A NICE SURPRISE - what's in the box? / English Addict EXTRA - Wed 25th Jan 2023

Do you like surprises?

Suprizleri sever misin?

I know I do.

Biliyorum.

Well, yesterday I had a lovely surprise

Dün

when this package was delivered to my front door.

bu paket kapıma geldiğinde çok hoş bir sürprizle karşılaştım.

The only thing is I haven't opened it yet.

Tek şey, henüz açmamış olmam.

But later on today, we will have a look

Ancak bugünün ilerleyen saatlerinde,

at what is inside this box.

bu kutunun içinde ne olduğuna bir göz atacağız.

So please don't go away.

O yüzden lütfen gitme.

Stay with us.

Bizimle kal.

Lots of surprises coming your way.

Pek çok sürpriz yolunuza çıkıyor.

This is English addict.

Bu İngiliz bağımlısı. İngilizcenin doğum yeri olan İngiltere'den

Coming to you live and direct from the birthplace of the English language,

canlı ve direkt olarak size geliyoruz.

which is, of course, England

İşte

Here we are.

buradayız.

We're back.

Biz döndük.

We are back With a vengeance, baby.

İntikamla geri döndük bebeğim.

A vengeance. Hello, everybody. Hello, Mr. Duncan.

Bir intikam. Herkese merhaba. Merhaba, Bay Duncan.

I know I've already said hello to you today, but I'm going to say it again anyway.

Bugün sana merhaba dediğimi biliyorum ama yine de tekrar söyleyeceğim.

Well, you can say it here on the live stream.

Peki, canlı yayında burada söyleyebilirsin.

I can. Hello, Mr. Duncan.

Yapabilirim. Merhaba, Bay Duncan.

Hello, Mr. Steve.

Merhaba Bay Steve.

We are back together. Hi, everybody.

Tekrar beraberiz. Selam millet.

This is Mr.

Duncan and I think you might already know by now.

Ben Bay

Duncan ve sanırım şimdiye kadar çoktan öğrenmişsinizdir.

That is Mr. Steve.

Bu Bay Steve.

We love the English language and we are back once again.

İngiliz dilini seviyoruz ve bir kez daha geri döndük.

We are together with another English addict Extra.

Başka bir İngiliz bağımlısı Extra ile birlikteyiz.

It is an extra slice, if you please,

Bu fazladan bir dilim, lütfen,

A midweek bonanza.

Hafta ortası bir bonanza.

Yes, we could say it's very warm outside, Mr.

Evet, dışarısı çok sıcak diyebiliriz, Bay

Duncan. I know it's it's around about.

Duncan. Bunun yaklaşık olduğunu biliyorum.

Well, at the moment, on my computer, it says 11 degrees. Yes.

Şu anda bilgisayarımda 11 derece yazıyor. Evet.

So yesterday it was probably two degrees. Today it's 11.

Yani dün muhtemelen iki dereceydi. Bugün 11.

It's a big jump and a big jump.

Büyük bir sıçrama ve büyük bir sıçrama.

Of course, it wouldn't be a live stream from England

Tabii ki, hava durumundan bahsetmeden İngiltere'den canlı yayın olmaz

without talking about the weather, because you know what it's like here.

, çünkü burası nasıldır bilirsiniz.

English people, we love talking about

İngilizler kuyu hakkında konuşmayı severiz

the well, it is often used in conversation.

, genellikle konuşmada kullanılır.

Maybe when you meet someone in the street, someone might say good morning or hello

Belki sokakta biriyle karşılaştığınızda, biri günaydın ya da merhaba diyebilir

and the other person might say, Oh, isn't it cold today?

ve diğeri, Ah, bugün hava soğuk değil mi?

Or is it it hot today?

Yoksa bugün hava sıcak mı?

Or isn't it windy today? Yes.

Yoksa bugün rüzgarlı değil mi? Evet.

British people use the weather as a friendly way of getting conversation going

İngilizler havayı sohbet etmenin dostça bir yolu olarak kullanırlar

because you need to say something, don't you, to get conversation going with people

çünkü insanlarla ve havayla sohbet etmek için bir şeyler söylemeniz gerekir, değil mi,

and with the weather, it's always, oh, what do you think of the weather today?

her zaman, ah, bugün hava hakkında ne düşünüyorsunuz?

Oh, it's a bit cold or it's a bit wet because in England

Oh, biraz soğuk ya da biraz yağışlı çünkü İngiltere'de

the weather is never the same from one day to the next.

hava hiçbir zaman bir günden diğerine aynı olmuyor.

It's always different.

Her zaman farklıdır.

We never have the same weather.

Asla aynı havaya sahip değiliz.

We rarely two days in a row.

Nadiren iki gün üst üste geliriz.

So yesterday was weird.

Yani dün tuhaftı.

Today it's warm, it's very warm and damp.

Bugün hava sıcak, çok sıcak ve nemli.

We've had lots of rain, but it's very damp and mild.

Çok yağmur yağdı, ama çok nemli ve ılıman.

It doesn't feel like mid-winter, I will be honest with you.

Kış ortası gibi gelmiyor, sana karşı dürüst olacağım.

Anyway, we are here together again.

Her neyse, yine burada birlikteyiz.

We've made it all the way to Wednesday.

Çarşamba gününe kadar geldik.

It is lovely to be with you.

Seninle olmak çok güzel.

I hope your week so far has been rather nice.

Umarım haftanız şu ana kadar oldukça güzel geçmiştir.

We have lots of things to look at today, including yes,

Bugün bakmamız gereken çok şey var, evet,

as I mentioned at the start on my pre-recorded video,

önceden kaydedilmiş videomun başında belirttiğim gibi, hafta başında aldığım kutunun

we are going to take a look at what is inside

içinde ne olduğuna bir göz atacağız

the box that I received at the start of the week.

.

What is in there?

Orada ne var?

That surprise is coming up.

O sürpriz geliyor.

We also have a little anniversary, a significant

Bizim de küçük bir yıldönümümüz var,

event took place ten years ago today.

on yıl önce bugün çok önemli bir olay yaşandı.

It might it might not be significant for you,

Sizin için önemli olmayabilir

but for us it is a significant anniversary today.

ama bizim için önemli bir yıl dönümü bugün.

What else are we talking about?

Başka ne hakkında konuşuyoruz?

I believe, if I'm not mistaken, Mr.

Sanırım yanılmıyorsam Bay

Steele.

Steele.

Yes, I believe somebody is having a good week.

Evet, birinin iyi bir hafta geçirdiğine inanıyorum.

Someone out there in YouTube land

YouTube diyarında biri

has recently celebrated their birthday.

yakın zamanda doğum gününü kutladı.

Yes. Are we talking about a certain

Evet.

birthday boy called Vitesse?

Vitesse adında bir doğum günü çocuğundan mı bahsediyoruz?

We are. Hallo, Vitesse.

Biz. Merhaba, Vitesse.

We received your your message yesterday.

Mesajınızı dün aldık.

And can I say happy birthday?

Ve doğum günün kutlu olsun diyebilir miyim?

Belated, of course.

Elbette gecikti.

Belated sighted.

Geç görüşlü. Genellikle gecikmiş olarak tanımladığımız

Something that comes after the event

olaydan sonra gelen bir şey

we often describe as belated.

.

So belated birthday greetings to Vitesse

Vitesse'ye gecikmiş doğum günü selamları

and I hope you had a super duper day yesterday.

ve umarım dün harika bir gün geçirmişsindir.

Yesterday, 21.

Dün, 21.

Again, we don't ask ages where you can ask men

Yine, erkeklere yaşlarını sorabileceğiniz yaşları sormuyoruz

their age.

.

We're not going to ask.

Sormayacağız.

I mean, if you want to tell us, you can, but you don't know.

Yani, bize söylemek istersen, söyleyebilirsin ama bilmiyorsun.

You certainly never ask a woman her age.

Kesinlikle bir kadına yaşını soramazsınız.

You never are.

Asla değilsin.

Well, it is always seen as rude, probably in the in the UK,

Muhtemelen Birleşik Krallık'ta, kesinlikle muhtemelen dünyanın çoğu yerinde, her zaman kaba olarak görülüyor

certainly probably in most parts of the world, I would say.

diyebilirim.

Well, I think so. I think it's personal. Yes.

Bence de öyle. Bence kişisel. Evet.

It's almost as bad as asking a person how much they earned from their job.

Bir kişiye işinden ne kadar kazandığını sormak kadar kötü.

The older you get, the more years you can knock off and get away with it.

Yaşlandıkça, o kadar çok yılı devirebilir ve ondan paçayı sıyırabilirsin.

By the way, I really yes, you can get away with the older you get,

Bu arada, gerçekten evet, yaşlandıkça paçayı sıyırabilirsin,

you can knock off more and more years and it and it's believable.

daha fazla yılı geride bırakabilirsin ve bu inandırıcı.

So you can always reduce your age like. Yes.

Böylece yaşınızı istediğiniz zaman küçültebilirsiniz. Evet.

So a lot of people don't believe that we are the age that we are. So.

Yani pek çok insan bizim bu yaşta olduğumuza inanmıyor. Bu yüzden.

So what about you, Steve? What do you think

Peki ya sen, Steve?

you could

possibly reduce your age by?

Yaşınızı neyle azaltabileceğinizi düşünüyorsunuz?

I as a slight lie.

Ben hafif bir yalan olarak.

So maybe you want to make your yourself feel better.

Yani belki kendini daha iyi hissetmek istiyorsun.

You can just say, Oh, maybe I am.

Sadece diyebilirsin, Oh, belki öyleyim.

How old? Well,

Kaç yaşında?

of course, in these lights, where you look

Tabii ki,

magnificently younger than we actually are in reality.

gerçekte olduğumuzdan çok daha genç göründüğün bu ışıklarda.

Have you met us face to face?

Bizimle yüz yüze görüştünüz mü?

Oh, I could probably knock ten years off.

Oh, muhtemelen on yılı geride bırakabilirim.

Probably. And get away with it. Some people.

Muhtemelen. Ve ondan kurtul. Bazı insanlar.

Because you when you when people say

Çünkü sen, insanlar

when people ask how old you are and then you tell them

kaç yaşında olduğunu sorduğunda ve sonra onlara söylediğinde

or if then it's it's courtesy to always say to somebody

ya da o zaman birine her zaman

who you don't look your age because that's what people want to hear.

senin yaşında görünmediğini söylemek nezakettir, çünkü insanların duymak istediği şey budur.

You've everybody lies when that if somebody

Herkes yalan söylerse, biri

if you say to somebody, how old are you?

birine dersen, kaç yaşındasın?

How old are you?

Kaç yaşındasın?

And they say 50.

Ve 50 diyorlar.

And you say, Oh yeah, you look 50.

Ve sen, Ah evet, 50 yaşında görünüyorsun diyorsun.

Nobody would ever say that because it would be impolite.

Hiç kimse bunu söylemez çünkü bu kabalık olur.

And rude.

Ve kaba. Bu

So you would always say, Oh, you you look very good.

yüzden her zaman, Ah, çok iyi görünüyorsun, derdin.

You know, you're very good for your age or you only drop 40.

Bilirsin, yaşına göre çok iyisin ya da sadece 40'a düşüyorsun.

But so I don't know whether because people say to me, oh,

Ama insanlar bana, oh,

you only look I mean, I'm 61,

sadece bak, demek istediğim, 61 yaşındayım,

I seem to be 60 to 62 next month.

60-60 gibi göründüğüm için mi bilmiyorum. gelecek ay 62

Next month.

Gelecek ay.

And people often say to me, oh, you haven't, you know,

Ve insanlar bana sık sık diyorlar ki,

sort of late forties, early fifties or something.

kırkların sonu, ellilerin başı filan olmadı.

I'm But you don't know if they're lying to you or not.

Ama sana yalan söyleyip söylemediklerini bilmiyorsun.

Yeah.

So, so anyway, back to banks the point I was making.

Evet.

Yani, her neyse, bahsettiğim noktaya geri dönelim.

Yeah.

So, Mr.

Evet.

Yani, Bay

Steve, you think you could say that you are 52

Steve, 52 yaşında olduğunuzu

and people we pay and people would believe you.

ve insanlara para ödediğimizi ve insanların size inanacağını söyleyebileceğinizi düşünüyorsunuz.

So me, from my point of view, I think I could

Yani ben, kendi açımdan,

still say that I'm

maybe 4041

belki de 4041

laughs I'm joking.

şaka yaptığımı söyleyebilirim diye düşünüyorum.

I'm joking for comic effect.

Komik etki için şaka yapıyorum.

But now we have just had a lovely day.

Ama şimdi güzel bir gün geçirdik.

Yes, Well, well, see, the funny thing is,

Evet, peki, bakın, komik olan

and I've mentioned this before, is

ve bundan daha önce bahsetmiştim,

a lot of you know, my mother sadly died last year.

çoğunuz biliyorsunuz, annem geçen yıl ne yazık ki öldü.

But that's the funny thing.

Ama komik olan da bu.

Know what's funny is that I only find out from all her friends

İşin garibi,

who attended a funeral that Mum my mother had been lying about her age to everybody for years.

annemin yıllardır herkese yaşı hakkında yalan söylediğini sadece cenazeye katılan tüm arkadaşlarından öğreniyorum. İşte

So that's it, you see. So how.

bu kadar. Nasıl.

How old? How old was your mother?

Kaç yaşında? Annen kaç yaşındaydı?

Oh, she was.

Öyleydi.

She was 92.

92 yaşındaydı.

And how old did she say she was?

Peki kaç yaşında olduğunu söyledi?

She took ten years off. Said she was 82.

On yıl ara verdi. 82 yaşında olduğunu söyledi

Everybody thought she was ten years younger than she was, which was a big surprise to me

because she would she would always say that her sister,

she would always criticise her sister for always lying about her age.

.

And yet I found out that my brother was I mean, it's

Ve yine de kardeşimin olduğunu öğrendim,

not a serious lie, I think.

ciddi bir yalan değil bence.

And let's be honest, because here

Ve dürüst olalım, çünkü burada

you may have noticed, here we just say what we think.

fark etmiş olabilirsiniz, burada sadece düşündüğümüzü söylüyoruz.

Sometimes it gets into a little bit of trouble.

Bazen biraz başı belaya giriyor.

Sometimes nobody cares about what we say.

Bazen kimse ne söylediğimizi umursamıyor.

But I think everyone lies at some point

Ama bence herkes bir noktada

about their age, even unconsciously, even even to themselves.

yaşı hakkında yalan söylüyor, farkında olmadan kendine bile.

So you might look in the mirror and you might actually look at yourself.

Yani aynaya bakabilirsin ve aslında kendine bakabilirsin.

And unconsciously

Ve bilinçsizce

or subconsciously, you are actually taking those years off.

ya da bilinçaltında, aslında o yılları boşa harcıyorsunuz.

You might not even realise you're doing it.

Bunu yaptığınızın farkında bile olmayabilirsiniz.

You're just going by the appearance, the reflection that you see staring back at you.

Sadece görünüşe, sana baktığını gördüğün yansımaya göre gidiyorsun.

I'm always fascinated by these things, by the way.

Bu arada, bu şeylerden her zaman etkilenmişimdir.

Human nature does fascinate me.

İnsan doğası beni büyülüyor.

This the live chat, we've got two different opinions here.

