THE CHOICE IS YOURS... - English Addict 238- 🚨LIVE CHAT🚨 Listen and Learn - Sun 26th Feb 2023

Welcome to today's livestream.

Bugünkü canlı yayına hoş geldiniz.

I hope you are feeling well.

Umarım iyi hissediyorsundur.

We are back together again.

Tekrar birlikteyiz.

It's so lovely to have your company once more.

Seninle bir kez daha birlikte olmak çok güzel.

Yes, it is time once again to waste

Evet,

some of YouTube's bandwidth with this.

YouTube'un bant genişliğinin bir kısmını bununla boşa harcamanın zamanı geldi.

Hi everybody.

Selam millet.

This is Mr. Duncan in England.

Ben İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today? Are you okay? I hope so.

Bugün nasılsın? İyi misin? Umarım. Mutlu hissediyor musun

Are you feeling happy?

? Sen

Are you?

? Şu

Is there a smile on your face at the moment?

anda yüzünüzde bir gülümseme var mı?

If there isn't, maybe I can help you.

Eğer yoksa, belki sana yardım edebilirim.

Oh, here we are again.

İşte yine buradayız.

Oh, isn't it exciting?

Ah, heyecan verici değil mi?

My name is Mr.

Benim adım Bay

Duncan, and I love English.

Duncan ve İngilizceyi severim.

You might say that I am one of those up there.

Oradakilerden biri olduğumu söyleyebilirsin.

I am an English addict, and I have a feeling

Ben bir İngiliz bağımlısıyım ve içimden

maybe you are one of those as well.

senin de onlardan biri olabileceğine dair bir his var.

Here we go again.

Yine başlıyoruz.

We are back with you for 2 hours.

2 saatliğine sizlerleyiz.

Can you believe it?

Buna inanabiliyor musun?

I don't believe it, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse inanmıyorum.

We have a lot to talk about today.

Bugün konuşacak çok şeyimiz var.

If you

were born before 1996,

1996'dan önce doğduysanız,

I have something just for you today.

bugün tam size göre bir şeyim var.

Something that only you can take part in.

Sadece sizin katılabileceğiniz bir şey.

Find out about that later on.

Bunu daha sonra öğrenin.

We also have Mr.

Ayrıca

Steve coming today. Yes, he is here.

bugün Bay Steve geliyor. Evet, o burada.

For those worried, everyone worries because they think will Mr.

Endişelenenler için herkes endişeleniyor çünkü Bay

Steve be here or not?

Steve'in burada olup olmayacağını düşünüyorlar.

I can reassure you right now.

Şu anda seni rahatlatabilirim.

Mr. Steve will definitely be here today.

Bay Steve kesinlikle bugün burada olacak.

It's lovely outside, by the way.

Bu arada, dışarısı çok güzel.

We are having some very nice weather at the moment.

Şu anda çok güzel bir hava yaşıyoruz.

Shall we have a look out the window?

Pencereden dışarı bir bakalım mı?

Yes, there it is.

Evet, işte orada.

Right now it's sunny.

Şu anda hava güneşli.

It's not warm.

Sıcak değil.

It is a little bit chilly, but we do have some lovely sunshine.

Hava biraz soğuk ama güzel bir güneşimiz var.

And I have to say, it really does feel quite lovely out there.

Ve söylemeliyim ki, dışarısı gerçekten çok hoş hissettiriyor.

I was tempted ever so slightly to do today's

Bugünün canlı yayınını dışarıda yapmak için çok az cazip gelmiştim

live stream outside, but I decided not to

ama yapmamaya karar verdim

because it is still a little bit chilly, to be honest.

çünkü dürüst olmak gerekirse hava hala biraz soğuk.

But I have to say it really does feel as if spring

Ama gerçekten bahar geliyormuş gibi hissettirdiğini söylemeliyim

is on its way.

. Bahar

What is it about the season

mevsimiyle ilgili bende

of spring that makes me want to dance and sing?

dans etmek ve şarkı söylemek istememe neden olan şey nedir?

Is it the colour bursting out with glee

Neşeyle patlayan renk mi yoksa

or the first buzz buzz of the bumblebee?

yaban arısının ilk vızıltısı mı?

The daffodils waving their colours as they sway?

Sallanırken renklerini sallayan nergisler mi?

What a joy to be out on a springtime day.

Bir bahar gününde dışarıda olmak ne güzel.

The nights become shorter and the days grow long.

Geceler kısalır ve gündüzler uzar.

The birds begin calling their mating song.

Kuşlar çiftleşme şarkılarını söylemeye başlar.

Spring is to me a time to give birth,

Bahar benim için doğum yapma zamanı,

a time to replenish the air and the earth.

havayı ve toprağı yenileme zamanı.

So taking a deep breath and I'm sure you will agree

Öyleyse derin bir nefes alın ve

that spring is a glorious season

baharın görülmesi gereken muhteşem bir mevsim olduğu konusunda hemfikir olacağınıza eminim

to see.

.

Now, that was made quite a while ago.

Şimdi, bu oldukça uzun zaman önce yapıldı. O

The garden has changed quite a lot since that was made.

yapıldığından beri bahçe oldukça değişti. Ne yazık ki

Many of the trees have have now disappeared, unfortunately.

ağaçların çoğu artık yok oldu .

But maybe it is a little bit too early.

Ama belki biraz erken.

Maybe I am jumping the gun.

Belki de silahı atlıyorum.

That's a great expression, by the way.

Bu arada bu harika bir ifade.

If someone jumps the gun, it means they go or they start something.

Birisi silahı atlarsa, bu onların gittiği veya bir şeye başladığı anlamına gelir.

Too soon or too early.

Çok erken ya da çok erken.

So maybe I am jumping the gun slightly

Bu yüzden belki de

by talking about spring because we still have a few more weeks of winter

bahar hakkında konuşarak biraz atlıyorum çünkü daha birkaç hafta kışımız var

and then spring will slowly arrive already in the garden.

ve ardından bahar yavaş yavaş bahçeye gelecek.

The daffodils are starting to come up.

Nergisler çıkmaya başladı.

They are not open yet.

Henüz açık değiller.

But very soon as the weather gets better and the days become longer,

Ancak hava düzelir düzelmez ve günler uzadıkça

things will improve.

işler düzelecektir.

I think so.

Bence de.

So I'm really looking forward to it.

Bu yüzden gerçekten sabırsızlıkla bekliyorum.

I don't know why, but this year, even though

Neden bilmiyorum ama bu yıl

we've had a fairly mild winter

oldukça ılıman

and a rather dry winter, I would say that

ve oldukça kurak bir kış geçirmiş olmamıza rağmen,

I'm really looking forward to the arrival of spring.

baharın gelişini gerçekten sabırsızlıkla beklediğimi söyleyebilirim.

I don't know why, but I really feel as if I can't wait

Neden bilmiyorum ama gerçekten baharın gelmesini bekleyemeyecekmişim gibi hissediyorum

until spring is here.

.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Very nice to see you here as well.

Sizi de burada görmek çok güzel.

A lot of people joining in already.

Zaten bir çok kişi katılıyor.

And yes, we have made it all the way to that special all day of the week,

Ve evet, haftanın tüm gününe,

the day when everyone can rest, put their feet up and watch me.

herkesin dinlenebileceği, ayaklarını uzatıp beni seyredebileceği o özel güne kadar geldik.

Yes. It's Sunday.

Evet. Bugün Pazar.

Beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep.

Bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip , bip, bip, bip.

We are playing.

Oynuyoruz.

Fill in the blanks later on today.

Boşlukları bugün daha sonra doldurun.

Are you pleased about that? I wonder.

Bundan memnun musun? Merak ediyorum.

Are you happy to find out?

öğrenmekten mutlu musun?

We are playing Fill in the blanks.

Boşluk doldurma oynuyoruz.

If you don't know what that's all about.

Bunun ne hakkında olduğunu bilmiyorsanız.

Well, if you stay tuned, you will find out.

Peki, bizi izlemeye devam ederseniz, öğreneceksiniz.

Don't click away.

Tıklayıp gitmeyin.

I know there is a lot of content on YouTube and maybe you are thinking of going away

YouTube'da çok fazla içerik olduğunu biliyorum ve belki de gidip Onlyfans'ta

and watching your favourite personality

en sevdiğiniz kişiliği izlemeyi düşünüyorsunuz

on Onlyfans.

.

Please don't do that.

Lütfen bunu yapma.

Stay here because we have lots of things coming up for you today.

Burada kalın çünkü bugün sizin için pek çok şey geliyor.

Some super duper stuff.

Bazı süper kandırılmış şeyler.

We are in a contest at the moment here in Much Wenlock.

Şu anda burada, Much Wenlock'ta bir yarışma içindeyiz. Bu bölgede yaşayan herkesin yerel gazetesi olan

We have just received this month's Wenlock Herald,

bu ayın Wenlock Herald'ını yeni aldık

which is the local newspaper for everyone living in this area,

and I've already noticed that they are publicising

ve şimdiden fark ettim ki onların reklamını yapıyorlar

or they have been publicising

ya da

the contest to find

the most handsome man in the much Wenlock

Wenlock ve ben arasındaki en yakışıklı adamı bulmak için yarışmayı duyuruyorlar.

and I've noticed on page 15

15. sayfada

they've actually mentioned us on page 15.

aslında bizden 15. sayfada bahsettiklerini fark ettim.

Can you believe it? Look at this. So there it is.

Buna inanabiliyor musunuz? Şuna bak. İşte orada.

There is the promotion for the handsomest man in much Wenlock.

Wenlock'taki en yakışıklı adam için promosyon var.

And it's happening today, of course, a lot of people will be voting in this town.

Ve bugün oluyor, elbette, bu kasabada birçok insan oy kullanacak.

And we are the finalists, the finalists, myself and also Mr.

Ve biz finalistleriz, finalistleriz, ben ve ayrıca Bay

Steve the grand final is today.

Steve büyük final bugün.

So I can't wait to find out who will be the handsomest man,

Bu yüzden Wenlock'taki en yakışıklı,

the most pretty gorgeous,

en güzel, en

handsome man here in much Wenlock.

yakışıklı erkeğin kim olacağını öğrenmek için sabırsızlanıyorum.

I wonder who it will be

Acaba seçme şansınız olsaydı kim olurdu

if you had your choice, who would it be?

, kim olurdu?

Who would be the most handsome man in much Wenlock?

Wenlock'taki en yakışıklı adam kim olurdu? Ben

Would it be myself or Mr. Steve?

mi yoksa Bay Steve mi?

So if you feel like voting today, you are more than welcome to do so.

Bu nedenle, bugün oy vermek istiyorsanız, bunu yapmaktan memnuniyet duyarız.

Hello. Also to the live chat.

Merhaba. Ayrıca canlı sohbete.

I haven't forgotten you, by the way.

Bu arada seni unutmadım.

Hello, live chat.

Merhaba, canlı sohbet.

Nice to see you here again.

Seni tekrar burada görmek güzel.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

The champion is still at the top.

Şampiyon yine zirvede.

He's still there at number one, Vitesse.

Hala bir numarada, Vitesse.

Congratulations.

Tebrikler.

You are first on today's live chat. You

Bugünkü canlı sohbette birincisiniz. Sen

very nice.

