür ederim.

It is a very strange day as far as the weather is concerned.

Hava durumu söz konusu olduğunda çok garip bir gün.

Outside windy, we've had a lot of rain.

Dışarıda rüzgar var, çok yağmur yağdı.

In fact, if you look behind me right now,

Hatta şu anda arkama bakarsanız,

you can see that in the distance behind me, it is raining.

arkamda yağmur yağdığını görebilirsiniz.

So that view behind me is a very good representation

Arkamdaki bu görüntü,

of what today's weather is like here in England.

bugün İngiltere'de havanın nasıl olduğunu çok iyi bir şekilde temsil ediyor.

Of course, a lot of people around the world having all sorts of crazy weather.

Tabii ki, dünya çapında birçok insan her türlü çılgın havaya sahip.

We've had snow not here, but in the desert.

Burada değil, çölde kar gördük.

Some Middle Eastern countries have actually had snow

Bazı Orta Doğu ülkeleri çölde fiilen kar yağdı

in the desert.

.

How is that even possible?

Bu nasıl mümkün olabilir?

I don't know, really.

Bilmiyorum, gerçekten.

Very nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek çok güzel.

Yes, we have a busy one besides myself.

Evet, benim dışımda bir meşguliyetimiz var. Bay Steve'i ve hikayelerini dinlemeyi

There is also Mr Steve as well for those who like

sevenler için bir de Bay Steve var

listening to Mr Steve and his

stories.

.

You are in for a treat

Bir ziyafet içindesiniz

because Mr Steve has some more of his

çünkü Bay Steve'in kendine

very unique wit and wisdom.

özgü zekası ve bilgeliğinden biraz daha fazlası var.

A person's wit and wisdom.

Bir kişinin zekası ve bilgeliği.

Their thoughts, their ideas on life.

Düşünceleri, hayata dair fikirleri.

The way they feel about certain things,

Belirli şeyler hakkında hissettikleri,

a person's wit and wisdom.

bir kişinin zekası ve bilgeliği. Bundan

We will have some of that for Mr Steve, and around

birazını Bay Steve için alacağız ve

about 20 minutes from now, does that sound like a good idea?

bundan yaklaşık 20 dakika sonra, bu iyi bir fikir gibi geliyor mu?

I hope it does.

Umarım öyledir.

Here we are.

Buradayız.

Oh, I've just noticed

Ah,

it's very busy on the live chat already.

canlı sohbetin şimdiden çok meşgul olduğunu fark ettim.

Very nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek çok güzel.

Yes, we have made it to the end of another week

Evet, bir haftanın daha sonuna geldik

and also almost the end of another weekend as well.

ve bir haftasonunun da sonuna geldik. Bu

All, by the way,

arada,

it is a special anniversary here today.

bugün burada özel bir yıldönümü.

Do you know what the anniversary is?

Yıldönümü nedir biliyor musunuz?

It's not my anniversary, but it is someone's anniversary.

Benim yıldönümüm değil ama birinin yıldönümü.

A very special lady

Çok özel bir bayan

is celebrating her big anniversary today.

bugün büyük yıldönümünü kutluyor.

Do you know who it is?

Kim olduğunu biliyor musun?

Yes, we have made it all the way to Sunday.

Evet, Pazar gününe kadar geldik. Bip bip

Beep beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep

, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip bip derinden

beep deeply, deeply, deeply, deeply, deeply, deeply

, derinden, derinden, derinden, derinden, derinden doo doo doo doo doo

doo doo doo doo doo doo.

doo.

Yes, it's Sunday, the end of the week.

Evet, bugün Pazar, haftanın sonu.

I hope you've had a nice, relaxing weekend.

Umarım güzel, dinlendirici bir hafta sonu geçirmişsinizdir.

I know that some people have to work.

Bazı insanların çalışması gerektiğini biliyorum.

It is true.

Bu doğru.

I remember many years ago,

Hatırlıyorum, yıllar önce,

many years ago,

yıllar önce, hafta

I used to work at the weekend and I hated it.

sonları çalışırdım ve bundan nefret ederdim.

So I would work quite often during the week

Bu yüzden hafta içi oldukça sık çalışırdım

and I would have a day off in the week.

ve hafta içi bir gün izin alırdım. Eskiden tam zamanlı çalıştığım zamanlarda,

Quite often I would have Wednesday off in the week

çoğu zaman hafta içi çarşamba günü izin alırdım

when I used to work full time.

.

Many years ago and then I would work at the weekend,

Yıllar önce ve sonra hafta sonları çalışırdım

and I don't think I ever liked it.

ve bundan hiç hoşlandığımı sanmıyorum.

Even though I did it for quite a long time,

Oldukça uzun bir süre yapmama rağmen

I really did not enjoy working at the weekend.

hafta sonu çalışmaktan gerçekten keyif alamadım.

So what about you?

Peki ya sen?

Do you ever have to work at the weekend?

Hiç hafta sonu çalışmak zorunda mısın?

Do you ever have to go to work

Hiç işe gitmeniz

and spend the weekend at work?

ve hafta sonunu işte geçirmeniz gerekiyor mu?

So I think for many people, this is a normal situation,

Bu yüzden bence birçok insan için bu normal bir durum,

especially if you work in certain professions.

özellikle de belirli mesleklerde çalışıyorsanız.

I suppose the most obvious one is retail.

Sanırım en bariz olanı perakende.

If you work in a shop, if you work in a department store,

Bir dükkanda çalışıyorsanız, bir mağazada çalışıyorsanız

or maybe you have to do something like drive a bus.

veya belki de otobüs şoförlüğü gibi bir şey yapmanız gerekiyor.

People still need buses at the weekend.

İnsanlar hafta sonu hala otobüse ihtiyaç duyuyor.

Some people might say that people around the country

Bazı insanlar, ülkenin dört bir yanındaki insanların

need buses more at the weekend

hafta sonları otobüse daha çok ihtiyaç duyduklarını

because they want to go around and go shopping and do all sorts of things.

çünkü dolaşmak , alışverişe gitmek ve her türlü şeyi yapmak istediklerini söyleyebilirler.

So what about you?

Peki ya sen?

Do you ever have to work at the weekend and what do you think of it?

Hiç hafta sonu çalışmak zorunda kaldınız mı ve bu konuda ne düşünüyorsunuz?

So I used to work on Saturdays and then for a while,

Bu yüzden cumartesi günleri çalışırdım ve sonra bir süre,

normally during Christmas time

normalde Noel zamanında

or before Christmas arrived,

veya Noel gelmeden önce,

I would have to work on Sunday as well.

Pazar günleri de çalışmam gerekirdi.

So quite often I would have to work for the whole weekend.

Bu yüzden çoğu zaman tüm hafta sonu boyunca çalışmak zorunda kalırdım.

So it is a thing that I suppose

Bu yüzden, sanırım giderek

more and more people are having to do because you will find,

daha fazla insanın yapmak zorunda kaldığı bir şey çünkü siz de göreceksiniz,

especially now as everything returns back to normal.

özellikle şimdi her şey normale dönerken.

Slowly, you will find that people will probably

Yavaş yavaş, insanların muhtemelen normalden çok daha

be working much longer hours

uzun saatler çalışacaklarını

and may be on more days than they normally would.

ve daha fazla gün çalışabileceklerini göreceksiniz.

Maybe there is a certain amount of catching up that needs to be done in your job,

Belki işinizde yapılması gereken bir miktar telafi vardır ,

so maybe you will have to work more than you did

bu nedenle belki de pandemi başlamadan önce olduğundan daha fazla çalışmak zorunda kalacaksınız

before the pandemic started.

.

So we will see what happens to a lot of people

Böylece doğru tahminlerde bulunan birçok insanın başına neler geldiğini göreceğiz

making correct guesses.

.

Yes, it is a special day today

Evet,

as the Queen of England, Queen Elizabeth number two,

İngiltere Kraliçesi iki numaralı Kraliçe Elizabeth'in

celebrates 70 years on the throne.

tahttaki 70. yılını kutlaması nedeniyle bugün özel bir gün.

No, no, not that type of throne, the other type,

Hayır, hayır, o tür bir taht değil, diğer tür,

because here in British English, if a person is sitting on the throne,

çünkü burada İngiliz İngilizcesinde, eğer bir kişi tahtta oturuyorsa,

it can also mean that they are sitting on the toilet,

bu onun tuvalette oturduğu anlamına da gelebilir

you see.

.

So they could be sitting on the toilet or they could be sitting

Yani tuvalette oturuyor olabilirler veya

on the actual throne of a certain country.

belli bir ülkenin gerçek tahtında oturuyor olabilirler.

So the Queen of England today is celebrating

Yani İngiltere Kraliçesi bugün

7070 years. Wow.

7070. yılını kutluyor. Vay.

And it's nice to be here as well, celebrating as well.

Ayrıca burada olmak, kutlamak da güzel.

I suppose it's nice to be here.

Sanırım burada olmak güzel.

I did see the Queen yesterday on television.

Dün televizyonda Kraliçe'yi gördüm.

She was cutting a big cake.

Büyük bir pasta kesiyordu.

We will have a look at that later on.

Buna daha sonra bir göz atacağız.

I wonder.

Merak ediyorum.

Over the past few months, I think the Queen of England

Son birkaç ayda, İngiltere Kraliçesi'nin

has been cutting a lot of cakes.

çok pasta kestiğini düşünüyorum.

In fact, whenever I

Aslında,

see the Queen of England, she always has something in a hand

İngiltere Kraliçesini ne zaman görsem, elinde her zaman

to cut a cake with.

pasta kesecek bir şey bulunur.

Here we go, then, yes, we have the live chat, hello, live chat.

İşte başlıyoruz, o zaman, evet, canlı sohbetimiz var, merhaba, canlı sohbet.

Nice to see you here as well. Who?

Seni burada görmek de güzel. DSÖ?

I wonder who was first today on the live chat?

Acaba bugün canlı sohbette ilk kim oldu?

I'm just looking.

Ben sadece bakıyorum.

Oh, very interesting.

Çok ilginç.

We have a very interesting situation here.

Burada çok ilginç bir durumumuz var.

Mm hmm.

Hmm.

Congratulations to Beatrice.

Beatrice'i tebrik ederim.

Guess what?

Ne oldu?

You are first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette birincisiniz.

Congratulations.

Tebrikler.

Well done to be true.

Doğru olmak için aferin.

You are first on today in this live chat.

Bugün bu canlı sohbette ilk sizsiniz.

Congratulations. We also have.

Tebrikler. Ayrıca buna sahibiz.

Oh hello, jemmy from Hong Kong.

Merhaba, Hong Kong'dan Jemmy.

Hello to jemmy.

jemmy'ye merhaba.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

We also have Vitesse.

Vitesse'miz de var.

I mean, this is Hungary, and I ever saw some of the tests, but you were not first today.

Demek istediğim, burası Macaristan ve bazı testleri gördüm ama bugün birinci değildin.

We also have Luis Mendez

Ayrıca

is here today and David

bugün burada olan Luis Mendez ve David

Lough.

Hello, Devi Lal Ghidorah,

Lough da var.

Merhaba Devi Lal Ghidorah,

I love your name, by the way, even though I can't pronounce it.

bu arada ismini telaffuz edemesem de ismini seviyorum.

Hello. Also to Nellie.

Merhaba. Ayrıca Nellie'ye.

Hello, Nellie.

Merhaba, Nellie.

I don't recognise your name.

Adını tanımıyorum.

Have you changed your name or is it your first time here?

Adını mı değiştirdin yoksa buraya ilk gelişin mi?

If it is your first time, don't forget to say Mr.

İlk seferinizse Bay

Duncan, it is my first time.

Duncan, benim ilk seferim demeyi unutmayın.

We also have Maria Antonia Martins.

Bir de Maria Antonia Martins'imiz var.

Hello to you as well. Welcome to the live chat.

Sana da merhaba. Canlı sohbete hoş geldiniz.

Zika is here as well.

Zika da burada.

Nice to see you, Rosa.

Seni gördüğüme sevindim Rosa.

We also have Sandra Gonzalez with a beautiful, bright rainbow saying hello.

Ayrıca güzel, parlak bir gökkuşağıyla merhaba diyen Sandra Gonzalez var.

Also a marijuana

Ayrıca bir marihuana

marijuana.

marihuana.

Hello, Mara, while nice to see you back as well.

Merhaba Mara, seni tekrar görmek güzel olsa da.

Julio, or should I say Julia or Julia?

Julio mu yoksa Julia mı yoksa Julia mı demeliyim?

I'm not sure.

Emin değilim.

Julio called you.

Julio seni aradı.

Check on or check on.

Kontrol et veya kontrol et.

Good morning, Mr.

Günaydın, Bay

Duncan and greetings from Costa Rica and I like your flag

Duncan ve Kosta Rika'dan selamlar ve

as well, fluttering away.

dalgalanan bayrağınızı da beğendim.

We might have flanks of the world at 3:00 today

Bugün saat 3:00'te dünyanın kanatlarına sahip olabiliriz,

because it would appear that a lot of people actually enjoy

çünkü pek çok insanın

watching those flags of the world.

dünyanın bu bayraklarını izlemekten gerçekten keyif aldığı anlaşılıyor.

Apparently, you love looking out for your flag.

Görünüşe göre bayrağını kollamayı seviyorsun.

So maybe we will do that today at around about 3:00.

O yüzden belki bunu bugün saat 3:00 civarında yaparız.

Olga is here.

Olga burada.

Valentin is here.

Valentin burada.

We also have Nassau.

Nassau'muz da var.

Hello, Nassau.

Merhaba Nassau.

Wow. So many people joining in.

Vay. Pek çok insan katılıyor.

Yes, as I mentioned, it is the queen of England's special anniversary.

Evet, bahsettiğim gibi, İngiltere kraliçesinin özel yıldönümü.

It was 70 years ago. 70

70 yıl önceydi. 70

the death of her father, George.

babası George'un ölümü.

The fifth meant that she had to take over.

Beşincisi, devralması gerektiği anlamına geliyordu.

She had to become the queen of England,

İngiltere kraliçesi olmak zorundaydı

and that's what she's been doing for the past 70 years.

ve son 70 yıldır yaptığı da buydu.

That's a very long time.

Bu çok uzun bir zaman.

I can't imagine doing that.

Bunu yapmayı hayal edemiyorum. Tek

I can't imagine doing one thing, the same thing for 70 years.

bir şeyi, aynı şeyi 70 yıldır yapmayı hayal edemiyorum.

Can you imagine that?

Bunu hayal edebiliyor musun? Bu

So I believe they are describing this as her

yüzden bunu onun platin yıldönümü olarak tanımladıklarına inanıyorum

platinum jubilee.

.

So the jubilee means celebration.

Yani jübile kutlama demektir.

So it is a commemoration of a certain thing happening

Yani belirli bir süre önce olan belirli bir şeyin anılmasıdır

a certain amount of time ago.

.

Today it is the Queen's Platinum

Bugün Kraliçe'nin

Jubilee of being

the Queen of England.

İngiltere Kraliçesi olmasının Platin Yıldönümü.

Hello also to Paolo Kevo Lani.

Paolo Kevo Lani'ye de merhaba.

Hello to you as well. Thanks for joining us.

Sana da merhaba. Bize katıldığınız için teşekkürler.

Dom is here one of our faithful,

Dom, bugün izleyen sadık,

very faithful viewers watching

çok sadık izleyicilerimizden biri

today.

.

Thank you very much for joining me.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Mustapha is here as well.

Mustafa da burada.

My goodness, so many people joining in, by the way, it is raining again.

Aman Allah'ım bu arada o kadar çok insan katılıyor ki yine yağmur yağıyor.

You may notice behind me the rain once

Arkamda bir kez daha yağmur yağdığını fark edebilirsiniz

more is coming down.

.

Oh my goodness.

Aman tanrım.

Look at that.

That is the view right now.

Şuna bak.

Şu anki manzara bu.

Outside, you can see we are not having a very nice day today.

Dışarıda, bugün pek güzel bir gün geçirmediğimizi görebilirsiniz.

It is blustery, strong winds.

Sert, kuvvetli rüzgarlardır.

It's raining as well.

Yağmur da yağıyor.

It's a pretty

dramatic day as far as the weather

Hava söz konusu olduğunda oldukça dramatik bir gün olduğunu

is concerned, I must say.

söylemeliyim.

So what about you?

Peki ya sen?

Have you ever had to work at the weekend?

Hiç hafta sonu çalışmak zorunda kaldınız mı?

So I never liked it.

O yüzden hiç beğenmedim. Geçmişte bir Cumartesi günü ne zaman çalışsam dört gözle

one of the things I used to always look forward to whenever

beklediğim şeylerden biri,

I used to work on a Saturday

way back in the past was when Mr.

Bay

Steve would come and meet me for lunch.

Steve'in gelip benimle öğle yemeği için buluşmasıydı.

We would normally have lunch together somewhere.

Normalde bir yerde birlikte öğle yemeği yerdik.

So I always would would look forward to that moment

Bu yüzden her zaman

where I could have my lunch on a Saturday lunchtime because Steve would always come into town

Cumartesi öğle yemeğimi yiyebileceğim o anı dört gözle beklerdim çünkü Steve her zaman şehre gelirdi

and then we'd meet up and go in, have something to eat.

ve sonra buluşup içeri girer, bir şeyler yerdik.

So that always made my day much brighter,

Böylece

knowing that at some point I would be able to see Steve

bir noktada Steve'i görebileceğimi

and we would be able to have a nice meal together.

ve birlikte güzel bir yemek yiyebileceğimizi bilmek, günümü her zaman çok daha parlak hale getirdi.

Hello, Marcia.

Merhaba Marcia.

Hello.

Also to Eau Sue.

Merhaba.

Ayrıca Eau Sue'ya.

Can't Sue, can't sue.

Dava açamam, dava açamam.

Cat is having some technical problems.

Cat'in bazı teknik sorunları var.

I think Sue Cats might be having some problems with the internet.

Bence Sue Cats internette bazı sorunlar yaşıyor olabilir .

I think so.

Bence de.

I am having difficulty and my husband is not here

Zorluk çekiyorum ve kocam burada değil

and he knows how to make it work.

ve nasıl çalıştırılacağını biliyor.

Hello, Rosa Rosa is here, but not for long.

Merhaba, Rosa Rosa burada ama uzun sürmeyecek.

Rosa is only staying for a few moments, but it's nice to see you here anyway,

Rosa sadece birkaç dakikalığına kalıyor ama yine de seni burada görmek güzel,

even if it's just for a few moments.

birkaç dakikalığına da olsa.

Apparently, Mr.

Görünüşe göre Bay

Duncan, my name is Julio or Helio, as in

Duncan, benim adım Julio ya da Helio,

Helio Anglaise. Yes,

Helio Anglaise'deki gibi. Evet,

a famous singer from Spain in the 1980s.

1980'lerde İspanya'dan ünlü bir şarkıcı.

I know Hugh Leo, Julio Iglesias

Hugh Leo, Julio Iglesias

and Abigail

ve Abigail'in

is their beginning.

başlangıçları olduğunu biliyorum.

That is all I know.

Bütün bildiğim bu.

Of that particular song,

O şarkının,

I don't know any more words from that song,

o şarkının başka sözlerini bilmiyorum,

didn't he used to be a footballer?

o bir zamanlar futbolcu değil miydi?

Is that true?

Bu doğru mu?

Helio and Glazer? Yes.

Helio ve Glazer? Evet.

Who was a big star during the 1980s?

1980'lerde kim büyük bir yıldızdı?

Also here in the UK?

Ayrıca burada, İngiltere'de mi? Begin the Begin adlı şarkıyla

So you did have a very big hit in the charts

listelerde çok büyük bir hit oldunuz

with a song called Begin the Begin.

.

So yes, I know all about him.

Yani evet, onun hakkında her şeyi biliyorum.

Hello, also to Michael.

Michael'a da merhaba.

Hello, Michael.

Merhaba Michael.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Hello, Claudio.

Merhaba, Claudio.

Claudia, you will be pleased to hear

Claudia,

that I have decided not

to have my teeth replaced.

dişlerimi değiştirtmemeye karar verdiğimi duyunca sevineceksin.

If you were watching last Wednesday,

Geçen Çarşamba izliyorsanız,

I was telling you all about a strange offer that I had

size Türkiye'deki

from a cosmetic company, a cosmetic surgery company

bir kozmetik şirketinden, bir estetik cerrahi şirketinden aldığım ve

in Turkey

who offered to fly me to their country, to Turkey,

beni ülkelerine, Türkiye'ye götürmeyi teklif eden garip bir tekliften bahsediyordum

and they were going to replace my teeth.

ve dişlerimi değiştireceklerdi. .

For free.

ücretsiz.

But I have decided not to do that.

Ama bunu yapmamaya karar verdim.

I have decided

that I'm not going to do that at all.

Bunu hiç yapmayacağıma karar verdim.

00, that was satisfying.

00, bu tatmin ediciydi.

Helio Iglesias was more famous for.

Helio Iglesias daha çok ünlüydü.

I can't say that, Tomek.

Bunu söyleyemem Tomek.

I can't say that I will read your message,

Mesajınızı okuyacağımı söyleyemem

but I won't read it out loud.

ama yüksek sesle okumayacağım.

But yes, I think Helio Iglesias

Ama evet, bence Helio Iglesias

was a bit of a sex symbol.

biraz seks sembolüydü.

Lots of women and maybe some men

Pek çok kadın ve belki de bazı erkekler,

were quite attracted to Hugh Layer and blazer.

Hugh Layer ve ceketten oldukça etkilenmişti.

Yes, I think so.

Evet bencede.

Hello.

Merhaba.

Also two.

Ayrıca iki.

Oh, apparently,

Oh, görünüşe göre,

Helio works in tourism and we have a lot of visitors from the UK

Helio turizmde çalışıyor ve Birleşik Krallık'tan çok sayıda ziyaretçimiz var

and they come here to go on a quest airport.

ve onlar buraya bir havaalanı arayışı için geliyorlar.

Oh, through a company called Tui.

Oh, Tui adlı bir şirket aracılığıyla.

Now I believe Tui

Şimdi Tui

Travel Company.

Travel Company'ye inanıyorum.

Is that right, Tui?

Bu doğru mu Tui?

I think they used to be called Thomson.

Sanırım onlara Thomson deniyordu.

