'STRENGTH' + 'weakness' -- words and phrases - English Addict - LIVE / Listen and Learn 9th Nov 2022

Here we are again.

Yine buradayız.

We are back with you once more.

Bir kez daha sizlerleyiz.

It is a beautiful day outside.

Dışarıda güzel bir gün.

I can't begin to tell you how lovely the weather is right now.

Şu an havanın ne kadar güzel olduğunu size anlatamam.

We are back together.

Tekrar beraberiz.

We are here.

Biz burdayız. İngiliz dilinin

We are live from the birthplace of the English language,

doğum yerinden canlı yayındayız ,

which just happens to be, oh, my goodness, this is English addict.

bu da tesadüfen, aman tanrım, bu İngilizce bağımlısı.

Live from England.

İngiltere'den canlı. Live olabildiğince

We are back together again as live as

canlı olarak tekrar birlikteyiz

Live can be.

.

How are you today?

Bugün nasılsın?

I see, Mr.

Anlıyorum, Bay

Steve. Already. You have your fingers crossed.

Steve. Çoktan. Parmaklarınızı çaprazladınız.

I've got my fingers crossed, Mr.

Şaşırdım Bay

Duncan, because you know what happened on Sunday?

Duncan çünkü Pazar günü ne oldu biliyor musunuz?

On Sunday, we had some we had some technical problems.

Pazar günü bazı teknik sorunlar yaşadık.

Please work.

Lütfen çalış.

Please work.

Lütfen çalış.

Internet for Mr.

Bay Duncan için internet

Duncan. So far, everything is running smoothly.

. Şimdiye kadar, her şey sorunsuz çalışıyor.

I did a big update on my computer this morning, so I hope

Bu sabah bilgisayarımda büyük bir güncelleme yaptım, umarım

everything will be smooth and and lovely today.

bugün her şey sorunsuz ve güzel olur.

Talking of smooth and lovely.

Pürüzsüz ve güzelden bahsetmek.

Here he is. It's Mr. Steve is here and I'm here.

İşte burada. Bay Steve burada ve ben buradayım.

My name is Duncan and I am one of those up there.

Benim adım Duncan ve oradakilerden biriyim.

A lot of people a lot of people say I am one of those.

Pek çok insan, pek çok insan benim onlardan biri olduğumu söylüyor.

I am an English addict.

Ben bir İngiliz bağımlısıyım.

Mr. Steve is one of those as well.

Bay Steve de onlardan biri.

And I have a feeling you might be one of those also.

Ve içimde senin de onlardan biri olabileceğine dair bir his var.

Some of them are probably.

Bazıları muhtemelen.

Hello. Hello, everyone.

Merhaba. Herkese merhaba.

I've just realised I can't click my fingers. Okay.

Parmaklarımı şaklatamadığımı yeni fark ettim. Tamam aşkım.

I am.

Ben.

That was painful, Mr. Duncan.

Bu çok acı vericiydi, Bay Duncan.

That, unfortunately, is Mr.

Maalesef Bay

Steve's rheumatism.

Steve'in romatizması bu.

Well. Oh, I'd have been digging in the garden.

Kuyu. Ah, bahçeyi kazıyor olurdum.

You know that work. Look. Mud.

O işi biliyorsun. Bakmak. Çamur.

Mud. I've got this. Mud.

Çamur. bende bu var Çamur.

I've just realised you are wearing very dirty clothes.

Çok kirli giysiler giydiğini şimdi fark ettim.

Because I've come straight out of the garden.

Çünkü direk bahçeden çıktım.

You know, I'm multitasking, putting these plants in, working hard,

Biliyorsunuz, ben aynı anda birden fazla iş yapıyorum, bu bitkileri ekiyorum , çok çalışıyorum,

literally working in mud because the soil is very clay and very full of water.

kelimenin tam anlamıyla çamurda çalışıyorum çünkü toprak çok killi ve çok su dolu.

We've had so much rain.

Çok yağmur yağdırdık.

Rushed in to be here to see you walk.

Yürüdüğünü görmek için buraya gelmek için acele ettim.

And I'm so excited, like Mr.

Bay

Duncan is to be here at two to only.

Duncan ikiye kala burada olacakmış gibi çok heyecanlıyım.

Briefly, though I'm not here for long, but because I'm busy.

Kısaca, uzun süre burada olmasam da, meşgul olduğum için.

And apparently so.

Ve görünüşe göre öyle.

The weather is nice.

Hava güzel.

But we've had so much rain over the past two or three days, I can't begin to tell you.

Ama son iki üç gündür o kadar çok yağmur yağdı ki anlatamam.

So now Mr.

Şimdi Bay

Steve is is floating around in the garden,

Steve bahçede,

on the mud, trying to plant his new trees.

çamurda yüzüyor, yeni ağaçlarını dikmeye çalışıyor.

Anyway, enough of that. Enough of that.

Her neyse, bu kadar yeter. Yeter artık.

Because we are here today, live on Wednesday.

Çünkü bugün buradayız, Çarşamba günü canlı yayındayız.

It is Wednesday.

Çarşamba.

It is the 9th of November.

9 Kasım.

We are almost already almost halfway through November.

Kasım ayını neredeyse yarıladık bile.

I can't believe it.

inanamıyorum

Talking of which, of course, yesterday was the 8th of November,

Bahsetmişken, tabii ki dün, Amerika

a very big special day in the United States.

Birleşik Devletleri'nde çok büyük bir özel gün olan 8 Kasım'dı.

They all went to vote.

Hepsi oy kullanmaya gitti.

A lot of people were predicting

Pek çok insan

a landslide victory

for the conservatives or as they call them, their Republicans.

muhafazakarlar veya onların deyimiyle Cumhuriyetçiler için ezici bir zafer öngörüyordu.

So here in the UK, we say conservatives

Yani burada Birleşik Krallık'ta, muhafazakarlara

pretty much the same thing,

hemen hemen aynı şeyi söylüyoruz, bakış açıları

very similar to Republicans with their points of view.

açısından Cumhuriyetçilere çok benziyoruz.

However, it did not turn out quite that way.

Ancak, pek öyle olmadı.

A lot of people were saying the blood moon last night

Pek çok insan dün geceki kanlı ayın

was predicting the outcome, but in fact,

sonucu tahmin ettiğini söylüyordu ama aslında

I think it was actually a warning

bence bu aslında

telling people not to do it.

insanlara bunu yapmamalarını söyleyen bir uyarıydı.

Yes, I yeah.

Evet, evet.

Anyway, we haven't really seen much about the results on that.

Her neyse, bununla ilgili sonuçlar hakkında pek bir şey görmedik.

I don't think it's the quite the landslide they were after.

Peşinde oldukları heyelanın bu olduğunu sanmıyorum. Her ne kadar

It is not, although they may might still potentially control both houses.

potansiyel olarak her iki evi de kontrol edebilecek olsalar da öyle değil.

The risk that could happen, but certainly not a

Olabilecek risk, ama kesinlikle

big sweeping wall as they expected.

bekledikleri gibi büyük bir süpürme duvarı değil.

But either way, if they win both, it's all over for the Democrats.

Ama her iki durumda da, ikisini de kazanırlarsa, Demokratlar için her şey biter.

But there you go.

Ama işte gidiyorsun.

Well, when we say all over, I don't think it's actually all over in that sense.

Eh, her şey bitti derken, aslında o anlamda her şeyin bittiğini düşünmüyorum.

But I think it has taken a lot of the steam out of a certain Mr.

Ama sanırım belirli bir Bay Donald Trump'tan çok fazla buhar aldı

Donald Trump.

.

Yes, he was expecting everything to change

Evet, her şeyin

completely and have a real big victory.

tamamen değişmesini ve gerçekten büyük bir zafer kazanmasını bekliyordu.

But it didn't happen. It didn't turn out like that.

Ama olmadı. Öyle olmadı.

What do you think?

Ne düşünüyorsun?

What do I think?

Ne düşünüyorum?

No view.

Görüntü yok.

Oh, what do you think?

Ne düşünüyorsun?

Well, if you want to ask what I think, I think people now

Ne düşündüğümü sormak isterseniz, bence insanlar artık

are quite wary

of this particular man because they've been fooled before.

bu özel adama karşı oldukça temkinli davranıyorlar çünkü daha önce kandırıldılar.

And there is an old saying, isn't there?

Ve eski bir söz vardır, değil mi?

Fool me once.

Beni bir kere kandır.

Shame on me.

Yazık bana

Sorry. No, wait there.

Üzgünüm. Hayır, orada bekle.

That's wrong.

Bu yanlış.

I'm doing the George W Bush because he got it wrong.

George W Bush'u yapıyorum çünkü o yanlış anladı.

Fool me once. Shame on you.

Beni bir kere kandır. Yazıklar olsun sana.

Fool me twice.

Beni iki kez kandır.

Shame on me.

Yazık bana

All right. Because I should have learnt my lesson.

Elbette. Çünkü dersimi almalıydım.

And I think a lot of people have, they feel as if they've learnt their lesson.

Ve bence pek çok insan derslerini almış gibi hissediyor.

And of course, let's not forget the other thing, Steve,

Ve tabii ki diğer şeyi de unutmayalım Steve,

I don't want to talk too much about this, but

bunun hakkında çok fazla konuşmak istemiyorum ama

there was one big significant thing that a lot of people

birçok insanın

were worried about or concerned about, and I think that was abortion.

endişe duyduğu veya endişe duyduğu çok önemli bir şey vardı ve bence o da kürtajdı. .

I know it's a big subject.

Bunun büyük bir konu olduğunu biliyorum.

We're not going to go into it deeply, but I think they made a big mistake there

Derinlemesine girmeyeceğiz ama bence orada onu yasaklayarak büyük bir hata yaptılar

by outlawing it, because I think a lot of people wanted it to stay.

çünkü bence pek çok insan onun kalmasını istedi.

And that's one of the reasons why a lot of people hesitated to vote Republican.

Pek çok insanın Cumhuriyetçilere oy vermekte tereddüt etmesinin sebeplerinden biri de bu.

So it's interesting very interesting state.

Yani çok ilginç bir durum.

I know.

Biliyorum.

All the results aren't in yet, but it would appear

Tüm sonuçlar henüz gelmedi, ancak görünüşe göre umdukları zafer

that it's not quite the victory that they were hoping for.

tam olarak bu değil .

So it's an interesting time.

Bu yüzden ilginç bir zaman.

And it also, Steve serves as a great distraction

Ayrıca Steve,

from the absolute mess we are in here in England.

İngiltere'de içinde bulunduğumuz mutlak karmaşadan büyük bir dikkat dağıtma işlevi görüyor. Bu yüzden

So that's another reason why I'm excited about it.

heyecanlanmamın bir başka nedeni de bu.

Yes, but all across

Evet, ama tüm

the sort of western world, there are there are political issues.

batı dünyasında siyasi sorunlar var.

But we don't you know, I don't know. Sure.

Ama biz bilmiyoruz, bilmiyorum. Elbette.

If people want to talk about.

İnsanlar hakkında konuşmak isterse.

No. Well, I.

Said that was the that was the line being. Drawn.

Hayýr. Şey, ben.

Asıl meselenin bu olduğunu söyledim. çizilmiş

The line being drawn. Right. That's it.

Çizgi çiziliyor. Sağ. Bu kadar.

If you want to make a comment, obviously feel free to do so.

Bir yorum yapmak istiyorsanız, açıkça yapmaktan çekinmeyin.

And Mr.

Bay

Duncan can have a look at those when I'm gone.

Duncan da ben yokken bunlara bakabilir.

We have the live chat. Everyone.

Canlı sohbetimiz var. Herkes.

Today we are looking at two particular subjects

Bugün güçlü yönlere sahip iki konuya bakıyoruz

strengths strong.

.

I need that out in the garden, Mr.

Buna bahçede ihtiyacım var, Bay

Duncan.

Duncan.

Digging and sawing and wading through mud. Yes.

Kazma, kesme ve çamurda yürüme. Evet.

Everything. You can see what I'm thinking.

Her şey. Ne düşündüğümü görebilirsin.