Bu canlı sohbet, burada iki farklı fikrimiz var .

You see, Christine is saying that we only look 40. Oh.

Görüyorsun, Christine sadece 40 yaşında göründüğümüzü söylüyor.

And then he repeats, saying, Yeah, he looks 62.

Ve sonra "Evet, 62 yaşında görünüyor" diyerek tekrar ediyor.

So. So you know, it's funny isn't it.

Yani biliyorsun, komik değil mi?

So I take it that's it.

O yüzden öyle kabul ediyorum.

Well I do that he repeats even p e w a p I ask you who are you.

Pekala, bunu tekrarlıyor bile p e w a p sana kim olduğunu soruyorum.

You're not Tomic in disguise. Probably. Probably.

Sen kılık değiştirmiş Tomic değilsin. Muhtemelen. Muhtemelen. Kulağa

It sounds like the sort of thing Tom Tomic would say sort of thing.

Tom Tomic'in söyleyeceği türden bir şey gibi geliyor.

Tomic We're definitely. I think so.

Tomic Kesinlikle öyleyiz. Bence de.

So thank you for that.

Bunun için teşekkür ederim.

So apparently we only look like we might be around 40, which is lovely.

Yani görünüşe göre sadece 40 yaşlarında gibi görünüyoruz ki bu çok hoş.

That's very nice.

It's still a bit old.

Bu çok iyi. Hala

biraz eski.

The lights. The lights you see making us younger.

Işıklar. Gördüğünüz ışıklar bizi gençleştiriyor.

I would prefer 36 or 35, but there you go.

36 ya da 35'i tercih ederdim, ama işte gidiyorsun.

You can't have everything in this world.

Bu dünyada her şeye sahip olamazsın.

But yeah, it is something that people common.

Ama evet, insanların ortak olduğu bir şey.

And when you're when you get to sort of 70, 80, 90 years old, you can take off ten, 20 years

Ve 70, 80, 90 yaşlarına geldiğinde, on, 20 yılını silebilirsin

and no one's going to question it because and that's the other thing we've said before,

ve kimse bunu sorgulamaz çünkü ve daha önce söylediğimiz diğer şey,

if it's not really a compliment, if when you're, say, 80,

eğer gerçekten değilse bir iltifat, diyelim ki 80,

70, you look ten years younger, I mean, in the seventies, still not good.

70 yaşlarındayken on yaş daha genç görünüyorsun, yani yetmişlerde, hala iyi değil.

If you're 94 and someone says you only look 86 or 80, it's still not really a compliment.

94 yaşındaysanız ve birisi sadece 86 veya 80 yaşında göründüğünüzü söylerse, bu yine de bir iltifat sayılmaz.

Or even if they say you only look 70, it's not really a compliment because you still look old.

Ya da sadece 70 yaşında göründüğünüzü söyleseler bile, bu gerçekten bir iltifat değil çünkü hala yaşlı görünüyorsunuz. Bu

So we do have to be careful sometimes what we say.

yüzden bazen ne söylediğimize dikkat etmeliyiz.

It's funny, especially when we are commenting

Özellikle

on a person's appearance.

bir kişinin görünüşü hakkında yorum yaparken komik.

I think these days my throat is being annoying today.

Bugünlerde sanırım boğazım düğümleniyor.

I think these days

Bence bu günlerde

men are just as worried as women.

erkekler de en az kadınlar kadar endişeli.

I think in the past men didn't really care.

Bence geçmişte erkekler pek umursamazdı.

But these days I think they do.

Ama bu günlerde sanırım öyle.

I think.

Bence.

Are you new e w ap European?

Yeni e wap Avrupalı ​​mısınız?

Are you new to this channel?

Bu kanalda yeni misin?

If so, welcome.

Eğer öyleyse, hoş geldiniz.

And we'll take it.

Ve onu alacağız.

You know, all sorts of abuse.

Biliyorsun, her türlü taciz.

Well, up to a point because we've got moderators

Pekala, bir noktaya kadar, çünkü

that will help us out effectively.

bize etkili bir şekilde yardımcı olacak moderatörlerimiz var.

If you go to Viagra.

Viagra'ya gidersen.

Yeah, we're not up for a bit of ribbing.

Evet, biraz alay etmeye hazır değiliz.

Yeah, it's coming, but we don't we don't mind physical abuse.

Evet, geliyor, ama fiziksel istismara aldırmıyoruz.

Verbal abuse.

Sözlü taciz.

Well, not physical.

Şey, fiziksel değil. Dürüst olmak

We just we're just we're just glad of the attention, to be honest.

gerekirse, ilgiden memnunuz .

Exactly. And anything's going good or bad.

Kesinlikle. Ve her şey iyi ya da kötü gidiyor.

I mean, that's why people go on social media, isn't it?

Demek istediğim, insanlar bu yüzden sosyal medyaya giriyor, değil mi?

And Twitter, I there was an interesting thing about Twitter I read the other day.

Ve Twitter, geçen gün Twitter hakkında okuduğum ilginç bir şey vardı.

I mean, this is fairly I was reading a news article this morning

Yani, bu oldukça doğru, bu sabah bir haber makalesi okuyordum

because Germany

çünkü Almanya,

had been trying to decide whether to give the leopard tank some data to Ukraine

leopar tankına bazı verileri Ukrayna'ya verip vermemeye karar vermeye çalışıyordu

and apparently within Germany, within the political parties in Germany.

ve görünüşe göre Almanya içinde, Almanya'daki siyasi partiler içinde.

And if there's somebody watching. Okay, so

Ve eğer izleyen biri varsa. Tamam,

is there a point?

bir anlamı var mı?

Yeah, the point is that the political the politicians within Germany

Evet, mesele şu ki, Almanya'daki politikacılar tankları gönderip göndermemeleri konusunda

were having an argument with each other on Twitter

Twitter'da birbirleriyle tartışıyorlardı ve

about whether they should send the tanks or not,

which and then somebody pointed out that, you know, maybe

sonra biri, bilirsiniz, bilirsiniz, belki

supposedly, you know, top politicians should not be arguing

sözde, bilirsiniz, üst düzey politikacıların

things out in public on Twitter about such a serious matter.

Böyle ciddi bir konu hakkında Twitter'da herkesin önünde tartışmamalı.

Is this.

Well, and also so, you know, people like to get attention, don't they?

Bu.

Ayrıca, bilirsiniz, insanlar dikkat çekmekten hoşlanırlar, değil mi?

But I should point out that I think Twitter,

Ama şunu belirtmeliyim ki Twitter,

social media, certain social media sites

sosyal medya, bazı sosyal medya siteleri

have become a platform almost for politicians.

adeta siyasetçilerin platformu haline geldi.

And I suppose the big change occurred

Ve sanırım büyük değişiklik

when Donald Trump became president of the US.

Donald Trump ABD başkanı olduğunda gerçekleşti.

And because he has a very high profile

Ve

on social media and also in the entertainment industry, it did change the way

sosyal medyada ve ayrıca eğlence endüstrisinde çok yüksek bir profile sahip olduğu için,

politicians, people in power, the way they communicate with each other.

politikacıların, iktidardaki kişilerin birbirleriyle iletişim kurma biçimlerini değiştirdi.

So I don't think it's very unusual

Bu nedenle,

to see high ranking officials or maybe politicians

yüksek rütbeli yetkililerin veya belki de politikacıların internette

having a little battle

küçük bir savaş

or a little war of words on the Internet.

veya küçük bir kelime savaşı yaptığını görmenin çok sıra dışı olduğunu düşünmüyorum.

Belarus here.

Beyaz Rusya burada.

Claudia. Hello, Claudia. Claudia,

Claudia. Merhaba Claudia. Claudia,

Of course, people have

Tabii ki, insanlar

been asking what have you What do you got?

senin neyin var diye soruyorlar Neyin var?

Cooking and better clothes.

Yemek yapmak ve daha iyi giysiler.

Claudia's used an interesting expression today.

Claudia bugün ilginç bir ifade kullandı.

A pie in the oven.

Fırında bir turta.

Oh, as long as it isn't a bun in the oven.

Ah, fırında çörek olmadığı sürece. Ben de

That's what I was going to say.

bunu söyleyecektim.

Because if you say you've got a bun in the oven,

Çünkü fırında çörek var derseniz,

a bun obviously is like a cake.

çörek belli ki pasta gibidir.

Yes. It means you're pregnant.

Evet. Hamilesin demektir.

It's an expression we use in England.

İngiltere'de kullandığımız bir tabir.

I don't know whether other countries use it.

Başka ülkeler kullanıyor mu bilmiyorum.

So if you've got a bun in the oven. Yes.

Yani fırında bir çörek varsa. Evet.

So if you have a bun in the oven, it is.

Yani fırında bir çörek varsa, öyle.

It is a type of phrase that we use an idiom for for expecting

a baby may be in the early stages of pregnancy.

Gebeliğin erken evrelerinde bir bebek beklemek için kullandığımız bir deyim türüdür.

So we're assuming you're not pregnant.

Yani hamile olmadığınızı varsayıyoruz.

You might tell your friends that you have a bun in the oven.

Arkadaşlarınıza fırında çörek olduğunu söyleyebilirsiniz.

And it's a sort of a it's a sort of a polite way of saying you're pregnant sometimes.

Ve bu bazen hamile olduğunu söylemenin bir tür kibar yolu.

Sounds a harsh word, isn't it?

Kulağa ağır bir söz geliyor değil mi?

I think pregnant. I'm pregnant.

bence hamile Hamileyim.

It sort of sounds a bit,

Kulağa biraz hoş geliyor

but it doesn't sound nice.

ama kulağa hoş gelmiyor.

But if you say I've got a bun in the oven, maybe it sounds more pleasant.

Ama fırında çörek var dersen belki kulağa daha hoş geliyor.

Maybe it sounds too clinical.

Belki de kulağa çok klinik geliyor.

Yes, it sounds a bit clinical,

Evet, kulağa biraz klinik geliyor

but yeah, there we go.

ama evet, işte başlıyoruz.

Obviously you don't have a bun in the oven.

Belli ki fırında çörek yok.

You've got a pie in the oven.

Fırında bir turtanız var.

Unless that means unless you are trying to tell us something else.

Bunun anlamı, bize başka bir şey söylemeye çalışmadığınız sürece.

Okay, So you just just keep digging.

Tamam, sen sadece kazmaya devam et.

That whole.

O bütün. Bu

So today we are looking at words and phrases connected

yüzden bugün önemli anlarla bağlantılı kelimelere ve deyimlere bakıyoruz

to significant moments.

.

Significant times, because today we are having a significant anniversary.

Önemli zamanlar, çünkü bugün önemli bir yıldönümü yaşıyoruz.

Ten years ago today

10 yıl önce bugün

on the 25th of January 2013,

25 Ocak 2013'te

we moved here.

buraya taşındık.

We may today.

Bugün olabiliriz.

Today I forgot the 25th of January, forgot our anniversary.

Bugün 25 Ocak'ı unuttum, yıldönümümüzü unuttum.

Mr. Duncan So it's the anniversary of us moving here to much.

Bay Duncan Yani buraya taşınmamızın yıl dönümü.

Wenlock Would you like to see a video image

Wenlock Video görüntüsü görmek ister misiniz Buraya taşındıktan sonra

One of the first video images that I that I filmed after we moved here.

çektiğim ilk video görüntülerinden biri .

Would you like to see it?

Görmek istermisin?

Go on.

You won't recognise it.

Devam et.

Onu tanımayacaksın.

It's amazing. Heritage.

Bu harika. Miras. Daha

Did we not look any older? It's not us.

yaşlı görünmedik mi? Biz değiliz.

So there is the view out of the window of my studio

Stüdyomun penceresinden bir manzara var

and that is way back in 2013.

ve bu 2013'e kadar gidiyor.

You can see it has changed quite a lot.

Oldukça değiştiğini görebilirsiniz.

You will notice that the trees on the left are much shorter

Soldaki ağaçların çok daha kısa olduğunu

and also the tree that you could see on the right has gone completely.

ve sağda gördüğünüz ağacın tamamen yok olduğunu fark edeceksiniz.

We had that chopped down because it was far too large.

Çok büyük olduğu için kestik.

And also outside my studio window, there were lots of plants

Ayrıca stüdyo penceremin dışında

that were growing far too high.

çok yüksekte büyüyen bir sürü bitki vardı.

So the view out of the window now

Yani pencereden dışarıdaki manzara,

looks very different from the view that you can see there.

orada görebileceğiniz manzaradan çok farklı görünüyor.

So that was way back in 2013, just after we moved here.

Bu, 2013'te, biz buraya taşındıktan hemen sonraydı.

Would you like to see another thing?

Başka bir şey görmek ister misin?

This is one of the first video sequences that I filmed after we moved here,

Bu, buraya taşındıktan sonra çektiğim ilk video dizilerinden biri

and this will give you a clue as to how the weather was.

ve bu size havanın nasıl olduğu hakkında bir ipucu verecek.

So you can see when we first moved here, it was snowing.

Gördüğünüz gibi buraya ilk taşındığımızda kar yağıyordu.

In fact, the day we moved in, the snow

Aslında taşındığımız gün kar

had just fallen and everything was covered in thick snow.

yeni yağmıştı ve her yer kalın karla kaplıydı.

And there is one of the first ever videos that I filmed from the window.

Ve pencereden çektiğim ilk videolardan biri var .

And you can see there are some some little blue tips having a feed

Ve kuş eviyle beslenen bazı küçük mavi tüyler olduğunu görebilirsiniz

on the the bird house.

.

So that bird house is now gone because it fell to pieces.

Yani o kuş evi artık yok çünkü parçalandı.

So that was actually left for us by the previous owners, but

Bu aslında önceki sahipleri tarafından bize bırakılmıştı, ama

it sadly fell apart and it no longer exists.

ne yazık ki parçalandı ve artık yok.

But I thought it was interesting to have a look at some views.

Ama bazı görüşlere bir göz atmanın ilginç olduğunu düşündüm.

And here's another view from the window.

Ve işte pencereden başka bir manzara.

I don't think this view has changed very much, Steve.

Bu görüşün pek değiştiğini sanmıyorum Steve.

I think this one is still pretty the same, Pretty similar.

Bence bu hala oldukça aynı, Oldukça benzer.

So this was first from ten years ago.

Yani bu on yıl öncesinden bir ilkti.

Wow. 2030.

Vay. 2030.

Very snowy. Yes.

Çok karlı. Evet.

And would you like to see the studio that we're in right now?

Ve şu anda içinde bulunduğumuz stüdyoyu görmek ister misiniz ?

Here it is, Steve, on the screen right

İşte Steve, şu

now. So there is the studio

anda ekranda. Yani

that we are in and that's what it looks like

içinde bulunduğumuz stüdyo var ve biz

before we well, we we ripped everything out.

iyiye gitmeden önce böyle görünüyor, her şeyi söküp attık.

Almost everything.

Neredeyse her şey.

It was a bedroom, wasn't it?

Yatak odasıydı, değil mi?

It was a bedroom.

Bir yatak odasıydı.

And it was used by the previous owners.

Ve önceki sahipleri tarafından kullanıldı.

But of course we decided to repurpose the room

Ama tabii ki odayı başka bir amaca uygun hale getirmeye karar verdik

and we turned it into my lovely studio and that's what it looks like now.

ve onu benim sevimli stüdyoma çevirdik ve şimdi göründüğü gibi.

