Poke, Prod, Fiddle and other 'Double Entendres' - English Addict - LIVE CHAT | 225 / 4th Dec 2022

We are back together again.

Tekrar birlikteyiz.

Are you ready to listen to English?

İngilizce dinlemeye hazır mısın?

Are you ready to join in with today's live stream?

Bugünkü canlı yayına katılmaya hazır mısınız?

We are back together again.

Tekrar birlikteyiz.

English addict once more coming to you

İngiliz bağımlısı,

live from the birthplace of the English language.

İngiliz dilinin doğum yerinden canlı olarak bir kez daha karşınıza çıkıyor.

And I think by now we all know where that is.

Ve sanırım şimdiye kadar hepimiz bunun nerede olduğunu biliyoruz.

Yes, it's England.

Evet, İngiltere.

And you?

Ve sen? Yine

Here we are again. Oh, my goodness.

buradayız. Aman tanrım.

Hi, everybody.

Selam millet.

Hi. Hi, everybody.

MERHABA. Selam millet.

Uh, this is Mr.

Ben

Duncan in England, and these are the first words

İngiltere'den Bay Duncan ve bunlar

I said today to anyone.

bugün birine söylediğim ilk sözler. İyi misin

Are you okay? Are you happy?

? Mutlu musun?

I hope so.

Umarım. En yorucu

I have had the most tiring weekend.

hafta sonunu geçirdim.

Did you see yesterday?

dün gördün mü

We were out and about.

Biz dışarıdaydık.

It was freezing cold, I have to say.

Dondurucu soğuktu, söylemeliyim.

After we finished yesterday's live stream

Dünkü Much Wenlock Şehir Merkezindeki canlı yayını bitirdikten sonra

in Much Wenlock Town Centre, we went to get something to eat.

yiyecek bir şeyler almaya gittik.

We were so cold, Mr. Steve.

Çok üşüdük, Bay Steve.

His poor feet were turning blue inside his boots.

Zavallı ayakları botlarının içinde maviye dönüyordu.

And to be honest with you, I was feeling rather cold as well.

Ve sana karşı dürüst olmak gerekirse, ben de oldukça üşüyordum. Hava

It was chilly, but we were out yesterday doing something rather nice.

soğuktu ama dün oldukça güzel bir şey yapıyorduk. Wenlock Noel fuarını

We were celebrating and enjoying

kutluyor ve eğleniyorduk

the much Wenlock Christmas fair and everything was very nice.

ve her şey çok güzeldi.

I have to say it was a lovely time.

Güzel bir zaman olduğunu söylemeliyim.

My name is Duncan, by the way.

Bu arada benim adım Duncan.

I like English.

İngilizceyi severim.

You might say that I am one of those up there.

Oradakilerden biri olduğumu söyleyebilirsin.

I am an English addict and I have a feeling maybe you are as well.

Ben bir İngiliz bağımlısıyım ve içimde senin de öyle olabileceğine dair bir his var.

This is where everyone comes together

Burası herkesin İngilizce sevgisini paylaşmak için bir araya geldiği yer

to share their love of the English language and yesterday

ve dün

lots of people were tuning in to view our live stream.

pek çok insan canlı yayınımızı izlemek için bağlanıyordu.

This is it, by the way.

Bu arada, bu kadar.

I'm going to show you a little bit of it whilst I talk to you.

Seninle konuşurken birazını göstereceğim.

So there

yesterday we were at the much Wenlock Christmas Fair.

Dün Wenlock Noel Fuarı'ndaydık.

We had a super time.

Süper zaman geçirdik.

There was myself and also Mr.

Ben de oradaydım ve ayrıca Bay

Steve was there as well

Steve de oradaydı

and there was lots going on.

ve çok şey oluyordu.

There were live bands, there was a brass band,

Canlı müzik grupları vardı, bir bando vardı,

there were some morris dancers dancing behind us,

arkamızda dans eden bazı morris dansçıları vardı, bu

a very traditional form of entertainment.

çok geleneksel bir eğlence biçimiydi.

During certain festivals here in the UK,

Birleşik Krallık'taki bazı festivallerde ben de

there was myself and you might see Mr.

oradaydım ve

Steve in a moment.

bir anda Bay Steve'i görebilirsiniz.

He's just hiding of the edge of the camera,

O sadece kameranın kenarında saklanıyor

but the whole lives stream is now

ama tüm canlı yayın artık

available to view on my YouTube channel.

YouTube kanalımda izlenebiliyor.

Channel it is all there.

Kanal hepsi orada.

Everything is there for you to watch.

İzlemeniz için her şey var.

We had a great time yesterday.

Dün harika zaman geçirdik.

The only problem was, well, two problems.

Tek sorun, iki sorundu.

It was noisy.

Gürültülüydü.

There were lots of people around, but also there were lots

Etrafta bir sürü insan vardı ama aynı zamanda bir

of brass bands,

sürü bando,

drums and people screaming and shouting.

davul ve bağırıp çağıran insanlar da vardı.

But we managed it.

Ama başardık.

We managed to get through it.

Üstesinden gelmeyi başardık.

But where is Mr. Steve? There he is.

Ama Bay Steve nerede? İşte burada.

He's coming on there.

Oraya geliyor.

So, Mr. Steve, I have to say.

Bay Steve, söylemek zorundayım.

Can I just say Steve yesterday looked amazing.

Steve'in dün harika göründüğünü söyleyebilir miyim?

He looked really good yesterday.

Dün gerçekten iyi görünüyordu.

It is fancy clothing, I have to say.

Süslü bir giysi, söylemeliyim.

I was I was a little bit jealous because Steve

Biraz kıskanmıştım çünkü Steve

looked amazing and I looked awful.

harika görünüyordu ve ben berbat görünüyordum.

I don't know why, but I.

Neden bilmiyorum ama

I really hated

looking at myself yesterday on the camera.

dün kamerada kendime bakmaktan gerçekten nefret ettim.

I don't know why I felt that I did not look very good.

Neden pek iyi görünmediğimi hissettiğimi bilmiyorum.

And Mr. Steve looked amazing.

Ve Bay Steve harika görünüyordu.

That's all I can say.

Tüm söyleyebileceğim bu.

So that was yesterday.

Demek dündü.

You can see

all of the live stream that happened yesterday.

Dün gerçekleşen canlı yayının tamamını görebilirsiniz.

It is now available on my YouTube channel.

Artık YouTube kanalımda yayında.

There are captions as well on the video.

Videoda alt yazılar da var. Şimdi

The only sad part now this is something I thought would happen.

tek üzücü kısım, bunun olacağını düşündüğüm bir şey.

I really did think it was going to happen.

Gerçekten olacağını düşünmüştüm.

In fact, I think I said it yesterday.

Aslında, sanırım dün söyledim.

I got to

not one but two copyright claims.

Bir değil iki telif hakkı talebim var.

Some people were trying to claim

Bazı insanlar

copyright on the music that was playing yesterday.

dün çalan müzik için telif hakkı talebinde bulunmaya çalışıyordu.

But the problem was

Ancak sorun şuydu

or is that the music

ya da şu ki,

that they were playing yesterday is no longer in copyright.

dün çaldıkları müzik artık telif hakkına sahip değil.

So I have tried to

Bu yüzden

protest and counterclaim.

protesto etmeye ve karşı iddiada bulunmaya çalıştım.

So I'm saying now to the people who have claimed the copyright,

Bu yüzden şimdi telif hakkını talep eden insanlara söylüyorum, videomdan elde edilen

they are trying to take the revenue from my video for themselves

geliri kendileri için almaya çalışıyorlar,

that the music that was played yesterday

dün çalınan müzik

is not any longer in copyright.

artık telif hakkı kapsamında değil.

It is now in the public domain, which means anyone can use it

Artık kamu malıdır, bu da herkesin kullanabileceği

and it can be played anywhere

ve

in front of as many people as you want.

istediğiniz yerde istediğiniz kadar insanın önünde oynanabileceği anlamına gelir.

So that's something now that I've got to sort out.

Yani bu artık halletmem gereken bir şey.

A lot of people say being on YouTube, Mr.

Pek çok insan YouTube'da olmanın

Duncan, it's so easy. Can I just say it isn't?

çok kolay olduğunu söylüyor Bay Duncan. Öyle olmadığını söyleyebilir miyim?

It is very stressful,

like sometimes when my voice doesn't work properly.

Bazen sesimin düzgün çıkmaması gibi çok stresli.

It was freezing yesterday.

Dün buz gibiydi.

The irony, of course, the ironic thing about yesterday

İroni, elbette, dünle ilgili ironik olan şey,

was that my voice was perfectly all right.

sesimin tamamen iyi olmasıydı.

And here I am now in the studio and my voice is not all right.

Ve işte şimdi stüdyodayım ve sesim iyi değil.

I don't know how that works, but my voice yesterday felt lovely

Bunun nasıl çalıştığını bilmiyorum ama dünkü sesim çok hoştu ve

and very, very easy to use.

kullanımı çok ama çok kolaydı.

But today it's it's.

Ama bugün o.

It's all so stiff.

Her şey çok katı.

I don't know why isn't it strange, Steph or Mr.

Neden tuhaf değil bilmiyorum, Steph veya Bay

Duncan?

Duncan?

That is a word that sometimes is used in a very naughty way,

Bu, bazen çok yaramaz bir şekilde kullanılan bir kelimedir ve

which just happens to be what we are talking about today.

bugün tam da bundan bahsediyoruz. Yaramaz şekillerde kullanılabilecek

We are talking about words and sometimes phrases

kelimelerden ve bazen ifadelerden bahsediyoruz

that can be used in naughty ways.

.

So here is the warning.

İşte uyarı.

Can I just say for those who are sensitive,

Duyarlı olanlar için şunu söyleyebilir miyim,

we are talking about some words in the English language that can be used

İngilizcede

in more than one way, and sometimes in

birden fazla şekilde kullanılabilen ve bazen

no way as well.

hiçbir şekilde kullanılamayan bazı kelimelerden bahsediyoruz.

Not offensive.

Saldırgan değil.

Not not necessarily offensive, but naughty.

Mutlaka saldırgan değil, ama yaramaz.

I suppose you could say that in British humour, in British humour,

Sanırım İngiliz mizahında, İngiliz mizahında, mizahımızla

we like to sometimes be a little bit naughty

bazen biraz yaramaz

or suggestive with our humour.

veya müstehcen olmayı sevdiğimizi söyleyebilirsiniz.

So that's what we're talking about today.

Demek bugün bundan bahsediyoruz.

We are looking at a double entendres

Bir çift anlamlıya bakıyoruz

or do blare entendre.

ya da açık sözlülük yapıyoruz.

It comes from French and it means two uses

Fransızca'dan gelir ve bir

or two ways of expressing something, but quite often

şeyi ifade etmenin iki kullanımı veya iki yolu anlamına gelir, ancak İngiliz mizahında

when we are using double entendres

çift anlamlı sözcükler kullandığımızda

in British humour, quite often we will take simple words

, çoğu zaman basit sözcükleri alır

and we will turn them into naughty words.

ve onları müstehcen sözcüklere dönüştürürüz.

A good example, of course, is

İyi bir örnek, az önce

the one I just used the word stiff.

sert kelimesini kullandığım örnektir.

We can sometimes use that in a naughty way,

Bunu bazen yaramaz bir şekilde kullanabiliriz,

but of course the word stiff is not a rude word.

ancak sert kelimesi elbette kaba bir kelime değildir.

However, if you want, you can make it appear

Bununla birlikte, isterseniz,

rude and suggestive

kaba ve müstehcen görünmesini sağlayabilirsiniz

and that is what a double entendre is.

ve çift anlamlılık budur.

A double entendre is a word or phrase

Çift anlam,

that can be used in more than one way and quite often in a very suggestive

birden fazla şekilde ve oldukça sık olarak çok müstehcen bir

way, a naughty way even.

şekilde, hatta yaramaz bir şekilde kullanılabilen bir kelime veya kelime öbeğidir.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Can I say hello to everyone?

Herkese merhaba diyebilir miyim?

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

I always wish that there were more people watching.

Her zaman daha fazla insanın izlemesini dilerdim.

I don't know why.

Neden bilmiyorum. Her

Although I have a feeling it might have something to do with the football because you may have heard

ne kadar bunun futbolla bir ilgisi olabileceğine dair bir his olsa da,

there are some football matches taking place at the moment in a certain tournament,

şu anda dünyanın belirli bir yerinde, belirli bir turnuvada bazı futbol maçlarının yapıldığını duymuş olabilirsiniz

in a certain part of the world you may have heard.

.

So I think a lot of people at the moment are distracted

Bence şu anda pek çok insanın dikkati

by the football, which is very weird.

futbolla dağılıyor ki bu çok garip.

I'm going to be honest with you.

Sana karşı dürüst olacağım.

I don't follow football really.

Futbolu pek takip etmiyorum.

But even I find it strange that everyone is talking about football

Ama ben bile herkesin

and the world Cup just two or three weeks before Christmas.

Noel'den iki üç hafta önce futboldan ve Dünya Kupası'ndan bahsetmesini tuhaf buluyorum.

In fact, as I understand it, the World Cup

Aslında anladığım kadarıyla Dünya Kupası

final will actually be played on the 18th of December.

finali aslında 18 Aralık'ta oynanacak.

So just a few days before Christmas, people are going to watch the World Cup final.

Noel'den sadece birkaç gün önce insanlar Dünya Kupası finalini izleyecekler.

It is a very strange one, isn't it?

Bu çok garip, değil mi? Şu anda girmeyeceğim

For very many reasons, which I won't go into at the moment.

birçok nedenden dolayı .

Can I say hello once again? Hello, live chat.

Bir kez daha merhaba diyebilir miyim? Merhaba, canlı sohbet.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Oh, very interesting.

Çok ilginç.

We have in first place.

Birinci sıradayız.

Oh, on the live chat.

Ah, canlı sohbette. Bu

It is.

.

You know who it is?

Kim olduğunu biliyor musun?

Lewis.

Lewis.

Mendez.

Mendez.

Lewis Mendez is here today.

Lewis Mendez bugün burada.

Congratulations, Lewis.

Tebrikler, Lewis.

You are first on the live chat.

Canlı sohbette ilk sizsiniz.

Very nice to see you here, Lewis.

Seni burada görmek çok güzel Lewis.

Also, we have Mazen.

Bir de Mazen'imiz var.

Hello to you, Beatrice.

Sana merhaba, Beatrice.

Vitesse is here as well.

Vitesse de burada. Bir

We also have Valentin.

de Valentin'imiz var.

Did you see my live stream yesterday?

Dünkü canlı yayınımı gördün mü?

We went to a lot of trouble to do that.

Bunu yapmak için çok zahmete girdik.

We walked into town because we knew that there would be no place to park the car.

Arabayı park edecek yer olmadığını bildiğimiz için kasabaya yürüdük.

So we couldn't drive in because the place was full of people

Bu yüzden içeri giremedik çünkü yer insanlarla doluydu

and of course full of cars that were parked by those visiting.

ve tabii ki ziyaretçiler tarafından park edilmiş arabalarla doluydu.

So we knew that we couldn't take the car, so we had to walk.

Bu yüzden arabayı alamayacağımızı biliyorduk, bu yüzden yürümek zorunda kaldık.

So we walked all the way into town,

Bu yüzden dondurucu soğukta kasabaya kadar yürüdük

freezing cold, and then we did the live stream for one hour

ve sonra bir saat canlı yayın yaptık

and then we walked around again.

ve sonra tekrar dolaştık.

We got something to eat. Mr.

Yiyecek bir şeyimiz var. Bay

Steve had the most amazing hamburger.

Steve'in en harika hamburgeri vardı.

It was the most incredible hamburger.

En inanılmaz hamburgerdi.

I've ever seen in my life. And I.

Hayatımda hiç görmedim. Ve ben.

I had a big sausage.

Büyük bir sosisim vardı.

Who that could also be a double entendre, you see,

Kim bu aynı zamanda çift anlamlı olabilir,

because sausage is quite often used as a euphemism

çünkü sosis genellikle

for a man's Dingley Dangly, you see.

bir erkeğin Dingley Dangly'si için bir örtmece olarak kullanılır, anlıyorsunuz.

So I had a big sausage yesterday.

Dün büyük bir sosis yedim.

It was very nice as well.

Aynı zamanda çok güzeldi.

And Mr.

Ve Bay

Steve had a burger which was also very nice.

Steve'in de çok güzel bir burgeri vardı.

It looked delicious.

Lezzetli görünüyordu.

We will find out how delicious it was

in around about 7 minutes from now because Mr.

Yaklaşık 7 dakika sonra ne kadar lezzetli olduğunu öğreneceğiz çünkü Bay

Steve, of course, will be here today.

Steve elbette bugün burada olacak.

Yes, we have Steve.

Evet, Steve'imiz var.

He he he's here in the building right now.

O, şu anda burada, binada.

He's preparing.

O hazırlanıyor.

In fact, I will tell you now what Mr.

Aslında, size şimdi Bay

Steve is preparing.

Steve'in ne hazırladığını anlatacağım. Bu

He's preparing something to eat for tonight.

akşam için yiyecek bir şeyler hazırlıyor.

I wonder what is cooking in Mr.

Bay Steve'in bölümünde ne pişiyor merak ediyorum

Steve's part. I wonder

.

hello to m

why hello to Christina.

Christina'ya neden merhaba diye merak ediyorum.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Also, we have Tomahawk is here.

Ayrıca Tomahawk da burada.

Hello Tomek. Nice to see you here today.

Merhaba Tomek. Bugün seni burada görmek güzel.

Also we have Inaki.

Ayrıca Inaki'miz var.

Hello Inaki.

Merhaba Inaki.

We also have Vittoria.

Vittoria'mız da var.

Cristina, I think I've said hello to Christina already.

Cristina, sanırım Christina'ya çoktan merhaba dedim.

We also have Lina. Hello, Lina.

Lina'mız da var. Merhaba Lina.

Nice to see you back as well.

Seni de görmek güzel.

Welcome.

Hoş geldin.

We also have Francesca.

Francesca'mız da var.

Where is Claudia?

Claudia nerede?

I haven't seen Claudia today. Where is Claudia?

Bugün Claudia'yı görmedim. Claudia nerede?

Are you here?

Burada mısın?

I wonder where Claudia is also.

Claudia'nın da nerede olduğunu merak ediyorum.

Marsha, nice to you here.

Marsha, burada olman çok hoş.

Also in the live chat.

Ayrıca canlı sohbette.

So many people joining you already.

Şimdiden size katılan pek çok kişi var. Dünyanın neresinde olursanız olun

It's very nice to see you

sizi görmek çok güzel

wherever you are watching in the world.

.

I'm always slightly relieved

to see you here, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, seni burada görmek beni hep biraz rahatlattı.

Always slightly relieved when?

Ne zaman biraz rahatladım?

When there are people actually watching. It's a lovely

Gerçekten izleyen insanlar varken. Bu çok güzel bir

feeling.

duygu.

Hello. Also to Sammy.

Merhaba. Ayrıca Sammy'ye.

Hello, Sammy Bozkurt, who says I am here as well?

Merhaba Sammy Bozkurt, ben de buradayım diyen var mı?

Don't worry, I haven't forgotten you.

Merak etme seni unutmadım.

If I don't say hello, it doesn't mean I'm ignoring you.

Merhaba demiyorsam, bu seni görmezden geldiğim anlamına gelmez.

It just means I haven't noticed your name on the live chat.

Bu sadece canlı sohbette adını fark etmediğim anlamına geliyor.

We also have Row, sir.

Row'umuz da var efendim.

How is your English learning going?

İngilizce öğreniminiz nasıl gidiyor?

Rosa? Is it going well?

Roza mı? İyi gidiyor mu?

Are you having some success with it?

Bununla bir başarı elde ediyor musun?

I hope so.

Umarım.

Rosa says England is playing football today.

Rosa, İngiltere'nin bugün futbol oynadığını söylüyor.

Yes, I believe they are.

Evet, öyle olduklarına inanıyorum.

Who are they playing?

Kimi oynuyorlar?

Who are they playing? Is it?

Kimi oynuyorlar? Bu mu?

I want to say I'm probably going to be wrong here.

Muhtemelen burada yanılacağımı söylemek istiyorum.

If I'm wrong about this, please, I apologise.

Bu konuda yanılıyorsam lütfen özür dilerim.

Sometimes I am a little bit stupid.

Bazen biraz aptalım.

I'm not up with the football.

futbolla aram yok

I think they're playing, is it?

Sanırım oynuyorlar, değil mi?

Oh, who is it.

Kim o?

I can't remember who they're playing.

Kimin oynadığını hatırlayamıyorum.

Yes. Who is it. Anyone.

Evet. Kim o. Herhangi biri.

I don't tell me who they're playing.

Bana kimin oynadığını söylemem.

I want to say Senegal, but that doesn't sound right.

Senegal demek istiyorum ama kulağa pek doğru gelmiyor.

Are they playing Senegal?

Senegal mi oynuyorlar?

If I'm right, please say Mr. Duncan.

Eğer haklıysam lütfen Bay Duncan deyin.

You are right.

Haklısın.

If I'm wrong, of course you can say Mr.

Eğer yanılıyorsam, elbette Bay

Duncan, you stupid man.

Duncan diyebilirsin, seni aptal adam.

It isn't Senegal, but I keep thinking it is.

Senegal değil ama ben öyle olduğunu düşünmeye devam ediyorum.

So if I'm wrong, I apologise.

Bu yüzden yanılıyorsam özür dilerim.

Hello, Magdalena.

Merhaba Magdalena.

Nice to see you here as well. Oh, it is.

Seni burada görmek de güzel. Ah, öyle.

Am I right?

Haklı mıyım? Aman

Oh, my goodness. I can't believe that.

tanrım. Buna inanamıyorum. Bunu

I can't believe that I got that right because I didn't know you say I wasn't sure,

doğru anladığıma inanamıyorum çünkü emin olmadığımı söylediğini bilmiyordum

but I said Senegal because it sounded right.

ama kulağa doğru geldiği için Senegal dedim.

And it is.

Ve budur.

I'm right. Oh, my goodness. I wish Mr.

Haklıyım. Aman tanrım. Keşke Bay

Steve was here to witness this moment when I'm right about something,

Steve bir konuda haklı olduğum bu ana tanık olmak için burada olsaydı ,

because quite often I'm not.

çünkü çoğu zaman haklı değilim.

And quite often Mr.

Ve çoğu zaman Bay

Steve is right and I am wrong.

Steve haklıdır ve ben yanılıyorum.

Hello also to Rosa.

Rosa'ya da merhaba.

Hello also to who else is here today.

Ayrıca bugün burada olanlara da merhaba.

Anshul Hello Anshul Aduba

Anshul Merhaba Anshul Aduba

I like your name, by the way.

Bu arada ismini beğendim.

Dube I love that.

Dube bunu seviyorum.

I hope I'm pronouncing it right.

Umarım doğru telaffuz ediyorumdur.

You also have who else is here?

Ayrıca burada başka kim var?

Karita Karita hello to you watching in Indonesia

Karita Karita Endonezya'da izleyenlere merhaba,

now I have quite a few viewers

şu anda Endonezya'da izleyen epeyce izleyicim var

watching in Indonesia, so I know there are many people they are watching.

, bu yüzden izledikleri birçok insan olduğunu biliyorum.

So a big hello to Indonesia has.

Yani Endonezya'ya büyük bir merhaba var.

Oh, wow.

Vay canına.

Tomczak says Mr.

Tomczak, Bay

Duncan has put a large sausage into his mouth yesterday.

Duncan'ın dün ağzına büyük bir sosis koyduğunu söylüyor .

Was it any good?

İyi miydi?

Did you choke on the sausage?

Sosisle boğuldun mu?

Was it a stiff sausage?

Sert bir sosis miydi?

Well, first of all, I can say that the sausage was not stiff.

Öncelikle sosisin sert olmadığını söyleyebilirim.

It was rather floppy, it was bendy.

Oldukça sarkıktı, esnekti.

It had a big bend in the middle.

Ortada büyük bir kıvrım vardı.

But it was

Ama

juicy, it was hot and it was delicious.

suluydu, sıcaktı ve lezzetliydi.

So, yes, I did enjoy my big sausage yesterday.

Evet, dün büyük sosisimin tadını çıkardım.

It was very, very satisfying.