I'm getting a bit ripped.

Biraz yırtıyorum.

Mr. Duncan, are. You getting muscles? Yeah.

Bay Duncan, öyle. Kas alıyor musun? Evet.

I think Mr.

Steve might be getting muscles

Sanırım Bay

Steve sonunda kaslanmaya başlıyor

finally.

.

And the other word I'm looking at today is weakness as well.

Ve bugün baktığım diğer kelime de zayıflık.

Weakness.

zayıflık

So strength to be strong and weakness

Yani güçlü olmak için güç ve zayıflık,

the ability to define what is strong

neyin güçlü

and what is not strong or, as we often say, weak.

neyin güçlü olmadığını veya sık sık söylediğimiz gibi zayıf olanı tanımlama yeteneği.

We will often describe things that are not strong as weak.

Güçlü olmayan şeyleri genellikle zayıf olarak tanımlarız.

To extremes and strength.

Aşırılıklara ve güce.

And then the opposite weakness.

Ve sonra zıt zayıflık.

Um, so yes, that will be interesting.

Um, yani evet, bu ilginç olacak.

You know, I ought to stay.

Biliyorsun, kalmalıyım.

Really, this isn't pound.

Gerçekten, bu pound değil.

Mayer has made an interesting observation in the news.

Mayer, haberde ilginç bir gözlemde bulundu.

Yes, I just saw the headline. Yes.

Evet, başlığı yeni gördüm. Evet.

Apparently. Yeah.

Görünüşe göre. Evet.

The king has been pelted by eggs, but I don't know.

Kral yumurta yağmuruna tutuldu ama bilmiyorum.

What is that? Is that Elvis Presley?

Bu nedir? Bu Elvis Presley mi?

Elvis Presley?

Elvis Presley?

King Charles? Oh, I see.

Kral Charles mı? Ah anlıyorum.

So when you say the king.

Yani kral deyince.

Yeah, I always think people are talking about Elvis Presley.

Evet, hep insanların Elvis Presley hakkında konuştuğunu düşünürüm.

Well, true. That's what he was known as.

Doğru. O böyle biliniyordu.

That was his name. Yes.

Adı buydu. Evet.

But it was the king of England.

Ama İngiltere kralıydı.

King of England. King Charles. Apparently, some was.

İngiltere kralı. Kral Charles. Görünüşe göre bazıları öyleydi.

They were throwing eggs at him.

Ona yumurta atıyorlardı.

But was it just like an isolated troublemaker?

Ama izole bir baş belası gibi miydi?

Well, or was it like some concerted effort by a group?

Peki, yoksa bir grubun ortak çabası gibi miydi?

We don't know. I haven't seen of details.

Bilmiyoruz. Detay göremedim.

I imagine that if lots and lots of people had eggs in their hands and they all through the eggs

Pek çok insanın ellerinde yumurta olsa ve

at the same time and poor old Prince Charles was covered

aynı anda yumurtaların içinden geçse ve zavallı yaşlı Prens Charles

in eggs like a giant walking omelette.

dev bir yürüyen omlet gibi yumurtalarla kaplı olsaydı, hayal ediyorum.

Wouldn't that be amazing? It would.

Bu harika olmaz mıydı? Olurdu.

Be embarrassing.

Yes. That's happened to politicians on several occasions before.

Utanç verici ol.

Evet. Bu daha önce birkaç kez politikacıların başına geldi.

Are you sure that he wasn't just having his breakfast and maybe he was eating too quickly

Sadece kahvaltı yapmadığından ve belki de çok hızlı yemek yediğinden

and he had egg all on his clothing?

ve kıyafetine yumurta bulaştığından emin misin?

Maybe. I don't know.

Belki. Bilmiyorum.

I wasn't there and I certainly wasn't throwing any eggs.

Orada değildim ve kesinlikle yumurta atmıyordum.

Yes. Being attacked by eggs

Evet. Senin ifade ettiğin şekilde yumurtaların saldırısına uğramak

the way you phrased it.

.

Phrased it there. The king was attacked by eggs.

Orada ifade etti. Kral yumurtaların saldırısına uğradı.

It looks like the eggs were actually physically attacking the king.

Görünüşe göre yumurtalar aslında fiziksel olarak krala saldırıyor.

Giant egg source.

Dev yumurta kaynağı. Ne

We know what you mean.

demek istediğini biliyoruz.

He was way attacked by people throwing eggs.

Yumurta atan insanların saldırısına uğradı.

Person I don't know the details.

detayları bilmediğim kişi.

You can also say attacked with eggs. Yes.

Ayrıca yumurta ile saldırıya da diyebilirsiniz. Evet.

So we often say in that situation, the thing that you are using to attack someone,

Bu durumda, birine saldırmak için kullandığınız şeyi sık sık söyleriz,

we often use with you attack someone with eggs.

yumurtalı birine saldırırken sıklıkla kullanırız.

So you are throwing throwing eggs.

Yani yumurta atıyorsunuz.

Another one that was very popular here is.

Burada çok popüler olan bir diğeri.

How you can be attacked by dogs because

Köpekler size fiziksel olarak saldırabilecekleri için köpekler tarafından nasıl saldırıya uğrayabilirsiniz?

dogs obviously can physically attack you.

You can be attacked by a snake, be attacked by another person.

Bir yılanın saldırısına uğrayabilirsin, başka birinin saldırısına uğrayabilirsin. Bu

Hence that you can't really be attacked by an inanimate object. No.

nedenle, cansız bir nesne tarafından gerçekten saldırıya uğrayamazsınız. Hayır.

So you can't be attacked by

Yani bir telefon tarafından saldırıya uğramazsınız

a telephone.

.

You unless someone is holding the telephone in their hand

Eğer birisi telefonu elinde tutmuyorsa

and they are beating you on the head with it. That's it.

ve onunla kafana vurmuyorsa. Bu kadar.

You have to word the sentence slightly differently and.

Cümleyi biraz farklı bir şekilde kurmalısın ve.

Then you would say they were attacked with a telephone? Yes.

O zaman telefonla saldırıya uğradılar mı diyeceksiniz? Evet.

Or with a hammer.

Veya bir çekiçle.

Or with eggs.

Veya yumurta ile.

Or with flour as well.

Veya un ile de.

That was a very popular one years ago, many years ago, the 1980s.

Bu bir yıl önce, yıllar önce, 1980'lerde çok popülerdi.

I believe flour that you use for making bread,

Ekmek yapmak için kullandığınız un,

that was very popular for throwing on people.

insanların üzerine atmak için çok popüler olduğuna inanıyorum.

And then later on, a couple of years ago, if you remember

Ve daha sonra, birkaç yıl önce,

Steve Milkshakes,

Steve Milkshakes'i hatırlarsanız,

a full do you remember Nigel Farage

Nigel Farage'ın

being covered with milkshake.

milkshake ile kaplandığını hatırlar mısınız?

So you could look it off, couldn't you. I hate.

Böylece ona bakabilirsin, değil mi? nefret ediyorum

Can I just say the photographs of of him afterwards looked like something from

Daha sonra çekilen fotoğraflarının

an X-rated Japanese film.

X dereceli bir Japon filminden bir şeye benzediğini söyleyebilir miyim?

That's all I can say.

Tüm söyleyebileceğim bu.

You know what I'm talking about.

Ne hakkında konuştuğumu biliyorsun.

I know what I'm talking about. We know what we're told.

Ne hakkında konuştuğumu biliyorum. Bize ne söylendiğini biliyoruz.

I have no idea, Mr..

Hiçbir fikrim yok Bay.

The children won't know, fortunately, what we're talking about.

Neyse ki çocuklar neden bahsettiğimizi anlamayacaklar.

Idea but yes, it must be somewhere.

Fikir ama evet, bir yerlerde olmalı.

I hope you don't mind me pointing that out.

Umarım bunu belirtmemde bir sakınca yoktur.

It's just, you know, just without it, you know, this is what this channel said.

Sadece, bilirsin, sadece onsuz, bilirsin, bu kanalın söylediği buydu.

Yes. That's what we're here for, apparently.

Evet. Görünüşe göre bunun için buradayız.

Apparently, you know, and feel free

Görünüşe göre, biliyorsun ve

to correct us at any time as well.

istediğin zaman bizi düzeltmekten çekinme.

Yeah. So, yeah, that is interesting.

Evet. Yani, evet, bu ilginç.

I have to see the details of that later about the king being attacked with eggs.

Kralın yumurtalarla saldırıya uğramasıyla ilgili ayrıntıları daha sonra görmeliyim .

Was it a chicken egg or was it a duck egg or was it an ostrich egg?

Tavuk yumurtası mıydı yoksa ördek yumurtası mıydı yoksa devekuşu yumurtası mıydı?

We want to imagine that.

Bunu hayal etmek istiyoruz.

Imagine having having an ostrich egg thrown at you.

Size devekuşu yumurtası atıldığını hayal edin.

That's a really big egg.

Bu gerçekten büyük bir yumurta.

That would be.

Olurdu.

But it would be trickier to actually get an accurate through

Ancak

virus, ordinary

virüs, sıradan

hens, eggs and just fit into your hand nicely.

tavuklar, yumurtalar yoluyla gerçekten doğru bir sonuç elde etmek ve elinize güzelce sığdırmak daha zor olacaktır.

They're quite nice.

Oldukça hoşlar.

Yes, it does appear that we are actually condoning this, but we are.

Evet, aslında buna göz yumuyor gibi görünüyoruz ama öyleyiz.

We're not. Please, please, please.

Değildi. Lütfen lütfen lütfen.

Can I just say don't throw eggs at monarchs?

Hükümdarlara yumurta atma diyebilir miyim?

I had my car egged one chick.

Arabama bir civciv yumurtlattım.

Yes, I was just driving, doing my job and a bunch of teenagers.

Evet, sadece araba kullanıyordum, işimi yapıyordum ve bir grup genç.

I was parked in this.

Bunun içine park ettim.

Near this shopping centre. Yeah.

Bu alışveriş merkezinin yakınında. Evet.

And it turned out that there was

Ve

a bunch of teenagers throwing eggs at passing cars.

geçen arabalara yumurta atan bir grup genç olduğu ortaya çıktı.

They were in a bus shelter.

Bir otobüs durağındaydılar.

And I got my car, got pelted with eggs out there.

Ve arabamı aldım, orada yumurta yağmuruna tutuldum.

And unfortunately, the window, one of the windows was open.

Ve maalesef pencere, pencerelerden biri açıktı.

It took a long time to clean up the mess.

Ortalığı temizlemek uzun zaman aldı.

Teddy. I was I was very angry about that.

Teddy. Ben buna çok kızmıştım.

Steve was left literally with egg on his face.

Steve tam anlamıyla yüzünde yumurta ile kaldı.

This is what they do in England.

İngiltere'de yaptıkları bu.

Teenagers, they hang around in in near

Gençler, yakınlardaki

bus shelters and pelt cars with eggs. Yes.

otobüs duraklarında takılırlar ve arabalara yumurta yağdırırlar. Evet.

It's only happened once to me. It could have been worse.

Sadece bir kez başıma geldi. Daha kötü olabilirdi.

Why? It could have been rocks.

Neden? Kaya olabilirdi.

For being more housebreaking.

Daha fazla ev hırsızlığı yaptığın için.

Yeah, so at least it was eggs.

Evet, yani en azından yumurtaydı.

You can wipe it off. Well, I actually.

Onu silebilirsin. Aslında ben.

This is how annoyed angry I was.

İşte bu kadar sinirlenmiştim.

I actually went to a shop, bought some eggs,

Aslında bir dükkana gittim, biraz yumurta aldım

and I drove back there

ve oraya geri döndüm

and attempted to throw eggs back at them.

ve onlara yumurtaları geri atmaya çalıştım.

But unfortunately I missed because my aim is so bad I'm useless at throwing.

Ama ne yazık ki ıskaladım çünkü nişan almam o kadar kötü ki atışta işe yaramıyorum.

Please tell me that did not happen.

Lütfen bana bunun olmadığını söyle.

It did happen. It did happen. So.

Oldu. Oldu. Bu yüzden.