So the room that we are in now used to look like that,

Yani şu anda içinde bulunduğumuz oda eskiden böyle görünüyordu,

but now it looks like that

ama şimdi görünüşe göre henüz

you haven't got all the cameras and your computer equipment in there yet. Mr..

tüm kameralar ve bilgisayar ekipmanlarınız orada değil. Bay..

So this was just after I finished

Yani bu,

decorating the room and changing things.

odayı dekore etmeyi ve bir şeyleri değiştirmeyi bitirdikten hemen sonraydı.

But now, of course, this room is full of computer

Ama şimdi, tabii ki, bu oda bilgisayar

equipment, lights

donanımıyla, ışıklarla dolu

and sometimes Mr.

ve bazen Bay

Steve and myself are in this room doing all sorts of things.

Steve ve ben bu odada her türlü şeyi yapıyoruz.

It's it's somebody else's birthday.

Başka birinin doğum günü.

It's somebody's birthday today. Is it? Yes.

Bugün birinin doğum günü. Bu mu? Evet.

President Zelensky's birthday today.

Başkan Zelensky'nin bugün doğum günü.

Is it really 44?

Gerçekten 44 mü?

Well, he could get the mother of all

Aslında, anneye tüm

actually birthday presents.

doğum günü hediyelerini alabilirdi.

I think he looks slightly older than 44.

44 yaşından biraz daha yaşlı göründüğünü düşünüyorum. Yaşadıklarının

I'm not surprised at the strain of what he's been going through

gerginliğine şaşırmadım

because I saw some video footage of

çünkü

President Zelensky

Başkan Zelensky'nin

taken a couple of years before he became the president.

başkan olmadan birkaç yıl önce çekilmiş bazı video görüntülerini gördüm.

But but he looks healthy and he looks about 20, rather.

Ama sağlıklı görünüyor ve daha çok 20 yaşında görünüyor. Yönetmek zorunda olmanın ne kadar

You can imagine the strain of, you know, having to manage.

zor olduğunu tahmin edebilirsiniz .

You country going to war.

Ülken savaşa gidiyor.

But yes, Zelensky's birthday today,

Ama evet, bugün Zelensky'nin doğum günü, yüzlerce leopar tankı şeklinde

he may well get a very nice

çok güzel bir

birthday present in the form of hundreds of leopard tanks.

doğum günü hediyesi alabilir .

Yes. From Europe.

Evet. Avrupadan.

But imagine what kind of birthday present.

Ama ne tür bir doğum günü hediyesi olduğunu hayal edin. Bunu alırsa,

That would be a celebration he's going to have if he gets that.

sahip olacağı bir kutlama olurdu .

Yeah, it's going to make his birthday because I think that due to

Evet, onun doğum günü olacak çünkü sanırım bugün bununla ilgili

I make an announcement today on that Fortunately, no nukes yet.

bir duyuru yaptığım için Neyse ki henüz nükleer silah yok.

That's up to about that Mr.

Bu kadar, Bay

Trump no nukes so maybe that's on the on his birthday list as well.

Trump'ın nükleer bombası yok, bu yüzden belki de doğum günü listesinde bu da var.

But all he's got is so he might be a bit disappointed that all he's got are just some tanks.

Ama sahip olduğu tek şey, sahip olduğu tek şeyin sadece birkaç tank olduğu için biraz hayal kırıklığına uğraması.

Maybe he wanted a couple of well, we don't know that

Belki de birkaç tane istemiştir, ben o

that's not me.

değilim bilemeyiz.

I know.

Biliyorum.

Well, I don't think we're going to be responsible for ramping up the Third World War I.

Üçüncü Dünya Savaşı'nı hızlandırmaktan sorumlu olacağımızı sanmıyorum.

I think we're okay those days.

Bence o günlerde iyiyiz.

Yeah, but.

Evet ama.

Yeah, but he was first. Mr. Duncan today.

Evet, ama o birinciydi. Bay Duncan bugün.

You haven't mentioned that yet.

Bundan henüz bahsetmedin.

First, on today's live chat, congratulations to Beatrix.

İlk olarak, bugünkü canlı sohbet için Beatrix'i tebrik ediyoruz.

You are first today

in March of this year.

Bu yılın Mart ayında bugün birincisiniz.

Congratulations.

Tebrikler.

Really.

Gerçekten mi.

I think the first five or six people probably went on at the same time

Bence ilk beş veya altı kişi muhtemelen aynı anda devam etti

because I think it can't put you all on at the same time.

çünkü bence hepinizi aynı anda koyamaz.

So I think obviously Lewis was there, Vitus was there,

Bence açıkça Lewis oradaydı, Vitus oradaydı,

Paolo was there, Beatrice was there,

Paolo oradaydı, Beatrice oradaydı,

Mohsin and Palmira

Mohsin, Palmira

and Claudia all at the same sort of time.

ve Claudia hepsi aynı anda.

So you're all winners.

Yani hepiniz kazanansınız.

And of course, I have to say hello to Lewis.

Ve tabii ki Lewis'e merhaba demek zorundayım.

Mendez is here today.

Mendez bugün burada.

Hello, Louis. Nice to see you back as well.

Merhaba Louis. Seni de görmek güzel.

Yeah. So we hope you had a lovely birthday yesterday.

Evet. Umarız dün güzel bir doğum günü geçirmişsinizdir.

V Chancellor.

Şansölye V.

We've come full circle and, and yeah, we just had a lovely day.

Tam bir daire çizdik ve evet, güzel bir gün geçirdik.

And you had lots of nice presents.

Ve bir sürü güzel hediyen vardı.

Yes. There in Lithuania I think it is.

Evet. Sanırım Litvanya'da var.

And somebody else, somebody else is having a birthday

Ve daha önce de belirttiğimiz gibi başka birinin, başka birinin doğum günü var

as we mentioned earlier, Steve will be another year older.

, Steve bir yaş daha yaşlanacak. O

He wants to say 52, I want to say 42, but no one will believe you.

52 demek istiyor, ben 42 demek istiyorum ama kimse inanmayacak.

That's true.

Bu doğru.

42, 52 or maybe 62.

42, 52 ya da belki 62.

He hasn't made up his mind yet.

Henüz kararını vermiş değil.

So, Mr.

Steve, you have your birthday coming in February.

Bay

Steve, Şubat'ta doğum gününüz var.

Are you're looking forward to it,

though?

Yine de dört gözle bekliyor musun? Yaşlandıkça

I don't really look forward to birthdays as you get older.

doğum günlerini gerçekten dört gözle beklemiyorum .

It doesn't bother me. Not going to worry about it.

Beni rahatsız etmiyor. Bunun için endişelenmeyeceğim.

I'm sure a lot of you, when you're getting older, you don't.

Eminim çoğunuz yaşlandıkça yaşlanmıyorsunuz.

I'm having said that, I know.

Bunu söyledim, biliyorum.

I do know friends that do worry a lot about significant dates.

Önemli tarihler hakkında çok endişelenen arkadaşlar tanıyorum.

You know, the decade, birthdays,

Bilirsiniz, on yıllar, doğum günleri,

40, 50, 60, I think 70.

40, 50, 60, sanırım 70.

I think I might might feel a bit down at 70.

Sanırım 70 yaşında biraz moralim bozuk olabilir.

Yeah, well I'm not going to look at that It look on the bright side.

Evet, pekala buna iyi tarafından bakmayacağım. Bundan

Eight years from now we will all be here together.

sekiz yıl sonra hep birlikte burada olacağız.

We'll be celebrating your, your 70th birthday.

70. yaş gününü kutluyor olacağız.

You'll be sitting in your, your little bath chair.

Küçük banyo sandalyenizde oturuyor olacaksınız.

Do you think we'll also be friends in eight years time with your ear trumpet,

Sence biz de sekiz yıl sonra arkadaş olacak mıyız senin kulağınla trompet,

trying to listen to the conversation taking place.

cereyan eden sohbeti dinlemeye çalışıyorum.

So I'm sure you will be okay. We'll be.

Bu yüzden iyi olacağına eminim. İyi olmak.

Will be. Will we all still be here?

Olacak. Hepimiz hala burada olacak mıyız?

I mean, no, I don't mean physically.

Yani, hayır, fiziksel olarak kastetmiyorum.

I mean we're we all still be here on the live stream in eight years time. Yes.

Demek istediğim, hepimiz sekiz yıl sonra hala canlı yayındayız. Evet.

What you, Mr. Duncan?

Siz ne Bay Duncan?

I think so myself.

Ben de öyle düşünüyorum.

I'm not going anywhere.

Hiçbir yere gitmiyorum.

Despite the fact that a lot of people wish I would.

Pek çok insanın keşke yapsaydım gerçeğine rağmen.

But no, I'm not going anywhere.

Ama hayır, hiçbir yere gitmiyorum.

So eight years from now, eight years, that's that's a long time, of course, in the future.

Yani bundan sekiz yıl sonra, sekiz yıl, bu çok uzun bir zaman, tabii ki gelecekte.

But that's.

Ama bu.

That's 32, isn't it. 31.

32 değil mi? 31.

3121 2031.

3121 2031.

Oh, my goodness.

Aman Tanrım.

Yes. And 2030.

Evet. Ve 2030.

That'll be a year after the European ban on cars

Bu, içten yanmalı motorlu arabaların Avrupa'da yasaklanmasından bir yıl sonra olacak

with internal combustion engines, although secretly we know that's not going to happen.

, ancak bunun olmayacağını içten içe biliyoruz.

There is no way that's going to happen anyway.

Nasıl olsa olacak diye bir şey yok.

Talking of anniversaries, talking of significant things,

Yıldönümlerinden bahsetmişken, önemli şeylerden bahsederken,

are you ready to find out what was in the box?

kutunun içinde ne olduğunu öğrenmeye hazır mısınız?

I'm I'm sure a lot of people want to see this.

Eminim birçok insan bunu görmek ister.

So we are now going to take a short break, but we are going to take a look also

Şimdi kısa bir ara vereceğiz ama

at what was in the box that I received this week.

bu hafta aldığım kutunun içinde ne olduğuna da bir göz atacağız.

I had a lovely surprise.

Güzel bir sürprizim oldu. Kocaman bir paketle kapımda duran

There was a big, strong man standing at my door with a large package.

iri, güçlü bir adam vardı .

I didn't see that.

Bunu görmedim.

And to be honest with you, it cheered me up a lot.

Ve sana karşı dürüst olmak gerekirse, beni çok neşelendirdi.

So he let me hold the package in my hand, right?

Paketi elimde tutmama izin verdi, değil mi?

I took it in the house and we haven't had an assault charge then.

Evde çektim ve o zaman bir saldırı suçlamamız olmadı.

And what happened next is well,

Ve bundan sonra olan şey,

is what happened next.

bundan sonra olan şeydir.

So at the start of today's live stream, I showed you this package.

Bugünkü canlı yayının başında size bu paketi gösterdim.

It arrived yesterday and it was delivered to my house in the morning.

Dün geldi ve sabah evime teslim edildi.

A nice surprise.

Güzel bir sürpriz.

It was a nice man with a package.

Paketi olan hoş bir adamdı.

It was this package.

Bu paketti.

And I'm always happy to see a package at my door,

Ve kapımda bir paket görmekten her zaman mutlu olurum,

especially when it's a large one like this.

özellikle de bunun gibi büyük bir paket olduğunda.

Let's have a look then.

O zaman bir bakalım.

Without any more waiting, let us open the box.

Daha fazla beklemeden kutuyu açalım.

Right. It's the moment of truth.

Sağ. Gerçeğin anı.

Let's have a look. What is inside the box?

Bir bakalım. Kutunun içinde ne var?

Is it something nice?

Güzel bir şey mi?

Or maybe it is something not so nice.

Ya da belki o kadar hoş olmayan bir şeydir.

We will see.

Göreceğiz.

Opening the box right now.

Şu anda kutuyu açıyorum.

Oh, very interesting.

Çok ilginç.

Oh, inside the box,

Oh, kutunun içinde,

the mystery box that was delivered yesterday. Oh.

dün teslim edilen gizemli kutu. Ah. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

A letter.

Bir mektup. dan

A personal letter

kişisel bir mektup

from.

.

From YouTube.

YouTube'dan.

Very nice.

Çok güzel. Sen

You did it.

yaptın.

One mission, one channel and one more thing.

Bir görev, bir kanal ve bir şey daha.

1 million subscribers.

1 milyon abone.

Congratulations.

Tebrikler.

You may have started with just a few viewers, but your incredible voice, passion

Sadece birkaç izleyiciyle başlamış olabilirsiniz ama inanılmaz sesiniz, tutkunuz

and creativity has now touched the lives of so many people around the world.

ve yaratıcılığınız artık dünya çapında pek çok insanın hayatına dokundu.

Yes, that is true.

Evet bu doğru.

And the community that you've built is immeasurably

Oluşturduğunuz topluluk,

enriched by the stories that you've shared as you bring people together.

insanları bir araya getirirken paylaştığınız hikayelerle ölçülemeyecek kadar zenginleşiyor.

Isn't that nice? Very nice.

Bu hoş değil mi? Çok güzel.

Finally, the unveiling of what is in the box.

Son olarak, kutunun içindekilerin ortaya çıkarılması. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

And guess what it says

Ve bilin bakalım 1 milyon aboneyi geçen

on the front

presented to English addict with Mr.

İngiliz bağımlısına Bay Duncan ile birlikte sunulan ön yüzünde ne yazıyor

Duncan for passing 1 million subscribers.

.

It is my YouTube play button.

Bu benim YouTube oynatma düğmem.

It has arrived.

Geldi. İşte

So there it is.

orada.

It's official.

Bu resmi.

I now have a YouTube play button.

Artık bir YouTube oynatma düğmem var.

My gold one.

Benim altın olan.

Of course I haven't got a silver one because I reached

Tabii ki gümüşüm yok çünkü onlar

100,000 subscribers before they started making these.

bunları yapmaya başlamadan önce 100.000 aboneye ulaştım.

So that's the reason why I don't have a silver

Demek gümüş ödülümün olmamasının nedeni bu

award.

.

The other thing I've noticed is it's incredibly heavy.

Fark ettiğim bir diğer şey ise inanılmaz derecede ağır olması.

I don't know what it's made of, but it weighs a ton.

Neyden yapıldığını bilmiyorum ama bir ton ağırlığında.

It's not real gold, is it?

Gerçek altın değil, değil mi?

Yeah, it might be.

Evet, olabilir.

So here we go.

İşte başlıyoruz.

Let's have a look at it in all its glory.

Tüm ihtişamıyla bir bakalım.

Wow. Okay.

Vay. Tamam aşkım.

I have to say, that is.

söylemeliyim, yani.

That is pretty neat.

Bu oldukça temiz.

It's official.

Bu resmi.

I have my official gold clay button from YouTube.

YouTube'dan resmi altın kil düğmem var.

Thank you very much, YouTube, for sending this to me.

YouTube, bunu bana gönderdiğiniz için çok teşekkür ederim.

And I suppose also I should say thank you as my subscribers,

Ve sanırım ayrıca abonelerim olarak teşekkür etmeliyim,

each one of you has allowed me to receive this.

her biriniz bunu almama izin verdiniz.

