Learn ENGLISH (almost) EVERY DAY #2 - LIVE from England / 4th APRIL 2022

I don't know why I always think that music sounds

Müziğin sanki

as if it should be played at Christmas time.

Noel zamanında çalınması gerektiğini düşündüğümü neden bilmiyorum.

Am I right about that, I wonder?

Bu konuda haklı mıyım, merak ediyorum?

Yes. Here we are.

Evet. Buradayız.

One Sergei.

Bir Sergei.

We are here.

Biz burdayız.

Leave as lives can be.

Hayatların olabileceği gibi bırakın.

It's very nice to be back with you.

Seninle tekrar birlikte olmak çok güzel.

Yes, it is another one of those special

Evet,

live streams that I'm doing during the month of April.

nisan ayında yaptığım özel canlı yayınlardan biri daha.

It is almost every day.

Neredeyse her gün.

Not quite.

Pek değil.

Almost, yes.

Neredeyse evet.

Live from the birthplace of the English language.

İngiliz dilinin doğduğu yerden yaşayın.

It is another live English almost every day.

Neredeyse her gün başka bir canlı İngilizce.

Hello.

Merhaba.

How is your Monday going so far?

Pazartesi gününüz nasıl gidiyor?

Here we go again.

Yine başlıyoruz.

Hi, everybody. This is Mr. Duncan in England.

Selam millet. Ben İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today?

Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay?

?

I hope so.

Umarım. Mutlu

Are you happy?

musun?

Are you feeling happy on this Monday?

Bu Pazartesi günü kendinizi mutlu hissediyor musunuz?

I know what you are going to say, Mr. Duncan.

Ne söyleyeceğinizi biliyorum Bay Duncan.

We hate Monday.

Pazartesiden nefret ediyoruz.

Because we hate them so much.

Çünkü onlardan çok nefret ediyoruz.

They are stinky.

Kokmuşlar.

They are horrible.

Korkunçlar.

They are like a pair of underpants

that have been worn for two months without taking them off.

İki aydır hiç çıkarılmadan giyilen bir külot gibidirler.

We hate Mondays.

Pazartesilerden nefret ederiz.

But I hope that my arrival

Ama umarım benim gelişim

will make your Monday a little bit brighter.

pazartesinizi biraz daha parlak hale getirir.

Here we go again. Yes.

Yine başlıyoruz. Evet.

For those who aren't aware.

Farkında olmayanlar için. Her şeyden

Well, first of all, my name is Duncan.

önce benim adım Duncan.

I talk about the English language.

İngilizce dilinden bahsediyorum.

I like English quite a lot.

İngilizceyi oldukça severim.

You might say that I am crazy about English.

İngilizce için deli olduğumu söyleyebilirsin.

You might even say that I am an English addict, you see?

Benim bir İngiliz bağımlısı olduğumu bile söyleyebilirsin, anlıyor musun?

And I have a feeling that maybe, perhaps you are one of those as well.

Ve içimde belki, belki senin de onlardan biri olduğuna dair bir his var.

Yes. During the month of April, I'm doing a special series

Evet. Nisan ayı boyunca

of live streams almost every day.

neredeyse her gün özel bir canlı yayın serisi yapıyorum.

Not quite.

Pek değil.

Almost 25.

Neredeyse 25.

Exactly.

Kesinlikle.

25 live streams coming up this month.

Bu ay 25 canlı yayın geliyor.

Of course, normally I'm with you on Sunday and Wednesday,

Tabii normalde Pazar ve Çarşamba günleri sizlerleyim

but this particular month,

ama bu ay,

almost every day except Saturday.

Cumartesi hariç hemen hemen her gün.

So think of every day of the week.

Bu yüzden haftanın her gününü düşünün.

But then take off Saturday

Ama sonra Cumartesi günü çıkar

and that's it.

ve o kadar.

That is basically my schedule.

Bu temelde benim programım.

For the whole of this month.

Bu ayın tamamı için.

I hope you are feeling good today.

Umarım bugün iyi hissediyorsundur. Kendimi

I'm not feeling too bad.

çok kötü hissetmiyorum.

We had a busy one yesterday.

Dün yoğun bir gün yaşadık.

Steve was here.

Steve buradaydı. Tokat kelimesiyle bağlantılı kelimeler ve deyimler de dahil olmak üzere

We talked about lots of different things, including words

pek çok farklı şey hakkında konuştuk

and phrases connected to the word slap.

.

And can you believe how many there were?

Ve kaç tane olduğuna inanabiliyor musun? İngilizcede oldukça

It is strange and I suppose

masum ve ilgi çekici olmayan pek çok kelimenin olması garip ve sanırım

also fascinating that in the English language there are many words

aynı zamanda büyüleyici

that seem quite innocent and uninteresting.

.

But actually, when you start to to look closer

Ama aslında, bu kelimelere daha yakından bakmaya başladığınızda

at those words, you realise that they are rather fascinating.

, oldukça büyüleyici olduklarını anlıyorsunuz.

So I hope you enjoyed yesterday's live stream We had a lot of fun,

Bu yüzden umarım dünkü canlı yayını beğenmişsinizdir Bay Steve ortalıkta dolaşırken biz çok eğlendik, her zamanki gibi

some very interesting moments of time as usual, when Mr.

çok ilginç anlar yaşadık

Steve is around.

.

So just in case you missed it, if you did miss yesterday's

Yani eğer kaçırdıysanız diye, dünkü

live stream, you can watch it again.

canlı yayını kaçırdıysanız tekrar izleyebilirsiniz.

Yes, here we go.

Evet, başlıyoruz.

We have made it all the way to the start.

Başlangıca kadar tüm yolu yaptık.

Of a new week.

yeni bir haftadan.

It is lovely to be with you again.

Seninle tekrar birlikte olmak çok güzel.

Yes, it's Monday

Evet, bugün Pazartesi

Beep, beep,

Bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip

beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep.

, bip, bip.

Here we go again.

Yine başlıyoruz.

Oh, I like that bit.

Bu biraz hoşuma gitti.

Ooh, that.

Ah, bu. Bir gün

I'm going to say that I'm going to put it in my pocket in one day.

cebime koyacağım diyeceğim .

I might need it.

İhtiyacım olabilir.

Here we go. Then. Yes, Monday.

İşte başlıyoruz. Daha sonra. Evet, Pazartesi.

I hope you have joined me now.

Umarım şimdi bana katılmışsındır.

I hope you are here with me right now.

Umarım şu anda burada benimlesindir.

As we begin our first live stream of the week.

Haftanın ilk canlı yayınımıza başlıyoruz.

Will I manage to make it

all the way to the end of this month?

Bu ayın sonuna kadar gelmeyi başarabilecek miyim?

You might not realise it, but on Sunday, normally I do.

Farkında olmayabilirsin ama normalde Pazar günü ben yaparım.

2 hours on Sunday, two whole hours.

Pazar günü 2 saat, tam iki saat.

I'm here And can I just say.

Ben buradayım Ve şunu söyleyebilir miyim?

It really does leave you feeling quite

Gerçekten de kendinizi oldukça

exhausted, wiped out.

bitkin, tükenmiş hissetmenize neden oluyor.

I often feel wiped out.

Sık sık kendimi tükenmiş hissediyorum. Canlı yayınımı bitirdikten

Completely exhausted,

not only on Sunday evening after

sonra sadece Pazar akşamı değil

finishing my live stream, but also on Monday.

, Pazartesi günü de tamamen bitkin düştüm.

Normally. Quite often on Monday.

Normalde. Oldukça sık Pazartesi günü.

I'm going to let you in on a secret.

Sana bir sır vereceğim.

Sometimes on Monday morning I will stay in bed

Bazen Pazartesi sabahı

till quite late, maybe midday or 1:00.

oldukça geç saatlere kadar, belki öğlen veya 1:00'e kadar yatakta kalacağım.

I know it's very naughty of me, but yes, it it does.

Biliyorum çok yaramazım ama evet, öyle.

Doing a two hour live stream does exhaust you.

İki saatlik canlı yayın yapmak sizi yorar. Beni

I find that it wipes me out

sildiğini anlıyorum

Maybe it's my age.

Belki yaşımdır.

I don't know. It might be. It might not.

Bilmiyorum. Olabilir. Olmayabilir.

The garden is looking rather nice today, and there it is.

Bahçe bugün oldukça güzel görünüyor ve işte burada.

People always like to see the garden.

İnsanlar her zaman bahçeyi görmek ister.

You can see it behind me.

Arkamda görebilirsin.

And also there you can see some detail of some of the plants

Ve ayrıca orada bazı bitkilerin bazı detaylarını görebilirsiniz,

we have some rose bushes, we have some daffodils.

bazı gül fidanlarımız var, bazı nergislerimiz var.

And also we have some beautiful lavender that is now coming out.

Ayrıca şu anda çıkan güzel lavantalarımız var .

In fact, I think that is that actually is that Heather?

Aslında, bence bu aslında Heather mı?

I think that's Heather growing there.

Sanırım orada büyüyen Heather. Eskiden

I used to go to to school with a girl

okula

called Heather, a lovely girl.

Heather adında sevimli bir kızla giderdim.

And here is another view looking out of the window across the landscape.

Ve işte pencereden manzaraya bakan başka bir manzara .

You can see today it's not very bright.

Bugün çok parlak olmadığını görebilirsiniz.

We are not having much sunshine today.

Bugün pek güneş görmüyoruz.

Not a lot.

Çok değil. Ne

Not much sunshine, sadly.

yazık ki pek güneş ışığı yok.

But I will try to bring a little bit of sunshine

Ama şu anda stüdyoya biraz gün ışığı getirmeye çalışacağım

into the studio right now.

.

I will try my best anyway.

Yine de elimden gelenin en iyisini yapacağım.

Thank you very much for joining me.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Let's see who is first who was first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette kimin birinci olduğunu görelim.

I wonder.

Merak ediyorum.

We are going to look now.

Şimdi bakacağız.

Oh, very interesting.

Çok ilginç.

Arriving at 2:01 o'clock,

Saat 2:01'de geliyoruz,

we have

Sandra Gonzalez.

Sandra Gonzalez var.

We also have veterans

Gazilerimiz de var

and we also have Luis Mendez.

ve Luis Mendez de var.