Am I right there?

Orada mıyım?

I think Tui used to be Thomson

Sanırım Tui, Thomson

Thomson Airlines, and they would often fly people to holiday destinations.

Thomson Havayollarıydı ve genellikle insanları tatil yerlerine uçururlardı.

I think so.

Bence de.

I might be wrong there, but I'm pretty sure they are.

Orada yanılıyor olabilirim, ama olduklarından oldukça eminim.

Hello also to more see.

Daha fazlasını görmek için ayrıca merhaba.

Yeah.

Hello, Marzia, who apparently likes a red wine.

Evet.

Merhaba, görünüşe göre kırmızı şarabı seven Marzia.

But white is good when it is a hot day.

Ama sıcak bir gün olduğunda beyaz iyidir.

I know nothing about wine.

Şarap hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

I know some people are crazy about drinking wine,

Bazı insanların şarap içmeye bayıldığını biliyorum

and they know all the different types of wine I can tell you now.

ve size şimdi anlatabileceğim tüm farklı şarap türlerini biliyorlar .

I know absolutely nothing about wine.

Şarap hakkında kesinlikle hiçbir şey bilmiyorum.

Do you do you know anything about why?

Nedeni hakkında bir şey biliyor musun?

I have some friends

Bazı arkadaşlarım var

and they are.

ve onlar.

Let's just say they are all very wealthy

Diyelim ki hepsi çok zengin

and they have a wine cellar.

ve şarap mahzenleri var.

I think they might be the only people I know who have a wine cellar, but they do,

Sanırım şarap mahzeni olan tanıdığım tek insanlar onlar olabilir ama var

and they collect wine.

ve şarap topluyorlar.

It's their hobby.

Bu onların hobisi.

It's a very strange hobby, but quite often they will order very special wine

Bu çok tuhaf bir hobi ama çoğu zaman çok özel şaraplar sipariş edecekler

and they will pay hundreds of pounds for this wine.

ve bu şaraba yüzlerce pound ödeyecekler.

And then they just keep it.

Ve sonra onu saklarlar.

They don't drink it, they just keep it in their wine cellar

İçmiyorlar, sadece şarap mahzenlerinde saklıyorlar

because they say that the value of the wine will then go up over the years.

çünkü o zaman şarabın değerinin yıllar geçtikçe artacağını söylüyorlar.

So I suppose for some people,

Sanırım bazı insanlar için

you might say that wine and wine collecting

şarap ve şarap toplamanın

is is a thing that you invest your money into.

paranızı yatırabileceğiniz bir şey olduğunu söyleyebilirsiniz.

So there are a lot of people who invest their money into wine,

Yani parasını şaraba yatıran pek çok insan var

and there are those who just enjoy drinking it.

ve onu içmekten zevk alan insanlar var.

They do.

Onlar yapar.

Za'atari Reno says

Za'atari Reno,

Hugh Leo Iglesias was a was a football player and he was a goalie.

Hugh Leo Iglesias'ın bir futbolcu ve kaleci olduğunu söylüyor.

He used to be in goal.

Eskiden gol pozisyonundaydı.

He was a goalkeeper

for Real Madrid,

Real Madrid'in kalecisiydi

but sadly he got injured playing

ama ne yazık ki oynarken sakatlandı

and he became a singer instead.

ve onun yerine şarkıcı oldu.

I wonder if any singers, any

Acaba hiç şarkıcı,

any famous singers have ever become footballers.

herhangi bir ünlü şarkıcı futbolcu oldu mu?

So the reverse.

Yani tersi.

So maybe someone who used to sing in a pop group later

Yani belki bir pop grubunda şarkı söyleyen biri daha sonra

they go on and become a footballer?

futbolcu olur?

Hello, Mr. Duncan.

Merhaba, Bay Duncan.

Hello, salvar. Hello, salwar.

Merhaba salvar. Merhaba salwar.

Nice to see you here today. Very nice.

Bugün seni burada görmek güzel. Çok güzel.

Thank you very much for joining me today, Bruno.

Bugün bana katıldığın için çok teşekkür ederim, Bruno.

Bruno, five, says yes. two.

Bruno, beş, evet diyor. iki. 2017 yılına kadar

He was named as Thomson

Thomson Holidays olarak adlandırılıyordu.

Holidays until 2017.

I don't know about you, but I really hate it

Sizi bilmem ama

when companies and products change their names.

şirketlerin ve ürünlerin isim değiştirmesinden gerçekten nefret ediyorum.

It's very confusing.

Bu çok kafa karıştırıcı.

I remember many years ago when the snicker snicker bars.

Yıllar önce kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs kıs güldüğünü hatırlıyorum.

Do you know what I mean?

Ne demek istediğimi biliyor musun?

The little chocolate bars with peanuts inside.

İçinde fıstık olan küçük çikolatalar.

And now they are called Snickers.

Ve şimdi onlara Snickers deniyor.

But years ago, I remember that they were called marathons.

Ama yıllar önce, onlara maraton denildiğini hatırlıyorum.

So here in the UK, the Snickers bar

Yani Birleşik Krallık'ta Snickers barına

was actually called a marathon bar.

aslında maraton barı deniyordu.

And then they changed the names,

Sonra isimleri değiştirdiler

and it's all very confusing.

ve her şey çok kafa karıştırıcı.

I think so.

Bence de.

Hello also to Sandra Gonzalez.

Sandra Gonzalez'e de merhaba.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

We are going to take a break in a moment.

Birazdan mola vereceğiz.

We have Mr. Steve coming up.

Bay Steve geliyor.

We are talking about panic.

Panik hakkında konuşuyoruz.

That is today's subject or one of them, anyway.

Bugünün konusu bu ya da onlardan biri zaten.

Well, we're also talking about pride as well having pride

Aynı zamanda gururdan,

in something, something you are proud of.

bir şeyle gurur duymaktan, gurur duyduğun bir şeyden bahsediyoruz.

And of course, today we have our special quiz.

Ve tabii ki, bugün özel sınavımız var.

Name that fish.

O balığa isim ver.

I think it's going to be the best thing

Sanırım canlı yayınımda yaptığım en iyi şey olacak

I've ever done on my live stream.

.

All of that coming up later on.

Bunların hepsi daha sonra ortaya çıkıyor.

And of course, we have Mr.

Ve tabii ki

Steve here as well.

burada Bay Steve de var.

Coming up in just a few moments.

Sadece birkaç dakika içinde geliyor.

But first of all, we'll take a break as Mr.

Ama her şeyden önce, Bay

Steve makes himself comfortable here in the studio.

Steve burada stüdyoda rahatına kavuşurken bir ara vereceğiz.

This is an excerpt from one of my full English lessons.

Bu, tam İngilizce derslerimden birinden bir alıntı.

And then after this?

Ve bundan sonra?

Yes, he is here

Evet, o burada

the ultimate mummy's boy.

nihai mumyanın oğlu.

Mr. Steve is on his way.

Bay Steve yolda.

Surprise.

Sürpriz.

It's me, where are you expecting me?

Benim, beni nerede bekliyorsun?

Or did you think someone else would pop up on your screen?

Yoksa ekranınızda başka birinin açılacağını mı düşündünüz? Fraser'ın babası Rod Stewart'ın doğum yeri Benjamin Britten'den size gelen

Welcome to another full English lesson coming to you from the birthplace of

başka bir tam İngilizce dersine hoş geldiniz

Rod Stewart, Fraser's dad,

Benjamin Britten.

.

Rod Templeton

Templeton'ı

what you don't know who wrote

kimin yazdığını bilmediğiniz Rod Templeton

Templeton, was he only wrote some of the biggest songs in popular music history,

, popüler müzik tarihindeki en büyük şarkılardan bazılarını mı yazdı ,

the most successful of which was thriller by Michael Jackson.

en başarılısı Michael Jackson'ın gerilim filmiydi.

But I digress.

Ama konudan sapıyorum.

So if there was any more musical chit chat and songwriting shenanigans,

O yüzden daha fazla müzikal sohbet ve şarkı sözü saçmalığı varsa,

let's get on with today's full English lesson

bugünün tam İngilizce dersine

right now.

hemen şimdi başlayalım.

The English language can be very confusing,

İngilizce dili,

especially when it comes to grammar and punctuation.

özellikle gramer ve noktalama işaretleri söz konusu olduğunda çok kafa karıştırıcı olabilir.

Here's a good example of that confusion.

İşte bu kafa karışıklığına güzel bir örnek.

For what reason do you use an apostrophe in the word?

Neden kelimede kesme işareti kullanıyorsunuz?

It's this particular confusion occurs with native

Anadili İngilizce

speakers, as well as those learning it as a second language.

olanların yanı sıra ikinci dil olarak öğrenenlerde bu özel kafa karışıklığı yaşanıyor.

The two types of uses are contractual

İki tür kullanım, sözleşmeye dayalı

and possessive as a contraction.

ve bir kısaltma olarak iyeliktir.

There is an apostrophe added to the sentence, which shows that the sentence in question

Cümleye eklenmiş bir kesme işareti var, bu da söz konusu cümlenin

has been shortened instead of it

kısaltılmış olduğunu gösterir

is, you put it.

, siz koyun. Kesme işareti koymadan

It's so nice of you to invite me over without the apostrophe.

beni davet etmen çok hoş .

The word becomes possessive to clearly show that the thing in question belongs to the subject

Kelime, söz konusu şeyin tartışılan konuya ait olduğunu açıkça göstermek için iyelik haline gelir

being discussed, as in an elephant in

, tıpkı vahşi doğada bir filin dalı hortumuyla

the wild will grab the branch with its trunk.

tutması gibi.

So there is a definite difference between these two uses.

Yani bu iki kullanım arasında kesin bir fark vardır. Daha önce de

As I already mentioned, it is common for those who use English

belirttiğim gibi, İngilizceyi

natively to make mistakes.

anadili olarak kullananların hata yapması yaygın bir durumdur.

So the next time you make a small error whilst speaking English,

Böylece bir dahaki sefere İngilizce konuşurken küçük bir hata yaptığınızda ,

you can reassure yourself by remembering this lovely phrase.

bu güzel sözü hatırlayarak kendinizi rahatlatabilirsiniz.

Whether you use English every day,

İster İngilizce'yi her gün kullanıyor olun,

or if you're only just starting to learn how to say

ister

mistakes are common and they happen either way.

hataların yaygın olduğunu ve her iki şekilde de meydana geldiğini söylemeyi yeni yeni öğrenmeye başlıyor olun.

Enjoy English.

İngilizcenin tadını çıkar.

It's time now to take a look at another buzz word,

Şimdi başka bir popüler kelimeye bakmanın zamanı geldi,

a buzz word is a word or sentence that is popular during a certain

vızıltı kelime, belirli bir süre boyunca popüler olan

period of time or is used often.

veya sık sık kullanılan bir kelime veya cümledir.

Today's buzz word is

Bugünün popüler kelimesi

negotiate.

müzakere.

The word negotiate is a verb that means to obtain

Müzakere kelimesi, bir şeyin gerçekleşmesini sağlamak için tartışarak bir şey elde etmek veya getirmek anlamına gelen bir fiildir

or bring something about by discussion to make something happen.

. Anlaşmazlığın olduğu

By formally discussing the important points

önemli noktaları resmi olarak tartışarak

where there is disagreement is to negotiate.

müzakere etmektir.

They had to negotiate a new pay deal for the employees.

Çalışanlar için yeni bir ödeme anlaşması yapmak zorunda kaldılar.

Some market traders are willing to negotiate the price with you.

Bazı piyasa tacirleri sizinle fiyat pazarlığı yapmaya isteklidir.

To share disagreements with a view

to making compromises and changes is to negotiate.

Uzlaşma ve değişiklik yapma amacıyla anlaşmazlıkları paylaşmak müzakere etmektir.

Sometimes it is necessary to discuss the disagreements that two or more groups have,

Bazen iki veya daha fazla grubun sahip olduğu anlaşmazlıkları tartışmak gerekir,

so they must be negotiated

bu nedenle bir engel veya zor bir rota müzakere etmek gibi bir

to find a way through or over something

şeyin üzerinden veya üzerinden bir yol bulmak için müzakere edilmelidir

such as an obstacle or a difficult route is to negotiate.

.

The cyclists had to negotiate

Bisikletçiler

some very sharp corners during the race.

yarış sırasında çok keskin virajlardan geçmek zorunda kaldılar.

To transfer a check or bill with its benefits

Menfaatleri olan bir çeki veya senedi

to another person is to negotiate.

başkasına devretmek, pazarlık yapmaktır.

To convert a check into cash or notes is to negotiate.

Bir çeki nakde veya senete çevirmek pazarlık yapmaktır.

The now negotiation is the actual discussion

Şimdi müzakeresi,

where people negotiate a plan or a deal.

insanların bir planı veya anlaşmayı müzakere ettiği asıl tartışmadır.

The negotiations went on right through the night,

Müzakereler gece boyunca devam etti,

the word negotiate originated in Latin and meant

müzakere kelimesi Latince kökenliydi ve

then in the course of business,

o zamanlar iş sürecinde,

synonyms of negotiate include talk, discuss,

müzakere kelimesinin eşanlamlıları konuşmak, tartışmak,

barter.

takas etmek anlamına geliyordu.

Confer

bargain,

Pazarlık yap,

Paul.

Paul.

Settle.

Yerleşmek.

You negotiate.

Pazarlık yaparsın.

There is nothing more pleasing than seeing someone

Birinin gülümsediğini görmekten daha hoş bir şey yoktur

smile, a smile can go a long way.

, bir gülümseme uzun bir yol kat edebilir.

I left smiling as it gives me a chance to show off

Bana güzel dişlerimi gösterme şansı verdiği için gülümseyerek ayrıldım

my lovely teeth.

.

Isn't it strange how we take our teeth for granted?

Dişlerimizi hafife almamız garip değil mi?

We only really appreciate them after they've gone.

Onları ancak gittikten sonra gerçekten takdir edebiliriz.

There are many idioms relating to teeth.

Dişlerle ilgili birçok deyim vardır.

For example, you can get your teeth into something to do.

Örneğin, dişlerinizi yapacak bir şeye sokabilirsiniz.

Something with enthusiasm and passion is to get your teeth into something.

Coşku ve tutku içeren bir şey, dişlerinizi bir şeye sokmaktır.

I can't wait to get my teeth into this new job.

Bu yeni işe dişlerimi sokmak için sabırsızlanıyorum.

If something is rare or uncommon,

Bir şey nadir veya nadir ise,

then we can say that it is like hen's teeth.

o zaman tavuk dişi gibi diyebiliriz.

The honesty of a politician is as common as hen's teeth.

Bir politikacının dürüstlüğü, tavuğun dişleri kadar yaygındır.

The meaning being that a hen has no teeth

Bunun anlamı, bir tavuğun

to be annoyed by

something to the point where you cannot take it anymore,

artık dayanamayacağınız bir noktaya kadar sinirlenecek dişleri olmamasıdır,

you can be sick to your back teeth.

arka dişleriniz hasta olabilir.

Your constant complaining is making me sick to my back teeth.

Sürekli şikayetin beni arka dişlerimi hasta ediyor.

To start out as a newcomer or to learn

Yeni gelen biri olarak başlamak veya

as you go along is to cut your teeth.

ilerledikçe öğrenmek, dişlerinizi kesmektir.

I spent five years in the Justice Department cutting my teeth as a lawyer.

Adalet Bakanlığı'nda bir avukat olarak beş yıl geçirdim.

Teeth can be described as gnashers, choppers,

Dişler gıcırdayan, parçalayıcı,

ivories, pearly whites, chompers.

fildişi, inci beyazı, parçalayıcı olarak tanımlanabilir.

If a person has big teeth,

Bir kişinin büyük dişleri varsa,

then we might describe them as looking like tombstones.

o zaman onları mezar taşlarına benzetebiliriz.

Look after your teeth.

Dişlerine iyi bak.

You'll miss them when they're gone.

Gittiklerinde onları özleyeceksin.

Hmm. Look after your teeth, you will miss them when they're gone.

Hmm. Dişlerinize iyi bakın, gittiklerinde onları özleyeceksiniz.

Thank you very much for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

We are alive right now.

Şu anda hayattayız.

And this is English addicts.

Ve bu İngiliz bağımlıları.

It really is with myself, Mr.

Gerçekten kendimle, Bay

Duncan, and now.

Duncan ve şimdi.

Yes, you know what's coming next?

Evet, sırada ne var biliyor musunuz?

Even if it is.

Öyle olsa bile.

Hello.

Merhaba.

Here he is.

İşte burada.

Hello, lovely friends across the planet, across the universe. Yes.

Merhaba, gezegendeki, evrendeki sevimli dostlar. Evet.

Have we had anybody watching us from Mars recently when the other planets or Solar System?

Son zamanlarda diğer gezegenler veya Güneş Sistemi varken bizi Mars'tan izleyen oldu mu?

Sadly, at the moment we are just we are just concerned with viewers on Earth.

Ne yazık ki şu anda sadece Dünya'daki izleyicilerle ilgileniyoruz.

However, you never know.

Ancak, asla bilemezsin.

You never know where these internet signals end up.

Bu internet sinyallerinin nereye varacağını asla bilemezsiniz.

They might be going off into space. Exactly.

Uzaya gidiyor olabilirler. Kesinlikle. Şu anda

There might be a little green alien watching us

bizi izleyen, İngilizcelerini geliştirmeye çalışan küçük yeşil bir uzaylı olabilir

right now, trying to improve their English.

.

Who knows, as a certain queen has got a celebration.

Kim bilir, belli bir kraliçenin bir kutlaması var.

Yes, it is all about the Queen's.

Evet, her şey Kraliçe'ninkiyle ilgili.

Today we have Queen's everywhere, including the Queen of England.

Bugün, İngiltere Kraliçesi de dahil olmak üzere her yerde Queen's var.

Who is what?

Kim ne?

Well, 70 years on the throne

Peki, tahtta 70 yıl

and when we say on the throne, we don't mean on the toilet.

ve tahtta derken tuvaleti kastetmiyoruz.

Yes, I mentioned that earlier.

Evet, bundan daha önce bahsetmiştim.

I did.

But it's very funny, isn't it?

Yaptım.

Ama çok komik, değil mi?

Because when we say that we are, if we say we are on the throne,

Çünkü varız dediğimizde, tahttayız dersek

it means we are actually probably having a poop.

aslında muhtemelen kaka yapıyoruz demektir.

Yes, it's a polite way of saying you're going to the toilet.

Evet, tuvalete gideceğini söylemenin kibar bir yolu.

Yes, because you're sitting down and having fun.

Evet, çünkü oturuyorsun ve eğleniyorsun.

But yes, I mean, that's quite some achievement and

Ama evet, demek istediğim, bu büyük bir başarı ve

it's worth celebrating.

kutlamaya değer.

And I think a lot of people have been mentioning it and something

Ve bence pek çok insan bundan ve

we learnt yesterday about Prince Charles's consort.

dün Prens Charles'ın eşi hakkında öğrendiğimiz bir şeyden bahsediyor.

Oh yes. Well, Prince Charles is.

Oh evet. Prens Charles öyle.

Prince Charles's wife.

Prens Charles'ın karısı.

Yes, she is.

Evet o.

She's going to have a title.

Bir unvanı olacak.

Yes. So when?

Evet. Öyleyse ne zaman?

Of course not yet.

Tabii ki henüz değil.

Not yet, because the Queen has to die first,

Henüz değil, çünkü önce Kraliçe'nin ölmesi gerekiyor,

so she doesn't get a virgin if she doesn't get the best part of this deal, unfortunately.

bu yüzden ne yazık ki bu anlaşmanın en iyi kısmını almazsa bakire olamaz.

So when the Queen dies, Prince Charles will become king.

Yani Kraliçe öldüğünde Prens Charles kral olacak.

We will have a king once again.

Bir kez daha bir kralımız olacak.

But the queen has said that Camilla,

Ama kraliçe Camilla'nın

who of course, who this is a long story, by the way. Wow.

bu arada uzun hikaye olduğunu söyledi. Vay.

Camilla was Prince Charles's

Camilla, Prens Charles'ın

childhood sweetheart, so they knew each other

çocukluk aşkıydı, bu yüzden birbirlerini

before Charles married Diana.

Charles Diana ile evlenmeden önce tanıyorlardı.

But of course

Ama tabii ki

we do.

yapıyoruz.

I need to mention how that ended.

Bunun nasıl sona erdiğinden bahsetmem gerekiyor.

It didn't end.

Bitmedi.

Yes, they probably would have got married, wouldn't they?

Evet, muhtemelen evlenirlerdi, değil mi?

But the Queen refused to let them marry because

Ama Kraliçe onların evlenmesine izin vermedi

because if I get my facts right, because Camilla had been married before. Yes.

çünkü gerçeklerimi doğru anladıysam, çünkü Camilla daha önce evlenmişti. Evet.

So she was a divorcee, and that isn't allowed in royal protocol.

Yani o boşanmış ve kraliyet protokolünde buna izin verilmiyor.

And there's many other cases going back

Ve

where that wasn't allowed and every time it's led to disaster.

buna izin verilmeyen ve her seferinde felakete yol açan başka birçok vaka var.

And it did this time as well because our king had to abdicate years ago

Ve bu sefer de öyle oldu çünkü kralımız yıllar önce

because he wasn't allowed to marry a divorced American lady. Yes.

boşanmış bir Amerikalı hanımla evlenmesine izin verilmediği için tahttan çekilmek zorunda kaldı. Evet.

And that led to disaster. And then we had another one.

Ve bu felakete yol açtı. Ve sonra bir tane daha yaşadık.

But anyway, let's not go into that.

Ama neyse buna girmeyelim.

What I was going to say is I haven't finished the story yet.

Söyleyeceğim şey, hikayeyi henüz bitirmediğim.

So, so Camilla is going to be known

Camilla

as the queen's consort, so she will be queen consort.

kraliçenin eşi olarak bilinecek yani kraliçe eşi olacak.

But it doesn't give her any power.

Ama bu ona herhangi bir güç vermiyor.

It doesn't mean anything.

Hiçbir şey ifade etmiyor.

It's quite a it's quite a meaningless title.

Oldukça anlamsız bir başlık.

But she will be known as the queen.

Ama kraliçe olarak bilinecek.

Consort.

Consort is just like companionship.

Eş.

Eş, tıpkı arkadaşlık gibidir.