And of course it's taken a long time to get to this point.

Ve tabii ki bu noktaya gelmemiz uzun zaman aldı.

16 years it's taken me.

16 yılımı aldı.

But here we are.

Ama işte buradayız.

We've arrived finally at 1 million subscribers.

Sonunda 1 milyon aboneye ulaştık.

And to prove it, I have my gold play button.

Ve bunu kanıtlamak için altın oynatma düğmem var.

Thank you, everyone.

Herkese teşekkürler.

Thank you very much. Thank you, YouTube.

Çok teşekkür ederim. Teşekkürler YouTube.

And thanks a lot to you for watching me

Ve bunca yıldır beni izlediğiniz ve desteklediğiniz için size çok teşekkür ederim

and supporting me for all these years

and here it is

ve işte

in all its glory.

tüm ihtişamıyla burada.

My YouTube golden button.

YouTube altın düğmem.

I have to say I'm really impressed with this.

Bundan gerçekten etkilendiğimi söylemeliyim.

It's so heavy.

Çok ağır.

I actually thought maybe it was a piece of gold.

Aslında bunun bir altın parçası olabileceğini düşündüm.

It's very reflective. Yes.

Çok yansıtıcı. Evet. Acaba

I wonder if that's actually a gold in the mirror.

bu gerçekten aynadaki bir altın mı?

It's it's I must admit I'm quite impressed.

Oldukça etkilendiğimi itiraf etmeliyim.

And they actually got the spelling right of your channel.

Ve aslında kanalınızın yazım hakkını biliyorlar.

Yes. And everything.

Evet. Ve herşey.

And the letter was personally signed, actually, not just a rip off signature.

Ve mektup şahsen imzalandı, aslında sadece bir sahte imza değil.

Not a printed signature. Yeah.

Basılı bir imza değil. Evet. YouTube'un CEO'su Susie'nin

An actual pen written signature

gerçek bir kalemle imzası

from the CEO of YouTube, Susie, as I call her. Yes.

, ona dediğim isim. Evet. İşte

So there it is.

orada.

So it's now official.

Yani artık resmi.

I have my gold play button.

Altın oynatma düğmem var.

I think it will be a long time before I get my diamond play button.

Elmas oynat düğmemi almam uzun zaman alacak sanırım.

Is that for 2 million?

2 milyon için mi?

That is I think I think it must be for 10 million.

Yani bence 10 milyon olması gerektiğini düşünüyorum.

So when you reach 10 million subscribers,

Yani 10 milyon aboneye ulaştığınızda,

I think you get a diamond one.

bence elmas bir tane alıyorsunuz.

It's the most amazing looking thing.

Bu en harika görünen şey.

But I'll have to say this looks pretty cool as well.

Ama bunun da oldukça havalı göründüğünü söylemeliyim.

It does.

öyle İşte

So there it is.

orada.

It's official English addict with Mr. Duncan.

Bay Duncan ile resmi bir İngiliz bağımlısı.

Congratulations for passing 1 million subscribers.

1 milyon aboneyi geçtiğiniz için tebrikler.

And our guest says, where is the champagne?

Ve konuğumuz şampanya nerede diyor.

Well, yes, we were live when, of course, Mr.

Evet, Bay

Duncan achieved a 1 million subscribers, some ago.

Duncan bir süre önce 1 milyon aboneye ulaştığında canlı yayındaydık.

It's taken a while for this to arrive from YouTube.

Bunun YouTube'dan gelmesi biraz zaman aldı.

But if you remember, if any of you were watching at the time or have seen the video, when was that?

Ama hatırlarsanız, o sırada videoyu izleyen veya videoyu izlemiş olanınız varsa, o ne zamandı?

Well, that would have been around,

I want to say end of July, because your mother was staying here.

Temmuz sonu demek istiyorum çünkü annen burada kalıyordu.

That's right.

Bu doğru.

So somewhere around the end of July, there is a live stream

Temmuz ayının sonlarında bir yerde,

where we actually counted out when we got to a million subscribers.

bir milyon aboneye ulaştığımızı gerçekten saydığımız bir canlı yayın var.

The only problem was it kept dropping back down and going back up.

Tek sorun, sürekli aşağı inip tekrar yukarı çıkmasıydı.

So we had to celebrate about ten times before it stopped going back down.

Bu yüzden, aşağı inmeyi bırakmadan önce yaklaşık on kez kutlamak zorunda kaldık .

But we did it and we did drink lots of champagne.

Ama başardık ve bolca şampanya içtik.

But today we can't, you see, because I said so many things

Ama bugün yapamayız çünkü

that I now regret during that live stream, we were drunk.

o canlı yayında şimdi pişman olduğum o kadar çok şey söyledim ki sarhoştuk.

Olga says she remembers it.

Olga hatırladığını söylüyor.

So yes, it was quite funny.

Yani evet, oldukça komikti.

It was it's They kept going up and down, up and down.

Yukarı ve aşağı, yukarı ve aşağı gitmeye devam ettiler.

We kept we celebrated about 20 times reaching a million because it reached a million.

Bir milyona ulaştı diye yaklaşık 20 kez bir milyona ulaşmayı kutladık.

And then it went down again. And then it went back to Germany.

Ve sonra tekrar aşağı indi. Sonra Almanya'ya geri döndü.

And then it went down again. It went on and on and on.

Ve sonra tekrar aşağı indi. Devam etti ve devam etti.

But it was quite good fun.

Ama oldukça eğlenceliydi.

And because of that, I got drunk and I said things.

Ve bu yüzden sarhoş oldum ve bir şeyler söyledim.

I said things that maybe now, on reflection,

Belki şimdi, düşününce

maybe I should not have said, but I said it and.

belki de söylememem gereken şeyler söyledim ama söyledim ve.

It's out there.

Orada.

It's in the public domain now and you haven't been cancelled, so you're fine.

Artık kamu malı ve iptal edilmediniz, yani sorun yok.

The thing I can do about it. Hello, Jemmy.

Bu konuda yapabileceğim şey. Merhaba Jemmy.

Well-deserved. Mr. Duncan and Mr. Steve.

hak edilmiş. Bay Duncan ve Bay Steve.

You deserve that.

Bunu hak ediyorsun.

You deserved that ten years ago.

Bunu on yıl önce hak etmiştin.

Well, I suppose so.

Sanırım öyle.

The thing is, and I think it's worth mentioning ing,

Mesele şu ki, bahsetmeye değer olduğunu düşünüyorum, 2006'da bu şekilde yapmaya başladığımda YouTube'da hala aktif olan

there are very few people

çok az insan var.

who are still active on YouTube

who were around when I started

doing this way back in 2006.

So I don't want to keep talking about this because I'm sure it's boring for you.

Eminim senin için sıkıcıdır.

But when I started, there were

Ancak başladığımda,

lots of people on YouTube, but not many.

YouTube'da çok sayıda insan vardı ama çok değil.

Not many because it was in its very early days.

Çok değil çünkü ilk günlerindeydi.

So you might describe me as one of the original YouTubers.

Yani beni orijinal YouTuber'lardan biri olarak tanımlayabilirsiniz.

In fact, I was the first ever English English teacher

Aslında, 2006'da YouTube'daki ilk İngilizce İngilizce öğretmeniydim.

on YouTube way back in 2006.

But there are very few people on now still

Ancak şu anda hala benimle aynı anda içerik üreten çok az insan var

producing content who were on at the same time as I was.

.

So it's I still think it's quite amazing that

Bu yüzden,

I'm still here 16 years later, despite all of the problems

and all of the trouble that I've had with YouTube and all of the publishers and music publishers

YouTube'da, tüm yayıncılarda ve müzik yayıncılarında

and all of the copyright claims and all of the small disputes

ve tüm telif hakkı iddialarında ve tüm sorunlarımda yaşadığım onca soruna rağmen, 16 yıl sonra hala burada olmamın oldukça şaşırtıcı olduğunu düşünüyorum.

that I've had with of people and I've had to get them sorted out, lots of problems.

insanlarla yaşadığım ve onları çözmek zorunda kaldığım tüm küçük anlaşmazlıklar, birçok sorun.

The algorithm changes and of course the algorithms that the algorithm

Algoritma değişiyor ve tabii ki algoritmalar ki

you should this should be an award for how long you've been producing on YouTube.

bu sizin yapmanız gereken algoritma ne kadar süredir YouTube'da yapımcılık yaptığınıza göre bir ödül olmalı.

I think that should have its own reward that we ought to suggest that to

Bence bunun kendi ödülü olmalı, bunu YouTube'a önermeli,

YouTube, would write to Suzy and suggest that

Suzy'ye yazıp

she gives out awards for longevity.

uzun ömür için ödüller vermesini önermeli.

Yeah, because it's relatively easy to get

Evet, çünkü 100.000 aboneye ulaşmak nispeten kolaydır

100,000

subscribers and a lot of people have got a million subscribers.

ve birçok insanın bir milyon abonesi vardır.

But, you know, that might only do it for two or three years and then give up, whereas Mr.

Ama, bilirsiniz, bu işi ancak iki üç yıl yapıp sonra bırakabilir, halbuki Bay

Duncan's been doing it for 15 years anyway.

Duncan zaten 15 yıldır yapıyor.

And the fact that the thing is, the success on YouTube is not about time,

Ve gerçek şu ki, YouTube'daki başarı zamanla ilgili değil,

it is about eyes on the screen.

ekrandaki gözlerle ilgili.

And that's that's all most people think about.

Ve çoğu insanın tek düşündüğü bu.

It's a bit like TV companies as well.

Aynı zamanda biraz TV şirketlerine benziyor.

When they make a TV show, all they really interested in

Bir TV programı yaptıklarında, gerçekten ilgilendikleri tek şey,

are the numbers of eyes watching their shows,

programlarını izleyen gözlerin sayısıdır,

because that means that there are other things

çünkü bu,

that will then happen ad revenue, for example.

örneğin reklam geliri gibi başka şeylerin de olacağı anlamına gelir.

So it's always good when you have lots of people watching,

Bu yüzden, çok sayıda insanın sizi izlemesi her zaman iyidir,

but the length of time that you've been doing it for

ancak bunu ne kadar

quite often isn't as important.

süredir yaptığınız genellikle o kadar önemli değildir.

And on YouTube that is definitely the case.

Ve YouTube'da durum kesinlikle böyledir.

I think so.

Bence de.

So today we are where we've had the celebration.

Yani bugün kutlamayı yaptığımız yerdeyiz.

So so it's now official.

Yani artık resmiyet kazandı.

I don't know where I'm going to put it.

Nereye koyacağımı bilmiyorum.

Someone just asked where I was going to stick it.

Birisi onu nereye yapıştıracağımı sordu.

I might put it on the wall.

Duvara asabilirim. Her yer ses yalıtımlı olduğu için

Although there isn't much wall space in here

burada fazla duvar alanı olmasa da,

because everywhere is soundproofed, so I'll try and find somewhere to put it.

onu koyacak bir yer bulmaya çalışacağım.

But that is the only time you're going to see my YouTube

Ancak YouTube

gold button so you won't see it again.

altın düğmemi yalnızca o zaman göreceksiniz, dolayısıyla bir daha görmeyeceksiniz.

So that's it? That's it.

Yani bu kadar mı? Bu kadar.

It's done, Lewis remembers that you were drunk in the end and he didn't like to see you like that.

Bitti, Lewis sonunda sarhoş olduğunu hatırlıyor ve seni böyle görmekten hoşlanmadı.

Oh, I see. Yes. It was an emotional

Ah anlıyorum. Evet. Bay Duncan için duygusal bir dönemdi

time for Mr.

Duncan because

çünkü

he's reached my age, reached 1 million subscribers.

benim yaşıma geldi, 1 milyon aboneye ulaştı.

But he also knew that he was being held back by the

Ancak,

algorithms on YouTube, which which only favour certain.

YouTube'daki yalnızca kesinliği destekleyen algoritmalar tarafından geride tutulduğunu da biliyordu.

Anyway, we won't go into that. Right.

Her neyse, buna girmeyeceğiz. Sağ.

We've mentioned that before. That's it.

Bundan daha önce bahsetmiştik. Bu kadar.

Let's get on and teach.

Devam edelim ve öğretelim.

Do you want to say something nice? We just did.

Güzel bir şey söylemek ister misin? Az önce yaptık.

Well, you're going to see something equally as nice.

Pekala, eşit derecede güzel bir şey göreceksin.

Say the bird that was hanging around our garden

Diyelim ki

a few weeks ago has returned.

birkaç hafta önce bahçemizde dolaşan kuş geri döndü.

Yes, there it is.

Evet, işte orada.

Do you remember what it's called?

Adının ne olduğunu hatırlıyor musun? Alaca

Was it the Pied Wagtail?

Kuyruksallayan mıydı? Bu

It is.

.

Your camera there makes it look gigantic.

Oradaki kameran onu devasa gösteriyor.

It does.

öyle

Makes it look like it's about

Yaklaşık

two feet across. Yes.

iki fit çapındaymış gibi görünmesini sağlar. Evet.

They're not they're not very large birds.

Çok büyük kuşlar değiller.

They are slightly larger than a robin, but not as large as a black bird.

Bir ardıç kuşundan biraz daha büyüktürler, ancak siyah bir kuş kadar büyük değildirler.

So the way you filmed it, that makes it look gigantic. Yes.

Yani onu filme alma şeklin devasa görünmesini sağlıyor. Evet.

Look, as big as a pigeon, I have slowed it down slightly as well

Bak, güvercin kadar büyük,

to give it so you can see the detail more clearly.

ayrıntıyı daha net görebilmen için onu biraz yavaşlattım.

But there it is. The Wagtail.

Ama işte orada. Kuyruksallayan

The Pied Wagtail has returned to the garden.

Alaca Kuyruksallayan bahçeye geri döndü.

It doesn't look very happy though.

Yine de pek mutlu görünmüyor.

It's a very timid bird.

Çok ürkek bir kuştur.

So that's the reason why I'm so surprised that it's actually come into the garden.

Bu yüzden gerçekten bahçeye gelmesine çok şaşırdım.

It's only about ten centimetres long, isn't it?

Sadece on santimetre uzunluğunda, değil mi?

Probably, I would say yes.

Muhtemelen, evet derdim.

It's well, as I said, it's like slightly larger than a robin.

İyi, dediğim gibi, bir kızılgerdandan biraz daha büyük gibi.

In fact it's quite violent towards other birds, even robins.

Aslında diğer kuşlara, hatta ardıç kuşlarına karşı oldukça şiddetlidir.

So it will attack robins if the robins come down.

Bu yüzden, eğer ardıç kuşları aşağı inerse, kızılgerdanlara saldıracaktır.

But there it is, a very unusual bird.

Ama işte burada, çok sıra dışı bir kuş.

We don't normally get them in the garden.

Normalde onları bahçeye sokmayız.

There are lots of them in much Wenlock around

Wenlock'ta rekreasyon alanının çevresinde çok sayıda var

the recreation ground and there is a pigeon going by

ve tartıyı alabileceğiniz bir güvercin geçiyor

which you can get the scale.

.

Now you see the pigeon looks the size of a dinosaur.

Şimdi güvercinin bir dinozor büyüklüğünde göründüğünü görüyorsunuz.

It does look like a dinosaur because I've slowed the video down.

Videoyu yavaşlattığım için dinozora benziyor.

