Don't be DOWN / We'll cheer you UP - English Addict eXtra - CHAT / Thursday 15th December 2022

Do not be fooled by the view.

Manzaraya aldanmayın.

The live view right now.

Şu anda canlı görüntü.

It looks lovely and sunny and it is,

Güzel ve güneşli görünüyor ve

however, where we are, unfortunately.

maalesef bulunduğumuz yer burası.

It is a little dark and gloomy.

Biraz karanlık ve kasvetli.

We are in the shade, unfortunately.

Maalesef gölgedeyiz.

Here we go again. Yes, we are back.

Yine başlıyoruz. Evet, geri döndük.

How are you doing?

Nasılsın?

Are you feeling good?

İyi hissediyor musun?

I hope so. This is English addict.

Umarım. Bu İngiliz bağımlısı. İngilizcenin doğduğu yerden

Coming to you live and direct from the birthplace of the English language.

canlı ve direkt olarak size geliyor .

Which just happens to be. It is.

Bu sadece olur. Bu.

It is true.

Bu doğru. Bu

It is. England.

. İngiltere.

The. Here

. İşte

we go.

başlıyoruz.

Andrew. Hello?

Andrew. Merhaba?

Hello?

Merhaba?

Hello.

Merhaba.

He is here.

O burada.

Who you talking about? The penguin.

Kimden bahsediyorsun? Penguen.

The penguin is here.

Penguen burada.

Yes. Little penguin is asking you to like my live stream already.

Evet. Küçük penguen şimdiden canlı yayınımı beğenmenizi istiyor.

Can you see the penguin? Hello.

Pengueni görebiliyor musun? Merhaba.

My name is Mr.

Benim adım Bay

Penguin, and I am asking you to like Mr.

Penguin ve sizden Bay

Duncan's livestream.

Duncan'ın canlı yayınını beğenmenizi istiyorum.

Could you please do that? Yes.

Lütfen bunu yapabilir misin? Evet.

Because we want lots of new people to watch Mr.

Çünkü Bay Duncan akışını birçok yeni insanın izlemesini istiyoruz

Duncan stream.

.

And if you like it, it will send it out out there.

Ve eğer beğenirseniz, onu oraya gönderir.

That penguin.

O penguen.

I caught that in the garden this morning, Mr.

Bunu bu sabah bahçede yakaladım Bay

Duncan, because it so cold.

Duncan çünkü hava çok soğuk. Kelimenin

They are literally coming from the Arctic.

tam anlamıyla Kuzey Kutbu'ndan geliyorlar.

Got to get that right.

Bunu doğru anlamalıyım.

The Arctic, Not the Antarctic.

Kuzey Kutbu, Antarktika Değil.

The Arctic

Kuzey Kutbu

down into a garden because it's so cold, Mr.

çok soğuk olduğu için bir bahçeye indi, Bay

Duncan. But there you go. Never mind that.

Duncan. Ama işte gidiyorsun. Bunu boşver. Şu anda yaşadığımız

That is the winter weather that we are experiencing at the moment.

kış havası budur .

It is winter.

Bu kıştır. Her yıl olmasına rağmen

A lot of people seem surprised by the fact that winter has arrived, even though it happens every year.

pek çok insan kışın gelmesine şaşırmış görünüyor .

Minus five, at least minus eight.

Eksi beş, en az eksi sekiz.

Last night, wasn't it, Mr. Duncan?

Dün gece, değil mi Bay Duncan?

Minus eight at the moment it's two.

Eksi sekiz şu anda iki.

So we have two Celsius at the moment then.

Yani şu anda iki Celsius'umuz var.

Think we do here.

Burada yaptığımızı düşün.

It's still frozen solid outside.

Dışarısı hala donmuş durumda.

So did you get that off an app, Mr.

Bunu bir uygulamadan mı aldınız, Bay

Duncan? Of an app. Does it matter?

Duncan? bir uygulamanın Önemli mi?

I would say it is still below zero outside because there is frost everywhere.

Dışarısı hala sıfırın altında diyebilirim çünkü her yerde don var. Az

I nearly slipped up on the path earlier.

önce yolda neredeyse kayıyordum.

So we have a little penguin joining us today, making his little penguin noises.

Bugün bize katılan küçük penguen sesleri çıkaran küçük bir penguen var.

Right.

Where, where, where, where?

Sağ.

Nerede, nerede, nerede, nerede?

I'm not sure if penguins actually make that noise.

Penguenlerin gerçekten bu sesi çıkardığından emin değilim.

Where are your friends? Where are your friends?

Arkadaşların nerede? Arkadaşların nerede?

Where are your friends?

Arkadaşların nerede?

Are they outside?

Dışarıdalar mı?

You don't have to shout. Turning me down, Mr. Duncan.

Bağırmak zorunda değilsin. Beni geri çeviriyorsunuz, Bay Duncan.

I'm not.

Değilim.

I'm not turning anything.

Hiçbir şeyi çevirmiyorum. Tek

Worried that he's on his own and lost his voice.

başına olduğundan ve sesini kaybettiğinden endişeleniyor.

Did you know that penguins cannot fly?

Penguenlerin uçamadığını biliyor muydunuz?

Hear me? It tango. Winds can't fly.

Duy Beni? Tango. Rüzgarlar uçamaz.

Well, as far as I know, they can't let see.

Bildiğim kadarıyla görmelerine izin veremezler.

Fly away, Little penguin.

Uçup git, küçük penguen.

Fly away.

Uçup git.

Oh, apparently they can fly for a while.

Oh, görünüşe göre bir süreliğine uçabiliyorlar.

That's good, Mr. Duncan. That's good. Yes.

Bu iyi, Bay Duncan. Bu iyi. Evet.

Okay.

Tamam aşkım.

Is this. Is this something you're doing that's funny?

Bu. Bu yaptığın komik bir şey mi? Bana

You're telling me not to shout Mr. Duncan, So I'm just going to.

Bay Duncan'a bağırmamamı söylüyorsun, ben de öyle yapacağım.

I'm just going to whisper.

Sadece fısıldayacağım.

Yeah, but no, no, that just sounds weird.

Evet, ama hayır, hayır, bu kulağa garip geliyor.

And people tuning in know what's happening.

Ve izleyen insanlar neler olduğunu biliyor.

Hello, everyone. Hi, everybody.

Herkese merhaba. Selam millet.

This is Mr. Duncan and Mr. Steve here today. Yes.

Bugün buradalar, Bay Duncan ve Bay Steve. Evet.

Don't worry.

Merak etme.

There is nothing wrong with your calendar.

Takviminizde yanlış bir şey yok.

There is nothing wrong at all.

Hiç yanlış bir şey yok.

We are here and we are here on Thursday

Buradayız ve Perşembe günü

with some extra live streams and a lot of people

bazı ekstra canlı yayınlarla buradayız ve pek çok insan

were disappointed about what they were feeling down.

hissettiklerinden dolayı hayal kırıklığına uğradı.

They were feeling sad about the fact that you won.

Kazandığın için üzülüyorlardı.

You were not here on Tuesday.

Salı günü burada değildin.

Glum weather, feeling glum.

Asık hava, asık suratlı hissetmek.

So good words, sir. Mr. Steve

Çok güzel sözler hocam Bay Steve

Glum.

Glum.

That is the way Mr.

Bay

Steve looks for most of the time.

Steve çoğu zaman böyle bakar.

It's a huge effort to make my math go the other way.

Matematiğimin başka yöne gitmesi için büyük bir çaba.

It is into into what people describe as a smile.

İnsanların bir gülümseme olarak tanımladığı şeye giriyor.

That's not true. I'm always smiling, but yeah, glum.

Bu doğru değil. Her zaman gülümsüyorum ama evet, asık suratlı.

That's a good word.

Bu iyi bir kelime.

Are you feeling down low in a low mood?

Düşük bir ruh halindeyken moralin bozuk mu hissediyorsun?

Glum. Okay. I hope you're not.

asık suratlı Tamam aşkım. Umarım değilsindir.

I hope we are going to pick you up and make you feel happy today.

Umarım bugün seni alıp mutlu hissetmeni sağlayacağız.

Which just happens to be the subject that I'm talking about later on.

Bu daha sonra bahsedeceğim konu olur.

Idioms and phrases connected to up and down.

Yukarı ve aşağı bağlantılı deyimler ve deyimler.

But you were not here on Tuesday.

Ama Salı günü burada değildin.

No, Steve was catching up. Sorry.

Hayır, Steve yetişiyordu. Üzgünüm.

Oh, yes.

Oh evet.

Where were you?

Neredeydin?

I was meeting up with some ex work colleagues.

Bazı eski iş arkadaşlarımla buluşuyordum.

Some of your your recently departed

Bazılarınız yakın zamanda ayrıldı

and see

redundant, redundant colleagues, whatever you want to call it.

ve

gereksiz, gereksiz iş arkadaşları gördü, buna ne demek isterseniz.

Yes, quite a few of us.

Evet, pek çoğumuz.

Let's just say we decided that.

Buna karar verdik diyelim.

Let's just say we've been made.

Yapıldık diyelim.

Let's just say we're not working anymore.

Artık çalışmıyoruz diyelim.

We'll just meet the company we were at.

Sadece bulunduğumuz şirketle tanışacağız.

Make your mind up and we had a good time about it.

Kararını ver ve bu konuda iyi zaman geçirdik.

For three of us, including myself, met up

Kendim de dahil olmak üzere üçümüz,

the departed colleagues as we're cutting ourselves

ayrılan meslektaşlarımızla kendimizi keserken buluştuk

and we just met up for a bit of a laugh and a joke and had a nice meal out.

ve biraz gülmek ve şaka yapmak için buluştuk ve dışarıda güzel bir yemek yedik.

And we met up in Wales.

Ve Galler'de buluştuk.

Mr. Duncan Yes, a place called Oswestry.

Bay Duncan Evet, Oswestry diye bir yer.

Oswestry Very nice, a very nice place

Oswestry Çok güzel, çok güzel bir yerde

at a nice it had a nice little meal and my nose. Mr.

güzel bir küçük yemek yedim ve burnum. Bay

Duncan is being constantly running for the last few days.

Duncan son birkaç gündür sürekli koşuyor.

I think it's the cold air. Well, it is cold.

Sanırım soğuk hava. Hava soğuk.

We went out yesterday for a lovely walk.

Dün güzel bir yürüyüşe çıktık. Dün gördüğümüz

Would you like to see some of the lovely things we saw yesterday?

güzel şeylerden bazılarını görmek ister misiniz ?

Because we had a lovely walk in the snow and I don't know about you,

Çünkü karda çok güzel bir yürüyüş yaptık ve sizi bilmem

but there is something really nice about walking in the snow and you might spot Mr.

ama karda yürümenin gerçekten güzel bir yanı var ve

Steve now and again in this video.

bu videoda ara sıra Bay Steve'i görebilirsiniz.

So here it is, some beautiful winter sights and then we will be back

İşte burada, bazı güzel kış manzaraları ve sonra

with more of this guy.

bu adamdan daha fazlası ile geri döneceğiz.

I think I would describe that as atmospheric.

Sanırım bunu atmosferik olarak tanımlardım.

And it was yesterday we were out and about.

Ve dün dışarıdaydık.

However, just as we were heading back home,

Ancak, tam eve dönerken,

I realised that I was feeling a little and, well, I don't know what it is about

biraz hissettiğimi fark ettim ve, şey,

when you're out in the cold, but for a while you feel okay.

soğukta dışarıdayken ne olduğunu bilmiyorum ama bir süreliğine iyi hissediyorsun.

You feel as if your body can stand it.

Vücudunun buna dayanabileceğini hissediyorsun.

But then after a while, something very strange happens and then you start to feel slightly unwell

Ama bir süre sonra, çok garip bir şey oluyor ve sonra kendinizi biraz kötü hissetmeye başlıyorsunuz

and the cold starts to eat into

ve soğuk vücudunuzu kemirmeye başlıyor

your body and I was really glad.

ve ben gerçekten çok memnun oldum.

I have to be honest with you.

Sana karşı dürüst olmalıyım.

I was very pleased to get back home yesterday.

Dün eve döndüğüm için çok mutluydum.

It was freezing, wasn't it?

Donuyordu, değil mi?

It was.

Oldu.

A few people have, remarked Mr.

Birkaç kişi

Duncan, that I am wearing a thick sweater.

kalın bir süveter giydiğimi söyledi Bay Duncan.

Yes, it's like a it's like a fleecy material material.

Evet, yumuşacık bir malzeme gibi.

Very soft.

Çok yumuşak.

Whereas Mr.

Oysa Bay

Duncan is a Beatrice likes it.

Duncan, Beatrice'in hoşuna gidiyor. Bu

And by the way, Beatrice Peter said that she missed me.

arada, Beatrice Peter beni özlediğini söyledi.

Oh, isn't that lovely?

Ah, çok hoş değil mi?

Oh, can I say congratulations, by the way, to Vitesse, who is first on today's live chat?

Bu arada, bugünün canlı sohbetinde birinci olan Vitesse'yi tebrik edebilir miyim? Katkıda bulunmanız çok

Isn't that nice

hoş değil mi

of you to contribute?

?

Congratulations to you.

Tebrikler. Bunu

Well, the reason I'm wearing this is because I'm I said my hands are still cold.

giymemin nedeni, ellerimin hala soğuk olduğunu söylemem.

