Rich and Poor - Wealth + Poverty / English Addict - 232 🚨LIVE CHAT🚨 - Sunday 15th January 2023

You can see the sun is out today. The sun is out.

Bugün güneşin doğduğunu görebilirsiniz. Güneş çıktı.

It is shining brightly.

Parlak bir şekilde parlıyor.

But we might also

Ama

have some snow coming tonight.

bu gece biraz kar da gelebilir.

We will see what happens with that. Here we go again.

Bununla ne olacağını göreceğiz. Yine başlıyoruz.

We are back together as live as live can be.

Canlı olabileceğimiz kadar canlı olarak yeniden birlikteyiz.

It's English addict coming to you live and direct

Bu, tesadüfen İngilizcenin doğum yerinden size canlı ve doğrudan gelen bir İngiliz bağımlısıdır

from the birthplace of the English language, which just happens to be.

.

Oh, my goodness, it's England.

Aman Tanrım, burası İngiltere.

And. Hi, everybody.

Ve. Selam millet.

This is Mr. Duncan in England.

Ben İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today?

Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay?

?

I hope so.

Umarım. Mutlu

Are you happy? Are you feeling good today?

musun? Bugün iyi hissediyor musun?

We are now halfway through the first month

of the new year already.

Yeni yılın ilk ayını şimdiden yarıladık.

Steve was complaining yesterday.

Steve dün şikayet ediyordu.

He was saying, I can't believe that we are already halfway through January.

Ocak ayını çoktan yarıladığımıza inanamıyorum diyordu.

He was quite surprised by it, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse buna oldukça şaşırmıştı.

And I suppose I am as well.

Ve sanırım ben de öyleyim.

We are already halfway through January.

Ocak ayını çoktan yarıladık.

How has the year been so far?

Yıl şimdiye kadar nasıl geçti?

Has it been a good year?

İyi bir yıl oldu mu?

Has it been a nice year?

Güzel bir yıl oldu mu?

Anything nice happened so far in 2023?

2023'te şimdiye kadar güzel bir şey oldu mu?

Please let me know if something nice has happened.

Güzel bir şey olduysa lütfen bana bildirin.

We need some good news. We do.

İyi haberlere ihtiyacımız var. Yaparız.

Because recently it's been nothing but doom and gloom.

Çünkü son zamanlarda kıyamet ve kasvetten başka bir şey olmadı.

But not here.

Ama burada değil.

Not here.

Burada değil.

If you want to escape all of that, you are in the right place.

Tüm bunlardan kaçmak istiyorsanız, doğru yerdesiniz.

We are here to have some fun.

Biraz eğlenmek için buradayız.

We are here to talk about the English language.

İngiliz dili hakkında konuşmak için buradayız.

We even use English as well.

Hatta İngilizce de kullanıyoruz.

You may have noticed I'm talking in English right now.

Şu anda İngilizce konuştuğumu fark etmiş olabilirsiniz.

If you can't follow me clearly, then you can always look at the captions

Beni net bir şekilde takip edemiyorsanız, canlı yayınların altındaki altyazılara her zaman bakabilirsiniz

underneath there are live.

.

I'm not joking.

Şaka yapmıyorum.

Life captions.

Hayat altyazıları.

So if you can't follow what I'm saying, you can always open

Yani eğer söylediklerimi takip edemiyorsanız, ekrandaki altyazıları da her zaman açabilirsiniz

the captions that are on the screen as well.

.

If you click I think it is c

Tıklarsanız klavyenizde c olduğunu düşünüyorum

on your keyboard, not on the live chat but on your keyboard

, canlı sohbette değil klavyenizde

as a shortcut.

kısayol olarak.

And then the captions will open.

Ardından altyazılar açılacaktır.

Live captions everyone.

Canlı altyazılar herkese.

Ooh, very nice.

Çok güzel.

So my name is Duncan and I talk about English.

Benim adım Duncan ve İngilizce hakkında konuşuyorum.

You might say that I am one of those up there.

Oradakilerden biri olduğumu söyleyebilirsin.

I am an English addict and I have a feeling maybe, perhaps I'm not sure.

Ben bir İngiliz bağımlısıyım ve içimde belki de emin değilim gibi bir his var.

Perhaps you are one of those as well.

Belki siz de onlardan birisiniz. Yine

Here we are again. Yes.

buradayız. Evet.

My name is Mr. Duncan. What is yours?

Benim adım Bay Duncan. Seninki nedir?

Well, you will have a chance to let me know later on on the live chat because we are here now live.

Pekala, daha sonra canlı sohbette bana haber verme şansın olacak çünkü artık canlı yayındayız.

2:08 o'clock.

saat 2:08

It's a big one today.

Bugün büyük bir tane.

We have a lot to talk about.

Konuşacak çok şeyimiz var.

We also, of course, have Mr.

Elbette

Steve here today.

bugün burada Bay Steve de var.

He is here in the studio at around about 230.

230 civarında burada stüdyoda.

And we are talking about a very interesting subject today.

Ve bugün çok ilginç bir konudan bahsediyoruz .

We are talking about being rich

Zengin olmaktan

and being poor

ve fakir olmaktan

or perhaps somewhere in between as well.

ya da belki ikisi arasında bir yerden bahsediyoruz.

So you can be rich and have lots of money.

Böylece zengin olabilir ve çok paraya sahip olabilirsiniz.

You might be poor and have very little money

Fakir olabilirsin ve çok az paran olabilir

or you might be in the middle, you might be in between.

ya da arada kalmış olabilirsin, arada kalmış olabilirsin. Hayatta

You might be managing to survive,

kalmayı başarıyor olabilirsiniz,

you might be living a comfortable life.

rahat bir yaşam sürüyor olabilirsiniz.

You might not be rich, you might not be poor,

Zengin olmayabilirsin, fakir olmayabilirsin

but you live comfortably.

ama rahat yaşıyorsun.

So you don't have jewellery, you don't have everything made of gold,

Yani mücevherleriniz yok, altından yapılmış her şeyiniz yok,

You don't go on expensive holidays.

Pahalı tatillere çıkmıyorsunuz.

But you still have a comfortable life.

Ama yine de rahat bir hayatınız var.

Or maybe you are a person who likes to save your money

Veya belki de para biriktirmeyi seven bir insansınız

and you don't want to spend it all the time.

ve her zaman harcamak istemiyorsunuz.

So there are many different types of wealth.

Yani birçok farklı zenginlik türü vardır.

Sometimes people like to show their wealth, they like to show off.

Bazen insan zenginliğini göstermeyi sever, gösteriş yapmayı sever.

They like to boast, boast.

Övünmeyi, övünmeyi severler.

I hate people who boast.

Övünen insanlardan nefret ederim.

They are very annoying.

Çok sinir bozucular.

They often like to show off.

Genellikle gösteriş yapmaktan hoşlanırlar.

So that's what we're talking about today.

Demek bugün bundan bahsediyoruz.

I hope you will stick with us.

Umarım bizimle kalırsın.

Mr. Steve is here as well.

Bay Steve de burada.

We are with you and

Biz sizinleyiz ve

the weather at the moment is very strange.

şu anda hava çok garip.

We are having some really weird weather.

Gerçekten tuhaf bir hava yaşıyoruz.

We have lots and lots of rain.

Çok ama çok yağmurumuz var.

Last week, in fact, we've had so much rain already.

Aslında geçen hafta çok fazla yağmur yağdı.

There is lots of flooding in this area.

Bu bölgede çok fazla sel var.

In fact, the river very close to where we live, the River Severn

Aslında, yaşadığımız yere çok yakın olan Severn Nehri

has flooded and there is water now everywhere.

sular altında kaldı ve artık her yerde su var.

Water where it should not be.

Olmaması gereken yerde su.

There is nothing worse than having water where it should not be.

Suyun olmaması gereken yerde olması kadar kötü bir şey yoktur .

So there is a lot of flooding taking place, a lot of things going on.

Yani çok fazla sel meydana geliyor, birçok şey oluyor.

But the strange thing is we might it's

Ama garip olan şu ki,

not 100% certain at the moment, but we might be getting some snow tonight.

şu anda %100 kesin olmayabiliriz ama bu gece biraz kar yağıyor olabiliriz. Şu

Heavy snow or so they seem at the moment.

anda yoğun kar ya da öyle görünüyor.

The weather forecasters, all of those lovely

Hava tahmincileri, tüm o sevimli

meteorologists have decided that

meteorologlar

we might be getting some snow tonight and it might also be heavy snow.

bu gece biraz kar yağacağına ve ayrıca yoğun kar yağabileceğine karar verdiler.

We will see what happens with that.

Bununla ne olacağını göreceğiz. Bu

By the way, don't forget to give me a lovely like as well If you are watching this right now

arada bana da güzel bir like atmayı unutmayın. Eğer şu anda bunu izliyorsanız

and you are enjoying yourself, maybe you are having the best time ever in your life.

ve eğleniyorsanız, belki de hayatınızın en güzel zamanını geçiriyorsunuzdur.

Please give me a lovely like it would be very nice

Lütfen bana bu videonun altında başparmaklarınızı görmek çok güzel olacak gibi bir sevimlilik verin

to see your thumbs underneath this video as well.

.

Thank you very much for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

It's lovely to see you here.

Seni burada görmek çok güzel.

Yes, we have made it all the way

Evet,

to the end of another weekend and the end of another week and as I mentioned,

bir haftasonunun daha sonuna, bir hafta sonuna kadar geldik ve dediğim gibi bu yeni yılın

we are now halfway through the first months of this new year.

ilk aylarının da yarısına geldik .

Yes, it's Sunday.

Evet, bugün Pazar.

Beep, beep, beep, beep, beep,

Bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip

beep, beep, beep, beep, beep, beep,

beep, beep, beep, beep, beep.

, bip, bip, bip.

We are back, everyone.

Geri döndük millet.

And yes, we are feeling pretty good.

Ve evet, kendimizi oldukça iyi hissediyoruz.

Even though last night I was not very well.

Gerçi dün gece pek iyi değildim.

I wasn't very well last night

Dün gece pek iyi değildim,

I had a strange moment, a strange physical moment.

garip bir an yaşadım, garip bir fiziksel an.

Something very odd happened and I think I know the reason why

Çok tuhaf bir şey oldu ve sanırım

I am going to blame Mr.

Steve for what happened last night.

dün gece olanlar için neden Bay Steve'i suçlayacağımı biliyorum.

We might talk about it, but I did have a slight medical emergency last night.

Bunun hakkında konuşabiliriz ama dün gece hafif bir tıbbi acil durum yaşadım.

Find out what that was all about later on.

Bunun neyle ilgili olduğunu daha sonra öğren.

We also have the live chat.

Canlı sohbetimiz de var.

Oh, hello, Live chat.

Merhaba, Canlı sohbet.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Who was first, I wonder who was first on today's live chat?

İlk kimdi, acaba bugünkü canlı sohbette ilk kim oldu?

Oh, very interesting, Beatrice,

Oh, çok ilginç Beatrice,

you are now fast becoming

şimdi hızla

the new champion of the live chat.

canlı sohbetin yeni şampiyonu oluyorsun.

I think so.

Bence de.

So you are now coming up as maybe in second place.

Yani şimdi belki ikinci sırada geliyorsun.

Vitus, of course, is the king of the live chat click.

Vitus, elbette, canlı sohbet tıklamasının kralıdır.

But I have a feeling that Beatrice may be

Ama içimde Beatrice'in

the queen of the live chat click.

canlı sohbet tıklamasının kraliçesi olabileceğine dair bir his var.

So congratulations to you, Beatrice.

Seni tebrik ederim, Beatrice.

You are first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette birincisiniz.

A few days ago you may have heard about the attempt of the UK

Birkaç gün önce, İngiltere'nin

to become part of the space race.

uzay yarışının bir parçası olma girişimini duymuş olabilirsiniz.

It didn't end very well, but today we are going to launch our own

Sonu pek iyi olmadı ama bugün kendi

UK rocket

Birleşik Krallık roketimizi fırlatacağız

and I have a feeling this time it's going to work perfectly.

ve içimde bu sefer mükemmel bir şekilde çalışacağına dair bir his var .

So yes, we did try to launch a couple of satellites a few days ago

Yani evet, birkaç gün önce

into the atmosphere to orbit the planet,

gezegenin yörüngesine oturtmak için birkaç uyduyu atmosfere fırlatmayı denedik

but unfortunately it did not turn out very well.

ama ne yazık ki pek iyi olmadı.

In fact, you might say it was a little bit

Aslında biraz felaket oldu diyebilirsiniz,

of a disaster, wasn't it?

değil mi?

Dr. David Starkey

David Starkey

Oh, yes, it was.

Oh, evet, öyleydi.

It was a little bit of a disaster.

Biraz felaket oldu.

Unfortunately, the rocket decided to come back down to earth

Ne yazık ki, roket bir patlama ile dünyaya geri dönmeye karar verdi

with a bang, or should I say a splash.

, yoksa bir sıçrama mı demeliydim.

So it wasn't very successful.

Yani pek başarılı olmadı.

However, Europe you may have read about this on the news or seen it on the Internet,

Bununla birlikte, Avrupa bunu haberlerde okumuş veya internette görmüş olabilirsiniz,

but apparently Europe is going to start

ancak görünüşe göre Avrupa şimdi Kuzey Kutbu'ndan

launching rockets

roket fırlatmaya başlayacak

from the Arctic

now. I thought I was imagining things last night.

. Dün gece bir şeyler hayal ettiğimi sanıyordum.

I was watching the news and I saw this story and I thought, is that right?

Haberleri izliyordum ve bu hikayeyi gördüm ve düşündüm ki, bu doğru mu?

Is that true? It didn't sound right to me.

Bu doğru mu? Bana doğru gelmedi.

My ears could hear it, but my brain was thinking, That sounds very strange.

Kulaklarım duyabiliyordu ama beynim, Kulağa çok garip geliyor, diye düşünüyordu.

But apparently Europe is going to enter into the space race and they are going to start

Ama görünüşe göre Avrupa uzay yarışına girecek ve

launching rockets from the Arctic

Kuzey Kutbu'ndan

or the polar circle somewhere like that.

veya kutup dairesinden böyle bir yere roket fırlatmaya başlayacaklar.

Anyway, So we're very cold.

Her neyse, yani çok üşüdük.

So we will see what happens there.

Yani orada ne olacağını göreceğiz.

Hello also to Valentin.

Valentin'e de merhaba.

Also we have Luis Mendez is here today.

Ayrıca Luis Mendez de bugün burada.

Hello, Lewis. Nice to see you back on the live chat.

Merhaba Lewis. Seni tekrar canlı sohbette görmek güzel.

Can I say thank you very much also for your lovely email that I received last week?

Geçen hafta aldığım güzel e-postanız için de çok teşekkür edebilir miyim?

Tell me all about your early life and I found it absolute, utterly fascinating.

Bana erken yaşlarından bahset ve ben bunu mutlak, son derece büyüleyici buldum.

Now it might sound as if I am being nosy

Şimdi meraklı

or maybe too inquisitive,

ya da fazla meraklıymışım gibi gelebilir

but I have to say I was interested.

ama ilgilendiğimi söylemeliyim.

I'm always fascinated by people's lives, especially their early life.

İnsanların yaşamları, özellikle erken yaşamları beni her zaman büyülemiştir .

Their early life growing up.

Erken yaşamları büyüyor.

Maybe their situation, maybe their family situation,

Belki içinde bulundukları durum, belki ailevi durumları, belki de içinde

or the circumstances in which they were raised

yetiştikleri koşullar

and how they achieved the things that they did

ve yaptıkları şeyleri nasıl başardıkları

and how they survived this crazy thing called life.

ve hayat denen bu çılgınca şeyden nasıl kurtuldukları.

Let's face it,

Kabul edelim,

this thing sometimes can be a little bit crazy.

bu şey bazen biraz çılgınca olabiliyor.

So thank you very much, Luis Mendez, for your lovely email.

Güzel e-postanız için çok teşekkür ederim Luis Mendez.

I'm always interested to find out about those things.

Bu tür şeyleri öğrenmek her zaman ilgimi çekmiştir.

As you know, and I have mentioned it a few times,

Bildiğiniz ve birkaç kez bahsettiğim gibi

I don't come from a wealthy family.

varlıklı bir aileden gelmiyorum.

I don't and I say this and I say it honestly.

Bunu yapmıyorum ve söylüyorum ve dürüstçe söylüyorum.

I did not come from a wealthy family.

Varlıklı bir aileden gelmedim.

My parents had to work and sometimes

Ailem çalışmak zorundaydı ve bazen

they had to work long hours and it was difficult.

uzun saatler çalışmak zorunda kalıyorlardı ve bu zordu.

I would not say that my childhood was easy.

Çocukluğumun kolay geçtiğini söylemem.

Definitely not easy.

Kesinlikle kolay değil.

So we will be talking about that and that will be included in today's topic,

Bu yüzden bundan bahsedeceğiz ve bu,

which is all about being rich or wealthy

tamamen zengin ya da varlıklı olmak

or of course, being poor and living in poverty.

ya da tabii ki fakir olmak ve yoksulluk içinde yaşamakla ilgili olan bugünkü konuya dahil edilecek.

I think

I think my family was nearer

Sanırım ailem

to poverty and poor than rich.

zenginden çok yoksulluğa ve yoksulluğa yakındı.

If I was completely honest with you.

Sana karşı tamamen dürüst olsaydım.

Hello.

Also to who else is here?

Merhaba.

Ayrıca burada başka kim var?

V, taxi's here.

V, taksi geldi.

Hello, Vitus.

Merhaba Vitus.

It is nice to see you back.

Seni tekrar görmek güzel.

Where you belong.

Ait olduğun yer.

Hello.

Also Palmira Joshi

Merhaba.

Ayrıca Palmira Joshi

and Dara is hello to you.

ve Dara size merhaba.

Reham is here as well. Olga.

Reham da burada. Olga.

Hello, Olga.

Merhaba Olga.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

We also have Magdalena Zika.

Bir de Magdalena Zika'mız var.

Marco Hello, Marco.

Marco Merhaba, Marco.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

A lot of people joining in on the live chat.

Birçok kişi canlı sohbete katılıyor.

A very interesting subject today.

Bugün çok ilginç bir konu.

We are looking at being rich and poor,

Zengin ve fakir olmaya,

having wealth, or maybe you are finding it difficult

servete sahip olmaya bakıyoruz ya da belki

to to earn money or find money or keep your money.

para kazanmayı ya da para bulmayı ya da paranızı tutmayı zor buluyorsunuz.

There are, of course, people who have money and then they spend the money.

Elbette parası olan ve sonra parayı harcayan insanlar var.

So some people might have a lot of wealth,

Yani bazı insanlar çok fazla servete sahip olabilir

but they waste their money and maybe eventually

ama paralarını çarçur ederler ve belki de sonunda

they end up being poor.

fakir olurlar.

So it does happen.

Yani olur. Elbette

It happens in many different ways of course, some people win many as well.

birçok farklı şekilde oluyor , bazı insanlar da çok kazanıyor.

They suddenly come in to a great deal of money.

Aniden büyük bir paraya kavuşurlar.

They win the lottery, for example.

Örneğin piyangoyu kazanıyorlar.

Or maybe one of their distant relatives dies

Ya da belki uzak akrabalarından biri ölür

and they leave them lots and lots of money.

ve onlara çok ama çok para bırakırlar.

So there are many circumstances where a person

Dolayısıyla, bir kişinin

can suddenly become wealthy.

aniden zengin olabileceği birçok durum vardır.

They can suddenly find that they have a lot of money and

Aniden çok fazla paraları ve

wealth as well.

zenginlikleri olduğunu görebilirler.

Hello, Bahram.

Merhaba Bahram.

Hello to you.

Merhaba sana.

Nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek güzel.

Hello. Also to Christina.

Merhaba. Ayrıca Christina'ya.

Hello to Hugo.

Hugo'ya merhaba.

Hello, Hugo.

Merhaba Hugo.

I like your name, by the way.

Bu arada ismini beğendim.

Hello. Also to rehab.

Merhaba. Ayrıca rehabilitasyona.

Hello to Mobile Gamer.

Mobil Oyuncuya Merhaba.

Hello to you.

Merhaba sana.

Thank you. Mobile gamer.

Teşekkür ederim. Mobil oyuncu.

Can you lend me $5, Mr.

Bana 5 dolar borç verebilir misiniz, Bay

Duncan?

Duncan?

Leonard, there is an old proverb.

Leonard, eski bir atasözü vardır. Ne

Neither a lender nor a borrower be.

borç veren ne de borç alan olun.

Which means sometimes it's good not to lend money.

Bu da bazen borç para vermemenin iyi olduğu anlamına gelir.

And sometimes it's good not to borrow money.

Ve bazen borç para almamak iyidir.

Although there might be situations where you have to do that and you have no choice.

Yine de bunu yapmak zorunda olduğunuz ve başka seçeneğiniz olmayan durumlar olabilir.

You have to borrow money from someone.

Birinden borç para almak zorundasın.

I've done it in the past.

Geçmişte yaptım.

I've borrowed money from the bank.

Bankadan borç para aldım. Bununla

The only problem with

ilgili tek sorun,

that is you have to give it back pretty quickly.

onu oldukça hızlı bir şekilde geri vermek zorunda olmanız.

So in the past, yes, in the past I have had to borrow money from the bank.

Yani geçmişte, evet, geçmişte bankadan borç para almak zorunda kaldım.

If I've needed some money in an emergency, perhaps.

Belki acil bir durumda biraz paraya ihtiyacım olursa.

So I have done it in the past.

Bu yüzden geçmişte yaptım.

But some people say that it is better

Ancak bazı insanlar,

not to be a lender or a borrower.

borç veren veya alan olmamanın daha iyi olduğunu söylüyor.

It is best not to be either of those things.

Bunlardan herhangi biri olmamak en iyisidir.

Hello, Francisca.

Merhaba Francisca.

I have changed my personal computer.

Kişisel bilgisayarımı değiştirdim.

It is now faster.

Şimdi daha hızlı.

So next time I will be first.

Yani bir dahaki sefere birinci olacağım.

Well, maybe your computer is fast,

Belki bilgisayarın hızlıdır

but is your finger.

ama parmağındır. İşte

That is it.

You see, because your finger is analogue.

bu.

Görüyorsunuz, çünkü parmağınız analog.

Your computer is digital.

Bilgisayarınız dijitaldir.

But this is analogue.

Ama bu analog.

It's mechanical. You have to use your finger to click

Bu mekanik. Fareyi tıklatmak için parmağınızı kullanmalısınız

the mouse.

.

So just because you have a fancy computer with all of that lovely memory

Yani sırf tüm bu güzel belleğe

and all of those lovely gigabytes, you might not have a very fast finger.

ve tüm bu sevimli gigabaytlara sahip şık bir bilgisayarınız olduğu için çok hızlı bir parmağınız olmayabilir.

So don't forget, don't just train your computer to be fast.

Bu yüzden unutmayın, sadece bilgisayarınızı hızlı olması için eğitmeyin.

You also have to train your finger to be fast as well.

Ayrıca parmağınızı da hızlı olmak için eğitmeniz gerekiyor.

So there is a little bit of advice for you, Francesca.

Sana küçük bir tavsiye var, Francesca.

A little advice just for you.

Sadece senin için küçük bir tavsiye.

Hello. Also, I'm.

Merhaba. Ayrıca, ben.

No, I'm not real.

Hayır, ben gerçek değilim.

Hello?

Merhaba?

I'm not real.

Gerçek değilim.

Well, guess what

Bil bakalım neyim

I am.

.

I'm very real.

ben çok gerçeğim

Unfortunately,

Ne yazık ki,

I feel every moment of this

bunun her anını

deeper than you realise.

sandığınızdan daha derin hissediyorum.

Hello, Also. Oh, we have Claudia.

Merhaba Ayrıca. Oh, Claudia'mız var.

Hello, Claudia.

Merhaba Claudia.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

And I think you know what I'm going to ask.

Ve sanırım ne soracağımı biliyorsun. Claudia canlı sohbette göründüğünde

I am going to ask the question I often ask

sık sık sorduğum soruyu soracağım

when Claudia appears on the live chat

and that question is, what's cooking?

ve bu soru, ne pişiyor?

Claudia, What have you got in the pot?

Claudia, tencerede ne var?

What's cooking, Claudia?

Ne pişiriyorsun, Claudia?

Is it something spicy in hawked?

Hawked'de baharatlı bir şey mi var?

Is it something salty or not?

Tuzlu bir şey mi, değil mi?

Oh, Claudia,

Claudia,

what is in the pot?

tencerede ne var?

What?

Ne?

What is in the past?

Geçmişte ne var?

Claudia, what are you cooking today?

Claudia, bugün ne pişiriyorsun?

Last night, Mr. Steve

Dün gece, Bay Steve

decided to make

chilli con carne.

biberli con carne yapmaya karar verdi.

Can I just say that is the reason

why I was ill last night.

Dün gece hasta olmamın sebebinin bu olduğunu söyleyebilir miyim?

Can you guess what happened, though?

Yine de ne olduğunu tahmin edebilir misin?

Can you guess why I was ill last night?

Dün gece neden hasta olduğumu tahmin edebilir misin?

Because of Mr. Steve's chilli con carne.

Bay Steve'in kırmızı biber sosu yüzünden.

If you think you know the answer to that, let me know in the live chat, please.

Bunun cevabını bildiğinizi düşünüyorsanız, lütfen canlı sohbette bana bildirin.

So what is cooking, Claudia, Today, G.

Peki yemek pişiren ne Claudia, Today, G.