Is here as well.

Burada da var.

Congratulations to you three.

Üçünüzü tebrik ederim.

You were first on today's live chat

Bugünün canlı sohbetinde ilk sen vardın,

I know I haven't done it for a long time,

biliyorum uzun zamandır yapmıyorum

but I think that deserves a fancy pants

ama bence bu havalı bir pantolonu hak ediyor

That's enough.

Bu kadar yeter.

We can't have too much excitement.

Çok fazla heyecan yaşayamayız.

Not on a Monday I still have a long way

Pazartesi değil,

to go this month before we get to the end.

bu ayın sonuna gelmeden önce daha kat edeceğim çok yol var.

So I can't I can't use too much energy as I as I said a few moments ago,

Yani yapamam, çok fazla enerji kullanamam, birkaç dakika önce söylediğim gibi,

I normally spend Monday morning in bed recovering from the day before.

normalde Pazartesi sabahını yatakta bir önceki günün yorgunluğunu atarak geçiririm.

It's very, very tiring.

Çok, çok yorucu.

Doing the live streams.

Canlı yayınları yapmak.

Hello. Also, we have Nelly.

Merhaba. Bir de Nelly'miz var.

Hello, Nelly.

Merhaba Nelly.

Nice to see you here as well. Also,

Seni burada görmek de güzel. Ayrıca,

Maria my roots.

köklerim Maria.

Also Mika. Hello, Mika.

Ayrıca Mika. Merhaba Mika.

Are you enjoying the peak

of the cherry blossom season in Japan?

Japonya'da kiraz çiçeği mevsiminin zirvesinden keyif alıyor musunuz?

Apparently, people in Japan go absolutely

Görünüşe göre, Japonya'daki insanlar

wild over the cherry blossom

kiraz çiçeği için kesinlikle çıldırıyorlar

because it is the peak when everything suddenly comes out.

çünkü her şeyin aniden ortaya çıktığı zirvedir.

Sadly.

ne yazık ki

And I think it is a sad thing.

Ve bence bu üzücü bir şey.

It doesn't last very long.

Çok uzun sürmez.

So the cherry blossom will come out, and then a week later, it will all start falling off

Böylece kiraz çiçeği çıkacak ve bir hafta sonra, hepsi düşmeye başlayacak ve yerini

to be replaced with all of the leaves

tüm yapraklar

and hopefully maybe some fruit

ve umarım biraz meyve alacak

What? Mr.

Ne? Bay

Duncan, what are you talking about?

Duncan, neden bahsediyorsunuz?

Hello. Also to.

Merhaba. ayrıca

Oh, we have

Oh,

Richard here today.

bugün burada Richard var.

Call us. Hi, everybody.

Bizi arayın. Selam millet.

We are waiting for the new lesson.

Yeni dersi bekliyoruz.

Oh, okay, then. Well, guess what?

Tamam o zaman. Öyleyse tahmin et?

Here we are now.

Şimdi buradayız.

Hello, Jemmy.

Merhaba Jemmy.

Jemmy from Hong Kong is here as well.

Hong Kong'dan Jemmy de burada.

Nice to see you also on the live chat.

Sizi canlı sohbette de görmek güzel.

So many people joining me already.

Şimdiden bir çok kişi bana katılıyor.

It's great to see you here on Monday.

Pazartesi günü sizi burada görmek harika.

Now, I know it's the start of the week.

Şimdi, haftanın başlangıcı olduğunu biliyorum.

The beginning of the week always means that people have lots of things to do.

Haftanın başlangıcı her zaman insanların yapacak çok işi olduğu anlamına gelir.

I I often think of people who work in offices,

Ben sık sık ofislerde çalışan insanları düşünüyorum,

so. So maybe this is you.

yani. Yani belki bu sensin.

Maybe this is what you have to contend with.

Belki de mücadele etmen gereken şey budur.

Or something you have to put up with every Monday when you go into work.

Ya da her Pazartesi işe gittiğinizde katlanmak zorunda olduğunuz bir şey . Yapılması gereken şeyleri halletmek için sizi bekleyen

Do you find that you have lots of things waiting for you

pek çok şeyin olduğunu fark ediyor musunuz

to sort out things that have to be done?

?

Maybe things that have been left on your desk

Belki masanızda

or your inbox.

veya gelen kutunuzda bırakılan şeyler.

Because, of course, nowadays most people

Çünkü, elbette, günümüzde çoğu insan

follow their work routine or do their work on a computer.

iş rutinini takip ediyor veya işlerini bir bilgisayarda yapıyor.

So what about your inbox?

Peki ya gelen kutunuz?

So maybe you will go to your your inbox

Yani belki bilgisayarınızda gelen kutunuza gideceksiniz

on your computer and there will be lots and lots of things,

ve bir sürü şey olacak,

lots of messages that have to be read and things that must be done

okunması gereken bir sürü mesaj ve yapılması gereken şeyler olacak

because over

çünkü

the weekend, lots of things have come through.

hafta sonu boyunca bir sürü şey geldi.

One thing I do know is Steve

Bildiğim bir şey varsa o da Steve'in gelen kutusuna pazartesi sabahları

quite often gets lots of stuff

pek çok şey geldiği

in his inbox on Monday morning.

.

So normally Steve has to spend many hours or well,

Yani normalde Steve'in

I suppose two or 3 hours in the morning on Monday,

going through all of the emails and all of the messages, all of the Zoom meetings.

tüm e-postaları ve tüm mesajları, tüm Zoom toplantılarını gözden geçirmek için Pazartesi sabahı sanırım iki veya üç saatini harcaması gerekir.

That's the big thing now.

Şimdi en büyük şey bu.

That's the big thing that many people are doing.

Birçok insanın yaptığı büyük şey bu.

They're all having Zoom meetings.

Hepsi Zoom toplantıları yapıyor.

So what about you?

Peki ya sen?

Do you find on Monday morning when you go back to work after your break?

Aradan sonra işe döndüğünüzde Pazartesi sabahı buluyor musunuz?

Do you find that there are lots of things waiting for you?

Pek çok şeyin sizi beklediğini fark ettiniz mi?

Lots of emails perhaps.

Belki bir sürü e-posta.

Maybe on your desk.

Belki masanızda.

Maybe you have a tray

Belki de her şeyin içine konulduğu bir tepsiniz var,

where everything is put

into the things that you must sort out

the things that are there for your attention

dikkatiniz için orada olan şeyleri ayırmanız gerekiyor

Anything

or nothing.

.

Quite often I find emails in my email box.

Oldukça sık e-posta kutumda e-postalar buluyorum.

Hello also to Claudia.

Claudia'ya da merhaba.

Hello, Claudia.

Merhaba Claudia.

Nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek güzel.

Welcome back.

Tekrar hoşgeldiniz.

Also, we have Florence.

Bir de Floransa'mız var.

We also have oh, we have

Bizde de ah var,

Zika is here as well.

Zika da burada.

So what happens on Monday?

Peki Pazartesi günü ne olur?

What do you normally do on Monday?

Pazartesi günü normalde ne yaparsın?

I think Monday is the day of the week that most people hate.

Bence Pazartesi, çoğu insanın nefret ettiği haftanın günü.

Most people dislike Mondays.

Çoğu insan Pazartesi günlerini sevmez.

A lot of people tend to moan on Monday.

Birçok insan Pazartesi günü inleme eğilimindedir.

I think so, except for me,

Sanırım öyle, ben hariç,

because normally I'm lying in bed having some lovely dreams.

çünkü normalde yatakta uzanmış güzel rüyalar görüyorum.

Not today, though. I'm here with you. Life

Bugün değil ama. Burada seninleyim. Hayat

Today we are looking at time.

Bugün zamana bakıyoruz.

Time.

Zaman.

Time is one of those interesting things.

Zaman bu ilginç şeylerden biridir.

We often need to express.

Sık sık ifade etmeye ihtiyaç duyarız.

Time in a certain way.

Belirli bir şekilde zaman.

Maybe the day of the week may.

Belki haftanın günü olabilir.

Maybe the day of the month.

Belki ayın günü.

Maybe the time of the year.

Belki de yılın zamanı.

There are many ways of expressing time.

Zamanı ifade etmenin birçok yolu vardır.

Also, there are many ways of writing time down

Ayrıca zamanı yazılı olarak ifade edeceksek zamanı yazmanın birçok yolu vardır

if we are going to express time in writing.

.

There are many ways of doing it.

Bunu yapmanın birçok yolu var.

Also, there are many ways of measuring time as well.

Ayrıca, zamanı ölçmenin birçok yolu da vardır.

What is the difference between time and distance?

Zaman ve mesafe arasındaki fark nedir?

It's an interesting question.

Bu ilginç bir soru.

We might not answer it today,

Bugün cevaplayamayabiliriz

but I still think it's a very interesting question.

ama yine de bunun çok ilginç bir soru olduğunu düşünüyorum.

So those things are coming up a little bit later on.

Yani bu şeyler biraz sonra ortaya çıkıyor.

We also have the line live chat.

Ayrıca canlı sohbet hattımız var.

We are looking for your moments of time.

Zamanınızın anlarını arıyoruz.

The things you have to do on Monday

Pazartesi

morning when you arrive at work.

sabahı işe geldiğinizde yapmanız gerekenler.

Maybe you are one of those people who is still working from home.

Belki de hala evden çalışan insanlardan birisin.

What happens on your Monday morning

Pazartesi sabahınız ne oluyor

And this

Ve bu

Oh, yes.

Oh, evet. Şu anda burada, İngiltere'de sahip olduğumuz

Some of the beautiful spring time colour that we have at the moment here

güzel bahar zamanı renklerinden bazıları

in England, everything looking rather colourful

,

as more things begin to come out

daha fazla şey ortaya çıktıkça her şey oldukça renkli görünüyor

Lots of plants, flowers, trees,

Birçok bitki, çiçek, ağaç,

everything is starting to come back to life.

her şey hayata geri dönmeye başlıyor.

As spring continues here in England.

Bahar burada İngiltere'de devam ederken.

I hope you are having a good day.

Umarım iyi bir gün geçiriyorsundur.

Yes. This is almost every day.

Evet. Bu neredeyse her gün.

English life talking about lots of things today.

İngiliz hayatı bugün pek çok şeyden bahsediyor.