çok iyisin.

We are also talking about books today,

Bugün ayrıca kitaplardan bahsediyoruz,

some books that I've been looking at and also Mr.

baktığım bazı kitaplardan ve ayrıca Bay

Steve, can you believe it?

Steve, buna inanabiliyor musunuz?

Mr. Steve is reading a book at the moment.

Bay Steve şu anda bir kitap okuyor.

He might tell us about that later on.

Bunu bize daha sonra anlatabilir.

We will see what happens.

Ne olacağını göreceğiz.

But he is he's actually I couldn't believe it.

Ama o aslında o, inanamadım.

The other day I went upstairs, Mr.

Geçen gün yukarı çıktım, Bay

Steve was sitting in his little office

Steve küçük ofisinde oturuyordu

and I thought he was reading his Car magazine, but it wasn't.

ve onun Araba dergisini okuduğunu sandım ama öyle değildi.

He was actually reading a book with lots of pages

Aslında çok sayfalı bir kitap okuyordu

and there weren't any cars or anything

ve

to do with motor cars inside the book.

kitabın içinde araba ya da motorlu arabalarla ilgili hiçbir şey yoktu.

I was quite surprised.

Oldukça şaşırdım. Bu

So we will find out later on what Mr.

yüzden Bay

Steve has been doing and what he has been reading.

Steve'in ne yaptığını ve ne okuduğunu daha sonra öğreneceğiz.

A little bit later on.

Biraz sonra.

In fact, in around about 15 minutes from now, we have Mr.

Aslında, bundan yaklaşık 15 dakika sonra

Steve joining us on the live chat.

canlı sohbette bize katılan Bay Steve var.

For those who

want to get in touch, you are more than welcome to do so.

Temasa geçmek isteyenler için, bunu yapmaktan memnuniyet duyarız.

I always like to promote my my email address

Her zaman e-posta adresimi tanıtmak isterim,

if you want to get in touch, there it is for my email.

eğer iletişime geçmek istersen, işte e-postam için.

That is where you write to.

Yazdığın yer orası.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

To those who have written, I am a little bit behind at the moment.

Yazanlara şu an biraz gerideyim.

I will be honest with you.

sana karşı dürüst olacağım

I am slightly behind with my emails

E-postalarımın biraz gerisindeyim

because I am getting a lot of correspondence at the moment

çünkü şu anda

concerning the big

up, the big get together, which we are having.

sahip olduğumuz büyük buluşma, büyük buluşma ile ilgili çok fazla yazışma alıyorum.

Hopefully in June it will be happening in June.

İnşallah haziranda haziranda olur.

Hopefully I'm keeping my fingers crossed.

Umarım parmaklarımı çapraz tutuyorumdur.

So as long as no one goes on strike

Yani kimse greve gitmediği sürece,

and as long as no one has any industrial action, we will see what happens.

kimsenin endüstriyel eylemi olmadığı sürece ne olacağını göreceğiz. Bu

So I've already received some correspondence, some emails

yüzden şimdiden bazı yazışmalar aldım, Haziran başında gerçekleşecek büyük olayla ilgili bazı e-postalar

concerning the big up that is happening

at the beginning of June.

.

Also, if you want to get in touch on Facebook

Ayrıca, Facebook'ta iletişime geçmek

or follow on Facebook, you can as well.

veya Facebook'ta takip etmek isterseniz, siz de yapabilirsiniz.

And lots of people are of course, following me.

Ve tabii ki beni takip eden birçok insan var.

I think I have around

Sanırım

14 15,000, maybe

15,000 people at the moment

şu anda

on my Facebook page following everything.

Facebook sayfamda her şeyi takip eden 14 15.000, belki 15.000 kişi var.

So if you want to find out what's happening in my world,

Bu yüzden, benim dünyamda neler olup bittiğini öğrenmek istiyorsanız,

Facebook is a good place to go to.

Facebook gitmek için iyi bir yer.

And of course, if you want to make a donation, you are more than welcome to do that as well.

Ve tabii ki, bağış yapmak istiyorsanız, bunu da yapmaktan memnuniyet duyarız.

To help my work continue, All of your donations

Çalışmalarımın devam etmesine yardımcı olmak için, Tüm bağışlarınız

go towards keeping all of this

tüm bunları yaşatmaya gidiyor

alive.

.

Trust me, it all goes to this.

İnan bana, her şey buna bağlı.

And of course, we have lots of things to talk about today besides my email address.

Ve tabii ki, bugün e-posta adresimin yanı sıra konuşacak çok şeyimiz var.

We also have today's subject.

Bugünkü konumuz da var.

Today, we are looking at choices and decisions, and I think this is a really good subject.

Bugün seçimlere ve kararlara bakıyoruz ve bence bu gerçekten iyi bir konu.

I'm going to be honest.

dürüst olacağım

I think this is a brilliant subject

Bence bu harika bir konu

because we all have to do this in our lives

çünkü hepimiz bunu gençliğimizden itibaren hayatımızda yapmak zorundayız

from the time we are in our teens.

.

We often have to make choices or decisions.

Sıklıkla seçimler veya kararlar vermek zorunda kalırız.

Maybe we have to make a choice as to what we are going to do with our lives.

Belki de hayatlarımızla ne yapacağımız konusunda bir seçim yapmalıyız.

What career, which career, which job do we want to do?

Hangi mesleği, hangi mesleği, hangi işi yapmak istiyoruz?

So maybe we can talk about that today.

O yüzden belki bugün bunun hakkında konuşabiliriz.

Maybe something you've had to make a decision on in the past.

Belki de geçmişte bir karar vermek zorunda kaldığın bir şey.

We will talk about that later on as well.

Bundan sonra ayrıca bahsedeceğiz. Daha önce

As I also mentioned, if you were born before

de belirttiğim gibi, eğer 1996'dan önce doğduysanız

1996, I have something for you

, bugün ilerleyen saatlerde sizin için de bir şeyim var

coming up as well later on today.

.

So I will say hello once again to the live chat.

Bu yüzden canlı sohbete bir kez daha merhaba diyeceğim.

Hello, live chat. Nice to see you here.

Merhaba, canlı sohbet. Seni burada görmek güzel.

We also have Beatrix.

Beatrix'imiz de var.

Hello, Beatrice. Nice to see you back.

Merhaba, Beatrice. Seni tekrar görmek güzel.

Mohsin is here.

Muhsin burada.

Tolmach is also here at the moment as well.

Tolmach da şu anda burada.

Florence Eggs

Florence Eggs

Examen Examen is here as well.

Examen Examen de burada.

I hope I pronounce your name correctly.

Umarım adını doğru telaffuz ederim.

Who else is here today?

Bugün başka kim var?

Rudra or Rudra?

Rudra mı yoksa Rudra mı?

Hello? Rudra?

Merhaba? Rudra mı?

Who asks What is going on here?

Burada ne olduğunu kim sorar?

Well, I will tell you, this is a live stream

Pekala, size söyleyeceğim, bu,

for all those who are interested in learning English.

İngilizce öğrenmekle ilgilenen herkes için bir canlı yayın.

But for those who want to have a little bit of fun at the same time.

Ama aynı zamanda biraz da eğlenmek isteyenler için .

So you might find this is very different

Bunun

from all the other

diğer tüm

live streams and quite possibly all the other

canlı yayınlardan ve büyük olasılıkla YouTube'daki diğer tüm

English teachers on YouTube because we like to talk together.

İngilizce öğretmenlerinden çok farklı olduğunu görebilirsiniz çünkü birlikte konuşmayı seviyoruz.

We have the live chat, you can type and say hello

Canlı sohbetimiz var, yazabilir ve merhaba diyebilirsiniz

and of course we have lots

ve tabii ki

of other things to talk about today as well.

bugün de konuşacak çok şeyimiz var.

Most people wait, of course, most people wait until Mr.

Çoğu insan bekler, elbette, çoğu insan Bay

Steve arrives. That's what they do.

Steve gelene kadar bekler. Yaptıkları şey bu.

My throat is playing at today.

Boğazım bugün oynuyor.

I don't know why,

Neden bilmiyorum

but it's a bit dry.

ama biraz kuru.

I think it's the studio.

Sanırım stüdyo.

I will be honest with you.

sana karşı dürüst olacağım

I think it has something to do with the studio

Sanırım stüdyoyla bir ilgisi var

because it's very warm in here.

çünkü burası çok sıcak.

Hello, Edith.

Merhaba Edith.

Hello, Francesca.

Merhaba, Francesca.

Rehab also Olga.

Rehabilitasyon ayrıca Olga.

Hello, Olga.

Merhaba Olga.

It's good to see you here today.

Bugün seni burada görmek güzel.

Zizic.

Zizik.

And also,

Ayrıca,

you know what I'm about to do?

ne yapmak üzereyim biliyor musun?

I'm about to say Luis

Luis

Mendez is here today.

Mendez'in bugün burada olduğunu söylemek üzereyim.

Hello, Louis.

Nice to see you back as well. Joining us live.

Merhaba Louis.

Seni de görmek güzel. Canlı yayında bize katılıyor.

Christina, we also have who else is here today?

Christina, bugün burada başka kim var?

Oh, lots of regulars joining in.

Oh, bir sürü müdavim katılıyor.

If it is your first time here, please let me know.

Buraya ilk gelişinizse, lütfen bana haber verin. Yüzlerinde gülümseme olan bu

It's nice to see so many people with smiles on their faces.

kadar çok insanı görmek güzel .

And I know you are smiling even though I can't see you directly.

Ve seni doğrudan göremesem de gülümsediğini biliyorum.

I know you have a smile on your face, which is always good.

Yüzünde bir gülümseme olduğunu biliyorum ki bu her zaman iyidir.

Hello.

Also to you.

Merhaba.

Ayrıca sana.

Hello Vietnam. Hello to I.t.

Merhaba Vietnam. I.t.'ye merhaba

Viet and I have a feeling that might be Vietnam.

Viet ve bende bunun Vietnam olabileceğine dair bir his var.

So hello to Vietnam.

Vietnam'a merhaba.

Of course.

Elbette.

I have a lot of people watching there in Vietnam.

Orada Vietnam'da izleyen birçok insan var.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Such a RINO is here.

Böyle bir RINO burada.

Hello. Scattering.

Merhaba. Saçılma.

So it's nice to see you back as well.

Bu yüzden seni tekrar görmek de güzel.

Lots of people joining in already.

Zaten bir çok kişi katılıyor.

We also have who else is here today?

Ayrıca bugün burada başka kim var?

Sarafyan.

Sarafyan.

Hello, Sarafyan.

Merhaba Sarafyan.

It's nice to see you back right here as well.

Seni tekrar burada görmek de güzel.

Bye. Cee Lo is here.

Hoşçakal. Ce Lo burada.

Hello. Bye.

Cee lo b Cee lo Vincent over Cincinnati.

Merhaba. Hoşçakal.

Cincinnati üzerinde Cee lo b Cee lo Vincent.

Hello to you. I hope you're feeling good.

Merhaba sana. Umarım iyi hissediyorsundur.

And I hope I pronounce your name correctly.

Ve umarım adını doğru telaffuz ederim.

Coming up today, we are talking about choices and decisions.

