16 YEARS ON YOUTUBE - | - 2006-2022 / English Addict ep-220/ Join the LIVE chat / Listen and Learn

Can I just say that...

Şunu söyleyebilir miyim... bugünkü Canlı Yayında

no Mr Steves were injured or will be injured in today's Live Stream.

hiçbir Bay Steve yaralanmadı veya yaralanmayacak.

I just want to make that completely clear.

Sadece bunu tamamen açıklığa kavuşturmak istiyorum.

Before we begin, here we are that it's a beautiful day to day.

Başlamadan önce, günden güne güzel bir günden bahsediyoruz.

It's ever

so nice. Outside, you can see the sun is shining.

Her zaman

çok güzel. Dışarıda, güneşin parladığını görebilirsiniz.

Everything is looking rather lovely today.

Bugün her şey oldukça güzel görünüyor.

Yes. We are back once more live

Evet. İngiliz dilinin doğduğu yerden bir kez daha canlı yayındayız

from the birthplace of the English language.

.

You know where that is?

Nerede olduğunu biliyor musun?

I know where that is.

Nerede olduğunu biliyorum.

We all know where that is.

Nerede olduğunu hepimiz biliyoruz.

It is, of course, England and

Tabii ki, İngiltere ve

boo boo boo boo boo boo

boo boo boo boo boo boo

deep BP.

derin BP.

It's so nice to be here with you again.

Yeniden burada seninle olmak çok güzel.

Hi, everybody. This is Mr. Duncan in England.

Selam millet. Ben İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today?

Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay? I hope so.

? Umarım. Mutlu hissediyor musun

Are you feeling happy?

?

I hope you are feeling good today because it is the weekend

Umarım bugün kendinizi iyi hissediyorsunuzdur çünkü hafta sonudur

and traditionally for many people

ve geleneksel olarak birçok insan için

we often see the weekend as a time to relax.

hafta sonunu genellikle rahatlama zamanı olarak görürüz.

Maybe on Saturday you spend all of your time at home,

Belki Cumartesi günü tüm vaktinizi evde geçiriyorsunuz,

maybe you go to visit some friends or relatives at the weekend.

belki hafta sonu bazı arkadaşlarınızı veya akrabalarınızı ziyarete gidiyorsunuz.

So I suppose the weekend is one of those strange times when you can do virtually anything

Sanırım hafta sonu,

if you are

lucky enough not to work during the weekend.

hafta sonu çalışmayacak kadar şanslıysanız, hemen hemen her şeyi yapabileceğiniz o garip zamanlardan biri.

Of course, there are many people who have to go to work.

Elbette işe gitmek zorunda olan birçok insan var. Başka

They have no choice.

seçenekleri yok.

They have to work on Saturday and quite often on Sunday as well.

Cumartesi günleri ve oldukça sık olarak Pazar günleri de çalışmak zorundalar.

So I hope even if you are working at the moment, you are having a chance to follow the live stream.

O yüzden umarım şu anda çalışıyor olsanız bile canlı yayını takip etme şansınız vardır.

Some people watch at home on their computer.

Bazı insanlar evde bilgisayarlarından izliyor.

Some people decide to take their mobile phone with them

Bazı insanlar etrafta dolaşırken veya belki de işteyken cep telefonlarını yanlarına almaya karar verirler

whilst they are walking around, or

maybe whilst they are at work.

.

Some people even listen to the live stream

Hatta bazı insanlar canlı yayını izlemeden bile dinliyor ki

without actually watching it, which happens quite a lot.

bu oldukça sık oluyor.

If you are busy.

Eğer sen meşgulsen.

So the weekend is a very strange time.

Yani hafta sonu çok garip bir zaman.

Mr. Steve was away yesterday.

Bay Steve dün uzaktaydı.

He went to see his sister.

Ablasını görmeye gitti.

I was here on my own, doing some things.

Burada tek başımaydım, bazı şeyler yapıyordum.

That's all I'm saying for now.

Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar.

I might show you what I was up to yesterday.

Sana dün neler yaptığımı gösterebilirim.

A little bit later on.

Biraz sonra.

We also have some lovely nature to look at today as well.

Bugün de bakmamız gereken güzel bir doğamız var.

We are coming towards the end of the month,

Ayın sonuna doğru geliyoruz

of course, October.

tabi ki Ekim.

It's a special time because normally at this time of year

Özel bir zaman çünkü normalde yılın bu zamanında

we will celebrate the birth of this YouTube channel.

bu YouTube kanalının doğumunu kutlarız.

Way back in 2006 is when this started

2006'da, bu

on the 31st of October 2006.

31 Ekim 2006'da başladı.

This all started a long time ago.

Tüm bunlar çok uzun zaman önce başladı.

There was no Twitter.

Twitter yoktu.

Yes, it was before Twitter even

Evet, Twitter

existed.

var olmadan önceydi.

We might talk a little bit about that later on, because there is a lot of news

Bundan sonra biraz bahsedebiliriz çünkü

concerning social media and Twitter in particular.

sosyal medya ve özellikle Twitter ile ilgili çok fazla haber var.

My name is Duncan, by the way, just in case you're wondering.

Bu arada, merak ediyorsan diye benim adım Duncan.

Yeah, there, look.

Evet, bak.

Can you see it on the screen? That's me, by the way.

Ekranda görebiliyor musun? Bu arada, bu benim.

I love English.

İngilizceyi seviyorum.

You might say that.

Bunu söyleyebilirsin.

I am one of those up there.

Ben oradakilerden biriyim. İşte

There it is. No, there it is.

burada. Hayır, işte burada.

I'm getting my left and right mixed up today.

Sağımı solumu karıştırıyorum bugün.

I love English and I have a feeling that you might like English as well,

İngilizceyi seviyorum ve sizin de İngilizceyi sevebileceğinize dair bir his var,

because we are all here to share our love

çünkü hepimiz İngilizceye olan sevgimizi paylaşmak için buradayız

of the English language.

.

Yes, as I mentioned, we have made it to the end of another week

Evet, bahsettiğim gibi bir haftanın daha sonuna geldik

and also the end of another weekend, because it is

ve yine bir hafta sonunun da sonuna geldik, çünkü günlerden

Sunday.

Pazar.

And BP de

Ve BP de de de de de de de de de de de de de de de de de de

de de de de de de de de de de de de de de de de de.

de de.

Just a moment. I'm a little bit thirsty.

Bir dakika. biraz susadım

Just please excuse me a moment.

Lütfen bana biraz izin verin.

I don't know why

I feel thirsty today, so I might be drinking

Bugün neden susadığımı bilmiyorum, bu yüzden

quite a lot of water during today's live stream.

bugünkü canlı yayında oldukça fazla su içiyor olabilirim.

I don't know why.

Neden bilmiyorum.

Yesterday I was busy outside on the roof of the house.

Dün dışarıda evin çatısında meşguldüm.

Something I want to show you.

Sana göstermek istediğim bir şey var. Hemen şimdi

Would you like to have a look at it right now? Okay, then

bir göz atmak ister misiniz ? Tamam, o zaman

we will do that.

bunu yapacağız.

We will have a look right now.

Şimdi bir göz atacağız.

What was I doing?

Ne yapıyordum?

Yes, of course.

Evet elbette.

At this time of year, we start to think of Christmas.

Yılın bu zamanında Noel'i düşünmeye başlarız.

I know, I know.

Biliyorum biliyorum.

November is approaching and lots of people

Kasım yaklaşıyor ve ben de dahil olmak üzere pek çok insan

are starting to prepare already for Christmas, including me,

şimdiden Noel için hazırlanmaya başladı ,

because over the weekend I was up on the roof,

çünkü hafta sonu çatıda

putting up my Christmas lights and there they are.

Noel ışıklarımı yakıyordum ve işte oradalar.

Can you see them

looking rather nice?

Oldukça hoş göründüklerini görebiliyor musunuz?

So this was yesterday and you can see the weather

Yani bu dündü ve

was not very nice yesterday.

dün havanın pek güzel olmadığını görebilirsiniz.

But I have put all of my Christmas

Ama ben Noel ışıklarımın hepsini

lights on the front of the house

evin önüne koydum

and here are some more of my Christmas lights for those who want to see them.

ve görmek isteyenler için işte Noel ışıklarımdan birkaçı .

Maybe you do. Maybe you don't. I don't know.

Belki yaparsın. Belki yapmazsın. Bilmiyorum.

So these are

Bunlar

some more of my Christmas lights that I've put up.

benim koyduğum Noel ışıklarımdan bazıları.

And you may notice that where I live is very high up.

Ve yaşadığım yerin çok yüksek olduğunu fark etmişsinizdir.

In fact, we are the highest point in the whole of the village,

Aslında, tüm köyün en yüksek noktasıyız

and lots of people can see the house and at Christmas time,

ve birçok insan evi görebilir ve Noel zamanı

lots of people can see the Christmas lights.

birçok insan Noel ışıklarını görebilir.

So that's why I always like to put an extra bright

İşte bu yüzden çatıya ekstra parlak Noel ışıkları koymayı her zaman severim

display of Christmas lights on the roof

because all of the neighbours can see them.

çünkü tüm komşular onları görebilir.

In fact, you might not realise this, but all Christmas

Aslında, bunu fark etmeyebilirsin ama tüm Noel

lights, all Christmas lights

ışıkları, tüm Noel ışıkları

have become quite famous around here.

buralarda oldukça ünlü hale geldi.

Every year we meet people

Her yıl

in our local town in much Wenlock

Wenlock'ta yerel kasabamızdan insanlarla tanışıyoruz

and quite often people will know who we are

ve çoğu zaman insanlar kim olduğumuzu

because not of this, not because of this, not because of my YouTube channel,

bu yüzden değil, bu yüzden değil, YouTube kanalım yüzünden değil,

but because of the Christmas lights that I put up every year.

her yıl koyduğum Noel ışıkları sayesinde bilecekler. .

And a lot of people say, Oh, we know you're the ones

Ve birçok insan, Ah,

with the Christmas lights.

Noel ışıklarına sahip olanların siz olduğunuzu biliyoruz.

It's true. I'm not joking about that.

Bu doğru. Bu konuda şaka yapmıyorum.

So we are quite well known for our Christmas lights

Bu yüzden, evdeki Noel ışıklarımızla oldukça iyi tanınıyoruz

on the house and a lot of people know us because of that.

ve birçok insan bizi bu nedenle tanıyor.

Of course, some people around here also know us because of this.

Tabii çevremizdeki bazı kişiler de bizi bundan dolayı tanıyor.

Our English addict live stream,

İngilizce bağımlısı canlı yayınımız,

which of course, well, my YouTube channel will be celebrating

tabii ki YouTube kanalım

16 years here on YouTube tomorrow.

yarın YouTube'da 16. yılını kutlayacak.

Can you believe it? 16 years.

Buna inanabiliyor musun? 16 yıl.

Tomorrow, it will be the 16th anniversary

Yarın,

of my YouTube channel beginning

so many years ago when I was in China.

yıllar önce Çin'deyken başlayan YouTube kanalımın 16. yıl dönümü olacak. Bu

Another thing I should mention, by the way,

arada bahsetmem gereken bir diğer şey de

is this time

last night or should I say

dün gece bu zamanlar ya da

in the early hours of the morning,

sabahın erken saatlerinde mi demeliyim,

we actually put our clocks back by one hour this morning.

aslında bu sabah saatlerimizi bir saat geri aldık.

So for those who are wondering why I am on at the wrong time,

O yüzden neden yanlış zamanda yayında olduğumu merak edenler için

maybe for you I am one hour later than I should be,

belki sizin için olması gerekenden bir saat geç geliyorum

but I'm not that worried.

ama o kadar da endişeli değilim.

There is nothing wrong with your clock.

Saatinizde bir sorun yok.

It is because we have left British summer time

Çünkü İngiliz yaz saatini geride bıraktık

and we have gone back to g m t.

ve g m t'ye geri döndük.

So that means that we have put the clocks back

Bu, saatleri geri aldığımız

and for some people we will now be on later.

ve bazı insanlar için daha sonra açık olacağımız anlamına geliyor.

And I know for some, especially if you are watching in Asia,

Ve bazıları için biliyorum, özellikle de

where of course it is very late at night, it will be even later.

gecenin çok geç olduğu Asya'da izliyorsanız, daha da geç olacaktır.

Now, during my live stream.

Şimdi, canlı yayınım sırasında.

So I know that for so many people it is hard to do that.

Bu yüzden birçok insan için bunu yapmanın zor olduğunu biliyorum.

To join the live chat.

Canlı sohbete katılmak için.

But I hope you will try to stay awake

Ama umarım

now that the clocks have gone back by one hour.

artık saatler bir saat geri gittiğine göre uyanık kalmaya çalışırsın.

Can I say hello to the live chat we have?

Yaptığımız canlı sohbete merhaba diyebilir miyim?

Oh, we have some people joining us on the live chat.

Oh, canlı sohbette bize katılan bazı kişiler var.

Hello to you.

Merhaba sana.

Who was first, I wonder.

İlk kimdi merak ediyorum.

Let's have a look, shall we?

Bir bakalım, olur mu?

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

It would appear that we have a new champion

Görünüşe göre

approaching

from the back and now is at the front.

arkadan yaklaşan ve şimdi önde olan yeni bir şampiyonumuz var.

Hello to Louis Mendez.

Louis Mendez'e merhaba.

Guess what?

Ne oldu?

You are first on today's livestream.

Bugünkü canlı yayında birincisiniz.

Mendez is here and you are first on today's live chat.

Mendez burada ve bugünün canlı sohbetinde ilk sizsiniz.

Very nice to see you here today. We also have Paolo.

Bugün seni burada görmek çok güzel. Paolo'muz da var.

Hello to you.

Merhaba sana.

Vitesse is in third place today.

Vitesse bugün üçüncü sırada.

We also have Miguel Miguel Kakkar.

Bir de Miguel Miguel Kakkar'ımız var.

Hello to you. I hope I pronounce your name right.

Merhaba sana. Umarım adını doğru telaffuz ederim.

Francesca is here as well.

Francesca da burada.

Hello, Francesca.

Merhaba, Francesca. Yıllar önce

Are you the same Francesca who used to watch me

beni izleyen Francesca ile aynı mısın,

many, many years ago, I wonder.

merak ediyorum.

We also have William.

William'ımız da var.

Hello to you.

Merhaba sana.

Maria is here today.

Maria bugün burada. Maria'ya

I am saying hello

merhaba diyorum

to Maria.

.

Hello, Maria.

Merhaba Maria.

I hope you are okay today as well.

Umarım bugün de iyisindir.

Palmira is here.

Palmira burada. Bir

We also have Valentin.

de Valentin'imiz var.

We also have Fernando.

Bir de Fernando'muz var.

Hello, Fernando.

Merhaba, Fernando.

Nice to see you here as well on the live chat.

Sizi canlı sohbette de burada görmek güzel. Her Pazar

It's so good to see you all here

hepinizi burada görmek çok güzel

every Sunday.

.

I'm here from 2 p.m.

gece 2 den itibaren burdayım

UK time of course.

Tabii ki İngiltere zamanı.

As I mentioned a few moments ago, the time will be slightly different where you are.

Biraz önce bahsettiğim gibi, zaman bulunduğunuz yerden biraz farklı olacak.

If you have not turned back

your clock by one hour because we have, you see, so some people don't even do it.

Saatinizi bir saat geri almadıysanız, çünkü biz yaptık, görüyorsunuz, bu yüzden bazı insanlar bunu yapmıyor bile.

Some countries don't actually bother.

Bazı ülkeler aslında rahatsız etmiyor.

Claudia.

Claudia.

Claudia is here.

Claudia burada.

Oh, it's nice to see you here.

Ah, seni burada görmek güzel.

My question today, of course, is Claudia,

Bugünkü sorum tabii ki Claudia,

is there something cooking in your kitchen

mutfağınızda pişen bir şeyler mi var,

or more precisely, is there something cooking in your pot?

daha doğrusu tencerenizde pişen bir şeyler mi var?

What's cooking?

Ne pişiriyor?

Claudia, what have you got in the pot?

Claudia, tencerede ne var?

What's cooking? Claudia?

Ne pişiriyor? Claudia mı?

Is it something spicy and hot?

Baharatlı ve sıcak bir şey mi?

Is it something salty or not?

Tuzlu bir şey mi, değil mi?

Oh, Claudia,

Claudia,

what is in the pot?

tencerede ne var?

What is involved? Claudia

Ne var? Claudia

in. So, come on, Claudia, tell us.

içeri. Hadi, Claudia, anlat bize.

What are you cooking today in your pot?

Bugün tencerenizde ne pişiriyorsunuz?

Is it something nice? Is it delicious?

Güzel bir şey mi? lezzetli mi

Is it tasty?

Lezzetli mi?

Is it something that I am going to want to eat as well?

Benim de yemek isteyeceğim bir şey mi?

I wonder what is cooking in your pot today?

Acaba bugün tencerenizde ne pişiyor?

Claudia, please let us know.

Claudia, lütfen bize haber ver.

Hello.

Merhaba.

Also to Sandra Gonzales is here today.

Ayrıca Sandra Gonzales'e bugün burada.

It's nice to see you back 16 years.

16 yıl önce seni görmek güzel.

Yes, I'm not joking.

Evet, şaka yapmıyorum.

The 31st of October, 2006,

31 Ekim 2006'da

whilst I was still living in China, I started my YouTube channel back then.

henüz Çin'de yaşarken YouTube kanalımı o zamanlar açtım.

Of course, it was called Duncan in China.

Tabii ki, Çin'de Duncan olarak adlandırıldı.

And then over the years I did change the name of my channel.

Ve yıllar içinde kanalımın adını değiştirdim.

And now these days in 2022, it is known as

Ve şimdi 2022'de bu günlerde,

English addict.

İngiliz bağımlısı olarak biliniyor.

English addict with Mr.

Bay Duncan ile İngiliz bağımlısı

Duncan is what it is called.

buna denir.

That is the name of my channel.

Kanalımın adı bu.

And now there is no mistaking what it is called.

Ve şimdi ne dendiği konusunda hiçbir yanlışlık yok.

English addict is what it is.

İngiliz bağımlısı neyse odur.

It really, really is.

Gerçekten öyle.

I saw the lovely animals.

Sevimli hayvanları gördüm.

I know a lot of people like to see nature.

Birçok insanın doğayı görmeyi sevdiğini biliyorum. Evimin yanında yaşayan

You like to look at the lovely animals that live around by my house.

sevimli hayvanlara bakmayı seviyorsun .

Well, guess what?

Öyleyse tahmin et?

Look at that.

Şuna bak.

Some lovely cows that are living at the back of my house.

Evimin arkasında yaşayan bazı sevimli inekler.

And I have to say, they are still there.

Ve söylemeliyim ki, hala oradalar.

I can't believe it.

inanamıyorum

Now, normally at this time of year,

Şimdi, normalde yılın bu zamanında yemeleri için

there is very little grass

çok az ot vardır

for them to eat, but the cows are still there.

ama inekler hala oradadır.

So there they were on Friday.

Yani Cuma günü oradaydılar.

I think I filmed this on Friday.

Sanırım bunu Cuma günü çekmiştim.

So you can see we still have six cows at the back of the house.

Gördüğünüz gibi evin arkasında hala altı ineğimiz var.

And also you might see in the distance there are some sheep as well.

Ayrıca uzaktan bazı koyunların da olduğunu görebilirsiniz.

So not only do we have cows at the back of the house, we also have sheep as well.

Yani evin arka tarafında sadece ineklerimiz değil, koyunlarımız da var.

Isn't it amazing?

Harika değil mi?

So they are really enjoying themselves even though there seems to be

Yani şu anda yemeleri için

less, I suppose less grass

daha az, sanırım daha az ot varmış gibi görünse de gerçekten eğleniyorlar

for them to eat right now.

. Çok

Aren't they lovely?

sevimli değiller mi?

That is my favourite cow.

Bu benim en sevdiğim inek.

I don't know why I love the colour.

Rengi neden sevdiğimi bilmiyorum.

I love the fact that this cow has a little white face and a pink nose.

Bu ineğin küçük beyaz bir yüzü ve pembe bir burnu olduğu gerçeğini seviyorum.

Very lovely. Isn't that nice?

çok güzel Bu hoş değil mi?

I'm just wondering if you have any nature

Sadece yakınınızda yaşadığınız bir doğa var mı merak ediyorum.

where you live near to you?

Do you have any nature that you see?

Gördüğün herhangi bir doğa var mı? Yaşadığınız yerde görebileceğiniz

Do you have any lovely natural sites that you might see where you live?

güzel doğal alanlarınız var mı ?

If you want to send something to me, you are more than welcome to do so.

Bana bir şey göndermek istersen, memnuniyetle kabul ederim.

You can.

Yapabilirsiniz.

You can. Hello?

Yapabilirsiniz. Merhaba?

Hello, cow.

Merhaba inek. Çok

Aren't they lovely?

sevimli değiller mi?

I could watch the cows all day.

Bütün gün inekleri izleyebilirim.

I will be honest with you.

sana karşı dürüst olacağım

I could watch them again and again.

Onları tekrar tekrar izleyebilirdim.

And again and never get bored, to be honest.

Ve dürüst olmak gerekirse, tekrar ve asla sıkılma.

Hello everyone. Hello life chat.

Herkese merhaba. Merhaba hayat sohbeti.

Who else is here today? Satu RINO.

Bugün başka kim var? Satu RINO.

We see here today.

Bugün burada görüyoruz.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

It is a beautiful summer day.

Güzel bir yaz günü.

Is it really?

Gerçekten mi?

I see.

Anlıyorum.

Who else is there? Olena.

Başka kim var? Olena.

Hello, Lena.

Merhaba Lena.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel. Senden ne haber

What about you? Anyone out there?

? Orada kimse var mı?

Do you have any lovely natural sites near you?

Yakınınızda güzel doğal alanlar var mı?

Anything lovely that you would like to show me?

Bana göstermek istediğin güzel bir şey var mı?

Maybe you can send a photograph.

Belki bir fotoğraf gönderebilirsin.

And here is the address

Ve

so you can send

photographs videos to my

email address.

e-posta adresime fotoğraf video gönderebileceğiniz adres burada.

There it is at the bottom of the screen.

İşte ekranın alt kısmında.

So do you have any beautiful natural sites,

Peki hiç güzel doğal sit alanınız var mı,

maybe animals, maybe you have a beautiful view there.

belki hayvanlar, belki güzel bir manzaranız var oralarda.

Your house, something that you like to look at.

Evin, bakmayı sevdiğin bir şey. Tüm yazışmalarınız için

There is the address on the screen

right now of my email address

e-posta adresimin adresi şu anda ekranda bulunmaktadır

for all of your correspondence.

.

If you want to write to me to say hello or maybe you want to send

Merhaba demek için bana yazmak isterseniz ya da belki

something, a beautiful shot photograph,

bir şeyler göndermek istersiniz, yaşadığınız yerin güzel çekilmiş bir fotoğrafı,

video of the nature where you live.

videosu.

Feel free to do so. It's okay.

Bunu yapmaktan çekinmeyin. Sorun değil.

I don't mind. It's very nice.

umursamıyorum. Bu çok hoş.

Thank you, Bahram.

Teşekkürler Bahram.

Hello, Bahram.

Merhaba Bahram.

Who says congratulations on your 16 years on YouTube?

YouTube'daki 16. yılınızı kim tebrik ediyor?

It's true.

Bu doğru.

I still can't believe it, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse hala inanamıyorum.

I can't believe I've been here doing this for 16 years.

16 yıldır burada olduğuma inanamıyorum.

It does seem incredible, but it is also true.

İnanılmaz görünüyor, ama aynı zamanda doğru.

I've been doing this for a very long time. I have

Bunu çok uzun zamandır yapıyorum.

lots of festivals taking place.

Birçok festival düzenliyorum.

Last week we had Diwali or Diwali.

Geçen hafta Diwali veya Diwali vardı.

Some people pronounce it as the Festival of Lights for the Hindus last week.

Bazı insanlar geçen haftayı Hindular için Işık Festivali olarak telaffuz ediyor .

Tomorrow, of course, it is Halloween.

Yarın tabii ki Cadılar Bayramı.

A lot of people around the world celebrate Halloween.

Dünya çapında birçok insan Cadılar Bayramı'nı kutlar.

They have parties, they have celebrations.

Partileri var, kutlamaları var.

Here in the UK, people

Burada Birleşik Krallık'ta insanlar

often dress up in costumes.

genellikle kostüm giyerler. Kapı

They will go from door to door.

kapı dolaşacaklar.

They will knock on the door and they will say Trick or treat.

Kapıyı çalacaklar ve Şeker mi şaka mı diyecekler.

Quite often they will get a treat. Mr.

Oldukça sık bir tedavi alacaklar. Bay

Steve and myself, we are going around tomorrow night, around to the houses.

Steve ve ben, yarın gece evleri dolaşacağız.

We will be knocking on the doors and we will be offering

Kapıları çalacağız ve

a trick to them.

onlara bir oyun sunacağız.