So some kids through exit your car. Yes.

Yani bazı çocuklar arabanızdan iniyor. Evet.

And then you drove to a supermarket.

Sonra bir süpermarkete gittiniz.

Drove to supermarket, bought some eggs.

Süpermarkete gittim, biraz yumurta aldım.

Some eggs.

I went after.

Biraz yumurta.

peşinden gittim

About ten or 15 minutes later, I drove back.

Yaklaşık 10-15 dakika sonra geri döndüm.

There was still there and I got out of the car and through eggs at them.

Hala oradaydı ve arabadan indim ve onlara yumurta attım.

But unfortunately,

Ama ne yazık ki,

I miss it because I'm used as a throwaway.

onu özlüyorum çünkü kullan-at olarak kullanılıyorum.

I know if you throw like a girl, there's a lot of wrist action.

Bir kız gibi fırlatırsan, çok fazla bilek hareketi olduğunu biliyorum.

It's almost too weak because we're talking about that today.

Neredeyse çok zayıf çünkü bugün bunun hakkında konuşuyoruz.

You see weakness and strength.

Zayıflık ve güç görüyorsunuz.

So Mr.

Yani Bay

Steve, when he throws, it's like this.

Steve, fırlattığı zaman bu şekilde oluyor.

Oh, thanks for that.

Bunun için teşekkürler.

So now it's not quite as bad as that, but I'm not very good.

Yani şimdi o kadar kötü değil, ama ben çok iyi değilim.

I've never been good at throwing.

Atma konusunda hiçbir zaman iyi olmadım.

So, you know, they laughed and I had to get back in my car and drive off

Yani, bilirsin, güldüler ve arabama geri dönüp gitmek zorunda kaldım

and then they eggs my car again as I was driving off.

ve sonra ben uzaklaşırken arabamı tekrar yumurtaladılar.

So actually I got a double egging and I didn't get revenge.

Yani aslında çifte yumurta yedim ve intikam almadım.

Can I just say I think I think I think the second time.

İkinci kez düşündüğümü düşünüyorum diyebilir miyim?

The second time, I think Steve deserved it.

İkinci kez, Steve'in bunu hak ettiğini düşünüyorum.

Well, anyway, I think they were arrested actually, because I hung around a bit.

Her neyse, aslında tutuklandıklarını düşünüyorum çünkü biraz ortalıkta dolaştım.

And so a police car turned up.

Ve böylece bir polis arabası ortaya çıktı.

So I think they were, you know,

Bence onlar, bilirsin,

being very disruptive.

çok yıkıcı davranıyorlardı.

So in my head they got arrested and they're probably still in prison.

Yani kafamda tutuklandılar ve muhtemelen hala hapisteler.

Yeah, 20 years later, I don't know whether actually was.

Evet, 20 yıl sonra, gerçekte olup olmadığını bilmiyorum.

What a waste of. Food could have been before we even met.

Ne israf. Yemek biz tanışmadan önce de olabilirdi.

Oh, okay.

Tamam.

It's a long time. A long, long time ago.

Uzun zaman oldu. Çok uzun zaman önce.

I forget the 1980s that was. So eggs were different then.

1980'li yılları unutuyorum. Yani o zamanlar yumurtalar farklıydı .

They were they were actually slightly larger and they

Aslında biraz daha büyüktüler ve

they had more yolk in the 1980s.

1980'lerde daha fazla sarısı vardı.

Eggs now, you see, have changed.

Yumurtalar artık değişti.

Eggs are much smaller now and they have less yolk.

Yumurtalar artık çok daha küçük ve daha az sarısı var.

I don't know why they must have changed them during the 1990s.

1990'larda neden değiştirmiş olduklarını bilmiyorum.

There's a shortage of. Eggs in the. UK.

kıtlığı var. içinde yumurta. İngiltere

There's a strange.

Bir gariplik var.

This.

Is there a shortage.

Bu.

kıtlık mı var.

Of as a shortage of eggs apparently in the UK?

Görünüşe göre İngiltere'de yumurta kıtlığı olarak mı?

Well that's because people keep throwing them at the king.

Bunun nedeni, insanların onları krala atmaya devam etmesi.

Yes. Well, that's not going to help.

Evet. Pekala, bu yardımcı olmayacak.

I mean, I'm not joking.

Yani, şaka yapmıyorum.

This is another news story today that, you know, in one news story,

Bugün başka bir haber bu , bilirsiniz, bir haberde

the king's being attacked with eggs or eggs.

krala yumurta veya yumurtalarla saldırılıyor.

And then

Ve sonra

in another news story saying there's a shortage of eggs.

başka bir haberde yumurta kıtlığı olduğunu söylüyor.

I think I have a feeling that.

Sanırım bende öyle bir his var.

That could be connected.

Bu bağlantılı olabilir.

Everyone's been buying eggs and they've gone up to egg.

Herkes yumurta alıyor ve yumurtaya gittiler.

The king.

Kral.

Coincidence? I think it's because of the cost of feed.

Tesadüf? Yem maliyetinden kaynaklandığını düşünüyorum.

Since the pandemic it's gone up and lots of people that used to grow eggs

Pandemiden bu yana arttı ve eskiden yumurta yetiştiren

and grow have chicken farms to grow eggs.

ve yetiştiren birçok insanın yumurta yetiştirmek için tavuk çiftlikleri var.

Yes. To you don't grow egg part of the field, do you grow.

Evet. Yumurtayı tarlanın bir kısmından büyütmezsin, sen büyütürsün.

Egg the field.

Alanı yumurtalayın.

Produce eggs. You produce eggs.

Yumurta üret. Yumurta üretiyorsunuz.

You don't grow.

büyümüyorsun

You produce eggs. There isn't a field.

Yumurta üretiyorsunuz. Alan yok.

There isn't a field with eggs coming out of the ground.

Yerden yumurta çıkan bir tarla yok.

You get a pound where you can you can you can put

Bir pound aldıysanız,

a comment to correct me on the live stream.

canlı yayında beni düzeltmek için yorum yazabilirsiniz.

I don't think we we wouldn't know where to start.

Nereden başlayacağımızı bilemeyeceğimizi sanmıyorum.

Yeah.

Evet.

So a lot of egg producers have stopped producing eggs because it's too expensive.

Bu yüzden birçok yumurta üreticisi, çok pahalı olduğu için yumurta üretimini durdurdu.

And of course, we have bird flu at the moment.

Ve tabi şu anda kuş gribimiz var.

And yes.

Ve evet.

Avian flu, not as we don't have.

Kuş gribi bizde olmadığı gibi değil.

It could related story can.

İlgili hikaye olabilir.

I just say we don't have bird flu but there are cases.

Bizde kuş gribi yok diyorum ama vakalar var.

So if you have a chicken farm

Yani bir tavuk çiftliğiniz

or a turkey farm, you have to in the UK.

veya hindi çiftliğiniz varsa, Birleşik Krallık'ta olmak zorundasınız.

I don't know if that's in other parts of Europe.

Avrupa'nın diğer bölgelerinde var mı bilmiyorum.

Yeah, all those birds now cannot be allowed to be outside.

Evet, artık tüm o kuşların dışarıda olmasına izin verilemez.

They have to be inside.

İçeride olmalılar. Kilit

They're in lockdown.

altındalar. Kilit

They're in lockdown.

altındalar.

The chickens are in lockdown. You're right, Mr..

Tavuklar kilit altında. Haklısınız bayım..

The chickens in the turkeys

that they are now having to stay at home, they're working from home at the moment.

Artık evde kalmak zorunda kaldıkları hindilerdeki tavuklar, şu an evden çalışıyorlar.

They've all got their laptops.

Hepsinin laptopları var.

And it's so that they don't come into contact

Ve bu,

with wild birds who are carrying the flu,

grip taşıyan yabani kuşlarla temas etmesinler diye,

because if they if the chickens are roaming

çünkü eğer tavuklar

around outside in the turkeys, which they do,

dışarıda hindilerin içinde dolaşıyorlarsa, ki bunu yaparlar,

then the wild birds that have got the flu and I think I'm right in saying

o zaman grip olan yabani kuşlar ve sanırım

that the bird flu is carried by, but it's wild, wild birds.

Kuş gribinin bulaştığını söylerken haklıyım ama bunlar yabani, yabani kuşlar.

The clue is in the title.

İpucu başlıkta.

Wild Beef, but wild birds.

Yabani Sığır eti, ama yabani kuşlar.

And then they land and then they give it to the

Sonra karaya çıkarlar ve

domestic birds or the chickens and farmed.

evcil kuşlara veya tavuklara verirler ve çiftçilik yaparlar.

I want to know how they do it.

Nasıl yaptıklarını bilmek istiyorum.

What are they doing?

Onlar ne yapıyor?

Are they kissing each other?

Birbirlerini öpüyorlar mı?

They must sneeze on them or something.

Üzerlerine hapşırma falan olmalı.

I think I think there's some, some very strange behaviour going on between all of these birds.

Sanırım tüm bu kuşlar arasında bazı çok garip davranışlar oluyor.

A pigeon is like is is now landing on the ground and a chicken

Güvercin sanki şimdi yere iniyor ve bir tavuk

is going up to the pigeon and saying, oh hello, oh you're different.

güvercinin yanına gidip, ah merhaba, ah farklısın diyor.

Would you like to come over here to my nest?

Buraya, yuvama gelmek ister misin?

I would imagine they must sneeze of I don't know.

Bilmediğim için hapşırmaları gerektiğini hayal ediyorum.

That transmitted between the wild birds and the farm birds.

Yabani kuşlar ve çiftlik kuşları arasında bulaşan.

I don't know how that transmission process takes place.

Bu aktarım sürecinin nasıl gerçekleştiğini bilmiyorum.

Do birds sneeze.

Kuşlar hapşırır mı?

When they've got a cold or the. Flu?

Nezle olduklarında ya da. Nezle?

I don't think I've ever seen a bird sneeze.

Bir kuşun hapşırdığını gördüğümü hiç sanmıyorum.

And of course, what happens then is that if the farm birds catch the flu

Ve tabii ki, o zaman olan şu ki, eğer çiftlik kuşları

because there's such a lot of them in a small space, they have to be all destroyed.

küçük bir alanda çok fazla olduğu için gribe yakalanırsa, hepsinin yok edilmesi gerekir.

Oh, okay.

Tamam.

Can we still eat them?

Hala onları yiyebilir miyiz?

Because there's the risk then that could be passed on to humans.

Çünkü o zaman insanlara geçebilecek bir risk var.

I think if tape.

Bence kaset.

But if they if they destroy them, if they kill them, can they can still be eaten.

Ama onları yok ederlerse, öldürürlerse, yine de yenilebilirler mi?

Well you would think so.

Peki sen öyle düşünürdün.

But I don't know how long the virus lives in tissue, so I know.

Ama virüsün dokuda ne kadar yaşadığını bilmiyorum, o yüzden biliyorum.

That you put them in a very hot oven.

Onları çok sıcak bir fırına koyduğunu.

Can you fry them deep?

Onları derin kızartabilir misin?

Fry them? Well, in theory you could.

Kızartmak mı? Teoride yapabilirsin.

I think this has come up before. Mr.

Sanırım bu daha önce gündeme geldi. Bay

DEMBY And we've had outbreaks of bird flu.

DEMBY Ve kuş gribi salgınları yaşadık.

They've said you have to destroy all they chickens and turkeys.

Bütün tavukları ve hindileri yok etmeniz gerektiğini söylediler.

But when the question is asked, could you eat the meat?

Ama soru sorulduğunda eti yiyebilir misin?

They were saying, well,

probably

Muhtemelen

if you cooked it high enough, but they don't want that to take.

yeterince yüksek pişirirseniz, diyorlardı, ama bunun almasını istemiyorlar.

Yes, they don't want the risk.

Evet, risk istemiyorlar.

You see, they don't want the risk of you catching something.

Görüyorsun, bir şey yakalama riskini istemiyorlar.

But I think it's a terrible waste of food when you think about it.

Ama düşününce korkunç bir yemek israfı olduğunu düşünüyorum .