And Franco says, I think that money is extremely important,

Ve Franco diyor ki, paranın son derece önemli olduğunu düşünüyorum,

especially today, in a world in which everyone doesn't care

özellikle bugün, herkesin

about anyone else.

kimseyi umursamadığı bir dünyada.

Well, I think yes,

Bence evet,

this is a very difficult subject to approach, so I have to be careful.

bu yaklaşması çok zor bir konu, bu yüzden dikkatli olmalıyım.

I think it is possible to be wealthy

Bence hem zengin olmak

and also to be caring.

hem de sevecen olmak mümkün.

So I think having wealth does not necessarily mean that you won't care about other people.

Bu yüzden, zenginliğe sahip olmanın, diğer insanları umursamayacağınız anlamına gelmediğini düşünüyorum.

However, I think also the

Bununla birlikte,

the desire or the need to have lots of money

çok paraya sahip olma arzusunun veya ihtiyacının

can be seen as a selfish thing

bencilce bir şey olarak görülebileceğini

and maybe that person just wants to take care of themselves.

ve belki de o kişinin sadece kendine bakmak istediğini düşünüyorum.

But I do believe that there is still a lot of generosity

Ama zengin insanlar arasında hala çok fazla cömertlik olduğuna inanıyorum

amongst people who are wealthy.

.

They are.

Bunlar.

They are altruistic.

Fedakardırlar.

I like that word altruism.

Fedakarlık kelimesini seviyorum.

A lot of people say that there is no altruism anymore, but I think there are still people

Pek çok insan artık özgecilik olmadığını söylüyor, ama bence hala

who are both wealthy and also generous as well

hem zengin hem de

with their money and maybe also their time as well.

parası ve belki de zamanı konusunda cömert olan insanlar var.

Altruism.

Fedakarlık.

Altruism means to be generous or selfless.

Fedakarlık, cömert veya özverili olmak anlamına gelir.

You do something kind or do something generous,

Nazik bir şey yaparsın ya da cömert bir şey yaparsın

but you don't want anything in return.

ama karşılığında hiçbir şey istemezsin.

You might not even want people to know that you are doing it.

İnsanların bunu yaptığınızı bilmesini bile istemeyebilirsiniz.

I suppose a good example of that

Sanırım buna iyi bir örnek

would be the singer George Michael.

şarkıcı George Michael olurdu.

After his death.

Ölümünden sonra.

It turned out that he had

anonymously donated money to

Anonim olarak

many people, many people who were just having difficulties in their lives,

birçok kişiye, sadece hayatlarında zorluk çeken birçok kişiye para bağışladığı

and he would send the money, let them have some of his wealth.

ve parayı göndereceği, servetinin bir kısmını onlara bırakacağı ortaya çıktı.

So I would say that that is a is a form of altruism.

Yani bunun bir özgecilik biçimi olduğunu söyleyebilirim.

It is something you are doing that's generous, but you don't want any recognition for it.

Yaptığınız cömert bir şey ama bunun için herhangi bir tanınma istemiyorsunuz.

So I think that is a good point.

Bu yüzden bunun iyi bir nokta olduğunu düşünüyorum.

But yes, maybe in that way, maybe from what you're saying,

Ama evet, belki bu şekilde, belki de senin söylediğine göre

Gianfranco, is that people

Gianfranco,

b people have become more selfish these days,

bu günlerde insanlar b insanlar daha bencil hale geldi,

so maybe other people won't care for you or give you help or assistance.

bu yüzden belki diğer insanlar seni umursamayacak ya da sana yardım ya da yardım etmeyecek.

So maybe you have to make it on your own.

Bu yüzden belki de kendi başına yapmak zorundasın.

You can't rely on other people

Diğer insanlara güvenemezsin

because maybe we live in a more selfish world.

çünkü belki daha bencil bir dünyada yaşıyoruz.

I think it is a little bit of both.

Bence ikisinden de biraz var.

I think people are generous, but also they can be selfish.

Bence insanlar cömert ama bencil de olabiliyorlar.

So we all have this inside, as I think all human beings

Yani hepimizin içinde bu var, bence tüm insanlar

can be a little selfish

biraz bencil

and maybe at times generous as well.

ve belki bazen cömert de olabilir.

So I think we all have that insider's.

Bu yüzden hepimizde o içeriden bilgi olduğunu düşünüyorum.

But I do agree with what you say.

Ama söylediklerinize katılıyorum.

I think money can make you selfish, self-centred,

Bence para sizi bencil, benmerkezci yapabilir

and maybe even it can even change your personality.

ve hatta belki kişiliğinizi bile değiştirebilir.

You might change the way you behave, you might change your outlook or the way you treat other people.

Davranış şeklinizi değiştirebilir, bakış açınızı veya diğer insanlara davranış şeklinizi değiştirebilirsiniz.

So I think you are right.

Bu yüzden haklı olduğunu düşünüyorum.

Yes, there is there is a little bit of truth in that.

Evet, bunda biraz doğruluk payı var.

And I do agree with you that.

Ve sana katılıyorum.

So we have Mr.

Steve coming up in a few moments.

Birazdan Bay Steve geliyor.

I hope you will stick with this.

Umarım buna sadık kalırsın.

Do not click away because we have a lot of things coming up.

Tıklamayın çünkü önümüzde çok şey var.

And as you know, when Mr.

Ve bildiğiniz gibi, Bay

Steve starts talking, when Mr.

Steve konuşmaya başladığında, Bay

Steve's brain starts doing things,

Steve'in beyni bir şeyler yapmaya başladığında,

you never know what he's going to say next.

bundan sonra ne söyleyeceğini asla bilemezsiniz.

So he will be with us in a little bit.

O yüzden birazdan bizimle olacak.

Mr. Duncan is doing this live stream on Sunday and Wednesday at 2 p.m.

Bay Duncan bu canlı yayını Pazar ve Çarşamba günleri saat 14:00'te yapıyor.

UK time, so that is when I'm on Luke.

İngiltere saati, o zaman Luke'tayım.

Hello, Luke.

Merhaba Luke.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel. Bugün

It's Sunday.

Pazar.

That's today of course. And Wednesday.

Bu bugün tabii. Ve Çarşamba.

You can catch me live as well.

Beni canlı da yakalayabilirsiniz.

It's always the same time because it's easier to remember.

Her zaman aynı saat çünkü hatırlaması daha kolay.

2 p.m.

öğleden sonra 2 Birleşik

UK time is when I'm here with you.

Krallık zamanı, burada seninle olduğum zamandır.

Hello. Also to Alessandra.

Merhaba. Alessandra'ya da.

We also have Who else is here?

Burada başka kim var?

A bamboo.

Bir bambu.

Hello. Bamboo for you.

Merhaba. Bambu senin için.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

So in a few moments, we have Mr. Steve.

Birkaç dakika içinde Bay Steve'e sahibiz.

Coming up.

geliyor.

Coming up, coming up and coming on to the Internet.

Geliyor, geliyor ve internete giriyor.

And if you are easily upset or offended by jokes because sometimes Mr.

Ve bazen Bay Steve olduğu için şakalara kolayca üzülür veya gücenirseniz

Steve, his mouth will open and things will come out.

, ağzı açılacak ve bir şeyler çıkacaktır.

We never quite know what Mr.

Bay

Steve is going to say next.

Steve'in bundan sonra ne söyleyeceğini asla tam olarak bilemeyiz.

So all of that is coming up in a little while.

Yani bunların hepsi kısa bir süre sonra ortaya çıkıyor.

Don't go away.

Gitme.

English addict is on the air.

İngiliz bağımlısı yayında. Şu anda

It's on the Internet

internette

right now.

.

We might be getting some snow later on.

Daha sonra biraz kar alabiliriz.

Can you believe it? There might be snow coming.

Buna inanabiliyor musun? Kar geliyor olabilir.

So tomorrow morning we might wake up to snow all over the place

Yani yarın sabah her yerde karla uyanabiliriz,

and then the room

sonra oda

and the roof and

, çatı ve

the building. Here he is.

bina. İşte burada.

Or is it?

Yoksa öyle mi? Sen

Who are you? Hello, Mr. Duncan. Hello.

kimsin? Merhaba, Bay Duncan. Merhaba.

Where am I today? Is this the Internet?

Bugün neredeyim? Bu internet mi?

It is the Internet.

Bu internet.

Hello.

Merhaba.

I couldn't keep it up for long. Oh, okay.

Bunu uzun süre sürdüremedim. Tamam.

Well, I was hoping you'd stay in character.

Karakterinde kalacağını umuyordum.

I can for a bit longer. Mr. Duncan.

Biraz daha uzun sürebilirim. Bay Duncan.

You know me. Yeah, I can.

Beni tanıyor musun. Evet yapabilirim.

I've just come off my stage, you know, Just been telling the workers what to do.

Sahnemden yeni geldim, bilirsiniz işte , işçilere ne yapacaklarını söylüyorum.

How have you been handling them?

Onlarla nasıl başa çıkıyorsunuz?

A bit of loose change.

Biraz gevşek değişiklik.

I noticed it's lambing season at the moment yet.

Şu an kuzulama mevsiminin geldiğini fark ettim.

That's correct. Absolutely. Yes.

Bu doğru. Kesinlikle. Evet.

I've been helping there in the barn.

Orada ahırda yardım ediyordum.

How many how many lambs have you had your hand up?

Elini kaldırdığın kaç tane kuzun var?

Oh, well, I don't do any of that dirty work.

O pis işlerin hiçbirini yapmıyorum.

You know, I use I leave that all to my workers, my my land staff.

Biliyorsunuz, ben hepsini çalışanlarıma, arazi personelime bırakıyorum.

How many acres?

Kaç dönüm?

Oh, just a couple of thousand.

Oh, sadece birkaç bin.

You know, I just.

Bilirsin, ben sadece.

A couple of thousand.

Birkaç bin.

That Staffordshire.

Şu Staffordshire.

Yes, but I mean, mostly agriculture.

Evet, ama çoğunlukla tarımdan bahsediyorum.

But we have a few lambs.

Ama birkaç kuzumuz var.

We've got some sheep, I've got some cattle, cattle

Biraz koyunumuz var, benim biraz sığırım var, sığırlarım var

and of course lots of outbuildings and things like that,

ve tabii ki bir sürü müştemilat ve bunun gibi şeyler,

bit of hunting and fishing and shooting that goes on there, you know.

biraz avcılık, balıkçılık ve orada devam eden atışlar, bilirsiniz.

So what do you normally hunt. Well, we had wild boar

Peki normalde ne avlarsın? Tabii yaban domuzu

pheasants of course,

sülünlerimiz vardı,

which I sell to the, the local establishments for them to sell on to the peasants.

onları köylülere satsınlar diye yerel işletmelere satıyordum.

What about talking of peasants?

Köylülerden bahsetmeye ne dersiniz?

Do you ever shoot the peasants.

Hiç köylüleri vurur musun?

Well.

Kuyu. Eskiden

Well, I used to, but of course these days you can be banged up for that sort of thing.

yapardım ama tabii ki bugünlerde bu tür şeyler için mahvolabilirsin.

You've got to be careful about shooting people these days.

Bu günlerde insanları vururken dikkatli olmalısın.

Politically, it's political correctness gone mad.

Politik olarak, politik doğruluk çılgına döndü.

Yes. So you're not allowed to get away with that?

Evet. Yani bundan paçayı sıyırmaya iznin yok mu?

I mean, in the old days, I used to just shoot somebody and get rid of them, bury them,

Yani eskiden, birini vurup öldürürdüm, gömerdim,

let the dogs eat the bones of the workers.

köpeklerin işçilerin kemiklerini yemesine izin verirdim.

But now, of course, political correctness has gone mad.

Ama şimdi, elbette, politik doğruluk çıldırdı.

I'm not allowed to do that anymore.

Artık bunu yapmama izin verilmiyor.

Nothing is ever wasted. But.

Hiçbir şey asla boşa gitmez. Ancak.

Oh, I think that's enough of that, Mr. Duncan.

Sanırım bu kadar yeter, Bay Duncan.

That's good enough. Good.

Yeteri kadar iyi. İyi.

Well, here we are, Lord Steve.

Pekala, işte buradayız Lord Steve.

Or should I say Mr. Steve? Hello, Mr. Steve.

Yoksa Bay Steve mi demeliydim? Merhaba Bay Steve.

You got my cravat.

Kravatımı aldın.

This looks amazing.

Bu harika görünüyor.

I think, and I've said this before,

Bence ve bunu daha önce de söyledim,

there is no look that suits you more than this.

sana bundan daha çok yakışan başka bir görünüm yok.

You look absolutely amazing.

Kesinlikle harika görünüyorsun.

I'm a bit on the hot side.

Ben biraz gerginim.

Don't worry about that.

Bunun için endişelenme.

Everybody standing there.

Herkes orada duruyor.

Are you going out on the land developer?

Arazi geliştiricisine mi çıkıyorsunuz?

All the other people to do do all sorts of things

Diğer tüm insanlar, çekimde balıkla birlikte her türlü şeyi yapacak mı

out there with the fish in the shooting?

?

Why do you sound like a pirate?

Neden korsan gibi konuşuyorsun?

That's a pirate.

Bu bir korsan.

So, Mr. Steve, but I think this looks amazing.

Bay Steve, ama bence bu harika görünüyor.

I, I have this fantasy that where we go to

into the town, into much Wenlock and Mr.

Kasabaya, Wenlock'a gittiğimizde ve Bay

Steve walks around like this and I follow him as if I'm his servant

Steve'in böyle dolaştığı ve sanki onun hizmetkarıymışım gibi onu takip ettiğim

and I'm sort of carrying his things and he's being really horrible to me.

ve onun eşyalarını taşıdığım ve gerçekten olduğu gibi bir fantezim var. benim için korkunç

Come on, boy. Okay, good.

Hadi evlat. Tamam iyi.

I wasn't ready for that.

Buna hazır değildim.

You're never ready.

Asla hazır değilsin.

But yes, I want I want to do that one day where we go into town and you're you're playing

Ama evet, bunu bir gün kasabaya gittiğimizde yapmak istiyorum ve sen

Lord Steve, and I'm your servant following

Lord Steve'i oynuyorsun ve ben

behind you, and you're your treating me like dirt.

senin arkandan gelen hizmetkarınım ve sen bana pislikmişim gibi davranıyorsun.

You're treating me really badly.

Bana gerçekten kötü davranıyorsun.

You're saying come a long servant.

Uzun bir hizmetçi gel diyorsun.

Come on, don't make me beat you again.

Hadi, beni tekrar dövmeye zorlama.

I was born into the wrong family and in the wrong era.

Yanlış ailede ve yanlış çağda doğdum.

I think going back in the distant past, I think I come from sort of, you know, aristocracy.

Sanırım uzak geçmişe dönersek, sanırım bir tür aristokrasiden geliyorum.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

I think that's the only way I can explain the fact that this looks good on me.

Sanırım bunun bana iyi geldiğini açıklamamın tek yolu bu.

So everyone's saying you look like Sherlock Holmes, but I don't think Sherlock Holmes.

Yani herkes senin Sherlock Holmes'a benzediğini söylüyor ama ben Sherlock Holmes olduğunu düşünmüyorum.

I need a pipe.

Bir boruya ihtiyacım var.

Yes, but I don't think you ever really look.

Evet, ama senin gerçekten baktığını hiç sanmıyorum.

Although he used to wear one of these.

Bunlardan birini giymesine rağmen.

Sometimes. He used to wear one. Yes.

Bazen. Birini giyerdi. Evet.

Now in the game, I'm just trying to look like some English toff.

Şimdi oyunda, sadece bir İngiliz züppesi gibi görünmeye çalışıyorum.

Okay, Don't spoil it.

Tamam, bozma.

You've left out the best part. What's that?

En iyi kısmı atlamışsın. Bu da ne?

Well, that there.

İşte orada.

Oh, you mean all this.

Tüm bunları kastediyorsun.

This sort of loose change that I found lying around the house?

Evin etrafında yatarken bulduğum bu tür bozuk paralar mı?

So this shows. No, don't get rid of it.

Yani bu gösteriyor. Hayır, ondan kurtulma.

I'm not going to get rid of it.

Ondan kurtulmayacağım.

No, that's just, you know, a bit of pocket money.

Hayır, bu sadece, bilirsin, biraz harçlık.

Oh, so that's what I wanted you to have when we came on camera.

Oh, demek kamera karşısına çıktığımızda bende öyle olmasını istiyordum. Demek istediğim

Oh, my point.

.

Oh, well, So it's all pointless then. That's my money.

Oh, peki, o zaman her şey anlamsız. Bu benim param.

You know, you can't.

Biliyorsun, yapamazsın.

All this money that Mr. Steve has got.

Bay Steve'in sahip olduğu tüm bu para.

Look at that.

Şuna bak.

There's £50 notes and £10 notes all that.

50 sterlinlik banknotlar ve 10 sterlinlik banknotlar var.

Well, because I am wealthy, Mrs.

Zengin olduğum için Bayan

Duncan, the only problem is am I rich?

Duncan, tek sorun ben zengin miyim?

The only problem is this is not real money.

Tek sorun, bunun gerçek para olmaması.

It's actually just paper.

Aslında sadece kağıt.

So this isn't even real money.

Yani bu gerçek para bile değil.

Aren't they your donations, Mr.

Bunlar sizin bağışlarınız değil mi Bay

For earnings from nothing? No, they're not, Steve.

Yoktan kazanç için? Hayır, değiller, Steve.

No, they're not my own.

Hayır, onlar benim değil.

Okay, then again,

Tamam, o zaman

can I just stress this is not real money.

bunun gerçek para olmadığını vurgulayabilir miyim?

It's.

It's actually sort of it's actually table napkins.

Onun.

Aslında bir nevi sofra peçeteleri.

So before anyone says, Mr.

Yani kimse söylemeden Bay

Duncan, you think you've got all that money.

Duncan, tüm o paranın sizde olduğunu düşünüyorsunuz.

So this didn't go quite the way I planned.

Yani bu pek planladığım gibi gitmedi.

I wanted Mr.

Steve to reveal himself with the money in his hand.

Bay

Steve'in elindeki parayla kendini ifşa etmesini istedim.

But you didn't tell me that Anyway, I'll tell you what, Mr.

Ama bana bunu söylemediniz Her neyse, size ne diyeceğim Bay

Duncan, because anyway, let me.

Duncan, çünkü her neyse, izin verin.

Let me make a donation. Yes.

Bir bağış yapayım. Evet.

Alright, Steve, let's just not do that.

Pekala Steve, bunu yapmayalım.

Oh, all right.

Pekala.

Oh, well, you see, things

Oh, şey, görüyorsun,

sometimes don't go according to plan, particularly if you don't rehearse them beforehand.

bazen işler planladığın gibi gitmez, özellikle de önceden prova yapmazsan.

Well, because we don't rehearse it. What's the point of that?

Çünkü prova yapmıyoruz. Bunun anlamı ne?

This is real, by the way.

Bu arada bu gerçek.

Not like all the other fake rubbish.

Diğer tüm sahte çöpler gibi değil.

There's loads of people now on YouTube and on Instagram and TikTok and they have all these things

Şu anda YouTube'da, Instagram'da ve TikTok'ta bir sürü insan var ve yaptıkları tüm bu şeylere sahipler

that they're doing and they they make out that it's all real, but it isn't.

ve bunların hepsinin gerçek olduğunu sanıyorlar ama değil.

It's all fake.

Hepsi sahte.

It's all make believe. But this is real.

Hepsi inandırıcı. Ama bu gerçek.

This here is real.

Burası gerçek.

Some sometimes I wish it wasn't and this is real as well.

Bazıları bazen keşke olmasaydı diyorum ve bu da gerçek.

But this, of course, connects to today's subject.

Ancak bu, elbette, bugünün konusuyla bağlantılıdır.

And we will be talking all about being rich.

Ve zengin olmaktan bahsedeceğiz.

And that's Mr. Steve of course. Of course.

Ve bu tabii ki Bay Steve. Elbette.

And being Paul and that's me.

Ve Paul olmak ve bu benim.

In fact, you might say that sometimes art imitates life

Hatta bazen sanatın hayatı çok yakından taklit ettiğini söyleyebilirsiniz

very closely, and I think it is.

ve bence öyle.

But I think this look, I can't get over how great it looks on Mr.

Ama bence bu bakış, Bay Steve'de ne kadar harika göründüğünü anlayamıyorum

Steve. It really does suit you

. Zaten sana gerçekten yakışıyor

anyway. Mr.

Duncan Yes, and we coming on to sort of definitions later and things like that. Yes.

. Bay

Duncan Evet, daha sonra bir takım tanımlara geçeceğiz ve bunun gibi şeyler. Evet.

We're talking about being rich and being poor, living with wealth.

Zengin ve fakir olmaktan, zenginlikle yaşamaktan bahsediyoruz.

Yes, living in poverty.

Evet, yoksulluk içinde yaşamak.

So. So I mean, like us.

Bu yüzden. Yani bizim gibi.

Yeah, well, not this is all an act, isn't it?

Evet, pekala, bunların hepsi bir rol değil, değil mi?

Because people, some people don't they, they like to pretend

Çünkü insanlar, bazıları öyle değil,

that they're

rich and wealthy and we'll come on to the difference between those two terms

zengin ve zenginmiş gibi davranmayı seviyorlar ve bu iki terim arasındaki farka geleceğiz

because and it's a typical

çünkü ve bu tipik bir

sort of British way of thinking of things that you might live in a

İngiliz düşünme tarzıdır.

a very small house or a flat, but nobody sees that.

çok küçük bir evde ya da apartman dairesinde yaşıyor ama bunu kimse görmüyor.

And then when you go out and about, you've got you've got a big Mercedes or a Jaguar or a BMW.

Ve sonra dışarı çıktığınızda, büyük bir Mercedes'iniz, Jaguar'ınız veya BMW'niz var.

Yeah.

Or maybe just some nice clothes or some really nice clothes.

Evet.

Ya da belki sadece güzel kıyafetler ya da gerçekten güzel kıyafetler. Halka

You can you can go out, can't you, into the public

açık alanlara çıkabilirsin, değil mi

areas and people can see you

ve insanlar seni görebilir

and they might think, oh I think they've got lots of money.

ve bence çok paraları var diye düşünebilirler.

Yeah.

Cos you've dressed, you see looking at me now you think I was a wealthy landowner.

Evet.

Giyindiğin için, şimdi bana baktığını görüyorsun, benim zengin bir toprak sahibi olduğumu düşünüyorsun.

He's not, but I'm not, you see, because if I can pretend to be when I'm out in public.

O değil, ama ben değilim, çünkü toplum içindeyken öyleymiş gibi davranabilirsem.

Well there is a phrase for that Mr. Steve.

Bay Steve için bir deyim var.

We call it keeping up appearances.

Biz buna görünüşü korumak diyoruz.

Keeping up appearances. I there was a situation comedy.

Görünüşü sürdürmek. Bir durum komedisi yaşadım.

There was a a very funny TV show called Keeping Up Appearances.

Keeping Up Appearances adında çok komik bir TV programı vardı.

But that is actually based on a real English phrase,

Ama bu aslında gerçek bir İngilizce ifadeye dayanıyor, dışarı

which is where when you go out, when you step outside,

çıktığınızda, dışarı çıktığınızda

you have to present a certain image to other people.

diğer insanlara belli bir imaj sunmak zorundasınız.

So they will respect you

Böylece sana saygı duyacaklar

or maybe they will be envious of you.

ya da belki seni kıskanacaklar.

So we call it keeping up appearances and it is a real thing.

Biz buna görünüşü korumak diyoruz ve bu gerçek bir şey.

That's what people do.

İnsanlar böyle yapar.

We go outside and we show ourselves what we want to project a certain image.

Dışarı çıkıyoruz ve belli bir görüntüyü yansıtmak istediğimizi kendimize gösteriyoruz.

But this also happens on the internet.

Ama bu internette de oluyor.

There are lots of people pretending

to be wealthy, pretending to have money, but

Zenginmiş gibi davranan, parası varmış gibi davranan birçok insan var ama

in reality they don't.

gerçekte yok.

They don't have it.

Onlarda yok.

It's it's all it's all just a sham.

Hepsi bu, hepsi sadece bir yalan.

It's all fake.

Hepsi sahte.

They're just pretending that pretending and they go back to.

Sadece numara yapıyormuş gibi yapıyorlar ve geri dönüyorlar.

Yeah, it's, it's, it's all to do with the ego isn't it.

Evet, bu, bu, hepsi ego ile ilgili, değil mi?

You want to because and of course the social media

İstiyorsunuz çünkü ve tabii ki televizyon reklamcılığının sosyal medyası,

of television advertising

sort of promotes this ideal lifestyle, which is one where everyone's

herkesin

spending lots of money, they've got big cars, nice houses and everything.

çok para harcadığı, büyük arabaları, güzel evleri ve her şeyi olan bu ideal yaşam tarzını bir nevi teşvik ediyor.

And it's all to do with trying to create envy, which is horrible and jealousy.

Ve bunların hepsi kıskançlık yaratmaya çalışmakla ilgili, ki bu korkunç ve kıskançlıktır.

All my neighbours got a new car, I've got to get one.

Tüm komşularım yeni bir araba aldı, bir tane almalıyım.

So advertise thing has been doing it since the 1950s.

Yani reklam işi bunu 1950'lerden beri yapıyor.

Have they been encouraging everybody to spend and look wealthy?

Herkesi harcamaya ve zengin görünmeye mi teşvik ediyorlar?

But I think it went on way before then.

Ama bence o zamandan önce devam etti.