Bugün, seçimler ve kararlardan bahsediyoruz. Bu arada

Mr. Steve is going to take us into his world, by the way, into the world

Bay Steve bizi kendi dünyasına,

of Mr.

Bay

Steve making a decision.

Steve'in bir karar verme dünyasına götürecek.

All I can say is I hope you are prepared to hear how Mr.

Tüm söyleyebileceğim, umarım Bay

Steve makes a decision.

Steve'in nasıl bir karar verdiğini duymaya hazırsınızdır.

And that's what he's been doing over the past few days.

Ve son birkaç gündür yaptığı da buydu. Hayatında önemli olduğunu hissettiği

He's been trying to make a decision about a very important thing

çok önemli bir şey hakkında karar vermeye çalışıyor

that he feels in his life

is important.

.

So he will be telling us all about that.

Yani bize her şeyi anlatacak.

And I have a feeling also,

Ayrıca içimde bir his var,

because, of course, we are having the vote

çünkü

here in much Wenlock as to

burada, Wenlock'ta,

who is the most handsome person in much Wenlock.

Wenlock'taki en yakışıklı kişinin kim olduğu konusunda oylama yapıyoruz.

And today it is the grand final between myself and also Mr.

Ve bugün ben ve ayrıca Bay Steve arasındaki büyük final

Steve.

.

So I have a feeling Mr.

Bu yüzden, Bay

Steve might be trying to get some extra votes today.

Steve'in bugün fazladan oy almaya çalışıyor olabileceğine dair bir his var içimde.

We will see what he does.

Ne yapacağını göreceğiz.

I have a feeling he's going to be making making himself look very handsome.

Kendini çok yakışıklı göstereceğine dair bir his var içimde .

Maybe we will see what happens with that.

Belki bununla ne olacağını göreceğiz.

So don't miss that.

Yani bunu kaçırmayın. Şu

I haven't seen what he looks like at the moment.

an nasıl göründüğünü görmedim.

So even for me, it will be a surprise.

Yani benim için bile sürpriz olacak.

Florence is here. Hello, Florence.

Floransa burada. Merhaba, Floransa.

Francesco says it is chucking it down.

Francesco, onu aşağı attığını söylüyor.

Chucking it down.

Onu aşağı indiriyorum.

If it is chucking it down, it means it is raining heavily.

Eğer aşağı atıyorsa, şiddetli yağmur yağıyor demektir.

So that is what we often say in British English.

İngiliz İngilizcesinde sık sık söylediğimiz şey budur.

We often say it is chucking it down.

Sık sık onu aşağı attığını söyleriz.

So the word chuck means throw.

Yani chuck kelimesi atmak anlamına gelir.

It is a slang word for throw.

Argoda atmak anlamına gelen bir kelimedir.

So you throw something.

Yani bir şey fırlatıyorsun.

Or maybe if something comes down heavily, you can say that it is

Ya da belki bir şey ağır bir şekilde düşerse, onu

chucking it down.

aşağı atıyor diyebilirsiniz.

Normally referring to rainfall.

Normalde yağış anlamına gelir.

So yes, it is chucking it down at the moment.

Yani evet, şu anda onu aşağı atıyor.

Hello also to Giovani.

Giovani'ye de merhaba.

Hello to Giovani. It's nice to see you here.

Giovani'ye merhaba. Seni burada görmek güzel.

Apparently we do not have Claudia today.

Görünüşe göre bugün Claudia yok.

Claudia here, as you know, is still on holiday

Claudia, bildiğiniz gibi, hâlâ deniz

by the seaside, enjoying the beach and the ocean waves.

kenarında tatilde, kumsalın ve okyanus dalgalarının tadını çıkarıyor.

I love the sound of the ocean waves.

Okyanus dalgalarının sesini seviyorum.

If you are lying on the beach and maybe the warm

Kumsalda uzanıyorsanız ve belki de orada uzanırken ılık

sunlight is soothing your body

güneş ışığı vücudunuzu rahatlatıyorsa

as you lie there, and the only sound you can hear

ve duyabileceğiniz tek ses

is the gentle

movement of the waves.

dalgaların yumuşak hareketiyse.

It is one of the most relaxing sounds ever,

Şimdiye kadarki en rahatlatıcı seslerden biri,

I think the sound of water

sanırım

flowing along the river, or maybe the sound of the ocean.

nehir boyunca akan suyun sesi ya da belki okyanusun sesi.

It's one of the most

relaxing sounds there is.

Var olan en rahatlatıcı seslerden biridir.

What do you think?

Ne düşünüyorsun?

Is there a sound that helps you relax?

Rahatlamanıza yardımcı olan bir ses var mı?

Is there a certain sound?

Belirli bir ses var mı?

Maybe the sound of my voice.

Belki de sesimin sesi.

Hello there.

Selamlar.

Welcome to my live English stream.

Canlı İngilizce akışıma hoş geldiniz.

My voice hopefully will help you to learn English, but also

Sesim umarım İngilizce öğrenmenize yardımcı olur, ama aynı zamanda

I hope

my voice is soothing

sesimin yatıştırıcı

and relaxing.

ve rahatlatıcı olduğunu da umuyorum.

Well, is it?

Öyle mi?

Let me know on the live chat.

Canlı sohbette bana haber ver.

Oh, Claudia is here.

Ah, Claudia burada.

Yes. Hello, Claudia.

Evet. Merhaba Claudia.

Thanks for popping in to say hello.

Merhaba demek için uğradığın için teşekkürler.

It's nice to see you.

Seni görmek güzel.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Hello.

Also to Monica.

Merhaba.

Ayrıca Monica'ya.

Monica. Hello, Monica.

Monica. Merhaba Monica.

I like your name, by the way.

Bu arada ismini beğendim.

Monica is a very interesting name because it can also be used

Monica çok ilginç bir isim çünkü

to describe a person's signature.

bir kişinin imzasını anlatmak için de kullanılabilir.

Did you know that?

Bunu biliyor muydun?

So you can put your Monica on something?

Monica'nı bir şeye koyabilmen için mi?

Maybe if you have to sign a check or maybe a contract,

Belki bir çek veya belki bir sözleşme imzalamanız gerekiyorsa,

we can say that you have to put your Monica on there.

Monica'nızı oraya koymanız gerektiğini söyleyebiliriz.

Isn't that strange?

Bu garip değil mi?

Vitus says the sound of the forest

Vitus, ormanın sesini

and the singing of the birds.

ve kuşların cıvıltısını söylüyor.

For you, that is a soothing sound.

Senin için bu rahatlatıcı bir ses.

I have to say.

Söylemek zorundayım.

The sound of nature, any type of nature.

Doğanın sesi, her türlü doğa.

Birdsong, even the sound of the breeze,

Kuş cıvıltıları, hatta esintinin sesi,

the wind or the breeze blowing through the trees.

rüzgar veya ağaçların arasından esen meltem.

Maybe the sound of a river or a stream.

Belki bir nehir ya da dere sesi.

Sure, sure, sure, sure, sure, sure. The sound of the sea

Tabii, tabii, tabii, tabii, tabii, tabii. Dalgalar gelirken denizin sesi

as the the waves come in

and they like ripple across and I love that sound.

ve dalgalanıyor gibiler ve bu sesi seviyorum.

Very nice.

Çok güzel.

Tomic also says, Oh, I see.

Tomic ayrıca Ah, anlıyorum diyor.

Tomek makes a very interesting observation,

Tomek çok ilginç bir gözlemde bulunuyor

and I think if you are a man I don't know about women.

ve bence erkekseniz kadınları bilmiyorum.

I'm not sure if women suffer from this, but man,

Kadınların bundan muzdarip olup olmadığından emin değilim, ama erkek, sık sık bir numara dediğimiz gibi

if a man needs to go for a wee wee

bir erkeğin çiş yapmaya ihtiyacı varsa

all as we often say a number one,

, sık sık

if he hears the sound of water flowing

akan suyun sesini duyarsa

quite often, it will make him

, bu onda

want to go to the toilet straight away.

istek uyandırır. hemen tuvalete git

Inside he's underwater.

İçeride su altında.

Oh dear.

Ah hayatım.

So yes, it can happen sometimes.

Yani evet, bazen olabilir.

Yes. Tomic, you all right?

Evet. Tomic, iyi misin?

The sound of flowing water makes me so relaxed

Akan suyun sesi beni o kadar rahatlatıyor

that I've got to have a pee straight away.

ki hemen işemem gerekiyor.

And it can happen.

Ve olabilir.

In fact, a lot of men who who get older and have difficulty

Aslında, yaşlanan ve

going to the toilet for a wee wee, what they often do, they often lift.

bir çiş için tuvalete gitmekte güçlük çeken birçok erkek, sık sık yaptıkları şeyi, sık sık kaldırırlar.

Listen, they might turn the tap

Dinle, musluğu

on and listen to the water flowing

açıp akan suyun sesini dinleyebilirler

and it can help.

ve bu yardımcı olabilir.

I'm not sure about women.

Kadınlar konusunda emin değilim.

Does it work for women as well?

Kadınlarda da işe yarıyor mu?

Does it work for women?

Kadınlar için işe yarar mı?

If you hear running water, does it make

Akan su sesini duyarsan,

you want to go for a wee wee, I wonder?

çiş yapmak ister misin, merak ediyorum?

Oh, apparently.

Görünüşe göre.

Florence, thank you, Florence, for your information there.

Florence, verdiğin bilgiler için teşekkür ederim Florence.

I do appreciate it.

takdir ediyorum.

Florence says it is the same for women as well.

Florence bunun kadınlar için de geçerli olduğunu söylüyor.

If a woman hears the sound of flowing water, Apparently it has the same effect.

Bir kadın akan suyun sesini işitiyorsa, Anlaşılan o da aynı etkiyi yapıyor.

I did not know that.

Bunu bilmiyordum.

I did not know that.

Bunu bilmiyordum.

I only thought it affected men.

Sadece erkekleri etkilediğini sanıyordum.

People of a certain age especially find it

Özellikle belli bir yaştaki insanlar

very useful to hear the sound of flowing water.

akan suyun sesini duymayı çok faydalı buluyor.

It can help

things move, as it were.

Her şeyin olduğu gibi hareket etmesine yardımcı olabilir.

Hello two.

Merhaba iki.

Oh hello h t watching in China.

Oh merhaba, Çin'de izliyorum.

Hello, China again.

Tekrar merhaba, Çin.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

In China, we don't have beautiful people or ugly people,

Çin'de güzel veya çirkin insanlarımız yok,

but only beautiful people and not so beautiful people.

sadece güzel insanlarımız var ve çok güzel insanlarımız yok.

Well, I would say that don't forget, I lived in China for many years.

Şey, şunu söyleyebilirim ki, ben uzun yıllar Çin'de yaşadım.

I did live in China.

Çin'de yaşadım. Orada geçirdiğim süre boyunca Çin'de çok fazla sayıda öğrenciye

I had a super duper time teaching English

İngilizce öğretirken harika bir zaman geçirdim

to too many, many students in China during my time there.

.

In fact, in a few weeks from now, in a few weeks, in fact, I think it's

Hatta bundan birkaç hafta sonra , hatta birkaç hafta sonra, hatta sanırım

maybe three weeks from now, it will be the anniversary of me going to China.

bundan üç hafta sonra Çin'e gidişimin yıl dönümü olacak.

