Back in Time (remembering the past) English Addict - 213 - LIVE chat + learning / Sun 4th Sept 2022

And we are live.

Ve yayındayız.

Here we go again.

Yine başlıyoruz.

Hope you're feeling good.

Umarım iyi hissediyorsundur.

I hope you're feeling happy, too.

Umarım sen de mutlu hissediyorsundur. İngiliz dilinin doğum yerinden size gelen

We are here once more with another

başka bir canlı yayınla bir kez daha karşınızdayız

live stream coming to you from the birthplace of the English language,

,

which just happens to be, oh, my goodness, it is

orası tesadüfen, aman tanrım, orası

England. Hmm.

İngiltere. Hmm.

Oh. Hi, everybody.

Ah. Selam millet.

This is Mr. Duncan in England.

Ben İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today?

Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay? I hope so.

? Umarım. Mutlu

Are you happy?

musun?

I really hope you are feeling good today.

Umarım bugün kendini iyi hissediyorsundur. Tekrar geri

We are back again.

döndük.

Gain as life.

Hayat kadar kazanın.

As life can be

Hayat,

from the birthplace of the English language.

İngiliz dilinin doğum yerinden olabilir.

A lot of people ask, is it true?

Birçok insan soruyor, bu doğru mu?

Yes, it is true.

Evet bu doğrudur.

England is where English comes from.

İngiltere, İngilizcenin geldiği yerdir.

You might be surprised to find out

that a lot of people think English is American.

Pek çok insanın İngilizcenin Amerikan olduğunu düşündüğünü öğrenince şaşırabilirsiniz.

It is not American.

Amerikan değil.

Originally, it came from here.

Başlangıçta, buradan geldi. BK olarak da bilinen

This chunk of mossy rock

bu yosunlu kaya parçası

otherwise known as

the U.K., which is where I'm coming to you live from right now.

, şu anda size buradan canlı olarak geliyorum.

My name is Mr. Duncan.

Benim adım Bay Duncan.

I talk about English.

İngilizce hakkında konuşuyorum.

You might say that I am one of those up there.

Oradakilerden biri olduğumu söyleyebilirsin.

A lot of people do say that.

Pek çok insan bunu söylüyor.

They say that Mr.

Bay

Duncan, he is one of those he is an English addict.

Duncan'ın İngiliz bağımlısı olduğu kişilerden biri olduğunu söylüyorlar. Senin de öyle

And I have a feeling you might be as well.

olabileceğine dair bir his var içimde.

I love English. I love everything about it.

İngilizceyi seviyorum. Bununla ilgili her şeyi seviyorum.

All of the big words, many of the small words

Tüm büyük sözler, küçük sözcüklerin çoğu

and everything in between.

ve aradaki her şey.

Even the naughty words.

Yaramaz sözler bile.

We all use them.

Hepimiz onları kullanıyoruz.

Don't pretend that you never swear.

Hiç küfür etmemiş gibi yapma.

We all swear.

Hepimiz yemin ederiz.

We all say rude words either

Hepimiz ya hayal

to ourselves when we are frustrated or angry,

kırıklığına uğradığımızda ya da kızdığımızda kendimize ya da

or maybe to other people when we are feeling

in a very similar situation or with a similar emotion.

çok benzer bir durumda ya da benzer bir duygu içindeyken başka insanlara kaba sözler söyleriz.

We swear we all say bad words from time to time.

Yemin ederiz ki hepimiz zaman zaman kötü sözler söyleriz. Dürüst olmak gerekirse,

I think that's the thing that makes us human beings, to be honest.

bizi insan yapan şeyin bu olduğunu düşünüyorum .

We all swear. We all say bad words.

Hepimiz yemin ederiz. Hepimiz kötü sözler söylüyoruz.

But I still love them all because they are part of the English language.

Ama yine de hepsini seviyorum çünkü onlar İngiliz dilinin bir parçası.

So that is the introduction out of the way.

Yani bu yoldan giriş.

I hope you are feeling good on this weekend.

Umarım bu hafta sonu kendinizi iyi hissediyorsunuzdur.

Yes, the weekend is here

Evet, henüz fark etmediyseniz hafta sonu geldi

unless you haven't already noticed.

.

Perhaps you've been sleeping for some reason.

Belki de bir nedenden dolayı uyuyordun.

Maybe you've spent the whole weekend in bed.

Belki de bütün hafta sonunu yatakta geçirdin.

Who knows?

Well, we have made it to the end of another weekend.

Kim bilir?

Evet, bir haftasonunun daha sonuna geldik.

Yes, it is Sunday.

Evet, bugün Pazar.

Beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep,

Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip,

beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep,

beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep.

Bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip , bip, bip, bip.

It is Sunday.

Pazar.

Welcome to Sunday.

Pazar gününe hoş geldiniz.

It's ever so nice to see you here.

Seni burada görmek çok güzel.

It's always nice to see you here.

Seni burada görmek her zaman güzel.

Of course.

Elbette.

Live every Sunday from 2 p.m.

Her Pazar saat 14:00'ten itibaren canlı yayında.

UK time.

İngiltere saati.

People already asking when can I watch you?

Seni ne zaman izleyebilirim diye soran insanlar var.

Quite often in the comments under my videos.

Videolarımın altındaki yorumlarda oldukça sık.

When are you live?

Ne zaman yaşıyorsun?

Well, if you are watching now, I'm live right now.

Şimdi izliyorsanız şu an canlı yayındayım.

But if you are watching the recording that I'm not live.

Ama canlı yayında olmadığım kaydı izliyorsanız.

But I have a feeling if you are watching now at 2:09

Ama içimde bir his var, eğer şimdi İngiltere saatiyle 2:

o'clock UK time then it is live.

09'da izliyorsanız, o zaman canlı.

Who all of this time stuff really does

Tüm bu zaman meselesi gerçekten bir

become quite confusing after a while.

süre sonra oldukça kafa karıştırıcı hale geliyor.

Talking of time, we are talking

Zamandan bahsetmişken,

and looking at the past today.

bugün geçmişe bakıyoruz ve konuşuyoruz.

Everything to do with looking back, remembering,

Geriye bakmak, hatırlamak,

thinking of the past for various reasons.

çeşitli nedenlerle geçmişi düşünmekle ilgili her şey.

Now we do have some things

Şimdi

to tell you.

size söyleyeceklerimiz var.

We've decided that today is the day when we reveal what is happening.

Bugünün, neler olduğunu açıklayacağımız gün olduğuna karar verdik .

Because I have been saying over the past couple of weeks,

Çünkü son birkaç haftadır söylüyorum, şu anda

a lot of things have been going on and are going on at the moment.

pek çok şey oluyor ve oluyor.

So we will be talking all about those later on.

Bu yüzden daha sonra bunlardan bahsedeceğiz.

I don't like to keep secrets from you.

Senden sır saklamayı sevmiyorum.

So what we are doing, we are spilling the beans.

Yani ne yapıyoruz, fasulyeleri döküyoruz.

Later we are going to tell you what is happening in our lives.

Daha sonra size hayatımızda neler olduğunu anlatacağız.

Some of it nice, some of it exciting and some of it not so nice.

Bazıları güzel, bazıları heyecan verici ve bazıları pek hoş değil.

So there is my little warning.

Bu yüzden küçük bir uyarım var.

It isn't all good news.

Hepsi iyi haber değil.

Coming up later on.

Daha sonra geliyor.

And of course, we have the live chat.

Ve tabii ki canlı sohbetimiz var.

Hello? Live chat. Hi.

Merhaba? Canlı sohbet. MERHABA.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Of course, without you, there would be no live stream.

Tabii ki, sensiz canlı yayın olmazdı.

I would just be standing here on my own talking to no one.

Burada tek başıma durup kimseyle konuşmuyor olurdum.

I hope I'm not doing that now.

Umarım şimdi yapmıyorumdur.

By the way, please don't forget to give me a lovely like.

Bu arada lütfen bana güzel bir like atmayı unutmayın.

You might not realise how important it is

to like my lessons and my live streams.

Derslerimi ve canlı yayınlarımı beğenmenin ne kadar önemli olduğunu fark etmemiş olabilirsiniz.

It is a very important thing because if you do that then YouTube

Bu çok önemli bir şey çünkü bunu yaparsanız YouTube

will promote my live streams more on the site.

canlı yayınlarımı sitede daha çok tanıtacaktır.

So everything nowadays is controlled by computers

Yani günümüzde her şey bilgisayarlar tarafından

with their algorithm.

kendi algoritmalarıyla kontrol ediliyor.

So more of these means

Yani bunlardan daha fazlası,

more of this.

bundan daha fazlası anlamına gelir.

Is that a good thing or a bad thing? I'm not sure.

Bu iyi birşey mi yoksa kötümü? Emin değilim.

So we are looking back in time.

Yani zamanda geriye bakıyoruz.

Today we have some very embarrassing photographs to show you as well.

Bugün size gösterecek çok utanç verici fotoğraflarımız da var.

You may have noticed from the thumbnail on today's live stream,

Bugünkü canlı yayındaki küçük resimden fark etmişsinizdir ,

we are talking about the past things

from a distant time in our lives.

hayatımızda çok eski zamanlardan gelen geçmiş şeylerden bahsediyoruz.

And of course, hopefully you will be sharing

Ve elbette, umarım

some of your memories today as well.

bugün de bazı anılarınızı paylaşıyor olursunuz.

Can I also say hello to September?

Ben de Eylül'e merhaba diyebilir miyim?

September is here.

eylül geldi

Isn't it nice

for some people anyway?

Zaten bazı insanlar için güzel değil mi?

Because in certain countries spring is arriving.

Çünkü bazı ülkelerde bahar geliyor.

However, here

Ancak, burada

Autumn is arriving.

Sonbahar geliyor. Bu

So we are now feeling a little unhappy,

yüzden şimdi biraz mutsuz hissediyoruz,

maybe down slightly

belki de

because summer is almost over.

yaz bitmek üzere olduğu için biraz moralimiz bozuk.

Winter is approaching.

Kış yaklaşıyor.

But before then of course, we have autumn, which is not so bad.

Ama ondan önce tabii ki sonbaharımız var ki bu o kadar da kötü değil.

As you know, I like Autumn very much.

Bildiğiniz gibi ben sonbaharı çok severim.

It is a great time of year

Yılın harika bir zamanı

because everything looks very nice and colourful.

çünkü her şey çok güzel ve renkli görünüyor.

Hello. Also to the live chat.

Merhaba. Ayrıca canlı sohbete.

Yes, as I said, it wouldn't be this without you.

Evet, dediğim gibi, sensiz bu olmazdı.

We would have nothing to talk about.

Konuşacak hiçbir şeyimiz olmazdı.

So hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Oh, very interesting.

Çok ilginç.

Congratulations, Mohsin.

Tebrikler Muhsin.

Guess what?

Ne oldu?

You are first on today's Live chat.

Bugünkü Canlı sohbette birincisiniz.

Congratulations to Mosul.

Musul'u tebrik ederim.

Your first today on the live stream and the live chat.

Canlı yayında ve canlı sohbette bugün ilkiniz.

Hello. Also, Vitus.

Merhaba. Ayrıca, Vitus.

You are in second place.

İkinci sıradasın.

In third place we have.

Üçüncü sıradayız.

Oh, very interesting.

Çok ilginç.

Lewis Monday

Lewis Pazartesi

is here today.

bugün burada.

I know already that we do not have Claudia.

Claudia'nın bizde olmadığını zaten biliyorum.

There is no Claudia today because she is busy with her own things.

Bugün Claudia yok çünkü o kendi işleriyle meşgul.

So there is no Claudia, unfortunately.

Yani ne yazık ki Claudia yok.

Unless, of course, she decides to pop in for a few moments.

Tabii birkaç dakikalığına uğramaya karar vermedikçe.

We will see what happens.

Ne olacağını göreceğiz.

Paolo is here.

Paolo burada.

We also have Beatrice.

Beatrice'imiz de var.

We also have Jemmy.

Jemmy'miz de var.

Hello to Jemmy from Hong Kong.

Hong Kong'dan Jemmy'ye merhaba.

Hello to you.

Merhaba sana.

Thank you for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için teşekkür ederim.

Very nice to see you here as well.

Sizi de burada görmek çok güzel.

Valentine, go see a Zika.

Valentine, git bir Zika'ya görün.

Ko lwin is here as well.

Ko lwin de burada.

Nice to see you here. I don't recognise your name.

Seni burada görmek güzel. Adını tanımıyorum. Şu

Where were you watching from at the moment?

anda nereden izliyordunuz?

Beatriz.

Beatriz.

We also have Marois.

Marois'imiz de var.

Marois?

Marois mi?

Watching from

so far away.

Bu kadar uzaktan izlemek.

Hello, Sandra.

Merhaba Sandra.

Hello. Also to

Merhaba. Ayrıca

who else is here?

burada başka kim var?

Oh, Bieber.

Ah, Bieber.

Hello, Bieber. Sunny. Hello to you.

Merhaba, Bieber. Güneşli. Merhaba sana.

Where were you watching?

Nereden izliyordun?

I have noticed over the past couple of weeks, we have some new viewers,

Son birkaç hafta içinde bazı yeni izleyicilerimiz olduğunu fark ettim,

not just new, but also new, regular viewers.

sadece yeni değil, aynı zamanda yeni, düzenli izleyicilerimiz de var.

So it's great to see new faces, a new names, but it's even better

Bu yüzden yeni yüzler, yeni isimler görmek harika ama geri

when I see regular viewers who have decided to come back

gelip

and watch all of this again.

tüm bunları tekrar izlemeye karar vermiş düzenli izleyiciler gördüğümde daha da iyi oluyor.

Yes, we do have Mr.

Evet, Bay

Steve coming up.

Steve geliyor.

Don't worry, Steve will be here today.

Merak etme, Steve bugün burada olacak.

We have a lot of news for you.

Size bir çok haberimiz var.

Some of it good.

Bazıları iyi.

Some of it not so good.

Bazıları o kadar iyi değil.

A lot of things going on at the moment in our lives.

Şu anda hayatımızda birçok şey oluyor.

Hello, Katia.

Merhaba, Katia.

Hello, Hamed.

Merhaba, Hamed.

Ooh, a lot of new names.

Ooh, bir sürü yeni isim.

I I'm getting a bit excited here, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse burada biraz heyecanlanıyorum.

By the way, it is exciting outside.

Bu arada, dışarısı heyecan verici. Çok

We have some lovely weather.

güzel bir havamız var.

Would you like to have a look?

Bir göz atmak ister misin?

Oh, it's a sunny day.

Oh, güneşli bir gün.

It started off gloomy and wet, but then the sun came out

Kasvetli ve ıslak başladı ama sonra güneş çıktı

and then everything started looking rather nice.

ve sonra her şey oldukça güzel görünmeye başladı.

You can see there the garden looking rather lovely with some flowers in the background.

Orada, arka planda bazı çiçeklerle oldukça güzel görünen bahçeyi görebilirsiniz .

In fact, I think

Aslında, sanırım

in the background, if you look closely, you can see some small pink flowers.

arka planda, yakından bakarsanız bazı küçük pembe çiçekler görebilirsiniz.

Those flowers are Japanese

O çiçekler Japon

and enemies growing in the garden.

ve bahçede büyüyen düşmanlar.

So at this time of year they start to come out

Yani yılın bu zamanında çıkmaya başlarlar

and they normally last until the end of October.

ve normalde Ekim ayının sonuna kadar sürerler.

So they always bring some nice colour.

Bu yüzden her zaman güzel bir renk getirirler.

Into the garden and in the front of the picture.

Bahçeye ve resmin önüne.

The live stream that you can see now from my garden, you can see

Şimdi bahçemden görebileceğiniz canlı akış,

there are some beautiful flowers

coming through from the thistles

that particular plant is called are called Don't Kill US.

belirli bir bitkinin adı verilen devedikenilerden gelen bazı güzel çiçeklerin olduğunu görebilirsiniz, buna Don't Kill US denir. Benim

Named after

adımı verdiler

me, they named a plant after me.

, bir bitkiye benim adımı verdiler.

I can't believe it.

inanamıyorum

How lovely.

Ne kadar sevimli.

How nice of them to do that.

Bunu yapmaları ne güzel.

Isn't that nice? Lovely.

Bu hoş değil mi? Sevimli.

Tomek? Hello, Tomek.

Tomek mi? Merhaba Tomek.

Nice to see you back.

Seni tekrar görmek güzel.

We haven't seen you for a long time.

Seni uzun zamandır görmüyoruz.

It seems like ages since you were last here.

Buraya son gelişinizden bu yana asırlar geçmiş gibi görünüyor.

I would imagine you've been rather busy in your life as well, so it's good to see you back.

Senin de hayatında oldukça meşgul olduğunu tahmin ediyorum , bu yüzden seni tekrar görmek güzel.

Hello, Maria.

Merhaba Maria.

Maria.

Maria.

And say hello to Maria.

Ve Maria'ya merhaba de. Ben

Nice to see you as well.

de seni gördüğüme sevindim.

Hello, Anna.

Merhaba Anna.

Anna, wa is here.

Anna, wa burada.

Wow. So many people joining already.

Vay. Şimdiden bu kadar çok kişi katılıyor.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Bruno, 25, is here as well.

25 yaşındaki Bruno da burada.

It's a busy one already. Wow.

Zaten meşgul. Vay.

I wonder what

Ne pişirdiğini merak ediyorum

is cooking.

.

Oh, I see.

So Luis is asking Santa Reno what

Ah anlıyorum.

Luis, Santa Reno'ya

she is cooking today.

bugün ne pişirdiğini soruyor.

What are you cooking today?

Bugün ne pişiriyorsun?

Santa Reno.

Santa Reno.

What are you cooking today?

Bugün ne pişiriyorsun?

Hey, it's Matt. Matt Lindahl.

Selam, ben Matt. Matt Lindahl.

I haven't seen you on the live chat for a very long time.

Seni uzun zamandır canlı sohbette görmüyorum . Ben

Nice to see you as well.

de seni gördüğüme sevindim.

Learning maths and science is here. Wow.

Matematik ve fen öğrenmek burada. Vay.

It's a busy one.

Meşgul biri.

I could spend the rest of the day

Günün geri kalanını

saying hello to everyone in the live chat.

canlı sohbette herkese merhaba diyerek geçirebilirim.

I could because there are so many people here.

Yapabilirim çünkü burada çok fazla insan var.

Olga We also have trunk as well

Olga Bir de bagajımız var

and we have Monika also joining us

ve tam da bu anda bize katılan Monika da var

at this very moment in time.

.

Would you like to see a funny photograph?

Komik bir fotoğraf görmek ister misiniz?

Yesterday we had a busy day.

Dün yoğun bir gün geçirdik.

We will explain more about it. Yesterday.

Bununla ilgili daha fazla açıklama yapacağız. Dün.

Today, rather, I will tell you what we were doing yesterday

Bugün size dün ne yaptığımızı

in a few moments.

birkaç dakika içinde anlatacağım.

Uh, all of the words are there.

Ah, tüm kelimeler orada.

They are just not in the right order.

Sadece doğru sırada değiller.

So here I am yesterday.

Yani dün buradayım.

Can you guess what I'm doing here?

Burada ne yaptığımı tahmin edebilir misin?

I'm doing something that I really enjoy doing, and I look rather pleased about it.

Yapmaktan gerçekten zevk aldığım bir şey yapıyorum ve bundan oldukça memnun görünüyorum.

But what am I actually doing?

Ama aslında ne yapıyorum?

Can anyone guess what I'm doing there?

Orada ne yaptığımı tahmin edebilen var mı?

What do I have in my hand

Elimde ne var

and what am I eating?

ve ne yiyorum?

I don't think this is very difficult.

Bunun çok zor olduğunu düşünmüyorum.

I think this is rather easy to answer. But

Bence buna cevap vermek oldukça kolay. Ama

if you think you know, please let me know.

bildiğinizi düşünüyorsanız, lütfen bana bildirin.

So what am I doing and what am I eating?

Peki ben ne yapıyorum ve ne yiyorum?

And that is what I was doing yesterday. Mr.

Ve dün yaptığım şey buydu. Bay

Steve and myself were feeling rather hungry, so we went somewhere

Steve ve ben oldukça acıktık, bu yüzden

to have something to eat.

bir şeyler yemek için bir yere gittik.

But can you guess where it is and what I was eating at that moment?

Ama o anda nerede olduğunu ve ne yediğimi tahmin edebilir misiniz?

I don't think it's too difficult to work out.

Çalışmanın çok zor olduğunu düşünmüyorum.

Oh, Bruno asks, is it ice cream?

Ah, Bruno dondurma mı diye soruyor.

Well, that is a very good answer.

Bu çok iyi bir cevap.

A very, very good answer.

Çok ama çok iyi bir cevap.

It could be ice cream,

Dondurma olabilir

but it isn't.

ama değil.

It isn't ice cream. It's something else.

Dondurma değil. Bu başka bir şey.

So think of something that I love eating.

Bu yüzden yemeyi sevdiğim bir şey düşünün.

Think of something that I love putting in my mouth.

Ağzıma koymayı sevdiğim bir şey düşün.

Something that

something creamy

Kremsi bir şey

and something that I can't get enough of.

ve tadına doyamadığım bir şey.

And it is.

Ve budur.

No, it's not banana ice cream.

Hayır, muzlu dondurma değil.

I can tell you now. It is definitely not ice cream.

şimdi söyleyebilirim. kesinlikle dondurma değildir.

It is not fruit salad.

Meyve salatası değil.

It is not custard.

muhallebi değil.

You might be surprised, actually, to find out what it is.

Aslında ne olduğunu öğrenince şaşırabilirsiniz.

I will give you the answer in a few seconds time.

Cevabı birkaç saniye sonra vereceğim.

It's coming up.

Yaklaşıyor.

Don't worry.

Merak etme.

Oh, dear.

Ah hayatım.

So what am I eating?

Peki ben ne yiyorum?

And where do you think I am?

Ve sence ben neredeyim?

I am in a certain place eating a certain thing.

Belirli bir yerdeyim ve belirli bir şeyi yiyorum.

I'm eating something very nice.

Çok güzel bir şey yiyorum.

There he is, keeping fit with his

İşte, günlük egzersiziyle formunu koruyor

daily exercise.

.

Mr. Steve will be coming up in a few moments time.

Bay Steve birkaç dakika sonra gelecek.

But what is it?

Ama bu ne?

What am I doing? Where am I?

Ne yapıyorum ben? Neredeyim?

And what am I putting into my mouth?

Ve ağzıma ne koyuyorum?

If you think you know what it is, give me the answer because I'm about to tell you what it is.

Ne olduğunu bildiğini düşünüyorsan, bana cevabı ver çünkü sana ne olduğunu söylemek üzereyim.

Oh, Tomic is very close.

Oh, Tomic çok yakın.

And also I think we have the correct answer.