So wherever

the king goes, the queen will be somewhere nearby.

Yani

kral nereye giderse gitsin, kraliçe yakınlarda bir yerde olacak. İnternette İngilizce öğretiminin bir tür kraliçesi olarak

You could say that I was your consort really

gerçekten senin eşin olduğumu söyleyebilirsin

as a sort of the queen of English teaching on the internet.

.

Yes, I am. You know, you owe me.

Evet benim. Biliyorsun, bana borçlusun. ben

I am your consort.

senin eşinim

I think I trupanion.

Sanırım ben trupanion.

I would prefer to be the king of English, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, İngiliz kralı olmayı tercih ederdim.

Now, a lot of people are saying, You know, God, save the queen.

Şimdi, birçok insan, Tanrım, kraliçeyi koru, diyor.

Or do you mean Queen's? Yes.

Yoksa Queen's'i mi kastediyorsun? Evet.

I mean, we say Queen's, do we have to explain what that was?

Yani, Queen's diyoruz, bunun ne olduğunu açıklamak zorunda mıyız?

So mean?

Çok çirkin?

I mean, I don't think we need to really sue cats on here.

Yani, burada gerçekten kedilere dava açmamız gerektiğini düşünmüyorum.

I haven't seen Sue for a long time. Yes.

Sue'yu uzun zamandır görmedim. Evet.

And she says, Hello to me, sir.

O da "Merhaba efendim" diyor.

Thank you very much indeed. Lovely.

Gerçekten çok teşekkür ederim. Sevimli.

Lovely to see you sue cat.

Kediye dava açtığını görmek güzel.

Anyway, maybe I can update you on the on the car issue later on.

Her neyse, belki daha sonra size araba konusunda güncel bilgiler verebilirim .

OK, we've got time.

Tamam, zamanımız var.

OK, can we actually get through all the things I planned?

Tamam, gerçekten planladığım her şeyi gerçekleştirebilir miyiz?

Because last week I planned lots of lovely things, and because of Steve

Çünkü geçen hafta pek çok güzel şey planladım ve Steve'in

literally talking about things for ages and ages, we actually ran out of time.

gerçekten de çağlar boyunca şeyler hakkında konuşması yüzünden aslında zamanımız tükendi. Kraliçenin pasta keserken çekilmiş

So would you like, do you want to see a picture of the queen cutting a cake?

bir resmini görmek ister miydiniz ?

Go on!

Devam et! İşte

Well, there it is.

orada.

We asked.

There is the queen. That was her yesterday.

Biz sorduk.

Kraliçe var. Dün oydu.

She was cutting that.

Bunu kesiyordu.

That is a really big cake, is it?

Bu gerçekten büyük bir pasta, değil mi?

I think she was struggling a bit.

Sanırım biraz zorlanıyordu.

She she she stuck the knife in.

Bıçağı sapladı.

I think she was pretending it was Andrew.

Sanırım Andrew'muş gibi davranıyordu.

Probably just stick the knife in, she seemed to be enjoying that part,

Muhtemelen bıçağı sapla, o kısımdan zevk alıyor gibiydi

and then she she had a big slice of cake, but look at the size of the cake.

ve sonra büyük bir dilim pasta yedi, ama pastanın büyüklüğüne bak.

Can you imagine just one slice of that cake, the calories?

O pastadan sadece bir dilimin kalorisini hayal edebiliyor musunuz ?

It's like a it's like a four course meal, that cake.

Dört çeşit yemek gibi, o pasta gibi.

We do love our queen, though, because of all the royals, she is the one.

Yine de kraliçemizi seviyoruz, çünkü tüm kraliyet mensupları odur.

And she re re-issued her loyalty to serving

Ve dün İngiliz halkına hizmet etme sadakatini yeniden ilan etti

the British people yesterday, and she isn't going to abdicate.

ve tahttan çekmeyecek.

She's going to carry on for as long as possible.

Olabildiğince uzun süre devam edecek.

And these are qualities in people

Ve bunlar,

which we don't see very often these days, somebody who pledged.

bugünlerde pek sık göremediğimiz nitelikler, kendini adamış biri.

I mean, she's obviously in a privileged position, but nevertheless

Yani belli ki ayrıcalıklı bir konumda ama yine de son 70 yılda

she didn't have to do what she's done for the last 70 years.

yaptıklarını yapmak zorunda değil . Buckingham

She could have just sat in Buckingham Palace and done nothing, but she didn't.

Sarayı'nda öylece oturup hiçbir şey yapmayabilirdi ama yapmadı.

She said, I'm going to pledge myself to, you know?

Kendimi taahhüt edeceğim dedi, biliyor musun?

And it was quite touching.

Ve oldukça dokunaklıydı.

I have a sense that somebody still is does that and says that they're going to do that.

Birinin hala bunu yaptığına ve bunu yapacaklarını söylediğine dair bir his var içimde.

I reserve, Oh, yeah, okay, Steve.

Saklıyorum, Oh, evet, tamam, Steve.

I feel as if we should have the national anthem

playing behind Mr Steve as he's talking

Bay Steve

to do that, to do what?

bunu yapmak, ne yapmak için konuşurken arkasında milli marşımızın çalması gerektiğini hissediyorum.

Well, I don't know what that would start crying you when you hear that.

Şey, bunu duyduğunda seni neyin ağlatacağını bilmiyorum .

I do.

When you sing it and

Evet.

Şarkıyı söylediğinde ve

everyone's crying when you do it.

söylediğinde herkes ağlıyor.

Yes, that's true.

Evet bu doğru.

So the Queen of England has been on the throne as it were for for 70 years.

Yani İngiltere Kraliçesi 70 yıldır olduğu gibi tahtta.

It's incredible, isn't it?

İnanılmaz, değil mi?

It's a long time.

Uzun zaman oldu.

I bet her bottom has gone completely numb.

Bahse girerim poposu tamamen uyuşmuştur.

I know it's going to be very different.

Çok farklı olacağını biliyorum. Kraliçe ölünce

You know, will everything fall apart when the Queen goes death?

her şey alt üst olacak mı ? Tabii ki

Because of course, everyone respects the Queen so much?

herkes Kraliçe'ye bu kadar saygı duyduğu için mi?

Well, and she's never really put a foot wrong. What?

Şey, ve o asla yanlış bir adım atmadı. Ne?

But sorry, Steve.

Ama üzgünüm Steve.

Well, you know, I think, you know, OK, let's go into.

Şey, bilirsin, bence, bilirsin, tamam, hadi başlayalım.

But when other royals come like Charles,

Ama diğer kraliyet mensupları Charles gibi geldiğinde,

will people be more willing to to criticise? Hmm.

insanlar eleştirmeye daha istekli olacak mı? Hmm.

Maybe.

Belki.

You know, who knows? I don't know. I don't know if they survive.

Biliyor musun, kim bilir? Bilmiyorum. Yaşarlar mı bilmiyorum.

This is the big question.

Bu büyük soru.

Well, of course they'll survive.

Tabii ki hayatta kalacaklar.

You know, in their present form, you know, you have, you know, as well.

Biliyorsunuz, şu anki halleriyle, biliyorsunuz, sizde de var, biliyorsunuz da.

Well, as well as here, because that would mean we could go Republican.

Burada olduğu gibi, çünkü bu, Cumhuriyetçilere geçebileceğimiz anlamına gelir.

We'd often comes out once that's there's absolutely no chance of that happening.

Bunun olma şansı kesinlikle olmadığında sık sık ortaya çıkardık.

Anyway, Steve, when we're getting into a sticky mess here.

Her neyse, Steve, burada yapışkan bir karmaşaya girdiğimizde.

What I was going to say is the Queen of England

Söyleyeceğim şey, İngiltere Kraliçesi

has put her foot wrong in the past,

geçmişte ayağını yanlış koydu,

especially over princess and oh, which which would appear.

özellikle de ortaya çıkacak olan prenses ve oh konusunda .

I'm just going to mention this because I think it is relevant.

Sadece alakalı olduğunu düşündüğüm için bundan bahsedeceğim.

So it would appear now that the royal family

Öyle görünüyor ki, şimdi kraliyet ailesi,

is now trying its best to get everyone to forget

about all of the mistakes and all of the awfulness

that has been happening in the royal family, especially after the death of Princess Diana,

özellikle de Prenses Diana'nın ölümünden sonra, kraliyet ailesinde meydana gelen tüm hataları ve tüm berbatlıkları herkese unutturmak için elinden gelenin en iyisini yapıyor.

which I think was a very dark.

çok karanlık

And I suppose you would call it a loan.

Ve sanırım buna borç diyeceksiniz.

You wanted to move on, Mr. Duncan.

Devam etmek istediniz, Bay Duncan.

Well, I think that's interesting, but that's what I'm trying to say.

Bence bu ilginç, ama söylemeye çalıştığım da bu.

I think I think when Charles becomes king, I think it is kind of

Bence Charles kral olduğunda,

an almost reinvention

of a modern royal family

modern bir kraliyet ailesinin neredeyse yeniden icadı olduğunu düşünüyorum

because Harry's gone, he's gone now.

çünkü Harry gitti, o artık gitti. Amerika

He's gone to the United States, so so he's living in his big mansion.

Birleşik Devletleri'ne gitti, bu yüzden büyük malikanesinde yaşıyor.

Somebody wanted to move on.

Biri devam etmek istedi.

Yes, certainly going on and on about the royals, about the queen.

Evet, kesinlikle kraliyet ailesi ve kraliçe hakkında devam ediyor.

It's 70 years where you say, Oh, we've got to move on, we've got to move on.

Oh, devam etmeliyiz , devam etmeliyiz, dediğiniz 70 yıl.

Not only from that, but that was only from the point you were making, which was going on for ages.

Sadece bundan değil, ama bu sadece senin üzerinde durduğun, asırlardır süregelen noktadandı.

But I think this is this is interesting.

Ama bence bu ilginç.

It's an interesting subject.

Bu ilginç bir konu.

But yeah, yes, I suppose it will be a way of sort

Ama evet, evet, sanırım bu bir tür

of changing things and rebranding.

şeyleri değiştirmenin ve yeniden markalaşmanın bir yolu olacak.

I believe that's the word they've actually used.

Aslında kullandıkları kelimenin bu olduğuna inanıyorum.

They've actually used that word in the media and on the news.

Aslında bu kelimeyi medyada ve haberlerde kullandılar.

So they are trying to rebrand the royal family

Bu yüzden, Harry gittiği için Charles'ın devreye girmesi için kraliyet ailesini yeniden markalaştırmaya çalışıyorlar

for when Charles steps in because Harry's gone.

.

Andrew, of course,

Andrew, elbette,

could be talk about Andrew.

Andrew hakkında konuşulabilir.

Andrew could be in prison a year from now.

Andrew bundan bir yıl sonra hapiste olabilir.

So, so we've got to cover quite a few things up.

Yani, pek çok şeyi örtbas etmeliyiz.

The royal family has been involved

Kraliyet ailesi,

in a lot of scandals, not just our current royal family, but in the past.

sadece şimdiki kraliyet ailemiz değil, geçmişte birçok skandala karıştı.

The Queen near the Queen's remained, you know, scandal free.

Kraliçe'nin yakınındaki Kraliçe, bilirsin, skandalsız kaldı.

Yeah, she's led a blameless life, almost almost.

Evet, neredeyse suçsuz bir hayat sürdü.

And yes, she's made mistakes.

Ve evet, hatalar yaptı.

Everybody makes mistakes.

Herkes hata yapar.

But she's stayed free from scandal,

Ama onu etkileyen skandaldan uzak kaldı

which has affected.

.

Many other royal members. Yes.

Diğer birçok kraliyet üyesi. Evet.

Why are you talking like that?

Neden böyle konuşuyorsun?

You're talking like you sound like the Archbishop, Lewis said it seems that Tony Blair saved the monarchy.

Başpiskopos gibi konuşuyorsun, Lewis Tony Blair'in monarşiyi kurtardığını söyledi.

Yes, you're probably right. Yes.

Evet, muhtemelen haklısın. Evet.

Well, a lot of people have said that it was his speech that that kind of saved

Pek çok insan, Prenses Diana öldürüldükten hemen sonra o

saved the queen's face as it were

because he gave that very poignant and heartfelt speech

çok dokunaklı ve içten konuşmayı yaptığı için kraliçenin yüzünü kurtaran bu tür bir konuşmanın onun konuşması olduğunu söyledi

just after Princess Diana was killed.

.

And I think it did change things in a very big way.

Ve bence bu, işleri çok büyük ölçüde değiştirdi.

So, yes, I think you're right there. It's very hard.

Yani, evet, bence tam oradasın. çok zor

It would be very hard to say, say anything different there.

Orada farklı bir şey söylemek, söylemek çok zor olurdu.

So there she is, the queen of England.

İşte karşınızda, İngiltere kraliçesi.

We salute you, queen. We salute you, ma'am.

Seni selamlıyoruz kraliçe. Sizi selamlıyoruz hanımefendi.

And here's to another 70 years.

Ve işte bir 70 yıl daha.

I think I need a miracle for that, Mr.

Sanırım bunun için bir mucizeye ihtiyacım var Bay.

I think that was really heartfelt.

Bence bu gerçekten içtendi.

That's that's about us.

Bu bizimle ilgili.

That's about as genuine

Bu,

as I'm going to get in that situation.

bu durumda alacağım kadar gerçek.

We're talking about panic today.

Bugün panikten bahsediyoruz.

Well, OK, let's let's not induce panic

Pekala,

by saying something controversial. Yes.

tartışmalı bir şey söyleyerek panik yaratmayalım. Evet.

Which could get you banned from YouTube? Yes.

Hangisi YouTube'dan yasaklanmanıza neden olabilir? Evet.

Well, I don't think it's I don't think you can now.

Pekala, şimdi yapabileceğini sanmıyorum.

I think it's very hard to get banned from YouTube because all of the people can.

Bence YouTube'dan yasaklanmak çok zor çünkü herkes alabiliyor.

I try.

Denerim.

When I

was about to make a point, I just wish you'd let me make a point.

Bir noktaya değinmek üzereyken, keşke bir noktaya değinmeme izin verseydin.

I'm making the point that there are all of the people

that used to get blocked and have had their ad revenue taken away.

Eskiden engellenen ve reklam gelirleri ellerinden alınan tüm insanların var olduğunu belirtmek istiyorum.

A lot of them now are back on YouTube

Birçoğu şimdi

saying the same things, and they have ads as well.

aynı şeyleri söyleyerek YouTube'a geri döndü ve onların da reklamları var.

And it doesn't seem to have changed anything.

Ve hiçbir şeyi değiştirmiş gibi görünmüyor.

So I think YouTube secretly,

Bence YouTube gizliden gizliye,

I think YouTube have actually changed their mind

YouTube'un

about blocking people and kicking people off

insanları engelleme ve insanları kovma konusundaki fikrini değiştirdiğini düşünüyorum

because they've realised that those particular channels are quite popular

çünkü bu kanalların oldukça popüler olduğunu fark ettiler

and they might be actually doing themselves

ve aslında

a disservice by losing their own ad revenue.

kendi reklam gelirlerini kaybederek kendilerine zarar veriyor olabilirler.

So I think over here in Miami might be true to make zines.

Bu yüzden burada, Miami'de dergi çıkarmak doğru olabilir diye düşünüyorum.

Get rid of Boris, please.

Boris'ten kurtul, lütfen.

Oh, for goodness sake, yes.

Tanrı aşkına, evet.

I did mention earlier a lot of people angry at the moment in the U.K.

Daha önce Birleşik Krallık'ta

and I suppose around the world.

ve sanırım dünyanın her yerinde şu anda kızgın olan birçok insandan bahsetmiştim.

No one is happy at the moment.

Şu anda kimse mutlu değil.

There's a lot going on.

Çok şey oluyor.

But yes, I concur with your comment.

Ama evet, yorumunuza katılıyorum.

I wanted to ask

Thomas something

Thomas'a bir şey sormak istedim

because there's been a news story in the U.K.

çünkü Birleşik Krallık'ta bir haber çıktı

Quickly that I can do this quickly, Mr.

ki bunu hızlıca yapabilirim Bay

Duncan about Jeff Bezos is super yacht.

Duncan, Jeff Bezos hakkında süper yat.

Yes. This is great.

Evet. Bu harika.

I love this story, which is being built in Rotterdam.

Rotterdam'da inşa edilmekte olan bu hikayeyi seviyorum.

And they're going to have to dismantle this famous bridge.

Ve bu ünlü köprüyü yıkmak zorunda kalacaklar .

So the big because the yacht is so big, it's so big.

Çok büyük çünkü yat çok büyük, çok büyük.

So I mean, what we heard yesterday is that the locals

Demek istediğim, dün duyduğumuz şey,

apparently are going to be when this boat comes out,

görünüşe göre yerliler bu tekne çıktığında

they're going to throw eggs at it.

ona yumurta atacaklar.

So I just wondered whether Tomic was going to go down there to the port

Bu yüzden Tomic'in limana gidip

and throw rotten eggs.

çürük yumurta fırlatıp atmayacağını merak ettim.

Jeff Bezos is multi-million pound super yacht. Yes.

Jeff Bezos multi-milyon sterlinlik bir süper yat. Evet. Demek

I mean, if he is, to be fair,

istediğim, eğer öyleyse, adil olmak gerekirse,

he will have brought

a lot of money into the local economy by having that boat out there.

o tekneyi orada yaptırarak yerel ekonomiye çok para kazandırmış olacak. Bu

So I do find it a bit strange that, yes, I can understand

yüzden biraz tuhaf buluyorum, evet,

this famous bridges is interrupting his own.

bu ünlü köprünün kendi köprülerini kesintiye uğratmasını anlayabiliyorum.

This famous bridge is going to have to be dismantled, but from what I understand, it was dismantled

Bu meşhur köprünün sökülmesi gerekecek ama anladığım kadarıyla

not that long ago and he's paying for it and it will be put back together again.

çok da uzun zaman önce sökülmemiş ve kendisi parasını ödüyor ve köprü yeniden kurulacak.

But so

Ama

you know what, Mr brought a lot of money

biliyor musun, Bay

into the local economy by having that boat being built.

o tekneyi yaptırarak yerel ekonomiye çok para kazandırdı.

So you do you do realise that Jeff Bezos and Amazon

Jeff Bezos ve Amazon'un

are well known for paying no tax anywhere in the world?

dünyanın hiçbir yerinde vergi ödememekle tanındığının farkında mısınız?

Well, I'm not talking about that.

Ben bundan bahsetmiyorum.

I was just talking about his boat.

Ben sadece onun teknesinden bahsediyordum.

OK. Yes. Well, that's interesting.

TAMAM. Evet. Bu ilginç.

Well, they built it now, and it's going to make his joint joining them.

Pekala, onu şimdi inşa ettiler ve bu, onun da onlara katılmasını sağlayacak.

But I wonder how much money he brought into

Ama

the local economy by choosing to have his boat

teknesini

to be built in Rotterdam as opposed to somewhere else .

başka bir yere değil de Rotterdam'a yaptırmayı tercih ederek yerel ekonomiye ne kadar para kazandırdığını merak ediyorum.

He could have had it built in other places, I'm sure,

Başka yerlerde yaptırabilirdi eminim

but they're finished it now and then he's going to sail his yacht away.

ama şimdi bitirdiler ve sonra yatıyla yelken açacak.

And then that's it. They've got no jobs again.

Ve sonra hepsi bu. Yine işsizler.

Yeah,

Evet

but maybe they'll get other jobs because now they've built this super yacht.

ama belki başka işler bulurlar çünkü artık bu süper yatı inşa ettiler.

Other multi-billionaire is will want

Diğer multi-milyarderler

their new yachts to be built there, and they'll have to be even bigger

yeni yatlarının orada inşa edilmesini isteyecek ve daha da büyük olmaları gerekecek

because then of course, they'll have to have a bigger boat than Jeff Bezos.

çünkü o zaman elbette Jeff Bezos'tan daha büyük bir tekneleri olması gerekecek.

Maybe, maybe.

Belki, belki.

Who's the head of?

Başkanı kim?

What's his name?

Onun adı ne?

I don't know. The head of Facebook,

Bilmiyorum. Facebook'un başkanı,

what's his name?

adı ne?

You know, he's name.

I can't think. Just tell me, Mr. Duncan, how you know him.

Biliyorsun, o isim.

düşünemiyorum Onu nereden tanıdığınızı söyleyin Bay Duncan.

Well, just tell me, you know, just just think, Oh yeah, just leave me embarrassed.

Pekala, sadece söyle, bilirsin, sadece düşün, Oh evet, beni utandırma.

I mean, I'm not embarrassing.

Yani, utandırmıyorum.

You just just think. Good. Good.

Sadece düşün. İyi. İyi.

Just tell me Mr.

Bana Bay

Duncan Wright wouldn't bother.

Duncan Wright'ın zahmet etmeyeceğini söyle.

But anyway, he want about even bigger.

Ama her neyse, daha da büyüğünü istiyor. Steve, bu hafta Facebook'taki

Even though he's lost 30 billion in his shares

hisselerinde 30 milyar kaybetmiş olsa da,

this week on Facebook, Steve, I know I shouldn't imagine he could afford to have one built

bir tane

baby go.

But yes, so that's what it's come to now.

bebek yaptırmaya parasının yetmeyeceğini biliyorum.

Ama evet, şimdi bu hale geldi.

We have to all wait for multibillionaires

to decide to have a luxury yacht built.

Lüks bir yat yaptırmaya karar vermek için hepimiz multimilyarderleri beklemek zorundayız.

Well, it brings money into the local economy.

Yerel ekonomiye para getiriyor.

So, you know, you know, I can't remember.

Yani, biliyorsun, biliyorsun, hatırlayamıyorum.

Knock it.

Okay, Steve, I can't remember his bloody name, the Facebook.

Vur şunu.

Tamam Steve, onun kahrolası adını, Facebook'u hatırlayamıyorum.

Oh, you can't remember either.

Oh, sen de hatırlamıyorsun.

No. What's his name?

He looks like a robot. Hello.

Hayır. Adı ne?

Bir robota benziyor. Merhaba.

The boss of Zuckerberg, that's it.

Zuckerberg'in patronu, işte bu.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

When you're here, live and have stress and the tension in your mind just goes blank.