Unless, of course they give us a treat

Tabii bize bir ödül vermezlerse

and we are wearing our scary costume.

ve biz de korkunç kostümümüzü giymezsek.

Well, to be honest with you, we're just going as we are,

Pekala, sana karşı dürüst olmak gerekirse, olduğumuz gibi gidiyoruz

because this this apparently is really scary.

çünkü görünüşe göre bu gerçekten korkutucu.

So imagine opening your door at night and there's myself and Mr.

Geceleri kapınızı açtığınızı hayal edin ve ben ve Bay

Steve standing on your doorstep.

Steve kapınızın önünde duruyoruz.

Can you imagine how scary that would actually be?

Bunun gerçekte ne kadar korkutucu olacağını hayal edebiliyor musunuz?

So we don't really need to dress up in Halloween costumes anyway.

Yani zaten Cadılar Bayramı kostümleri giymemize gerek yok.

It is Halloween tomorrow.

Yarın Cadılar Bayramı.

A lot of people are going to

Pek çok insan

dress up and try to scare each other.

giyinip birbirini korkutmaya çalışacak.

We might talk about that a little bit later on when Mr.

Bunu biraz sonra, Bay

Steve arrives.

Steve geldiğinde konuşabiliriz.

Yes, Steve will be here in a few moments.

Evet, Steve birazdan burada olacak.

For those wondering where Mr.

Bay

Steve is and can I say thank you to everyone

Steve'in nerede olduğunu ve

who has sent lovely messages to me concerning Mr.

bana Bay Steve ile ilgili güzel mesajlar gönderen herkese teşekkür edebilir miyim diye merak edenler için

Steve, because now he appears on Wednesday as well.

, çünkü artık o da Çarşamba günü görünüyor.

A lot of people saying, oh, Mr.

Pek çok insan, Bay

Duncan, it's so kind of you to allow Mr.

Duncan, Bay

Steve onto your live stream.

Steve'in canlı yayınınıza katılmasına izin vermeniz büyük incelik, diyor.

I think so as well.

Ben de öyle düşünüyorum.

To be honest, I think it's very nice of me

Dürüst olmak gerekirse, bazen ona istediğini

to give him the chance to say

söyleme şansı vermem çok hoş

what he wants sometimes.

.

But today I'm going to be completely,

Ama bugün

completely open with Mr.

Bay Steve'e tamamen, tamamen açık olacağım

Steve. I'm going to allow Mr.

. Bay

Steve when he comes on, I'm going to allow him to say

Steve geldiğinde ona izin vereceğim,

anything he wants, anything,

istediği her şeyi söylemesine izin vereceğim, her şeyi,

any subject, anything he wants to say.

herhangi bir konuyu, söylemek istediği her şeyi.

So during the first few moments of Mr.

Yani Bay

Steve being here today, he's going to have a chance to say anything he wants.

Steve'in bugün burada olmasının ilk birkaç dakikasında, istediği her şeyi söyleme şansı olacak.

And I suppose I am taking inspiration from Elon Musk

Ve sanırım Elon Musk'tan ilham alıyorum

because now he has taken over Twitter

çünkü artık Twitter'ı devraldı

and apparently a lot of people think that Twitter is going to be wonderful in super

ve görünüşe göre pek çok insan Twitter'ın süper

and open with 100% freedom,

ve açıkta %100 özgürlükle harika olacağını düşünüyor,

although you might have to wait for a while.

ancak bir süre beklemeniz gerekebilir.

I don't think Twitter has changed yet.

Twitter'ın henüz değiştiğini düşünmüyorum.

I think it will take maybe a couple of months before things

Bir şeylerin

actually start changing.

gerçekten değişmeye başlamasının belki birkaç ay süreceğini düşünüyorum.

Hello, Lira.

Merhaba Lira.

Hello, Lira.

Merhaba Lira.

Lira Hidalgo,

Lira Hidalgo,

nice to see you here.

seni burada görmek güzel.

I don't recognise your name.

Adını tanımıyorum.

Is it your first time?

İlk seferin mi?

I love nature.

Doğayı seviyorum.

I grew up on a farm.

Bir çiftlikte büyüdüm.

It's not great near me.

Yakınım harika değil. Bir

There are lots of farms, lots of farmland

sürü çiftlik, bir sürü tarım arazisi var

and there are at least three

ve

farmhouse houses very close to where I live.

yaşadığım yere çok yakın en az üç çiftlik evi var.

But you're right, you're right.

Ama haklısın, haklısın.

It's great if you grow up in a place where

there is lots of wildlife and nature all around you.

Etrafınızda çok sayıda vahşi yaşamın ve doğanın olduğu bir yerde büyümeniz harika.

And to be honest with you, I can't think of a better place to grow up than on a farm.

Ve sana karşı dürüst olmak gerekirse, büyümek için bir çiftlikten daha iyi bir yer düşünemiyorum.

It must be really amazing.

Gerçekten harika olmalı.

So I hope you enjoyed your years living

Umarım çiftlikte yaşadığın ve büyüdüğün yıllardan keyif almışsındır

and growing up on the farm.

.

Yes. Mr.

Evet. Bay

Steve will be here soon and I am giving him complete freedom today.

Steve birazdan burada olacak ve ona bugün tam bir özgürlük veriyorum.

Absolute freedom.

Mutlak özgürlük.

I am not going to censor Mr.

Bay

Steve in any way.

Steve'i hiçbir şekilde sansürlemeyeceğim.

I am going to give him complete freedom.

Ona tam bir özgürlük vereceğim.

There will be no censorship.

Sansür olmayacak.

And there he was in the garden cutting the grass.

Ve bahçede çimleri biçiyordu.

And yes, guess what?

Ve evet, tahmin et ne oldu?

He is coming up right now for all the fans of Mr.

Bay Steve'in tüm hayranları için şu anda geliyor

Steve, you don't have to wait any longer.

, daha fazla beklemenize gerek yok.

Here he comes.

İşte geliyor.

And Mr.

Ve Bay

Steve can say anything he wants right now.

Steve şu anda istediği her şeyi söyleyebilir.

Mm hmm.

Hmm.

Mm mm mm

Mm mm mm mm mm mm

mm mm mm mm mm hmm.

mm mm hmm.

Now, Mr. Steve.

Şimdi, Bay Steve.

Mr. Steve, you have 10 seconds,

Bay Steve,

ten, maybe 20 seconds to say anything you want.

istediğinizi söylemek için 10, 10, belki 20 saniyeniz var.

All the things you wanted to ever say on YouTube.

YouTube'da söylemek istediğiniz her şey.

Hmm hmm hmm hmm hmm

Hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm

hmm hmm

hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm

hmm mm.

hmm mm.

I am a liar.

Ben bir yalancıyım.

All right.

Elbette.

Hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm

Hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm

hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm hmm

hmm. No, no, no, no. Ooh.

hmm. Hayır, hayır, hayır, hayır. Ah.

I going hurt.

incineceğim.

Ow, ow, ow,

ah, ah, ah,

ow, ow.

ah, ah.

You can't say those words.

O kelimeleri söyleyemezsin. çok

Thank goodness.

şükür Çok

Thank goodness you were wearing the tape.

şükür kaseti takıyordun.

Okay, Mr.

Tamam, Bay

Steve, I will I will let you I will allow you now to be unleashed.

Steve, şimdi serbest bırakılmanıza izin vereceğim.

Here we go. This might hurt a bit.

İşte başlıyoruz. Bu biraz acıtabilir.

One, two, three.

Bir, iki, üç.

Oh, Mr.

Oh, Bay

Duncan, that was therapeutic.

Duncan, bu tedavi ediciydi.

Did you enjoy the Putin?

Putin'den hoşlandın mı?

I could say whatever I wanted.

Ne istersem söyleyebilirdim.

And. And I just hate that you don't get.

Ve. Ve anlamamandan nefret ediyorum.

After six years incident, your channel is finally banned.

Altı yıllık olaydan sonra, kanalınız nihayet yasaklandı.

Well, what you don't realise is I could understand what Mr.

Farkında olmadığın şey, Bay

Steve was saying.

Steve'in ne dediğini anlayabildiğim.

And to be honest, I hope you didn't, because some of that was really disgusting.

Ve dürüst olmak gerekirse, umarım yapmamışsındır, çünkü bunların bir kısmı gerçekten iğrençti. Senin

I can't believe you used that word as well.

de bu kelimeyi kullandığına inanamıyorum.

I feel so much better.

Çok daha iyi hissediyorum. Kendimi

I feel so much better, Mr.

çok daha iyi hissediyorum, Bay

Duncan.

Duncan.

It's just that I've got all this off my head, out of my mind.

Sadece tüm bunları kafamdan, aklımdan çıkardım.

Yeah, and you've let me do it.

Evet ve sen benim yapmama izin verdin.

That's for miracle of your channel.

Bu, kanalınızın mucizesi için.

You let me just say whatever I wanted to say.

Söylemek istediklerimi söylememe izin verdin.

And, you know, it's out there now for ever,

Ve bilirsiniz, artık sonsuza dek orada,

for everybody to to see and understand in here we might get cancelled.

herkesin görmesi ve burada iptal olabileceğimizi anlaması için.

Now, because of that, we might get cancelled.

Şimdi, bu yüzden iptal olabiliriz.

Well, I'm not sure about that, but.

Bundan emin değilim ama.

Hello, everybody.

Herkese merhaba.

Well, I already said hello.

Ben zaten merhaba dedim.

You've already heard me.

Beni zaten duydun.

Although I actually was.

Aslında öyle olmama rağmen.

Was just coming out with lots of expletives.

Sadece bir sürü küfürle çıkıyordu. Sen. Sen. Sen.

You were. You were. You were.

You were saying some terrible things about certain people

who we get on on the channel anyway, saying all sorts of horrible things.

Zaten kanalda karşılaştığımız bazı insanlar hakkında korkunç şeyler söylüyordun, türlü türlü korkunç şeyler söylüyordun.

I wasn't really.

Ben gerçekten değildim.

Don't say what you were saying. I was joking.

Ne söylediğini söyleme. Şaka yapıyordum.

But I have to be here.

Ama burada olmalıyım. Bu arada

By the way, for those wondering, we are not on late,

merak edenler için geç kalmadık

but this is the time right now.

ama şimdi tam zamanı.

Okay, so this is the time now because last night

Tamam, şimdi tam zamanı çünkü dün gece mi

or should I say the early hours of this morning,

yoksa bu sabahın erken saatleri mi demeliydim,

we put our clocks back by one hour.

saatlerimizi bir saat geri aldık.

So this is the correct time.

Yani bu doğru zaman.

Don't worry. There is nothing wrong with your clock.

Merak etme. Saatinizde bir sorun yok.

Which reminds me, we are going to talk all about time today.

Bu da bana bugün zaman hakkında konuşacağımızı hatırlattı.

Some words, expressions, phrases.

Bazı kelimeler, ifadeler, deyimler.

There were lots of them.

Birçoğu vardı.

Lots of them, lots of phrases connected to time.

Birçoğu, zamana bağlı birçok cümle.

And that's what we are going to look at all of that time, time

Ve tüm bu zamana, zamana

and specifically how this these Sunday live streams

ve özellikle de bu Pazar canlı yayınlarının

don't go on for anywhere near enough time.

yeterince uzun süre devam etmemesine bakacağımız şey bu.

Mr.. Mr.. Steve.

Bay... Bay Steve.

Mr.. Steve is confusing excitement with actually being understood

Bay Steve, gerçekten

so well, but I've noticed you've got your on as well.

çok iyi anlaşılmakla heyecanı karıştırıyor, ama sizin de anladığınızı fark ettim.

Yes, sir. Steve has his watch.

Evet efendim. Steve'in saati var.

I have mine.

Benim var.

We are watching our watch.

Saatimizi izliyoruz.

I'm wearing my old retro watch.

Eski retro saatimi takıyorum.

A lot of people, whenever I wear this in public,

Pek çok insan, bunu toplum içinde ne zaman taksam,

a lot of people say, oh, your watch is very unusual.

pek çok insan, ah, saatin çok sıra dışı diyor.

And I say, yes, this this watch is about 26,

Ben de evet, bu saatin yaklaşık 26,

maybe 27 years old.

belki de 27 yaşında olduğunu söylüyorum.

Mr. Steve bought this for my birthday way

Bay Steve bunu 1990'ların ortalarında doğum günüm için almıştı

back in the mid 1990s.

.

So, yes, this this is a very old watch that I bought it all that time ago.

Yani, evet, bu çok eski bir saat, bunca zaman önce satın aldım.

Mr. Duncan, I've got a runny nose.

Bay Duncan, burnum akıyor.

Not sure why. No head is not covered.

Emin değilim neden. Başı kapalı değil.

Well, I don't think it's covered.

Pekala, örtüldüğünü sanmıyorum.

No, I think you're okay with that.

Hayır, bence bu senin için sorun değil.

Yes, Mr. Duncan bought this watch for me

Evet, Bay Duncan bu saati benim için satın aldı

around.

.

Was about four years ago.

Yaklaşık dört yıl önceydi.

It wasn't.

değildi.

It wasn't it was just. Yes, about three years ago now.

Sadece değildi. Evet, yaklaşık üç yıl önce.

And I've just noticed that I have not changed the time.

Ve zamanı değiştirmediğimi yeni fark ettim.

I have not put the clocks back.

Saatleri geri almadım.

Oh I said one hour.

Ah bir saat dedim.

I'll do that now shall I Mr. Duncan.

Bunu şimdi yapacağım Bay Duncan.

Because obviously.

Çünkü belli ki.

So you might get confused during the live stream.

Bu yüzden canlı yayın sırasında kafanız karışabilir.

You get confused very easily to be honest.

Dürüst olmak gerekirse kafanız çok kolay karışıyor.

I'm going to go back.

Geri döneceğim.

Can I go back an hour?

Bir saat geriye gidebilir miyim? Bunu

Is it good idea to do that? It's best to go all the way through you.

yapmak iyi bir fikir mi ? Tüm yolu senin içinden geçmek en iyisidir.

Just go back.

Sadece geri dön.

Just turn it back. It's very safe to do that. It's okay.

Sadece geri çevir. Bunu yapmak çok güvenli. Sorun değil.

What time is Mr.

Bay Duncan saat kaç

Duncan? Well, you were surrounded by clocks.

? Saatlerle çevriliydin.

Yeah, that's all nicely wound up.

Evet, hepsi güzel bir şekilde sarılmış.

It's a bit like I am by you this morning.

Bu sabah biraz senin yanındaymışım gibi.

Oh It's normally you that winds me up, to be honest.

Oh, normalde beni heyecanlandıran sensin, dürüst olmak gerekirse. Birinin canını yakmak için

Whether that's a good use of time, isn't it, to wind somebody up? Why?

bu iyi bir zaman kullanımı olabilir, değil mi? Neden?

Because it's connected with winding up watches.

Çünkü kurmalı saatlerle bağlantılı.

Oh, I see it with time.

Oh, zamanla görüyorum.

That's a very tenuous connexion.

Bu çok zayıf bir bağlantı.

I think it's very good, actually.

Aslında çok iyi olduğunu düşünüyorum.

Yes, we do wind each other up from time to time. Yes.

Evet, zaman zaman birbirimizi kuruyoruz. Evet.

Which means that you deliberately say things to annoy somebody, to get them to

Bu, kasıtlı olarak birilerini kızdırmak,

to react in a certain way, to get a rise out of people and sometimes unintentional as well. Yes.

belirli bir şekilde tepki vermelerini sağlamak, insanları kızdırmak için ve bazen de kasıtsız olarak şeyler söylediğiniz anlamına gelir. Evet.

So maybe you're watching someone up without even realising it.

Yani belki de farkında bile olmadan birini izliyorsun.

So maybe if I'm eating some food

Yani belki yemek yiyorsam

and I make a lot of noise whilst eating, maybe that will wind up.

ve yemek yerken çok ses çıkarırsam, belki bu sona erer.

Maybe you will be annoyed by my my terrible noisy eating.

Belki benim korkunç gürültülü yemeğimden rahatsız olursun.

The implication is that you do it deliberately on purpose.

Bunun anlamı, kasıtlı olarak kasıtlı olarak yaptığınızdır.

You know what annoys somebody or what gets somebody excited?

Birini neyin kızdırdığını ya da neyin heyecanlandırdığını biliyor musun ?

Rile somebody up and you deliberately press those button.

Birini kızdırırsanız kasıtlı olarak o düğmeye basarsınız.

You don't you don't necessarily.

Yapmazsın, zorunlu olarak yapmazsın.

It just means to to annoy.

Sadece rahatsız etmek anlamına gelir.

Well yes, but you're doing it deliberately.

Evet ama bilerek yapıyorsun.

Yeah. Not not necessarily. But usually.

Evet. Mutlaka değil. Ama genellikle.

Well they're arguing already Mr.

Zaten tartışıyorlar Bay

Duncan. Arguing good at The View.

Duncan. The View'da iyi tartışmak.

I'm just I'm just giving you the correct definition because we're supposed to be talking about English.

Ben sadece sana doğru tanımı veriyorum çünkü İngilizce hakkında konuşmamız gerekiyor.

So that's if you want somebody market town.

Yani, eğer kasabada pazar yapmak istiyorsanız.

Yeah it's usually moment he said the live chat has been very busy today.

Evet, genellikle canlı sohbetin bugün çok meşgul olduğunu söylediği anlardır.

Yes, yes, Catarina says.

Evet, evet, diyor Catarina.

I like your £50,000 Rolex.

50.000 sterlinlik Rolex'inizi beğendim.

Yes. Well, you caused all the profits from the well, just a small amount of the profits from Mr.

Evet. Kuyudan elde edilen tüm karı siz sağladınız, Bay YouTube kanalından elde edilen karın sadece küçük bir kısmı

YouTube channel into this £50,000.

bu 50.000 Sterlin'e girdi.

What choose Mr.

Bay YouTube'u ne seçersiniz

YouTube? Well, Mr.

? Bay

Duncan's YouTube.

Duncan'ın YouTube'u.

I was just, you know, just abbreviating the name it sadly.

Ben sadece, bilirsin, ne yazık ki adını kısaltıyordum.

It's not a Rolex.

Not that I particularly want a Rolex.

Rolex değil.

Özellikle bir Rolex istediğimden değil.

I don't want a Rolex. In fact, it's not a Rolex.

Rolex istemiyorum. Aslında o bir Rolex değil.

It's not a Rolex. You shouldn't say things like that.

Rolex değil. Böyle şeyler söylememelisin.

So say I spend all of my time trying to tell everyone that we're not millionaires.

Diyelim ki tüm zamanımı herkese milyoner olmadığımızı söylemeye çalışıyorum.

It is not a Rolex.

Rolex değil.

We don't have Rolexes, we don't have a Rolls-Royce.

Rolex'lerimiz yok, Rolls-Royce'umuz yok.

We don't live in a 20 bedroom mansion like that.

Böyle 20 yatak odalı bir konakta yaşamıyoruz.

We we are not YouTube millionaires.

Biz YouTube milyoneri değiliz.

Can we just say that now?

Bunu şimdi söyleyebilir miyiz?

Thank you.

Teşekkür ederim.

We are the absolute opposite of YouTube millionaires now.

Artık YouTube milyonerlerinin tam tersiyiz.

It looks expensive.

Pahalı görünüyor.

Do we need to explain this? Watch now.

Bunu açıklamamıza gerek var mı? İzle şimdi.

Now move on.

Şimdi devam edin.

Let's move on that because we are talking about time.

Devam edelim çünkü zamandan bahsediyoruz.

So the live chat.

Yani canlı sohbet.

Anything live chat? Yes.

Canlı sohbet var mı? Evet.

Lots of people congratulating you, Mr.

Pek çok insan sizi YouTube'daki altı yılınız için tebrik ediyor Bay

Duncan, on your six years

Duncan,

on YouTube, somebody said that

birisi bunun sonucunda

you could probably get a driving licence now as a result of that,

muhtemelen artık bir ehliyet alabileceğinizi söyledi, onu

captor said you have to DCH, I think I don't remember seeing you before,

kaçıran kişi DCH yapmanız gerektiğini söyledi, sanırım sizi gördüğümü hatırlamıyorum daha önce,

but subscribed to you in 2007, 2007.

ancak 2007'de size abone oldum, 2007. O zamandan

You've been watching since so so almost 16 years.

beri neredeyse 16 yıldır izliyorsunuz.

15 years you've been watching me and smug for he said that

15 yıldır beni izliyorsun ve abone oldukları

you were the first YouTube channel that they subscribed to. Wow.

ilk YouTube kanalı olduğunu söylediği için kendini beğenmişsin . Vay. Ne zaman olduğundan

I'm not sure

when that was, but obviously, presumably a long time ago

emin değilim

, ama belli ki, muhtemelen uzun zaman önce,

it was still yet lots of people saying congratulations on 16 years.

hala birçok insan 16. yılını tebrik ediyordu.

And Williams says, can I say happy birthday to your 16th year?

Ve Williams diyor ki, 16. yılınız kutlu olsun diyebilir miyim?

Well, yes, you can. You can someone say it's a birthday?

Evet, yapabilirsin. Birisi doğum günü diyebilir mi?

Tomorrow is the official day because it was the 31st of October

Yarın resmi gün çünkü 31 Ekim

2006 way back the Internet.

2006'da internet yolu gerisindeydi.

It's very hard to appreciate just how different everything.

Her şeyin ne kadar farklı olduğunu takdir etmek çok zor.

Way back in 2006, there was no Twitter,

2006'da Twitter yoktu,

although maybe Twitter was in its early days, but it wasn't popular.

belki Twitter ilk günlerindeydi ama popüler değildi.

I think Facebook was around around that time or maybe a couple of years later.

Sanırım Facebook o sıralarda ya da belki birkaç yıl sonraydı.

I think it was actually 2008 or 2009, Twitter, Facebook.

Sanırım aslında 2008 veya 2009'du, Twitter, Facebook.

But before then, of course, we had we had MySpace, which was the big thing, your space. Mr.

Ama ondan önce, elbette, en büyük şey olan MySpace'imiz vardı, sizin alanınız. Bay

Duncan space.

So MySpace was a social media, a

Duncan alanı.

Yani MySpace bir sosyal medya, bir

social interaction website.

sosyal etkileşim sitesiydi.

I think you're winding me up to that.

Sanırım beni buna ikna ediyorsun. Senin

Is your space, was it? No, it wasn't MySpace.

alanın mı, öyle mi? Hayır, MySpace değildi. Senin

Was it your space.

alanın mıydı?

It was the original social.

Orijinal sosyaldi.

Oh, was that platform?

Oh, o platform muydu?

Yeah, it's not.

Evet, değil.

The world is a control platform.

Dünya bir kontrol platformudur.

It wasn't the world or a mind. Hey, Mr. Duncan, up.

Dünya ya da akıl değildi. Hey, Bay Duncan, yukarı.

You see, I'm winding him up.

Görüyorsun, onu bitiriyorum.

Well, bamboo for you says that he likes

Senin için bambu, kız

to wind up his girlfriend by twisting her nipples.

arkadaşının göğüs uçlarını bükerek onu baştan çıkarmayı sevdiğini söylüyor.

Can we say that on your channel?

Bunu sizin kanalınızda söyleyebilir miyiz?

It's a bit like now I'm up and I have to put the tape back on Mr.

Sanki şimdi ayağa kalktım ve bandı Bay Steve'in ağzına geri takmam gerekiyor

Steve mouth,

,

but it's not really winding up.

ama gerçekten bitmiyor.

It does she not like it.

Sevmiyor mu?

Well or some people might, might enjoy that.

Ya da bazı insanlar bundan zevk alabilir.

Maybe, yeah.

Maybe she gets annoyed.

Belki, evet.

Belki sinirlenir.

That's because she thinks it's a prelude to something else that she might not want to do.

Bunun nedeni, yapmak istemeyebileceği başka bir şeyin başlangıcı olduğunu düşünmesidir.

A prelude, something that comes before the main event

Bir başlangıç, ana olaydan önce gelen bir şey

or something it comes before something.

veya bir şeyden önce gelen bir şey.

This is probably a good opportunity

Bu muhtemelen,

to say that if you are if you are someone without a sense of humour,

mizah anlayışı olmayan biriyseniz,

if you have no sense of humour, then this might not be for you.

mizah anlayışınız yoksa, o zaman bunun size göre olmayabileceğini söylemek için iyi bir fırsat.

Because sometimes we do say things and do things that might be a little different.

Çünkü bazen biraz farklı olabilecek şeyler söyler ve yaparız.

You may have noticed already, this is not your usual English learning channel.

Fark etmiş olabilirsiniz, burası her zamanki İngilizce öğrenme kanalınız değil.

Do you know why? Well, because it is.

Neden biliyor musun? Çünkü öyle.

Well, it's something different.

Bu farklı bir şey.

This actually is English addict.

Bu aslında İngiliz bağımlısı.

So I am.

Evet öyleyim.