Monday morning.

Pazartesi sabahı.

What do you normally have to do on Mondays?

Pazartesi günleri normalde ne yapman gerekir?

Of course.

Elbette.

I suppose there is one thing that I am forgetting

Sanırım unuttuğum bir şey var, o da

and that's

that some people have to work at the weekend.

bazı insanların hafta sonu çalışmak zorunda olduğu.

For example, Florence says for me

Örneğin, Florence benim için

it is better to watch you during the week because every weekend I have to go to work.

hafta içi seni izlemenin daha iyi olduğunu çünkü her hafta sonu işe gitmem gerektiğini söylüyor.

So it is very easy to forget that there are people who have to work at the weekends

Bu yüzden hafta sonları çalışmak zorunda olan insanlar olduğunu unutmak çok kolay

So maybe watching me on Sunday is not as convenient.

.

So yes, that is a good point and it is very easy to forget that I think so.

Yani evet, bu iyi bir nokta ve öyle düşündüğümü unutmak çok kolay.

Claudia says, I have many things to do today, but here I am watching you.

Claudia, bugün yapacak çok işim var ama burada seni izliyorum diyor.

But afterwards I will be very busy

Ama sonrasında çok meşgul olacağım

Eric. Oh, sorry.

Eric. Ah özür dilerim.

Palmira says many people do not want

Palmira, birçok kişinin

to return to their offices.

ofislerine dönmek istemediğini söylüyor.

Yes, this has happened here in the UK as well.

Evet, bu İngiltere'de de oldu.

In England, of course, all of the restrictions have now been removed.

İngiltere'de elbette artık tüm kısıtlamalar kaldırıldı.

Everything Compulsory testing, free

Her şey Zorunlu test, ücretsiz

testing, all of that has come to an end.

test, bunların hepsi sona erdi.

So you might say

Yani,

I am, of course, keeping my my fingers crossed

tabii ki parmaklarımı

very tightly.

çok sıkı tuttuğumu söyleyebilirsin.

You might say that here everything has almost gone back to normal.

Burada her şeyin neredeyse normale döndüğünü söyleyebilirsiniz.

However, as you mentioned, there are people

Ancak bahsettiğiniz gibi

who don't want to go back to the office.

ofise geri dönmek istemeyen insanlar var.

They've had the sensation,

they've had the experience of working from home.

Evden çalışma deneyimi, hissiyatı yaşadılar.

And I think many people have realised

Ve bence birçok insan

it's quite nice working from home.

evden çalışmanın oldukça güzel olduğunu fark etti.

And they don't want to go back.

Ve geri dönmek istemiyorlar. Ofise geri dönmektense

They would rather work from home than go back to the office.

evden çalışmayı tercih ederler .

Many people in the morning, they have to drive, maybe for one

Sabahları pek çok insan,

or 2 hours to get to work.

işe gitmek için belki bir veya 2 saat araba kullanmak zorunda kalıyor.

They have to sit in traffic to get to work.

İşe gitmek için trafikte oturmak zorunda kalıyorlar.

But during the lockdown many people who did that

Ancak karantina sırasında bunu yapan birçok kişi

have been staying at home and I think quite a few people have realised

evde kalıyor ve bence epeyce insan

it's much easier

bunun çok daha kolay olduğunu fark etti.

You can still do your work, you can still do your job,

but you don't have all of the inconvenience of travelling to the office.

ofise seyahat etmekten.

So I think that might be one of the reasons, not just because of the health reasons,

Bu yüzden bunun sebeplerden biri olabileceğini düşünüyorum, sadece sağlık nedenlerinden dolayı değil,

because there are still people who are concerned with the situation

çünkü hala

concerning coronavirus, COVID

koronavirüs, COVID

19, whatever you want to call it.

19, buna ne derseniz deyin durumla ilgilenen insanlar var.

So there are still people who are concerned about it

Bu yüzden hala bundan endişe duyan insanlar var

but also I think

ama bence

it is because a lot of people have had the taste,

bunun nedeni birçok insanın

they've had the taste of working from home

evden çalışmanın zevkini tatmış olması

and they don't want to go back

ve eski çalışma tarzına geri dönmek istememesi.

to the old way of doing it.

Bunu yapıyor.

Maybe it's true.

Belki de doğrudur.

Maybe it's not.

Belki de değildir.

Hello, Florence.

Merhaba, Floransa.

I couldn't follow you yesterday,

Dün sizi takip edemedim

but after this live stream I will do it.

ama bu canlı yayından sonra yapacağım.

Yes, it was a very busy one.

Evet, çok yoğundu.

There were some rather strange moments of time,

Oldukça tuhaf anlar yaşandı

but did you

ama

see what happened towards the end of yesterday's live stream?

dünkü canlı yayının sonuna doğru neler olduğunu gördünüz mü ?

Something that I've never done before and I will never do again.

Daha önce hiç yapmadığım ve bir daha asla yapmayacağım bir şey.

I did yesterday.

dün yaptım

Can you remember?

Hatırlayabiliyor musun?

Maybe you've forgotten, but yes, it is true.

Belki unutmuşsundur ama evet, bu doğru.

Time goes by slowly, but passes quickly.

Zaman yavaş geçer ama çabuk geçer.

Yes, I think time is

Evet, bence zaman

sometimes an illusion.

bazen bir yanılsamadır.

Now, I don't mean from that.

Şimdi, onu kastetmiyorum.

I don't mean that it's not real.

Gerçek olmadığını kastetmiyorum.

But I do mean that sometimes the speed

Ama demek istediğim, bazen hız

or how quickly time goes by seems to change.

veya zamanın ne kadar çabuk geçtiği değişiyor gibi görünüyor.

Of course it doesn't.

Tabii ki değil.

It's all up here in your brain.

Hepsi burada, beyninde.

The way you process things, the way you.

Olayları işleme şeklin, senin tarzın.

You understand the passage of time.

Zamanın geçişini anlıyorsun.

Your understanding and also the feeling.

Anlayışınız ve aynı zamanda hissiniz.

The sensation of time passing by.

Geçen zaman hissi.

Maybe if you have nothing to do.

Belki yapacak bir şeyin yoksa.

Time goes by slowly.

Zaman yavaşça geçiyor.

Maybe if you are busy and you have a busy life.

Belki meşgulsen ve yoğun bir hayatın varsa.

Lots of things to do.

Yapacak çok şey var.

Maybe the day seems to go quickly.

Belki de gün çabuk geçiyor gibi görünüyor.

Maybe time seems to go by quickly.

Belki de zaman hızlı geçiyor gibi görünüyor.

However,

Bununla birlikte,

whatever your perception of time is,

zaman algınız ne olursa olsun,

you often find that it always seems to go by quickly

when you are looking at the days of the week or the months of the year.

haftanın günlerine veya yılın aylarına baktığınızda zamanın her zaman hızlı geçtiğini görürsünüz.

It always seems as if time is going by quickly,

Her zaman, özellikle yaşlandıkça, zaman hızlı geçiyormuş gibi görünür

especially when you get older.

.

I don't know why.

Neden bilmiyorum.

When I was a child, the summer months seemed like forever.

Ben çocukken yaz ayları hiç bitmeyecekmiş gibi gelirdi.

And I don't know why.

Ve nedenini bilmiyorum.

Summer always seemed incredibly long.

Yaz her zaman inanılmaz derecede uzun görünüyordu.

It seemed to go on forever,

Sonsuza kadar devam ediyor gibiydi,

but now the seasons seem to come and go very quickly.

ama şimdi mevsimler çok hızlı gelip gidiyor gibi görünüyor.

Summer then winter and suddenly it's spring.

Yaz sonra kış ve birden bahar gelir.

And then suddenly it's autumn.

Ve sonra aniden sonbahar.

And then suddenly it's spring again.

Ve sonra aniden yine bahar gelir.

It comes around very quickly.

Çok çabuk geliyor. Bu

So sometimes I think time does appear to go slowly.

yüzden bazen zamanın yavaş ilerlediğini düşünüyorum.

However, overall, when you look at the days

Ancak genel olarak, günlere,

and the months and the years,

aylara ve yıllara baktığınızda,

suddenly you realise that time actually goes by quickly.

bir anda zamanın aslında hızlı geçtiğini fark edersiniz.

Especially as you get older

Özellikle yaşlandıkça

Mika says, Hello, Mika.

Mika, Merhaba Mika diyor.

What's

İşe

commuting is

gidip gelmek

stressful, especially in this COVID situation.

stresli, özellikle bu COVID durumunda.

And it's better working online if you can.

Mümkünse çevrimiçi çalışmak daha iyidir.

Yes, I think so.

Evet bencede.

See my own theory?

Kendi teorimi görüyor musun?

This is what I think I know.

Bildiğimi sandığım şey bu.

I know you are thinking, Mr. Duncan.

Düşündüğünü biliyorum, Bay Duncan.

We don't care what you think.

Ne düşündüğün umurumuzda değil.

Shut up.

Kapa çeneni.

I'm going to tell you anyway what I think is

Yine de sana söyleyeceğim, bence

we've sort of we've sort of had a leap in time.

zamanda bir nevi sıçrama yaptık.

We've we've had a quantum leap

Bir kuantum sıçraması yaşadık

Who remembers that TV show?

O TV şovunu kim hatırlıyor?

Do you remember Quantum Leap?

Kuantum Sıçramasını hatırlıyor musun?

I used to like Quantum Leap.

Quantum Leap'i severdim.

Steve doesn't like it because he doesn't like Scott Bakula.

Steve bundan hoşlanmaz çünkü Scott Bakula'dan hoşlanmaz.

He doesn't like him.

Ondan hoşlanmıyor.

He says, I don't like Scott Bakula.

Scott Bakula'yı sevmiyorum diyor.

I don't like him, but I like Quantum Leap.

Onu sevmiyorum ama Quantum Leap'i seviyorum.

Dr. Sam Beckett.

Doktor Sam Beckett.

He stepped into the Quantum Leap Accelerator and vanished.

Kuantum Sıçraması Hızlandırıcısına adım attı ve ortadan kayboldu.

And each time, he was hoping

Ve her seferinde, bir

that his next leap would be the Leap home.

sonraki sıçramasının Eve Sıçrayış olmasını umuyordu.

But it wasn't.

Ama değildi.