Buradayken, yaşa ve stres yaşa ve zihnindeki gerilim boşalır.

All right, Steve.

It must be like being on a talk show, on a game show, a little talk

Pekala Steve.

Bir talk-show'da, bir yarışma programında,

game show on a game show and you're are being asked questions, the pressure and the beads of sweat.

bir yarışma programında küçük bir talk-show'da olmak gibi olmalı ve size sorular soruluyor, baskı ve ter boncukları.

And you can't answer the simplest questions.

Ve en basit soruları cevaplayamazsınız.

But yes,

Ama evet,

there are many shipyards in Rotterdam where yachts for the super rich are built.

Rotterdam'da süper zenginler için yatların yapıldığı birçok tersane var.

Yes. Well, well, well, it must be said we used to build yachts.

Evet. Pekala, pekala, eskiden yatlar yaptığımız söylenmeli.

They do. They do have a lot of water around there.

Onlar yapar. Etrafta çok su var.

Yes, we see they must be experts in in in shipbuilding.

Evet, gemi yapımında uzman olmaları gerektiğini görüyoruz.

Which we used to have a thriving industry in the UK.

Eskiden Birleşik Krallık'ta gelişen bir endüstrimiz vardı.

I don't think it's quite as thriving as it.

Onun kadar gelişen olduğunu düşünmüyorum.

You know that they've all gone to Rotterdam to have their boats built.

Hepsinin teknelerini yaptırmak için Rotterdam'a gittiğini biliyorsun.

Yes. So have we'll watch that live

Evet. Öyleyse, bunu

as it comes out of Rotterdam and we we'll look

Rotterdam'dan çıkarken canlı izleyeceğiz ve biraz Tomic'e benzeyen

to see if we can see anybody that looks a bit like Tomic.

birini görüp göremeyeceğimize bakacağız .

I guess throwing eggs?

Sanırım yumurta atıyor?

Well, the ship.

Well, we don't know what Tomic looks like,

Peki, gemi.

Tomic'in neye benzediğini bilmiyoruz

but we can have a look anyway, and they sort of try and work out who we think it might be.

ama yine de bir göz atabiliriz ve onlar da onun kim olabileceğini düşündüğümüz bir şekilde çözmeye çalışırlar.

Okay?

Tamam aşkım?

But I thought a great way to spend your time.

Ama zamanını geçirmek için harika bir yol düşündüm. Görünüşe

Apparently it's called the the mark.

göre buna işaret deniyor.

You time the mark, your time bridge and apparently they're taking it down.

İşaretin zamanlamasını, zaman köprünüzü ve görünüşe göre onu indiriyorlar.

They're going to dismantle it.

Onu sökecekler.

So Jeff Bezos can get his big Amazon boat.

Böylece Jeff Bezos büyük Amazon teknesine kavuşabilir.

Maybe tell me

Belki bana söyle,

if you are there and you think you're being televised, take

eğer oradaysan ve televizyonda yayınlandığını düşünüyorsan,

take a placard with you with

yanına

Mr. Duncan and Mr.

Bay Duncan ve Bay

Steve on hold it up and they will know which you.

Steve'in üzerinde olduğu bir pankart götür ve hangisini yaptığını bilsinler.

I've got it wrong.

Yanlış anladım.

No. No.

Hayır. Hayır.

Mark Turn Bridge.

Mark Turn Bridge.

Oh, it's not. It's not the name of the bridge.

Ah, değil. Köprünün adı değil.

I thought it was going to wear an orange beanie.

Turuncu bir bere takacağını düşünmüştüm.

OK, well, well, we got to look out for that one. Yes.

Tamam, peki, buna dikkat etmeliyiz. Evet.

Welcome to the welcome to the we spend half an hour talking about Tomic.

Tomic hakkında konuşarak yarım saat geçirdiğimiz hoş geldiniz bölümüne hoş geldiniz.

There are other people, by

Bu

the way, in the live chat suit says, was the Titanic built in Liverpool?

arada, canlı sohbet takımında başka insanlar da var , Titanik Liverpool'da mı inşa edildi?

Excuse us.

Bize müsaade.

Are you sure about that?

Bundan emin misin?

Maybe somebody can look it up, but that sounds.

Belki birileri buna bakabilir, ama kulağa öyle geliyor.

I think you'll find it was a bit further south than that.

Sanırım bundan biraz daha güneyde olduğunu göreceksiniz.

Where where do you think it was built?

Nerede inşa edildiğini düşünüyorsun?

Well, I thought it was built in Ireland.

İrlanda'da inşa edildiğini sanıyordum.

Oh, right, okay.

Tamam.

Maybe somebody can look that up.

Belki birisi buna bakabilir.

I mean, it sailed.

Yani, yelken açtı.

It sailed from where I'll sail from Southampton.

Southampton'dan yelken açacağım yerden kalkmıştı.

I don't know much about the Titanic.

Titanik hakkında pek bir şey bilmiyorum.

It's, you know, you know, my brain doesn't have much information about the Titanic.

Bilirsiniz, bilirsiniz, beynimin Titanik hakkında fazla bilgisi yok.

All I remember was there was an iceberg

Tek hatırladığım, bir buzdağının olduğu

and the band kept playing.

ve grubun çalmaya devam ettiğiydi.

And that's it, really.

Ve bu kadar, gerçekten.

And yeah, there were some famous actors on board.

Ve evet, gemide bazı ünlü aktörler vardı.

As I was trying.

Ben denerken.

It was Ireland, Belfast, I began.

İrlanda, Belfast'tı, başladım.

Thank you very much for updating us, Sue Kat on that

Bizi bu konuda bilgilendirdiğin için çok teşekkür ederim Sue Kat

because, you know, it's very difficult.

çünkü biliyorsun, bu çok zor.

We can't have access to to Google, but also what we could do.

Google'a erişemiyoruz, ancak ne yapabileceğimizi de.

I suppose I could be doing.

Sanırım yapıyor olabilirim.

That's down here, you could know.

Orası aşağıda, bilirsin.

Anyway, Mr.

Duncan, well, to make up for our lack of intelligence,

Her neyse, Bay

Duncan, zeka eksikliğimizi telafi etmek için,

it's oh, the sun's come out.

oh, güneş çıktı.

But that was an interesting story that was covered

Ancak bu,

quite substantially here in the UK and on our live stream.

burada, Birleşik Krallık'ta ve canlı yayınımızda büyük ölçüde ele alınan ilginç bir hikayeydi.

Yes. So interesting.

Evet. Çok ilginç.

Very interesting.

Çok ilginç.

It's too fascinating for words.

Kelimeler için fazla büyüleyici.

We are talking about panic today, but not panic.

Bugün panikten bahsediyoruz ama panikten değil.

Oh, like the people on the Titanic,

Oh, Titanik'teki insanlar gibi,

the tight ship.

dar gemi.

Should that be the Titanic?

Bu Titanik olmalı mı?

Sorry,

Üzgünüm,

I can't believe I'm making jokes about that, but they go panic interesting.

bununla ilgili şakalar yaptığıma inanamıyorum ama paniğe kapılmaları ilginç.

Have you heard a panic button?

Panik butonu duydunuz mu?

We have words connected to that, and the reason is because I had a little panic.

Bununla bağlantılı sözlerimiz var ve bunun nedeni biraz paniğe kapılmış olmam.

The other night I had a panic when my toaster decided to catch fire.

Geçen gece ekmek kızartma makinem alev almaya karar verdiğinde paniğe kapıldım.

And there it is. Can you see it? There it is.

Ve işte burada. Bunu görebiliyor musun? İşte burada.

That is the dramatic footage of my of my toaster, and it's burning.

Bu benim tost makinemin dramatik görüntüsü ve yanıyor.

It's on fire.

Yanıyor.

And that happened the other night when Steve was out and I forgot all about my toast.

Ve bu geçen gece Steve dışarıdayken oldu ve ben tostumu tamamen unuttum.

And as you know, my toaster at the moment isn't working properly

Ve bildiğiniz gibi şu anda ekmek kızartma makinem düzgün çalışmıyor

and it did not pop.

ve patlamadı.

The toaster properly.

Tost makinesi düzgün.

And so the toaster stayed on for ages

Böylece ekmek kızartma makinesi uzun süre açık kaldı

and then suddenly the house was full of smoke.

ve sonra birdenbire ev dumanla doldu.

And as if that isn't embarrassing enough, it's

Ve bu yeterince utanç verici değilmiş gibi,

actually the second time it's happened in the past two weeks.

aslında son iki hafta içinde ikinci kez oluyor.

So the house was full of smoke.

Böylece ev dumanla doldu.

In fact, Steve doesn't even realise just how bad it was.

Aslında Steve ne kadar kötü olduğunun farkında bile değil.

Well, I got a hint the house was lit.

Evin yandığına dair bir ipucu aldım.

Full of blue smoke, because when I came back, the House stink of

Mavi dumanla dolu, çünkü geri döndüğümde, Ev

burnt toast.

yanık tost kokuyordu.

Yes. And in fact, the smell has only just gone.

Evet. Ve aslında, koku daha yeni gitti.

So it was that about three or four days I kept waking up in the night thinking I'd had a stroke

Yani yaklaşık üç dört gün geceleri felç geçirdiğimi düşünerek uyanmaya devam ettim

because apparently that's one of the signs of having a stroke.

çünkü görünüşe göre bu felç geçirmenin belirtilerinden biri.

You can smell it is interested.

İlgilendiğini koklayabilirsiniz.

I bet you can smell burnt toast, apparently.

Görünüşe göre yanmış kızarmış ekmek kokusu alabildiğine bahse girerim.

Interesting. So.

İlginç. Bu yüzden.

So if you can ever smell burnt toast, it's

Yani eğer bir gün yanmış kızarmış ekmek kokusu alıyorsanız,

either you're toast is burning or you're having a stroke.

ya ekmeğiniz yanıyor ya da felç geçiriyorsunuz.

Can I tell a story?

Bir hikaye anlatabilir miyim?

A little story about this toaster?

Bu tost makinesi hakkında küçük bir hikaye?

So this toaster went wrong several weeks ago, so we both know Mr.

Bu ekmek kızartma makinesi birkaç hafta önce ters gitti, yani ikimiz de Bay

Duncan knew that it was faulty.

Duncan'ın onun arızalı olduğunu bildiğini biliyoruz.

Yes, and it could actually not switch off

Evet ve aslında

properly and set fire to the toast.

düzgün bir şekilde kapanıp tostu ateşe veremedi.

So what happens?

Peki ne olur? Ben

I go out, Mr. Duncan.

çıkıyorum, Bay Duncan.

I go out for the evening to rehearsal.

Akşam prova için dışarı çıkıyorum.

Mr. Duncan says, Oh, I'll make myself some toast.

Bay Duncan, Oh, kendime biraz tost yapacağım, diyor.

So he puts it in the toaster.

Bu yüzden tost makinesine koyuyor.

Yes. Shuts the kitchen door.

Evet. Mutfak kapısını kapatır.

So I push it to push the air, comes wandering into his studio

Bu yüzden havayı itmek için itiyorum , stüdyosuna giriyor

and leaves the toast in a faulty toaster.

ve tostu arızalı bir ekmek kızartma makinesinde bırakıyorum.

Yes, I could have come back.

Evet, geri gelebilirdim.

The house could have been ablaze.

Ev yanmış olabilirdi.

Mr. Duncan, you are reckless. Yes, reckless.

Bay Duncan, pervasızsınız. Evet, umursamaz. İşin

On the bright side, I would have been burnt to death, so sure could have run out of the house.

iyi tarafı, yanarak ölecektim, bu yüzden kesinlikle evden kaçabilirdim.

There's always an upside.

Her zaman bir artısı vardır.

No, I could have been overcome by the fumes, the burning toast.

Hayır, dumanlar, yanan tost beni yenebilirdi. Dumanlara

I could have become overcome with the fumes and passed out.

yenik düşebilir ve bayılabilirdim.

And then Steve would come back in.

Ve sonra Steve geri gelirdi.

The House would just be burning with all of the neighbours standing around cheering.

Ev yanıyordu ve tüm komşular etrafta tezahürat yapıyordu.

Well, my

Benim

older generations are more wary

eski kuşaklarım,

of electrical items than people of younger generations.

genç kuşaklardan insanlara göre elektrikli eşyalara karşı daha ihtiyatlı.

Take my mother, for example, OK, she's still every night,

Annemi ele alalım, örneğin, tamam, hala her gece,

turns off every electrical appliance and pulls out the plug

her elektrikli aleti kapatır ve

of the television, everything because

televizyonun fişini çeker, her şey çünkü

going back sort of 50 years

50 yıl öncesine kadar

electrical items were prone to malfunction and could sort of they were fine.

elektrikli eşyalar arızalanmaya eğilimliydi ve bir nevi iyi olabilirlerdi.

They were always bursting into flames.

Sürekli alev alev yanıyorlardı.

I don't know if you remember Steve, but every week people's

Steve'i hatırlıyor musun bilmiyorum ama her hafta her

people's houses were burned down all over the place.

yerde insanların evleri yakılıyordu.

six of my neighbours that house burnt down in the 1970s

1970'lerde altı komşum o ev

just because their TV overheated

sırf televizyonları her yerde aşırı ısındığı için yandı

everywhere.

.

My sister, their television, they had a television in their bedroom. Yes.

Ablam, onların televizyonu, yatak odalarında bir televizyon vardı. Evet.

And of course, you leave televisions on standby.

Ve tabii ki televizyonları beklemede bırakıyorsunuz.

Don't you say this was about ten years ago, OK?

Bunun yaklaşık on yıl önce olduğunu söyleme, tamam mı?

And my sister happened to be in the house at the time.

Ve kız kardeşim o sırada evdeydi.

The alarms went off and the something had gone

Alarmlar çaldı ve televizyonda bir şeyler ters gitti

wrong with the television, and it started to smoke and burst into flames.

ve televizyon duman çıkarmaya ve alevler içinde yanmaya başladı.

And if they happened to be, if my sister hadn't been in at the time that what are you laughing at?

Ve eğer öyleyse, o sırada kız kardeşim orada olmasaydı, neye gülüyorsunuz?

I'm laughing because I sort of burnt down because I'm just wondering what they were watching.

Gülüyorum çünkü yandım çünkü ne izlediklerini merak ediyorum.

No, it was off of the completely off in standby.

Hayır, bekleme modundayken tamamen kapalıydı.

Oh, OK.

Because what happens with appliances that are quite old is that the because

Ah tamam.

Oldukça eski cihazlara olan şey şu ki,

when it's on standby, the electricity is still going through certain components.

bekleme modundayken elektrik hala belirli bileşenlerden geçiyor.

Isn't it like the transformer?

Transformatör gibi değil mi?

I guess so inside the television.

Sanırım televizyonun içinde öyle.

So these after a while, they stay hot all the time.

Yani bunlar bir süre sonra sürekli sıcak kalıyorlar.

The insulation starts to break down and then eventually something goes wrong. Yes.

Yalıtım bozulmaya başlar ve sonunda bir şeyler ters gider. Evet.

So I like to switch everything off at night.

Bu yüzden geceleri her şeyi kapatmayı seviyorum.

We don't we tend to leave the television on, but maybe we should

Televizyonu açık bırakma eğiliminde değiliz ama belki de

because we should be

as we should be, as paranoid as your mother.

olmamız

gerektiği gibi, annen kadar paranoyak olmamız gerektiği için bırakmalıyız.

By the way, Steve's mother is almost the same age as the queen she is.

Bu arada, Steve'in annesi kraliçeyle neredeyse aynı yaşta.

It's amazing.

Bu harika.

She looks a bit like the Queen.

Biraz Kraliçe'ye benziyor.

I think. I think your mother is going to get a letter,

Bence. Sanırım annen bir mektup alacak,

a letter from the queen, because apparently when you reach 100 years old,

kraliçeden bir mektup, çünkü görünüşe göre 100 yaşına geldiğinde

you get a letter, you get a telegram.

bir mektup alıyorsun, bir telgraf alıyorsun.

Do they still have telegrams?

Hala telgrafları var mı?

It doesn't sound like something that exists anymore.

Artık var olan bir şey gibi gelmiyor.

Maybe you get a text. Yes.

Belki bir mesaj alırsın. Evet.

Well, they send you a lovely telegram for the Queen, who says

Size, doğum gününüz olduğunu duymaktan mutluluk duyduğunu söyleyen Kraliçe için çok güzel bir telgraf gönderiyorlar

one is happy to hear that it is your birthday.

.

Many happy returns from the Queen.

Kraliçeden çok mutlu dönüşler.

So when you are 100, I wonder who will send the Queen of England a telegram.

Yani 100 yaşına geldiğinde İngiltere Kraliçesi'ne kim telgraf çekecek merak ediyorum.

So when the when the Queen of England becomes 100,

Peki, İngiltere Kraliçesi 100 yaşına geldiğinde,

will she actually send herself a telegram?

gerçekten kendine bir telgraf mı gönderecek?

We'll find out.

Öğreneceğiz.

I wonder who will send me

Acaba bana kim

a telegram?

telgraf gönderecek?

Who do you think will be on the throne when I'm 100?

Ben 100 yaşıma geldiğimde tahta kimin çıkacağını düşünüyorsun?

I don't know.

Bilmiyorum.

So that's 40 years time. So

Yani 40 yıllık bir süre. Bu yüzden

I would imagine it's probably

muhtemelen

going to be William and it'll be King William.

William olacağını ve Kral William olacağını hayal ediyorum.

I will get a telegram from William.

William'dan bir telgraf alacağım.

Everyone will call him King Willie.

Herkes ona Kral Willie diyecek.

That will be the nickname, you see.

Takma ad bu olacak, görüyorsun.

That's right, they will call him King Willie.

Bu doğru, ona Kral Willie diyecekler.

He has a King Willie.

Onun bir King Willie'si var.

Right?

Sağ?

Where is this? OK, right?

Bu nerede? Tamam doğru?

They start reading out.

Açıktan okumaya başlarlar.

So it's not the tomek.

Yani tomek değil.

There are other people.

Başka insanlar var.

There's about this as at least 120.

En az 120 tane var bu kadar.

I mean, you got other peoples as well. Well, go on then.

Yani başka insanlar da var. Peki, devam et o zaman.

People are talking about the

İnsanlar

the lovely weather behind us.

arkamızda güzel hava hakkında konuşuyorlar.

They are noticing that the Sun has come out

Güneşin çıktığını

and is making everything.

ve her şeyi yaptığını fark ediyorlar.

We can get rid of the burning toaster now.

Yanan tost makinesinden artık kurtulabiliriz.

Well, that will be back later because we've got panicked words coming up in a few minutes, right?

Pekala, bu daha sonra tekrar olacak çünkü birkaç dakika içinde panik halindeki sözlerimiz geliyor, değil mi?

Panic words? Yes.

Panik sözleri? Evet.

So if you're in a situation where

Öyleyse, çok korktuğunuz için

you suddenly react to something because you're very frightened

aniden bir şeye tepki verdiğiniz bir durumdaysanız,

instead of staying calm and know, is this something I really need to react to?

sakin kalmak ve bilmek yerine, bu gerçekten tepki vermem gereken bir şey mi?

You instantly go to panic mode.

Anında panik moduna geçersiniz.

And that's it.

Ve bu kadar.

So that's what we're looking at in a little while.

Yani birazdan bakacağımız şey bu.

By the way, Steve in the Guardian this morning, I couldn't resist.

Bu arada, Steve bu sabah Guardian'da karşı koyamadım.

Oh, look at that.

Şuna bak.

The snow drops have arrived in the garden.

Kar taneleri bahçeye geldi.

There they are, blowing around this morning in the freezing cold wind

İşte oradalar, bu sabah dondurucu soğuk rüzgarda savruluyorlar

and we have snow drops, so that is a good sign.

ve kar damlalarımız var, yani bu iyiye işaret.

That means that we are heading towards the end of winter and spring is approaching.

Bu da demek oluyor ki kışın sonuna doğru gidiyoruz ve bahar yaklaşıyor.

So I always feel quite excited, Steve, when the snow drops appear.

Bu yüzden kar damlaları göründüğünde her zaman çok heyecanlanırım Steve .

And and this year there seems to be quite a few of them.

Ve bu yıl epeyce var gibi görünüyor.

Look at the all look.

Bütün görünüşe bak.

They're beautiful snow drops in the garden.

Bahçedeki güzel kar damlaları.

They do look nice.

Güzel görünüyorlar.

They do look nice.

Güzel görünüyorlar.

They all we need is some.

İhtiyacımız olan tek şey biraz. Tek

All we need is some snow. Yes.

ihtiyacımız biraz kar. Evet.

And then

Ve sonra

everything will be fine. I think so.

her şey yoluna girecek. Bence de.

By the way, Anna says,

Bu arada, diyor Anna,

because a certain person

çünkü

whose name begins with T OK says,

adı T OK ile başlayan belli bir kişi, Dünya bayraklarının olduğu

When are we going to get to the boring base with flags of the world? Yes.

sıkıcı üsse ne zaman gideceğiz ? Evet.

And Anna says, don't mention it.

Ve Anna, bundan bahsetme diyor.

Well, Pedro's not here, so we don't have to.

Pekala, Pedro burada değil, yani burada olmamıza gerek yok.

We don't have to.

zorunda değiliz.

Humour Jody Reid today because I haven't seen him.

Bugün Jody Reid'i görmedim çünkü onu görmedim.

I don't. Yes.

Yapmıyorum. Evet.

But I just love the fact

Ama

you always reference people who actually aren't watching.

aslında izlemeyen insanlara her zaman gönderme yaptığın gerçeğini seviyorum.

Is there anyone else who isn't watching today

Bugün izlemeyen, bahsedebileceğimiz başka kimse var mı

that we can mention?

?

So don't panic.

Bu yüzden panik yapmayın.

Don't panic.

Panik yapma.

Anna and Tom,

Anna ve Tom,

we are not going to do flags of the world today.

bugün dünya bayrakları yapmayacağız.

I know what will take your mind off things.

Aklını neyin dağıtacağını biliyorum.

This is a good game that I've invented.

Bu benim icat ettiğim güzel bir oyun.

This might be the best game we've ever had.

Bu, sahip olduğumuz en iyi oyun olabilir.

Today, we are going to play a little game before we continue.

Bugün devam etmeden önce küçük bir oyun oynayacağız.

Called

name that fish.