Çok ama çok tatmin ediciydi.

I feel as if I've made a big mistake today doing this.

Bugün bunu yaparak büyük bir hata yapmış gibi hissediyorum.

I think I might be bringing myself lots of trouble today.

Sanırım bugün başıma çok fazla bela getiriyor olabilirim.

I don't know why.

Neden bilmiyorum.

Hello, Stefano?

Alo, Stefano?

Stefano, I think that deserves a big echo.

Stefano, bence bu büyük bir yankıyı hak ediyor.

Stefano It's so nice to see you here.

Stefano Seni burada görmek çok güzel.

Stefano,

Stefano,

by the way, thank you very much for your lovely compliments about all singing.

bu arada, tüm şarkılarla ilgili güzel iltifatların için çok teşekkür ederim.

Because not only were we talking yesterday

Çünkü dün sadece

at the much Wenlock Christmas Fair, there it is

Wenlock Noel Fuarı'nda konuşmadık, aynı zamanda

the much Wenlock Christmas fair was what we were at yesterday.

dünkü Wenlock Noel Fuarı'nda da oradaydık. Dün

We were there yesterday having a good time,

oradaydık çok eğleniyorduk

but also we were singing as well.

ama şarkı da söylüyorduk.

Did you enjoy Mr.

Bay

Steve and myself singing the beautiful Christmas songs?

Steve ve benim güzel Noel şarkılarını söylememiz hoşunuza gitti mi?

I hope you did.

Umarım yapmışsındır.

I really do.

Gerçekten yaptım.

Hello to Nico

Nico'ya merhaba

and hello to Olga as well.

ve Olga'ya da merhaba.

We are all here together again and we have Mr.

Hepimiz yeniden buradayız ve

Steve coming up in a few moments.

birazdan Bay Steve geliyor.

We have lots of things to talk about.

Konuşacak çok şeyimiz var.

We are talking about words in the English language

İngilizce dilinde

that can be used in more than one way.

birden fazla şekilde kullanılabilen kelimelerden bahsediyoruz.

And sometimes that use

Ve bazen bu kullanım

might be a little bit naughty.

biraz yaramaz olabilir.

Find out what that is all about in a few moments.

Birkaç dakika içinde bunun neyle ilgili olduğunu öğrenin.

But first of all.

Ama her şeyden önce.

This...

Bu...

This is our new friend, Mr.

Bu yeni arkadaşımız, Bay

Robin. Yes.

Robin. Evet.

Okay.

Tamam aşkım.

And as you can see,

Ve gördüğünüz gibi,

Mr. Robin is very friendly

Bay Robin gerçekten çok arkadaş canlısı

indeed.

.

If you were watching last week, you will know that we were here

Geçen hafta izliyorsanız,

with our little friend Hello!

küçük dostumuz Merhaba ile burada olduğumuzu bileceksiniz! İşte

There he is.

burada.

That's Mr. Robin, our new friend.

Bu, yeni arkadaşımız Bay Robin.

He's just had a little poop,

Biraz kakasını yaptı

and now he's gone back up at the top.

ve şimdi tekrar tepeye çıktı.

Hello?

Merhaba?

You know, well, I think there must be something wrong with this particular Robin

Biliyor musun, bence bu Robin'de bir sorun olmalı

because it tries to sing, but you can't actually hear it.

çünkü şarkı söylemeye çalışıyor ama sen onu gerçekten duyamıyorsun. Şarkı

You can't hear it singing.

söylediğini duyamazsın.

It's all muffled, but it is trying to sing.

Her şey boğuk ama şarkı söylemeye çalışıyor.

You are so lovely, aren't you?

Çok hoşsun, değil mi?

Yes, you are.

Evet öylesin.

I've noticed a lot of people seem to like that video.

Birçok kişinin bu videoyu beğendiğini fark ettim. Bu video gerçekten oynatıldığında

I always get such a good reaction whenever that video is actually played.

her zaman çok iyi bir tepki alıyorum .

Thank you very much for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Yes, it's English addict.

Evet, İngiliz bağımlısı.

And guess who is coming up in a few moments time?

Ve tahmin edin birkaç dakika içinde kim geliyor?

You know who I'm talking about

Kimden bahsettiğimi biliyorsun

and I'm

ve ben

here.

buradayım. o

He is.

.

Hendo. Hello, everybody. Hello, Mr. Duncan.

Hendo. Herkese merhaba. Merhaba, Bay Duncan. Tekrar

Hello again.

merhaba.

Twice in one weekend, Mr..

Bir haftasonunda iki kez, Bay

Duncan, someone has been busy in the kitchen.

Duncan, biri mutfakla meşgul oldu. Koku

Can you smell.

alabiliyor musun?

The still.

Hala.

Lovely smells of a What am I cooking, Mr.

Ne pişiriyorum, Bay

Duncan?

It smells like something spicy, but I think it might be

Duncan?

Baharatlı bir şey gibi kokuyor ama bence

chilli.

acı biber olabilir.

Con carne. Gente.

Con carne. kibar.

Con carne. Yes, the beautiful aroma.

Con carne. Evet, güzel aroma.

The aroma is coming in from the kitchen.

Mutfaktan koku geliyor.

So, Steve has been rather busy over the past half an hour preparing tonight's meal.

Steve son yarım saattir bu akşamki yemeği hazırlamakla oldukça meşgul.

And I can't wait.

Ve bekleyemem.

But yesterday, yesterday we were out and about and I think we did have quite a good time.

Ama dün, dün dışarıdaydık ve bence oldukça iyi vakit geçirdik.

Would you say we had a good time yesterday?

Dün iyi vakit geçirdik diyebilir misiniz?

We did.

Hello, by the way, I think I've said hello to everybody yet because you suddenly surprise me.

Yaptık.

Merhaba, bu arada, sanırım henüz herkese merhaba dedim çünkü birdenbire beni şaşırttınız.

It's Mr.

Steve. Hello, Mr. Duncan.

Ben Bay

Steve. Merhaba, Bay Duncan.

We did have.

Biz yaptık.

We had a really good time yesterday.

Dün gerçekten iyi vakit geçirdik. Bay

So if you haven't watched Mr.

Duncan's video from yesterday, give it a go, because it's quite entertaining.

Duncan'ın dünkü videosunu izlemediyseniz bir deneyin çünkü oldukça eğlenceli.

And there's free music for you. Yes.

Ve sizin için bedava müzik var. Evet. İşte

And there it.

orada.

Is that we suffered, didn't we, Mr. Duncan?

Acı çektik, değil mi Bay Duncan? Acı

We suffered because I think we got hypothermia.

çektik çünkü sanırım hipotermiye yakalandık.

I was freezing. Hypothermia.

donuyordum hipotermi.

By the time we got back, I was solid to the core.

Geri döndüğümüzde, çekirdeğe kadar sağlamdım.

Cold.

Yeah. I've never eaten.

Soğuk.

Evet. hiç yemedim

We had this giant hamburger, didn't we?

Dev bir hamburger yedik, değil mi?

Eating?

Steve had a big hamburger and I had a big sausage.

Yemek yiyor?

Steve'in büyük bir hamburgeri vardı ve benim de büyük bir sosisim vardı.

The biggest sausage you've had for a long time is that.

Uzun zamandır yediğin en büyük sosis bu.

It's a very big one. And there we are.

Bu çok büyük bir tane. Ve işte buradayız.

You can see us now on the screen.

Artık bizi ekranda görebilirsiniz.

So there I am talking yesterday and you will see Mr.

Dün burada konuşuyorum ve

Steve arrive as well in a moment. But

birazdan Bay Steve'in de geldiğini göreceksiniz. Ama

there was a lot going on.

çok şey oluyordu.

It was rather noisy, but we were absolutely exhausted.

Oldukça gürültülüydü, ama kesinlikle yorulmuştuk.

I can't begin to tell you how tired I was.

Sana ne kadar yorgun olduğumu anlatamam.

And poor Mr.

Ve zavallı Bay

Steve, your feet were starting to freeze.

Steve, ayaklarınız donmaya başlamıştı.

They were freezing.

Donuyorlardı.

Yes, I could feel I wore these very thick boots.

Evet, bu çok kalın botları giydiğimi hissedebiliyordum.

And yet, after an hour while

Ve yine de, bir saat sonra,

we were probably outside 2 hours by that, by the time you'd finished your live stream

biz muhtemelen 2 saat dışarıdayken, siz canlı yayınınızı bitirdiğinizde

and the cold was coming up through the boots

ve soğuk çizmelerden içeri giriyordu

and we had something to eat,

ve bir şeyler yedik,

then we went into the church and we warmed our feet on their hot

sonra kiliseye gittik ve biz ayaklarımızı sıcak radyatörlerinde ısıttık

radiators, says Mr. Steve.

, diyor Bay Steve.

I have to say you looked amazing yesterday.

Dün harika göründüğünü söylemeliyim.

The day I saw the makeup, Mr.

Makyajı gördüğüm gün Bay

Duncan No.

Duncan Hayır.

There was no makeup.

Makyaj yoktu.

That's completely natural.

Bu tamamen doğal.

I looked awful. I don't know why.

Berbat görünüyordum. Neden bilmiyorum.

I was horrified to see how awful I looked.

Ne kadar berbat göründüğümü görünce dehşete düştüm.

I think you look fine.

Bence iyi görünüyorsun.

Because I don't say I look fine because that is not a compliment.

Çünkü iyi göründüğümü söylemiyorum çünkü bu bir iltifat değil.

Never tell someone they look fine because that is

Asla birine iyi göründüğünü söyleme çünkü

that is the same as saying you look terrible, but I thought you looked amazing.

bu senin berbat göründüğünü söylemekle aynı şeydir ama ben harika göründüğünü düşünmüştüm.

That really does suit you. Your dad sacked.

Bu gerçekten sana yakışıyor. Baban kovuldu. Bu

Can I just this is a genuine compliment, by the way.

arada, bunun gerçek bir iltifat olduğunu söyleyebilir miyim?

I'm giving to Mr. Steve.

Bay Steve'e veriyorum.

Steve's hat looked

Steve'in şapkası

amazing yesterday, and I thought it was very good.

dün harika görünüyordu ve bence çok iyiydi.

Yes, it's my father's old cap.

Evet, babamın eski şapkası.

Yes, and yeah, I do.

Evet ve evet, istiyorum. Noel fuarı olmadığında tekrar giyebileceğim

I always wear it when we do the the live streams

canlı yayınları yaptığımızda her zaman giyerim

in which when not for the Christmas fair, I might even wear it again.

.

When we do our Boxing Day live stream.

Boxing Day canlı yayınımızı yaptığımızda.

Yes, we are planning, depending on how the weather is,

Evet, planlıyoruz, havanın durumuna göre

we're planning to do our special traditional Boxing Day.

özel geleneksel Noel Bayramı'mızı yapmayı planlıyoruz.

The day after Christmas Day, our live stream

Noel Günü'nün ertesi günü,

from in much Wenlock Town Square.

Wenlock Kent Meydanı'nın çoğundan canlı yayınımız.

Again, thank you for your nice comments, by the way. Yes.

Bu arada güzel yorumlarınız için tekrar teşekkür ederim. Evet.

Do you know it's because I'm not working?

Çalışmadığım için olduğunu biliyor musun?

I'm so relaxed at the moment and I've got physio because I've been in the garden.

Şu anda çok rahatım ve fizyoterapim var çünkü bahçedeydim.

I'm just super relaxed. Mr. Duncan.

Sadece çok rahatım. Bay Duncan.

I've got all my energy back. Do you remember on these live streams?

Tüm enerjimi geri aldım. Bu canlı yayınları hatırlıyor musunuz?

I used to be falling asleep by the end of them.

Onların sonunda ben uyuyakalırdım.

Not anymore. You weren't the only one, though.

Artık değil. Yine de tek sen değildin.

Yes. By the way, I want to thank you for your nice comments to make.

Evet. Bu arada güzel yorumlarınız için teşekkür etmek istiyorum.

Made a nice government as well, I've got to say, Thomas.

Güzel bir hükümet de kurdum, söylemeliyim, Thomas.

Better, isn't it, from his his gastric flu? Yes.

Mide gribinden daha iyi, değil mi? Evet.

We still never got the full story. Yes.

Hala hikayenin tamamını alamadık. Evet.

But I think he's also feeling good today because Netherlands

Ama bence o da bugün iyi hissediyor çünkü

beat USA in football yesterday.

dün Hollanda ABD'yi futbolda yendi.

Three one, I think it was is that correct?

Üç bir, sanırım bu doğru mu?

So I'm you know, that's quite a result.

Yani ben bilirsin, bu oldukça iyi bir sonuç.

I don't know.

Bilmiyorum.

I well, I just happened to say it's as I've mentioned it, so that's good.

Şey, sadece bahsettiğim gibi olduğunu söyledim, yani bu iyi.

You know, we've got to beat the Yanks.

Biliyorsun, Yankileri yenmemiz gerekiyor.

We've got to beat them.

Onları yenmek zorundayız.

We can't let them get through.

Geçmelerine izin veremeyiz.

What do they know about football?

Futbol hakkında ne biliyorlar?

We're going to beat them.

Onları yeneceğiz.

But England beat them as well.

Ama İngiltere onları da yendi.

Yes, I did. What did we pay?

Evet yaptım. Ne ödedik?

You were say delivery. Yes.

Teslimat diyordun. Evet.

And in one of the early stages, I believe.

Ve erken aşamalardan birinde, inanıyorum.

Right.

I'm starting to sound like I know what I'm talking about, but I don't do.

Sağ. Neden bahsettiğimi biliyormuşum

gibi konuşmaya başlıyorum ama bilmiyorum.

We can pretend, although Tomic does say please hurry up with this live stream because there's a match on.

Rol yapabiliriz, ancak Tomic lütfen bu canlı yayın için acele edin çünkü bir maç var.

That's it.

Well that's what I'm wondering.

Bu kadar.

Ben de bunu merak ediyorum.

You see, I think a lot of people are going to just leave us and go and watch the football.

Görüyorsun, bence birçok insan bizi öylece bırakıp futbolu izleyecek.

I hope not, though.

Yine de umarım değildir.

I really hope not.

Umarım öyle değildir.

But we have a very interesting subject today.

Ama bugün çok ilginç bir konumuz var.

I have to mention what we're talking about today.

Bugün ne hakkında konuştuğumuzdan bahsetmeliyim.

We are talking about something very curious

that might be unique

to British, English and also British people.

İngilizlere, İngilizlere ve ayrıca İngilizlere özgü olabilecek çok ilginç bir şeyden bahsediyoruz.

A British

Bir İngiliz

sense of humour quite often involves

mizah anlayışı, genellikle

being a little naughty with the use of words.

kelimelerin kullanımında biraz yaramaz olmayı içerir. Bugün

We are looking at double entendres

çift anlamlı kelimelere

today, words that can be used.

, kullanılabilecek kelimelere bakıyoruz.

They are simple words, but they can also be used in a naughty way as well.

Bunlar basit kelimelerdir, ancak yaramaz bir şekilde de kullanılabilirler. Saat

We are looking at that after 3:00, so please don't go away.

3:00'ten sonra bakıyoruz, o yüzden lütfen gitmeyin.

Meanwhile, we have Mr.

Bu arada,

Steve here who is open.

burada açık olan Bay Steve var.

He is completely 100% open.

O tamamen %100 açık.

In what way? Mr..

ne şekilde? Bay..

To anything.

Herhangi bir şeye.

To anything that is true. The rumours are true.

Doğru olan her şeye. Söylentiler doğru.

I'm very easily led the way I always was.

Her zaman olduğum gibi çok kolay yönetiliyorum.

Even as a child.

Bir çocukken bile. Olmamam gereken

I'm easily led into all sorts of things, which I shouldn't be.

her türlü şeye kolayca yönlendiriliyorum .

Few people have mentioned the shirt.

Birkaç kişi gömlekten bahsetti.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Palmira says.

Palmira diyor.

I haven't seen that shirt before. No

O gömleği daha önce görmemiştim. Hayır

and no.

ve hayır.

You know, Olga said that horrible Olga.

Biliyorsun, Olga o korkunç Olga'yı söyledi.

I haven't seen that shirt for ages.

O gömleği uzun zamandır görmemiştim.

And well, Palmira says Mr.

Palmira, Bay

Steve has a large collection of shirts.

Steve'in geniş bir gömlek koleksiyonu olduğunu söylüyor.

Well, the only reason I have a large collection of shirts is because, well, I'm 60 years old

Geniş bir gömlek koleksiyonumun olmasının tek nedeni , 60 yaşında olmam

and all the shirts I've ever bought, I've never thrown any of them away.

ve şimdiye kadar aldığım tüm gömleklerin hiçbirini atmamış olmam. Bu

So I've kept all of them say, you can imagine the note,

yüzden hepsini tuttum, notu hayal edebilirsiniz,

the number of shirts that are born bought over the years.

yıllar içinde satın alınan gömleklerin sayısı doğdu.

So I just keep them all.

Bu yüzden hepsini saklıyorum.

Yeah, it's quite actually it's quite eye catching.

Evet, aslında oldukça göz alıcı.

It looks great on camera.

Kamerada harika görünüyor.

Yes. Is a shirt by River Island okay.

Evet. River Island'dan bir gömlek tamam mı?

I don't know if they're still going.

Hala gidiyorlar mı bilmiyorum.

So this is probably, I would say,

Yani bu muhtemelen,

15, 20 years old.

15, 20 yaşında diyebilirim.

20 years old.

20 yaşında.

And in the days when the quality of clothes was very good.

Ve kıyafetlerin kalitesinin çok iyi olduğu günlerde.

So this shirt, I've worn it loads of times

Bu gömleği yıllar boyunca birçok kez giydim

over the years, and yet there's no sign of wear in it at all.

ve yine de üzerinde hiçbir aşınma izi yok.

You buy a shirt now and it's worn out within one season.

Şimdi bir gömlek alıyorsunuz ve bir sezonda eskiyor.

Unlike the person wearing it. There is. There is.

Giyen kişinin aksine. Orada. Orada.

There is lots of sign of wear.

Çok fazla aşınma belirtisi var.

Well, it's like I used to go to Gap a lot because their stuff fitted me.

Şey, sanki eşyaları bana uyduğu için Gap'e çok giderdim.

Wait for the Gap sale.

Gap indirimini bekleyin.

That's always what you do, isn't it? It's 50% off.

Her zaman yaptığın şey bu, değil mi? %50 indirimli.

And when they first

Ve

came into the UK sort of 20 years ago,

20 yıl kadar önce Birleşik Krallık'a ilk geldiklerinde

their clothes were very high quality.

kıyafetleri çok kaliteliydi.

Yes, but over the years they've become very, very poor.

Evet, ama yıllar geçtikçe çok ama çok fakirleştiler.

And to the extent that you buy a shirt,

Ve bir gömlek aldığınız ölçüde,

I've got shirts from Gap that I've had for 15 years.

Gap'ten 15 yıldır sahip olduğum gömleklerim var.

So we're not being sponsored, by the way. Bye by gap.

Yani bu arada sponsor değiliz. Güle güle. Bir

Sort of t shirts.

çeşit tişört.

A lot of the ones I wear these with a short sleeve that they're really old

Bunları kısa kollu giydiklerimin çoğu gerçekten eski

and the collars this stage very good.

ve yakaları bu aşamada çok iyi.

The materials stay, you know, all together.

Malzemeler, bilirsiniz, hep birlikte kalır.

And yet some of you buy like just a few years ago,

Ve yine de bazılarınız birkaç yıl önce satın alıyor,

you wash them once or twice in the washing machine and when colours have gone all horrible.

çamaşır makinesinde bir veya iki kez yıkıyorsunuz ve renkleri tamamen berbatlaştığında.

They'd all still fall to be. Made.

Hepsi hala düşecekti. Yapılmış.

You know what I have a difficult problem with?

Zor bir sorunum ne biliyor musun?

I have a big problem with socks.

Çoraplarla ilgili büyük bir sorunum var.

It's so hard to get good socks these days.

Bugünlerde iyi çoraplar bulmak çok zor.

I said socks, by the way. Socks.

Bu arada çorap dedim. Çorap.

Not that I didn't say that, but I can't find good socks.

Bunu söylemediğimden değil ama iyi çorap bulamıyorum. Yıllar boyunca

I can't even count

how many pairs of socks I've had to throw away over the years because they've,

kaç çift çorabı atmak zorunda kaldığımı bile sayamıyorum çünkü

they've just ended up with loads of holes in the ends where my toes are and also where the heels are.

ayak parmaklarımın olduğu uçlarda ve ayrıca topukların olduğu yerde bir sürü delik oluştu.

But I don't understand.

Ama anlamıyorum.

Well when I was a kid, my mother would buy me two pairs of socks.

Ben çocukken annem bana iki çift çorap alırdı. Sahip olduğum

That's all I had because we were poor

tek şey buydu çünkü biz fakirdik

and they lasted me for about ten years.

ve beni yaklaşık on yıl idare ettiler.

And you know what kids are like.

Ve çocukların nasıl olduğunu biliyorsun.

We just get everywhere.

Sadece her yere varıyoruz.

When we were kids, we would get everywhere and play

Çocukken her yere gider,

in all sorts of places and we were very active, but our socks would never wear out.

her yerde oynardık ve çok hareketliydik ama çoraplarımız hiç eskimezdi.

But nowadays I don't know what happens.

Ama bugünlerde ne olduğunu bilmiyorum.

You put your socks on, you stand up, you get to the bottom of the stairs

Çoraplarını giyiyorsun, ayağa kalkıyorsun, merdivenlerin dibine geliyorsun

and already one of your toes is poking out through a hole.

ve ayak parmaklarından biri şimdiden bir delikten dışarı çıkıyor.

The quality is awful.

Kalite berbat.

Our move Kiya makes a good point.

Hareketimiz Kiya iyi bir noktaya değiniyor.

If it's made in Turkey, it's very good quality.

Türkiye'de üretiliyorsa çok kalitelidir.

Now we know that because when we we've been to Turkey a few times

Artık biliyoruz ki, Türkiye'ye birkaç kez gittiğimizde

and anything that we purchased from there while we've been on holiday, the quality is fantastic.

ve tatildeyken oradan satın aldığımız her şeyin kalitesi harika.

Yes, we both we bought some some flip flops.

Evet, ikimiz de parmak arası terlik aldık. Parmak

Flip flops.

arası terlik.

And we still have them.

Ve biz hala onlara sahibiz.

Ordinary flip flops.

Sıradan parmak arası terlikler.

11 years ago.

11 yıl önce.

And there's nothing wrong with them said well made.

Ve iyi yapılmış demelerinde yanlış bir şey yok.

I bought a hat, I wear it in the garden.

Bir şapka aldım, bahçede giyiyorum.

It hasn't worn out the quality.

Kalitesini bozmadı.

The cotton is absolutely outstanding.

Pamuk kesinlikle olağanüstü.

And I have to agree with you that I.

Ve sizinle aynı fikirdeyim ki,

Have a son hacked as well that I wear and that was made in Turkey.

benim de giydiğim ve Türkiye'de yapılan bir oğlum hacklendi.

We bought it many years ago and I still wear it now.

Yıllar önce almıştık ve şimdi hala giyiyorum.

So the quality is very good.

Yani kalite çok iyi.

The the stitching and the of the material.

Dikiş ve malzemenin yapısı.

Very good.

Çok güzel.

So if you are buying something, maybe an item of clothing

Yani bir şey satın alıyorsanız, belki de

that you want to last forever,

sonsuza kadar kullanmak istediğiniz bir giysi,

then try to find something that's made in Turkey.

o zaman Türkiye'de üretilmiş bir şey bulmaya çalışın.

Inaki says that that maybe you don't cut your toenails.

Inaki, belki ayak tırnaklarını kesmediğini söylüyor.

I. Knew may be why you've got holes in your.

I. Biliyordum, bu yüzden senin deliklerin var.

Can I just say

my my toenails

are not the reason why

it is the poor quality shoddy.

Kalitesizliğin kalitesiz olmasının nedeni ayak tırnaklarım değil diyebilir miyim?

I like that word so that's a good word.

Bu kelimeyi seviyorum, bu yüzden bu iyi bir kelime.

Shoddy.

Kalitesiz.

If something is shoddy,

Bir şey kalitesiz ise,

it means it's not of good quality.

iyi kalitede olmadığı anlamına gelir.