He just vanished into thin air.

O sadece ince havaya kayboldu. Bir TV şovunun

One of the most disappointing endings ever

şimdiye kadarki en hayal kırıklığı yaratan sonlarından biri,

to a TV show was the last ever episode of Quantum Leap.

Quantum Leap'in son bölümüydü.

He just vanishes at the end, and that's it.

Sonunda ortadan kayboluyor ve o kadar.

We never find out what happens to him.

Ona ne olduğunu asla öğrenemeyeceğiz.

It does.

öyle

It made me so angry.

Beni çok kızdırdı.

I can say it was a great series. Yes.

Harika bir diziydi diyebilirim. Evet.

I used to like it all the time.

Her zaman hoşuma giderdi.

I used to love watching it.

İzlemeyi çok severdim.

Very interesting programme.

Çok ilginç bir program.

Was I going somewhere with this?

Bununla bir yere mi gidiyordum?

Oh, yes, I was.

Evet, öyleydim.

I think we've all had

Bence hepimiz

a quantum leap into the future.

geleceğe kuantum sıçraması yaptık.

So the ways in which we were working during the lockdown period,

Dolayısıyla, karantina döneminde nasıl çalışıyorsak, bundan

I think that is how we would be working

maybe five or ten years from now.

beş ya da on yıl sonra da böyle çalışıyor olacağımızı düşünüyorum.

So I think what's

Bence

happened is we've sort of gone forward in time

olan şey,

with the way we we work and the way we do our jobs.

çalışma şeklimiz ve işimizi yapma şeklimizle zamanda bir nevi ileri gittik.

So I think this would have happened anyway.

Yani bence bu zaten olurdu.

But what happened when the pandemic came?

Ama pandemi gelince ne oldu?

Everyone had to work from home and suddenly all of that technology

Herkes evden çalışmak zorunda kaldı ve birdenbire etraftaki tüm teknoloji

that was around, suddenly it was put to a different use.

, birdenbire farklı bir kullanıma sunuldu.

And that's what I think has happened.

Ve bence olan buydu.

So imagine going forward in time, ten years from now,

Öyleyse, zamanda ileriye gittiğinizi hayal edin, bundan on yıl sonra,

we would be working

the way we are working out I hope you understand that.

çalıştığımız şekilde çalışıyor olurduk, umarım bunu anlarsınız.

It makes sense to me anyway.

Yine de bana mantıklı geliyor.

I understand it

Anlıyorum

Oh, hello, Emma.

Ah, merhaba, Emma.

I'm all says I have been following you for eight years.

Seni sekiz yıldır takip ettiğimi söylüyorum.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Thank you very much for that.

Bunun için çok teşekkür ederim.

This year, of course, I'm celebrating my 16 years.

Bu yıl tabii ki 16. yılımı kutluyorum.

Talking about time

Zaman hakkında konuşmak Vay

Wow. 16 years.

canına. 16 yıl.

I would have been doing this in October this year.

Bunu bu yıl Ekim ayında yapacaktım.

Can't believe it.

İnanamıyorum.

That's incredible.

Bu inanılmaz.

In our childhood, we enjoy the summer months doing many things.

Çocukluğumuzda yaz aylarının tadını pek çok şey yaparak çıkarırız.

Nowadays, we have lots and lots of responsibilities that we have to do automatically.

Günümüzde, otomatik olarak yapmamız gereken birçok sorumluluğumuz var.

Yes. I don't know why, though.

Evet. Neden bilmiyorum ama.

When I was a child.

Ben çoçukken.

Time always seemed to go by so slowly.

Zaman her zaman çok yavaş geçiyor gibiydi. Yaz tatillerinde

We always had that wonderful six week break,

hep o harika altı haftalık tatilimiz olurdu,

six weeks away from school during the summer holidays.

okuldan altı hafta uzaktaydık.

And it always seemed to go on forever and ever.

Ve her zaman sonsuza dek devam ediyor gibiydi. Sanki

It seemed as if it would never end.

hiç bitmeyecek gibiydi.

But of course

Ama tabii ki

it did.

oldu.

And we all had to go back to school.

Ve hepimiz okula geri dönmek zorunda kaldık.

Lewis says when you grow older, it goes by more quickly.

Lewis, yaşlandıkça daha çabuk geçtiğini söylüyor.

If I compare a day when I was 20 to this day,

20 yaşımdaki bir günü bugünle karşılaştırırsam,

it seems to me like just one hour.

bana sadece bir saat gibi geliyor.

I think so, yes.

Öyle düşünüyorum, evet.

Yes. The hours go by like minutes

Evet. Saatler dakikalar gibi geçiyor

the days go by like hours.

günler saatler gibi geçiyor.

The months go by like weeks and the years

Aylar haftalar gibi geçiyor ve yıllar

go by very quickly.

çok hızlı geçiyor. Bence

I think you're right.

haklısın.

Actually, I do agree with you there.

Aslında, orada sana katılıyorum.

Time is a very strange thing.

Zaman çok garip bir şey.

It really is.

Gerçekten öyle.

In a few moments, we are going to look at words and phrases

Birazdan kelimelere, deyimlere

and how to express. Time

ve nasıl ifade edeceğimize bakacağız. Zaman

And if we do have time, I will also take you through the months

Ve eğer zamanımız varsa, size ayları da göstereceğim

Why are the months?

Aylar neden?

Why are the months of the year called what they are?

Neden yılın ayları oldukları gibi adlandırılıyor?

How did they get their names Find out

İsimlerini nasıl aldılar,

a little bit later on.

biraz sonra öğrenin. İşte

Oh, there you are.

buradasın. Winnie the Pooh'un doğum yerinden

Welcome to another full English lesson coming to you

size gelen başka bir tam İngilizce dersine hoş geldiniz

from the birthplace of Winnie the Pooh.

.

Professor Snape,

Profesör Snape,

Judi Dench,

Judi Dench,

Hugh Laurie, and of course, the English language,

Hugh Laurie ve tabii ki İngiliz dili,

which is why we are all here together. Now.

bu yüzden hep birlikte buradayız. Şimdi.

So without any more dawdling or time wasting.

Yani daha fazla oyalanmadan veya zaman kaybetmeden. Hemen

Let's get on with today's full English lesson

bugünün tam İngilizce dersine geçelim

right now.

.

Have you ever been stuck for words?

Hiç kelimeler için sıkışıp kaldınız mı?

Have you ever been in a situation where you could not think what to say?

Hiç ne söyleyeceğinizi düşünemediğiniz bir durumda kaldınız mı ?

There are many ways of describing this occurrence.

Bu olayı açıklamanın birçok yolu var.

We can say that you are tongue tied.

Diliniz bağlı diyebiliriz.

You have been left speechless.

Dilsiz bırakıldın.

You are stuck for words.

Kelimeler için sıkışıp kaldın.

You cannot find the words to express yourself.

Kendinizi ifade edecek kelime bulamıyorsunuz.

Your mind has gone blank.

Zihniniz boşaldı.

There are many reasons why you might find yourself unable to speak.

Kendinizi konuşamayacak durumda bulmanızın birçok nedeni vardır.

Perhaps you are in a state of shock or surprise.

Belki de bir şok veya şaşkınlık halindesiniz.

An unexpected event can leave you speechless.

Beklenmedik bir olay sizi suskun bırakabilir.

The surprise can be a nice thing, or it can be something

Sürpriz güzel bir şey olabilir ya da

not so nice, such as bad news.

kötü haber gibi pek hoş olmayan bir şey olabilir.

If you are giving a speech to a group of people, you might find

Bir grup insana konuşma yapıyorsanız,

that your brain suddenly stops working.

beyninizin aniden çalışmayı bıraktığını fark edebilirsiniz.

You become nervous and cannot remember what to say.

Sinirlenirsin ve ne söyleyeceğini hatırlayamazsın.

I am ever so sorry.

Çok üzgünüm.

My mind has gone blank.

Aklım boşaldı.

After a sudden surprise, you might only be able

Ani bir şaşkınlıktan sonra, sadece

to say I'm speechless.

suskun kaldım diyebilirsin.

You have become tongue tied and stuck for words.

Dilin tutulmuş, kelimelere takılıp kalmışsın. Bahsetmek istediğin

If you try to remember the thing you wanted to mention, you might say

şeyi hatırlamaya çalışsan

It's on the tip of my tongue.

dilimin ucunda diyebilirsin. İngilizce

A continuing debate in

kullanımda süregelen bir tartışma,

English usage is the question of when to use who

kimin ne zaman kullanılacağı

and when to use whom, according

ve kimin ne zaman kullanılacağı sorusudur,

to formal grammar, who forms the subjective case

resmi dilbilgisine göre kim öznel durumu oluşturur

and so should be used in subject position in a sentence

ve bu nedenle

as in who decided this?

buna kimin karar verdiği gibi bir cümlede özne konumunda kullanılmalıdır?

The form whom, on the other hand, forms the objective case

Öte yandan, nesnel durumu oluşturan

and so should be used in object position in a sentence as in.

ve bu nedenle bir cümlede nesne konumunda kullanılması gereken biçim .

Whom do you think we should support?

Sizce kimi desteklemeliyiz?

To whom do you wish to speak?

Kiminle konuşmak istiyorsun?

Although there are some speakers who still use who and whom, according to the rules of formal grammar.

Biçimsel dilbilgisi kurallarına göre hala who ve who kullanan bazı konuşmacılar olmasına rağmen.

As stated here, there are many more who rarely use whom at all

Burada belirtildiği gibi, nadiren kullanan daha pek çok kişi var ki,

its use has retreated steadily

kullanımı giderek geriledi

and is now largely restricted to formal contexts.

ve artık büyük ölçüde resmi bağlamlarla sınırlı.

The normal practise in modern English is to use who instead of whom,

Modern İngilizcedeki normal uygulama, who yerine who kullanmak

and where applicable to put the preposition at the end of the sentence.

ve uygun olduğunda cümlenin sonuna edat koymaktır.

Who do you wish to speak to?

Kiminle konuşmak istersin?

Who do you think we should support?

Sizce kimi desteklemeliyiz?

Such is today are broadly accepted in standard English

Bunlar, bugün standart İngilizce dilinde geniş çapta kabul görmektedir,

language

meaning there it was one of my many English lessons.

yani orada benim birçok İngilizce dersimden biriydi.