So there was always and and I suppose we can't talk

Yani her zaman vardı ve ve sanırım

about being wealthy and not being wealthy without talking about class.

sınıftan bahsetmeden zengin olmaktan ve zengin olmamaktan bahsedemeyiz.

So the levels of society, this is something

Yani toplumun seviyeleri, bu

we've spoken about before, but the levels of society.

daha önce bahsettiğimiz bir şey, ama toplumun seviyeleri.

So there always has been levels of society.

Yani her zaman toplumun seviyeleri olmuştur.

And I suppose it was more obvious

Ve sanırım

when there was only two classes.

sadece iki sınıf olduğunda daha açıktı.

So you had the wealthy, the gentry, as they call them,

Yani zenginler, onların deyimiyle eşraf vardı

and then you had everyone else underneath. Yes.

ve sonra altında herkes vardı. Evet.

And they were all just living in poverty, squalor.

Ve hepsi sadece yoksulluk içinde yaşıyorlardı, sefalet.

They had nothing.

Hiçbir şeyleri yoktu.

And that was this.

Ve bu buydu.

So the division was very clear.

Yani ayrım çok netti.

And that's only a few hundred years ago.

Ve bu sadece birkaç yüz yıl önce.

I mean, we were all basically slaves to landowners.

Demek istediğim, hepimiz temelde toprak sahiplerinin kölesiydik.

Yes. Paid very little wages, living very poorly.

Evet. Çok az maaş alıyor, çok kötü yaşıyor.

The vast majority of people, this is how they lived.

İnsanların büyük çoğunluğu, bu şekilde yaşadılar.

So if

you go back hundreds of years, most people were living in utter poverty.

Yüzlerce yıl geriye giderseniz, çoğu insan tam bir yoksulluk içinde yaşıyordu.

And as you say, Mr.

Ve sizin de dediğiniz gibi, Bay

Duncan, it was only a very, very few rich people at the top, the people that owned all the industries,

Duncan, tepedeki çok çok az sayıda zengin insan , tüm endüstrilere,

that owned all the land, and everybody else

tüm toprağa sahip olan insanlardı ve geri kalan herkes

was basically having to live in fear. Yes.

temel olarak korku içinde yaşamak zorundaydı. Evet.

And you might even say and I know this this is controversial, but you might say

Ve hatta bunun tartışmalı olduğunu biliyorum diyebilirsiniz, ancak

there was a lot of slavery around

in this country with with just those who had money treating those

bu ülkede sadece parası olanların

who were poor as almost like animals.

fakirlere neredeyse hayvan gibi davrandığı çok fazla kölelik olduğunu söyleyebilirsiniz. İşte

I mean, that's it.

bu kadar. Kulağa

I know it sounds awful and cruel, but that's exactly how it existed So the gentry,

korkunç ve zalimce geldiğini biliyorum, ama tam olarak böyle vardı Yani seçkinler,

the royalty, most of the people who owned the land, they owned most of the land,

kraliyet ailesi, arazinin sahibi olan insanların çoğu, arazinin çoğuna sahiptiler,

especially here,

özellikle burada,

English land was owned by just a handful of people.

İngiliz arazisi sadece bir avuç insana aitti. .

And then everyone else was basically treated

Ve sonra diğer herkese temelde

like just like animals or cattle.

tıpkı hayvanlar veya sığırlar gibi davranıldı.

Yeah.

Evet.

Thankfully,

Neyse ki,

with the growth of the middle classes, which of course started to happen

orta sınıfların büyümesiyle, ki bu tabii ki

mostly after the but certainly before the war, certainly after

daha çok savaştan sonra ama kesinlikle öncesinde, kesinlikle

the Second World War, It accelerated

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, hızlandı

because we pay all their taxes.

çünkü onların tüm vergilerini ödüyoruz.

The middle class people pay less anyway.

Orta sınıf insanlar zaten daha az ödüyor. Yine

They're running ahead again, running ahead, running ahead.

önden koşuyorlar, önden koşuyorlar, önden koşuyorlar.

Okay.

Because in charge, you'd have to keep doing that.

Tamam aşkım.

Çünkü sorumlu olarak, bunu yapmaya devam etmelisin.

Well, I think so.

Bence de öyle.

So we are we do have a lot of subjects, a lot of things to look at today.

Yani bugün bakacağımız çok konu, çok şey var.

We've we've got somebody new on today's Qaa

Bugünkü Qaa'da yeni biri var,

who is pointing out that

hello Shah

merhaba Shah'a

that I think the British accent is difficult, but I'm going to come on to this channel

İngiliz aksanının zor olduğunu düşünüyorum, ama bu kanala geleceğim

and see what it's all about. So welcome to you.

ve ne hakkında olduğunu göreceğim. O halde hoş geldiniz. Rica

You're welcome.

ederim.

We won't make it difficult and we don't normally speak posh.

Bunu zorlaştırmayacağız ve normalde havalı konuşmayız.

Lea, This is just for today.

Lea, bu sadece bugünlük.

Well, no, this is no, this is not Steve's normal voice.

Hayır, bu hayır, bu Steve'in normal sesi değil.

This is.

Bu.

This is my normal.

Bu benim normalim.

I don't normally speak like that.

Normalde böyle konuşmam.

No, you know, I didn't know me speak, but.

Hayır, bilirsin, konuştuğumu bilmiyordum ama.

So you can pick up.

Böylece alabilirsin.

It's very easy to understand the British accent and of course, the royal captions as well.

İngiliz aksanını ve tabii ki kraliyet yazılarını anlamak çok kolay.

You can have live captions so you can follow us

Bizi takip edebilmek için canlı alt yazılara sahip olabilir

and you can also read what we're saying.

ve ayrıca söylediklerimizi okuyabilirsiniz. Altyazılar ne söyleyeceklerini bilemedikleri için

Of course, there will be a slight delay underneath

altında biraz gecikme olacak tabi

because the captions don't know what they're going to say.

.

So they always take a couple of seconds to process them out.

Bu yüzden onları işlemek her zaman birkaç saniye sürer .

Girlie. From Nepal, Hello, Nepal.

Kızım. Nepal'den Merhaba, Nepal.

I think I think there's been an awful plane crash in Nepal today.

Sanırım bugün Nepal'de korkunç bir uçak kazası oldu.

I think I'm right. Being on the news.

Sanırım haklıyım. Haberlerde olmak.

So, you know, thoughts are with you if I think I've got that right.

Yani, doğru anladığımı düşünüyorsam, düşüncelerim seninle .

I think it was Nepal I read earlier.

Sanırım daha önce okuduğum Nepal'di.

So, yeah, I thought I'd mention that we have

Yani, evet,

we have a lot of Nepalese people watching, actually, I think.

izleyen çok sayıda Nepallimiz olduğundan bahsetmem gerektiğini düşündüm, aslında sanırım.

Am I right?

Haklı mıyım?

Has there been a very nasty plane crash in Nepal?

Nepal'de çok kötü bir uçak kazası oldu mu?

So we're thinking about you

Yani bununla seni düşünüyoruz

with that.

.

We've got a lot of people on today, Mr. Duncan.

Bugün bir sürü insan var Bay Duncan.

Yes, lots going on in the live chat. It's very exciting.

Evet, canlı sohbette çok şey oluyor. Bu çok heyecan verici.

Yes. Let's try and keep them, shall we?

Evet. Onları tutmaya çalışalım, olur mu?

Oh, okay.

Tamam.

I'm going to have a I'm going to have some gin, Mr.

Biraz cin içeceğim, Bay

Duncan.

It's not really gin. It's water.

Duncan.

Gerçekten cin değil. Bu su.

Whose That's what toffs would drink.

Kimin Bu, şekerlemelerin içeceği şeydi.

They would drink gin.

Cin içerlerdi.

Gin and tonic. Yes, probably.

Cin tonik. Evet muhtemelen.

Particularly this time of the day.

Özellikle günün bu zamanı.

It's a normal sort of gin and tonic. There has been. Yes.

Normal bir cin tonik türüdür. olmuştur. Evet.

There has been quite a serious plane crash that took place.

Oldukça ciddi bir uçak kazası meydana geldi.

It's happened in the pool.

Havuzda oldu.

I thought so.

Ben de öyle düşünmüştüm.

So if you are watching there, we are thinking of you.

Yani orada izliyorsanız, sizi düşünüyoruz. Dünyada

Lots of things happening around the world, a lot of bad stuff.

pek çok şey oluyor, pek çok kötü şey.

But we are here to try and put a lovely smile on your face.

Ama yüzünüze güzel bir gülümseme koymaya çalışmak için buradayız .

That's the reason why we're here, to help you with your English.

İşte bu yüzden buradayız, İngilizceniz konusunda size yardımcı olmak için.

But Also to put a smile on your face.

Ama aynı zamanda yüzünü güldürmek için.

And I hope we will achieve that at some point.

Ve umarım bir noktada bunu başaracağız.

Mr. Steve You know, I like looking at words

Bay Steve Biliyorsunuz, kelimelere bakmayı seviyorum

of course I love words because, well, basically that's why we're here.

tabii ki kelimeleri seviyorum çünkü temelde bu yüzden buradayız. Sen

Are you?

?

And I think maybe the answer to this question, by the way, is yes.

Ve bu arada, belki de bu sorunun cevabının evet olduğunu düşünüyorum.

Mr. Steve, are you

Bay Steve,

a stickler?

titiz misiniz?

Stickler?

Yapışkan mı?

Stickler.

yapışkan.

Mr. Steve, are you a stickler?

Bay Steve, titiz misiniz?

I, I can be.

olabilirim.

I think I can be, yes, Mr. Duncan.

Sanırım olabilirim, evet, Bay Duncan.

I definitely think I can be a stickler.

Kesinlikle bir yapışkan olabileceğimi düşünüyorum.

And I know what you're going to say, Mr. Duncan.

Ve ne söyleyeceğinizi biliyorum Bay Duncan.

What does that word mean?

Bu kelime ne anlama geliyor?

Please tell us that is your job, you silly man.

Lütfen bize bunun senin işin olduğunu söyle, seni aptal adam.

I will.

A stickler is a person who likes things done in a certain way.

Yapacağım.

Yapışkan, işlerin belirli bir şekilde yapılmasını seven kişidir.

Or maybe they always follow the rules to the actual letter

Ya da belki de

so they will not divert away

from the way in which some things done that they are very fussy

bazı şeylerin yapılış şeklinden sapmamak için kuralları harfiyen harfiyen uyguluyorlar ve

also about the way other people do things.

diğer insanların işleri yapma biçimleri konusunda da çok titizler.

So a stickler a person who is very fussy.

Yani bir yapışkan, çok telaşlı bir kişi.

They often want things done in a particular way.

Genellikle işlerin belirli bir şekilde yapılmasını isterler.

And I think sometimes not always, I'm going to be fair to you here.

Ve bazen her zaman değil, burada sana karşı adil olacağımı düşünüyorum.

I'm going to be fair sometimes.

Bazen adil olacağım.

Mr. Steve is a stickler.

Bay Steve bir yapışkandır.

Yes, because sometimes

Evet, çünkü bazen

you just have to get things right.

işleri yoluna koyman gerekir.

So, yeah, if it's to do with,

Yani, evet,

for example, learning something,

örneğin bir şey öğrenmekle ilgiliyse,

do you want to get every little detail right And,

her küçük ayrıntıyı doğru yapmak ister misiniz? Ve

you know, if you're learning English, for example,

bilirsiniz, örneğin İngilizce öğreniyorsanız,

you could probably get by with

muhtemelen

average sort of English speaking.

ortalama bir İngilizce ile idare edebilirsiniz. konuşuyorum.

But do you want to get it absolute correctly? Right.

Ama mutlak olarak doğru bir şekilde elde etmek istiyor musunuz? Sağ.

If someone is to correct your English in a in an essay,

Birisi bir makaledeki İngilizcenizi düzeltecekse,

every spelling would have to be right, every punctuation, every bit of grammar.

her yazımın, her noktalamanın, her gramer parçasının doğru olması gerekir.

Are you a stickler for detail, which is a common way to use that expression,

Bu ifadeyi kullanmanın yaygın bir yolu olan ayrıntılar konusunda titiz misiniz,

or do you just sort of not worry

yoksa

so much about little details

as long as it looks all right as an overall thing?

genel bir şey olarak iyi göründüğü sürece küçük ayrıntılar hakkında çok fazla endişe duymuyor musunuz?

So I could be you could be decorate a room

Yani ben olabilirim, siz bir odayı dekore edebilir

and you might just paint all over the room

ve odanın her tarafını boyayabilirsiniz

and you might.

Oh, that looks all right. Yeah.

ve yapabilirsiniz.

Oh, bu iyi görünüyor. Evet.

If you look closely, it might not be very well

Yakından bakarsanız,

done up to the ceiling, for example.

örneğin tavana kadar pek iyi yapılmamış olabilir.

Or you might leave patches.

Veya yamalar bırakabilirsiniz.

So there might be flaws over laps, over the doorframe or something like that.

Yani turlarda, kapı çerçevelerinde veya bunun gibi bir şeyde kusurlar olabilir.

So when we talk about a stickler, they often insist

Bu nedenle, bir titizden bahsettiğimizde, çoğu zaman,

almost to a point where they are obsessed

with getting those things exactly right or following the rule.

bu şeyleri tam olarak doğru yapmak veya kurala uymak konusunda neredeyse takıntılı oldukları bir noktada ısrar ederler.

And a very interesting question from Christina

Ve Christina'dan çok ilginç bir soru,

is a stickler a good thing or a bad thing, a good person or a bad person?

titizlik iyi bir şey mi, kötü bir şey mi, iyi bir insan mı yoksa kötü bir insan mı?

Well, I suppose in some situations,

Sanırım bazı durumlarda,

especially where safety is involved,

özellikle güvenliğin söz konusu olduğu durumlarda,

maybe if you are on a building site and there's lots of dangerous equipment.

belki bir şantiyedeyseniz ve çok sayıda tehlikeli ekipman varsa.

Yeah.

And you you are working it in an environment that way

Evet.

Ve siz bunu

where there might be an accident and you might be injured or worse.

bir kaza olabilecek ve yaralanabileceğiniz veya daha kötü durumda olabileceğiniz bir ortamda yapıyorsunuz.

I suppose in those situations it is good to be a stickler.

Sanırım bu gibi durumlarda yapışkan olmak iyidir.

Yes, you have to follow those rules precisely.

Evet, bu kurallara tam olarak uymalısınız.

Otherwise that could be a nasty accident.

Aksi takdirde bu kötü bir kaza olabilir.

If you work, for example, in a solicitor's office, for example.

Örneğin, örneğin bir avukatın ofisinde çalışıyorsanız.

Then though, if you're going to court, if you're

O halde, mahkemeye gidecekseniz, eğer

if you're a lawyer or some somebody like that, then you would have to natural really

bir avukat veya onun gibi biriyseniz, o zaman doğal olarak

be a stickler for detail, because if you miss out those little details, you might lose a case.

ayrıntılar konusunda gerçekten titiz olmanız gerekir, çünkü bu küçük ayrıntıları kaçırırsanız, bir davayı kaybedebilir.

And as Mr.

Duncan says, if you're working in health and safety, well, you have to know

Ve Bay

Duncan'ın dediği gibi, sağlık ve güvenlik içinde çalışıyorsanız, bir şey inşa ediyorsanız

everything has to be looked at in minute detail if you're building something.

her şeye en ince ayrıntısına kadar bakılması gerektiğini bilmelisiniz .

So it can be a very positive thing when used in that way.

Yani bu şekilde kullanıldığında çok olumlu bir şey olabilir .

But if it was used in your personal life,

Ama örneğin özel hayatınızda kullanıldıysa,

for example, your appearance must be perfect.

görünüşünüz mükemmel olmalı.

Being a stickler is very time consuming.

Bir yapışkan olmak çok zaman alıcıdır.

Yes, Yes.

Evet evet.

It's a lot of time.

Çok zaman var.

And I think it can also be a disorder if you take it too far,

Ve bence çok ileri götürürsen,

you become so fussy and everything has to be perfect.

çok telaşlı olursan ve her şey mükemmel olmak zorundaysa, bu bir bozukluk da olabilir.

That person.

O kişi.

Maybe if you.

Belki sen

Here's another one, Steve, you are trying to find the love of your life.

İşte bir tane daha Steve, hayatının aşkını bulmaya çalışıyorsun.

You're trying to find a partner.

Bir ortak bulmaya çalışıyorsun.

Yes, I am.

Evet benim.

Would it be a good thing to be a stickler?

Bir yapışkan olmak iyi bir şey olur mu?

Yes, I think I think it might be a deal breaker.

Evet, sanırım anlaşmayı bozabilir.

I think I think you will find it much harder

Sanırım hayatını birlikte geçirmek istediğin kişiyi bulmanın çok daha zor olacağını düşünüyorum

to find that person that you want to spend your life with.

.

If you are a stickler, if you if you insist on things being perfect and correct and right,

Eğer titiz biriysen, her şeyin mükemmel, doğru ve doğru olması konusunda ısrar ediyorsan

and maybe that person will never be never be enough for you because.

ve belki de o insan sana asla yetmeyecek çünkü.

Yes. Yes.

Evet. Evet.

Don't don't say what you're about to say.

Söylemek üzere olduğun şeyi söyleme.

Well, no, I'm just saying I know people like that.

Hayır, sadece böyle insanlar tanıdığımı söylüyorum.

And I know a particular person

Ve hiç evlenmemiş belirli bir kişiyi tanıyorum

who has never got married

because they never have something that they always find something wrong. Yes.

çünkü hiçbir zaman bir şeyleri yanlış buluyorlar. Evet.

That's probably slightly different, but it certainly is.

Bu muhtemelen biraz farklı, ama kesinlikle öyle.

You know, they've got a tick list of things.

Biliyorsun, bir şeyler listesi var.

And if those person don't meet up

Ve bu kişiler

to all those criteria, then they reject them as a partner.

tüm bu kriterleri karşılamıyorsa, o zaman onları ortak olarak reddederler.

So, yes, it can be very harmful.

Yani, evet, çok zararlı olabilir.

The other thing is it might be unattractive to another person as well.

Diğer bir şey de, başka bir kişi için çekici olmayabilir.

So you might meet someone, a young, handsome man,

Yani biriyle tanışabilirsin, genç, yakışıklı bir adam,

maybe, you know, very similar to me

belki, bilirsin, bana

and to you. Yes.

ve sana çok benziyor. Evet.

And you might you might find that person very attractive.

Ve o kişiyi çok çekici bulabilirsiniz.

You might even like their personality.

Kişiliklerini bile beğenebilirsin.

But then you realise that that person is incredibly fussy about things.

Ama sonra o kişinin bir şeyler hakkında inanılmaz derecede telaşlı olduğunu fark edersiniz.

They may be.

Olabilirler.

If you're holding a cup in your hand, they take it off you

Elinizde bir bardak tutuyorsanız,

because they want you to put it in a certain place.

onu belli bir yere koymanızı istedikleri için üzerinizden alırlar.

Things like that.

Bunun gibi şeyler.

Like, Oh, please don't put your, your hot cup of tea on my lovely table.

Oh, lütfen sıcak çayınızı benim güzel masama koyma.

You'll have to put it somewhere else and those sorts of things.

Onu başka bir yere koymanız gerekecek ve bu tür şeyler.

Or take your shoes off at the door when you arrive.

Ya da vardığınızda ayakkabılarınızı kapıda çıkarın.

Take your shoes off please.

Ayakkabılarını çıkar lütfen.

Could you please take your shoes off? I'm very fussy.

Lütfen ayakkabılarınızı çıkarır mısınız? çok telaşlıyım

I don't want any dirt on my carpet.

Halımın kirlenmesini istemiyorum.

Yeah, So those sorts of things. Well, yes. All right.

Evet, yani bu tür şeyler. İyi evet. Elbette.

If you were

some people

even bother cleaning the house, everything has to be cleaned in a minute, as detailed.

Bazı insanlar

evi temizlemeye bile zahmet ettiyseniz, her şeyin ayrıntılı olarak bir dakika içinde temizlenmesi gerekir.

Because you know what it's like when you're doing housework.

Çünkü ev işi yapmanın nasıl bir şey olduğunu biliyorsun.

You can sort of have a rough sort of vacuum around, can't you?

Etrafta kaba bir boşluk olabilir, değil mi?

But you might leave the dust on on the lampshades or something like that.

Ama abajurların tozunu falan bırakabilirsin.

But a stickler for detail would literally go

Ancak ayrıntılara dikkat eden biri, kelimenin tam anlamıyla

over every square inch and then it can become a disorder.

her santimetre kareyi aşar ve sonra bu bir düzensizliğe dönüşebilir.

But as some people have pointed out here, for example,

Ancak bazılarının burada işaret ettiği gibi, örneğin,

if you are an accountant, go see who says you have to be a stickler.

bir muhasebeciyseniz, titiz olmanız gerektiğini kimin söylediğini görün.

Yes, because you can miss important things if you're a chemist, if you're into chemistry.

Evet, çünkü kimyagerseniz, kimyayla ilgiliyseniz önemli şeyleri kaçırabilirsiniz.

Christina says, chemistry teacher, I must be a stickler

Christina, kimya öğretmeni, titiz olmalıyım

because if you get the amounts wrong thing

çünkü miktarları yanlış anlarsanız

or the

temperature is wrong, you could have an explosion or something could go terribly wrong.

veya

sıcaklık yanlışsa, bir patlama olabilir veya bir şeyler çok ters gidebilir diyor.

So I think where where safety is concerned

Bu yüzden, güvenlik söz konusu olduğunda

and this is maybe in a professional field,

ve bu belki de profesyonel bir alanda,

a certain thing that has to be done in a certain way,

belirli bir şekilde yapılması gereken belirli bir şey olduğunda,

you will always find that you have to be a stickler.

her zaman titiz olmanız gerektiğini göreceksiniz.

However, in general, life in society

Bununla birlikte, genel olarak, toplumdaki yaşam

may be in a social situation.

sosyal bir durumda olabilir.

It might be a little annoying or even off putting.

Biraz can sıkıcı hatta rahatsız edici olabilir.

So you might find it very difficult to to form relationships

Bu nedenle,

or keep someone if you are very fussy.

çok telaşlıysanız, ilişki kurmayı veya birini elde tutmayı çok zor bulabilirsiniz.

Claudia says her father's a stickler.

Claudia, babasının çok titiz olduğunu söylüyor.

Oh, and that creates a few issues.

Oh, ve bu birkaç sorun yaratır.

Yes, because maybe he wants to be

Evet, çünkü belki

dressed in a certain way or he wants his food

belli bir şekilde giyinmek istiyor ya da yemeğinin

presented in a certain way or things like that.

belli bir şekilde sunulmasını istiyor ya da buna benzer şeyler.

Whereas, you know, you might other people might just be quite easy.

Oysa, bilirsiniz, siz diğer insanlar oldukça kolay olabilir.

Opposite of a stickler would be someone is quite sort of relaxed and easygoing

Bir titizin karşısında, oldukça rahat ve uyumlu

and isn't too bothered about the details.

ve ayrıntılarla fazla ilgilenmeyen biri olacaktır.

But that's fine in your personal life,

Ama bu senin kişisel hayatında sorun değil,

but maybe in a professional you might say that.

ama belki bir profesyonelde bunu söyleyebilirsin.

That they are carefree. Yes, carefree.

Kaygısız olduklarını. Evet, kaygısız.

They don't.

Onlar değil.

They're not really over fussy or in some cases

Gerçekten aşırı telaşlı değiller ya da bazı durumlarda

they are not fussy at all, which also can be a bad thing as well.

hiç telaşlı değiller, bu da kötü bir şey olabilir.

So you can be too careful,

Yani çok dikkatli olabilirsin

but also you might be very careless, careless.

ama aynı zamanda çok dikkatsiz, dikkatsiz de olabilirsin.

So you might be a person who doesn't care about anything or the way things are done

Yani hiçbir şeyi veya işlerin nasıl yürüdüğünü umursamayan bir insan olabilirsiniz

and those types of people often

ve bu tür insanlar genellikle

will meet some sort of difficult situation or maybe some catastrophe

bir tür zor durumla veya belki bir felaketle

or maybe some injury of some sort.

veya belki bir tür yaralanmayla karşılaşırlar.

So in between, in general life,

Bu arada, genel hayatta,

I think it's good to to to be wary of how things are done.

işlerin nasıl yürüdüğü konusunda dikkatli olmanın iyi olduğunu düşünüyorum.

But I think in life it can be it can be quite negative to be a stickler.

Ama bence hayatta çok titiz olmak oldukça olumsuz olabilir.

Well, it takes up a lot of your time, doesn't it?

Pekala, çok zamanınızı alıyor, değil mi?

It does.

öyle

And it can become a bit of a disorder.

Ve biraz düzensizliğe dönüşebilir.

But yeah,

Ama evet,

it's a common phrase.

yaygın bir tabir.

Oh, she's a stickler for detail.

Ah, o ayrıntılar konusunda titizdir.

He's a stickler for detail.

O bir detaycıdır.

And, you know, it can be positive or negative.

Ve bilirsiniz, olumlu ya da olumsuz olabilir.

I think it's normally seen as a positive trait. Yes.

Normalde olumlu bir özellik olarak görüldüğünü düşünüyorum. Evet.

Particularly in the work environment, but I think so.

Özellikle iş ortamında ama bence öyle.

Professional environment. Anything professional? Yes.

Profesyonel çevre. Profesyonel bir şey var mı? Evet.

I have just been accused of being a stickler by.