Ve ayrıca doğru cevaba sahip olduğumuzu düşünüyorum.

Hello to royal royal tant.

Kraliyet kraliyet tantına merhaba.

Oh yes.

Oh evet.

Well, if you are like me and you love eating

Eğer benim gibiyseniz ve

mashed potato,

patates püresi yemeyi seviyorsanız,

then there is one place that I love going to and that is KFC. KFC.

gitmeyi sevdiğim bir yer var, o da KFC. KFC.

Besides making lovely chicken, they also make

Güzel tavuk yapmanın yanı sıra

very nice mashed potato.

çok güzel patates püresi de yapıyorlar.

So that's what I'm eating there.

Demek orada yiyorum.

And of course you can't have them mashed potato with

Ve tabii ki soslarını kullanmadan patates püresi yiyemezsiniz

without having their gravy.

.

So that's what I was eating yesterday.

Demek dün yediğim buydu.

I had not one I had to pots

of mashed potato

Patates püresi

and some delicious onion gravy as well.

ve biraz lezzetli soğan sosu da yemem gereken bir tane yoktu.

And as you know, I do like mashed potatoes

Ve bildiğiniz gibi patates püresini severim

and I don't know why or I don't know how they do it,

ve neden ya da nasıl yaptıklarını bilmiyorum

but the mashed potatoes

ama

at KFC are very nice, so I couldn't resist.

KFC'deki patates püresi çok güzel, bu yüzden karşı koyamadım.

That's what we did yesterday.

Dün yaptığımız buydu. Dün

One of the many things we did

yaptığımız ve size birazdan anlatacağım pek çok şeyden biri

yesterday that I will tell you about in a few moments time.

.

But yes, it's okay.

Ama evet, sorun değil.

You don't have to get it right.

Doğru yapmak zorunda değilsin.

It's not a test.

Bu bir test değil.

It's not a contest. Don't worry.

Bu bir yarışma değil. Merak etme.

But I have to say, I did enjoy it very much.

Ama çok keyif aldığımı söylemeliyim.

Would you like to see a mystery photograph?

Gizemli bir fotoğraf görmek ister misiniz?

Here's another one, another mystery for you to solve.

İşte bir tane daha, çözmen gereken başka bir gizem.

So this is a mystery photograph.

Yani bu gizemli bir fotoğraf.

I'm going to show you something, and I want you to tell me what it is.

Sana bir şey göstereceğim ve bana bunun ne olduğunu söylemeni istiyorum.

You might be surprised when I give you the answer.

Cevabını verdiğimde şaşırabilirsin.

What is this?

Bu nedir?

I might also say, Who is this?

Ayrıca, bu kim?

Oh, Mr.

Oh, Bay

Duncan, you are giving us some clues straight away.

Duncan, bize hemen bazı ipuçları veriyorsunuz.

So the mystery photograph.

Yani gizemli fotoğraf.

Do you know what this is? It is something

bunun ne olduğunu biliyor musun? Bu bir şeydir,

it is

perhaps even some body, some person

hatta belki bir beden, bir kişi

or some thing.

veya bir şeydir.

I've just realised that my clue is not a very good clue.

Az önce ipucumun pek iyi bir ipucu olmadığını fark ettim.

So it's something that is, shall I say, alive.

Yani bu, canlı olan bir şey mi demeliyim?

Something alive.

Canlı bir şey.

Any ideas what it could be.

Ne olabileceğine dair herhangi bir fikir.

Let me know on the live chat

Canlı sohbette bana haber ver, sana

and I will tell you the answer a little bit later on.

cevabı biraz sonra söyleyeceğim.

This is English Addicts on a Sunday and I have some big news for you.

Bu bir Pazar günü English Addicts ve size bazı büyük haberlerim var.

Next week,

Gelecek hafta

there will be a new lesson.

yeni bir ders olacak.

A new lesson, an English lesson

Yeni bir ders, dışarıda bir İngilizce dersi

out and about.

.

In fact, I will show you a photograph from

Hatta ben çekim yaparken size yapım aşamasından bir fotoğraf göstereceğim

the production while I was filming.

. İşte

So here it is. So this is me.

burada. Yani bu benim.

Last week I was out and about filming right here in much Wenlock

Geçen hafta burada, Wenlock'ta çekim yapıyordum

and you can see that I am in one of the main streets in the town where I live

ve gördüğünüz gibi, yaşadığım şehrin ana caddelerinden birindeyim

and this week I will be posting.

ve bu hafta gönderi paylaşacağım.

I will be publishing a new English lesson

all about a particular subject.

Tamamen belirli bir konu hakkında yeni bir İngilizce dersi yayınlayacağım.

In fact, the clue is in the photograph.

Aslında ipucu fotoğrafta.

So there is a clue in that photograph

Yani o fotoğrafta

about what the lesson is all about.

dersin ne hakkında olduğuna dair bir ipucu var.

So this week there will be a new English

O yüzden bu hafta YouTube kanalımda yeni bir İngilizce

lesson published on my YouTube channel.

dersi yayınlanacak.

I will probably publish it on Tuesday

Muhtemelen Salı günü yayınlayacağım

and then that will give you plenty of time to watch it and hopefully watch it.

ve bu size onu izlemeniz ve umarım izlemeniz için bolca zaman verecektir.

Many, many times.

Birçok kez.

So there is the news.

Yani haber var.

I'm going to be giving you a lot of news today.

Bugün size çok güzel haberler vereceğim.

Some of it good and some of it not so good.

Bazıları iyi ve bazıları çok iyi değil.

But yes, there is a new lesson

Ama evet,

coming up on my YouTube channel on Tuesday.

Salı günü YouTube kanalımda yeni bir ders geliyor.

That is when I'm going to publish that lesson

İşte o zaman o dersi yayınlayacağım

and says, your mystery photograph,

ve "Gizemli fotoğrafınız,

we think it might be a clam. Hmm.

bunun bir deniz tarağı olabileceğini düşünüyoruz" diyeceğim. Hmm.

Let's have a look, shall we?

Bir bakalım, olur mu?

Yes, I think that's quite a good guess.

Evet, bence bu oldukça iyi bir tahmin.

It does look like the. The opening

gibi görünüyor.

of a clam.

Bir deniz tarağının açılması.

Very good guess.

Çok iyi tahmin.

Interesting.

İlginç.

I will give you the answer a little bit later on.

Cevabını biraz sonra vereceğim.

I will also ask Mr.

Steve later as well if he knows what the answer is.

Cevabın ne olduğunu bilip bilmediğini daha sonra Bay Steve'e de soracağım.

We are looking at some unusual photographs today as well of Mr.

Bugün de Bay

Steve and myself when we were young coming up today as well.

Steve ve benim gençliğimizin bazı olağandışı fotoğraflarına bakıyoruz ve bugün de geliyoruz.

So a lot of things coming your way.

Yani bir çok şey yolunuza çıkıyor.

We have some photographs of Mr.

Bay

Steve when he was young, of myself when I was young.

Steve'in gençken çekilmiş, benim de gençken çekilmiş bazı fotoğraflarımız var.

We will be remembering we are going to reminisce

and think about the past.

Geçmişi hatırlayacağız ve düşüneceğiz.

We are going to have a few happy memories

Birkaç mutlu anımız olacak

and maybe some that are not so happy as well.

ve belki de o kadar da mutlu olmayan bazılarımız olacak.

All of that coming up in a few moments time.

Bunların hepsi birkaç dakika içinde ortaya çıkıyor.

And yes,

Ve evet,

Mr Steve will be here in the studio.

Bay Steve burada, stüdyoda olacak.

I know you like the cows.

İnekleri sevdiğini biliyorum.

Would you like to see some more cows?

Biraz daha inek görmek ister misin?

Okay.

Tamam aşkım.

Oh, don't worry.

Endişelenme. Kar

It's not snowing.

yağmıyor.

Not yet, anyway.

Henüz değil.

Although autumn is coming and winter is also not far away as well.

Her ne kadar sonbahar geliyor ve kış da uzak değil.

Welcome to English addicts on a Sunday afternoon UK time

İngiltere saatiyle bir Pazar öğleden sonra

in Italy.

İtalya'da İngiliz bağımlılarına hoş geldiniz.

Here he comes.

İşte geliyor.

Hello. Hello, Mr. Duncan. Hello.

Merhaba. Merhaba, Bay Duncan. Merhaba.

Wonderful views across the globe, across the universe, in fact, because, you know, in millions of years

Dünyanın dört bir yanından, evrenden harika manzaralar, aslında, çünkü bilirsiniz, milyonlarca yıl

time, people will be watching this Samhain saying hello to you across the universe.

sonra, insanlar evrende size merhaba diyen bu Samhain'i izliyor olacaklar.

I wasn't sure what language that was.

Hangi dil olduğundan emin değildim. Eterden

Well, that was you know, that was a strange language that I picked up from the aether.

öğrendiğim garip bir dildi .

Okay, that's great.

Tamam bu harika.

That's a good way to start.

Bu başlamak için iyi bir yol.

Yes. From about 20 million light years away, a planet

Evet. Yaklaşık 20 milyon ışıkyılı uzaklıktan,

that's connecting with me every night in my dreams.

her gece rüyalarımda bana bağlanan bir gezegen.

Well, at least somebody is.

En azından birisi öyle.

No one else is not on this planet anyway.

Zaten bu gezegende başka kimse yok.

So Mr.

Yani Bay

Steve is here for those who don't realise, Steve

Steve, fark etmeyenler için burada, Steve

is our regular guest on Sunday's, but

Pazar günleri bizim düzenli konuğumuz, ama

we might be seeing a little bit more of Mr.

Bay Steve'i biraz daha fazla görüyor olabiliriz

Steve.

.

Why? Mr.

Duncan From now on.

Neden? Bay

Duncan bundan böyle.

I know I've got no excuse now, have I? Mr..

Artık hiçbir mazeretim olmadığını biliyorum, değil mi? Bay ..

No. Well, this is one of the things I have mentioned

Hayır. Pekala, bu son birkaç haftadır bahsettiğim şeylerden biri,

over the past couple of weeks that many things have been going on behind the scenes.

perde arkasında birçok şey oluyor.

And to be honest with you, I don't like to keep secrets or things from you

Ve sana karşı dürüst olmak gerekirse, senden sır saklamaktan hoşlanmıyorum

because you are the community, you are our family, our English family out there.

çünkü sen topluluksun, sen bizim ailemizsin, dışarıdaki İngiliz ailemizsin.

So first of all, one big thing that has happened,

Her şeyden önce, olan büyük bir şey,

I suppose we would call this something that is life changing.

sanırım buna hayat değiştiren bir şey diyeceğiz .

Well, there's been a lot happening at the moment. Yes.

Pekala, şu anda çok şey oluyor. Evet.

I just explain about work.

Sadece işle ilgili açıklama yapıyorum.

So I'm no longer working.

Yani artık çalışmıyorum.

Mr. Steve is now not working.

Bay Steve artık çalışmıyor.

Let's just say there have been some changes at work and I'm no longer employed.

Diyelim ki işte bazı değişiklikler oldu ve artık çalışmıyorum. Bunu

Let's leave it at that.

burada bırakalım.

So if there is anyone out there who has a job that Mr.

Yani, Bay Steve'in yapabileceği bir işi olan herhangi biri varsa, bir süpermarkette

Steve can do may be sweeping the floors in a supermarket, it's all amicable. He's

yerleri süpürüyor olabilir , bu dostanedir.

very good at chopping wood.

Odun kesmekte çok iyidir.

So if you have anything that if you have

Yani herhangi bir şeyiniz varsa,

any trees that need chopping down.

kesilmesi gereken herhangi bir ağacınız varsa.

I've been doing that Mr.

Bay

John have been chopping wood this afternoon but.

John'un bu öğleden sonra odun kestiğini yapıyorum ama.

Yes, yes.

Evet evet.

So I've been working for nearly 40 years.

Yani yaklaşık 40 yıldır çalışıyorum.

Continue really.

Gerçekten devam et.

And it's going to be very strange, but I won't go into the details.

Ve çok tuhaf olacak ama ayrıntılara girmeyeceğim.

But let's just say the company I've been working for, for the last 26 years, I myself

Ama diyelim ki son 26 yıldır çalıştığım şirket, zaten zaten sorun olduğu için ben de

have parted company on amicable terms

dostane şartlarla şirketten ayrıldım

in that already there is trouble already.

.

Steve on the live chat really Tomic says did they sack you

Steve canlı sohbette gerçekten Tomic seni kovduklarını mı söylüyor, biz

can we just.

They didn't actually Mr.

sadece yapabilir miyiz?

Aslında Bay

Steve was not sacked so can we just see this is a problem wouldn't you say?

Steve kovulmadı, bu yüzden bunun bir sorun olduğunu görebilir miyiz?

Say one thing.

Bir şey söyle.

When you say one thing, everyone else will jump to the conclusion.

Bir şey söylediğinizde, herkes hemen sonuca varır.

Yes, absolutely.

Evet kesinlikle.

Now let's just say I've retired and leave it at that.

Şimdi emekli oldum diyelim ve bu işi burada bırakalım.

Even though Steve does not want to use that word, let's just say you've decided.

Steve bu kelimeyi kullanmak istemese de karar verdiniz diyelim.

You said you said a couple of weeks ago, didn't you?

Birkaç hafta önce söylediğini söylemiştin, değil mi?

No, I was not sacked. We'll leave it at that.

Hayır, kovulmadım. O halde bırakacağız.

I've got for legal reasons, I've got to be a little careful what I say.

Yasal sebeplerden dolayı var, söylediklerime biraz dikkat etmeliyim. İşte

Well, that's it. Well, but I think you've explained it enough.

bu kadar. Eh, ama bence yeterince açıkladın.

Let's just say we have parted on amicable terms.

Diyelim ki dostane bir şekilde ayrıldık.

So if I say that it means good.

Yani eğer bunu söylersem, bunun anlamı iyi.

Both parties are happy of the arrangement.

Anlaşmadan iki taraf da memnun.

Yes, it's anyone that works for a company knows that restructures take place from time to time.

Evet, bir şirkette çalışan herkes zaman zaman yeniden yapılanmaların olduğunu bilir.

And Mr.

Ve Bay

Steve is not getting any younger exactly exact,

Steve tam olarak gençleşmiyor,

but he does not want to use the word retire.

ama emekli kelimesini kullanmak istemiyor.

He doesn't he doesn't want to really use that word.

O kelimeyi gerçekten kullanmak istemiyor.

So at the moment you're going to take it easy for a while, but it is a big change.

Yani şu anda bir süre sakinleşeceksin, ama bu büyük bir değişiklik.

It really is.

Gerçekten öyle.

I'm going to be here all the time.

Her zaman burada olacağım.

Mr. Duncan, how are you going to like that?

Bay Duncan, bundan nasıl hoşlanacaksınız?

Well, to be honest with you, you've been here all the time for the past two years. Yes.

Sana karşı dürüst olmak gerekirse, son iki yıldır hep buradasın. Evet.

So because of lockdown and coronavirus, Steve has been here.

Kilitlenme ve koronavirüs nedeniyle Steve buradaydı.

But of course, he's been working.

Ama tabii ki çalışıyor.

But from last week

Ancak geçen haftadan itibaren

it all stopped.

hepsi durdu.

Mr. Steve is no longer working, been building up for a few months.

Bay Steve artık çalışmıyor, birkaç aydır kendini geliştiriyor.

So, you know, I've known that this is going to be happening

Yani,

for the last two months and I'm fine with it.

son iki aydır bunun olacağını biliyordum ve bu benim için sorun değil.

So, you know, there's been a lot of changes in lots of companies

Yani, bilirsiniz, birçok şirkette çok fazla değişiklik oldu

because the pandemic people are working in different ways now.

çünkü pandemi insanları artık farklı şekillerde çalışıyor.

Companies don't need so many people.

Şirketlerin çok fazla insana ihtiyacı yok.

What are you laughing at? Mr.. I'm not laughing.

Neye gülüyorsun? Bay.. Gülmüyorum.

Smiling so happy because you are here all the time forever.

Sonsuza dek her zaman burada olduğun için çok mutlu gülümsüyorsun.

And I say, just let's just say I had a choice and I've chosen this path

Diyelim ki bir seçeneğim vardı ve bu yolu seçtim

and I hope it's the right one, but we only time will tell.

ve umarım doğru yoldur, ama bunu sadece zaman gösterecek.

But no, I don't intend to retire.

Ama hayır, emekli olmaya niyetim yok.

Don't want to use that word that makes me feel old.

Beni yaşlı hissettiren o kelimeyi kullanmak istemiyorum.

I think I think retire is an interesting word.

Sanırım emekli olmak ilginç bir kelime.

Means you're going to do nothing because it is it is like I don't want anyone to get the wrong idea.

Hiçbir şey yapmayacağın anlamına geliyor çünkü sanki kimsenin yanlış bir fikre kapılmasını istemiyorum.

But I think the perception of retiring is giving up.

Ama bence emekli olma algısı vazgeçmektir.

Giving up on life or giving up

Hayattan vazgeçmek ya da

on trying to do new things.

yeni şeyler yapmaya çalışmaktan vazgeçmek.

So I don't think retire is a really good word.

Bu yüzden emekliliğin gerçekten iyi bir kelime olduğunu düşünmüyorum.

You you might be taking a rest

Dinleniyor

or having a transition, but yes, the transition,

ya da geçiş yapıyor olabilirsiniz ama evet, geçiş,

although nowadays that means other things, nowadays you have to be careful.

günümüzde bu başka anlamlara gelse de, günümüzde dikkatli olmalısınız.

So Mr.

Steve is going through a period of transition

Yani Bay

Steve,

from one thing which is full time employment

tam zamanlı istihdam olan bir şeyden

to another thing which is nothing, which

hiçbir şey olmayan başka bir şeye geçiş döneminden geçiyor ki

I don't know what that would be at the moment.

bunun şu anda ne olacağını bilmiyorum.

But one of the reasons I've made this decision as well

Ancak bu kararı almamın nedenlerinden biri de

is because of another big change. Yes.

başka bir büyük değişiklik. Evet.

And so that's good news, unfortunately.

Ve maalesef bu iyi bir haber.

Yeah. You can't have good news without bad news.

Evet. Kötü haber olmadan iyi haber alamazsınız.

And the bad news, the sad news is that your mum is not very well.

Ve kötü haber, üzücü haber şu ki annen pek iyi değil.

You look not very well at all. So.

Hiç iyi görünmüyorsun. Bu yüzden. O

So I won't

yüzden

go into too many details, but let's just say she's in hospital,

çok fazla detaya girmeyeceğim ama diyelim ki hastanede,

she's being cared for very well.

çok iyi bakılıyor.

They're looking at treatment options, but I now will be able to spend

Tedavi seçeneklerine bakıyorlar ama artık

a lot more time with my mother.

annemle çok daha fazla zaman geçirebileceğim.

You know, in what could be a limited period of time.

Bilirsin, sınırlı bir süre içinde ne olabilir.

So let's just keep it at that. Yes.

O yüzden bunu burada tutalım. Evet.

Because I don't want to get upset.

Çünkü üzülmek istemiyorum.

But we wanted to mention that because of all of the changes that have been happening

Ancak, meydana gelen tüm değişiklikler nedeniyle

and of course, there might be a few changes happening in the future as well.

ve elbette gelecekte de birkaç değişiklik olabileceğinden bahsetmek istedik .

So we might not always be here.

Yani her zaman burada olmayabiliriz.

So yesterday we went to see your mother.

Dün anneni görmeye gittik.

We did, and we had a great time.

Yaptık ve harika zaman geçirdik.

We spent a long time.

Uzun zaman geçirdik.

The only problem there was one slight problem.

Tek sorun küçük bir sorun oldu.

We realised that your mother had nothing to read in the hospital board.

Anladık ki annenin hastane yönetim kurulunda okuyacak bir şeyi yokmuş.

In the hospital board your mother said, I am so bored.

Hastane kurulunda annen çok sıkıldım dedi.

And so I just we decided to try

Ben de

and find a place that sold newspapers or magazines.

gazete ve dergi satan bir yer bulmaya karar verdim.

And there was there was nothing there at the hospital.

Ve hastanede hiçbir şey yoktu.

So I decided

Bu yüzden

just to walk outside.

sadece dışarı çıkmaya karar verdim.

I went down the road and I carried on walking until I found a place

Yoldan aşağı indim ve dergi satan bir yer buluncaya kadar yürümeye devam ettim

that sold magazines and I had to walk for quite a while.

ve epeyce yürümek zorunda kaldım.

So I walked and walked and walked.

Bu yüzden yürüdüm, yürüdüm ve yürüdüm.

And then eventually I found a place.

Ve sonunda bir yer buldum. Bu

So I bought lots of magazines and a newspaper.

yüzden bir sürü dergi ve gazete aldım.

The mum to read and I walked all the way back.

Annem okuyacak ve ben tüm yolu yürüdüm.

The only problem was I didn't realise

Tek sorun,

just how far I had walked.

ne kadar yürüdüğümü fark etmemiş olmamdı.

So by the time I got back to the hospital feeling ill, I really did not feel very well.

Bu yüzden hasta hissederek hastaneye döndüğümde kendimi gerçekten iyi hissetmiyordum.

You were going to have to get into bed with my mother and put a drip on you.

Annemle yatağa girip sana bir damla damlatman gerekecekti.

I thought I thought maybe I would be spending the night

Ben de geceyi hastanede geçiririm diye düşünmüştüm

in the hospital as well, because I think I overdid it.

, çünkü fazla abarttığımı düşünüyorum.

I was carrying all of this shopping.

Bütün bu alışverişleri ben taşıyordum. Annen hastanedeki suyu sevmediği

I had to get some water for your mother because your mother does not like the water in the hospital.

için annene biraz su getirmek zorunda kaldım .

It's not very nice out of the tap.

Musluğun dışında pek hoş değil. Şu anda

I'm not as bad as in some parts of America at the moment where they can't drink the water.

Amerika'nın bazı bölgelerinde su içemeyecek kadar kötü değilim .

I think Louisiana is is that's been on the news a lot.

Bence Louisiana, haberlerde çok yer aldı.

Something about it is interesting when you hear these stories from a country

Bu hikayeleri kesinlikle ABD gibi bir ülkeden duyduğunuzda,

certainly like the USA when you hear stories like that

where there are water shortages, whole regions

su kıtlığının olduğu,

in the United States have have no clean water or water that is drinkable.

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki tüm bölgelerin temiz su veya içilebilir su olmadığı gibi hikayeler duyduğunuzda, bu konuda ilginç bir şey var . En

Well, at least at least I have my water today, Steve.

azından bugün suyum var Steve.

I've made sure that I've got plenty of water.

Bol su aldığımdan emin oldum.

Goodness.

iyilik Bu

So this is my water bottle today

yüzden

to make sure that I don't become too thirsty.

çok susamamak için bugünkü su şişem.

I can't wait to see you drink from that.