Yes, there are lots of recorded lessons on my YouTube channel.

Evet, YouTube kanalımda çok sayıda kayıtlı ders var . Sadece

Not a lot of people know that

bunu pek kimse bilmez

only.

.

Hi everybody.

Selam millet.

If you just join me.

Eğer bana katılırsan.

My name is Duncan.

Benim adım Duncan.

I'm here almost every day.

Neredeyse her gün buradayım.

During the month of April.

Nisan ayı boyunca.

Almost every day. Not quite.

Neredeyse her gün. Pek değil.

I have to have at least one day off in the week.

Haftada en az bir gün izin almam gerekiyor.

And that day is Saturday.

Ve o gün Cumartesi.

Thank you very much for your company today.

Bugün şirketiniz için çok teşekkür ederim.

Lots of people joining me. Hello to Daniel.

Birçok kişi bana katılıyor. Daniel'e merhaba.

Daniel, I believe you are watching in Ukraine and needless

Daniel, Ukrayna'da izlediğine inanıyorum ve söylemeye gerek yok

to say, my thoughts, everyone's thoughts are with you.

, benim düşüncelerim, herkesin düşünceleri seninle.

And I am glad that you are here with us today.

Ve bugün burada bizimle olduğun için mutluyum.

Hello, Amal.

Merhaba Amal.

Amal. Eight years.

Amal. sekiz yıl Beni

I still can't believe that you've really been watching me for eight years.

sekiz yıldır gerçekten izlediğine hâlâ inanamıyorum. Sadık

Thank you very much for your I want to say your loyal company.

şirketiniz için çok teşekkür ederim .

Very, very kind of you. Thank you.

Çok naziksiniz. Teşekkür ederim.

Yes. Oh, this is interesting.

Evet. Bu ilginç.

We have Tomic, who is one of our regular viewers.

Düzenli izleyicilerimizden biri olan Tomic var.

Thomas says, I am still working from home.

Thomas, hala evden çalışıyorum diyor.

However, my manager asked

Ancak müdürüm

if I would like to go back to the office and I told him

ofise geri dönmek isteyip istemediğimi sordu ve ona

only when it's required because I don't look forward to commuting

sadece gerektiğinde söyledim çünkü her gün

for two and a half hours

iki buçuk saat işe gidip gelmek için can atmıyorum

every day.

. Her

Is that both ways?

iki yol da mı?

So when you go to work on the way to work, it takes you two and a half hours

Yani işe giderken işe gittiğinizde iki buçuk saat sürüyor

and when you come back from work,

ve işten döndüğünüzde

it takes another two and a half hours

iki buçuk saat daha sürüyor

That's incredible.

Bu inanılmaz.

I used to do the same thing many years ago

Yıllar önce kasabada çalışırken aynı şeyi yapardım

when I used to work in town,

and sometimes I would work in other towns that I had to commute to

ve bazen gidip gelmem gereken diğer kasabalarda

and quite often by train because I don't drive.

ve genellikle trenle çalışırdım çünkü araba kullanmam.

I don't have a car.

arabam yok

I didn't in the past and I still don't.

Geçmişte yapmadım ve hala yapmıyorum.

So I've never learnt to drive.

Bu yüzden araba kullanmayı hiç öğrenmedim.

To be honest with you, I never done it.

Sana karşı dürüst olmak gerekirse, bunu hiç yapmadım. Bu

So I used to have to commute sometimes using two

yüzden bazen iki bazen de üç tren kullanarak gidip gelmek zorunda kalıyordum

or sometimes three trains,

and it would take me a very long time to get to work.

ve işe gitmem çok uzun zamanımı alıyordu.

And I have to be honest with you.

Ve sana karşı dürüst olmalıyım.

I would never return to those days.

O günlere asla geri dönmeyecektim.

I do quite like working from home.

Evden çalışmayı oldukça seviyorum.

That is one of the wonderful things about computers and technology People complain about it.

Bu, bilgisayarlar ve teknoloji ile ilgili harika şeylerden biri. İnsanlar bundan şikayet ediyor.

They say, I hate computers so much.

Bilgisayarlardan çok nefret ettiğimi söylüyorlar.

I have a feeling over the past couple of years a lot of people have fallen in love

Son birkaç yıldır pek çok insanın

with computers and technology because without them

bilgisayarlara ve teknolojiye aşık olduğunu hissediyorum çünkü onlar olmasaydı

we would not have been able to stay at home to do our jobs.

evde oturup işlerimizi yapamazdık.

And also, maybe in some cases

Ayrıca, belki bazı durumlarda

you might find that your company or the or the company you work for,

şirketinizin veya çalıştığınız şirketin

they might decide that that is the best thing

for you to just work from home forever.

sonsuza kadar evden çalışmanın sizin için en iyi şey olduğuna karar verebilirler.

I imagine that.

Bunu hayal ediyorum.

So I do like that particular situation.

Bu yüzden bu özel durumu seviyorum.

I will be honest with you,

Sana karşı dürüst olacağım,

Hello also to Eric.

Eric'e de merhaba.

Oh, yes.

Oh evet.

Well, there are a lot of negatives, I suppose.

Pek çok olumsuzluk var, sanırım.

It depends how you look at it.

Nasıl baktığına bağlı.

There are negatives and positives to everything, I suppose.

Her şeyin olumlu ve olumsuz yanları var sanırım.

Eric says as a side effect of this pandemic time,

Eric, bu salgın zamanının bir yan etkisi olarak

I was affected by salary reduction.

maaş indiriminden etkilendiğimi söylüyor.

A lot of people had to stop working.

Birçok insan çalışmayı bırakmak zorunda kaldı.

Maybe if you were working at a shop or a restaurant,

Belki bir dükkanda ya da restoranda çalışıyor olsaydınız,

of course they were told that they couldn't stay open.

tabi ki açık kalamayacakları söylendi.

Just like here, it happened here.

Tıpkı burada olduğu gibi, burada da oldu.

Lots of people suddenly found that not only did they have no work to go to.

Pek çok insan birdenbire gidecek işleri olmadığını fark etti.

They also had no salary, no wages.

Onların da maaşı, maaşı yoktu.

So the government here decided to give people money.

Bu yüzden buradaki hükümet insanlara para vermeye karar verdi. Kulağa

It sounds great,

harika geliyor

but unfortunately that money has to come from somewhere.

ama ne yazık ki bu paranın bir yerden gelmesi gerekiyor.

So I'm sure over the next few years we will be paying that money back.

Bu yüzden önümüzdeki birkaç yıl içinde bu parayı geri ödeyeceğimizden eminim.

So a lot of people, not me.

Yani bir çok insan, ben değil.

I didn't I didn't I decided not to claim any money from the government,

Devletten para talep etmemeye karar vermedim,

but lots of people who had lost their jobs

ama işini kaybeden

or were not receiving any salary,

veya maaş almayan birçok insan izindeyken

they were able to claim money from the government

devletten para talep edebildi

whilst they were on furlough.

.

Furlough.

İzin.

So if you take furlough, it means it is time that you take

Yani izin alıyorsanız,

from work that has been agreed.

kararlaştırılan işten izin alma vaktiniz gelmiş demektir. İzin

You agree to take the time off

almayı kabul ediyorsun Görünüşe

Apparently Tomic has to travel 65 kilometres

göre Tomic 65 kilometre yol kat etmek zorunda

I can't believe that.

buna inanamıyorum.

That's incredible.

Bu inanılmaz.

Hello. Bamboo.

Merhaba. Bambu.

Bamboo for you says I love computers.

Bambu senin için bilgisayarları sevdiğimi söylüyor.

Me too.

Ben de.

Over the past few weeks.

Son birkaç haftadır.

And you know what I'm going to say?

Ve ne söyleyeceğimi biliyor musun?

You know what I'm going to say?

Ne diyeceğim biliyor musun?

I've become very interested in

how computers are built and all of the parts that go into them.

Bilgisayarların nasıl yapıldığı ve onları oluşturan tüm parçalarla çok ilgilenmeye başladım.

Because the computer you are watching me on now I built myself.

Çünkü şu an beni izlediğiniz bilgisayarı kendim yaptım.

I was determined to try and build my own computer and guess what?

Kendi bilgisayarımı yapmaya kararlıydım ve tahmin edin ne oldu?

I managed to do it.

yapmayı başardım.

So the computer that I'm using now that you're watching this on, I built myself

Yani, siz bunu izlediğiniz için şu anda kullandığım bilgisayar, kendimi

from lots of different parts

birçok farklı parçadan yaptım

Claudia says I had to stop working during the pandemic, but slowly

Claudia, salgın sırasında çalışmayı bırakmam gerektiğini söylüyor ama yavaş yavaş

people are coming back to my office again.

insanlar tekrar ofisime geliyor.

Yes, I suppose with your type of work,

Evet, sanırım sizin iş türünüz gereği,

being a dentist,

diş hekimi olarak

you have to you have to get very close to people

insanlara çok yakın olmalısınız

and I have recently started going to the dentist again

ve yakın zamanda tekrar dişçiye gitmeye başladım

because the dentist here in much Wenlock was closed.

çünkü burada, Wenlock'taki diş hekimi kapalıydı.

It closed down during the pandemic,

Pandemi döneminde kapandı,

but recently it has reopened.

ancak son zamanlarda yeniden açıldı.

So I think it was around January,

Sanırım Ocak ayı civarındaydı,

January, they started seeing people again.

Ocak ayıydı, tekrar insanlarla görüşmeye başladılar.

And in fact, I have

Ve aslında, bu ayın 22'sinde

I've just realised I have a dentist appointment

dişçi randevum olduğunu yeni fark ettim

this month on the 22nd.

.

So on the 22nd of April I will be going to the dentist

Bu yüzden 22 Nisan'da dişlerimin düşmediğini kontrol etmek için dişçiye gideceğim.

for a Check-Up to check that my teeth are not falling out

Palmieri says we do not need masks anymore in shops,

Palmieri artık mağazalarda maskeye ihtiyacımız olmadığını söylüyor,

but it is still required on public transport.

ancak toplu taşıma araçlarında hala gerekli.

Yes, that is what we were doing up

Evet,

until a few days ago and now everything has stopped.

birkaç gün öncesine kadar yaptığımız buydu ve şimdi her şey durdu.