It will be 20 years.

20 yıl olacak.

I can't believe that, but it will be 20 years

Buna inanamıyorum ama İngilizce öğretmek için Çin'e ilk gidişimin üzerinden 20 yıl geçmiş olacak

since I first went to China

to teach English.

.

20 years.

20 yıl.

I even I can't believe that, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse buna ben bile inanamıyorum.

Hello, Rosa.

Merhaba Rosa.

Rosa has just joined us.

Rosa aramıza yeni katıldı.

Can I say hello to Rosa?

Rosa'ya merhaba diyebilir miyim?

It is so nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek çok güzel.

Yes. China has changed a lot since I was there.

Evet. Ben oradayken Çin çok değişti.

I have to say in some ways much better.

Bazı açılardan çok daha iyi olduğunu söylemeliyim.

And in some ways not so good, just like every country.

Ve bazı yönlerden pek iyi değil, tıpkı her ülke gibi.

I suppose Mr.

Sanırım Bay

Steve will be here in a few moments.

Steve birkaç dakika içinde burada olur.

He is going to show us just how handsome

Bize ne kadar yakışıklı

he can be.

olabileceğini gösterecek.

I can't wait to see it

Görmek için sabırsızlanıyorum

because I haven't seen it either, so I can't wait to see how Mr.

çünkü ben de görmedim, bu yüzden Bay

Steve is looking today.

Steve'in bugün nasıl göründüğünü görmek için sabırsızlanıyorum.

He always likes to surprise us and I think today will be no exception.

Bizi her zaman şaşırtmayı sever ve bence bugün de bir istisna olmayacak.

We are taking a short break and then Mr.

Kısa bir ara veriyoruz ve ardından Bay

Steve will be here.

Steve burada olacak.

So please don't go away.

O yüzden lütfen gitme.

Stay right here.

Burada kal.

And after having lots and lots of messages

Ve

asking me to show the lovely cows again,

sevimli inekleri tekrar göstermemi isteyen bir sürü mesaj aldıktan sonra, işte

here they are, the

buradalar,

lovely friendly cows.

sevimli dost canlısı inekler.

Oh, dear.

Ah hayatım.

I wish you could see what I can see Now.

Keşke benim şimdi görebildiklerimi sen de görebilseydin.

We will be having a holiday.

Tatil yapacağız.

Definitely. I'm pretty sure of it.

Kesinlikle. Bundan oldukça eminim.

Hopefully sometime in June.

Umarım Haziran'da bir gün.

Maybe we will see what happens.

Belki de ne olacağını göreceğiz.

This is English addict on a Sunday afternoon.

Bu bir Pazar öğleden sonra İngiliz bağımlısı.

Hello. How?

Merhaba. Nasıl?

Oh, my God. Right.

Aman Tanrım. Sağ.

Oh, to.

Oh, için.

You know what?

Biliyor musun?

You know what?

Biliyor musun?

Sometimes I never know what's going to happen next.

Bazen bundan sonra ne olacağını hiç bilmiyorum.

And this is one of those times.

Ve bu o zamanlardan biri.

Steve. Hi.

Steve. MERHABA.

Hi there, Mr. Duncan. How are you?

Merhaba, Bay Duncan. Nasılsın?

How's everyone around the world?

Dünyadaki herkes nasıl?

Lovely views.

Güzel manzaralar.

This is not fair.

Bu adil değil.

Oh, this is not fair. What? Well, it's Mr. Duncan.

Bu adil değil. Ne? Ben Bay Duncan.

It's not fair. How you dig in has life.

Bu adil değil. Nasıl kazdığınızın hayatı vardır.

Are you all.

Hepiniz mi.

Are you cool, man? Are you cool?

İyi misin adamım? havalı mısın

I am actually quite cool. Good.

Aslında oldukça havalıyım. İyi.

Oh, hot in here.

Burası sıcak.

Oh, wonderful. Viewers across the world.

Oh harika. Dünyanın her yerinden izleyiciler.

This is the new trendy Mr. Steve.

Bu yeni moda Bay Steve.

How you like It is handsome.

Nasıl seversin Yakışıklı.

You are beautiful.

Güzelsin.

You are cheating. That's. That's cheating.

Hile yapıyorsun. bu Bu aldatmaca.

Now you know.

Artık biliyorsun. Benim

You know as well as I do that at the moment in much Wenlock we are voting here

kadar iyi biliyorsunuz ki şu anda Wenlock'ta burada

on the most handsome man and we're even in the

en yakışıklı adam için oy kullanıyoruz ve hatta

the latest issue the latest edition of the much Wenlock

Wenlock Herald'ın son baskısının son sayısında bile

Herald were in there and they were well, I'm in the other category, Mr.

oradaydık ve iyiydiler, ben Ben diğer kategorideyim, Bay

Duncan. I'm the the under 20 category. No, you're not.

Duncan. Ben 20 yaş altı kategorisiyim. Hayır değilsin.

Yes, I am. That life. I'm in the under 20.

Evet benim. O hayat. 20 yaşının altındayım.

Oh, dig those tunes, Mr.

Ah, şu melodileri dinleyin, Bay

Duncan. Dig those tunes.

Duncan. Bu melodileri kazın.

You're not on. You're not on the monitor.

Açık değilsin. Monitörde değilsin.

Look, there it is.

Bak, işte burada.

The handsomest man in much Wenlock. Who is that?

Wenlock'taki en yakışıklı adam. Kim bu?

I have no idea who that is. On the right, Mr.

Kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Sağda, Bay

Duncan, 20 the 26th of February.

Duncan, 20, 26 Şubat.

Today at the grand final of the handsomest man.

Bugün en yakışıklı adamın büyük finalinde.

And the final is between myself and Mr. Steve.

Ve final benimle Bay Steve arasında.

But I don't know who this is.

Ama bunun kim olduğunu bilmiyorum.

Who? Well.

DSÖ? Kuyu.

Oh, dig those tunes.

Oh, şu melodileri kazın.

A Duncan.

Bir Duncan.

I want my laptop.

Dizüstü bilgisayarımı istiyorum.

I'm in to know the media.

Medyayı tanımak için buradayım.

As Mr.

Bay

Duncan says, the social media images, the Tik Tok,

Duncan'ın dediği gibi, sosyal medya görüntüleri, Tik Tok

among all those the Facebooks, the Tik Tok only fans.

, Facebook'lar arasında sadece Tik Tok hayranları.

Only fans. Yes.

Sadece hayranlar. Evet.

I forgot to mention that one.

Bunu söylemeyi unuttum.

Mr. Duncan, if you want to see Mr.

Bay Duncan, Bay Steve'i görmek istiyorsanız

Steve, it is underpants.

iç çamaşırı.

Go to Onlyfans. I'm a bit hot. Oh, my.

Onlyfans'a gidin. Biraz ateşliyim. Aman.

Not take that off.

Bunu çıkarma.

You can if you want, but it looks cool.

İstersen yapabilirsin, ama havalı görünüyor.

I'm trying to.

Deniyorum.

Well, I actually.

Aslında ben.

Oh, no, You've got to do some scratching.

Oh, hayır, biraz kaşımalısın.

Tweet, tweet, tweet, tweet, tweet, tweet.

Cıvıldamak, cıvıldamak, cıvıldamak, cıvıldamak, cıvıldamak, cıvıldamak.

You look like you look like a deejay from the nineties.

Doksanlardan bir DJ gibi görünüyorsun.

I'll take the glasses off.

Gözlüğü çıkaracağım.

Just prove it is me and not some young teenager

Sadece benim olduğumu kanıtla,

hot with this hat on.

bu şapkayı takmış ateşli bir genç değil.

And I take that off as well. Mr.

Ve onu da çıkarıyorum. Bay

Duncan maybe go I've gone from 20 to 60.

Duncan belki 20'den 60'a düşmüş olabilirim.

Can you believe I actually used to wear this, Mr. Duncan?

Eskiden bunu giydiğime inanabiliyor musunuz, Bay Duncan?

I used to go nightclubbing. Yes.

Gece klübüne giderdim. Evet.

And that hat? Well, you know what? You know what? I.

Ve o şapka? Ne var biliyor musun? Biliyor musun? I.

I know that whilst I was in China, Mr.

Ben Çin'deyken, Bay

Steve was going out to the nightclubs, and this

Steve'in gece kulüplerine gittiğini biliyorum ve

this was actually something he used to wear and the high now cannot believe it.

bu aslında onun eskiden giydiği bir şeydi ve kafalar şimdi buna inanamıyor.

I mean we're talking 20 years ago, the hat back on.

Demek istediğim, 20 yıl öncesinden bahsediyoruz, şapka geri döndü.

It's great. It's been hot.

Bu harika. Çok sıcaktı.

Mr. Duncan, don't worry about this. It's hot.

Bay Duncan, bunun için endişelenmeyin. Bu çok sıcak.

So you have to suffer for your fashion.

Yani modan için acı çekmelisin.

I don't think I can get away with it now.

Bundan şimdi kurtulabileceğimi sanmıyorum. Bu

Can I get away with it at my age?

yaşımda bundan kurtulabilir miyim?

Just. Just do this.

Sadece. Sadece şunu yap.

Yeah, you have to do.

Evet, yapmak zorundasın.

It's very important. You have to do this.

Bu çok önemli. Bunu yapmak zorundasın.

I've never seen anyone do that.

Bunu yapan birini hiç görmedim.

I do.

Evet.

I've never seen anyone that hot ever go.

Hiç bu kadar seksi giden birini görmemiştim.

You've got to have the real me.

Gerçek bana sahip olmalısın.

I'm not going to change the top.

Üstü değiştirmeyeceğim.

I'll keep that on. Mr. Duncan.

Bunu devam ettireceğim. Bay Duncan.

So who's the competition?

Peki rekabet kimde?

I think there's no contest.

Bence yarışma yok.

Well, the vote, I think.

Oylama bence.

I think age trumps everything to

Bence bu şakada yaş her şeyi gölgede bırakıyor

that joke.

.

I'm only joking.

Sadece şaka yapıyorum.

There isn't really a competition to see who's the handsome heiress Spoil everything.

Yakışıklı varisin kim olduğunu görmek için gerçekten bir rekabet yok Her şeyi şımartın.

I spent ages this morning.

Bu sabah asırlar harcadım.

It was actually in there.

Aslında oradaydı.

Yes, this is in the Wenlock Herald.

Evet, bu Wenlock Herald'da.

It's it's actually in the latest edition.

Aslında son baskıda.

And it's the handsomest man in much Wenlock.

Ve çoğu Wenlock'taki en yakışıklı adam.

So don't say it isn't happening because it is.

Yani oluyor diye olmuyor demeyin.

This house says Mr. Steve needs a wig.

Bu ev, Bay Steve'in bir peruğa ihtiyacı olduğunu söylüyor.

Yes, that's why I put the hat on.

Evet, bu yüzden şapkayı taktım.

Well, it's all right. It's okay. You look great.

Pekala, sorun değil. Sorun değil. Harika görünüyorsun.

You know what?

Biliyor musun?

You know, I would say the next big fashion,

Biliyorsunuz, bir sonraki büyük moda diyebilirim,

the big fashion trend come along will be having no hair again.

büyük moda trendi tekrar saçsız olmak olacak.