So not only are we wasting eggs,

Yani sadece yumurtaları israf etmekle kalmıyoruz,

we might be wasting chickens and turkeys and there might be no turkeys.

tavukları ve hindileri de israf ediyor olabiliriz ve hiç hindi olmayabilir.

You see no turkeys for Christmas? Yes, Michael.

Noel için hiç hindi görmüyor musun? Evet, Michael.

Birds. Pigeons can have flu.

Kuşlar Güvercinler grip olabilir. İnsan gribinden farklı olarak

There is a type of flu called bird flu,

kuş gribi denen bir grip türü vardır

which is different to human flu.

.

And cats, you know, dogs, they have their own type of flu as well.

Ve kediler, bilirsiniz, köpekler, onların da kendi grip türleri vardır.

All these animals.

Bütün bu hayvanlar.

And normally you can't.

Ve normalde yapamazsın.

So if a bird gets flu, it's a specific virus to the birds

Yani bir kuş gribe yakalanırsa, bu kuşlara özgü bir virüstür

and it can't be, you know, humans can't catch it from birds.

ve bilirsiniz, insanlar onu kuşlardan kapamaz.

No, but it can.

Hayır, ama olabilir.

But, you know, in theory, normally it doesn't, but in practise it can happen.

Ama bilirsiniz, teoride normalde olmaz ama pratikte olabilir.

So it can it could be transmitted.

Yani iletilebilir.

It can be.

Olabilir.

From birds to humans, but we're not sure.

Kuşlardan insanlara, ama emin değiliz.

But it does happen. That's the danger.

Ama olur. Tehlike bu.

And what can happen is when it gets into lots of birds, it can mutate a little and it can mutate into a form

Ve birçok kuşa bulaştığında, biraz mutasyona uğrayabilir ve

that then is transmitted to humans because they're very closely related.

daha sonra çok yakın akraba oldukları için insanlara bulaşan bir forma dönüşebilir.

Viruses and all the details.

Virüsler ve tüm detaylar.

Yes, well, I have noticed that.

Evet, bunu fark ettim.

But please. More than

Ama lütfen.

anyone.

Please be careful.

Herkesten fazla.

Lütfen dikkatli ol.

Please be careful.

If you are feeling amorous towards your chicken. Yes.

Lütfen dikkatli ol.

Tavuğuna karşı aşk hissediyorsan. Evet. Veya

Or turkey.

hindi.

Do not be tempted to have a kiss

and a cuddle with your bird

unless that bird is a female human and then you're okay.

Kuşunuz dişi bir insan değilse ve o zaman iyi değilseniz, kuşunuzu öpmek ve kucaklamak için cazip olmayın.

Well, lots of human flu actually does start in chicken farms in Asia some anyway.

Pek çok insan gribi aslında bir şekilde Asya'daki tavuk çiftliklerinde başlıyor.

Let's that that's not let's it's that one off. Okay.

Hadi o değil, o bir kapalı olsun. Tamam aşkım.

I thought you were only staying for 10 minutes.

Sadece 10 dakika kalacağını sanıyordum. Ben ...

I was. Revenge of the chicken, says Mr.

idim.

Yes for eating billions of their kids. Yes.

Milyarlarca yavrusunu yediği için tavuğun intikamı Bay Evet diyor. Evet.

Yes. Maybe that may be nature.

Evet. Belki bu doğa olabilir.

Because this is happening.

Çünkü bu oluyor.

Everyone's talking about the environment and nature again,

Herkes yine çevreden ve doğadan bahsediyor,

with the most useless gathering of people ever.

insanların en gereksiz bir araya gelmesiyle.

And that, of course, is COP 27.

Ve bu, elbette COP 27'dir.

COP 27 is where lots of people fly

COP 27, çeşitli ülkelerden çok sayıda insanın

from various countries on

very air polluting aeroplanes and they all meet

havayı çok kirleten uçaklarla uçtuğu ve hepsinin

and wine and dine in very posh hotels

çok lüks otellerde buluşup şarap içip yemek yedikleri

and then they talk about how they're going to save the environment.

ve sonra nasıl tasarruf edecekleri hakkında konuştukları yerdir. Çevre.

And then at the end of the meeting, after they've had lots of lovely meals

Ve toplantının sonunda, bir sürü güzel yemek yedikten

and congratulated each other for how wonderful they are for saving the world,

ve dünyayı kurtardıkları için ne kadar harika oldukları için birbirlerini tebrik ettikten sonra,

they actually decide that they can't do anything,

aslında hiçbir şey yapamayacaklarına karar verirler,

but they do agree the next time they will try better.

ancak bir dahaki sefere aynı fikirde olurlar. daha iyisini deneyecekler.

And that's it.

Ve bu kadar.

And that's it's the latest thing they've come up with Mr.

Ve Bay Duncan'la buldukları en son şey

Duncan, is that

,

is that rich western

zengin batılı

countries will have to pay reparations.

ülkelerin tazminat ödemek zorunda kalacakları.

So, you know, most of the countries in Europe, America, the UK,

Yani, bilirsiniz, Avrupa'daki çoğu ülke, Amerika, Birleşik Krallık,

this this is being put about now that we have to pay reparations. To.

bu şimdi tazminat ödemek zorunda olduğumuz için yapılıyor. İle. Daha

To poorer countries. So that's not so much.

fakir ülkelere. Yani bu kadar değil.

So that's about 70% of the world.

Yani bu dünyanın yaklaşık %70'i.

So that they can because obviously we want other countries

Böylece yapabilirler çünkü açıkçası diğer ülkelerin

to develop low carbon usage. Yes.

düşük karbon kullanımını geliştirmesini istiyoruz. Evet.

But they are saying it's too expensive for them to do it.

Ama bunu yapmanın onlar için çok pahalı olduğunu söylüyorlar.

You got to carry on burning coal.

Kömür yakmaya devam etmelisin.

But they're right. Well, that's it.

Ama haklılar. İşte bu kadar.

So what they want is us to pay them

Yani bizden istedikleri şey,

to have the carbon neutral technology.

karbon nötr teknolojiye sahip olmaları için onlara ödeme yapmamız.

The only problem is, you know what happens when you pay

Tek sorun,

lots of money to other countries?

diğer ülkelere çok para ödediğinizde ne oluyor biliyor musunuz?

What happens to the money is will it be used?

Paraya ne olacak, kullanılacak mı?

Yeah, yeah, warlords.

Evet, evet, savaş ağaları.

And we'll get hold of the money.

Ve parayı ele geçireceğiz.

And, you know, unless you send your own companies in to do it,

Ve bilirsiniz, en azından bunu yapmak için kendi şirketlerinizi göndermediğiniz sürece

at any rate.

.

Yeah. Anyway, that's a government debt, but yes.

Evet. Her neyse, bu bir devlet borcu, ama evet.

So if we do that, we'll have no money.

Yani bunu yaparsak paramız kalmaz. İşte

Well, that's it. It'll all come out of taxpayers money.

bu kadar. Hepsi vergi mükelleflerinin parasından çıkacak.

This is rather like this is rather like asking a millionaire

Bu daha çok bir milyonerden

to give all of his millions to help lots of other people.

tüm milyonlarını diğer birçok insana yardım etmesi için vermesini istemeye benziyor.

But then he will have no money.

Ama o zaman hiç parası olmayacak.

And then he will be asking other people to give him money

Ve sonra diğer insanlardan ona para vermelerini isteyecek

because he gave all of his millions away.

çünkü milyonlarını dağıttı.

Talking of which, Steve. I'm covered in mud.

Konu açılmışken, Steve. çamura bulandım

Yeah, Steve, don't worry about that.

Evet, Steve, bunun için endişelenme. Senin

I'm used to your dirt, Steve.

pisliğine alışkınım, Steve.

One person has won

Bir kişi

nearly two.

neredeyse iki kazandı.

Is it $2 billion? Yes.

2 milyar dolar mı? Evet.

One person on the Thunderball.

Thunderball'da bir kişi.

Well, the big jackpot in the United States, one person, one ticket has won.

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki büyük ikramiyeyi bir kişi, bir bilet kazandı.

I think it's 1.9 billion.

Bence 1.9 milyar.

Yeah, phenomenal.

Evet, olağanüstü.

I don't even know what to say.

Ne diyeceğimi bile bilmiyorum.

It's very rare that I'm speechless.

Sessiz kaldığım çok nadirdir.

One person has won 1.9 billion.

Bir kişi 1.9 milyar kazandı.

And in fact, I think it's more than that now. Well, what I mean.

Ve aslında, şimdi bundan daha fazlası olduğunu düşünüyorum. Peki, ne demek istiyorum.

I think it's gone over 2 billion.

Sanırım 2 milyarı geçti.

I think it's actually 2.1 billion.

Bence aslında 2.1 milyar.

And because lots of people were buying more tickets, so the jackpot went even higher.

Ve birçok insan daha fazla bilet aldığından ikramiye daha da yükseldi.

Well, what I'm hoping, Mr.

Umduğum şey, Bay

Duncan, is that the person that has won $2 billion. Yes.

Duncan, 2 milyar dolar kazanan kişi. Evet.

Is needs to learn English.

İngilizce öğrenmesi gerekiyor.

Yes, they might be watching now.

Evet, şimdi izliyor olabilirler.

I might be watching that.

Bunu izliyor olabilirim. Herhangi bir nedenle İngilizcenizi geliştirmeye

If you are the person who is decided to improve your English

karar verilen kişi sizseniz

for whatever reason it may be, I'm not here to judge.

, yargılamak için burada değilim.

And you've just won 2 billion.

Ve az önce 2 milyar kazandın.

Billion?

Milyar?

I mean, I'm not saying million.

Yani milyon demiyorum.

I'm saying $2 billion.

2 milyar dolar diyorum.

I know it's a long shot, Steve.

Zor bir ihtimal olduğunu biliyorum, Steve.

I'm going to try anyway. Here we go.

Yine de deneyeceğim. İşte başlıyoruz.

I'm going to put it on the screen.

Onu ekrana koyacağım.

If you if you would like to donate some of that, you don't have to donate all of it.

Bunun bir kısmını bağışlamak isterseniz, tamamını bağışlamak zorunda değilsiniz.

But here is the address.

Ama adres burada.

There it is on the screen right now if you want to send a donation.

Bağış göndermek istiyorsanız şu anda ekranda var. İşte

There it is.

burada.

So, so to the the new billionaire.

Öyleyse, yeni milyarder için de öyle.

I still can't believe that.

Buna hala inanamıyorum.

I can't believe that one person has just won $2 billion.

Bir kişinin az önce 2 milyar dolar kazandığına inanamıyorum.

That's saying that's crazy.

Bu delilik demek. İngilizce öğrenmek isteyenleri izleyen

I know any billionaire or millionaire watching who who wants to learn English. P.S.

herhangi bir milyarder veya milyoner tanıyorum . Not:

every two Tuesday night.

her iki salı gecesi.

Large sums. Yes, and we mean large sums.

Büyük meblağlar. Evet ve büyük meblağları kastediyoruz.

It doesn't have to be large. It can be just $10.

Büyük olmak zorunda değil. Sadece 10 dolar olabilir.

Because that will save, you know, other people who haven't got so much

Çünkü bu, çok fazla parası olmayan diğer insanları kurtaracak

money. Okay.

. Tamam aşkım.

I won't have to do it. And then we'll have see.

Bunu yapmak zorunda kalmayacağım. Ve sonra göreceğiz.

If they haven't got this money.

Bu parayı almamışlarsa.

But if the people who haven't got much money aren't going to donate to us.

Ama çok parası olmayan insanlar bize bağış yapmayacaksa.

So I'm not worried about that.

Bu yüzden endişelenmiyorum.

But yeah, but if you want, if you are loaded,

Ama evet, ama eğer istersen, eğer yüklüysen

if you are a person who, who is just worth $2 billion.

, sadece 2 milyar dolar değerinde bir insansan.

Stephen. I'm sure you can spend all right.

Stephen. Eminim iyi harcayabilirsin.

Yes, I think you can spare you can spare a little bit of that, I'm sure.