Az önce tarafından yapışkan olmakla suçlandım.

Oh, no, sorry, Francisca.

Hayır, üzgünüm, Francisca.

Francesca says, Mr.

Francesca, "Bay

Duncan, I think you are a stickler.

Duncan, bence siz çok titizsiniz" diyor.

Yes, I think you're right.

Evet, bence haklısın.

And I willing sometimes to put my hand up and say I am.

Ve bazen elimi kaldırıp öyle olduğumu söylemeye razıyım.

Especially with this.

Özellikle bununla.

You may notice sometimes I am sometimes cruel.

Bazen bazen acımasız olduğumu fark etmişsinizdir.

I'm accused of being cruel to you

because I'm a stickler with this.

Bu konuda titiz olduğum için size karşı acımasız olmakla suçlanıyorum.

The sound, the sound and the vision and the colour and the lighting.

Ses, ses ve görüntü ve renk ve ışıklandırma.

I'm incredibly fussy about that.

Bu konuda inanılmaz derecede titizim.

I take this very seriously, and sometimes

Bunu çok ciddiye alıyorum ve bazen

maybe to an obsessive level,

takıntılı bir düzeye ulaşabiliyorum

But I want this to be good for you.

ama bunun senin için iyi olmasını istiyorum.

I want you to enjoy it.

Bunun tadını çıkarmanı istiyorum.

I want you to be able to hear us perfectly and see us

Bizi mükemmel bir şekilde duyabilmenizi ve

clearly and enjoy this, this whole experience.

net bir şekilde görebilmenizi ve bunun, tüm bu deneyimin tadını çıkarabilmenizi istiyorum.

So yes, I am a stickler with this.

Yani evet, bu konuda titizim.

Yes, Foetuses in hospital.

Evet, fetüsler hastanede.

So has a joke. Oh, okay.

Şakası da var. Tamam.

Well, sorry to hear you're in hospital, but we heard you were unwell,

Hastanede olduğunuzu duyduğuma üzüldüm ama rahatsız olduğunuzu duyduk

but we didn't want to talk about it on here because quite often

ama burada bu konuda konuşmak istemedik çünkü çoğu zaman

we see people's health is a private thing.

insanların sağlığının özel bir şey olduğunu görüyoruz.

So if you want to say what it is, you can.

Yani ne olduğunu söylemek istersen, söyleyebilirsin.

But we are not going to talk about it.

Ama bunun hakkında konuşmayacağız.

We are sorry that you are in hospital again tests, but you are in a good place.

Testler için tekrar hastanede olmanıza üzüldük ama iyi bir yerdesiniz.

We're very glad that you can see us today and I hope that it is

Bugün bizi görebildiğiniz için çok mutluyuz ve umarım bu

giving you some cheer and making you feel better.

sizi biraz neşelendiriyor ve kendinizi daha iyi hissettiriyor.

Well, taking your mind off, at least I am.

Pekala, aklını başından alıyorum, en azından ben öyleyim.

At least I don't know about Mr. Steve. Really?

En azından Bay Steve'i bilmiyorum. Gerçekten mi?

When you think about it.

Bunu düşündüğünde.

Yes. Yes.

Evet. Evet.

So, yeah, I'll rich people stickers.

Yani, evet, zengin insanlar çıkartmaları yapacağım.

Do you think wealthy people?

Sizce varlıklı insanlar mı?

I think rich people can be either

Bence zengin insanlar da olabilir

because I've met wealthy people in the past and we have.

çünkü geçmişte zengin insanlarla tanıştım ve biz de tanıştık.

We've met.

Tanıştık.

I remember that time.

O zamanı hatırlıyorum.

Do you remember the time we were in?

İçinde bulunduğumuz zamanı hatırlıyor musun?

Oh, where was it?

Neredeydi?

I want to Turkey.

Türkiye istiyorum.

I think it was in Turkey.

Sanırım Türkiye'deydi.

We met some people and they just built, not bought.

Bazı insanlarla tanıştık ve onlar sadece inşa ettiler, satın almadılar.

They had built their own villa.

Kendi villalarını inşa etmişlerdi.

So immediately. What do you think?

Yani hemen. Ne düşünüyorsun?

They've got money.

They've got a loaded.

Paraları var.

Yükleri var.

If someone if someone builds their own villa

Birisi kendi villasını inşa ederse

and and it's right by the sea

ve burası denizin hemen yanındaysa

and they have the most amazing views, you know, those people are quite wealthy.

ve en muhteşem manzaralara sahipse, bilirsiniz, bu insanlar oldukça zengindir.

But I was surprised because, well, we were both surprised

Ama şaşırdım çünkü ikimiz de şaşırdık

because we met them, chatted to them and they suddenly invited us round to their villa.

çünkü onlarla tanıştık, onlarla sohbet ettik ve aniden bizi villalarına davet ettiler.

They said, Would you like to come round?

Gelmek ister misin dediler.

And we said, okay.

Biz de tamam dedik.

And I, I don't know what they thought of us, but I felt quite, oh, what's the word.

Ve ben, bizim hakkımızda ne düşündüklerini bilmiyorum ama, ah, bu ne demek?

Oh, I want to choose my word carefully here.

Oh, burada kelimemi dikkatlice seçmek istiyorum.

I felt quite, I want to say honoured

Oldukça hissettim, onur duydum demek istiyorum

but that sounds to, to be too much the other way.

ama bu kulağa çok fazla geliyor.

Oh that was quite nice.

Ah bu çok güzeldi.

They met us and they just invited us round and we found

Bizimle tanıştılar ve bizi davet ettiler ve

they just bought a telescope.

bir teleskop aldıklarını gördük.

But neither of them knew how to set it up.

Ama ikisi de nasıl kurulacağını bilmiyordu.

Which surprised me because

Bu beni şaşırttı, çünkü

your natural assumption, Steve, would be

senin doğal varsayımın, Steve,

those people are wealthy that built their own villa,

bu insanların kendi villalarını inşa eden zenginler olduğu,

that they're clear, they're clearly successful people, but they don't know how to set up a telescope.

temiz oldukları, bariz bir şekilde başarılı insanlar oldukları, ancak teleskop kurmayı bilmedikleri şeklinde olurdu.

This is a typical trait of people that have a lot of spare money.

Bu, çok fazla yedek parası olan insanların tipik bir özelliğidir.

They on a whim, they will go out and buy something

Bir hevesle dışarı çıkıp teleskop gibi bir şey alacaklar

like a telescope because the money means nothing to them.

çünkü para onlar için hiçbir şey ifade etmiyor.

Whereas for average people, if you wanted a telescope, you would probably have to save up for it.

Oysa ortalama bir insan için, eğer bir teleskop istiyorsanız, muhtemelen bunun için para biriktirmeniz gerekir.

And then you would you would probably certainly never, not a lot about how to use it.

Ve sonra muhtemelen kesinlikle asla, nasıl kullanılacağı hakkında pek bir şey yapmazsınız.

But these this couple had they were a lovely couple.

Ama bu çiftin sahip olduğu şeyler çok hoş bir çiftti.

They're well, but but but they clearly just thought oh I want a telescope. Yes.

İyiler, ama ama açıkça bir teleskop istiyorum diye düşündüler. Evet.

And they bought it.

Ve satın aldılar.

But it just happened to be exactly the same telescope that we had at the time.

Ama o sırada sahip olduğumuz teleskopun tamamen aynısı oldu .

So we knew exactly we knew exactly how to set it up.

Bu yüzden tam olarak nasıl kuracağımızı tam olarak bildiğimizi biliyorduk. Biz de

So they we said, oh, we know this.

dedik ki, bunu biliyoruz.

We know how to do this because, you know, so they just let us do it

Bunu nasıl yapacağımızı biliyoruz çünkü, bilirsiniz, onlar da bunu

in their house, this lovely, nice newly built villa.

kendi evlerinde, yeni inşa edilmiş bu güzel, güzel villada yapmamıza izin verdiler.

And then we were Mr.

Sonra Bay

Steve and myself, opening the box, taking all the pieces out and constructing this telescope.

Steve ve ben kutuyu açıp tüm parçaları çıkardık ve bu teleskopu inşa ettik.

And we did a very good job of it as well.

Ve biz de çok iyi bir iş çıkardık.

I think we impressed them, in fact.

Aslında onları etkilediğimizi düşünüyorum.

Do you remember what we looked at?

Neye baktığımızı hatırlıyor musun? Para

Remember saving up? Was it Uranus?

biriktirmeyi hatırlıyor musun? Uranüs müydü?

No, we didn't look at Uranus.

Hayır, Uranüs'e bakmadık.

We did. We looked at Pluto, if you remember.

Yaptık. Hatırlarsanız Pluto'ya baktık.

I don't think it was Pluto, wasn't it?

Pluto olduğunu sanmıyorum, değil mi?

No, it probably was Saturn or Jupiter wasn't it?

Hayır, muhtemelen Satürn veya Jüpiter'di, değil mi?

Wouldn't have been Pluto. Pluto's too far right. Sorry.

Plüton olmazdı. Pluto çok sağda. Üzgünüm.

My mistake. I'm wrong.

Benim hatam. Hatalıyım.

Silly me. It was Venus.

aptal ben Venüs'tü.

Venus, Venus.

Venüs, Venüs.

Venus was was on show. It was very clear.

Venüs şovdaydı. Çok açıktı.

And we this what's her name? We actually.

Ve biz bu onun adı ne? aslında biz

So we managed to set the telescope up and we managed to find Venus.

Böylece teleskopu kurmayı başardık ve Venüs'ü bulmayı başardık.

And they were they were blown away by it.

Ve onlar tarafından uçuruldular.

But, but we were quite surprised because I would assume that they would know how to do all of those things.

Ama biz oldukça şaşırdık çünkü onların tüm bunları nasıl yapacaklarını bildiklerini varsayardım.

But they didn't. They didn't have a clue.

Ama yapmadılar. Hiçbir fikirleri yoktu.

So it was quite humbling actually, for us and I think also for them as well.

Bu yüzden aslında oldukça alçakgönüllüydü, bizim için ve bence onlar için de.

It just shows, doesn't it?

Sadece gösteriyor, değil mi?

Sometimes you might meet wealthy people,

Bazen varlıklı insanlarla tanışabilirsin,

but they're not all they're not all arseholes.

ama hepsi değil, hepsi pislik de değil.

Some of them are really nice people.

Bazıları gerçekten çok hoş insanlar.

No, you often find this.

Hayır, bunu sık sık bulursun. Size

I don't you, when people have a lot of money

inanmıyorum, insanların çok parası

and a lot of spare money and they don't have any debts,

ve bir sürü boş parası olduğunda ve borçları olmadığında,

then maybe they've been successful in business

o zaman belki işlerinde başarılı olmuşlardır

and the business has gone very well and they've made lots and lots of money.

ve işler çok iyi gitmiş ve çok şey yapmışlardır. ve çok para.

They've got all this money, but they don't know what to do with it.

Bütün bu paraya sahipler ama onunla ne yapacaklarını bilmiyorlar.

So they've let us have a villa in Spain

Yani İspanya'da bir villamız olmasına izin verdiler

or in this case it was, it was in Turkey.

ya da bu durumda öyleydi, Türkiye'deydi.

Oh, I fancy a telescope.

Oh, bir teleskop istiyorum.

Let's just you know, they don't have to think about the money when they're buying it.

Bilelim ki, satın alırken parayı düşünmelerine gerek yok. Demek istediğim

I mean, even when we bought this telescope a long time ago,

, bu teleskopu uzun zaman önce aldığımızda bile,

it was quite a considerable purchase because I've always been interested in

oldukça önemli bir satın almaydı çünkü her zaman yıldızları izlemeye ilgi duymuşumdur

stargazing.

.

But for them, it was probably like, just like going out

Ama onlar için bu muhtemelen dışarı çıkıp

and buying, you know, a new pair of shoes or or a week's shopping.

yeni bir çift ayakkabı almak ya da bir haftalık alışveriş yapmak gibiydi.

It was it's of no consequence if you've got lots of money.

Çok paran varsa bunun bir önemi yoktu.

So they suddenly decided one day to buy a telescope because they had this lovely villa

Böylece bir gün aniden bir teleskop almaya karar verdiler çünkü bu güzel villaları vardı

and they wanted to be able to look out, but they didn't realise that

ve dışarıyı görebilmek istediler ama

actually I think the other thing as well, Steve,

aslında bence diğer şeyi de düşünüyorum Steve,

I think they bought the wrong telescope.

sanırım yanlış satın aldıklarını fark etmediler. teleskop.

So what I think they wanted to buy

Sanırım satın almak istedikleri şey,

was an optical telescope which has the lenses inside and it does that.

içinde lensleri olan bir optik teleskoptu ve bunu yapıyor.

But the one that they bought was, was a reflector telescope.

Ama satın aldıkları şey bir reflektörlü teleskoptu.

Yes. Uses a mirror and so everything you look at is upside down.

Evet. Bir ayna kullanır ve bu nedenle baktığınız her şey baş aşağıdır. O zaman aklıma

So I just the thought that I had at the time

sadece bu geldi

and I remember thinking I think you've bought the wrong telescope. Yes.

ve yanlış teleskobu aldığımı düşündüğümü hatırlıyorum. Evet.

Because they knew nothing about stargazing, nothing.

Çünkü yıldızlara bakma hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı, hiçbir şey.

But I think they just wanted to look at the view, I think they wanted to look at the views

Ama bence sadece manzaraya bakmak istediler, bence manzaraya bakmak istediler

but and as you're right, they should have bought an optical telescope.

ama ve haklısın, bir optik teleskop almaları gerekirdi.

Then you don't use you don't use an astronomy telescope

O zaman

for looking at the the boats going by all the people on the beach.

sahildeki tüm insanların yanından geçen teknelere bakmak için bir astronomi teleskopu kullanmazsınız. Tam

So exactly.

olarak.

You use you use an optical one which uses lenses.

Lens kullanan bir optik kullanıyorsunuz.

So it's a bit like it looks very, very similar to it to the lens or the the lens on a camera.

Yani biraz, bir kameradaki merceğe veya merceğe çok, çok benziyor gibi görünüyor.

So it's lots of lenses together.

Yani bir çok lens bir arada.

A lot of people have a Tomek and,

Pek çok insanın Tomek'i var

and also somebody else has picked up

ve ayrıca başka biri de

the fact that this is a song.

bunun bir şarkı olduğu gerçeğini öğrendi.

Christina was Bananarama, but that's not the one.

Christina, Bananarama'ydı ama o o değil.

The original one was by somebody else.

Orijinali başkasına aitti.

Yes, but yeah, by that someone.

Evet, ama evet, o kişi tarafından.

Everybody remembers this.

Bunu herkes hatırlıyor.

Now she's got it, baby.

Şimdi anladı bebeğim. O

She's got it.

anladı.

She is my happiness.

O benim mutluluğum.

She is my darling.

O benim sevgilim.

She's ever so nice. My desire.

O çok hoş biri. Arzum.

Something like that. Yeah, something like that. Yeah.

Bunun gibi bir şey. Evet, onun gibi bir şey. Evet.

But yeah, it was quite a catchy and catchy song, but the song itself is very old.

Ama evet, oldukça akılda kalıcı ve akılda kalıcı bir şarkıydı ama şarkının kendisi çok eski.

I can't remember who did it now, but it was it was actually a rock song.

Şimdi kimin yaptığını hatırlayamıyorum ama aslında bir rock şarkısıydı. Bir

It was sort of with lots of guitars and lots of I want to say the Animals

nevi bir sürü gitar ve bir sürü söylemek istiyorum Hayvanlar

was it the animals who had a hit with Venus?

Venüs'ü vuran hayvanlar mıydı?

And so I'm somebody someone now Steve is going to Google

Ve ben biriyim, Steve şimdi Google'a gidiyor

and they are Googling Venus

ve onlar Google'da Venüs'ün

original song and they will now tell us what it was.

orijinal şarkısını arıyorlar ve şimdi bize bunun ne olduğunu söyleyecekler.

But I think it was the animals would please be the animals, please.

Ama bence hayvanlardı, lütfen hayvanlar olsun, lütfen.

Beautiful.

And it's the only one anybody remembers is the Bananarama.

Güzel.

Ve herkesin hatırladığı tek şey Bananarama.

She's make me look good on the internet, please.

İnternette iyi görünmemi sağlıyor, lütfen.

Was it the animals?

Hayvanlar mıydı?

Uh, shocking blue since Tomek, Christina says yes,

Uh, Tomek'ten beri şok edici mavi, Christina evet diyor,

but. But anyway, I mean, these sort of things, you know,

ama. Ama her neyse, demek istediğim, bu tür şeyler, bilirsiniz,

for people of my status, I'm not really concerned with that.

benim durumumdaki insanlar için, bununla gerçekten ilgilenmiyorum.

That sort of trivia.

Bu tür önemsiz şeyler.

I didn't Google it. Okay, never mind.

Google'da aramadım. Tamam boş ver.

Yes. So, yeah, rich and poor.

Evet. Yani, evet, zengin ve fakir.

Joey, should we talk about the difference?

Joey, aradaki fark hakkında konuşalım mı? Şartlarınızı

When are you going to start getting onto your terms, Mr.

ne zaman kabul etmeye başlayacaksınız, Bay

Duncan? My terms, yes.

Duncan? Şartlarım, evet.

Your your, your

Senin, senin,

when we start looking at the different world, today's topic, we're looking in a moment, you say.

farklı dünyaya bakmaya başladığımızda, bugünün konusu, bir anda bakıyoruz, diyorsun.

But yes, we have other things to talk about, right?

Ama evet, konuşacak başka şeylerimiz var, değil mi?

Fine. Yes.

İyi. Evet.

Now, a few I think it was two weeks ago.

Şimdi, birkaçı sanırım iki hafta önceydi. Olduğumuz yerde

We were we were talking about having plastic surgery where we. Yes.

estetik ameliyat olmaktan bahsediyorduk . Evet.

And we were talking about celebrities and even ourselves.

Ve ünlülerden ve hatta kendimizden bahsediyorduk.

I was considering having some plastic surgery,

Estetik ameliyat olmayı düşünüyordum

but instead I've decided just to lose some weight and see what happens there.

ama bunun yerine sadece biraz kilo vermeye ve orada ne olacağını görmeye karar verdim.

Maybe.

Maybe my face maybe, or the skin on my face will get sucked back in.

Belki.

Belki yüzüm belki, ya da yüzümdeki deri tekrar içeri çekilir.

And I will look like a teenager again, but maybe not a teenager. Yes.

Ve yine bir genç gibi görüneceğim, ama belki de bir genç değilim. Evet.

Anyway, that's not the subject I'm talking about.

Her neyse, bahsettiğim konu bu değil.

Do you remember in the 1980s

1980'lerde

there were some great, great, talented singers around.

bazı harika, harika, yetenekli şarkıcılar olduğunu hatırlıyor musunuz?

We had Boy George Culture Club, Shirley Bassey.

Boy George Kültür Kulübümüz vardı, Shirley Bassey.

Well, Shirley Bassey, Yeah. Yeah.

Shirley Bassey, evet. Evet.

Okay, Steve, That's just just nothing to do.

Pekala Steve, yapacak bir şey yok.

Shirley Bassey being around.

Shirley Bassey etrafta. O

She's Oh, it was a birthday last week.

Oh, geçen hafta doğum günüydü.

I know. 86. Yeah.

Biliyorum. 86. Evet.

Can you believe Shirley Bassey is now 86?

Shirley Bassey'in şimdi 86 yaşında olduğuna inanabiliyor musun?

Incredible. Fabulous.

İnanılmaz. Efsanevi. Her

And anyway, talking of looking fabulous, who remembers Madonna?

neyse, muhteşem görünmekten bahsetmişken, Madonna'yı kim hatırlıyor?

Madonna was a huge presence in the 1980s.

Madonna, 1980'lerde büyük bir varlıktı.

I admired Madonna.

Madonna'ya hayran kaldım. İmajını tekrar tekrar

I always admired the way she was able to reinvent

yaratabilmesine her zaman hayran kalmışımdır ki

her image again and again, which I think is very important.

bence bu çok önemli.

If you are in the music industry,

Müzik endüstrisindeyseniz,

you have to somehow keep making yourself fresh.

kendinizi bir şekilde taze tutmalısınız.

However,

Ancak

Madonna is not as young as she used to be,

Madonna eskisi kadar genç değil

and I was rather horrified the other day to see a photograph of Madonna.

ve geçen gün Madonna'nın bir fotoğrafını görünce oldukça dehşete kapıldım.

Here she is

İşte o,

that you're joking.

şaka yaptığın kişi.

That is Madonna From not joking, I are not joking.

Bu Madonna Şaka yapmıyorum, şaka yapmıyorum.

What the hell has happened to Madonna?

Madonna'ya ne oldu?

Well, the same thing that happens to a lot of celebrities.

Pek çok ünlünün başına gelen aynı şey.

They become they want to stay looking young

Genç görünmeye devam etmek istiyorlar

because they think that's what's going to keep them in the public eye.

çünkü onları halkın gözünde tutacak şeyin bu olduğunu düşünüyorlar.

That's not young.

Bu genç değil.

That's not that's that's just like a waxwork that's been dropped.

Bu, yere düşmüş bir balmumu heykeli gibi değil .

That's very sad, isn't it?

Bu çok üzücü, değil mi?

Isn't that just awful when somebody thinks that they've got to do that?

Birisinin bunu yapmak zorunda olduğunu düşünmesi korkunç değil mi?

So it looks as if Madonna has had lots of plastic surgery, but I think a lot of people admired her.

Yani Madonna pek çok estetik ameliyat geçirmiş gibi görünüyor ama bence pek çok insan ona hayran kaldı.

But but not so much now.

Ama şimdi o kadar değil.

I think she's she's become a little bit of a joke in the celebrity world.

Sanırım o ünlüler dünyasında biraz şaka konusu oldu .

Well, the problem is everyone's got their

Sorun şu ki, herkes

sell by date.

satışını tarihe göre yapıyor.

Yeah, there's very few people who can go on and on and on and be successful

Evet, devam edebilen ve on yıllar boyunca on yıllar boyunca başarılı olabilen çok az insan var

for decade after decade after decade.

.

The Rolling Stones, they asked to go Mick Jagger.

Rolling Stones, Mick Jagger'a gitmeyi teklif ettiler.

He's still relevant.

O hala ilgili.

Tom Jones is. Shirley Bassey is. Yes.

Tom Jones öyle. Shirley Bassey'dir. Evet.

But Madonna, for some reason has has not been somebody

Ama Madonna, nedense

that has managed to survive after.

sonrasında ayakta kalmayı başaran biri olmadı.

When did she's the last 20 years you haven't seen much?

Son 20 yıldır pek bir şey görmediğin ne zaman oldu?

No, not since the 2000.

Hayır, 2000'den beri değil.

But she did have she did have quite a few faces.

Ama epeyce yüzü vardı.

A lot of people didn't realise she had more many more faces than than people

Pek çok insan, insanların hatırladığından çok daha fazla yüzü olduğunun farkında değildi

actually remember because she did become very big once again in the 19

çünkü 19'da geri döndüğünde bir kez daha çok büyüdü

when she came back and she had some some very interesting

ve

concepts with her image and also the music

imajıyla ve ayrıca müzik

talking of which that was of a big hits later on.

konuşmasıyla bazı çok ilginç konseptleri vardı. hangisi daha sonra büyük bir hit oldu.

Music was a very good song.

Müzik çok güzel bir şarkıydı.

I think that was in the 1990s, late 1990s.

Sanırım bu 1990'larda, 1990'ların sonundaydı.

It may have even been the early 2000.

2000'li yılların başları bile olabilir.

I remember that one. That was a very good piece of music.

Onu hatırlıyorum. Çok iyi bir müzik parçasıydı.

But yes, Madonna has gone through a lot of changes,

Ama evet, Madonna pek çok değişiklik geçirdi

but now appears that maybe she's gone a little bit too far.

ama şimdi biraz fazla ileri gitmiş gibi görünüyor.

Just a little bit.

Birazcık.

And this is the subject we talked about and I couldn't believe it when I saw the picture, I thought,

Ve bu konuştuğumuz konu ve fotoğrafı görünce inanamadım,

no, no, that's not Madonna.

hayır, hayır, bu Madonna değil diye düşündüm.

No, definitely. But it is.

Hayır, kesinlikle. Ama bu.

And I feel a little sad because of it.

Ve bu yüzden biraz üzgün hissediyorum.

But some people do grow old, grow old gracefully.

Ama bazı insanlar yaşlanır, incelikle yaşlanır.

Mick Jagger is a good example.

Mick Jagger iyi bir örnektir.

Yeah, he does look like like walnut.

Evet, cevize benziyor. Bir

It's been pickled overnight, but it doesn't matter because I think people respect him for that.

gecede salamura edilmiş ama önemli değil çünkü bence insanlar ona bu yüzden saygı duyuyor.

Even though he's had tons of health problems.

Tonlarca sağlık sorunu yaşamasına rağmen. Birkaç yıl önce

He had I think he had open heart surgery a couple of years ago.

açık kalp ameliyatı geçirdiğini sanıyordum .

I think that's the secret.

Bence işin sırrı bu.

The people that have the longevity, longevity, people that carry you know,

Uzun ömürlü, uzun ömürlü, sizi taşıyan insanlar,

they carry on for year after year after year are the people that don't keep change in their image.

yıllarca devam ettirdikleri insanlar, imajlarında değişiklik yapmayan insanlardır.

So, you know, Mick Jack has never changed his image.

Yani Mick Jack imajını hiç değiştirmedi. O

He's Mick Jagger. He's always been Mick Jagger.