Bundan içtiğini görmek için sabırsızlanıyorum.

Okay, I'll do it now. Here we go.

Tamam, şimdi yapacağım. İşte başlıyoruz.

I can do this.

Bunu yapabilirim.

I don't think there will be any problems, so I'm just going to have a little drink of water.

Herhangi bir sorun olacağını sanmıyorum, bu yüzden biraz su içeceğim.

Thirsty? I am very thirsty, actually.

Susuz? Aslında çok susadım.

So on and off you go.

Yani açık ve kapalı gidiyorsun.

Mr. Duncan, quite a lot of comments.

Bay Duncan, oldukça fazla yorum var.

It's interesting, the people who think I've been sacked,

Çok ilginç, kovulduğumu düşünenler

you know, I'm a very alum.

bilirsin, ben çok mezunum.

I do that go.

Bunu yapıyorum.

I feel like taking it and pouring it over your head. Mr.

Onu alıp kafanın üzerine dökmek geliyor içimden. Bay

Duncan.

Duncan.

Carry on.

Sürdürmek.

By the way, Pedro's on.

Bu arada, Pedro yayında.

Hello, Pedro.

Merhaba Pedro.

Was it your birthday?

Doğum günün müydü? Facebook'ta bir şey görmeden

Was it last week of the week before

önce haftanın son haftası mıydı Pedro,

I saw something on Facebook, which led me to believe,

Pedro, that it was your birthday last week or the week before?

geçen hafta mı yoksa önceki hafta mı senin doğum günün olduğuna inanmama neden oldu Pedro?

In fact, I don't normally go on Facebook,

Aslında bildiğiniz gibi normalde Facebook'a girmem

as you know, but I saw this and I left you a little comment.

ama bunu gördüm ve size küçük bir yorum bıraktım.

Is it true?

Was it your birthday last week or the week before?

Bu doğru mu?

Doğum günün geçen hafta mıydı yoksa önceki hafta mıydı?

We all want to know.

Hepimiz bilmek istiyoruz.

Yes, we want to know.

Evet, bilmek istiyoruz.

We want to know how old you are.

Kaç yaşında olduğunuzu bilmek istiyoruz.

Yeah, 21, I would say, judging by the pictures we've seen.

Evet, 21, gördüğüm resimlere bakılırsa söyleyebilirim.

So, yeah.

Yani evet.

Tomek mentions earlier as well about a word which I thought was very interesting

Tomek, çok ilginç olduğunu düşündüğüm

and I haven't seen Tomic for a while.

ve Tomic'i bir süredir görmediğim bir kelimeden daha önce de bahsediyor.

So how do you two

Peki siz ikiniz

in Australia they are using the word juice.

Avustralya'da meyve suyu kelimesini nasıl kullanıyorsunuz?

Juice.

Meyve suyu.

Oh is this the same as the word gravy, huh?

Oh, bu sos kelimesiyle aynı mı, ha?

We can talk about gravy related to something that you had yesterday to eat.

Dün yediğiniz bir şeyle ilgili sos hakkında konuşabiliriz.

Yes, well, I've already talked about that.

Evet, bundan zaten bahsetmiştim.

Oh, right. Yes, yes.

Ah, doğru. Evet evet.

Well, juice or juice, I think they pronounce it juice is a kind of gravy.

Meyve suyu veya meyve suyu, sanırım meyve suyunun bir tür et suyu olduğunu söylüyorlar.

I think it's just like the like the the juice.

Bence tıpkı meyve suyu gibi.

Yeah. From sort of meat.

Evet. Et türünden.

Hmm. It's what comes out of things when they cook the liquid that comes out isn't it.

Hmm. Şeyleri pişirdiklerinde çıkan sıvıdan çıkan şey bu değil mi?

Yeah.

Evet. Bu

So we don't, we often when you cook meat there is normally a lot of liquid comes out

yüzden yapmıyoruz, genellikle et pişirdiğinizde normalde çok fazla sıvı çıkıyor

and it's normally just referred to as the juice of the meat, the gravy.

ve buna normalde sadece etin suyu, sos deniyor.

I think I think that I think is good gravy is more sort of a thing

Bence iyi sos daha çok,

where you turn those juices into something

bu meyve sularını

that you then pour onto your finished meal so it can also be thickeners and things like that.

daha sonra bitmiş yemeğinizin üzerine döktüğünüz bir şeye dönüştürdüğünüz bir şey, böylece aynı zamanda koyulaştırıcılar ve bunun gibi şeyler olabilir.

It can also be called stock.

Stok olarak da adlandırılabilir.

Yes, I think stock and juice are similar,

Evet, et suyu ve meyve suyunun benzer olduğunu düşünüyorum,

so it's all the flavour.

bu yüzden tüm lezzet bu.

Like a lot of the juice from the meat.

Etin çok fazla suyu gibi.

It might of of course be pronounced just because that sounds more Australian.

Tabii ki kulağa daha Avustralyalı gibi geldiği için telaffuz edilebilir.

One of the things about Australian English is you find

Avustralya İngilizcesi ile ilgili şeylerden biri,

there are a lot of words that are completely unique to Australian English

tamamen Avustralya İngilizcesine özgü olan ve Bonzo gibi

that you don't use anywhere else in the world like Bonzo.

dünyanın başka hiçbir yerinde kullanmadığınız pek çok kelime olduğunu bulmanızdır .

If something is Bonzo, it means it's good or great,

Bir şey Bonzo ise, bu onun iyi veya harika olduğu anlamına gelir,

but no one anywhere else in the world says Bonzo.

ancak dünyanın başka hiçbir yerinde kimse Bonzo demez.

Only in Australia.

Sadece Avustralya'da. Bir

Another one is grog,

diğeri de grog,

g r og grog, which is alcohol?

grog grog, alkol nedir?

Alcohol.

Alkol.

So beer, spirits.

Yani bira, alkollü içkiler.

Anything that you drink to get drunk

Sarhoş olmak için içilen her şeye

is called grog.

grog denir.

So there are there are many.

Yani çok var.

There are the. Oh, another one Steve Denny

Orada. Oh, bir tane daha Steve Denny

Denny is toilet.

Denny tuvalet.

So if you go to the Denny in Australia

Yani Avustralya'daki Denny'ye giderseniz,

it means you go to the toilet and yes, the Denny is the toilet.

tuvalete gidiyorsunuz demektir ve evet, Denny tuvalettir.

By the way, it was Pedro's birthday last Thursday on the 27th.

Bu arada, geçen Perşembe ayın 27'sinde Pedro'nun doğum günüydü.

Finally, we know the mystery of

Son olarak,

you kept that secret from us.

sırrınızın bu sırrı bizden sakladığını biliyoruz.

It was such a mystery. Why?

Tam bir gizemdi. Neden?

And what do we normally do when it's somebody birthday?

Birinin doğum günü olduğunda normalde ne yaparız?

We normally.

Biz normalde.

But what do we do?

Ama ne yapacağız?

Do we clap? I can't remember. We do something well.

alkışlar mıyız hatırlayamıyorum. İyi bir şey yapıyoruz.

Normally I will give a little song like this.

Normalde böyle küçük bir şarkı vereceğim.

Hello, Pedro.

Merhaba Pedro.

It was your birthday last week,

Geçen hafta doğum günündü

but unfortunately you were not here at the time.

ama ne yazık ki o sırada burada değildin.

So now I would like to send you

Şimdi sana

a belated happy birthday

gecikmiş bir doğum günün kutlu olsun göndermek istiyorum

and we can all celebrate together.

ve hep birlikte kutlayabiliriz.

What did you get for your birthday, Pedro? What presents?

Doğum gününde ne aldın Pedro? Ne hediyeleri?

Did you get?

Aldın mı?

Something nice.

Güzel bir şey.

And Pedro says he's 31.

Ve Pedro 31 yaşında olduğunu söylüyor

Well, you don't look a day over 21. 31.

. 21'den bir gün bile büyük göstermiyorsun

No, that I've seen any recent pictures, but I'm

okay.

.

Oh, it's lovely. We like we like birthdays.

Çok güzel. Doğum günlerini seviyoruz.

We've got somebody new on, I think as well.

Aramızda yeni biri var sanırım.

I saw somebody earlier, if I can find that.

Daha önce birini gördüm, eğer onu bulabilirsem.

We've had quite a few new viewers today watching,

Bugün izleyen epeyce yeni izleyicimiz oldu,

in which case I would like to say welcome

bu durumda hoş geldiniz demek isterim

welcome to.

.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

You will be able to pronounce that, Mr.

Bunu telaffuz edebileceksiniz, Bay

Duncan.

Duncan.

My opinion, no.

Bence hayır.

On watching in Vietnam.

Vietnam'da izlerken.

Welcome.

Hoş geldin. Daha

If you haven't been on before, welcome. You have welcome.

önce gitmediyseniz, hoş geldiniz. Hoş geldin.

Anyway, we have a lot of people watching a lot of viewers in Vietnam.

Her neyse, Vietnam'da pek çok izleyici izleyen pek çok insanımız var.

So welcome to you.

O halde hoş geldiniz.

Welcome one and all.

Hepiniz hoş geldiniz.

And Mohammed as well, I think is a new subscriber.

Ve Muhammed de sanırım yeni bir abone.

Mohammed Haneef, Aquila, a new subscriber.

Muhammed Haneef, Aquila, yeni bir abone.

I want you to. Hello.

Senden şunu yapmanı istiyorum. Merhaba.

We have a mystery photographs, Steve.

Gizemli fotoğraflarımız var, Steve.

I'm going to give the answer to this right now.

Bunun cevabını hemen şimdi vereceğim.

I showed this photograph earlier.

Bu fotoğrafı daha önce göstermiştim.

Look at that, Steve.

Şuna bak Steve.

Now, the question was, what do you think this is?

Şimdi, soru şuydu, bunun ne olduğunu düşünüyorsun?

Or maybe who do you think this is?

Ya da belki bunun kim olduğunu düşünüyorsun?

Well, they're not very well, really.

Pek iyi değiller, gerçekten.

If that is their pictures, a part of somebody's body, I would say that they

Bu onların resimleri, birinin vücudunun bir parçasıysa,

they're not in the peak of health we had.

onların bizim sahip olduğumuz sağlığın zirvesinde olmadığını söyleyebilirim.

We had a few answers.

Birkaç cevabımız vardı.

A clam.

Bir istiridye.

It isn't a clam, although we did have some that were very close.

Çok yakın olan bazılarımız olmasına rağmen, bu bir deniz tarağı değil.

In fact, that particular

Aslında, o özel

thing has a name and its name is

şeyin bir adı vardır ve adı

Jonathan.

Jonathan'dır.

I'm not joking, Steve.

Şaka yapmıyorum Steve.

That's Jonathan.

Bu Jonathan.

That is, that's Jonathan.

Yani, bu Jonathan.

The taught voice.

Öğretilen ses. Bir

So the next question is how old

sonraki soru,

is Jonathan, the tall toys?

uzun boylu oyuncaklar Jonathan kaç yaşında?

How old do you think Jonathan is?

Jonathan'ın kaç yaşında olduğunu düşünüyorsun?

Somebody I saw something I think somebody guessed that early

Birisi bir şey gördüm sanırım birisi erken tahmin etti

because I've I've noticed that there were one or two comments about turtles.

çünkü kaplumbağalarla ilgili bir iki yorum olduğunu fark ettim.

So I think somebody did get that right.

Bu yüzden birinin bunu doğru anladığını düşünüyorum.

Not a turtle, but a toy.

Kaplumbağa değil, oyuncak.

Toy soldiers were very similar, by the way.

Bu arada oyuncak askerler çok benziyordu.

Thank you, Lewis, for your comments.

Lewis, yorumların için teşekkür ederim.

It is yes.

Evet.

It does look a bit like Mr.

Biraz Bay

Steve.

Steve'e benziyor.

Well, it may be maybe I'll look like that in another 50 years time.

Pekala, belki bir 50 yıl sonra da böyle görünebilirim.

But talking of age, how old is Jonathan?

Ama yaştan bahsetmişken, Jonathan kaç yaşında?

The Taught Voice three hundreds.

Öğretilen Ses üç yüz.

As Vitesse Arnhem says, 190.

Vitesse Arnhem'in dediği gibi, 190.

Anna. Anna, you are right.

Anna. Anna, haklısın.

Wow, that two toys is

Vay canına, o iki oyuncak

190 years old.

190 yaşında.

It's been verified.

Doğrulandı.

There are photographs taken of the store toys over the years.

Mağaza oyuncaklarının yıllar içinde çekilmiş fotoğrafları var.

So in the 1800s, this total voice was wandering around.

Yani 1800'lerde, bu toplam ses ortalıkta dolaşıyordu.

So all of the things that have happened in history

Yani tarihte olan her şey

have happened whilst Jonathan I love the name by the way, it's

oldu, bu arada Jonathan ismini seviyorum,

not a very well, in fact, a lot of people were called

pek iyi değil, aslında 1800'lerde pek çok insana

Jonathan in the 1800s.

Jonathan deniyordu.

It's not that it's not strange.

Garip olmadığından değil.

So Jonathan for the toy toys

Oyuncak oyuncaklar için Jonathan

is 190 years old.

190 yaşında.

I've got to say, he looks it

Söylemeliyim ki,

it looks like he's been doing it looks 190.

190 yaşındaymış gibi görünüyor.

He looks fossilised.

Fosilleşmiş görünüyor.

Isn't that amazing, though?

Yine de bu harika değil mi?

And of course, certain animals do or can live for a long time.

Ve elbette, bazı hayvanlar uzun süre yaşar veya yaşayabilir.

There are certain types of sea creatures as well.

Bazı deniz canlısı türleri de vardır.

Steve There are that that can virtually live forever.

Steve Neredeyse sonsuza kadar yaşayabilecek olanlar var.

Jonathan 890 you don't look a day over 150.

Jonathan 890, 150'den bir gün bile fazla göstermiyorsun.

That's very funny. That is not a compliment.

Bu çok komik. Bu bir iltifat değil.

It's like when somebody says to you, my mother says,

Sanki birisi sana, annem

she's 91 and somebody says to her, Oh,

91 yaşında, diyor ve birisi ona, Oh,

she's going to the hospital Oh, this is hard for you.

hastaneye gidiyor Oh, bu senin için zor, diyor.

You don't look a day over 80.

80'inden bir gün bile fazla göstermiyorsun.

It's not really a compliment

Bu gerçekten bir iltifat sayılmaz

because you still you know, to my mother,

çünkü hala biliyorsun, anneme,

you know, if somebody said, oh, you only look 40, that's fine.

bilirsin, eğer birisi, oh, sadece 40 yaşında görünüyorsun, sorun değil.

Yeah, because then use 40 still sounds young.

Evet, çünkü o zaman 40'ı kullanmak kulağa genç geliyor.

But when you start to get into a nineties, 11 year, 170 says you only look 70.

Ama doksanlara girmeye başladığınızda, 11 yıl, 170, sadece 70 göründüğünüzü söylüyor.

Okay, so really a compliment.

Tamam, yani gerçekten bir iltifat.

Well, it is, but you still look 77.

Öyle, ama hala 77 yaşında görünüyorsun.

You know that there's this this that when I get there, apparently somebody said it looks like 80.

Biliyorsun, ben oraya gittiğimde birileri 80 gibi göründüğünü söyledi

It does a bit.

That's a bit.

.

Bu biraz.

Yeah. I wouldn't be surprised if if when they designed it.

Evet. Tasarladıkları zaman yaparlarsa şaşırmam.

Monica says he looks like it looks like it.

Monica göründüğü gibi göründüğünü söylüyor.

Definitely.

Kesinlikle.

So today we're looking at the past, Mr.

Bugün geçmişe bakıyoruz, Bay

Steve. The past.

Steve. Geçmiş.

And I thought it would be interesting today to do that because, well,

Ve bugün bunu yapmanın ilginç olacağını düşündüm çünkü

I suppose this morning we were looking through some old photographs, weren't we?

sanırım bu sabah bazı eski fotoğraflara bakıyorduk, değil mi?

Some old pictures of Mr.

Bay Steve'in gençken çekilmiş bazı eski fotoğrafları

Steve when he was young.

. Bay Steve'in

Would you like to see

one of the most embarrassing photographs ever, if not embarrassing of Mr.

belki de en utanç verici fotoğraflarından birini görmek ister miydiniz

Steve?

?

Well, you see, I was looking at photographs because we went to see

Şey, fotoğraflara bakıyordum çünkü ben

some friends of mine from when I was at, you know, college days.

üniversite günlerimdeyken bazı arkadaşlarımı görmeye gitmiştik.

And she said, Have you got any old photographs of me?

Ve dedi ki, sende benim eski fotoğraflarım var mı?

When we were at college 40 years ago and I said, Yes, I have.

40 yıl önce üniversitedeyken, evet, dedim .

I'll send them to you.

Onları sana göndereceğim.

But of course, when you start going through all your old photographs, you start opening them all up.

Ama tabii ki, tüm eski fotoğraflarınızı gözden geçirmeye başladığınızda , hepsini açmaya başlıyorsunuz.

And mine are not organised in any way.

Ve benimki hiçbir şekilde organize değil.

So you know what should have been a five minute task turned

Yani beş dakikalık bir görevin ne olması gerektiğini biliyorsunuz,

look in

a box with all the photographs and I found these photographs that my mother gave me.

tüm fotoğrafların olduğu bir kutuya baktım ve annemin bana verdiği bu fotoğrafları buldum.

Yes. I think last year of me when I was younger.

Evet. Geçen sene gençliğimi düşünüyorum. İşte

Well, here we are.

burdayız.

Here we are. A picture, in fact, two photographs.

Buradayız. Bir resim, aslında iki fotoğraf. Küçük bir çocukken

You get two photographs of Mr.

Bay Steve'in iki fotoğrafını alıyorsun

Steve as a little child

and I have to say, all I can

ve şunu söylemeliyim ki

say, Steve, is you were quite chubby.

, Steve, söyleyebileceğim tek şey oldukça tombul olduğun.

Well, children are. Yes.

Çocuklar öyle. Evet. İşte

So there he is.

orada.

There is Mr..

Bay ..

So he had Rafe, so that's Mr.

Demek Rafe vardı, bu

Steve that looks like a school photograph.

okul fotoğrafına benzeyen Bay Steve.

And the other one

Ve

over there, I think that one is a bit younger.

şuradaki diğeri, sanırım biraz daha genç.

But you were you were a chubby baby.

Ama sen tombul bir bebektin.

Well, I was a bouncing baby.

Ben zıplayan bir bebektim.

Oh, I see. I was a bouncing back.

Ah anlıyorum. Ben geri dönen biriydim.

Yes, I think I was obviously I was in my those jumpers as well.

Evet, sanırım açıkçası ben de o kazaklarımdaydım.

My mother used to knit all my clothes.

Bütün kıyafetlerimi annem örerdi.

Look at that.

Şuna bak.

I could have been a model. I could have been a model baby.

Bir model olabilirdim. Model bir bebek olabilirdim.

Mr. Duncan, I think I was probably about, I don't know, three or four in that one on the right.

Bay Duncan, sanırım sağdaki üç ya da dört kişiydim, bilmiyorum.

Yeah.

Evet.

And probably about seven do you think on the one on the left with the school.

Ve muhtemelen okulla birlikte soldakinde yaklaşık yedi olduğunu düşünüyorsun.

Yes, I would say because the school uniform, in fact I have a similar photograph as well to that one.

Evet, okul üniforması için diyeceğim, aslında buna benzer bir fotoğrafım da var.

I mean, I have a very similar photograph

Yani, çok benzer bir fotoğrafım var ve

that I haven't loaded into my computer because I'm stupid.

aptal olduğum için bilgisayarıma yüklemedim.

Never mind. It's all about me today. Mr. Duncan. Yeah,

Boş ver. Bugün her şey benimle ilgili. Bay Duncan. Evet,

although I do have one.

bir tane olmasına rağmen.

I have a young picture of myself.

Kendime ait genç bir fotoğrafım var.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

So there is me.

Yani ben varım.

Just two.

Sadece iki.

Even things out.

Hatta işler bitti.

We've seen that before.

Bunu daha önce gördük.

Yes, well, some people haven't seen it before. Okay.

Evet, bazı insanlar onu daha önce görmedi. Tamam aşkım.

There are many, many people in the world, Steve.

Dünyada pek çok insan var, Steve.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

So this is me taken.

Yani bu benim alındım. Bu fotoğraf çekildiğinde

I must have been around five years old when this was taken.

beş yaşlarında olmalıyım .

And if I go to their. Do I. Yes.

Ve eğer onlara gidersem. Evet.

Oh, like I wasn't.

Ah, değilmişim gibi.

Okay, five or six. It's okay.

Tamam, beş ya da altı. Sorun değil.

I think. I know.

Bence. Biliyorum. Sanırım

I think I know how old I was.

kaç yaşında olduğumu biliyorum.

You wasn't you wasn't there, Steve?

Orada değil miydin, Steve?

I was I was there in that photograph. So there is me.

Ben o fotoğrafta oradaydım. Yani ben varım.

And yes, I know what you're going to say, Mr.

Ve evet, ne söyleyeceğinizi biliyorum Bay

Duncan.

Duncan.

You have no glasses.

Gözlüğün yok.

That is true.

Bu doğru.

I didn't start wearing glasses until I was seven.

Yedi yaşıma kadar gözlük takmaya başlamadım.

And that's one of the reasons why I know that that photograph is before

O fotoğrafın ben yedi yaşımdan önce olduğunu bilmemin nedenlerinden biri de bu

I was seven, because seven is when I started wearing glasses.

, çünkü yedi yaşım gözlük takmaya başladığım zamandı.

So that is before then I must have been about

Yani o zamandan önce,

five or six, I think maybe six.

beş ya da altı yaşlarında olmalıyım, sanırım belki altı.

So we agree on six. Go on. Okay, then six.

Yani altı üzerinde anlaştık. Devam et. Tamam, o zaman altı.

Another thing you will notice as well.

Ayrıca fark edeceğiniz başka bir şey.

I have lots of hair. Yes, I know. I know.

çok saçım var Evet biliyorum. Biliyorum.

Before you say it, it's the same with Steve as well.

Siz söylemeden önce, Steve için de durum aynı.

Another photograph of Mr. Steve. He is a bit older.

Bay Steve'in başka bir fotoğrafı. O biraz daha yaşlı.

Oh, my God.

Aman Tanrım.

Where did you get that from? Mr.

Bunu nereden çıkardın? Bay

Steve, you don't look very happy there.

Steve, orada pek mutlu görünmüyorsunuz.

Look at that hair.

Şu saça bak.

I'm so jealous.

çok kıskancım

I think I was probably about

Sanırım muhtemelen yaklaşık

16 or something like that.

16 yaşındaydım ya da onun gibi bir şeydim.

15 maybe.

15 belki.

Why was that taken? I don't know.