I haven't warmed up today in the house at all, despite

the fact that we have very soft the central heating on

Kaloriferi çok kısık açmamıza

and we have a fire going in the living room.

ve oturma odasında ateş yakmamıza rağmen bugün evde hiç ısınmadım.

Well,

now the living room isn't on fire.

Şimdi oturma odası yanmıyor.

I've got the fire lit in the living room.

Oturma odasındaki ateşi yaktım. Kulağa

It sounds like fun.

eğlenceli gibi geliyor.

So there's a fire in the living room.

Yani oturma odasında bir yangın var.

It sounds well, hopefully there isn't.

Kulağa hoş geliyor, umarım yoktur.

Well, it kind of can just be the thing that is creating heat and was still cold.

Pekala, ısı yaratan ve hala soğuk olan bir şey olabilir.

Mind you, I have set the heating very low.

Dikkat edin, ısıtmayı çok düşük ayarladım.

But to save energy.

Ama enerji tasarrufu için.

So that's probably why it's only set at 60.

Muhtemelen bu yüzden sadece 60'a ayarlanmıştır.

But nevertheless.

Ama yine de.

So I'm wearing this because I'm cold and I'm warming up.

Bunu giyiyorum çünkü üşüyorum ve ısınıyorum.

Now in your studio, it's warm in here because there's probably a zillion

Şimdi stüdyonuzda, burası sıcak çünkü

watts of electricity being used to power them.

onlara güç sağlamak için muhtemelen milyonlarca watt elektrik kullanılıyor.

Are you going to do this again?

Bunu tekrar yapacak mısın?

Because just you remember what happened last week.

Çünkü sadece geçen hafta olanları hatırlıyorsun.

I know I did switch all the lights off. You did?

Tüm ışıkları kapattığımı biliyorum. Yaptın?

It was funny for about 5 seconds.

Yaklaşık 5 saniye komikti.

Yes. So

Evet. Yani ama

but yes, the careful it's nice and warm.

evet, dikkatli olun, güzel ve sıcak.

And Mrs. Duncan's studio.

Ve Bayan Duncan'ın stüdyosu.

So I'm beginning to get for feeling a little hot under the collar.

Bu yüzden yakanın altında biraz sıcak hissetmeye başlıyorum . Bu arada

One thing I've noticed, by the way, talking is this time of year, of course, Christmas is on its way.

konuşurken fark ettiğim bir şey var ki, yılın bu zamanı tabii ki Noel yaklaşıyor.

In just a few days time. It will be Christmas on Sunday.

Sadece birkaç gün içinde. Pazar günü Noel olacak.

Of course, we will be with you on Sunday and it will be the week before Christmas.

Tabi ki Pazar günü sizlerle birlikte olacağız ve yılbaşından bir hafta önce olacak.

So everything in the studio, we will start to look a little bit

Yani stüdyodaki her şey, biraz

more Christmas like Christmas light.

daha Noel ışığı gibi Noel gibi görünmeye başlayacağız.

It will look as if Christmas is arriving.

Noel geliyormuş gibi görünecek.

And of course, Sunday, the following Sunday is Christmas Day.

Ve tabii ki Pazar, sonraki Pazar Noel Günü.

Will we be here on Christmas Day?

Noel günü burada olacak mıyız?

We might be here.

Burada olabiliriz.

I will be showing you all of the lovely presents, all of the beautiful gifts that Mr.

Bay

Steve has bought me.

Steve'in bana aldığı tüm güzel hediyeleri size göstereceğim.

Of course, Mr. Duncan,

Elbette, Bay Duncan,

I've just got to go to the shops

for no particular reason. By

özel bir sebep olmadan dükkanlara gitmem gerekiyor.

Oh, doubt

Oh, şüphesiz,

there will be surprises in store, not just for Mr.

sadece Bay Duncan için değil

Duncan, but for you as well.

, sizin için de sürprizler olacak.

Oh, now, the thing is, will anybody actually watch?

Oh, şimdi, mesele şu ki, kimse gerçekten izleyecek mi?

Do we have we ever done a live stream on Christmas Day before?

Daha önce Noel Günü canlı yayın yapmış mıydık?

I can't remember. I don't think we have.

hatırlayamıyorum. Bence yok.

We've often done one on Christmas Eve

Noel Arifesinde sık sık bir tane yaptık

and we've often done one on Boxing Day, the day after Christmas.

ve Noel'den sonraki gün olan Noel'in Ertesi Günü'nde sık sık bir tane yaptık.

But I don't think we've ever done a live stream on Christmas Day itself.

Ama Noel Günü'nde hiç canlı yayın yaptığımızı sanmıyorum.

So we will see.

Böylece göreceğiz.

However, something I wanted to talk about very briefly,

Ancak çok kısaca bahsetmek istediğim bir şey var ki,

I think that people

insanların

are being much more cautious

and careful this year with how much money they spend on Christmas.

bu yıl Noel'de ne kadar para harcadıkları konusunda çok daha temkinli ve dikkatli olduklarını düşünüyorum.

Definitely.

We've noticed already one thing that's happened, we have received

Kesinlikle.

Olan bir şeyi şimdiden fark ettik,

very few Christmas cards.

çok az Noel kartı aldık.

Three, hardly three, hardly any.

Üç, neredeyse üç, neredeyse hiç.

You know, when you get about 30 something.

Bilirsin, yaklaşık 30'a geldiğinde.

So a lot of people this year are not sending Christmas cards.

Yani bu yıl pek çok insan Noel kartı göndermiyor.

And I think there are two reasons for that.

Ve bence bunun iki nedeni var.

One, of course, is because people want to save money

Birincisi, elbette, insanların para biriktirmek istemeleri

and not do it because it can be expensive if you are buying lots of Christmas cards

ve bunu yapmamaları çünkü çok sayıda Noel kartı alıyorsanız pahalı olabilir

and then you have to post them, you have to pay the postage.

ve sonra bunları postalamanız, posta ücretini ödemeniz gerekir.

But the other reason is I think a lot of people

Ama diğer bir sebep de,

this year, Steve, are making donations to charities.

Steve, bu yıl pek çok insanın hayır kurumlarına bağış yaptığını düşünüyorum.

Well, you see.

Görüyorsun.

Are they, though?

Yine de öyleler mi?

And of course, we have a postal strike. Yes.

Ve tabii ki bir posta grevimiz var. Evet.

So I think a lot of people are sort of saying, oh, I'm not

Bu yüzden bence pek çok insan bir nevi, oh,

they're using the excuse to say, oh,

I'm not going to send Christmas cards this year

bu yıl Noel kartları göndermeyeceğim

because, you know, you might not receive that because of the postal strike.

çünkü, bilirsiniz, bunu alamayabilirsiniz demek için bahane kullanmıyorlar. posta grevi nedeniyle

Yeah.

Evet.

So I'm going to give money to charity instead.

Onun yerine hayır kurumuna para vereceğim.

Of course, they never present any evidence.

Tabii ki, asla bir kanıt sunmazlar.

So it does show you that they've put their money towards charity.

Bu size paralarını hayır kurumuna yatırdıklarını gösteriyor.

It's a bit rude, though, isn't it, to ask?

Sormak biraz ayıp değil mi?

It's a bit of a copout.

Bu biraz kaçamak.

So it's rude to ask them, Hey, you didn't send me a Christmas card.

Bu yüzden onlara Hey, bana bir Noel kartı göndermedin diye sormak kabalık olur.

You are going to have to prove that you sent that money to charity.

O parayı hayır kurumuna gönderdiğinizi kanıtlamanız gerekecek.

I need to see the receipts.

Makbuzları görmem gerekiyor. Bence

I think people I think people are,

insanlar olduklarını düşünüyorum,

because it's a very time consuming

çünkü

event, if that's the right word.

doğru kelime buysa, bu çok zaman alan bir olay.

It's very time consuming to write Christmas cards.

Noel kartları yazmak çok zaman alıyor.

I always end up doing it in a state of semi stress

Bunu her zaman yarı stresli bir durumda yapıyorum

because, you know, sending about 30 Christmas cards,

çünkü, bilirsiniz, yaklaşık 30 Noel kartı göndererek, hepsine

you've got to you've got to write little messages in all of them. Yes.

küçük mesajlar yazmalısınız . Evet.

And it takes a long time to put them in the envelopes

Ve tüm adresleri yazmak için zarflara koymak uzun zaman alıyor

to put all the addresses on.

.

But the stamps on by the stamps go out.

Ancak pulların üzerindeki pullar söner.

Stamps are expensive and you have to post them and you have to post them and you have to do it

Pullar pahalıdır ve onları postalamalısınız ve postalamalısınız ve bunu

by a deadline.

bir son teslim tarihine kadar yapmalısınız.

But my point, the point I'm trying to make before we go right off the subject is

Ama demek istediğim, konuyu kapatmadan önce belirtmek istediğim nokta,

I think people are not spending so much money this year.

insanların bu yıl çok fazla para harcamadığını düşünüyorum .

I think we are going to see this after the new year arrives.

Yeni yıl geldikten sonra bunu göreceğimizi düşünüyorum.

I think a lot of shops are going to be saying

Bence pek çok dükkan

and reporting that they did not have a very good Christmas.

çok iyi bir Noel geçirmediklerini söyleyecek ve bildirecek.

So I have a feeling lots of people are.

Bu yüzden birçok insanın öyle olduğunu hissediyorum.

There's a great expression in English.

İngilizce'de harika bir ifade var.

I'm sure you've heard of this, Steve.

Eminim bunu duymuşsundur, Steve.

You tighten your belt,

Kemerini sıkıyorsun,

you pull your belt in to make it tighter.

kemerini daha sıkı yapmak için içeri çekiyorsun.

And that means that you are trying to save money.

Ve bu, para biriktirmeye çalıştığınız anlamına gelir.

You don't want to spend so much money, so you are tightening your belts.

Çok fazla para harcamak istemiyorsunuz, bu yüzden kemerlerinizi sıkıyorsunuz.

You are making everything become a little bit more restrictive,

Her şeyi biraz daha kısıtlayıcı hale getiriyorsunuz,

which means you won't spend much money.

bu da fazla para harcamayacağınız anlamına geliyor.

So that's.

Do you think that's where that phrase comes from?

Yani bu.

Sizce bu söz oradan mı geliyor?

Tightening is you restricting things

Sıkma, bir şeyleri kısıtlamandır

and it's when you don't you don't have food.

ve kısıtlamadığın zaman yemeğin olmaz.

So what's the first thing that happens when you don't eat?

Peki, yemek yemediğinizde gerçekleşen ilk şey nedir ?

Well, I was going to I was wondering whether it meant that you lose weight.

Şey, bunun kilo vermen anlamına gelip gelmediğini merak etmeye gidiyordum.

So you talking about but are you tightening about as a metaphor

Yani bahsediyorsunuz ama

for another phrase, which is tightening monetarily?

parasal olarak sıkılaşan başka bir ifadenin metaforu olarak sıkıyor musunuz?

So you're you're not spending so much money, so you're tightening your belt.

Yani çok para harcamıyorsun, yani kemerini sıkıyorsun.

It what it did was just makes you don't spend so much money.

Yaptığı şey, çok fazla para harcamamanızı sağlamaktı. Az

I just told you, I've already looked it up. Yes.

önce söyledim, çoktan baktım. Evet.

That's that time we've actually talked about this before, that's why.

Bu konuyu daha önce konuştuğumuz zamandı, bu yüzden.

So if you tighten your belts, you are actually pulling your belt in because you are not eating.

Yani kemerlerinizi sıkarsanız, aslında yemek yemediğiniz için kemerinizi içeri çekiyorsunuz demektir. Para

You are having to cut back on the things you spend money on.

harcadığınız şeyleri kısmak zorunda kalıyorsunuz .

And it's a great expression.

Ve bu harika bir ifade.

So I think I think that is one that a lot of people are going to

Bu yüzden bence pek çok insan buna gidecek

because it is a yes because of the increased cost of living

çünkü hayat pahalılığının artması nedeniyle

that we've all got to tighten our belts.

hepimizin kemer sıkmak zorunda kaldığı evet.

And therefore, it just means that you've got to you won't have so much money to spend on maybe presents.

Ve bu nedenle, bu, belki hediyeler için harcayacak çok paranız olmayacağı anlamına gelir.

Maybe people will spend money on the food. Hmm.

Belki insanlar yemeğe para harcarlar. Hmm.

People are making choices, rational choices.

İnsanlar seçimler yapıyor, rasyonel seçimler.

As you said to me earlier, Mr.

Bana daha önce söylediğiniz gibi, Bay

Duncan, if you've got so much money to spend, if that money is reduced because of energy bills going

Duncan, harcayacak çok paranız varsa, bu para artan enerji faturaları

up, etc., inflation, then you'll be spending money on food

vs. enflasyon nedeniyle azalırsa, o zaman parayı yiyecek

presents, parties going out for meals.

hediyelerine harcarsınız. partiler yemek için dışarı çıkıyor.

Some of those you might have to cut down on.

Bazılarını azaltmak zorunda kalabilirsiniz.

Yes, Well, I think people are just cutting out things.

Evet, bence insanlar bir şeyleri kesiyor.

Well, they could be like Christmas cards is a good thing, but you don't cut out the food.

Noel kartları gibi olabilirler, iyi bir şey, ama yemeği kesmiyorsun. İşte

Well, that's it.

You see, I don't think people are cut down on the food That's probably the last thing they'll cut.

bu kadar.

Bakın, insanların yiyecekleri kıstığını düşünmüyorum. Bu muhtemelen kesecekleri en son şey.

But I mean, you've got to eat, haven't you?