But where? Oh, there it is.

Ama nerede? İşte burada.

Old man from Bangkok is here today.

Bangkok'tan yaşlı adam bugün burada.

Oh, I noticed earlier because we did mention on

Oh, daha önce fark ettim çünkü

that the celebrations going on

in certain parts of the world, China

dünyanın belirli yerlerinde, Çin'de

and the east, as we call it, from where we are,

ve bizim dediğimiz doğuda kutlamaların bizim bulunduğumuz yerden devam ettiğinden bahsetmiştik,

because in Vietnam, it was the year of the cat, wasn't it?

çünkü Vietnam'da kedi yılıydı. değil mi?

So very strange?

Çok mu garip?

Where are you celebrating, old man?

Nerede kutluyorsun ihtiyar?

From Bangkok, as you call yourself.

Kendi dediğin gibi Bangkok'tan.

I'm not saying that that's what you call yourself.

Kendine böyle dediğini söylemiyorum. Ay

Were you celebrating your lunar New Year on Sunday?

Yeni Yılınızı Pazar günü kutluyor muydunuz?

Is that why you weren't here? That must be you. Them?

Bu yüzden mi burada değildin? Bu sen olmalısın. Onlara?

Yes, it is. Yes.

Evet öyle. Evet.

One of our regular viewers from from Thailand.

Tayland'dan düzenli izleyicilerimizden biri.

Hello to So, yes, the Lunar New Year is celebrated across Asia.

So'ya Merhaba, evet, Yeni Ay Yılı Asya'da kutlanıyor.

But the interesting thing, Thailand.

Ama ilginç olan Tayland.

Yes, I thought Vietnam. I got that wrong then, didn't I?

Evet, Vietnam'ı düşündüm. O zaman yanlış anladım değil mi?

The interesting thing is that the rabbit

İlginç olan, tavşanın

is the official lunar New Year animal for this year.

bu yılın resmi Ay Yeni Yılı hayvanı olmasıdır.

But in Vietnam, they are celebrating the year of the cat,

Ancak Vietnam'da kedi yılını kutluyorlar ve

which caused quite a lot of confusion.

bu oldukça fazla kafa karışıklığına neden oluyor.

And Jim is here as well from Hong Kong as well.

Ve Jim de Hong Kong'dan burada.

Yeah, who knows that will also have been celebrating the Lunar New Year,

Evet, kim bilir Ay Yeni Yılı'nı da kutlamış olacak,

which will be the rabbit, won't it?

hangisi tavşan olacak, değil mi?

It is

most most countries are celebrating the year, the rabbit.

Çoğu ülke tavşan yılını kutluyor .

So it's only Vietnam that's decided to go to the pussycat in Staffordshire.

Yani Staffordshire'daki kedi kedisine gitmeye karar veren sadece Vietnam.

Can I also mention the fact that in China lots of people move around?

Çin'de çok sayıda insanın dolaştığını da söyleyebilir miyim?

In fact, it is the largest movement

Aslında,

of human beings on the planet

during the the Chinese New Year.

Çin Yeni Yılı sırasında gezegendeki en büyük insan hareketidir.

So when that happens, it is the largest movement.

Yani bu olduğunda, en büyük harekettir.

So imagine hundreds of middle lines of people

O halde, orta hatlarda yaşayan yüzlerce insanın yaşadıkları

travelling to different parts of the country in which they live.

ülkenin farklı bölgelerine seyahat ettiğini hayal edin .

So in China, lots of people live hundreds,

Yani Çin'de birçok insan yüzlerce,

maybe two or 3000 miles away.

belki iki veya 3000 mil uzakta yaşıyor.

So it takes a very long time to travel

Bu yüzden seyahat etmek çok uzun zaman alıyor

because quite often there are no direct links.

çünkü çoğu zaman doğrudan bağlantı yok.

So if you travel by road in China, you might find that you travel

Dolayısıyla, Çin'de karayoluyla seyahat ediyorsanız,

twice the distance, even though you're not travelling that far.

o kadar uzağa gitmeseniz bile iki kat mesafe kat ettiğinizi fark edebilirsiniz.

If you were going directly from one place to another.

Direkt olarak bir yerden bir yere gidiyor olsaydınız.

So flying, travelling by train, by the way,

Uçmak, trenle seyahat etmek, bu arada,

I have experienced travelling by train overnight in China

Çin'de bir gecede trenle seyahat etmeyi deneyimledim

and let's just say it's a

ve

very interesting experience.

çok ilginç bir deneyim olduğunu söyleyelim.

I was sleeping in a bunk bed.

Bir ranzada uyuyordum.

There were three bunks, one at the bottom, one in the middle

Biri altta, biri ortada

and one at the top, and I was in the middle

ve biri üstte olmak üzere üç ranza vardı ve ben ortadaydım

and unfortunate, the guy above me

ve talihsizdim, üstümdeki adam

kept kept farting.

osurmaya devam etti.

And that's my first memory of being in China.

Ve bu benim Çin'de olmakla ilgili ilk anım.

After arriving there, I had to travel for 13 hours by train

Oraya vardıktan sonra Pekin'den çalıştığım yere trenle 13 saat yolculuk yapmak zorunda kaldım

from Beijing to the place where I was working.

.

And the guy above me, he kept farting during the night and that's my first memory.

Üstümdeki adam gece boyunca osurdu ve bu benim ilk anım.

And he stayed for four years.

Ve dört yıl kaldı.

No rhubarb. See here today. Smile.

Ravent yok. Bugün burada görün. Gülümsemek.

Hello, Rhubarb, rhubarb, rhubarb.

Merhaba, ravent, ravent, ravent.

Congratulations.

Tebrikler.

A lot of people have congratulated you, Mr. Duncan,

Pek çok insan sizi tebrik etti Bay Duncan,

but yeah.

ama evet.

So, yes, it's. It's.

Yani, evet, öyle. Onun.

It's great that you've had that recognition.

Bu tanıma sahip olman harika.

Yes, right.

Evet doğru.

It's very nice. Move on, as they say.

Bu çok hoş. Dedikleri gibi devam et.

So we might describe an anniversary

Bu nedenle, bir yıldönümünü

as something that is maybe significant,

belki önemli olan,

maybe something that is significant

belki önemli olan

or perhaps also important as well.

veya belki de önemli olan bir şey olarak tanımlayabiliriz.

So we might say that an anniversary or a date

Yani bir yıl dönümü ya da bir tarih

or maybe a moment, maybe a moment of time as it passes.

ya da belki bir an, belki de geçen bir an diyebiliriz.

So maybe something that happens to you during a certain

Yani belki de belirli bir süre içinde başınıza gelen bir şey

period of time might become significant.

önemli hale gelebilir.

And the word significant can also be

Ve anlamlı kelimesi,

used to describe something important,

önemli bir şeyi, kayda değer bir şeyi, önemli bir şeyi tanımlamak için de kullanılabilir

something notable something momentous.

.

I like that one, because you've got a moment in that word.

Bunu beğendim, çünkü o kelimede bir an var.

So it is momentous.

Bu yüzden çok önemlidir.

It is worthy of remembering.

Hatırlamaya değer.

It is a moment that will stay in your mind.

Aklınızda kalacak bir an.

It is momentous.

Bu çok önemli.

It is noteworthy.

O önemli.

So may be something that you actually write down in your diary.

Yani aslında günlüğünüze yazdığınız bir şey olabilir.

You write it down somewhere.

Bir yere yazarsın.

You say, Oh, today I received

Ah, bugün

my gold play button from YouTube.

YouTube'dan altın oynatma düğmemi aldım diyorsunuz.

So that would be noteworthy.

Yani bu dikkate değer olacaktır.

Something that is worth recording or writing down.

Kaydetmeye veya yazmaya değer bir şey. İngiliz diline sızan

There's another expression which has crept into the English language

başka bir ifade var,

called significant other.

önemli diğer. Şu

Well, we might be looking at that in the moment.

anda buna bakıyor olabiliriz.

Oh, right.

Ah, doğru.

Okay. Right. Yes, I of course.

Tamam aşkım. Sağ. Evet, tabii ki.

I don't know what Mr. Duncan's preparing.

Bay Duncan'ın ne hazırladığını bilmiyorum.

I just come into this totally unprepared.

Bu duruma tamamen hazırlıksız geldim.

This is all completely spontaneous, By the way, Considerable

Bunların hepsi tamamen kendiliğinden, Bu arada, Önemli,

is another way of expressing significant.

önemli ifade etmenin başka bir yoludur.

Considerable.

Hatırı sayılır.

Something is significant, maybe something noticeable.

Bir şey önemli, belki de fark edilebilir bir şey.

A large thing can also be described as significant.

Büyük bir şey de önemli olarak tanımlanabilir.

Maybe there is a storm coming your way

Belki önünüze gelen bir fırtına vardır

and they might describe it as a significant storm, something that is large,

ve onu önemli bir fırtına olarak tanımlayabilirler, büyük,

something that might be destructive, can be significant as well.

yıkıcı olabilecek bir şey de önemli olabilir.

Large, considerable, noteworthy and momentous.

Büyük, hatırı sayılır, dikkate değer ve önemli. Dikkate

Notable and important.

değer ve önemli.

So these are all synonyms.

Yani bunların hepsi eşanlamlıdır.

Are they for significant?

Önemli mi?

Generally? Yes. Yes.

Genel olarak? Evet. Evet.

So you can use all of those instead of significant,

Yani, önemli

but but generally speaking, something large.

ama genel olarak konuşursak, büyük bir şey yerine bunların hepsini kullanabilirsiniz.

Something large might be significant, especially if it may

Büyük bir şey, özellikle de

or may not cause destruction damage

yıkıma, hasara

or maybe a disturbance of some sort.

veya bir tür rahatsızlığa neden olabilir veya olmayabilirse, önemli olabilir.

So as Mr.

Steve rightly said, and you did say it rightly,

Yani Bay

Steve'in haklı olarak söylediği ve sizin de doğru söylediğiniz gibi,

we can describe the person in our life,

hayatımızdaki kişiyi,

maybe that special person of soul mate,

belki o özel ruh eşi kişisini,

maybe we can describe them as the significant overlap.

belki de onları önemli örtüşmeler olarak tanımlayabiliriz.

So your significant other

Yani hayat arkadaşınız

is your partner, maybe your husband, your wife?

partneriniz, belki kocanız, karınız?

Yes. Your girlfriend, your boyfriend, maybe your live in lover who?

Evet. Kız arkadaşın, erkek arkadaşın, belki de yaşadığın sevgilin kim?

And this phrase people might wonder why

Ve bu deyim insanlar neden

this phrase is used.

bu deyimin kullanıldığını merak edebilir.

I'm not sure how long it's been used,

Ne kadar süredir kullanıldığından emin değilim

but I do know about three or four years ago at work.

ama üç ya da dört yıl önce işte olduğunu biliyorum.

They certainly asked us for the names of our,

Bize,

as they described it, our significant other.

tarif ettikleri şekliyle, hayat arkadaşımızın isimlerini sordular.

And a number of us didn't know what that meant.

Ve bir çoğumuz bunun ne anlama geldiğini bilmiyorduk.

And it's a phrase that you said that

Ve

people don't have to say whether they're married or not.

insanların evli olup olmadıklarını söylemek zorunda olmadıklarını söylediğin bir cümle .

And so you don't have to identify whether you've got a wife or a husband or a boyfriend or a girlfriend.

Ve böylece bir karınız veya kocanız veya bir erkek arkadaşınız veya bir kız arkadaşınız olup olmadığını belirlemek zorunda değilsiniz.

Maybe you don't want to tell people what that is.

Belki de insanlara bunun ne olduğunu söylemek istemezsin.

So the phrase significant other covers all those possible.

Bu nedenle, önemli olan diğer tüm olası olanları kapsar.

It is, yes.

öyle, evet.

And know about you having to reveal

Ve ifşa etmek zorunda olduğunuzu bilin

because some people might say, well, I don't want to say whether I'm married or not.

çünkü bazı insanlar, evli olup olmadığımı söylemek istemiyorum diyebilir.

Why should I say it's my wife or my husband?

Neden karım ya da kocam diyeyim?

Yeah, You know, it's

Evet,

people thinking that it's being that they're being discriminated against in some way.

insanlar bir şekilde ayrımcılığa uğradıklarını düşünüyorlar.

Yeah.

Or maybe it's a personal thing and they don't want to tell other people. So.

Evet.

Ya da belki kişisel bir şeydir ve başkalarına söylemek istemezler. Bu yüzden. Bu

So these days we often use the word partner or partner.

yüzden bu günlerde partner veya partner kelimesini sıklıkla kullanıyoruz.

Yes. Yes, partner is very commonly used.

Evet. Evet, ortak çok yaygın olarak kullanılır.

So maybe.

Yani belki.

Are you married or do you have a partner?

Evli misin yoksa partnerin var mı?

So that's a more polite way of saying,

Yani bu daha kibar bir söyleme şekli,

do you have someone maybe you are living with them and you're not married.

birisi var mı, belki onunla yaşıyorsun ve evli değilsin.

But these days, to be honest, these days

Ama bu günlerde, dürüst olmak gerekirse, bu günlerde

no one really cares about that in this country.

bu ülkede kimse bunu gerçekten umursamıyor.

So if you are married or if you're not married,

Yani evliyseniz veya evli değilseniz,

you can describe that person as your significant other.

o kişiyi hayat arkadaşınız olarak tanımlayabilirsiniz.

They are the special person in your life or partner.

Onlar hayatınızdaki veya partnerinizdeki özel kişidir.

I think they're pretty much interchangeable. I don't know

Bence oldukça değiştirilebilirler.

why significant other would be used in place of partner.

Eş yerine neden önemli bir başkasının kullanıldığını bilmiyorum.

Maybe you don't like the word partner.

Belki ortak kelimesini sevmiyorsun.

Maybe.

Belki.

Well, I think I think this is general anyway, even if you're married to them.

Sanırım, onlarla evli olsan bile, bunun genel olduğunu düşünüyorum .

Yes, I know.

Evet biliyorum.

But I don't know why you wouldn't say, partner, as a way of getting round that,

Ama ortak, bunu aşmanın bir yolu olarak,

having to reveal whether you're married or not married or whether you've got a girlfriend or boyfriend.

evli olup olmadığını veya bir kız arkadaşın ya da erkek arkadaşın olup olmadığını açıklamak zorunda kalmanı neden söylemezsin bilmiyorum.

Well, this is a sort of romantic way of saying as well.

Pekala, bu aynı zamanda romantik bir deyiş şekli. Hayat arkadaşınız derken

It's quite a it's quite a romantic way when you say your significant other,

oldukça romantik bir yol ,

it's the person who is closest to you.

size en yakın olan kişidir.

They know all of your darkest secrets.

En karanlık sırlarınızı biliyorlar.

May they know everything about you.

Senin hakkında her şeyi bilsinler.

Yeah.

Because partner could mean a partner in business

Evet.

Partner, işteki bir ortak

or upon that partner, it doesn't

veya o partner anlamına gelebileceğinden, bu kişiyle romantik

necessarily mean you're having a relationship with that person romantically,

bir ilişkiniz olduğu anlamına gelmez,

where a significant other definitely means it's

burada önemli bir başkası,

a romantic relationship where his partner could.

partnerinin yapabileceği yerde kesinlikle romantik bir ilişki olduğu anlamına gelir.