It will come round.

Yuvarlak gelecek. Hepsini

I shaved it all off.

tıraş ettim.

You see, I would look more straight, credible.

Görüyorsun, daha dürüst, güvenilir görünürdüm.

I think the monk look will be in.

Sanırım keşiş görünümü gelecek.

So I would say the next five years.

Yani önümüzdeki beş yıl diyebilirim.

So at some point we are going to be the most trendiest,

Yani bir noktada tüm dünyadaki en moda,

the trendiest people in the whole wide world.

en moda insanlar olacağız.

Don't do that just yet.

Bunu henüz yapma.

Steve Well, I was okay.

Steve Şey, ben iyiydim.

I was going to use it to answer a question, but never mind.

Bir soruyu cevaplamak için kullanacaktım, ama boşver.

I won't. I will.

yapmayacağım Yapacağım.

I will defer to your superior, your knowledge.

Amirinize, bilginize saygı duyacağım.

No, not my needs.

Hayır, benim ihtiyaçlarım değil.

No, I'm just.

Hayır, ben sadece.

Just let me present please.

Sadece sunmama izin ver lütfen.

Please let me carry out this, Mr. Steve.

Lütfen bunu yapmama izin verin, Bay Steve.

Let me present.

takdim edeyim

Yeah, Yeah.

I'm confused.

Evet evet.

Kafam karıştı.

What are we doing anyway? Right. Carry on messaging.

Yine de ne yapıyoruz? Sağ. Mesajlaşmaya devam et.

Well, we have a lot of things to talk about.

Pekala, konuşacak çok şeyimiz var.

If you were born before 1996, I

1996'dan önce doğduysanız, ben

Oh, can I just talk?

Ah, biraz konuşabilir miyim?

If you were born before 1996, we have something just for you.

1996'dan önce doğduysanız tam size göre bir şeyimiz var.

Things that people

born before 1996 will know,

1996'dan önce doğanların bileceği

but people born later than that won't have any idea about.

ama daha sonra doğanların hiçbir fikrinin olmayacağı şeyler.

We're going to show them now.

Şimdi onlara göstereceğiz.

So without any more messing around, here we go.

Yani daha fazla oyalanmadan, başlıyoruz.

Things that people born before 1996 will know

1996'dan önce doğmuş insanların bileceği

and they have probably done themselves.

ve muhtemelen kendilerinin de yapmış olduğu şeyler.

For example, used a rotary phone and you must know what a rotary phone is.

Örneğin çevirmeli telefon kullandınız ve çevirmeli telefonun ne olduğunu bilmelisiniz.

If you are over a certain age, you will know that a rotary phone

Belli bir yaşın üzerindeyseniz, çevirmeli telefonun

is the thing that you used to have to dial

eskiden

with your finger

parmağınızla

just digit.

sadece rakam çevirmek zorunda kaldığınız şey olduğunu bileceksiniz.

So a lot of people have never used one of those actual things,

Yani pek çok insan o gerçek şeylerden birini,

a phone that you have to dial with your finger.

parmağınızla çevirmeniz gereken bir telefonu hiç kullanmadı.

And and another thing I suppose, are call boxes,

Ve sanırım başka bir şey de arama kutuları,

phone boxes

telefon kutuları

as So I can't remember the last time

gibi. Bu yüzden

I used a telephone box anywhere in the world.

dünyanın herhangi bir yerinde en son ne zaman telefon kulübesi kullandığımı hatırlayamıyorum.

True. Yes.

Doğru. Evet.

So most people will. Most people.

Yani çoğu insan yapacak. Çoğu insan.

Well, let me just carry on for a sec, Steve.

Pekala, bir saniye devam etmeme izin ver, Steve.

Most people born before 1996 will know all about that.

1996'dan önce doğan çoğu insan bunun hakkında her şeyi bilir.

Well, people buy them and put them in their gardens. Yes.

İnsanlar onları alıp bahçelerine koyuyor. Evet.

Don't they? They actually buy them. Yes.

değil mi? Aslında onları satın alıyorlar. Evet.

And particularly the red telephone boxes, which are very popular in the UK.

Ve özellikle İngiltere'de çok popüler olan kırmızı telefon kutuları.

And they put them in their garden.

Ve bahçelerine koydular.

So let's have a look at another one.

Öyleyse başka bir tanesine bakalım.

Used a floppy disk.

Bir disket kullandı.

And we're not talking about Mr.

Ve Bay

Steve's age. So.

Steve'in yaşından bahsetmiyoruz. Bu yüzden.

So yes.

Yani evet.

Do you have a floppy disk? Mr. Steve?

Disketiniz var mı? Bay Steve?

No, because I get tablets for that. Okay.

Hayır, çünkü bunun için tablet alıyorum. Tamam aşkım.

Oh, used a typewriter.

Oh, daktilo kullandı.

An old fashioned typewriter.

Eski moda bir daktilo.

So maybe a person born before 1996 may have have

Yani belki 1996'dan önce doğmuş biri

at some point used a mechanical typewriter.

bir noktada mekanik bir daktilo kullanmış olabilir.

And I have to say, I do like the sound of a typewriter and

Ve söylemeliyim ki, daktilo sesini seviyorum ve sence

do you

think you have to do that?

bunu yapmak zorunda mısın?

But nowadays you don't.

Ama bugünlerde yapmıyorsun.

You just have your computer or your iPad.

Sadece bilgisayarınız veya iPad'iniz var.

But it's still a keyboard, though, isn't it?

Ama yine de bir klavye, değil mi?

No. Well, yes, but it's not mechanical.

Hayýr. Evet, ama mekanik deđil.

It's not mechanical.

Mekanik değil.

But we're still typing words out using our fingers.

Ama yine de parmaklarımızı kullanarak kelimeleri yazıyoruz.

Well, for the time being, because voice recognition maybe isn't quite.

Şimdilik, çünkü ses tanıma belki tam olarak olmayabilir.

Well, it is.

Öyle.

It's much better than it used to be.

Eskisinden çok daha iyi.

Voice recognition has come a long way over the past five years.

Ses tanıma son beş yılda çok yol kat etti .

So over the next few years you will find that voice recognition.

Yani önümüzdeki birkaç yıl içinde o ses tanıma özelliğini bulacaksınız.

And of course we have a AI now taking over

Ve tabii ki artık

with writing

yazı yazma

and producing essays and things like that.

ve denemeler ve bunun gibi şeyler üretme işini devralan bir yapay zekamız var.

So everything is changing in that respect.

Yani bu açıdan her şey değişiyor.

Also taking photographs with a film camera?

Ayrıca bir film kamerasıyla fotoğraf mı çekiyorsunuz?

Yes, I think so.

Evet bencede.

Does anyone still use a film camera?

Hala film kamerası kullanan var mı?

An old fashioned camera?

Eski moda bir kamera mı?

You open the back and you put the film inside

Arkasını açıyorsun içine filmi koyuyorsun

and then you close the box and you take your pictures

sonra kutuyu kapatıyorsun ve fotoğraflarını çekip

and then you send them away.

gönderiyorsun.

You send them off to be processed.

Onları işlenmek üzere gönderirsiniz.

And it normally takes around about two

Ve normalde işlenmesi yaklaşık iki

or maybe three weeks to be processed.

veya belki üç hafta sürer.

So you could go to you could go and get them done, like in a few hours.

Böylece gidip birkaç saat içinde onları bitirebilirsin.

You paid a bit extra for that suit.

O takım elbise için biraz fazla ödedin.

But I'm all about genuinely, genuinely, you'd have to wait for a long time to get.

Ama ben tamamen, gerçekten, gerçekten, almak için uzun bir süre beklemeniz gerekecek.

But nowadays, nowadays you can just use your phone, take a picture

Ancak günümüzde, günümüzde sadece telefonunuzu kullanabiliyor, fotoğraf çekebiliyor

and see the photograph just a few seconds later and it's amazing.

ve fotoğrafı birkaç saniye sonra görebiliyorsunuz ve bu harika.

But we used to have to when we used to take photographs in the 1980s,

Ama 1980'lerde fotoğraf çekerken zorundaydık,

we would take the pictures and then we would have to send the film away

fotoğrafları çekerdik ve sonra filmi

to be processed and that would take

işlemek için gönderirdik ve bu

normally around 14 or 15 days.

normalde 14-15 gün sürerdi.

And then you would get your photographs back and you would be really excited to see them.

Ve sonra fotoğraflarınızı geri alırsınız ve onları görmekten gerçekten heyecanlanırsınız.

There used to be that little folder and inside you knew that

Eskiden o küçük klasör vardı ve içinde onları görmek için sabırsızlandığınızda

those photographs were in there when you couldn't wait to see them and.

o fotoğrafların orada olduğunu biliyordunuz ve.

Then when you get them out, quite often

Sonra onları çıkardığınızda, çoğu zaman

you would feel a little bit disappointed

biraz hayal kırıklığına uğrarsınız

because a lot of them would be out of focus or too bright.

çünkü çoğu odak dışı veya çok parlak olur.

Or maybe the person

Ya da belki kişinin

had their

eyes closed like this.

gözleri böyle kapalıydı.

Yes, well, I don't think I think I would think that knowing a lot of people

Evet, pek çok insanın

watching as a sort of similar age to us, probably do remember that.

bizimle aynı yaşta olduğunu bildiğim için muhtemelen bunu hatırlayacağını düşüneceğimi sanmıyorum.

I would think we've got obviously a lot of young people watching as well.

İzleyen çok sayıda gencin de olduğunu düşünüyorum.

But I was talking to a friend of mine the other day

Ama geçen gün içinde bulunduğum müzik topluluklarından birinde bir arkadaşımla konuşuyordum

in one of my music societies that I'm in, and she's 25. Wow.

ve o 25 yaşında. Vay canına.

And she said that she cannot now relate properly to

Ve artık daha genç ergenlerle düzgün bir şekilde ilişki kuramayacağını söyledi

younger teenagers.

.

It's like that ten year gap now is so great that she said.

Sanki o on yıllık boşluk şimdi o kadar büyük ki, dedi. Ne

I can't relate to what they're talking about and she's only 25.

hakkında konuştuklarını anlayamıyorum ve o daha 25 yaşında.

So I said to her, Imagine the problems I'll have relating to them, whereas I could relate to her.

Ben de ona dedim ki, Onunla ilişki kurabilirken onlarla ilgili yaşayacağım sorunları bir düşün . Etrafta cep telefonlarının olmadığı

She said she can still remember a time when there weren't mobile phones around.

bir zamanı hala hatırlayabildiğini söyledi .

Yes, and she's only 25.

Evet ve o daha 25 yaşında.

So that just shows you how quickly technology, particularly phones, has advanced. Yes.

Bu size teknolojinin, özellikle de telefonların ne kadar hızlı ilerlediğini gösteriyor. Evet.

So we think of 1996 and we think of that as being for us, it's

1996'yı düşünüyoruz ve bunun bizim için olduğunu düşünüyoruz,

well, it's it's not that long ago, but for some people it's probably before they were even born.

iyi, çok uzun zaman önce değil, ama bazı insanlar için muhtemelen doğmadan önce.

And that that is a very sobering thought.

Ve bu çok ayık bir düşünce.