Ama demek istediğim, yemek zorundasın, değil mi?

But maybe going out

Ama belki

for meals, that's an easy one to save money on, isn't it?

yemek için dışarı çıkmak, para biriktirmek için kolay bir şey, değil mi?

Yeah.

So from the evidence I've seen going out for me as recently,

Evet.

Son zamanlarda benim için çıktığını gördüğüm kanıtlara göre,

that doesn't seem to be stopping because everywhere we've been it's been fairly busy with people.

bu duracak gibi görünmüyor çünkü bulunduğumuz her yer insanlarla oldukça meşguldü.

Well, I think it's the time of year.

Sanırım yılın zamanı.

Lots of companies, lots of people from work are going for Christmas meals.

Pek çok şirket, işten pek çok insan Noel yemeğine gidiyor.

So I think that's quite popular.

Bu yüzden oldukça popüler olduğunu düşünüyorum.

And sometimes, of course the company will pay

Ve bazen, tabii ki şirket

for that particular meal.

o yemeğin parasını ödeyecektir.

So you might still see people going to restaurants and having a good time

Yani hala restoranlara giden ve iyi vakit geçiren insanları

and perhaps that that company is paying for that particular thing.

ve belki de o şirketin o şey için para ödediğini görebilirsiniz.

As I said on Tuesday, the most important thing about Christmas, it's not gifts.

Salı günü söylediğim gibi, Noel ile ilgili en önemli şey hediyeler değildir.

It's not Santa Claus, isn't it?

Noel Baba değil, değil mi?

It's food.

Bu yemek.

I thought it was gifts.

Hediye sanmıştım.

No, food is always top of the list for me.

Hayır, yemek benim için her zaman listenin başında gelir.

So so the presents are all very close.

Yani hediyelerin hepsi çok yakın.

But Lewis says that I've got a shredded body.

Ama Lewis parçalanmış bir vücudum olduğunu söylüyor.

Shredded. Shredded? Yeah.

rendelenmiş Parçalanmış mı? Evet.

What does that mean?

Bu ne anlama gelir?

Cut up into lots of little pieces. Yes.

Çok sayıda küçük parçaya bölün. Evet.

I'll take it as a compliment.

Bunu bir iltifat olarak kabul edeceğim.

I think you probably remain slim,

Bence muhtemelen ince,

muscular, athletic, something like that.

kaslı, atletik, bunun gibi bir şey kalıyorsun.

Another one is wiry.

Bir diğeri ise telli.

Wiry?

Yes, I like that one.

sırım mı?

Evet, bunu beğendim.

If you're wiry, it means you're very thin.

Eğer sırım gibiyseniz, bu çok zayıf olduğunuz anlamına gelir.

So your arms and legs are almost like wires.

Yani kollarınız ve bacaklarınız adeta birer tel gibidir.

You're so skinny, there's not much meat on your bones.

Çok zayıfsın, kemiklerinde fazla et yok.

Not much muscle, not much fat.

Çok kas yok, çok yağ yok.

Um, yeah.

Evet.

We wouldn't normally use the word shredded. Well, it is.

Normalde parçalanmış kelimesini kullanmayız. Öyle.

Well, it is a word when a person is well-built, muscular, but not.

Bu, bir kişinin iyi yapılı, kaslı olduğu, ancak olmadığı bir kelimedir.

Not overweight. Muscular? Yeah. Really?

kilolu değil Kas? Evet. Gerçekten mi?

Can we use that word? Yes. Oh, yes, definitely.

Bu kelimeyi kullanabilir miyiz? Evet. Ah, evet, kesinlikle.

I stand corrected.

Düzeltilmiş duruyorum.

Yes. Is what you say.

Evet. dediğin şey mi

If you are openly admitting

that you have probably made a mistake, I stand corrected.

Muhtemelen bir hata yaptığınızı açıkça kabul ediyorsanız, düzeltilmiş sayılırım.

Can I say a big hello to Konno and your students as well?

Konno'ya ve öğrencilerinize de büyük bir merhaba diyebilir miyim ? Şu anda olduğu

There is a classroom watching as right now. That's true.

gibi izleyen bir sınıf var . Bu doğru.

I saw that Carl says I'm at the university.

Carl'ın üniversitede olduğumu söylediğini gördüm.

Well, other people are watching.

Peki, başkaları izliyor.

Well, well, the people in

Pekala, sınıflardaki insanlar

the classes are exciting.

heyecan verici.

I hope that people are watching.

Umarım insanlar izliyordur.

Well, we better be on our best behaviour, Mr.

En iyi tavrımızı takınsak iyi olur, Bay

Duncan. Hello, Colonel.

Duncan. Merhaba, Albay.

And also hello to your student. Hello.

Öğrencinize de merhaba. Merhaba. En

We have to be on our best behaviour, which means that we will have to not swear.

iyi davranışımızda olmalıyız, bu da küfür etmememiz gerektiği anlamına gelir.

No, And we have to talk in the correct manner.

Hayır, Ve doğru şekilde konuşmalıyız.

Okay.

So that people can understand every single word that we are saying.

Tamam aşkım.

Böylece insanlar söylediğimiz her kelimeyi anlayabilir.

I think they learn.

Bence öğrenirler.

I could already feel them clicking away.

Şimdiden tıkladıklarını hissedebiliyordum.

And definitely we don't want any of Mr.

Ve kesinlikle Bay

Steve having a poop.

Steve'in kaka yapmasını istemiyoruz.

Christina Yes, I think.

Christina Evet, sanırım.

What was that?

Neydi o?

Did you see that?

Şunu gördün mü?

What was that? Mr.

Neydi o? Bay

Duncan Is that, is that all suitable to show to Come on, students What was that?

Duncan Haydi, öğrencilere göstermek için hepsi uygun mu? O da neydi?

So just so we can't have any of this.

Yani bunların hiçbirine sahip olamayız.

We can't have anything. We haven't had any sprouts yet.

Hiçbir şeye sahip olamayız. Henüz filizimiz olmadı.

Uh, brussel sprouts, vegetables that cause

Uh, brüksel lahanası,

you to, let's just say, produce a lot of gas.

senin çok fazla gaz üretmene neden olan sebzeler diyelim.

Okay, good. In your intestine. Yes.

Tamam iyi. Bağırsağında. Evet.

And there are other words for that.

Ve bunun için başka kelimeler var.

But we won't use them because students watching, we don't know what age they are, what age?

Ama onları kullanmayacağız çünkü izleyen öğrenciler, kaç yaşında olduklarını, kaç yaşında olduklarını bilmiyoruz?

How old are your students?

Öğrencileriniz kaç yaşında?

I don't think they're five. Okay.

Beş olduklarını sanmıyorum. Tamam aşkım.

I think they might be adults because I think it's a college.

Bence yetişkin olabilirler çünkü orası bir kolej.

Unless unless they've started admitting five year olds.

Beş yaşındakileri kabul etmeye başlamadıkları sürece.

Lots of people are admiring my sweater.

Pek çok insan kazağıma hayran.

Yeah, You call it a sweater or. Or a fleece? Yes.

Evet, sen buna süveter diyorsun ya da. Ya da bir yün? Evet.

Uh, but it are actually, I am beginning to sweat very soft.

Uh, ama aslında, çok hafif terlemeye başlıyorum.

It's like Mr.

Sanki Bay

Steve is a big, giant animal.

Steve büyük, dev bir hayvanmış gibi.

I've had this for years.

Bunu yıllardır yaşadım.

I think it's made.

Bence yapılır.

It's not made of cotton.

Pamuktan yapılmış değil.

It's made of some kind of manmade fibre. Okay?

Bir tür suni elyaftan yapılmış. Tamam aşkım?

And it's just tough.

Ve bu sadece zor.

Yeah, I must have had it for 20 years.

Evet, 20 yıldır bende olmalı.

20 years, 18, 20 years.

20 yıl, 18, 20 yıl.

I must say. It does it does look in better condition than you do.

Söylemeliyim. Senden daha iyi durumda görünüyor.

If I get very cold, you see, I can do that.

Çok üşürsem, bunu yapabilirim.

Do it right up at the neck like that.

Boynuna kadar böyle yap.

Or if I get heart twitch, I now I can just do that.

Ya da kalbim seğirirse, şimdi bunu yapabilirim.

Okay.

I thought I look better before like that.

Tamam aşkım.

Daha önce böyle göründüğümü sanıyordum.

I've got, you know, options. Options? Yes. Yes.

Seçeneklerim var, bilirsin. Seçenekler? Evet. Evet.

So I look futuristic in this. Mr.

Bu yüzden fütüristik görünüyorum. Bay

Didn't know.

bilmiyordum.

Okay.

You look like I tell you who you look like.

Tamam aşkım.

Sana kime benzediğini söylemişim gibi görünüyorsun.

Have you ever seen the movie Logan's Run?

Hiç Logan's Run filmini izlediniz mi?

They wore it. Wolverine. Yeah.

Onu giydiler. Wolverine. Evet.

They wore very similar clothing, but with a large band across the front.

Çok benzer giysiler giymişlerdi, ancak önlerinde büyük bir bant vardı.

Logan's Run. Yes.

Logan'ın Koşusu. Evet.

Futuristic story of a people are only living to a certain age.

Sadece belli bir yaşa kadar yaşayan bir halkın fütüristik hikayesi.

And then they killed in a big dome, aren't they the earth supposed to be in that?

Ve sonra büyük bir kubbede öldürdüler, yeryüzünün onun içinde olması gerekmiyor muydu?

Was it 30 or it could have been 30. Yes.

30 muydu yoksa 30 olabilirdi.

They were living in a post apocalyptic world.

Kıyamet sonrası bir dünyada yaşıyorlardı.

Yes. Well, everything went wrong.

Evet. Her şey ters gitti.

A bit like 2022. Really?

Biraz 2022 gibi. Gerçekten mi?

Exactly.

Kesinlikle.

We could well be living in a post-apocalyptic world.

Kıyamet sonrası bir dünyada yaşıyor olabiliriz.

There's a good phrase, but we are living in a pre apocalyptic world.

Güzel bir söz var ama kıyamet öncesi bir dünyada yaşıyoruz.

Yes, at the moment, unless you count Brexit

Evet, şu anda Brexit'i

as apocalyptic, in which case we are living in a post apocalyptic world.

kıyamet olarak saymazsanız, ki bu durumda kıyamet sonrası bir dünyada yaşıyoruz.

But of course you've got

Ama elbette

to be careful mentioning Brexit because people get upset.

Brexit'ten bahsederken dikkatli olmalısınız çünkü insanlar üzülüyor.

Well, who who gets upset?

Peki kimler üzülür?

The Brexiteers, okay, the people

Brexit yanlıları, tamam,

that wanted it, they get very upset if you start talking about it

bunu isteyen insanlar, bunun hakkında konuşmaya başlarsanız çok üzülürler

because you know they're in flexible minds

çünkü onların silolarında kabul ettiğim gibi esnek zihinlerde olduklarını bilirsiniz,

like I accept in their silos, in their

what's in that try you talking about.

bahsettiğiniz denemede ne olduğu konusunda.

I can already, I can already hear,

Şimdiden duyabiliyorum, şimdiden duyabiliyorum,

I can already hear Connell clicking away.

Connell'in uzaklaştığını duyabiliyorum.

I teach medical translation, medical medical.

Tıbbi çeviri, tıbbi tıp öğretiyorum.

So all of those interesting parts of your body, including the bones.

Yani kemikler de dahil olmak üzere vücudunuzun tüm o ilginç kısımları.

Can you name full bones in your body?

Vücudunuzdaki tam kemikleri adlandırabilir misiniz?

Steve Humerus, humerus, humerus.

Steve Humerus, humerus, humerus.

There's bone. Where is it?

Kemik var. Nerede?

That's in your leg.

Bu senin bacağında.

Okay. It's.

Tamam aşkım. Onun.

It also happens to be the largest bone in the body, thigh bone.

Aynı zamanda vücuttaki en büyük kemik olan uyluk kemiği olur.

But for some people it is. Or is it?

Ama bazı insanlar için öyle. Yoksa öyle mi?

Yes. Cobbles, matter, carpools or carpools where are they?

Evet. Kaldırım taşları, madde, araba paylaşımları veya araba paylaşımları neredeler?

The toes of fingers. One of the two, it's in your hands.

Parmakların ayak parmakları. İkisinden biri, senin elinde.

Your carpools.

Araç paylaşımlarınız.

Your carpools are actually the

Araba paylaşımlarınız aslında

the the wrist and hand bones.

bilek ve el kemikleridir.

And then your metacarpal is the metacarpal balls are your finger bones.

Ve sonra metakarpınız, metakarpal toplarınız parmak kemiklerinizdir.

And then in your feet you have your tassels

Ve sonra ayaklarınızda püskülleriniz

and your metatarsals, which are your toes.

ve ayak parmaklarınız olan metatarsallarınız var.

The easiest way to remember is just remember the ones down there

Hatırlamanın en kolay yolu, aşağıdakileri

begin with t I'm sure Connell has already passed that sort of

t ile başlayanları hatırlamaktır. Eminim Connell bu tür

thing onto his students.

şeyleri öğrencilerine zaten aktarmıştır.

Okay, well.

Well, yeah, we I suppose there are other people watching you.

Tamam iyi.

Evet, sanırım seni izleyen başka insanlar da var.

My students. Okay, another one, another possibility.

Öğrencilerim. Tamam, bir tane daha, bir ihtimal daha.