Bu neden alındı? Bilmiyorum. ben de

I don't know either.

bilmiyorum

I wasn't there.

ben orada değildim

God doesn't what this time do to look at those colours.

Tanrı bu sefer o renklere bakmak için ne yapmıyor.

I think it was a 1970s look.

Sanırım 1970'lere ait bir görüntüydü.

You don't look you look like you're just thinking of something.

Bakmıyorsun, sadece bir şeyler düşünüyor gibi görünüyorsun.

Maybe. Maybe you've been left.

Belki. Belki terk edilmişsindir.

Actually, it looks like you're on a boat sink.

Aslında, bir tekne batağının üzerindeymişsiniz gibi görünüyor.

I was at school with. I think you're on a boat.

ile okuldaydım. Sanırım bir teknedesin.

Oh, yes, I'm with my.

Oh, evet, yanımdayım.

Yes, you've you've enlarge that you've blown it up haven't you.

Evet büyüttün ki havaya uçurdun değil mi?

From a picture somewhere. Look at my thick hair.

Bir yerden bir resimden. Kalın saçlarıma bak.

The hairdressers used to say to me the barbers

Kuaförler bana daha çok berber derdi

rather, because men go to barber shops. Yes.

, çünkü erkekler berberlere gider. Evet.

Not hairdressers in the set.

Sette kuaförler değil.

Well, they go to hairdressers now, but they didn't.

Şimdi kuaföre gidiyorlar ama gitmediler.

When I grew up, my hair was so thick I couldn't get the comb through it.

Büyüdüğümde saçlarım o kadar kalındı ​​ki tarağı içinden geçiremezdim.

And now

Ve şimdi

you don't need a comb at all?

hiç bir tarağa ihtiyacın yok mu?

No, it goes through like butter.

Hayır, yağ gibi geçer.

Exactly.

Kesinlikle.

Yes. No, that one.

Evet. Hayır, o.

That was 1970. Something that picture. Yeah.

Bu 1970'di. O resimdeki bir şey. Evet.

I would say I was probably about

Muhtemelen erken ergenlik çağında olduğumu söyleyebilirim

early teens.

.

Mm. Probably about 15 or something.

mm. Muhtemelen 15 falan falan.

Oh my goodness.

16. I don't know.

Aman tanrım.

16. Bilmiyorum.

So we're talking. Yeah.

Yani konuşuyoruz. Evet.

Late seventies there.

Orada yetmişlerin sonu.

So this is Mr.

Steve in the late 1970s with lots and lots of hair

Bu,

1970'lerin sonundaki Bay Steve, bol bol saçı

and the largest colours

ve

on, on the shirt that you've ever seen in your life.

hayatında gördüğün gömleğin en canlı renkleri.

But then it was the style at the time, wasn't it?

Ama o zamanın tarzı buydu, değil mi?

Rose says. Early seventies, I think it was.

Gül diyor. Yetmişlerin başı, sanırım öyleydi.

I think I was told I must have been about how old these look.

Sanırım bana bunların kaç yaşında olduğu söylenmişti.

They're 15, yes.

15 yaşındalar, evet.

I would say early teens.

İlk gençlik diyebilirim.

So it was early seventies. Yes.

Yani yetmişlerin başıydı. Evet.

And here's another one of Mr. Steve.

Ve işte Bay Steve'den bir tane daha.

This is Mr.

Bu Bay

Steve.

As a Boy Scout brief Boy Scout,

Steve.

Kısa bir İzci Boy Scout olarak,

you've been rooting through my photographs.

fotoğraflarımı karıştırıyorsun.

If you root through something, it means you're searching something.

Bir şeyi kök salıyorsanız, bir şey arıyorsunuz demektir.

It's a good phrase to use that. Yeah.

Bunu kullanmak için iyi bir ifade. Evet.

If you're you've got a box full of things and you're looking for something you root through,

Bir kutu dolusu şeyiniz varsa ve kök saldığınız bir şey arıyorsanız,

it means that you're sort of

bu,

in a sort of enthusiastic way you're rooting through.

bir tür coşkulu bir şekilde kök saldığınız anlamına gelir.

It's Bening It's spelt the same way as something that grows on the ground from a plant.

Bening'dir. Yerde bir bitkiden yetişen bir şeyle aynı şekilde hecelenir.

Are 00t you root

Kök

going down, diving into something, searching for something.

salmıyor musun, bir şeye dalıyor musun, bir şey mi arıyorsun?

So it really does express the fact that you're going into something, you're digging deep down,

Yani gerçekten bir şeyin içine girdiğinizi, derinlere indiğinizi, bir

you're searching for something, you are rooting through

şey aradığınızı, bir şeyi kök saldığınızı,

something you are looking for something.

bir şey aradığınızı ifade ediyor.

Yes, sir.

That was probably about six or probably about seven there, I would say that would have been

Evet efendim.

Bu muhtemelen yaklaşık altı ya da muhtemelen yedi civarındaydı, bunun

about 1968 or something like that.

yaklaşık 1968 ya da ona benzer bir şey olduğunu söyleyebilirim.

1968. Yes. Goodness me.

1968. Evet. Tanrı aşkına.

Uh, right. Yes.

Doğru. Evet.

Oh, it's it's nice to look back.

Oh, geriye bakmak güzel.

And I did find those photographs.

Ve o fotoğrafları buldum.

So if Sonia is watching or Brent is watching

Dolayısıyla, bugün Sonia izliyorsa veya Brent izliyorsa

today, I know Sonia is not very good

, Sonia'nın

at looking at emails or text messages.

e-postalara veya metin mesajlarına bakmada pek iyi olmadığını biliyorum.

Okay.

But if she has a look if you have a look, you will find some photographs

Tamam aşkım.

Ama bir bakışı varsa, bir bakışınız varsa,

of you from 40 years ago

40 yıl öncesinden bazı fotoğraflarınızı bulacaksınız,

which will probably make a depressed.

bu da muhtemelen moralinizi bozacaktır.

This sounds like a personal message. It is, yes.

Bu kişisel bir mesaj gibi görünüyor. öyle, evet.

So here's me just to even things out, Steve, concentrating on me for something,

İşte ben, her şeyi eşitlemek için, Steve, bir şey için bana konsantre ol,

you know, I'm invoking I'm just being all about you, actually joking.

biliyorsun, sadece seninle ilgili olduğumu söylüyorum, aslında şaka yapıyorum.

Okay.

Tamam aşkım.

Here's me with my mum, you skinny runt.

İşte annemle ben, seni sıska cüce.

Yes. Thank you, Steve.

Evet. Teşekkürler Steve.

Thank you for reminding me of all the bullies, what they used to say to me.

Bana tüm zorbaları, bana söylediklerini hatırlattığın için teşekkür ederim .

I was so and skinny as a teenager and there I am.

Ergenlik çağında çok zayıftım ve işte buradayım.

That is me.

O benim.

I was around.

Ben buralardaydım. O

I must have been about 15

or maybe 16 when that was taken.

çekildiğinde 15 ya da belki 16 yaşında olmalıyım.

In fact, I may have been 17.

Aslında 17 yaşında da olabilirim.

I think I was actually 17 in that photograph, you can see how thin I was.

Sanırım o fotoğrafta 17 yaşındaydım, ne kadar zayıf olduğumu görebilirsiniz.

I was so I was so skinny as a child.

Çocukken çok zayıftım.

I really was very, very thin.

Gerçekten çok ama çok zayıftım.

And there, of course, is my lovely mum as well.

Ve orada, tabii ki, benim sevgili annem de var.

When she was young and

O gençken ve

standing outside our

house, which we had to say goodbye to this year.

bu yıl veda etmek zorunda kaldığımız evimizin önünde dururken.

So my mother is now in care,

Ne yazık ki annem şu anda bakımda

unfortunately, so she is also not very well

, bu yüzden o da pek iyi değil

and that is a lovely memory of my mum and also me

ve bu annemin ve benim de

when I had hair and I was so thin.

saçlarım olduğu ve çok zayıf olduğum zamanların güzel bir anısı.

Have you got photographs of yourself

when you are younger that you would be willing to share with us?

Bizimle paylaşmak isteyeceğiniz, gençliğinize ait fotoğraflarınız var mı?

Oh, probably.

Muhtemelen.

We probably won't be doing that.

Muhtemelen bunu yapmayacağız.

If somebody wants to, we can always say, you know, this is Tomek.

Biri isterse, her zaman söyleyebiliriz, bilirsiniz, bu Tomek.

When he was six, he was Pedro and he was full.

Altı yaşındayken Pedro'ydu ve doluydu.

It's a bit of a it's a bit it's a bit of a grey area with YouTube.

YouTube ile ilgili biraz gri bir alan var.

The Toria Beatrice anyone that wants to say if you want to, you want to, but we won't show them.

Toria Beatrice, istersen, istersen söylemek isteyen ama onlara göstermeyeceğiz.

Why not?

But we can't. Well, just a face, head shot.

Neden?

Ama yapamayız. Şey, sadece bir yüz, kafa vuruşu.

I mean, we're not you know, we're not asking for a naked face. Sorry.

Yani, biz değiliz , çıplak bir yüz istemiyoruz. Üzgünüm.

Okay, Steve.

Tamam, Steve.

Alright, Steve.

Pekala Steve.

Steve, it's just, I think, you know, just.

Steve, bu sadece, bence, bilirsin, sadece.

What.

No, we're not, we're not asking for those.

Ne.

Hayır, biz onları istemiyoruz. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

Please filter, filter things before you say anything.

Lütfen bir şey söylemeden önce filtreleyin, filtreleyin.

What's wrong with that? Look, we've shown pictures of me.

Bunun derdi ne? Bak, resimlerimi gösterdik.

YouTube, 16 years, Steve.

YouTube, 16 yaşında, Steve.

No years on YouTube.

YouTube'da yıl yok.

But you send pictures of me. Yes, because that's Earth.

Ama sen fotoğraflarımı gönderiyorsun. Evet, çünkü orası Dünya. Aman

Oh, my goodness. Why can't you understand that?

tanrım. Bunu neden anlamıyorsun?

I'm sorry. I don't understand.

Üzgünüm. Anlamıyorum.

Anyway, it's YouTube. It can decide whatever it wants.

Her neyse, burası YouTube. İstediğine karar verebilir. Ben mi sen mi olduğunu nereden bilecek

It changes its rules every month about how does it know it's me or you?

diye her ay kurallarını değiştiriyor.

Well, because we're saying it is.

Çünkü öyle olduğunu söylüyoruz.

What you mean. Someone's watching. Yeah, but I could say.

Ne demek istiyorsun. Birisi izliyor. Evet ama söyleyebilirim.

Please, Steve.

Lütfen Steve.

Anyway, let's move on now. This stuff.

Her neyse, şimdi devam edelim. Bu şeyler. Aman

Oh, my goodness. Just.

tanrım. Sadece.

Just trust me when I say things about YouTube.

YouTube hakkında bir şeyler söylediğimde bana güvenin.

Trust me. I'm right about it.

Güven bana. Bu konuda haklıyım.

Just trust me. Please.

Sadece bana güven. Lütfen.

YouTube is a very strange place to be.

YouTube çok garip bir yer.

Here is another one of Mr. Steve

İşte başka bir Bay Steve

Oh is this is a more recent photograph.

Oh, bu daha yeni bir fotoğraf.

This is when Mr.

Bu, Bay

Steve was starring in a musical

Steve'in bir müzikalde başrol oynadığı

and he was playing the part of Prospero in a stage

ve Yasak Gezegene Dönüş adlı bir sahne müzikalinde Prospero rolünü oynadığı zamandır

musical called Return to the Forbidden Planet.

.

And I have to say, it's probably one of the best things you've ever done

Ve söylemeliyim ki, muhtemelen şimdiye kadar yaptığınız ve içinde bulunduğunuz en iyi şeylerden biri

and been in.

.

I was an evil scientist. Yes.

Ben şeytani bir bilim insanıydım. Evet.

If anyone has ever watched,

İzleyen varsa,

uh, return to return to the Forbidden Planet, the film. Yes.

uh, filme geri dönerek Yasak Gezegene geri dönün. Evet.

Then they will know that there is a well, he is not really evil.

O zaman bir kuyu olduğunu anlayacaklar, o gerçekten kötü biri değil.

He does evil things, but he's a scientist.

Kötü şeyler yapıyor ama o bir bilim adamı.

Okay. And yes, that was I enjoyed that. It was good.

Tamam aşkım. Ve evet, bundan zevk aldım. İyiydi.

But the thing I love about this is Steve had to I had to memorise

Ama bu konuda sevdiğim şey, Steve'in ezberlemek zorunda kalmasıydı, o

he had to memorise lots and lots of Shakespearean dialogue.

çok ama çok sayıda Shakespeare diyaloğu ezberlemek zorundaydı.

So loads and loads of Shakespeare he had to remember

Bu yüzden bir sürü Shakespeare'i hatırlaması

and and recite on stage.

ve sahnede ezbere okuması gerekiyordu.

I have to say, I was so impressed by that.

Bundan çok etkilendiğimi söylemeliyim.

It was quite amazing.

Oldukça şaşırtıcıydı.

And the sad thing is we have no video

Ve üzücü olan şey,

evidence or anything to show Mr.

Bay Steve'i bu rolde gösterecek hiçbir video kanıtımız veya hiçbir şeyimiz olmaması

Steve in that role.

Lots of pictures because lots of photographs, but but no video.

. Bir

sürü resim çünkü bir sürü fotoğraf var ama video yok.

And fortunately, because they didn't allow us to film it.

Ve neyse ki, çünkü onu filme almamıza izin vermediler.

Yes, Mr.

Trump says you showed a picture of Pedro. Yes.

Evet, Bay

Trump, Pedro'nun bir resmini gösterdiğinizi söylüyor. Evet.

But he was old, older as an adult.

Ama yaşlıydı, bir yetişkin kadar yaşlıydı.

It's okay if it's what you have to remember.

Hatırlaman gereken şey buysa sorun değil.

I don't really want to explain all this because it's so tedious.

Tüm bunları gerçekten açıklamak istemiyorum çünkü çok sıkıcı.

But YouTube has a problem with showing

Ancak YouTube'un

anyone under the age of 16,

16 yaşın altındaki herkesi

even if it's someone else who's sent to photograph.

fotoğraflamak için gönderilen başka biri olsa bile göstermekle ilgili bir sorunu var.

But if it's us, it's okay because there's Steve and there's me, you see?

Ama biz olursak sorun yok çünkü Steve var ve ben varım, anlıyor musun?

Why am I explaining this?

Bunu neden açıklıyorum?

Well, you have to.

Peki, zorundasın.

Because we need people to understand so that the picture of the picture of Pedro

Çünkü Pedro'nun resminin

was when he was older, not a child.

çocukken değil, daha büyükken çekilmiş olduğunu anlayacak insanlara ihtiyacımız var.

How does YouTube know that?

YouTube bunu nereden biliyor? Size

That picture we got you just showed Steve, because it is

aldığımız o resim az önce Steve'i gösterdi, çünkü

all surely the algorithms

algoritmalar kesinlikle

just pick up a picture of algorithms.

algoritmaların bir resmini seçiyor.

Somebody watching it then. Yes.

O zaman birileri izliyor. Evet.

Oh, my God.

Aman Tanrım.

Well, somebody is watching everything that we do.

Birileri yaptığımız her şeyi izliyor.

Yes. People people out there can report

Evet. Dışarıdaki insanlar,

any video on YouTube for anything you do.

yaptığınız herhangi bir şey için YouTube'daki herhangi bir videoyu şikayet edebilir.

I want I want to explain this.

Bunu açıklamak istiyorum.

We want to know we want to understand this is actually a bit to get upset.

Bunun aslında biraz üzülmek olduğunu anlamak istediğimizi bilmek istiyoruz.

There is a button underneath every video on YouTube that says report note to self.

YouTube'daki her videonun altında notu kendine bildir yazan bir düğme var.

Yes, note to self.

Evet, kendime not.

All right. Don't get upset.

Elbette. Üzülme.

Not explaining, not getting upset.

Anlatmamak, üzülmemek.

Just want you to just believe me, understand what I'm saying?

Sadece bana inanmanı istiyorum, ne dediğimi anlıyor musun?

Well, I don't know, because we can't show pictures of minus.

Bilmiyorum çünkü eksi resimlerini gösteremiyoruz.

I don't hate Mr.

Bay Dent'ten nefret etmiyorum

Dent, but I don't didn't know the bit about people being able to report your videos. Yes.

ama insanların videolarınızı şikayet edebilecekleri hakkında en ufak bir fikrim yoktu . Evet.

This is what I think a lot of people probably don't realise.

Sanırım birçok insanın muhtemelen fark etmediğini düşünüyorum.

I think everyone knows.

Bence herkes biliyor.

Oh, I don't know.

Bilmiyorum.

Underneath every video on YouTube, the billions and billions of videos

YouTube'daki her videonun altında, YouTube'daki milyarlarca ve milyarlarca videonun altında

that are on YouTube, everyone says report underneath.

, herkes altını rapor et diyor.

I've never seen that fake.

Ben böyle fake görmedim.

Well, they might report it because they don't like seeing pictures of me.

Benim resimlerimi görmekten hoşlanmadıkları için şikayet edebilirler.

Oh, yes, but that doesn't matter.

Ah, evet, ama bunun bir önemi yok.

That's stupid. Reason for it.

Bu aptalca. Bunun nedeni.

People don't report it because they don't like the look of something.

İnsanlar bir şeyin görünüşünü beğenmedikleri için şikayet etmezler.

Anyway, moving on, Mr. Duncan.

Her neyse, devam edin, Bay Duncan.

I think we've dealt with that subject.

Sanırım bu konuyu ele aldık. Sanırım

I think I'll think I'll get another job.

başka bir iş bulacağımı düşünüyorum.

What? He spent too much time with Mr. Duncan.

Ne? Bay Duncan'la çok fazla zaman geçirdi.

You might see the YouTube university might be a good place to go to

YouTube üniversitesinin gidip görmek için iyi bir yer olabileceğini görebilirsiniz

see. It's

. Bu

not an event.

bir olay değil.

I don't know what to say after that.

Bundan sonra ne diyeceğimi bilmiyorum.

So what are we talking about today, Mr. Duncan?

Peki bugün neden bahsediyoruz Bay Duncan?

To get us to please just accept things sometimes

Lütfen bazen ben bir şey söylediğimde bazı şeyleri kabul etmemizi sağlamak için

when I say something, just to say, okay, Duncan, fine.

, sadece tamam, Duncan, tamam demek için.

And that's okay.

Ve sorun değil. Evet

Yes, fine, fine.

, iyi, iyi. Hadi

Let's move on. That's it. Let's move on.

devam edelim. Bu kadar. Hadi devam edelim.

Mr. Duncan.

Oh, I know, but

Bay Duncan.

Ah, biliyorum ama

move on.

devam et.

So, so exhausting.

Yani, çok yorucu.

Today we are looking at the past.

Bugün geçmişe bakıyoruz.

We've already done that.

Bunu zaten yaptık.

No, we're looking at words now.

Hayır, şimdi kelimelere bakıyoruz.

Memory and remembering words

Hafıza ve kelimeleri

and phrases.

ve cümleleri hatırlama.

I remember many years ago, when I was young and innocent,

Hatırlıyorum, yıllar önce, ben genç ve masumken,

I still have come to think of it that I doubt very much.

hala çok şüphe ettiğim bir şekilde düşünmeye başladım.

It isn't a fight, Trump says.

Trump, bunun bir kavga olmadığını söylüyor.

Fight.

But then, Nick, Trump is always trying to cause triple.

Kavga.

Ama sonra, Nick, Trump her zaman üçlüye neden olmaya çalışıyor.

I hear he's not the only one.

Onun tek olmadığını duydum.

I've noticed that it's not an argument we're not fighting.

Bunun kavga etmediğimiz bir tartışma olmadığını fark ettim .

I'm just trying to make it clear because we have to sometimes.

Sadece açıklığa kavuşturmaya çalışıyorum çünkü bazen yapmak zorundayız.

Yeah. Anyway.

Evet. Her neyse.

Oh no, I'm not continuing the conversation.

Oh hayır, sohbete devam etmiyorum.

I'm just saying you have to be careful because

Sadece dikkatli olman gerektiğini söylüyorum çünkü

I like being here on YouTube.

burada YouTube'da olmayı seviyorum.

I love it.

Bayıldım.

Please note record some phrases connected with the past.

Lütfen geçmişle bağlantılı bazı cümleleri not edin. Ben

That's how I would pronounce it. Okay.

böyle telaffuz ederdim. Tamam aşkım.

Memory and remembering.

Bellek ve hatırlama.

How do you say memory?

Hafıza nasıl denir?

Pausing.

Duraklatma

How do you say it? Memory.

Bunu nasıl soylersin? Hafıza.

That's it.

Bu kadar.

And I say it's memory.

Ve hafıza olduğunu söylüyorum.

Oh, I say, well, that's good

Oh, diyorum ki, bunu

remembering.

hatırlamak güzel.

Do we say it the same?

Aynı şeyi mi söylüyoruz?

Remembering. Remembering.

Hatırlamak Hatırlamak

Oh, good.

Okay, we share that one.

Oh iyi.

Tamam, onu paylaşıyoruz.

Well, it's the thing but not past.

Olay bu ama geçmiş değil. Bu

It's things like and it's. Yeah.

gibi şeyler ve bu. Evet.

So Mr.

Yani Bay

Duncan would say passed.

Duncan geçti derdi.

Yes, I would say passed. Hmm.

Evet, geçti diyebilirim. Hmm.

Just depends on what you were taught as a child.

Çocukken ne öğretildiğine bağlı.

Pass common.

Ortak geçmek.

You see, I was raised by

Görüyorsun, ben

I was raised in the woods by wild animals expert with an it

ormanda vahşi hayvanlar uzmanı tarafından büyütüldüm, dans etmeyi

like if you like to dance if you like going dancing but Mr.

seviyorsan dans etmeyi seviyorsun gibi ama Bay

Duncan would say dancing and other parts in

Duncan ülkenin diğer bölgelerinde dans ve diğer kısımlar derdi

other parts of the country.

.

London Londoners would probably say dancing.

Londra Londralılar muhtemelen dans etmek derdi.

People up north would probably say dancing.

Kuzeydeki insanlar muhtemelen dans etmek derdi.

I mean, that's, you know, don't take that as an absolute rule up north.

Demek istediğim, bu, bilirsin, bunu kuzeyde mutlak bir kural olarak algılama.

Yeah sort of north of London

Evet, Londra'nın bir nevi kuzeyinde

last past

geçen geçmiş,

can all turn into past or last,

depending on if you want to pronounce

the A is a, R and R or an R. Hmm.

A'yı a, R ve R veya R olarak telaffuz etmek isteyip istemediğinize bağlı olarak geçmişe veya sonuncuya dönüşebilir. Hmm.

And it doesn't matter. Both are right.