And I am

Ben de

the English addict.

İngiliz bağımlısıyım.

And that's what we are with myself, Mr. Duncan.

İşte biz de bu durumdayız, Bay Duncan.

And of course,

Ve tabii ki, işte

here he is.

burada.

Yes. Is still with us.

Evet. Hala bizimle.

And but yes, I am still here.

Ve evet, hala buradayım.

You haven't banned me yet, Mr. Duncan. Not yet.

Beni henüz yasaklamadınız, Bay Duncan. Henüz değil.

Although last week I did receive some complaints.

Geçen hafta bazı şikayetler almama rağmen.

Complaints? Complaints about me

Şikayetler?

censoring Mr.

Bay

Steve.

Steve'i sansürlememle ilgili şikayetler.

So. So that's the reason why today I decided to let Mr.

Bu yüzden. İşte bu yüzden bugün Bay

Steve say whatever he wanted.

Steve'in istediğini söylemesine izin vermeye karar verdim.

And that was, as I say, very therapeutic.

Ve bu, dediğim gibi, çok terapötikti.

If you say something is therapeutic means it makes you feel better.

Bir şeyin tedavi edici olduğunu söylüyorsanız, bu sizi daha iyi hissettiriyor demektir.

A therapy, a therapy like you might go for a massage

Bir terapi, senin gibi bir terapi, masaja

or something like that and is therapeutic.

ya da onun gibi bir şeye gidebilir ve terapötiktir. Sana

It gives you therapy. You feel better?

terapi verir. Daha iyi hissediyorsun?

I think so.

Bence de.

And often getting things off your chest.

Ve sık sık göğsünden bir şeyler çıkarmak.

Yes, getting things off your chest, which means that you you've got things

Evet, kafandan bir şeyler atmak, yani

you want to verbalise, you want to talk about them or things that are important to you.

söze dökmek istediğin şeyler var, onlar hakkında konuşmak istiyorsun ya da senin için önemli olan şeyler var.

And you want to sometimes rant or get them off your chest.

Ve bazen rant yapmak veya onları göğsünüzden çıkarmak istersiniz .

It's a good way of saying once that you vocalise something

Bu, canınızı sıkan veya endişelendiren bir şeyi bir kez seslendirdiğinizi söylemenin iyi bir yoludur

that's annoying you or worrying you, then you

, bu nedenle

then therefore feel better afterwards because somehow you've got rid of them out of your head.

sonrasında kendinizi daha iyi hissedersiniz çünkü bir şekilde onlardan kurtulmuşsunuzdur.

And that's not simply say get them off your chest.

Ve bu sadece onları göğsünden çıkar demek değil.

That's right. I don't know why we say that, but we get rid of you.

Bu doğru. Bunu neden söylediğimizi bilmiyorum ama senden kurtuluyoruz.

It's the pressure, you say.

Bu baskı, diyorsun.

Because pressure, yes. Feels as if you have pressure.

Çünkü baskı, evet. Üzerinizde baskı varmış gibi hissettirir.

And then when you get it off your chest, you are

Ve sonra göğsünden attığında,

you are expressing how you feel about something, maybe something you want to confess to

bir şey hakkında ne hissettiğini ifade ediyorsun, belki itiraf etmek istediğin bir şey

or maybe something you want to say that you've always wanted to say to another person.

ya da belki de her zaman başka birine söylemek istediğin bir şey söylemek istiyorsun.

So there are many ways of getting things off

Yani bir şeyleri

your chest, relieving pressure of containing, you know, having things in you, in your mind,

göğsünüzden çıkarmanın, kontrol altına alma baskısını hafifletmenin, bilirsiniz, içinizde, zihninizde bir şeyler olmasının, tekrar tekrar, tekrar tekrar,

thoughts going over and over and over, over and over.

tekrar tekrar düşünmenin birçok yolu vardır.

Something very strange happened yesterday in the back of the house.

Dün evin arkasında çok garip bir şey oldu .

Because you weren't here.

Çünkü burada değildin.

I wasn't there.

ben orada değildim

You was visiting your sister.

Kız kardeşini ziyaret ediyordun.

But I noticed yesterday the farmer came to leave some food

Ama dün çiftçinin

for the cattle and the sheep at the back of the house.

evin arka tarafına sığır ve koyunlara yiyecek bırakmak için geldiğini fark ettim.

And I don't know what that food was, but it sent them.

O yiyeceğin ne olduğunu bilmiyorum ama onları o gönderdi.

It sent them all completely crazy. Look. Look at this.

Hepsini tamamen deli etti. Bakmak. Şuna bak.

So there they are.

İşte oradalar.

And they were they were going crazy.

Ve çıldırıyorlardı.

They were all climbing over each other, getting completely mad.

Hepsi birbirinin üzerine tırmanıyor, çıldırıyordu.

In fact, the cows were trying to push in, but they couldn't

Aslında inekler içeri girmeye çalışıyorlardı ama

get in because the sheep were going completely crazy.

içeri giremiyorlardı çünkü koyunlar tamamen çılgına dönmüştü.

So what happened?

Peki ne oldu?

The farmer came and he sprinkled some some grain on the ground.

Çiftçi geldi ve yere biraz tahıl serpti.

Now I have a feeling that the farmer does this to give them vitamins

Şimdi, çiftçinin bunu onlara normalde alamayacakları vitaminleri ve besinleri vermek için yaptığına dair bir his var içimde

and nourishment that they might not be getting normally.

.

So that's the reason why he did that.

Demek bunu yapmasının nedeni buydu.

But you can see that the sheep

Ama koyunların

were going a bit

biraz

a bit crazy and the cows were trying to get in to eat the grain as well.

çılgına döndüğünü ve ineklerin de tahılı yemek için içeri girmeye çalıştıklarını görebilirsiniz.

But they couldn't they couldn't get near it.

Ama yaklaşamadılar.

Whatever it is.

Her ne ise.

I want some of it. Mr.. Don't get quite popular.

Biraz istiyorum. Bay.. Çok popüler olma.

Yeah.

I wonder if the cows, they get a bit bored after a while.

Evet.

Acaba inekler, bir süre sonra biraz sıkılıyorlar.

So you just sprinkle that onto the ground.

Yani onu yere serpin.

Straight onto the ground. Yes. You just put it on the ground.

Düz yere. Evet. Sadece yere koy.

And then a few moments later, the cows and the sheep all came and they were going crazy.

Ve birkaç dakika sonra inekler ve koyunlar geldi ve çıldırmaya başladılar.

They were all climbing over each other.

Hepsi birbirinin üzerine çıkıyordu.

In fact, I think I missed the best part,

Aslında, sanırım en iyi kısmı kaçırdım,

which was when they first put it on the ground, because they were going

o da onu yere ilk koydukları zamandı, çünkü

absolutely absurd.

kesinlikle saçma sapan ilerliyorlardı.

They were.

Onlar. Bu arada

Mr. Steve and

Bay Steve ve

myself are here, by the way, every Sunday for those wondering and we get an extra

ben merak edenler için her Pazar buradayız ve

Wednesday appearance from Steve as well.

Steve'den de Çarşamba günü fazladan bir görünüm alıyoruz.

Well, I'm not saying I'll be here every Wednesday, not every Wednesday.

Her çarşamba burada olacağımı söylemiyorum, her çarşamba değil.

You know, just I don't want people to get used

Biliyor musun,

to having too much of me, quite frankly.

açıkçası insanların benden çok fazla sahip olmaya alışmalarını istemiyorum.

I can't have you know, you can sometimes have too much of a good thing. Yes,

Bilmene izin veremem, bazen çok iyi bir şeye sahip olabilirsin. Evet,

probably not.

muhtemelen değil.

Doesn't count in my case.

Benim durumumda sayılmaz.

You can sometimes have too much of a bad thing as well.

Bazen çok fazla kötü şeye de sahip olabilirsiniz.

That could be me.

Bu ben olabilirim.

Yes, but yes, I will try and make an appearance on a Wednesday

Evet, ama evet, çarşamba günü görünmeye çalışacağım

and that is of course, because I am currently unemployed.

ve bu tabii ki çünkü şu anda işsizim.

It is true, Mr.

Steve, by the way, if there's anyone out there who wants to offer a job to Mr.

Bu arada Bay Steve, Bay Steve'e herhangi bir şey teklif etmek isteyen biri varsa doğrudur

Steve, anything, anything.

.

So, so maybe we know anything, anything that you want doing.

Yani, belki bir şey biliyoruz, yapmak istediğin herhangi bir şey.

So this might be a new venture.

Yani bu yeni bir girişim olabilir.

Forest You say we might actually be able to offer the services of this man

Orman

who over the past 40 years of working,

40 yılı aşkın bir süredir çalışarak,

has gained so much experience and knowledge.

çok fazla deneyim ve bilgi kazanmış bu adamın hizmetlerini gerçekten sunabileceğimizi söylüyorsunuz.

I'm a sage, Mr. Duncan.

Ben bir bilgeyim, Bay Duncan.

I'm pretty sure you must be useful to someone. I must be.

Birine faydalı olmalısın eminim. Olmalıyım.

You would think so.

Öyle sanırsın.

You would like to think that after 40 years of working,

40 yıl çalıştıktan sonra,

I have developed some skills and abilities

that could be useful to an employer out there.

oradaki bir işverene faydalı olabilecek bazı beceri ve yetenekler geliştirdiğimi düşünmek istersiniz.

But, you know, I live in hope. Yes.

Ama bilirsin, ben umutla yaşıyorum. Evet.

Although I'm not actually looking at the moment

Aslında şu anda

for employment, but I may well be next year,

iş aramıyorum ama gelecek yıl olabilirim, bu

so we'll have to wait and see.

yüzden bekleyip görmemiz gerekecek.

Or I might get so used to this life of leisure that, you know, being supported by Mr.

Ya da bu boş zaman hayatına o kadar alışabilirim ki, bilirsin, Bay

Duncan and his YouTube channel that

Duncan ve onun YouTube kanalı tarafından desteklenmek

we're joking. Oh, my goodness.

şaka yapıyoruz. Aman tanrım.

I don't think that will ever happen,

Bunun olacağını,

that I may decide never to go back to work.

asla işe geri dönmemeye karar verebileceğimi sanmıyorum.

Of course, that is about as far

Tabii ki, bu,

removed from the truth as you could possibly expect to get.

elde etmeyi bekleyebileceğiniz gerçeklerden en uzak olanıdır. YouTube kazançlarımla

Can you imagine me keeping Mr.

Bay Steve'i elimde tuttuğumu hayal edebiliyor musunuz

Steve with my YouTube earnings?

? Dürüst olmak gerekirse

I don't think we would survive for one hour, to be honest.

bir saat hayatta kalabileceğimizi sanmıyorum .

Yes, sir. Inaki.

Evet efendim. Inaki.

Yes, 40 years and I've not been in the same job for 40 years.

Evet, 40 yıldır ve 40 yıldır aynı işte çalışmıyorum.

I've just been working for 40 years.

Sadece 40 yıldır çalışıyorum.

So I had got my first job

Bu yüzden,

after studying when I was around 22, 23.

22, 23 yaşlarındayken okuduktan sonra ilk işimi bulmuştum.

So I've new is that 39 years I would say I'm working

Yani yeniyim, 39 yıldır çalışıyorum diyebilirim, bu

so that's your total years of actually being in employment.

sizin fiilen çalıştığınız toplam yılınız.

And the thing of course you're talking about being unemployed now,

Ve tabii ki şimdi işsiz olmaktan bahsediyorsun,

but during all the time that I've known you,

ama seni tanıdığım süre boyunca,

I've never known you to be unemployed or not working.

senin işsiz ya da çalışmadığını hiç görmedim.

Yes. You've you've always worked.

Evet. Hep çalıştın.

When you use the word unemployed, it implies that you want to be employed again.

İşsiz kelimesini kullandığınızda, tekrar istihdam edilmek istediğiniz anlamına gelir.

Yes. Doesn't it. I may transition

Evet. değil mi Cinsel olarak geçiş yapabilirim

not sexually.

.

No, I may transition from being

Hayır,

unemployed into retiring

if I feel like I don't want to go back to work or don't need to go back to work.

işe geri dönmek istemediğimi veya işe geri dönmem gerekmediğini hissedersem işsizlikten emekliliğe geçiş yapabilirim.

Yes, but yes,

Evet, ama evet,

we'll have to wait and see.

bekleyip görmemiz gerekecek.

So when we talk about unemployed, you are unemployed

Yani işsiz dediğimizde

because you want to work, but there isn't a job that is suitable for you.

çalışmak istediğin için işsizsin ama sana uygun bir iş yok.

Or maybe you live in an area where there are very few jobs, even though in this country,

Ya da belki de çok az işin olduğu bir bölgede yaşıyorsunuz, gerçi bu ülkede,

apparently in this country we have the lowest

görünüşe göre bu ülkede en düşük,

I think we have the lowest unemployment rate ever.

sanırım şimdiye kadarki en düşük işsizlik oranına sahibiz.

I think it's something ridiculous is that 3%.

%3'ün çok saçma olduğunu düşünüyorum.

It's very it's very low in America as well in lots of countries.

Amerika'da olduğu gibi birçok ülkede de çok düşük.

See, they are talking about a possible recession happening.

Bakın olası bir resesyondan bahsediyorlar.

But there is so much and so many people are employed.

Ama çok fazla ve çok fazla insan istihdam ediliyor.

You are absolutely right, Mr. Duncan.

Kesinlikle haklısınız Bay Duncan. Şu anda devam etmekte olan

You've hit on quite an important thing that is going on at the moment.

oldukça önemli bir şeye rastladınız . Bu

How can there be a recession is so many people are in employment.

kadar çok insan istihdamdayken nasıl bir durgunluk olabilir?

It's amazingly in a recession.

İnanılmaz bir durgunluk içinde.

Companies are laying people off, making them unemployed.

Şirketler insanları işten çıkarıyor, işsiz bırakıyor.

So it's not normally

Yani normalde

you wouldn't expect that if you were about to enter a recession.

bir durgunluğa girmek üzereyseniz bunu beklemezsiniz. Biliyorsunuz ki

So I do you know, a lot of people are doubting this this this recession that could be on the way, because

, pek çok insan bu durgunluğun yolda olabileceğinden şüphe duyuyor, çünkü

unless companies start laying people off, you can't really have a recession.

şirketler insanları işten çıkarmaya başlamadıkça, gerçekten bir durgunluk yaşamazsınız.

Okay, Steve, but let's go into.

Tamam, Steve, ama hadi konuya girelim.

Yeah, well, is what I was going to say is it's amazing that we do have very low because I remember

Evet, söyleyeceğim şey şu ki, çok düşük olmamız şaşırtıcı çünkü

growing up in the late seventies when unemployment was something ridiculous.

yetmişlerin sonlarında işsizliğin saçma bir şey olduğu zamanlarda büyüdüğümü hatırlıyorum.

I'm sure it was 15 or 20%, it was amazing.

Eminim %15 veya %20 idi, muhteşemdi.

During the seventies.

Yetmişler boyunca.

It was very used to be very high, yes.

Eskiden çok yüksekti, evet.

But now it's only three, 3%, 3%, yes.

Ama şimdi sadece üç, %3, %3, evet.

And in fact there are now there are more jobs available at least in the UK

Ve aslında şu anda en azından Birleşik Krallık'ta

than there are people available who are unemployed to take up those jobs.

bu işleri üstlenecek işsiz insan sayısından daha fazla iş var.

So I think we've got about

Bu yüzden, işsiz olarak sınıflandırılan

one just over a million people who are classified as unemployed.

bir milyondan biraz fazla insanımız olduğunu düşünüyorum .

Yeah, a lot of those won't do

Evet, birçoğu

the jobs that are required.

gerekli işleri yapmıyor.

So a lot of service industry jobs, sneaking in hotels,

Yani birçok hizmet sektörü işi, otellere gizlice girmek,

picking fruit, working on farms.

meyve toplamak, çiftliklerde çalışmak.

A lot of British people don't want to do those jobs. No.

Pek çok İngiliz bu işleri yapmak istemiyor. Hayır.

And the other thing to mention, I suppose, is in the past we would often

Bahsetmemiz gereken diğer bir şey de, sanırım, geçmişte bu ülkede

have a lot of foreign or overseas labour in this country.

çok sayıda yabancı veya denizaşırı işçi olurdu.

But of course, since we've we've cut off our ties with the European Union,

Ama tabi biz Avrupa Birliği ile bağlarımızı kopardığımızdan beri

then many of those people have actually gone back to where they were.

o insanların çoğu eski yerlerine geri döndüler.

They had their own countries.

Kendi ülkeleri vardı.

And now we're finding it very hard to fill certain positions, certain types of jobs.

Ve şimdi belirli pozisyonları, belirli işleri doldurmakta çok zorlanıyoruz.

So it is interesting.

Bu yüzden ilginç.

I and the reason why I am leading to this is because of being unemployed

Ben ve buna öncülük etmemin nedeni

in a situation where you want a job.

iş istediğiniz bir durumda işsiz kalmanızdır.

And I have been unemployed in the past

Ve geçmişte işsiz kaldım

and sometimes I've had to do jobs

ve bazen gerçekten çok korkunç işler yapmak zorunda kaldım

that were really, really terrible.

.

I think the worst job I've ever done, the worst job was

Sanırım şimdiye kadar yaptığım en kötü iş, yaptığım en kötü iş,

that I've

done I've done two or three terrible, horrible jobs.

iki ya da üç korkunç, korkunç iş yapmış olmamdı.

But I think the worst one was when I had to get up very early in the morning and I was working cleaning.

Ama sanırım en kötüsü sabah çok erken kalkmak zorunda kaldığım ve temizlik yaptığım zamanlardı.

Can you imagine me doing that?

Bunu yaptığımı hayal edebiliyor musun?

I had to work in a supermarket

Bir süpermarkette çalışmak zorundaydım

and I had to get up about 4:00 in the morning to go and do cleaning.

ve sabah 4:00 gibi kalkıp temizlik yapmak zorunda kaldım.

And I was so desperate for work at that time.

Ve o zamanlar iş için çok çaresizdim.

This is going back very many, many, many years to doing that when we first met.

Bu, ilk tanıştığımızda bunu yapmak için çok, çok, çok yıllar öncesine gidiyor.

Yes, well, that's it.

Evet, işte bu kadar.

I was coming to the end of that because my my well,

Bunun sonuna geliyordum çünkü kuyum

first of all, the economy and everything was changing and there were more jobs around.

başta ekonomi ve her şey değişiyordu ve etrafta daha çok iş vardı.

So I was able to to do other things.

Böylece başka şeyler yapabildim.

But if you are desperate, if you are desperate to do a job,

Ama çaresizsen, bir işi yapmak için çaresizsen,

if you're desperate for work and money, you will do anything

iş ve para için çaresizsen, bunun gibi her şeyi yaparsın

like this.

For example, this is this is how desperate to put yourself down.

.

Mesela kendini bu kadar çaresiz bırakmak işte bu kadar.

Mr. Juncker And this is what our country has become like,

Bay Juncker Ve bizim ülkemiz de böyle bir hale geldi,

like America, like a lot of rich Western countries,

Amerika gibi, birçok zengin Batılı ülke gibi,

the indigenous population and the people that were sort of born and grow up here

yerli halk ve burada doğup büyüyen insanlar

don't want to do what are perceived as menial jobs.

aşağılık olarak algılanan şeyleri yapmak istemiyorlar. Meslekler.

So they don't want to do cleaning.

Yani temizlik yapmak istemiyorlar.

They don't want to pick fruit, they want to work on a farm, they don't want to serve in a restaurant.

Meyve toplamak istemiyorlar, çiftlikte çalışmak istiyorlar , lokantada servis yapmak istemiyorlar.

And so those types of jobs over

Ve böylece

the last few decades have been taken up by foreign workers.

son birkaç on yılda bu tür işler yabancı işçiler tarafından üstlenildi.

Yeah.

Evet.

Coming into the country, when you say foreign, we mean from overseas.

Ülkeye gelmek, yabancı deyince yurt dışından kastediyoruz.

Yeah, from overseas.

Evet, yurt dışından.

Unfortunately, foreign doesn't.

Ne yazık ki, yabancı yok.

Doesn't always good when you say it.

Söylediğinde her zaman iyi olmuyor.

But overseas workers, I mean. Yeah, overseas.

Ama denizaşırı işçiler demek istiyorum. Evet, denizaşırı.

But that's right.

Ama bu doğru.

And of course, being able to earn relatively high wages

Ve tabii ki, memlekette kazanacaklarına kıyasla buradaki işler için nispeten yüksek ücretler kazanabilmek

for those jobs here compared to what they would have earned back home.

.

Okay. So that's made it attractive.

Tamam aşkım. Bu onu çekici kıldı.

But of course, as you say, since the that we've a specification in Europe, things have changed.

Ama tabii sizin de dediğiniz gibi Avrupa'da bir spesifikasyona sahip olduğumuzdan beri işler değişti.

So yes, there are a lot of people in this country and there's a lot of debate

Yani evet, bu ülkede bir sürü insan var ve

about those who are unemployed

işsiz olup

but won't do jobs that like cleaning like these.

da bunun gibi temizlik yapmayı seven işleri yapmayacak olanlar hakkında çok fazla tartışma var.

And they shouldn't, you know, almost should should they be forced to do these jobs? Yes.

Ve yapmamalılar, bilirsiniz, neredeyse bu işleri yapmaya zorlanmalılar mı? Evet.

Or should we continue to pay them unemployment benefits?

Yoksa onlara işsizlik maaşı ödemeye devam mı etmeliyiz ?

Yeah, well, I think I think it comes down to sometimes laziness.

Evet, sanırım iş bazen tembellikten geliyor.

There are people who don't want to work at all.

Hiç çalışmak istemeyen insanlar var.

Whatever it was, whatever the pay is, they just lazy bone idle

Her ne ise, maaş ne olursa olsun, sadece tembel tembel

slobs and they just want to sit at home. Yes.

tembeller ve sadece evde oturmak istiyorlar. Evet.

Claim their Social Security and and do nothing.

Sosyal Güvenliklerini talep edin ve hiçbir şey yapmayın.

And the benefits system is such that quite often in many cases,

Ve yardım sistemi öyledir ki, çoğu durumda,

there is no incentive to take up a job because they can get more benefits

from being unemployed than they can from the doing a relatively low paid job.

işsiz kalmaktan nispeten düşük ücretli bir iş yapmaktan daha fazla fayda elde edebilecekleri için, çoğu zaman bir işe girmek için hiçbir teşvik yoktur.

So we won't go into that.

O yüzden buna girmeyeceğiz.

But can I say hello to Canada?

Ama Kanada'ya merhaba diyebilir miyim?

Hello Canada.

Merhaba Kanada.

We have Canada here.

Burada Kanada var.

Mary Fir saying hello from Canada to Mr.

Mary Fir Kanada'dan Bay

Duncan and Mr. Steve.

Duncan ve Bay Steve'e merhaba diyor.

We also have Vic here as well.

Burada da Vic var.

Hello Vic I they recognise your name.

Merhaba Vic Ben senin adını tanıyorlar.

Is it your first time?

İlk seferin mi?

We also have push pin dressing as well.

Ayrıca itme pimi pansumanımız da var. Şu anda

Where were you watching at the moment.

nereden izliyordunuz?

Lots of it.

Onun çoğu.

Not lots of new names. There are, Inaki says.

Çok fazla yeni isim yok. Var, diyor Inaki.

Is it true that the British gross domestic

Britanya gayri safi yurtiçi

product has gone up by 15% since Brexit?

hasılasının Brexit'ten bu yana %15 arttığı doğru mu?

No, that is not true. It is not true.

Hayır, bu doğru değil. Bu doğru değil.

Trump is try minus eight.

Trump, eksi sekizi deniyor.

The growth rate has been extremely slow.

Büyüme hızı son derece yavaştı.

I think we are probably I don't quote me on this, but I think we are have fallen

Muhtemelen bu konuda benden alıntı yapmıyorum ama

behind our European competitors

like France and Germany in terms of GDP. Yes.

GSYİH açısından Fransa ve Almanya gibi Avrupalı ​​rakiplerimizin gerisinde kaldığımızı düşünüyorum. Evet.

So that's that is basically the money we're making from the own

Yani temelde

the things that we make domestically.

yurt içinde kazandığımız şeylerden kazandığımız para bu.

So the things we make within our own community or in

Yani kendi topluluğumuzda veya ülkemizde yaptığımız şeyler

our country is just the total turnover of the economy.

sadece ekonominin toplam cirosudur.

But it is it is not much it's not 15%.

Ama çok değil, %15 değil.

It's nowhere near that.

Bunun yakınında hiçbir yer yok.

It's not plus, I think we were barely even doing 1% at the moment per year.

Artı değil, sanırım şu anda yılda% 1 bile zar zor yapıyorduk.

So, no, we have not done better since coming out of Europe.

Yani hayır, Avrupa'dan çıktığımızdan beri daha iyisini yapmadık.