So we can remember when the first mobile

Böylece ilk cep telefonlarının ne zaman

phones were introduced and they were huge.

piyasaya sürüldüğünü ve çok büyük olduklarını hatırlayabiliriz.

They were like giant house bricks.

Devasa ev tuğlaları gibiydiler.

And then people started having them in the car, didn't they?

Ve sonra insanlar onları arabada taşımaya başladılar, değil mi?

Car phones. In fact, you had one.

Araç telefonları. Aslında, bir tane vardı.

I know I felt really trendy. That was probably

Gerçekten modaya uygun hissettiğimi biliyorum. Bu muhtemelen

that was about through, I would say, about 26 years ago.

yaklaşık 26 yıl önce sona ermişti. Bununla

Well, it was it was a I can tell you when it was when I started with that,

başladığımda size ne zaman olduğunu söyleyebilirim,

you know, yes, I can tell you when it was I can tell you exactly when it was.

bilirsiniz, evet, size ne zaman olduğunu söyleyebilirim, tam olarak ne zaman olduğunu söyleyebilirim.

It was actually something.

Aslında bir şeydi.

Yes. I'm about to tell you, Steve, it was actually

Evet. Sana söylemek üzereyim Steve, aslında yıl

1991.

1991'di.

1991 is when you got your car phone. Right.

Araba telefonunu aldığın yıl 1991. Sağ.

You had a Ford Mondeo and inside it had a phone.

Bir Ford Mondeo'nuz vardı ve içinde bir telefon vardı.

And I was absolutely blown away.

Ve kesinlikle bayıldım.

I think I think you'll find it was 1996 because I didn't start.

Sanırım başlamadığım için 1996 olduğunu anlayacaksın . Hâlâ

It wasn't it was it wasn't because we were still living in the flat.

dairede yaşadığımız için değildi.

No, we moved it. No, I'm glad.

Hayır, taşıdık. Hayır, memnunum. Geçenlerde ayrıldığım

I know when I started at the company

şirkette ne zaman başladığımı biliyorum

that I have left recently because it was the year we launched the product.

çünkü ürünü piyasaya sürdüğümüz yıldı. Yıl

It was 1996.

1996'ydı.

He's not going to listen to me, but I've got a photograph that proves it taken

Beni dinlemeyecek ama elimde bunun

where we we lived originally and the Mondeo is there with the car phone inside.

orijinal olarak yaşadığımız yerde çekildiğini ve Mondeo'nun içinde araç telefonuyla orada olduğunu kanıtlayan bir fotoğraf var.

I didn't have a monday when we looked at the flat. You did?

Daireye baktığımızda pazartesi yoktu. Yaptın?

It was a Renault?

Renault muydu?

No. The car that you got was the Mondeo

Hayır. Aldığınız araba biz

just before we moved.

taşınmadan hemen önceki Mondeo'ydu.

I'm sorry, but I didn't start with the company until 1996,

Üzgünüm ama şirkette 1996'ya kadar başlamadım,

so I could have had a mobile phone in in 1991.

yani 1991'de bir cep telefonum olabilirdi.

You won't listen to me, Mr. Duncan.

Beni dinlemeyeceksiniz Bay Duncan.

I will. I'm listening to you.

Yapacağım. Ben seni dinliyorum.

Can I just make a point here of saying that Mr.

Burada Bay

Steele's memory is. Dreadful? No, isn't.

Steele'in hafızasının öyle olduğunu söyleyebilir miyim? Korkunç? Hayır, değil.

I know when I started with the company, it was 26 years ago.

Şirkete başladığımda 26 yıl önce olduğunu biliyorum.

It was in 1996.

1996'daydı.

Okay, then, if you want to keep running, I'm looking forward to proving you wrong.

Tamam, o zaman koşmaya devam etmek istiyorsan, yanıldığını kanıtlamak için sabırsızlanıyorum.

Labour and speed.

Emek ve hız.

And you have to show me.

Ve bana göstermelisin.

What about?

Ne dersin?

Let's have a look. Listening to music on a cassette.

Bir bakalım. Kasette müzik dinlemek.

You've got a lot of things to get through.

Üstesinden gelmen gereken çok şey var.

Well, we're not doing all of that. Right.

Tamam, hepsini yapmıyoruz. Sağ.

Okay? Just.

Tamam aşkım? Sadece.

I'm just picking my favourites.

Sadece favorilerimi seçiyorum.

Don't worry, Steve.

Endişelenme Steve.

It's okay. We're here for 2 hours, for goodness sake.

Sorun değil. Allah aşkına 2 saattir buradayız.

So listening to music on a cassette, a cassette tape,

Yani bir kasetle, bir kasetle müzik dinlerken,

do people still have cassettes with a little Walkman?

insanların hala küçük bir Walkman ile kasetleri var mı?

Do you remember that little tape machine?

O küçük teyp makinesini hatırlıyor musun?

You could put your cassette inside and then you have it hanging on your belt

İçine kasetinizi koyarsınız, kemerinize astırırsınız

and then you walk around listening to the music in the streets.

ve sonra sokaklarda müzik dinleyerek dolaşırsınız.

Very popular in the 1980s, the Sony Sony Walkman.

1980'lerde çok popüler olan Sony Sony Walkman.

Oh, my goodness cassette tape. I used to love cassettes.

Aman Allah'ım kaset. Eskiden kasetleri severdim.

I still use them, actually.

Aslında onları hala kullanıyorum.

Still use cassettes because if I want to record something and then edit it later,

Hala kaset kullanıyorum çünkü bir şeyi kaydetmek ve daha sonra düzenlemek istersem,

maybe I want to change it a bit.

belki onu biraz değiştirmek isterim.

Then a cassette is still quite useful for recording bits of dialogue

O zaman bir kaset, ezberlemek istediğim diyalog parçalarını kaydetmek için hala oldukça kullanışlıdır

that I want to memorise and then later on you see the trouble with recording

ve daha sonra telefonunuzda bir şeyi kaydetmenin sorununu görürsünüz,

something on your phone is you can you can only record that bit at that time.

o zaman sadece o kısmı kaydedebilirsiniz.

You can't then go back and add something else to it.

O zaman geri dönüp ona başka bir şey ekleyemezsin.

So you end up with lots of separate recordings and then you can't put them together.

Böylece birçok ayrı kayıt elde edersiniz ve sonra bunları bir araya getiremezsiniz.

Yeah.

Evet.

Whereas if you've got a cassette tape, I can record a bit of dialogue one day, then a song

Oysa bir kasetiniz varsa, bir gün biraz diyalog kaydedebilirim, ertesi gün bir şarkı kaydedebilirim

the next, and then go back and correct it and you can edit on the phone.

ve sonra geri dönüp düzeltebilirim ve siz telefonda düzenleyebilirsiniz.

Can you edit what you can the sound.

Sesi düzenleyebileceklerinizi düzenleyebilir misiniz?

Well, now you can see you don't have to worry anymore.

Pekala, artık endişelenmene gerek olmadığını görebilirsin.

You can, you can actually in. Yes, that's what I'm telling you.

Yapabilirsin, aslında girebilirsin. Evet, sana bunu söylüyorum.

You can digitally do it now can I do it in the phone.

Artık dijital olarak yapabilirsin, ben telefonda yapabilir miyim?

I would have to explain. I thought of something.

açıklamak zorunda kalırdım. Bir şey düşündüm.

I just told you that, yes, you can do it now digitally, anywhere

Size az önce söyledim, evet, bunu artık dijital olarak, herhangi bir yerde

on a phone, in your computer, anywhere.

telefonda, bilgisayarınızda, her yerde yapabilirsiniz.

You just have to get up to date, Steve.

Sadece güncel olmalısın, Steve.

Still, you have to show me something. I'm using voice.

Yine de bana bir şey göstermelisin. ses kullanıyorum

Yes, This is. This is cut.

Evet bu. Bu kesildi.

Okay.

Yeah, we'll do this when we're not doing a live stream.

Tamam aşkım.

Evet, bunu canlı yayın yapmadığımız zamanlarda yapacağız.

So a single can do it online if I've been using up to date.

Yani güncel kullanıyorsam bir tek online yapabilirim.

Anyway, again.

Her neyse, tekrar.

So this thinks Justine got her first mobile phone in 1996 after the sun.

Bu, Justine'in ilk cep telefonunu güneşten sonra 1996'da aldığını düşünüyor. Hadi

Come on, then. Yes.

öyleyse. Evet.

The mobile phone is not the same as the car phone.

Cep telefonu ile araç telefonu aynı değildir.

No, no, that's that's the point I'm trying to make.

Hayır, hayır, söylemeye çalıştığım nokta bu.

I know.

Biliyorum.

I want to wait that.

Bunu beklemek istiyorum.

Yes. Again, Steve, you just just listen to the words as I'm saying.

Evet. Steve, tekrar söylüyorum, sadece sözlerimi dinle.

Them.

Onlara.

The car phone was around since the late 1970s.

Araç telefonu 1970'lerin sonlarından beri ortalıktaydı.

Car phones have been around for a very long time, but only very wealthy people could use them.

Araba telefonları çok uzun zamandır var, ancak bunları yalnızca çok zengin insanlar kullanabiliyordu.

And then around the early 1990s, suddenly

Ve sonra 1990'ların başlarında, birdenbire

you could get car phones everywhere and hence

her yere araba telefonları ve dolayısıyla

Mr. Steve's Mondeo. Yes.

Bay Steve'in Mondeo'su gelebilirdi. Evet.

Which is 1996.

Yıl 1996.

But anyway,

Ama her neyse, haklı olduğumu kanıtlamak zorunda

I didn't I didn't have a car phone

kalacağım,

with the first farmer company I work for whom

çalıştığım ilk çiftçi şirketiyle araba telefonum yoktu

I am going to have to prove that I'm right.

.

And we, we will announce the answers on Wednesday and that's it.

Ve biz, cevapları Çarşamba günü açıklayacağız ve o kadar.

It's like that old song, isn't it, with

is it Maurice Chevalier and another person, a woman.

Maurice Chevalier ve başka biriyle, bir kadınla olan o eski şarkı gibi değil mi?

And they're singing about the time they met and the man keeps

Ve tanıştıkları zaman hakkında şarkı söylüyorlar ve adam

getting all of the details wrong and then the woman keeps correcting him.

tüm detayları yanlış anlıyor ve sonra kadın onu düzeltmeye devam ediyor.

I yes, I

Evet,

it well, except he doesn't remember it right.

iyi hatırlıyorum ama doğru hatırlamaması dışında.

I know when I do.

Ne zaman yaptığımı biliyorum.

Mr. Duncan.

Anyway, the Irish company I work for never gave his mobile phones.

Bay Duncan.

Her neyse, çalıştığım İrlandalı şirket cep telefonlarını hiç vermedi.

It's only when I moved to the French country that I got a mobile phone.

Sadece Fransız ülkesine taşındığımda bir cep telefonum oldu.

What about.

Ne dersin.

What about using a VHS video

Bir VHS video

cassette recorder or player?

kaset kaydedici veya oynatıcı kullanmaya ne dersiniz? Aman

Oh, my goodness. Watching videos.

tanrım. Videoları izlemek.

Can you remember when you got your first video recorder or player?

İlk video kaydedicinizi veya oynatıcınızı ne zaman aldığınızı hatırlıyor musunuz?