The quality of it isn't good.

Kalitesi iyi değil.

It's it's made in a very careless way.

Çok özensiz yapılmış.

Some things that is not designed to last for many, many years.

Uzun yıllar dayanacak şekilde tasarlanmamış bazı şeyler .

So my socks as a child would last for years.

Yani çocukken çoraplarım yıllarca dayanırdı.

But now as an adult, they don't.

Ama şimdi bir yetişkin olarak yapmıyorlar.

They just wear out very quickly.

Sadece çok çabuk yıpranırlar.

Somebody I think it's a Cyrillic name ends in bridges.

Kiril olduğunu sandığım birisinin adı köprülerle biter.

What is a flip flop?

Flip-flop nedir?

It's it's a type of shoe that you tend to wear at the beach. Mm.

Plajda giymeyi tercih ettiğiniz bir ayakkabı türüdür. mm. Bir

Sort of flats.

çeşit daire.

It will be a plastic.

Bir plastik olacak.

I was going to say you can go and get them because they're in the kitchen.

Gidip alabilirsin diyecektim çünkü mutfaktalar.

Do you want me to sit and come back.

Oturup geri gelmemi ister misin?

Yes. Go and get don't get the flip flops.

Evet. Git ve parmak arası terlik alma.

Let's show them let's show everyone all our amazing turkey

Onlara harika hindi parmak arası terliklerimizi herkese gösterelim

flip flops

because they are in very good quality.

çünkü çok iyi kalitedeler.

They all good, very good quality.

Hepsi çok iyi, çok kaliteli.

Quite simple, very simple items.

Oldukça basit, çok basit öğeler.

That a bit that a bit dirty. Mr.

Bu biraz o biraz kirli. Bay

Duncan. That's okay.

Duncan. Sorun yok.

That was the there we go. That's the make. Yes.

Gittiğimiz yer orasıydı. Yapısı bu. Evet.

So if Merv Merv is watching.

Yani Merv Merv izliyorsa.

I can know Bella.

Bella'yı tanıyorum.

Akina. Bella, we got those from Turkey.

Akina. Bella, biz onları Türkiye'den aldık.

So we bought these from Turkey way back in.

Biz de bunları çok önce Türkiye'den almıştık.

I think it was 2011.

Sanırım 2011 yılıydı.

We bought these and we still wear them now.

Bunları aldık ve şu an hala giyiyoruz.

Yes, quite often when we pop out into the garden.

Evet, oldukça sık olarak bahçeye çıktığımızda.

So we will put them on.

Bu yüzden onları giyeceğiz.

They are a bit dirty on the bottom.

Altları biraz kirli.

So so now you can see that we do go out in the garden.

Yani artık bahçeye çıktığımızı görebilirsiniz.

That's a leaf.

Bu bir yaprak.

That's a leaf, by the way. That is not poop.

Bu arada, bu bir yaprak. Bu kaka değil.

That's a leaf from the garden.

Bu bahçeden bir yaprak.

But these are amazing and they're still in perfect condition.

Ama bunlar harika ve hala mükemmel durumdalar.

Sometimes the flip flops they they've got like you hokuto round your big toe.

Bazen sahip oldukları parmak arası terlikler, ayak başparmağınızın etrafında hokuto yaptığınız gibi.

I don't like those.

Bunları sevmiyorum.

No, sometimes I like that.

Hayır, bazen bundan hoşlanıyorum.

So yeah, I.

Yani evet, ben.

Just like to put my foot through the flip flops.

Ayağımı parmak arası terliklerden geçirmek istiyorum.

So now not only do you know what flip flops are,

Yani parmak arası terliklerin ne olduğunu bilmekle kalmayıp

you've seen them for real? Yes.

onları gerçekten gördünüz mü? Evet. İç mekanlarda

They're a bit different to slipper slippers you tend to wear indoors

parmak arası terlik giymek

comfortable shoes for wearing in those flip flops.

için rahat ayakkabılar giyme eğiliminde olduğunuz terlik terliklerinden biraz farklıdırlar.

The things you tend to wear at the beach on holiday.

Tatilde plajda giyme eğiliminde olduğunuz şeyler.

Because then if you get sand on your feet, it doesn't go well into the into the not.

Çünkü o zaman ayağınıza kum düşerse, iyi gitmez.

To be confused with slippers.

Terlik ile karıştırılmalıdır.

That's a slip. A slippers.

Bu bir sürçme. Bir terlik.

A slippers.

Bir terlik.

You can tell that's mine.

Bunun benim olduğunu söyleyebilirsin.

That's my slipper because it's huge.

O benim terliğim çünkü çok büyük.

It's bigger it's larger than Mr. Stephens head.

Bay Stephen'ın kafasından daha büyük.

Look at that.

Şuna bak.

So that gives you an idea of the size of my feet.

Bu size ayaklarımın büyüklüğü hakkında bir fikir verir.

Look at my feet.

Ayaklarıma bak.

You can see a dude like the smell of them as well. Yes.

Onların kokusu gibi bir ahbap da görebilirsiniz. Evet.

I wish we could get Turkish clothes here in the UK.

Keşke burada İngiltere'de Türk kıyafetleri bulabilsek.

I bet.

bahse girerim

I wonder where this was made, but the quality is outstanding.

Nerede çekildiğini merak ediyorum ama kalitesi olağanüstü. O

I don't remember it being that expensive at the time,

zamanlar o kadar pahalı olduğunu hatırlamıyorum,

so I just think the

bu yüzden

quality has gone down dramatically in clothes that we used to get.

eskiden aldığımız kıyafetlerin kalitesinin önemli ölçüde düştüğünü düşünüyorum.

The quality, the cotton, everything is just appalling.

Kalite, pamuk, her şey tek kelimeyle korkunç.

Now my feet are big, everyone, everybody say, Mr.

Şimdi ayaklarım büyük, herkes Bay

Duncan, your feet are so big.

Duncan, ayaklarınız çok büyük diyor.

You know what they say about men with big feet?

Büyük ayaklı erkekler hakkında ne derler biliyor musun?

Big shoes?

Büyük ayakkabılar?

Yes, Durante says.

Evet, diyor Durante.

Were they expensive now?

Şimdi pahalı mıydılar?

Well, no, because because of the exchange rate

Hayır, çünkü

of the pound to the Turkish lira, I think it probably is

pound'un Türk Lirası'na olan döviz kuru nedeniyle, muhtemelen

the currency in Turkey.

Türkiye'deki para birimi olduğunu düşünüyorum.

And it was because

Bunun nedeni,

the exchange rate was very good against the pound.

döviz kurunun pound karşısında çok iyi olmasıydı.

So they weren't very expensive.

Yani çok pahalı değillerdi.

I don't know how much they were.

Ne kadar olduklarını bilmiyorum.

It's too long ago to remember, but certainly cheaper than it would have been here in the UK.

Hatırlamak için çok uzun zaman önce, ama kesinlikle burada Birleşik Krallık'ta olacağından daha ucuz.

Uh, of course, most of our clothes,

Ah, tabii ki kıyafetlerimizin çoğu,

I would imagine most of them come from China, maybe some of them from Indonesia.

sanırım çoğu Çin'den geliyor, belki bir kısmı da Endonezya'dan.

You might be surprised actually.

Aslında şaşırabilirsin.

Ah, I have this very strange habit.

Ah, çok garip bir huyum var. Siz

I don't know if you do it, but I always like to look at the labels on anything

yapar mısınız bilmiyorum ama aldığım her şeyin etiketine bakmayı her zaman sevmişimdir

I buy, and quite often clothing is made in some,

ve çoğu zaman giysiler

some very unusual places.

bazı çok sıra dışı yerlerde yapılır.

Bangladesh.

Bangladeş.

I've noticed a lot of clothing here

Burada satılan birçok giysinin

that sold here is made in Bangladesh.

Bangladeş'te yapıldığını fark ettim.

T shirts, underwear, things like that

Tişörtler, iç çamaşırlar, bunun gibi şeyler

quite often are made in Bangladesh, which I find rather interesting

oldukça sık Bangladeş'te yapılır, ki bu benim için oldukça ilginç

because it might be a place that you wouldn't expect to see as a place of manufacture, of clothing.

çünkü orası bir giysi üretim yeri olarak görmeyi beklemeyeceğiniz bir yer olabilir.

But it's true.

Ama gerçek bu.

So Bangladesh would appear to be very a very popular place.

Yani Bangladeş çok çok popüler bir yer gibi görünüyor.

And I'm sure some people over the years have complained about that, because I would imagine

Ve eminim ki yıllar boyunca bazı insanlar bundan şikayet etmiştir, çünkü

that those doing the work or making the clothing

işi yapanların veya kıyafetleri yapanların

are probably not earning much money.

muhtemelen fazla para kazanmadıklarını tahmin ediyorum.

So I suppose there is a serious side to that as well.

O yüzden bence ciddi bir tarafı da var.

Columbia is another one.

Columbia başka bir tanesidir.

I found clothing made in Columbia. Isn't that strange?

Columbia'da yapılmış giysiler buldum. Bu garip değil mi?

So I mean.

Yani demek istiyorum.

Yes, I mean, we used to get.

Evet, yani eskiden alırdık.

Yeah, I don't know where clothes used to be made, but they used to be high quality in the UK.

Evet, kıyafetlerin eskiden nerede yapıldığını bilmiyorum ama İngiltere'de çok kaliteliydiler.

So I think over the years

Bu yüzden sanırım yıllar geçtikçe,

we're starting to because clothes are getting cheaper and cheaper,

giysiler gittikçe daha ucuz hale geldiği için,

everyone's encouraged to change their clothes every year and throw out the old ones.

herkes her yıl giysilerini değiştirmeye ve eskilerini atmaya teşvik ediliyor.

Especially women.

Özellikle kadınlar.

Which you know, I don't agree with because that's not good for the planet.

Biliyorsun, buna katılmıyorum çünkü bu gezegen için iyi değil.

And you know what I'm like, Mr. Duncan?

Benim nasıl biri olduğumu biliyor musunuz, Bay Duncan?

I don't throw anything out unless it breaks.

Kırılmadıkça hiçbir şeyi atmam.

So I'm very reluctant to throw anything out unless it breaks.

Bu yüzden kırılmadığı sürece herhangi bir şeyi atmaya pek isteksizim .

Because everyone is thinking that if you have big feet, you have a big sausage.

Çünkü herkes, ayaklarınız büyükse sosisiniz de büyük olur diye düşünüyor.

Well, you had a big sausage yesterday.

Dün büyük bir sosis yedin.

Oh, right.

Ah, doğru.

It was a very big sausage yesterday.

Dün çok büyük bir sosisti. Dürüst olmam gerekirse

I had difficulty getting it into my mouth if I was honest.

ağzıma almakta zorlandım .

Well, I'm surprised because you've had lots of practise over the years, I would imagine.

Şey, şaşırdım çünkü yıllar boyunca pek çok pratik yaptın , sanırım.

Anyway, but. Not that large. It's.

Her neyse, ama. O kadar büyük değil. Onun.

Oh, Mr.

Oh, Bay

Duncan, is that a double entendre? Well, it almost is.

Duncan, bu çifte anlam mı? Neredeyse öyle.

That's a single.

Bu bir bekar.

I'm not even sure.

emin değilim.

I think that's just pure filth and rudeness there.

Bence bu sadece saf pislik ve kabalık.

But we are talking about that after 3:00, double entendres.

Ama biz bundan 3:00'ten sonra bahsediyoruz, çift anlamlı. Oldukça yaramaz bir şekilde

We are looking at some words that might be taken

alınabilecek bazı kelimelere bakıyoruz

in a in a rather naughty way.

.

You might take it the wrong way.

Yanlış şekilde alabilirsin.

Even that sounds like a double entendre.

Bu bile kulağa çift anlamlı gibi geliyor.

How how do you like it?

Nasıl beğendin mi?

Do you do you like it white or black?

Beyaz mı seversin siyah mı?

Oh, I mean I mean your coffee.

Oh, yani senin kahveni kastediyorum.

How do you like your coffee?

Kahvenizi nasıl istersiniz?

Not your man.

Senin adamın değil.

Your coffee.

Kahven.

See? So anything.

Görmek? Yani herhangi bir şey.

Anything can be taken the wrong way. Yes.

Her şey yanlış yoldan alınabilir. Evet.

If you use certain words.

Belirli kelimeleri kullanırsanız.

And if you say it in

Ve bunu

a certain way with, a certain

belli bir şekilde söylersen, sesinde belli bir

inflexion in your voice, maybe a look.

tonlama, belki bir bakış.

A certain cadence. A certain cadence.

Belli bir kadans. Belli bir kadans.

So if you're going to do a double entendre, you've got to do it in a way that is suggestive.

Yani eğer çifte anlam yapacaksan, bunu düşündürücü bir şekilde yapmalısın.

So you've got to have a suggestive look on your face.

Bu yüzden yüzünüzde müstehcen bir ifadeye sahip olmalısınız.

A comical look. Yeah.

Komik bir görünüm. Evet.

And you've got to say in a way

Ve bir

that makes it sound slightly camp if you say things in a camp.

şeyleri bir kampta söylerseniz, kulağa biraz kamp gibi gelecek şekilde söylemelisiniz.

Yeah.

Evet.

So uncomfortable maybe with sarcasm as well. Oh.

Belki alaycılıktan da çok rahatsız. Ah.

So I was out last night even even something innocent like that.

Yani dün gece böyle masum bir şey bile olsa dışarıdaydım.

I went out with my girlfriend.

Kız arkadaşımla dışarı çıktım.

Oh, where did you go?

Nereye gittin?

Oh, we were.

Öyleydik.

We were lying down by the lake. Oh.

Gölün kenarında uzanıyorduk. Ah.

Lying down where you.

Yattığın yerde.

Oh so even that, that is not a double entendre,

Oh, bu bile, bu bir çifte anlam değil,

but it can also sound as if

ama kulağa

maybe you were not just lying by the lake, enjoying the moonlight.

belki de sadece göl kenarında uzanıp ay ışığının tadını çıkarmıyormuşsunuz gibi gelebilir.

Oh, oh.

Ah, ah.

You were by the lake were you, last night. Oh. What.

Dün gece göl kenarındaydın. Ah. Ne.

What were you doing?

Ne yapıyordun?

Hmm. Yeah.

Hmm. Evet.

Some sage in that way.

Bazı bilgeler bu şekilde.

And you're suggesting something else.

Ve başka bir şey öneriyorsun.

But that that isn't necessarily a double entendre,

Ancak bu mutlaka bir çifte anlam değildir,

but it can still suggest that something else, something else was going on.

ancak yine de başka bir şeyin, başka bir şeyin devam ettiğini önerebilir.

Something a little naughty. Oh.

Biraz yaramaz bir şey. Ah.

By the way, Mr.

Bu arada, Bay

Duncan, are we playing a certain game later on?

Duncan, daha sonra belli bir oyunu mu oynuyoruz?

We might not be, because I did not prepare any.

Olmayabiliriz çünkü ben herhangi bir hazırlık yapmadım.

I forgot because of yesterday.

Dün olduğu için unuttum.

I had so many things to do.

Yapacak çok şeyim vardı.

I'm. I'm at the moment now contesting two copyright

Ben. Şu anda, dünkü canlı yayın müziğiyle ilgili iki telif hakkı talebine itiraz ediyorum, çünkü bu müzik

claims on yesterday's live stream music that is perfectly okay to use

and because it's in the public domain, because it was written

in the mid-19th century.

19. yüzyılın ortalarında yazılmış olduğu için kamu malı ve kullanımı tamamen uygun.

So it's a way, way, way out of copyright.

Yani telif hakkının bir yolu, yolu, yolu.

Talking of which, can I just say there is there is something at the moment

Bundan bahsetmişken, şu anda bir şey olduğunu söyleyebilir miyim,

that, you know, Disney, don't you.

bilirsin, Disney, değil mi?

Just have to say just to finish off your story, okay.

Hikayeni bitirmek için söylemen yeterli, tamam mı?

This is what Mr.

Duncan has to contend with. All the. Time.

Bay

Duncan'ın mücadele etmesi gereken şey bu. Hepsi. Zaman.

So we were there in much Wenlock Square yesterday filming the

Yani dün Wenlock Meydanı'nın büyük bir bölümünde

the brass band or the Brass Band, if you want to pronounce it that way.

bando bandını veya bu şekilde telaffuz etmek isterseniz Brass Band'i çekiyorduk.

And they were playing all these very old carols,

Ve tüm bu çok eski şarkıları çalıyorlardı,

you know, 100 years old and more.

bilirsiniz, 100 yaşında ve daha fazlası.

And yet Mr.

Yine de Bay

Duncan got a copyright to copyright strikes

Duncan'ın telif hakkı ihtarları için bir telif hakkı var,

because there's always somebody trying to get,

çünkü her zaman birileri var,

you know, trying to ruin what you do

bilirsiniz, yaptıklarınızı mahvetmeye çalışıyorlar

and still any little bit of income that you might otherwise get for themselves.

ve yine de aksi takdirde kendileri için elde edebileceğiniz birazcık gelir elde etmeye çalışıyorlar.

This is what Mr. Duncan has to contend with all the time.

Bay Duncan'ın her zaman uğraşmak zorunda olduğu şey bu .

I mean, I don't I don't make much money from YouTube anyway.

Yani YouTube'dan pek para kazanmıyorum zaten.

I only make about two or £3 from the average live stream.

Ortalama bir canlı yayından sadece iki ya da 3 pound kazanıyorum .

This live stream will earn me

Bu canlı yayın bana

around £4.

yaklaşık £4 kazandıracak.

Oh, oh.

Yes, probably four.

Ah, ah.

Evet, muhtemelen dört.

If you're lucky. Know I'm not joking. I wish I was so.

Eğer şanslıysan. Şaka yapmadığımı bilin. Keşke öyle olsaydım.

I'm not one of those big millionaire YouTube celebrities

that that live in live in large mansions and have and things like that.

Büyük malikanelerde yaşayan ve buna benzer şeylere sahip olan o büyük milyoner YouTube ünlülerinden biri değilim.

So I earn about £4 for every live stream.

Böylece her canlı yayından yaklaşık 4 sterlin kazanıyorum.

So this live stream for 2 hours will earn me £4

Yani 2 saatlik bu canlı yayın bana 4 sterlin kazandıracak

and I'm not joking.

ve şaka yapmıyorum.

And so some greedy sod wants to take some of that money

Ve bu yüzden bazı açgözlü herif,

from me for their copyright claim, which is false.

yanlış olan telif hakkı talepleri için o paranın bir kısmını benden almak istiyor.

Which is false anyway.

Bu zaten yanlış.

But the thing is, it creates a lot of hassle for you.

Ama olay şu ki, sizin için çok fazla güçlük yaratıyor.

Yeah. You then have to do you then have to.

Evet. O zaman yapmak zorundasın, sonra yapmak zorundasın.

I have to. Continually you have to contest it.

Mecburum. Sürekli olarak ona itiraz etmeniz gerekir.

That takes a long time because you've got to fill in all these boxes on a form

Bu uzun zaman alıyor çünkü bir formdaki tüm bu kutuları doldurmanız

and you've got to look up all the information because there's always somebody trying it on.

ve tüm bilgileri aramanız gerekiyor çünkü her zaman bunu deneyen birileri oluyor.

I have over the years I've had countless problems with copyright

Yıllar boyunca telif hakkıyla ilgili sayısız sorun yaşadım

and quite often those copyright claims been false.

ve çoğu zaman bu telif hakkı iddiaları yanlıştı. Lisans için para ödediğim için

Even stuff that I have the right to use because I've paid for the licence.

kullanma hakkım olan şeyler bile .

Other people have tried to claim it for themselves.

Diğer insanlar bunu kendileri için talep etmeye çalıştı.

It's it's an absolute nightmare anyway.

Zaten tam bir kabus.

Yes. Any YouTube you're.

Evet. Hangi YouTube'da olursanız olun.

Going to say something about Disney.

Disney hakkında bir şeyler söyleyeceğim.

Disney talking of copyright,

Disney telif hakkından bahsetmişken,

a certain thing connected to Disney

Disney'e bağlı belirli bir şey

is about to go into the public domain.

kamu malı olmak üzere.

Does that mean you'll be able to use it on your live streams?

Bu, onu canlı yayınlarınızda kullanabileceğiniz anlamına mı geliyor ?

Mr. Duncan It. Means anyone will be able to use it.

Bay Duncan It. Demek ki herkes kullanabilecek.

I wonder if anyone knows what it is.

Ne olduğunu bilen var mı merak ediyorum.

But a certain thing, a big thing, the.

Ama belli bir şey, büyük bir şey.

Character.

Karakter.

Or their stories that give too much away.

Ya da çok şey ele veren hikayeleri.

I'm no, I don't want to say anything else you say.

Hayır, senin söylediğin başka bir şey söylemek istemiyorum.

I want to give it away.

Onu vermek istiyorum.

Something, a thing.

Bir şey, bir şey.

Ignore what Steve just said.

Steve'in söylediklerini boşver.

So do you want people to guess what that thing is? Yes.

Peki insanların o şeyin ne olduğunu tahmin etmesini istiyor musunuz? Evet.

There is a thing, a Disney thing, something connected with Disney.

Bir şey var, bir Disney olayı, Disney ile bağlantılı bir şey.

There is about to go into the public domain

Kamu malına girmek üzere

and it means that anyone can use it anywhere

ve bu, herhangi bir kısıtlama olmaksızın herkesin onu her yerde kullanabileceği anlamına geliyor,

without any restrictions or it it's a big story.

yoksa bu büyük bir hikaye.

Haven't they renewed their copyright or extended it or.

Telif haklarını yenilemediler mi, uzatmadılar mı ya da.

No, you can't, because it has to be after a period of time,

Hayır yapamazsınız, çünkü belli bir süre sonra olması gerekiyor,

you see after a certain period of time, you can't renew copyright.

belli bir süre sonra telif yenileyemezsiniz.

That's it.

Bu kadar.

It expires and it becomes part of the public domain.

Süresi doluyor ve kamu malının bir parçası oluyor.

Is that after how many years, Mr. Duncan.

Bu kaç yıl sonra oldu, Bay Duncan.

Quite a few 70.

Oldukça az 70.

I think it's 70 or 75 years, but also it has to be a certain period

Bence 70 ya da 75 yıl ama onu

after the person who created it has died as well.

yaratan kişi öldükten sonra da belli bir süre geçmesi gerekiyor.

But there is one thing that Disney will no longer be able to control.

Ancak Disney'in artık kontrol edemeyeceği bir şey var.

I will give you the answer in a moment, but

Cevabı birazdan vereceğim ama bilen var mı

I just wonder if anyone knows.

merak ediyorum.

People are watching Mick and Louis.

İnsanlar Mick ve Louis'i izliyor.

Some Hello Louis are mentioning our meet up in Paris.

Bazı Merhaba Louis, Paris'teki buluşmamızdan bahsediyor.

Yes. Again, which you know, we've got to make this happen. Mr..

Evet. Bildiğiniz gibi, bunu gerçekleştirmemiz gerekiyor. Bay ..

We have, I've got to collect all of my £4,

Aldık, YouTube'dan kazandığım tüm 4 sterlinimi,

my pennies and my parents that I make from YouTube.

kuruşlarımı ve ailemi toplamalıyım.

I've got to put them under my bed.

Onları yatağımın altına koymalıyım.

So perhaps I ought to wait till after the meet up before

Bu yüzden belki de işe geri dönmeden önce buluşmadan sonraya kadar beklemeliyim

going back to work, because otherwise it might make it difficult.

, çünkü aksi halde işleri zorlaştırabilir.

Well, really, but that'll be very exciting.

Gerçekten, ama bu çok heyecan verici olacak.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

And then, of course, we're going to start our world tour.

Ve sonra tabii ki dünya turumuza başlayacağız.

We be.

Oluruz.

So have have have you won the

Piyangoyu kazandın mı

lottery and you haven't told me because I don't know where all this money is going to come.

ve bana söylemedin çünkü tüm bu paranın nereden geleceğini bilmiyorum.

From. You never know, do you?

İtibaren. Asla bilemezsin, değil mi?

We did.

Yaptık.

We did have a lottery at work.

İş yerinde bir piyangomuz vardı.

I expect some of you have lotteries at work with colleagues.

Bazılarınızın iş arkadaşlarıyla birlikte piyango düzenlediğini umuyorum .