I mean, no one's really been doing very well. No.

Demek istediğim, hiç kimse gerçekten çok iyi durumda değil.

And it's difficult to measure where we would have been if we'd still been in Europe.

Hayır. Hâlâ Avrupa'da olsaydık nerede olacağımızı ölçmek zor .

Difficult to you. You do retrospective? Yes.

senin için zor Retrospektif mi yapıyorsun? Evet.

You can never really tell because we might have stayed in Europe

Asla gerçekten söyleyemezsiniz çünkü Avrupa'da kalmış olabilirdik

and we might be having the same conversation now as the one we're having right now.

ve şu anda yaptığımız sohbetin aynısını şimdi yapıyor olabiliriz . Tam

At this very moment, you never really know.

bu anda, asla gerçekten bilemezsin.

You see, you make choices, you make decisions,

Görüyorsun, seçimler yapıyorsun, kararlar veriyorsun

but you never really know if it was the right decision,

ama yanlış karar olduğunu düşünmeme rağmen bunun doğru karar olup olmadığını asla bilemiyorsun

even though I think it was the wrong decision, Cristina says.

, diyor Cristina.

At what age do you retire in the UK?

İngiltere'de kaç yaşında emekli oluyorsunuz?

Well, it's actually variable depending on your age, yes.

Aslında yaşınıza göre değişir, evet.

So the older

Yani ne kadar

you are, the younger you will retire.

yaşlıysanız, o kadar genç emekli olacaksınız.

But I don't think anybody can retire now before the age of 66 in the UK.

Ama İngiltere'de artık kimsenin 66 yaşından önce emekli olabileceğini sanmıyorum.

I'm a bit the older you are, the younger you retire at that.

Sen ne kadar yaşlıysan ben de o kadar genç emekli oluyorsun.

I don't understand what that means. Yes.

Bunun ne anlama geldiğini anlamıyorum. Evet.

Because the younger you are, what they're doing is that for younger people,

Çünkü siz ne kadar gençseniz, genç insanlar için yaptıkları şey,

they're pushing the retirement age further forwards.

emeklilik yaşını daha ileriye taşımaktır.

Oh, I see. Further back other way round to what you said.

Ah anlıyorum. Söylediklerinin tersi yönde daha da geri .

So it's now if you if your if you're older then you retire earlier

Yani şimdi, eğer daha yaşlıysanız, o zaman daha erken emekli olursunuz

because they thought these new rules in so may for example it give you an example you were lucky.

çünkü bu yeni kuralların örneğin size şanslı olduğunuzun bir örneğini verebileceğini düşündüler.

No I wasn't.

Hayır değildim.

Oh so I was born in 1961

Oha 1961 doğumluyum

so. I cannot officially retire

yani.

until I'm 67 to get a state pension.

Devletten emekli maaşı almak için 67 yaşıma gelene kadar resmi olarak emekli olamam.

That's not that that's terrible because you don't have much life left.

Bu o kadar da korkunç değil çünkü fazla hayatınız kalmadı.

So. Yeah, well, that's what they've done.

Bu yüzden. Evet, yaptıkları buydu.

It used to be.

Eskiden öyleydi.

Yeah, men used to up until about not that long ago,

Evet, erkekler çok kısa bir süre öncesine kadar kalkardı,

men in the UK would retire at 65 and women would retire at 60.

Birleşik Krallık'ta erkekler 65 yaşında , kadınlar da 60 yaşında emekli olurlardı.

Okay, so that was for decades.

Tamam, yani bu onlarca yıl sürdü.

But then because of

Ama sonra,

the the cost of the retirement, the government has to spend

emekliliğin maliyeti nedeniyle, devlet harcamak zorunda

and there's more and more elderly people,

ve giderek daha fazla yaşlı insan var,

they've pushed that back and depending on your age

bunu geri ittiler ve yaşınıza

or when you were born, determines when you can get the state pension.

veya ne zaman doğduğunuza bağlı olarak, ne zaman devlet emekli maaşı alabileceğinizi belirliyor.

Okay.

So for me and I mean, if I'd been six months earlier, so you have to wait until you're 67.

Tamam aşkım.

Yani benim için ve demek istediğim, eğer altı ay önce olsaydım, yani 67 yaşına kadar beklemelisin

I do.

I think for you, I think it's going to be 68 because you're four years younger than me.

.

Bence senin için 68 olacak çünkü benden dört yaş küçüksün. O

I won't be alive then. That's right.

zaman hayatta olmayacağım. Bu doğru.

So if I if I'd been born in

Yani ben burada doğsaydım

I mean, if I'd been born a year earlier in 1960,

yani bir yıl önce 1960'ta doğsaydım

I could have got my state pension at 66, but I have to wait another year.

66 yaşında emekli maaşımı alabilirdim ama bir yıl daha beklemem gerekiyor.

So it all depends on your age, but it's Yeah.

Yani hepsi yaşınıza bağlı, ama evet.

And that's probably going to get later and later for people and women.

Ve bu muhtemelen insanlar ve kadınlar için daha sonra olacak.

Now because of equality, women are quite annoyed here because yeah.

Şimdi eşitlik nedeniyle burada kadınlar oldukça rahatsız oluyor çünkü evet.

Instead of retiring at 60 they cannot now get a state pension until they're at least 65.

60 yaşında emekli olmak yerine artık en az 65 yaşına gelene kadar devletten emekli maaşı alamıyorlar.

It stays the same, you know, so essentially the same.

Aynı kalıyor, yani temelde aynı.

You see, ladies, you wanted the equality you wanted everything to be equal.

Görüyorsunuz hanımlar, eşitlik istediniz, her şeyin eşit olmasını istediniz.

So now you have to work as long as the men do so. Yes.

Yani artık erkekler çalıştığı sürece sen çalışmak zorundasın. Evet. Nystrom,

It doesn't always it doesn't always work out in your favour

her zaman sizin lehinize sonuçlanmadığını

at all, Nystrom says.

söylüyor.

Steve and Mr. Duncan and Mr.

Steve ve Bay Duncan ve Bay

Steve will live forever on the Internet.

Steve sonsuza kadar internette yaşayacaklar.

Yes, well, that's true.

Evet, bu doğru.

If you what you mean by that, of course, is that even after we're gone, even after we have deceased

Bununla kastınız, elbette, biz gittikten sonra bile, biz öldükten

and turned to dust on our videos

ve videolarımızda toz haline geldikten sonra bile,

or your videos will hopefully, unless YouTube cut them off.

YouTube onları kesmediği sürece umarım videolarınız olacaktır.

Yeah, we'll still be able to be seen on YouTube, just like an old film

Evet, tıpkı eski bir film

or an old television programme that people in it have died.

ya da içinde insanların öldüğü eski bir televizyon programı gibi YouTube'da görünmeye devam edeceğiz .

You can carry on watching.

İzlemeye devam edebilirsiniz.

I have this dream that I'm a little bit like Van Gough,

Biraz Van Gough'a benzediğimi hayal ediyorum

but during his lifetime he didn't really do very well.

ama yaşamı boyunca pek iyi şeyler yapmadı.

He did sell some pictures, but not many.

Bazı resimler sattı ama çok değil.

But I like to think that after I'm after

Ama

I've sniffed it that people will say, who?

kokladıktan sonra insanların kim diyeceğini düşünmeyi seviyorum.

Who is that guy?

Kim o adam?

Who's that man on the Internet?

İnternetteki o adam kim?

The Internet, it will be preserved forever.

İnternet, sonsuza kadar korunacaktır.

And then maybe people people will be buying

Ve sonra belki insanlar

my original videos.

orijinal videolarımı satın alacak.

Maybe you get millions of views, Mr.

Belki milyonlarca izlenme elde edersiniz, Bay

Duncan, but I won't get to enjoy it because I'll be dead.

Duncan, ama ben zevk alamayacağım çünkü ölmüş olacağım.

Exactly. So that that's how I see myself.

Kesinlikle. Böylece kendimi böyle görüyorum.

Some people get to be successful

Bazı insanlar

with their creativity during their lives and some people don't.

hayatları boyunca yaratıcılıklarıyla başarılı olurlar, bazıları da olmaz.

I think I'm going to be the one that doesn't

Sanırım Sam'e ihtiyacı olmayan kişi ben olacağım,

need Sam, says. 69.

diyor. 69.

Yeah, it is a hell of an age to retire.

Evet, emekli olmak için çok kötü bir yaş.

Yes, I Know well, when we used to go to

Evet, çok iyi biliyorum,

of course, in France they're having a big debate, Louis.

eskiden gittiğimizde tabii ki, Fransa'da büyük bir tartışma yaşıyorlar, Louis. Bu

So know about this.

yüzden bunu bilin.

They're having a lot of debate and a lot of sort of protests. Yes.

Bir sürü tartışma ve bir sürü protesto yapıyorlar. Evet.

Because Macron wants to reduce or should I say Macron,

Çünkü Macron küçültmek istiyor yoksa Macron mu demeliyim,

if I'm not going to pronounce it correctly, you'll have to.

ben doğru telaffuz edemeyeceksem siz mecbur kalacaksınız.

Macron It wants to reduce the or increase the age of retirement.

Macron, emeklilik yaşını düşürmek veya yükseltmek istiyor .

I think.

Bence.

Now, if Louis is on today, he is to do you know.

Şimdi, eğer Louis bugün görevdeyse, yapacağını bilirsin.

Yes, Louis is on now. Am I correct in saying that

Evet, Louis şimdi açık.

you can retire in France at the age of 60?

Fransa'da 60 yaşında emekli olabileceğinizi söylerken haklı mıyım?

Well, I think I might be right, and I think they want to extend it to 65.

Sanırım haklı olabilirim ve sanırım bunu 65'e çıkarmak istiyorlar.

Louis contends. I can see why people are angry.

Louis, bunu iddia ediyor. İnsanların neden kızgın olduğunu anlayabiliyorum.

I yes.

Ben evet.

If I could retire at 60 and then they want to put it up to 65, I would be really annoyed.

60 yaşında emekli olabilseydim ve sonra bunu 65'e çıkarmak isterlerse, gerçekten sinirlenirdim.

I'm asking Louis, what is the age of retirement in France?

Louis'e soruyorum, Fransa'da emeklilik yaşı kaç?

I might go out and protest in the street myself,

Kendim sokağa çıkıp protesto yapabilirdim

but when we used to go in the sort of early 2000,

ama 2000'lerin başı,

the late 1990 and early 2000, we were visiting Malaysia quite a lot.

1990'ın sonu ve 2000'in başında gittiğimizde Malezya'yı oldukça sık ziyaret ederdik.

And my friends there.

Ve oradaki arkadaşlarım.

Yes. And I asked somebody what their retirement age was in Malaysia

Evet. Ve birine Malezya'da emeklilik yaşlarının kaç olduğunu sordum

and that was 55, 55.

ve 55, 55 idi.

I don't know whether it still is.

Hala öyle mi bilmiyorum.

Anybody watching from Malaysia.

Malezya'dan izleyenler.

I was you know, I was incredibly jealous at the time.

Biliyor musun, o zamanlar inanılmaz derecede kıskançtım.

But I think I think the standard of living there or certainly

Ama orada ya da kesinlikle

amongst those who are working and earning

çalışıp kazananların yaşam standardının

might be very different from from the average person.

ortalama bir insandan çok farklı olabileceğini düşünüyorum.

Because we did see I don't want to I'm not I'm not saying anything bad about Malaysia

Gördüğümüz için istemiyorum Malezya hakkında kötü bir şey söylemiyorum

because I love the place.

çünkü orayı seviyorum.

But you might see that there is a lot of a lot of poverty

Ama o zamanlar çok fazla yoksulluk olduğunu

at that time and not everyone was enjoying the pension.

ve herkesin emekli maaşından yararlanamadığını görebilirsiniz.

So maybe that's the reason why.

Yani belki de nedeni budur.

So perhaps nowadays, don't know, maybe they've increased it in Malaysia as well.

Yani belki günümüzde, bilmiyorum, belki Malezya'da da artırmışlardır.

Yes, because more and more people have become affluent and have a better standard of living.

Evet, çünkü giderek daha fazla insan varlıklı hale geldi ve daha iyi bir yaşam standardına sahip oldu.

Matt says.

Matt diyor.

In France, the retirement age is 62. Wow.

Fransa'da emeklilik yaşı 62'dir. Vay canına.

Which is still very, very good. Yes.

Bu hala çok çok iyi. Evet.

It's not a Western contract means that means you will be retire

Bu bir Batı sözleşmesi değil, yani

ing next year at six years hopefully.

gelecek yıl umarım altı yaşında emekli olacağınız anlamına gelir.

Sydney. Yes, it's

Sidney. Evet,

five years.

beş yıl oldu.

Well I would have to if I was in France now

Eh, şimdi Fransa'da olsaydım yapmak zorunda kalırdım

I could, I could literally retire now means yes without having to state pension.

, tam anlamıyla şimdi emekli olabilirdim, devlet emekli maaşı almak zorunda kalmadan evet anlamına gelir.

You could get your state state pension and you could retire completely and utterly.

Devlet emekli maaşınızı alabilir ve tamamen ve tamamen emekli olabilirsiniz.

But in fact, I will have to wait another five years before I can get my state pension. Yes.

Ama aslında, devletten emekli maaşımı alabilmem için beş yıl daha beklemem gerekecek . Evet.

Which means I will be relying on my company pension

Bu da demek oluyor ki, hayatımı finanse etmek için maaşı alana kadar

to try and fill that five year gap

bu beş yıllık boşluğu doldurmak için şirket emekli maaşıma güveneceğim

until I can get the in order to finance my, you know, our lives.

.

It's a bit of a squeeze.

Biraz sıkıyor.

Let's just say I might have to go back to selling my body

on the streets of much Wenlock behind the Guildhall.

Guildhall'ın arkasındaki Wenlock sokaklarında vücudumu satmaya geri dönmem gerekebilir diyelim.

So at the back of the Guildhall there's a little dog area

Guildhall'ın arkasında küçük bir köpek alanı var

and I used to have to go there, you see, and sell my body.

ve eskiden oraya gidip bedenimi satmak zorunda kalırdım.

But, but I have to go back to doing that.

Ama, ama bunu yapmaya geri dönmeliyim.

How much do you think you get these days? Well, not much.

Bugünlerde ne kadar kazandığını sanıyorsun? Pek değil.

I'm damaged goods now. That's very true.

Şimdi hasarlı mal oldum. Bu çok doğru.

It's like it's like going into an old antique shop

Sanki eski bir antikacı dükkanına giriyorsun

and you see a broken chair that's only got one leg.

ve tek ayağı kırık bir sandalye görüyorsun.

That's me. No one's going to pay for this.

O benim. Bunu kimse ödemeyecek.

Christina says that they're waiting in Italy because, of course, they've got a new government

Christina İtalya'da beklediklerini çünkü orada yeni bir hükümetleri olduğunu söylüyor

there, haven't they?

, değil mi?

They have.

Onlar sahip.

They're waiting about an announcement about the age of retirement.

Emeklilik yaşıyla ilgili bir açıklama bekliyorlar.

Yes. From the new government, another country that might be trying to pull out of Europe.

Evet. Yeni hükümetten, Avrupa'dan çekilmeye çalışan başka bir ülke.

The European Union needs TRUMP.

Avrupa Birliği'nin TRUMP'a ihtiyacı var.

Yes, nations at 62 with a modern level of health is unsustainable.

Evet, 62 yaşında modern bir sağlık düzeyine sahip ülkeler sürdürülemez.

Well, that's why a lot of countries are extending that retirement age.

İşte bu yüzden birçok ülke emeklilik yaşını uzatıyor.

Of course, I don't know that because we get full

Elbette bunu bilmiyorum çünkü Birleşik

medical cover in the UK for health, because you've got the National Health Service.

Krallık'ta sağlık için tam tıbbi koruma alıyoruz, çünkü Ulusal Sağlık Hizmetiniz var. Sağlık hizmetleri açısından

I'm not sure what the situation is in France in terms of health care,

Fransa'da durumun ne olduğundan emin değilim ,

so maybe they can afford to let people retire early because they don't.

bu yüzden belki de insanların erken emekli olmasına izin verebilirler çünkü öyle değiller.

There isn't such a burden on the economy from it.

Bundan ekonomiye böyle bir yük yok.

I think they have a similar I think they have

a similar health service to to the NHS.

NHS'ye benzer bir sağlık hizmetlerine sahip olduklarını düşünüyorum.

But it's, it's, I think only certain things are free as I understand it.

Ama bu, bu, anladığım kadarıyla sadece belirli şeylerin ücretsiz olduğunu düşünüyorum .

Oh, talking of politics.

Oh, siyasetten bahsediyoruz.

Yeah. Okay, you do yours first.

Evet. Tamam, önce sen işini yap.

I'm going to say Inaki says that in Spain,

Inaki'nin İspanya'da

if you work in the bank, you can retire at 53 or 55.

bankada çalışırsan 53 ya da 55 yaşında emekli olabileceğini söylediğini söyleyeceğim.

Oh, my goodness. That means I would be retired now.

Aman Tanrım. Bu artık emekli olacağım anlamına geliyor.

Well, actually, nurses in the UK can get their nurse pension

Aslında Birleşik Krallık'taki hemşireler 60 yaşında hemşire maaşı alabilirler

at the age of 60, so I think doctors can. Yes.

, bence doktorlar da alabilir. Evet.

So even in the UK, certain sectors

Yani Birleşik Krallık'ta bile, belirli sektörlerde

and if you're in

ve

if you if you're a public health worker

içindeyseniz, hemşire gibi bir halk sağlığı çalışanıysanız

like a nurse or you work in the civil service

veya kamu hizmetinde çalışıyorsanız

or you're a doctor, you can take your pension earlier,

veya bir doktorsanız, emekli maaşınızı daha erken alabilirsiniz. o kadar

it might not be as good, but I know a lot of nurses

iyi değil, ama 60 yaşında emekli olan birçok hemşire tanıyorum

who retire at 60

because can and I've got an old NHS pension,

çünkü eski bir NHS emekli maaşım var ve

it's not worth very much, but because I only worked in the NHS for four years.

bunun pek bir değeri yok ama NHS'de sadece dört yıl çalıştığım için.

But I can take that now if I want to for, you know, something like

Ama istersem şimdi alabilirim, bilirsin,

£600 a month or something.

ayda 600 sterlin gibi bir şey.

That's right.

Bu doğru.

That's not going to really help us very much.

Bu bize pek yardımcı olmayacak.

Still more than I'm earning from on YouTube.

Hâlâ YouTube'da kazandığımdan daha fazla.

Oh, right. Yes.

Ah, doğru. Evet.

So it is interesting when we look at those sorts of things.

Bu tür şeylere baktığımızda ilginç oluyor.

Talking of politics, the thing I wanted to say was today

Politikadan bahsetmişken, söylemek istediğim şey bugün

it is the final runoff in Brazil.

Brezilya'daki son ikinci tur.

Oh, yes, we have

Oh, evet, şu anki favori gibi

we have Da Silva, who appears to be the

görünen Da Silva'ya sahibiz

the current favourite.

.

So he, of course, was the previous president.

Yani, elbette, önceki başkandı.

But then he he was involved

Ama sonra

in a little bit of scandal and then he was cleared of that scandal.

küçük bir skandala karıştı ve sonra o skandaldan aklandı.

So it would appear that balance what's the what's the other guys

Öyleyse, adını

that I always mispronounce his name, the whole scenario Bolsonaro.

her zaman yanlış telaffuz ettiğim diğer adamların dengesi , tüm senaryo Bolsonaro gibi görünüyor.

Right, that's it.

Doğru, bu kadar.

So Bolsonaro, who is the current president,

Yani şu anki başkan olan Bolsonaro,

might be beaten today

as the results in.

sonuçlar olarak bugün yenilebilir.

So it would appear that Da Silva, who apparently has a has a much softer approach

Yani görünen o ki, görünüşe göre birçok şeye çok daha yumuşak bir yaklaşımı olan Da Silva,

to many things, whereas

Bolsonaro is a little bit more,

Bolsonaro ise biraz daha fazla,

I don't want to say towards the right, but people have said he is a little bit

ben yokum. Sağa doğru söylemek istemiyorum, ama insanlar onun biraz

more extreme and hard and it doesn't don't they don't they name him the trump of the

daha aşırı ve sert olduğunu söylediler ve onu Güney Amerika'nın kozu olarak adlandırmıyorlar mı

of South America and there's a there's a phrase yeah.

ve bir ifade var evet .

And of course he was criticised and he was

Ve tabii ki eleştirildi ve

criticised heavily during coronavirus as well.

koronavirüs sürecinde de çok ağır eleştirildi.

And thousands and thousands and thousands of people

Ve binlerce, binlerce ve binlerce insan

sadly died due to the effects of the coronavirus.

ne yazık ki koronavirüsün etkilerinden dolayı öldü.

So it would appear that Luke is it lood de Leon,

Görünüşe göre Luke, lood de Leon,

Leo da Silva or Lu Lee Lu It's a very hard name

Leo da Silva veya Lu Lee Lu. Fark ettiğiniz gibi, telaffuzu çok zor bir isim,

to pronounce, as you've noticed, so we will be very interested to see what happens.

bu yüzden ne olacağını görmekle çok ilgileneceğiz.

Yeah.

Evet.

So if he gets in Da Silva, things will be a little less extreme, hopefully.

Yani Da Silva'ya girerse, umarım işler biraz daha az aşırı olur.

And I did.

Ve yaptım.

I did enjoy watching the Bolsonaro yesterday riding.

Dün Bolsonaro'yu sürerken izlemekten keyif aldım.

Was it was he on his motorbike?

Motosikletinde miydi?

He was riding on his motorbike with all of his supporters.

Tüm taraftarlarıyla birlikte motosikletine biniyordu.

I thought that was amazing.

Bunun harika olduğunu düşündüm.

I did see that.

Bunu gördüm.

Well, Lewis says that, in fact, you can retire at 60 in France.

Lewis, aslında Fransa'da 60 yaşında emekli olabileceğinizi söylüyor.

I think the qualifying qualifier

Bence

has to be that you've worked for 40 years.

40 yıl çalışmış olman yeterli nitelik olmalı.

So in other words, you've paid into the tax system

Yani

for 40 years and then you can take your pension.

40 yıl vergi ödediniz ve emekli maaşınızı alıyorsunuz.

Yeah, I mean that's that's quite good.

Evet, demek istediğim bu oldukça iyi.

You know, in the UK now Lewis and anybody else watching

Biliyorsunuz, Birleşik Krallık'ta şimdi Lewis ve izleyen herhangi biri,

I mean effectively that was the you

etkili bir şekilde demek istediğim,

if you paid him for 40 years in the UK you could.

ona Birleşik Krallık'ta 40 yıl boyunca para ödediyseniz, bunu yapabilirsiniz.

But now for example we've got national

Ama şimdi örneğin ulusal sigortamız var

but what is it national insurance

ama

that you pay with your wages

maaşlarınızla ödediğiniz ve

which is contributing towards your health

sağlık

care, the National Health Service and your pension,

bakımınıza, Ulusal Sağlık Hizmetlerine ve emekli maaşınıza katkıda bulunan

but you can only put in for two years worth.

ancak yalnızca iki yıl boyunca koyabileceğiniz ulusal sigorta nedir?

That's it.

And then after that, there's no you don't get any increased pension at all.

Bu kadar.

Ve ondan sonra, hiçbir şekilde emekli maaşınız artmaz.

So the max so it's very similar here once you've paid in, I think it's 40 years.

Yani maksimum, yani ödediğiniz zaman burada çok benzer , sanırım 40 yıl.

So you could carry on working for another five or ten years and put carry on.

Böylece beş veya on yıl daha çalışmaya devam edebilir ve devam edebilirsiniz.

You would have to carry on paying your national insurance,

Ulusal sigortanızı ödemeye devam etmek zorunda kalırsınız,

but you wouldn't get any extra money in your pension.

ancak emekli maaşınızda fazladan para almazsınız.

Your pension wouldn't go up any. Yeah.

Emekli maaşınız hiç artmaz. Evet.

So if you carry on working beyond 40 years, your,

Yani 40 yıldan fazla çalışmaya devam ederseniz,

your national insurance contributions are going to go towards, into the big pot.

ulusal sigorta primleriniz büyük pota doğru gidecek.

Yeah, it's a big government pot.

Evet, bu büyük bir hükümet potu.

Well pensions but you don't get any more.

İyi emekli maaşları ama artık almıyorsun.

And all pensions, of course, are

Ve tabii ki tüm emekli maaşları,

whether you pay your pension or the money towards your pension.

emekli maaşınızı mı yoksa emekli maaşınız için parayı mı ödediğinizdir.

It isn't going somewhere.

Bir yere gitmiyor.

So quite often it's it's spent on other things.

Yani çoğu zaman başka şeylere harcanır.

So they hope that by the time you claim pension

Bu nedenle, emekli maaşı talep ettiğinizde, size emekli maaşınızı vermeleri

that there is still enough money for them to give you your pension.

için hala yeterli paranın olduğunu umarlar .