Ve önemli değil. İkisi de haklı.

But if I was to ever pronounce my A's the way Mr.

Ama bir gün A'larımı Bay Duncan'ın yaptığı gibi telaffuz edecek olsaydım

Duncan does, my mother would wrap me over the knuckles and say,

, annem parmaklarıma dolanır ve, "

I did not bring you up to speak like that.

Seni böyle konuşman için yetiştirmedim" derdi.

Stephen Hmm.

Stephen Hm.

She would insist that I elongate my A's, I hope.

Umarım A'larımı uzatmam için ısrar ederdi.

Open your eyes. Yes.

Gözlerini aç. Evet.

Last night I slept

Dün gece

very well.

çok iyi uyudum.

If I said last night, my mother said, Pardon?

Dün gece dediysem, annem, Pardon? Ne

What did you say?

dedin?

I didn't bring you up to speak like that.

Seni böyle konuşman için yetiştirmedim.

The common way.

Ortak yol.

Hello.

Now remain now remains has finally Mr.

Merhaba.

Şimdi kal artık sonunda Bay

Duncan, I can attend your live stream.

Duncan kaldı, canlı yayınınıza katılabilirim.

How are you both? We are well.

İkiniz de nasılsınız? Biz iyiyiz. Şu

Even though there is a lot going on at the moment

anda etrafımızda çok şey olsa da

around us, lots of things are happening

,

generally in our lives and also right here in the studio.

genel olarak hayatımızda ve burada, stüdyoda da birçok şey oluyor.

It's as you see alive now, memory and remembering

Şimdi canlı gördüğünüz gibi, hafıza ve

words and phrases.

kelimeleri ve cümleleri hatırlamak.

We often say

that we remember something to remember something.

Bir şeyi hatırlamak için bir şeyi hatırladığımızı sık sık söyleriz.

It can be anything, any information that you've stored in your brain.

Herhangi bir şey olabilir, beyninizde sakladığınız herhangi bir bilgi.

And it has stayed there, maybe something from the distant past

Ve orada kaldı, belki uzak geçmişten bir şey,

or maybe something from this morning,

belki bu sabahtan bir şey,

maybe some information that you received this morning.

belki bu sabah aldığınız bazı bilgiler.

You were told all about it this morning and you remember it.

Bu sabah sana her şey anlatıldı ve sen bunu hatırlıyorsun.

So remember, it has two meanings

O yüzden unutmayın, hatırlamanın iki anlamı vardır

to remember, to put information into your brain,

, beyninize bilgi yerleştirmek

but also it means to recall information as well.

ama aynı zamanda bilgiyi geri çağırmak anlamına da gelir.

So you are remembering something.

Demek bir şey hatırlıyorsun.

You memorise and then you remember

Ezberlersiniz ve sonra

you bring that information back out from your brain.

bu bilgiyi beyninizden geri getirdiğinizi hatırlarsınız.

You remember it.

Sen hatırlarsın.

But of course, remembering things can be

Ama elbette, bir şeyleri hatırlamak

all sorts of things from your past, maybe your childhood,

geçmişinizden her türlü şey olabilir, belki çocukluğunuz, belki

maybe your first day at school, maybe your final day at school,

okuldaki ilk gününüz, belki okuldaki son gününüz,

maybe the first person you ever fell in love with.

belki de aşık olduğunuz ilk kişi.

Yeah, that's very nice.

Evet, bu çok hoş. Bana karşı

Thank you, Giovanni Revathi, for your kind words

nazik sözlerin için teşekkür ederim Giovanni Revathi

towards me.

Thank you very much for that.

.

Bunun için çok teşekkür ederim.

So Steve now is an employed

Yani Steve artık bir istihdam kuyusu

well, let's just say I'm not working at the moment.

, diyelim ki şu anda çalışmıyorum.

That's what they say in acting by the, you know, actors.

Oyunculukta böyle derler, bilirsin, aktörler.

When actors aren't working, they say they are resting.

Oyuncular çalışmadıklarında dinlendiklerini söylüyorlar.

So maybe that's a good one. Steve.

Yani belki de bu iyi bir tanesidir. Steve.

Yes, well, I let's just say it was my choice. Yes.

Evet, benim seçimimdi diyelim. Evet.

You know, let's just say it was my Steve is now resting.

Biliyor musun, diyelim ki benim Steve'im şu anda dinleniyor.

I'm not retired.

emekli değilim

Something about Palmira.

Palmira'yla ilgili bir şey.

I'll try and find out what that is.

Bunun ne olduğunu bulmaya çalışacağım.

Uh oh. Right now.

ah ah. Şu anda.

Right. Okay.

Sağ. Tamam aşkım.

Carry on, Mr. Duncan. Okay, carry on.

Devam edin, Bay Duncan. Tamam, devam et.

I am here

to remember something.

Bir şeyi hatırlamak için buradayım.

You can also

express it as thinking back.

Bunu geri düşünmek olarak da ifade edebilirsiniz.

You think back.

Geri düşünüyorsun.

You think back into the past.

Geçmişi düşünüyorsun.

So all of these words very,

Yani tüm bu kelimeler çok ama

very clearly describe something

çok net bir şekilde şu

not from now, but something from the past.

andan değil, geçmişten bir şeyi anlatıyor.

You think back.

Geri düşünüyorsun.

We can also say

another word I like, Steve, is to reminisce.

Sevdiğim başka bir kelime de söyleyebiliriz, Steve, yad etmek.

I think that's what we were doing this morning when we were looking at your old photographs.

Sanırım bu sabah eski fotoğraflarınıza bakarken yaptığımız şey buydu.

Yes. To reminisce, to look back on the past.

Evet. Hatırlamak, geçmişe bakmak.

Normally in a nice way.

Normalde güzel bir şekilde.

If you're reminiscing, you would know you would you would say you were looking back

Hatırlıyorsan, muhtemelen

possibly on the nice things that happened.

geçmişe baktığını söylerdin, muhtemelen olan güzel şeylere baktığını bilirdin.

I think I'm correct that Mr.

Bay

Duncan, generally speaking, reminisce is to remember

Duncan'ın, genel olarak konuşursak, anmanın

the good times. Yes.

güzel zamanları hatırlamak olduğu konusunda haklı olduğumu düşünüyorum. Evet.

And it's you know, some people like to do that quite often.

Ve bilirsiniz, bazı insanlar bunu oldukça sık yapmaktan hoşlanır.

I think as people get older, as they have more years behind them,

Bence insanlar yaşlandıkça, arkalarında daha fazla yıl olduğu için,

they tend to look back more and reminisce and talk with friends

daha çok geriye dönüp anılarını hatırlama ve

and family about

events that happened in the past.

geçmişte olan olaylar hakkında arkadaşları ve aileleriyle konuşma eğiliminde oluyorlar.

You might have a photograph

Bir fotoğrafınız olabilir

and it's you and

ve siz ve

a friend together somewhere at a party, and then you will chat about that.

bir arkadaşınız bir partide bir yerde birliktesiniz ve sonra bunun hakkında sohbet edeceksiniz. Geçmişte yaşanmış

You would reminisce about a nice event

güzel bir olayı anacaksınız

that happened in the past.

.

Pelosi says that she's been chopping onions while listening to the lesson.

Pelosi dersi dinlerken soğan doğradığını söylüyor .

Hello, Claudia.

Merhaba Claudia.

Because you've been busy today.

Çünkü bugün meşguldün.

Claudia is doing a lot like this, like hers.

Claudia onunki gibi buna benzer çok şey yapıyor.

Her life is very busy behind the scenes, so it's nice to see that you are cooking

Hayatı perde arkasında çok meşgul, bu yüzden

something, chopping some onions, cooking a stew, I believe Claudia said earlier.

bir şeyler pişirdiğini, biraz soğan doğradığını, bir güveç pişirdiğini görmek güzel, sanırım Claudia daha önce söylemişti.

Oh, her father, she's looking after a father, cooking a stew, watching us.

Oh, babası, bir babaya bakıyor, güveç yapıyor, bizi izliyor.

Her brother's coming over later.

Kardeşi daha sonra gelecek.

Ravioli even better.

Mantı daha da iyi.

So food is a central thing

Yani yemek, hayatınızın merkezinde yer alan bir şeydir

in your lives, and it's fantastic.

ve harikadır.

You know, life revolves around meals. Yes.

Bilirsiniz, hayat yemeklerden ibarettir. Evet.

I think it's safe to say food

Bence yemeğin

is part of everyone's life in some way or another finding.

bir şekilde herkesin hayatının bir parçası olduğunu söylemek yanlış olmaz .

Fraser is new as well today. Apparently so.

Fraser bugün de yeni. Görünüşe göre öyle.

Welcome to you. Faizan

Hoşgeldiniz.

from Malawi we.

Malawi'den Faizan biz.

Oh hello Malawi.

Merhaba Malavi.

So people have been saying hello to you

Yani insanlar sana merhaba diyor,

so we'll say hello as well.

biz de merhaba diyeceğiz.

We are talking about memory

Hafızadan

and remembering words and phrases that we can use.

ve kullanabileceğimiz kelime ve deyimleri hatırlamaktan bahsediyoruz. Geriye

We also can say that we look back.

dönüp baktığımızı da söyleyebiliriz. Geriye

You can look back so physically you can look back.

bakabilirsin böylece fiziksel olarak geriye bakabilirsin.

You can look

behind you, you can look back,

Arkana bakabilirsin, geriye bakabilirsin

but also figuratively you can look back as well.

ama mecazi anlamda da geriye bakabilirsin.

If you remember the past, you look back over the years.

Geçmişi hatırlarsan, yıllara bakarsın.

A person will remember.

Bir kişi hatırlayacaktır.

They will remember. Things that happened.

Hatırlayacaklar. Olan şeyler.

May be moments that they want to remember, maybe significant moments of time

Hatırlamak istedikleri anlar olabilir, belki de önemli anlar, geriye dönüp

as well to look back you look back over your life.

baktığınızda hayatınıza baktığınız anlar da olabilir.

And one thing I do remember when your mother was staying with us

Ve annen

the last time she was here for a few days, I remember you spent a couple of afternoons

son birkaç günlüğüne burada kaldığında hatırladığım bir şey var, birkaç öğleden sonrasını

talking about lots and lots of memories from your childhood

çocukluğundan

and even memories from your childhood as well, going back many, many years.

ve hatta çocukluğundan bir sürü anıdan bahsettiğini hatırlıyorum. , çok, çok yıllar öncesine gidiyor.

So it is always nice to do that, to to remember

Bu yüzden bunu yapmak,

the good times, remember the times from the past.

güzel zamanları hatırlamak, geçmişten zamanları hatırlamak her zaman güzeldir.

You flick through the pages of your memory.

Hafızanızın sayfaları arasında geziniyorsunuz.

And that's what you've been doing this morning.

Ve bu sabah yaptığın da buydu.

Yes. Can say yes.

Evet. Evet diyebilir.

Flicking through the memories pages of your past.

Geçmişinizin anı sayfalarında gezinmek.

Actually, Louis makes an interesting comment.

Aslında Louis ilginç bir yorumda bulunuyor.

It is very similar comment, Louis, that my mother has made many times

Bu çok benzer bir yorum Louis, annem birçok kez

that as you get older and older

sen yaşlandıkça

and then many of your friends from when you were younger

ve daha sonra gençliğindeki birçok arkadaşının

start to die, sadly.

ne yazık ki ölmeye başladığını söyledi.

And my mother has said the same thing that unfortunately,

Annem de aynı şeyi söyledi, ne yazık ki

I mean, most of my mother's friends are dead,

, yani annemin arkadaşlarının çoğu öldü,

virtually all of them.

neredeyse hepsi.

So that's why it's important, I think, throughout your life to carry

Bu yüzden bence hayatın boyunca

on making new friends, particularly friends that are younger than yourself.

yeni arkadaşlar edinmeye devam etmen önemli, özellikle de kendinden daha genç arkadaşlar.

And of course, we're a big friendly community here.

Ve tabii ki burada büyük, arkadaş canlısı bir topluluğuz.

People of all ages watching.

Her yaştan insan izliyor.

And I think you it it's very important, I think, not to just stick

Ve bence senin için çok önemli, bence,

with your old friends that you've known for many years.

yıllardır tanıdığın eski arkadaşlarınla ​​takılıp kalmamak. İle

You went to school with maybe went to college with.

okula gittin, belki üniversiteye gittin.

Because if you just stick with those friends and it's sad when they die, but if you end up being

Çünkü o arkadaşlarla takılırsan ve onların ölmesi üzücüyse ama sonunda

the one that's living a long time,

uzun süre yaşayan sen olursan,

then they'll all die and you'll have no friends. So.

o zaman hepsi ölür ve senin hiç arkadaşın olmaz. Bu yüzden.

Well, all I would say is, Louis, you have lots of friends here,

Pekala, tek söyleyeceğim, Louis, burada bir sürü arkadaşın var

and they're all new friends, relatively new friends, and hopefully we'll all be around for a long time.

ve hepsi yeni arkadaşlar, nispeten yeni arkadaşlar ve umarım hepimiz uzun süre buralarda oluruz.

And still, hopefully, while still

Ve yine de, umarım,

sticking to our promise of meeting up one day. Yes.

bir gün buluşma sözümüze bağlı kalırken. Evet.

And we decided that Paris was going to be the place.

Ve Paris'in yer olacağına karar verdik.

And I think maybe we'll be doing that next year.

Ve sanırım belki bunu gelecek yıl yapacağız.

But now I'm not working. Yeah.

Ama şimdi çalışmıyorum. Evet.

Who knows of flexibility, Mr. Duncan? Not Gavin.

Esnekliği kim bilir, Bay Duncan? Gavin değil.

We want Mr.

Bay

Steve is free all the time. So?

Steve'in her zaman özgür olmasını istiyoruz. Bu yüzden?

So there is nothing holding us back now.

Yani artık bizi tutan hiçbir şey yok.

We Can, we can have our big get together any time.

Yapabiliriz, büyük buluşmamızı her an yapabiliriz.

I remember a period of time where your mother would phone and every time

Annenin telefon ettiği ve annenin her aradığında bir

your mother phoned another had died.

başkasının öldüğü bir dönemi hatırlıyorum.

I know, I know.

Biliyorum biliyorum.

It was almost, almost regular, wasn't it? Yeah.

Neredeyse, neredeyse düzenliydi, değil mi? Evet. Hafta

Every time your mother phoned you at the weekend or you phoned her during the week,

sonu annen seni her aradığında ya da hafta içi sen onu her aradığında,

there was always another person in your mum's life.

annenin hayatında her zaman başka biri vardı.

Or maybe someone she used to know in the place where she used to live who had passed away.

Ya da belki de eskiden yaşadığı yerde tanıdığı ve vefat etmiş biri.

Yeah, I know.

Evet biliyorum.

It is sad.

That's why you've got to carry on making new friends

Bu üzücü.

Bu yüzden her zaman yeni arkadaşlar edinmeye devam etmelisin

all the time.

.

I think, you know, as soon as one dies, you have to make another one.

Bence biri ölür ölmez yenisini yapmak zorundasın.

You can only have so many friends, can't you?

Sadece çok fazla arkadaşın olabilir, değil mi?

Because it becomes very difficult to

Çünkü

meet up, talk to.

tanışmak, konuşmak çok zorlaşıyor.

What is the limit, I wonder?

Merak ettiğim sınır nedir?

I've often wondered about this with friends.

Bunu arkadaşlarımla sık sık merak etmişimdir.

What is the maximum limit?

Maksimum sınır nedir?

Is there a maximum limit?

Maksimum bir sınır var mı?

Maybe it's different from person to person whereby you have so many that you start to neglect them a bit.

Belki kişiden kişiye değişir, o kadar çok şeye sahipsin ki onları biraz ihmal etmeye başlıyorsun.

Because in order to remain friends with somebody, you have to a certain amount of contact, don't you?

Çünkü birisiyle arkadaş kalabilmek için belli bir temasta bulunmanız gerekir, değil mi?

Yeah, I think so.

Evet bence de.

Is it once a week? Once a month.

haftada bir mi oluyor Ayda bir.

And if you get to but I found this in life you get new friends

Ve eğer hayatta bunu bulursan, yeni arkadaşlar edinirsin

and then some of the older ones, you stop contacting them and you gradually lose that.

ve sonra eskilerden bazıları, onlarla iletişim kurmayı bırakırsın ve yavaş yavaş bunu kaybedersin.

And sometimes they don't necessarily die, but you just

Ve bazen mutlaka ölmezler, ama

wouldn't say get

bored with them, but you somehow you just gradually drift away.

onlardan sıkılın demezsiniz, ama bir şekilde yavaş yavaş uzaklaşırsınız.

I suppose it's similar to the people you went to school with quite often as your lives

Sık sık birlikte okula gittiğiniz insanların hayatları

emerge from the other side of your period of education,

eğitim döneminin diğer tarafından ortaya çıktıkça,

then you find that you will drift apart.

sonra birbirinizden uzaklaşacağınızı anladığınıza benziyor sanırım.

You drift apart from the people you went to school with,

even if they were best friends or close friends.

En iyi arkadaş ya da yakın arkadaş olsalar bile birlikte okula gittiğiniz insanlardan uzaklaşıyorsunuz.

So that's one of the things you were trying to do, wasn't it, Steve?

Demek yapmaya çalıştığın şeylerden biri de buydu, değil mi Steve?

Trying to remember some of the girls

and boys you went to university with? Yes.

Üniversiteye birlikte gittiğiniz bazı kız ve erkekleri hatırlamaya mı çalışıyorsunuz? Evet.

I think you've just yes.

Sanırım az önce evet dedin.

You can only have so many friends there.

Orada sadece çok fazla arkadaşın olabilir.

I went through a period in my life when I had lots of friends and even thoughts.

Hayatımda birçok arkadaşımın ve hatta düşüncelerimin olduğu bir dönemden geçtim.

You can't keep meeting up.

Buluşmaya devam edemezsin.

I've people at work.

İş yerinde adamlarım var.

At work where they were

always every weekend.

Her hafta sonu hep bulundukları işte.

They were going away somewhere to stay with friends and they

Arkadaşlarla kalmak için bir yere gidiyorlardı ve eskiden

she used to get quite a bit not upset

pek üzülmezdi

but she said was just like a weekend at home to ourselves.

ama evde kendimize bir hafta sonu gibi olduğunu söyledi . Arkadaşlarla buluşmak için

Always being invited out somewhere to meet up with friends.

her zaman bir yere davet edilmek .

Well, that proves that you can have too many friends.

Bu, çok fazla arkadaşın olabileceğinin kanıtı.

I think you can have too.

Bence sen de alabilirsin.

Can you have too many friends? That is the question.

Çok fazla arkadaşın olabilir mi? Soru bu.

Can have too many friends?

Çok fazla arkadaşın olabilir mi?

Do you know another thing that happens?

Olan başka bir şey biliyor musun?

I think a lot of people like to keep certain individuals or friends in their lives

Bence pek çok insan, bazı kişileri veya arkadaşlarını hayatlarında tutmaktan hoşlanıyor, bu

just so have someone that they can call their friend

yüzden

even if they don't like them 100%.

onlardan %100 hoşlanmasalar bile arkadaşım diyebilecekleri biri olsun.

So you might find that there are people who you want to keep in your life,

Yani hayatında tutmak istediğin insanlar olduğunu fark edebilirsin

but you don't necessarily like them 100%.

ama onlardan %100 hoşlanmak zorunda değilsin.

So that can also happen from time to time as well.

Yani bu da zaman zaman olabilir.

But yes, it is true.

Ama evet, bu doğru.

It is true. Yes, Giovanni says

Bu doğru. Evet, Giovanni diyor

Giovanni, I should

Giovanni,

say it says it's difficult to make friends after 30.

30 yaşından sonra arkadaş edinmenin zor olduğunu söylemeliyim.

Any tips?

Herhangi bir ipucu var mı?

Yes. Things? Yes.

Evet. Şeyler? Evet.

Whatever your hobbies are, interests are.

Hobileriniz ne olursa olsun, ilgi alanlarınız odur.

Join a society where you can meet up with people. Yes.

İnsanlarla buluşabileceğin bir topluluğa katıl. Evet.

And that would be the I'd say that would be one tip, I would say,

Ve bunun bir ipucu olacağını söyleyebilirim,

because I'm in a choir about a couple of things,

çünkü birkaç şey hakkında bir korodayım,

a couple of choirs and musical societies, and you make lots of friends that way.

birkaç koro ve müzik topluluğu ve bu şekilde pek çok arkadaş ediniyorsunuz.

Well, you make lots of acquaintances, and then you might make one

Pekala, pek çok tanıdık edinirsin ve sonra

or two friends that you meet up with and go for meals with.

buluşup yemek yemeye gittiğin bir veya iki arkadaş edinebilirsin .

Maybe in a group.

Belki bir grupta.

So, yes, I would say join something,

Yani evet, bir şeye,

something you're interested in, join a group.

ilgilendiğiniz bir şeye, bir gruba katılın derim.

And because it's better, it's fine here, all friends here,

Ve daha iyi olduğu için, burada sorun yok, tüm arkadaşlar burada,

but we're not

really we're interacting on the live chat room.

ama biz

gerçekten canlı sohbet odasında etkileşim kurmuyoruz.

It's nice to meet people physically.

İnsanlarla fiziksel olarak tanışmak güzel.

That's what I was about to say.

Söylemek üzere olduğum şey buydu.

Nowadays I think people do prefer to have friends

Bugünlerde insanların fiziksel arkadaş olmayan arkadaşlara sahip olmayı tercih ettiğini düşünüyorum

who are not physical friends.

.

It's so anything that distracts you from your day to day life,

Sizi günlük hayatınızdan uzaklaştıran,

anything that makes you feel as if you have contact,

temas halindeymişsiniz gibi hissettiren herhangi bir şey,

it doesn't necessarily have to be physical nowadays.

günümüzde ille de fiziksel olmak zorunda değil.

For example, on my Facebook page, I think I have around

Örneğin, Facebook sayfamda sanırım

15,000 followers and friends

15.000 civarında takipçim ve

on Facebook, 15,000, but I don't know all of those people personally.

Facebook'ta 15.000 arkadaşım var ama bu kişilerin hepsini kişisel olarak tanımıyorum.

I have, in fact, many of them I've never met ever in my life.

Aslında, hayatımda hiç tanışmadığım birçoğuna sahibim.

And yet there we are, all together on Facebook. Yes.

Ve yine de işte buradayız, hep birlikte Facebook'tayız. Evet.

If people ask you out as well, sometimes you don't want to go out in the evening,

İnsanlar da sana çıkma teklif ederse bazen akşamları çıkmak istemezsin

but sometimes in the week, particularly if you're working, it's good to make an effort

ama bazen hafta içi, özellikle çalışıyorsan, çaba göstermekte fayda var

because if you don't if you if you keep refusing invites

çünkü eğer istemezsen eğer partilere, arkadaşlara, evlere davetleri reddetmeye devam edin,

to parties and friends, houses,

they'll stop inviting you and then you might get a bit lonely.

sizi davet etmeyi bırakacaklar ve o zaman biraz yalnız kalabilirsiniz.