Adı o balık.

That's a sudden change of subject. Yes.

Bu ani bir konu değişikliği. Evet.

Well, I think it's a very good one.

Bence çok iyi bir şey.

So as we know, a lot of people like fish.

Bildiğimiz gibi, birçok insan balığı sever.

Some people keep fish as pets.

Bazı insanlar balıkları evcil hayvan olarak besler.

Did you know that? Yes.

Bunu biliyor muydun? Evet.

She that they I don't know how they take them for walks, though.

Yine de onları nasıl yürüyüşe çıkardıklarını bilmiyorum.

Maybe they just put a little lead

Belki de boyunlarına küçük bir kurşun geçirip

around their neck and lead them along.

onları yönlendirirler.

So you can't, says Pedro is here. Oh,

Yani yapamazsın, diyor Pedro burada. Oh,

well,

sorry, but no flags of the world.

üzgünüm ama dünyanın bayrakları yok.

I will say hello to Pedro.

Pedro'ya merhaba diyeceğim.

Pedro Belmont, Pedro.

Pedro Belmont, Pedro.

Hello, Pedro.

Merhaba Pedro.

But yes, here we go, Steve.

Ama evet, işte başlıyoruz, Steve.

Right now you got fish.

Şu anda balık var.

I'm going to show you some fish and a sudden change of direction.

Size biraz balık ve ani bir yön değişikliği göstereceğim.

We are no longer talking about

Artık

the royal family or panic.

kraliyet ailesinden veya panikten bahsetmiyoruz.

We are certainly going to talk about fish.

Kesinlikle balık hakkında konuşacağız.

Yes, as a way of changing the subject.

Evet, konuyu değiştirmenin bir yolu olarak.

So there is something very fishy going on here.

Yani burada çok şüpheli bir şeyler oluyor.

Oh, do you like that?

Ah, bundan hoşlandın mı?

Uh, well, it depends

Bu,

on what you don't try to move away from the writing.

yazmaktan neyin uzaklaşmaya çalışmadığına bağlı.

It just isn't. Yeah.

Sadece değil. Evet.

Yes, yes, yes.

Evet evet evet. Uzaklaşmaya çalışmadan

You stay right behind the writing without trying to move away.

yazının hemen arkasında duruyorsunuz .

I don't know what you mean the way Duncan, I said.

Duncan derken neyi kastettiğini bilmiyorum, dedim.

There you go.

İşte gidiyorsun.

So something fishy is something that's

Yani şüpheli bir şey,

unusual or something that might be seen as suspicious.

alışılmadık veya şüpheli olarak görülebilecek bir şeydir.

Or maybe something that's not real or true.

Ya da belki gerçek ya da doğru olmayan bir şey.

Yes, something there is something fishy going on here.

Evet, burada şüpheli bir şeyler oluyor.

So what I want you to do now, Steve, is name this fish.

Şimdi yapmanı istediğim şey Steve, bu balığa isim vermen.

What is this fish sturgeon?

Bu balık mersin balığı nedir?

No. Well, not, not quite.

Hayır. Şey, tam olarak değil.

This is a fish. It's quite a big one.

Bu bir balık. Oldukça büyük bir tane.

It looks quite big.

Oldukça büyük görünüyor.

How big is it?

Nekadar büyük?

Give us a sense of proportion. It's about it's about.

Bize bir orantı duygusu verin. Bu, bununla ilgili.

It's about that big. Hmm.

O kadar büyük. Hmm.

They can sometimes be that big or they can be.

Bazen o kadar büyük olabilirler veya olabilirler.

They can be.

Onlar yapabilir.

Oh, I can't get mine that big cod.

Oh, o büyük balığımı alamam.

They can be very big mackerel.

Çok büyük uskumru olabilirler.

Well, it's well, it's not for you actually to guess.

Pekala, aslında tahmin etmek senin için değil.

Oh, OK.

Ah tamam.

I don't.

Yapmıyorum.

You notice, Steve, but but but we're presenting this, you didn't actually say that, but.

Farkındasın Steve, ama ama ama biz bunu sunuyoruz, aslında bunu söylemedin ama.

Well, I thought you would just guess.

Sadece tahmin edeceğini düşünmüştüm.

All right.

I think anyone know what this fish is.

Elbette.

Sanırım bu balığın ne olduğunu bilen var.

This might be the best competition ever.

Bu gelmiş geçmiş en iyi yarışma olabilir. Size doğru

Would you panic if you saw that coming towards you?

geldiğini görseniz paniğe kapılır mıydınız?

It could be gigantic.

Devasa olabilir.

It is found in the sea.

Denizde bulunur.

Well, we've got somebody says it's could be tuna tuna.

Ton balığı ton balığı olabileceğini söyleyen biri var.

That's a good one.

Bu iyi bir tanesi.

That's a good guess to nuts.

Bu deliler için iyi bir tahmin.

You know, I've said, can't I don't know whether it's that.

Biliyor musun, dedim, o olup olmadığını bilmiyorum.

Hmm. What we don't know.

Hmm. Bilmediklerimiz.

Oh, see, Rob.

Bak, Rob.

We'll see, Roe says catfish.

Göreceğiz, diyor Karaca yayın balığı.

It doesn't look a bit like a catfish.

Yayın balığı gibi görünmüyor. Bu

It's amazing how many fish have unusual features.

kadar çok balığın alışılmadık özelliklere sahip olması şaşırtıcı.

There are a lot of very unusual fish in the sea,

Denizde pek çok alışılmadık balık var,

a bar fish, a bar for Nicole. Yes.

bir bar balığı, Nicole için bir bar. Evet.

Bar fish. I like that one.

Bar balığı. Bunu beğendim.

I don't know about fish.

Balıkları bilmiyorum.

It looks a bit like the fish that used to be in in that

Bu tür bir gösteride yer alan balığa biraz benziyor

sort of show.

. Bu

What was it?

What was it called?

neydi?

Ne denirdi?

Oh, I don't know, puppet show under the sea.

Oh, bilmiyorum, deniz altında kukla gösterisi.

Some of it's very, very narrow.

Bazıları çok çok dar.

Aquamarine,

Aquamarine,

obviously can't quite remember that.

belli ki bunu pek hatırlayamıyorum.

And I just call the nurse and take you away joints and lie down.

Ve ben sadece hemşireyi ararım ve seni eklemlerden alır ve uzanırım.

Anything can happen in the next half hour.

Önümüzdeki yarım saat içinde her şey olabilir.

Jemmy Stingray Stingray. That's it.

Jemmy Stingray Stingray. Bu kadar.

It looks like the stingray fish.

Vatoz balığına benziyor.

OK, if anyone ever used to watch that.

Tamam, eğer biri bunu daha önce izlemişse.

That's a that's a good reality show for 1960.

Bu, 1960 için iyi bir realite şovu.

That's a good reference.

Bu iyi bir referans. Carp, "

I'm sure lots of people remember that puppet show from the 1960 Saturday, says Carp. Hmm.

Eminim birçok kişi 1960 Cumartesi gününden o kukla gösterisini hatırlıyordur" diyor. Hmm.

Oh, that's a good one.

Bu iyi bir şey.

Carp is good.

Sazan iyidir.

A person that talks too much.

Çok konuşan kimse.

A person who always talks and boasts.

Sürekli konuşan ve övünen bir kişi.

We can say that that person karp's

O kişinin karp olduğunu söyleyebiliriz,

they will always carp about something.

onlar her zaman bir şeyler hakkında sazan olacaklar.

However, it is not.

Ancak öyle değil.

This is actually trout, says Sue Cat.

Bu aslında alabalık, diyor Sue Cat.

Here's the answer being it is cards.

İşte kart olduğu için cevap.

It's card, it's cards, it's card.

Karttır, karttır, karttır.

Everyone's favourite fish.

Herkesin favori balığı.

Now most people, when they see card, it's normally inside

Şimdi çoğu insan, kart gördüğünde, normalde

one of those little filatov fishes that McDonald's do.

McDonald's'ın yaptığı o küçük filatov balıklarından birinin içindedir.

But that's what a card actually looks like.

Ama aslında bir kart böyle görünüyor.

Tom, I actually got that right. Well done.

Tom, aslında bunu doğru anladım. Tebrikler. Kelimenin

Although he did literally, even if she did literally name every fish.

tam anlamıyla yapmış olmasına rağmen, kelimenin tam anlamıyla her balığa isim vermiş olsa bile.

So why now the second one?

Peki neden şimdi ikincisi?

So yes, and I think I got that right as well.

Yani evet ve sanırım bunu da doğru anladım.

I thought that was a that was a good game foetus.

Bunun iyi bir oyun fetüsü olduğunu düşündüm.

Those flowers were

O çiçekler

snowdrops, snowdrops, ladies of the valley.

kardelendi, kardelendi, vadinin hanımlarıydı.

You couldn't see the scale.

Teraziyi göremezdin.

They're very small. They're only about that tall. Hmm.

Çok küçükler. Sadece bu kadar uzunlar. Hmm.

They're very small.

Back to the fish.

Çok küçükler.

Balığa geri dön.

Here we go. Here's our next fish.

İşte başlıyoruz. İşte sıradaki balığımız.

This one is an angry looking fish.

Bu kızgın görünümlü bir balıktır.

Doesn't look very happy this fish.

Bu balık pek mutlu görünmüyor.

It looks a bit unhappy.

Biraz mutsuz görünüyor.

It's very unusual as well. Its colour.

Aynı zamanda çok sıradışı. onun rengi.

We can't see that, Steve.

Bunu göremiyoruz, Steve.

You're behind the.

arkasındasın.

He's got a strange mouth.

Garip bir ağzı var.

Oh, right.

Ah, doğru.

Yes. Named the fish found everywhere.

Evet. Her yerde bulunan balığa isim verildi.

It's it's a kind of fish that people like to catch on their own

İnsanların kendi başlarına

or by themselves.

veya kendi başlarına yakalamayı sevdikleri bir balık türüdür.

You mean, is it fresh water or salt, they can be big?

Yani, tatlı su mu yoksa tuzlu mu, büyük olabilirler mi?

Yes, that's right.

Evet bu doğru.

I think you can find them in rivers.

Sanırım onları nehirlerde bulabilirsin.

Oh yes, lakes.

Ah evet, göller.

Sue says Trout.

Sue Alabalık diyor.

Yes, I was going to say that because I'm

Evet, bunu söyleyecektim çünkü

obviously I'm barred from saying anything, because Mr.

belli ki herhangi bir şey söylemem yasaklandı çünkü Bay

Duncan wants you lovely folk to guess what it is.

Duncan siz sevimli insanların bunun ne olduğunu tahmin etmenizi istiyor.

What you live.

Ne yaşıyorsun.

You lovely folk trout mullet.

Seni sevimli halk alabalık kefal.

Fish, folk.

Balık, millet.

Yes, Americans use that phrase as a sort of quite.

Evet, Amerikalılar bu tabiri bir nevi oldukça kullanıyorlar.

It's sort of a nice phrase to talk about people, you folk folk.

İnsanlar hakkında konuşmak için güzel bir tabir, siz halk halkı.

It's a sort of it's a nice way to describe a group of people, people that you quite like

Bir grup insanı, oldukça sevdiğiniz

folk.

insanları tanımlamanın güzel bir yolu.

So this this fish looks a bit angry.

Yani bu balık biraz kızgın görünüyor.

Yes. Says Trout.

Evet. Alabalık diyor.

We can also describe a person as this fish.

Bir insanı da bu balık olarak tanımlayabiliriz.

If we are being rude

Kabalık edersek

or if you want to insult someone, we we we will use this, this word.

veya birine hakaret etmek istersen, biz bu kelimeyi kullanırız.

And the answer is being, well, look at that trout.

Ve cevap, şu alabalığa bak.

Well, then sue cat trout.

O zaman kedi alabalığına dava aç.

Quite often we will call a person a trout,

Çoğu zaman bir kişiye alabalık,

an old trout, maybe a person that we don't like.

yaşlı alabalık, belki de sevmediğimiz bir kişi deriz.

Well, the face does look like an old person

Yüz, aşağı yukarı yaşlı bir insana benziyor

that sort of down to.

.

If Steve does a very good impression of a trout.

Steve çok iyi bir alabalık izlenimi verirse.

You mean, are you going to say, Oh, are you doing it now, Mr.

Oh, bunu şimdi mi yapıyorsunuz, Bay

Duncan? Stop it then.

Duncan mı diyeceksiniz? Kes şunu o zaman.

I wouldn't do that.

Bunu yapmazdım.

So quite a few people got that right.

Yani epeyce insan bunu doğru anladı.

Giovanni got it right.

Giovanni doğru anladı.

So did a Magdalena as well.

Bir Magdalena da öyle yaptı.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

This is a this is quite an impressive looking fish.

Bu oldukça etkileyici görünen bir balıktır.

This is an amazingly these fish.

Bu inanılmaz bir balık.

Learning to speak English, Mr. Duncan.

İngilizce konuşmayı öğreniyorum, Bay Duncan.

No, they're learning to speak English fish,

Hayır, İngilizce konuşmayı öğreniyorlar,

not English.

İngilizce değil.

Oh, look at this one.

Şuna bak.

This is this is a really this is amazing.

Bu gerçekten bu harika.

This one.

Bu.

Now, I don't know about you, Steve, but that looks like a very angry fish

Şimdi, seni bilmem Steve, ama bu çok kızgın bir balığa benziyor, kolunu koparabilecekleri

that looks like a fish that they could take your arm off.

bir balığa benziyor .

When I first saw this, I thought it was a shark.

Bunu ilk gördüğümde köpekbalığı sandım.

It looks like a shark.

Bir köpekbalığına benziyor.

Yes, it does look a bit like a shark.

Evet, biraz köpekbalığına benziyor.

Uh oh.

ah ah.

Rafael says in Brazil, we use the phrase

Rafael, Brezilya'da senden

trout for a person that we do like you.

hoşlandığımız biri için alabalık tabirini kullandığımızı söylüyor.

Yes, in the UK will say, Oh you old trout.

Evet, Birleşik Krallık'ta diyecekler ki, Ah seni yaşlı alabalık.

Yes, it just means an old person that's a bit miserable.

Evet, sadece biraz mutsuz olan yaşlı bir insan anlamına gelir .

Yes, we don't like that.

Evet, bundan hoşlanmıyoruz. Brezilya'ya gittiğimizde

We get being sort of disrespectful when we go to Brazil.

biraz saygısızca davranıyoruz .

We've got to be careful how we use that phrase.

Bu tabiri nasıl kullandığımıza dikkat etmeliyiz.

Because, you know, if we like someone,

Çünkü, bilirsin, birinden hoşlanırsak

we've got to call them a trout. Yes.

ona alabalık dememiz gerekir. Evet.

So this this is this also refers

Yani bu bu aynı zamanda

to someone's name, by the way a person's name.

birinin ismine de gönderme yapıyor, bu arada bir kişinin ismi.

Oh, well, Nicole says a catfish.

Oh, şey, Nicole yayın balığı diyor.

So dysentery, you know it just look like a catfish, isn't it?

Yani dizanteri, yayın balığı gibi göründüğünü biliyorsun, değil mi?

It looks. It looks like a cartoon character to me.

görünüyor. Bana çizgi film karakteri gibi geliyor.

Yes, it's very unusual.

Evet, çok sıradışı.

It looks like it's got a little nose.

Küçük bir burnu var gibi görünüyor.

Yes, it does a brain, says Sturgeon.

Evet, beyin yapıyor, diyor Sturgeon.

So does Francesco.

Francesco da öyle.

Hmm. Have we got a clue, Mr. Duncan?

Hmm. Bir ipucumuz var mı, Bay Duncan?

Yes, I've just given one.

Evet az önce verdim.

And what was that? Say

Ve bu neydi?

we play refers to someone's name.

Oynadığımızı söyleyen birinin adını ifade eder.

Is it Jimmie?

Jimmie mi?

Is it the Jimmie fish?

Jimmie balığı mı?

And no, it's not.

Ve hayır, değil.

Is it the Duncan fish? It's not. It's not Alfie Bass.

Duncan balığı mı? Öyle değil. Alfie Bass değil.

Do you like that?

Bunu beğendin mi?

Here we go.

İşte başlıyoruz.

Then is the answer being

O zaman cevap Mersin balığı mı

Sturgeon? Oh yes.

? Oh evet.

Who knows?

Kim bilir?

It's two.

Yes, a few people said that sturgeon? Yes.

iki oldu

Evet, birkaç kişi mersin balığı dedi? Evet.

Oh, I said that. Yes.

Well, does sturgeon. You know your fish?

Ah, bunu söyledim. Evet.

Peki, mersin balığı yapar. Balığını biliyor musun?

And of course, the leader of the Scottish Parliament

Ve tabii ki İskoç Parlamentosu liderinin

is called Nicola Sturgeon. Yes.

adı Nicola Sturgeon. Evet.

See what I did there.

Orada ne yaptığımı görün.

And Sue Cap points out, because Steve Cat is super rich

Ve Sue Cap, Steve Cat'in süper zengin olduğu

and will know these sort of things because we've we've seen pictures of Sue Cats House.

ve Sue Cats House'un resimlerini gördüğümüz için bu tür şeyleri bileceğini belirtiyor.

This is where you get caviar from.

Havyar buradan elde edilir.

So no doubt your fridge is full of it.

Yani hiç şüphe yok ki buzdolabınız bununla dolu.

Sick eggs?

Hasta yumurtalar mı?

Is that the eggs of the sturgeon?

Mersin balığı yumurtası mı o?

Yes. Yes.

Evet. Evet.

And that's where caviar comes from.

Ve havyar buradan geliyor.

She probably right this minute.

Muhtemelen şu anda haklı.

Just having caviar on some on some pieces of toast.

Sadece bazı tost parçaları üzerinde biraz havyar olması.

Mm-Hmm. Right now, I can just see it some.

Mm-Hmm. Şu anda, sadece biraz görebiliyorum.

And of course, you always have to keep the caviar on ice.

Ve tabii ki, havyarı her zaman buzda tutmalısınız.

It must never get warm or else it was stink.

Asla ısınmamalı, yoksa kokuyordu.

Sue Cat likes the finer things in life.

Sue Cat hayattaki daha ince şeyleri sever.

I think so, Francesco

Bence öyle, Francesco düşünme

don't. Giovanni says yes.

. Giovanni evet diyor. İskoç Ulusal Partisi,

SNP party is Nicola Sturgeon, said

SNP partisinin Nicola Sturgeon olduğunu söyledi

the Scottish National Party.

.

That's right.

Bu doğru.

Who are the ruling party at the moment?

Şu anda iktidar partisi kim?

I haven't got Belarus here.

Burada Beyaz Rusya yok.

Apparently, he's making fish soup, isn't it?

Görünüşe göre balık çorbası yapıyor, değil mi?

Isn't it?

Yes. Catarina says that Belarus is.

değil mi

Evet. Catarina, Belarus'un öyle olduğunu söylüyor.

No, I think I think it's actually set Arena.

Hayır, sanırım aslında Arena ayarlandı.

Who's making fish soup?

Balık çorbasını kim yapıyor?

Claudia today fish soup.

Claudia bugün balık çorbası.

I think I think Santorini was replying to Claudia.

Santorini'nin Claudia'ya cevap verdiğini düşünüyorum.

Oh, right, OK.

Tamam.

I think so.

Bence de.

Judging by the structure of the sentence, when someone is making fish soup,

Cümlenin yapısına bakılırsa, birinin balık çorbası yapması

which I think is very that's one hell of a coincidence.

bence çok büyük bir tesadüf. Çok büyük

If we say a hell of a coincidence, we mean it's a real coincidence, a big coincidence,

bir tesadüf dersek, gerçek bir tesadüf, büyük bir tesadüf,

a big coincidence that we were talking about fish and someone is making fish soup.

büyük bir tesadüften bahsediyoruz, balıktan bahsediyoruz ve birisi balık çorbası yapıyor.

What is the fish soup you are making?

Yaptığınız balık çorbası nedir?

Which what fish are you using

to make your fish soup? Yes.

Balık çorbanızı yapmak için hangi balığı kullanıyorsunuz? Evet.

So what fish are you making your fish soup out of?

Peki balık çorbanızı hangi balıktan yapıyorsunuz?

If we were making fish soup in the UK, we would probably use a fish

Birleşik Krallık'ta balık çorbası yapıyor olsaydık, muhtemelen

that isn't too pungent, hasn't got too strong a smell or taste.

çok keskin olmayan, çok keskin bir kokusu veya tadı olmayan bir balık kullanırdık.

We would probably use cod or something like that.

Muhtemelen cod veya onun gibi bir şey kullanırdık.

Uh, you wouldn't use salmon.

Uh, somon kullanmazdın.

I've never had fish soup.

Hiç balık çorbası içmedim.

No, I have had it.

Hayır, yaşadım.

Oh, OK. Here's another one talking a fish.

Ah tamam. İşte bir balıktan bahseden başka biri.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

This is what this is.

İşte bu.

This can be used in a phrase, an English phrase.

Bu bir cümlede, İngilizce bir cümlede kullanılabilir.

We can use this in an English phrase.

Bunu İngilizce bir cümlede kullanabiliriz.

So look very closely.

Bu yüzden çok yakından bakın.

You might you might notice that particular fish has lots of scales.

Belirli balıkların pullarının çok olduğunu fark etmişsinizdir.

The scales on the side of its body are very clear and obvious.

Vücudunun yan tarafındaki pullar çok net ve belirgindir.

Beautiful fish, actually.

Güzel balık aslında.

And you can have this fish in

Ve bu balığa farklı renklerde sahip olabilirsiniz

different colours.

.

That one's got a lovely silvery

Bunun pullarında hoş bir gümüş

finish to its scales.

rengi var.

It looks like it's covered in aluminium foil.

Alüminyum folyo ile kaplanmış gibi görünüyor.

Yes, it looks like a robot fish. Yes,

Evet, robot balığa benziyor. Evet,

that's iridescent.

yanardöner.

Yeah, I think is a phrase.

Evet, sanırım bir cümle.

Maybe it fires laser beams out of its eyes.

Belki de gözlerinden lazer ışınları fırlatır.

Maybe he's happy. It's got a happy face.

Belki mutludur. Mutlu bir yüzü var.

Maybe it's a new secret weapon coming our way soon.

Belki de yakında yolumuza çıkacak yeni bir gizli silahtır.