It's very, very complicated.

Bu çok, çok karmaşık.

So it's not linked to shares or investments.

Yani hisselere veya yatırımlara bağlı değil.

It's a very different thing altogether.

Tamamen çok farklı bir şey.

Yeah.

So as that money is spent by the government on on roads and trains and you mean the national. Yes.

Evet.

Yani o para devlet tarafından yollara ve trenlere harcandığına göre milli paradan bahsediyorsunuz. Evet.

So, yes.

Yani evet.

What Macron wants to wants to make people work until 65.

Macron'un yapmak istediği, insanları 65 yaşına kadar çalıştırmak istiyor

That's what he wants to do. And it probably

. Ve muhtemelen

I can't see it being popular and of course it's not.

popüler olduğunu göremiyorum ve tabii ki değil.

So it's going to increase by three years?

Yani üç yıl artacak mı?

Well, no, because Lewis says if you've worked for 40 years, so you start working on your 20.

Hayır, çünkü Lewis diyor ki, eğer 40 yıl çalıştıysan, 20'nde çalışmaya başla.

Yeah, you could retire at 60 at the moment.

Evet, şu anda 60 yaşında emekli olabilirsin.

But he wants to extend that to 65.

Ama bunu 65'e çıkarmak istiyor.

Yes, I can I can understand now why people would be a little annoyed.

Evet, insanların neden biraz sinirlendiklerini şimdi anlayabiliyorum.

But the problem is people are getting older, there's more

Ancak sorun şu ki, insanlar yaşlanıyor, daha fazlası var

and there's a higher proportion of elderly in the population.

ve nüfusta daha yüksek bir yaşlı oranı var .

And if you haven't got young people working to put that money in for the pension,

Ve eğer o parayı emekli maaşına yatırmak için çalışan genç insanlara sahip değilseniz,

then it's going to become increasingly difficult so that either have to reduce the pension

o zaman emekli maaşını azaltmak

or increase the age at which you start taking it.

ya da almaya başladığınız yaşı yükseltmek zorunda kalmanız giderek zorlaşacaktır.

All we do we do like like that film Logan's Run

Tek yaptığımız Logan's Run filmini seviyoruz

because it where everyone has to die certain age.

çünkü herkesin belli bir yaşta ölmesi gerekiyor.

So you have to you have to have a little chip in your hand there.

Yani orada elinizde küçük bir çip olması gerekiyor.

When it turns blue,

Maviye döndüğünde,

I think it's blue.

mavi olduğunu düşünüyorum.

When it goes blue from red, you have to go along to carousel

Kırmızıdan maviye döndüğünde, atlıkarıncaya gitmeniz gerekir

and then they spin around really fast and you explode into a thousand pieces roughly. Yes.

ve sonra çok hızlı dönerler ve kabaca bin parçaya patlarsınız. Evet.

So that's one way of getting rid of this.

Bundan kurtulmanın bir yolu da bu.

That's one way of doing it.

Bunu yapmanın bir yolu bu.

Yes. It's an increasing problem in lots of developed countries as well.

Evet. Birçok gelişmiş ülkede de artan bir sorundur.

And because the proportion

Ve

of elderly people retiring is increasing and the proportion

emekli olan yaşlı insanların oranı arttığı ve emekli maaşlarını ödeyen

young workers putting money in to the tax system

vergi sistemine para koyan genç işçilerin oranı

that pays for those pensions is reducing.

azaldığı için.

So, you know, do the maths. Hmm.

Yani, bilirsin, matematiği yap. Hmm.

Something's got to give.

Verilmesi gereken bir şey var.

You can't carry on paying people high pensions for an early age.

İnsanlara erken yaşta yüksek emekli maaşı ödemeye devam edemezsiniz .

If there's less people working, put your money in. Yeah.

Daha az insan çalışıyorsa, paranı yatır. Evet.

So it's just.

Yani sadece.

It's just simply put, too many old people, not enough young people over working age.

Basitçe söylemek gerekirse, çok fazla yaşlı insan, çalışma yaşının üzerinde yeterince genç insan yok.

So everyone's getting older. We are. We're getting older.

Yani herkes yaşlanıyor. Biz. Yaşlanıyoruz.

Can you see can you see what's happening to me?

Bana ne olduğunu görebiliyor musun?

I don't know why.

Neden bilmiyorum.

I noticed a couple of days ago that my face is going downwards.

Birkaç gün önce yüzümün aşağı doğru gittiğini fark ettim.

It's all starting to drop.

Her şey düşmeye başlıyor.

Everything now.

Şimdi her şey.

At the front of my body has now dropped by about

Vücudumun önü şimdi yaklaşık

three or four inches.

üç veya dört inç kadar düştü. Senin zamanın geldiğinde

Imagine where it's going to be by the time your time is. Yes.

onun nerede olacağını hayal et . Evet.

Maybe you should start doing your lesson standing on your head. Yes.

Belki de dersini baş üstü ayakta yapmaya başlamalısın. Evet.

Then it will reverse.

Sonra tersine dönecek.

Gravity will pull, I think.

Yerçekimi çekecek sanırım.

Think back the other way, Miss.

Diğer tarafı düşünün, Bayan.

Trust me, that would look worse.

Güven bana, bu daha kötü görünürdü.

I might not be able to see anything.

Hiçbir şey göremeyebilirim.

But maybe you see people won't know.

Ama belki de insanların bilmeyeceğini görürsün.

Maybe you could do it standing on your head.

Belki başınızın üzerinde durarak yapabilirsiniz.

Then you can reverse the picture.

Ardından resmi tersine çevirebilirsiniz.

Well, turn it, invert, invert the picture.

Pekala, çevirin, ters çevirin, resmi ters çevirin.

And then you will get the health and well, health benefits but everyone else.

Ve sonra sağlık ve iyilik alacaksınız, sağlık yararları ama herkes.

But now the difference there is a device you can get this sort of

Ama şimdi fark, bu tür bir çerçeve alabileceğiniz bir cihaz var

it's a sort of a framework. Yes.

. Evet.

And you lie and it's like a sort of. Yeah.

Ve yalan söylüyorsun ve bu bir çeşit gibi. Evet.

And it sort of tips up the other way.

Ve bir nevi diğer tarafa doğru ipucu veriyor.

But it's an inversion table and inversion table.

Ama bu bir ters çevirme tablosu ve ters çevirme tablosu.

It's supposed to be good for you.

Senin için iyi olması gerekiyordu.

It isn't sound.

Ses değil.

It doesn't seem like something you should be doing.

Yapman gereken bir şey gibi görünmüyor.

If you are at risk of a stroke. Well, Mr.

Felç riski altındaysanız. Pekala, Bay

Duncan, I read about this, about you lie on the table and it tips you.

Duncan, bunu okudum, masanın üzerinde yattığınızı ve size bahşiş verdiğini okudum.

It turns you upside down.

Seni ters çevirir.

So you're hanging upside down like a bat.

Yani bir yarasa gibi baş aşağı asılı duruyorsun. öyle

It doesn't. It doesn't that that can't be good for you.

değil Bu senin için iyi olamaz demek değil.

I don't. I don't.

Yapmıyorum. Yapmıyorum.

It might stretch the joints in your back, but I don't think it will do your brain much good.

Sırtınızdaki eklemleri esnetebilir ama beyninize pek iyi geleceğini düşünmüyorum.

Conversion therapy, it's called because all of the blood will go to your brain.

Konversiyon tedavisi, çünkü kanın tamamı beyninize gidecek.

Well, I tried that you say about probably about 20 years ago.

Muhtemelen yaklaşık 20 yıl önce söylediğinizi denedim.

I read about this inversion therapy, whereas if you, you know, it's standing on your head or

Bu tersine çevirme terapisini okudum, oysa eğer, bilirsiniz, başınızın üzerinde duruyorsa veya

is supposed

to be great and I did try that standing on my head

harika olması gerekiyorsa ve ben bunu başımın üzerinde durmayı denedim

and I literally I thought my head was going to explode.

ve kelimenin tam anlamıyla kafamın patlayacağını düşündüm.

It was really painful, felt all this pressure.

Gerçekten acı vericiydi, tüm bu baskıyı hissettim.

I'm not doing that anymore. Mr. Duncan.

Artık bunu yapmıyorum. Bay Duncan.

That's not very good for me.

Bu benim için pek iyi değil.

So I didn't do that.

Yani bunu yapmadım.

So but yes, you could maybe

Yani ama evet, belki

you could get a facelift.

bir yüz germe yaptırabilirsin.

Mr. Duncan, turn back time.

Bay Duncan, zamanı geri alın.

You see how I've got time in there, Mr. Duncan

Orada ne kadar zamanım olduğunu görüyorsunuz, Bay Duncan

Oh, that looks brilliant. Yes.

Oh, bu harika görünüyor. Evet.

Oh, do we look younger already, Mr. Duncan?

Oh, şimdiden daha genç görünüyor muyuz, Bay Duncan?

So we're just going to try it for a few moments?

Yani sadece birkaç dakikalığına deneyecek miyiz?

Yes Okay? This happens.

Evet tamam? Bu olur.

I can feel the blood already rushing to my to my brain.

Kanın şimdiden beynime doğru aktığını hissedebiliyorum.

Mr. Duncan, you look so much younger already.

Bay Duncan, şimdiden çok daha genç görünüyorsunuz.

Actually, I think we'll keep it like this because we look younger anyway.

Aslında sanırım böyle devam edeceğiz çünkü zaten daha genç görünüyoruz.

Just upside down.

Sadece baş aşağı. Baş

I didn't realise how much better we look upside down.

aşağı ne kadar iyi göründüğümüzü fark etmemiştim.

Don't worry. Don't adjust your

Merak etme. iPad'lerinizi ayarlamayın

iPads.

.

Yes, well, it doesn't matter at your iPad.

Evet, peki, iPad'inizde fark etmez.

You just turn it around.

Sadece çevir.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

Right now, the livestream hasn't gone wrong again today.

Şu anda, canlı yayın bugün yine yanlış gitmedi .

It's okay, everything is alright and we will revert back to normal.

Sorun değil, her şey yolunda ve normale döneceğiz.

Have we got?

We already have.

var mı?

Biz zaten var.

I suppose you're such a technical wizard, Mr.

Sanırım tam bir teknik sihirbazsınız, Bay

Duncan.

Duncan.

So time.

Yani zaman.

Is that what we're talking about today?

Bugün bahsettiğimiz şey bu mu?

We will be taking back time and we have plenty of time to talk about time because there's always time

Zamanı geri alacağız ve zaman hakkında konuşmak için bolca vaktimiz var çünkü

to talk about time here, because, of course, the clocks

burada zaman hakkında konuşmak için her zaman zaman vardır çünkü tabii ki saatler

went back last night by one hour because now we are following

dün gece bir saat geri alındı çünkü artık

GMT instead of B, s T.

B yerine GMT'yi takip ediyoruz. s T.

So we're back to where

we're now on British standard time on GMT.

GMT'de İngiliz standart saatine göre bulunduğumuz yere geri döndük.

Now are Greenwich Mean Time.

Şimdi Greenwich Ortalama Saati.

They were on what is the proper time then sit TV.

Uygun zamanın ne olduğu konusundaydılar, sonra TV'ye oturdular.

Can I just say I don't even understand any of that.

Bunların hiçbirini anlamadığımı söyleyebilir miyim?

Yes, I wish they would just stop doing it.

Evet, keşke yapmayı bıraksalar.

So we're on GMT now, Aubrey, as I understand it.

Anladığım kadarıyla artık GMT'deyiz, Aubrey.

Yes, that's the proper time.

Evet, tam zamanı.

That's it.

Bu kadar.

Opposed to the British summer time is when the clocks go back a full switch.

İngiliz yaz saatinin tersi, saatlerin tam bir geçiş yaptığı zamandır.

You fall, you fall into summer or you spring and you fall back.

Düşersin, yaza girersin ya da bahar gelirsin ve geriye düşersin.

That's how I remember that.

Bunu böyle hatırlıyorum.

Now we're back to what is the official

Şimdi,

time set

by Greenwich Mean Clock,

Greenwich Mean Clock tarafından belirlenen ve

which the whole world, in fact, is set on that time.

aslında tüm dünyanın o zamana ayarlı olduğu resmi saate geri döndük.

The atomic clock.

Atom saati.

Atomic clock doesn't sound very safe, does

Atom saati kulağa pek güvenli gelmiyor,

I'm sure there isn't much radioactivity in it, Mr.

eminim içinde fazla radyoaktivite yoktur, Bay

Duncan.

Duncan.

And is computers broken down?

Ve bilgisayarlar bozuldu mu?

Well, we'll wait for. You know, I think I agree.

Peki, bekleyeceğiz. Biliyor musun, sanırım katılıyorum.

I think he's on about the.

Sanırım o hakkında.

Oh, yes, the inverted picture.

Oh, evet, ters çevrilmiş resim.

Yes, it is a joke.

Evet, bu bir şaka.

Don't don't go away.

Gitme.

We're we're not having to do what we did last week.

Geçen hafta yaptığımız şeyi yapmak zorunda değiliz.

Well, it's okay. It's working now.

Pekala, sorun değil. Şuan çalışıyor.

We're back to the way we should.

Olmamız gereken yola geri döndük.

So we are we are looking at time.

Yani zamana bakıyoruz.

Time Time.

Zaman zaman. Bunu düşündüğünüzde

There never seems to be enough time does that when you think about it?

asla yeterli zaman yok mu ?

There never seems to be enough time in the world.

Dünyada asla yeterli zaman yok gibi görünüyor.

But we always try to make time whenever we can.

Ama her zaman elimizden geldiğince zaman yaratmaya çalışıyoruz.

So in a few moments, we are going to look at the subject of

Yani birkaç dakika sonra konusuna bakacağız

and there are many words, many phrases if you want to talk about time as well,

ve birçok kelime, birçok deyim var, zaman hakkında da konuşmak isterseniz,

can I just say we have plenty of time to talk about it and

bunun hakkında konuşacak çok zamanımız var diyebilir miyim ve

I am.

öyleyim.

I am and I am

Ben ve ben

an English addict

on a Sunday here in the UK and I hope you're having a good day where you are.

burada Birleşik Krallık'ta bir Pazar günü bir İngiliz bağımlısıyım ve umarım bulunduğunuz yerde iyi bir gün geçiriyorsunuzdur.

It's Mr. Steve. There he is. And myself, Mr.

Ben Bay Steve. İşte burada. Ve ben, Bay

Duncan. That's me. By the way, we talk about English.

Duncan. O benim. Bu arada, İngilizce hakkında konuşuyoruz.

You might say that we are English addicts, and I have a feeling you might be as well.

Bizim İngiliz bağımlısı olduğumuzu söyleyebilirsin ve senin de öyle olabileceğine dair bir his var içimde.

And it's lovely to have you here today, this afternoon,

Ve bugün, bu öğleden sonra,

as it is on this in our country, on this lovely autumn day.

ülkemizde olduğu gibi, bu güzel sonbahar gününde burada olmanız çok güzel.

It's a very nice day today, by the way.

Bu arada bugün çok güzel bir gün. Çok

We are having some gorgeous weather.

güzel bir hava yaşıyoruz.

Time is something that we often

Zaman, sıklıkla

work against.

karşı çalıştığımız bir şeydir. Sık

We often find that time is something that we have to push against.

sık zamanın zorlamamız gereken bir şey olduğunu görürüz .

There never seems to be enough time.

Asla yeterli zaman yok gibi görünüyor.

In fact, some say, though, there is, of course, a famous poem

Aslında bazıları derler ki, elbette ünlü bir şiir vardır,

School is the

okul

place in which we learn fire.

ateşi öğrendiğimiz yerdir.

A time is the fire in which we burn.

Zaman, içinde yandığımız ateştir.

And that's what they say.

Ve söyledikleri bu.

They say that time we are all being consumed by time.

Zamanın hepimizi tükettiğini söylüyorlar.

It is slowly us as time goes on.

Zaman geçtikçe yavaş yavaş biziz.

I've got a definition of time old.

Eski zamanların bir tanımı var.

Do you want me to read that out?

Bunu okumamı ister misin?

Give it to us.

Onu bize ver.

It's.

Onun.

It's on. It's not something I may die.

açık. Ölebileceğim bir şey değil.

What is.

What is time Mr. Duncan put into Wikipedia?

Nedir.

Bay Duncan'ın Wikipedia'ya koyduğu saat kaç? Geçmişten bugüne ve geleceğe

It is the combined sequence of existence and events

that occurs in an apparently irreversible sequence

görünüşte geri döndürülemez bir sırayla veya art arda meydana gelen varoluş ve olayların birleşik dizisidir

or succession from the past

to the present into the future.

.

So they began at this time I was I was sequence of events.

Yani onlar bu sırada başladı ben olaylar dizisiydim.

I was waiting for a bit more than that.

Bundan biraz daha fazlasını bekliyordum.

Now, that's nice, simple definition that occurs

Şimdi, bu geçmişten günümüze ve geleceğe doğru görünüşte geri döndürülemez bir şekilde meydana gelen hoş, basit bir tanım

in an apparently irreversible succession from the past

through to the present into the future.

.

Well, we talk about the dimensions as well, that way, that date and time,

Eh, biz de boyutlar hakkında konuşuyoruz, bu şekilde, o tarih ve saat,

because we is the old the old fashioned.

çünkü biz eski modayız.

Before Einstein came along,

Einstein ortaya çıkmadan önce

there were three dimensions

üç boyut vardı

and time was often the fourth one.

ve zaman genellikle dördüncü boyuttu.

So the three dimensions, as we all know,

Yani üç boyut, hepimizin bildiği gibi,

are measurements of up

yukarı

yes across and depth.

evet enine ve derinliğin ölçümleridir.

So they are your three spatial measurements in three dimensions.

Yani onlar sizin üç boyuttaki üç uzamsal ölçümünüzdür .

We exist in a three dimensional world and time is often thought of as the fourth dimension.

Üç boyutlu bir dünyada yaşıyoruz ve zaman genellikle dördüncü boyut olarak düşünülür.

But that that's all sort of changed

Ama

since Einstein came along and his theories.

Einstein ortaya çıktığından ve onun teorilerinden bu yana her şey değişti.

But that was sort of classical view of events.

Ama bu, olayların bir nevi klasik görüşüydü.

So yes, you don't know what it is, but we can measure it some way.

Yani evet, ne olduğunu bilmiyorsunuz ama bir şekilde ölçebiliriz.

It's all relative,

Her şey göreceli

but we can measure it.

ama ölçebiliriz.

I'm sure you're going to talk that are measurements, how to measure time.

Eminim ölçümlerden, zamanın nasıl ölçüldüğünden bahsedeceksiniz.

How are you going to talk about that? I don't know.

Bunun hakkında nasıl konuşacaksın? Bilmiyorum.

Maybe we'll see how much chronometer if we have.

Kronometremiz varsa belki görürüz.

Is that a word? That's coming out?

Bu bir kelime mi? Bu çıkıyor mu?

Okay, Steve, I'm just asking because I've got it here if you haven't.

Tamam, Steve, sadece soruyorum çünkü sende yoksa bende var.

Okay, good. I'm thirsty.

Tamam iyi. Susadım.

We can measure time. Of course. Can't we?

Zamanı ölçebiliriz. Elbette. Yapamaz mıyız?

We can measure time.

Zamanı ölçebiliriz.

Chronometer is the measurement of time.

Kronometre zamanın ölçüsüdür.

And we can do that with our clocks.

Ve bunu saatlerimizle yapabiliriz.

We can do it with a calendar, for example,

Bunu örneğin bir takvimle yapabilir

and measure the progression of time, time,

ve zamanın, zamanın, zamanın ilerlemesini ölçebiliriz

time.

.

Mr. Juncker There are lots of things we can say about time as well.

Bay Juncker Zaman hakkında da söyleyebileceğimiz çok şey var.

We can look at words and phrases, I suppose,

Sanırım

connected to our old friend father Time.

eski dostumuz babamız Time ile bağlantılı kelimelere ve deyimlere bakabiliriz.

He never stops.

Asla durmaz.

I thought.

Düşündüm.

I used to think when I was younger that somebody invented time.

Küçükken birinin zamanı icat ettiğini düşünürdüm.

Really? Yes.

Gerçekten mi? Evet.

Maybe the concept of time was thought up.

Belki de zaman kavramı düşünülmüştür.

It's been here since the big bang.

Büyük patlamadan beri burada.

Assuming that

Bunun

actually did happen.

gerçekten olduğunu varsayarsak.

Well, I'm more interested in the concept.

Şey, ben daha çok konseptle ilgileniyorum.

Concept of time from from a human perspective,

İnsan perspektifinden zaman kavramı,

because there must have been a point of time

çünkü zamanı düşünmediğimiz bir zaman noktası olmalı

where we did not think of time.

.

So we must have just woken up in the morning, moved around,

Yani sabah yeni uyanmış, etrafta dolaşmış

and then just felt a bit tired

ve sonra biraz yorgun hissetmiş

and then had to sleep without actually thinking what time it was.

ve sonra saatin kaç olduğunu gerçekten düşünmeden uyumak zorunda kalmış olmalıyız .

So I always find that quite, quite interesting

Bu yüzden bunu her zaman oldukça ilginç buluyorum

because animals don't well as far as we know,

çünkü hayvanlar bildiğimiz kadarıyla iyi durumda değiller

because we can't get inside the heads of animals, we don't know what they're thinking.

çünkü hayvanların kafalarının içine giremiyoruz, ne düşündüklerini bilmiyoruz.

Presumably it is only humans

Muhtemelen

that are have got this perception of time.

bu zaman algısına sahip olan sadece insanlardır.

Probably animals, don't they?

Muhtemelen hayvanlar, değil mi?

Just eating or

Sadece yemek yemek ya da

copulating or something.

çiftleşmek falan.

Okay. Yes, they just eat.

Tamam aşkım. Evet, sadece yiyorlar.

What's worth insisting.

Israr etmeye değer.

It was worth a pause that presumably not sitting there.

Muhtemelen orada oturmayan bir duraklamaya değdi.

That's the difference between.

Aradaki fark bu.

Humans and animals, we can contemplate our existence and everything around us. It

İnsanlar ve hayvanlar, varlığımızı ve etrafımızdaki her şeyi düşünebiliriz. Biz

we can measure it and animals can't.

ölçebiliriz ama hayvanlar ölçemez.

As far as we know, I think I think we've animals.

Bildiğimiz kadarıyla, sanırım hayvanlarımız var.

It is more about daylight and warmth.

Daha çok gün ışığı ve sıcaklıkla ilgilidir.

Yes, I think I think that their perception of time

Evet, sanırım onların zaman algısı

is based on light and warmth.

ışık ve sıcaklık üzerine kurulu.

When they feel warmer, they know they have to do certain things.

Daha sıcak hissettiklerinde, bazı şeyler yapmaları gerektiğini bilirler. Hava

When it start to get dark, they know they have to do certain things.

kararmaya başladığında, bazı şeyleri yapmaları gerektiğini bilirler.

So there isn't an actual clock ticking away.

Yani ilerleyen gerçek bir saat yok.

But with human beings, of course, we do in fact

Ama insanlarla, elbette, aslında

have our own internal clock.

kendi iç saatimiz var.

A clock is controlling the body, the metabolism,

Bir saat vücudu, metabolizmayı kontrol ediyor,

everything is ticking away and it's linked.

her şey çalışıyor ve birbirine bağlı. Buna

It's called the biological clock ticking about missing.

kayıpla ilgili işleyen biyolojik saat denir.

You would think we'd rehearsed this,

Bunu prova ettiğimizi düşünürsünüz

but no, there is a name there, isn't there?

ama hayır, orada bir isim var, değil mi?

So the internal circadian the circadian clock, just a pretty face left that word before.

Yani dahili sirkadiyen sirkadiyen saat, sadece güzel bir yüz bu kelimeyi daha önce bıraktı.

So the circadian is your internal clock.

Yani sirkadiyen sizin iç saatinizdir.

So everything that your body is doing is running to a certain

Yani vücudunuzun yaptığı her şey bir sonuca varıyor

and that's one of the reasons why having lack of sleep can be so bad for you.

ve uykusuzluğun sizin için bu kadar kötü olmasının nedenlerinden biri de bu.

In fact, they've worked out now that if you have

Aslında, geceleri çalışmak zorunda olduğunuz

a certain career or a certain type of job where you have to work at night, it can cause

belirli bir kariyeriniz veya belirli bir işiniz varsa ,

so much disruption to your body that you can actually have

vücudunuzda o kadar çok bozulmaya neden olabilir ki, aslında

side effects, ill health as you get older.

yan etkilere, sağlıksızlığa neden olabilirsiniz. yaşlanıyorsun

Things like strokes, yes, have now been linked to poor sleep

Felç gibi şeyler, evet, artık kötü uykuyla ilişkilendirildi

because your body isn't having a chance to to go through it.