Mick Jagger'dır. O her zaman Mick Jagger olmuştur.

He's just got older.

Daha yeni yaşlandı.

Shirley Bassey is always been the same.

Shirley Bassey hep aynıydı.

Tom Jones has always been the same.

Tom Jones her zaman aynı olmuştur.

I don't like Tom Jones now, but the people that if you keep changing your image

Şimdi Tom Jones'u sevmiyorum, ama sürekli imajını değiştirirsen

all the time, people don't know who you are, so you then go out.

, insanlar senin kim olduğunu bilmezler, o zaman dışarı çıkarsın.

So I think that's what's happened to Madonna.

Bence Madonna'nın başına gelen de buydu.

She's gone out of fashion because nobody knows who she is now.

Modası geçti çünkü artık kimse onun kim olduğunu bilmiyor.

But certain artists

Ancak

who stick with the same image but just keep going.

aynı imaja bağlı kalan ancak devam eden bazı sanatçılar.

They might go in and out of fashion, but they'll come back, they'll fade away.

Modası geçebilir ve modası geçebilirler ama geri gelecekler, solup gidecekler.

They come back again.

Tekrar geri gelirler.

And I think you get more respect that way.

Ve bence bu şekilde daha fazla saygı görüyorsun.

Can I just say it's also about popular, popular culture.

Bunun popüler, popüler kültürle ilgili olduğunu da söyleyebilir miyim?

So in popular culture, if you want to stay in

Yani popüler kültürde, popüler kültürde kalmak istiyorsanız

popular culture, you have to keep changing your image and your style.

, imajınızı ve tarzınızı değiştirmeye devam etmelisiniz.

Because people become so bored, they become fickle.

İnsanlar çok sıkıldıkları için kararsız hale geliyorlar.

It's a bit like being on YouTube one day.

Bir gün YouTube'da olmak gibi.

You are the cock of the walk.

Sen yürüyüşün horozusun.

You are the biggest person around.

Sen etraftaki en büyük insansın.

You are showing your your plumes

Tüylerini herkese gösteriyorsun

to everyone and everyone thinks you're the greatest thing ever.

ve herkes senin gelmiş geçmiş en harika şey olduğunu düşünüyor.

And then the following week you are a feather duster and that's it.

Ve sonraki hafta bir tüy silgisin ve o kadar.

That's the world.

dünya bu.

So if you are trying to make it big anywhere, especially in show business,

Dolayısıyla, herhangi bir yerde, özellikle şov dünyasında büyük bir başarı elde etmeye çalışıyorsanız

and you might describe this as show business, I'm not sure if you would,

ve bunu şov dünyası olarak tanımlıyorsanız, yapar mısınız bilmiyorum

but I think it is a type of show business being on YouTube and doing this.

ama bence bu, YouTube'da olmak ve bunu yapmak bir tür şov dünyası. .

So so I think I think you do have to keep changing or else you get left behind.

Bu yüzden bence değişmeye devam etmelisin yoksa geride kalırsın.

Yes. But, you know, like Ozzy Osborne, he's never changed he's got the same image.

Evet. Ama bilirsiniz, Ozzy Osborne gibi o da hiç değişmedi, aynı imaja sahip.

He's still viable.

Hâlâ hayatta.

He's still a yes.

O hala evet.

But don't do drugs, kids.

Ama uyuşturucu kullanmayın çocuklar.

Look at Ozzy Osborne.

Ozzy Osborne'a bakın.

Now, if you want to see the effects of a lifetime

Şimdi, ömür boyu

of drink and drugs on Ozzy Osborne, look, look at him now.

içki ve uyuşturucu kullanmanın Ozzy Osborne üzerindeki etkilerini görmek istiyorsanız, bakın, şimdi ona bakın.

Don't do it.

yapma

I think if you if you want Constance celebrity

Bence Constance'ın ünlü olmasını

and constant attention, then, yes, you've got to change your image.

ve sürekli dikkat çekmesini istiyorsan, evet, imajını değiştirmelisin.

But if you are prepared to keep going in and out of fashion but stay the same, then you know,

Ama modaya girip çıkmaya ama aynı kalmaya hazırsanız, o zaman bilirsiniz,

like, you know, you'll eventually and then you get lots of respect in your older age, don't you?

yani, bilirsiniz, sonunda siz de yaşlandığınızda çokça saygı görürsünüz, değil mi?

Everybody respects Tom Jones.

Herkes Tom Jones'a saygı duyar.

Now, Shirley Bassey, there might not be Mick Jagger.

Shirley Bassey, Mick Jagger olmayabilir.

There might not be as high profile as they used to be, but they because they've got older

Eskiden olduğu kadar yüksek profil olmayabilirler, ancak yaşlandıkları

and they've just carried on doing the same thing for so many years, they've now got respect.

ve aynı şeyi uzun yıllardır yapmaya devam ettikleri için artık saygı görüyorlar.

Whereas

Oysa

I'm not sure if Madonna has got respect.

Madonna'nın saygı görüp görmediğinden emin değilim.

Well, I think she became well later.

Sanırım daha sonra iyileşti.

She became a bit of a joke because of because of her romantic entanglements.

Romantik karışıklıkları yüzünden biraz şaka oldu.

And then she started saying things and doing things.

Ve sonra bir şeyler söylemeye ve bir şeyler yapmaya başladı.

And I think I think over the time she became

Ve sanırım zamanla

a little bit of a bit of a joke in the music industry.

müzik endüstrisinde biraz şaka haline geldi.

So that can happen as well.

Yani bu da olabilir.

I suppose what it proves is sometimes you do have to be careful what you do

Sanırım bunun kanıtladığı şey, bazen ne yaptığınıza

and what you say as well, the choices you make so

ve ne söylediğinize, yaptığınız seçimlerin

they can have big repercussions.

büyük yankı uyandırabilmesi için dikkatli olmanız gerektiğidir.

I suppose

Sanırım

we have to accept that time never stops, says Christina.

zamanın asla durmadığını kabul etmeliyiz, diyor Christina. Sen.

You are.

You are right, Nick.

Haklısın Nick.

Trump says, Don't buy drugs.

Trump uyuşturucu almayın diyor.

Become a pop star, and they give you them for free.

Bir pop yıldızı ol ve sana onları bedavaya versinler.

Do you agree with him?

Onunla aynı fikirde misin?

I'm not sure if. No, that's not good advice.

Emin değilim. Hayır, bu iyi bir tavsiye değil.

No one's offered us any free drugs yet.

Henüz kimse bize bedava ilaç teklif etmedi.

You know,

we saw very we noticed something very interesting the other day.

Hani

çok gördük geçen gün çok ilginç bir şey fark ettik . Amerika'da

We watched an interview by a sort of comedian

bir tür komedyenin uyuşturucudan bahsettiği bir röportajını izledik

in America, didn't we, talking about drugs.

değil mi?

And he's probably

Ve muhtemelen

I would say it is late fifties, something like that, early sixties.

ellilerin sonu, altmışların başı gibi bir şey diyebilirim.

No, I think no, he's certainly in his fifties.

Hayır, bence hayır, kesinlikle ellili yaşlarında.

In his fifties, but he looks a lot older.

Ellili yaşlarında ama çok daha yaşlı görünüyor.

So he's in such a he won't say who he is, but it matters

Yani öyle bir durumda ki kim olduğunu söylemeyecek ama

whether we say or not because you can see his videos publicly.

bizim söyleyip söylemememiz önemli çünkü videolarını herkese açık olarak görebilirsiniz.

But I don't think he hides.

Ama saklandığını düşünmüyorum.

He hides the fact that he likes drink and drugs. Yes.

İçki ve uyuşturucuyu sevdiği gerçeğini gizler. Evet.

But the thing is, he's known for sort of drinking and smoking a lot on stage.

Ama olay şu ki, sahnede çok içki ve sigara içmesiyle tanınıyor.

His act, his comedy act is very much been based around that.

Rolü, komedi oyunu büyük ölçüde buna dayanıyor.

But he said he'd never taken drugs ever before in his life.

Ama hayatında daha önce hiç uyuşturucu kullanmadığını söyledi .

Really.

Gerçekten mi.

And in America now, in most parts of America, drugs

Ve şimdi Amerika'da, Amerika'nın çoğu yerinde uyuşturucular

now legal in the US, in the US.

artık ABD'de, ABD'de yasal.

So because it was made legal,

Bu yüzden yasal hale getirildiği için,

he just thought he'd try it and.

deneyeceğini düşündü ve.

Now he's doing his shows, drugged up on marijuana.

Şimdi şovlarını yapıyor, marihuana içmiş durumda.

He did this interview and he was clearly stoned out of his brain.

Bu röportajı yaptı ve açıkça beyninden taşlandı.

And and it occurred to us that,

Ve aklımıza geldi ki,

you know, making drugs legal has now cause

bilirsin, uyuşturucuyu yasal hale getirmek artık daha önce

somebody who never used to take drugs, to take drugs

hiç uyuşturucu kullanmamış birinin,

like he's doing it, maybe lots of other people doing it, that can't be a good thing.

onun kullanıyormuş gibi uyuşturucu almasına neden oldu, belki birçok insan da bunu yapıyor, bu iyi bir şey olamaz.

The interesting thing was he started it in lockdown.

İlginç olan, bunu kilit altında başlatmasıydı.

So he said he was so bored in lockdown, he decided to try new things.

Bu yüzden karantinada çok sıkıldığını ve yeni şeyler denemeye karar verdiğini söyledi.

And one of them was was

Ve bunlardan biri de

drugs, hard drugs. So

uyuşturucuydu, sert uyuşturucular. Yani

it's some people take up painting.

bazı insanlar resim yapmaya başlıyor.

But he told me they live in a musical instrument, but he said he probably wouldn't have done it

Ama bana bir müzik aletinde yaşadıklarını söyledi, ama

if if it wasn't for the fact that it's now legal because he just thought, oh, I'll go

artık yasal olduğu gerçeği olmasaydı muhtemelen bunu yapamayacağını söyledi çünkü sadece, oh, gidip

and buy them and try it, see what it's all about.

onları alacağım ve diye düşündü. dene, ne olduğunu gör.

And now he's hooked on marijuana. Yes.

Ve şimdi esrar bağımlısı. Evet.

Well, there we go.

İşte başlıyoruz.

I mean, we're not we're not approving or anything of of it, but it is interesting.

Demek istediğim, onaylamıyoruz falan değil , ama ilginç.

Thomas said he's going to do some space cake.

Thomas biraz uzay pastası yapacağını söyledi.

That's what we're going to do and we will meet up.

Yapacağımız şey bu ve buluşacağız.

Okay, I'm up for it.

Tamam, buna hazırım.

Mr. Dempsey, first of all, I have no idea what space cake is.

Bay Dempsey, öncelikle uzay pastasının ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.

I'm I'm guessing it's it's it's sort of

Sanırım

drugs inside a cake.

pastanın içindeki bir çeşit uyuşturucu.

Okay, good.

Tamam iyi.

That's what you can do. You can have marijuana that way.

Yapabileceğin şey bu. Esrarı bu şekilde alabilirsin.

You can smoke it or you can have it in food, can't you?

Sigara içebilirsin ya da yemeğin içinde olabilir, değil mi?

Diary? Daria says Ozzy Osborne is 74.

Günlük? Daria, Ozzy Osborne'un 74 yaşında olduğunu söylüyor.

But no, the drugs aren't good because you haven't seen the state of him.

Ama hayır, onun halini görmediğin için ilaçlar iyi değil. Sen

You can't even he can't even speak anymore.

konuşamıyorsun o bile konuşamıyor artık.

He just sort of

or so no, that

I don't think long term drug use is is a good idea.

Uzun süreli uyuşturucu kullanımının iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum.

Hey, Mr. Steve.

Merhaba, Bay Steve.

Something exciting to do now.

Şimdi yapılacak heyecan verici bir şey.

But you might have to stand slightly over there just a little bit.

Ama biraz orada biraz durmanız gerekebilir .

Just shuffle slightly, because we're now going to witness history being made.

Sadece hafifçe karıştırın, çünkü şimdi tarihin yazılmasına tanık olacağız.

History.

You know, a few days ago, the UK attempted

Tarih.

Biliyorsunuz, birkaç gün önce İngiltere

to launch a satellite into space, but unfortunately, it didn't work very well, did it?

uzaya uydu fırlatmaya çalıştı ama ne yazık ki pek işe yaramadı değil mi?

No, it was it was a slight disappointment.

Hayır, hafif bir hayal kırıklığıydı.

We're trying to beat Elon Musk and Nasser yes, we were trying to outdo them. Yes.

Elon Musk ve Nasser'ı yenmeye çalışıyoruz evet, onları geçmeye çalışıyorduk. Evet.

When in fact, what we were doing, we were trying to beat Europe.

Aslında yaptığımız şey, Avrupa'yı yenmeye çalışıyorduk.

But apparently Europe's had a space race since the 1970s, a space industry.

Ama görünüşe göre Avrupa'nın 1970'lerden beri bir uzay yarışı , bir uzay endüstrisi var.

So who we got?

We've got Virgin, haven't we?

Peki elimizde kim var?

Virgin'imiz var, değil mi?

Well, they have to put it on the back of an aeroplane.

Bir uçağın arkasına koymak zorundalar.

Virgin space. Yes.

Bakir alan. Evet.

Well are those just random words.

Bunlar sadece rastgele kelimeler.

What's his first name. Richard. Richard Branson.

Onun ilk adı ne. Richard. Richard Branson.

He's got, he's got a virgin space or something.

Bakir bir yeri falan var. Buna

It's called a company hasn't he.

şirket deniyor değil mi?

Well well that's his next thing because he stopped running trains.

Pekala, bir sonraki işi bu çünkü tren çalıştırmayı bıraktı.

So now instead he's going to launch Spaceship Race.

Şimdi onun yerine Uzay Gemisi Yarışını başlatacak.

Anyway, it didn't work. It crashed into the sea.

Her neyse, işe yaramadı. Denize çarptı.

So today we are going to launch our own rocket into space.

Yani bugün kendi roketimizi uzaya fırlatacağız.

And this rocket we've decided to call it the the US

Ve bu roketi ABD'nin

Brexit or the US, or should I say the UK Brexit.

Brexit'i veya ABD olarak adlandırmaya karar verdik, yoksa İngiltere'nin Brexit'i mi demeliyim?

So this, this lovely, lovely rocket.

İşte bu, bu sevimli, sevimli roket.

And you will see to the minutes on the launching pad, we're going to do a countdown as well.

Ve fırlatma rampasındaki dakikaları göreceksiniz, biz de bir geri sayım yapacağız.

We're going to launch it right now live on YouTube.

Hemen şimdi YouTube'da canlı olarak yayınlayacağız.

So I hope you will enjoy this historic moment as Mr.

Bu nedenle, Bay

Steve and myself into the space race

Steve ve ben Birleşik

with our UK Brexit rocket.

Krallık Brexit roketimizle uzay yarışına girerken bu tarihi anın keyfini çıkaracağınızı umuyorum.

Are you ready?

Hazır mısın? Ben

I'm ready, Mr. Juncker.

hazırım Bay Juncker.

Here we go then.

İşte başlıyoruz o zaman.

So countdown coming up now.

Yani geri sayım şimdi geliyor.

Ten, nine, eight, seven,

On, dokuz, sekiz, yedi,

six, five, four, three, two,

altı, beş, dört, üç, iki,

one, zero.

bir, sıfır.

Oh. Another British space failure.

Ah. Başka bir İngiliz uzay hatası.

We tried.

Biz denedik.

Well, at least task got higher than theirs.

En azından görev onlarınkinden daha yüksek oldu.

Were there any satellites on board?

Gemide hiç uydu var mıydı?

There was no people on board.

Gemide kimse yoktu.

It was just a test because there were several satellites on board that Richard Branson rocket.

Bu sadece bir testti çünkü o Richard Branson roketinde birkaç uydu vardı.

I mean,

Yani,

you know, it looked a bit pitiful, didn't it?

bilirsin, biraz acıklı görünüyordu, değil mi?

I suppose. I don't know.

Sanırım. Bilmiyorum.

I don't know what he was trying to do imagine all the work

Ne yapmaya çalıştığını bilmiyorum,

that had gone into those satellites and then they all crashed into the sea.

o uydulara harcanan onca işi ve sonra hepsinin denize düştüğünü hayal edin.

Well, what about Ares? I was crashed as well.

Peki ya Ares? Ben de kaza yaptım.

And that was all lovely Rocket

Ve bunların hepsi çok güzeldi Rocket

So I suppose in a way it's quite suitable

Yani sanırım bir bakıma düşündüğünüzde yere düşmesi oldukça uygun

that it crashed to the ground when you think about it, because let's face

, çünkü kabul edelim

it, Brexit has also crashed to the ground.

, Brexit de yere çarptı.

Mr. Juncker That's a very controversial subject.

Bay Juncker Bu çok tartışmalı bir konu.

It is very controversial. Please click away.

Bu çok tartışmalı. Lütfen uzaklaşın.

Please don't complain.

Lütfen şikayet etme.

Please don't complain to YouTube and say, Oh, Mr.

Lütfen YouTube'a şikayette bulunmayın ve "Ah, Bay

Duncan said something about Brexit and I like Brexit.

Duncan Brexit hakkında bir şeyler söyledi ve ben Brexit'i seviyorum" demeyin.

You know, he said, It's bad.

Biliyor musun, dedi, kötü.

He take you off. Take him off YouTube.

Seni çıkarır. Onu YouTube'dan çıkarın.

Mr. Steve is looking lovely today.

Bay Steve bugün çok güzel görünüyor.

Do you know why? Well, you look lovely every day.

Neden biliyor musun? Her gün çok güzel görünüyorsun. Kabul

Let's face it.

edelim.

They said who could who could not resist this?

Buna kim dayanamaz dediler.

This chiselled chin, noble face.

Bu yontulmuş çene, asil yüz.

Look at that.

Şuna bak. Arkanı

Turn around. Look. No. Right round a couple of lights.

dön. Bakmak. Hayýr. Birkaç ýţýđýn dođrusu.

That's our profile.

Bu bizim profilimiz.

Look at who could who could not love that.

Kimin sevemeyeceğine bakın.

That is a face that that launched a thousand ships.

Bu, bin gemiyi denize indiren bir yüz.

Very noble,

Çok asil,

lovely, noble nose.

sevimli, asil burun.

That's one way of putting it. I'm in charge.

Bunu söylemenin bir yolu bu. Yetkili benim.

Landed gentry here.

Eşraf buraya indi.

So that is what we're talking about today.

Demek bugün bundan bahsediyoruz.

We're talking about being rich. That's Mr. Steve.

Zengin olmaktan bahsediyoruz. Bu Bay Steve.

Yes, he looks rich.

Evet, zengin görünüyor.

I'm loaded and poor.

Dolu ve fakirim.

And that's me, of course, because.

Ve bu benim, tabii ki çünkü.

Well, well, first of all I am poor.

Şey, her şeyden önce ben fakirim.

And the second thing is I came from a poor family.

İkincisi, ben fakir bir aileden geliyorum.

I'm just a poor boy from a poor family.

Ben sadece fakir bir ailenin fakir bir çocuğuyum.

What sparing is life for my monstrosity?

Canavarlığım için hayat ne bağışlayabilir ki?

Easy come, easy go.

Haydan gelen huya gider.

Will you let me go, Ishmael?

Beni bırakır mısın, İsmail?

No, will not let you go. Who? Queen.

Hayır, gitmene izin vermeyeceğim. DSÖ? Kraliçe.

Sorry.

Üzgünüm.

Is that queen?

O kraliçe mi?

Yes, it is.

Evet öyle.

We're referencing lots of songs here today.

Bugün burada birçok şarkıya atıfta bulunuyoruz.

We are.

Biz.

I'm hoping today we will get a copyright strike at least two and it will be lovely.

Bugün en az iki telif hakkı ihtarı alacağımızı ve çok güzel olacağını umuyorum.

Today we are looking at a very interesting subject.

Bugün çok ilginç bir konuya bakıyoruz.

We're looking at,

Bakıyoruz,

I think, have done really well today with these images.

bence, bugün bu görüntülerle gerçekten iyi iş çıkardık.

Let me say

sorry, but I hate doing this.

Üzgünüm diyelim ama bunu yapmaktan nefret ediyorum.

This Mr. Steve. So Mr.

Bu Bay Steve. Yani

Steve again, Mr..

yine Bay Steve, Bay..

Steve is is Lord snooty.

Steve kendini beğenmiş Lord'dur.

So that's Steve.

Demek bu Steve'di.

He's rich and over there that's me.

O zengin ve oradaki benim.

And look, I've got my little begging

Ve bak, biraz yalvarıyorum

and I want some more porridge.

ve biraz daha yulaf lapası istiyorum.

Please, sir, Can I have some more porridge?

Lütfen efendim, biraz daha yulaf lapası alabilir miyim?

No. Oh, it's not very nice, is it?

Hayýr. Ah, pek hoţ deđil, deđil mi?

So unfortunately,

Yani ne yazık ki,

this is, you know, this is all just.

bu, bilirsiniz, bunların hepsi sadece.

This isn't reality.

Bu gerçek değil.

We're acting here, you know, I'm somebody who's wealthy.

Burada rol yapıyoruz, bilirsiniz, ben zengin biriyim.

I'm Mr. Duncan isn't.

Ben Bay Duncan değilim.

Okay. You know, I think people have.

Tamam aşkım. Bilirsin, bence insanlar var.

You know what, Steve?

Biliyor musun Steve?

I think people have realised that after watching us for many,

Bence insanlar bizi

many weeks and months and years, I think they know

haftalarca, aylarca ve yıllarca izledikten sonra,

some of them might not.

bazılarının anlamayabileceğini bildiklerini düşünüyorum.

They know that we we are definitely not rich.

Kesinlikle zengin olmadığımızı biliyorlar.

We are we are £1,000,000 short of being millionaires.

Milyoner olmak için 1.000.000 £ eksiğimiz var.

Well, no, that's a bit of an exaggeration anyway.

Şey, hayır, bu zaten biraz abartı.

Yes, we are, We are rich and poor.

Evet, zenginiz ve fakiriz.

So when we talk about people being rich,

Yani insanların zengin olması,

having money, there are many words we can use. Mr.

parası olması hakkında konuştuğumuzda kullanabileceğimiz birçok kelime var. Bay

Steve There are there are that you can say that a person well, you can say that the person is rich.

Steve Bir kişinin iyi olduğunu söyleyebileceğiniz, kişinin zengin olduğunu söyleyebileceğiniz şeyler var.

They are a rich person, maybe a rich man or a rich woman.

Onlar zengin bir insan, belki zengin bir adam ya da zengin bir kadın.

And of course there are rich ladies around.

Ve tabii ki etrafta zengin hanımlar da var.

I can think of at least two wealthy women.

En az iki zengin kadın düşünebilirim.

Can you think of two wealthy women?

İki zengin kadın düşünebiliyor musun?

The lady that wrote the Harry Potter books?

Harry Potter kitaplarını yazan bayan mı?

Yes, the lady.

Evet bayan.

I can't remember her name.

Adını hatırlayamıyorum.

J.K. Rowling. J.K., She's very wealthy.

JK Rowling. J.K., O çok zengin.

She's very, very wealthy.

O çok, çok zengin.

The queen, of course, was very, very wealthy.

Kraliçe tabii ki çok ama çok zengindi.

Oh, you mean living well, like J.K.

Ah, J.K. gibi iyi yaşamaktan bahsediyorsun.

Rowling. Yeah, that can be living like me. I can be dead

Rowling. Evet, bu benim gibi yaşamak olabilir.

on. I don't know what point

Ölebilirim.

being a rich, dead person is, though, because let's face it,

Zengin, ölü bir insan olmanın ne anlamı var bilmiyorum, çünkü kabul edelim,

it's the money is not going to do anything for you.

paranın sana hiçbir faydası olmayacak.

But yes, the queen, the queen of England,

Ama evet, kraliçe, İngiltere kraliçesi,

when she was alive, she was the richest woman in the world

hayattayken,

besides Jeff Bezos, his wife

karısı Jeff Bezos'un yanı sıra dünyanın en zengin kadınıydı

because apparently she instantly became

çünkü görünüşe göre Jeff'ten boşandığında bir anda

one of the wealthiest women in the world when she divorced Jeff.

dünyanın en zengin kadınlarından biri olmuştu .

So when Jeff Bezos and his wife, I can't remember her name.

Yani Jeff Bezos ve eşi, adını hatırlayamıyorum.

Is it is it Margaret?

Margaret mı?

Is it is it Maggie?

Maggie mi?

Margaret? Paula.

Margaret mı? Paula.

Claire.

Claire.

Susan, Susan, Jane, Jane, Sam

Susan, Susan, Jane, Jane, Sam

And is it Mary?

Ve Mary mi?

We don't know how. We don't care now. Well, I care.

Nasıl olduğunu bilmiyoruz. Şimdi umurumuzda değil. Umurumda.

Well, she's alive.

O yaşıyor.

Yeah, It would sound really good if I got it right.

Evet, doğru anlasaydım kulağa gerçekten iyi gelirdi.

Ahmed says hello. Ahmed.

Ahmet merhaba diyor. Ahmet. Birleşik

We thought in the UK everyone is affluent and loaded.

Krallık'ta herkesin varlıklı ve yüklü olduğunu düşündük.

No, that is not the case.

Hayır, durum böyle değil.

It is not the case.

Durum böyle değil.

Most people are not.

Çoğu insan değil.

But not.

Ama değil.