You could say, Oh, John is my partner,

Oh, John benim ortağım diyebilirsiniz

And somebody might say, Oh, does he mean partner in business or are they lovers?

ve birisi de diyebilir ki, Oh, iş ortağı mı demek istiyor yoksa sevgililer mi?

You know, it's is a bit of confusion with the word partner.

Bilirsin, ortak kelimesiyle biraz karıştırılıyor.

I think so.

Bence de.

Significant other means you don't want to tell

Önemli olan, söylemek istemediğiniz anlamına gelir,

you want to tell people you've got somebody significant in your life. Yes.

insanlara hayatınızda önemli biri olduğunu söylemek istediğiniz anlamına gelir. Evet.

And a romantic relationship.

Ve romantik bir ilişki.

But you don't want to necessarily tell them whether it's a man or a woman,

Ama onlara erkek mi kadın mı,

whether you're married or not divorced or whatever.

evli olup olmadığınızı veya boşanmış olup olmadığınızı söylemek istemezsiniz. Birine bağlı olduğunuzu

It just makes it it just it's just a neutral way of saying

söylemenin tarafsız bir yolu

that you are attached to someone or maybe just that

ya da belki de

you have someone special in your life says she says Hi.

hayatınızda özel birinin olduğunu söylemenin sadece tarafsız bir yolu olmasını sağlıyor, o Merhaba diyor.

Oh, very good to see you both.

Ah, ikinizi de görmek çok güzel.

It's good to see you here as well.

seni de burada görmek güzel.

And there she said.

Ve orada dedi. Hayat

My significant other doesn't speak English very well, but often watches.

arkadaşım çok iyi İngilizce konuşmuyor ama sık sık izliyor.

We watch together.

Birlikte izliyoruz.

Oh, so we know that your significant other we don't know who they are

Oh, yani senin hayat arkadaşının kim olduğunu bilmediğimizi biliyoruz

and we wouldn't pry into that.

ve buna burnumuzu sokmayız.

But you've said that's great, has a great reviews in that sentence

Ama harika dedin, o cümleyi kullanarak o cümlede harika değerlendirmeler var

using that phrase.

.

Okay.

Another another use now of significant

Tamam aşkım.

Önemli zor olayın şimdi başka bir başka kullanımı

difficult event.

.

So I suppose I've mentioned this earlier about our 10th

Sanırım bundan daha önce

anniversary living here in much Wenlock.

Wenlock'ta yaşadığımız 10. yıl dönümümüz hakkında bahsetmiştim.

So we moved ten years ago today.

On yıl önce bugün taşındık.

We arrived here everywhere was covered with snow,

Buraya geldiğimizde her yer karla kaplıydı,

everywhere was covered with snow completely.

her yer tamamen karla kaplıydı.

And I remember the removal van.

Ve nakliye minibüsünü hatırlıyorum. İçinde tüm eşyalarımız olan

There was a huge lorry with all of our belongings inside

kocaman bir kamyon vardı

and it was having difficulty getting it some of the hills, unfortunately.

ve maalesef bazı yokuşlarda onu taşımakta zorlanıyorduk.

So that for us is a significant event.

Yani bizim için önemli bir olay.

Yeah, it could be a significant event.

Evet, önemli bir olay olabilir.

Could be an anniversary, could be a birthday or it could be,

Yıldönümü olabilir, doğum günü olabilir ya da

you know, the ending of a war, the start of a war

bilirsiniz, bir savaşın bitişi, savaşın başlangıcı olabilir

or when something really momentous happens, like when Princess Diana died.

ya da Prenses Diana'nın ölümü gibi çok önemli bir şey olduğunda olabilir .

That is a significant, well, probably momentous event.

Bu önemli, iyi, muhtemelen çok önemli bir olay.

But it can be significant in the fact that changes occurred after that.

Ancak bundan sonra değişikliklerin meydana gelmesi önemli olabilir.

So it was a point of time where things altered.

Yani işlerin değiştiği bir zaman noktasıydı.

Yes. And quite often unexpectedly as well.

Evet. Ve çoğu zaman beklenmedik bir şekilde.

So it can be used for negative things as well as positive things.

Yani olumlu şeyler için olduğu kadar olumsuz şeyler için de kullanılabilir.

Yes. Yes.

Evet. Evet. Demek

I mean, COVID was a significant event because it's had it's

istediğim, COVID önemli bir olaydı çünkü

led to many changes in the way

that we do things in the structure of society and everything.

toplum yapısında ve her şeyde işleri yapma şeklimizde birçok değişikliğe yol açmıştı.

So that was probably. Yes, significant event.

Yani muhtemelen öyleydi. evet önemli olay

Yeah, I think so.

Evet bence de. Bunun

I think it's safe to say it's something that you will remember because it's had repercussions.

yankıları olduğu için hatırlayacağınız bir şey olduğunu söylemenin güvenli olduğunu düşünüyorum.

Maybe your your wedding, maybe the day you got married,

Belki düğününüz, belki evlendiğiniz gün,

maybe the the day your significant other

belki de sevgilinizin karınız

became your husband or wife.

ya da kocanız olduğu gün.

Oh, very nice.

Oh çok güzel.

So we can use that in many ways.

Yani bunu birçok şekilde kullanabiliriz.

I suppose also we can describe how important something is.

Sanırım bir şeyin ne kadar önemli olduğunu da anlatabiliriz.

So we we might say this significant

Yani bir şeyin bu kadar önemli olduğunu

of something, how important something is.

, bir şeyin ne kadar önemli olduğunu söyleyebiliriz.

So the significance you are maybe

Yani, belki de

looking at a certain subject or an event and you were deciding

belirli bir konuya veya bir olaya baktığınız önem ve

you were deciding how important

that particular thing was or is so significance

o belirli şeyin ne kadar önemli olduğuna veya

of something is how important something is.

bir şeyin önemi, bir şeyin ne kadar önemli olduğuna karar verdiğinize karar veriyordunuz.

So the significance of us moving here

Bu yüzden buraya taşınmamızın anlamı

was important.

önemliydi.

It was a big event because you were changing

Bu büyük bir olaydı çünkü

a lot of the parts of your life that you've become used to.

hayatınızın alıştığınız birçok bölümünü değiştiriyordunuz .

So if you live in one place for a long time and then you move somewhere else,

Yani uzun süre bir yerde yaşar ve sonra başka bir yere taşınırsanız,

it is a significant moment.

bu önemli bir andır.

There is a lot of significance involved with that event

Bu olayla ilgili pek çok anlam var

because it's seen as very important.

çünkü çok önemli görülüyor.

So I think it's it's a it's a good word to use, and we often use it in English

Bence bu, kullanılması iyi bir kelime ve biz onu İngilizce'de

when we are talking about things that are important.

önemli şeylerden bahsederken sıklıkla kullanırız.

For example, TASS yesterday

Örneğin, TASS dün

was having a significant day because it was his birthday.

onun doğum günü olduğu için önemli bir gün geçiriyordu.

Who else is having a birthday today?

Bugün başka kimin doğum günü var?

Thank you, sir.

Teşekkürler bayım.

The Lenski for Lenski, president of

Lenski, Ukrayna Devlet Başkanı Lenski için

the Ukraine.

.

And as I said, he's probably getting, you know, 200 tanks

Ve dediğim gibi, muhtemelen

coming from various parts of Europe.

Avrupa'nın çeşitli yerlerinden 200 tank alıyor.

So that would be a lovely birthday present for him.

Böylece bu onun için güzel bir doğum günü hediyesi olur.

You see, you seem to like talking about that point.

Görüyorsun, bu nokta hakkında konuşmaktan hoşlanıyor gibisin.

Well, I think it's significant. Okay.

Bence önemli. Tamam aşkım.

That probably Germany are going to announce that they're going to allow

Muhtemelen Almanya

these tanks to be to be used in the battlefields

bu tankların savaş meydanlarında kullanılmasına izin vereceğini açıklayacak

because up until now they've been resisting doing that.

çünkü şimdiye kadar buna direndiler.

Isn't the UK sending tanks as well as sending some challenger tanks?

Birleşik Krallık, bazı meydan okuyucu tankları göndermenin yanı sıra tank göndermiyor mu?

Ah, I think they said that.

Ah, sanırım öyle dediler.

Oh, they're a bit heavy and they might sink in the mud there a bit. Yes.

Oh, biraz ağırlar ve orada biraz çamura batabilirler. Evet.

Apparently the leopard tanks, although they're much older, they're much faster.

Görünüşe göre leopar tankları çok daha eski olmalarına rağmen çok daha hızlılar.

I saw them last night, they were, they go really fast

Onları dün gece gördüm, gerçekten hızlı gidiyorlar

and they've got, they've got a very interesting shape.

ve çok ilginç bir şekilleri var.

The shape the shape of them is is quite different from

Bunların şekli,

from what you would think of the of the tank

that you see used in, say, in World War Two.

örneğin İkinci Dünya Savaşı'nda kullanıldığını gördüğünüz tank hakkında düşündüğünüzden oldukça farklı.

They're fast, they're nimble, they're easy to maintain.

Hızlıdırlar, çeviktirler, bakımları kolaydır.

And the weapons, the shells, they use a much easier it's

Ve silahlar, mermiler, çok daha kolay kullanıyorlar,

much easier to train people in using them.

insanları onları kullanma konusunda eğitmek çok daha kolay.

I think that a much more practical tank, whereas our tank is a bit

Bence çok daha pratik bir tank iken bizim tank

is a bit more difficult to learn how to to use.

kullanmayı öğrenmek biraz daha zor.

And I don't think either.

Ve ben de düşünmüyorum.

I think our taxes sort of better protected with armoury, but they're not as good,

Bence vergilerimiz cephanelikle daha iyi korunuyor, ama

you know, to be able to use this versatile, which is versatile.

bilirsin, bu çok yönlü, çok yönlü olanı kullanabilmek için o kadar iyi değiller.

And I imagine that though imagine having a tank

Ve bir tankınız olduğunu hayal edin

and you could park anywhere no one is ever going to to, to

ve hiç kimsenin gitmeyeceği herhangi bir yere park edebileceğinizi ,

to argue with you on the road, although you might say that the modern car,

yolda sizinle tartışmaya giremeyeceğini hayal ediyorum.

a large SUV car, which Mr.

Steve, how you get me started.

beni nasıl başlatırsın

Don't get me started, Mr. Grey.

Beni başlatmayın, Bay Grey.

A significant event.

Önemli bir olay.

Mr. Steve hates SUV.

Bay Steve SUV'dan nefret eder. Yolda dolaşan

They are a little bit like small tanks driving around on the road.

küçük tanklara benziyorlar .

Yes, Vilnius is separating its town

Evet, Vilnius, kasabasını

near a 700 year birthday.

700 yıllık bir doğum gününe yakın bir zamanda ayırıyor.

Who is Vilnius? The capital.

Vilnius kimdir? Başkent.

Oh, where Palmira is.

Ah, Palmira nerede?

So the place itself is separate.

Yani yerin kendisi ayrı.

Submarine seven, Rebirth two. That's quite. That is

Denizaltı yedi, Yeniden Doğuş iki. Bu oldukça. Bu

momentous.

çok önemli.

Mohammed wants to drive a tank.

Muhammed bir tank sürmek istiyor.

I presume?

You mean a tank, not an SUV.

Sanıyorum ki?

Tank demek istedin, SUV değil.

Mind you, that's sort of the same thing.

Dikkat edin, bu aynı şey.

Yeah, they're almost as heavy.

Evet, neredeyse onlar kadar ağırlar.

They're almost as heavy. That's what they ought to do.

Neredeyse onlar kadar ağırlar. Yapmaları gereken buydu.

They ought to

Everyone in the West who's got a giant SUV

Batıda dev bir SUV'u olan herkes

should donate that for use in the war in Ukraine, because,

bunu Ukrayna'daki savaşta kullanmak üzere bağışlamalı, çünkü

you know, that four wheel drive, they can they can get to the battlefield and get troops there.

bilirsiniz, o dört tekerlekten çekiş, savaş alanına gidebilir ve oraya asker gönderebilirler.

Anything they're missing is the large gun on the top.

Eksik olan şey tepedeki büyük silah.

You could probably put one of those on top, couldn't you?

Muhtemelen bunlardan birini üstüne koyabilirsin, değil mi?

Please, please don't give people ideas.

Lütfen, lütfen insanlara fikir vermeyin.

I'd say that's what they should do with SUVs.

SUV'larla yapmaları gereken şeyin bu olduğunu söyleyebilirim.

Everyone that owns one should be forced to give them up

Sahibi olan herkes onlardan vazgeçmeye

and send them to the battlefields in Ukraine

ve

to be used as a troop transport.

asker nakliyesi olarak kullanılmak üzere Ukrayna'daki savaş alanlarına göndermeye zorlanmalıdır.

I often talk to my studio.

Sık sık stüdyomla konuşurum.

I'd love to see it.

I'd love to see that has been blown up by tanks.

Görmeyi çok isterim.

Bunun tanklar tarafından patlatıldığını görmeyi çok isterim.

Can we move on? Yeah.

Devam edebilir miyiz? Evet.

I often talk to my students about the significance

Öğrencilerimle sık sık

of learning English by listening to native speakers.

anadili İngilizce olan kişileri dinleyerek İngilizce öğrenmenin önemi hakkında konuşurum.

Says You should.

Yapmalısın diyor.

So thank you very much.

Bu yüzden çok teşekkür ederim.

And he's actually sent the link to this live stream.

Ve aslında bu canlı yayının bağlantısını gönderdi.

So if there are any of your students

Bu nedenle,

or any students of shit watching at the moment,

şu anda izleyen öğrencileriniz veya boktan öğrencileriniz varsa,

hello to you and I hope you are enjoying listening to this

size merhaba ve umarım anadili İngilizce olan bu sohbeti dinlemekten keyif alıyorsunuzdur

native English conversation

and we will continue to do our best, and especially Mr.

ve biz ve özellikle Bay Duncan'ı geliştirmek için elimizden gelenin en iyisini yapmaya devam edeceğiz.

Duncan, to improve, which is somebody,

, ki bu birisi,

somebody else mentioned that earlier.

başka biri daha önce bundan bahsetmişti.

Carry on improving in what you do

Yaptığınız işte gelişmeye devam edin

because of course you mustn't stand still in what you do.

çünkü yaptığınız işte hareketsiz kalmamalısınız elbette.

You must always seek to improve on what you are doing.

Her zaman yaptığınız şeyi geliştirmeye çalışmalısınız.

And I can't remember who it was. I always try my best.

Ve kim olduğunu hatırlayamıyorum. Her zaman elimden gelenin en iyisini yaparım.

Oh, that It was Emilio. Emilio Lopez.

Oh, bu Emilio'ydu. Emilio Lopez.

There's a name that that is very nice to say.

Söylemesi çok güzel olan bir isim var.

Emilio Lopez.

Emilio Lopez. işte

It's it. It.

bu BT.

It comes off the tongue very easily, doesn't it?

Dilden çok kolay çıkıyor değil mi?

Unlike Sash.

Sash'in aksine.

Sash, which who we now call double sash.

Şimdi çift kanat dediğimiz kanat.

Because that's easier to say, huh?