Amit from India

Hindistan'dan Amit

Jemmy says, Well, VTR says a herring.

Jemmy, VTR bir ringa balığı diyor.

Jemmy says a silver carp. Mm-Hmm.

Jemmy gümüş sazan diyor. Mm-Hmm.

Uh, do you eat the infamous fish and chips?

Meşhur balık ve patates kızartmasını yer misin?

We do. We do. Yes, yes.

Yaparız. Yaparız. Evet evet.

I love fish and chips. Quite quite often.

Balık ve cips severim. Oldukça sık.

Cod is what we have called or when cards not available.

Cod, dediğimiz şey veya kartlar mevcut olmadığında.

Haddock. Hmm. Is the

Mezgit balığı. Hmm.

August herring herring.

Ağustos ringa balığı ringa balığı mı?

Yes, they are sort of silvery, I think sardines as Louis. OK.

Evet, biraz gümüş rengindeler, sanırım Louis gibi sardalyeler. TAMAM.

Pollock St is wearing same to you.

Pollock St senin için aynısını giyiyor.

Magdalena, who are you calling a pollock

Magdalena,

pollock to you to

see the answer coming up now?

cevabın şimdi geldiğini görmek için kime taşkın diyorsun?

Here we go. Sardines as Premiere.

İşte başlıyoruz. Prömiyer olarak sardalya.

The answer is being herring, herring, herring

Cevap ringa balığı, ringa balığı, ringa balığı

and there is a yes, Olga got that right.

ve bir evet var, Olga bunu doğru anladı.

Yes, there is a fat vitamin and foetus.

Evet, yağ vitamini ve fetüs var.

I think Victor's was first.

Sanırım Victor'unki ilkti.

Yeah, so it's not. Not that it's a competition.

Evet, öyle değil. Bu bir yarışma olduğundan değil.

It isn't a competition, but it's something different, unusual.

Bu bir yarışma değil ama farklı, alışılmadık bir şey.

I think it might be the biggest thing ever to happen on the internet, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, internette meydana gelen en büyük şey olabileceğini düşünüyorum.

Name that fish herring.

O balığa ringa balığı adını verin.

Of course, in English, we can describe something that is misleading or something

Tabii ki, İngilizce'de yanıltıcı olan veya

that is giving you the wrong clues as a red herring.

size yanlış ipuçları veren bir şeyi kırmızı ringa balığı olarak tanımlayabiliriz.

So a red herring refers to something that is misleading you.

Yani kırmızı ringa balığı, sizi yanıltan bir şeyi ifade eder .

It is something that is giving you a clue, but

Size bir ipucu veren bir şey ama

unfortunately, that clue is incorrect.

ne yazık ki bu ipucu yanlış.

It is misleading you.

Seni yanıltıyor.

It is a red herring. Yes.

Bu bir kırmızı ringa balığı. Evet.

So we could have we could have given you a clue as to what the name of that fish was.

Böylece size o balığın adının ne olduğu hakkında bir ipucu verebilirdik.

That would be incorrect.

Bu yanlış olur. Tabiri caizse

We were deliberately trying to mislead you into into

sizi kokudan uzaklaştırmak için

suggesting that it had a different name

farklı bir adı olduğunu öne sürmeniz

to put you off the scent, so to speak.

için kasıtlı olarak sizi yanıltmaya çalışıyorduk.

Here is the last one. OK.

İşte sonuncusu. TAMAM.

Talking of things that are fishy, here is our last

Şüpheli şeylerden bahsetmişken, işte son

mystery fish.

gizemli balığımız.

Oh dear.

Ah hayatım.

Well, yes, that's.

Evet, öyle.

Can I just say that is a very ugly fish?

Bunun çok çirkin bir balık olduğunu söyleyebilir miyim? Balıkların görünüşü hakkında

I know I shouldn't pass comment on the appearance of fish

yorum yapmamam gerektiğini biliyorum

because they are all beautiful, I suppose in their own way.

çünkü hepsi güzel, sanırım kendi tarzlarında.

But that is one ugly, ugly fish.

Ama bu çirkin, çirkin bir balık.

I know Salah from Sudan.

Salah'ı Sudan'dan tanıyorum.

Rhubarb says yes.

Ravent evet diyor.

I've always wondered what kind of fish was in fish and chips.

Her zaman balık ve cipste ne tür balık olduğunu merak etmişimdir.

So yeah, traditionally it's cod.

Yani evet, geleneksel olarak morina balığı.

But because this tends to be

Ancak bu,

a shortage of cards because of overfishing,

aşırı avlanma nedeniyle kart kıtlığı olma eğiliminde olduğundan,

then we tend to substitute

that sometimes with other types of white fish. Hmm.

bazen bunu diğer beyaz balık türleri ile değiştirme eğilimindeyiz. Hmm.

So cards

Yani

it's popular in white fish is popular in the UK

beyaz balıkta popüler olan kartlar İngiltere'de popüler

because it's not too strong,

çünkü çok güçlü değil,

not too strong a fish in terms of its fish genus.

balık cinsi açısından çok güçlü bir balık değil.

Yes, it's also easy to get the bones out.

Evet, kemikleri çıkarmak da kolaydır.

It's easy to get the bones out.

Kemikleri çıkarmak kolaydır.

It's quite meaty.

Oldukça etli.

That's that's the down side, you see.

Bu aşağı tarafı, görüyorsun. Taze balık yerseniz,

That's the downside of eating fish if you eat fresh fish.

balık yemenin dezavantajı budur .

There's always the danger that you will

choke

on one of the bones like the Queen Mother did many years ago.

Ana Kraliçe'nin yıllar önce yaptığı gibi kemiklerden birinde boğulma tehlikesi her zaman vardır.

Yes, the Queen Mother.

Evet, Ana Kraliçe.

So so the mother of the Queen of England.

İngiltere Kraliçesi'nin annesi de öyle.

She actually choked

Aslında

on a fish bowl a few years ago.

birkaç yıl önce bir balık kasesinde boğuldu.

Lots of words connected with fish.

Balıkla bağlantılı birçok kelime.

Yes, Palmira says that where Premiere is, she says that when lots of people

Evet, Palmira, Premiere'in nerede olduğunu söylüyor, diyor ki, örneğin metroda çok sayıda insan

all close together, say on the underground

birbirine yakın olduğunda

train and you're very close and lots of people around,

ve siz çok yakınsanız ve etrafta bir sürü insan varsa,

we say in the UK

Birleşik Krallık'ta

that people are packed in like sardines because sardines are small fish.

insanların sardalya gibi paketlenmiş olduğunu söylüyoruz çünkü sardalya küçük balıktır.

And they're all lots of them in a ten very close together.

Ve hepsi birbirine çok yakın onda bir sürü.

But where Palmyra is, they say, crammed like herrings.

Ama Palmyra'nın olduğu yerde ringa balığı gibi tıka basa dolu derler.

Interesting.

İlginç.

But we say crammed like sardines because it's all to do with

Ama sardalye gibi tıkış tıkış diyoruz çünkü bu tamamen

how the fish are packed very tightly together in time.

balığın zaman içinde nasıl çok sıkı bir şekilde bir araya gelmesiyle ilgili.

There's also an old game that Victorians used to play called sardines,

Ayrıca Victorialıların eskiden

where they would all hide in in a wardrobe.

bir gardıropta saklandıkları sardalya adı verilen eski bir oyun var.

Together, they would all hide together,

Hep birlikte saklanacaklardı,

so everyone would would squeeze into a small, enclosed space.

böylece herkes küçük, kapalı bir alana sıkışacaktı.

And then you had to guess

Ve sonra

who was who.

kimin kim olduğunu tahmin etmen gerekiyordu.

I'm not joking.

Şaka yapmıyorum.

It's a real game.

Bu gerçek bir oyun.

Those Victorians were really quite.

Bu Victorialılar gerçekten oldukça sessizdi.

We've got some suggestions here.

Burada bazı önerilerimiz var.

We've got somebody else made a made up made of it. Yes.

Ondan yapılmış bir başkası var. Evet.

Tomic mentioned about two lots of words connected with fish in the English language.

Tomic, İngilizce'de balıkla bağlantılı iki kelimeden bahsetmişti.

Yes, the herring pattern on the sole of the shoe.

Evet, ayakkabının tabanındaki ringa balığı deseni.

And that thank you for that.

Ve bunun için teşekkür ederim.

That also reminds me of a herringbone pattern

Bu da bana

that you can get on a man on a suit.

takım elbiseli bir adama giyebileceğiniz balıksırtı desenini hatırlattı.

Mm-Hmm. Herringbone. I have

Mm-Hmm. balıksırtı.

a suit with a herringbone fit.

Balıksırtı kesim bir takım elbisem var. Buna

They call it a herringbone pattern to it.

balıksırtı deseni diyorlar.

Yeah, it's a sort of it looks like lots of little bones of a fish

Evet, balık kılçığı takımının bir sürü küçük kemiğine benziyor

herringbone suit.

.

So it's not it's not made of fish much in that.

Yani bunda pek balıktan yapılmamış değil.

Imagine wearing a suit made.

Yapılmış bir takım elbise giydiğinizi hayal edin. Balıktan yapılmış

It wouldn't sound much going out in a suit made of fish.

bir takım elbiseyle dışarı çıkmak kulağa pek hoş gelmez .

But anyway, our final fish are mystery.

Ama yine de, son balığımız bir sır.

Fish is and this is one I hate, by the way.

Balık ve bu arada nefret ettiğim şey bu.

I don't like this fish anyway.

Zaten bu balığı sevmiyorum.

Not just that we had perch.

Sadece levrekimiz yoktu.

We had stickleback, anchovy,

Geri tepme, hamsi,

sardines, mackerel.

sardalya, uskumru yedik.

What is it, Mr. Duncan?

Ne var Bay Duncan?

It is one of my least favourite fish.

En az sevdiğim balıklardan biridir.

I don't know why.

Neden bilmiyorum. Hamsi hamsi yaparak

I don't like eating this particular type of fish doing anchovy anchovy.

bu özel balık türünü yemeyi sevmiyorum .

Well, Francesco, you were right.

Francesco, haklıydın.

They are disgusting, Francesco. Very tiny fish.

İğrençler, Francesco. Çok küçük balık.

Very small,

Çok küçük,

very small.

çok küçük.

They're very what we would say is they're very fishy.

Çok şüpheli olduklarını söyleyeceğimiz şeyler bunlar.

Yeah.

Evet.

So they've got sounds a strange phrase to use, but it means they've got

Yani sesleri var, kullanmak için garip bir cümle, ama bu onların

a strong smell of fish

güçlü bir balık

anchovies. No, I don't. They're very small, aren't they?

hamsisi kokusu olduğu anlamına geliyor. Hayır, bilmiyorum. Çok küçükler, değil mi?

That's it.

Bu kadar. Görünüşe göre

Apparently, they I'm sure they're prehistoric

tarih öncesi olduklarından eminim

because they look, they do look like real fish.

çünkü gerçek balık gibi görünüyorlar.

They look, they look very strange and unusual.

Bakıyorlar, çok garip ve sıradışı görünüyorlar.

I think these are these are one of the oldest fish.

Sanırım bunlar en eski balıklardan biri.

Bruno also said anchovy as well.

Bruno hamsi de dedi.

So Beatrice, I don't like anchovies.

Beatrice, ben hamsi sevmem.

I'm not keen.

İstekli değilim.

I don't really like sardines, anchovies.

Sardalyeyi, hamsiyi pek sevmem.

I like mackerel that that's a strong fish.

Güçlü bir balık olduğu için uskumruyu severim.

Hmm. Pungent.

Hmm. Keskin.

The fish that have that are quite oily

Oldukça yağlı olan balıklar oldukça

tend to be quite pungent, so they've got quite a strong smell. Hmm.

keskin olma eğilimindedir, bu nedenle oldukça güçlü bir kokuları vardır. Hmm.

Like sardines.

Sardalya gibi.

Mackerel.

Orkinos. Bir

What would be another one?

Salmon's quite a pungent.

diğeri ne olurdu?

Somon oldukça keskindir.

Yes. Sick as well.

Evet. Hasta da.

Have you ever been to a fish market?

Hiç balık pazarına gittin mi?

Oh my god, I have.

Aman Tanrım, var.

Yes, it's disgusting.

Evet, iğrenç.

Horror pizza's there.

Korku pizzası orada.

OK, since Bruno.

Tamam, Bruno'dan beri.

Yes, they're quite popular as a producer on pizzas.

Evet, pizza üreticisi olarak oldukça popülerler.

Yeah, I do.

Evet yaparım.

I do not like anchovies.

Hamsi sevmiyorum.

They're disgusting, I would guess.

İğrençler, sanırım.

Says people eat anchovy with beer.

İnsanların hamsiyi birayla yediklerini söylüyor.

Now you say in the UK, it wouldn't be.

Şimdi İngiltere'de olmaz diyorsunuz.

Maybe you can get them.

Belki onları alabilirsin.

Maybe they're nice fresh.

Belki taze güzeldirler.

There probably be quite nice fresh.

Muhtemelen oldukça güzel taze vardır.

But in the UK, we only tend to get them in tins.

Ancak Birleşik Krallık'ta, onları yalnızca teneke kutulara koyma eğilimindeyiz.

But I would imagine if you live

Ama

in a coastal area,

bir kıyı bölgesinde yaşıyorsanız,

you might be able to get fresh anchovies and they might be quite nice.

taze hamsi alabileceğinizi ve oldukça güzel olabileceğini hayal ediyorum.

But I think because we get them in

Ama sanırım onları

tins, hmm.

teneke kutulara koyduğumuz için, hmm.

They're not so popular.

O kadar popüler değiller.

So sardines, I don't think they're local.

Yani sardalyalar, yerel olduklarını düşünmüyorum.

You say you can't just go out into the into the local sea

Yerel denize

or the local coast, and they're very good, very good for you.

veya yerel kıyıya öylece çıkamayacağınızı söylüyorsunuz ve bunlar sizin için çok iyi, çok iyi. Sardalya, hamsi gibi

These types of small little fish like sardines, anchovies,

bu tür küçük balıkların

they've got all these healthy fats fats in them, haven't they? Hmm.

içinde tüm bu sağlıklı yağlar var, değil mi? Hmm.

That is supposed to be good for you, like salmon omega

Bunun sizin için iyi olması gerekiyor, somon omega

something or other omega six.

bir şey ya da başka bir omega altı gibi.

Oh, I don't know.

Bilmiyorum.

But all of the amigas supposed to be good for you,

Ama tüm amigaların senin için iyi olması gerekiyor

but you're not supposed to eat very much oily fish.

ama çok fazla yağlı balık yememen gerekiyor.

They recommend that maybe once or twice a week, only for oily

Haftada bir veya iki kez, sadece

fish like mackerel salmon, because the oceans are so polluted

uskumru somonu gibi yağlı balıklar için tavsiye ediyorlar, çünkü okyanuslar o kadar kirli

that you can get too much mercury

ki çok fazla cıva

and sort of pesticides and things like that.

ve bir çeşit böcek ilacı ve bunun gibi şeyler alabilirsiniz.

Yes, I mean, that's quite bad, isn't it, when

Evet, yani,

they're recommending that fish that are caught

in the wide open spaces of the ocean? Hmm.

okyanusun geniş açık alanlarında yakalanan balıkları tavsiye etmeleri çok kötü değil mi? Hmm.

Even the pollution has got that far,

Kirlilik bile o kadar ileri gitti,

but there's too much lead, as are mercury in.

ama çok fazla kurşun ve cıva var.

Fresh fish from sort of miles out to sea.

Denizden kilometrelerce uzakta taze balık.

I think it's also just a bit of advice as well, isn't it just to make sure

Bence bu aynı zamanda sadece bir tavsiye, sadece içine korkunç bir şey girmediğinden emin olmak için değil mi

that you're not getting anything horribly inside you like, huh?

, ha?

Siddiqa says Why don't you try eating them with Jaffa Cakes?

Siddiqa, neden onları Jaffa Cakes ile yemeyi denemiyorsun?

I can't imagine chocolate with fish like that.

Böyle balıklı çikolata hayal edemiyorum. Kulağa

That sounds disgusting.

iğrenç geliyor.

Make it three and a thank you for that.

Üç yap ve bunun için bir teşekkür et.

All the amigas, all of them.

Tüm amigalar, hepsi.

All of them from three to 100.

Üçten 100'e kadar hepsi.

Is it a mega six? That's in sort of.

Mega altı mı? Bu bir nevi.

I think that's the one that's in

Sanırım bitkilerde olan bu,

plants, is it?

değil mi?

Yes, OK.

Evet tamam. Bir

Sort of seeds and things.

çeşit tohum falan.

And Omega three is the one in fish. OK, good.

Ve Omega 3 balıktaki tektir. Tamam iyi.

We're going to take a break. Very quick break.

Bir mola vereceğiz. Çok hızlı mola.

And then we're back with fish cakes.

Ve sonra balık köftesi ile geri döndük.

I used to love fish cakes.

Balık köftesine bayılırdım.

My mum used to make fish cakes.

Annem balık köftesi yapardı.

That's a popular one here. Used to be.

Bu burada popüler olanlardan biri. Eskiden öyleydi.

It's fish.

Bu balık.

Probably card again cooked,

Muhtemelen kart tekrar pişirilir,

but you can do it with salmon.

ancak bunu somonla yapabilirsiniz.

And then you'd like this, Mr.

Ve bunu beğenirseniz, Bay

Duncan, can you make them for you?

Duncan, sizin için yapar mısınız?

And then you mix them with mashed potatoes,

Sonra onları patates püresi,

mashed potatoes, a bit of parsley, the fish and then you fry them in a frying pan?

patates püresi, biraz maydanoz ve balıkla karıştırıp tavada mı kızartıyorsunuz?

Oh, delicious, I'm going to do those one.

Oh, lezzetli, onları yapacağım.

one day I know what fishcakes are.

bir gün balık köftesinin ne olduğunu biliyorum.

Yes, but maybe, you know, my mother used to make them my friends from school

Evet, ama belki, bilirsiniz, annem onlara okuldan arkadaşlarım gelirdi

used to come round because they liked my mother's fish cake so much.

çünkü annemin balık köftesini çok seviyorlardı.

They used to say, Can I come back home?

Eve dönebilir miyim, derlerdi.

Can I come round and see Usui mother making fish cakes tonight?

Bu akşam gelip Usui annenin balık köftesi yaptığını görebilir miyim?

But if that's true, there's no answer to that.

Ama bu doğruysa, buna bir cevap yok.

We're back in a moment.

Birazdan geri döndük.

We're talking about panic.

Panik hakkında konuşuyoruz.

You can dance in all of the puddles today

Bugün tüm su birikintilerinde dans edebilirsiniz

because we've had a lot of rain, in fact, today the weather is pretty awful.

çünkü çok yağmur yağdı, aslında bugün hava oldukça kötü.

Do you believe it is

welcome to the final half

hour of today's English addict with myself, Mr.

Bugünün İngiliz bağımlısı benimle, Bay

Duncan and him, that reminded me that those lovely cows that we had two years ago,

Duncan ve onunla, iki yıl önce sahip olduğumuz o sevimli ineklerin

they were very friendly and that one was so excited to see me.

çok cana yakın olduklarını ve birinin onu görmek için çok heyecanlı olduğunu hatırlatan son yarım saatine hoş geldin mi sence? Ben.

It was a baby.

Bir bebekti.

I don't usually get that reaction.

Genelde bu tepkiyi almıyorum.

No, many people run away from me,

Hayır, birçok insan benden kaçıyor

but cows seem to like me. Hmm.

ama inekler benden hoşlanıyor gibi görünüyor. Hmm.

There is a there is an answer to that.

Bunun bir cevabı var.

I'm not going to say because it would be very rude to cow.

Söylemeyeceğim çünkü ineğe çok kaba olur.

So what are we talking about, Mr.

Peki,

Duncan in the last half an hour?

son yarım saatte neden bahsediyoruz Bay Duncan?

We are looking at a subject that I referenced briefly earlier.

Daha önce kısaca değindiğim bir konuya bakıyoruz.

And yes, we did have a little bit of a drama in the house.

Ve evet, evde biraz dram yaşadık.

My my toaster caught fire the other night for the second time.

Ekmek kızartma makinem geçen gece ikinci kez alev aldı.

But should we get it repaired or should we just get a new one?

Ama tamir ettirmeli miyiz yoksa yenisini mi almalıyız?

I don't know.

Bilmiyorum.

I think we could get it fixed. I think so.

Bence düzeltebiliriz. Bence de.

Yes, I'll try.

Evet, deneyeceğim.

We I think we will, because that's a very what we had is at least 20 years.

Yapacağımızı düşünüyorum, çünkü sahip olduğumuz şey en az 20 yıl.

Yes, a long time. Not longer.

Evet, uzun bir süre. Artık değil.

So this particular item caught fire,

Yani bu özel eşya alev aldı ve

which caused me to panic.

bu da paniğe kapılmama neden oldu.

And that's what we're going to look at now, Steve.

Ve şimdi buna bakacağız, Steve.

Yeah, we've just been reminded. Panic.

Evet, şimdi hatırladık. Panik.

I certainly panic. Words and phrases.

Kesinlikle panikliyorum. Kelimeler ve deyimler.

And there you can see me looking as if I'm really panicking there.

Ve orada gerçekten panikliyormuşum gibi göründüğümü görebilirsiniz.

It's funny. People do follow us.

Komik. İnsanlar bizi takip ediyor.

They know what's coming up good.

Neyin iyi geleceğini biliyorlar.

I'm very impressed.

Çok etkilendim.

I'm impressed because I've forgotten we were going to talk about panic words.

Etkilendim çünkü panik sözcükleri hakkında konuşacağımızı unutmuşum.

I'm impressed that anyone is following us.

Birilerinin bizi takip etmesinden etkilendim.

So here we go.

İşte başlıyoruz.

Then first of all, the word panic.

Sonra her şeyden önce panik kelimesi.

Panic can refer to a sudden burst of terror or worry

Panik, ani bir korku patlamasına işaret edebilir veya

you suddenly, without warning, feel

aniden sizi uyarmadan endişelendirebilir, dehşete

terrorised, or you feel suddenly scared or anxious about something new.

kapılmış hissedebilirsiniz veya yeni bir şey için aniden korkmuş veya endişeli hissedebilirsiniz.