Evet, sanırım bundan birazını ayırabilirsin, eminim. İşte

So there it is.

orada. İşte

There it is. I want to see Duncan continue doing what he's.

burada. Duncan'ın yaptığını yapmaya devam ettiğini görmek istiyorum.

Doing by the end of the day. I want to see because.

Günün sonunda yapılıyor. görmek istiyorum çünkü.

You do need to fix your Internet.

İnternetinizi düzeltmeniz gerekiyor.

My Internet, my computer, my studio, my teeth.

İnternetim, bilgisayarım, stüdyom, dişlerim.

They're all falling out.

Hepsi dökülüyor.

I've got a problem down there.

Aşağıda bir sorunum var.

There's something wrong down there.

Orada ters giden bir şeyler var.

I keep waking up in the night all wet and I don't know what that's all about.

Geceleri tamamen ıslak uyanıyorum ve bunun ne hakkında olduğunu bilmiyorum.

So, yes, there's all sorts of things going.

Yani, evet, her türlü şey oluyor.

On anyway, right? Yes.

Her neyse, değil mi? Evet.

So so billionaire, the billionaire or any other millionaires watching

Yani milyarder, milyarder veya diğer milyonerler

there it is.

orada izliyor.

So now, you know.

Yani şimdi biliyorsun.

Ashton, do you be sorry if I've pronounced you right there?

Ashton, seni orada telaffuz ettiysem kusura bakma.

From India.

Hindistan'dan.

Hello to India. Hello to India.

Hindistan'a merhaba. Hindistan'a merhaba.

Well, I saw an interesting statistic today on world population levels.

Bugün dünya nüfus seviyeleri hakkında ilginç bir istatistik gördüm .

Okay, which is set to hit 8 billion

Tamam,

if it hasn't already any day or, you know, 8 billion people.

herhangi bir gün yoksa 8 milyara veya 8 milyar insana ulaşacak.

So it has gone up three times since 1950.

Yani 1950'den beri üç kat arttı.

So it was about 3 million somewhere in 1915.

Yani 1915'te yaklaşık 3 milyondu.

It's now 8 billion.

Şimdi 8 milyar.

China is currently the country with the most people in the world,

Çin şu anda dünyada en fazla nüfusa sahip ülke konumunda,

while India are going to overtake China

Hindistan ise

as being the most populous country in the world. Yes.

dünyanın en kalabalık ülkesi olarak Çin'i geride bırakacak. Evet.

Probably quite soon. Yes.

Muhtemelen çok yakında. Evet.

I think the problem with China, I think they keep rounding them up.

Bence Çin ile ilgili sorun, onları toplamaya devam ettiklerini düşünüyorum.

Well, this is going to start going down.

Pekala, bu düşmeye başlayacak.

And locking them away.

Ve onları kilitlemek.

And apparently the the world population

Ve görünüşe göre dünya nüfusu

will peak at 10 billion probably in the next 20 years,

muhtemelen önümüzdeki 20, 20 veya 30 yıl içinde 10 milyar ile zirve yapacak

20 or 30 years.

.

And then it will start to decline, apparently.

Ve sonra görünüşe göre düşmeye başlayacak.

But they're beginning to sort out mention

Ama

that you're beating China in the

in the production of human beings race, assuming that is even a race.

insan ırkının üretiminde Çin'i geçtiğinizden bahsetmeye başlıyorlar, hatta bunun bir ırk olduğunu varsayarsak.

I have to say it is a strange it is a very strange thing

Söylemeliyim ki,

to be competing with or competing over.

rekabet etmek ya da rekabet etmek çok garip bir şey.

I don't mean it to sound like a competition, but

Bunu bir rekabet gibi söylemiyorum ama

you've got a much younger population, which would be very good

çok daha genç bir nüfusa sahipsin ki bu çok iyi olur

because we need more younger people. Yes.

çünkü daha fazla genç insana ihtiyacımız var. Evet.

Well, they're getting older.

İyi ki yaşlanıyorlar.

Yes. Well, not not necessarily the world, but certainly in this country, we have too many old people.

Evet. İlla dünyada değil ama kesinlikle bu ülkede çok fazla yaşlı insan var.

That's something else I read today, apparently, since a lot of people

Bu, görünüşe göre bugün okuduğum başka bir şey, çünkü pek çok insan

are retiring from work now earlier than they otherwise would have done.

artık normalde yapacaklarından daha erken emekli oluyor .

I'm one of those. Yes, you are one of those.

Ben onlardan biriyim. Evet, sen de onlardan birisin.

I should have carried on for at least another four or five years.

En az dört beş yıl daha devam etmeliydim.

But, you know, obviously I was made redundant,

Ama, biliyorsun, belli ki işten çıkarıldım, bu

so I'm stopping working probably won't go back to work.

yüzden çalışmayı bırakıyorum, muhtemelen işe geri dönmeyeceğim.

Okay.

Tamam aşkım.

And but a lot of people are doing this now and so the government are getting less taxes in.

Ama şimdi birçok insan bunu yapıyor ve bu yüzden hükümet daha az vergi alıyor.

So it's all causing a problem.

Yani bunların hepsi bir soruna neden oluyor.

And this is not just in the UK, it's in France, it's in

Ve bu sadece Birleşik Krallık'ta değil, Fransa'da,

is all over overdeveloped countries.

tüm aşırı gelişmiş ülkelerde var.

Overdeveloped.

aşırı gelişmiş

Well, what's an overdeveloped.

Peki, aşırı gelişmiş nedir?

Country in developed countries? Oh, I see. Because

Ülke gelişmiş ülkelerde mi? Ah anlıyorum. Çünkü

I would love to live in an overdeveloped country which.

aşırı gelişmiş bir ülkede yaşamayı çok isterim.

Says I want to become a billionaire like my uncle.

Amcam gibi milyarder olmak istediğimi söylüyor.

Oh, okay.

Tamam.

What? Well, maybe.

Ne? Pekala belki.

Maybe you can give your uncle a phone call.

Belki amcana bir telefon edebilirsin.

Give your uncle a phone call.

Amcana bir telefon et.

Hello, Uncle. Highland.

Merhaba amca. Yayla.

Hello, Mr..

Merhaba Bay..

Mr.. My uncle, my billionaire uncle.

Bay.. Amcam, milyarder dayım. Bu

It's a very strange title, by the way.

arada çok garip bir başlık.

Hello, billionaire uncle.

Merhaba milyarder amca.

And just point out all the fantastic stuff that you've learnt from Mr.

Ve Bay Duncan'ın kanalından öğrendiğiniz tüm harika şeyleri

Duncan's channel and how you think that he should be supported.

ve onun nasıl desteklenmesi gerektiğini düşündüğünüzü belirtin.

It is a bit sad, it is a bit sad that we are here begging.

Biraz üzücü, burada yalvarıyor olmamız biraz üzücü.

Us for not paying.

Ödemediğimiz için.

Apparently COP 27 was missing one very important thing.

Görünüşe göre COP 27'de çok önemli bir şey eksikti.

What was missing this year? Credibility.

Bu yıl ne eksikti? güvenilirlik.

No greater Greta Thunberg.

Daha büyük Greta Thunberg yok.

Yes, she wasn't there.

Evet, orada değildi. Bu

How dare you?

ne cüret?

Is that because she's no longer a teenager? Yes.

Artık genç olmadığı için mi? Evet.

And this is what she said when she found out how dare you?

Ve buna nasıl cüret ettiğini öğrendiğinde söylediği şey buydu.

She said, how dare you for inviting me?

Beni davet etmeye nasıl cüret edersin dedi.

She's not 12 anymore.

Artık 12 yaşında değil.

Oh, no, no.

Hayır, hayır.

She's about 32 now. Yes.

O şimdi yaklaşık 32 yaşında. Evet.

And she wants all

Ve tüm

wealthy white people to be to be to be overthrown.

zengin beyazların devrilmesini istiyor.

Apparently, she she hates capitalism.

Görünüşe göre kapitalizmden nefret ediyor.

She hates the Western world, and yet then she is living in it.

Batı dünyasından nefret ediyor ama yine de içinde yaşıyor.

But isn't her father extremely rich?

Ama babası çok zengin değil mi?

I don't know.

Bilmiyorum.

I don't know much about that family.

O aile hakkında pek bir şey bilmiyorum.

But didn't they didn't she going to?

Ama o gitmedi mi?

I don't know.

Bilmiyorum.

But I mean, I. Know if you don't know, then.

Ama yani, ben. Bilmiyorsan bil o zaman.

I'm thinking of somebody else.

Başka birini düşünüyorum.

Who's that person who went on a yacht?

Yata giden o kişi kim?

Yeah, I'm thinking of something else.

Evet, başka bir şey düşünüyorum.

Yeah, I don't think her family are poor.

Evet, ailesinin fakir olduğunu düşünmüyorum.

Well, that. Was Greta Thunberg.

Peki, bu. Greta Thunberg'di.

That was her. Yes.

Bu oydu. Evet.

She went on a a yacht to around

to show that you don't need to use fossil fuels.

Fosil yakıtları kullanmanıza gerek olmadığını göstermek için bir yatla etrafı dolaşmaya çıktı.

We can all do that.

But the only problem was she stayed up all over.

Bunu hepimiz yapabiliriz.

Ama tek sorun, her yerinde ayakta kalmasıydı.

She flew back on a plane.

Bir uçakla geri uçtu.

And who was funding that, I wonder?

Ve bunu kim finanse ediyordu, merak ediyorum?

Oh, that's why I think she's got it.

Oh, bu yüzden onu kaptığını düşünüyorum.

She comes from a rich family, so she's being hypocritical, probably.

Zengin bir aileden geliyor, bu yüzden muhtemelen ikiyüzlü davranıyor.

Okay.

Tamam aşkım.

And but anyway.

Ve ama yine de.

Well, what's the alternative to capitalism?

Peki, kapitalizmin alternatifi nedir?

We know what the alternative and most of us would say they don't want.

Alternatifin ne olduğunu biliyoruz ve çoğumuz istemediklerini söyleriz.

We don't want. That.

istemiyoruz O. O

What's that then? Well, communism. Communism.

zaman bu nedir? Peki, komünizm. komünizm.

And, you know.

Ve bilirsin.

Come on, comrades, let's get together.

Haydi yoldaşlar, bir araya gelelim.

Let's all eat our potatoes in a field.

Hepimiz patateslerimizi bir tarlada yiyelim.

In theory, very good.

Teorik olarak, çok iyi.

In practise, lunatics get in charge.

Uygulamada, deliler devreye girer.

And then it all.

Ve sonra hepsi.

Goes, Yes, I believe this is what we did the other weekend with that.

Evet, geçen hafta sonu bununla yaptığımız şeyin bu olduğuna inanıyorum.

Yes. You can't resist, can you, Steve?

Evet. Karşı koyamıyorsun değil mi Steve?

Well, that's the that's the

İşte demokrasi budur

democracy.

.

That's one big advantage.

Bu büyük bir avantaj. Sevmediğiniz

You can get rid of a leader you don't like. But you can.

bir liderden kurtulabilirsiniz . Ama sen yapabilirsin.

You can in communism.

Komünizmde yapabilirsin.

Yes, but you just you just you just do it with.

Evet, ama sen sadece sen sadece sen sadece onunla yapıyorsun.

And so you have so. Yeah.

Ve böylece sende var. Evet.

Radioactive material in their soup. Yeah.

Çorbalarında radyoaktif madde var. Evet.

So at least if you don't like who's in charge, you can get rid of them in an election.

Yani en azından kimin sorumlu olduğunu sevmiyorsanız, bir seçimde onlardan kurtulabilirsiniz.

I suppose they both have their ups and downs.

Sanırım ikisinin de iniş çıkışları var.

They both have their ups and downs. They do.

İkisinin de inişleri ve çıkışları var. Onlar yapar.

Capitalism. Yes.

Kapitalizm. Evet.

There are people who are not rich and not wealthy,

Zengin olmayan ve varlıklı olmayan insanlar var

but at least you can watch television and you have Netflix. Yes.

ama en azından televizyon seyredebiliyorsunuz ve Netflix'iniz var. Evet.