They haven't got lots of money yet.

Henüz çok paraları yok.

You know, there are lots and lots of poor people.

Biliyorsun, bir sürü fakir insan var.

It depends what you define as poor, of course.

Neyi fakir olarak tanımladığınıza bağlı tabii ki.

Well, that's what we're going to look at later.

Peki, daha sonra bakacağımız şey bu.

Can I can I at this point mentioned are you going to talk

Bu noktada bahsedebilir miyim,

about the difference, Rich and wealthy? Yes.

zengin ve varlıklı arasındaki farktan bahsedecek misiniz? Evet.

But you can talk about it as well because you've made some notes, Mr.

Ama bunun hakkında da konuşabilirsiniz çünkü bazı notlar aldınız Bay

Snow. Can you believe it?

Snow. Buna inanabiliyor musun?

This is how impressed I am today.

Bugün bu kadar etkilendim. ben

I am prepared. Mr.

hazırım Bay

Steve has made notes.

Steve notlar aldı.

I've made notes because there is a difference. There is a difference.

Fark olduğu için not aldım. Bir fark var.

So you can be rich, you can be Monnet

Yani zengin olabilirsin, Monnet olabilirsin

Some people might describe you as affluent,

Bazı insanlar seni varlıklı olarak tanımlayabilir,

not not to be confused with affluent.

varlıklı ile karıştırılmaması gerekir.

You've got to get that right.

Bunu doğru anlamalısın.

Affluent is wealthy.

Varlıklı zengindir. Zenginlik

Affluent is sewerage.

kanalizasyondur.

Unless, of course, you've made all your money in sewerage, in which case you are.

Tabii tüm paranı kanalizasyona kazandırmadıysan, ki bu durumda öylesin.

Thank you.

Teşekkür ederim.

Are affluent and affluent. Yes.

Varlıklı ve varlıklı. Evet.

You've become affluent from affluence. Yes.

Zenginlikten zengin oldun. Evet.

But most sewage

Ancak çoğu kanalizasyon

farms are run by local councils are difficult to see.

çiftliğinin yerel meclisler tarafından yürütüldüğünü görmek zordur.

Anyone would make money out of it.

Kim olsa bundan para kazanırdı. Birleşik

I'm glad you are in the UK. I'm glad to clear that.

Krallık'ta olduğunuza sevindim. Bunu açıklığa kavuşturmaktan memnunum.

But you can make money from muck, can't you?

Ama çamurdan para kazanabilirsin, değil mi?

You Gateway. You can make money from anything, but that's it.

Sen Ağ Geçidi. Her şeyden para kazanabilirsin, ama o kadar.

You know people like a scrap, somebody who owns a scrap yard and it's rubbish.

Bilirsin, insanlar bir hurdayı sever, bir hurdalık sahibi olan biri ve bu bir çöptür.

You can make money from rubbish.

Çöpten para kazanabilirsiniz.

Muck and money are often quite well linked together actually.

Pislik ve para aslında birbiriyle oldukça iyi bağlantılıdır .

Muck, brass knocking brass.

Çamur, pirinç vuran pirinç.

But yeah, you can, people can make money from, from all sorts of things. Yes.

Ama evet, yapabilirsin, insanlar her türden şeyden para kazanabilir. Evet.

So I think, I think any situation, whether it's a good situation or a bad situation,

Bence, ister iyi ister kötü bir durum olsun, herhangi bir durumu

we saw it actually during the COVID

aslında

lockdown for over two years

iki yıldan fazla bir süredir COVID kilitlenmesi sırasında gördük

and lots of people were making money during that time.

ve bu süre zarfında birçok insan para kazanıyordu.

They were selling certain things, certain products, and they were becoming millionaires because of it.

Belli şeyleri, belli ürünleri satıyorlardı ve bu sayede milyoner oluyorlardı.

And of course, millionaires became even richer

Ve tabii ki, milyonerler

during that time because they were also finding those things that they could sell

bu süre zarfında daha da zengin oldular çünkü

during the coronavirus lockdowns.

koronavirüs kilitlenmeleri sırasında satabilecekleri şeyleri de buluyorlardı.

So, Rich, you can be moneyed.

Öyleyse Rich, para kazanabilirsin.

That's a very strange one, isn't it? Moneyed.

Bu çok garip bir şey, değil mi? Paralı.

Moneyed, yes.

Paralı, evet.

But we do use that bit of an old fashioned word, probably, But we can use that.

Ama biz muhtemelen biraz eski moda bir kelime kullanıyoruz, Ama bunu kullanabiliriz.

Yes, you might be affluent.

Evet, varlıklı olabilirsiniz.

And as Mr.

Ve Bay

Steve mentioned earlier, we have the word wealthy here.

Steve'in daha önce bahsettiği gibi, burada zengin kelimesi var.

But of course, wealth as as a state of being

Ama tabi varlık hali olarak zenginlik

is something that can be defined in different ways. Yes.

farklı şekillerde tanımlanabilecek bir şey. Evet.

So do you want to mention that now? I will, yes. So

Şimdi bundan bahsetmek ister misin? Yapacağım, evet. Bu yüzden

people often use the word rich.

insanlar genellikle zengin kelimesini kullanırlar.

And I've noticed people have used here that word, King Charles is rich since Francesca.

Ve burada insanların şu kelimeyi kullandığını fark ettim , Kral Charles, Francesca'dan beri zengin.

Christina says Rishi CENAC He's rich.

Christina, Rishi CENAC'ın zengin olduğunu söylüyor.

But the actual definition of rich, the difference between that and wealthy is that

Ama zenginin gerçek tanımı, bununla zengin arasındaki fark şu ki,

if you're rich, it means that you've got a high income and you spend lots of money.

eğer zenginsen, bu yüksek bir gelirin olduğu ve çok para harcadığın anlamına gelir.

So you like buying all the nice things

Yani,

you like a big house, a big car, you like to show your wealth

büyük bir ev, büyük bir araba gibi tüm güzel şeyleri satın almayı seviyorsunuz, zengin olduğunuzu göstermeyi seviyorsunuz

you are, but a rich person could well have lots of debt.

, ama zengin bir insanın pekala çok borcu olabilir.

They could be using their high income

to purchase all these expensive things,

Tüm bu pahalı şeyleri satın almak için yüksek gelirlerini kullanıyor olabilirler

and they could actually be actually quite indebted.

ve aslında oldukça borçlu olabilirler.

And if they stop getting that income, they might suddenly become very poor.

Ve eğer bu geliri elde etmeyi bırakırlarsa, aniden çok fakirleşebilirler.

So a rich person is somebody who

Yani zengin bir kişi,

has lots of money because they've got a high income,

yüksek bir geliri olduğu için çok parası olan kişidir,

but they're probably spending most of it on

ancak muhtemelen çoğunu

luxury goods, let's put it that way.

lüks mallara harcıyordur, hadi bu şekilde ifade edelim.

But someone who's wealthy, the definition of someone who's wealthy

Ama zengin olan birinin tanımı, zengin olan birinin

is that they've got lots of money and they don't have many debts, if any debts,

çok parası olması ve çok fazla borcu olmaması, hatta borcu olmaması

and that they tend to invest their money into things that

ve paralarını

will grow in value in time.

zamanla değeri artacak şeylere yatırma eğiliminde olmalarıdır. .

So they will put their money into property, they will put it into stocks and shares.

Yani paralarını mülke yatıracaklar, hisse senetlerine ve hisse senetlerine yatıracaklar.

And that's really the difference.

Ve bu gerçekten fark.

Someone who is rich has the ability to spend lots of money.

Zengin olan birinin çok para harcama yeteneği vardır.

Someone who is wealthy, accumulates assets

Varlıklı, varlık biriktiren

and increases their wealth over time.

ve zamanla servetini artıran kimse.

And that's the difference.

So you would describe Prince Charles as wealthy.

Ve fark bu.

Yani Prens Charles'ı zengin olarak tanımlarsınız.

You would describe Rishi Sunak and his wife as wealthy

Rishi Sunak ve karısını

because they have

money tied up in property and investments.

mülk ve yatırımlara bağlı paraları olduğu için zengin olarak tanımlarsınız.

And even if they stop earning money from their regular job.

Ve normal işlerinden para kazanmayı bıraksalar bile .

So if he did wasn't a prime minister anymore, it wouldn't affect him in any way.

Yani artık başbakan olmasaydı, bu onu hiçbir şekilde etkilemezdi.

Prince Charles All the money is tied up

Prens Charles Tüm para

in property and shares and investments.

mülke, hisselere ve yatırımlara bağlandı.

They are wealthy and they are then passing that on generational wealth.

Zenginler ve daha sonra bunu kuşaktan kuşağa aktarıyorlar.

They call it by name.

İsimle diyorlar.

When you then have enough money to pass it on to your children.

O zaman çocuklarınıza devretmek için yeterli paranız olduğunda.

So so it's a bit like having a certain amount of money.

Yani bu biraz belli bir miktar paraya sahip olmak gibi.

Then you put that money into things and then that just carries on generating money.

Sonra o parayı bir şeylere yatırırsın ve sonra bu sadece para üretmeye devam eder.

It's almost like having your own money machine.

Neredeyse kendi para makinenize sahip olmak gibi.

The money is just flying out of the machine. Yeah.

Para makineden uçup gidiyor. Evet.

So you start on the scale of people with money, you start, you're poor,

Yani parası olan insanlar ölçeğinde başlıyorsunuz, başlıyorsunuz, fakirsiniz,

then you, then you sort of sort of average income, then you become rich.

sonra siz, sonra bir çeşit ortalama gelir elde ediyorsunuz, sonra zengin oluyorsunuz.

And then if you're clever, you become wealthy because you invest that money.

Ve eğer zekiysen, o parayı yatırdığın için zengin olursun.

So that's interesting.

Bu ilginç. O

You don't need to work then to get name.

zaman isim almak için çalışmana gerek yok.

Yes that's interesting to look at that slide difference between a rich person.

Evet, zengin bir insan arasındaki o kayma farkına bakmak ilginç .

Yes. And a wealthy person.

Evet. Ve zengin bir insan.

So so there is there is a difference.

Yani arada bir fark var.

And of course, on the surface, we will often judge a person as being rich.

Ve tabii ki, yüzeysel olarak, çoğu zaman bir insanı zengin olarak yargılarız.

We often don't use the word wealthy.

Çoğu zaman zengin kelimesini kullanmayız.

We often use the word rich.

Zengin kelimesini sıklıkla kullanırız.

For some reason, when you see a person who appears to have money,

Nedense, parası varmış gibi görünen birini gördüğünüzde,

we often say, well, they must be they must be rich.

sık sık, o zengin olmalı, zengin olmalı deriz.

Yes, you can describe them as rich, but if you know that they've got a lot of property

Evet, onları zengin olarak tanımlayabilirsiniz, ancak çok fazla mülkleri

or a lot of investments, then you then you can use the word wealthy.

veya çok fazla yatırımları olduğunu biliyorsanız, o zaman zengin kelimesini kullanabilirsiniz.

Wealthy is what you is what you're trying to achieve, what you want to attain.

Zenginlik, başarmaya çalıştığın, ulaşmak istediğin şeydir.

You don't have to work anymore in a job

Artık hayattan zevk alabilmek için bir işte çalışmak zorunda değilsiniz

in order to be able to enjoy life.

.

Whereas a rich person is still got to it.

Oysa zengin bir insan hala buna sahip.

So rich. This reason I do want to explain it again.

Çok zengin. Bu sebeple tekrar açıklamak istiyorum.

Yeah, I've already explained it.

Evet, zaten açıkladım.

Second, I've got to I've got to move on because we have about 15 of these.

İkincisi, devam etmeliyim çünkü bunlardan yaklaşık 15 tane var.

So there are also slang terms we can use.

Yani kullanabileceğimiz argo terimler de var.

So, so informal ways of describing a person with money.

Yani, parası olan bir kişiyi tarif etmenin gayri resmi yolları.

We can say that they are wealthy, old.

Zenginler, yaşlılar diyebiliriz.

I love that one well-heeled.

Topuklu olanı seviyorum.

And I think it just refers to the fact they look,

Ve bence bu sadece göründükleri,

they look wealthy, they look rich, if you will.

zengin göründükleri, tabiri caizse zengin göründükleri gerçeğini ifade ediyor.

And they are a person who has lots of disposable

Ve aynı zamanda çok fazla harcanabilir

income as well, or maybe money that they can spend without worrying too much about it.

geliri veya belki de fazla endişelenmeden harcayabilecekleri parası olan kişilerdir.

Well-heeled His is one Mr.

İyi topuklu Bay

Steve used loaded, loaded.

Steve'in kullandığı, dolu, dolu.

A person that loaded

Yüklenen bir kişi, ağır bir yük olduğunu hayal eden

just means they've got lots of money

çok paraları olduğu anlamına gelir

that imagine a heavy load of something.

.

So the impression you're giving is they've got so much money

Verdiğiniz izlenim, o kadar çok paraları var ki,

that they're way down with all this money.

tüm bu parayla çok kötü durumdalar.

It could be, Yeah, they're loaded.

Olabilir, Evet, dolular.

It's just an expression people people use.

Bu sadece insanların kullandığı bir ifade.

I think they're loaded. Yes, it's a good one. Yes.

Sanırım dolular. Evet, iyi bir tane. Evet.

And you might also describe a person, rich person

Ayrıca bir kişiyi, zengin bir kişiyi

or a rich family as rolling in it.

veya zengin bir aileyi içinde yuvarlanan olarak tanımlayabilirsiniz.

They are rolling in money.

Para içinde yuvarlanıyorlar.

Yes. It's great because we've all seen those

Evet. Bu harika çünkü

those film clips where

somebody emptied a pile of money onto the bed

birinin yatağa bir yığın para boşalttığı

and they're rolling around in the money on the bed.

ve paranın yatağın üzerinde yuvarlandığı o film kliplerini hepimiz görmüşüzdür.

Maybe they've just robbed bank, throwing it like confetti.

Belki de konfeti gibi fırlatıp banka soymuşlardır .

It's great rolling in money.

Para içinde yuvarlanmak harika.

It's often used.

Sıklıkla kullanılır.

You often use that phrase and it's got a sort of a

Bu cümleyi sık sık kullanıyorsunuz ve

use with a sort of a jealous tone behind it.

arkasında bir tür kıskançlık tonu olan bir kullanım var.

They're rolling in it

İçinde yuvarlanıyorlar

or they're loaded. Yes.

ya da dolular. Evet.

Well, if there's one thing that being wealthy does, it makes other people just a little bit envious.

Zengin olmanın yaptığı bir şey varsa, o da diğer insanları biraz kıskandırır.

And often, often wealthy people

Ve çoğu zaman, zengin insanlar

don't show off their money.

paralarını göstermezler.

Rich people often show people who have got

Zengin insanlar genellikle hayır sahibi olan insanlara gösterir

no, they often don't.

, çoğu zaman sahip değillerdir.

They often you maybe dress down a bit because they don't want people to know they've got the money.

İnsanların paraya sahip olduklarını bilmelerini istemedikleri için sık sık biraz sade giyinirsiniz.

Yeah, lots of people, rich landowners, you might bump they might have a.

Evet, pek çok insan, zengin toprak sahipleri, sahip olabileceklerine çarpabilirsiniz. Zengin

The only reason you why you might know that they've got

olduklarını bilmenizin tek nedeni

that they're wealthy is the accent in their voice and that's not they're driving a Ferrari.

seslerindeki aksandır ve bu onların bir Ferrari kullanmaları değildir.

No Well you see that sort of outward show of wealth is often that's what rich people do.

Hayır Görüyorsunuz ki, bu tür bir dış zenginlik gösterisi genellikle zengin insanların yaptığı şeydir.

Or if somebody is just, well, wealth come into wealthy people do as well.

Ya da biri adil ise, zenginlik zengin insanlara da gelir.

Yes, but celebrities, wealthy

Evet ama ünlüler, zengin

celebrities are always literally, always

ünlüler hep kelimenin tam anlamıyla, hep

showing what they have.

sahip olduklarını gösteriyorlar.

Well, yes, because that's part of the image. But they are wealthy.

Evet, çünkü bu görüntünün bir parçası. Ama zenginler.

They're incredibly wealthy. They have their own empires.

İnanılmaz zenginler. Kendi imparatorlukları var.

Some of them do. Yes.

Bazıları öyle. Evet.

Anyway, moving on, we have the opposite.

Her neyse, devam edersek, tam tersi var.

So this is mine now.

Yani bu artık benim.

You are poor, you are broke,

Fakirsin, meteliksizsin,

you are destitute, destitute.

muhtaçsın, muhtaçsın.

Not the other word. Destitute,

Diğer kelime değil. Yoksul,

penniless, impoverished.

beş parasız, yoksul. sen

You are skint.

sıskasın

That's a good one.

Bu iyi bir tanesi.

A lot of a lot of people will say that they've spent all of their salary for the month

Pek çok insan, bir aylık maaşlarının tamamını harcadıklarını

and now they are skint and maybe sometimes they have to borrow some money off another person.

ve şimdi sıska olduklarını ve belki de bazen başka bir kişiden borç para almak zorunda kaldıklarını söyleyecektir.

So to be skint you are in the gutter.

Yani cılız olmak için oluktasın.

In the gutter you have nothing, you have no money, you are needy.

Lağımda hiçbir şeyin yok, paran yok, muhtaçsın.

I think that's quite a good one, needy.

Bence bu oldukça iyi bir şey, muhtaç.

So maybe you need help or you are in need of assistance or in need of some sort of support.

Yani belki yardıma ihtiyacınız var ya da yardıma ihtiyacınız var ya da bir çeşit desteğe ihtiyacınız var.

And the one that a lot of people use

Ve şu anda bile pek çok insanın kullandığı

even now, In fact, we're using it more and more these days because there are a lot of people

, Aslında, bugünlerde giderek daha fazla kullanıyoruz çünkü

who are having to go to certain places

to get food and to get support.

yiyecek ve destek almak için belirli yerlere gitmek zorunda kalan birçok insan var.

They are on the breadline. Yes.

Ekmek kuyruğundalar. Evet.

On the bread line means you are having to go somewhere

Ekmek kuyruğunda,

to pick up food for free

because you can't afford to buy your own food.

kendi yemeğinizi satın almaya gücünüz yetmediği için ücretsiz yiyecek almak için bir yere gitmeniz gerektiği anlamına gelir.

You are on the breadline. Yes. Yeah.

Ekmek kuyruğundasın. Evet. Evet.

Typically you'd use the word like broke. No, I'm.

Tipik olarak parasız gibi kelimeyi kullanırsınız. Hayır ben değilim. Ben

I'm broke. Can you lend me a fiver?

meteliksizim. Bana bir beşlik ödünç verebilir misin?

You would use that in that kind of or you would tend to

Bunu bu tür bir şekilde kullanırsın ya da

if you need to borrow some money of somebody, say, okay, can you get me some money?

birinden biraz borç paraya ihtiyacın olursa, tamam, bana biraz para bulabilir misin? Ben

I'm broke.

meteliksizim.

It just means you've run out of money and you probably can't borrow

Bu sadece paranızın bittiği ve muhtemelen borç alamadığınız anlamına gelir

because you've probably over borrowed before and broken skint.

çünkü muhtemelen daha önce fazla borç almışsınızdır ve derinizi kırmışsınızdır. Bir

It can be used sort of interchangeably company

nevi birbirinin yerine kullanılabilir şirket

So you're broke and you are skin tight.

Yani meteliksizsin ve sıkısın.

Yeah, I'll get paid next week.

Evet, önümüzdeki hafta ödeme alacağım.

But I'm running out of money. I'm skint.

Ama param bitiyor. Ben tenliyim.

Can you just let me ten quid to go and buy some, some petrol for my car.

Gidip arabama biraz benzin almam için bana on sterlin verir misin?

If you're in the gutter it probably means you've lost everything.

Eğer çukurdaysanız, bu muhtemelen her şeyinizi kaybettiğiniz anlamına gelir.

Even your home. Yes. Yes.

Hatta eviniz. Evet. Evet.

So you might be living, living on the streets or you might be homeless

Yani yaşıyor olabilirsiniz, sokakta yaşıyor olabilirsiniz veya evsiz olabilirsiniz

or you might be looking for a place to stay destitute.

veya muhtaç kalacak bir yer arıyor olabilirsiniz. Kelimenin

You are literally you are literally out on the street.

tam anlamıyla sokaktasın.

And we often say in the gutter.

Ve sık sık olukta söyleriz.

Destitute is the same thing.

Yoksulluk aynı şeydir.

It means you haven't got any way to live.

Yaşamak için hiçbir yolunuz yok demektir.

So these are terms I think, of course, it's worth mentioning that there are

Yani bunlar bence tabi ki,

there is a line of poverty now in this country.

artık bu ülkede bir yoksulluk sınırı olduğunu belirtmekte fayda var.

You are seeing lots of people going to places where they have to.

Pek çok insanın gitmesi gereken yerlere gittiğini görüyorsunuz. Yiyecek

They have to pick up food because they can't afford to buy any food.

alacak paraları olmadığı için yiyecek almak zorundalar.

We called them food banks here.

Onlara burada gıda bankaları dedik.

So it's not a bank that keeps money.

Yani parayı tutan bir banka değil.

It's a bank that has food and they give it to those who are in need.

Yiyecek olan bir banka ve ihtiyaç sahiplerine veriyorlar.

And that's here

Ve bu burada,

in one of the wealthiest countries in the world.

dünyanın en zengin ülkelerinden birinde.

And we have food banks around the area.

Ve bölgede gıda bankalarımız var.

There is one not far from here.

Buradan çok uzakta olmayan bir tane var.

Did you know that, Steve?

No, no.

Bunu biliyor muydun Steve?

Hayır hayır.

This is at least one, maybe even two, not far away from here.

Bu en az bir, hatta belki iki, buradan çok uzakta değil.

It's like, oh, they're dressed like this and see if I can get some food.

Sanki, oh, böyle giyinmişler ve yiyecek bulabilir miyim diye bakıyorlar.

Well, that would be a bit cruel, wouldn't it, really? But.

Bu biraz zalimce olurdu, değil mi gerçekten? Ancak.

But the problem is, people are abusing food banks in this country.

Ama sorun şu ki, insanlar bu ülkede gıda bankalarını kötüye kullanıyor.

There's a lot of people that go them that probably can afford to buy food.

Muhtemelen yiyecek almaya gücü yeten pek çok insan var.

They've got a house, they've got Internet, but

Bir evleri var, internetleri var ama

they're going there just to pick up because nobody's really asking you any question.

oraya sadece almak için gidiyorlar çünkü kimse size gerçekten bir soru sormuyor.

But I think you do have to prove that you're claiming support or something.

Ama bence destek falan talep ettiğini kanıtlaman gerekiyor.

So you have to be on welfare to to be able to use a food bank.

Yani bir gıda bankasını kullanabilmek için refah içinde olmalısınız.

Yeah.

So I'm not sure how how well they check that anyway.

Evet.

Bu yüzden bunu ne kadar iyi kontrol ettiklerinden emin değilim.

But anyway, yes.

Ama yine de, evet.

And Paul, of course, is a relative term, isn't it?

Ve Paul, elbette göreceli bir terim, değil mi?

Because people we've often discussed this way,

Çünkü sık sık bu şekilde tartıştığımız insanlar,

people can describe themselves

as poor in this country, but what does poor mean to them?

bu ülkede insanlar kendilerini fakir olarak tanımlayabilirler ama fakir onlar için ne ifade ediyor?

In the UK, poor might mean that they can't.

Birleşik Krallık'ta fakir, yapamayacakları anlamına gelebilir.

Yeah, they might still have a house, they might still have food,

Evet, hala bir evleri olabilir, hala yiyecekleri olabilir

but they might not be able to afford a car, for example,

ama araba alacak paraları olmayabilir mesela

or whereas you go to other countries

ya da

like in Africa or other very poor countries, poor to them

Afrika gibi başka ülkelere ya da diğer çok fakir ülkelere gittiğinizde, onlar için fakir demek, onlar için fakir

means that they just haven't even got anywhere

demektir. Yaşayacak yerleri bile yok

to live, that they're starving.

, açlıktan ölüyorlar.

It's a very relative term.

Çok göreceli bir terim. Zavallı ülkeler olarak

I think a lot of people in in what we would describe as poor countries would look at people in this country

tanımlayacağımız ülkelerdeki pek çok insanın, bu ülkedeki

that describe as poor and think that they were actually quite well-off. Yes.

yoksul olarak tanımlayan insanlara bakıp aslında oldukça iyi durumda olduklarını düşüneceğini düşünüyorum. Evet.

So it's a relative thing.

Yani göreceli bir şey.

You're comparing yourself to other people in the same area that you're living in.

Kendinizi, yaşadığınız bölgedeki diğer insanlarla karşılaştırıyorsunuz.

But, you know, if you.

Ama, bilirsiniz, eğer öyleyse.

Yeah, I mean, a lot of people can't afford a car and they might describe themselves as poor,

Evet, yani, bir çok insanın araba alacak parası yok ve kendilerini fakir olarak tanımlayabilirler

but they might have lots of food, might have a a house, they might have a job,

ama çok yiyecekleri olabilir, bir evleri olabilir, bir işleri olabilir

but they don't perceive themselves as having enough.

ama kendilerini yoksul olarak görmezler. yeterli olması

Well, a good example, of course might be a person who has a house.

İyi bir örnek, elbette evi olan bir insan olabilir.

They live in a house, they have a house.

Bir evde yaşıyorlar, bir evleri var.