But I would imagine, Mr.

Ama Bay

Duncan, that Connell is teaching.

Duncan, sanırım Connell ders veriyor.

Well, it's medical translation.

Bu tıbbi çeviri.

It's going to be quite sophisticated.

Oldukça sofistike olacak.

So medical studies may be.

Yani tıbbi çalışmalar olabilir.

And so you're not doing bones probably gone beyond the bones.

Ve muhtemelen kemiklerin ötesine geçen kemikler yapmıyorsunuz.

Stay nothing bones of the most important part.

En önemli kısımdan hiçbir şey kemik kalmasın.

That was probably in sort of lesson one. Yes.

Bu muhtemelen birinci dersteydi. Evet.

All right. Stuff. Anyway.

Elbette. Şey. Her neyse.

It's you know, in translations of medical documents, I would imagine.

Biliyorsunuz, tıbbi belgelerin çevirilerinde, sanırım.

Are the bones involved in clinical studies?

Klinik çalışmalarda kemikler yer alıyor mu?

All right.

Elbette.

We've got to want to know the details. I'm interested.

Ayrıntıları bilmek istemeliyiz. İlgilenirim.

Yes. Well, okay. Today's talk.

Evet. İyi tamam. Bugünün konuşması.

Oh, goodness sake,

Aman Tanrı aşkına,

just let me get a word in edgewise.

sadece kenarda bir kelime etmeme izin ver.

Well, I've got to get all the words in before I go.

Pekala, gitmeden önce tüm kelimeleri söylemem gerekiyor.

Connell is talking about the urinary system.

Connell üriner sistemden bahsediyor.

Now. I think you're just taking the p000.

Şimdi. Sanırım sadece p000'i alıyorsunuz.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

I could

have said taking the piss as well, but I can't say that.

İşemek de diyebilirdim ama bunu söyleyemem.

There we go. There's a joke.

Oraya gidiyoruz. Bir şaka var.

I hope your students, you know.

Umarım öğrencileriniz, bilirsiniz.

You know what my favourite bone in the body is?

Vücutta en sevdiğim kemik ne biliyor musun?

My favourite bone in the body is

Vücutta en sevdiğim kemik

his. The is the coccyx.

onunki. Kuyruk sokumudur.

Well half right of guest.

Konuğun sağ yarısı.

Yeah.

Evet.

It's, it's because it's, it's where I always sit,

Bu, çünkü o, her zaman oturduğum yer,

I always sit on my coccyx and I have a feeling

her zaman kuyruk sokumumun üzerine oturuyorum ve bu arada

you might be sitting on your coccyx right now by the way.

senin şu anda kuyruk sokumu üzerinde oturuyor olabileceğine dair bir his var içimde .

It's the lower part of the spine.

Omurganın alt kısmıdır.

I'm sure that comes with a taught yes students.

Eminim bu öğretilen bir evet öğrencisiyle birlikte gelir.

Yes, there are. There are other people watching, though.

Evet var. Yine de izleyen başka insanlar var.

Just checking. Yes. Okay.

Sadece kontrol. Evet. Tamam aşkım.

Okay.

Let's have Langerhans now.

Tamam aşkım.

Şimdi Langerhans'ı alalım.

Are they in the kidneys or in the liver?

Böbreklerde mi yoksa karaciğerde mi?

The islets of Langerhans, I can't remember.

Langerhans adacıklarını hatırlayamıyorum.

They isn't.

değiller

Isn't that a Caribbean island?

Bu bir Karayip adası değil mi?

Islets of langerhans?

Langerhans adacıkları mı?

They're part of either the kidney or the.

Ya böbreğin ya da böbreğin parçasıdırlar.

I think it's the liver, I think.

Sanırım karaciğer, sanırım.

But I might be wrong.

Ama yanılıyor olabilirim.

Maybe so are you telling us or asking?

Belki de bize söylüyorsun ya da soruyorsun?

Well, I can't remember.

Hatırlayamıyorum.

I remember learning about the islets of Langerhans.

Langerhans adacıklarını öğrendiğimi hatırlıyorum.

Okay. I still think it's a holiday destination.

Tamam aşkım. Hala bir tatil yeri olduğunu düşünüyorum.

Is that where did you go for your holiday?

Tatil için oraya mı gittin?

I went to the islets of Langerhans and

Langerhans adacıklarına gittim ve

it was very nice.

çok güzeldi.

Yes, I've got a fit. Yeah.

Evet, kriz geçirdim. Evet.

I think for me, the kidneys, maybe I'm right.

Sanırım benim için böbrekler, belki de haklıyım.

Or maybe it did rain a lot.

Ya da belki çok yağmur yağdı.

Oh, you see what it did? The nephrons.

Ne yaptığını gördün mü? Nefronlar.

They're definitely in the kidneys. Nephrons?

Kesinlikle böbreklerdeler. Nefronlar mı?

What about the medulla oblongata? I'm

Peki ya medulla oblongata?

not sure about that.

Bunun hakkında emin değilim.

What's in your brain?

Beyninde ne var?

That's part of the brain.

Bu beynin bir parçası.

It has nothing to do with the kidney.

Böbrekle alakası yok.

No, I didn't say.

Hayır, söylemedim.

Well, I didn't say actually, it was, but there is a medulla as well in the kidneys.

Aslında öyleydi demedim ama böbreklerde de medulla var.

Really?

Gerçekten mi?

Yes. Maybe Colin can enlighten us.

Evet. Belki Colin bizi aydınlatabilir.

There is.

Orada.

You see, I don't just throw this show together.

Görüyorsun, bu gösteriyi öylece bir araya getirmiyorum.

This is all coming from my big, powerful brain.

Bunların hepsi benim büyük, güçlü beynimden geliyor. İşte

That's what that's what's happening.

olan bu.

Yes. I can't remember much about the urinary system.

Evet. Üriner sistem hakkında pek bir şey hatırlayamıyorum. Artık

No more me. But I can picture it.

ben yok. Ama hayal edebiliyorum.

All I know about the urinary system is quite often it wakes me up in the middle of the night

Üriner sistem hakkında bildiğim tek şey, çoğu zaman beni gecenin bir yarısı uyandırdığı

and I have to empty that particular thing.

ve o şeyi boşaltmam gerektiği.

That could be due to your prostate

Bunun nedeni prostat

gland being, you know, swollen to the size of a grape.

bezinizin üzüm kadar şişmiş olması olabilir.

There is nothing wrong with my prostate.

Prostatımda bir sorun yok.

The doctor has given it a good test.

Doktor iyi bir test yaptı.

It the finger.

Bu parmak.

In fact, I think the whole hand went up there and it gave it a good squeeze.

Hatta bence bütün el oraya gitti ve iyice sıktı.

Doesn't take long for the the standards to start coming down to the base level.

Standartların temel seviyeye inmeye başlaması uzun sürmez.

It's all it's all biology.

Hepsi bu, hepsi biyoloji.

It's just nature.

Bu sadece doğa. Durum

That's what it is, isn't it, Colonel? It's just nature.

bu, değil mi Albay? Bu sadece doğa.

Your human body, all those interesting bits,

İnsan vücudun, tüm o ilginç parçalar,

some of them a bit sticky, some of them a bit slippery,

bazıları biraz yapışkan, bazıları biraz kaygan

and some of them are a bit horrible to look at, but they're all part of the body.

ve bazılarına bakmak biraz korkunç ama hepsi vücudun bir parçası.

Maybe you could share some information with us about what exactly?

Belki bizimle tam olarak ne hakkında biraz bilgi paylaşabilirsin?

But my urinary system, I think we've got enough information about that.

Ama üriner sistemim hakkında yeterli bilgiye sahip olduğumuzu düşünüyorum.

Yeah.

As you say, we don't want to take the pay.

Evet.

Dediğin gibi, maaşı almak istemiyoruz.

No. Again.

Hayır. Tekrar. Bu

So today we're looking at a lot of subjects in body hot.

yüzden bugün vücut sıcaklığındaki birçok konuya bakıyoruz.

Are you all right, Mr. Duncan? I've got. I've got you.

İyi misiniz, Bay Duncan? Sahibim. seni yakaladım

I've got a Frenchman.

Bir Fransızım var.

You need time to recover.

İyileşmek için zamana ihtiyacın var.

I have a Frenchman in my larynx.

Gırtlağımda bir Fransız var.

I'm okay now. So today we're looking at enjoyment.

şimdi iyiyim Yani bugün eğlenceye bakıyoruz.

Is this something at the moment you are enjoying in your life?

Bu şu anda hayatında zevk aldığın bir şey mi?

I think we always have to have something.

Bence her zaman bir şeylere sahip olmalıyız.

Steve, to enjoy.

Steve, eğlenmek için.

I think there is always

Bence hayatımızda her zaman

something in our lives that we have to have that we enjoy.

sahip olmamız gereken ve zevk aldığımız bir şeyler vardır .

So I suppose a good question to ask is what are you enjoying at the moment?

Sanırım sormak için iyi bir soru, şu anda neyden zevk alıyorsunuz?

You out there watching in YouTube land?

YouTube diyarında mı izliyorsun?

What are you enjoying right now?

Şu anda neyden zevk alıyorsun?

Is this something that you are enjoying?

Bu zevk aldığın bir şey mi?

It can be anything.

Her şey olabilir.

It might be a new hobby or maybe you are reading

Yeni bir hobi olabilir veya belki de

a certain book which is interesting to you.

ilginizi çeken belirli bir kitabı okuyorsunuzdur.

So what are you enjoying at the moment?

Peki şu anda neyden keyif alıyorsunuz?

Steve Not working. Yes.

Çalışmıyor. Evet.

It's a good job, you know,

being a translator for medical terminology, Something I could do, I think. Yes.

Tıbbi terminoloji tercümanı olmak iyi bir iş, sanırım yapabileceğim bir şey. Evet.

Although you seem to know nothing about the human body that I could refresh.

İnsan vücudu hakkında tazeleyebileceğim hiçbir şey bilmiyor gibi görünsen de .

You know, don't forget, I'm well read in the biological sciences, Mr.

Unutmayın, biyoloji bilimlerinde iyi okurum Bay

Jones, but yes,

Jones, ama evet,

what am I enjoying it?

bundan ne zevk alıyorum?

I'm not enjoying being here.

Burada olmaktan zevk almıyorum.

Yeah, the live stream.

Evet, canlı yayın.

I meant genuinely in your life.

Gerçekten senin hayatında demek istedim.

I'm enjoying my sabbatical. Yes.

Tatilimin tadını çıkarıyorum. Evet.

Steve is now a man of leisure. Yes.

Steve artık bir boş zaman adamıdır. Evet.

That's what you call yourself if you feel like it.

Eğer öyle hissediyorsan kendine böyle diyorsun.

No, although that's okay. Well, make your mind up.

Hayır, sorun olmasa da. Kararını ver.

You just said you were enjoying it.

Az önce zevk aldığını söyledin.

Well, it doesn't feel like I'm just got days of endless leisure. Hmm.

Pekala, bana sonsuz boş günlerim varmış gibi gelmiyor . Hmm.

Because I've had lots of jobs to do. Yes.

Çünkü yapacak çok işim oldu. Evet.

Yeah.

So let's just say that I'm

Evet.

O yüzden

in a bit of a hiatus at the moment.

şu anda biraz ara verdiğimi söyleyelim.

Yes, a little break.

Evet, küçük bir mola.

A little break. A sabbatical.

Küçük bir ara. Tatil izni.

And then I am probably going to return

Ve sonra muhtemelen

to some kind of paid employee minimum next year.

gelecek yıl asgari düzeyde bir tür ücretli çalışana döneceğim.

Okay.

As opposed to this, which is completely unpaid,

Tamam aşkım.

Tamamen ücretsiz olan bunun aksine,

Francesca is enjoying something at the moment.

Francesca şu anda bir şeylerin tadını çıkarıyor.

Oh, playing the guitar.

Ah, gitar çalmak.

Oh, are you playing your bass guitar?

Oh, bas gitarını mı çalıyorsun?

Are you practising or are you learning?

Çalışıyor musun yoksa öğreniyor musun?

Sometimes now I think learning can be fun.

Bazen öğrenmenin eğlenceli olabileceğini düşünüyorum.

I always believe that whatever it is in your life,

Hayatında ne olursa olsun,

whatever you are learning, it should always be fun.

ne öğreniyorsan öğren, her zaman eğlenceli olması gerektiğine her zaman inandım.

It should always be something that you enjoy.

Her zaman zevk aldığın bir şey olmalı.

So maybe a new hobby, maybe a new skill that you're learning?

Yani belki yeni bir hobi, belki de öğrendiğin yeni bir beceri?

Yes, I'm enjoying

Evet, şu

singing in the choirs that I'm in at the moment. Yes.

an bulunduğum korolarda şarkı söylemekten keyif alıyorum. Evet.

Now, the concert on Friday night, the one on Saturday, concert for for Christmas.

Şimdi, cuma gecesi konseri, cumartesi gecesi konseri, Noel konseri.

Lots of Christmas carols, Christmas themed

Bir sürü Noel şarkısı, Noel temalı

songs, Audiences there will be freezing cold.

şarkılar, Seyirciler orada dondurucu soğuk olacak.

We've been told the church is very cold and we need to put lots

Bize kilisenin çok soğuk olduğu ve

of undergarments underneath your.

altına bir sürü iç çamaşırı koymamız gerektiği söylendi.

Will you be wearing this?

Bunu giyecek misin?