Çünkü bunu söylemesi daha kolay, ha?

Well, that was fascinating.

Bu büyüleyiciydi.

I know.

Did you know yesterday, Steve, it was National Compliment Day.

Biliyorum.

Dün biliyor muydun Steve, Ulusal Övgü Günüydü.

Oh, yesterday Across the UK, we were encouraged

Oh, dün Birleşik Krallık'ta

to say nice things about other people.

diğer insanlar hakkında güzel şeyler söylemeye teşvik edildik. Birbirimiz hakkında

We were encouraged to say lovely things about each other.

güzel şeyler söylemeye teşvik edildik .

Maybe the way we look or maybe something that we have.

Belki görünüşümüz ya da sahip olduğumuz bir şey.

Maybe we are wearing a beautiful new dress and they say, Oh,

Belki yeni ve güzel bir elbise giyiyoruz ve onlar, Oh,

that is a beautiful dress that you're wearing.

bu giydiğin çok güzel bir elbise diyorlar.

Where did you buy it from?

Onu nereden aldın?

And that is a type of compliment.

Ve bu bir tür iltifattır.

You are saying something nice.

Güzel bir şey söylüyorsun.

Oh, so yesterday across the UK where we were

Ah, dün Birleşik Krallık'ta

all encouraged to say something nice.

hepimiz güzel bir şeyler söylemeye teşvik edildik.

So I want I want you

Bu yüzden

to give me a compliment, Mr.

bana bir iltifat etmenizi istiyorum, Bay

Duncan.

Duncan.

You look 20 years younger than your actual age,

Gerçek yaşınızdan 20 yaş daha genç görünüyorsunuz

but it's not that.

ama mesele o değil.

Is that a real compliment, or are you just patronising me?

Bu gerçek bir iltifat mı yoksa bana patronluk taslıyor musun?

Probably a bit of both.

Muhtemelen ikisinden de biraz.

No, I'm not very vetiver, but yes, but I didn't hear about this.

Hayır, pek vetiver değilim ama evet ama bunu duymadım.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

Well, it wasn't, was it? On the news?

Değildi, değil mi? Haberlerde?

It wasn't on the news, no, exactly.

Haberlerde yoktu, hayır, tam olarak.

So it wasn't a significant event, but it was a thing

Yani önemli bir olay değildi ama

that is done every year just to encourage people to be nice to each other.

insanları birbirlerine iyi davranmaya teşvik etmek için her yıl yapılan bir şeydi.

For example, I might say.

Mesela diyebilirim.

Mr.. Mr..

Bay.. Bay..

Steve, that is a lovely shirt you're wearing.

Steve, giydiğiniz çok güzel bir gömlek.

Why, thank you, Mr.

Neden, teşekkürler Bay

Duncan Where did you buy it from?

Duncan Onu nereden aldınız?

I had it's just a birthday present from you.

Senden sadece bir doğum günü hediyesi aldım.

For me, I was going to say it must be a very generous person with good taste.

Benim için, zevkli ve çok cömert bir insan olmalı diyecektim.

See where this is going?

Bunun nereye gittiğini görüyor musun?

Who bought this for you?

Bunu senin için kim aldı?

They must be a wonderful human being.

Harika bir insan olmalılar.

I really must.

Gerçekten yapmalıyım.

Yes. Compliment.

Evet. İltifat.

And yes, this sort of helps the wheels of society

Ve evet, bu tür bir toplumun çarklarına yardımcı olur

and, you know, just helps people talking.

ve bilirsiniz, sadece insanların konuşmasına yardımcı olur.

Or is Mr.

Yoksa Bay

Steve famously said it moves the oil, the oil of society.

Steve'in ünlü bir şekilde söylediği gibi, petrolü, toplumun petrolünü hareket ettiriyor mu?

He gets moved, it moves the oil. It's nothing.

Hareket ettirilir, yağı hareket ettirir. Mühim değil.

Everybody likes compliments, don't they?

Herkes iltifattan hoşlanır, değil mi?

Well, the thing is, it might have been Compliment Day yesterday

Şey, mesele şu ki, dün Birleşik Krallık'ta İltifat Günü olabilirdi

in the UK, but I didn't know about it

, ama benim bundan haberim yoktu

and I don't know anybody else that did so it can't have been very well advertised.

ve bilen başka birini de tanımıyorum, bu yüzden çok iyi tanıtılmış olamaz.

It was very much publicised on the internet, well made.

İnternette çokça duyuruldu, iyi yapılmış.

Maybe everybody got confused and thought that it was a compliment.

Belki herkesin kafası karıştı ve bunun bir iltifat olduğunu düşündü.

Which is part of your immune system.

Hangisi bağışıklık sisteminizin bir parçasıdır.

Oh, I see.

And that meant it was we celebrating the compliment. Yes.

Ah anlıyorum.

Ve bu, iltifatı kutladığımız anlamına geliyordu. Evet.

Which is something to do with your immune system.

Bu bağışıklık sisteminizle ilgili bir şey.

Then don't ask me what it is.

O zaman bana ne olduğunu sorma.

It's something to do with antibodies.

Bu antikorlarla ilgili bir şey.

But I can't remember.

We've reached the end of Mr. Steve knowledge on that.

Ama hatırlayamıyorum.

Bu konuda Bay Steve bilgisinin sonuna geldik.

One might not even call it that anymore.

Artık buna öyle de denmeyebilir.

So to compliment someone, if you compliment someone, you say something

Yani birine iltifat etmek için, eğer birine iltifat ederseniz, güzel bir şey söylersiniz

nice, you offer a positive remark.

, olumlu bir yorumda bulunursunuz.

And I think sometimes we are afraid to give compliments nowadays,

Ve bence bugünlerde bazen iltifat etmekten korkuyoruz,

especially if you are a man and maybe you are giving a compliment to a woman.

özellikle de bir erkekseniz ve belki de bir kadına iltifat ediyorsunuz.

So I think you have to be a little bit careful because it might be misunderstood

Bu yüzden biraz dikkatli olmanız gerektiğini düşünüyorum çünkü bu

as some sort of harassment

bir tür taciz

or some sort of verbal assault.

veya bir tür sözlü saldırı olarak yanlış anlaşılabilir.

So you do have to be careful when you are giving compliments and who you give them to.

Bu yüzden iltifat ederken ve kime iltifat ettiğinize dikkat etmelisiniz. Kişisel olarak yüz yüze

Although it's been a long time since I've received any compliments

herhangi bir iltifat almayalı uzun zaman olmasına rağmen,

personally face to face, to be honest, because some people think that if you're complimenting

dürüst olmak gerekirse, çünkü bazı insanlar

their appearance, it's a chat up line, then they

görünüşlerine iltifat etmenin bir sohbet hattı olduğunu düşünüyor, o zaman

some some not Mad Men men would would soak it up.

bazıları Mad Men erkekleri değil. ıslatacaktı.

Oh, haven't you got a lovely muscular figure.

Oh, çok hoş bir kaslı vücudun yok mu?

So if if a woman compliments a man, he loves it.

Yani bir kadın bir erkeğe iltifat ederse, erkek onu sever.

He loves it.

O bunu sever.

But if you say to a woman, Oh, haven't you got a lovely figure,

Ama bir kadına, Ah, çok güzel bir vücudun yok mu, derseniz,

Sometimes the woman might be a bit offended.

Kadın bazen biraz gücenebilir.

Might think you're trying to chatter.

Gevezelik etmeye çalıştığını düşünebilirsin.

Oh, well, well, magnificent breasts you have.

Oh, pekala, harika göğüslerin var.

Yes, that probably isn't.

Evet, muhtemelen bu değil.

You know, that wouldn't go down very well.

Biliyorsun, bu pek iyi gitmezdi.

But unless, of course, they just had an enhanced statement.

Ancak, elbette, gelişmiş bir ifadeye sahip olmadıkça.

Yes, maybe they've made them larger.

Evet, belki onları büyütmüşlerdir.

Maybe they've just had some silicone implants and they're wearing a very revealing dress.

Belki az önce silikon taktırdılar ve çok açık bir elbise giyiyorlar.

And therefore.

Ve bu nedenle.

But would it be appropriate to make a comment on that and probably not.

Ancak bunun hakkında bir yorum yapmak uygun olur mu ve muhtemelen olmaz.

No, No, please.

Hayır, hayır, lütfen.

If there are any men listening, I know that Andrew Tate,

Dinleyen birileri varsa,

a very famous influencer, he would probably say that that's okay.

çok ünlü bir etkileyici olan Andrew Tate'in muhtemelen sorun olmadığını söyleyeceğini biliyorum.

But here and English addict,

Ama burada ve İngiliz bağımlısı,

we are saying that it's not a good idea

bunun iyi bir fikir olmadığını söylüyoruz

because you might get you might get a slap, a slap in the face.

çünkü tokat yiyebilirsin, suratına bir tokat yiyebilirsin.

There's a time and a place to say that.

Bunu söylemenin yeri ve zamanı var.

And of course, the other thing is if you if somebody is the phrase

Ve tabii ki, diğer bir şey de, eğer siz, eğer biri kullanabileceğiniz ifade ise

that you can use, if a salesperson oh, okay.

, eğer bir satış görevlisiyse oh, tamam. Onlardan bir şey satın almanı

Is giving you lots of compliments because they want you

istedikleri için sana çok fazla iltifat ediyorlar

to buy something off them, they're buttering you up. Yes.

, seni yağlıyorlar. Evet.

Don't forget compliment.

İltifat etmeyi unutma.

Making compliments is a very big part of sales.

İltifat etmek, satışın çok büyük bir parçasıdır.

So our background, yes, mine and Steve's,

Yani bizim geçmişimiz, evet, benim ve Steve'in,

our backgrounds are both involved in sales.

geçmişimizin ikisi de satışla ilgili.

And I do know for a fact that one of the things I was taught

Ve kesin olarak biliyorum ki,

many years ago in my younger days,

yıllar önce gençliğimde bana öğretilen şeylerden biri,

say nice things to your customers, say nice things, compliment them

müşterilerinize güzel şeyler söyleyin, güzel şeyler söyleyin, onlara iltifat edin

and you often find that that person will be more relaxed.

ve çoğu zaman o kişinin daha rahat olduğunu görürsünüz.

So in sales you will find compliments are often made to customers,

Bu nedenle, satışlarda genellikle müşterilere yapılan iltifatlar bulacaksınız,

but you've got to with experience, you can say it

ancak bunu deneyimle yapmalısınız, bunu

in a way that doesn't come across as false.

yanlış olarak algılanmayacak bir şekilde söyleyebilirsiniz.

So obviously if you just meet somebody for the first time,

Açıkçası, biriyle ilk kez tanışıyorsanız,

a new customer, you don't sort of heap lots of compliments on that.

yeni bir müşteri, bu konuda çok fazla iltifat etmiyorsunuz.

Oh, what a lovely dress having.

Oh, ne güzel bir elbisen var. Çok

You got a lovely room.

güzel bir odan var.

Your business is fantastic in it.

İşiniz bu konuda harika.

What a lovely staff. Yeah.

Ne güzel bir personel. Evet.

It's got to be, it's got to be genuine, it's got to come from a genuine

Bu olmalı, gerçek olmalı, gerçek bir

desire to say something. Yes.

şey söyleme arzusundan gelmeli. Evet.

Or maybe believe it, or maybe it is a real compliment.

Ya da belki inanın ya da belki gerçek bir iltifattır.

Oh, your hair looks good today.

Oh, saçın bugün çok iyi görünüyor.

Oh, I was just admiring your hair.

Oh, sadece saçına hayran kaldım. Çok

Isn't it lovely?

güzel değil mi?

See, I learnt as a salesperson that sometimes, even if there was something to compliment,

Bakın, bir satış elemanı olarak öğrendim ki bazen iltifat edilecek bir şey olsa bile

it wasn't the right time or the place to do it.

bunu yapmak için doğru zaman ya da yer değildi.

Because it would.

Çünkü olurdu.

Could come across that you are complimenting them in the hope that they will buy something off you.

Sizden bir şey satın almaları umuduyla onlara iltifat ettiğiniz görülebilir.

And if the customer perceives it in that way,

Ve müşteri bunu bu şekilde algılarsa,

then you might not get the sale.

o zaman satışı alamayabilirsiniz.

Even if even if you are being genuine about it,

Bu konuda samimi olsanız bile,

it's probably best not to until you get to know them a bit better.

muhtemelen onları biraz daha yakından tanıyana kadar yapmamak en iyisidir.

Mohammed El Fahd says cultures are different.

Mohammed El Fahd, kültürlerin farklı olduğunu söylüyor.

A compliment in some cultures might be offensive in another.

Bazı kültürlerde bir iltifat diğerinde saldırgan olabilir.

And I think this is true.

Ve bence bu doğru.

So maybe if you are complimenting someone on their personal appearance

Yani, bazı kültürlerde birine kişisel görünümü hakkında iltifat ediyorsanız,

in some cultures that would actually be seen as offensive.

bu gerçekten saldırgan olarak görülebilir.

Even though you are saying something nice about them

Onlar hakkında güzel bir şey söyleseniz

and you are complimenting them,

ve onları,

their appearance, their clothes, or maybe their face,

görünüşlerini, kıyafetlerini veya belki de yüzlerini iltifat ediyor olsanız bile,

it would seen as as quite disrespectful.

bu oldukça saygısız olarak görülür. Bu

So you do have to be careful, even if it's if it's genuine,

yüzden dikkatli olmalısınız, gerçek olsa bile,

your compliments might be genuine, but it could still be offensive.

iltifatlarınız samimi olabilir, ancak yine de saldırgan olabilir.

You might not have any intention of trying to chat

that person up or become romantically involved.

O kişiyle sohbet etmeye veya romantik bir ilişkiye girmeye niyetin olmayabilir.

And you just see something and you think, Oh, what lovely hair, or you have skin or something,

Ve sadece bir şey görürsün ve Ah, ne kadar güzel saçların, ya da tenin falan var,

but you have to sometimes probably the best to say

ama bazen

nothing until you get to know somebody better.

birini daha iyi tanıyana kadar hiçbir şey söylememek en iyisidir diye düşünürsün.

But certainly

Ama kesinlikle

going the opposite and telling that

tersini yapmak ve

telling the truth is probably not going to help. Are you?

doğruyu söylemenin muhtemelen yardımcı olmayacağını söylemek. Sen ?

That you wouldn't meet somebody and say, Oh, I do you mind me saying

Biriyle tanışıp, Ah, saç

I think I don't like your hairstyle, I think you should change it.

stilini beğenmediğimi söylememin sakıncası var mı, bence onu değiştirmelisin, demezsin.

It doesn't suit you.

Sana uymuyor.

You know, they're probably the worst thing you could say to a woman would be, I don't like your hair.

Biliyor musun, muhtemelen bir kadına söyleyebileceğin en kötü şey , saçını beğenmedim.

I've said I think the worst thing you could say and I think I think it might be

Söyleyebileceğin en kötü şey olduğunu söyledim ve bence bu,

if you if you think that a woman is pregnant and she is another one.

bir kadının hamile olduğunu ve onun başka biri olduğunu düşünüyorsan olabilir.

Oh, hello there.

Merhaba.

Oh, I believe I believe there are congratulations that I should be giving you.

Oh, sana vermem gereken tebrikler olduğuna inanıyorum .