So now you don't have to wear a mask anywhere.

Yani artık hiçbir yerde maske takmanıza gerek yok.

The only place that you probably still have to do it

Muhtemelen hala yapmanız gereken tek yer,

is if you go into a doctor's surgery.

bir doktor muayenehanesine gitmenizdir.

So if you go to see the doctor, I think you still have to wear a mask

Yani doktora giderseniz, yine de maske takmanız gerektiğini düşünüyorum

and if you go into the pharmacy

ve eczaneye

to pick up some medicine, you have to wear your mask.

ilaç almak için giderseniz, maskenizi takmanız gerekir.

And of course, when I go into the dentist,

Ve tabi ki dişçiye gittiğimde

so when I visit the dentist, I have to wear my mask

yani dişçiye gittiğimde

until

the dentist asks me to open my mouth wide

dişçi ağzımı geniş açmamı söyleyene kadar maskemi takmak zorundayım

and then I take my mask off

ve sonra maskemi çıkarıyorum

So that's it.

İşte bu kadar.

Hello, Marta.

Merhaba Marta.

Do the people who received the money have to pay the money back?

Parayı alanlar parayı geri ödemek zorunda mı?

No, they don't.

Hayır, yapmazlar.

No, they don't have to pay the money back.

Hayır, parayı geri ödemek zorunda değiller.

However, I think somehow

Ancak, bir şekilde

we will have to pay the money back

parayı geri ödemek zorunda kalacağımızı düşünüyorum,

maybe through our tax or something like that.

belki vergimiz yoluyla veya bunun gibi bir şey.

But no, that no, the money that was given was given

Ama hayır, o hayır, verilen para verildi

Claudia says the magnolia in your garden looks beautiful.

Claudia bahçenizdeki manolyanın çok güzel göründüğünü söylüyor.

Thank you very much. Yes.

Çok teşekkür ederim. Evet.

Behind me, you can see the beautiful purple

Arkamda, bahçedeki manolyanın güzel morunu görebiliyorsunuz,

of the magnolia in the garden right now

şu anda

as the breeze is blowing by my studio window.

esinti stüdyo penceremden esiyor.

Thank you very much for that.

Bunun için çok teşekkür ederim.

So, yes, I think things have changed.

Yani, evet, bence işler değişti.

We have taken

a leap forward in time.

Zamanda ileriye doğru bir sıçrama yaptık.

We have progressed

quite quickly because of the pandemic.

Pandemi nedeniyle oldukça hızlı ilerledik.

I think so.

Bence de.

Bamboo says in

Bamboo

hospitals, you still have to wear your masks. Yes.

, hastanelerde hala maskelerinizi takmanız gerektiğini söylüyor. Evet.

Here it's still the same.

Burada hala aynı.

So if you go to a place where there might be people who are vulnerable, maybe they are ill,

Dolayısıyla, savunmasız insanların olabileceği bir yere giderseniz , belki onlar hastadır,

maybe a place where people are being taken care of,

belki insanların bakıldığı bir yere,

for example, a care home so maybe a care home

örneğin bir bakım evine, yani belki

that is taking care of elderly people,

yaşlı insanlara bakan bir bakım evine giderseniz ,

a very similar to a place where my mother is at the moment.

şu an annemin olduğu yere çok benziyor.

So she is being taken care of there as well.

Yani orada da bakılıyor.

We are now going to talk about time.

Şimdi zaman hakkında konuşacağız.

I think time is an interesting thing and what I want to do

Bence zaman ilginç bir şey ve bugün yapmak istediğim şey

today is talk about expressing the date,

tarihi ifade etmekten bahsetmek,

a very small thing.

çok küçük bir şey.

I know it might not seem very important, but expressing the date.

Biliyorum çok önemli görünmeyebilir ama tarihi ifade ediyorum.

There are different ways of expressing the date.

Tarihi ifade etmenin farklı yolları vardır.

And by that I mean the order in which

Ve bununla,

the day, the month appear.

günün, ayın görünme sırasını kastediyorum.

So sometimes they are one way round

Bu yüzden bazen tek yönlüdürler

and in other cases they are the opposite way round.

ve diğer durumlarda tam tersidirler.

I would explain now.

Şimdi açıklayacaktım.

So quite often when we express the date,

Çoğu zaman tarihi ifade ederken,

we often put the date, the month and the year.

genellikle tarihi, ayı ve yılı koyarız.

So when I say date, I mean the number.

Yani tarih dediğimde, sayıyı kastediyorum.

The number.

Numara.

So the date is actually the number.

Yani tarih aslında sayıdır.

So you put the number, then the month, then the year.

Böylece sayıyı, ardından ayı, ardından yılı girersiniz.

However, there are also situations

Ancak,

where you might put the month first

önce ayı,

and then the number or the date and then the year.

ardından sayıyı veya tarihi ve ardından yılı koyabileceğiniz durumlar da vardır.

And I will show you an example.

Ve size bir örnek göstereceğim.

Now, for example, you can have the 4th of April,

Şimdi, örneğin, 4 Nisan

2022, the 4th of April.

2022'ye, 4 Nisan'a sahip olabilirsiniz.

So the fourth is the number.

Yani dördüncü sayıdır.

April is the month and of course followed by the year.

Nisan ayıdır ve tabii ki yılı takip eder.

However, it is also possible to express the date

Ancak tarihi başka bir şekilde ifade etmek de mümkün

the other way round, you can say April 4th,

, 4,

20, 22,

20, 22 Nisan diyebilirsiniz bunun

and there is a reason for that which I will explain

bir sebebi var

a little bit later on

biraz sonra anlatacağım

And also there are ways of expressing the dates as well.

Bir de tarihleri ​​ifade etmenin yolları var. ilave olarak.

And I'm going to give you some examples because quite often people get them wrong

Ve size bazı örnekler vereceğim çünkü çoğu zaman insanlar onları yazarken yanlış anlarlar

when they are writing them down and you can see how I've written them on the screen.

ve ekranda nasıl yazdığımı görebilirsiniz.

You can see them written down just underneath my lovely face.

Onları güzel yüzümün hemen altında yazılı olarak görebilirsiniz.

You have the first, second, third, fourth,

Birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü,

fifth, sixth seventh, eighth, ninth,

beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu,

10th.

10'uncuya sahipsiniz.

So they are all expressed in a certain way

Yani hepsi belirli bir şekilde ifade edildi

and if you want to use the actual writing,

ve asıl yazıyı kullanmak istiyorsanız,

well, I've done that for you.

bunu sizin için yaptım.

You have the first and you can see

Birinciye sahipsiniz ve

at the end of each word, you can see that I've marked

her kelimenin sonunda görebilirsiniz,

the end of those words with red and there is a reason for that.

o kelimelerin sonunu kırmızı ile işaretlediğimi ve bunun bir nedeni olduğunu görebilirsiniz.

And you will see that the end of each of those words

Ve bu kelimelerin her birinin sonunun

is what you abbreviate the date to.

tarihi kısalttığınız şey olduğunu göreceksiniz.

For example, today is the fourth,

Örneğin, bugün dördüncü

and you can see that the fourth ends with T-H,

ve dördüncünün T-H ile bittiğini görebilirsiniz,

which is basically what we do here.

temelde burada yaptığımız da bu.

And that is the reason why, because they come

İşte nedeni de bu, çünkü

at the end of each of those words like that.

o kelimelerin her birinin sonunda böyle geliyorlar.

So remember in the

Bu yüzden Amerika

United States, so if you are writing with American English,

Birleşik Devletleri'nde unutmayın, bu nedenle Amerikan İngilizcesi ile yazıyorsanız,

it is worth noting that the month will always come first

her zaman önce ayın,

and then the number and then the year.

ardından sayının ve ardından yılın geleceğini belirtmekte fayda var.

However, if you are writing using British English,

Ancak, İngiliz İngilizcesi kullanarak yazıyorsanız,

quite often here we will put the day

burada çoğu zaman

or the number first.

önce günü veya sayıyı koyarız.

So the date or the number and then the day and then the year.

Yani tarih veya sayı ve ardından gün ve sonra yıl.

And that is the reason why if you look just above my head, you can see there,

İşte bu yüzden başımın hemen yukarısına bakarsanız, orada görebilirsiniz, 20 Nisan 22'nin 4'ünü

that is the reason why we write

yazmamızın nedeni budur,

the 4th of April 20, 22,

because we always put the number first

çünkü her zaman önce sayıyı,

and then the month the number and then the month

sonra ayı, sayıyı ve sonra da Ay

and then American English, it will be expressed

ve sonra Amerikan İngilizcesi,

the other way round

tam tersi şekilde ifade edilecektir

And when we are talking about

Ve

time, the passage of time, or maybe how often

zamandan, zamanın geçişinden veya belki de

something happens, there are some words that we can

bir şeyin ne sıklıkta olduğundan bahsederken, kullanabileceğimiz bazı kelimeler de vardır,

use as well for example, we can say annual

örneğin, diyebiliriz yıllık,

something that is annual is yearly.

yıllık olan bir şey yıllıktır.

So one year is annual

Yani bir yıl,

from the beginning of the year to the end of the year or 12 months cycle.

yılın başından yıl sonuna kadar yıllık veya 12 aylık döngüdür. Bu

So each time the year changes to the next number

nedenle, yıl her seferinde yıllık olan bir sonraki sayıya değişir

that is annual yearly.

.

So maybe an event that happens once a year.

Yani belki yılda bir kez olan bir olay.

We can describe it as annual, and then you have bi annual,

Yıllık olarak tanımlayabiliriz ve sonra iki yıllık,

which is every two years.

yani iki yılda bir. On

We can also express decade.

yılı da ifade edebiliriz.

Decade means ten years.

On yıl, on yıl demektir.

So each ten years is a decade

Yani her on yıl on yıldır

Every time ten years passes by,

Her on yıl geçtiğinde on

we can say that a decade has passed.

yıl geçmiş diyebiliriz. On yılın her birini

We can also use decade to express each of the ten years.

ifade etmek için on yılı da kullanabiliriz .

For example, the ten years between

Örneğin, 2000 ile 2010 arasındaki on yıl.

2000 2010.

Or of course some people are going to say, Actually, Mr.