No, because we have to wear we have to wear a black tie,

Hayır, giymek zorunda olduğumuz için , şimdi dedikleri gibi siyah bir kravat takmalıyız

as they call it now, a bow tie with a dinner suit.

, bir akşam yemeği takımıyla papyon.

Okay. Because we have to look smart.

Tamam aşkım. Çünkü akıllı görünmeliyiz.

But underneath I will have

Ama altında

layers of like long johns and I'll have a t shirt on underneath.

paçalı don gibi katmanlarım olacak ve altına bir tişört giyeceğim. Soğuğa karşı çok iyi yalıtılmamış

It will be very cold standing there in the typical

tipik İngiliz kilisesinde durmak çok soğuk olacaktır

British church, which is not very well insulated against the cold.

.

What is a typical British church?

Tipik bir İngiliz kilisesi nedir?

The cold, empty, damp.

Soğuk, boş, nemli.

Even on Sunday?

Pazar günü bile mi?

Yes, it will be the massive buildings to heat.

Evet, ısıtılacak devasa binalar olacak.

No one goes down.

Kimse aşağı inmiyor.

No one goes to church anymore, which, by the way, they do.

Artık kimse kiliseye gitmiyor, bu arada, onlar da gidiyor.

But of course, they cost a lot to heat because they're advanced big buildings.

Ama tabii ki, gelişmiş büyük binalar oldukları için ısıtmaları çok pahalıya mal oluyor.

And the church, particularly Church of England, less and less people going.

Ve kilise, özellikle İngiltere Kilisesi, giderek daha az insan gidiyor.

Therefore, they don't get the the donations.

Bu nedenle bağışları alamıyorlar.

They can't afford to put the heating on and imagine how much it cost to heat a church.

Isıtmayı açıp bir kiliseyi ısıtmanın ne kadara mal olduğunu hayal bile edemezler.

You know, I know how much it cost to heat this house.

Bu evi ısıtmanın ne kadara mal olduğunu biliyorum.

Okay.

So if you are really going all out all over the place.

Tamam aşkım.

Yani gerçekten her yere gidiyorsanız.

Well, I do know Christina, so it can we can we just carry on £8,000 a year?

Christina'yı tanıyorum, yani yılda sadece 8.000 sterlin kazanabilir miyiz?

Okay, That's great. Why are you telling people that?

Tamam bu harika. Neden insanlara bunu söylüyorsun?

Well, because I think it's interesting I don't think it's very interesting at all.

Pekala, ilginç olduğunu düşündüğüm için hiç de ilginç olduğunu düşünmüyorum.

Not not at this moment in time.

Şu anda değil.

So, no, enjoy.

Yani, hayır, keyfini çıkarın.

We've got to be enjoying, enjoying, enjoy.

Zevk almalıyız, zevk almalıyız, zevk almalıyız.

Yes. Paying your bills is not enjoyable.

Evet. Faturalarınızı ödemek eğlenceli değil.

Christina says.

Christina diyor.

I enjoy riding my bike in the woods.

Ormanda bisiklet sürmeyi seviyorum.

I hope that is not a euphemism.

Umarım bu bir örtmece değildir.

Marshmallows enjoying watching the World Cup?

Marshmallow'lar Dünya Kupası'nı izlemekten keyif mi alıyor?

Yes. Yeah.

Evet. Evet.

The final is on Sunday.

Final Pazar günü.

Next Sunday, the final.

Gelecek Pazar, final.

I hope you will be here watching me instead of watching the World Cup final.

Umarım Dünya Kupası finalini izlemek yerine burada beni izliyor olursun.

I wonder who will be French.

Kimin Fransız olacağını merak ediyorum.

The French people are getting excited. Maybe.

Fransızlar heyecanlanıyor. Belki.

Maybe they think France will win.

Belki de Fransa'nın kazanacağını düşünüyorlar.

Or perhaps is it Argentina as well?

Ya da belki Arjantin de öyledir?

Oh, that would be a match, wouldn't it?

Oh, bu bir eşleşme olurdu, değil mi?

France against Argentina and Brazil

Fransa, Arjantin'e karşı ve Brezilya

out of Brazil still in the World Cup.

Dünya Kupası'nda Brezilya dışında.

I think they got

Sanırım

kicked out.

They've they've gone. Brazil have gone, Brazil have gone.

kovuldular.

Gittiler. Brezilya gitti, Brezilya gitti.

France, Argentina then.

Sonra Fransa, Arjantin.

Yes, I think it's going to be France against Argentina, to be honest with you.

Evet, size karşı dürüst olmak gerekirse, Fransa'nın Arjantin'e karşı olacağını düşünüyorum .

I'm not really following.

Pek takip etmiyorum. Orada

It would be difficult to us to to take a side there, wouldn't it, Because we've got people

taraf tutmamız zor olur değil mi, çünkü

watching in France, people lots of people watching in Argentina.

Fransa'da izleyen insanlar var, Arjantin'de izleyen çok sayıda insan var.

We don't want to take sides on that one.

Biz bu konuda taraf olmak istemiyoruz.

I would say I want the team to win.

Takımın kazanmasını istediğimi söyleyebilirim.

Who's got the most attractive players?

En çekici oyuncular kimde?

Okay, That's who I will.

Tamam, yapacağım kişi o.

That's what I normally look at.

Normalde baktığım şey bu.

If I'm watching a team sport, who are the most attractive people

Bir takım sporu izliyorsam, o takımdaki en çekici insanlar kimler

in that team, therefore, I want you to win.

, bu yüzden kazanmanı istiyorum.

That's the only thing I think about.

Düşündüğüm tek şey bu.

Yes, that sounds good.

Evet, kulağa hoş geliyor.

Connolly's going, Connell is going, Oh, well, enjoy the rest of your lesson.

Connolly gidiyor, Connell gidiyor, Pekala, dersinizin geri kalanının tadını çıkarın.

I hope your students enjoy the rest of your lesson.

Umarım öğrencileriniz dersinizin geri kalanında eğlenirler.

I learned something. Yes. From coming on. Yes.

Bir şey öğrendim. Evet. Gelmekten. Evet.

Parts of the body.

Vücudun kısımları.

Mm. Now you know the difference

mm. Artık

between your tassels and your metatarsals

püskülleriniz ile metatarslarınız

and your carpools and your metacarpal.

ve carpools ile metacarpal'ınız arasındaki farkı biliyorsunuz.

Do you.

Do you know your nephrons from your something else?

Yapıyor musun.

Nefronlarınızı başka bir şeyinizden tanıyor musunuz?

Kidney.

Oh, that's good.

Steve. Yes, that's correct.

Böbrek.

Oh bu iyi.

Steve. Evet doğru.

Do you know your nephrons from your urethra?

Nefronlarınızı üretranızdan tanıyor musunuz?

Yeah.

Oh, Aretha's, you know, I would stop if I were you.

Evet.

Oh, Aretha, bilirsin, yerinde olsam dururdum.

You have a couple of germs there anyway. Yes.

Zaten orada birkaç mikrop var. Evet.

Pale urine. That's what you want.

Soluk idrar. istediğin bu.

By the way, if your urine is the colour of pale straw,

Bu arada, idrarınız soluk saman rengindeyse,

you know you're not dehydrated, so it's just very pale brown.

susuz kalmadığınızı bilirsiniz, yani çok soluk kahverengidir.

No, you don't want pale brown.

Hayır, soluk kahverengi istemezsin.

Don't want brown.

Kahverengi istemiyorum.

Well it isn't well straw.

İyi saman değil.

It's brown stories. Yellow like a pale yellow.

Kahverengi hikayeler. Soluk sarı gibi sarı.

Oh, I suppose, Yes. Well everyone knows that.

Ah, sanırım, evet. Bunu herkes biliyor.

Everyone knows that poop is yellow, so that's the best colour for it.

Herkes kakanın sarı olduğunu bilir, bu yüzden onun için en iyi renk budur.

What's the worst colour?

En kötü renk nedir?

Brown or red?

Kahverengi mi kırmızı mı?

I would say yes.

Evet derim.

Anything other than a very pale yellow Is time to go to your GP? Yes.

Çok soluk sarıdan başka bir şey GP'nize gitme zamanı mı? Evet.

If blood is anywhere except for inside your veins,

Damarlarınız dışında herhangi bir yerde kan varsa,

go to the doctor.

doktora gidin.

I always think that's the best.

Her zaman en iyisinin bu olduğunu düşünürüm.

The best line of medical advice to take.

Alınacak en iyi tıbbi tavsiye.

If blood is anywhere

Kan

instead of in your veins.

damarlarında değil de herhangi bir yerdeyse.

It's very serious, but bloody you'll you know, I'm not joking.

Durum çok ciddi, ama bileceksin ki, şaka yapmıyorum.

Even one episode they tell you you must go to the doctor

Bir bölümde bile doktora gitmen gerektiğini söylüyorlar

because it's a sign that you know the big C something.

çünkü bu senin büyük C'yi bildiğinin bir işareti.

Okay.

Tamam aşkım.

The big C, really.

Büyük C, gerçekten.

Well, that's what they call it. Cancer. Oh, I see.

Öyle diyorlar. Kanser. Ah anlıyorum.

Oh, cancer.

Ah, kanser.

I thought you were saying something else, but yeah, and yeah, I know

Başka bir şey söylediğini düşünmüştüm ama evet ve evet,

quite a few big C's, so enjoying things.

epeyce büyük C biliyorum, bu yüzden bazı şeylerden zevk alıyorum.

I think it's very important to enjoy lots of things.

Birçok şeyden zevk almanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.

By the way, can I say hello to Claudia?

Bu arada, Claudia'ya merhaba diyebilir miyim?

Claudia sent a lovely photograph of something she was making.

Claudia yaptığı bir şeyin güzel bir fotoğrafını gönderdi .

This is actually a meat roll.

Bu aslında bir et rulo.

It is rolled meat.

Et sarmasıdır.

So inside there there is actually meat.

Yani içeride aslında et var.

I'm not sure what type of meat it looks a bit like chicken.

Ne tür bir ete biraz tavuk gibi göründüğünden emin değilim.

What's it rolled up in?

Neye sarılmış?

What's the is it like a what's the base. Yes.

Neyin temeli nedir gibi. Evet.

It looks like the outside.

Dışarısı gibi görünüyor.

I think it looks like a type of bread, maybe pita bread.

Sanırım bir çeşit ekmek gibi görünüyor, belki de pide.

You can. Yes.

Yapabilirsiniz. Evet.

Oh, it's nice.

Çok güzel.

And it's for Claudia.

Ve bu Claudia için.

You're a very good cook, as I've said before. Yes.

Daha önce de söylediğim gibi çok iyi bir aşçısın. Evet.

When you find the right man, you can wow him with your cooking.

Doğru adamı bulduğunuzda, onu yemeklerinizle büyüleyebilirsiniz.

And if that doesn't work, I don't know what will.

Ve bu işe yaramazsa, ne olur bilmiyorum.

Oh, okay.

Tamam.

Thanks for that.

Bunun için teşekkürler.

But normally what normally, you know, in

Ama normalde, bilirsin,

traditionally, you know, traditionally, if you a good cook,

geleneksel olarak, bilirsin, geleneksel olarak, eğer iyi bir aşçıysan,

you know, that's a way to get a partner, isn't it, if you're good at cooking.

bilirsin, bu bir eş bulmanın bir yolu, değil mi, eğer yemek pişirmede iyiysen.

Because that man would be thinking, if I'm with this lady, I will get good food all my life.

Çünkü o adam, eğer bu bayanla birlikte olursam hayatım boyunca iyi yemek yiyeceğim diye düşünürdü.

And it probably these days it works the other way round.

Ve muhtemelen bu günlerde tam tersi çalışıyor.

If you've got a woman that doesn't is got a high profile job in the city

Şehirde yüksek profilli bir işi olmayan,

is finance something like that in politics, maybe she wants a husband that can cook

siyasette böyle bir şeyi finanse etmeyen bir kadın varsa, belki yemek yapabilen bir koca istiyor

and then she will be provided for him.

ve o zaman ona sağlanacak.

Yes, yes.

Evet evet.

He's not very attractive, but you can cook well and probably I'll get some children as well.

Pek çekici değil ama iyi yemek pişirebilirsin ve muhtemelen benim de birkaç çocuğum olur.

And yes, one of the children rabbiting.

Ve evet, çocuklardan biri tavşan gibi.

I don't know what I'm talking about. I have no idea.

Neden bahsettiğimi bilmiyorum. Hiçbir fikrim yok.

Don't you know, I'm trying to encourage people to watch not not put them off watching.

Bilmiyor musunuz, ben insanları izlemekten alıkoymak yerine izlemeye teşvik etmeye çalışıyorum .

But. Yes, but it is

Ancak. Evet, ama

it makes you feel it, doesn't it, If your partner cooks a lovely meal for you.

partneriniz sizin için güzel bir yemek yaparsa, bunu size hissettiren odur, değil mi?

Yeah. Just makes you feel closer together.

Evet. Sadece birbirinize daha yakın hissetmenizi sağlar.

I would rather go out for a nice meal, to be honest, given the choice,

Güzel bir yemek için dışarı çıkmayı, dürüst olmak gerekirse, seçme şansım olsa,

go out to a nice place, and then everyone does everything for you.

güzel bir yere gitmeyi tercih ederim ve sonra herkes senin için her şeyi yapar.

And then you can go back home. There's no washing up.

Ve sonra eve geri dönebilirsin. Bulaşık yok.

There's nothing to do, no clearing up in the kitchen.