They they can afford to heat the house,

Evi ısıtmayı göze alabilirler,

but they might not have all of the luxury items that other people have.

ancak diğer insanların sahip olduğu tüm lüks eşyalara sahip olmayabilirler .

They might not have a big screen TV, they might not have high speed Internet,

Büyük ekran televizyonları olmayabilir, yüksek hızlı internetleri olmayabilir,

they might not have a car or maybe their car is old

arabaları olmayabilir veya arabaları eski olabilir

and they they might describe themselves as being poor,

ve görece rahatlıkları olmasına rağmen kendilerini fakir olarak tanımlayabilirler. Sahip

even though they have relative comfort, the things that they don't have

olmadıkları,

are the things that

they feel that they are missing out on or they lack.

kaçırdıklarını veya eksik olduklarını hissettikleri şeylerdir.

And I suppose in this country there are a lot of people who moan

Ve sanırım bu ülkede, aslında yoksulluk içinde yaşamadıkları halde,

about having hard lives

zor hayatlar yaşamaktan

or living in poverty when in fact they don't live in poverty.

ya da yoksulluk içinde yaşamaktan yakınan pek çok insan var.

It's an exaggeration. So I think it does happen.

Bu bir abartı. Yani bence oluyor.

Yes, it's relative. I mean, my mother.

Evet, görecelidir. Yani, annem.

But I mean, if you go back even to this country,

Ama demek istediğim, bu ülkeye bile geri giderseniz,

you know, a couple of generations, people growing up, then just

bilirsiniz, birkaç kuşak sonra, insanlar büyür, o zaman

I mean, you had enough money just to be able to buy food and keep a roof over your head.

sadece yiyecek satın almaya ve başınızın üzerinde bir çatıya sahip olmaya yetecek kadar paranız olur.

Not many people had more than that.

Pek çok insan bundan daha fazlasına sahip değildi.

So my mother often laughs at people who describe themselves as poor

Bu yüzden annem,

because compared to what you know, it was normal to grow up that way.

bildiğiniz kadarıyla bu şekilde büyümek normal olduğu için kendilerini fakir olarak tanımlayan insanlara sık sık güler.

Most people were like that.

Çoğu insan böyleydi.

You didn't own your own house, you rented it off somebody

Kendi eviniz yoktu, onu birinden kiraladınız

and you would just be having enough money,

ve sadece yeterince paranız olacaktı,

maybe just living from one week to the next.

belki sadece bir haftadan diğerine geçiniyordunuz. İşte

So this is it.

Well, as I said my background, my family, we did not have much money.

bu kadar.

Şey, dediğim gibi geçmişim, ailem, çok paramız yoktu.

I remember how much my father used to earn because sometimes I would see the wage slip,

Babamın ne kadar kazandığını hatırlıyorum çünkü bazen maaş bordrosuna bakardım,

so I would see how much it got.

ne kadar kazandığına bakardım.

And it was always shocking. And we never had any money.

Ve her zaman şok ediciydi. Ve hiç paramız olmadı.

We always we were always just slightly behind everything.

Biz her zaman her şeyin biraz gerisindeydik.

And so any money that we did borrow and we had to borrow money as well,

Ve böylece borç aldığımız herhangi bir parayı da ödünç almak zorunda kaldık, bir süre boyunca çok garip faiz oranlarıyla

we had to pay it back with with some very strange interest rates

geri ödemek zorunda kaldık

over a period of and we're not talking huge amounts of money.

ve çok büyük miktarlarda paradan bahsetmiyoruz.

Mr. Steve Sometimes it was maybe £70 or £80 we would borrow that

Bay Steve Bazen faturaları ödeyebilmek veya yiyecek satın alabilmek için belki 70 veya 80 sterlin ödünç alırdık

just so we could pay maybe onto the bills or buy food.

.

So it wasn't for luxury items, it was just so

Yani lüks eşyalar için değildi, sadece

we could survive for another two or three weeks or another month.

iki veya üç hafta veya bir ay daha hayatta kalabilmemiz içindi.

And quite often we would have people knocking on the door

Ve çoğu zaman paradan sonra kapımızı çalan insanlar olurdu

after money and we used to all hide

ve hepimiz saklanırdık

and, make sure no one saw us.

ve kimsenin bizi görmediğinden emin olurduk.

So. So that's a taste of mine, my life.

Bu yüzden. Yani bu benim zevkim, hayatım.

Ginger says.

Zencefil diyor.

Hello, Mr. and Mrs. Save.

Merhaba, Bay ve Bayan Save.

It's a very good subject you're talking about today.

Bugün bahsettiğin çok güzel bir konu.

Thank you.

Teşekkür ederim.

When you've got Palmira to thank for that, because it was Palmira last week.

Bunun için Palmira'ya teşekkür ettiğinizde, çünkü geçen hafta Palmira'ydı.

That is Palmira on today. Yes.

Bu, bugün Palmira'da. Evet.

All right.

Elbette.

It was Palmira that suggested that we do a subject on this.

Bununla ilgili bir konu yapmamızı öneren Palmira idi.

So here we are with it.

İşte buradayız.

Yeah, And it was a very good suggestion.

Evet, ve çok iyi bir öneriydi.

So feel free to to give suggestions as well if you wish to cover any particular subjects.

Bu nedenle, herhangi bir belirli konuyu ele almak istiyorsanız, önerilerde bulunmaktan çekinmeyin.

Moving on to lessons.

Derslere devam.

So we're going to go through these quickly because we are running out of time.

Zamanımız daraldığı için bunları hızlı bir şekilde gözden geçireceğiz.

Wealth can be gained,

Zenginlik kazanılabilir,

you can gain wealth and of course you can lose wealth.

servet kazanılabilir ve elbette servet kaybedilebilir.

So wealth can be gained and it can also be lost.

Yani servet kazanılabilir ve aynı zamanda kaybedilebilir.

You become wealthy

Zengin olursun

you become bankrupt.

iflas edersin.

You lose your money.

Paranı kaybedersin.

Maybe if you put your money into things that are perhaps foolish.

Belki paranı belki de aptalca şeylere yatırırsan.

And let's face it, a lot of people these days are putting their money into places where they should not.

Ve kabul edelim, bu günlerde pek çok insan paralarını yapmamaları gereken yerlere yatırıyor.

I am, of course, talking about cryptocurrency, things like that

Elbette kripto para biriminden bahsediyorum, bunun gibi

that don't actually exist in the real world As such.

gerçek dünyada aslında var olmayan şeyler.

They're not they're not things that are tangible, but people are putting their money into it

Somut şeyler değiller ama insanlar paralarını buna yatırıyorlar

and realising that their money just vanishes into thin air.

ve paralarının bir anda uçup gittiğini fark ediyorlar .

It just disappears.

Sadece kaybolur.

So you can become wealthy, you can become bankrupt or broke.

Böylece zengin olabilirsin, iflas edebilir veya meteliksiz kalabilirsin.

Yes, if you're bankrupt, it means even the bank

Evet, iflas ettiyseniz, banka bile

won't lend you any money

size borç para vermeyecek demektir

because you've got yourself into so much debt.

çünkü çok fazla borca ​​girdiniz.

Because debt is a big problem around the world, because most countries around

Çünkü borç dünya çapında büyük bir sorun, çünkü dünyadaki çoğu ülke

the world have never, never had so much debt at the moment.

şu anda hiç bu kadar çok borca ​​sahip olmamıştı.

So they you know, it's a big problem with interest rates going up at the moment.

Biliyorlar ki, şu anda faiz oranlarının artması büyük bir sorun.

I think it's fair to say that debt is a necessary evil.

Borcun gerekli bir kötülük olduğunu söylemenin adil olduğunu düşünüyorum. Bu

It is. But of course, at the moment

. Ama elbette, şu anda

a debt can be very useful

bir borç çok faydalı olabilir

because if it wasn't for debt, most people would never own their own home.

çünkü borç olmasaydı çoğu insan asla kendi evine sahip olmazdı.

Because if you had to save up enough money, it would take

Çünkü yeterince para biriktirmek zorunda olsaydınız,

you probably 30 years to save up enough money to buy a house outright.

doğrudan bir ev satın alacak kadar para biriktirmeniz muhtemelen 30 yılınızı alırdı.

So banks lending your money

Yani bankalar

to to purchase a house.

bir ev satın almak için paranızı ödünç veriyor.

And also businesses, of course, have to borrow money

Ve tabii ki işletmeler de borç para almak zorunda

because that's how they start up.

çünkü bu şekilde başlıyorlar.

And then they that business becomes successful and they can pay the loan back, etc..

Ve sonra o iş başarılı olur ve krediyi geri ödeyebilirler vs.

But if a business goes wrong or

Ama bir iş ters giderse veya

then you owe all this money, it's like if you've bought a house with a mortgage

o zaman tüm bu parayı borçluysanız, sanki ipotekli bir ev satın almışsınız

and you've overstretched yourself a bit too much and you lose your job,

ve kendinizi fazla zorlamışsınız gibi. biraz fazla ve işini kaybedersin,

you can't afford to pay the mortgage, you might go bankrupt.

ipoteği ödeyemezsin, iflas edebilirsin.

And it's always a risk and it depends on

Ve bu her zaman bir risktir ve

how much risk you're willing to take on board.

ne kadar risk almaya istekli olduğunuza bağlıdır.

So so these days, banks will lend money,

Yani bu günlerde bankalar borç verecek

but they are a little more wary.

ama biraz daha temkinli. Sahip

They they might be described as sticklers

for for your for for the money that you might have

olabileceğiniz para için

or whether you are able to pay that money back.

veya bu parayı geri ödeyip ödeyemeyeceğiniz için yapışkan olarak tanımlanabilirler.

Palmira makes a good point here.

Palmira burada iyi bir noktaya değiniyor.

I think she made that earlier as well, that a lot of people are slaves

Sanırım bunu daha önce de yaptı, birçok insan

of fashionable things.

modaya uygun şeylerin kölesi.

And you're right, because we are, aren't

Ve haklısın, çünkü biz,

we bombarded by advertising,

which is trying to get you to buy things

sizi bir şeyler satın almaya ikna etmeye çalışan reklam bombardımanına tutulmuyoruz

and and a lot of advertising is

ve birçok reklam,

they don't just tell you about the product they are putting in this lifestyle.

size bu yaşam tarzına koydukları ürün hakkında sadece bilgi vermiyorlar. .

If you buy this thing, you will have this wonderful lifestyle.

Bu şeyi satın alırsanız, bu harika yaşam tarzına sahip olacaksınız.

Everyone will envy you.

Herkes seni kıskanacak.

And we watch car adverts, don't we?

Araba reklamlarını da izliyoruz değil mi?

Always annoys me car adverts and the people driving

Araba reklamları beni her zaman sinirlendiriyor ve arabaları kullanan insanlar

the cars are always looking very smug and it's like they're racing off this system.

her zaman çok kendini beğenmiş görünüyorlar ve sanki bu sistemden yarışıyor gibiler.

Everybody. This is one of Mr.

Herkes. Bu, Bay

Steve's common complaints.

Steve'in yaygın şikayetlerinden biridir.

Anyway, we've got to move on. Steve.

Her neyse, devam etmeliyiz. Steve.

Yes, So yes, but it's a good point that people become slaves to, fashion

Evet, yani evet, ama insanların modaya

and to fashionable things and to and to into materialism and that you keep

ve modaya uygun şeylere ve materyalizme köle olmaları ve

borrowing money to do to get that lifestyle that all your friends and family see.

tüm arkadaşlarınızın ve ailenizin gördüğü yaşam tarzını elde etmek için borç para almaya devam etmeniz iyi bir nokta.

And you've got to maintain that.

Ve bunu sürdürmek zorundasın.

And of course, if you lose your job, that's when you get into problems okeydokey.

Ve tabii ki işinizi kaybederseniz, işte o zaman sorun yaşarsınız.

And you might be born into wealth.

Ve zenginliğin içinde doğabilirsin.

Now, I think this is an interesting one because there are people who make their own money,

Şimdi, bence bu ilginç çünkü kendi parasını kazanan insanlar var

but there are also people who are born into wealth at the moment.

ama şu anda servet içinde doğmuş insanlar da var.

A lot of people are making comments about I think it's the daughter of of the Getty Empire.

Birçok insan onun Getty İmparatorluğu'nun kızı olduğunu düşünüyorum hakkında yorum yapıyor.

You said you remember John Paul Getty.

John Paul Getty'yi hatırladığını söyledin.

Yes, very, very wealthy man.

Evet, çok, çok zengin bir adam.

But he became a recluse later in life because he realised that money

Ama hayatının ilerleyen dönemlerinde münzevi oldu çünkü paranın

got him nowhere.

onu hiçbir yere götürmediğini anladı.

He was one of the richest people in the world.

Dünyanın en zengin insanlarından biriydi.

His family hated him.

Ailesi ondan nefret ediyordu.

He treated them like like animals he treated them really badly.

Onlara hayvanlar gibi davrandı, onlara gerçekten kötü davrandı.

And he took pleasure in watching them all fight with each other.

Ve hepsinin birbiriyle kavga etmesini izlemekten zevk aldı .

And one of his, I think, is his daughter or granddaughter has

Ve sanırım onun bir tanesi kızı ya da torunu

now has now become an activist for saving the planet.

artık gezegeni kurtarmak için bir aktivist haline geldi.

And she's now putting a lot of that money into these protests

Ve şimdi o paranın büyük bir kısmını,

that are happening in, this country where people are sticking their fingers to the roads

insanların yollara parmaklarını yapıştırdığı

and or throwing tins of tomato soup over priceless paintings.

veya paha biçilmez tabloların üzerine konserve domates çorbası attığı bu ülkede meydana gelen protestolara harcıyor.

So a lot of that money is coming from one of the Getty's

Yani bu paranın çoğu Getty'nin

relatives, one I think it's the granddaughter.

akrabalarından geliyor, sanırım torunu.

It might be the daughter, but she's using a lot of that money because feels guilty,

Kızı olabilir, ama o paranın çoğunu suçlu hissettiği için kullanıyor,

because, of course, the Getty family

çünkü Getty ailesi

became wealthy from oil, from

petrolden, petrol çıkarmaktan zengin oldu, gerçi

drilling for oil what she should do, though,

instead of instead of funding protests that really are going to achieve nothing,

protestoları finanse etmek yerine yapması gereken şey bu. Hiçbir şey elde edemeyecekse, petrole olan bağımlılığımızı ortadan kaldırmamızı sağlayacak yeni teknolojiler geliştirmek

she should put that money into research in order

için bu parayı araştırmaya yatırmalı

to find develop new technologies that will enable us to take our dependency away from oil.

.

Yes, that's what she should do, because people gluing themselves

Evet, yapması gereken bu, çünkü insanlar

to roadsides just to insulate houses,

evleri yalıtmak için kendilerini yol kenarlarına yapıştırıyorlar

which she's going to not do anything

ki o,

measurable in helping the planet CO2 emissions.

gezegenin CO2 emisyonlarına yardımcı olmak için ölçülebilir hiçbir şey yapmayacak.

She should put the money into helping research into into into new forms of power.

Parayı, yeni güç biçimlerinin araştırılmasına yardım etmeye yatırmalı.

Why didn't you buy it? Why didn't she buy wind farm?

Neden satın almadın? Neden rüzgar santrali satın almadı?

See, I So can I can I just say I have a theory

Bakın, tam olarak yaptığı şeyin bu olduğuna dair bir teorim olduğunu söyleyebilir miyim?

that that is exactly what she's doing.

I have a theory.

Bir teorim var.

But what you find sometimes with people who have money, they will they will hedge their bets.

Ama bazen parası olan insanlarda bulduğunuz şey, bahislerini koruyacaklar.

Or maybe they will spread their money not just in one place, but in more than one place.

Ya da belki paralarını bir yere değil birden fazla yere yayacaklar.

And this is why many, many multi-millionaires and billionaires,

Ve bu nedenle, özellikle Amerika Birleşik Devletleri'ndeki birçok multi-milyoner ve milyarder,

especially in the United States, they will give money

to both political parties.

her iki siyasi partiye de para verecekler.

And I think that's it might seem like a strange thing to do,

Ve bence bu, yapılacak garip bir şey gibi görünebilir,

but I think it's pretty clever because whoever wins

ama bence oldukça zekice çünkü seçimi kim kazanırsa kazansın,

the election will be in your debt.

sana borçlu olacak.

And I think that's fantastic.

Ve bence bu harika.

So if I was a multi-millionaire and I money

Yani ben bir multi-milyoner olsaydım ve

to the conservatives and also the liberals or the

muhafazakarlara ve ayrıca liberallere veya

Democrats, so you have Republicans and Democrats.

Demokratlara para verirsem, o zaman Cumhuriyetçiler ve Demokratlar olur.

So wealthy people are giving money to both parties.

Yani zengin insanlar her iki tarafa da para veriyor.

And I think that's brilliant because then you're you're kind of hedging your bets.

Ve bence bu harika çünkü o zaman bir nevi bahislerinizi koruyorsunuz.

You are making sure that whatever happens, you win, you will win anyway.

Ne olursa olsun, kazandığından, nasılsa kazanacağından emin oluyorsun.

In reality, you shouldn't be able to do that at all.

Gerçekte, bunu hiç yapamamalısınız.

You shouldn't be able to fund these parties anyway.

Zaten bu partileri finanse edemezsiniz.

That's another debate.

Bu başka bir tartışma.

That's another feature set in that country.

Bu, o ülkede ayarlanan başka bir özellik. Ağzınızda

Instead of a silver spoon which is born with a silver spoon in your mouth.

gümüş kaşıkla doğan gümüş kaşık yerine.

Yes, you use word golden cradle.

Evet, altın beşik kelimesini kullanıyorsunuz.

You go, Oh, so you were born in a golden cradle? Yes.

Gidiyorsun, Oh, yani altın bir beşikte mi doğdun? Evet.

The silver spoon in your mouth.

Ağzındaki gümüş kaşık.

Born into a golden cradle.

Altın bir beşikte doğdu.

You didn't have a gold golden cradle in your mouth. Yeah.

Ağzında altın altın beşik yoktu. Evet.

It means that your family have generational wealth. Yes.

Bu, ailenizin kuşak zenginliğine sahip olduğu anlamına gelir. Evet.

Which they were able to pass State

just expanding you.

Sadece sizi genişleten durumu geçebildikleri.

Yeah.

A person who create their own wealth,

Evet.

Kendi servetini yaratan bir kişi,

they create their self-made wealth.

kendi yarattığı servetini yaratır.

And I have to say, I'm going to say it now.

Ve söylemeliyim ki, şimdi söyleyeceğim.

I admire people

who do things in life that are and I would say they are impressive.

Hayatta olan şeyleri yapan insanlara hayranım ve etkileyici olduklarını söyleyebilirim.

And I think a person who is self-made as a wealthy person who has wealth,

Ve bence serveti olan zengin bir insan olarak kendi kendini yetiştirmiş bir insandan

I'm always impressed by, I have to say, because what you find

her zaman etkilendiğimi söylemeliyim, çünkü oldukça sık bulduğunuz şey,

quite often is these people come from quite modest backgrounds.

bu insanların oldukça mütevazı bir geçmişe sahip olmalarıdır.

Maybe their family did not have much money, but they are able to

Belki ailelerinin çok parası yoktu ama

to climb the ladder and they maybe they form their own business.

merdivenleri tırmanabiliyorlar ve belki kendi işlerini kuruyorlar. Bunun için

They put lots of effort and work into it.

çok çaba harcıyorlar ve çalışıyorlar.

So a person who creates their own wealth is a person

Yani kendi servetini yaratan bir kişi,

who can be referred to as self-made.

kendi kendini yetiştirmiş olarak anılabilecek bir kişidir.

Yes, self-made millionaire, somebody who started from nothing.

Evet, kendi kendini yetiştirmiş milyoner, sıfırdan başlayan biri.

And of course, that's very common in America.

Ve tabii ki, bu Amerika'da çok yaygın. Geçen yüzyılın başında

People that when there was a lot of immigration

çok fazla göç varken

at the turn of the last century,

,

a lot of people from Europe went to America and a lot of them

Avrupa'dan birçok insan Amerika'ya gitti ve birçoğu sıfırdan

made a lot of money

çok para kazandı

by from nothing

and developing their own businesses and becoming wealthy that way.

ve kendi işlerini geliştirip bu şekilde zengin oldu.

Yeah, you can't become you can only become wealthy unless you

Evet, zengin olamazsın, ancak

unless you're born into it or you become

içinde doğmadan veya

successful in business, you can't become you don't get

iş hayatında başarılı olmadan zengin olabilirsin, olamazsın,

you don't get rich by starting your own business.

kendi işini kurarak zengin olamazsın.

You only get rich by working for somebody else.

Sadece başkası için çalışarak zengin olursun.

You get wealthy by becoming successful in business. Yeah.

İş hayatında başarılı olunca zengin oluyorsunuz. Evet.

So you can work for a company and receive a wage or a salary and become rich.

Yani bir şirkette çalışıp maaş veya maaş alıp zengin olabilirsiniz.

So you can if you have a good job.

Yani iyi bir işin varsa yapabilirsin.

Anyway, moving on a, wealthy person might be described as minted.

Her halükarda, varlıklı bir kişinin hareket etmesi, basılmış olarak nitelendirilebilir.

I love this one.

Bunu seviyorum.

I like this one.

Bunu beğendim.

Minted a person who is minted.

Basılan bir kişi bastı.

They are they have all the money they need and more so they are wealthy.

İhtiyaç duydukları tüm paraya ve daha fazlasına sahip oldukları için zenginler.

They are minted.

Basıldılar.

You might say that that person has so much money.

O kişinin çok parası var diyebilirsiniz.

I always imagine that there was a famous movie.

Her zaman ünlü bir film olduğunu hayal ederim. Donald Duck'ın

Do you remember the movie with

oynadığı filmi hatırlıyor musun

Donald Duck?

?

And he had he had an uncle, Scrooge McDuck.

Ve bir amcası vardı, Scrooge McDuck.

Oh, somebody mentioned that. Oh, I see. Yeah, I remember.

Ah, biri bundan bahsetmişti. Ah anlıyorum. Evet hatırlıyorum.

There's a great scene where they dive into all of this gold

Tüm bu altının içine daldıkları

and they swim around in the gold, the gold coins.

ve altın paraların içinde yüzdükleri harika bir sahne var.

And I think that's a great that's a great scene,

Ve bence bu harika, harika bir sahne

John, because just, just because you can't do it.

John, çünkü sırf sen yapamayacaksın diye.

You went, you you break all your bones.

Gittin, bütün kemiklerini kırdın.

Franchesca says.

Franchesca diyor.

So Scrooge McDuck, is he richer, wealthy?

Peki Scrooge McDuck, daha mı zengin, daha zengin mi?

I haven't seen the film, so I don't know.

Filmi izlemedim o yüzden bilmiyorum

But it's based on the Christmas Carol. Oh, I see.

Ama Noel Şarkısına dayanıyor. Ah anlıyorum.

So the whole story is based on the Christmas carol.

Yani tüm hikaye Noel şarkısına dayanıyor.

It's just the Disney version, but it's brilliant.

Bu sadece Disney versiyonu, ama harika.

And Scrooge had his own business, so I would say he was probably wealthy, so he had a lot of money.

Ve Scrooge'un kendi işi vardı, bu yüzden muhtemelen zengin olduğunu söyleyebilirim, bu yüzden çok parası vardı.

He didn't spend much.

Of course, that was part of the character, but

Çok harcamadı.

Tabii ki, bu karakterin bir parçasıydı, ama

he had his own business, so I'm guessing he was probably and he had property.

kendi işi vardı, bu yüzden muhtemelen öyleydi ve mülkü olduğunu tahmin ediyorum.

So yeah, well, that would be the phrase I would use there.

Yani evet, orada kullanacağım ifade bu olurdu.

Because you gave it all away, didn't he?

Çünkü hepsini verdin, değil mi?

He did. So the next one.

O yaptı. Yani bir sonraki.

So had a person who makes their own money

Yani kendi parasını kazanan bir kişi vardı

and now we have wealth that is inherited

ve şimdi miras kalan bir servete sahibiz

and we often refer to this as old money.

ve buna genellikle eski para diyoruz.

I love that expression.

Bu ifadeyi seviyorum.

So when a person comes from old money, it means it's inherited,

Yani bir insan eski paradan geliyorsa, miras kalmış demektir,

or they have old money, it means their family was wealthy.

ya da eski parası varsa, ailesinin varlıklı olduğu anlamına gelir.

Maybe the parents died and then they left their son or daughter, or maybe they split the money

Belki ebeveynler öldü ve sonra oğullarını veya kızlarını terk ettiler ya da belki parayı bölüştüler

and they all become wealthy from from money that they've inherited

ve

so they can be wealthy from other people's money.

başkalarının parasıyla zengin olabilmek için miras aldıkları paradan hepsi zengin oldular.

And we often call that old money.

Ve biz buna genellikle eski para diyoruz.

Yes, you might say he or she comes from old money.

Evet, onun eski paradan geldiğini söyleyebilirsin. Örneğin,

They were born into it, like King Charles, for example. Yes.

Kral Charles gibi, içinde doğdular . Evet.

For anybody that's got it.

Ona sahip olan herkes için.

Yeah, right. Yeah, exactly.

Evet, doğru. Evet kesinlikle.

That's a very good example, Steve. Yes.

Bu çok iyi bir örnek, Steve. Evet.

They say they're wealthy, but they haven't made it themselves.

Zengin olduklarını söylüyorlar ama kendileri başaramadılar.