çünkü vücudunuzun bunu atlatacak şansı yok.

So was it circadian?

Yani sirkadiyen miydi?

Yes. And circadian cycles

Evet. Ve sirkadiyen döngüler

also dementia is being linked to lack of sleep as well.

de demans uyku eksikliği ile bağlantılıdır.

But that's not really well.

Ama bu pek iyi değil.

It is a good time because it means you're not getting enough sleep.

İyi bir zamandır çünkü yeterince uyumadığınız anlamına gelir.

That's not to do with really what we're talking about.

Bunun gerçekten bahsettiğimiz şeyle ilgisi yok.

But yeah, we even it old timers.

Ama evet, biz bile eski zamanlayıcılar.

Old timers, yes.

Eski zamanlayıcılar, evet.

That's a good phrase is somebody who has lived for a long time.

Uzun süre yaşamış biri için güzel bir söz.

And the perception of time

Ve farklı canlılarda zaman algısı

for different in different creatures is different is no fly.

farklı olduğu için farklı sinek yoktur.

I suppose the best one is plant life.

Sanırım en iyisi bitki yaşamı.

So plant life appears

Yani bitki yaşamının

to have an internal clock, but all they are actually doing,

bir iç saati var gibi görünüyor, ama aslında yaptıkları,

all plants are actually doing is reacting once again to to light and heat.

tüm bitkilerin yaptığı tek şey bir kez daha ışığa ve ısıya tepki vermek.

So when the light appears, when it's sunny, the flowers will open.

Böylece ışık göründüğünde, hava güneşli olduğunda çiçekler açacaktır.

And when it gets cooler, the plants will prepare

Ve hava soğuduğunda, bitkiler,

for the onset of the extreme weather, especially in this country.

özellikle bu ülkede, aşırı havanın başlangıcına hazırlanacak.

So it's it's quite interesting, see, and Anna thinks that

Bu oldukça ilginç, bakın ve Anna bunu düşünüyor

or Anna says that time is a circle, not a line.

ya da Anna zamanın bir çizgi değil, bir daire olduğunu söylüyor.

You see in scientific terms.

Bilimsel terimlerle görüyorsunuz.

We think of time as as a line.

Zamanı bir çizgi olarak düşünürüz.

It has a beginning and an end. Yes.

Başlangıcı ve sonu vardır. Evet.

And you can't go back in time.

Ve zamanda geri gidemezsin.

But Anna is thinking that it's a circle that eventually

Ama Anna bunun bir çember olduğunu düşünüyor, sonunda

you might come back, maybe, I don't know, understand that concept.

geri gelebilirsin, belki, bilmiyorum, bu kavramı anlayabilirsin.

Perhaps you could explain that a bit further to is all I can say is I hope

Belki biraz daha ileri giderek, tüm söyleyebileceğimin, umarım

I've got what I mean, just I don't want to go through this again.

ne demek istediğimi anladığım olduğunu açıklayabilirsin, sadece bunu bir daha yaşamak istemiyorum.

See, that's some that's a different definition of time.

Bak, bunlar zamanın farklı bir tanımı.

But we're open to all different ideas and views on this channel.

Ama bu kanalda her türlü farklı fikir ve görüşe açığız.

Mr. Duncan But

Bay Duncan Ama

yes, like a bit more context.

evet, biraz daha bağlam gibi.

Yes, please.

Evet lütfen.

Anna.

On what you mean, was it wasn't it Archimedes?

Anna.

Ne demek istiyorsun, Arşimet değil miydi?

Uh, Archimedes is one of the earliest

Uh, Arşimet

sort of philosophers about time, and we think modern man.

zamanla ilgili en eski türden filozoflardan biridir ve biz modern insanı düşünüyoruz.

Thanks.

Teşekkürler.

I don't get those on Wikipedia.

Bunları Wikipedia'da anlamıyorum.

Of course.

Elbette.

The sun. The sun.

Güneş. Güneş.

Because we were talking about golf in light.

Çünkü ışıkta golften bahsediyorduk.

Of course, the sun was the first way of measuring time, just by using the shadow of the sun.

Elbette güneş, sadece güneşin gölgesini kullanarak zamanı ölçmenin ilk yoluydu.

And that's how we we actually ended up with clocks since the sundial.

Ve güneş saatinden bu yana saatlere bu şekilde ulaştık.

So the sundial would cast a shadow in a certain position.

Yani güneş saati belli bir pozisyonda gölge yapacaktı.

And that is how you worked out what time it was.

Ve böylece saatin kaç olduğunu hesapladın.

Some phrases.

Bazı ifadeler.

Phrases, yes. Here's a good one.

Cümleler, evet. İşte iyi bir tane.

Talking of olden times,

Eski zamanlardan bahsetmişken,

they don't come much older than Latin time flies.

Latince zamanın uçup gitmesinden çok daha eski değiller.

We can express this as tempest fugit

Bunu fırtına kaçağı olarak ifade edebiliriz,

you might hear people say, Oh,

insanların Oh,

Tempus Fugit Not many, but.

Tempus Fugit Çok değil, ama dediğini duyabilirsiniz.

And here many people are saying people do say that

Ve burada birçok insan, insanların söylemediklerini söylediklerini söylüyor

they didn't say it.

.

I've not heard anybody say that for probably 30 years.

Muhtemelen 30 yıldır kimsenin bunu söylediğini duymadım.

But you. I'm joking, Mr. Duncan.

Ama sen. Şaka yapıyorum, Bay Duncan.

I do.

Evet.

Okay, if you don't, you appear to be quite clever and knowledgeable.

Tamam, eğer yapmazsan, oldukça zeki ve bilgili görünüyorsun.

Well, not really.

Aslında değil.

Then say Tempus Fugit. Say, you know, I've got to go.

Sonra Tempus Fugit'i söyleyin. Söyle, biliyorsun, gitmeliyim.

And don't use too much Latin because people will think that you're a bit of an afterthought.

Ve çok fazla Latince kullanma çünkü insanlar senin biraz sonradan akla geldiğini düşünecekler.

I mean, you see Boris Johnson probably use that phrase every day of his life

Demek istediğim, Boris Johnson'ın muhtemelen hayatının her gününde bu ifadeyi kullandığını görüyorsunuz,

because he used to quote Latin a lot to make him appear clever.

çünkü kendisini zeki göstermek için Latince'den çok alıntı yapardı.

That's it.

Bu kadar.

But anyone can remember words. Well, that's it.

Ama herkes kelimeleri hatırlayabilir. İşte bu kadar.

It's just.

Bu sadece.

It's just the same as anybody of you watching.

İzleyen herhangi biri ile aynı.

So there's a rather there's a fly that keeps attacking me as a fly that is.

Yani bana sinek gibi saldıran bir sinek var.

Yes this time there is a fly whose time is limited on this earth.

Evet bu sefer bu dünyada zamanı kısıtlı bir sinek vardır.

This fly is winding me up. Yes, that's right.

Bu sinek beni bitiriyor. Evet bu doğru.

So, I mean, people in people are often afraid of Latin, but it's no different.

Yani, yani, insanlardaki insanlar genellikle Latince'den korkarlar, ama bu farklı değildir.

I've got to rush, Stephen.

Acele etmem gerekiyor, Stephen.

I'm just saying it's no different to learning any other language. Yes.

Sadece bunun başka bir dil öğrenmekten farkı olmadığını söylüyorum. Evet.

And anyway, Tempus Fugit, you can say that time flies.

Her neyse, Tempus Fugit, zamanın uçup gittiğini söyleyebilirsin. Kelimenin

That's literally what it means.

tam anlamıyla anlamı budur.

You can also say time flies a bit like the fly that's buzzing around here.

Zamanın burada vızıldayan sinek gibi uçtuğunu da söyleyebilirsin .

Yeah, that fly is buzzing around.

Evet, o sinek etrafta vızıldar.

But as you said, I think he might not have much time left

Ama dediğin gibi,

if he keeps flying around my studio.

stüdyomun etrafında uçmaya devam ederse fazla zamanı kalmayabilir.

Annoying. Mr.

Sinir bozucu. Bay

Duncan killed a fly in a in a cafe we were in the other day.

Duncan geçen gün bulunduğumuz bir kafede bir sineği öldürdü .

Think you sound so pleased on the fly no spit up sat right in front of me.

Anında sesin çok memnun olduğunu düşünüyorum, hiçbir tükürük tam önümde oturdu.

Kill the fly.

Sineği öldür.

Well, it was.

Öyleydi.

It was trying to land on my food and have a poop on it.

Yemeğimin üzerine konmaya ve üzerine kaka yapmaya çalışıyordu.

I know. I don't want fly poop anyway.

Biliyorum. Zaten sinek kakası istemiyorum.

Steve, moving on, because we are now starting to run out of time, right?

Steve, devam et çünkü artık zamanımız tükenmeye başlıyor, değil mi?

A watched pot never boils.

İzlenen bir tencere asla kaynamaz.

This is a good one. I like this expression.

Bu iyi bir tane. Bu ifade hoşuma gitti.

I watched Pot Never Boils,

Pot Never Boils'i izledim

and this refers to the awareness of time.

ve bu, zamanın farkındalığını ifade ediyor. Bir

If you think too much about how long something is taking to happen,

şeyin gerçekleşmesinin ne kadar sürdüğünü çok fazla düşünürseniz,

it will seem as if it's taking longer to do it than it actually is.

onu yapmak gerçekte olduğundan daha uzun sürüyormuş gibi görünecektir .

So it is, I suppose you might say it's just in your mind

Öyle, sanırım sadece zihninizde olduğunu söyleyebilirsiniz

because if it was, if you were sitting waiting for something to happen,

çünkü öyle olsaydı, oturup bir şeylerin olmasını beklerseniz,

maybe you are boiling some water, maybe you are cooking

belki biraz su kaynatırsınız, belki

something delicious like Claudia is today.

Claudia'nın bugün yaptığı gibi lezzetli bir şeyler pişirirsiniz.

I yes, I read I read earlier about it.

Evet, okudum okudum daha önce bununla ilgili okudum.

Was it a lemon cake or something?

Limonlu kek falan mıydı?

Really? Or a cake? Yes.

Gerçekten mi? Ya da bir pasta? Evet.

I think Koji was was was baking a cake.

Sanırım Koji pasta yapıyordu.

I think nice, which sounded quite nice to me.

Bence güzel, ki bu bana oldukça hoş geldi.

So a watched pot never boils.

Yani izlenen bir tencere asla kaynamaz. Bir şeyin olmasını ya da tamamlanmasını bekleyen

We often say this where we went to to address a person

birine hitap etmek için gittiğimiz yerlerde bunu sık sık söyleriz

who is waiting for something to happen or to be completed.

.

So don't concentrate too hard on it

Bu yüzden ona çok fazla konsantre olmayın

because if you do, it will seem to take much longer.

çünkü yaparsanız çok daha uzun sürecek gibi görünecektir.

The awareness of time makes it seem to go by slower.

Zamanın farkındalığı, daha yavaş geçiyormuş gibi görünmesini sağlar.

A lot of people say that when they're bored, time goes slowly.

Pek çok insan sıkıldıklarında zamanın yavaş geçtiğini söyler. Bugün bu canlı yayını izleyen

Maybe time is passing very slowly for people watching this livestream today.

insanlar için belki de zaman çok yavaş geçiyor .

Let's hope it's passing quickly.

Umarız çabuk geçer.

People always know that you are engaged.

İnsanlar her zaman nişanlı olduğunuzu bilir.

People always say the opposite.

İnsanlar hep tersini söyler.

They say it goes by so quickly.

Çok çabuk geçtiğini söylüyorlar.

It's like when you were at school and you wanted the lesson to end because you wanted to go home.

Tıpkı okuldayken eve gitmek istediğin için dersin bitmesini istemen gibi.

Those last 20 minutes, half an hour, seem

O son 20 dakika, yarım saat

to go by very slowly because you keep watching the clock.

çok yavaş geçiyor çünkü siz sürekli saati izliyorsunuz.

It's because if you're thinking about

Bunun nedeni,

wanting to do something at a certain time,

belirli bir zamanda bir şey yapmayı istemeyi düşünüyorsanız,

then time moves slower than if you were engaged in activities.

o zaman zaman, faaliyetlerle meşgul olmanıza göre daha yavaş akar.

Yeah, right up to that point. Here's another one, Steve.

Evet, o noktaya kadar. İşte bir tane daha, Steve.

We have to get on because we've got quite a few to look at.

Devam etmeliyiz çünkü bakmamız gereken birkaç tane var.

Right?

Sağ?

A stopped clock is right twice.

Durmuş bir saat iki kez doğruyu gösterir.

Never heard of that.

Bunu hiç duymadım.

You've never heard of that? No. A stop.

Bunu hiç duymadın mı? Hayır. Bir durak.

The clock is right twice or quite often people say twice a day.

Saat iki kez doğrudur ya da çoğu zaman insanlar günde iki kez derler.

So a stopped clock will be right twice.

Yani durmuş bir saat iki kez doğruyu gösterir.

You'll have to explain that, Mr. Duncan.

Bunu açıklamanız gerekecek, Bay Duncan.

But because if a clock stops, then

Ama çünkü bir saat durursa, o zaman

it's stopping at a certain time, like the clock here.

belirli bir zamanda durur, buradaki saat gibi.

So it's clock stopped at 2:10 or sorry.

Yani saat 2:10'da durdu ya da üzgünüm.

I think that's 10:10.

Sanırım bu 10:10.

10:10. You can see there.

10:10. Orada görebilirsin.

So this clock will be right twice a day

Yani bu saat

because it will be 10:10 in the morning

sabah 10:10

and 10:10 at night.

ve gece 10:10 olacağı için günde iki kez doğruyu gösterecek.

So even though this clock has stopped and it is not showing the right time,

Yani bu saat durmuş ve doğru zamanı göstermiyor olsa bile,

it will still be right twice a day

günde iki kez doğru olacaktır

because it will still be 10:10

çünkü

at some point in the morning and some point in the evening.

sabahın bir noktasında ve akşamın bir noktasında hala 10:10 olacaktır.

So a stopped clock is right twice

Yani durmuş bir saat

or twice a day, so anyone or anything can be right at some point.

günde iki ya da iki kez doğruyu gösterir, dolayısıyla herhangi biri ya da herhangi bir şey bir noktada doğru olabilir.

It's a great expression.

Bu harika bir ifade.

You often hear this used when a person is trying to justify something that they might think

Bunun, bir kişi gerçek veya doğru olduğunu düşündüğü bir şeyi haklı çıkarmaya çalıştığında sıklıkla kullanıldığını duyarsınız

is real or true.

.

Maybe you doubt what they are saying is true, but maybe you say, Oh,

Belki söylediklerinin doğru olduğundan şüphe ediyorsun, ama belki de, Oh,

you, everyone is right.

sen, herkes haklı, diyorsun.

At some point a stopped clock is right twice or twice a day.

Bir noktada durmuş bir saat günde iki veya iki kez doğruyu gösterir.

So it means anyone can be right at some point.

Bu, herkesin bir noktada haklı olabileceği anlamına gelir.

Oh, so yes.

Yani evet.

So say is this referring to somebody who might be a bit stupid?

Yani bu biraz aptal olabilecek birinden mi bahsediyor?

In a way, yes.

Bir bakıma evet.

Not very clever. Let's say that's it.

Çok zeki değil. Hadi bu kadar diyelim.

And you want to come out with lots of rubbish like Boris Johnson.

Ve Boris Johnson gibi bir sürü ıvır zıvırla çıkmak istiyorsun .

Okay, so example, so

Tamam, örneğin, yani

you know, he comes out with a lot of garbage, okay.

biliyorsun, bir sürü çöple çıkıyor, tamam mı?

But probably every now and then something that he says will actually be right.

Ama muhtemelen ara sıra söylediği bir şey gerçekten doğru olacaktır.

That's it. And correct.

Bu kadar. Ve doğru.

Because even a stopped clock is right twice a day. Yes.

Çünkü durmuş bir saat bile günde iki kez doğruyu gösterir. Evet.

Yeah.

So so even though that clock is useless, it can still be right and still be right twice a day.

Evet.

Yani o saat işe yaramaz olsa bile, yine de doğru olabilir ve yine de günde iki kez doğru olabilir.

So even an idiot will be right. Right every now and then.

Yani bir aptal bile haklı çıkacak. Arada sırada .

I like that one.

Bunu beğendim.

Nick, Trump says, hey, and now, Nick, from

Nick, diyor Trump, hey ve şimdi Nick,

sharing your site.

sitenizi paylaşmaktan.

I think you need time is sharing his very clever scientific knowledge here.

Bence onun çok zekice bilimsel bilgilerini burada paylaşmak için zamana ihtiyacın var.

Okay does the watched pot never boils

Peki izlenen pot asla kaynamaz

phrase refer to the double slit experiment?

ifadesi çift yarık deneyine mi atıfta bulunuyor?

Does that are you referring to Young's

Young'ın,

two slit experiment

proving that light is

ışığın

not just light is the outcome of what it does now.

sadece ışık olmadığını, şimdi yaptığı şeyin sonucu olduğunu kanıtlayan iki yarık deneyinden mi bahsediyorsunuz?

Well, that's good.

Tamam bu harika.

I remember doing that when I was in physics when I was young.

Bunu gençken fizik dersindeyken yaptığımı hatırlıyorum .

I think Mr.

Sanırım Bay

Stevens is a clock is is light a particle or is it a wave?

Stevens bir saat, ışık bir parçacık mı, yoksa bir dalga mı?

Yeah, that's what I argue, referring to Young's Tuesday's experiment, in which case I'm very impressed

Evet, Young'ın Salı günkü deneyine atıfta bulunarak tartıştığım şey bu , bu durumda çok etkilendim

and because I used to love that experiment, I thought it was fascinating.

ve bu deneyi sevdiğim için büyüleyici olduğunu düşündüm.

You can bend it.

Bükebilirsin.

And I recreated it in my bedroom.

Ve onu yatak odamda yeniden yarattım.

You really? I did, yes.

Gerçekten? Yaptım, evet.

And it's quite easy to do.

Ve bunu yapmak oldukça kolaydır.

Are you referring to Young's two state experiment dumps?

Young'ın iki durumlu deney dökümlerinden mi bahsediyorsunuz?

So Dr. Nick from

Natrium'unuzdan Dr. Nick

your Dr.

Natrium.

.

Okay, Steve. Alright, calm down a bit.

Tamam, Steve. Tamam, biraz sakin ol.

I know you're, you're really happy because you've said something that sounds intelligent,

Biliyorum, gerçekten mutlusun çünkü kulağa zekice gelen bir şey söyledin,

but so is it, is it a wave?

ama öyle mi, bu bir dalga mı?

Is it a wave or a particle. It's a wave, isn't it.

Dalga mı yoksa parçacık mı? Bu bir dalga, değil mi?

Well, well, this is what this experiment it was was designed to prove you can bend back.

Pekala, işte bu deney, geriye eğilebileceğinizi kanıtlamak için tasarlandı.

Yeah, as it was.

Evet, olduğu gibi.

But I think it'll just, you know, it's very old experiments now

Ama bence bu sadece, bilirsiniz, artık çok eski deneyler,

I think because people use and assume it was a wave.

çünkü insanlar bunun bir dalga olduğunu kullanıyor ve varsayıyorlar.

And I think that experiment proved that it could also be.

Ve bence bu deney, bunun da olabileceğini kanıtladı.

It's all to do with quantum physics, I think.

Sanırım bunların hepsi kuantum fiziği ile ilgili.

Okay, Steve, I think it's all to do with I feel already that

Pekala Steve, sanırım tüm mesele, senin

we are straying from your point of not know how.

nasıl olduğunu bilmediğin noktadan saptığımızı şimdiden hissetmem.

And then I want to know if that's what you are referring to.

Ve sonra kastettiğin şeyin bu olup olmadığını bilmek istiyorum.

Steve Yeah, I think it must be, in which case I'm very excited.

Steve Evet, bence öyle olmalı, bu durumda çok heyecanlıyım.

Suddenly it's Timex.

Aniden Timex oldu.

Just come in. It's nothing to do today.

Sadece gel. Bugün yapacak bir şey yok.

Alright, Steve, just let you have to stay setting me up.

Pekala Steve, bana tuzak kurmaya devam etmene izin ver .

You say you pause. It would happen.

Ara verdiğinizi söylüyorsunuz. Olacaktı.

I can, yes, because we've got 20 minutes and we've got thousands of things to look at.

Yapabilirim, evet, çünkü 20 dakikamız var ve bakılacak binlerce şey var.

You're doing what you do.

Yaptığın şeyi yapıyorsun.

You've missed all the aspects, bits, Tomic big mess.

Tüm yönleri, parçaları, Tomic büyük karmaşayı kaçırdınız. En

You've missed all the best bits, the best bits, the best bits.

iyi parçaları, en iyi parçaları, en iyi parçaları kaçırdınız.

He's a good bit.

O biraz iyi.

Yeah, there's a nice big, nice big pen and he says,

Evet, güzel, büyük, güzel büyük bir kalem var ve

as have a lot of people, congratulations on your anniversary.

birçok insanda olduğu gibi, yıldönümünüz için tebrikler diyor. İngilizcemi geliştirmek için yaptığınız

I can't thank you enough for everything you've done to improve my English.

her şey için size ne kadar teşekkür etsem azdır .

That's nice.

Bu güzel.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

So we have some more. Steve.

Yani biraz daha var. Steve.

Steve I want to do is back. So yeah,

Yapmak istediğim Steve geri döndü. Yani evet,

we have run over.

üzerinden geçtik.

Yes, run out and run against.

Evet, koş ve karşı koş.

So these are you might say they are phrasal verbs to run

Yani bunlar,

over is to go to long like us every Sunday.

bizim gibi her Pazar üzerinden geçmek, uzun süre gitmek demektir.

We always run over so we go on longer than we should go.

Her zaman üzerinden geçiyoruz, bu yüzden gitmemiz gerekenden daha uzun süre gidiyoruz. Toplantıların uzadığı

That meetings that meetings run over I'm going to be late for my bus

toplantılar, otobüsüme geç kalacağım,

is a phrase you could use it doesn't make sense for

kullanabileceğiniz bir ifadedir, bunun için bir anlam ifade etmez, öyle

does that shouldn't shouldn't that I.

olmamalı, öyle olmamalı, ben. Şey evet

Well yeah I see because your meetings taking too long.

anlıyorum çünkü toplantılarınız çok uzun sürüyor .

Yes I know you will miss your bus.

Evet, otobüsünüzü kaçıracağınızı biliyorum.

That meetings run over far too long.

Bu toplantılar çok uzun sürüyor.

I'm going to miss my train. Yes.

Trenimi kaçıracağım. Evet.

So if something runs over, it means it's gone too long, too on, too long.

Yani bir şey bittiyse, çok uzadı, çok uzadı, çok uzadı.

Run out means you have no time left.

Tükenmek, hiç zamanınızın kalmadığı anlamına gelir.

You run out of time.

Zamanın tükeniyor.

Maybe at one minute to four.

Belki dörde bir kala.

Today we will run out of time.

Bugün zamanımız tükenecek.

We will have no time left.

Hiç zamanımız kalmayacak.

And then might run against time.

Ve sonra zamana karşı koşabilir. Belirli bir zamanda bir yerden başka bir yere varmaya çalıştığınız

You are battling a deadline

bir son tarihle mücadele ediyorsunuz

you are trying to get from one place

to another in a certain time.

.

You are trying to to run against time.

Zamana karşı koşmaya çalışıyorsunuz.

You are trying to do something faster or maybe within a certain time period.

Bir şeyi daha hızlı veya belki de belirli bir süre içinde yapmaya çalışıyorsunuz.

Yes. So we might say at at

Evet. Saat

4:00,

4:00'te

we might say we've run out of time.

zamanımızın tükendiğini söyleyebiliriz.

We have to go because our allotted time is 2 hours.

Gitmek zorundayız çünkü ayrılan süremiz 2 saat.

I mean, we could run over.

Yani, üzerinden geçebilirdik.

It's not like we have to stop exactly. At two.

Tam olarak durmamız gerekmiyor. İkide.

No but because we've run four, we've run out of time.

Hayır ama dört tur koştuğumuz için zamanımız tükendi.

Nice to have you here today.

Bugün burada olman güzel.

See you next week. That's what we will probably say.

Haftaya görüşürüz. Muhtemelen söyleyeceğimiz şey bu.

But yes, if you're running against time, it means you're running out of time to do something.

Ama evet, zamana karşı yarışıyorsanız, bir şeyler yapmak için zamanınız tükeniyor demektir.

Yes. Doesn't it?

Evet. değil mi

You've you've got a time period to do something like a task.

Görev gibi bir şey yapmak için bir süreniz var.

Okay.

Tamam aşkım.

So you might be you might have an hour to do, like an exam, for example.

Yani, örneğin bir sınav gibi yapacak bir saatiniz olabilir.