Another phrase we

often use when we remember we take a walk down memory lane,

Anılar şeridinde yürüdüğümüzü,

we take a little stroll, we walk down memory lane again.

biraz gezintiye çıktığımızı, tekrar anılar şeridinde yürüdüğümüzü hatırladığımızda sıklıkla kullandığımız bir başka ifade.

This is figurative.

Bu mecazi.

So we are remembering things from our past.

Yani geçmişimizden bazı şeyleri hatırlıyoruz.

We take a walk down memory lane.

Anılar şeridinde bir yürüyüşe çıkıyoruz.

I actually made a video, a lesson all about memory

Aslında bir video yaptım, tamamen hafıza ile ilgili bir ders

and it is on my YouTube channel and the link.

ve YouTube kanalımda ve linkte.

I've actually put the link underneath this video.

Aslında linki bu videonun altına koydum. Bu

So if you look underneath in the description you will find the link

nedenle, açıklamanın altına bakarsanız,

to my lesson all about memory.

tamamen hafızayla ilgili dersimin bağlantısını bulacaksınız.

It's one of my favourite lessons as well

Bu benim de en sevdiğim derslerden biri

because it's all filmed in the beautiful landscape of Shropshire.

çünkü hepsi Shropshire'ın güzel manzarasında çekildi.

Very nice.

Çok güzel.

Yes, it's nice to have friends.

Evet, arkadaşlara sahip olmak güzel.

I mean, Lewis says that he's got his virtual friends here, old friends

Demek istediğim, Lewis burada sanal arkadaşları olduğunu söylüyor , eski arkadaşları

and also his son's friends from high school and university.

ve ayrıca oğlunun lise ve üniversiteden arkadaşları.

So, yes, it's good to have friends of all ages

Yani, evet, her yaştan arkadaşın olması güzel

because then you stay in touch.

çünkü o zaman iletişim halinde olursun.

It's good to have younger friends and have conversations with younger people

Daha genç arkadaşlara sahip olmak ve genç insanlarla sohbet etmek iyidir

because then you stay in touch with what's happening in the world.

çünkü o zaman dünyada olup bitenlerle bağlantınızı sürdürürsünüz.

If you only have friends of your own age,

Sadece kendi yaşıtların varsa,

then you and you can get stuck in the past all the time.

o zaman sen ve sen her zaman geçmişe takılıp kalabilirsiniz .

You need to know what is in fluency in people,

İnsanlarda akıcılığın ne olduğunu,

what people are interested in, because the world changes.

insanların nelere ilgi duyduğunu bilmeniz gerekiyor çünkü dünya değişiyor.

It's always changing.

Her zaman değişiyor.

It never stay still.

Asla hareketsiz kalmaz.

So it's good to have younger friends for that reason.

Bu nedenle genç arkadaşlara sahip olmak iyidir.

Yes, friends of all ages.

Evet, her yaştan arkadaş.

And it's a good way of keeping in touch with current trends.

Ve güncel trendlerle bağlantıda kalmanın iyi bir yolu.

And I think also it's not just a

Ve bence bu sadece

one way street, it works both ways.

tek yönlü bir yol değil, iki yönlü de çalışıyor.

So if you have younger friends, you are also imparting or passing on some of your

Bu nedenle, daha genç arkadaşlarınız varsa,

your own knowledge and maybe some wisdom at the same time,

aynı zamanda kendi bilginizin ve belki de bilgeliğinizin bir kısmını aktarıyor veya aktarıyor,

maybe

belki de

helping each other along.

birbirinize yardımcı oluyorsunuz.

That's what friends are about, helping each other out.

Arkadaşların anlamı budur, birbirlerine yardım etmek.

A true friend

Gerçek bir arkadaş,

has got your best interests at heart.

sizin çıkarlarınızı yürekten düşünür.

Whereas I mean, I've got one or two friends and I do wonder whether they're really friends

Oysa benim bir iki arkadaşım var ve gerçekten arkadaş olup olmadıklarını merak ediyorum

because as you say, sometimes you can see people

çünkü dediğin gibi bazen

who you've known for a long time.

uzun zamandır tanıdığın insanları görebiliyorsun.

It's like a habit.

Bu bir alışkanlık gibi.

You've known them for like 40 years, and you just carry on seeing them and you wonder why.

Onları yaklaşık 40 yıldır tanıyorsun ve onları görmeye devam ediyorsun ve nedenini merak ediyorsun.

Sometimes because sometimes conversations are a bit staid,

Bazen çünkü bazen konuşmalar biraz ağırbaşlı,

be boring, or you just don't think that they really

sıkıcı ol ya da

want to meet up with you, but you just sort of go through the motions sets.

seninle gerçekten tanışmak istediklerini düşünmüyorsun, ama sadece hareket setlerinden geçiyorsun.

But as I said, I think sometimes as well, people don't want to let go of their friends,

Ama dediğim gibi bazen de düşünüyorum, insanlar

even if they don't like them because they don't want to lose

the number of friends around them.

çevrelerindeki arkadaş sayısını kaybetmek istemedikleri için sevmeseler bile arkadaşlarından vazgeçmek istemiyorlar.

So I think sometimes that happens.

Bu yüzden bazen bunun olduğunu düşünüyorum.

It is a very delicate balance, I think.

Bence çok hassas bir denge.

Matt, Matt Lyndall, Colin

Matt, Matt Lyndall, Colin

Lyndall says it's not enjoyable to become old farts.

Lyndall yaşlı osuruğun eğlenceli olmadığını söylüyor.

That's a good phrase. Speak for yourself.

Bu iyi bir cümle. Kendin için konuş.

If you're an old fart, it you're old person

Eğer yaşlı bir osuruğuysanız, kendi

who is sort of set in their ways

yollarına saplanmış

and isn't willing to be open, new ways

ve açık olmaya istekli olmayan yaşlı bir insansınız, yeni

of working, new ways of doing things just stuck in the past.

çalışma yolları, geçmişte takılıp kalmış yeni şeyler yapma yolları .

An old fart.

Yaşlı bir osuruk.

They might not be a nasty person.

Kötü bir insan olmayabilirler.

In fact, they probably won't be a nasty person.

Aslında, muhtemelen kötü bir insan olmayacaklar.

It's almost a term of endearment, isn't it?

Neredeyse bir sevgi ifadesi, değil mi?

Almost, you old fart.

Neredeyse, seni yaşlı osuruk.

It just means I'm not sure you're stuck your way.

Bu sadece senin yolunda sıkışıp kaldığından emin olmadığım anlamına geliyor. Bu

It is.

.

It is an insult as well.

Aynı zamanda bir hakarettir.

You haven't moved with the times.

Zamana ayak uyduramadın.

It is it so? Yeah.

Öyle mi? Evet.

You might say, for example to somebody.

Örneğin birine diyebilirsiniz.

Oh can I have your email address.

Oh, e-posta adresinizi alabilir miyim?

And they might say oh I don't do email

Ve diyebilirler ki, ben sosyal medyaya e-posta göndermiyorum

social media, you won't get me on that.

, beni bu konuda alamayacaksın.

And you might say were you old farts. Yeah.

Ve yaşlı osuruklar mıydınız diyebilirsiniz. Evet.

So somebody that doesn't keep up with the times. Yes.

Yani zamana ayak uyduramayan biri. Evet.

But never called anyone that because you can call yourself

Ama hiç kimseye öyle demedin çünkü kendi kendine diyebilirsin

of course you can say, oh,

tabii ki, ah,

I can't keep I can't keep up with all this modern technology.

dayanamam, tüm bu modern teknolojiye ayak uyduramıyorum diyebilirsin.

I am such an old fart.

Ben çok yaşlı bir osuruğum.

You can say to people, as long as you say it in a sort of a joking.

Bir tür şaka olarak söylediğin sürece insanlara söyleyebilirsin.

Yeah. And you know them. Yes.

Evet. Ve onları biliyorsun. Evet.

And you know then it's sort of it's a little insulting,

Ve biliyorsun o zaman bu biraz aşağılayıcı

but not to not too much.

ama çok da değil.

So that's a good phrase. So thank you for that, Matt.

Yani bu iyi bir cümle. Bunun için teşekkürler, Matt.

Nick Tram.

Nick Tramvay.

I think this might be a song with Let's have a look.

Bence bu Let's have a look ile bir şarkı olabilir.

Keep smiling, keep shining

Gülümsemeye devam et,

knowing you can always count on me for sure.

bana her zaman güvenebileceğini bilerek parlamaya devam et.

That's what friends are for For good times and bad times

Dostlar bunun içindir İyi günde kötü günde

I'll be on your side forever more

sonsuza dek yanında olacağım

That's what friend is also for.

arkadaş da bunun içindir.

Who's that man who wrote that?

Bunu yazan adam kim?

Stevie Wonder

Stevie Wonder

cabbie.

taksici.

I know there was a charity song a few years ago

Birkaç yıl önce bu şarkıyla birlikte bir yardım şarkısı olduğunu biliyorum

with that song. I remember.

. Ben hatırlıyorum.

I want to say I want to say Diana Ross.

Diana Ross demek istiyorum demek istiyorum.

I don't know why.

Neden bilmiyorum.

I want to say Diana Ross Turner's had the original hit.

Diana Ross Turner'ın orijinal hit olduğunu söylemek istiyorum.

That's what friends for or maybe Aretha

Arkadaşlar bunun için ya da belki Aretha

how me Ross says it's a pleasure when after a long time

benim için Ross uzun bir aradan sonra

you find a friend from your youth on Facebook.

Facebook'ta gençliğinizden bir arkadaş bulmanızın bir zevk olduğunu söylüyor.

See, I'm not on Facebook, so.

Bak, Facebook'ta değilim, o yüzden.

Well, I sort of am. Hmm.

Şey, öyleyim. Hmm.

I occasionally have a little look, but now I've got more time on my hands.

Ara sıra biraz bakarım ama artık daha çok zamanım var.

I've got time on my hands.

Elimde zamanım var.

That means I've got lots of free time. Yes.

Bu da çok boş zamanım olduğu anlamına geliyor. Evet.

Then I.

Maybe I can get into Facebook. Mr.

Sonra ben.

Belki Facebook'a girebilirim. Bay

Duncan and find some friends from my youth.

Duncan ve gençliğimden birkaç arkadaş bul.

I would like to do that.

Bunu yapmak isterdim.

I'd like to meet up with some of my old school friends because I'm not in touch with any of them.

Eski okul arkadaşlarımdan bazılarıyla buluşmak istiyorum çünkü hiçbiriyle iletişim halinde değilim.

Be interesting to see how many of them are still alive.

Kaç tanesinin hala hayatta olduğunu görmek ilginç olabilir. Bu

Oh, by the way, it was Dionne Warwick.

arada, Dionne Warwick'ti.

I was near.

yakınındaydım.

I know it was Diana Ross, Stephen Warwick, Aretha Franklin,

Diana Ross, Stephen Warwick, Aretha Franklin,

one of those great singers from the past.

geçmişteki en büyük şarkıcılardan biri olduğunu biliyorum.

Dame or.

Hanımefendi veya.

Yes, a lovely singer.

Evet, güzel bir şarkıcı.

She's one my favourites as well.

O benim de favorilerimden biri.

Yes, Dionne Warwick. That's what friends are for.

Evet, Dionne Warwick. Arkadaşlar bunun için var.

But it's first recorded by Rod Stewart

Ama ilk olarak 1982'de Rod Stewart

in 1982

and Stevie Wonder.

ve Stevie Wonder tarafından kaydedildi.

So I was right. Yes, it has been done.

Yani haklıydım. Evet yapıldı.

Well, it's been covered by everyone.

Peki, herkes tarafından ele alındı.

I think it's nice.

bence güzel

Elton John, it's one of those songs that has been covered by many people,

Elton John, pek çok insan tarafından yorumlanan şarkılardan biri

but there was a charity song as well of that with lots of different people singing along,

ama bir de birçok farklı insanın eşlik ettiği bir yardım şarkısı vardı ,

very similar to Band Aid, very similar to that.

Band Aid'e çok benziyor, buna çok benziyor.

Yeah, it's

Evet,

very nice chat about old times.

eski zamanlardan bahsetmek çok güzel. Daha

There's nothing nicer.

güzel bir şey yok.

There's nothing better than sitting down with a relative or friend

Bir akrabanız veya arkadaşınızla oturup

and you just chat about old times.

eski zamanlardan bahsetmekten daha iyi bir şey yoktur.

Maybe, maybe two people actually know each other and they have a connexion.

Belki, belki iki kişi aslında birbirini tanıyor ve aralarında bir bağ var.

Well, we do it sometimes that way. Yes.

Eh, bazen böyle yaparız. Evet.

All of the things that we've done in our lives and things that we've together

Hayatımızda yaptığımız her şey ve hayatımızda birlikte yaşadığımız şeyler

in our lives, the places we've been, people we've met,

, bulunduğumuz yerler, tanıştığımız insanlar,

the adventures that we've had

yaşadığımız

and we have lived quite, quite a fast

ve oldukça yaşadığımız maceralar

paced life in certain ways.

belirli şekillerde hızlı tempolu bir yaşam.

Yes, you can. I often do that with

Evet yapabilirsin. Bunu

one of my friends from college days.

üniversite günlerinden arkadaşlarımdan biriyle sık sık yaparım.

We meet up and chat about old times.

Buluşup eski zamanlardan sohbet ediyoruz.

In fact, we always do that when we go and meet our my friend Sonya. Hmm.

Aslında, arkadaşımız Sonya ile tanıştığımızda hep bunu yaparız. Hmm.

We chat about old times, uni days,

Eski zamanlardan, üniversite günlerinden,

past relationships, things like that.

geçmiş ilişkilerden, bunun gibi şeylerden sohbet ediyoruz.

It's quite nice to do that

Bunu yapmak oldukça güzel

because I think it helps to keep the memories going.

çünkü bence anıların devam etmesine yardımcı oluyor.

Yes, because I mean, we've got Facebook now, we've got photographs,

Evet, çünkü yani artık Facebook'umuz var , fotoğraflarımız var

but I mean, my mother always

ama yani, annem

repeats lots of stories throughout my childhood.

çocukluğum boyunca hep bir sürü hikayeyi tekrar eder.

There's a certain set of

Belli bir dizi

circumstances, these events that happened

koşul var,

that she always tells you, that always repeats them.

size her zaman anlattığı, bu olayları her zaman tekrar eden olaylar.

But of course, that's the only way in the past

Ama elbette, geçmişte

or the past that you would be able to remember

ya da geçmişte bunları hatırlamanın tek yolu,

these things is to carry on repeating them at regular intervals, because that's

onları düzenli aralıklarla tekrar etmeye devam etmektir, çünkü bu,

how it's passed on from one generation to the next, because you might not have been writing it down,

bir nesilden diğerine bu şekilde aktarılır, çünkü hatırlamayabilirsiniz. Yazıyorduk,

there'd be no way of recording it on social media or maybe with a photograph even.

sosyal medyaya, hatta fotoğrafla bile kaydetmenin bir yolu yoktu.

But so constantly repeating a story is a way of remembering.

Ancak bir hikayeyi sürekli tekrarlamak, hatırlamanın bir yoludur.

I can remember all the stories Mum told me about her

Annemin

past working life and things that she's done.

geçmiş çalışma hayatı ve yaptığı şeyler hakkında bana anlattığı tüm hikayeleri hatırlıyorum.

Little bits of advice.

Küçük tavsiyeler.

I mean, when you think of tribes years ago,

Demek istediğim, yıllar önceki kabileleri düşündüğünüzde,

they would all the advice and information would be passed on by word of mouth,

tüm tavsiyeler ve bilgiler ağızdan ağza aktarılırdı,

important things for survival,

hayatta kalmak için önemli şeyler,

how to cook food, how to kill an animal to eat it, things like that.

yemek nasıl pişirilir, yemek için bir hayvan nasıl öldürülür , bunun gibi şeyler.

And so older generations tend to repeat stories a lot to you because that was the only way

Ve böylece daha eski nesiller, size hikayeleri çok tekrar etme eğilimindedir çünkü

of passing the information reliably on to the next generation.

bilgiyi bir sonraki nesle güvenilir bir şekilde aktarmanın tek yolu buydu.

It seemed to have gone into a bit of a monologue. Mr.

Biraz monoloğa girmiş gibiydi. Bay

Duncan Of course, these days there are many ways of passing information on through email.

Duncan Elbette, bugünlerde e-posta yoluyla bilgi aktarmanın birçok yolu var.

You can take photographs, you can take video.

Fotoğraf çekebilirsiniz, video çekebilirsiniz.

So maybe you can tell your life story on video, you can record it and reminisce.

Yani belki de hayat hikayenizi video ile anlatabilir, kaydedebilir ve anılarınızı canlandırabilirsiniz.

And then after, after you've gone after, you are no more.

Ve sonra, peşinden gittikten sonra, artık yoksun.

That memory will still be there and it can be relived

Bu anı hala orada olacak ve

as many times as possible.

mümkün olduğu kadar çok kez yeniden yaşanabilir.

Vittoria makes a good point.

Vittoria iyi bir noktaya değiniyor.

It's alright to look back at the past, but you have to live in the present moment is true.

Geçmişe dönüp bakmak sorun değil, ama şu anı yaşamak zorundasın, doğru.

Something is a lesson that I need to.

Bir şey, ihtiyacım olan bir ders.

To learn more is to live in the present moment, which

Daha fazlasını öğrenmek şimdiki anı yaşamaktır,

When I'm on the live stream here, you have to live in the present moment.

ben burada canlı yayındayken, siz şimdiki anı yaşamak zorundasınız.

Otherwise, if you're not, you can only live in the present moment.

Aksi takdirde, eğer değilseniz, sadece şimdiki anı yaşayabilirsiniz.

This is the present now, right now.

Bu şimdi, tam şimdi.

So when I'm not here, I might be thinking back to the past.

Yani burada olmadığımda, geçmişi düşünüyor olabilirim.

Somebody that's wronged me, that's a popular pastime of mine.

Bana yanlış yapan biri, bu benim popüler bir eğlencem.

I'm thinking of people that have wronged me and how I'm going to get my revenge.

Bana yanlış yapan insanları ve intikamımı nasıl alacağımı düşünüyorum.

Not very healthy, but I do do a lot of that. Yes.

Çok sağlıklı değil, ama bunu çok yapıyorum. Evet.

Living in the present moment,

Şu anda yaşamak,

which is what this is very good for, for me,

ki bu benim için çok iyi,

you know, having another slug of water. Mr.

bilirsiniz, bir yudum daha su içmek. Bay

Duncan, I'm thirsty.

Duncan, susadım. Bir

If you have a slug of something,

şey,

a drink, it means you have a large quantity of it.

bir içki içiyorsanız, bu, çok miktarda içtiğiniz anlamına gelir.

You can have a slug of whisky.

Bir yudum viski alabilirsin.

It means a a big fat

Çok miktarda yağ içeren alkol anlamına gelir

amount of alcohol.

.

I'm having a slug.

Uyuşturucu alıyorum.

A slug of whisky.

Bir yudum viski.

Yes, or a slug of gin.

Evet ya da bir yudum cin.

Another word is gulp slug.

Başka bir kelime yutkunmadır.

It just means a large amount.

Sadece büyük bir miktar anlamına gelir.

Straight down, straight down.

Düz aşağı, düz aşağı.

Neat.

Düzenli.

That's how tall Mackenzie drinks, I'm sure.

Eminim Mackenzie de bu kadar içiyordur.

I don't know.

Bilmiyorum.

All right, Mr.

Pekala, Bay

Maxwell, have you actually run out of things to say this?

Maxwell, gerçekten bunu söyleyecek sözleriniz bitti mi?

This might be the first time ever in the history of Earth

Bu, Dünya tarihinde ilk kez

being on the live stream that you've just stopped talking.

canlı yayında konuşmayı kesmiş olmanız olabilir.

Well, I just ran something to say.

Pekala, sadece söyleyecek bir şey koştum.

I was hoping you would take up the baton, Mr.

Bay Duncan, bayrağı alıp

Duncan, and be professional.

profesyonel olmanızı umuyordum.

Don't let us.

Bize izin verme.

Let us now. Cast our minds back.

Şimdi bize izin ver. Aklımızı geri alalım.

Cast our minds back.

Aklımızı geri alalım.

Back in time into the distant past.

Zamanda uzak geçmişe geri dönün.

So you might

Yani

cast your mind back when you were looking into the past

geçmişe baktığınızda,

you remember things from your childhood.

çocukluğunuzdaki şeyleri hatırladığınız zaman zihninizi geriye atabilirsiniz.

We remember things from the distant past.

Uzak geçmişten bazı şeyleri hatırlıyoruz.

You cast your mind back and sometimes it does take a while.

Zihninizi geri atarsınız ve bazen bu biraz zaman alır.

Sometimes it takes a while to remember things from your past.

Bazen geçmişinizden bazı şeyleri hatırlamanız biraz zaman alabilir.

You have to be.

Olmak zorundasın.

I think you have to have the right moment to do it,

Bunu yapmak için doğru zamana sahip olmanız gerektiğini düşünüyorum

because I think you remember things easier in certain situations.

çünkü bazı durumlarda bazı şeyleri daha kolay hatırladığınızı düşünüyorum.

Maybe if you are relaxed, if you're worried or anxious

Belki rahatsanız, endişeliyseniz, endişeliyseniz

or upset, it's very hard to remember anything,

veya üzgünseniz, herhangi bir şeyi hatırlamak çok zordur,

know your brain becomes scrambled in that moment,

bilin ki o anda beyniniz karışır,

but if you are in a relaxed moment with pleasant,

ancak Bay Steve veya Bay Steve gibi hoş, sevimli bir şirketle rahatladığınız bir andaysanız

lovely company

like Mr.

Steve or your mum, and we might be talking about the past

veya annen ve geçmiş hakkında konuşuyor olabiliriz

and everything is very relaxed and then suddenly all of these memories start to come back.

ve her şey çok rahat ve sonra birdenbire tüm bu anılar geri gelmeye başlıyor.

It's a phrase that can be used

to mean the recent past as well.

Yakın geçmiş anlamında da kullanılabilen bir deyimdir.

It's quite often a phrase that can be used at work.

Genellikle iş yerinde kullanılabilecek bir ifadedir.

I know I've been in meetings at work and someone will say, Cast your mind back

İş yerinde toplantılar yaptığımı biliyorum ve birisi, "Aklını

six months ago when we said blah, blah, blah, blah, blah,

altı ay önce falan, falan, falan, falan, falan dediğimizde

or cast your mind back last week when we all had a meeting about.

ya da geçen hafta hepimizin hakkında bir toplantı yaptığımızda aklını geri al" diyecek.