So but in communism, you don't have much wealth, you don't own anything.

Yani ama komünizmde çok fazla servetiniz yok, hiçbir şeye sahip değilsiniz.

And you can eat.

Ve yiyebilirsin.

But but the upside is you can eat all the potatoes you want.

Ama iyi tarafı, istediğin kadar patates yiyebilirsin .

So I quite like that.

Yani bundan oldukça hoşlanıyorum.

So there's always an upside and a downside.

Yani her zaman bir artı ve eksi vardır.

Luis Mendez Yes, Luis said at the beginning he can only stay a while.

Luis Mendez Evet, Luis başlangıçta sadece bir süre kalabileceğini söyledi.

Okay. I began to moan at me.

Tamam aşkım. Bana inlemeye başladım.

Oh. Says the tests. Okay.

Ah. testleri söylüyor. Tamam aşkım.

Who obviously has a grasp of the French language as well as the English language? Oui,

Kim açıkça İngiliz dilinin yanı sıra Fransız dilini de anlıyor? Oui,

oui, oui, yes.

ui, ui, evet.

No, I'm not saying yes.

Hayır, evet demiyorum.

I just want to go to the toilet for a while.

Sadece bir süreliğine tuvalete gitmek istiyorum.

You guys.

Siz çocuklar.

Good luck, says Palmira. Why?

İyi şanslar, diyor Palmira. Neden?

What's a very important errand to run?

Yapılması gereken çok önemli bir iş nedir?

I will watch the Livestream later.

Canlı yayını daha sonra izleyeceğim.

I wish you stop burping in my face.

Keşke yüzüme geğirmeyi bıraksan.

I burping a lot anyway.

Zaten çok geğiriyorum.

State I'm going to go.

Gideceğimi belirtin.

You've been here now for 35 minutes. Yes.

35 dakikadır buradasın. Evet.

And I still haven't got to my subjects, right? Yes.

Ve hala konularıma ulaşmadım, değil mi? Evet.

And you have plenty stuff. To do this every day, Mr..

Ve sende çok şey var. Bunu her gün yapmak için Bay..

Don't you have plants to put in the ground?

Toprağa ekecek bitkiniz yok mu?

Yeah, yeah it's true.

Evet, evet bu doğru.

A but but don't, don't, don't exhaust yourself or else we might be putting you in the ground.

A ama yapma, yapma, kendini yorma yoksa seni yerin dibine sokabiliriz.

It's lovely to be here,

if only for a short while, although it has been 35 minutes.

35 dakika geçmesine rağmen kısa bir süreliğine de olsa burada olmak çok güzel.

Yes, I did point that I.

Evet, işaret ettim,

Have enjoyed every second of it if you have to,

gerekirse her saniyesinden zevk aldım

and I look forward to seeing you all on Sunday.

ve Pazar günü hepinizi görmeyi dört gözle bekliyorum.

See you on Sunday. Have a good. Lesson with Mr. Duncan.

Pazar görüşürüz. iyi eğlenceler Bay Duncan ile ders.

Thank you.

It is. Just want to stop this.

Teşekkür ederim. Bu

. Sadece bunu durdurmak istiyorum.

Thought you were going to, you know, professionally failed me out of them.

Profesyonel olarak beni onlardan vazgeçireceğini sandım.

I'm just going to cut you like this,

Seni böyle keseceğim,

okay?

tamam mı?

I do.

Evet.

And I am

Ve ben,

the new English addict is with you to day.

bugün seninle olan yeni İngiliz bağımlısıyım.

It is Wednesday.

Çarşamba.

I hope you are having a good day where you are in the world.

Umarım dünyanın olduğu yerde güzel bir gün geçiriyorsundur .

It isn't too bad.

Çok kötü değil.

Here we are having some lovely sunshine.

Burada güzel bir güneş ışığı alıyoruz.

The sun is out the skies the skies are almost blue.

Güneş çıktı, gökyüzü neredeyse mavi.

We have a few clouds here and there.

Burada burada birkaç bulut var.

But at least it's not raining.

Ama en azından yağmur yağmıyor.

Yes, Mr.

Evet, Bay

Steve is with us now on Wednesday.

Steve Çarşamba günü bizimle.

Is a lot of people surprised to see that Mr.

Pek çok insan Bay

Steve is here?

Steve'in burada olduğunu görünce şaşırdı mı?

But yes, he is.

Ama evet, o.

He is here.

O burada.

And I'm obviously glad that you're pleased about it.

Ve açıkçası senin bundan memnun olmana sevindim.

I don't know why I'm I again, I hope you can still hear me because my

Neden yine ben olduğumu bilmiyorum, umarım beni hala duyabilirsiniz çünkü

I think my my microphone is doing something very weird, so I hope you can still hear me.

sanırım mikrofonum çok tuhaf bir şey yapıyor, bu yüzden umarım beni hala duyabilirsiniz.

If you can't, please let me know.

Yapamazsanız, lütfen bana bildirin.

Please say, Mr. Duncan.

Lütfen söyleyin, Bay Duncan.

We can't hear you, you silly sausage.

Seni duyamıyoruz aptal sosis.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Hello, as Astor as the doobie.

Merhaba, Doobie olarak Astor olarak.

Hello to you.

Merhaba sana.

I like your name, by the way.

Bu arada ismini beğendim.

Do be.

ol.

I'm not going to say what that refers to, but it does refer to something very interesting.

Bunun neye atıfta bulunduğunu söylemeyeceğim, ama çok ilginç bir şeye atıfta bulunuyor.

Hello also to Mohsin.

Muhsin'e de selamlar.

Hello, Mohsin.

Merhaba Muhsin.

Hello, Magdalena.

Merhaba Magdalena.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Hello.

Also to Nick Tram.

Merhaba.

Ayrıca Nick Tram'a. Size

We've said hello to you already once.

zaten bir kez merhaba dedik.

Hello also, pal Mira.

Merhaba, dostum Mira.

And we have the Lewis, of course,

Ve elbette

otherwise known as Lewis Mendez. Just

Lewis Mendez olarak da bilinen Lewis'imiz var. Sadece

Lewis.

Lewis.

Mendez is here today.

Mendez bugün burada.

I hope you're having a good day.

Umarım iyi bir gün geçiriyorsundur.

Sorry about those sounds, by the way.

Bu arada, bu sesler için özür dilerim.

I'm just making sure that my microphone is still working.

Sadece mikrofonumun hala çalıştığından emin oluyorum.

Something very weird just happened.

Az önce çok garip bir şey oldu. E

Hello to.

merhaba.

Oh, interesting. Claudia is here. Hello, Claudia.

Oh ilginç. Claudia burada. Merhaba Claudia.

I don't know why you can't hear me.

Beni neden duyamadığını bilmiyorum.

Apparently, a lot of people are saying your volume is very low.

Görünüşe göre, birçok insan sesinizin çok düşük olduğunu söylüyor.

Suddenly, I don't know why.

Aniden, nedenini bilmiyorum.

Very strange.

Çok ilginç.

I'm just going to blame Mr.

Steve for it.

Bunun için Bay Steve'i suçlayacağım. Ben de

That's what I'm going to do.

bunu yapacağım.

I'm going to blame Steve.

Steve'i suçlayacağım.

It must be Steve's fault.

Steve'in hatası olmalı.

Hello to Vitesse.

Vitesse'ye merhaba.

Oh, you were first, by the way. Congratulations, Vitesse.

Oh, bu arada sen birinciydin. Tebrikler, Vitesse.

You were first on today's live chat.

Bugünün canlı sohbetinde ilk sen vardın.

Congratulations, Vitesse. You are first today.

Tebrikler, Vitesse. Bugün birincisin.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

On the live chat, we are talking about strength,

Canlı sohbette güç,

strength and weakness.

kuvvet ve zayıflıktan bahsediyoruz.

I was quite a weak child.

Oldukça zayıf bir çocuktum.

It's true.

Bu doğru.

I was not very strong, not very athletic.

Çok güçlü değildim, çok atletik değildim.

It has to be said that I was not a very strong person.

Çok güçlü bir insan olmadığımı söylemeliyim.

In fact, some people might say that

Aslında, bazı insanlar

I'm not very strong now.

şu anda çok güçlü olmadığımı söyleyebilir.

I would not describe myself as manly or macho.

Kendimi erkeksi veya maço olarak tanımlamazdım.

I would not say that at all, but I try my best anyway.

Bunu kesinlikle söylemezdim ama yine de elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum.

Hello Van and new in Who Says Hello teacher.

Merhaba Van ve Who Says Hello'da yeni hocam.

Hello to you.

Merhaba sana.

I believe you are watching in Vietnam.

Vietnam'da izlediğine inanıyorum.

So we are looking at words and phrases

Bu yüzden

connected to strength

güç

and weakness, being strong and being weak.

ve zayıflık, güçlü olma ve zayıf olma ile bağlantılı kelimelere ve ifadelere bakıyoruz.

You can see there on the screen we have the two words

Orada ekranda

strength and weakness.

güç ve zayıflık olmak üzere iki kelimemiz olduğunu görebilirsiniz.

So we will go through very briefly what these things are and what they mean.

Bu yüzden bu şeylerin ne olduğunu ve ne anlama geldiğini çok kısaca inceleyeceğiz.

We often see the word

Sık sık kelime

and weakness as opposites, which of course is true.

ve zayıflığı zıt olarak görürüz ki bu elbette doğrudur.

They are generally speaking, strength

Genel olarak konuşursak, güç

and weakness are seen as opposite words.

ve zayıflık zıt kelimeler olarak görülür.

We often see the word strength and weakness as opposites, as one

Biri

tends to be positive and the other quite often is negative.

olumlu olma eğilimindeyken diğeri oldukça sık olumsuz olduğu için, güç ve zayıflık kelimelerini genellikle karşıt olarak görürüz. Sıklıkla

So often we see the word strength

güç kelimesini

as something that is positive.

olumlu bir şey olarak görürüz.

It is an attribute that is good to have.

Bu, sahip olunması iyi olan bir niteliktir.

Strength relates to the ability to withstand

Güç,

and endure through difficult times.

zor zamanlara dayanma ve dayanma yeteneği ile ilgilidir.

So quite often we will use the word strength

Bu nedenle,

to state how well a person

bir kişinin baskıyla ne kadar iyi başa

is able to cope with pressure,

çıkabildiğini

or maybe the ability to do something

veya belki de

to overcome a difficulty.

bir zorluğun üstesinden gelmek için bir şeyler yapma becerisini ifade etmek için sıklıkla güç kelimesini kullanırız.

Your relates to the ability

to withstand and endure.

Dayanma ve tahammül etme yeteneğinizle ilgilidir.

I love those two words, by the way.

Bu arada bu iki kelimeye bayılıyorum.

Withstand to withstand is to bare something.

Dayanmak, dayanmak bir şeye katlanmak demektir. Bir şeyin

To take the weight or the pressure of

ağırlığını veya baskısını almak,

something is to withstand.

dayanmaktır.

And of course, we have the word in jaw

Ve tabii ki, çenemizde kelime var

and jaw means to battle through.

ve çene ile savaşmak anlamına geliyor.

You can stand the pain, you can take the pressure,

Acıya dayanabilirsin, baskıya dayanabilirsin,

you endure that thing.

o şeye dayanabilirsin.

You might say that you are fighting against a certain type of thing,

Belirli bir şeye karşı savaştığınızı söyleyebilirsiniz,

be it a difficult situation or maybe a bad moment

bu zor bir durum veya hayatınızdaki kötü bir an

in your life or perhaps illness.

veya belki bir hastalık olabilir. O şeyle

You have the strength to fight

savaşacak gücün var

that thing.

.

The quality of being strong refers

Güçlü olmanın kalitesi,

to the amount of strength a person has.

bir kişinin sahip olduğu gücün miktarını ifade eder.

So the quality of being strong is your strength.

Yani güçlü olmanın niteliği sizin gücünüzdür.

So you might say that being strong

Yani, güçlü olmanın bir

means that you are able to do something well, or maybe you are able to

şeyi iyi yapabilmeniz anlamına geldiğini söyleyebilirsiniz veya belki de

to do something physical that other people can't.

diğer insanların yapamadığı fiziksel bir şeyi yapabilmenizdir.