And once you once you get roped in, roped in

Ve bir kez bağlandığınızda, içeri girdiğinizde,

means that you sort of persuade you did and you maybe you were.

yaptığınıza bir şekilde ikna ettiğiniz anlamına gelir ve belki de öyleydiniz.

Forced to become involved.

Katılmaya zorlandı.

Maybe against your will.

Belki senin isteğin dışında.

Maybe not,

Belki değil,

because once you're in that pain, you're

çünkü bir kez o acıyı çektiğinizde,

£10 a month towards the team lottery.

takım piyangosu için ayda 10 sterlin kazanırsınız.

There will probably about 16 of us in our team.

Ekibimizde muhtemelen yaklaşık 16 kişiyiz.

And of course, once you're in, it's very difficult to drop out, isn't it?

Ve tabii ki, bir kez girdikten sonra bırakmak çok zor , değil mi?

Because you just think, what if I stop

Çünkü

giving those £10 a month and then the group win?

ayda 10 sterlin vermeyi bırakırsam ve grup kazanırsa ne olur diye düşünüyorsunuz?

I'm going to miss out on all my work.

Bütün işimi kaçıracağım.

Colleagues are going to get big sums of money and probably leave work and I'll be stuck there on my own.

Meslektaşlar büyük meblağlar alacaklar ve muhtemelen işten ayrılacaklar ve ben orada tek başıma sıkışıp kalacağım.

So why don't you start these lotteries?

Öyleyse neden bu piyangoları başlatmıyorsun?

It's very, very difficult psychologically to come out of them

Onlardan çıkmak psikolojik olarak çok ama çok zor

because you feel as if they won.

çünkü sanki onlar kazanmış gibi hissediyorsunuz.

But they probably. Lose out.

Ama muhtemelen onlar. Kaybetmek.

So the problem is you won't win anyway. Probably not.

Yani sorun şu ki zaten kazanamayacaksın. Muhtemelen değil.

So the chances of that are very, very slim.

Yani bunun şansı çok, çok zayıf.

The answer, by the way, what that belongs

Cevap, bu arada, Disney'e ait olanın

to Disney is going out of copyright, but guessed it.

telif hakkı dışına çıkıyor, ama tahmin etti.

No, not one person. I was surprised, actually.

Hayır, bir kişi değil. Aslında şaşırdım.

Well, Disney have been keeping it quiet for various reasons.

Pekala, Disney çeşitli nedenlerle sessiz kalıyor.

You can probably imagine why the answer is

Cevabın neden Mickey Mouse olduğunu tahmin edebilirsiniz

Mickey Mouse.

.

Oh, I was going to say Mickey Mouse, Mr. doing.

Oh, Mickey Mouse diyecektim, Bay yapıyor.

Mickey Mouse will be in the public domain.

Mickey Mouse kamu malı olacak.

I think it's next year.

Sanırım gelecek yıl.

I think it's 2023 or 2024.

Sanırım 2023 veya 2024.

It will lapse.

Geçecek.

It will go into the public domain,

Kamu malı olacak,

which means everyone will be able to draw pictures,

yani herkes istediği yerde resim çizebilecek,

make films, use Mickey Mouse anywhere they want.

film çekebilecek, Mickey Mouse kullanabilecek.

You can have your own shop and call it the Mickey Mouse Boutique.

Kendi dükkanınız olabilir ve ona Mickey Mouse Butiği diyebilirsiniz.

And Disney won't be able to do anything about it because it will lapse.

Ve Disney bu konuda hiçbir şey yapamayacak çünkü süresi dolacak.

It will go into the public domain.

Kamu alanına girecek. Demek

So that's what's happening. That's what will happen.

olan bu. Olacak olan bu.

Mickey Mouse will be in the public domain,

Mickey Mouse kamu malı olacak,

probably the most famous Disney character, I think.

muhtemelen en ünlü Disney karakteri bence.

Well, you see with

Bununla birlikte

that, there's a match on in a minute's time, Mr.

, bir dakika içinde bir maç var, Bay

Duncan. In a minute. Yes, in a minute. Oh, no, no.

Duncan. Bir dakika içinde. Evet, bir dakika içinde. Hayır, hayır.

You can't, though.

Yine de yapamazsın.

Record it.

Onu kaydet.

Record the man. Yes, this is far more important.

Adamı kaydedin. Evet, bu çok daha önemli.

This is more important.

Bu daha önemli.

We are more important about football.

Biz futboldan daha önemliyiz.

Yes. Football for Pele.

Evet. Pele için futbol.

Pele.

Pele is a footballer.

Pele.

Pele bir futbolcu.

There we go. I've mentioned football. Gareth.

Oraya gidiyoruz. Futboldan bahsetmiştim. Gareth.

Gareth Southgate.

Gareth Southgate.

I know a few names. Mr.

Birkaç isim biliyorum. Sayın

Pele is not very well at the moment. He's not.

Pele şu anda pek iyi değil. O değil. Ne

He's sadly on, I think he's been giving his last rites and all of that.

yazık ki, sanırım son ayinlerini yapıyor falan.

So it's not good news. But the football is on in the.

Yani bu iyi bir haber değil. Ama futbol devam ediyor.

It’s Poland and France.

Polonya ve Fransa.

Yes, but you don't need to go there.

Evet ama oraya gitmene gerek yok.

You don't need to go to your television set.

Televizyon setinizin başına gitmenize gerek yok.

You can stay here and watch all the football

Burada kalabilir ve istediğiniz kadar futbol izleyebilirsiniz

you want.

.

You don't need to watch the football.

Futbolu izlemenize gerek yok.

You can stay here, enjoy, enjoy this.

Burada kalabilirsin, tadını çıkar, tadını çıkar.

Enjoy our lovely

Güzel

online game of

çevrimiçi

listening to English.

İngilizce dinleme oyunumuzun keyfini çıkarın.

Well, that was far more exciting than the football you will actually be watching

Bu, gerçekten izleyeceğiniz futboldan çok daha heyecan vericiydi

over in.

.

Where is it?

Nerede?

Qatar Because I don't suppose they'll score a goal for at least an hour.

Katar Çünkü en az bir saat gol atacaklarını zannetmiyorum.

So you might as well watch this and then, you know, have it on.

Yani bunu izleyip sonra, bilirsin, açsan iyi olur.

I think, you know, people that leave the live stream to watch football, you know.

Bence, bilirsiniz, futbol izlemek için canlı yayından ayrılan insanlar, bilirsiniz.

We're not going to forget.

Unutmayacağız.

This. We'll never forget it. We're deeply hurt.

Bu. Bunu asla unutmayacağız. Derinden yaralandık.

And I think, you know.

Ve bence, biliyorsun.

I'm taking notes.

not alıyorum

I am now taking names. Yes. Who went. To Denmark?

Şimdi isimleri alıyorum. Evet. Kim gitti. Danimarka'ya mı?

Okay. Tomas went to the bank.

Tamam aşkım. Tomas bankaya gitti.

Francisco wants to meet up in Paris next year.

Francisco gelecek yıl Paris'te buluşmak istiyor.

Well, I mean, you know, you've got to do better than that.

Yani, yani, bundan daha iyisini yapmalısın.

Francesca Yes.

Francesca Evet.

And. Cesc Yeah, yeah.

Ve. Evet, evet.

No gold stars for them.

Onlar için altın yıldız yok.

Who else has gone?

Başka kim gitti?

Magdalena is still here.

Magdalena hala burada.

You see, look that we've got the we've got the real loyal people watching and making notes.

Bakın, elimizde gerçekten sadık insanlar var, izliyor ve notlar alıyoruz.

What about Tomic?

Peki ya Tomic?

Is Tomic on my naughty list?

Tomic yaramazlar listemde mi?

Oh, definitely, yeah. He was the first to go. Yeah.

Ah, kesinlikle, evet. İlk giden oydu. Evet.

Luis is still here and and it's France that are playing well.

Luis hala burada ve iyi oynayan Fransa .

What you know what tastic

Tastic sadakatin ne olduğunu bildiğiniz şey

loyalty is, the word I'm.

, ben kelimesi.

Looking for is this. Level obviously.

Aranan bu. Seviye belli.

Obviously you eventually found it.

Belli ki sonunda bulmuşsun.

Was sort of. Jumping so.

Öyleydi. öyle zıplamak

No, I'm not joking.

Hayır, şaka yapmıyorum.

I'm not joking. You're off my list.

Şaka yapmıyorum. Listemden çıktın.

Anyone? I'm blocking you.

Herhangi biri? Seni engelliyorum.

That's not. It.

Bu değil. BT.

That's what.

I'm blocking.

İşte bu.

engelliyorum

Everyone, if you leave now to watch the football and I will know

Millet, şimdi futbol izlemek için ayrılırsanız ve ben bileceğim

because I can see the numbers going down blocked.

çünkü sayıların bloke olduğunu görebiliyorum.

Yes, you better make comments in the live stream so we know you're here

Evet, canlı yayında yorum yapsan iyi olur, böylece burada olduğunu bilelim

because if you don't make comments and then I say, well, I know you've gone out.

çünkü yorum yapmazsan ve ben de, dışarı çıktığını biliyorum derim.

So if you if you are still here now,

Eğer hala buradaysanız,

I'm going to make a good list, you see.

iyi bir liste yapacağım, anlıyor musunuz?

So we have the naughty and nice list, just like Santa Claus.

Yani tıpkı Noel Baba gibi yaramaz ve güzel bir listemiz var .

They Beatriz this day and Christine is staying you late not unique life designers day.

Onlar bu günü Beatriz ve Christine size geç kalıyor benzersiz yaşam tasarımcıları günü değil.

Yes, that's good. You all huggers. Here.

Evet bu iyi. Hepiniz sarılıyorsunuz. Burada.

You're on my nice list.

Güzeller listemdesin.

Liza's here. Louis is here even though

Lisa burada. Fransa oynuyor olsa da Louis burada

France are playing.

.

So that's.

Yani bu.

But, you know, we're only sort of joking, baby.

Ama biliyorsun, biz sadece şaka yapıyoruz bebeğim.

I'm not. I'm not joking. I'm not. I'm not.

Değilim. Şaka yapmıyorum. Değilim. Değilim.

That's it.

Bu kadar.

That's going to stand that well.

Bu o kadar iyi duracak.

Over or over my through.

Fazla ya da fazla.

It's like it's it's. Like a relationship ending.

Sanki o. Biten bir ilişki gibi. Sanki

I feel as if I'm being I'm being spurned

reddediliyormuşum gibi hissediyorum

and. Right.

ve. Sağ.

So we've got to keep things interesting for the people that are remaining. Mr.

Bu yüzden kalan insanlar için her şeyi ilginç tutmalıyız .

Duncan Otherwise.

Aksi takdirde Bay Duncan.

Victoria is still here.

Victoria hala burada.

That's how you are on my nice list.

İşte böyle güzeller listemdesin.

Olga August in the nice list, yes.

Güzeller listesinde Olga August, evet.

I tell you something.

Sana bir şey söyleyeyim.

Sex chat 69 is.

Seks sohbeti 69'dur.

Oh, hang on.

Ah, bekle.

Right.

Sağ.

I hope we still got some moderate as long.

Umarım hala biraz ılımlıyızdır.

As I've got rid of it. It's gone.

Ondan kurtulduğum gibi. Gitti.

Bridges is staying as well. So.

Bridges de kalıyor. Bu yüzden.

Monica. Monica? Monica is here. Good.

Monica. Monica? Monica burada. İyi.

I haven't seen Claudia.

Claudia'yı görmedim.

Oh, because, you know, Steve,

Oh, çünkü, bilirsiniz, Steve,

Argentina are the favourites

Arjantin

to win the World Cup when it is played.

oynandığında Dünya Kupası'nı kazanmanın favorileridir.

The final is played on the 18th of December.

Final 18 Aralık'ta oynanacak.

Angelus is here if I pronounce your name correctly.

Adını doğru telaffuz edersem Angelus burada.

If I haven't.

Eğer yapmadıysam.

Angelus? Yes. Okay, you're on my nice list.

Angelus? Evet. Tamam, güzeller listemdesin.

Laurence is here,

Laurence burada

but we're sort of having a bit of fun reading.

ama biz okurken biraz eğleniyoruz.

But not this. Is this.

Ama bu değil. Bu.

I'm making the list and I'm checking it twice and I'm going

Listeyi yapıyorum ve iki kez kontrol ediyorum ve

to say who's been naughty or nice?

diyeceğim ki kim yaramaz ya da iyiymiş?

Yes. Okay.

Evet. Tamam aşkım.

Race to the Vatican. The girls are here.

Vatikan'a yarış. Kızlar burada.

Vitesse.

Vitesse.

Vitesse is still here with a story about his shoes.

Vitesse, ayakkabılarıyla ilgili bir hikayeyle hâlâ burada.

I bought shoes from a second-hand shop.

İkinci el bir mağazadan ayakkabı aldım.

I think they.

Bence onlar.

They must've belonged to some junkie,

Bir bağımlıya ait olmalılar

you know, because I've been tripping for the whole day.

, çünkü bütün gün tökezledim.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

So you're using the word trip to mean go

Yani trip kelimesini

over your your feet and fall.

ayağınızın üzerinden geçip düşmek için kullanıyorsunuz.

You stumble, trip over.

Tökezlersin, takılırsın.

But of course, trip can also be the effect of taking illegal drugs.

Ama tabii ki trip, yasa dışı uyuşturucu almanın da etkisi olabilir.

I see. Now.

Anyone from Poland watching because it's Poland v France.

Anlıyorum. Şimdi.

Polonya'dan herkes izliyor çünkü Polonya v Fransa.

So you know anyone from Poland watching you get a special mention

Polonya'dan sizi izleyen herkesin özel bir şekilde anıldığını biliyorsunuz

as does anyone, anyone from France and Poland watching

, şu anda izleyen Fransa ve Polonya'dan herkes

now should get a gold star key because that's who is playing.

bir altın yıldız anahtarı almalı çünkü oynayan odur.

Victoria, you are on my nice list.

Victoria, güzeller listemdesin.

Yes, this is this is where you find out who your friends are.

Evet, burası arkadaşlarınızın kim olduğunu öğrendiğiniz yerdir.

Oh, I think people start to come back now because I've heard what might happen to them.

Oh, sanırım insanlar artık geri dönmeye başlıyor çünkü onlara ne olabileceğini duydum.

Yeah, right.

Evet, doğru.

They might be blocked.

Engellenmiş olabilirler.

Know which, which. Okay, next song.

Hangisini, hangisini bilin. Tamam, sıradaki şarkı.

We're not joking.

Şaka yapmıyoruz.

I'm not joking.

Şaka yapmıyorum.

I'm making a list here and I'm checking it twice and I'm going to find out

Burada bir liste yapıyorum ve iki kez kontrol ediyorum ve

who's been naughty or nice because Mr.

kimin yaramaz veya iyi davrandığını bulacağım çünkü Bay

Duncan is coming to town and he's not.

Duncan şehre geliyor ve gelmiyor.

Mary first here. Is not happy.

Önce Meryem. mutlu değil

Beatrice.

Beatrice.

Yes, if you if you go on a trip,

Evet, seyahate çıkıyorsanız, bir

it means you're going on a journey to visit somewhere.

yeri ziyaret etmek için seyahate çıkıyorsunuz demektir.

A car trip, a bus trip, a train trip.

Araba yolculuğu, otobüs yolculuğu, tren yolculuğu.

But if you trip over, it means you fall over you.

Ama takılırsanız, üzerinize düşersiniz demektir.

You might you might be walking along

Yürüyor olabilirsiniz

and it could be a paving slab that's sticking up.

ve bu, yapışan bir kaldırım levhası olabilir.

And you trip your foot, your toes, get caught in it and you fall over. Yes.

Ve ayağın, ayak parmakların takılır, takılır ve düşersin. Evet.

And of course, Trip can also mean the effect of taking a legal

Ve tabii ki, Trip aynı zamanda yasal

or or even legal drugs as well.

ve hatta yasal uyuşturucu almanın etkisi anlamına da gelebilir. Bu

So sometimes certain types of medicine that you might be given might might also make you

nedenle bazen size verilebilecek bazı ilaç türleri,

feel as if you are having a lovely trip in your mind.

zihninizde güzel bir yolculuk geçiriyormuşsunuz gibi hissetmenize de neden olabilir.

Certain painkillers.

Bazı ağrı kesiciler.

Some people love taking painkillers,

Bazı insanlar ağrı kesici almayı sever

and then it makes them feel all, Oh.

ve sonra bu onlara her şeyi hissettirir, Oh.

Psychedelic drugs will make you go on a trip.

Psychedelic ilaçlar sizi bir yolculuğa çıkaracak.

Magic mushrooms, allegedly. So I've heard.

İddiaya göre sihirli mantarlar. Ben de duydum.

Well, make you go on a trip and you can if you're switching off

Pekala, seni bir seyahate çıkartır ve

on electricity, you trip the switch, don't you?

elektriği kapatıyorsan, anahtarı açarsın, değil mi?

Or your your you might put

Ya da sizinki

a lot of electrical items on and it might trip the fuse, you might overload the fuse box,

çok fazla elektrikli parça koyabilir ve sigortayı atabilir, sigorta kutusunu aşırı yükleyebilirsiniz

and it will trip the the the fuse and stop the electricity getting through.

ve sigortayı attırabilir ve elektriğin geçmesini durdurabilir.

So yeah, lots of different uses of the word trip.

Yani evet, yolculuk kelimesinin birçok farklı kullanımı var.

Florence is still here.

Floransa hala burada.

Florence, you were on my nice list.

Florence, güzeller listemdeydin.

The nice list and the naughty list. Go see.

Güzel liste ve yaramaz liste. Git gör.

Sia is here.

Sia burada.

Yes, I'm still friends with you, miss.

Evet, sizinle hala arkadaşım, bayan.

We are seeing now.

Şimdi görüyoruz.

Oh, that's Mary is here.

Oh, işte Mary burada.

Mary first.

Önce Meryem.

I believe you are in Canada.

Sanırım Kanada'dasın.

Am I right, Mary in. Canada.

Haklı mıyım, Mary in. Canada.

Nice on my nice list. Yes.

Güzel listemde güzel. Evet.

Mentions in.

Bahsedilenler.

This list is very.

Bu liste çok.

Future live streams.

Gelecek canlı yayınlar.

Who else? Who else is still here?

Başka kim? Hala burada başka kim var?

Well, Francesco.

Francesco.

Such a RINO.

Böyle bir RINO.

Such a RINO is.

Böyle bir RINO.

Oh, such a RINO.

That's a good idea. Such a RINO is giving the score.

Oh, tam bir RINO.

Bu iyi bir fikir. Böyle bir RINO puanı veriyor.

I was going to say yes.

Evet diyecektim.

So if someone has maybe their television or radio nearby or the Internet, if you

Yani birinin yakınında televizyonu veya radyosu veya interneti varsa, eğer

if you have the Internet, of which I have a feeling you what you do

internetiniz varsa, ki

because you're watching this right now,

şu anda bunu izlediğinizden dolayı ne yaptığınızı hissediyorum,

if you do so maybe you could just

eğer bunu yaparsanız belki sadece

give us the score now and again so everyone can if they are interested in the football

verebilirsiniz Bize ara sıra skoru verin, böylece herkes futbolla ilgileniyorsa

and they don't want to end up on my naughty list, then.

ve yaramazlar listeme girmek istemiyorsa yapabilir.

Well, Lewis says that that Tomek is Polish

Lewis, Tomek'in artık Polonyalı olduğunu söylüyor

now. I didn't know that.

. Bunu bilmiyordum.

I assumed that Tomek was from the Netherlands.

Tomek'in Hollandalı olduğunu varsaydım.

Can I just have a live chat?

Sadece canlı sohbet edebilir miyim?

Steve So that will get.

Steve Yani bu olacak.

But it's the live chat, so that will explain why.

Ama bu canlı sohbet, bu yüzden nedenini açıklayacak.

Obviously Tomek is

Belli ki Tomek

going to watch the match because it's Poland v France, right?

maçı Polonya v Fransa olduğu için izleyecek, değil mi?

Yes. Okay. I didn't know. That.

Evet. Tamam aşkım. bilmiyordum O.

Is that true?

Lewis is Tomek Polish we can talk about and behind his back

Bu doğru mu?

Lewis Tomek Polonyalı, hakkında konuşabiliriz ve onun arkasından konuşmak,

that's a good phrase to talk about somebody behind their back.

birinin arkasından konuşmak için iyi bir tabir .

Is to say things when they're not around, to.

Etrafta değilken bir şeyler söylemek, yapmak.

Say things about somebody when they're not here.

Birileri burada değilken onlar hakkında bir şeyler söyle.

Usually you're saying bad things, but just behind their back.

Genelde kötü şeyler söylüyorsun ama onların arkasından konuşuyorsun.

So they're not there.

Yani orada değiller.

They can't hear you.

Seni duyamazlar.

And that often happens in offices, doesn't it, or.

Ve bu genellikle ofislerde olur, değil mi veya.

Well, anywhere in life, anyway.

Neyse, hayatın herhangi bir yerinde.

You don't talk about a name.

İsimden bahsetmiyorsun.

Can I just say never assume that people like you, even if they say they like you,

İnsanların senden hoşlandıklarını söyleseler bile seni sevdiklerini asla düşünme,

I can guarantee every person that you know in your life

hayatında tanıdığın her insanın

is talking about you and saying bad things about you when you're not around.

senin hakkında konuştuğunu ve sen yokken senin hakkında kötü şeyler söylediğini garanti edebilirim .

It's a fact.

Bu bir gerçek.

About me, but we're not out. Of life.

Benim hakkımda, ama biz dışarıda değiliz. Hayatın.

Room like knowing your family was here.

Ailenin burada olduğunu bilmek gibi bir oda.

Yeah, that's on the list.

Evet, listede var.

Okay. You are my.

Tamam aşkım. Sen benim.

Way. Duncan's only joking. I'm not.

Yol. Duncan sadece şaka yapıyor. Değilim. o

He is. I'm not. You're off my list.

. Değilim. Listemden çıktın.

There's no way you're coming to Paris to see us.

Bizi görmek için Paris'e gelmene imkan yok.

So rhubarb

Yani raventin

has a double entendre, and this is one that I know about.

çift anlamı var ve bu benim bildiğim bir şey. Görünüşe

Apparently related to double entendres.

göre çift anlamlarla ilgili.

Mr. Duncan, I heard that in North Hampton,

Bay Duncan, North Hampton'da

every person knows about a sign that is outside a hospital

herkesin bir hastanenin dışındaki bir tabelayı bildiğini

and this particular hospital is is a family planning hospital.

ve bu hastanenin bir aile planlaması hastanesi olduğunu duydum.

And it's just for family planning advice.

Ve sadece aile planlaması tavsiyesi için. Gitmediğim

Use the rear entrance

arka girişi kullanın

that I'm not going to I'm not going to explain that

because I like to keep my YouTube channel.

YouTube kanalımı tutmayı sevdiğim için bunu açıklamayacağım.

I need my full pound every Sunday

Her Pazar tam kiloma ihtiyacım var

because I can then

çünkü o zaman

buy new shoelaces for myself.

kendime yeni ayakkabı bağcığı alabilirim.

Maybe a new pair of socks.

Belki yeni bir çift çorap.

Maybe that's probably costing more than full.

Belki de bu muhtemelen dolduğundan daha pahalıya mal oluyor.

Socks are more than £4.

Çoraplar 4 sterlinden fazla.

Yeah, I bought some new ones recently, not mine.

Evet, yakın zamanda yenilerini aldım, benim değil.

It started to wear out on the heels,

Topuklarda aşınmaya başladı,

so I like to buy the they're called they call them diabetic socks.

bu yüzden onlara diyabetik çorap dedikleri şeyi almayı seviyorum.

Diabetic socks. Yes.

diyabetik çorap. Evet.

Because I don't like the thing I don't like about socks is that the way you pull this socks up it compresses.

Çünkü çoraplarla ilgili sevmediğim şey, bu çorabı yukarı çekme şeklinizin sıkıştırması.

Doesn't is it is it like.

Öyle değil mi?

It's tight around your car?

Arabanızın etrafı dar mı?

I don't like the tight elastic around

the top of socks around just above your ankles.