Yapacak bir şey yok, mutfakta temizlik yok.

You just go out.

Sadece dışarı çık.

Go to a nice place, have something nice to eat, come back home, and that's it.

Güzel bir yere gidin, güzel bir şeyler yiyin, eve dönün ve hepsi bu.

Is it done?

Because I would think when you cook me beans on toast, I think, Oh,

Bitti mi?

Çünkü bana kızarmış fasulye pişirdiğinde, Ah,

I feel so much closer to you as having chosen the right person here to spend my life with.

burada hayatımı birlikte geçirmek için doğru kişiyi seçtiğim için kendimi sana çok daha yakın hissediyorum diye düşünürdüm.

Yes, it's true. I'm being sarcastic.

Evet bu doğru. Alaycı konuşuyorum.

You still have the stains on the wall where Mr.

Bay

Steve has thrown the plate

Steve'in

in anger

when he was dissatisfied with Italian.

İtalyanca'dan memnun olmadığında öfkeyle tabağı fırlattığı duvarda hala lekeler var.

Our team.

Bizim takım.

Unfortunately, no.

Ne yazık ki hayır.

Italy are not in and Brazil are out.

İtalya yok, Brezilya yok.

No, I think it's. I think it's Argentina and France.

Hayır, bence öyle. Sanırım Arjantin ve Fransa.

Oh, is that the final?

Ah bu final mi?

I think well well, that's what I'm predicting.

İyi düşünüyorum, tahmin ettiğim şey bu.

I think I think there's still a match to go.

Sanırım hala gidilecek bir maç var.

But yes, I think I think it will be from my point of view.

Ama evet, sanırım benim açımdan öyle olacak.

Argentina and France, I'm sure someone will correct me.

Arjantin ve Fransa, eminim birileri beni düzeltecektir.

I will root for the team with the most attractive players.

En çekici oyunculara sahip takımı destekleyeceğim.

So you root for something.

Yani bir şey için kök salıyorsun.

It means that your your that's the one you want to win.

Kazanmak istediğin senin olduğun anlamına gelir.

You root for them.

Onlar için kök salıyorsun.

You are rooting for them.

Onlara kök salıyorsun.

If you root for them, then it means that you are there.

Onları destekliyorsan, oradasın demektir.

The ones that you're supporting.

Destekledikleriniz.

Yes, Well, urging yes, you are urging your team to win.

Evet, evet diyerek takımınızı kazanmaya zorluyorsunuz.

You are rooting for them.

Onlara kök salıyorsun.

So I think it will be Argentina and France.

Bu yüzden Arjantin ve Fransa olacağını düşünüyorum.

And of course, I will be supporting France. Really?

Ve tabii ki Fransa'yı destekleyeceğim. Gerçekten mi?

Yes, of course. I am part French.

Evet elbette. Ben kısmen Fransızım.

So have to I have to obey my ancestors.

Öyleyse atalarıma itaat etmek zorundayım.

They are saying, Mr.

Bay

Dunk, you should support us as a French team.

Dunk, bizi bir Fransız takımı olarak desteklemeniz gerektiğini söylüyorlar.

You're not team man.

Takım adamı değilsin. "

Something like, Well, in that case, I should support Argentina.

Peki, bu durumda Arjantin'i desteklemeliyim" gibi bir şey .

Okay, good.

Tamam iyi.

Just to take the opposite view,

Sadece zıt görüşü,

the opposing view, as we can say, or the contrarian view.

karşıt görüşü, diyebileceğimiz gibi, karşıt görüşü ele alalım.

Okay.

Tamam aşkım.

And I'm just hoping that they've got the most attractive players.

Ve en çekici oyunculara sahip olduklarını umuyorum.

I'm sure they have.

Eminim vardır.

But because of the course, it doesn't necessarily mean I know there had to.

Ancak kurs nedeniyle, mutlaka olması gerektiğini bildiğim anlamına gelmez.

Yeah, I don't know yet what I'm about.

Evet, henüz ne hakkında olduğumu bilmiyorum.

What is what is going on today?

Bugün neler oluyor?

Nothing really in the UK.

İngiltere'de gerçekten hiçbir şey yok.

Steve I'm absolutely think you've spent too much time in the cold.

Steve kesinlikle soğukta çok fazla zaman geçirdiğini düşünüyorum.

I think your brain has turned into a a large ice cream.

Sanırım beynin koca bir dondurmaya dönüştü.

It really is turning into a sweater because I'm getting quite hot.

Gerçekten bir süvetere dönüşüyor çünkü oldukça ısınıyorum.

Okay, I'm enjoying these details.

Tamam, bu detayların tadını çıkarıyorum.

By the way, when do you want me to go, by the way?

Bu arada, ne zaman gitmemi istersin bu arada? Ne

You can go whenever you want. By

zaman istersen gidebilirsin.

now, I might save you a bit longer just to annoy you.

Şimdiye kadar, sırf canını sıkmak için seni biraz daha kurtarabilirim.

Well, you're not annoying me, and I know I'm not trying hard enough.

Beni sinirlendirmiyorsun ve yeterince çabalamadığımı da biliyorum.

Then it takes a lot to annoy me.

O zaman beni kızdırmak çok zaman alıyor. Kolay

I am not easily annoyed, but we do have some other things to look at.

kolay sinirlenmem ama bakmamız gereken başka şeyler de var.

And also, I suppose you know.

Ve ayrıca, sanırım biliyorsun.

You know what I'd like to do right now?

Şu an ne yapmak isterdim biliyor musun?

You keep touching me.

Bana dokunmaya devam ediyorsun.

If this fleecy top, isn't it? He likes this place.

Bu yumuşacık üst, değil mi? Burayı seviyor.

He tells you it's all warm and sort of cuddly and fleecy.

Size her şeyin sıcak, biraz sevimli ve yumuşacık olduğunu söylüyor.

It's very soft.

Çok yumuşak.

I'm going to take it off in a minute. It's very soft.

Bir dakika sonra çıkaracağım. Çok yumuşak.

But what would happen if I put my hand down now?

Ama şimdi elimi bırakırsam ne olur?

All the viewers would leave?

Tüm izleyiciler ayrılır mıydı?

No, I think they would.

Hayır, bence yaparlar.

I think we might get more viewers.

Bence daha fazla izleyici alabiliriz.

Well, somebody said that they were what they get enjoyment from is

Pekala, birisi onların zevk aldıkları şeyin

p question mark. And

p soru işareti olduğunu söyledi. Ve

that was

o

that was autumn.

sonbahardı.

So yeah, for autumn smartphone.

Yani evet, sonbahar akıllı telefonu için.

Yeah.

Evet.

Hello to you.

Merhaba sana.

And yes, we all like it.

Ve evet, hepimiz bundan hoşlanıyoruz.

But in fact from time to time, don't we?

Ama aslında zaman zaman, değil mi?

To be honest with you, I don't even know what the word was, but never mind.

Sana karşı dürüst olmak gerekirse, kelimenin ne olduğunu bile bilmiyorum ama boşver.

Well, why did you mention it then?

Peki, o zaman neden bahsettin?

Because

Çünkü

that made it okay.

bu onu iyi yaptı.

I was joke, you know. I'm joking.

Şaka yaptım, biliyorsun. Şaka yapıyorum. Sash ile

I have no idea what you were doing

ne yaptığın hakkında hiçbir fikrim yok

with Sash. Sash.

. kuşak.

Hi. Classmates are.

MERHABA. Sınıf arkadaşları.

You new to this channel?

Bu kanalda yeni misin?

Hello, Sash. Sash. Sash.

Merhaba Sasha. kuşak. kuşak.

Hello to you. Well, you welcome.

Merhaba sana. Hoş geldin.

Well, anyway, Steve, I always like to welcome new people.

Her neyse, Steve, her zaman yeni insanları ağırlamayı severim.

Victoria is welcoming Sash. Sash?

Victoria, Sash'i ağırlıyor. Kuşak mı?

It's difficult word to say quickly, Sash.

Çabucak söylemesi zor bir kelime, Sash.

Such a difficult to say.

Söylemesi çok zor.

Yes, Yes, very difficult to repeat that word twice in a row

Evet, Evet, o kelimeyi dilinizi bağlamadan arka arkaya iki kez tekrarlamak çok zor

without getting your tongue tied up. Hmm.

. Hmm. Sana

Can I just call you Sash for short?

kısaca Sash diyebilir miyim?

This is lots difficult as sash for short.

Bu kısaca kanat olarak çok zordur.

It's difficult.

Bu zor.

Certain phrases are difficult to say quickly, aren't they?

Bazı ifadeleri hızlı bir şekilde söylemek zor, değil mi ?

Has such sense or in your case, every phrase or sash.

Böyle bir anlamı var veya sizin durumunuzda, her cümle veya kuşak.

Sash is easy to say.

Kanat söylemek kolaydır.

Difficult to say quickly.

Hızlıca söylemek zor.

Okay, well, Sash is not an easy word to pronounce.

Tamam, Sash telaffuzu kolay bir kelime değil.

The H is difficult. Okay? I'm just.

H zordur. Tamam aşkım? Ben sadece.

I'm just reviewing whether to have Steve on my life stream ever again

Steve'in bugün bir daha hayat akışıma girip girmeyeceğini gözden geçiriyorum

today.

Steve, I want to get something.

.

Steve, bir şey almak istiyorum.

Something in. Steve, stay with me.

İçinde bir şey var. Steve, benimle kal.

I think today we might have.

Bugün sahip olabileceğimizi düşünüyorum.

Oh, fill in the blanks.

Ah, boşlukları doldurun.

I have a theme tune as well. Here it is.

Benim de bir tema müziğim var. İşte burada.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

Fill in the blanks. Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun. Boşlukları doldurun.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

Did you enjoy that?

Bundan zevk aldın mı?

So that's my new tune. Fill in the blanks.

Demek yeni melodim bu. Boşlukları doldurun.

We are going to play.

Oynayacağız.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

Oh, you are? I'm off to just for the moment. Steve.

Oh, sen? Şu an için gidiyorum. Steve.

What now? We're doing it now. Yes.

Şimdi ne var? Şimdi yapıyoruz. Evet.

Well, yes. No, no, this is. This is.

İyi evet. Hayır, hayır, bu. Bu.

This is tomorrow.

Bu yarın.

We need to send a message.

Bir mesaj göndermemiz gerekiyor.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

Who will be listening?

Kim dinleyecek?

Okay, Steve.

The same person.

Tamam, Steve.

Aynı kişi.

Steve in the Netherlands, please.

Hollanda'dan Steve, lütfen.

Steve Here we go. Steve. Yes?

İşte başlıyoruz. Steve. Evet? Lütfen

Just stick with the format, please,

formata bağlı kalın, lütfen

for goodness

Allah

sake, fill in the blanks.

aşkına boşlukları doldurun.

This could be rude.

Bu kaba olabilir.

Now, as we know with this section,

Şimdi, bu kısımdan bildiğimiz gibi,

this spot that you have here, Mr.

burada sahip olduğunuz bu nokta, Bay

Duncan. Yes. Fill in the blanks.

Duncan. Evet. Boşlukları doldurun.

There isn't There is.

yok var.

Mr. Duncan has a suggested answer,

Bay Duncan'ın önerilen bir cevabı var,

but there could be many other different possibilities

ancak doğru olabilecek birçok farklı olasılık olabilir

that could be correct.

.

So we invite you to make suggestions as to what the blanks could be.

Bu yüzden sizi boşlukların ne olabileceğine dair önerilerde bulunmaya davet ediyoruz .

And as long as it's grammatically correct,

Dilbilgisi açısından doğru olduğu sürece

you will get a big tick from us.

bizden büyük bir tik alacaksınız.

Just try anyway. Yeah, just try.

Yine de dene. Evet, sadece dene.

So it's not a test. We're not trying to show anyone up.

Yani bu bir test değil. Kimseyi göstermeye çalışmıyoruz.

So here is today's fill in the blanks because we haven't done it for a while.

İşte bugünün boşlukları doldurması, çünkü bunu bir süredir yapmamıştık.

My something has something me out.

Benim bir şeyim benden bir şey çıkardı.

I mean, we don't read ones would be funny as well.

Yani okumadıklarımız da komik olur.

Okay. But

Tamam aşkım. Ama

anything, anything that you think is grammatically correct,

herhangi bir şey, dilbilgisi açısından doğru olduğunu düşündüğünüz herhangi bir şey,

if it involves English words and they're in there, you can do it.

eğer İngilizce kelimeler içeriyorsa ve bunlar oradaysa, bunu yapabilirsiniz.

My something has something me out

Benim bir şeyim bana bir şey veriyor

and it's not rude.

ve bu kaba değil.

It's it's not supposed your suggestion isn't going to be rude.

Önerinizin kaba olmayacağı sanılıyor.

No, it's not rude.

Hayır, kaba değil.

Does it have to be rude?

Kaba olmak zorunda mı?

My something has something.

Benim bir şeyimin bir şeyi var.

Victoria has already come up with a suggestion, which is correct.

Victoria zaten doğru olan bir öneride bulundu .

My company has left me out. Yes.

Şirketim beni dışarıda bıraktı. Evet.

Yeah.

Evet.

So maybe you were expecting to be included in something,

Yani belki bir şeye dahil olmayı bekliyordun

but instead you were left out.

ama bunun yerine dışarıda bırakıldın.

My company has left me out.

Şirketim beni dışarıda bıraktı.

They have ignored me.

Beni görmezden geldiler.