Only something that's just happened or may be something

Sadece az önce olan bir şey ya da

that is about to happen, something that will happen in the future.

olmak üzere olan bir şey, gelecekte olacak bir şey.

You can panic.

Panik yapabilirsiniz.

We can use this as a verb, also as a noun to describe the state of panic.

Bunu panik durumunu tanımlamak için bir isim olarak da fiil olarak kullanabiliriz.

So people panic.

Dolayısıyla insanlar paniğe kapılır.

They panic. They are panicking.

Panik yaparlar. Panik içindeler.

They act. Hmm.

Davranırlar. Hmm.

In in an unpredictable and a ways where you have

Tahmin edilemez bir şekilde ve

effectively lost control of your emotions

duygularınızın kontrolünü etkili bir şekilde kaybettiğiniz

and you are letting your fears

ve korkularınızın

dictate how you react and behave to situations.

durumlara nasıl tepki vereceğinizi ve davranacağınızı dikte etmesine izin veriyorsunuz. Kelimenin

You literally just instantly reacting to something without stopping to think.

tam anlamıyla, düşünmeyi bırakmadan anında bir şeye tepki veriyorsunuz .

Yeah.

And panic is, you know, if if a lion was running towards you,

Evet.

Ve panik , bilirsiniz, eğer bir aslan size doğru koşsaydı,

you would probably panic as as they do often.

muhtemelen çoğu zaman yaptıkları gibi paniğe kapılırdınız.

But panic can result in in you.

Ancak panik sizde sonuçlanabilir.

Making mistakes in judgement can.

Yargılamada hata yapmak olabilir.

It can be very poor

thing to happen to you because you make poor judgements.

Kötü kararlar verdiğiniz için başınıza çok kötü şeyler gelebilir.

People often do strange things when they panic.

İnsanlar paniklediklerinde genellikle garip şeyler yaparlar.

Yes, that primitive part of your brain is taking over

Evet, beyninizin o ilkel kısmı kontrolü ele alıyor

and it's fighting a fight or flight mechanism.

ve savaş ya da kaç mekanizmasıyla savaşıyor.

Mm-Hmm. Adrenaline. Well, that's very good.

Mm-Hmm. adrenalin. Bu çok iyi.

Isaac Hunt Hello, Isaac.

Isaac Hunt Merhaba, Isaac.

I have to be careful how I say that.

Bunu nasıl söylediğime dikkat etmeliyim.

I think that might be someone playing with us.

Bence bizimle oynayan biri olabilir.

You know, that's I just realised that that might be.

Biliyor musun, bunun olabileceğini yeni fark ettim.

I think someone is trying to get me to say something

Sanırım birisi bana kaba bir şey söyletmeye çalışıyor,

rude that maybe that's maybe not right.

belki de bu doğru olmayabilir.

Isaac Hunt That's oh, trust me, Steve.

Isaac Hunt Bu, inan bana, Steve.

Just 15 years of doing this, you get very,

Bunu yaparak sadece 15 yıl,

very good with your nose,

burnunu çok ama çok iyi kullanıyorsun

but a loss of self-control.

ama kendini kontrol edemiyorsun.

Yes, you're right. Panic.

Evet haklısın. Panik.

You lose self-control.

Otokontrolünüzü kaybedersiniz.

I, a classic one is some people see spiders

Ben, klasik bir tanesi, bazı insanlar örümcek görür

and they panic straight away.

ve hemen paniğe kapılır.

Yes, scream shout.

Evet, bağır bağır.

And because that is, of course,

Ve bu, tabii ki olağandışı olduğu için,

unusual because spiders only a small, small thing.

çünkü örümcekler sadece küçük, küçük şeyler.

I suppose if you live in Australia or somewhere

Sanırım Avustralya'da ya da

where they you've got really deadly poisonous spiders, then I might panic.

gerçekten ölümcül zehirli örümceklerin olduğu bir yerde yaşıyorsanız paniğe kapılabilirim.

I mean, here in the UK, we don't have any poisonous spiders.

Demek istediğim, Birleşik Krallık'ta hiç zehirli örümceğimiz yok.

Mm-Hmm. So but people still panic.

Mm-Hmm. Yani ama insanlar hala panik.

They do scream at the sight of a spider or a mouse.

Bir örümceği veya fareyi görünce çığlık atıyorlar.

But especially women.

Ama özellikle kadınlar.

Women

Kadınlar

often do they scream.

genellikle çığlık atarlar.

They stand on a chair and they lift their skirts up because they think the male.

Bir sandalyeye çıkarlar ve erkek düşündükleri için eteklerini kaldırırlar.

Might run up their leg.

Bacaklarını çalıştırabilir.

Yes, a loss of self-control.

Evet, otokontrol kaybı.

Thank you, Isaac.

Teşekkürler, İshak. Bir

Another.

Yes. Don't do that again, Steve.

diğer.

Evet. Bunu bir daha yapma Steve.

I still think

Hala

I still think someone is trying to set us up there

birinin bizi orada tuzağa düşürmeye çalıştığını düşünüyorum

because

çünkü

Sue Cat also heard what I said as well.

Sue Cat de söylediklerimi duydu.

I think so.

Bence de.

Alarm.

Alarm.

Another word we can use instead of panic is alarm.

Panik yerine kullanabileceğimiz bir başka kelime de alarmdır.

Yes, we have 25 words to look at, by the way.

Evet, bu arada bakılacak 25 kelimemiz var.

OK, rights alarm.

Tamam, haklar alarmı.

So to feel alarm, you have alarm.

Alarm hissetmek için, alarmınız var.

The alarm is the feeling of panic alarm,

Alarm, panik alarmı hissidir,

so something might alarm you.

bu nedenle bir şey sizi alarma geçirebilir.

You might hear some terrible news.

Bazı korkunç haberler duyabilirsiniz.

You might hear something terrible that's happened

Korkunç bir şey olduğunu duyabilir

and you will become alarmed.

ve paniğe kapılırsınız.

You will feel own.

Kendinizi ait hissedeceksiniz.

Somebody might say to you that there is a storm coming

Birisi size

a bad storm, a hurricane, a gale, a tornado, and that might make you feel alarmed.

kötü bir fırtına, bir kasırga, bir fırtına, bir kasırga gelmekte olduğunu söyleyebilir ve bu sizi paniğe kaptırabilir.

So it means that something inside your brain is telling you

Yani bu, beyninizin içindeki bir şeyin size

you need to be aware that something dangerous could be happening. Hmm.

tehlikeli bir şey olabileceğinin farkında olmanız gerektiğini söylediği anlamına gelir. Hmm.

It's like an alarm going off.

Sanki bir alarm çalıyor.

Something is, you know, you might feel a little bit of panic.

Bir şey, bilirsiniz, biraz panik hissedebilirsiniz.

Maybe you might have to control that. Here's another one.

Belki de bunu kontrol etmen gerekebilir . İşte burada bir başkası.

Terror, terror, terror.

Terör, terör, terör.

You might run for your life as something happens.

Bir şey olduğu için canını kurtarmak için koşabilirsin.

Maybe something terrible happened.

Belki de korkunç bir şey oldu.

So you will run in panic.

Böylece panik içinde koşacaksınız.

You will panic.

Panik yapacaksın.

It is something that is causing you to panic.

Panik yapmanıza neden olan bir şey.

So the terror is the thing that is causing you to panic.

Yani paniğe kapılmanıza neden olan şey terördür.

But also the feeling itself can be described as terror

Ancak korku ya da şok olarak tanımlanabilecek duygu da

or shock is another word we can use as well.

kullanabileceğimiz başka bir kelimedir.

Shock.

Şok.

I will quickly go through some of these words because they're quite easy to explain.

Bu kelimelerin bazılarının üzerinden hızlıca geçeceğim çünkü açıklamaları oldukça kolay.

We have horror.

Korkumuz var.

Sorry, Steve.

Üzgünüm Steve.

OK, now I was going to make some comments about terror.

Tamam, şimdi terörle ilgili bazı yorumlar yapacaktım.

Oh, terror. OK? Yes.

Ah, terör. TAMAM? Evet.

Yes. I was just.

Evet. Ben sadece.

I know you had a lot of words to go through.

Söyleyecek çok sözün olduğunu biliyorum.

Yes, you can feel terrible, can't you?

Evet, kendini kötü hissedebilirsin, değil mi?

Yes, I feel terrible. Hmm.

Evet, kendimi kötü hissediyorum. Hmm.

That's that means you just feel ill.

Bu, kendinizi hasta hissettiğiniz anlamına gelir. Bir şey olduğu için

You just feel maybe just horrible inside because something's happened.

içinde belki de sadece korkunç hissediyorsun .

I feel absolutely terrible.

Kesinlikle berbat hissediyorum.

Maybe, maybe your boss has just told you you're going to lose your job. Hmm.

Belki, belki patronunuz size işinizi kaybedeceğinizi söylemiştir. Hmm. Ben

I feel terrible. Yes.

kötü hissediyorum. Evet.

But that doesn't necessarily mean that you're feeling terror. No.

Ancak bu, mutlaka korku hissettiğiniz anlamına gelmez. Hayır.

You know the terror

that you would feel if you saw a lion coming towards you.

Size doğru gelen bir aslan gördüğünüzde hissedeceğiniz dehşeti bilirsiniz.

The terror that you might feel if somebody suddenly tells you

Biri aniden size, içinizdeki dehşeti yaşayan yüzlerce insanın önünde

you've got to make a speech in public

bir konuşma yapmanız gerektiğini söylerse hissedebileceğiniz korku

to hundreds of people

that terror inside.

.

Of course, the lion or the tiger could be terrible

Tabii ki, aslan ya da kaplan korkunç olabilir

because it wants to attack you so you can describe a person who is evil or wicked.

çünkü kötü ya da kötü bir insanı tanımlayabilmeniz için size saldırmak istiyor.

Also, as terrible, you terrible person.

Ayrıca, korkunç, seni korkunç insan.

Anyway, because you said something nasty to somebody,

Her neyse, çünkü birine kötü bir şey söyledin,

you know, 20 minutes to get through 150 words.

bilirsin, 150 kelimeyi bitirmek için 20 dakika.

Horror, horror, the horror.

Korku, korku, korku.

The horror of something.

Bir şeyin dehşeti.

Something happening that might make you panic.

Panik yapmanıza neden olabilecek bir şey oluyor.

So horror, you can feel horror.

Yani korku, korkuyu hissedebilirsin.

You can appear horrified.

Dehşete düşmüş görünebilirsiniz.

Panicked.

Panikledim.

You are concerned about something.

Bir şey hakkında endişeleniyorsun.

Suddenly, you start to panic.

Birden paniklemeye başlarsın.

If somebody, if you saw a nasty accident,

Birisi, kötü bir kaza gördüyseniz,

you know, somebody fell over and broke their leg

bilirsiniz, birisi düşüp bacağını kırdı

or you saw a car accident, you would say that's an absolutely horrible.

ya da bir araba kazası gördünüz, bunun kesinlikle korkunç olduğunu söylersiniz.

But where are you shrinking?

Ama nerede küçülüyorsun?

I'm just saying I my legs are aching, standing for an hour and a half.

Sadece söylüyorum, bacaklarım ağrıyor, bir buçuk saattir ayaktayım. O

I just caught you on the screen then. And you were.

zaman seni ekranda yakaladım. Ve öyleydin.

I thought you were actually getting smaller.

Gerçekten küçüldüğünü sanıyordum.

My legs were aching. I don't know how how that happened.

Bacaklarım ağrıyordu. Nasıl oldu bilmiyorum.

You lose control.

Kontrolü kaybedersin.

As mentioned earlier, you lose control.

Daha önce de belirtildiği gibi, kontrolü kaybedersiniz.

You might also lose your senses as well.

Ayrıca duyularınızı da kaybedebilirsiniz.

If you lose your senses, it means you lose control.

Duyularınızı kaybederseniz, kontrolü kaybetmişsiniz demektir.

You, you what you were doing things that you might not normally do.

Sen, sen normalde yapmayabileceğin şeyler yapıyordun.

Quite often when we are in a state of panic,

Çoğu zaman panik halindeyken

we do things that we we would not normally do.

normalde yapmayacağımız şeyleri yaparız.

People are making suggestions.

İnsanlar önerilerde bulunuyor.

Yeah, OK.

Evet tamam.

You can inflict terror in somebody else.

Başkasına terör estirebilirsin.

Yes, by threatening them.

Evet, onları tehdit ederek.

Can threaten somebody with with with a knife.

Birini bıçakla tehdit edebilir.

Yeah. Well, you can threaten somebody that you do something.

Evet. Birini bir şey yaptığın için tehdit edebilirsin.

If they don't, you know, verbally, you can threaten people as well

Eğer yapmazlarsa, bilirsiniz, sözlü olarak, insanları tehdit edebileceğiniz gibi,

terrorise and cause terror in somebody because.

terörize edebilirsiniz ve birilerinde teröre neden olabilirsiniz çünkü.

Yeah, exactly. Here's another one.

Evet kesinlikle. İşte burada bir başkası.

You lose your senses

Duyularını kaybedersin

and you go into a panic so you can use.

ve kullanabilmek için paniğe girersin.

This is a phrase a person might go into a panic.

Bu, bir kişinin paniğe kapılabileceği bir ifadedir.

They become in, they become panicky.

İçeri girerler, paniğe kapılırlar.

They develop a state where they can't control themselves because they are panicking

Panik oldukları için henüz niş oldukları için kendilerine hakim olamama durumu geliştirirler

yet niche.

.

The words horrible and terrible, they sort of you can use those interchangeably.

Korkunç ve korkunç sözcükleri, bir bakıma bunları birbirinin yerine kullanabilirsiniz.

Can't you describe a situation quite often? Yes.

Bir durumu oldukça sık tarif edemez misiniz? Evet.

Horrible. Terrible.

Berbat. Korkunç.

Horrific. Terrific.

Korkunç. Müthiş. Sıklıkla

We often say terrific in a positive and negative way.

olumlu ve olumsuz bir şekilde müthiş deriz.

So you can say a terrific tornado

Yani müthiş bir kasırga

came through the village and destroyed all the houses.

köyün içinden gelip bütün evleri yerle bir etti diyebilirsiniz.

Or you could say I had a terrific time last night at the party.

Ya da dün gece partide harika zaman geçirdiğimi söyleyebilirsin .

So terrific can be used positively or negatively.

So müthiş olumlu ya da olumsuz olarak kullanılabilir.

Yes, you could say what a what a horrible meeting we had at work today.

Evet, bugün işte ne kadar korkunç bir toplantı yaptık diyebilirsiniz.

Oh, that was a terrible meeting.

Ah, bu korkunç bir toplantıydı.

The speakers were terrible. Yeah.

Hoparlörler korkunçtu. Evet.

If you could describe somebody, if someone's presentation skills were very bad,

Birini tarif edebilseydiniz, birinin sunum becerileri çok kötüyse,

you would say that they were they were terrible or that that film was terrible.

onun berbat olduğunu ya da o filmin berbat olduğunu söylerdiniz.

It was awful. It's bad. Awful.

Berbattı. O kötü. Berbat.

Uh, here's another one.

İşte bir tane daha.

Freak out.

çıldırmak

I think this is one of my favourites.

Sanırım bu benim favorilerimden biri.

If you freak out,

Eğer çıldırırsan,

freak out.

çıldır.

If you freak out, that's similar to panic, isn't it?

Çıldırırsan, bu paniğe benzer, değil mi? Bu

It is.

.

It's very similar.

Çok benzer.

It's a sort of a modern,

Bu bir tür modern,

but it's a modern, but it's a more up to date set of freak out.

ama modern, ama daha güncel bir ucube seti.

I freaked out, man. Hmm.

Çıldırdım adamım. Hmm.

Yeah.

Evet.

Yeah.

Evet.

If you freak out, you're panicking. Yes.

Eğer çıldırırsan, paniklersin. Evet.

You've lost control of yourself.

Kendi kontrolünü kaybettin.

So you lose control of your senses.

Böylece duyularınızın kontrolünü kaybedersiniz.

You freak out.

Çıldırdın.

A person will freak out.

Bir kişi çıldıracak.

They will lose control of themselves.

Kendilerinin kontrolünü kaybedecekler.

You might become fraught.

Endişelenebilirsin.

Fraught.

Dolu.

That's an interesting word. Fraught.

Bu ilginç bir kelime. Dolu.

It's one that a lot of people spell incorrectly as well.

Bir çok insanın da yanlış hecelediği bir şey . İşte

There it is.

burada.

Down there fraught the feeling of fear.

Aşağıda korku duygusu vardı. Endişe

The feeling of anxiety feels as if you are.

duygusu sanki senmişsin gibi hissettirir.

You are suddenly worried, concerned, maybe terrified of something.

Aniden endişelenirsin, endişelenirsin, belki bir şeyden korkarsın.

You feel fraught.

Endişeli hissediyorsun.

Maybe you are having a busy day and everyone is making demands.

Belki yoğun bir gün geçiriyorsunuz ve herkes taleplerde bulunuyor.

They all want things and you start to panic

Hepsi bir şeyler ister ve siz paniğe kapılırsınız

because, you know, you can't get all of those jobs done in time.

çünkü bilirsiniz, tüm bu işleri zamanında bitiremezsiniz.

You become frugal. Yes, terrific.

Tutumlu olursun. Evet, müthiş.

People are talking about that. Yes, that

İnsanlar bundan bahsediyor. Evet,

the word terrific doesn't refer to terror.

müthiş kelimesinin terörü ifade etmediğini.

Hmm-mm at all. Hmm.

Hmm-mm hiç. Hmm.

So terrific just means something that's very good.

Çok müthiş sadece çok iyi bir şey anlamına gelir.

A terrific meal.

Harika bir yemek.

That's it. Or big or big? Yes, it doesn't.

Bu kadar. Ya da büyük mü büyük mü? Evet, değil. öyle

It doesn't. It doesn't revert.

değil Geri dönmüyor.

It's always used in a positive way.

Her zaman olumlu anlamda kullanılır.

No. Well, sometimes negative.

Hayır. Şey, bazen olumsuz.

OK, terrific.

Tamam, harika. Hem

Can be used both positive and negative.

olumlu hem de olumsuz kullanılabilir.

OK. A terrific thunderstorm or terrific party.

TAMAM. Müthiş bir fırtına veya müthiş bir parti.

one is negative. one is positive.

biri olumsuz. biri olumlu.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

Usually used to panic might also be an overreaction.

Genellikle paniğe kapılmak için kullanılan bir aşırı tepki de olabilir.

Some some people panic all the time over.

Bazı insanlar sürekli paniğe kapılır.

Nothing like your mom.

Annen gibisi yok.

I think I think your mother sometimes panics too much, but I do it.

Bence annen bazen çok paniğe kapılıyor ama ben yapıyorum.

And maybe sometimes Mr. Steve as well.

Ve belki bazen Bay Steve de.

I tend to overreact to things, so to panic about something

Olaylara aşırı tepki verme eğilimindeyim, bu nedenle bir şey hakkında paniğe kapılmak

can be can be an overreaction.

aşırı tepki olabilir.

So some people do panic about things that they don't need to panic about.

Bu yüzden bazı insanlar paniğe kapılmaları gerekmeyen şeyler hakkında paniğe kapılırlar.

You overreact to something.

Bir şeye aşırı tepki veriyorsun.

I left the spelling of three albums going by.

Üç albümün yazılışını öylece bıraktım.

So, yeah,

Yani, evet, aşırı

I love the spelling of overreact because it always looks incorrect.

tepki vermenin yazımını seviyorum çünkü her zaman yanlış görünüyor.

But there are two r's in Overreact.

Ama Overreact'te iki r var.

All right.

Elbette.

You go into a panic.

Panik içine girersin.

You go into a panic.

Panik içine girersin.

A person becomes panicky or panicked.

Bir kişi paniğe kapılır veya paniğe kapılır.

There is panic.

Panik var.

And Oh, I love this word, Steve.

Ve bu kelimeye bayılıyorum Steve.

Pandemonium

Pandemonium

pandemia.

pandemisi.

Have you ever been in a situation where there is pandemonium around you?

Hiç etrafınızda kargaşanın olduğu bir durumda bulundunuz mu ?

Yes, that means that a lot of people are panicking.

Evet, bu birçok insanın paniğe kapıldığı anlamına geliyor.

A lot of people are probably overreacting to a situation, or maybe not pandemonium.

Pek çok insan muhtemelen bir duruma aşırı tepki veriyor veya belki de pandemonium değil.

Maybe you were with the crowd of people in a loud bang went off somewhere

Belki de kalabalığın arasında bir yerlerde bir patlama oldu

and everybody started to react

ve herkes

in a way that they thought that was a dangerous situation.

bunun tehlikeli bir durum olduğunu düşündüğü şekilde tepki vermeye başladı. Bir

You can be in a bar

in a club somewhere and the fight breaks out

yerde bir barda olabilirsiniz ve kavga çıkar

and then everybody else starts joining in this pandemonium.

ve sonra herkes bu kargaşaya katılmaya başlar.

It just means it's a lot of random things happening,

Bu sadece, pek çok rastgele şeyin olduğu,

order has broken down in that particular situation.

söz konusu özel durumda düzenin bozulduğu anlamına gelir.

And when that happens, a lot of people start to panic.

Ve bu olduğunda, birçok insan paniğe kapılmaya başlar.

Yes, we can have also a panic attack as well.

Evet, panik atak da geçirebiliriz.

A moment where you suddenly feel panic.

Aniden paniğe kapıldığın bir an.

Come on. You feel panic.

Hadi. Panik hissediyorsun. Sanki

You feel suddenly terrified as if something bad is about to happen.

kötü bir şey olacakmış gibi aniden dehşete kapılırsın.

Or maybe something bad is happening.

Ya da belki kötü bir şeyler oluyor.

You feel panic.

Panik hissediyorsun.

Or you might have that and nothing bad is going to happen.

Veya buna sahip olabilirsiniz ve kötü bir şey olmayacak.

People have. It's like a medical condition.

İnsanlar var. Tıbbi bir durum gibi. Aslında kötü bir şey olmadığında

People can have panic attacks when nothing bad is actually happening.

insanlar panik atak geçirebilir .

They just their bodies are somehow reacting

Onlar sadece vücutları bir şekilde

to nothing. Hmm.

hiçbir şeye tepki vermiyor. Hmm.