It was when we first met.

İlk tanıştığımız zamandı.

I don't know.

I think I probably probably had one with

Bilmiyorum.

Sanırım muhtemelen annem ve babamla bir tane vardı

mum and dad and then we had one then, which was probably,

ve sonra bizim bir tanemiz vardı, ki bu muhtemelen

I would say a round.

bir tur diyebilirim.

It must have been in the late eighties, I would say

Seksenlerin sonu olmalı,

the late 1980s, mind you, I don't remember.

1980'lerin sonu diyebilirim, kusura bakmayın, hatırlamıyorum.

I wouldn't be the late eighties because we had our first video

Seksenlerin sonunda olmayacaktım çünkü ilk video

recorder at home in around 1983.

kayıt cihazımız 1983 civarında evdeydi

So it must have you missed that. You must have had one a long time ago.

. Uzun zaman önce bir tane almış olmalısın.

But we were always very slow with things and when I was growing up, we didn't have

Ama her şeyde her zaman çok yavaştık ve ben büyürken, muhtemelen 16 yaşıma gelene kadar

we didn't even have a record player until I was probably

bir plak çalarımız bile yoktu

around 16 years old. 15.

. 15. O

Did you have one of those old wind up?

eski rüzgarlardan birine sahip oldunuz mu?

Well, I had a little cassette player sort of wind up gramophone,

Kurmalı gramofon gibi küçük bir kaset çalarım vardı

but we didn't have something you could play records on.

ama üzerinde plak çalabileceğiniz bir şeyimiz yoktu.

Imagine that we have it.

sahip olduğumuzu hayal edin.

So that would have been around 19

Yani bu, 1970'ler boyunca 19 civarında olurdu

right through the 1970s.

.

Not until about I would say probably around 76, 77.

Yaklaşık 76, 77 civarı diyebilirim.

Daddy bought a record player anyway, a music centre.

Babam zaten bir plak çalar, bir müzik merkezi aldı.

We're talking about video recorders.

Video kaydedicilerden bahsediyoruz.

I know, but we got onto that other subject.

Biliyorum, ama diğer konuya geçtik.

I video recorders.

Ben video kaydediciler.

So annoying today's.

Bugününki çok can sıkıcı.

And don't you think video recorders are the most amazing things

Ve video kayıt cihazlarının en harika şeyler olduğunu düşünmüyor musunuz

and many people still have all of their cassette

ve birçok insan hala tüm kasetlerine sahip

but they don't have a player to actually play them on.

ama onları gerçekten oynatacak bir oynatıcıları yok.

We have we have a video player, a video recorder in player, but it's in the loft.

Bir video oynatıcımız var, oynatıcıda bir video kaydedici var ama çatı katında.

It's all packed away.

Hepsi paketlenmiş.

And yet we have hundreds of video cassettes of movies

Yine de yüzlerce film kasetimiz

and things we've recorded off television, things

ve televizyondan kaydettiğimiz,

we didn't want anyone to see. Yes.

kimsenin görmesini istemediğimiz şeyler var. Evet.

All right.

Elbette.

Now, what are you want about adult films?

Şimdi, yetişkin filmlerinden ne istiyorsun?

That's what people always use video for, isn't it?

İnsanlar videoyu her zaman bunun için kullanır, değil mi? Genel halka açıklanmamasını umdukları

They record themselves in certain acts

belirli eylemlerde kendilerini kaydederler

that they hope don't get released to the general public.

.

Oh, I see. Okay.

Ah anlıyorum. Tamam aşkım.

They and start when people used to buy camcorders and things, you know, we know what they used to use it for.

Onlar ve insanlar video kamera falan satın aldıklarında başlarlar , bilirsiniz, onları ne için kullandıklarını biliyoruz.

Yeah. A lot at the time. Yeah.

Evet. O zamanlar çok. Evet.

Yes. That's a really.

Evet. Bu gerçekten.

No, no. I didn't have a Ford Cosworth.

Hayır hayır. Ford Cosworth'um yoktu.

A a blimey. Yes.

Bir kusur. Evet.

A mondeo Cosworth.

Bir mondeo Cosworth.

They are worth a lot of money because I watch a car programme,

Bir araba programı izlediğim için çok para ediyorlar,

they go for about £30,000. Now

yaklaşık 30.000 sterline gidiyorlar.

the Cosworth are well okay now.

Şimdi Cosworth iyi durumda.

So I was, it was just a fairly

Ben de öyleydim, oldukça

I don't it was quite a sporty one wasn't it. Yes.

sportif bir şeydi, değil mi? Evet.

Yes it was a two litre s Mondeo 1996.

Evet, iki litrelik bir Mondeo 1996 idi.

I loved it.

Bayıldım.

It's one of the most of the sportiest nicest saloon cars I've ever driven.

Şimdiye kadar kullandığım en sportif en güzel sedan arabalardan biri.

Of course it is also one of Mr.

Bu arada, elbette

Steve's big passions today, by the way.

bugün Bay Steve'in de büyük tutkularından biri.

We're talking about making decisions

Karar vermekten

and coming to conclusions.

ve sonuçlara varmaktan bahsediyoruz. Her şeyden önce

Can I say, first of all, Mr.

, Bay

Steve is not very good at making decisions

Steve'in karar vermede

or coming to some sort of arrangement in head.

veya kafasında bir tür anlaşmaya varmada pek iyi olmadığını söyleyebilir miyim? Onun için

It takes him a very long time, doesn't it?

çok uzun zaman alıyor, değil mi?

I do not like to make quick decisions.

Hızlı karar vermeyi sevmem.

Now, can I just say quickly, Pedro, as asked a question, which is, do you want me to wait, though?

Şimdi, hızlıca şunu söyleyebilir miyim Pedro, bir soru sorulduğu gibi, yani beklememi ister misin?

No, we can do that now only because the questions on there and Pedro might not be around for long.

Hayır, bunu şimdi yapabiliriz çünkü oradaki ve Pedro'daki sorular uzun süre ortalıkta olmayabilir.

Okay, then.

Tamam o zaman.

So tell us.

Öyleyse bize söyle.

Pedro says, have you started reading a book yet?

Pedro, kitap okumaya başladın mı?

The answer is yes.

Cevap Evet.

Now, this is interesting, by the way, because the book that Steve is reading and this is

Şimdi, bu arada, bu ilginç, çünkü Steve'in okuduğu kitap ve bu

what's really strange, I don't know why you did have the sunglasses on, didn't you?

gerçekten garip, neden güneş gözlüklerini taktığını anlamıyorum, değil mi?

I did, yes.

This is put put those things back on because I want to show you something

Yaptım, evet.

Bu, o şeyleri geri koydu çünkü size gerçekten ilginç bir şey göstermek istiyorum

that's really interesting.

.

You have to do it.

Bunu yapmak zorundasın.

That's it.

Bu kadar.

Now, this reminds me.

Şimdi, bu bana hatırlattı. Bana

I don't know why

neden

It reminds me of the cover

of a film called Fear and Loathing in Las Vegas.

Las Vegas'ta Korku ve Nefret adlı bir filmin kapağını hatırlattığını bilmiyorum.

And you look just like Johnny Depp on the cover,

Kapaktaki Johnny Depp'e benziyorsun

except for he's got a cigarette hanging out of his mouth.

ama ağzından sarkan bir sigarası var.

Maybe like that. Yes.

Belki böyle. Evet.

But Mr. Steve is reading at the moment.

Ama Bay Steve şu anda okuyor.

He's reading Fear and Loathing in Las Vegas.

Las Vegas'ta Korku ve Nefret'i okuyor.

Am I the hitchhiker?

Ben otostopçu muyum?

You know, come pick me up. Hunter is Thompson.

Biliyorsun, gel beni al. Hunter, Thompson'dır.

I am, yes.

öyleyim, evet.

And what do you think of it so far?

Ve şimdiye kadar bunun hakkında ne düşünüyorsun?

How much have you read?

Ne kadar okudun?

I've read one chapter,

Bir bölüm okudum

and it's let's just say it's drug fuelled.

ve uyuşturucu etkisinde olduğunu söyleyelim.

There is this.

bu var

Yes, there there is a lot of references to drugs.

Evet, uyuşturucuya çok fazla gönderme var.

It's about some people taking a road trip to Las Vegas. Yes.

Las Vegas'a bir yolculuğa çıkan bazı insanlar hakkında. Evet.

And before they go, they pick up all sorts of drugs.

Ve gitmeden önce her türlü uyuşturucuyu alıyorlar.

So I've I've read one chapter now, why have I got this book?

Şimdi bir bölüm okudum, neden bu kitabı aldım?

That was the story behind this.

Bunun arkasındaki hikaye buydu.

Is it a short story?

Kısa bir hikaye mi?

Well, it doesn't look that big to me.

Bana o kadar büyük görünmüyor.

You know, your story.

Biliyorsun, senin hikayen.

The story you're going to tell is a short.

Anlatacağınız hikaye kısa.

Yes. This is a friend of mine that died, sadly died

Evet. Bu, muhtemelen

probably about 15 years

yaklaşık 15 yıl

ago, you know, about ten years ago, something like that.

önce ölen, ne yazık ki ölen bir arkadaşım, bilirsiniz, yaklaşık on yıl önce, buna benzer bir şey.

And it was younger than me.

Ve benden daha gençti.

So it's probably only Asperger's when he died.

Yani öldüğünde muhtemelen sadece Asperger'dı.

And it's a bit of a mystery.

Ve bu biraz gizemli.

We never actually find out because his parents anyway. Yes.

Zaten ailesi olduğu için asla öğrenemiyoruz. Evet.

And he gave you this book, too, to elect lonely, this book to read.

Ve sana bu kitabı da yalnız seçmen için, bu kitabı okuman için verdi.

And I never started it.

Ve hiç başlamadım.

Then he died, so I never know how to give it back to him.

Sonra öldü, bu yüzden onu ona nasıl geri vereceğimi asla bilmiyorum.

So I thought, I will read this book.

Ben de düşündüm, bu kitabı okuyacağım. Yapabileceğim

It could have dropped in the whole thing I could have done, but I wanted to read it so

her şeyin içine düşebilirdi , ama okumak istedim, bu yüzden

I think Pedro's probably read it.

Pedro'nun muhtemelen okuduğunu düşünüyorum.

A lot of people have probably seen the movie as well with Johnny Depp.

Muhtemelen pek çok insan filmi Johnny Depp ile de izlemiştir.

I will probably see the movie and I'm going to finish the rest of it.

Muhtemelen filmi izleyeceğim ve geri kalanını bitireceğim.

I don't think it'll take me long. Maybe you know, a morning

Uzun süreceğini sanmıyorum. Belki bilirsin,

to do it, taking you three weeks just to read one chapter.

bunu yapmak için bir sabah, sadece bir bölümü okumak üç haftanı alıyor.

So we might be still, still waiting.

Yani hala, hala bekliyor olabiliriz.

But I hope Pedro is impressed.

Ama umarım Pedro etkilenmiştir.

So maybe Christmas, maybe on the Christmas special that we have coming in December, Mr.

Yani belki Noel'de, belki Aralık'ta yapacağımız Noel özelinde, Bay

Steve might get to the end of the book.

Steve kitabın sonuna gelebilir.