Or maybe they've forgotten about me.

Ya da belki beni unuttular.

Or maybe they are just ignoring me.

Ya da belki beni görmezden geliyorlar.

So pretend they pretend I don't exist. Maybe so.

Yani ben yokmuşum gibi davranıyorlar. Belki bu yüzden.

Well done with that.

Bununla aferin.

But you couldn't put, for example, my family in there.

Ama oraya mesela ailemi koyamazsınız.

Yes, you could.

Yes, you could. Yes,

Evet yapabilirdin.

Evet yapabilirdin. Evet,

But would you? Yeah. Yes, you could. Yes.

Ama yapar mısın? Evet. Evet yapabilirdin. Evet.

My family, my friend, my mother, my aunt.

Ailem, arkadaşım, annem, teyzem.

So all of those things could go in there.

Yani tüm bu şeyler oraya gidebilir. Nazik konuşan

Anything that's related to the person speaking kind can be added in there.

kişiyle ilgili her şey oraya eklenebilir.

Her, my company, my family, my

O, benim şirketim, benim ailem,

my exercise are you see.

benim egzersizim anlıyor musun?

So you could say my exercise has worn me out.

Yani egzersizimin beni yıprattığını söyleyebilirsin.

Oh, so there are many possibilities.

Oh, yani birçok olasılık var.

There is a good one from Francesca.

Francesca'dan iyi bir tane var.

This is good.

Bu iyi.

My husband has thrown me out.

Kocam beni dışarı attı.

Oh, that's a good one.

Bu iyi bir şey.

Oh, a big take.

Oh, büyük bir adım.

I hope that's not from experience.

Umarım bu deneyimden kaynaklanmaz.

And that's funny as well.

Ve bu da komik.

With my hiatus, I hope it hasn't really happened.

Ara verdiğim için, umarım gerçekten olmamıştır.

Fetus's as my girl has kicked me out.

Fetus benim kızım gibi beni kapı dışarı etti.

Yeah, well, you could say my girlfriend has kicked me out.

Evet, kız arkadaşımın beni kovduğunu söyleyebilirsin.

Oh, my wife.

Karım.

My wife has kicked me out and she she has kicked me out.

Karım beni kovdu ve beni kovdu.

Tatiana, my brother has cut me out.

Tatiana, kardeşim beni dışladı.

Yes, you can be cut out.

Evet, kesilebilirsin.

You can be cut out of a will, for example.

Örneğin bir vasiyetten çıkarılabilirsiniz.

Yeah, you can be cut out of a particular company of people.

Evet, belirli bir grup insandan atılabilirsin.

You've been cut out, literally removed in not a very nice way. Yes.

Çıkarıldınız, kelimenin tam anlamıyla pek hoş olmayan bir şekilde çıkarıldınız. Evet.

So ignored, excluded,

Yani görmezden gelinir, dışlanır,

pushed out, rejected, ignored.

itilir, reddedilir, görmezden gelinir.

There are many ways of saying that.

Bunu söylemenin birçok yolu var.

And then you could add something on to the end of that sentence to make

Ve sonra bununla ne demek istediğinizi açıklamak için o cümlenin sonuna bir şeyler ekleyebilirsiniz

to elaborate on what you mean by that.

.

So you could say my brother has cut me out of the family.

Yani ağabeyim beni aileden çıkardı diyebilirsiniz.

Oh, yeah, Yeah.

Evet, evet.

So to be cut out means to be removed.

Yani kesilmek, ortadan kaldırılmak demektir.

So that's a good one. Yes, very good.

Yani bu iyi bir şey. Evet çok iyi.

Very good. Very nice.

Çok güzel. Çok güzel.

Very good suggestion. Yes.

Çok iyi bir öneri. Evet.

And all. Grammatically correct.

Ve tüm. Dilbilgisi bakımından doğru.

Good. Um, so.

İyi. Yani.

So here is my suggestion.

İşte benim önerim.

This is what I was going to put.

koyacağım şey buydu.

That is just one suggestion of many. That's it.

Bu, birçok öneriden yalnızca biri. Bu kadar.

So this is my suggestion.

Bu benim önerim.

My friend has asked me out.

Arkadaşım bana çıkma teklif etti.

Beatrice, just something similar.

Beatrice, buna benzer bir şey.

Just as you said that my friend has called me out. Yes.

Aynen dediğin gibi arkadaşım beni aradı. Evet.

Maybe someone is calling your name from another room.

Belki birisi başka bir odadan adınızı sesleniyordur.

Or maybe they are outside the house.

Ya da belki evin dışındadırlar.

My friend has called me out.

Arkadaşım beni aradı.

They are asking me to go out of the house and meet them.

Evden çıkıp onlarla tanışmamı istiyorlar.

Maybe in the front garden. So yes, that. That is it.

Belki ön bahçede. Yani evet, bu. İşte bu.

That is good.

O iyidir.

So I thought that was fun.

Bu yüzden eğlenceli olduğunu düşündüm.

Steve Giles says My attitude has left me out. Hmm.

Steve Giles, tavrımın beni dışarıda bıraktığını söylüyor. Hmm.

My attitude has a better word.

Tavrımın daha iyi bir sözü var.

Would be what our attitude has forced me out. Yes.

Tutumumuz beni zorladı. Evet.

Or my attitude has pushed pushed me out.

Ya da tavrım beni itti.

So maybe you have a bad attitude, maybe you are rude to other people and then you've

Yani belki kötü bir tavrın var, belki diğer insanlara karşı kabasın ve sonra

been left out of things like meeting up with friends

arkadaşlarınla ​​buluşmak gibi şeylerin dışında bırakıldın

because your attitude has forced me out

çünkü tavrın beni dışarı çıkardı

because you've been maybe mouthing off, being rude to people.

çünkü belki gevezelik ediyorsun, insanlara kaba davranıyorsun .

Yes, things like that. Okay. Anyway, that's it.

Evet, bunun gibi şeyler. Tamam aşkım. Her neyse, bu kadar.

We're not taking any of these literally.

Bunların hiçbirini kelimenin tam anlamıyla almıyoruz.

By the way, we're not suggesting that Francesca's husband has thrown around.

Bu arada, Francesca'nın kocasının ortalığı karıştırdığını söylemiyoruz.

No, I am pretty sure that hasn't really. He has.

Hayır, bunun gerçekten olmadığından oldukça eminim. O sahip.

His girl has kicked him out.

Kızı onu kapı dışarı etti.

No, I don't think that's any of those things. That's it.

Hayır, bunların hiçbiri olduğunu düşünmüyorum. Bu kadar. O

He's a good one. Tatiana.

iyi biridir. Tatiana.

My Samsung has locked me out.

Samsung'um beni kilitledi.

Oh, good one.

Aferin.

Yes, good one. Well, my computer has locked me out.

Evet, iyi biri. Bilgisayarım beni kilitledi.

My phone has locked me.

Telefonum beni kilitledi.

Yeah, That's a very modern.

Evet, bu çok modern.

I like that one.

Bunu beğendim.

Well done getting that one in very quickly. Yes.

Bunu çok hızlı bir şekilde almak aferin. Evet.

Oh, look, Sash.

Sash is is whose real name or full name is

Bak, Sash.

Sash, gerçek adı veya tam adı

Shyster Shout.

Shyster Shout olan kişidir.

No, no, no.

Hayır hayır hayır.

I think I think that's a just that's a German

Bence bu

word for poop and not new.

kaka için Almanca bir kelime ve yeni değil.

But I've been watching Mr.

Ama Bay

Duncan's video for more than ten years when he used to do the recorded ones that have them,

Duncan'ın videosunu on yıldan fazla bir süredir izliyorum, o kayıtlı olanları yapardı,

who remember, who remembers my old video lessons

kim hatırlıyor, kim hatırlıyor,

when I looked so young and cute.

ben çok genç ve sevimli göründüğüm eski video derslerimi.

But now I'm old and ugly.

Ama şimdi yaşlı ve çirkinim.

I'm sorry about that. Hello, Shaista.

Bunun için üzgünüm. Merhaba Shaista.

I think it's Shaista.

Sanırım Shaista'ydı.

I hope I pronounced it right. Who is right? I think Mr.

Umarım doğru telaffuz etmişimdir. Kim haklı? Sanırım Bay

Steve pronunciation sounded slightly German to me

Steve'in telaffuzu bana biraz Almanca gibi geldi

Anyway, Steve, I've got to get on with other things.

Her neyse Steve, başka şeylerle ilgilenmem gerekiyor.

What does that mean?

Are you kicking me? Oh, I'm not kicking anyone anywhere.

Bu ne anlama gelir?

Beni tekmeliyor musun? Oh, kimseyi bir yere tekmelemiyorum.

I just have a I have a whole subjects talk about.

Sadece konuştuğum bir konu var.

That's fine.

I will go and get something to eat because I'm a bit hungry anyway, so check on the fire.

Bu iyi.

Gidip yiyecek bir şeyler alacağım çünkü zaten biraz açım, o yüzden ateşi kontrol et.

Okay? Just.

Tamam aşkım? Sadece.

Just, just, just please, please, please, please.

Sadece, sadece, sadece lütfen, lütfen, lütfen, lütfen.

Just want me to go there. Just.

Sadece oraya gitmemi iste. Sadece.

Just say thank you for watching today, and then I will cut into something else.

Sadece bugün izlediğiniz için teşekkür edin, sonra başka bir şeye geçeceğim.

My Duncan has kicked me out.

Duncan'ım beni kovdu.

My Duncan

of the live stream.

Canlı yayından Duncan'ım.

That should be my beloved.

Bu benim sevgilim olmalı.

My teacher has kicked me out.

Öğretmenim beni okuldan attı.

Okay? Okay. Lovely to be here.

Tamam aşkım? Tamam aşkım. Burada olmak çok güzel.

But I was going to say a short time, I've never been here an hour.

Ama kısa bir süre diyecektim, bir saat bile burada bulunmadım.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

Well, lots of things to do. Places to go.

Yapacak çok şey var. Gidilecek yerler.

Yes, I've got things to do as well.

Evet, benim de yapacak işlerim var.

Okay, well, you don't have to. Yeah, right, Right.

Tamam, buna gerek yok. Evet, doğru, doğru.

See you all. When.

Hepinizle görüşürüz. Ne zaman. Sırada

When am I next?

ne zaman varım?

Back on with you, Mr. Duncan.

Tekrar sizinleyim, Bay Duncan.

Well, I guess. Sun. Sun.

Sanırım. Güneş. Güneş.

Are you back?

But anyway, I'll let you do that later by everyone.

Döndün mü?

Ama neyse, bunu daha sonra herkes tarafından yapmana izin vereceğim.

However, enjoy the rest of your lesson with Mr. Duncan.

Yine de Bay Duncan ile dersinizin geri kalanının tadını çıkarın.

Obviously, it won't be as good as me being here as well.

Açıkçası, benim de burada olmam kadar iyi olmayacak.

But do stay on and concentrate as Mr.

Ama kalın ve konsantre olun, Bay

Duncan enlightens you with his words of wisdom.

Duncan sizi bilgece sözleriyle aydınlatır.

Bye!

Hoşçakal!

Some more views, out and about, there is snow on the ground.

Dışarıda biraz daha manzara var, yerde kar var.

However, the strange thing about living here

Ancak burada yaşamanın tuhaf yanı,

is in one place the view looks like this.

bir yerde manzaranın böyle görünmesi.

Lots of sunshine and quite bright.

Bol güneş ışığı ve oldukça parlak.

And on my side where I am

Ve şu an bulunduğum yerde

now, it looks like this quite dull.

, bu oldukça sıkıcı görünüyor.

And we are in the shade unfortunately here.

Ve maalesef burada gölgedeyiz.

So those are both views of this very moment in time.

Yani ikisi de zamanın tam da bu anına ait görüşler.

Sunshine in one place and here we are in the shade.

Bir yerde güneş ışığı ve burada gölgedeyiz.

Unfortunately, in the

Ne yazık ki, odadaki

in the room,

the English addict is on.

İngiliz bağımlısı açık.

I hope you are feeling good today, Thursday, the 15th of December.

Umarım bugün, 15 Aralık Perşembe günü kendinizi iyi hissediyorsunuzdur.

We are halfway through the month.

Ayın yarısına geldik.

Christmas is just a few days away as well.

Noel'e de sadece birkaç gün kaldı.

Are you excited for Christmas?

Yılbaşı için heyecanlı mısın? Öyle

I don't know if you are or not.

misin değil misin bilmiyorum.

I hope you are.

Umarım öylesindir.

So now we are going to have a quick look because we are running over today.

Şimdi hızlıca bir göz atacağız çünkü bugünün üzerinden geçiyoruz.

Normally we do an hour, but today we are going slightly longer than normal.

Normalde bir saat yapıyoruz ama bugün normalden biraz daha uzun gidiyoruz.

We are looking at words and phrases connected to up

Yukarı

and down, things that go up and things that go down.

ve aşağı, yukarı ve aşağı giden şeylere bağlı kelimelere ve ifadelere bakıyoruz. İngilizce dilinde kullanılabilecek

There are many idioms, many phrases

pek çok deyim, pek çok

in English language that can be used,

and there are

many phrases, many idioms connected to the word up

deyim vardır ve pek çok deyim vardır, yukarı kelimesiyle ve aşağı kelimesiyle bağlantılı pek çok deyim

and the word down as well.

de vardır.

For example,

Örneğin, Have some down time

here's our first phrase connected to down

ile ilgili ilk cümlemiz burada

Have some down time.