So it can be used as a phrase to trigger somebody

Bu nedenle, birini

to think back about a meeting, a work meeting.

bir toplantı, bir iş toplantısı hakkında düşünmeye teşvik etmek için bir cümle olarak kullanılabilir.

It's a phrase it often is used

Bu,

quite a lot in, in, in, in the work environment

iş ortamında, içinde, içinde, içinde,

maybe to get you to think about a meeting or something that happened

belki bir toplantıyı ya da olmuş bir şeyi düşündürmek için,

maybe in the recent past it could be last week

belki yakın geçmişte, geçen hafta

or a month ago or six months ago.

ya da bir ay önce ya da altı ay olabilir. evvel.

But yeah, cast your mind

Ama evet, aklınızı

back to last week when we talked about

geçen hafta bahsettiğimiz zamana geri götürün,

can be used in that way

bu şekilde kullanılabilir,

you might remember something fondly.

sevgiyle bir şeyler hatırlayabilirsiniz.

I like that word fond something you are fond of

Sevdiğiniz bir şeyi

or maybe something you remember fondly.

veya belki de sevgiyle hatırladığınız bir şeyi sevmek kelimesini seviyorum.

It is something you remember.

Hatırladığın bir şey.

And when you do, when the memory comes back to you use.

Ve yaptığınız zaman, hafızanız size geri geldiğinde kullanın.

Oh yeah, I remember that.

Ah evet, bunu hatırlıyorum.

Oh, what a wonderful time that was.

Ah, ne harika bir zamandı.

Remember that day we went for that lovely walk and we picked blueberries

O güzel yürüyüşe çıktığımız, yaban mersini topladığımız,

and the bees were buzzing around and the butterflies

arıların vızıldadığı, kelebeklerin

were fluttering and everything was perfect.

çırpındığı ve her şeyin mükemmel olduğu günü hatırla.

You remember that moment fondly, always

O anı sevgiyle, hep

with pleasure and love. Yes.

keyifle ve sevgiyle anarsınız. Evet.

You would tend to use that maybe with somebody that's quite fondly.

Bunu, belki de oldukça sevgi dolu biriyle kullanma eğilimindesiniz .

It means if you're fond of somebody, it means you.

Birinden hoşlanıyorsan, bu sensin demektir.

You like them very much.

Onları çok seviyorsun.

You're fond of somebody.

Birinden hoşlanıyorsun.

You may even be in love with them.

Onlara aşık bile olabilirsiniz.

So maybe you wouldn't say that.

Yani belki de bunu söylemezsin.

Maybe a man wouldn't say that to his male friend.

Belki bir erkek bunu erkek arkadaşına söylemez.

I probably wouldn't use that to my male friends.

Muhtemelen bunu erkek arkadaşlarım için kullanmazdım. Arabayla

I remember fondly the time when we went for a drive

gezintiye çıktığımız

and then got drunk at the pub.

ve sonra barda sarhoş olduğumuz zamanı sevgiyle hatırlıyorum.

But you you might use it.

Ama sen onu kullanabilirsin.

Your mother might use it to you.

Annen bunu senin için kullanabilir.

Your mother might say, Oh, I remember fondly when you were a young boy and I was knitting

Annen, Ah, sen genç bir çocukken

clothes for you and you loved the zips and you loved to go

sana elbise ördüğümü, fermuarları sevdiğini ve

to school in my knitted clothes.

okula benim ördüğüm giysilerle gitmeyi sevdiğin zamanları sevgiyle hatırlıyorum diyebilir.

So maybe a mother would say to a child

Yani belki bir anne bir çocuğa söylerdi

or maybe maybe a child would say it about their parents.

ya da belki bir çocuk ebeveynleri hakkında söylerdi.

I remember fondly, Mother, when you used to cook his meals or every Sunday or something

Sevgiyle hatırlıyorum Anne, onun yemeklerini pişirdiğinde ya da her Pazar

like that, men probably wouldn't say that to each other, would not use the term

falan, erkekler muhtemelen bunu birbirlerine söylemezler ,

unless unless they are maybe in a relationship. Yes.

bir ilişki içinde olmadıkça bu terimi kullanmazlar. Evet.

Or they are very fond of each other.

Ya da birbirlerinden çok hoşlanıyorlar.

He's a he's a good phrase. A good.

O iyi bir söz. iyi.

Thank you, Inaki, thinking

Teşekkürler Inaki,

continuously of the future leads to anxiety.

sürekli geleceği düşünmek kaygıya yol açar.

I'm thinking continuously of the past, leads to depression. Hmm.

Sürekli geçmişi düşünmek, depresyona yol açar. Hmm.

The only real thing is the present. Yes.

Tek gerçek şey şimdiki zamandır. Evet.

And that is no to a word has been said on today's livestream.

Ve bu, bugünkü canlı yayında söylenecek tek söz değil. Bunun

That thank you very much for that is important because now is the only time that really matters.

için çok teşekkür ederim, çünkü gerçekten önemli olan tek zaman şimdi.

We are all on the same journey.

Hepimiz aynı yolculuktayız.

We are all sitting

Hepimiz

in the same seat, going alone,

aynı koltukta oturuyoruz, yalnız gidiyoruz,

travelling through time.

zamanda yolculuk yapıyoruz.

That's, that's the best you can make of it really I suppose.

Bu, gerçekten yapabileceğinin en iyisi bu sanırım.

Yes. So thank you for that.

Evet. Bunun için teşekkür ederim.

Those wise words, Inaki, so you can remember the good times and also bad times.

Bu bilge sözler, Inaki, böylece hem iyi hem de kötü günleri hatırlayabilirsin. Hatırlamak istemediğinizi

There might be moments that you remember that

hatırladığınız anlar olabilir

you don't want to remember, but they are still important memories.

ama bunlar yine de önemli anılardır.

So some memories that are not so nice

Yani pek hoş olmayan bazı anılar, bir şeyi

might be also how you learnt

nasıl öğrendiğin

about something, what to do and what not to do.

, ne yapıp ne yapmaman gerektiği de olabilir.

So good memories, bad memories

Yani iyi anılar, kötü anılar

can be equally significant.

eşit derecede önemli olabilir.

Ni ni trams are always coming up, but only chance come up

Ni ni tramvaylar her zaman karşınıza çıkar ama tesadüfen

with a nice phrase as well.

güzel bir cümle de bulursunuz.

Well, it was Neil deGrasse Tyson said.

Neil deGrasse Tyson söyledi.

In some ways we are travelling in time now.

Bazı yönlerden şimdi zamanda yolculuk yapıyoruz.

We just happen to be prisoners of the present

in the eternal transition from the past to the future.

Geçmişten geleceğe sonsuz geçişte sadece şimdinin tutsağıyız.

Hmm. Yes.

Hmm. Evet.

You are holding on

as a fellow philosophical.

Bir felsefeci olarak tutunuyorsun.

You see, even I have problems with English words.

Görüyorsun, benim bile İngilizce kelimelerle sorunum var.

A philosophical phrase or sentence.

Felsefi bir ifade veya cümle. Tıpkı

I would say

so just like life time is, is relative.

yaşam süresinin göreceli olduğu gibi diyebilirim.

And it depends how you look at it.

Ve ona nasıl baktığınıza bağlı.

It's all it's in here.

Hepsi burada.

At the end of the day, it's how you perceive it

Günün sonunda önemli olan onu nasıl algıladığınız

and what you do with it.

ve onunla ne yaptığınızdır.

I spend too much time thinking about the past.

Geçmişi düşünerek çok fazla zaman harcıyorum. Ben de

And I do. Yeah. And getting depressed.

yaparım. Evet. Ve depresyona girmek. Geleceğinizi veya bugününüzü renklendirmesine izin vermediğiniz sürece geçmişi hatırlamanın

I don't think there's any problem with remembering the past

bir sakıncası olduğunu düşünmüyorum

as long as you don't let it colour your future or your present.

.

I think so.

Bence de.

Something can jog your memory.

Bir şey hafızanı canlandırabilir.

Oh, something jogs your memory.

Oh, bir şey hafızanı canlandırıyor.

Maybe a certain thing.

Belki belli bir şey.

Maybe a certain sound or a certain smell will bring back

Belki belli bir ses ya da belli bir koku

a memory from your past.

geçmişinizden bir anıyı geri getirir.

Or maybe something you were trying to remember.

Ya da belki hatırlamaya çalıştığın bir şey.

And you are trying to find some sort of suggestion

Ve hatırlamanıza yardımcı olacak bir tür öneri

or hint to help you remember.

veya ipucu bulmaya çalışıyorsunuz.

To jog your memory means help someone

Hafızanızı çalıştırmak, birinin

remember something in a certain way, or a person might suddenly remember something

bir şeyi belirli bir şekilde hatırlamasına yardımcı olmak anlamına gelir veya bir kişi,

just because of a certain sound

yalnızca belirli bir ses,

or a certain smell or a certain taste.

belirli bir koku veya belirli bir tat nedeniyle aniden bir şeyi hatırlayabilir.

Sometimes those memories can can come flooding back.

Bazen bu anılar sel gibi geri gelebilir.

A photograph can jog a memory.

Bir fotoğraf bir anıyı canlandırabilir.

Yes. Past event, definitely.

Evet. Geçmiş olay, kesinlikle.

So you might see a photograph of some friends or together

Yani bazı arkadaşlarınızın veya birlikte bir fotoğrafını görebilir

and you've forgotten that particular event when you were all together.

ve hep birlikteyken o özel olayı unutmuş olabilirsiniz .

The photograph has jog your memory.

Fotoğraf hafızanızı canlandırdı.

It has made you suddenly remember that past event.

Aniden geçmişteki olayı hatırlamanıza neden oldu.

And as Mr.

Ve Bay

Duncan says, it is normally physical things that will

Duncan'ın dediği gibi, normalde fiziksel şeyler,

revive a memory that's deep

in your brain, somewhere normally something physical, like a sight, a smell, a sound,

beyninizin derinlerinde bir yerde, fiziksel bir şey, bir görüntü, bir koku, bir ses,

something like that or a song or a song or item.

bunun gibi bir şey veya bir şarkı veya bir şarkı veya öğe gibi bir anıyı canlandıracak.

But you remember that song when we were standing on the beach

Ama

in Acapulco or something like that, the night we met.

tanıştığımız gece Acapulco'da sahilde dururken ya da onun gibi bir yerdeyken o şarkıyı hatırlıyorsun.

The night we met, we were dancing to a certain song

Tanıştığımız gece belli bir şarkıda dans ediyorduk

and maybe that that song becomes becomes your song.

ve belki o şarkı senin şarkın olur.

Maybe if you're in a relationship, maybe you have a certain

Belki bir ilişkiniz varsa, belki

piece of music you both remember.

ikinizin de hatırladığı belirli bir müzik parçanız vardır.

Maybe it was playing at the disco whilst you were dancing together.

Belki de siz birlikte dans ederken diskoda çalıyordur.

Mm hmm.

Hmm.

Mm. Always possible.

mm. Her zaman mümkün.

Yes. We need to come up with a way of travelling close

Evet. Işık hızına yakın bir hızda seyahat etmenin bir yolunu bulmalıyız

to the speed of light, says Ni tram, because then we can travel into the future.

, diyor Ni tramvay, çünkü o zaman geleceğe yolculuk edebiliriz.

Yes, yes, yes.

Evet evet evet.

But trouble is, when you.

Ama sorun şu ki, sen.

When you come back, everyone's dead.

Geri döndüğünde herkes ölmüş olur.

Yes. That's the problem.

Evet. İşte sorun bu.

That's the only trouble with that. That that

Bununla ilgili tek sorun bu.

Einstein

Einstein'ın bir uzay gemisinde

theory of travelling near the speed of light in a spaceship.

ışık hızına yakın yolculuk yapma teorisi .

Yeah.

Evet.

If you travel for a sort of 30 years, you come back.

Bir nevi 30 yıl seyahat ederseniz, geri gelirsiniz.

Everyone's dead. It's.

Herkes öldü. Onun.

Which is good if you want to get away from people.

İnsanlardan uzaklaşmak istiyorsanız bu iyidir.

Yeah, I think it's the distance but also the speed as well.

Evet, bence mesafe ama aynı zamanda hız da.

It so as you as you travel faster did you know that

Yani daha hızlı seyahat ettikçe,

if you go in an aeroplane on a long journey

uçakla saatlerce uzun bir yolculuğa çıkarsanız,

for many hours you actually do travel in time?

aslında zamanda yolculuk yaptığınızı biliyor muydunuz?

Yes, you do it in fantastic, infinitesimal amounts.

Evet, bunu fantastik, sonsuz küçük miktarlarda yapıyorsunuz.

It's so tiny.

Çok küçük.

It's so tiny of fractions of a second.

Saniyenin kesirleri kadar küçük.

But you are you've actually travelled in time very slightly.

Ama sen aslında zamanda çok az yolculuk yaptın.

Time has altered around you because of the speed of the aeroplane,

Uçağın hızından dolayı etrafınızdaki zaman değişti,

but because the speed isn't very fast, because it has to be thousands

ama hız çok hızlı olmadığı için, çünkü her şeyden önce saatte binlerce

and thousands and thousands, hundreds of thousands of miles an hour,

, binlerce ve binlerce, yüz binlerce mil,

maybe millions of miles an hour before anything can actually alter that you would notice.

belki de saatte milyonlarca mil olması gerekiyor. aslında fark edeceğini değiştirebilir.

But yes, it's true.

Ama evet, bu doğru.

So you could probably if you had a very accurate clock,

Yani, muhtemelen çok doğru bir saatiniz varsa,

you could set it to the millisecond

onu milisaniyeye ayarlayabilir

and you can get on a plane and then get to the other end.

ve bir uçağa binebilir ve sonra diğer uca gidebilirsiniz.

And if there is someone at the other end who also has

Ve eğer diğer uçta da saati olan biri varsa

a clock, it's set to the same.

, o da aynı şekilde ayarlanmıştır.

You will find that there will be a difference, but

Bir fark olacağını göreceksiniz, ancak

it might only be a fraction of a second difference.

bu, ikinci bir farkın yalnızca bir kısmı olabilir.

But that difference is you travelling through time,

Ama bu fark sizin zamanda yolculuk etmeniz,

Einsteins, theories and all that.

Einstein'lar, teoriler falan.

Lewis says that

Lewis,

Mr. Duncan spoke about time in his 17th lesson.

Bay Duncan'ın 17. dersinde zaman hakkında konuştuğunu söylüyor.

Yes, that was a long time ago, sir, one remembered Lewis.

Evet, bu uzun zaman önceydi, efendim, Lewis hatırlanır.

I was a long time ago.

Uzun zaman önceydim.

Even I didn't know that. I bet you didn't remember.

Bunu ben bile bilmiyordum. Bahse girerim hatırlamadın.

It was lesson 17.

17. dersti.

I didn't. I didn't remember the lesson number.

Yapmadım. Ders numarasını hatırlayamadım.

But I do remember during the lesson, my lollipop, I'm eating a big lollipop.

Ama ders sırasında hatırlıyorum, lolipopum, büyük bir lolipop yiyorum.

And that the sweet, the candy that I'm eating

Ve yediğim o tatlı, şeker

gets actually larger as the video goes on.

video ilerledikçe gerçekten büyüyor.

So it gets larger and larger.

Böylece büyür ve büyür.

Najam says that GPS systems need to correct

Najam, GPS sistemlerinin

for General Relativity's effects.

Genel Göreliliğin etkilerini düzeltmesi gerektiğini söylüyor.

Incredible.

İnanılmaz. Bu mu

Is that? Yes.

? Evet.

In order to get accurate

Doğru düzeltmeler elde etmek için

fixes, presumably

, muhtemelen

it's incredible because they obviously the satellites are up in space orbiting.

inanılmaz çünkü uydular açıkça uzay yörüngesinde.

Yes, that's incredible so they all have

Evet, bu inanılmaz, bu yüzden

to keep synchronising themselves to make sure that there isn't any drift.

herhangi bir sapma olmadığından emin olmak için hepsinin kendilerini senkronize etmeye devam etmesi gerekiyor.

So it is true. I'm not I'm not making that up. By the way.

Yani bu doğru. Ben uydurmuyorum. Bu arada.

You can travel through time even if you even if you travel by plane.

Uçakla yolculuk yapsanız bile zamanda yolculuk yapabilirsiniz.

I'm obviously very knowledgeable in this subject,

Açıkçası bu konuda çok bilgiliyim

and it would be very interesting to have a conversation with you about that.

ve sizinle bu konuda konuşmak çok ilginç olurdu.

Not knowledge.

Bilgi değil.

Oh, right. Yes.

Ah, doğru. Evet.

You. Well, any more words, Mr.

Sen. Başka söz var mı Bay

Lincoln? Yes.

Lincoln? Evet.

Well, there's plenty more.

Daha bir sürü şey var.

We do it.

biz yaparız

We never run out of anything to say here.

Burada söyleyecek sözümüz asla bitmez.

What is your earliest memory?

En eski hatıranız nedir?

Well, we're talking about this, so cast your mind

Pekala, biz bundan bahsediyoruz, o yüzden zihninizi tekrar

back into the distance. Mr.

uzaklara atın. Bay

Steve tried to cast your mind back to maybe yesterday or the day before.

Steve, zihninizi belki düne ya da önceki güne döndürmeye çalıştı.

What I can remember further back than that, Mr.

Bundan daha eskileri hatırlayabildiğim şey, Bay

Duncan, we're just making fun of Mr.

Duncan, Bay Steve'le sadece dalga geçiyoruz

Steve because he just forget things sometimes.

çünkü o bazen bazı şeyleri unutuyor.

So what's your earliest memory?

Peki en eski anınız nedir?

Mr. Duncan My earliest memory is playing in the garden of the house that we originally lived in,

Bay Duncan En eski anım, aslında içinde yaşadığımız evin bahçesinde oyun oynuyorduk

and we used to have chickens running around in the garden.

ve bahçede koşuşturan tavuklarımız vardı.

So they would they would often we would often let them out and they would run around the garden

Bu yüzden sık sık onları dışarı çıkarırdık ve bahçede koşarlardı

and then we we would lock them back up in, in its little

ve sonra onları küçük

house, chicken house.

evine, tavuk kümesine kilitlerdik.

But I also remember another thing I used to play

Ama anneannemle veya annemin çantasıyla oynadığım başka bir şeyi de çokça hatırlıyorum ki

with with my my grandmother

or my mother's handbag quite a lot,

which explains a lot when you think about it.

bu, düşündüğünüzde pek çok şeyi açıklıyor.

It really does.

Gerçekten öyle.

So that's an early memory. Another another early memory.

Yani bu erken bir hatıra. Başka bir erken hatıra.

I suppose.

Sanırım. En

One of my earliest memories is waving goodbye

eski anılarımdan biri,

to my mother on my first day at school when I was five.

beş yaşımdayken okuldaki ilk günümde anneme el sallamamdı.

Very horrible memory having to wave to your mother and she's walking away.

Annene el sallamak zorunda kaldığında çok korkunç bir hatıra ve o çekip gidiyor.

And I still remember the last little moment that I could see my mother before

Ve köşeyi dönmeden önce annemi görebildiğim son küçük anı hala hatırlıyorum

she went around the corner and it was very, quite terrifying at the time.

ve o zamanlar çok ama çok ürkütücüydü.

So I remember that.

Yani bunu hatırlıyorum.

So these are early memories, but I do remember playing in the garden.

Bunlar erken anılar ama bahçede oynadığımı hatırlıyorum. İlk oturduğumuz evde

We used to have this huge garden in the first house that we lived in

kocaman bir bahçemiz vardı

and we had chickens and every night

ve tavuklarımız vardı ve her gece

or every morning

ya da her sabah

we would always find that one of the chickens was missing.

tavuklardan birinin eksik olduğunu görürdük.

They slowly we had ten chickens,

Yavaş yavaş on tavuğumuz oldu

and then every day or every other week,

ve sonra her gün veya iki haftada bir,

one of the chickens would suddenly vanish

tavuklardan biri aniden ortadan kayboldu

because they were predators taking them away.

çünkü yırtıcı hayvanlar onları alıp götürüyordu.

Yes, one of my.

Evet, benim.

Oh, my early memories are bad ones.

Ah, ilk anılarım kötüdür.

Oh, okay.

Tamam.

Yes, I remember.

Evet ben hatırlıyorum.

I think I must have been nice.

Sanırım iyi biri olmalıyım.

People can remember something from around the age of three.

İnsanlar yaklaşık üç yaşından itibaren bir şeyler hatırlayabilirler.

I think that's when your brain becomes developed enough

Bence o zaman beyniniz,

that it can actually store memories before the age of sort of two and a half.

iki buçuk yaşından önce anıları gerçekten saklayabilecek kadar gelişir.

I don't or to I don't think your brain has formed enough for you to be able to things.

Beyninin bir şeyler yapabilmen için yeterince şekillendiğini düşünmüyorum.

But I do remember falling into my father's rose bushes.

Ama babamın gül çalılarına düştüğümü hatırlıyorum.

I've recalled this story before I was about to

Bu hikayeyi, üçün

and half of three and getting a big whack

yarısına gelmeden ve sekizde büyük bir darbe almadan önce hatırladım

for eight.

.

I also remember

Ayrıca

playing with my mother's pram

annemin çocuk arabasıyla oynadığımı

and smashing it into my father's greenhouse and breaking a pane of glass.

ve onu babamın serasına çarptığımı ve bir camı kırdığımı da hatırlıyorum.

I was probably about three years old at the time.

O zamanlar muhtemelen üç yaşındaydım.

I can also remember and again getting a hit for that.

Ayrıca bunun için bir hit aldığımı da hatırlıyorum.

I can also remember, uh,

Ayrıca

a song, a song, a memory of a song.

bir şarkıyı, bir şarkıyı, bir şarkının hatırasını da hatırlayabilirim.

So whenever I hear downtown.

Yani ne zaman şehir merkezini duysam.

Oh, yes.

Oh evet.

Who sang downtown. Petula Clark.

Şehir merkezinde kim şarkı söyledi. Petula Clark.

Petula Clark.

Petula Clark.

That's the first song I remember that being played in.

Çalındığını hatırladığım ilk şarkı bu.

Well, I must have only been about three three and a half maybe, or could have been younger.

Pekala, sadece üç buçuk yaşında olmalıyım , belki daha genç de olabilirdim. Muhtemelen çocuk arabasında falanken

I can still remember that being played in the kitchen when I was probably in a pram or something.

mutfakta oynandığını hala hatırlıyorum .

I don't know. So I do remember that.

Bilmiyorum. Yani bunu hatırlıyorum.

Oh, oh,

Oh, oh,

so tempting.

çok çekici.

So tempting. You'd have loved to have seen that, wouldn't you?

Çok cazip. Bunu görmeyi çok isterdin, değil mi?