And you can get into that situation

Ve

where you have these panic attacks and it feels like something bad.

bu panik atakların olduğu o duruma girebilirsiniz ve bu kötü bir şeymiş gibi hissettirir.

Yeah.

Evet.

If and when I've had that, sometimes if I've been driving somewhere and I'm lost or I'm late

Bunu yaşadığımda, bazen bir yere giderken kaybolursam veya geç kalırsam

and sort of have a panic attack, how am I going to find this place?

ve bir tür panik atak geçirirsem, burayı nasıl bulacağım?

And you it's you just suddenly react to something.

Ve sen, aniden bir şeye tepki veriyorsun.

It's quite a debilitating condition to find yourself in

Kendinizi panik ataktan panik satın almaya kadar bulmak oldukça zayıflatıcı bir durum

from from panic attack to

panic buying.

.

This is something a lot of people know about

Bu, gezegeni ele geçiren çılgınlığın son iki yılında birçok insanın bildiği bir şey

during the past two years of the craziness

that has been taking hold of the planet.

.

A lot of people have been buying things.

Birçok insan bir şeyler satın alıyor.

They have been panicking because certain things are in short supply.

Bazı şeyler yetersiz kaldığı için panikliyorlar.

For example, I suppose you might say things like bread,

Mesela

general things, toilet paper during the pandemic.

pandemi döneminde ekmek, genel şeyler, tuvalet kağıdı gibi şeyler diyebilirsiniz herhalde.

Yes, at the start of the pandemic, who remembers that the

Evet, pandeminin başında

the great shortage of toilet paper?

büyük tuvalet kağıdı kıtlığının olduğunu kim hatırlıyor?

Oh dear.

Ah hayatım.

That is something we can tell our grandchildren about in 20 or 30 years time.

Bu, torunlarımıza 20-30 yıl sonra anlatabileceğimiz bir şey.

Panic buying.

Panik satın alma.

Yes, whenever people think there's going to be a shortage of something,

Evet, ne zaman insanlar bir şeyde kıtlık olacağını düşünseler,

people go out and they

insanlar dışarı çıkar ve

they might not necessarily be actually panicking as they're buying.

satın alırken gerçekten panikliyor olmayabilirler.

It just means that they're getting overly concerned

Bu sadece, bir

that there might be a shortage of something, and they irrationally buy too much of something

şeyin kıtlığı olabileceğinden aşırı derecede endişe duymaları ve mantıklı bir şekilde

when it's obvious at the

if you were to think about it, logically, those products would come back.

düşünürseniz, bu ürünlerin geri geleceği bariz olduğunda, mantıksız bir şekilde çok fazla şey satın almaları anlamına gelir.

Eventually, there's no wood.

Sonunda, odun yok.

There was no need to panic buy toilet paper.

Tuvalet kağıdı almak için paniğe gerek yoktu.

It was just because the media started talking about it

Bunun nedeni, medyanın bunun hakkında konuşmaya başlamasıydı

and then people began to watch it go out and buy it a couple of extra packets.

ve sonra insanlar onu izlemeye ve birkaç ekstra paket almaya başladı.

But in this country, bread is something that people used to when we used to grow up.

Ama bu ülkede ekmek, biz büyürken insanların alıştığı bir şeydi.

People used to panic buy bread because somebody said

İnsanlar paniğe kapılarak ekmek alırdı çünkü birileri

there was going to be a shortage of something as it.

bunun gibi bir şeyde kıtlık olacağını söylerdi.

Here's another one you might go into panic mode.

İşte panik moduna girebileceğiniz bir tane daha. Bu

So we often use this to describe a person who has become

yüzden bunu genellikle paniğe kapılan veya panik halindeki bir kişiyi tanımlamak için kullanırız

panicked or in a state of panic.

.

A person will go into panic mode because suddenly

Bir kişi panik moduna girer çünkü aniden

you realise that something is about to happen or you need to do something.

bir şeylerin olacağını veya bir şeyler yapmanız gerektiğini fark edersiniz.

You go into panic mode.

Panik moduna girersiniz.

People can use that.

İnsanlar bunu kullanabilir.

Oh, don't go into panic mode, or, Oh, I'm going to go into panic mode.

Oh, panik moduna girme, yoksa Oh, panik moduna geçeceğim.

It just means it doesn't mean you're going to run around the house irrationally.

Bu sadece evin içinde mantıksızca koşturacağın anlamına gelmiyor.

It just means you're going to start to get anxious about something. Yes.

Bu sadece bir şey hakkında endişelenmeye başlayacağın anlamına geliyor. Evet.

Panic and anxiety and anxiousness are linked as well.

Panik ve endişe ve endişe de bağlantılıdır.

Is one of my favourite Steve to run around like a headless chicken. Yes,

Steve'in başsız bir tavuk gibi ortalıkta koşturmasını en sevdiğim biridir. Evet,

a person who is

panikleyen bir kişi

panicking, a person who feels panicky.

, panik hisseden bir kişi.

We can say that they run around like a headless chicken.

Başsız bir tavuk gibi koşturduklarını söyleyebiliriz .

The the the myth is that

Efsaneye göre,

if you cut the head of a chicken, it will still run around.

bir tavuğun kafasını kesseniz bile yine de etrafta dolanır.

Mm-Hmm.

Mm-Hmm.

I don't know if it's true. I've never seen that happen.

Doğru mu bilmiyorum. Bunun olduğunu hiç görmedim.

You freak out over something.

Bir şeye çıldırırsın.

We mentioned this earlier freak out.

Bu çılgınlıktan daha önce bahsetmiştik.

You freak out over something.

Bir şeye çıldırırsın.

one particular thing makes you panic.

belirli bir şey sizi paniğe sevk eder.

You freak out over something.

Bir şeye çıldırırsın.

People are freaking out.

İnsanlar çıldırıyor.

If a person is panicking, you might tell them.

Bir kişi panikliyorsa, ona söyleyebilirsiniz.

You might say to them, Please calm down, calm down, calm down.

Onlara, Lütfen sakin olun, sakin olun, sakin olun diyebilirsiniz.

If Mr Steve starts to panic, I will say, Calm down, Steve.

Bay Steve paniğe kapılırsa sakin ol Steve diyeceğim.

Just just calm down.

Sadece sakin ol.

Don't worry, we'll calm them down. Yes.

Endişelenme, onları sakinleştireceğiz. Evet.

Can everyone please calm the fudge down?

Lütfen herkes şekerlemeyi sakinleştirebilir mi?

Calm the fudge down? Yes.

Şekerlemeyi sakinleştirmek mi? Evet.

And that sometimes can work because it can make people suddenly realise that maybe they are.

Ve bu bazen işe yarayabilir çünkü insanların aniden öyle olduklarını fark etmelerini sağlayabilir.

Reacting, yes, that actually can work sometimes if you say that to somebody,

Tepki vermek, evet, bunu birine söylersen bazen gerçekten işe yarayabilir,

but, you know,

ama bilirsin,

not in some situations, but. Hmm.

bazı durumlarda değil ama. Hmm.

Yeah.

Time ago, people hadn't heard of the word pandemonium.

Evet.

Zaman önce insanlar pandemonium kelimesini duymamıştı.

A lot of people hadn't heard of that.

Birçok insan bunu duymamıştı.

Somebody said,

Biri,

what a word, Nystrom says.

ne kelime, dedi Nystrom.

We can use that to describe the last two years. Hmm.

Bunu son iki yılı anlatmak için kullanabiliriz. Hmm.

Yeah.

It certainly has been pandemonium during the pandemic.

Evet.

Pandemi sırasında kesinlikle bir kargaşa oldu.

But yes, pandemonium refers to groups

Ama evet, pandemonium,

of people reacting irrationally.

mantıksız tepki veren insan gruplarını ifade eder.

You might urge people to stay calm.

İnsanları sakin olmaya teşvik edebilirsiniz.

We urge everyone to stay calm.

Herkesi sakin olmaya davet ediyoruz.

That is something most of us were being told a couple of years ago.

Bu, çoğumuza birkaç yıl önce söylenen bir şeydi.

We were all being told to stay calm and not to panic.

Hepimize sakin olmamız ve panik yapmamamız söylendi.

People are going to have panic attacks, says Premiere, before exams or performances.

Premiere, sınavlardan veya performanslardan önce insanların panik atak geçireceğini söylüyor.

Yes, you can.

Evet yapabilirsin.

Yes, you can certainly feel a panic coming on.

Evet, kesinlikle bir paniğin geldiğini hissedebilirsiniz.

It's just adrenaline is starting to be produced in your body

Sadece adrenalin vücudunuzda üretilmeye başlıyor

and you might get that butterfly feeling.

ve o kelebek hissine kapılabilirsiniz.

You might think you've forgotten your words or you, you're going to perform badly

Sözlerinizi veya kendinizi unuttuğunuzu, kötü performans göstereceğinizi

or people are going to laugh at you and all this sort of thing.

veya insanların size güleceğini ve bunun gibi şeyleri düşünebilirsiniz.

Yes, I think it can happen.

Evet, bunun olabileceğini düşünüyorum.

Hello, V8's.

This morning I saw a neighbour talking to her cat.

Merhaba, V8'ler.

Bu sabah bir komşunun kedisiyle konuştuğunu gördüm.

It was obvious she thought her cat understood her.

Kedisinin onu anladığını düşündüğü belliydi.

I came into my house and told my dog,

Evime geldim ve köpeğime anlattım

and we laughed about it quite a lot.

ve epey güldük.

That's a joke. Thank you, V8's,

Bu bir şaka. Teşekkürler, V8'ler

and I haven't mentioned this, but Vitesse over the past few weeks has been introducing joke.

ve bundan bahsetmedim ama Vitesse son birkaç haftadır şaka yapıyor.

She has. I've noticed quite a few today.

Onun. Bugün epeyce fark ettim.

Joke Cats going by Sue Cat.

Sue Cat'in yazdığı Şaka Kedileri. Bugün

Lovely to see you today, said she's not being here today.

seni görmek güzel , bugün burada olmayacağını söyledi.

She's on holiday.

Tatilde.

So very happy.

Çok mutlu.

So no panic. No panicking on holiday.

Yani panik yok. Tatilde panik yok.

Very nice.

Çok güzel.

Remain calm.

Sukunetini Koru.

Is the final one. Remain calm.

Sonuncusu mu? Sukunetini Koru.

You want people not to panic.

İnsanların paniğe kapılmamasını istiyorsunuz.

You want them to remain calm.

Sakin kalmalarını istiyorsunuz.

So you might describe calm as the opposite of panic.

Yani sakinliği paniğin zıttı olarak tanımlayabilirsiniz.

So people panic or people stay calm.

Böylece insanlar paniğe kapılır veya sakin kalır.

They don't panic.

Panik yapmazlar.

They remain calm.

Sakin kalırlar.

And that, as they say, anxiety is that is.

Ve dedikleri gibi, kaygı budur.

Yes, we could introduce Isaac

Evet, Isaac

anxiety.

kaygısını tanıtabiliriz. Bazen

The thing that you feel you sometimes you can be anxious over nothing.

hissettiğin şey, hiçbir şey için endişelenemezsin.

You can feel anxiety, but you don't know why.

Kaygı hissedebilirsin ama nedenini bilmezsin.

For example,

Örneğin,

I might feel anxiety when I think that Mr

Bay

Steve has forgotten to make a cup of tea.

Steve'in bir fincan çay yapmayı unuttuğunu düşündüğümde endişe duyabilirim.

I feel anxious because I think, where's my tea?

Endişeli hissediyorum çünkü düşünüyorum da, çayım nerede?

Where is my cup of tea? My lovely cup of tea?

Çay bardağım nerede? Benim güzel çayım mı?

Or you might feel

anxious because you think I might be about to say something controversial.

Ya da

tartışmalı bir şey söyleyeceğimi düşündüğünüz için endişeli hissedebilirsiniz.

Oh, live stream.

Ah, canlı yayın.

Oh, well, that happens every week, doesn't it?

Bu her hafta oluyor, değil mi?

You might get anxious when you when you're about to give a speech,

Bir konuşma yapmak üzereyken,

when you've got to do a presentation at work, lots of.

işte bir sunum yapmanız gerektiğinde, pek çok kez endişelenebilirsiniz.

But anxiety is a very it's a very topical phrase

Ancak kaygı çok güncel bir ifade

because a lot of people have been suffering

çünkü birçok insan

sort of mental health problems during the pandemic.

pandemi sırasında bir tür akıl sağlığı sorunları yaşıyor. Bir

It's sort of that mental health issues

nevi akıl sağlığı sorunları

and looking after your mental health has become very important.

ve ruh sağlığınıza bakmak çok önemli hale geldi.

It's affected many people in different ways, too.

Birçok insanı da farklı şekillerde etkiledi.

Yes, it's always been there, but it's just certainly since the pandemic is.

Evet, her zaman oradaydı, ama kesinlikle pandemi olduğundan beri.

There's a lot more awareness around that topic,

Bu konu, bu durum etrafında çok daha fazla farkındalık var

that condition.

.

Particularly young people have been suffering from the lockdowns.

Özellikle gençler sokağa çıkma yasağından mustarip.

We are coming towards the end of today's live stream.

Bugünkü canlı yayınımızın sonuna geliyoruz.

Can I just say that I will be back with you on Wednesday?

Çarşamba günü sizinle birlikte olacağımı söyleyebilir miyim?

There will be another live stream on Wednesday from 2:00 p.m..

Çarşamba günü saat 14:00'ten itibaren başka bir canlı yayın olacak.

UK time is when I'm back with you.

İngiltere saati ile tekrar sizlerleyim.

Thank you, David Lough.

David Lough'a teşekkür ederim.

Thank you, General Gonzales, for your comment.

Yorumunuz için teşekkürler General Gonzales.

We weren't ignoring it.

Bunu görmezden gelmiyorduk.

Just we can't always

comment on every thing that people put on the live stream.

İnsanların canlı yayına koyduğu her şey hakkında her zaman yorum yapamayız.

There are so many.

Çok fazla var.

We never ignore anyone.

Asla kimseyi görmezden gelmeyiz.

Sometimes we miss your messages and you just miss them.

Bazen mesajlarınızı özlüyoruz ve siz onları özlüyorsunuz.

Like Angela Angela, Venders

Angela Angela gibi, Venders

London also says, I agree with you.

London da size katılıyorum diyor.

I think they are ignoring you.

Bence seni görmezden geliyorlar.

We are not. We don't ignore anyone.

Biz değiliz. Kimseyi görmezden gelmiyoruz.

We've had.

Biz yaşadık.

We don't know if it is Angela or Angela, Angela

Angela mı Angela mı Angela

or angular.

mı angular mı bilmiyoruz.

Which one is it?

Hangisi o?

Because obviously with we asked this question last week,

Çünkü açıkçası geçen hafta bu soruyu sorduğumuz için

I don't think we got an answer because if it was Germany, it might be Angela. Hmm.

bir cevap aldığımızı sanmıyorum çünkü Almanya olsaydı Angela olabilirdi. Hmm.

As in Angela Merkel.

Angela Merkel'de olduğu gibi.

So, yes, we're going to know has filled a minute.

Yani, evet, bir dakikanın dolduğunu bileceğiz.

Well, it's it's coming up to 4:00, yes.

Şey, saat 4:00'e geliyor, evet.

Is it not? And it's still light outside and very bright.

Değil mi? Ve dışarısı hala aydınlık ve çok parlak.

I love this.

Bunu seviyorum.

This is something I mentioned last Wednesday.

Bu geçen Çarşamba bahsettiğim bir şey.

The days suddenly are becoming brighter

Günler aniden daha parlak hale geliyor

and the sunshine and the light is lasting much longer.

ve güneş ışığı ve ışık çok daha uzun sürüyor.

I have to say

I am pleased to see that the daylight

Gün ışığının gittikçe uzadığını görmekten memnun olduğumu söylemeliyim

is becoming longer and longer, so normally it would be dark now.

, bu yüzden normalde şimdi karanlık olurdu.

But look, the sun is out and it's still light, which means that winter

Ama bak, güneş çıktı ve hala hafif, bu da demek oluyor ki kış yavaş

is slowly coming to an end and

yavaş bitiyor ve

springtime is approaching.

bahar yaklaşıyor.

And I feel very happy about that.

Ve bundan dolayı çok mutlu hissediyorum.

The wants me to say something controversial.

Tartışmalı bir şey söylememi istiyor.

Well,

Peki,

have I done that today?

bugün bunu yaptım mı?

Have I said anything controversial about it?

Bu konuda tartışmalı bir şey söyledim mi?

No, I don't think I have no.

Hayır, bende olduğunu sanmıyorum.

It makes a nice change.

Güzel bir değişiklik yapar.

Is Julio still on?

Julio hala devam ediyor mu?

I don't think so.

Öyle düşünmüyorum.

Julio earlier on in Costa Rica.

Julio daha önce Kosta Rika'da.

You mean Julio Julio, sir?

Julio Julio'yu mu kastediyorsunuz, efendim?

Yes, I was going to have a Costa Rican

Evet,

breakfast on the way to the office.

ofise giderken Kosta Rika kahvaltısı yapacaktım.

And I don't suppose they're still on.

Ve hala yayında olduklarını sanmıyorum.

If you are, then tell us what you were having for breakfast.

Eğer öyleysen, bize kahvaltıda ne yediğini söyle.

What is a Costa Rican breakfast?

Kosta Rika kahvaltısı nedir?

Hey, sounds whatever it is, it's going to be exotic. Hmm.

Hey, kulağa her ne geliyorsa, egzotik olacak. Hmm.

From our point of view, it sounds very nice.

Bizim açımızdan kulağa çok hoş geliyor.

Anyway, Steve, that's it.

Her neyse, Steve, bu kadar.

We are out of time.

Zamanımız doldu.

We're on time today.

Bugün zamanında geldik.

I was wow. Yes.

Ben vay oldum. Evet.

So there's no overtime today. No overtime.

Yani bugün fazla mesai yok. Fazla mesai yok.

We are here and we are about to go.

Buradayız ve gitmek üzereyiz.

We've we've done it for two hours.

Bunu iki saat boyunca yaptık. Her Pazar

We've we filled

our job description,

which is to entertain you and bring some English

sizi eğlendirmek ve yolunuza biraz İngilizce getirmek olan iş tanımımızı doldurduk

your way every single Sunday.

.

And of course, Wednesday, I will be here with you, just me on Wednesday, and we can do

Ve tabii ki çarşamba, burada sizlerle birlikte olacağım, çarşamba günü sadece ben ve çarşamba günü de birlikte

maybe an hour or maybe 90 minutes

belki bir saat belki 90 dakika yapabiliriz

together on Wednesday as well.

.

Thank you for your lovely comments, Isaac saying Enjoyed today.

Güzel yorumlarınız için teşekkür ederim, Isaac bugün eğlendim diyerek.

Michelle is saying the same.

Michelle de aynı şeyi söylüyor.

Sandra saying, Thank you.

Sandra, "Teşekkür ederim" diyor.

Manisha is saying Thank you.

Manisha teşekkür ediyor.

Beatrice says, Have a lovely afternoon.

Beatrice, İyi günler, diyor.

Thank you very much for your supportive comments.

Destekleyici yorumlarınız için çok teşekkür ederiz.

Thank you.

Teşekkür ederim.

And Giovanni is also saying thank you as well.

Ayrıca Giovanni de teşekkür ediyor.

Everyone saying thank you.

Herkes teşekkür ediyor.

So it's lovely being here, Mr. Duncan.

Burada olmak çok güzel, Bay Duncan.

I should go make a cup of tea and I'm hungry because I went out into the garden earlier.

Gidip bir fincan çay yapmalıyım ve karnım acıktı çünkü daha önce bahçeye çıkmıştım.

So I've been doing some exercise, so I'm feeling hungry.

Bu yüzden biraz egzersiz yapıyorum, bu yüzden açım.

We've got two more packets of

of of a certain cake Jaffa cakes to eat later, haven't we?

Daha sonra yemek için iki paket Jaffa kekimiz var, değil mi?

Yes, the gem notes, which we love to be paid for.

Evet, parasını ödemeyi sevdiğimiz mücevher notları.

OK, I'm want to tell you to hurry up, Steve by everyone and hopefully all been, well,

Tamam, sana acele etmeni söylemek istiyorum, Steve herkes tarafından ve umarım herkes öyledir, peki,

I shall see you next week and I will calmly go off into the kitchen

haftaya görüşürüz ve paniğe kapılmadan sakince mutfağa gidip

without a panic and make a cup of tea.

bir fincan çay yapacağım.

I look forward to sampling Mr. Steve's cup of tea.

Bay Steve'in çayını tatmak için sabırsızlanıyorum.

See you next week! Bye.

Haftaya görüşürüz! Hoşçakal.

Cinco de de de de de de

Cinco de de de de de de de de de de de

de de de de de de.

de de.

That was Mr.

Steve.

O Bay

Steve'di.

He's gone now, and I am about to go as well.

O şimdi gitti ve ben de gitmek üzereyim.

I hope you've enjoyed the last two hours of this and I will see you on Wednesday.

Umarım bunun son iki saatini beğenmişsinizdir ve Çarşamba günü görüşürüz.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

See you later and enjoy the rest of your weekend

Sonra görüşürüz ve hafta sonunuzun geri kalanının tadını çıkarın

and also have a good week as well, just in case

ve ayrıca iyi bir hafta geçirin, her ihtimale karşı

I don't see you again until next Sunday.

gelecek Pazar gününe kadar görüşürüz.

Catch you later.

Sonra görüşürüz.

I hope you've enjoyed this. Stay happy.

Umarım bundan zevk almışsındır. Mutlu kal.

Stay safe.

Güvende kal.

Keep smiling. Keep it on your face

Gülümsemeye devam et.

as you walk amongst the human race,

İnsan ırkının arasında yürürken yüzünüzden eksik etmeyin,

and I will see you on Wednesday from 2:00 p.m.

çarşamba günü saat 14:00'te görüşürüz.

UK time. And of course, until the next time we meet here.

İngiltere saati. Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar.

You know what's coming next?

Sırada ne var biliyor musun?

Yes, you do.

Evet yaparsın.

Stay happy everyone.

Herkes mutlu kalsın.

And ta ta for now.

Ve şimdilik ta ta.