Ayak bileklerinin biraz yukarısındaki çorapların üst kısmındaki sıkı lastiği sevmiyorum.

Are you put you know on it when you take them off you get these little

Biliyorsun, onları çıkardığında, bu küçükleri alıyorsun,

you know you it's squashed you spinning a bit hasn't it.

biliyorsun, ezilmişsin, biraz dönüyorsun, değil mi?

So you can get socks without elastic

Yani lastiksiz çorap alabilirsin

but they still stay up, they call them diabetic socks.

ama yine de yukarıda kalıyor, diyabetik çorap diyorlar.

I didn't realise it was this

I think with diabetes have to be careful about cutting off blood supply to their feet.

Şeker hastalarının ayaklarına giden kan akışını kesme konusunda dikkatli olmaları gerektiğini düşündüğümün bu olduğunu fark etmemiştim. Bu

So I don't think it's very good that socks

yüzden çorapların

sort of they compress you don't they.

sizi bir şekilde sıkıştırmasının çok iyi olduğunu düşünmüyorum, değil mi?

The elastic.

elastik.

Do you know what I mean.

Ne demek istediğimi biliyor musun?

It when you take them off you can see the mark that's been left

Onları çıkardığınızda, çorabın üzerindeki lastiğin bıraktığı izi görebilirsiniz

by the elastic on the sock is and I find it uncomfortable

ve bu beni rahatsız ediyor

and I don't like the thought that, you know, the blood's being so squashed out of my feet.

ve bilirsiniz, kanın ayaklarımdan bu kadar ezilmiş olması düşüncesinden hoşlanmıyorum. Bu

So I buy these socks that don't have any elastic in, but they stay up and they're very good.

yüzden, içinde elastik olmayan bu çorapları alıyorum ama ayakta duruyorlar ve çok iyiler.

I like them,

Onları seviyorum

but I think they're especially for diabetics.

ama özellikle şeker hastaları için olduklarını düşünüyorum.

Look, there's nothing on Mr.

Bakın, o kibarca davranana kadar Bay Duncan'ın Bay'inde hiçbir şey yok

Duncan's Mr.

till he just gently.

.

That's the other list that's there this is the list here.

Oradaki diğer liste bu, buradaki liste.

You can see it there that

I found since I was typing it.

Yazarken bulduğumu orada görebilirsiniz.

I've got a typewriter down here under.

Aşağıda bir daktilo var.

The under the screen. There's a typewriter.

Ekranın altındaki. Bir daktilo var.

I still use typewriters.

Hala daktilo kullanıyorum.

Do do people still use typewriters?

İnsanlar hala daktilo kullanıyor mu?

There is something comforting and I don't know why

Rahatlatıcı bir şey var ve

there is something comforting about hearing someone

using a typewriter from another room.

başka bir odadan birinin daktilo kullandığını duymanın neden rahatlatıcı bir yanı olduğunu bilmiyorum.

Maybe if you're in an office and you can hear the receptionist

Belki bir ofisteyseniz ve resepsiyon görevlisini duyabiliyorsanız

and she's typing with an old fashioned typewriter, I don't know.

ve o eski moda bir daktiloyla yazıyorsa, bilmiyorum.

I love the sound of the typewriter.

Daktilonun sesini seviyorum.

I do.

Evet.

They should they should make your your computer sound like a typewriter when you're typing.

Yazarken bilgisayarınızın sesini daktilo gibi çıkarmaları gerekir.

So even with the little bell that goes ding.

Yani çınlayan küçük zile rağmen.

Yes, all guy knows what I'm talking about with the elastic, you can buy them.

Evet, elastikten bahsettiğimi herkes bilir , onları satın alabilirsin.

I get them from Amazon.

Onları Amazon'dan alıyorum.

I don't want to promote Amazon, but that's I find them on there by mistake.

Amazon'u tanıtmak istemiyorum ama onları orada yanlışlıkla buldum.

You could just say the Internet, if.

Sadece internet diyebilirsin, eğer.

You just type in elastic free socks, you will

Sadece elastik olmayan çoraplar yazın,

you will get all these wonderful choices of socks without elastic in them.

tüm bu harika çorap seçeneklerini elastik olmadan alacaksınız.

They've got a little bit, but hardly anything and incredibly comfortable.

Biraz var ama neredeyse hiçbir şey yok ve inanılmaz derecede rahat.

Can I say a big hello to today's sponsor, Elastic Free Socks.

Bugünün sponsoru Elastic Free Socks'a büyük bir merhaba diyebilir miyim?

Do you have blue feet and you don't know why?

Mavi ayaklarınız var ve nedenini bilmiyor musunuz?

Well, maybe these elastic free socks can be the answer to your problems.

Pekala, belki bu elastik olmayan çoraplar sorunlarınızın cevabı olabilir.

Thank you very much for today. Sponsor

Bugün için çok teşekkür ederim. Sponsor

elastic free socks.

elastik ücretsiz çoraplar.

Palmero says that I kicked off the live chat once.

Palmero, canlı sohbeti bir kez başlattığımı söylüyor.

You did?

Yaptın?

Well, if I did, it would have been a mistake. Yes.

Yapsaydım, bu bir hata olurdu. Evet.

It's Mr. Steve's big fat fingers.

Bay Steve'in koca şişko parmakları.

See if I click.

Bakalım tıklıyor muyum?

If I accidentally prod on here.

Yanlışlıkla buraya girersem.

Prod, Steve. Hoo hoo!

Prod, Steve. hoo hoo!

If you've been prodding.

Eğer dürtüyorsan.

With pride, it means you're sort of almost stabbing your finger to.

Gururla, neredeyse parmağını bıçaklayacağın anlamına gelir.

That.

O.

That could be a word that's used as a double entendre, you see? Yes.

Bu çift anlamlı olarak kullanılan bir kelime olabilir, anlıyor musun? Evet.

Prod something. Oh.

Bir şeyler üret. Ah.

It sounds like your doing sex.

Seks yapıyormuşsun gibi geliyor.

Oh, yes.

Oh evet.

I wasn't going to use.

kullanmayacaktım.

That's the that's the double entendre. Yeah.

İşte bu çifte anlam. Evet. Demek

I mean, let's let's face it, all double entendres are. Yes.

istediğim, kabul edelim, tüm çift anlamlar öyledir. Evet.

Basically inferring that. Yes.

Temelde bu çıkarım. Evet.

Because you stop saying that, Steve,

Bunu söylemeyi bıraktığın için Steve,

I'm managing today not to say anything that will get me taken.

bugün beni kaptıracak hiçbir şey söylememeyi başarıyorum.

There is a reason for that.

Bunun bir nedeni var.

When I was when I was preparing today's live stream.

Bugünün canlı yayınını hazırlarken.

Steve Yes.

Steve Evet.

I was typing the title

of today's live stream and YouTube kept blocking it.

Bugünkü canlı yayının başlığını yazıyordum ve YouTube onu engellemeye devam etti.

They wouldn't let me use the words.

Sözleri kullanmama izin vermediler.

So they will stop you from launching or preparing

Yani

live stream in the title that uses words that they objected to.

itiraz ettikleri kelimelerin kullanıldığı başlıkta canlı yayın başlatmanızı veya hazırlamanızı engelleyecekler.

And this is a new thing now that YouTube does so they don't even let

Ve bu artık YouTube'un yaptığı yeni bir şey, böylece

you put words in certain words that they object to.

karşı çıktıkları belirli kelimelerin içine kelimeler koymanıza bile izin vermiyorlar.

So today's live stream, the title I have to keep doing it again

Yani bugünün canlı yayını, başlığını tekrar tekrar yapmak zorunda kaldığım

and again until the words would not

sözler

get my live stream automatically blocked.

canlı akışımı otomatik olarak engelleyene kadar engellenmedi.

So it's very interesting.

Bu yüzden çok ilginç.

It just shows YouTube is always watching.

Sadece YouTube'un her zaman izlediğini gösterir.

It's it's almost as bad as China. Yes.

Neredeyse Çin kadar kötü. Evet.

What we want is, you know, Elon Musk has taken over Twitter, hasn't he?

İstediğimiz şey, biliyorsunuz, Elon Musk Twitter'ı ele geçirdi, değil mi?

And he is going to take away all this censorship.

Ve tüm bu sansürü ortadan kaldıracak.

Well, so what we want if you're watching, I'm.

Peki, izliyorsanız ne istiyoruz, ben.

Not sure about that. If you're watching Mr. Musk.

O konuda emin değilim. Bay Musk'ı izliyorsanız.

It's an interesting name, isn't it? Musk?

İlginç bir isim, değil mi? Misk?

Musk is.

Misk öyle.

It's like it's like the smell from your armpit. Yes.

Koltuk altınızdan gelen koku gibi. Evet.

A musk is the scent given off by an animal.

Misk, bir hayvanın yaydığı kokudur.

A musky smell. Yeah, it's. It's sort of

Misk kokusu. İşte bu. Her

both types smell.

iki tür de kokuyor.

But anyway.

Ama yine de.

Yes, body odour.

Evet, vücut kokusu.

It's in the under the armpits.

Koltuk altlarında bulunur.

You get a bit of a musk. Yes. Under your armpit.

Biraz misk alırsın. Evet. Koltuk altının altında.

And animals have that musky smell.

Ve hayvanlarda o misk kokusu var.

But yes.

Ama evet.

Elon, if you're watching, will you please

Elon, eğer izliyorsan, lütfen yapar mısın lütfen

will you please set up a rival to

tube'a rakip kurar mısın?

tube.

Spot in a good place to do this.

Bunu yapmak için iyi bir yer bulun.

Which because they've got a monopoly

Çünkü bir tekele sahipler

and and the ability to do livestreams on Twitter

ve Twitter'da ve sonrasında canlı yayın yapma yetenekleri var

and then. Mr. Duncan.

. Bay Duncan.

Well, you know, we need a rival team.

Biliyorsun, rakip bir takıma ihtiyacımız var.

There is. Not going to be look, there is no free speech.

Orada. Bakılmayacak, ifade özgürlüğü yok. Sahip

That they've got.

oldukları.

They're like dictators, okay?

Diktatör gibiler, tamam mı?

We need we need competition.

İhtiyacımız var, rekabete ihtiyacımız var.

Competition is always healthy in any market.

Her pazarda rekabet her zaman sağlıklıdır.

Say, see, can we can we get back what we're actually talking about?

Söyle, bak, gerçekten bahsettiğimiz şeyi geri alabilir miyiz?

Please.

Lütfen.

I was going to say as well, what bridges.

Ben de ne köprüler diyecektim.

What do you mean by blue? Blue feat.

mavi derken neyi kastediyorsun Mavi feat.

Blue Feat means there is no blood going into Mr.

Blue Feat, Bay Steve Feet'e kan gitmediği anlamına gelir

Steve Feet because his socks are so tight

çünkü çorapları o kadar sıkıdır ki

it is restricting the blood to his feet.

kanı ayaklarına hapseder.

So are turning. Blue.

Dönüyorlar. Mavi.

But we don't mean it literally. No, we don't mean it.

Ama kelimenin tam anlamıyla kastetmiyoruz. Hayır, onu kastetmiyoruz.

It's like said, although.

Yine de söylendiği gibi.

Although if you do have poor circulation to your feet, they do turn blue.

Ayaklarınızın dolaşımı zayıf olsa da, maviye dönerler.

They do turn blue.

Maviye dönüyorlar.

I've people that have sometimes

Bazen kırmızı veya koyu mor olan insanlarım var

red as well or dark purple.

.

You can you can always tell that a person is is in very poor

Bir kişinin çok fakir olduğunu her zaman söyleyebilirsin,

can't you Steve when you go on holiday and you can see

değil mi Steve, tatile gittiğinde ve

slightly overweight men and their legs are a strange purple colour,

hafif kilolu adamlar görebildiğin ve bacaklarının garip bir mor renkte olduğu

and you think to yourself that person has a few problems there with their health.

ve kendi kendine o kişinin birkaç tane olduğunu düşündüğün sağlıklarıyla ilgili sorunlar var.

Yeah. And they should be cancelled.

Evet. Ve iptal edilmelidirler.

Yes, that's it.

Lewis is Lewis's pointing out that I accidentally kicked him out as well.

Evet, bu o.

Lewis, Lewis benim de yanlışlıkla onu kovduğumu belirtiyor. Dürtmemle

I've I've caused a lot of problems in the past with my prodding.

geçmişte pek çok soruna neden oldum .

Yes, haven't I?

Evet, değil mi?

If you another use of the word Pradas, if you've got a stick

Pradas kelimesini başka bir şekilde kullanırsanız, eğer bir sopanız varsa

and you prodded an animal, it means you just sort of jab at them.

ve bir hayvanı dürttüyseniz, bu onlara bir nevi yumruk attığınız anlamına gelir.

Yes. Well, hurting.

Evet. Peki, acıyor.

It's the same.

You see that? I'm prodding you now.

Aynısı.

Bunu görüyorsun? Şimdi seni dürtüyorum.

Duncan prods.

Duncan dürtüleri.

Hmm. It's annoying. Prodding is annoying.

Hmm. Can sıkıcı. Prodüksiyon sinir bozucu.

And if you prod a snake, it might jump up and bite you.

Ve bir yılanı dürttüğünüzde zıplayıp sizi ısırabilir.

If you prod a dog, then, yes.

Bir köpeği dürtüklersen, evet.

I. I have to say, I've never prodded a dog ever.

I. Söylemeliyim ki, şimdiye kadar hiç bir köpeği dürtmedim.

Yes, blue feeds. Yes, you can get gangrene, but I'm not.

Evet, mavi yayınlar. Evet, sen kangren olabilirsin ama ben değilim.

Yeah, I'm sort of joking that the socks is

Evet, çorapların

the elastic is so strong that it's cutting off the blood supply.

lastiği o kadar güçlü ki kan akışını kesiyor diye şaka yapıyorum. Öyle

It's not.

değil.

But I'm sort of inferring that.

Ama öyle bir çıkarım yapıyorum.

And that's why I

İşte bu yüzden

think diet people with diabetes have to have socks

diyet yapanların

with with no elastic in the top so that it doesn't

üst kısmı elastik olmayan çoraplar giymeleri gerektiğini düşünüyorum, böylece

compress the tissue and cut off the blood supply to the feet

dokuyu sıkıştırmaz ve ayaklara giden kan akışını kesmez

because you can get very nasty things going on for diabetics with feet.

çünkü şeker hastaları için çok kötü şeyler olabilir. ayak.

You've got to be very careful.

Çok dikkatli olmalısın.

You feed you diabetes.

Seni diyabetle besliyorsun.

The thing is the thing is you. Need to heal.

Şey, şey sensin. İyileşmen gerekiyor.

Yes. Okay.

Evet. Tamam aşkım.

So I think I think we've definitely got that there.

Bu yüzden bence kesinlikle orada olduğumuzu düşünüyorum.

So yeah, so.

Yani evet, yani.

But I hope I have.

Let me apologise for all the people I've accidentally blocked.

Ama umarım öyledir.

Yanlışlıkla engellediğim tüm insanlar için özür dilerim. Hiç

I've never blocked anyone on purpose.

kimseyi bilerek engellemedim.

So that where I'm going to be doing some blocking soon, all the people that left me today, they're.

Böylece, yakında bazı engellemeler yapacağım yerde, bugün beni terk eden tüm insanlar, onlar.

All gone.

Hepsi gitti.

They never come back.

Asla geri gelmezler.

I'm no, that said, it's unforgivable.

Ben hayır, bu affedilemez dedi.

Unforgivable. Yes.

affedilemez. Evet.

Magdalena, again, if you search on Amazon

Yine Magdalena, Amazon'da

for socks, elastic, free.

elastik, bedava çorap ararsanız.

I'll sponsor today sponsored by the way, elastic free socks.

Bu arada sponsorlu bugün de lastiksiz çoraplara sponsor olacağım.

Can I say a big thank you to elastic free socks for your lovely sponsorship today?

Bugünkü güzel sponsorluğunuz için elastik çoraplara çok teşekkür edebilir miyim?

They're wonderful. They're so comfortable.

Harikalar. Çok rahatlar. İçinde çok fazla elastik olan

I'll never go back to normal socks with lots of elastic in them because.

normal çoraplara asla geri dönmeyeceğim çünkü.

And they don't come down.

Ve aşağı inmiyorlar.

They don't come down.

Aşağı gelmiyorlar.

Even though there's no elastic and then they stay up.

Elastik olmamasına ve sonra ayakta kalmalarına rağmen.

I don't know how, but they do.

Nasıl bilmiyorum ama yapıyorlar.

Maybe they've got sort of velcro in them or something.

Belki içlerinde bir çeşit cırt cırt falan vardır.

But I don't know.

Ama bilmiyorum.

Does, doesn't make sense. Yeah, you can, you can them.

Anlamsız. Evet, yapabilirsin, yapabilirsin.

I discovered this by accident.

Bunu tesadüfen keşfettim.

A lot of people discover our live stream by accident.

Birçok kişi canlı yayınımızı tesadüfen keşfediyor.

Magdalena? Yeah.

Magdalena mı? Evet.

Burnt her heel on a hot water bottle on Friday.

Cuma günü topuğunu sıcak su şişesiyle yaktı.

Well, yes, you can do this.

Evet, bunu yapabilirsin.

A hot water bottle. I expect it's cold.

Bir sıcak su şişesi. Soğuk olmasını bekliyorum.

My mother used to like a hot water bottle. She did.

Annem sıcak su torbasını severdi. O yaptı.

You put your feet on it.

Ayağınızı üstüne koyuyorsunuz.

But of course, it's.

Ama tabii ki öyle.

You've boiled the kettle, you've put the hot water in,

Çaydanlığı kaynattın, sıcak suyu koydun,

you don't realise how hot it is and you can burn yourself.

ne kadar sıcak olduğunun farkında değilsin ve kendini yakabilirsin.

It's like if you lean against a radiator

Sanki odanızda bir radyatöre yaslanırsanız

in your room, you can burn yourself if you're there for a long period of.

, orada uzun süre kalırsanız kendinizi yakabilirsiniz.

Time, you know, now that modern water bottles now

Zaman, bilirsiniz, artık modern su şişeleri

have danger, the contents are hot.

tehlikede, içerikler sıcak.

So so there is a warning actually now on hot water bottles, but

Yani aslında şu anda sıcak su şişelerinin üzerinde bir uyarı var ama

the clue is in the name you see the word hot.

ipucu sıcak kelimesini gördüğünüz isimde.

So whenever hot is used in anything.

Yani herhangi bir şeyde sıcak kullanıldığında.

It normally it normally means it might be hot.

Normalde sıcak olabileceği anlamına gelir.

Well, we hope that your foot is soon better.

Umarız ayağınız yakında daha iyi olur.

Christina

Christina,

mentions that if you're going skiing,

kayak yapmaya gidiyorsanız

you have to have the right socks and boots.

doğru çorap ve botlara sahip olmanız gerektiğinden bahsediyor.

Otherwise you risk freezing your feet. Yeah, that's it.

Aksi takdirde ayaklarınızın donma riski vardır. Evet işte bu.

And you probably wouldn't realise because you were skiing, you were active,

Ve muhtemelen kayak yaptığınız için, aktif olduğunuz için,

that your feet were becoming frozen in the in the boots

ayaklarınızın botların içinde donduğunu

and then you would take them off after several hours and you might have frostbite.

ve birkaç saat sonra onları çıkaracağınızı ve donma olabileceğinizi fark etmeyeceksiniz.

Is that frostbite.

Bu donma mı?

Is that right Christine. Can you.

Bu doğru mu Cristina? Yapabilir misin.

Because obviously it's below freezing all that snow.

Çünkü belli ki bütün o kar donma noktasının altında.

So you have to have these proper boots to insulate your feet with.

Bu yüzden ayaklarınızı izole etmek için bu uygun botlara sahip olmalısınız .

That's what we needed yesterday. Mr.

Dün buna ihtiyacımız vardı. Bay

DAX, what happening to you?

DAX, size ne oluyor?

I think Mr. Steves, his.

Sanırım Bay Steves, onun.

His little feet were starting to freeze.

Minik ayakları üşümeye başlamıştı.

So my toes were so.

Yani ayak parmaklarım öyleydi.

Yeah, I think I'm obviously I wasn't getting frostbite because.

Evet, sanırım donma olmadığım aşikar çünkü.

It wasn't freezing. No, but I can imagine.

Dondurucu değildi. Hayır, ama tahmin edebiliyorum.

So I thought these boots would have been very good at insulating,

Bu yüzden bu botların yalıtım konusunda çok iyi olacağını düşündüm,

but clearly I needed thicker socks on or something.

ama açıkçası daha kalın çoraplara falan ihtiyacım vardı.

You must have you must be able to get special boots for skiing that will insulate your feet.

Kayak yapmak için mutlaka ayaklarınızı yalıtacak özel botlar edinebilmelisiniz.

Oh, they are? Yeah. Have you seen skiing? Boots.

Ah, onlar mı? Evet. Kayak gördün mü? Bot ayakkabı.

They're just big, solid plastic and they, they clip onto your skis.

Sadece büyük, sağlam plastikler ve kayaklarınıza takılıyorlar.

I've never worn them myself because I never want to go skiing

Kendim hiç giymedim çünkü asla kayak yapmaya gitmek istemiyorum

because it looks very dangerous and I don't want to break my little frail body.

çünkü çok tehlikeli görünüyor ve narin vücudumu kırmak istemiyorum.

We are talking about double entendres in a moment.

Birazdan çifte girişlerden bahsediyoruz.

They are things that can be

Bunlar kullanılabilecek şeyler

used, words or sentences that

, kullanılabilecek kelimeler veya cümlelerdir

can be used, but sometimes they can be used in a naughty way,

, ancak bazen yaramaz bir şekilde kullanılabilirler,

even though the words are quite innocent

ancak kelimeler oldukça masumdur

and they're not necessarily harmful.

ve ille de zararlı değildirler.

I suppose that's way of putting it.

Sanırım bunu söylemenin yolu bu.

So we are looking at double entendres in a. Moment, which of course is a French expression, is it not?

Yani a'daki çift anlamlılara bakıyoruz. Moment, tabii ki Fransızca bir tabir, değil mi?

Yes, it just means to two uses or two meanings.

Evet, sadece iki kullanım veya iki anlam anlamına gelir.

Is Louis Teller's double entendre

Louis Teller'ın çift anlamı mı

or double entendre?

yoksa çift anlamı mı?

Two, does it mean two meaning?

İki, iki anlamı mı var?

Well, double is double is French. That's it. Yes.

Çift, çift Fransızcadır. Bu kadar. Evet.

So there we go.

İşte başlıyoruz.

Oh, we've got somebody from Peru.

Oh, Peru'dan birini bulduk.

We've got

Pregunta Del Milia Millan from Peru.

Peru'dan Pregunta Del Milia Millan var.

I haven't seen you here before, so welcome.

Seni daha önce burada görmemiştim, hoşgeldin.

Hello, Pregunta.

Merhaba Pregunta.

We like to we like to have new people on here.

Burada yeni insanların olmasını seviyoruz.

Magdalena has got a huge blister

Magdalena'nın büyük bir su toplaması var

and she had cold feet.

ve ayakları üşüdü.

So she put a bottle on it.

Bu yüzden üzerine bir şişe koydu.

And because because that cold feet were cold.

Ve çünkü o soğuk ayaklar soğuktu.

The nerve endings, you're not getting signals about heat coming through.

Sinir uçları, ısının geldiğine dair sinyaller almıyorsunuz.

So put a foot on the bottle and didn't realise

Yani ayağını şişenin üzerine koydu ve fark etmedi

because the foot was numb from the cold I would imagine.

çünkü ayak soğuktan uyuşmuştu diye tahmin ederdim.

And then you ended up with a bit, so we hope that gets better quickly.

Ve sonra biraz bitirdiniz, bu yüzden umarız bu hızla iyileşir.

I hope you're not diabetic

Umarım şeker hastası değilsindir

because that will be a bit dangerous

çünkü bu biraz tehlikeli olur

because if any one diabetic is watching,

çünkü izleyen herhangi bir şeker hastası varsa,

I do know that if you enjoy your feet in some way, you've got to be very careful because the healing.

biliyorum ki ayaklarından bir şekilde zevk alıyorsan, iyileşme için çok dikkatli olmalısın.

But I'm presuming you're not.

Ama senin olmadığını varsayıyorum.