And that they would go so

Ve öyle gideceklerdi ki,

that whenever ever I hear that song that jogs a memory of

ne zaman o şarkıyı duysam,

going back to the house that I first remember us living in.

içinde yaşadığımızı ilk hatırladığım eve geri dönmenin anısını canlandırıyor.

So yes, jogging memory.

Yani evet, hafızayı canlandırmak.

And that was my earliest memory.

Ve bu benim en eski anımdı.

Yes. You start to store memories when you speak says to make

Evet. Paris yapmak için konuştuğunuzda anılarınızı depolamaya başlıyorsunuz

Paris.

.

Neo says, my earliest memory

Neo der ki, en eski anım

is oh, I don't know.

ah, bilmiyorum. Yaklaşık dört yaşındaki

Can't quite read that

going to school for the first day, says Inaki,

Inaki, ilk gün okula gitmeyi tam olarak okuyamadığını söylüyor

around four years old.

.

I also remember when I went to Cub Scout, um, lots of memories there.

Cub Scout'a gittiğim zamanı da hatırlıyorum, um, orada pek çok anım vardı.

But one in particular was like you had with your mother taking you to school for the first time.

Ama özellikle biri, annenin seni ilk kez okula götürmesi gibiydi.

And there is Steve as a as a Cub Scout?

Ve izci olarak Steve var mı?

Well, the first time I went, I was very upset.

Şey, ilk gittiğimde çok üzülmüştüm.

My mother left me because I think it was the first time had ever been left on my own.

Annem beni terk etti çünkü sanırım ilk defa tek başıma bırakılmıştım.

And I was happy there.

Ve orada mutluydum.

But obviously I was being a bit tearful earlier

Ama belli ki daha önce biraz ağlıyordum

on, people recalling

, insanlar

that earliest memories.

o en eski anıları hatırlıyordu.

Beatrice at with her brother in her grandfather's yard

Beatrice, erkek kardeşiyle birlikte

with a homemade car.

ev yapımı bir araba ile büyükbabasının bahçesinde.

Maybe it was a maybe a model toy.

Belki bir maket oyuncaktı.

We were three and four years old.

Üç ve dört yaşındaydık.

Lots of happy memories.

Bir sürü mutlu anı.

Strange. All my memories.

Garip. Bütün anılarım.

Bad ones.

Kötüler.

It would appear that your father used to beat you a lot now he didn't, actually.

Görünüşe göre baban seni çok döverdi, şimdi dövmüyor aslında.

Oh, okay.

Tamam.

At all.

I'm giving this impression that so father regularly beat me.

Hiç.

Babamın beni düzenli olarak dövdüğü izlenimini veriyorum.

But it is not true to random stories from your memory and both the men and your father beating you.

Ama hafızanızdaki rastgele hikayeler ve hem erkeklerin hem de babanızın sizi dövmesi doğru değil.

But he didn't.

Ama yapmadı.

But I was older. Okay.

Ama ben daha yaşlıydım. Tamam aşkım.

Well, couldn't you had beat him back?

Onu yenemez miydin?

No, he didn't.

Hayır, yapmadı.

You did then? I don't know.

Sonra yaptın mı? Bilmiyorum.

I stopped, actually.

Aslında durdum.

You obviously thought I wasn't going to remember that.

Belli ki bunu hatırlamayacağımı düşündün.

That you probably grew up.

Muhtemelen büyümüşsündür.

Wouldn't become as big as your dad.

Baban kadar büyük olmaz.

It's very hard for him to beat you.

Seni yenmesi çok zor.

Yeah, but I mean, you know, not when you're five or six.

Evet, ama yani, bilirsin, beş ya da altı yaşındayken değil.

No, that's true.

Hayır, bu doğru.

I every go.

her gittiğimde

Yes. BELLUCCI

Evet. BELLUCCI

Claudia says my earliest memory was a baby. Yes.

Claudia, en eski anımın bir bebek olduğunu söylüyor. Evet.

One year old.

Bir yaşında.

Well, you might. Maybe you're special. Hmm.

Yapabilirsin. Belki sen özelsin. Hmm.

Maybe.

Belki.

Especially if you remember that far back.

Özellikle de o kadar eskileri hatırlarsanız.

Steve remembers

Steve

being breastfed.

emzirildiğini hatırlıyor.

Breastfed by his mum.

Annesi tarafından emzirildi.

But then he was seven at the time.

Ama o zamanlar yedi yaşındaydı.

This is a discussion we had to remember the time we talked about that on here

Bu, burada bunun hakkında konuştuğumuz zamanı hatırlamamız gereken bir tartışma

and we talked for a long time about because I had felt or I sensed

ve bunun hakkında uzun süre konuştuk çünkü

somehow that maybe your mother breastfed

annenin

you until you were about seven.

seni yedi yaşına kadar emzirdiğini hissetmiştim ya da bir şekilde sezmiştim.

I was quite late.

Oldukça geç kaldım.

My mother always told me that she did breastfeed me to quite a long time because the nurses at the time,

Annem her zaman beni çok uzun süre emzirdiğini söylerdi çünkü o zamanlar hemşireler,

the midwife used to say, Don't put your son on solid food until I tell you.

ebeler 'ben söylemeden oğlunuza katı gıda vermeyin' derdi.

So I think I was quite ill.

Bu yüzden oldukça hasta olduğumu düşünüyorum.

I don't know how long can you breastfeed a child for?

Bir çocuğu ne kadar süre emzirebilirsin bilmiyorum.

Two years before it becomes weird. Two years.

Garipleşmeden iki yıl önce. İki yıl.

Three years?

Üç yıl?

I don't know. I have seen some.

Bilmiyorum. Bazılarını gördüm.

Well, well, there are some trendy parents nowadays who don't want to take away the breast from the baby.

Pekala, günümüzde memeyi bebekten almak istemeyen bazı modaya uygun ebeveynler var .

So as the baby.

Yani bebek olarak.

As the child grows up, they still they still allow the child just to go up

Çocuk büyüdükçe, yine de çocuğun yukarı çıkıp

and have a little a little cycle.

biraz döngü yapmasına izin veriyorlar.

So so we are talking maybe eight or nine years old.

Yani belki sekiz veya dokuz yaşından bahsediyoruz. Dürüst olmak

It's it's it's almost it's almost becoming indecent,

gerekirse, neredeyse uygunsuz hale geliyor

to be honest, at that stage, Giovani

, o aşamada Giovani'nin

was remembers falling into fountains in search of little coins.

küçük madeni paralar aramak için çeşmelere düştüğünü hatırlıyordu.

Oh, I know what you were doing. You were.

Ne yaptığını biliyorum. Sen.

You were trying to rob the wishing well

Çeşmeye dilek dilemek için bozuk para taşıyan dilek kuyusunu soymaya çalışıyordun

people with ferrying coins into the into the fountain to make a wish.

. Seni cezbeden

The shiny shiny coins that attracted you I think it was the cash.

parlak parlak madeni paralar sanırım nakit paraydı.

I mean, I was there as well, but we've got 5 minutes left, Mr.

Yani ben de oradaydım ama 5 dakikamız kaldı Bay

Duncan. I'm feeling hungry and faint

Duncan. Aç ve baygın hissediyorum

because I've been standing for the last two.

çünkü son ikisi için ayakta duruyorum.

Well and a half, and before that, I was chopping logs.

Bir buçuk ve ondan önce kütük kesiyordum.

You guys, we need.

Beyler, ihtiyacımız var.

We need to burn more wood this winter because electricity

Bu kış daha fazla odun yakmamız gerekiyor çünkü elektrik

and gas field are too expensive, so we need to burn more logs. Mr.

ve gaz sahası çok pahalı, dolayısıyla daha fazla kütük yakmamız gerekiyor. Bay

Duncan So I'm going to be out there chopping around.

Duncan Yani ben de orada dolanıp duruyor olacağım.

Who knows if the electricity becomes too expensive?

Elektriğin çok pahalı olup olmadığını kim bilebilir?

Mr. Steve and myself, we will.

Bay Steve ve ben, yapacağız.

We'll just have a candle.

Sadece bir mum alacağız.

Yeah, just candle light.

Evet, sadece mum ışığı.

Although I don't know how we're going to power the studio.

Yine de stüdyoya nasıl güç sağlayacağımızı bilmiyorum .

Well, nature and nature is very philosophical way of thinking today.

Pekala, doğa ve doğa bugün çok felsefi bir düşünce biçimidir. Ya

What if we live in a simulation?

bir simülasyonda yaşıyorsak?

Hmm? Like a matrix, and all our memories are programmed.

Hmm? Bir matris gibi ve tüm anılarımız programlanmıştır.

But, yes, that is.

Ama evet, öyle.

That was the story on Star Trek Next Generation.

Star Trek Next Generation'daki hikaye buydu.

About that.

Bu konuda.

And but it is that is one explanation

Ve

that people have for the existence of the universe, is that we don't really exist

insanların evrenin varlığına dair açıklamalarından biri de bu, bizim gerçekten var olmadığımız,

are in some computer programme the aliens invented

uzaylıların milyarlarca yıl önce icat ettiği bir bilgisayar programında olduğumuz

you know, billions of years ago and we just think we do.

ve sadece var olduğumuzu sandığımızdır.

This is not the this isn't the usual output that we do, by the way.

Bu arada, yaptığımız olağan çıktı bu değil.

So so that one, we will just leave leave on the shelf

Böylece, bunu rafta bırakacağız

because because a nation will understand this

çünkü bir ulus bunu anlayacaktır,

if you develop computer power to the point where it's

eğer bilgisayar gücünü sonsuz olduğu noktaya kadar geliştirirseniz,

infinite because computing power is doubling, isn't it?

çünkü hesaplama gücü ikiye katlanıyor, değil mi?

There's a you know this, Mr. Jenkins?

Bunu biliyor musunuz, Bay Jenkins?

Yes. There's a law of doubling.

Evet. İkiye katlama yasası var.

So every time, every time computer power or memory

Yani her seferinde, bilgisayar gücü veya bellek

space

alanı her

increases, it's always double.

arttığında, her zaman iki katına çıkar.

That's it.

Bu kadar.

So if it keeps on doing that, eventually it would become powerful.

Yani bunu yapmaya devam ederse, sonunda güçlü hale gelecektir.

It's virtually infinite power.

Neredeyse sonsuz güç.

And when if it got infinite power, it could create a universe.

Ve eğer sonsuz güce sahip olursa, bir evren yaratabilir.

Anything's possible.

Her şey mümkün.

So we could just be living in a simulation.

Yani sadece bir simülasyonda yaşıyor olabiliriz.

We just wouldn't do it. So why worry?

Bunu yapmazdık. Öyleyse neden endişeleniyorsun?

Why think about what's happening in the past?

Neden geçmişte olanları düşünüyorsun?

Why worry such a stupid thing to worry about the past?

Geçmiş hakkında endişelenmek için bu kadar aptalca bir şey neden endişelensin ki? Buna

All I can say to that is my programme that I'm running on

söyleyebileceğim tek şey, üzerinde çalıştığım programım

is has been corrupted.

bozulmuş.

Well, maybe it's just Windows 97.

Şey, belki de sadece Windows 97'dir.

I don't know.

Bilmiyorum.

Maybe my programme needs updating.

Belki de programımın güncellenmesi gerekiyor.

Tech Channel have often asked your name correctly.

Tech Channel genellikle adınızı doğru bir şekilde sordu. En

My earliest memory when I was three years old

eski anım, üç yaşındayken

at the bazaar of my Day-Care centre

Gündüz Bakım merkezimin pazarında

eating amazing carrot cake loop

harika havuçlu kek döngüsü yerken

and I remember the aroma of cinnamon.

ve tarçın aromasını hatırlıyorum.

Oh, there we go.

İşte başlıyoruz.

You say a song for me.

Benim için bir şarkı söylüyorsun.

A snack for my father?

Babam için bir atıştırmalık mı?

Yes. And Cinnamon for Tacker.

Evet. Ve Tacker için Tarçın.

I would rather have the cinnamon, you know, than a smack from Mr.

Steve's dad, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, Bay Steve'in babasından bir tokat yemektense tarçın yemeyi tercih ederim.

Oh, Lewis has won that.

Oh, Lewis bunu kazandı.

Yes, my earliest memory.

Evet, en eski anım.

My earliest memory was the birth of a younger brother.

En eski anım küçük bir erkek kardeşin doğumuydu. O

And I was six at the time and it was about 8 p.m.

sırada altı yaşındaydım ve saat akşam 8 civarındaydı.

and I heard Cry and I asked my father, what was that?

ve Cry'ı duydum ve babama sordum, o da neydi?

And he answered, It is a rooster.

Ve cevap verdi: Bu bir horoz.

Oh, right.

Ah, doğru.

Uh, so it wasn't, it wasn't there a brother then?

Ah, yani öyle değildi, o zaman bir erkek kardeş yok muydu?

I think it may have been. Right.

Bence olmuş olabilir. Sağ.

Okay. Right.

Tamam aşkım. Sağ.

I had just.

That's a very vivid memory.

Ben sadece vardı.

Bu çok canlı bir hatıra.

That's been a very loud cry. Mm hmm.

Bu çok gürültülü bir ağlama oldu. Hmm.

Yeah.

Evet.

Lovely.

Sevimli.

Well, Mr. Duncan, 2 minutes to go. Yes, it's obvious.

Bay Duncan, 2 dakika kaldı. Evet, çok açık.

You know what that means. It's almost time to say goodbye.

Bunun ne anlama geldiğini biliyorsun. Neredeyse veda zamanı.

We are going to have a cup of tea.

Bir bardak çay içeceğiz.

Do you believe in aliens as Mohammed Mohammed Haneef?

Uzaylılara Muhammed Muhammed Haneef olarak inanıyor musunuz?

Aquila Well,

Aquila Beni mi

do you mean me?

kastediyorsun?

Let's not get into that subject.

O konuya girmeyelim. Eskiden

I used to then I didn't. Now I'm not sure.

yapardım, sonra yapmadım. Şimdi emin değilim.

I think I'd.

Sanırım yapardım.

We're going to cover that subject in 60 seconds.

Bu konuyu 60 saniye içinde ele alacağız.

It seems like.

Benziyor.

Seems like another 2 hours.

2 saat daha var gibi.

Well, somewhere there's definitely life somewhere else. Yes.

Bir yerlerde kesinlikle başka bir yerde hayat var. Evet. Sana

I guarantee you.

garanti ederim.

Don't forget the word alien is always misused.

Unutma, uzaylı kelimesi her zaman yanlış kullanılır.

Alien is just something unknown or something from the outside,

Yabancı, bilinmeyen bir şeydir veya dışarıdan bir şeydir,

not belonging in one place from from somewhere else.

başka bir yerden bir yere ait değildir.

So it is often used in that way.

Bu yüzden genellikle bu şekilde kullanılır.

The other one that annoys me is when people talk about UFOs.

Beni rahatsız eden diğer şey ise, insanların UFO'lardan bahsetmesi.

When a person says UFO No, they don't mean a spaceship from Mars,

Bir kişi UFO Hayır dediğinde, Mars'tan gelen bir uzay gemisini kastetmez,

they just mean something they've seen that they can't identify.

sadece gördükleri ve tanımlayamadıkları bir şeyi kastederler .

So it isn't necessarily a spaceship,

Yani ille de bir uzay gemisi olmak zorunda değil

you see, and it becomes synonymous, hasn't it?

ve eşanlamlı hale geliyor, değil mi?

But it's a silly notion because UFO is not a spaceship.

Ama bu aptalca bir fikir çünkü UFO bir uzay gemisi değil.

It is just something you see in the car.

Bu sadece arabada gördüğünüz bir şey.

No, I don't know what that was.

Hayır, bunun ne olduğunu bilmiyorum. Dün havalanmayan

It was it's a bit like the SpaceX rocket that did not take off yesterday.

SpaceX roketi gibi bir şeydi .

Again, Artemus Ultima Swan is supposed to be going to the moon in

Yine Artemus Ultima Swan'ın ayın yörüngesinde aya gitmesi gerekiyordu

round the moon and it failed again yesterday.

ve dün yine başarısız oldu.

Not a good start, is it? It's another leak.

İyi bir başlangıç ​​değil, değil mi? Bu başka bir sızıntı.

They having leaks?

Sızıntıları mı var?

Not a good start.

İyi bir başlangıç ​​değil.

The hydrogen high.

Hidrojen yüksek.

You don't want hydrogen leaks.

Hidrojen sızıntısı istemezsiniz.

You don't want a hydrogen leak because what happened to the challenger?

Challenger'a ne olduğu için hidrojen sızıntısı istemiyor musunuz?

If you remember when the challenger blew up in the mid

Challenger'ın seksenlerin ortasında patladığını hatırlarsanız

eighties, that was that was all about hydrogen.

, mesele tamamen hidrojenle ilgiliydi.

You do not want hydrogen to ignite, right?

Hidrojenin tutuşmasını istemezsin, değil mi?

I'm going to go into the kitchen, Mr. Duncan.

Ben mutfağa gideceğim, Bay Duncan.

Uh, it's been interesting being here today.

Bugün burada olmak ilginçti. Çok

It's been lovely. It has good most of it.

güzeldi. Çoğu iyi.

So I'll hopefully see you next week, maybe on Wednesday even.

Bu yüzden umarım haftaya, hatta belki Çarşamba günü görüşürüz.

I don't know.

Bilmiyorum.

But, you know, I don't know whether people want me to be here on a regular basis.

Ama insanlar düzenli olarak burada olmamı ister mi bilmiyorum.

Steve is having to adjust to his new life of freedom.

Steve, yeni özgür hayatına alışmak zorunda kalıyor.

And you know what I saving three days.

Ve üç gün neyi biriktirdiğimi biliyorsun.

Well, that's what I'm saying.

It's still adjusting.

Ben de bunu söylüyorum.

Hala ayarlanıyor.

Yeah. Three days of this.

Evet. Bunun üç günü.

Thank you, Bruno.

Teşekkürler Bruno.

Bruno, thank you very much for your super chat.

Bruno, süper sohbetin için çok teşekkür ederim.

Yours your sticker saying thank you to us.

Bize teşekkür ettiğinizi söyleyen çıkartmanız sizindir.

Thank you. It's very kind of you.

Teşekkür ederim. Çok naziksiniz.

Thank you. Beatrice Maria Marshmello, Alessandra muhammad.

Teşekkür ederim. Beatrice Maria Marshmello, Alessandra Muhammed.

Thank you, Maria, thank you for your wish.

Teşekkürler Maria, dileğin için teşekkürler.

Good wishes. And I will see you.

İyi dilekler. Ve seni göreceğim.

I'm not going to see you next Sunday. It could be sooner.

Gelecek Pazar seni görmeyeceğim. Daha erken olabilir.

Yes, but I will see you all very soon.

Evet, ama hepinizi çok yakında göreceğim.

And Enjoy your week and enjoy your time that we spend apart.

Ve haftanızın tadını çıkarın ve ayrı geçirdiğimiz zamanınızın tadını çıkarın.

And don't forget also there was a new lesson.

Ve unutma yeni bir ders vardı. Yaşadığım yerel kasabada

A new lesson I have filled out and about in the local town where I live.

doldurduğum yeni bir ders .

I've made a lesson and I will be posting that

Bir ders yaptım ve bunu

early on Tuesday, very early on Tuesday.

Salı günü erkenden, Salı günü çok erkenden yayınlayacağım.

And then of course, I am with you on Wednesday.

Ve sonra tabii ki çarşamba günü sizlerleyim.

And we might see the first appearance

Ve yüzündeki ilk görünüşü

on his face, the first appearance of Mr.

, Bay Steve'in ilk görünüşünü

Steve in the week on Wednesday.

hafta içi Çarşamba günü görebiliriz.

We will see what's happening.

Neler olduğunu göreceğiz.

He might be pretty busy.

O oldukça meşgul olabilir.

We might be outside busy with his shop.

Dışarıda onun dükkanıyla meşgul olabiliriz.

But thank you, Giovanni.

Ama teşekkürler, Giovanni. Hemen mutfağa gelen

Thank you for your comments that were right off into the kitchen.

yorumlarınız için teşekkür ederiz .

See you soon.

Yakında görüşürüz.

Bye bye.

Güle güle.

Mr. Steve is going there.

Bay Steve oraya gidiyor.

Bye bye, Mr. Steve. Bye bye.

Güle güle Bay Steve. Güle güle.

He's going there.

Oraya gidiyor.

It's.

Onun.

It's. It's

Onun.

next time.

Steve, can you wear some underpants?

Gelecek sefer.

Steve, biraz külot giyebilir misin?

That would be very nice.

Bu çok güzel olurdu.

It was rather distracting, to say the least.

En azını söylemek oldukça dikkat dağıtıcıydı.

It's time to go.

Gitme zamanı.

Look at that.

Şuna bak.

4:02 o'clock.

saat 4:02.

We've been here for 2 hours.

2 saattir buradayız.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

There is a new lesson coming on Tuesday.

Salı günü yeni bir ders geliyor.

A brand new lesson.

Yepyeni bir ders.

Ooh, very nice.

Çok güzel.

And also, don't forget, I'm back with you on Wednesday

Ayrıca unutma, çarşamba günü seninleyim

and we might see the first appearance of Mr.

ve Bay Steve'i ilk kez görebiliriz

Steve.

.

Now he has lots and lots of leisure time,

Şimdi çok ama çok boş zamanı var,

so we will see what happens there.

o yüzden orada ne olacağını göreceğiz.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

It's been interesting.

İlginçti.

I hope it has been educational.

Umarım eğitici olmuştur.

I hope you have learnt something new today.

Umarım bugün yeni bir şey öğrenmişsinizdir.

If you have, then my job is done

Eğer öyleyse, o zaman

for this particular live stream.

bu özel canlı yayın için işim bitti.

Anyway, catch you later.

Neyse, sonra görüşürüz.

See you soon.

Yakında görüşürüz.

Thank you very much for your company today.

Bugün şirketiniz için çok teşekkür ederim.

I will leave you for a few moments to say goodbye

to each other because I know how important that is.

Bunun ne kadar önemli olduğunu bildiğim için birbirinize veda etmeniz için sizi birkaç dakika yalnız bırakacağım.

This is Mr.

Duncan in the birthplace of English, saying, Thanks for watching.

Bu,

İngilizcenin doğum yerindeki Bay Duncan, " İzlediğiniz için teşekkürler" diyor.

See you soon.

Yakında görüşürüz.

Take care of yourself wherever you are in the world.

Dünyanın neresinde olursanız olun kendinize iyi bakın.

And of course, until the next time we meet here, you know what's coming next.

Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar, sonra ne olacağını biliyorsun.

Yes, you do. Oh,

Evet yaparsın. Oh,

I can hear Mr.

Bay

Steve

Steve'in şimdilik çok

preparing a lovely cup of tea

güzel bir fincan çay

ta ta for now

ta ta hazırladığını duyabiliyorum.