And the woman will say why they said, Oh, well, you're pregnant.

Ve kadın neden " Oh, peki, sen hamilesin" dediklerini söyleyecektir.

You appear to have a little frenzied view.

Biraz çılgın bir bakış açısına sahip görünüyorsun.

Yeah. When is your baby coming?

Evet. Bebeğiniz ne zaman geliyor?

And the woman says, I'm not pregnant?

Ve kadın diyor ki ben hamile değilim?

No, this is. This is just me.

Hayır, bu. Bu sadece benim.

Yes. So you are you are basically saying

Evet. Yani siz temelde

that that person looks overweight so that is, you know, the opposite of what you're trying to achieve.

o kişinin fazla kilolu göründüğünü söylüyorsunuz yani bu, yani, başarmaya çalıştığınız şeyin tam tersi.

Sometimes giving a compliment can get you into a lot of trouble.

Bazen iltifat etmek başınızı büyük belaya sokabilir. Demek

I mean, it says my hair always looks neat and tidy.

istediğim, saçlarımın her zaman düzgün ve düzenli göründüğünü söylüyor.

It does look, it just suits you.

Görünüyor, sadece sana yakışıyor.

Some people and this is something we've talked about.

Bazı insanlar ve bu konuştuğumuz bir şey.

Some men look good.

Bazı erkekler iyi görünür.

Bald know.

Kel biliyorum.

I don't know how it works yet.

Henüz nasıl çalıştığını bilmiyorum.

Other men, you see them sometimes and their head is a very strange shape.

Diğer adamları bazen görürsünüz ve kafaları çok garip bir şekle sahiptir.

It looks sometimes it looks like two heads have been have been joined together.

Bazen iki kafa birleştirilmiş gibi görünüyor .

And it has a strange sort of ripple in the middle.

Ve ortasında garip bir dalgalanma var.

But, Mr.

Ama Bay

Steve, I think you have good head for baldness. So.

Steve, bence kelliğe karşı iyi bir fikriniz var. Bu yüzden.

So you're quite lucky that I'm always jealous of black guys.

Zencileri her zaman kıskandığım için çok şanslısın.

Black guys always look great.

Siyah adamlar her zaman harika görünür.

It doesn't matter how old they are or what they look like.

Kaç yaşında oldukları veya nasıl göründükleri önemli değil.

They always look great and cool.

Her zaman harika ve havalı görünürler.

Bald. Samuel L Jackson who?

Kel. Samuel L Jackson kim?

Who can wear a bald head

Kim kel kafa takabilir ki

any cooler than Samuel L Jackson.

Samuel L Jackson'dan daha havalı.

And it was cool on black people.

Ve siyah insanlar için havalıydı. Size Bay

I will tell you who model Mr.

Steve wears it Well, baldness always looks cool on a black guy, but on a white guy,

Steve'in onu kimin taktığını söyleyeceğim Pekala, kellik siyah bir adamda her zaman havalı görünür, ama beyaz bir adamda,

unless it's really shaved tightly, it can look a bit anyway, I think you know what I'm saying.

gerçekten sıkı bir şekilde tıraş edilmediği sürece, zaten biraz görünebilir , sanırım ne dediğimi anlıyorsunuz .

Yes, Christine, as we've just mentioned, false, false compliments.

Evet Christine, az önce bahsettiğimiz gibi, yanlış, sahte iltifatlar.

So saying something you don't really mean

Yani gerçekten kastetmediğiniz bir şeyi söylemek

can often be used to get something.

çoğu zaman bir şey elde etmek için kullanılabilir.

You want something back in return from that person.

O kişiden karşılığında bir şey istiyorsun.

Either you want them to buy something or you're trying to get into bed with them

Ya bir şey almalarını istiyorsun ya da onlarla yatağa girmeye çalışıyorsun

or something like that.

ya da onun gibi bir şey.

So, yes.

Yani evet.

And Daria says, Your ears look gorgeous today.

Ve Daria, Bugün kulakların çok güzel görünüyor, diyor.

Oh, thank you. Thank you. Oh, do you mean it?

Ohh, teşekkürler. Teşekkür ederim. Oh, ciddi misin? Beni

Is it You're just trying to get round me?

dolandırmaya mı çalışıyorsun? Senin

Is it your ears, though? Mine?

kulakların mı? Bana ait?

Yes. If you're

Evet.

trying to get round somebody, that is a good expression.

Birinin etrafından dolaşmaya çalışıyorsan, bu iyi bir ifade.

Are you trying to get round me?

Beni çevrelemeye mi çalışıyorsun?

In other words, are you trying to

Başka bir deyişle,

get a favour from that person?

o kişiden bir iyilik almaya mı çalışıyorsunuz?

If you're trying to get round somebody, it means you're trying to smooch them,

Birinin etrafından dolaşmaya çalışıyorsan, bu onları öpmeye,

trying to get something from them as well.

onlardan bir şeyler almaya da çalışıyorsun demektir.

You used a good expression earlier to butter someone up to better them up.

Daha önce birini iyileştirmek için yağlamak için iyi bir ifade kullandın .

You are saying nice things because want something from you, want something, whatever it could be.

Güzel şeyler söylüyorsun çünkü senden bir şey istiyorsun , bir şey istiyorsun, ne olursa olsun.

You want something, it might could be anything.

Bir şey istiyorsun, her şey olabilir.

It could be.

Olabilir.

It doesn't have to be.

Olmak zorunda değil.

It could be anything you want. Something from that person.

İstediğin her şey olabilir. O kişiden bir şey.

Money normally could be money.

Para normalde para olabilir.

Yes. To compliment someone.

Evet. Birine iltifat etmek.

So let's have a look at some synonyms to compliment someone you give praise.

Öyleyse, övdüğünüz birine iltifat etmek için bazı eşanlamlılara bir göz atalım .

You give an accolade like my accolade,

Benim övgüm gibi bir ödül veriyorsun,

maybe my praise that I received from YouTube.

belki YouTube'dan aldığım övgü.

I received it in the form of an award.

Ödül şeklinde aldım.

You give an accolade, you commend someone, you commend them.

Övgü veriyorsun, birini övüyorsun, övüyorsun.

You give them a nice compliment.

Onlara güzel bir iltifat ediyorsun.

You say something to them.

Onlara bir şey söylüyorsun.

Maybe they did a very good job of something.

Belki de bir konuda çok iyi bir iş çıkardılar.

Maybe they are very good in their workplace.

Belki iş yerlerinde çok iyidirler.

You extol That's a great word.

Bu harika bir kelime.

You extol a person's virtues.

Bir kişinin erdemlerini yüceltiyorsunuz.

You are talking about their character and the way they behave.

Karakterlerinden ve davranışlarından bahsediyorsun.

You are talking about them in a very complimentary way.

Onlardan çok övgü dolu bir şekilde bahsediyorsun.

Exalt a only to exalt someone is to honour them.

Birini yüceltmek ancak onu yüceltmektir.

You are praising them.

Onları övüyorsun.

You are being very complimentary.

Çok iltifat ediyorsun.

You are making compliments.

İltifat ediyorsun.

Yes. Often used in religious

Evet. Genellikle dini tonlarda kullanılır

tones.

Isn't it exaltation

.

Yüceltme değil mi

to exalt the Lord?

Rabbini yüceltmek?

Yes. High honour?

Evet. Yüksek onur?

Yes, that's it.

Evet, bu o.

You also laud someone, you Lord them.

Birini de övüyorsun, onu yüceltiyorsun.

So I think that's also used in the word applause.

Sanırım bu alkış kelimesinde de kullanılıyor.

So you applause, you give applause or you applaud someone.

Yani alkışlarsınız, alkışlarsınız veya birini alkışlarsınız.

So Lord is also a compliment.

Yani Rab aynı zamanda bir iltifattır.

You can load it up, can't you? Yes.

Yükleyebilirsin, değil mi? Evet.

And load it up, which means you sort of

Ve doldur, bu da bir nevi

you're sort of bragging about yourself.

kendinle övünüyorsun demektir.

Yeah. So it can be used negatively. Yes.

Evet. Yani olumsuz kullanılabilir. Evet.

And finally, the word honour can also be the type of compliment as well.

Ve son olarak, şeref kelimesi aynı zamanda bir iltifat türü de olabilir.

You are saying something nice.

Güzel bir şey söylüyorsun.

Before we go,

Gitmeden önce, İngilizce dilinde yer alan

there is a common confusion that takes place,

yaygın bir kafa karışıklığı var

that takes place in the English language.

.

The words compliment and compliment.

Kelimeler iltifat ve iltifat.

They are both pronounced in the same way.

İkisi de aynı şekilde telaffuz edilir.

So the word compliment, the way I've been describing it

Yani iltifat kelimesi, bugün tarif ettiğim şekliyle

today, spelt with an eye in the middle

, ortasında bir gözle hecelendiğinde,

means to praise someone.

birini övmek anlamına gelir.

You give them a nice comment, you will pleasant towards someone.

Onlara güzel bir yorum yaparsın, birine karşı hoşlanırsın.

And then we have compliment with an E in the middle.

Ve sonra ortada bir E ile iltifat ediyoruz.

And this refers to suitable supplies for something.

Bu da bir şey için uygun malzemeleri ifade eder.

Maybe if you are in the army and you are going to a to an area where there is a war,

Belki ordudaysanız ve savaşın olduğu bir bölgeye gidiyorsanız,

you might need your complement, you might need your suitable supplies.

tamamlayıcınıza, uygun malzemelerinize ihtiyacınız olabilir.

And also if you match something,

Ayrıca bir şeyi eşleştirirseniz,

things that match each other, they complement each other.

birbiriyle eşleşen şeyler birbirini tamamlar.

They go together very well.

Birlikte çok iyi giderler.

And in the military, a group of service

Ve orduda, bir grup hizmet

personnel might also be a complement as well.

personeli de tamamlayıcı olabilir.

A complement of people.

İnsanların tamamlayıcısı.

A complement of troops.

Askerlerin tamamlayıcısı.

And as I said, just two things that go together very well.

Ve dediğim gibi, birlikte çok iyi giden iki şey .

Some people might say that we complement each other because we go together

Bazı insanlar birbirimizi tamamladığımızı söyleyebilirler çünkü biz karı koca birlikte

very well and man and wife

çok iyi gideriz ve

often in a marriage,

genellikle bir evlilikte,

two people are well suited in personality

iki kişi kişilik olarak çok uygundur

and you say that they complement

ve siz onların birbirini tamamlamadığını, birbirini tamamladığını söylersiniz

each other not complement.

.

MM Yes.

Evet.

So two things matching together, they complement each other.

Yani birbirine uyan iki şey birbirini tamamlar.

Do you pronounce it much the same way?

Aynı şekilde mi telaffuz ediyorsunuz?

Much the same way, to be honest with you.

Size karşı dürüst olmak gerekirse, hemen hemen aynı şekilde.

So complement, complement.

Yani tamamlayın, tamamlayın.

But generally speaking, when people are using these words

Ancak genel olarak konuşursak, insanlar bu kelimeleri

in everyday English, they will be pronounced in a similar way.

günlük İngilizcede kullandıklarında benzer şekilde telaffuz edilirler.

So I think there isn't any need to get too worried about the pronunciation.

Bu yüzden telaffuz konusunda fazla endişelenmeye gerek olmadığını düşünüyorum .

There probably is a slight difference, but to be honest, it's not worth worrying about.

Muhtemelen küçük bir fark vardır, ama dürüst olmak gerekirse, endişelenmeye değmez.

And that is almost it for today.

Ve bugünlük neredeyse bu kadar.

We've almost come to the end.

Neredeyse sona geldik.

Today's live stream.

Bugünün canlı yayını.

Almost. Almost.

Neredeyse. Neredeyse.

Does that mean something else?

Bu başka bir anlama mı geliyor?

Well, there will be us saying goodbye.

Pekala, vedalaşacağız.

So thank you very much. Feel company today.

Bu yüzden çok teşekkür ederim. Bugün şirket hissedin.

And also your lovely words of praise,

Ve ayrıca güzel övgü sözlerin,

your compliments about my English.

İngilizcem hakkındaki iltifatların.

Live streams and also about what is happening

Canlı yayınlar ve ayrıca

with my little award

that I got this week from YouTube.

YouTube'dan bu hafta aldığım küçük ödülüme neler olduğu hakkında. İlave

As well. We are back on Sunday.

olarak. Pazar günü geri döndük.

Okay. Sunday 2 p.m.

Tamam aşkım. Pazar 14:00

UK. Time is when we're back with you.

İngiltere Seninle geri döndüğümüz zamandır.

So we are back on Sunday.

Yani Pazar günü geri döndük.

We will be here live. I will be here.

Canlı olarak burada olacağız. Burada olacağım.

Will you be here?

I will do.

Burada olacak mısın?

Yapacağım.

I don't think I'm doing anything on Sunday.

Pazar günü bir şey yaptığımı sanmıyorum.

Don't think I have any significant event.

Önemli bir olayım olduğunu düşünme.

Oh, very good. On Sunday.

Oh çok iyi. Pazar günü.

So I will be here.

Bu yüzden burada olacağım.

All being well.

Her şey yolunda.

Yes, it's all being well.

Evet, her şey yolunda.

We will be back with you on Sunday.

Pazar günü yeniden sizlerle olacağız.

Thank you very much for your company.

Şirketiniz için çok teşekkür ederim.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

And we will be back hours, by the way, on Sunday, a whole 2 hours.

Ve bu arada Pazar günü tam 2 saat geri döneceğiz.

No one else does that on YouTube.

Bunu YouTube'da başka kimse yapmıyor. Her Pazar saat 14:00'ten itibaren

We are the only people who do a two hour live English stream

iki saatlik canlı İngilizce yayını yapan tek insanlarız.

every Sunday from 2 p.m.

UK time.

İngiltere saati.

We are going now. Thank you, Mr. Steve.

Şimdi gidiyoruz. Teşekkürler, Bay Steve.

Thank you, Mr.

Duncan, and congratulations again on your YouTube play button for 1 million subscribers.

Teşekkürler Bay

Duncan ve 1 milyon aboneye ulaştığınız YouTube oynatma düğmeniz için tekrar tebrikler. Bay Duncan'ın başarısını göz önünde bulundurarak

Thank you for all complementing

tamamlayan herkese teşekkür ederim

complementing with an eye Mr.

Duncan on his achievement and I look forward to seeing you all again on Sunday.

ve Pazar günü hepinizi tekrar görmeyi dört gözle bekliyorum.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

All I have to say now is thank you very much for watching.

Şimdi söyleyeceğim tek şey, izlediğiniz için çok teşekkür ederim.

Thank you for being with me.

Benimle olduğun için teşekkür ederim.

Whether you've been with us for a couple of years,

İster birkaç yıl, ister

a couple of days, or for the whole 16 years,

birkaç gün, ister 16 yılın tamamında bizimle olun,

all I can say is you are very brave.

söyleyebileceğim tek şey çok cesur olduğunuz.

See you on Sunday.

Pazar görüşürüz.

And of course, until the next time we meet, you know what's coming next.

Ve tabii ki, bir dahaki görüşmemize kadar, sonra ne olacağını biliyorsun.

Yes You do?

Evet yaparsın?

Until Sunday.

Pazar gününe kadar.

ta ta for now.

Şimdilik ta ta.