Ya da elbette bazı insanlar, Aslında Bay

Duncan, it's 2000 to 2009.

Duncan, 2000'den 2009'a kadar diyecekler.

Thank you very much for that.

Bunun için çok teşekkür ederim.

And then you have century.

Ve sonra yüzyılınız var.

Century normally refers to 100.

Century normalde 100 yılı ifade eder.

So in this situation, century refers to 100 years.

Yani bu durumda, yüzyıl 100 yılı ifade eder.

And then we have millennium.

Ve sonra milenyumumuz var.

Millennium is 1000 years.

Milenyum 1000 yıldır.

And then we can talk about

Ve sonra

something that always blows my mind.

her zaman aklımı başımdan alan bir şey hakkında konuşabiliriz.

Something that Mr. Steve mentioned yesterday.

Bay Steve'in dün bahsettiği bir şey.

In fact last year

Aslında geçen yıl

one light year,

bir ışık yılı,

a lot of people believe that light year is a measurement of time, but it isn't.

birçok insan ışık yılının bir zaman ölçüsü olduğuna inanıyor, ama öyle değil.

It's actually distance.

Aslında mesafedir.

So when we talk about light years, we are talking about the distance between one thing and another.

Yani ışık yılı hakkında konuştuğumuzda, bir şey ile diğeri arasındaki mesafeden bahsediyoruz.

And to calibrate that

Ve

to work out what that actually is, that distance

bunun gerçekte ne olduğunu,

we use, the time that it takes for light

kullandığımız mesafeyi, ışığın

to travel from one place to another.

bir yerden bir yere gitmesi için geçen süreyi hesaplamak için kalibre etmek.

Which I believe is around about

Ki yaklaşık

well, it's around about 5.8 billion miles.

olarak yaklaşık 5.8 milyar mil civarında olduğuna inanıyorum.

So that's a long way.

Yani bu uzun bir yol.

So when we talk about light years we are talking about

Yani ışık yılı hakkında konuştuğumuzda

very large distances indeed.

gerçekten çok büyük mesafelerden bahsediyoruz.

Incredibly large.

İnanılmaz derecede büyük.

So you might say this, a light

Yani şöyle diyebilirsiniz, bir ışık

year is a year because it takes one year.

yılı bir yıldır çünkü bir yıl sürer.

Can you imagine that?

Bunu hayal edebiliyor musun?

One year for light to travel from one place to another?

Işığın bir yerden bir yere gitmesi için bir yıl mı?

So one moment of time, one moment of light

Yani bir an ışık, bir anlık ışık

it has to travel

all that distance

tüm bu mesafeyi katetmek zorundadır.

But that is the reason why

Ama

a lot of people tend to confuse those two things.

birçok insanın bu iki şeyi karıştırmasının nedeni budur.

They often confuse light year

Işık yılını genellikle

between time and distance,

zaman ve mesafe arasında karıştırırlar,

but normally it is distance.

ancak normalde mesafedir.

Hello, to oh, Pedro.

Merhaba Pedro'ya.

Hello, Pedro.

Merhaba Pedro.

Or should I say Pedro Belmonte?

Yoksa Pedro Belmonte mi demeliydim?

Is here today.

Bugün burada.

Nice to see you, Pedro.

Seni gördüğüme sevindim Pedro.

Very nice.

Çok güzel.

In Japanese,

Japonca'da önce

the years come first and then the month and then the day.

yıllar, sonra ay ve sonra gün gelir.

Well, that's also interesting.

Bu da ilginç.

So there are other situations where it is expressed in a different way again.

Yani yine farklı bir şekilde ifade edildiği başka durumlar da var.

So in Japanese, the year will come first

Yani Japonca'da önce yıl,

and then the month and then the day.

sonra ay ve sonra gün gelir.

So it can change depending on where you are in the world.

Yani dünyanın neresinde olduğunuza bağlı olarak değişebilir . Kafa karıştırıcı olabileceğinden

It's always worth remembering those things because it can be confusing.

bu tür şeyleri hatırlamaya her zaman değer .

For example, you might have well, for example, today is April.

Örneğin, iyi yapmış olabilirsiniz, örneğin bugün Nisan.

January, February.

Ocak Şubat.

March. April. Well, that is the fourth month.

Mart. Nisan. Yani dördüncü aydır.

So today isn't really confusing because it is the fourth

Yani bugün gerçekten kafa karıştırıcı değil çünkü

of the fourth.

dördün dördü.

So today is not a very good example,

Yani bugün çok iyi bir örnek değil

but maybe you have the 12th of September.

ama 12 Eylül olabilir.

So if you put 12 nine,

Yani 12 dokuz koyarsanız,

that might be misinterpreted

bu

to mean the 9th of December

9 Aralık

or the 12th of September.

veya 12 Eylül olarak yanlış yorumlanabilir.

Do you see what I mean?

Ne demek istediğimi anlıyor musun?

So sometimes moving those numbers around can cause confusion

Bu yüzden bazen bu sayıları hareket ettirmek kafa karışıklığına neden olabilir, bu yüzden

you might end up

going somewhere on the wrong date

yanlış tarihte

or the wrong time because of that

veya yanlış zamanda bir yere gitmek zorunda kalabilirsiniz.

And of course, we also have three months of the year as well.

Ve tabii ki, yılın üç ayı da var.

Something I'm always interested in is how we get

Her zaman ilgilendiğim bir şey, belirli kelimeleri nasıl elde ettiğimizdir.

certain words For example,

Örneğin,

the days of the month

ayın günleri,

for example, January, you probably know this already.

örneğin Ocak, muhtemelen bunu zaten biliyorsunuzdur.

If you don't, then this might be interesting.

Eğer yapmazsan, o zaman bu ilginç olabilir.

January comes from Janice,

Ocak,

who was the God of beginnings and transition.

başlangıçların ve geçişin Tanrısı olan Janice'den geliyor.

So we often think of January

Bu yüzden genellikle Ocak ayını

as being the beginning of the year, the start.

yılın başlangıcı, başlangıcı olarak düşünürüz.

It was added later.

Daha sonra eklendi.

Did you know that originally there were no there were no winter months?

Başlangıçta kış aylarının olmadığını biliyor muydunuz?

It's true.

Bu doğru.

So January was added later

Yani Ocak sonradan eklenmiştir

and it is named after the.

ve adını almıştır.

Well, most of these are after Roman got These were named

Pekala, bunların çoğu Roma'nın eline geçtikten sonra. Bunlara

the God of Beginnings and Transition.

Başlangıçların ve Geçişin Tanrısı adı verildi.

So that is how we have the month of January

Böylece Ocak ayını

and then we have, of course, February.

ve ardından tabii ki Şubat ayını yaşıyoruz.

It is the shortest day of the shortest month of the year.

Yılın en kısa ayının en kısa günüdür.

And cerebrum is where it comes from,

Ve beyin geldiği yerdir,

which means purification.

yani arınma demektir.

So quite often we think of February

Çoğu zaman Şubat ayının

is coming at the beginning of the year

yılın başında

or near to the beginning of the year.

veya yılın başına yakın olduğunu düşünürüz.

And then we have March.

Ve sonra Mart var.

Most people know this If you are a fan of classical music, you will know that Gustav Holst

Çoğu insan bunu bilir Klasik müzik hayranıysanız, Gustav Holst'un

created some wonderful music

for all of the planets and Mars.

tüm gezegenler ve Mars için harika müzikler yarattığını bilirsiniz.

I think Mars is my favourite of all of the Planet suite.

Sanırım Mars, tüm Planet takımları arasında favorim.

To be honest, by By Holst.

Dürüst olmak gerekirse, By Holst tarafından.

March is named after the God of War Mars.

March, adını Savaş Tanrısı Mars'tan almıştır.

And I think most people know that one.

Ve bence çoğu insan bunu biliyor.

I think that's quite a well-known one.

Bence bu oldukça iyi bilinen bir şey.

April comes from a acrylics,

Nisan,

which possibly now people are unsure about this one.

muhtemelen şimdi insanların bundan emin olmadığı bir akrilikten geliyor.

We think that April is is referring

Nisan'ın

to the opening, the opening.

açılıştan, açılıştan bahsettiğini düşünüyoruz.

And it's worth remembering that originally

Ve başlangıçta

there were there were not 12 months in the year.

yılda 12 ay olmadığını hatırlamakta fayda var.

So some of the months were added later as we will discover.

Yani keşfedeceğimiz gibi bazı aylar daha sonra eklendi.

So the word acrylics refers to the opening.

Yani akrilik kelimesi açıklığı ifade eder.

Quite likely the opening of the flowers,

Muhtemelen çiçeklerin açılması,

the opening of all of the buds on the trees.

ağaçlardaki tüm tomurcukların açılması.

Then we have May Maria or Maria,

Sonra, Yunan doğurganlık tanrıçası olan May Maria veya Maria'ya sahibiz

who is the Greek goddess of fertility.

.

Oh, very nice.

Oh çok güzel.

Very nice.

Çok güzel.

And then we have June,

Ve sonra,

which is named after Juno

adını

the Roman goddess and also the wife of Jupiter.

Roma tanrıçası ve aynı zamanda Jüpiter'in karısı Juno'dan alan June'a sahibiz.

But there are other possible reasons why this exists.

Ancak bunun var olmasının başka olası nedenleri de var. İlave

As well.

olarak.

So there are other reasons why we call June.

Yani June dememizin başka sebepleri de var.

June.

Haziran.

So there are quite a few theories as to why

Dolayısıyla,

we use that particular word.

bu belirli kelimeyi neden kullandığımıza dair epeyce teori var.

And then we have July, of course.

Bir de Temmuz var tabii.

Another well-known one.

Bilinen bir başkası.

I think a lot of people know that this comes from Julius Caesar, the famous Roman emperor.

Sanırım birçok insan bunun ünlü Roma imparatoru Jül Sezar'dan geldiğini biliyor.

So that's why we have July.

Demek bu yüzden Temmuz ayımız var.

Julius Caesar had a month named after him

Julius Caesar çok ünlü olduğu için bir aya onun adını verdi.

because he's so famous

And then we have my month.

Sonra benim ayım var.

Oh, this is my month, August.

Oh, bu benim ayım, Ağustos.

Although it was originally called six lists.