Yes, somebody might know more about that.

Evet, birileri bu konuda daha fazla şey biliyor olabilir.

And I'm waiting for the cheque to come

Ve elastik çorap üreticilerinden gelecek çeki bekliyorum

from the manufacturers of elastic free socks

because we've, we've given them so much publicity today.

çünkü bugün onlara çok fazla tanıtım yaptık .

You know, I think we should have a sponsor of the show.

Biliyor musun, bence şovun bir sponsoru olmalı.

I think so, yes.

Öyle düşünüyorum, evet.

We should have someone because everyone does it.

Birine sahip olmalıyız çünkü bunu herkes yapıyor.

Now, there's nothing more annoying than watching a YouTube video.

Artık bir YouTube videosu izlemekten daha can sıkıcı bir şey yok .

And within 2 minutes of starting the video, someone says,

Videoyu başlattıktan sonraki 2 dakika içinde birisi "

Oh, before we carry on, I'd like to thank today's sponsor, Magic Wallet.

Oh, devam etmeden önce bugünün sponsoru Magic Wallet'a teşekkür etmek istiyorum" diyor. Etrafta dolaşırken madeni paralarınızı

Do you ever find it hard to put your your coins

and your money in a safe place when you're walking around?

ve paranızı güvenli bir yere koymakta hiç zorlandığınız oldu mu ?

Try magic wallet.

Sihirli cüzdanı deneyin.

Yeah, we're not promoting magic wallets.

Evet, sihirli cüzdanları tanıtmıyoruz.

If that is such thing, though.

Öyle bir şeyse ama.

No, I'm just making that up.

Hayır, bunu sadece uyduruyorum. Kulağa

It sounds like quite a good idea, Mr. Duncan.

oldukça iyi bir fikir gibi geliyor, Bay Duncan.

Maybe we ought to market it.

Belki de pazarlamalıyız.

It's all in your channel.

Hepsi senin kanalında.

Or it's something that's completely useless.

Ya da tamamen işe yaramaz bir şey.

But they're getting a little bit of money for promoting it, so it is quite annoying though,

Ama bunu tanıtmak için biraz para alıyorlar, bu yüzden oldukça sinir bozucu,

but we might start having a sponsor

ama bir sponsor

will have to find someone, maybe someone connected to the English language.

bulmaya başlayabiliriz, belki de İngilizce ile bağlantılı birini bulmak zorunda kalacağız.

Maybe the Oxford English Dictionary can sponsor us.

Belki Oxford İngilizce Sözlüğü bize sponsor olabilir. Oxford Sözlüklerinin sponsorluğunda

I imagine that Mr. Duncan and Mr.

Bay Duncan ve Bay

Steve sponsored by Oxford Dictionaries

Steve'in

would be. We have we've never been approached.

olacağını hayal ediyorum. Bize hiç yaklaşılmadı.

Hello to my gang.

Çeteme merhaba.

M10 Hello.

M10 Merhaba.

I don't remember recall seeing you before, so hi to you

Seni daha önce gördüğümü hatırlamıyorum, bu yüzden sana merhaba

and have you enjoy today's lesson.

ve bugünün dersinden zevk aldın mı?

So what is the score in the football match?

Peki futbol maçında skor nedir?

We're assuming it's nil.

Sıfır olduğunu varsayıyoruz.

Nil? Yeah, because somebody would have told us, um.

Sıfır mı? Evet, çünkü biri bize söylerdi, um.

Oh, Kristina mentions foot warmers, chemical insoles.

Oh, Kristina ayak ısıtıcılarından, kimyasal tabanlıklardan bahsediyor.

You shake them and they become warmer. Yes.

Onları sallarsın ve ısınırlar. Evet.

I've seen those in sort of you can take those out

if you similar things to hand warmers

El ısıtıcılarına benzer şeyler yaparsanız onları çıkarabileceğinizi gördüm

and you sort of crush them a bit and there's some chemical reaction and they warm up.

ve onları biraz ezersiniz ve bir miktar kimyasal reaksiyon olur ve ısınırlar.

Yeah, that sounds like a good idea.

Evet, kulağa iyi bir fikir gibi geliyor.

You can buy those in sort of survival kits.

Bunları bir çeşit hayatta kalma kitlerinden satın alabilirsiniz.

You can also buy we've seen this on television jackets.

Bunu televizyonda gördüğümüz ceketleri de satın alabilirsiniz.

Well, you've got a battery pack and there's wires

Pekala, bir pil takımınız var ve

going through it and it heats up the jacket for you.

içinden geçen teller var ve ceketi sizin için ısıtıyor.

You just plug it into the electricity and then 240 volts

Sadece elektriğe takıyorsunuz ve ardından 240 volt

will go across your body and make you feel very warm and sparkly.

vücudunuzdan geçecek ve kendinizi çok sıcak ve ışıltılı hissetmenizi sağlayacak.

If we should have we should have had that yesterday.

Eğer sahip olsaydık, bunu dün yapmalıydık.

We should have worn our long johns.

Uzun donlarımızı giymeliydik.

Yes. Okay. Anyway, Steve, this this is.

Evet. Tamam aşkım. Neyse, Steve, bu bu.

Just sort of a good double entendre, by the way, Mr.

Bu arada, iyi bir çifte anlam, Bay

Duncan.

Duncan.

Is it is it is it a good one?

İyi biri mi?

Well, I think it is okay, because well, tell me it's not here.

Bence sorun yok çünkü bana burada olmadığını söyle.

So we weren't offended.

Yani gücenmedik.

Lewis said that Tomek is Polish and then I might say, well, I like a nice pole.

Lewis, Tomek'in Polonyalı olduğunu söyledi ve ben de güzel bir direği severim diyebilirim.

Mm. That's a double entendre you see.

mm. Bu gördüğünüz çift anlamlı.

That is very good.

Bu çok iyi.

Because. Pole means can be used.

Çünkü. Kutup araçları kullanılabilir.

Is mens Dingley dangly. Yes.

Erkek Dingley sarkık mı? Evet.

So that is the joke.

Yani şaka bu.

So a man Dingley Dangly can be described as a pole

Yani bir adam Dingley Dangly bir sırık

or a sausage and other things as well.

veya bir sosis ve başka şeyler olarak da tanımlanabilir.

He'd have liked that, but he's not here to appreciate it.

Bundan hoşlanırdı ama bunu takdir etmek için burada değil.

Well, he's off my list.

O benim listemden çıktı.

He will never be.

O asla olmayacak. O

He'll never be perfect.

asla mükemmel olmayacak. o

He's. Yes, he's gone. He's gone. His history.

. Evet, gitti. O gitti. Onun geçmişi. O

He's out of my life.

hayatımdan çıktı. O

He's out of my life see.

hayatımdan çıktı.

Pregunta del Millan is watching the football

Pregunta del Millan

and the French Polish match at the same time.

aynı anda hem futbolu hem de Fransa'nın Polonya maçını izliyor.

You see, you're clever, you can multitask, ask

Görüyorsun, zekisin, aynı anda birden fazla iş yapabilirsin,

you see one eye on us, the other eye on the football.

bir gözünün bizde, diğer gözünün futbolda olduğunu görmeni isteyebilirsin.

Yeah.

And which is more interesting?

Evet.

Ve hangisi daha ilginç?

Or maybe I shouldn't have asked that question.

Ya da belki de bu soruyu sormamalıydım.

I think this is far more interesting.

Bence bu çok daha ilginç.

Far more interesting.

Çok daha ilginç.

Oh, Magdalena said it happened at night.

Oh, Magdalena bunun gece olduğunu söyledi.

That's it. So you were asleep.

Bu kadar. Yani uyuyordun.

And I feel.

Ve ben hissediyorum.

You could sell this to Netflix, by the way, Magdalena,

Bunu Netflix'e satabilirsin bu arada, Magdalena,

Netflix are so desperate for content.

Netflix içerik konusunda çok çaresiz.

I think your your experience

Bence

with that hot water bottle burning your foot

ayağını yakan o sıcak su şişesiyle yaşadığın deneyim,

could be a ten part drama on Netflix.

Netflix'te on bölümlük bir drama olabilir. Bir

Write it down write the experience down.

yere yazın, deneyiminizi yazın.

I hope it's feeling better soon, but I think that could be something.

Umarım yakında daha iyi hissedersin, ama bence bu bir şey olabilir.

You could sell it to Netflix because they they are showing anything now,

Netflix'e satabilirsin çünkü artık her şeyi gösteriyorlar,

literally anything a dog

kelimenin tam anlamıyla her şeyi,

just just walking around the garden and sniffing around.

sadece bahçede dolaşıp etrafı koklayan bir köpeği gösteriyorlar.

It's a five part series on Netflix.

Netflix'te yayınlanan beş bölümlük bir dizi. Buna Etrafta

It's called Dog Sniffing Around.

Koklayan Köpek denir.

And it's ten parts.

Ve on kısımdır.

It was five parts, but they realised they were two dogs in the garden.

Beş parçaydı ama bahçede iki köpek olduklarını anladılar.

So now they've got two dogs, so they've extended it to ten series or ten episodes.

Yani şimdi iki köpekleri var, bu yüzden onu on diziye veya on bölüme çıkardılar.

And Meghan Markle and Prince Harry.

Ve Meghan Markle ve Prens Harry.

Boom, boom.

Bom Bom.

No racist.

ırkçı yok

Did you see that? Steve's racist. That's it.

Şunu gördün mü? Steve ırkçı. Bu kadar.

Cut us off and say yes.

Bizi kes ve evet de.

Now, I wasn't booing at her particular.

Şimdi, özellikle onu yuhalamıyordum.

I was doing both of them.

Ben ikisini de yapıyordum.

Oh, I see. Yes.

Ah anlıyorum. Evet.

Is that better?

Bu daha iyi mi?

Yeah.

Anyway, where are we in Italian.

Evet.

Her neyse, İtalyanca'da neredeyiz?

Giovanni.

Giovanni.

Giovanni River Deep.

Giovanni Nehri Derinliği.

I only have I pronounce that correctly.

Sadece bunu doğru telaffuz etmem gerekiyor.

I don't know what that was supposed to be.

Bunun ne olması gerektiğini bilmiyorum.

It was it. Welsh?

Oydu. Galce mi?

Dopo. Senso.

Dopo. Senso.

Dopo.

Senso a must is means double meaning or or double sense.

Dopo.

Senso a must, çift anlam veya çift anlam anlamına gelir.

Yeah.

Evet.

Anyway, we are going to talk about that now because we've only got half an hour left of this show.

Her neyse, şimdi bunun hakkında konuşacağız çünkü bu gösteriden sadece yarım saatimiz kaldı.

I was just going to say, you know, so we call it so it's a double senso in an Italian.

Ben sadece, bilirsin, biz ona İtalyancada çift senso diyoruz, diyecektim.

It's a double entendre for us.

Bizim için çift anlamlı.

So in France, what you what do you say in France, Louis?

Peki Fransa'da, Fransa'da ne diyorsun, Louis?

What you say just do you use the English double meaning the entendre.

Ne diyorsun, sadece İngilizce çiftini entendre anlamında mı kullanıyorsun?

Well I know it well, maybe not. I don't know.

İyi biliyorum, belki de değil. Bilmiyorum.

Why don't we just say double meaning?

Neden sadece çift anlamlı demiyoruz?

Why do we use the French version?

Neden Fransızca versiyonu kullanıyoruz?

Well, because we use a lot of French words.

Çünkü çok fazla Fransızca kelime kullanıyoruz.

The idea of I'm just asking because.

Sadece soruyorum fikri çünkü.

We can say shadow, but some people say silhouette.

Gölge diyebiliriz ama bazıları siluet der.

So what? I'm just outline.

Ne olmuş? Ben sadece ana hatlarım.

What I'm basically saying is so in in in Italy,

Temel olarak söylediğim şey, İtalya'da o kadar yaygın ki,

they've got the Italian phrase, we've got our phrase.

onların İtalyanca deyimi var, bizim deyimimiz var.

What do you use in other countries? Yes.

Diğer ülkelerde ne kullanıyorsunuz? Evet.

Yeah, I'm just against it.

Evet, sadece karşıyım.

But don't forget, English is the language that steals from all the other languages.

Ama unutmayın, İngilizce diğer tüm dillerden çalan dildir. Bu

So quite often the reason why we use a lot of French

yüzden çoğu zaman İngilizcede çok sayıda Fransızca

and Italian words and Germanic words in the English language

ve İtalyanca kelime ve Almanca kelime kullanmamızın nedeni,

is basically because English liked them and decided to use them either.

temel olarak İngilizcenin onları sevmesi ve kullanmaya karar vermesidir.

Ooh, we like rendezvous.

Ooh, biz buluşmayı severiz.

Rendez vous. Sounds sophisticated.

Görüşürüz. Kulağa sofistike geliyor.

We're going to meet up, we're going to have a cup of tea together.

Buluşacağız, birlikte bir çay içeceğiz.

We're going to have a rendezvous.

Bir randevumuz olacak.

Oh, that sounds very classy, very French.

Oh, kulağa çok klas geliyor, çok Fransızca. Nasılsa

We're going to have a rendezvous next year in Paris only anyway.

seneye Paris'te bir randevumuz olacak .

Steve Sharma, Turkish Stani,

Türk Stani'den Steve Sharma,

says that they've got a presentation tomorrow in English language

yarın İngilizce bir sunumları olduğunu

and they've picked some of the phrases from this livestream to use tomorrow.

ve yarın kullanmak üzere bu canlı yayından bazı ifadeler seçtiklerini söylüyor.

No, it's probably not a good idea.

Hayır, muhtemelen iyi bir fikir değil.

They might get a poor mark.

Zayıf bir not alabilirler.

Please don't use what you might get a good mark.

Lütfen iyi not alabileceğiniz şeyleri kullanmayın.

They might be surprised by all the rude words.

Tüm kaba sözlere şaşırabilirler.

Don't about Mr. Duncan sausage.

Bay Duncan sosisi hakkında konuşma.

Whatever you do, don't say Mr.

Ne yaparsanız yapın, Bay

Duncan was on his YouTube channel and he was talking all about his sausage.

Duncan'ın YouTube kanalında olduğunu ve sosisinden bahsettiğini söylemeyin.

He said it's very big and very floppy and very juicy.

Çok büyük, çok sarkık ve çok sulu olduğunu söyledi.

But I'm talking, of course, about the hot dog that I had yesterday,

Ama tabii ki dün yediğim sosisli sandviçten bahsediyorum ki

which also sounds like a double entendre.

bu da kulağa çifte anlam gibi geliyor.

It sounds like, you know,

Görünüşe göre

we're beginning to pay.

ödemeye başlıyoruz.

Christina says that in France, they use the phrase

Christina,

du bleu du play songs, if I pronounce that correctly.

eğer doğru telaffuz edersem, Fransa'da du bleu du play şarkıları ifadesini kullandıklarını söylüyor.

So obviously, we don't do use that phrase here.

Açıkçası, burada bu ifadeyi kullanmıyoruz.

Somebody said is the phrase, I'm just looking for it now.

Birisi ifade olduğunu söyledi , sadece şimdi arıyorum. Sorun

That's okay. Yes.

yok. Evet.

I just hear your mind.

Sadece aklını duyuyorum.

What I'm doing is the phrase

Yaptığım şey

the importance of being earnest, the importance of being earnest,

ciddi olmanın önemi, ciddi olmanın önemi,

which is the name of the play, I think, isn't it, by Shakespeare?

oyunun adı sanırım, Shakespeare'den değil mi?

Is that a double entendre? No, no, it is not.

Bu bir çift anlamlı mı? Hayır, hayır, değil.

Because.

The importance of being earnest just means it is important to be honest and truthful.

Çünkü.

Ciddi olmanın önemi, sadece dürüst ve doğru olmanın önemli olduğu anlamına gelir.

So to be earnest means to be genuine, honest, truthful.

Bu yüzden ciddi olmak, gerçek, dürüst, doğru olmak demektir.

You're saying what you're thinking.

Düşündüğünü söylüyorsun.

You are being genuine.

samimi oluyorsun

So no, that is not a double entendre.

Yani hayır, bu çift anlamlı değil.

So I hope it's a singalong.

Bu yüzden umarım birlikte şarkı söyleriz.

It is only got one meaning.

Tek bir anlamı vardır.

Yeah, it's got to have two meanings, the phrase

Evet, iki anlamı olmalı, deyim

and usually the second meaning is dirty. Yes.

ve genellikle ikinci anlam kirlidir. Evet.

Anyway, we're going to look at that now stage.

Her neyse, şimdi o aşamaya bakacağız.

Right?

I literally have all of this ready and now we've got 25 minutes left.

Sağ? Kelimenin

tam anlamıyla bunların hepsine sahibim ve şimdi 25 dakikamız kaldı. Bu

So I'm trying to make sure that we can get through this.

yüzden bunu atlatabileceğimizden emin olmaya çalışıyorum.

So today we are looking at double entendres.

Yani bugün çift anlamlara bakıyoruz.

They might be words that are simple

Basit

and even innocent looking,

ve hatta masum görünen kelimeler olabilirler

but they can be used in naughty way.

ama yaramaz bir şekilde kullanılabilirler.

So first of all, what is it?

Peki her şeyden önce, bu nedir?

A double entendre is a word or phrase that can have more than one

Çift anlam, birden fazla anlamı olabilen bir kelime veya kelime öbeğidir

meaning.

.

One of the meanings is often suggestively rude.

Anlamlardan biri genellikle müstehcen bir şekilde kabadır.

Oh, we often describe it as a saucy pun.

Oh, bunu genellikle şımarık bir kelime oyunu olarak tanımlarız.

Something, something.

Bir şey, bir şey.

Something saucy is something that might be dotty or rude,

Müstehcen bir şey

something suggestive might also be

de

a little naughty or rude.

biraz yaramaz veya kaba olabilir.

So a saucy pun

Yani küstah bir

is a naughty use of a word,

kelime oyunu,

even though the word itself is not

kelimenin kendisi

necessarily rude or naughty.

mutlaka kaba veya yaramaz olmasa da, bir kelimenin yaramaz bir şekilde kullanılmasıdır.

British humour often uses the suggestive

İngiliz mizahı genellikle müstehcen

double entendre, so we do quite often in British humour.

çifte anlam kullanır, bu yüzden İngiliz mizahında oldukça sık kullanırız.

I think if you like things like Benny Hill,

Bence, Benny Hill gibi şeyleri seviyorsanız, dünya çapında

a lot of people know all about Benny Hill around the world.

birçok insan Benny Hill hakkında her şeyi biliyor .

Italians, French.

İtalyanlar, Fransızlar.

Charlie Chaplin was a big fan of Benny Hill.

Charlie Chaplin, Benny Hill'in büyük bir hayranıydı.

A cross America.

Amerika genelinde.

The US say people love Benny Hill even now.

ABD, insanların şimdi bile Benny Hill'i sevdiğini söylüyor.

So a lot of his humour was double entendres.

Yani mizahının çoğu çift anlamlıydı.

He would say things that seem innocent

Masum görünen

but can also have a naughty meaning as well.

ama aynı zamanda yaramaz bir anlamı da olabilecek şeyler söylerdi. Ciddi

The importance of being earnest.

Olmanın Önemi.

It is Shakespeare, isn't it?

Shakespeare'di, değil mi?

Are we right or I'll be wrong about that.

Haklı mıyız yoksa bu konuda yanılıyor olacağım.

I'm sure it's not one. Look it up.

Eminim biri değildir. Şuna bak

It's also, I think, a television show.

Aynı zamanda sanırım bir televizyon programı.

So we need to be.

Öyleyse olmamız gerekiyor.

Is it a television show?

Bir televizyon programı mı?

I think so, yeah.

Sanırım, evet.

Somebody look that up for it.

Biri bunun için baksın. Ciddi

The importance of being earnest.

Olmanın Önemi.

Is it Shakespeare or is it somebody else?

Shakespeare mi yoksa başka biri mi?

You might be. Wrong. It's just that.

Olabilirsin. Yanlış. Sadece o.

Just keep drawing attention to it, that's all.

Sadece dikkat çekmeye devam et, hepsi bu.

Well, I'm just, you know.

Şey, ben sadece, bilirsin.

So this is the use of a double entendre.

Yani bu bir çift anlam kullanımıdır.

And I think this is a great way of showing

Ve bence bu görsel olarak göstermenin harika bir yolu

visually. Oscar mascaras.

. Oscar maskaraları.

Thank you.

Teşekkür ederim.

Yes, I, I did what I did was it just didn't sound like Shakespeare anyway.

Evet, yaptığım şeyi yaptım, kulağa Shakespeare gibi gelmiyordu zaten. Az önce

Oh, just spotted.

fark edildim.

Steve, can you just carry on with it? Because I want to.

Steve, devam edebilir misin? Çünkü istiyorum.

I want to edit this and use it as a separate lesson.

Bunu düzenleyip ayrı bir ders olarak kullanmak istiyorum.

Let's look at this.

Şuna bir bakalım.

So this is a very good use of a double entendre.

Yani bu, çift anlamlılığın çok iyi bir kullanımı.

So a young couple behind a Bush

Bir çalının arkasında genç bir çift

and the young man has some ice cream.

ve genç adam biraz dondurma yiyor.

And the young girl is saying to the young man, let's have it

Ve genç kız genç adama, haydi

now, Fred, before it goes soft.

şimdi içelim, Fred diyor, yumuşamadan.

But the woman behind the head

Ama kafanın arkasındaki kadın

doesn't know what they're talking about, so she thinks it's something rude.

ne hakkında konuştuklarını bilmiyor, bu yüzden kaba bir şey olduğunu düşünüyor. Ya

She he's talking about or she's talking about his dingle.

onun hakkında konuşuyor ya da onun dingle hakkında konuşuyor.

Dingle But they're not they're talking about the ice cream which is melting.

Dingle Ama onlar eriyen dondurmadan bahsetmiyorlar.

It will go soft.

Yumuşak gidecek. İşte bu

So that's it.

kadar.

You see, that is a very good demonstration of the double entendre,

Görüyorsunuz, bu çifte anlamın çok iyi bir kanıtı ,

how it can be a simple sentence, but it can also be something very rude.

nasıl basit bir cümle olabilir ama aynı zamanda çok kaba bir şey de olabilir. Bu

This, by the way, is a British postcard,

arada, bu bir İngiliz kartpostalı,

very popular during the seventies and eighties

yetmişlerde ve seksenlerde çok popülerdi

and quite often people would send these when they went to the seaside,

ve insanlar bunları deniz kenarına gittiklerinde gönderirlerdi

and quite often they would be a little rude,

ve çoğu zaman biraz kaba,

a little naughty, and they were incredibly popular.

biraz yaramaz olurlardı ve inanılmaz derecede popüler. Politik doğruluk nedeniyle

I don't think they're very popular nowadays because of all of the political correctness

bugünlerde çok popüler olduklarını düşünmüyorum

that goes. Yes.

. Evet.

So there we go.

İşte başlıyoruz.

It's that was an example of a phrase with a double meaning.

Bu, çift anlamlı bir cümle örneğiydi .

And often

Ve

they funnier if there is somebody who, as Mr.

Bay Duncan'ın işaret ettiği gibi, biri olup biteni izlemiyorsa

Duncan pointed out, if somebody is not watching

what's going on, but they just hear the phrase and then their minds

, ama sadece cümleyi duyuyorsa ve sonra zihinleri

will create this other second, meaning

bu diğer saniyeyi yaratıyorsa, yani

usually dirty, rude. Hmm.

genellikle kirli, kabaysa, genellikle daha komik olurlar. Hmm.

But of course, if they were to see what was happening, they would realise that in that instance

Ama tabi ne olduğunu görseler, o anda

they were only talking about ice cream because ice cream melts, it goes soft.

sadece dondurmadan bahsettiklerini anlarlar çünkü dondurma erir, yumuşar.

Yeah, but obviously when.

Evet, ama belli ki ne zaman.

Okay, Steve, we don't need to explain it.

Tamam Steve, açıklamamıza gerek yok.

Everyone knows.

Herkes biliyor.

Well, I'm just saying.

Ben sadece söylüyorum.

I said a man's dingle. Dingle? And that should be enough.

Bir erkek dingle dedim. Derecik? Ve bu yeterli olmalı.

Everyone knows

Herkes onun

we can also his titular his titular

unvanını da yapabileceğimizi biliyor

his dingle dingle his it's.