But of course, quite often strength

Ancak elbette, çoğu zaman güç,

is also judged on the type of level.

seviye türüne göre de değerlendirilir.

There are different levels of strength.

Farklı güç seviyeleri vardır.

So strong just means that you have an ability to do something well,

Çok güçlü, sadece bir şeyi iyi yapma yeteneğiniz olduğu anlamına gelir

or maybe you have the power and strength

veya belki de gücünüz ve kuvvetiniz

is the level, the level.

seviyedir, seviyedir.

So you might have little strength,

Yani az gücünüz olabilir,

you might have some strength,

biraz gücünüz olabilir

or perhaps you have a lot of strength.

veya belki de çok fazla gücünüz olabilir.

You are of the level of strength reflects one's stamina.

Kişinin dayanıklılığını yansıtan güç düzeyindesiniz. Bugün

Another good word we are looking at some quite

baktığımız bir başka güzel kelime de oldukça

interesting words today, by the way, stamina,

ilginç kelimeler, bu arada dayanıklılık,

a person's stamina.

kişinin dayanıklılığı.

Am I going off?

Gidiyor muyum?

I hope not. I hope.

Umarım değildir. Umarım.

I hope I'm not having difficulty with my connexion again or else there will be trouble.

Umarım bağlantımla ilgili tekrar sorun yaşamam, yoksa sorun çıkar.

There will be a lot of trouble.

Çok fazla sorun olacak.

That's all I can say.

Tüm söyleyebileceğim bu.

So the level of strength reflects one's stamina.

Yani güç seviyesi kişinin dayanıklılığını yansıtır. İçinizde sahip olduğunuz

Your ability to continue the energy or the strength

enerjiyi veya gücü devam ettirme yeteneğiniz,

that you have inside is your stamina.

dayanıklılığınızdır.

You can continue because you have lots of strength.

Devam edebilirsiniz çünkü çok fazla gücünüz var.

You can carry on because you are strong

Devam edebilirsin çünkü sen güçlü

a person, strength or ability to endure.

bir insansın, güç ya da dayanma yeteneğisin.

Is there stamina?

Dayanıklılık var mı?

So an athlete you might describe an athlete

Yani bir atlet, bir atleti

as having lots of stamina.

çok fazla dayanıklılığa sahip olarak tanımlayabilirsiniz.

They have lots of strength.

Çok güçleri var.

They have lots of stored energy.

Çok fazla depolanmış enerjileri var.

They have lots of stamina.

Çok fazla dayanıklılıkları var.

I do like that word. That's a very nice word.

Bu kelimeyi seviyorum. Bu çok güzel bir kelime.

We often view strength

Gücü genellikle

as a physical attribute.

fiziksel bir özellik olarak görürüz.

So another interesting word, the word attribute, there it is.

Başka bir ilginç kelime, kelime özelliği, işte burada.

PBB attributes is something that can be said

PBB nitelikleri,

as being part of you or a part of a thing.

sizin bir parçanız veya bir şeyin parçası olarak söylenebilecek bir şeydir.

The attribute you might also say a person's characteristic.

Nitelik, bir kişinin özelliği de diyebilirsiniz.

The attribute the thing that you say a person is.

Bir kişinin olduğunu söylediğiniz şeyin niteliği.

Or maybe if you want to give a compliment,

Ya da belki bir iltifat etmek istiyorsanız,

you might attribute something towards that person.

o kişiye bir şeyler atfedebilirsiniz.

You are giving them a compliment, perhaps about something

Onlara, belki de

that they have a part of their character or maybe their strength.

karakterlerinin bir parçasına sahip oldukları veya belki de güçleri hakkında bir iltifat ediyorsunuz.

It can also define a person's character.

Aynı zamanda bir kişinin karakterini de tanımlayabilir.

So we often view strength as a physical attribute,

Bu yüzden gücü genellikle fiziksel bir özellik,

something that relates to your body.

bedeninizle ilgili bir şey olarak görürüz.

Maybe you have large muscles, maybe you can lift

Belki büyük kasların var, belki

heavy things, you have physical strength,

ağır şeyler kaldırabiliyorsun, fiziksel gücün var

but it can also define a person's character the way they are.

ama insanın karakterini de olduğu gibi tanımlayabiliyor.

Their actual character, the type of person they are

Gerçek karakterleri,

to be strong physically.

fiziksel olarak güçlü olmaları gereken insan tipidir.

So if you are physically strong,

Yani fiziksel olarak güçlüysen

you are

doing this.

bunu yapıyorsun.

Role.

rol.

Like that, or you can be strong

Bunun gibi ya da zihinsel olarak güçlü olabilirsiniz,

mentally appear in your head

the way you think, the way you express your thoughts.

düşündüğünüz şekilde, düşüncelerinizi ifade ettiğiniz şekilde kafanızda görünün.

So a person can be strong physically

Böylece bir kişi fiziksel olarak güçlü olabileceği gibi

and also strong mentally.

zihinsel olarak da güçlü olabilir.

We can say that these things

Bunların

express the ability to endure either physical stress

fiziksel strese

or mental stress.

veya zihinsel strese dayanma yeteneğini ifade ettiğini söyleyebiliriz.

So a person who can run very far, a person

Yani çok uzağa koşabilen,

who can lift heavy things,

ağır şeyleri kaldırabilen,

has physical strength, may be a person

fiziksel gücü olan, başkalarının sorunlarını anlamakta çok iyi olan bir kişi olabilir

who is very good at understanding other people's problems,

or maybe they are very good at facing their own difficulties.

veya kendi zorluklarıyla yüzleşmekte çok iyi olabilir.

You can say that that person is strong mentally.

O kişinin zihinsel olarak güçlü olduğunu söyleyebilirsin.

They are able to take the stress and strain of modern life.

Modern yaşamın stresini ve gerginliğini kaldırabilirler.

So there are many ways of describing that.

Yani bunu açıklamanın birçok yolu var.

You might say that a person has strength of character.

Bir kişinin güçlü bir karaktere sahip olduğunu söyleyebilirsiniz.

When we say that, we are actually

Bunu söylediğimizde, aslında

describing a person who is good

iyi olan

or may be a person who can be trusted to do the right thing.

veya doğru şeyi yapacağına güvenilebilecek bir kişiyi tarif ediyoruz.

So a person who can be relied on,

Yani güvenilebilecek bir kişi,

a person who has strong character

güçlü bir karaktere sahip bir kişi

or maybe they have strength of character,

veya belki de güçlü bir karaktere sahip bir kişi,

you are saying what that person is like, maybe how they treat other people

o kişinin nasıl biri olduğunu, belki diğer insanlara nasıl davrandığını

or how they behave in their day to day life.

veya günlük yaşamlarında nasıl davrandığını söylüyorsunuz.

The word weakness.

Kelime zayıflığı.

Quite often it is used negatively.

Çoğu zaman olumsuz olarak kullanılır.

The word weakness relates to the lack of strength.

Zayıflık kelimesi, güç eksikliği ile ilgilidir.

A weak person lacks strength.

Zayıf bir insan güçten yoksundur.

They don't have the ability to do it.

Bunu yapacak kapasiteleri yok.

They don't have the ability to do something.

Bir şey yapma yetenekleri yok.

They are unable to carry a certain task out.

Belirli bir görevi yerine getiremezler.

Maybe they don't have a very strong body.

Belki de çok güçlü bir vücutları yoktur.

Maybe they have very little strength to do it.

Belki de bunu yapacak güçleri çok azdır.

The word weakness relates to the lack of strength.

Zayıflık kelimesi, güç eksikliği ile ilgilidir.

A weak person lacks strength,

Zayıf bir insan güçten yoksundur,

so if you lack something, it means you don't have it.

bu yüzden bir şeyiniz yoksa, bu ona sahip olmadığınız anlamına gelir.

It is not there.

Orada değil.

That thing does not exist.

O şey yok.

You do not have that particular thing.

O özel şeye sahip değilsin.

You lack strength.

Gücün yok.

You don't have much strength.

Fazla gücün yok.

You have weakness.

Zayıflığın var.

You can be weak physically, you can be weak mentally.

Fiziksel olarak zayıf olabilirsin, zihinsel olarak zayıf olabilirsin.

So I suppose it's fair to say that you can be strong up here

Bu yüzden burada

and also here,

ve burada da güçlü olabileceğinizi

or you can be weak here

veya burada ve burada zayıf olabileceğinizi söylemenin adil olduğunu düşünüyorum

and here.

.

So there are ways of defining weakness,

Yani zayıflığı tanımlamanın yolları var,

especially when we are talking about your abilities,

özellikle yeteneklerinizden bahsederken,

be it physical or mental, a weak

fiziksel veya zihinsel, zayıf

minded person, a very interesting word

fikirli bir insan, yine çok ilginç bir kelime

again, or I suppose it's more like a phrase, a person who is weak

veya sanırım daha çok bir cümle gibi, zayıf fikirli bir insan

minded, a weak minded person is gullible

, zayıf fikirli bir kişi saftır

and can easily be fooled or convinced.

ve kolayca kandırılabilir veya ikna edilebilir.

So we might describe a person as weak minded

Yani bir kişiyi zayıf fikirli olarak tanımlayabiliriz

or we can use the word gullible.

veya saf kelimesini kullanabiliriz.

A gullible person is a person who is easily fooled.

Saf insan, kolay kandırılan insandır.

They believe anything that they hear.

Duydukları her şeye inanırlar.

They believe all of the things, maybe

Her şeye inanıyorlar, belki de

conspiracy theories that most other people don't believe.

çoğu insanın inanmadığı komplo teorilerine.

Maybe they still believe them.

Belki de hâlâ inanıyorlardır.

Maybe they believe something they are told by another person

Belki de

without even checking to make sure that it is correct.

doğru olduğundan emin olmak için bile kontrol etmeden başka birinin söylediği bir şeye inanıyorlar.

That person is weak minded.

O kişi zayıf fikirlidir.

We can also use the word gullible.

Saf kelimesini de kullanabiliriz.

We can use the words feeble

and frail to describe a weak person.

Zayıf bir insanı tarif etmek için zayıf ve kırılgan kelimelerini kullanabiliriz.

So a person who is not very strong

Bu nedenle, fiziksel olarak çok güçlü olmayan

physically or may be a person who is suffering

veya

ill health can be described as feeble and frail.

sağlığı kötü olan bir kişi, zayıf ve kırılgan olarak tanımlanabilir.

They don't have much strength.

Fazla güçleri yoktur.

Unfortunately, strength and weakness

Ne yazık ki, güç ve zayıflık,

can be also used to show the amount of flavour

lezzet miktarını

or the force of something.

veya bir şeyin gücünü göstermek için de kullanılabilir.

Strength and weakness can be used to show the amount of flavour,

Güç ve zayıflık,

maybe in a certain type of food, or

belki belirli bir yiyecek türünde veya

maybe in a certain type of drink.

belki de belirli bir içecek türünde lezzet miktarını göstermek için kullanılabilir.

And of course, we can also use strength

Ve elbette, gücü

and weakness to describe the force of, something the force

ve zayıflığı bir şeyin gücünü,

that is exerted by one thing on another.

bir şeyin diğerine uyguladığı kuvveti tanımlamak için de kullanabiliriz.

It is often used

Genellikle

to describe type weather events.

tip hava olaylarını tanımlamak için kullanılır. Yoğun bir tada sahip

You might have a strong cup of tea

güçlü bir fincan çayınız olabilir

which has an intense flavour, so a strong cup of tea

, bu nedenle demli bir fincan çayın

has intense flavour.

yoğun bir tadı vardır.

If something is intense, it means it is very visible

Bir şey yoğunsa, bu çok görünür olduğu

or you can sense that thing very easily.

veya o şeyi çok kolay hissedebildiğiniz anlamına gelir.

It is intense.

Yoğun.

You might also

Ayrıca

a weather situation,

bir hava durumu da olabilir,

a strong wind exerts great force.

güçlü bir rüzgar büyük bir güç uygular.