Başlangıçta altı liste olarak adlandırılmasına rağmen.

That was the original month

Bu,

before they changed the name to August, which was named after the emperor.

adını imparatorun adını taşıyan Ağustos olarak değiştirmeden önceki orijinal aydı .

August this.

Ağustos bu.

But originally, August was actually called sexless.

Ama başlangıçta, Ağustos aslında cinsiyetsiz olarak adlandırılıyordu.

Do you know why

Neden biliyor musun?

Because it was the sixth month of the year originally.

Çünkü aslında yılın altıncı ayıydı.

It's very confusing, isn't it?

Çok kafa karıştırıcı, değil mi?

September.

Eylül.

September is the Latin.

Eylül Latince'dir.

September, which is the Latin word for seven, because originally September

Eylül, Latince'de yedi anlamına gelir, çünkü Eylül aslında

was the seventh month of the year.

yılın yedinci ayıydı.

That one's quite easy.

Bu oldukça kolay.

And then, of course, we have October,

Ve sonra, tabii ki,

which comes from October

Ekim'den gelen,

which means eight

yani sekiz anlamına gelen Ekim'imiz var,

I know what you're going to say.

ne söyleyeceğinizi biliyorum.

You're going to say, Mr. Duncan.

Bay Duncan diyeceksiniz.

October is not the eighth month, but it used to be

Ekim sekizinci ay değil ama

before they added the new ones.

yenilerini eklemeden önceydi. Bir de

And then we have November, which is November, which is the word meaning nine

Kasım var, yani Kasım,

even though

nowadays it is the 11th month.

bugünlerde 11. ay olmasına rağmen dokuz anlamına gelen kelime.

I think you know what's coming next year.

Gelecek yıl ne olacağını bildiğini düşünüyorum.

You know what I'm going to say next

Önümüzdeki

December,

Aralık,

December or deckhand.

Aralık ya da denizci ne söyleyeceğimi biliyorsun.

The word that means ten

On anlamına gelen kelime

So just to confuse things even more.

Yani sadece işleri daha da karıştırmak için.

December used to be the 10th month

Aralık,

before they added the other two

diğer ikisini eklemeden önce 10. aydı Daha

As I said earlier, originally the winter months had no months.

önce de söylediğim gibi, başlangıçta kış aylarının hiç ayı yoktu.

There were no winter months.

Kış ayları yoktu.

It was just winter And they did not assign any months to them.

Sadece kıştı ve onlara herhangi bir ay atamadılar.

But then later on they did.

Ama daha sonra yaptılar.

And that's how we get January and February

İşte Ocak ve Şubat ayları böyle oluyor Hiç bir

Do you ever start something and wish you hadn't?

şeye başlayıp keşke yapmasaydım dediğiniz oldu mu?

That was one of those moments.

İşte o anlardan biriydi.

So now, you know.

Yani şimdi biliyorsun.

Now you know why we have the months

Artık neden aylara sahip olduğumuzu

and why they are called the names they are.

ve neden oldukları isimlerle anıldığını biliyorsunuz.

Mr. Duncan,

I thought that it was time and distance, a light year.

Bay Duncan,

bunun zaman ve mesafe, bir ışık yılı olduğunu düşünmüştüm.

Yes, that is true. That is what I said.

Evet bu doğru. Ben de öyle dedim. Bu

So we often think of light years as well.

yüzden genellikle ışık yıllarını da düşünürüz.

Normally we think of time we think of it is time, but it is actually distance.

Normalde zamanı sanırız zaman sanırız ama aslında mesafedir.

It's the distance that we not often talk about.

Sık sık bahsetmediğimiz mesafe.

I suppose another one that lots of people mentioned when we talk about light

Sanırım ışık yılı hakkında konuştuğumuzda pek çok kişinin bahsettiği

years is the use of Parsec

Parsec'in kullanımı,

because there was a big mistake made

çünkü

in the original Star Wars film

orijinal Star Wars filminde

where they talked about Parsecs being time

Parsec'in zaman olduğundan bahsederken yapılan büyük bir hata vardı

And of course it isn't.

ve tabii ki öyle değil.

Hello to Florence.

Floransa'ya merhaba.

Hello also to.

için de merhaba.

Oh, that's interesting.

Vay ilginçmiş. Şehirlerimizden bahsetmek

I think it is something for us to talk about our cities.

bize düşen bir şey diye düşünüyorum .

And I think that five person for a start is enough.

Başlangıç ​​için beş kişinin yeterli olduğunu düşünüyorum.

I'm not sure what Pedro is.

Pedro'nun ne olduğundan emin değilim.

Oh, I think Pedro is talking about creating a WhatsApp group.

Oh, sanırım Pedro bir WhatsApp grubu oluşturmaktan bahsediyor.

That's a very good idea.

Bu çok iyi bir fikir.

But you have to be very careful if you are inviting people to your WhatsApp

Ancak insanları WhatsApp grubunuza davet ediyorsanız çok dikkatli olmalısınız

group, make sure you know who they are.

, kim olduklarını bildiğinizden emin olun.

Make sure you are familiar with them.

Onlara aşina olduğunuzdan emin olun.

And please don't share any personal information if you are doing that.

Ve bunu yapıyorsanız lütfen kişisel bilgilerinizi paylaşmayın .

So please, if you decide to create your own

Bu yüzden lütfen kendi WhatsApp grubunuzu oluşturmaya karar verirseniz

WhatsApp group,

,

it is not my responsibility.

bu benim sorumluluğumda değil.

That's all I'm saying.

Tüm söylediğim bu. Size

What I would advise

tavsiyem,

is that you come here and share your time with us.

buraya gelip zamanınızı bizimle paylaşmanız.

Because we are a nice, big, happy group.

Çünkü biz güzel, büyük, mutlu bir grubuz.

But if you want to, you can.

Ama istersen, yapabilirsin.

No problem.

Sorun değil.

I will be going in a moment.

Birazdan gideceğim.

I hope you've enjoyed this. And guess what?

Umarım bundan zevk almışsındır. Ve tahmin et ne oldu?

Guess what?

Ne oldu?

I'm back again tomorrow.

yarın tekrar geldim

How am I going to do this?

Bunu nasıl yapacağım?

25 days I'm going to be with you live.

25 gün canlı yayında sizlerle olacağım.

So I hope you will join me again tomorrow.

Bu yüzden umarım yarın tekrar bana katılırsın. Saat

I will be with you live from 2 p.m.

14.00'ten itibaren canlı yayında sizlerle olacağım.

UK time Every day except Saturday.

Birleşik Krallık saati Cumartesi hariç her gün.

I will

put it on the screen for you, just so you know.

Senin için ekrana koyacağım, sadece bilesin.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

So during April, I will be with you on Sunday, Monday, Tuesday,

Nisan ayı boyunca Pazar, Pazartesi, Salı,

Wednesday, Thursday and Friday from 2 p.m.

Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri saat 14.00'ten itibaren sizlerle olacağım.

UK time.

İngiltere saati.

Maybe tomorrow we will look at why

Belki yarın,

the days of the week have the names that they do.

haftanın günlerinin neden sahip oldukları isimlere sahip olduğuna bakarız.

Maybe we can do that tomorrow.

Belki bunu yarın yapabiliriz.

Does that sound like fun?

Kulağa eğlenceli gibi mi geliyor?

I hope so.

Umarım.

Hello to

oh. Who else is here?

oh'a merhaba. Burada başka kim var?

Oh, very nice.

Oh çok güzel.

We have one or two people joining.

1-2 kişi katılıyoruz.

Hello, Eric.

Merhaba Eric.

Eric is wishing me well.

Eric bana iyi dileklerini sunuyor.

Eric said I wish that you will accomplish

Eric,

two decades on YouTube.

YouTube'da yirmi yıl geçirmeni diliyorum dedi.

I hope so as well. I hope I'm still around.

Ben de öyle umuyorum. Umarım hala buralardayımdır.

I hope I'm still alive.

Umarım hala hayattayımdır. Bundan

It's only four years from now.

sadece dört yıl sonra.

So this year is my 16th year.

Yani bu yıl benim 16. yılım.

So I hope for another four years I will.

Bu yüzden umarım bir dört yıl daha kalırım.

I will survive. I will flourish

Hayatta kalacağım. Güzelleşeceğim,

I will still be here.

hala burada olacağım.

I hope so.

Umarım.

Who knows?

Kim bilir?

In this crazy world of ours.

Bizim bu çılgın dünyamızda.

Thank you very much for your company today.

Bugün şirketiniz için çok teşekkür ederim.

I hope you've enjoyed this. Yes, I am back tomorrow.

Umarım bundan zevk almışsındır. Evet, yarın dönüyorum.

You can watch this again later.

Bunu daha sonra tekrar izleyebilirsiniz.

And yes, there will be captions.

Ve evet, altyazılar olacak.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

And that is all we have time for.

Ve bunun için tüm zamanımız var.

See you tomorrow.

Yarın görüşürüz.

Don't forget, it's the same time every day.

Unutma, her gün aynı saat.

2 p.m.

öğleden sonra 2

UK time is when I'm with you

İngiltere saati,

for 25 days during April.

Nisan ayı boyunca 25 gün boyunca sizinle olduğum zamandır.

Thank you. Also to Mika.

Teşekkür ederim. Ayrıca Mika'ya.

Thank you, Florence.

Teşekkürler, Floransa.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Vitesse, I hope you've enjoyed this past hour

Vitesse, umarım bu son bir saatten keyif almışsındır

and I hope you will join me tomorrow if you have time.

ve umarım vaktin varsa yarın bana katılırsın.

To do so.

Böyle yaparak.

If you do. I'll see you then.

Yaparsan. Görüşürüz o zaman.

This is Mr.

Duncan, in the birthplace of English, saying thanks for watching.

Bu,

İngilizcenin doğum yerindeki Bay Duncan, izlediğiniz için teşekkür ediyor.

See you soon.

Yakında görüşürüz.

And of course, until tomorrow.

Ve tabii ki yarına kadar.

You know what's coming next? Yes, you do.

Sırada ne var biliyor musun? Evet yaparsın.

Have a good Monday.

iyi pazartesiler

Stay safe, stay happy and...

Güvende kalın, mutlu kalın ve

ta ta for now.

şimdilik ta taa.