.

Magdalene has put it's.

Magdalene koydu.

His Tinkler.

Tinkler'ı.

Very well on the list. Yes.

Listede çok iyi. Evet.

So would you like to have some now. Would you.

Yani şimdi biraz almak ister misin? İster misin?

Would you like one.

Bir tane ister misiniz.

Would you like me to show it to you.

Sana göstermemi ister misin?

Go on then. What is it. What you got to show him. The Minister.

Devam et o zaman. Nedir. Ona gösterecek ne var? Bakan.

These are all double entendres, by the way.

Bu arada bunların hepsi çift anlamlı.

I'm giving you the.

sana veriyorum.

Would you like to see it?

Görmek istermisin?

I've got it down here.

Burada buldum. Bir

Would you, would you like to have a look at Mrs..

bakarmısınız hanımefendi..

Yes I would like to say yes. What is it?

Evet evet demek isterim. Nedir?

These are some double entendres that seem

Bunlar

very innocent but are not.

çok masum görünen ama aslında olmayan bazı çift anlamlar.

You need to grab it with both hands.

İki elinizle tutmanız gerekiyor.

Something that you might hear someone saying to another person.

Birinin başka birine söylediğini duyabileceğiniz bir şey.

But this can also maybe be taken the wrong way.

Ancak bu aynı zamanda yanlış bir şekilde de alınabilir.

Maybe you hear a man

Belki bir adamın

talking to a young lady and he says, No, you need to grab it with both hands.

genç bir bayanla konuştuğunu duyarsınız ve o, Hayır, iki elinizle tutmanız gerektiğini söyler.

But he's talking about something that he wants her to lift up.

Ama kaldırmasını istediği bir şeyden bahsediyor .

That also sounds wrong.

Bu da kulağa yanlış geliyor.

That also sounds like double entendre.

Bu aynı zamanda kulağa çift anlamlı gibi geliyor.

If you were somebody listening to a conversation and you couldn't see what was happening,

Bir konuşmayı dinleyen biriyseniz ve neler olduğunu göremiyorsanız,

say they were putting up a tent. Yes.

çadır kurduklarını söyleyin. Evet.

And the man

Ve adam

then he'd to bang the poles into the ground here.

o zaman burada direkleri yere vuracaktı.

So if you're putting up a tent, you need your tent.

Yani çadır kuruyorsan çadırına ihtiyacın var.

You need to bang poles into the ground, the pole, and obviously to make it secure,

Direkleri yere, direğe vurmanız gerekir ve tabii ki onu güvenli hale getirmek için,

then you would need to somebody would need to hold it with both hands.

o zaman birinin onu iki eliyle tutması gerekir.

Then we can see that.

O zaman bunu görebiliriz.

Well, the way is to do that.

Peki, yolu bunu yapmaktır.

Well, let's say you say you had a long pole and you were going to bang it into the ground, bang,

Diyelim ki uzun bir direğiniz olduğunu ve onu yere vuracağınızı, güm, bir

get some of it, need to hold the pole and then so have the hammer.

kısmını alın, direği tutmanız gerektiğini ve ardından çekici de alacağınızı varsayalım.

So hold it both hands.

O yüzden iki elinizle tutun.

And the suggestion is, of course, now if someone was watching that they were holding something else.

Ve öneri, elbette, eğer birisi izliyorsa, elinde başka bir şey tutuyordu.

Listening then. Oh.

O zaman dinliyorum. Ah.

Grab hold of both hands. Yes.

İki elini de tut. Evet.

So maybe it's happening somewhere else away from that person.

Yani belki de o kişiden uzakta başka bir yerde oluyordur .

So the man is going though. It's alright, love.

Yani adam gidiyor ama. Sorun değil aşkım.

You have to grab hold of it with both hands and they're going oh what do they mean.

Onu iki elinizle tutmanız gerekiyor ve onlar gidiyorlar, ah, ne anlama geliyorlar?

Do they mean his dingle dangle.

Onun dingle sarkması anlamına mı geliyorlar?

But they don't, they just mean the pole. Yes.

Ama değiller, sadece direği kastediyorlar. Evet.

So he's holding up the tent.

Yani çadırı tutuyor.

So that is a good example.

Yani bu iyi bir örnek.

I can say to him, I've got something under the table. Mr.

Ona masanın altında bir şey olduğunu söyleyebilirim. Bay

Duncan, would you like to see it? Yes, I just did that. I know.

Duncan, görmek ister misiniz? Evet, sadece bunu yaptım. Biliyorum.

But I'm actually going to, you know, I've got something under the table.

Ama aslında, bilirsin, masanın altında bir şeyim var.

It's.

Onun.

It's bright orange.

Parlak turuncu.

Would you like to see it, Mr. Duncan?

Görmek ister misiniz, Bay Duncan?

I've got it here for you. It's all for you.

Senin için buradayım. Hepsi senin için.

So here we go. It's your watch.

İşte başlıyoruz. Bu senin saatin.

Maybe go get your watch, Mr. Duncan.

Belki gidip saatinizi alın, Bay Duncan.

Take it as it go. You. You thought.

Gittiği gibi al. Sen. Sen düşündün.

You thought it was something very. But in fact, it wasn't it. That was.

Bunun çok bir şey olduğunu düşündün. Ama aslında öyle değildi. Bu ... idi.

But of course you've got to say it in that way.

Ama tabii ki bunu bu şekilde söylemek zorundasın.

That suggests that it's dirty.

Bu kirli olduğunu gösteriyor.

We haven't.

You haven't, though.

Biz yapmadık.

Yine de yapmadın.

I heard. That. But you haven't got to.

Duydum. O. Ama zorunda değilsin. zorunda

I haven't got to have.

değilim.

So usually.

Yani genellikle.

Okay, here is another one that maybe your postman

Pekala, işte bir tane daha, belki de postacınız

was was going past your house

evinizin önünden geçiyordu

and he did not post the letter in your letterbox.

ve mektubu posta kutunuza koymadı.

So you call the post office up and you say, Oh, don't worry,

Bu yüzden postaneyi arayıp, " Merak etme,

the postman will come round and he will pop it in tomorrow.

postacı gelecek ve yarın postalayacak" diyorsunuz.

Pop it. Oh, oh.

Patlat onu. Ah, ah.

I can't wait for. That. Oh, the postman.

bekleyemem O. Postacı.

Oh the postman is going to come round tomorrow and busy you, you see.

Ah, postacı yarın gelip seni meşgul edecek, görüyorsun.

So that is an innocent sentence.

Yani bu masum bir cümle.

But you might also take it the wrong way as well.

Ama aynı zamanda yanlış yoldan da alabilirsin. Eğer

You might.

olabilir.

Ooh, chance to be a fine thing.

Ooh, iyi bir şey olma şansı.

Ooh, I can't wait for that.

Bunun için sabırsızlanıyorum.

Oh, oh, I can't wait.

Ah, ah, sabırsızlanıyorum.

I'll get up early tomorrow, make sure I'm ready.

Yarın erken kalkacağım, hazır olduğumdan emin ol.

But when the postman comes to pop it in.

Ama postacı gelip onu atmaya geldiğinde. Bir

I'll let you do the next one and I can smell maybe burning

sonrakini senin yapmana izin vereceğim ve belki yanık kokusu alıyorum

I think I think the chillies maybe I've put it on to higher setting.

Sanırım acı biberleri daha yüksek ayara getirdim.

I'm just going to check it very briefly.

Çok kısaca kontrol edeceğim.

So that's the latest from the from the World Cup of Mr.

Bay Steve'in aşçılığının Dünya Kupası'ndan sonuncusu bu

Steve's cookery.

. Bence

I don't think there's been any.

hiç olmadı.

No, not. I'm talking about your cooking.

Hayır değil. Senin yemek pişirmenden bahsediyorum.

Yeah, well, actually, I shall just pop into the kitchen and come back in there in just, you know, 30 seconds.

Evet, aslında, mutfağa gidip 30 saniye içinde oraya geri geleceğim.

Feel free. You've got things to share.

Özgür hissedin. Paylaşacak şeyleriniz var.

When I see you in a few seconds, it's

Seni birkaç saniye içinde gördüğümde, bu

something.

Just smell like it's burning.

bir şey.

Sadece yanıyormuş gibi kok.

What is a double entendre?

Çift anlamlı nedir?

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

It's not quite so much fun, though.

Yine de pek eğlenceli değil.

When Steve's not here,

Steve burada olmadığında kendimi

I feel sad.

üzgün hissediyorum.

Now, here's another one.

Şimdi, işte bir tane daha.

Maybe What a lovely pair you've got there.

Belki de orada ne kadar hoş bir çiftiniz var.

So maybe someone is describing or complimenting a fruit that someone is eating.

Yani belki birisi yediği bir meyveyi tarif ediyor ya da övüyor olabilir.

But of course, this can be taken the wrong way as well.

Ama tabii ki bu yanlış da anlaşılabilir.

If someone is listening to what a person is saying, you've got a lovely pair.

Birisi bir kişinin söylediklerini dinliyorsa, hoş bir çiftiniz var demektir.

What a lovely pair you've got there.

Ne güzel bir çiftiniz var.

Work that out for yourself.

Bunu kendin için çöz.

My neighbours. Oh,

Komşularım. Oh,

my neighbours were banging

komşularım

all night.

bütün gece beceriyorlardı.

Save me, Steve.

Kurtar beni Steve.

What did you say, Mr. Duncan?

Ne dediniz Bay Duncan?

It sounded very. Rude.

Kulağa çok geliyordu. Kaba.

I said my neighbours were banging all night.

Komşularımın bütün gece beceriyor olduğunu söyledim.

How disgusting.

Nasıl iğrenç.

Oh, you mean they were doing some DIY?

Oh, biraz Kendin Yap yaptıklarını mı kastediyorsun?

They were.

Onlar.

They were doing some repairs because the bed had broken.

Yatak kırıldığı için bazı onarımlar yapıyorlardı.

I don't know how the bed broke, but it apparently one of the legs came off.

Yatağın nasıl kırıldığını bilmiyorum ama görünüşe göre bacaklarından biri çıkmış.

So that's the double meaning.

Yani bu çifte anlam.

Banging, of course, means.

Vurmak, elbette, anlamına gelir.

Yes, they they the beautiful

Evet,

of two people coming together, as it were,

sanki bir araya gelen

and enjoying them, making love.

ve onlardan zevk alan, sevişen iki insanın güzelliği onlar.

Yes, that's what it does.

Evet, yaptığı şey bu.

But in a nice way.

Ama güzel bir şekilde.

But it this doesn't mean that this means

Ancak bu,

that they were making a noise in the bedroom because they were repairing something.

bir şeyi tamir ettikleri için yatak odasında gürültü yaptıkları anlamına gelmez. Çekiçleriyle

They were making a lot of noise with their hammer. Exactly.

çok gürültü yapıyorlardı . Kesinlikle.

They were banging all night.

Bütün gece dövdüler.

My neighbours were banging all night.

Komşularım bütün gece beceriyorlardı. Anlayabilmek için

You've got to have a dirty mind to be able to understand.

kirli bir zihne sahip olmalısınız .

If thought unfortunate, if you thought that was bad, wait till the next one.

Talihsiz olduğunu düşündüysen, bunun kötü olduğunu düşündüysen, bir sonrakine kadar bekle.

You will only feel a small prick

Sadece küçük bir pislik hissedeceksin

Pardon?

You will only feel a small prick.

Pardon?

Sadece küçük bir hıyar hissedeceksin.

Now maybe you are going for your vaccine.

Şimdi belki de aşın için gidiyorsun.

Yes. Maybe you are going for an injection in your arm

Evet. Belki kolunuza iğne yapacaksınız

and the nurse will try to reassure you.

ve hemşire sizi rahatlatmaya çalışacak.

She all or the doctor will try to reassure you

Hepsi ya da doktor sizi rahatlatmaya çalışacak

and they will say, don't worry, you will only feel a small prick.

ve merak etmeyin, sadece küçük bir hıyar hissedeceksiniz diyecekler.

It means the needle won't hurt very much. Yes.

İğnenin çok acımayacağı anlamına gelir. Evet.

However, this can also be used

Ancak, bu aynı

as a double entendre as well.

zamanda bir çift giriş olarak da kullanılabilir.

A prick.

Şerefsiz.

Of course, if I was, you know, if I was to stick a needle in you,

Tabii ki, sana bir iğne batırsaydım, bilirsin,

that feeling is like a prick, you know, sharp.

bu his bir hıyar gibi, bilirsin, keskin.

A sharp

Keskin bir

feeling, you know?

his, biliyor musun?

Sharp pain.

Keskin acı.

Yeah. It's a very, very precise pain.

Evet. Bu çok, çok kesin bir acı.

But also the thing that you need to use to give an injection,

Ama aynı zamanda enjeksiyon yapmak için kullanmanız gereken şey,

the needle can also be described as a prick.

iğne aynı zamanda bir batma olarak da tanımlanabilir. Bu

It is something that is injecting,

enjekte eden bir şeydir,

but the prick generally is the pain,

ancak iğne genellikle ağrıdır,

the pain felt by a needle going into your arm.

iğnenin kolunuza girmesiyle hissedilen acıdır.

But of course, it can be used in another way as well, which is very Dingell.

Ama tabii ki başka bir şekilde de kullanılabilir ki bu çok Dingell'dir.

Dingell again.

Yine Dingell.

Again, there seem to be lots of double entendres relating to to the Dingell dangle bridge.

Yine, Dingell sallanan köprüyle ilgili pek çok çift anlam var gibi görünüyor .

Bridges says

Bridges,

learning get inspired

öğrenmenin ilham almanın

is the second meaning.

ikinci anlamı olduğunu söylüyor.

Always mean now doesn't have to be mean.

Her zaman kötü, şimdi kötü olmak zorunda değil.

It's just funny, but normally

Bu sadece komik, ama normalde kabalık

in a suggestive way in terms of being

açısından müstehcen bir şekilde

rude.

.

Yeah, but not.

Evet ama değil.

Not openly rude.

Açıkça kaba değil.

Not not nasty. Yes.

İğrenç değil. Evet.

It's very interesting how it works.

Nasıl çalıştığı çok ilginç.

So here's another one.

İşte bir tane daha.

Well, I

suppose is a good way of ending your YouTube career.

Sanırım YouTube kariyerinize son vermenin iyi bir yolu.

This chopper is too large to hold.

Bu helikopter tutulamayacak kadar büyük.

It's too big.

O çok büyük.

This chopper.

Bu helikopter.

It's too big. It's too large to hold.

O çok büyük. Tutmak için çok büyük.

I can't hold it in my hands.

elimde tutamıyorum.

It's too big. It's too large.

O çok büyük. Çok büyük.

Of course, a chopper is something you use for chopping wood,

Tabii ki, bir kıyıcı odun kesmek için kullandığınız bir şey,

an axe, or quite often you can use it.

bir balta veya oldukça sık kullanabilirsiniz.

Use the word chopper.

Kıyıcı kelimesini kullanın.

However, once again, I don't know how this works or how.

Ancak, bir kez daha, bunun nasıl çalıştığını veya nasıl çalıştığını bilmiyorum.

Usually always refer to the male organ.

Genellikle her zaman erkek organına atıfta bulunur.

Dingell.

Dingell.

Dingell, again, the man's Dingell.

Dingell, yine, adam Dingell.

Dingell can also be called chopper.

Dingell'e kıyıcı da denilebilir.

But but generally speaking, it is an axe.

Ama genel olarak konuşursak, bu bir baltadır.

You can just say that if somebody has an axe, you can just say, oh, look at the size of that chopper.

Birinin baltası varsa, diyebilirsin ki, oh, şu helikopterin boyutuna bak.

And just as a joke.

Ve sadece bir şaka olarak.

Yeah, you know, when you when if you ever see anybody with an axe,

Evet, bilirsin, elinde balta olan birini gördüğünde,

just say to them, oh, that's a big chopper.

onlara, ah, bu büyük bir kıyıcı, demen yeterli.

Yes. And people laugh. Yes.

Evet. Ve insanlar gülüyor. Evet.

Unless they're not the sort of people that would laugh at that type of jet.

Tabii o tip bir jete gülecek türden insanlar değillerse.

Unless they're running towards you with the axe,

Baltayla sana doğru koşmuyorlarsa,

if they're running towards you with the axe, then don't say anything.

baltayla sana doğru koşuyorlarsa bir şey söyleme.

Just run as fast as you can.

Sadece koşabildiğin kadar hızlı koş.

V Tax v ten is like all these double entendres because you know,

V Tax v ten, tüm bu çifte anlamlar gibidir çünkü bilirsiniz,

you can incorporate those into the jokes that you tell us.

bunları bize anlattığınız şakalara dahil edebilirsiniz .

In fact, if anybody has

Aslında,

an example of the double entendre that they know,

bildiği çift anlamlı bir örneği olan varsa,

please share it with that.

lütfen onunla paylaşın. Kullandığınız

You'd like to hear examples of double entendres that you use.

çift anlamlılık örneklerini duymak istersiniz .

Just adds to the amount of information that everyone is learning today.

Sadece bugün herkesin öğrendiği bilgi miktarına katkıda bulunuyor . Bir

Would you like another one? Pardon?

tane daha ister misin? Bağışlamak?

Do you want one?

Bir tane ister misin?

I've got one.

Bende bir tane var.

That's a double entendre. You want it? Would you. Like another. One.

Bu çift anlamlı. Onu istiyor musun? İster misin? Başka biri gibi. Bir.

I've got it ready here for you if you want it.

Eğer istersen senin için burada hazırladım.

Or you mean another double entendre examples.

Veya başka bir çift anlamlı örnekten bahsediyorsunuz.

Okay. That cake looks delicious.

Tamam aşkım. Bu kek lezzetli görünüyor.

Can I have.

Alabilir miyim.

A nipple?

Meme ucu mu? Bir

If you want a nipple of something, it means you want to have a taste.

şeyin meme ucunu istiyorsan, tadına bakmak istiyorsun demektir.

Or try to try.

Veya denemeye çalışın.

You want to eat something. You want to taste it.

Bir şeyler yemek istiyorsun. Onu tatmak istiyorsun.

But also having a nipple means having a little kiss.

Ama aynı zamanda bir meme ucuna sahip olmak, küçük bir öpücüğe sahip olmak demektir.

And the little baby?

Ve küçük bebek?

You are having a little kiss and cuddle.

Küçük bir öpücük ve sarılıyorsun.

Having a nipple so it can be it can mean eat something or have a little kiss and cuddle.

Bir meme ucuna sahip olmak, bir şeyler yemek veya küçük bir öpücük ve kucaklaşma anlamına gelebilir.

So that's why

Demek

that cake looks delicious.

bu pasta lezzetli görünüyor.

Can I have a nipple?

Meme ucu alabilir miyim?

And then someone might say, Oh, oh, you want

Ve sonra birisi, Oh, oh,

you want a cake and a nipple?

pasta ve meme ucu ister misin?

Because then the

Çünkü o zaman izlenim

the impression is that you want to have a little kiss and cold.

şu ki, biraz öpücük ve soğuk almak istiyorsun.

Sometimes if you're attracted to somebody, you can use double entendre

Bazen birinden hoşlanırsan,

just to let them know that you're attracted to them.

ondan hoşlandığını bilmelerini sağlamak için çift anlamlı kullanabilirsin.

Ooh, somebody might somebody you're very attracted to at work.

Ooh, iş yerinde çok çekici olduğun biri olabilir.

A girl, for example, might make some cakes. Yes.

Örneğin bir kız biraz kek yapabilir. Evet.

And you might be attracted to her and she might say, do you want a cake?

Ve ondan etkilenebilirsin ve o, pasta ister misin diyebilir?

And you might say, well, I'd like a little nibble, please.

Ve diyebilirsiniz ki , biraz kemirmek istiyorum, lütfen.

I don't mind a nibble. And she might go and. Laugh.

Bir ısırık umurumda değil. Ve gidebilir ve. Gülmek.

All or report you report to human resources and have you fired.

Tüm ya da insan kaynaklarına rapor verirsiniz ve işten kovulursunuz.

If she just sort of laughs and says, Oh, well, you can have a nibble any time.

Eğer sadece güler ve " Oh, pekala, istediğin zaman bir şeyler atıştırabilirsin" derse.

I mean, she's she's flirting.

Demek istediğim, o flört ediyor.

Working with. You.

İle çalışan. Sen.

So flirting can be two ways.

Yani flört iki şekilde olabilir. Bu yüzden

So that's why often.

sık sık.

Double entendres are used in, flirting with somebody.

Biriyle flört ederken çift anlam kullanılır.

Although we don't suggest that you use them.

Bunları kullanmanızı önermememize rağmen.

Unless. Unless.

Meğer ki. Meğer ki.

Yes. I've got the rest of the sentence to.

Evet. Cümlenin geri kalanına sahibim.

Don't use them unless you know the person.

Kişiyi tanımıyorsanız bunları kullanmayın.

Well, because you might end up, I don't know, in court or jail or jobless.

Çünkü sonunda mahkemeye, hapse veya işsiz kalabilirsin.

France one. Poland zero. Oh.

Fransa bir. Polonya sıfır. Ah.

So that says topic right for for leaving because now

Yani bu konu ayrılmak için doğru diyor çünkü artık

France you see that it is a

Fransa'nın belli bir kağıt olduğunu görüyorsunuz

certain paper

and Louis stayed on from France and told of other people and France have scored.

ve Louis Fransa'dan kaldı ve diğer insanlardan bahsetti ve Fransa gol attı.

So I think that his wretched retribution. Is it.

Bu yüzden onun sefil cezası olduğunu düşünüyorum. Bu mu.

Yes I think for you know Tomic left

Evet, bence Tomic'in ayrıldığını biliyorsunuz

because he was hoping that Poland would score a goal against France.

çünkü Polonya'nın Fransa'ya gol atmasını umuyordu.

They didn't. So

Yapmadılar. Bu yüzden

I think that's justice.

adalet olduğunu düşünüyorum.

Justice has been served.

Adalet yerini bulmuştur.

I'm joking.

Şaka yapıyorum.

I'm joking.

I'm not sure if he's wants.

Şaka yapıyorum.

İstediğinden emin değilim.

You might have to give it a prod to wake it up.

Onu uyandırmak için bir dürtü vermek zorunda kalabilirsiniz.

So we mentioned prod earlier.

Prod'dan daha önce bahsetmiştik.

To poke or prod, you might have to give it prod to wake it up.

Dürtmek veya dürtmek için, onu uyandırması için dürtmeniz gerekebilir.

So that sentence

Yani bu cümle

might refer to an animal.

bir hayvana gönderme yapıyor olabilir.

Maybe your dog is asleep, but you want it to wake up, you give it a prod.

Belki köpeğin uyuyordur ama sen onun uyanmasını istiyorsan onu dürt.

You might have to prod it.

Bunu dürtmek zorunda kalabilirsiniz.

You might have to give it to prod to wake it up.

Uyandırmak için dürtmeye vermen gerekebilir.

But the word prod quite often can be used as a double entendre.

Ancak prod sözcüğü sıklıkla çift anlam olarak kullanılabilir.

I do.

Evet.

I'm just remembering, of course, Luis is from Portugal, isn't he?

Luis'in Portekizli olduğunu hatırlıyorum, değil mi?

Okay. So why would you watch a match?

Tamam aşkım. Peki neden maç izleyesiniz ki?

France against.

karşı Fransa.

Poland.

Polonya.

You know, I forgot about that. Sorry.

Biliyor musun, bunu unutmuşum. Üzgünüm.

So, yes.

Yani evet.

Is there anybody from Portugal?

Portekiz'den kimse var mı?

Sorry. Yes, we have got somebody from France.

Üzgünüm. Evet, Fransa'dan birini bulduk.

I did ask before, is there anyone from Poland watching

Daha önce sormuştum, Polonya'dan izleyen var mı

or have you all literally scarpered?

yoksa hepiniz gerçekten korktunuz mu?

Well, I'm sure they've gone.

Şey, eminim gittiler.

They're all on my naughty list. Exactly.

Hepsi yaramazlar listemde. Kesinlikle.

They're all blocked forever

Hepsi sonsuza dek bloke edildi

and never coming back. That's it.

ve bir daha geri gelmeyecekler. Bu kadar.

I've done an Elon Musk.

Elon Musk yaptım.