And you, you know, you you're battling to complete

Ve sen, bilirsin, sen,

all the tasks in that, in that set amount of time.

tüm görevleri belirlenen süre içinde tamamlamak için mücadele ediyorsun.

Are you battling a deadline, circling to recap, run over,

Bir son teslim tarihiyle mi mücadele ediyorsunuz, özetlemek için daire çiziyor, üzerinden geçiyor,

go to long run out, have no time left, run against battle

uzun süre bitiyor, hiç vaktiniz kalmıyor,

against time or to battle a deadline.

zamana karşı savaşıyor veya bir son tarihle savaşıyor musunuz?

I can't talk to you now. I'm running against time.

şimdi seninle konuşamam Zamana karşı koşuyorum.

I've got, I've got I've got to go on.

Devam etmeliyim.

And so are we.

Biz de öyleyiz.

You've got tasks to do the hands of time.

Zamanın ellerini yapmak için görevleriniz var.

This is an interesting one.

Bu ilginç bir tanesidir.

We can we can also say another thing, Steve,

Başka bir şey de söyleyebiliriz Steve,

the sands of time, but this one, hands of time.

zamanın kumları, ama bu, zamanın elleri.

So we are talking about the movement of the hands on a clock

Yani bir saatin üzerindeki ibrelerin hareketinden bahsediyoruz

because they never stop, unless, of course, the clock breaks

çünkü saat bozulmadıkça

or runs out of power.

veya gücü bitmedikçe asla durmazlar.

But the hands of time, we are talking about the movement.

Ama zamanın ellerinden, hareketinden bahsediyoruz.

It is figurative.

Figüratiftir.

So we are talking about time itself,

Yani zamanın kendisinden,

time, the hands of time.

zamandan, zamanın ellerinden bahsediyoruz.

Or we can say the sound of time.

Ya da zamanın sesi diyebiliriz.

Yes, because the old fashioned clock

Evet, çünkü

or timer that used to be full of sand.

eskiden kumla dolu olan eski moda saat veya zamanlayıcı.

So you can have one of those as well that that hourglass sort of figure.

Yani onlardan birine de o kum saati figürüne sahip olabilirsiniz.

Yes. Yes.

Evet. Evet.

So it just it's just a phrase that you use to express that time is passing

Yani bu sadece, zamanın ellerinden bu yana geçtiğini ifade etmek için kullandığınız bir cümle,

since the hands of time that you could say, oh, look how how Mr.

oh, bak, Bay

Duncan's face in his early YouTube

Duncan'ın ilk YouTube

lessons was much more youthful.

derslerinde yüzü nasıl çok daha gençti.

It's true.

Now, it has had has dropped, as you referred to earlier.

Bu doğru.

Şimdi, daha önce bahsettiğiniz gibi düştü.

You can say, well, that's the sands of time. Yes.

Diyebilirsin ki, bu zamanın kumları. Evet.

Or the hands of the time.

Ya da zamanın elleri.

The hands of time. Never sands of time.

Zamanın elleri. Asla zaman kumları.

So the commonest one.

Yani en yaygın olanı.

So this is what 16 years on YouTube will do to you.

Demek YouTube'da geçen 16 yılın sana yapacağı şey bu.

It will do this to you, will make your face turn into this.

Sana bunu yapacak, yüzünü bu hale getirecek.

That go has exactly said what I said.

O go tam benim dediğimi söylemiş.

It is that is what young to experiment is.

Deney yapmak için genç olan şey budur.

Are you impressed that I knew about that in tram?

Tramvayda bunu bildiğimden etkilendin mi?

Are you impressed?

Etkilendin mi?

The experiment with two slits. So?

İki yarık ile deney. Bu yüzden?

So this light is both a particle and a wave.

Yani bu ışık hem parçacık hem de dalgadır.

I can't fully understand it, but yes, that's clear.

Tam olarak anlayamıyorum, ama evet, bu çok açık.

That experiment is was designed to show

Bu deney,

that it can be defined in ways and part not.

kısmen tanımlanabileceğini ve kısmen tanımlanabileceğini göstermek için tasarlandı.

Not to be confused.

karıştırmayın.

Not to be confused with Schrödinger's cat, which is.

Schrödinger'in kedisi ile karıştırılmamalıdır.

Well, somebody has said that.

Peki, biri bunu söyledi.

Is that the same thing?

Bu aynı şey mi?

Oh, it's not the same that it's quite the same.

Oh, tamamen aynı olmakla aynı şey değil.

That is that is all about possibility and outcome of a situation.

Yani tamamen bir durumun olasılığı ve sonucu ile ilgilidir.

So the link to quantum mechanics on.

Yani kuantum mekaniğiyle bağlantı açık.

Yes, so, so if you put a cat in a box, is it dead or alive?

Evet, öyleyse, bir kutuya bir kedi koyarsanız, ölü mü diri mi?

Well well it's well it's unseen and in the box.

Pekala, pekala, görünmüyor ve kutusunda.

It is both.

İkisi de.

It is both dead and alive.

Hem ölü hem de diridir.

Valentine says Footprints of time.

Valentine zamanın ayak izleri diyor.

That's a good one. Yes, yes.

Bu iyi bir tanesi. Evet evet.

As we go through time, we leave a mark

Zaman içinde ilerlerken dünyada bir iz bırakıyoruz

on the world.

.

We do things that might change

time or change a person's life in some way.

Zamanı değiştirebilecek veya bir insanın hayatını bir şekilde değiştirebilecek şeyler yapıyoruz.

We all leave our footprints

Hepimiz bazen ayak izlerimizi evet bırakırız

yes sometimes.

.

Literally.

Gerçekten. El izlerinizi koyduğunuz

If you lost that famous place where you put your handprints

o ünlü yeri kaybettiyseniz

in, it's it's on the famous

, orası

walk of famous people in America, somewhere on the streets.

Amerika'da ünlülerin ünlü yürüyüş yollarında, sokaklarda bir yerlerdedir.

That must be the Chinese theatre.

Bu Çin tiyatrosu olmalı.

No, it's.

Hayır, öyle.

It's in Hollywood somewhere.

Hollywood'da bir yerlerde. Az önce

I just said it's the Chinese theatre that what it's called it's

bunun Çin tiyatrosu olduğunu söyledim, buna

lays these latest giant Chinese theatre.

en son dev Çin tiyatroları deniyor.

Yes, that's it. It's a cinema.

Evet, bu o. Bu bir sinema.

And I know it's not that it's it's where the stars put their handprints

Ve bunun, yıldızların el izlerini

on them or their footprints on the on the pavements.

üzerlerine veya kaldırımlara koyduğu yer olmadığını da biliyorum.

Yeah. Paving stones that sit somewhere in. Hollywood.

Evet. Hollywood'da bir yere oturan kaldırım taşları.

What's the name of the street?

Sokağın adı ne?

Well, it's the Walk of Fame.

Şey, bu Walk of Fame.

Yeah, that's the Hollywood Walk of Fame. But.

Evet, orası Hollywood Walk of Fame. Ancak.

But it's outside the theatre itself where they leave their their hand prints.

Ama el izlerini bıraktıkları yer tiyatronun kendisi.

But yes, it's got another name but yeah, that's it. So.

Ama evet, başka bir adı var ama evet, o kadar. Bu yüzden.

Yes, so that literally you have left your imprint on.

Evet, kelimenin tam anlamıyla üzerinizde iz bırakmış olmanız için.

Everyone can see that forever in that moment.

Herkes o anda bunu sonsuza dek görebilir.

But yeah. So thank you for that. Yeah.

Ama evet. Bunun için teşekkür ederim. Evet.

It's nice when we get other people.

Başkalarını aldığımızda güzel.

Oh, you know, I'm sure you've got this one, Mr.

Oh, bilirsin, eminim bunu almışsındır, Bay

Duncan Kano's just put on, but that's okay. Not.

Duncan Kano yeni taktı, ama sorun değil. Olumsuz.

Can we move on stage? Yes, of course. I'm not stopping here.

Sahneye çıkabilir miyiz? Evet elbette. Burada durmuyorum.

You kind of are.

Biraz öylesin.

Something is a ticking time bomb.

Bir şey saatli bombadır.

Now, can I just say that this once again is figurative.

Şimdi, bunun bir kez daha mecazi olduğunu söyleyebilir miyim?

So this is a figurative express hope?

Yani bu mecazi bir ifade umudu mu?

So, but it is.

Yani ama öyle.

That's what I'm saying. It is it is figurative.

Benim dediğim de o. Bu mecazi.

So something is a ticking time bomb.

Yani bir şey saatli bombadır.

We often use this phrase a terrible thing waiting to happen.

Bu ifadeyi sık sık, olmasını bekleyen korkunç bir şey olarak kullanırız .

So it doesn't necessarily mean that it will happen or that it will be a disaster.

Yani mutlaka olacağı veya bir felaket olacağı anlamına gelmez.

But we can night we can name anything or say that

Ancak,

something that might cause a problem or might cause

bir soruna neden olabilecek veya

hurt, harm, upset damage in the future.

gelecekte incinme, zarar verme, üzücü hasara neden olabilecek herhangi bir şeyi adlandırabilir veya söyleyebiliriz.

We can say that it is a it is a ticking time by me, for example, on the live streams, Mr.

Örneğin, canlı yayınlarda, Bay

Duncan I'm a ticking time bomb to getting Mr.

Duncan, Bay Duncan'ın YouTube'dan yasaklanması için saatli bir bombayım

Duncan banned of YouTube because at any moment, maybe not today,

çünkü her an, belki bugün değil,

maybe next week or a year later, I may say something.

belki önümüzdeki hafta veya bir yıl sonra bir şeyler söyleyebilirim.

And YouTube bans, Mr. Doom is the channel.

Ve YouTube yasakları, Mr. Doom kanalıdır.

So I am in a way, ticking time bomb.

Yani bir bakıma saatli bomba gibiyim.

What I'm hoping is that Elon Musk eventually buys YouTube

Umduğum şey, Elon Musk'ın sonunda YouTube'u satın alması

and then we can say whatever we want, just like you did with Twitter.

ve sonra senin Twitter'da yaptığın gibi istediğimizi söyleyebilmemiz.

Another example would be you've got an old electrical device.

Başka bir örnek, eski bir elektrikli cihazınız olması olabilir.

Yeah, well, I'm trying to use examples to help people understand is a

Evet, insanların

more you've got an old

daha çok eski bir

electric fire or something like that or.

elektrikli şömineniz olduğunu veya buna benzer bir şey olduğunu anlamalarına yardımcı olmak için örnekler kullanmaya çalışıyorum.

Yeah, and it's, it's old, it's dangerous.

Evet, ve bu, eski, tehlikeli.

You switch it on and it could be all right for years or it could be right for weeks,

Çalıştırırsın ve yıllarca iyi olabilir ya da haftalarca doğru olabilir,

but then one day you switch it on, it might blow up and a fire in the house.

ama sonra bir gün açarsın , patlayabilir ve evde yangın çıkabilir. Kelimenin

It literally is called a fire, though.

tam anlamıyla ateş denir.

Yes. So that's something that could go could go wrong.

Evet. Yani bu ters gidebilecek bir şey.

There's something inherently bad about, that situation

O durumla

or that person or that thing, which means that it could go wrong.

, o kişiyle veya o şeyle ilgili doğası gereği kötü olan bir şeyler var, bu da ters gidebileceği anlamına geliyor.

But you would have an opportunity to correct

Ancak,

that if you were to do something about it. Yes.

bu konuda bir şeyler yapacak olsaydınız, bunu düzeltme fırsatınız olurdu. Evet.

But often people don't

Ama çoğu zaman insanlar

you know, you could have,

bilmezsiniz,

you know, a car, for example,

örneğin bir arabanız olabilir

and anything a hidden danger hidden dangers.

ve gizli bir tehlike olan herhangi bir şey olabilir.

You've got a car, for example, that you never checked the tyres

Örneğin, lastiklerini hiç kontrol etmediğiniz

or the brakes don't work properly,

veya frenlerin düzgün çalışmadığı bir arabanız var,

but one day you might to use those brakes to stop this of running over somebody.

ancak bir gün bu frenleri kullanarak birinin üzerinden geçmenizi engelleyebilirsiniz.

It's a ticking time bomb.

Bu bir saatli bomba.

Yes, but you could the perception is that you could actually correct it

Evet, ama eğer

if you were to do something about it.

bu konuda bir şeyler yaparsan, gerçekten düzeltebileceğin bir algıya sahip olabilirsin.

So maybe a situation that could be put right, but isn't so it will eventually

Yani belki düzeltilebilecek bir durum, ama öyle değil,

or may eventually go horrendously wrong.

sonunda korkunç derecede ters gidebilir.

Here's another one, Steve because we have loads to do yet beat the clock.

İşte bir tane daha, Steve çünkü yapacak çok işimiz var ama zamana meydan okuyoruz.

So this doesn't mean to do do

Yani bu, yapmak yapmak yapmak yapmak anlamına gelmez,

do do does doesn't mean not a literal phrase.

değişmez bir ifade olmadığı anlamına gelmez.

It's not literal, it's figurative.

Gerçek değil, mecazi.

Again, you are saying that you are racing against time.

Yine zamana karşı yarıştığınızı söylüyorsunuz.

You have to do something within a certain period of time, are trying to beat the clock.

Belirli bir süre içinde bir şeyler yapmak zorundasınız , zamanı yenmeye çalışıyorsunuz.

You are trying to do something before time runs out.

Zaman dolmadan bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz.

You have to beat the clock.

Saati yenmelisin.

You have to. Yes you have to do it.

Yapmalısın. Evet yapmak zorundasın.

I've got to beat the clock today.

Bugün saati yenmeliyim.

I've got so many things to do.

Yapacak çok şeyim var.

Yes, it's a phrase you could use it to indicate you've got a lot of things

Evet,

to do in a short period of time.

kısa bir süre içinde yapacak çok şeyiniz olduğunu belirtmek için kullanabileceğiniz bir ifadedir.

Here's another

İşte başka bir

deadline.

son tarih. SON

DEADLINE? Yeah, we all have these.

TESLİM TARİHİ? Evet, hepimizde var bunlar.

If you work in an office, maybe you have to do a certain amount of tasks

Bir ofiste çalışıyorsanız, gün içinde belki belirli sayıda iş yapmanız gerekiyor

during the day, or maybe you have to complete something.

veya belki bir şeyler tamamlamanız gerekiyor.

You have to have it finished by a certain time or date.

Belirli bir saat veya tarihe kadar bitirmeniz gerekiyor.

We describe that as a deadline.

Bunu bir son tarih olarak tanımlıyoruz.

That is when the time runs out.

İşte o zaman zaman biter.

So we might say that it is a time limit,

Yani bunun bir zaman sınırı,

a point of time when something must be done by like you.

sizin gibiler tarafından bir şeyler yapılması gereken bir zaman noktası olduğunu söyleyebiliriz.

You have to be ready at 2:00 to start your live lesson.

Canlı dersinize başlamak için saat 2:00'de hazır olmanız gerekmektedir.

Yes, that is a deadline.

Evet, bu bir son tarih.

Or you might say that your boss might say to you, I want that report by 5 p.m.

Ya da patronunuzun size, O raporu akşam 5'e kadar istiyorum diyebileceğini söyleyebilirsiniz.

on Friday, that's your deadline.

Cuma günü, bu senin son teslim tarihin.

And unless you negotiate a new deadline, it's got to be done by that time.

Ve yeni bir son teslim tarihi için pazarlık yapmadığınız sürece, o zamana kadar yapılması gerekir.

So I a deadline every Sunday.

Bu yüzden her Pazar bir son teslim tarihim var.

In fact, my deadline is 10 minutes to two.

Aslında, son teslim tarihim ikiye 10 dakika var.

So 10 minutes to two is my deadline.

Yani ikiye 10 dakika son teslim tarihim.

Have to be prepared, ready.

Hazırlıklı olmak, hazır olmak.

Everything has to be running in preparation

Her şeyin

to make sure everything is running smoothly.

sorunsuz çalıştığından emin olmak için her şeyin hazırlık aşamasında olması gerekir.

The computer is working, everything is prepared.

Bilgisayar çalışıyor, her şey hazır.

So it's actually 10 to 2 is when my deadline is.

Yani aslında 2'ye 10 benim son teslim tarihim.

So that's when I have to be ready.

İşte o zaman hazır olmam gerekiyor.

I have to be standing here.

Burada durmak zorundayım.

I to then prepare to begin the live stream.

Daha sonra canlı yayına başlamak için hazırlanacağım.

I have 10 minutes to do that to make sure I'm ready.

Hazır olduğumdan emin olmak için bunu yapmak için 10 dakikam var.

If a deadline a point that that must be

Bir son teslim tarihi, bunun iyi olması gereken bir noktaysa,

well it's there in front of you and you have to complete something by that time.

önünüzde oradadır ve o zamana kadar bir şeyi tamamlamanız gerekir.

Creates pressure, tension, stress is another one.

Baskı yaratır, gerginlik, stres bir başkadır.

Well-known proverb

Tanınmış atasözü

Time and tide waits for no man.

Zaman ve gelgit kimseyi beklemez.

Connell put that on the line. So well done. Connell.

Connell bunu sıraya koydu. Aferin. Connell.

Thank you for that. Good.

Bunun için teşekkür ederim. İyi.

But yes, please explain. Mr. Duncan.

Ama evet, lütfen açıklayın. Bay Duncan.

Time and tide wait for no man that that means

Zaman ve gelgit kimseyi beklemez ki bu

that they are things that are unstoppable.

onların durdurulamaz şeyler olduğu anlamına gelir.

You can't stop them.

Onları durduramazsın. Gelip giderken

You can't change the tide as it comes in

gelgiti değiştiremezsiniz, ay dünyanın etrafında dönerken

and goes out the sea will always come in

deniz her zaman gelir

and always go out as the moon goes around the earth.

ve her zaman dışarı çıkar.

So the sea level will change.

Yani deniz seviyesi değişecek.

Which is why you have this tide coming in and going out.

Bu yüzden bu gelgit geliyor ve çıkıyor.

So imagine that the moon is slightly sucking,

Yani ayın hafifçe emdiğini,

sucking the water upwards and that's why it goes away.

suyu yukarı doğru çektiğini ve bu yüzden uzaklaştığını hayal edin.

It's very simplistic.

Bu çok basit.

Yes, it is meant to say that you can't stop time,

Evet, zamanı durduramayacağınız anlamına gelir,

so you might as well get on and do what you're supposed to do.

bu yüzden devam edin ve yapmanız gerekeni yapın.

Is that almost say somebody says that to you?

Bu neredeyse birinin sana bunu söylediği anlamına mı geliyor?

It's almost like they're accusing you of being a bit lazy. Hmm.

Sanki seni biraz tembel olmakla suçluyorlar. Hmm.

Yes, I.

Evet, I.

You better go.

No. Better get on and do those those tasks around the house that housework

Gitsen iyi olur.

Hayır. Devam etsen iyi olur ve evin etrafındaki ev işlerini yap,

because time and tide wait for no man or woman you might be having a lazy moment.

çünkü zaman ve gelgit hiçbir erkeği veya kadını beklemez, tembel bir an yaşıyor olabilirsin.

And then you look at your watch, you say, well, time and tide wait for no matter,

Ve sonra saatinize bakıyorsunuz, diyorsunuz ki, zaman ve gelgit ne olursa olsun bekler,

get on and do those housework tasks because time and tide wait for no man.

devam edin ve şu ev işlerini yapın çünkü zaman ve gelgit kimseyi beklemez.

So it's an indication that you've got things you've got to do

Bu, yapmanız gereken şeylerin olduğunun

and if you don't do them, then you're going to run out of time.

ve bunları yapmazsanız zamanınızın tükeneceğinin bir göstergesidir.

That's it.

Bu kadar.

And yeah, you don't want that

Ve evet, bunu

here. Oh, here.

Here are some good ones Dave.

burada istemezsin. İşte.

İşte bazı iyi olanlar Dave.

Clock on and clock off.

Saat açık ve saat kapalı.

Right, you clock on and clock off.

Doğru, saat açık ve saat kapalı.

So again, this is used as a term.

Yani yine, bu bir terim olarak kullanılır. Her

Well, they are both terms that relate to beginning work.

ikisi de çalışmaya başlamakla ilgili terimlerdir.

So when you go to work you clock on

Yani işe gittiğinizde saatiniz çalışır

and you clock off when you finish work.

ve işiniz bittiğinde saatiniz kapanır. Fabrikalarda

In the old days in factories, a person would literally take a card

eski günlerde , bir kişi kelimenin tam anlamıyla bir kart alır

and they would punch that card into a machine.

ve o kartı bir makineye sokardı.

And that would that would state when that person arrived.

Ve bu, o kişinin ne zaman geldiğini belirtirdi.

So at the end of the week, the boss could check to make sure you were coming in

Böylece hafta sonunda, patron sizin doğru zamanda gelip gelmediğinizi kontrol edebilir

at the right time and we would call up clocking on.

ve biz de mesai saatini arardık.

And then, of course, the opposite clock off

Ve sonra, tabii ki,

time line means you clock out.

zaman çizgisinin tersi, sizin zaman aşımına uğradığınız anlamına gelir.

So you are leaving work and you do the same thing

Yani işten çıkıyorsunuz ve aynı şeyi yapıyorsunuz

because they need to make sure that you are doing full day's work.

çünkü tam gün çalıştığınızdan emin olmaları gerekiyor .

You're not you're not having a short day.

Kısa bir gün geçirmiyorsun.

You are working for the hours that you are supposed to.

Çalışmanız gereken saatlerde çalışıyorsunuz.

I think factory work is still probably that

Bence fabrika işi hala muhtemelen,

if you work in a factory, you have the clock on them, clock off.

bir fabrikada çalışıyorsanız, saatiniz var, saat kapalı.

They probably still do that in factories around the world and certainly in this country.

Muhtemelen bunu hala dünyanın dört bir yanındaki fabrikalarda ve kesinlikle bu ülkede yapıyorlar.

I would imagine

nowadays it's all done wirelessly with a card probably.

Bugünlerde muhtemelen bir kartla kablosuz olarak yapıldığını hayal ediyorum.

I would imagine somebody would just use card and swipe

Birinin sadece kartı kullanıp kaydıracağını

or just show that card or even their face. Yes.

veya sadece o kartı ve hatta yüzünü göstereceğini hayal ediyorum. Evet.

You guys is a camera facial recognition question is or whatever.

Sizler bir kamera yüz tanıma sorusu ya da her neyse.

So we are thumbprint.

Yani biz parmak iziyiz.

You probably don't have a car that you physically put into a car anymore.

Muhtemelen artık fiziksel olarak bir arabaya koyduğunuz bir arabanız yok.

I think they use your face nowadays. Yeah.

Bugünlerde yüzünü kullandıklarını düşünüyorum. Evet.

You just look at at the camera and it takes a picture and it shows

Sadece kameraya bakıyorsunuz ve bir resim çekiyor ve

when you arrived at work.

işe ne zaman geldiğinizi gösteriyor.

Here we go.

Another one, Steve, before we finish, only got 6 minutes.

İşte başlıyoruz. Bir

diğeri, Steve, biz bitirmeden önce, sadece 6 dakikası var.

6 minutes where we're going to try and beat the clock here, Mr.

6 dakika burada zamanı yenmeye çalışacağız Bay

Duncan, and get all your phrases.

Duncan ve tüm cümlelerinizi alacağız.

And the time is running out.

Ve zaman daralıyor.

So here are some words we can use the word watch.

İşte burada, izleme kelimesini kullanabileceğimiz bazı kelimeler.

Well, when we think of watch, it is the thing on your wrist.

Peki, saati düşündüğümüzde, bileğinizdeki şeydir.

We can also use chronometer as well.

Kronometreyi de kullanabiliriz. Saat dahil

The measurement of time with any device, including a clock.

herhangi bir cihazla zamanın ölçülmesi .

So Steve has Steve has the old fashioned clock, you see.

Demek Steve'in eski moda saati Steve'de, anlıyor musun?

So that one is my 50.

Yani bu benim 50'm.

Okay. Rolex is somebody.

Tamam. Rolex birisi.

It is not.

Didn't suggest it was it. It is not a Roman. Nice watch.

O değil.

O olduğunu öne sürmedim. Bu bir Romalı değil. Güzel saat.

So this one is described as analogue analogue

Yani bu analog analog olarak tanımlanıyor

and this one is digital.

ve bu dijital.

So this one is using a small crystal that vibrates at a certain rate and that's how it keeps the time.

Yani bu, belirli bir oranda titreşen küçük bir kristal kullanıyor ve zamanı bu şekilde tutuyor.

Yours is mechanical and you have to wind the watch up.

Sizinki mekanik ve saati kurmanız gerekiyor.

And of course there are watches like yours, Steve.

Ve elbette seninki gibi saatler var, Steve.

I can show it again or I can do it so I'll just bring that to them to literally physically

Tekrar gösterebilirim ya da yapabilirim, böylece elimi fiziksel olarak hareket ettirmeleri için onlara getireceğim,

move my hand around so these can work either mechanically

böylece bunlar

with a Wallenda fascinated with a battery.

pille büyülenmiş bir Wallenda ile mekanik olarak çalışabilir.