So we can describe wind that is blowing

Yani kuvvetli esen rüzgarı kuvvetli

strongly as strong.

olarak tanımlayabiliriz.

You can say strong wind or strong winds.

Kuvvetli rüzgar veya kuvvetli rüzgarlar diyebilirsiniz.

Quite often when you are giving a weather forecast,

Çoğu zaman bir hava tahmini verirken,

if bad weather is coming your way,

kötü hava geliyorsa,

if you are having a lot of wind,

çok rüzgar alıyorsanız,

you might say that there is a strong wind approaching.

kuvvetli bir rüzgarın yaklaştığını söyleyebilirsiniz.

Of course, you can also use the word weak as well. Weak.

Elbette zayıf kelimesini de kullanabilirsiniz. Zayıf.

A weak

Zayıf bir

cup of tea has little or no flavour.

fincan çayın tadı çok azdır veya hiç yoktur.

So something that you can't taste or maybe something

Yani tadamayacağınız bir şey veya belki de

that should have flavour, but it doesn't.

tadı olması gereken ama olmayan bir şey.

We can describe it as weak.

Zayıf olarak nitelendirebiliriz. Bu

So maybe sometimes Mr.

yüzden belki bazen Bay

Steve, when he's making a cup of tea for me,

Steve, bana bir fincan çay yaptığında,

sometimes he will do it very quickly.

bazen bunu çok çabuk yapar.

And the tea will taste weak.

Ve çayın tadı zayıf olacak.

There isn't much flavour

Çok fazla lezzet yok

and if you are talking about the weather

ve eğer hava hakkında konuşuyorsanız,

you might describe a weak

zayıf bir rüzgarı tanımlayabilirsiniz,

a weak wind exerts little force.

zayıf bir rüzgar çok az kuvvet uygular.

There is no force in the wind.

Rüzgarda kuvvet yoktur.

It will not cause any damage or harm.

Herhangi bir hasara veya zarara neden olmaz.

Both strength and weakness can be measured and compared.

Hem güç hem de zayıflık ölçülebilir ve karşılaştırılabilir.

So you might decide to compare

Bu nedenle,

different things with each other.

farklı şeyleri birbiriyle karşılaştırmaya karar verebilirsiniz.

How strong is that?

Bu ne kadar güçlü?

How strong is that?

Bu ne kadar güçlü?

How weak is that?

Bu ne kadar zayıf?

How weak is that?

Bu ne kadar zayıf?

Or maybe you will compare both of them

Ya da belki

to see which one is the strongest

hangisinin en güçlü

and which one is the weakest.

ve hangisinin en zayıf olduğunu görmek için ikisini de karşılaştırırsınız.

So there are many ways of

Dolayısıyla, bir şeyin

measuring or comparing how strong

ne kadar güçlü veya zayıf olduğunu ölçmenin veya karşılaştırmanın birçok yolu vardır

or how weak something is.

.

A structure or building can be strong and safe,

Bir yapı veya bina güçlü ve güvenli olabilir

or it might be weak and unsafe.

veya zayıf ve güvensiz olabilir.

So a strong structure, a building

Yani güçlü bir yapı,

that is very capable

of withstanding things like strong wind

kuvvetli bir rüzgar

or an earthquake, a strong structure,

veya deprem gibi şeylere çok dayanıklı bir bina, sağlam bir yapı,

a strong building, a very safe building,

sağlam bir bina, çok güvenli bir bina

or of course, perhaps a building has weaknesses.

veya tabii ki bir binanın zayıf yönleri olabilir.

It is weak. It is not safe.

zayıf. Güvenli değil.

It might be damaged easily by severe weather conditions.

Şiddetli hava koşullarından kolayca zarar görebilir.

The word strength defines agility,

Kuvvet kelimesi çevikliği,

alertness, force

uyanıklığı, kuvvet

might power, quickness,

kudret gücünü, çabukluğu,

vigour, zest.

canlılığı, lezzeti tanımlar.

A person who has a lot of energy, they might be energetic.

Çok fazla enerjisi olan bir kişi enerjik olabilir.

They like to do lots of things during the day.

Gün boyunca pek çok şey yapmayı severler.

You might describe them as strong because they have a lot of energy,

Onları güçlü olarak tanımlayabilirsiniz çünkü çok fazla enerjileri vardır,

they have a lot of vigour

çok fazla canlılıkları

and zest.

ve zevkleri vardır.

I like that word.

Bu kelime hoşuma gitti.

The word weakness defines disadvantage.

Zayıflık kelimesi dezavantajı tanımlar.

Drawback, faults,

Dezavantaj, hatalar,

flaw,

kusur,

failings,

başarısızlıklar,

limitation and weak spot.

sınırlama ve zayıf nokta.

So all of those things that are listed

Dolayısıyla, aşağıda listelenen tüm bu şeyler,

beneath here can define

weakness, things that

zayıflığı,

are without strength, or things

güçsüz olan şeyleri veya

that have very little strength.

çok az güce sahip olan şeyleri tanımlayabilir.

Words connected to strong.

Güçlü ile bağlantılı kelimeler.

Well, we can say something is strong,

Bir şeyin güçlü,

agile, burly.

çevik, iriyarı olduğunu söyleyebiliriz.

We often use the word burly to describe a person's appearance

if they are large and muscular,

İri ve kaslıysa,

maybe they have lots of muscles.

belki çok fazla kasları varsa, bir kişinin görünüşünü tanımlamak için genellikle iri yarı kelimesini kullanırız. İri

They are burly.

yarılar.

A person who is fit quite often is also strong.

Oldukça sık formda olan bir kişi aynı zamanda güçlüdür.

Still 30 something strong,

Yine de 30 güçlü bir şey, kolay

something that does not move easily, can be described as sturdy,

hareket etmeyen bir şey , sağlam olarak nitelendirilebilecek bir şey,

tough is another one.

sert olan başka bir şeydir.

Something strong, something tough,

Güçlü bir şey, sert bir şey,

something well-built

iyi inşa edilmiş bir şey

or something that is well-made can be described as strong.

veya iyi yapılmış bir şey güçlü olarak tanımlanabilir.

And then we have words connected to weak.

Ve sonra zayıfla bağlantılı kelimelerimiz var.

We can say that something is weak, delicate, feeble,

Zayıf, narin, zayıf, kırılgan, zavallı, cılız

fragile, pathetic,

puny, scrawny,

,

weedy, something that appears to have no strength

cılız, otlu diyebiliriz, gücü yokmuş gibi görünen

or appears weak can be described as weedy

veya zayıf görünen bir şey otlu

or scrawny.

veya cılız olarak nitelendirilebilir.

Not very nice words, actually.

Aslında pek hoş sözler değil.

A person might describe a weakness or vulnerability

Bir kişi sahip olduğu bir zayıflığı veya savunmasızlığı

they have as their Achilles heel.

Aşil topuğu olarak tanımlayabilir.

Achilles heel.

Aşil topuğu.

Have you ever heard that expression before, Mr.

Bu ifadeyi daha önce hiç duydunuz mu, Bay

Duncan?

Duncan?

We don't know what it is.

Ne olduğunu bilmiyoruz.

Can you please show is on the screen.

Lütfen ekranda olduğunu gösterir misiniz?

Okay, then.

Tamam o zaman. İşte

Well, there it is.

orada.

There is your Achilles heel.

Aşil topuğunuz var.

It is part of the back of your foot.

Ayağınızın arka kısmının bir parçasıdır. Ayağınızın arkasından çıkan

You can see that there is a large tendon

büyük bir tendon olduğunu görebilirsiniz

coming up at the back of your foot.

.

In fact, you can feel it as well.

Aslında bunu siz de hissedebilirsiniz.

You can actually feel your Achilles tendon tendon.

Aşil tendon tendonunuzu gerçekten hissedebilirsiniz.

You can actually feel it.

Aslında hissedebilirsin.

The word well, of course, the tendon at the back of your foot is, of course, the heel.

Tabii ki, ayağınızın arkasındaki tendon elbette topuktur.

The back of your foot is described as the heel, the back of your foot,

Ayağınızın arkası topuk olarak tanımlanır, ayağınızın arkası

and the Achilles tendon

ve Aşil tendonu

forms your Achilles heel.

Aşil topuğunuzu oluşturur.

Mr. Duncan, can you please tell us why?

Bay Duncan, lütfen bize nedenini söyler misiniz?

Why do we call it the Achilles heel?

Neden Aşil topuğu diyoruz?

Oh, okay.

Tamam.

Then I will.

Sonra yapacağım.

I will do that for you. Don't worry. It's no problem.

Bunu senin için yapacağım. Merak etme. Sorun değil.

Your Achilles heel is named after the mythological Greek warrior

Aşil topuğunuz, adını

who is defeated in battle by an arrow shot into his ankle.

savaşta ayak bileğine atılan bir okla mağlup olan mitolojik Yunan savaşçısından alır. İşte bu

So that's it.

You see, that's how he died.

kadar.

Gördün mü, işte böyle öldü.

He died because an arrow hit him.

Kendisine ok isabet ettiği için öldü.

It went in to the back of his foot.

Ayağının arkasına girdi.

And that's why we have the term Achilles heel.

İşte bu yüzden Aşil topuğu terimine sahibiz.

Achilles, he was strong.

Akhilleus, o güçlüydü.

He was manly, but unfortunately he also had a weak spot

Erkeksiydi ama ne yazık ki zayıf bir noktası da vardı

and that was the back of his foot,

ve bu,

otherwise known as the Achilles heel.

Aşil topuğu olarak da bilinen ayağının arkasıydı.

Oh, Mr. Duncan, very interesting.

Bay Duncan, çok ilginç.

That is almost it for me for today.

Bugünlük benim için neredeyse bu kadar.

I hope you've enjoyed all of those words and some of the phrases as well that we've used today.

Umarım bugün kullandığımız tüm bu kelimelerden ve bazı ifadelerden hoşlanmışsınızdır.

Thank you also to everyone on the live chat.

Canlı sohbetteki herkese ayrıca teşekkür ederim.

It's nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Don't worry, I'm back with you on Sunday.

Merak etmeyin Pazar günü sizlerleyim.

Sunday, I'm here with you

Pazar, ben buradayım

and I hope you will be here with me on Sunday.

ve umarım Pazar günü de burada benimle olursun.

Thanks also to Mr. Steve.

Bay Steve'e de teşekkürler.

Thank you for joining us today.

Bugün bize katıldığınız için teşekkür ederiz.

Mr. Steve will be back with us.

Bay Steve tekrar bizimle olacak.

Don't worry, he will be with us again on Sunday.

Merak etmeyin Pazar günü yine bizimle olacak. Pazar günü saat 14:00'ten itibaren

So you can catch myself and also Mr.

kendimi ve ayrıca Bay Steve'i yakalayabilirsiniz.

Steve on Sunday from 2 p.m.

UK time today we've talked all about strength and weakness.

İngiltere saatiyle bugün güç ve zayıflık hakkında konuştuk.

I hope you stay strong.

Umarım güçlü kalırsın.

I hope you show no weakness

Umarım bir

until the next time we meet here on YouTube.

dahaki sefere YouTube'da buluşana kadar zayıflık göstermezsin.

Thank you very much for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

It's been very nice to see you.

Seni görmek çok güzeldi.

Hello, fatty.

Merhaba şişko.

Fatty, monsieur.

Şişko, mösyö.

Hello. What are you watching in Morocco?

Merhaba. Fas'ta ne izliyorsun?

Hello, Morocco.

Merhaba, Fas.

I hope you are having a good day. Where you are.

Umarım iyi bir gün geçiriyorsundur. Neredesin.

It's time for me to go.

Gitme zamanım geldi.

See you on Sunday.

Pazar görüşürüz.

And of course, until the next time we meet here.

Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar.

You know what's coming next?

Sırada ne var biliyor musun?

Yes. Do take care of yourself and

Evet. Kendine iyi bak ve

you know what's coming next.

sonra ne olacağını biliyorsun.

Of course you do.

Tabii ki.

Because I say it every single time

Çünkü şimdilik her seferinde söylüyorum

ta ta for now.

.