I've completely blocked them from from my channel.

Onları kanalımdan tamamen engelledim.

Never. It's a mix rumbling, Mr. Duncan. Okay, good.

Asla. Karışık bir gümbürtü Bay Duncan. Tamam iyi.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

We spent all day stripping in the bedroom.

Bütün günü yatak odasında soyunarak geçirdik.

Oh, oh, oh, stripping.

Oh, oh, oh, striptiz.

Did you?

yaptın mı

Oh, I wonder what you two got up to today.

Oh, ikinizin bugün neler yaptığınızı merak ediyorum.

Dad, Dad, Dad, Dad,

Baba, baba, baba, baba,

Dad. Didn't.

baba. yapmadım

Did it, did, did, did, did, did it did.

Yaptı, yaptı, yaptı, yaptı, yaptı, yaptı.

Justin, that sort of thing.

Justin, bu tür şeyler.

Yes. This stripping has got two meanings.

Evet. Bu soymanın iki anlamı vardır.

If you are decorating. Yes.

Eğer dekorasyon yapıyorsanız. Evet.

And removing old wallpaper. You.

Ve eski duvar kağıdını kaldırmak. Sen.

Strip strip the walls.

Duvarları sıyırın. Duvar

You are stripping the wallpaper from the walls.

kağıdını duvarlardan sıyırıyorsunuz.

But you can say that you wish you were stripping, but course

Ama keşke striptiz yapsaydım diyebilirsin ama tabii ki

stripping can also be taking your clothes off.

striptiz kıyafetlerini çıkarmak da olabilir.

We spent all day stripping.

Bütün günü striptiz yaparak geçirdik.

Suggesting.

öneriyorum.

In the bedroom that maybe you were taking your clothes off

Yatak odasında belki de kıyafetlerini çıkarıyor

and having bouncy, bouncy time.

ve zıplıyor, zıplıyor zaman geçiriyordun.

So, yes.

Now you think

Yani evet.

Şimdi

I used to love being on YouTube, but now.

YouTube'da olmayı sevdiğimi düşünüyorsun, ama şimdi.

Yes, Giovanni, you can you can look these up on YouTube.

Evet Giovanni, bunlara YouTube'dan bakabilirsin. Bir

There'll be lots of exam posts. Yes,

sürü sınav yazısı olacak. Evet, o

he is a good one.

iyi biridir.

My name,

Benim adım,

this is happened to me in real life, by the way.

bu arada gerçek hayatta başıma geldi.

Mine, my neighbour was

Benim,

from his window last night.

dün gece komşum penceresindendi.

My neighbour was flashing, so flashing

Komşum yanıp sönüyordu, bu yüzden

its face flashing.

yüzü yanıp sönüyordu.

It happened in China by the way.

Bu arada Çin'de oldu.

My neighbour was flashing from his window last night.

Dün gece komşum penceresinden ışık saçıyordu.

Now was he flashing.

Şimdi yanıp sönüyordu.

Well he was flashing his torch.

Neyse ki meşalesini yakıyordu.

He had a light and he had flashing the torch.

Bir ışığı vardı ve meşaleyi yakıyordu.

But of course the flash can also mean to show

Ama tabii ki flaş aynı zamanda vücudunuzun öyle bir bölümünü göstermek anlamına da gelebilir

so part of your body that you shouldn't you show something you shouldn't.

ki, göstermemeniz gereken bir şeyi göstermemelisiniz.

So my neighbour flashing from his window last night, it gives the impression

Yani komşum dün gece penceresinden parlıyor,

maybe that your neighbour was revealing his dingle bangle again.

komşunuz yine dingle bileziğini gösteriyormuş izlenimi veriyor.

Why Why? Why do all these things?

Neden niçin? Bütün bu şeyler neden yapılır?

It could be.

Olabilir.

It could be a woman's breast.

Kadın memesi olabilir.

Yeah,

because sometimes people take off clothes that they on somewhere.

Evet,

çünkü bazen insanlar giydikleri kıyafetleri bir yerden çıkarırlar.

And when they remove excuse me, remove some clothes, they accidentally show

Ve kusura bakmayın, bazı kıyafetleri çıkardıklarında, yanlışlıkla

a part of their body, you know.

vücutlarının bir bölümünü gösteriyorlar, bilirsiniz.

So the, the shirt might ride up or somebody

Böylece gömlek yukarı kalkabilir veya birisi

might move in a certain way and certain

belirli bir şekilde hareket edebilir ve

breasts, for example, might sort of flop around a bit.

örneğin belirli göğüsler biraz sallanabilir.

Certain breasts you might

Bazı göğüsleri

see more than you should have done. Yeah.

görmeniz gerekenden daha fazla görebilirsiniz. Evet.

So you can, you know, if you flash somebody, it means that you are showing them

Yani, bilirsin, birini aydınlatırsan, bu ona

a part of your body that you wouldn't normally want

vücudunun normalde başkalarının görmesini istemeyeceğin bir parçasını gösterdiğin anlamına gelir

other to see. Yeah.

. Evet.

So it could be intentional.

Yani kasıtlı olabilir.

Of course we all know where they are.

Elbette hepimiz nerede olduklarını biliyoruz.

But yes, if you accidentally reveal

Ama evet, yanlışlıkla

a part of your body that you weren't supposed to,

vücudunuzun göstermemeniz gereken bir bölümünü açığa çıkarırsanız,

then somebody might say to you, You're flashing.

o zaman birisi size, Parlıyorsun diyebilir.

Of course,

Tabii ki,

you know, you might do it on purpose and get.

biliyorsun, bilerek yapabilir ve alabilirsin.

But yeah, so that's what we mean by flashing.

Ama evet, yani yanıp sönmekten kastettiğimiz bu.

It means that you very quickly show something that you're not supposed

Bu, kasten veya tamamen kazara göstermemeniz gereken bir şeyi çok hızlı bir şekilde gösterdiğiniz anlamına gelir

to either on purpose or accident entirely.

.

So my neighbour was flashing from his window.

Yani komşum penceresinden yanıp sönüyordu.

Before we go we are going to look at some

Gitmeden önce,

common words that can be double entendres.

çift anlamlı olabilen bazı yaygın kelimelere bakacağız.

Wait for this.

The common words in sentences that can have double meaning.

Bunu bekle.

Cümlelerde çift anlamlı olabilen ortak kelimeler.

And I want Mr. Steve to read them out.

Ve Bay Steve'in onları okumasını istiyorum.

Okay.

In his voice is his lovely, lovely, polite voice.

Tamam aşkım.

Sesinde sevimli, sevimli, kibar sesi var.

So here we go.

İşte başlıyoruz.

Feel. So that's it.

Hissetmek. İşte bu kadar.

So the first word is

Yani ilk kelime

feel.

hissetmek.

How? How would you use that

Nasıl? Bunu

in a sentence?

bir cümlede nasıl kullanırsın?

That might be rude.

Bu kaba olabilir.

Um, blimey, you're putting me on the spot, Mr.

Vay canına, beni zor durumda bırakıyorsunuz Bay

Duncan, would you like to have a quick feel?

Duncan, hızlıca bir hissetmek ister misiniz?

Yes. Maybe you have a new item of clothing, and maybe you offer

Evet. Belki yeni bir giysiniz var ve belki

your friend or someone

arkadaşınıza ya da birine kola ya da

a chance to touch or feel the sleeve or the material.

malzemeye dokunma ya da hissetme şansı veriyorsunuz.

And you might say, Would you like a feel?

Ve diyebilirsiniz ki, Hissetmek ister misiniz?

And they go, Oh.

Ve giderler, Ah.

Because

Çünkü

of course, what you're suggesting is that you're going to feel a lot more

elbette, önerdiğiniz şey,

than just the the nice soft material of their coat.

onların ceketlerinin güzel, yumuşak malzemesinden çok daha fazlasını hissedeceğinizdir.

Yeah. That's it. Yes. The next one.

Evet. Bu kadar. Evet. Sıradaki.

Pull, pull.

Çek, çek.

Oh, oh, you might pull something.

Oh, oh, bir şey çekebilirsin.

The word pull.

çekme kelimesi. Bu

We're not going to use an example here, by the way, because unfortunately.

arada burada bir örnek kullanmayacağız, çünkü ne yazık ki.

Oh Ms. this will get has taken off YouTube.

Oh Bayan, bu YouTube'dan kaldırıldı.

But to pull something is to

Ama bir şeyi çekmek, bir

know I'm not going to go the next one.

sonrakine gitmeyeceğimi bilmektir.

Grab, grab.

Tut, tut.

Well, again, if you grab something or someone,

Yine, bir şeyi veya birini kaparsanız,

it means you are taking hold of them quickly.

bu onları hızlı bir şekilde yakaladığınız anlamına gelir.

So maybe you might say, would you like to grab something later?

Yani belki diyebilirsiniz ki, daha sonra bir şeyler kapmak ister misiniz?

Oh, oh, what are you offering me?

Oh, oh, bana ne teklif ediyorsun?

But maybe they just want to go out and have a sandwich with you.

Ama belki de sadece dışarı çıkıp seninle bir sandviç yemek istiyorlardır.

But you say, would you like to grab something later?

Ama daha sonra bir şeyler kapmak ister misin diyorsun?

And you go, Oh, you want to grab something, do you?

Ve sen, Oh, bir şey kapmak istiyorsun, değil mi?

Don't have to do that.

Bunu yapmak zorunda değilsin.

You don't have to do that.

Bunu yapmak zorunda değilsin.

No, that's that's just me being very

Hayır, bu sadece benim çok

faithful, very go. Yes.

sadık olmam, çok git. Evet.

It's nice to have a fiddle of it later.

Sonradan ilgilenmek güzel.

Well fiddle of course means to, to steal or trick

Well keman elbette çalmak veya

someone by by stealing something from them.

birinden bir şey çalarak kandırmak anlamına gelir.

But fiddle can also mean to touch as well in a bad way.

Ancak keman aynı zamanda kötü bir şekilde dokunmak anlamına da gelebilir.

Next one

Sonraki bir

rub rub.

ovma ovma.

Someone wants to give you a rub.

Biri seni okşamak istiyor.

It means maybe they want to

Bu, belki

to dry you, dry you off,

sizi kurutmak, kurutmak istedikleri

or maybe they just they just want to have a little touch.

veya belki sadece biraz dokunmak istedikleri anlamına gelir.

Stroke.

Felç.

Stuff like.

Gibi şeyler.

We don't mean we don't mean the the medical

Tıbbi türünü kastetmiyoruz demek istemiyoruz

type of. Stroke.

. Felç.

No, the stroke.

Hayır, felç.

You might you might you might stroke your dog

Belki köpeğini okşayabilirsin

or you might stroke.

ya da felç geçirebilirsin.

What's the other animal? Cat?

Diğer hayvan ne? Kedi?

Yeah. Okay.

Evet. Tamam aşkım.

Uh, you might stroke someone's cat, but to stroke, something is often

Birinin kedisini okşayabilirsin ama okşamak için bir şey genellikle

used as a double entendre as well.

çift anlamlı olarak da kullanılır. Sen. bir

You are. I want to sort of.

şekilde istiyorum.

Yes, usually parts of the anatomy

Evet, genellikle anatominin

which stroke are usually off limits.

darbe alan bölümleri genellikle sınırların dışındadır.

Next one. Grip.

Sıradaki. Kavramak.

Grip.

Kavramak.

You grip something, you grip something tightly

Bir şeyi kavrarsınız, bir şeyi sıkıca kavrarsınız

or you grip onto something.

veya bir şeye tutunursunuz.

That's nice. Thanks a lot.

Bu güzel. Çok teşekkürler.

Yes. Victoria, do these words

Evet. Victoria, bu kelimelerin

do have a double meaning, but it depends on the context. Yes.

çift anlamı var mı, ama bu bağlama göre değişir. Evet.

And how you're saying it.

Ve nasıl söylüyorsun.

If you say it with a suggestive look on, your face.

Bunu müstehcen bir ifadeyle söylersen, yüzüne.

Oh, well, maybe, maybe if some of the details are missing

Oh, belki, belki bazı detaylar

from the sentence, yes, it can be taken in more than one way.

cümlede eksikse, evet, birden fazla şekilde alınabilir.

They're not necessarily always having double meaning.

Her zaman çift anlamlı olmaları gerekmez.

It depends on the context and how you're saying it. Hmm.

Bağlama ve nasıl söylediğinize bağlıdır. Hmm.

Grip grab, stick, push.

Tutun, tutun, itin.

Oh, way back.

Ah, çok eski.

Slow down, stick. It's 4:00.

Yavaş ol, kal. saat 4:00.

That's the right stick.

Bu doğru çubuk.

Yeah. Stick.

Evet. Sopa.

Push push. Something you want to push.

Bas bas. İtmek istediğin bir şey.

Is that good.

Right. Poke. Poke.

İyi mi.

Sağ. dürtmek. dürtmek.

We've had that one. We've had prod.

Bunu yaşadık. Üretim yaptık.

We had prod but also poke as well.

Prod'umuz vardı ama aynı zamanda dürttük.

I think poke is worse.

Bence dürtmek daha kötü.

I think that one is worse than you.

Bence bu senden daha kötü.

Uh, Autumn is being very blatant on the industry.

Sonbahar sektöre karşı çok pervasız davranıyor.

I've noticed that we're.

olduğumuzu fark ettim.

I haven't approved those comments.

Bu yorumları onaylamadım.

And the final one pinch.

Ve son bir tutam.

Thankfully, they weren't spelt correctly.

Neyse ki, doğru yazılmamışlardı.

You pinch something.

Bir şeyi çimdiklersin.

Is that correct? Double meaning? Yes.

Bu doğru mu? Çift anlam? Evet.

Because you might pinch someone.

Çünkü birini çimdikleyebilirsiniz.

You might pinch the bottom.

Altını sıkıştırabilirsin.

Oh, right.

Ah, doğru.

Also pinch can mean to to steal something.

Ayrıca çimdik bir şey çalmak anlamına da gelebilir.

You pinch something so that there are some words that can be used in more than one way

Bir şeyi çimdiklersiniz, böylece birden fazla şekilde kullanılabilen bazı kelimeler olur

and quite often they can be used in a slightly suggestive way as well.

ve çoğu zaman biraz imalı bir şekilde de kullanılabilirler.

Often double entendres are used in newspaper

Gazete manşetlerinde genellikle çift anlam kullanılır

headlines, aren't they?

, değil mi?

Quite often there, if you see a newspaper headline, a newspaper wants to sell papers,

Oldukça sık orada, bir gazete manşeti görürseniz, bir gazete gazete satmak istiyor,

it often puts like a one liner

genellikle tek bir satır gibi

a line on the front and big writing on the front of the newspaper.

ön tarafa bir satır ve gazetenin ön tarafına büyük yazılar koyuyor.

And often it's a double entendre.

Ve çoğu zaman çift anlamlıdır.

It has a double meaning, particularly the more sort of salacious

Özellikle daha müstehcen

newspapers or

gazeteler veya

publications that are known for their sources,

kaynaklarıyla tanınan yayınlar,

like The Sun newspaper, for example.

örneğin The Sun gazetesi gibi çifte anlamı vardır. Önde

They might something with a double meaning on the front,

çift anlamı olan bir şey olabilirler ,

but the double meanings don't always have to be naughty.

ancak çift anlamın her zaman yaramaz olması gerekmez.

They can just be clever, they can just be clever.

Sadece zeki olabilirler, sadece zeki olabilirler.

Ways of writing that had two meanings.

İki anlamı olan yazı biçimleri.

They don't necessarily have to not be.

Mutlaka olmamak zorunda değiller.

Well, I did say that at the start.

Valla ben başta söyledim.

When we explain the meaning.

Anlamını açıkladığımızda. Bu

So a double entendre isn't necessarily rude,

nedenle, çifte bir giriş mutlaka kaba değildir,

but it can be, especially in British humour.

ancak olabilir, özellikle İngiliz mizahında.

One of the things about British humour is we do like to be naughty and rude

İngiliz mizahıyla ilgili şeylerden biri,

and a little risky as well when we're making jokes.

şaka yaparken yaramaz, kaba ve biraz da riskli olmayı sevmemizdir.

Yes, Giovanni?

Evet, Giovanni?

Giovanni just made that point.

Giovanni az önce bu noktaya değindi.

The British are famous for it.

İngilizler bununla ünlüdür.

Yes, we're famous for the double entendre because we're a bit repressed or used to be.

Evet, çifte anlamla ünlüyüz çünkü biraz bastırılmışız ya da eskiden öyleydik. Bu

So we don't usually say things directly to people what we really mean.

yüzden genellikle insanlara gerçekten ne demek istediğimizi doğrudan söylemeyiz.

So you do say it in a double entendre way.

Yani bunu çift anlamlı bir şekilde söylüyorsunuz.

You want to say something naughty? Yeah.

Yaramaz bir şey mi söylemek istiyorsun? Evet.

And postcards used to reflect that,

Kartpostallar da bunu yansıtırdı,

that kind of repressed humour

o tür bastırılmış mizah

and of course carry on films.

ve tabii ki devam eden filmler.

If you ever watch Carry On films, they're full of double entendres.

Carry On filmlerini izlerseniz, çift anlamlarla doludurlar.

Benny Hill was.

Benny Hill'di.

I think Tony Hill is a good example because I think that's more widely known.

Bence Tony Hill iyi bir örnek çünkü bence bu daha çok biliniyor.

Yes. And, and it's humour that even now a lot of people enjoy.

Evet. Ve şimdi bile birçok insanın keyif aldığı bir mizah.

It's some some people say it's harmless

Bazıları zararsız olduğunu söylerken

and some people say it's a little damaging.

bazıları da biraz zararlı olduğunu söylüyor.

Well, sadly, we have reached the end

Ne yazık ki sona geldik

and it is a big and in fact, I've never seen such a big ending.

ve bu büyük ve aslında hiç bu kadar büyük bir son görmemiştim.

Oh you see.

Ah, görüyorsun.

So that it's so. Rude, disgusting.

Öyle olsun diye. Kaba, iğrenç.

It's often double entendres, often seen as sort of very sort of

Genellikle çift anlamlıdır, çoğu zaman çok

poor dirty humour.

kötü bir tür kötü mizah olarak görülür.

So I mean, don't use it, you know, if you want to impress somebody, you can use it.

Yani, kullanma, bilirsin, birini etkilemek istiyorsan kullanabilirsin.

Don't use work with your work colleague, not your. Boss.

Çalışmayı iş arkadaşınızla kullanmayın, sizin değil. Patron.

Or your boss. You know, it has to be you.

Ya da patronun. Biliyorsun, sen olmalısın.

It's normally with people you're familiar with friends and relatives.

Normalde arkadaşlarınıza ve akrabalarınıza aşina olduğunuz insanlarla.

So she is here now. Hello, Claudia.

Yani o şimdi burada. Merhaba Claudia.

Have you been watching the football, Claudia, or have you been?

Futbolu izledin mi Claudia, izledin mi?

Yes. Yeah.

Evet. Evet.

You going on Mr.

Bay

Duncan's naughty list? Yes, because you don't know about this.

Duncan'ın yaramazlar listesine mi giriyorsun? Evet, çünkü bunu bilmiyorsun.

You don't know about the naughty list.

Yaramaz listeden haberin yok. Futbol izlemek için beni terk eden

I've made a list of all the naughty people who've left me to watch the football.

tüm yaramaz insanların bir listesini yaptım .

Yes, but I think Claudia has been something else, so maybe you will not go.

Evet, ama bence Claudia başka bir şey oldu, o yüzden belki gitmeyeceksin.

Away joking with you. I'm not joking.

Seninle dalga geçiyorum. Şaka yapmıyorum.

I'm not.

Değilim.

I'm not.

Değilim.

That's it.

If you don't want to watch me.

Bu kadar.

Beni izlemek istemiyorsan.

If you want to watch the football instead of me. Why?

Benim yerime futbol izlemek istersen. Neden?

Why would you abandon me?

Neden beni terk ettin?

Well, you see, the football is only coming round once every four years, the World Cup.

Görüyorsunuz, futbol sadece dört yılda bir geliyor, Dünya Kupası.

Whereas we are here every week.

Oysa biz her hafta buradayız.

Football is always happening, isn't it? Yeah, but the World Cup.

Futbol her zaman oluyor, değil mi? Evet, ama Dünya Kupası.

I said no

neyse hayır dedim

anyway.

It's lovely being here.

Burada olmak çok güzel.

We've. We've really worked hard this weekend.

bizde. Bu hafta sonu gerçekten çok çalıştık.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

I'm so.

Ben de öyle.

I shall.

yapacağım.

When are you on? This week.

Ne zaman gidiyorsun? Bu hafta.

Let people know when you're on. This week?

Açık olduğunuzda insanlara haber verin. Bu hafta?

Yes. Oh, have you already done that? I'm about to do it.

Evet. Oh, bunu zaten yaptın mı ? yapmak üzereyim. Ben

I will let you do that after I've gone.

gittikten sonra bunu yapmana izin vereceğim.

Shelly. Yes.

Shelly. Evet.

So lovely to be here.

Burada olmak çok güzel.

Lovely to see you all here.

Hepinizi burada görmek çok güzel.

You all read about you

Hepiniz hakkınızda okudunuz

and I shall go into the kitchen now.

ve ben şimdi mutfağa gideceğim.

Have something to eat.

Bir şeyler ye.

Put the kettle on and I'll see you in about 5 minutes time.

Su ısıtıcıyı çalıştır, 5 dakika sonra görüşürüz .

I'm start. Seeing the week.

başlıyorum haftayı görmek

Mr. Steve and we were yesterday.

Bay Steve ve biz dün birlikteydik.

If you're wondering what Steve was talking about, we were at the much Wenlock Christmas Fair yesterday.

Steve'in neden bahsettiğini merak ediyorsanız, dün Wenlock Noel Fuarı'ndaydık.

We had a great time.

Güzel zaman geçirdik.

If you haven't seen it, it is still on my YouTube channel.

İzlemediyseniz hala YouTube kanalımda.

You can watch it as many as you want with captions as well.

Altyazılı olarak da dilediğiniz kadar izleyebilirsiniz.

There are some lovely captions as well.

Bazı güzel altyazılar da var.

Thank you very much for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Thank you for being here.

Burada olduğun için teşekkür ederim.

As you can see, it's now dark outside.

Gördüğünüz gibi artık dışarısı karanlık.

Night time has arrived already

Gece vakti çoktan geldi

and it's only 4:06 o'clock

ve saat

in the afternoon, but now it is dark.

öğleden sonra sadece 4:06, ama şimdi hava karanlık.

I will be back with you.

Seninle döneceğim.

And this is what you are waiting for.

Ve bu sizin beklediğiniz şey. Önümüzdeki hafta

I'm back with you on

Tuesday, Tuesday and Thursday

Salı, Salı ve Perşembe günleri tekrar sizlerleyim

next week, not Wednesday, because we have something we have to do.

, Çarşamba değil, çünkü yapmamız gereken bir şey var. İlgilenmemiz gereken

We have a little private thing that we have to attend to,

küçük bir özel işimiz var

and we will be here on Tuesday

ve Salı

and Thursday, Tuesday, Thursday, 2 p.m.

ve Perşembe, Salı, Perşembe, 14:00 burada olacağız.

UK time.

İngiltere saati.

So you have as twice next week and of course next weekend as well.

Yani önümüzdeki hafta iki kez ve tabii ki önümüzdeki hafta sonu da var.

I'm back with you next Sunday so I will see you on Tuesday at 2 p.m..

Önümüzdeki Pazar tekrar sizlerleyim, bu yüzden Salı günü saat 14:00'te görüşürüz.

UK time is when I'm back with you

Birleşik Krallık saati, sizinle döndüğüm zamandır

and that is this I think.

ve sanırım bu kadar. Bir Salı 14:00'te C'yi izlediğiniz için teşekkür etmekten

I can't think of anything else to tell you or anything else to say except

başka size söyleyecek başka bir şey veya başka bir şey düşünemiyorum.

thanks for watching c one Tuesday 2 p.m.

UK time and of course until the next time we meet.

Birleşik Krallık saati ve tabii ki bir sonraki buluşmamıza kadar.

You know what's coming next?

Sırada ne var biliyor musun?

Yes, you do. Hmm...

Evet yaparsın. Hmm...

ta ta for now.

şimdilik ta taa.