So there are. Yes, but that's that is.

Yani var. Evet, ama bu kadar.

Yes, useful state clock can also be described

Evet, kullanışlı durum saati aynı zamanda

as a timepiece, your timepiece and also your face.

bir saat, saatiniz ve aynı zamanda yüzünüz olarak da tanımlanabilir.

Yes. If somebody says, oh, have a look at his clock

Evet. Biri, ah, saatine bir bakın

or at that a clock is often a a

ya da şuna derse, saat genellikle

slang word for somebody's face.

birinin yüzü için argo bir kelimedir.

I think it's cockney. Yeah. Is it?

Bence kokney. Evet. Bu mu?

I think it's more of a cockney phrase but it can be referred to as your face, your clock.

Bence daha çok bir Londra deyimi ama yüzünüz, saatiniz olarak adlandırılabilir.

And to look at something as well as the clock.

Ve saatin yanı sıra bir şeye de bakmak. Bir

If you look at something that you clock something clock did you clock that?

şeye baktığınızda saat yaptığınız bir şey saatiniz var mıydı?

Did you see it?

Bunu gördün mü?

Did you see it?

Bunu gördün mü?

Yes. Pound me a crown.

Evet. Bana bir taç vur.

No matter. Cronos is a Greek word.

Önemi yok. Kronos Yunanca bir kelimedir.

Thank you very much for that.

Bunun için çok teşekkür ederim.

Palmira, the subject of time, peace making.

Palmira, zaman konusu, barış yapma.

If you are making clocks, watches, anything,

Saatler, saatler, herhangi bir şey yapıyorsanız, horoloji

we often use the word

kelimesini sıklıkla kullanırız,

horology is the

the study or the action of making watches or clocks.

saat veya saat yapma çalışması veya eylemidir.

And of course, the general subject of the movement of time

Ve elbette zamanın hareketinin genel konusu

is also described as horology as well.

horoloji olarak da anlatılıyor.

I like that word. Horology.

Bu kelime hoşuma gitti. Horoloji.

It's nice.

Bu iyi.

Yes, tempo. Tempo.

Evet, tempo. Tempo.

We often use this, especially you, Steve, because you are musical

Bunu sık sık kullanırız, özellikle sen Steve, çünkü sen müzikal

tempo.

temposun. Bir şeyin

The pace of, something

temposu,

to the rhythm of something to do to to to

yapılacak bir şeyin ritmi

or the beat of something to do to do to.

ya da yapılacak bir şeyin ritmi.

And it comes from Tempus, which is the Latin word for time, however.

Ve bununla birlikte, Latince zaman anlamına gelen Tempus'tan geliyor.

So we've got the Greek word for time.

Böylece zaman için Yunanca bir kelimemiz var.

Chrono And now we've got the Latin word for time.

Chrono Ve şimdi Latince zaman kelimesini bulduk.

Tempus Yes, from your Tempus.

Tempus Evet, Tempus'unuzdan.

Fugit And of course, you know, you, you know, in your,

Fugit Ve tabii, bilirsin, sen, bilirsin, şarkı

in your singing there is, there was a way of keeping time as well.

söylemende , zamanı tutmanın da bir yolu vardı. İleri

There is a device

which will swing back

geri sallanan

and forth and that will keep the time.

ve zamanı tutan bir aparat var.

So you will sing at the right place or the right tempo?

Yani doğru yerde mi yoksa doğru tempoda mı şarkı söyleyeceksiniz?

Yes. Metronome.

Evet. Metronom.

That's right.

Bu doğru.

Mostly electronic these days.

Bugünlerde çoğunlukla elektronik.

You get one on your phone. Hmm?

Telefonunuza bir tane alırsınız. Hmm?

Yes. It just beats beating out the time so that you can keep in time with the music.

Evet. Müzikle zamana ayak uydurabilmeniz için zamanı yenmekten daha iyidir.

And finally, Steve Fine, finally, chronograph.

Ve son olarak Steve Fine, son olarak kronograf.

Chronograph, the precise time measurement.

Kronograf, hassas zaman ölçümü.

So there are very sophisticated

Yani

watches that can just not only keep the time with the hour

sadece saat

and the minutes, but also the seconds.

ve dakikalarla değil, saniyelerle de zamanı tutabilen çok sofistike saatler var.

And that the micro seconds as well.

Ve o da mikro saniyeler.

So we often use a type of

Bu nedenle, genellikle

clock or watch called a chronograph

kronograf adı verilen

and that has a very precise way of of keeping time.

ve zamanı tutmanın çok kesin bir yolu olan bir saat türü kullanırız.

But also, if you are if you want to time something, how long something

Ama aynı zamanda, bir şeyi zamanlamak istiyorsanız, bir şeyin ne kadar

takes, you can have the seconds, you can have the microseconds

sürdüğünü, saniyelere sahip olabilirsiniz, mikrosaniyelere de sahip olabilirsiniz,

as well, tenths of a second or hundredths of a second.

saniyenin onda biri veya saniyenin yüzde biri.

I think they measure, you know, the hundred metre sprint

Bence onlar, yüz metre sürat koşusunu

or any sort of Olympic or any sporting event

ya da herhangi bir olimpiyat ya da kazanan olarak tanımlandığın herhangi bir spor etkinliğini ölçüyorlar

where you are defined as the winner.

.

If you beat the other person and you're going to use a

Diğer kişiyi yenerseniz ve bir

chronograph.

kronograf kullanacaksınız.

Yeah.

In some accurate sometimes the difference is

Evet.

Bazı doğru bazen fark

just a 10th of a second or even like a 200.

saniyenin sadece 10'da biri, hatta 200 gibi

It's something. Yes, I always find that amazing.

. Evet, bunu her zaman harika bulmuşumdur.

So if two people are running in a race and they appear to be going across the finish line

Dolayısıyla, eğer iki kişi bir yarışta koşuyorsa ve bitiş çizgisini

at the same time, there still might be a slight difference between those two competitors

aynı anda geçiyor gibi görünüyorlarsa, bu iki yarışmacı arasında yine de küçük bir fark olabilir

and it might just be a fraction, a fraction of a second,

ve bu sadece bir kesir, özellikle bir saniyenin kesri olabilir.

particularly those these days when particularly the short races

özellikle

like the hundred metre, the short, quick events where everybody is at

yüz metre gibi kısa yarışların, herkesin

such a high level of fitness, an ability now that you can only measure the difference

çok yüksek bir kondisyon seviyesinde olduğu kısa, hızlı yarışların olduğu bu günlerde, artık bir

in someone's ability by measuring down to a hundredth of a second.

kişinin yeteneğindeki farkı ancak yüzde birine kadar ölçerek ölçebileceğiniz bir yetenek. ikinci.

That's quite incredible.

Bu oldukça inanılmaz.

Yes, I find I find that fascinating.

Evet, bunu büyüleyici buluyorum.

So even if you seem to be to be in equal place

Yani aynı anda aynı yerde gidiyor gibi görünseniz bile

going at the same time, they can measure it.

, bunu ölçebilirler.

They can show that one person was slightly faster than another one.

Bir kişinin diğerinden biraz daha hızlı olduğunu gösterebilirler.

And so so whoever was the fastest, even if it was only by

Ve böylece kim en hızlıysa, sadece

a microsecond,

bir mikrosaniye farkla bile olsa,

they will be the winner.

kazanan o olacak.

And chronograph of course, comes from Chronos or Chronos.

Ve kronograf elbette Chronos veya Chronos'tan geliyor.

And he was the Greek god of time

Ve

for his coming for us for an extra bonus.

ekstra bir ikramiye için bize geldiği için zamanın Yunan tanrısıydı.

One of his sons had a very interesting name.

Oğullarından birinin çok ilginç bir adı vardı.

Can you think of what it was?

Ne olduğunu düşünebiliyor musun?

One of his sons. Can you think of it? Might be.

Oğullarından biri. Bunu düşünebilir misin? Olabilir.

Obviously we know.

Açıkçası biliyoruz.

Well, it's 4:00, so we don't have much time to do that.

Şey, saat 4:00, yani bunu yapmak için fazla zamanımız yok.

But I'm running out of time.

Ama zamanım tükeniyor.

His one of his sons was called

Oğullarından birinin adı

Chaos.

Kaos'tu.

Oh, oh, chaos.

Ah kaos.

Apparently it relates to the voyage of time, the expanse of time in the void time.

Görünüşe göre zamanın yolculuğuyla, zamanın boşlukta genişlemesiyle ilgili.

And of course, we now use the word chaos to mean

Ve tabii ki, artık kaos kelimesini,

lots of things happening at the same time that are disruptive,

aynı anda olan ve yıkıcı olan birçok şeyi ifade etmek için kullanıyoruz,

of which we often get on these live, but not not today or being fairly calm.

bunları canlı yayında sık sık yaşıyoruz, ancak bugün değil veya oldukça sakin değiliz.

And, you know, we had no chaos at all.

Ve bilirsiniz, hiç kaos yaşamadık.

I just threw that one in, by the way, as an extra.

Bu arada, onu fazladan olarak attım.

So, sir, Mr. Steve Bonus Mr.

Efendim, Bay Steve Bonus Bay

Steve has his split like a bonus and I have my, my son of Kronos.

Steve'in payı bonus gibi ve benim de oğlum Kronos var.

It sounds like something from Superman, but it isn't.

Süpermen'den bir şey gibi geliyor, ama değil.

I think we are almost

Sanırım zamanımız neredeyse

out of

doldu

time, Valentine says here.

, diyor Valentine burada.

There are days we're going to run over.

Geçip gideceğimiz günler var.

If we're not careful, Mr.

Dikkatli olmazsak Bay

Jenkins, if we carry on talking for much longer, we will run over.

Jenkins, daha uzun süre konuşmaya devam edersek, çarparız.

So if we run out of time, we will then run over time.

Yani zamanımız tükenirse, o zaman zamanla koşacağız.

There are instruments that can show the movement of light, literally.

Işığın hareketini tam anlamıyla gösterebilen aletler var.

Yes, that's right.

Evet bu doğru.

Yes. And 96,000 miles per second.

Evet. Ve saniyede 96.000 mil.

I don't know that in kilometres a very fast.

Kilometre cinsinden çok hızlı olduğunu bilmiyorum.

It's very fast.

çok hızlı

But yes that's how we measure the distance of galaxies.

Ama evet, galaksilerin uzaklığını bu şekilde ölçüyoruz.

Well stars as well.

Peki yıldızlar da.

They use these as sort of atomic clocks, don't they?

Bunları bir çeşit atomik saat olarak kullanıyorlar, değil mi?

We've mentioned this before to measure the fact that time runs

Zamanın

at different speeds and slightly

farklı hızlarda aktığını ve

closer to the earth than it does away from the influence of gravity.

yerçekiminin etkisinden uzaklaştığından Dünya'ya biraz daha yakın olduğunu ölçmek için bundan daha önce bahsetmiştik.

You can measure higher up like a plane an aeroplane

Bir uçak gibi gökyüzünde yükselen bir uçak gibi daha yükseğe ölçüm yapabilirsiniz

going up in the sky because it's further away from, you know,

çünkü daha uzaktadır, bilirsiniz,

gravity doesn't have the

yerçekimi

same pull on it because it's further away from the from the ground

onu aynı şekilde çekmez çünkü yerden daha uzaktadır,

that time actually runs kind of whether it's faster or slower now.

bu zaman aslında bir nevi akar. şimdi daha hızlı veya daha yavaş.

Well and as you speed up, it

Peki ve siz hızlandıkça,

goes it goes faster, time goes faster.

daha hızlı gidiyor, zaman daha hızlı geçiyor.

You can actually measure that, which is incredible.

Bunu gerçekten ölçebilirsiniz ki bu inanılmaz.

As you speed up the time will will will change

Siz hızlandıkça, zaman değişecek, kelimenin tam

you are literally warping time ever

anlamıyla zamanı çok

so ever so slightly by by maybe a microsecond.

az belki bir mikrosaniye kadar büküyorsunuz.

Now it's only it's a billionth, a second billionth of a second.

Şimdi saniyenin milyarda biri, ikinci milyarda biri.

So you would have to travel very fast.

Bu yüzden çok hızlı seyahat etmeniz gerekecek. Zamanı gerçekten bükmeye başlamak için

You would have to travel well, literally near the speed of light

, kelimenin tam anlamıyla ışık hızına yakın bir hızda seyahat etmeniz gerekir

to actually start to bend time.

.

But of course, that, of course, has been the basis of many science fiction. Yes.

Ama tabii ki bu pek çok bilimkurgunun temelini oluşturdu. Evet.

So interestingly enough, they think that we can move forward in time,

Yeterince ilginç bir şekilde, zamanda ilerleyebileceğimizi düşünüyorlar

but they know that you can because they've measured that you can do that.

ama bunu yapabileceğinizi ölçtükleri için bunu yapabileceğinizi biliyorlar.

You go up in a plane and go 300 miles hour.

Bir uçağa biniyorsunuz ve saatte 300 mil gidiyorsunuz.

The thing we just said. Yeah, exactly.

Az önce söylediğimiz şey. Evet kesinlikle.

But can you go back in time?

Ama zamanda geri dönebilir misin?

Apparently, they don't think that's possible.

Görünüşe göre bunun mümkün olduğunu düşünmüyorlar.

No physicists, don't think it's possible.

Hayır fizikçiler, bunun mümkün olduğunu düşünmeyin.

But who knows? In the future it might be possible.

Ama kim bilir? Gelecekte bu mümkün olabilir.

It's rather like eating a meal.

Daha çok yemek yemek gibi.

I always see time as something that is consumed.

Zamanı her zaman tüketilen bir şey olarak görüyorum.

So when you eat something, Steve, I think it goes into your into your mouth, into your stomach.

Yani bir şey yediğinde, Steve, sanırım o şey ağzına, midene giriyor.

And then it's digested and it's pooped and that's it.

Ve sonra sindirilir ve kaka yapılır ve hepsi bu.

So you can't you can't make that poop

Yani yapamazsın, o kakayı tekrar

go back up. Oh, Mr. Jim.

yukarı çıkaramazsın. Bay Jim.

And no, I'm just saying I reverse the process so I always think

Ve hayır, sadece süreci tersine çevirdiğimi söylüyorum, bu yüzden

eating is very similar to time.

yemek yemenin her zaman zamana çok benzer olduğunu düşünüyorum.

And that is why they say that time is the fire in which we burn because we are consumed by it.

İşte bu yüzden zaman, içinde yandığımız, çünkü onun tarafından tüketilen bir ateştir derler. Tüketilmiş bir

It is very hard to come back from something that has been consumed.

şeyin geri dönüşü çok zordur .

I think so.

I have a good Halloween sense. Palmira. Hello.

Bence de.

İyi bir Cadılar Bayramı anlayışım var. Palmira. Merhaba.

When you said it's Halloween Satan, we barely mentioned it's tomorrow.

Bunun Cadılar Bayramı Şeytanı olduğunu söylediğinde, yarın olduğundan neredeyse hiç bahsetmemiştik.

And of course, also this week, the 5th of November

Ve tabii ki yine bu hafta, 5 Kasım

is Guy Fawkes Night Bonfire Night, which a lot of people will also be celebrating.

Guy Fawkes Gecesi Şenlik Ateşi Gecesi, pek çok kişi de kutlayacak.

Somebody mentioned that earlier on in the live stream.

Daha önce canlı yayında birisi bundan bahsetmişti. Havai

Are we having any fireworks?

fişek mi atıyoruz?

Mr. DUNCAN Well, we're not.

Bay DUNCAN Biz değiliz.

I was asking you whether you maybe you're going to surprise me.

Belki bana sürpriz yaparsın diye soracaktım.

No, no, no, no. 5000 sparklers.

Hayır, hayır, hayır, hayır. 5000 maytap.

No, I don't. I don't have money to burn.

Hayır, bilmiyorum. Yakacak param yok.

I mean, literally, when you buy fireworks, you are burning money.

Yani, kelimenin tam anlamıyla, havai fişek satın aldığınızda para yakıyorsunuz.

Literally, you might as well just have a pile of money that you just set fire to.

Kelimenin tam anlamıyla, az önce ateşe verdiğiniz bir yığın paranız da olabilir .

But but, yes, Halloween is something that not everyone celebrates.

Ama ama evet, Cadılar Bayramı herkesin kutlamadığı bir şeydir.

Not everyone observes Halloween, but some people do.

Herkes Cadılar Bayramı'nı gözlemlemez, ancak bazı insanlar yapar.

Some people don't.

Bazı insanlar yapmaz.

It's very big in the United States, even though it originated here in the UK.

Burada Birleşik Krallık'ta ortaya çıkmasına rağmen Amerika Birleşik Devletleri'nde çok büyük.

So its origins began here

Yani kökenleri

with with all of the pagan festivals.

tüm pagan bayramları ile burada başlamıştır.

And then that was also influenced by other pagan festivals from from other countries.

Ve sonra bu, diğer ülkelerdeki diğer pagan festivallerinden de etkilendi.

That that's how we end up with Christmas as well

at this time of year because Christmas was moved

Yılın bu zamanında Noel'i de böyle bitiriyoruz çünkü Noel,

as was All Saints Day as well.

All Saints Day gibi taşındı.

So just to annoy all of the pagans, they actually moved All Saints Day

Bu yüzden tüm paganları kızdırmak için, aslında Tüm Azizler Günü'nü

to the 1st of November, which is the next day,

ertesi gün olan 1 Kasım'a taşıdılar,

just just to annoy all of the people

sadece

who like dancing naked around fires

ateşlerin etrafında çıplak dans etmeyi seven

niche and says going back in time is possible they've done it with a single particle.

ve zamanda geriye gitmenin mümkün olduğunu söyleyen tüm insanları kızdırmak için. bunu tek bir parçacıkla yaptılar.

That's very scary.

Bu çok korkutucu.

I didn't know that near term.

Bunu yakın dönemde bilmiyordum.

Thank you for that insight.

Bu içgörü için teşekkür ederim.

I will look that up when we come off the livestream.

Canlı yayından çıkınca bakacağım.

I will have more time.

Daha fazla zamanım olacak.

It's not, it's, it's not quite quantum leap, though, is it.

Değil, bu, tam olarak kuantum sıçraması değil, değil mi?

Let's hope not.

Umarız olmaz.

We're a long way from that. Yes.

Bundan çok uzaktayız. Evet.

All right, then.

Tamam o zaman.

I'll go first as Mr. Duncan,

İlk önce Bay Duncan olarak gideceğim, son 2 saatte

there's been an interesting passage of time these last 2 hours.

ilginç bir zaman geçişi oldu .

I hope you've enjoyed your time here. Yes.

Umarım burada geçirdiğin zamandan keyif almışsındır. Evet.

And I hope we will have more time next week and spend more time with you then.

Ve umarım önümüzdeki hafta daha fazla zamanımız olur ve o zaman sizinle daha fazla zaman geçiririz.

Yeah, sorry. We've run over. Yes.

Evet üzgünüm. Bittik. Evet. Öyle

Although we were, you know, we were going to struggle to beat the clock today.

olmamıza rağmen, bilirsiniz, bugün zamanı yenmek için mücadele edecektik.

That's

Bu

right.

We did have a deadline which was 4:00.

doğru.

4:00 olan bir son teslim tarihimiz vardı.

But now we have gone over the.

Ama artık konuyu aştık.

We've run over.

Bittik.

Nice to be here.

Burada olmak güzel.

Nice to be with you, Mr. Duncan.

Sizinle olmak güzel, Bay Duncan.

Although I will be seeing you again in a few minutes with a cup of tea.

Yine de birkaç dakika sonra bir fincan çay eşliğinde tekrar görüşeceğiz.

Yes, but you won't see that now.

Evet, ama bunu şimdi görmeyeceksin.

You won't see what goes on after this because it film it.

Bundan sonrasını filme aldığı için görmezsiniz.

Actually, maybe we could do that one day.

Aslında, belki bir gün bunu yapabiliriz.

We could film what happens after the live stream that can sort

Canlı yayından sonra olanları filme alabiliriz, bu

of a sort of extra time, like a sort of a mr.

bir çeşit fazladan zaman olabilir, bir çeşit bay gibi.

Duncan Extra time, though, to film what happens after we finish that?

Duncan, bunu bitirdikten sonra ne olduğunu filme almak için fazladan zaman mı?

I just done 2 hours.

Sadece 2 saat yaptım.

I don't want to film anything else.

Başka bir şey çekmek istemiyorum. Bunu

It's as if the last thing I want to do after doing

yaptıktan sonra yapmak isteyeceğim son şey sanki

this is is to do something else connected to cameras and filming.

kameralar ve çekimlerle bağlantılı başka bir şey yapmak.

I want to do the opposite, which is none of that.

Ben tam tersini yapmak istiyorum ki bunların hiçbiri değil.

Right. Are you ready, Mr. Duncan?

Sağ. Hazır mısınız, Bay Duncan? Hava

It's already starting to get dark.

çoktan kararmaya başladı.

It is right. That's yes of time. Yes, of course.

Bu doğru. Bu zamanın eveti. Evet elbette.

Because the clocks have changed. So the clocks went back.

Çünkü saatler değişti. Böylece saatler geri alındı.

And also it means now everything is it's getting dark.

Ayrıca bu, artık her şeyin karardığı anlamına geliyor.

I was going to go into the garden and do something and now,

Bahçeye gidip bir şeyler yapacaktım ve şimdi,

because it gets darker earlier because the clock's going back.

çünkü saat geri döndüğü için hava daha erken kararıyor.

So by 5:00 it will be relatively dark.

Yani 5:00 itibariyle hava nispeten karanlık olacak.

Yeah, right.

Evet, doğru.

Yes, I said, All right, Mr.

Evet, dedim, Pekala Bay

Duncan, this time time is against me.

Duncan, bu sefer zaman bana karşı.

Now, Mr. Duncan, I'm going to do things outside. Well,

Bay Duncan, şimdi işlerimi dışarıda yapacağım. Pekala,

see you all again next week, possibly on Wednesday.

haftaya, muhtemelen Çarşamba günü tekrar görüşmek üzere.

I be here.

buradayım

Okay, Stephanie, briefly by

Tamam, Stephanie, kısaca

Mr. Steve has left the building.

Bay Steve binayı terk etti.

That was an interesting day.

İlginç bir gündü.

I hope you enjoyed today's live stream

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir

and I hope it was useful to you.

ve umarım sizin için faydalı olmuştur.

I hope it was a useful thing for you.

Umarım sizin için yararlı bir şey olmuştur.

Yes, it is getting dark outside right now.

Evet, şu anda dışarıda hava kararıyor.

As the day comes to an end, Night-Time is approaching.

Gün sona ererken, Gece Vakti yaklaşıyor.

As the days get shorter and shorter,

Günler kısaldıkça,

it really does feel as if winter is on its way.

gerçekten de kış kapıdaymış gibi hissettiriyor.

I will be back with you on

Wednesday fancy that,

which will be the 2nd of November.

2 Kasım Çarşamba günü sizlerle birlikte olacağım.

I will be back with you on Wednesday.

Çarşamba günü tekrar sizlerle olacağım.

Mr. steve might be here as well.

Bay Steve de burada olabilir.

We will see what happens.

Ne olacağını göreceğiz.

I hope you enjoy today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenirsiniz.

Of course, tomorrow it be the 16th

Tabi yarın 16. yıl

anniversary, 16 years

dönümü, 16 yıldır

I've been doing this on YouTube.

YouTube'da bunu yapıyorum.

So the anniversary is coming tomorrow.

Yani yarın yıldönümü geliyor.

If you want to send me a little thank you notes you can if you want to say something

Bana küçük bir teşekkür notu göndermek isterseniz, burada yorumlarda altına bir şeyler söylemek isterseniz

underneath here in the comments you are more than welcome to do so.

bunu yapmaktan memnuniyet duyarız.

Thanks for your time.

Zaman ayırdığınız için teşekkürler.

I will see you all on Wednesday.

Çarşamba günü hepinizi göreceğim.

Steve might be here.

Steve burada olabilir.

We will see what happens.

Ne olacağını göreceğiz.

Thanks for watching and I will catch you very soon.

İzlediğiniz için teşekkürler ve sizi çok yakında yakalayacağım. Kendinize

Take care and enjoy the rest of your Sunday and the beginning of your week.

iyi bakın ve Pazar gününüzün geri kalanının ve haftanızın başlangıcının tadını çıkarın.

Have a good one.

iyi eğlenceler

Stay safe, please.

Güvende kalın lütfen.

Please stay safe.

Lütfen güvende kalın.

And of course, until the next time we meet, this is Mr.

Ve tabii ki, bir dahaki görüşmemize kadar, ben

Duncan in England saying

İngiltere'deki Bay Duncan, şimdilik

time’s up...

zamanın dolduğunu söylüyor.

ta ta for now