.

The phrase down time means some rest, some relaxation.

Down time ifadesi biraz dinlenme, biraz rahatlama anlamına gelir.

You are doing something to relax yourself.

Kendini rahatlatmak için bir şeyler yapıyorsun.

You are taking a break.

Mola veriyorsun.

Maybe from the thing you normally do, you are having some down

Belki de normalde yaptığınız şeyden, biraz boş

time, you are taking a rest.

zaman geçiriyorsunuz, dinleniyorsunuz.

So maybe if you've had a busy period of work,

Bu nedenle, yoğun bir çalışma döneminiz varsa,

maybe you need to take a rest.

dinlenmeye ihtiyacınız olabilir.

So you take some down time,

Yani biraz boş zaman ayırıyorsun,

you take a break, you take a rest

ara veriyorsun,

to be down on your luck.

şansını zorlamak için dinleniyorsun.

And I suppose it would be fair to say in life

Ve sanırım hayatta

we are all sometimes down on our look.

hepimizin bazen görünüşümüzü bozduğumuzu söylemek adil olur.

If you are down on your luck, it means you are going through a period of time

Şansınız yaver gitmediyse,

with lots of unfortunate things happening.

pek çok talihsiz olayın yaşandığı bir dönemden geçiyorsunuz demektir.

Quite often things that are bad, or maybe things that are unpleasant.

Çoğu zaman kötü olan şeyler ya da hoş olmayan şeyler olabilir.

They are happening to you.

Onlar sana oluyor.

You are down on your luck.

Şansın yaver gitti. Para hakkında konuşurken

We often think of down on your luck when we are talking about money.

genellikle şansınızı kötü düşünürüz .

If you have some money,

Biraz paran varsa,

you might be up on your luck.

şansın yaver gidebilir.

If you have very little money or maybe you have lost a lot of money,

Çok az paranız varsa veya belki çok para kaybettiyseniz,

maybe you invested some of your money into Bitcoin and then you lost it.

belki de paranızın bir kısmını Bitcoin'e yatırdınız ve sonra kaybettiniz.

You can say that you are down on your luck.

Şansınızın düştüğünü söyleyebilirsiniz.

You are going through a period of

luck that is not good,

İyi olmayan,

otherwise known as bad luck

aksi takdirde birini yere sermek için kötü şans olarak bilinen bir şans döneminden geçiyorsunuz

to put someone down.

.

If you put someone down, it means you are criticising them,

Birini aşağılıyorsan, onu eleştiriyorsun demektir,

You are saying things that are not very nice,

Çok hoş olmayan şeyler söylüyorsun,

you are putting someone down, you are criticising them,

birini aşağılıyorsun, eleştiriyorsun,

you are making them feel small and insignificant, you are making them feel foolish.

küçük ve önemsiz hissettiriyorsun, aptal hissettiriyorsun.

You are saying bad things to them.

Onlara kötü şeyler söylüyorsun.

Or maybe you are saying bad things behind their back.

Ya da belki onların arkasından kötü şeyler söylüyorsun.

Without them realising to put someone down is to

Onlar farkına varmadan birini aşağılamanın,

say negative things about a person.

bir kişi hakkında olumsuz şeyler söylemek olduğunu anlarlar.

You put them down

to be down trodden.

Ezilmek için onları yere koydun.

A person who is down trodden is someone who is victimised

Ezilen kişi, mağdur olan

or maybe they are oppressed.

veya belki de ezilen kişidir.

They are a person who has been criticised,

Eleştirilen,

they are made to feel small, they have been bullied,

küçük düşürülen, zorbalığa uğrayan, ezilen kişilerdir

they are down trodden.

.

We often think of governments

Sık sık hükümetlerin

forcing their subjects

tebaalarını

or their population to do things in a certain way.

veya nüfuslarını işleri belirli bir şekilde yapmaya zorladığını düşünürüz.

You might say that they are down trodden.

Ezilmişler diyebilirsiniz.

Here's another one

İşte moral

to be on a downer or to be a downer

bozmak ya da karamsar olmak için bir tane daha.

If a person is a downer or if a thing is a downer,

Bir kişi moral bozuyorsa ya da bir şey moral bozuyorsa,

it is something that is making you feel unhappy.

bu sizi mutsuz hissettiren bir şeydir.

It is a downer.

Bu bir düşürücü.

Maybe a person who is miserable and maybe they come into the room

Belki perişan bir insan ve belki odaya gelirler

and they start moaning and complaining about everything.

ve her şeyden sızlanmaya ve şikayet etmeye başlarlar.

You might say that person is a downer.

O kişinin moral bozucu olduğunu söyleyebilirsin.

They are somewhat who

makes everyone in the

Odadaki herkesin

room feel miserable.

mutsuz hissetmesine neden olan kişilerdir.

Then we have some idioms connected to help

Daha sonra, biraz daha neşeli bir şeye yardımcı olmak için bağlantılı bazı deyimlerimiz var

something a little more cheerful.

.

You might go up in the world.

Dünyaya yükselebilirsin.

If you go up in the world, it means you are

Dünyada yükseliyorsanız,

improving your situation in life.

hayattaki durumunuzu iyileştiriyorsunuz demektir.

Maybe your level of life is getting better climbing.

Belki de yaşam seviyeniz tırmanıyor. Daha

You are reaching a higher social circle.

yüksek bir sosyal çevreye ulaşıyorsunuz.

You are going up in the world,

Dünyada yükseliyorsun,

you are improving your life,

hayatını iyileştiriyorsun,

you are going up in the world.

dünyada yükseliyorsun.

To be on your uppers

Üstünüzde olmak,

means to be in a pitiful situation, a difficult situation.

acınası bir durumda, zor bir durumda olmak demektir.

Maybe you have lost all of your money.

Belki de tüm paranı kaybettin.

Maybe you are living in tough circumstances.

Belki de zor koşullarda yaşıyorsunuz.

We can say that you are on your uppers

to put up with something.

Bir şeye katlanmak için zirvedesiniz diyebiliriz.

If you put up with something, it means you can bear or withstand

Bir şeye katlanıyorsanız, bu, bir şeye,

something to tolerate something, maybe something that is annoying.

belki de can sıkıcı bir şeye tahammül etmek için dayanabileceğiniz veya dayanabileceğiniz anlamına gelir.

You put up with it.

Buna katlanıyorsun.

You bear that thing, you tolerate that thing.

O şeye katlanıyorsun, o şeye tahammül ediyorsun.

You put up with it.

Buna katlanıyorsun.

Another one

to get the upper hand.

Üstün olmak için bir tane daha.

Oh, I like this one.

Bu hoşuma gitti.

A person who gets the upper hand is a person who wins.

Üstünlüğü ele geçiren kişi, kazanan kişidir.

Maybe you do something that is better

Belki başka birinin yaptığından daha iyi bir şey yaparsın

than another person

does.

.

You win the race?

Yarışı kazandın mı?

Maybe you beat another person, you get the upper hand.

Belki başka birini yenersin, üstünlük kazanırsın.

Also, it can mean to gain control as well.

Ayrıca, kontrolü ele geçirmek anlamına da gelebilir.

If you gain control in a certain situation, you will get the upper hand.

Belirli bir durumda kontrolü ele alırsanız, üstünlük elde edersiniz.

I like that one.

Bunu beğendim.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

This is not a positive one, unfortunately.

Bu maalesef olumlu bir durum değil.

Give up.

Pes etmek.

We've all done it.

Hepimiz yaptık.

We have all thought of doing it in the past to give up.

Hepimiz geçmişte pes etmek için yapmayı düşündük.

If you give up, it means you quit,

Vazgeçersen bırakmışsın demektir,

You stop, you decide not to do it anymore.

Durursan artık yapmamaya karar verirsin.

You give up

to surrender can also be described as giving up.

Teslim olmak için vazgeçmek, vazgeçmek olarak da tanımlanabilir.

So if you give up, we can also say that you surrender as well.

Yani vazgeçerseniz, teslim olduğunuzu da söyleyebiliriz.

You give up

finally to be

Sonunda

uppity and stuck up

kibirli olmaktan vazgeçersiniz ve

a person who thinks they are better than others.

diğerlerinden daha iyi olduğunu düşünen bir kişiye takılırsınız. Çevresindeki herkesten

A person who thinks that they are a much

çok daha yüksek bir sınıf olduğunu düşünen bir kişi

higher class than everyone else around them.

.

You might describe that person as uppity

O kişiyi kibirli

or stuck up a person

veya kendini beğenmiş,

who is very sensitive to things.

olaylara karşı çok hassas biri olarak tanımlayabilirsiniz.

Maybe they become upset very easily.

Belki çok kolay üzülürler.

We can also say that that person is uppity.

O kişinin kibirli olduğunu da söyleyebiliriz.

They become upset and angry about things very easily.

Olaylara çok kolay üzülür ve sinirlenirler.

They are very uppity.

Çok kibirliler.

Uppity.

Kibir.

An uppity person is fussy

Kibirli bir insan telaşlıdır

and they are easily annoyed with

ve kolayca sinirlenir

and that is

ve

that we got through that quite quickly actually.

aslında bunu oldukça hızlı bir şekilde atlattık.

Shall I call Mr.

Bay

Steve back?

Steve'i geri arayayım mı?

Shall we have Mr. Steve back?

Bay Steve'i geri alabilir miyiz?

Maybe not today.

Belki bugün değil.

We will wait until Sunday. We will have Mr.

Pazar gününe kadar bekleyeceğiz.

Steve back with us on Sunday.

Pazar günü Bay Steve bizimle olacak.

I hope you will join us then.

Umarım o zaman bize katılırsın. Bugün

Thank you very much for spending your time with me today.

benimle vakit geçirdiğiniz için çok teşekkür ederim .

One thing I did film the other day,

Geçen gün çektiğim bir şey,

something you saw a few moments ago,

birkaç dakika önce gördüğünüz bir şey,

did you see the robin in the garden?

bahçede ardıç kuşunu gördünüz mü?

Beautiful Robin.

Güzel Robin.

And many of the birds at the moment are coming into the garden

Ve şu anda kuşların çoğu bahçeye giriyor

and they are trying to find food,

ve yiyecek bulmaya çalışıyorlar,

including this little Robin.

bu küçük Robin de dahil.

Isn't that lovely?

Bu çok hoş değil mi?

I don't know why, but I love

Neden bilmiyorum ama

Robin, especially in the snow.

Robin'i özellikle karda seviyorum.

And you can see that Robin is so cold.

Ve Robin'in çok soğuk olduğunu görebilirsin.

It is standing on one leg.

Tek ayak üzerinde durmaktadır.

What it's doing is trying to keep one of its feet warm

Yaptığı şey,

so it will stand on one leg.

tek ayak üzerinde durabilmesi için bir ayağını sıcak tutmaya çalışmaktır.

And this is something that birds do quite often when they are trying to keep warm.

Ve bu, kuşların ısınmaya çalışırken oldukça sık yaptıkları bir şeydir .

Instead of standing on both legs, they will stand on one leg.

İki ayak üzerinde durmak yerine tek ayak üzerinde duracaklar.

It's not lovely.

Bu hoş değil.

What a lovely Robin.

Robin ne güzel.

Hello, lovely Robin.

Merhaba sevgili Robin.

You are so nice.

Çok naziksin.

And that is it for today.

Ve bugünlük bu kadar.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

It's been interesting.

İlginçti.

I hope there is something in there that you could use.

Umarım içinde kullanabileceğin bir şeyler vardır.

I hope that

Umarım

everything was enjoyable.

her şey keyifli geçmiştir.

If it wasn't, please let me know.

Değilse, lütfen bana bildirin.

If you didn't like it, please let me know.

Eğer beğenmediyseniz, lütfen bana bildirin.

However, if you did like it,

Ancak, beğendiyseniz,

please give me one of these and I will be ever so happy.

lütfen bana bunlardan birini verin, çok mutlu olacağım.

So give me a lovely thumbs up.

Öyleyse bana güzel bir başparmak ver.

Give me a like and I will have a smile on my face

Bana bir beğeni ver ve günün geri kalanında yüzümde bir gülümseme kalsın

for the rest of the day.

.

Thank you for your company. I will see you soon.

Şirketiniz için teşekkür ederiz. Seni yakında göreceğim.

This is Mr.

Bu,

Duncan, in the birthplace of English, saying Thank you for watching me today.

İngilizcenin doğum yerindeki Bay Duncan, bugün beni izlediğiniz için teşekkür ederim diyor.

I hope you've enjoyed it.

Umarım eğlenmişsindir.

I hope it's been interesting.

Umarım ilginç olmuştur.

I will see you on Sunday.

Pazar günü görüşürüz.

And yes, we are getting very excited on Sunday

Ve evet, Pazar günü çok heyecanlanıyoruz

because we are just one week away from Christmas.

çünkü Noel'e sadece bir hafta kaldı.

Next Sunday, I will see you then.

Gelecek Pazar, seni o zaman göreceğim.

And of course, till the next time we meet.

Ve tabii ki, bir dahaki görüşmemize kadar.

Take care of yourself.

Kendine dikkat et.

Stay happy, Stay up.

Mutlu kalın, ayakta kalın.

There is no need to feel down and I will see you later.

Üzülmene gerek yok, sonra görüşürüz.

And of course, until the next time we meet here.

Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar.

You know what's coming next.

Sırada ne olduğunu biliyorsun.

yes you do...

evet yapıyorsun...

ta ta for now.

şimdilik ta ta.