It's old money, the implication being that they haven't

Bu eski para, bunun anlamı, kendilerinin

really made any money themselves, not just inherited it and

gerçekten para kazanmadıkları , sadece miras aldıkları ve

carried on spending it that way

to be in the money.

parayı kazanmak için bu şekilde harcamaya devam ettikleri anlamına geliyor.

So these are now phrases we're looking at to be in the money.

Yani bunlar şimdi para kazanmak için aradığımız ifadeler.

Maybe you gain a large amount of money suddenly, maybe win a lot of money.

Belki bir anda büyük miktarda para kazanırsınız , belki de çok para kazanırsınız.

You are in the money.

Paranın içindesin.

You are suddenly wealthy.

Birdenbire zengin oldun.

I mean the money.

parayı kastediyorum.

I mean the money to to

Demek istediğim parayı yapmak için yaptığımızın tam

did It did

because the opposite we do the opposite of the last of the previous one.

tersini yaptığımız için bir öncekinin tersini yaptık.

The previous one, the new money.

Bir önceki, yeni para.

Well I suppose I suppose new money is is kind of.

Sanırım yeni paranın bir nevi olduğunu düşünüyorum.

Yes. Suggested that it would be new money if you make it yourself.

Evet. Kendin yaparsan yeni para olacağını önerdi .

Yes, that's right.

Evet bu doğru.

Started a business.

Bir iş kurdu.

That's it.

Old money is. You've inherited new money. Is it.

Bu kadar.

Eski paradır. Size yeni para miras kaldı. Bu mu.

You've made it yourself.

Kendin yaptın.

He's had a business and he made it yourself.

Bir işi vardı ve bunu kendi yaptı.

And often it's it's a bit used in a snobbish way, isn't it,

Ve çoğu zaman biraz züppe bir şekilde kullanılıyor, değil mi,

If somebody said, Oh, that's new money, It's often used

Biri, Oh, bu yeni para, Sık sık kullanılır

and it's often used in a snobbish way to indicate that, Oh, they've only just come into the money,

ve çoğu zaman züppe bir şekilde, Ah, daha yeni geldiklerini belirtmek için kullanılır, değil mi? paraya,

you know, they've just, you know, it's often snobbish, like old money is perceived

bilirsin, onlar sadece, bilirsin, genellikle züppelik, sanki eski para

as being actually, I hate to say this, Steve, but I think it's the other way round.

aslında öyleymiş gibi algılanıyor, bunu söylemekten nefret ediyorum Steve, ama bence tam tersi.

I think if you get the money without trying, I think the one they look down

Denemeden parayı alırsan bence

on, but a self-made person is always is always revered.

küçümsedikleri ama kendi kendini yetiştirmiş insan her zaman saygı görür.

But in social circles I'm talking about in social circles, people that have already got

Ama sosyal çevrelerde bahsettiğim sosyal çevrelerde, zaten

lots of wealth will look down on people who have just acquired the wealth.

çok fazla servete sahip olan insanlar, serveti yeni elde etmiş insanlara tepeden bakacaklar.

It's almost like we've already got the wealth.

Sanki zaten servetimiz var gibi.

Okay. Yeah, you might be.

Tamam aşkım. Evet, olabilirsin.

You might be right.

Haklı olabilirsin.

You can use that difference in in, in perception. Yes.

Bu farkı algıda kullanabilirsiniz. Evet.

I think if you're in social circles, this is often it's often shown on films.

Bence sosyal çevrelerdeyseniz, bu genellikle filmlerde gösterilir. İş hayatında

It somebody that that suddenly gets successful in business tries to join a golf club

aniden başarılı olan biri bir golf kulübüne katılmaya çalışır

and they're they're very loud and extravagant

ve onlar çok gürültülü, abartılı ve

and showy and it's you know, people are looking down on them,

gösterişlidirler ve bilirsiniz, insanlar onları hor görür,

Oh, that's new money or that you wish as well.

Oh, bu yeni para ya da siz öyle olmasını dilersiniz. Peki.

Some people don't like that

Bazı insanlar bundan hoşlanmaz

so. Well, it's true.

. Bu doğru.

Well, yes, Apparently in the United States,

Evet, görünüşe göre Amerika Birleşik Devletleri'ndeki

a lot of golf clubs, a lot of country clubs won't accept Jewish people.

birçok golf kulübü, birçok şehir kulübü Yahudileri kabul etmiyor.

It's very strange, Rich, to in the lap of luxury.

Lüksün kucağında olmak çok garip, Rich.

I like that one.

Bunu beğendim.

If you live in the lap of luxury.

Eğer lüksün kucağında yaşıyorsanız.

So imagine lying in someone's lap.

Birinin kucağında yattığınızı hayal edin.

Now imagine that you are resting on top of a pile of money with your head.

Şimdi kafanızla bir yığın paranın üzerinde dinlendiğinizi hayal edin.

So maybe your pillow Steve is made of money.

Belki de yastığın Steve paradan yapılmıştır.

Yes. You've just got lots of luxurious things.

Evet. Bir sürü lüks şeye sahipsin.

You've got probably silk sheets.

Muhtemelen ipek çarşafların var.

You've probably got a room

Muhtemelen ahşap kaplı bir odanız var

that is covered in wood.

.

Everything is luxurious.

Her şey lüks.

You've got the best soap, so you've got the best of everything,

En iyi sabuna sahipsiniz, yani her şeyin en iyisine,

the most expensive perfume and the most expensive jewellery.

en pahalı parfüme ve en pahalı mücevhere sahipsiniz.

Maybe you have a servant, you are pampered.

Belki bir hizmetçin vardır, şımartılırsın.

Maybe you have a butler. Yes.

Belki bir uşağınız vardır. Evet.

I think you would be a good butler.

İyi bir uşak olacağını düşünüyorum.

You would be a very good manservant because you have that dignity.

Sen çok iyi bir uşak olursun çünkü o haysiyete sahipsin.

Oh, no. I'm the landowner, Mr. Duncan.

Oh hayır. Ben toprak sahibiyim, Bay Duncan.

I don't have.

You know, I have people working for me.

Sahip değilim.

Biliyorsun, benim için çalışan insanlar var.

What a fine. Yes, but there's somebody else.

Ne para cezası. Evet, ama başka biri var.

What I find strange is you could fit into both of those things.

Garip bulduğum şey, senin bu iki şeye de sığabiliyor olman.

So I can imagine you as a butler as well like him.

Yani seni de onun gibi bir uşak olarak hayal edebiliyorum.

Anthony Hopkins from Remains of the Day.

Günün Kalıntıları'ndan Anthony Hopkins.

And that sort of character, very stoic with no emotion.

Ve bu tür bir karakter, duygusuz, çok metanetli.

And he just he just carries out his duty and does what he.

Ve o sadece görevini yerine getiriyor ve yaptığını yapıyor.

My Lord.

Efendim.

I think so. I think so.

Bence de. Bence de.

You would be either you could be a very good landowner or, one of the gentry.

Ya çok iyi bir toprak sahibi olurdun ya da eşraftan biri olurdun.

That means a rich person, wealthy, or you could be a butler.

Bu, zengin bir insan anlamına gelir, varlıklı ya da uşak olabilirsiniz.

So I think you would fit into both of those okay.

Bu yüzden ikisine de uyacağını düşünüyorum.

Characters.

karakterler. Kurabiyenin

Well That's interesting to see which way the cookie crumbles.

ne şekilde parçalandığını görmek ilginç .

And if you are poor,

Ve eğer fakirsen,

you live in poverty.

yoksulluk içinde yaşarsın.

So to be in poverty, although as you rightly said, Steve,

Yoksulluk içinde olmak, Steve, haklı olarak söylediğin gibi,

I think poverty is often used

yoksulluğun genellikle yanlış kullanıldığını düşünüyorum

incorrectly, especially in countries

, özellikle

where there is a lot of wealth already.

zaten çok zenginliğin olduğu ülkelerde.

And you might say that because you can't have a nice new car

Ve yeni ve güzel bir arabanız olmadığı için

or maybe you have you can't afford to have streaming services

veya belki de sahip olduğunuz için Netflix gibi akış hizmetlerine sahip olamayacağınızı

like Netflix, that you are living in poverty because you can't afford to have those things.

, bu şeylere sahip olamayacağınız için yoksulluk içinde yaşadığınızı söyleyebilirsiniz.

So I think yes, I think poor is quite a word

Bence evet, bence fakir

that covers many, many things.

pek çok şeyi kapsayan bir kelime.

I think yes, I think people from other countries that don't have such a generous state,

Bence evet, bence diğer ülkelerden insanlar bu kadar cömert bir devlete sahip değil,

I mean, you know, in most developed

yani, yani, çoğu gelişmiş

countries, most European countries, and in America, if you don't

ülkede, çoğu Avrupa ülkesinde ve Amerika'da, yoksa

if you lose your job, then there will be help from the government for at least for a short

işinizi kaybedersiniz, daha sonra borçlarınız için ipotek ödemenize, faturalarınızı ödemenize yardımcı olmak için devletten en azından kısa bir

period of time to help you pay for your mortgage for your debts, to pay for your bills.

süre için yardım olacaktır .

You will you know, it's means tested, but

Bileceksiniz, bu test edildi, ama

there will be somebody, whereas in other countries there'll be nothing.

birileri olacak, oysa diğer ülkelerde hiçbir şey olmayacak.

And, you know, you might have to sell everything. Yes.

Ve bilirsiniz, her şeyi satmak zorunda kalabilirsiniz. Evet.

So I know I said this year, I think it was last week or the week before, we were very lucky.

Yani biliyorum bu yıl dedim ya geçen haftaydı ya da ondan önceki haftaydı, çok şanslıydık.

And I always say this, I always put my hand on my heart and say

Ve ben hep şunu söylüyorum, hep elimi kalbime koyuyorum ve

I feel lucky to live in this country.

bu ülkede yaşadığım için kendimi şanslı hissediyorum diyorum.

There was never a day where I don't think, yeah I'm lucky.

Hiç düşünmediğim bir gün olmadı, evet şanslıyım.

I'm lucky.

I think it's great, it's great, it's good.

Şanslıyım.

Bence harika, harika, iyi.

I'm very lucky to live in this country.

Bu ülkede yaşadığım için çok şanslıyım.

We have quite a good welfare system.

Oldukça iyi bir refah sistemimiz var.

We have a good health service sometimes.

Bazen iyi bir sağlık hizmetimiz var.

Sometimes it works, sometimes it doesn't quite work.

Bazen işe yarıyor, bazen tam olarak çalışmıyor. Bu

So I do I feel I feel lucky.

yüzden kendimi şanslı hissediyorum.

I don't have many possessions, don't have jewellery.

Çok eşyam yok, mücevherim yok.

I wouldn't describe myself as a rich person, so

Kendimi zengin biri olarak tanımlamazdım

but I still appreciate the things that I it could be a lot worse. Yes.

ama yine de çok daha kötü olabileceğim şeyleri takdir ediyorum. Evet.

And the final one and I suppose this is the one that you mentioned earlier, Steve.

Ve sonuncusu ve sanırım bu daha önce bahsettiğin, Steve.

Okay, middle class.

Tamam, orta sınıf.

The middle class.

Orta sınıf.

How would you define the middle class?

Orta sınıfı nasıl tanımlarsınız?

Yes, it's I would I would define yeah.

Evet, evet olarak tanımlardım.

As you put that you've got a comfortable life.

Dediğiniz gibi rahat bir hayatınız var.

You've got a job that's earning

an above average wage probably, or both.

Muhtemelen ortalamanın üzerinde bir maaş veya her ikisini birden kazanan bir işiniz var.

You and your partner are both working in both bringing wage into the house.

Siz ve eşiniz, ikiniz de eve maaş getirmek için çalışıyorsunuz.

You're not earning a great deal of money.

Çok para kazanmıyorsun.

You're not living a rich lifestyle, but you're comfortable.

Zengin bir yaşam tarzı yaşamıyorsun ama rahatsın.

So you probably own your own house.

Yani muhtemelen kendi eviniz var.

You probably have two children,

Muhtemelen iki çocuğunuz var,

you probably have a car, and

muhtemelen bir arabanız var ve

you probably can buy a new car every three, three years.

muhtemelen her üç, üç yılda bir yeni bir araba satın alabiliyorsunuz .

You probably have a couple of holidays a year, maybe abroad, something like that.

Muhtemelen yılda birkaç tatiliniz vardır , belki yurt dışında, bunun gibi bir şey.

So you live a comfortable life.

Böylece rahat bir hayat yaşarsınız.

You've got plenty of food.

Bol miktarda yiyeceğin var.

As you say, you have holidays in your life.

Dediğin gibi hayatında tatiller var.

You probably have a new car every three years,

Muhtemelen her üç yılda bir yeni bir arabanız var,

but not an expensive car, just an average sort of car

ama pahalı bir araba değil, sadece

that the middle class has, which didn't used to exist a hundred years ago.

orta sınıfın sahip olduğu, yüz yıl önce olmayan ortalama bir araba.

It was just rich people, very few and poor people.

Sadece zengin insanlardı, çok az ve fakir insanlar.

And there was nobody in the middle.

Ve ortada kimse yoktu.

Yeah.

So so it's interesting to know it was around three or 400 years

Evet.

Bu yüzden, her şeyin gerçekten değişmeden yaklaşık üç veya 400 yıl

before things really changed.

önce olduğunu bilmek ilginç.

So so it was very much set in in thousands of years. Yes.

Yani binlerce yıl içinde çok fazla kuruldu. Evet.

Well well, I'm talking about sort of since since the arrival of a relative.

Pekala, bir akrabanın gelişinden beri bahsediyorum.

Yeah. Civilisation.

Evet. Medeniyet.

So So you can talk about the 1700s,

Yani 1700'ler,

1600s, 1500s, maybe.

1600'ler, 1500'ler hakkında konuşabilirsiniz belki.

So there was always that just one line running

Yani her zaman tüm toplumun tam ortasından geçen tek bir çizgi vardı

right for the middle of all society have, have not.

, olmadı.

But nowadays there is something in the middle. Yes.

Ama günümüzde ortada bir şey var. Evet.

And they have, but they're not wealthy and they're not poor.

Ve var, ama zengin değiller ve fakir de değiller.

They have and they survive and they have a comfortable life, as you said. Yes.

Sahipler ve hayatta kalıyorlar ve senin dediğin gibi rahat bir hayatları var. Evet.

And this the growth of the middle class started

Ve bu, orta sınıfın büyümesi,

particularly after the Second World War

özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra,

when countries became

ülkelerin

wealthier and wealthier because of industrialisation.

sanayileşme nedeniyle daha zengin ve daha zengin hale gelmesiyle başladı.

It really industrialisation.

Gerçekten sanayileşme.

It created the middle classes.

Orta sınıfları yarattı.

And but they've the middle classes have been suffering a lot

Ama orta sınıflar

in the last few decades, particularly in America,

son birkaç on yılda, özellikle Amerika'da çok acı çekiyorlar,

because they're being taxed more and more

çünkü gittikçe daha fazla vergi alıyorlar, bu

so they are having

yüzden

not such a comfortable time as they used to.

eskisi kadar rahat bir zaman geçirmiyorlar.

They've been be described as a soft target.

Yumuşak bir hedef olarak tanımlandılar.

Yes, because very poor people are protected

Evet, çünkü çok fakirler

against high taxes and very rich people.

yüksek vergilerden, çok zenginler ise korunuyor.

Wealthy people find ways of avoiding to pay tax legal ways.

Zenginler vergi ödemekten kaçınmanın yasal yollarını buluyor.

And so the people that have to pay for all the services, the health care,

Ve böylece tüm hizmetler, sağlık hizmetleri,

the welfare are the middle classes, and it's always the middle classes that suffer

refah için ödeme yapmak zorunda olan insanlar orta sınıftır ve şu anda yaşadığımız gibi vergi artışları olduğunda zarar görenler her zaman orta sınıflardır

when there are tax increases like we're going through at the moment.

. Vergilerin bu kadar olduğu

We're going through a period certainly in this country where taxes are of it.

bir dönemden geçiyoruz bu ülkede tabi. 400'den

Ever been so high since,

beri hiç bu kadar uçmadın mı

what, 400?

?

You know, probably since before the Second World War or just after the Second World War.

Biliyorsunuz, muhtemelen İkinci Dünya Savaşı'ndan önce ya da İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra.

Taxes of taxes have never been so high. Yes.

Vergilerin vergileri hiç bu kadar yüksek olmamıştı. Evet.

The thing it's the middle classes that will suffer the most from that

Bundan en çok orta sınıf zarar görecek,

because things are never if there's one thing I've learned about life is

çünkü hayat hakkında öğrendiğim bir şey varsa,

things are never easy, but you might find yourself

işler asla kolay değildir, ancak kendinizi

in a situation where you are comfortable.

rahat olduğunuz bir durumda bulabilirsiniz.

You are neither rich or poor, but you are comfortable.

Zengin ya da fakir değilsin ama rahatsın.

You have a life that is there comfortably off.

Orada rahat bir hayatın var.

You wake up in a bed, you wake up in a house,

Bir yatakta uyanırsınız, bir evde uyanırsınız,

you can have your breakfast and your meals.

kahvaltınızı ve yemeklerinizi yiyebilirsiniz.

You might have to go to work, you might have to have two jobs.

İşe gitmen gerekebilir, iki işin olması gerekebilir.

Some people do, and you have a comfortable life.

Bazı insanlar yapar ve rahat bir hayatınız olur.

Yes. And I suppose another fair thing to say is working

Evet. Ve sanırım söylenecek başka bir adil şey de, işçi

class and middle class have kind of become the same thing, haven't they?

sınıfı ve orta sınıfın bir nevi aynı şey haline geldiği, değil mi?

Because a lot of people would say that they are working in a job,

Çünkü pek çok insan bir işte çalıştıklarını söylerdi,

but it's a well-paid job and maybe they are saving money and they are able to

ama bu iyi maaşlı bir iş ve belki de para biriktiriyorlar ve

to have property and then slowly move up the property ladder.

mülk sahibi olabiliyorlar ve ardından mülk merdiveninde yavaşça yükseliyorlar.

But they will still stay in that class level.

Ama yine de o sınıf seviyesinde kalacaklar.

They will yes, they will go high and hopefully they won't sink down to the bottom.

Evet olacaklar, yükseğe çıkacaklar ve umarım dibe batmazlar.

Yes. But

Evet. Ancak

anybody that's

has got a job and is dependent on a job

bir işi olan ve

to service their lifestyle is always, of course, at risk of that lifestyle

yaşam tarzına hizmet etmek için bir işe bağımlı olan herhangi biri, elbette,

taken away if they lose their job.

işini kaybederse bu yaşam tarzının elinden alınması riskiyle karşı karşıyadır.

But yeah, the middle classes are talked about a lot.

Ama evet, orta sınıflar hakkında çok konuşuluyor.

They're quite important for

political parties to support them because quite often it's

Siyasi partilerin onları desteklemesi oldukça önemli çünkü

the middle class people that will determine

which party gets into power in the UK labour or

Birleşik Krallık'ta hangi partinin iktidara geleceğini genellikle orta sınıf insanlar belirliyor veya

because depending on the tax rules and we always know

çünkü vergi kurallarına bağlıyız ve

when elections are coming because then suddenly all of these amazing promises

seçimlerin ne zaman geleceğini her zaman biliyoruz çünkü o zaman aniden hepsi bu inanılmaz vaatler

start flying around.

uçuşmaya başlar.

Every politician is promising you of the wonderful things that you've always wanted,

Her politikacı size her zaman istediğiniz harika şeyler için söz veriyor,

lowering tax or lowering the cost of items that you buy in the supermarket.

vergiyi düşürüyor veya süpermarkette satın aldığınız ürünlerin maliyetini düşürüyor.

There's always something saying something.

Her zaman bir şeyler söyleyen bir şeyler vardır.

Suddenly they can find that thing that they were

Aniden, iktidardayken size vermedikleri o şeyi bulabilirler

they weren't giving you when they were in power.

.

I love that.

Bunu sevdim.

So, Mr.

Bay

Steve, I think we have come to the end of the road.

Steve, sanırım yolun sonuna geldik.

Well, Mr.

Good, it's been delightful to.

Pekala, Bay

Good, çok keyifliydi.

Be here today to be part of your rich and poor lesson,

Bugün zengin ve fakir dersinizin bir parçası olmak için burada olun

and I'm now going to go off back to my stately home.

ve ben şimdi görkemli evime geri döneceğim.

You're going to count your money.

Paranı sayacaksın.

I'm going to have a glass of port and I might have some caviar later as well.

Bir bardak porto şarabı içeceğim ve daha sonra biraz havyar da yiyebilirim.

Steve is going back now to to count his his money.

Steve şimdi parasını saymak için geri dönüyor.

Yes. This afternoon. Yes.

Evet. Bu öğleden sonra. Evet.

That's your salary, by the way.

Bu arada maaşın bu.

That's my salary for today's lesson. I'll tell you what.

Bugünkü ders için aldığım maaş bu. Ne olduğunu sana söyleyeyim. Bay Duncan-Smith,

Go and treat yourself to something nice, Mr.

gidin ve kendinize güzel bir şey ısmarlayın Bay

Duncan-Smith, by something pretty.

Duncan-Smith.

I'm like, I'm like one of those ladies of the night.

Sanki, ben o gecenin hanımlarından biri gibiyim.

Or maybe a kept man.

Ya da belki tutulan bir adam.

If you've got a bra, I have to put it down the front of your bra.

Eğer sütyenin varsa, sütyeninin önüne koymak zorundayım.

All I can say is, I wish this was real, but sadly,

Söyleyebileceğim tek şey, keşke gerçek olsaydı, ama ne yazık ki,

yeah, we know that it is not.

evet, öyle olmadığını biliyoruz.

It is not real.

Bu gerçek değil.

It's just

Sadece

paper napkins. Unfortunately.

kağıt peçeteler. Maalesef.

I wish it was real. Yes. Thank you, Steve.

Keşke gerçek olsaydı. Evet. Teşekkürler Steve.

All right.

Elbette.

Lovely to be here, Mr. Duncan.

Burada olmak çok güzel, Bay Duncan.

And to take part in this lesson today.

Ve bugün bu derse katılmak için.

I hope you've enjoyed it. I hope you've learnt something.

Umarım eğlenmişsindir. Umarım bir şeyler öğrenmişsindir.

And I look forward to seeing you all again.

Ve hepinizi tekrar görmeyi dört gözle bekliyorum.

Maybe Wednesday.

Yes, I am back on Wednesday and I have a feeling Mr.

Çarşamba olabilir.

Evet, Çarşamba günü döndüm ve içimde Bay

Steve will be here as well.

Steve'in de burada olacağına dair bir his var.

I'll be looking for.

arıyor olacağım

Yes, he will be back to his normal self, looking

Evet,

as has your average middle class Brit.

ortalama orta sınıf İngiliziniz gibi görünerek normal haline geri dönecek.

An average middle class.

Ortalama bir orta sınıf.

Middle class. You.

Orta sınıf. Sen.

Which is fine, thank you, Mr. Steve.

Sorun değil, teşekkürler Bay Steve.

There he goes.

İşte gidiyor.

Mr. Steve is now leaving the building.

Bay Steve şimdi binayı terk ediyor.

Well, is leaving the studio.

Şey, stüdyodan ayrılıyor.

Did you enjoy it, Steve? Yes.

Eğlendin mi Steve? Evet.

I think Steve enjoyed it today

Bence Steve bugünden keyif aldı

because he was able to to be to be Lourdes, Steve

çünkü Lourdes olabildi, Steve

and I think he really just like being Lord Steve.

ve bence Lord Steve olmayı gerçekten seviyor.

We might be getting snow.

Kar yağıyor olabiliriz.

Wouldn't that be amazing?

Bu harika olmaz mıydı? O

So hopefully, perhaps on Wednesday when we come and join you live

yüzden inşallah, belki çarşamba günü gelip size canlı katıldığımızda

and hopefully you will be with us as well on Wednesday, maybe we will have snow on the ground.

ve inşallah çarşamba günü de bizimle olursunuz, belki yer yer kar yağar.

We will have to wait and see what happens.

Ne olacağını bekleyip görmemiz gerekecek.

Thank you very much for your company.

Şirketiniz için çok teşekkür ederim.

Thank you very much for watching today.

Bugün izlediğiniz için çok teşekkür ederim.

It's been good and I hope you've enjoyed it.

İyi oldu ve umarım beğenmişsinizdir.

I hope it's been good for you.

Umarım senin için iyi olmuştur.

Back on Wednesday 2 p.m.

Çarşamba günü saat 14.00'te tekrar

UK time and I will see you then.

İngiltere saati ve o zaman görüşürüz.

This is Mr.

Bu,

Duncan in the birthplace of English, saying thank you very much for watching me today.

İngilizcenin doğum yerindeki Bay Duncan, bugün beni izlediğiniz için çok teşekkür ederim.

I will see you again on Wednesday.

Çarşamba günü tekrar görüşürüz.

And of course, until the next time we meet here, you know what's coming next.

Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar, sonra ne olacağını biliyorsun.

Yes, you do. Stay healthy. Stay happy.

Evet yaparsın. Sağlıklı kal. Mutlu kal.

Give me a thumbs up. Don't forget.

Bana bir başparmak ver. unutma

So you like what I'm doing.

Demek yaptığım şeyi beğeniyorsun.

And of course,

Ve tabii ki,

you know what's coming next.

sırada ne olduğunu biliyorsun.

Yes, you do...

Evet, öyle...

Ta ta for now.

Şimdilik ta ta.