Would you like to see my books?

Kitaplarımı görmek ister misin?

Come on. The way. I've got the same book at home.

Hadi. Yol. Evde aynı kitap var.

Okay. Think has got the same book.

Tamam aşkım. Think aynı kitabı aldı.

Uh, yeah,

Evet,

it does.

öyle.

Look, it is an old book. Yes, this is quite an old book.

Bak, bu eski bir kitap. Evet, bu oldukça eski bir kitap.

And when it says it was published, well, that's an original publication I think is it?

Ve yayınlandı dediği zaman, bu orijinal bir yayın, sanırım öyle mi?

It's probably worth a fortune. It's not worth a fortune.

Muhtemelen bir servet değerindedir. Bir servete değmez.

Trust me. Really.

Güven bana. Gerçekten mi.

I should go on eBay in 98, if it was the manuscript.

El yazması olsaydı, 98'de eBay'e girmeliydim.

Maybe. But.

Belki. Ancak.

But it's just one of millions of books that were published.

Ama yayınlanan milyonlarca kitaptan sadece biri .

Yeah. This.

Evet. Bu.

Oh, no, I know. 19 1971.

Hayır, biliyorum. 19 1971.

Yes. Well, that's it.

Evet. İşte bu kadar.

That's probably the copyright, the original copyright.

Muhtemelen telif hakkı, orijinal telif hakkı budur.

Yeah.

Looking at this, uh, could be 1990, but it's old.

Evet.

Buna bakınca 1990 olabilir ama eski.

It's 30 years old, probably. Yes.

Muhtemelen 30 yaşındadır. Evet.

Welcome to a new series of Mr.

Bay Steve'in yeni serisine hoş geldiniz, yaşınızı belli etmeden

Steve Looks at a book to try and find out without giving away your age

denemek ve öğrenmek için bir kitaba bakın

when you have to sort of do that, doesn't it?

, öyle değil mi?

I wish I could get to the end of a sentence.

Keşke bir cümlenin sonuna gelebilseydim.

I would love to do that. Here we go.

Bunu yapmayı çok isterim. İşte başlıyoruz.

So this is what I've been reading. Really?

Yani okuduğum şey bu. Gerçekten mi?

Yes, of course.

Evet elbette.

Have you really been reading these or just pick them off my bookshelf?

Bunları gerçekten okudun mu yoksa kitaplığımdan mı aldın?

Well, this is mine, so no, here's a good one.

Bu benim, yani hayır, işte iyi bir tane.

This is a good one.

Bu iyi bir tane.

P.J. O'Rourke, very controversial figure, but also very influential in the early days.

P.J. O'Rourke, çok tartışmalı bir figür ama aynı zamanda ilk günlerde çok etkili.

Did you know that he helped launch the careers of Chevy Chase?

Chevy Chase'in kariyerlerinin başlamasına yardım ettiğini biliyor muydunuz?

Yes. So he used to write for a publication

Evet. National Lampoon adlı bir yayın için yazardı

called National Lampoon, and that's where he originally started as an editor.

ve ilk olarak editör olarak başladığı yer orasıydı.

And then later he started writing other things.

Sonra başka şeyler yazmaya başladı.

But he got comedians involved with the writing.

Ama yazıya komedyenleri dahil etti.

And that's where people like Chevy Chase

Chevy Chase

and John Belushi came into being.

ve John Belushi gibi insanların ortaya çıktığı yer burasıdır.

And then from there, they started making movies.

Ve oradan, film yapmaya başladılar.

And the rest, as they say, is history.

Ve geri kalanı, dedikleri gibi, tarih.

But this is called Eat the Rich.

Ama buna Zengini Ye denir.

It's it's a very good book, very famous book.

Çok iyi bir kitap, çok ünlü bir kitap.

I've read it. Mr.

okudum Bay

Jenkins, I'm just about to tell you I haven't got to the end of the sentence again.

Jenkins, tam size söylemek üzereyim ki, yine cümlenin sonuna gelmedim.

Steve.

Steve.

It's a very good book, and a lot of what he does

Bu çok iyi bir kitap ve yaptığı şeylerin çoğu

is often, I want to say a subject.

, bir konu söylemek istiyorum.

Oh, that's a good word, Steve.

Oh, bu güzel bir kelime, Steve.

As a server pick acidic,

Bir sunucu asitli seçeceği için,

what he says is quite sarcastic or maybe cutting.

söylediği oldukça alaycı veya belki de kırıcı.

So this is a pretty good book if you've never read it.

Yani bu kitabı hiç okumadıysanız oldukça iyi bir kitap.

I know this guy has some very or had

Bu adamın biraz sahip olduğunu biliyorum ya da

because of course, he died last year.

elbette çünkü geçen yıl öldü.

He died last year, sadly, after suffering from cancer.

Geçen yıl kanserden acı çektikten sonra ne yazık ki öldü.

But he has written a lot of books, often viewed

Ancak, genellikle

as as leaning more towards the right.

sağa daha fazla eğilimli olarak görülen birçok kitap yazmıştır.

But of course, in his later years, he did soften and become more liberal.

Ama tabii ki sonraki yıllarında yumuşadı ve daha liberal oldu.

Sure.

So interesting.

Elbette.

Çok ilginç.

Well, it is interesting because it's a good book. It's a very interesting.

İlginç çünkü iyi bir kitap. Bu çok ilginç. Oku

Read it then.

o zaman.

I've just yes, it's it's a very it's a very well-known book.

Sadece evet, bu çok iyi bilinen bir kitap. Az

I've just told you. What? What's in there?

önce söyledim. Ne? Orada ne var?

Have you been listening to me?

Beni dinliyor musun?

Have I ever heard you say that? You've read it? Is a Oh, I see.

Bunu söylediğini hiç duydum mu? Okudun mu? Oh, anlıyorum.

Oh, well, maybe one day we can sit down together myself.

Oh, belki bir gün ben de birlikte oturabiliriz.

And then maybe. Maybe we can sit down together. Steve on that.

Ve sonra belki. Belki birlikte oturabiliriz. Bunun üzerine Steve.

And I can I can, I can give you a list of all the books I've read in my life from when I was at high school.

Ve yapabilirim, size lisedeyken hayatımda okuduğum tüm kitapların bir listesini verebilirim .

Another good one, by the way.

Bu arada, bir tane daha iyi.

More up to date The Madness of Crowds.

Daha güncel The Madness of Crowds.

Douglas Murray We read that one.

Douglas Murray Bunu okuduk.

Yes. You bought me this.

Evet. Bunu bana sen aldın.

He doesn't remember anything.

Hiçbir şey hatırlamıyor.

I remember buying it. I'm just asking whether you've noticed.

Satın aldığımı hatırlıyorum. Sadece fark edip etmediğini soruyorum.

It's there on my desk every time you come in and bring me a cup of tea.

Ne zaman gelsen ve bana bir fincan çay getirsen masamın üzerinde duruyor.

It's there on the desk in front of me.

Önümdeki masanın üzerinde duruyor.

So it's a good book again, about the way

groups of people can be taken over by certain types of ideology.

İnsan gruplarının belirli ideoloji türleri tarafından nasıl ele geçirilebileceği hakkında yine iyi bir kitap.

A very good book.

çok iyi bir kitap

And finally, this is one that Steve should be reading

Ve son olarak, bu Steve'in okuması gereken bir kitap

because I got this off his book case, something called Flirt,

çünkü bunu kitap kutusundan aldım, Flört denen bir şey

and this is how to get on in your career

ve bu, kariyerinde nasıl ilerleyeceğin

or to to further your career by

veya seksi ve çekici olarak kariyerini nasıl ilerleteceğin

being sexy and attractive

and how to use your positive, the positive things you have.

ve kendini nasıl kullanacağındır. olumlu, sahip olduğunuz olumlu şeyler. İşte

So there it is.

orada.

Do you read that off the back of A Yes, Yes, I've had that, but

A Evet, Evet, bunu yaşadım ama

I read from inside here.

buradan içeriden okudum.

It's very good.

Çok iyi.

Maybe you maybe you could use that.

Belki sen belki bunu kullanabilirsin.

Maybe Mr. Steve could use that to improve.

Belki Bay Steve bunu geliştirmek için kullanabilir.

I did.

I read it years ago and it's been very successful.

Yaptım.

Yıllar önce okumuştum ve çok başarılıydı.

Okay.

Tamam aşkım.

The techniques can be applied everyday life.

Teknikler günlük hayatta uygulanabilir.

People don't like using it. Now.

İnsanlar kullanmayı sevmiyor. Şimdi.

You see, you don't even realise I'm using it now.

Görüyorsun, şimdi kullandığımın farkında bile değilsin.

It's just me. It's not working.

Sadece benim. Çalışmıyor.

But people are saying that your hat does not look very stylish.

Ama insanlar şapkanın pek şık görünmediğini söylüyor.

And I agree with you. Well, it's.

Ve sana katılıyorum. Evet, öyle.

It's meant as a bit of a joke as obviously we're not being serious, but I'm not joking.

Açıkçası ciddi olmadığımız için biraz şaka amaçlı ama şaka yapmıyorum.

I did it actually in my younger years.

Aslında gençlik yıllarımda yaptım.

This was quite trendy, this hat.

Bu oldukça modaydı, bu şapka.

And I did use to wear it out at nightclubs and I can tell you that

Ben de gece kulüplerinde takıyordum ve

it's quite successful. Yes.

oldukça başarılı olduğunu söyleyebilirim. Evet.

I've never seen people laugh in the nightclub.

Gece kulübünde insanların güldüğünü hiç görmedim.

I've never heard so much laughter.

Hiç bu kadar çok kahkaha duymamıştım.

It was actually louder than the music, the glasses.

Aslında müzikten, gözlüklerden daha yüksekti.

I've never worn those out.

Bunları hiç takmadım.

Anyway, I think we've got these, didn't we, when we went on holiday.

Her neyse tatile gittiğimizde bunları almıştık sanırım değil mi?

Okay then.

Tamam o zaman.

But once.

But yes, it's just just a joke, you know, We're not trying to be serious about it.

Ama bir kez.

Ama evet, bu sadece bir şaka, bilirsiniz, bu konuda ciddi olmaya çalışmıyoruz.

Okay. Steve Giovanni. Hello, Giovanni.

Tamam aşkım. Steve Giovanni. Merhaba Giovanni.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

We've got a lot to get through today.

Bugün üstesinden gelmemiz gereken çok şey var.

Giovanni asks, Is there a good way of getting back into reading

Giovanni, "Uzun süre okumadıktan sonra tekrar okumaya başlamanın iyi bir yolu var mı

after not doing it for a long time?

?" diye soruyor.

Well, this is something we did talk about recently. Yes.

Eh, bu son zamanlarda konuştuğumuz bir şey. Evet.

And we talked about reading and how it can be a thing

Ve okumaktan ve

that can help you to understand English if you are learning English

İngilizce öğreniyorsanız

or maybe you can read and then write what you are reading.

ya da belki okuyup sonra da okuduğunuzu yazabiliyorsanız, İngilizceyi anlamanıza nasıl yardımcı olabileceğinden bahsettik.

So that's another good way of doing it.

Yani bu, bunu yapmanın başka bir iyi yolu.

But I would say if you are going to start reading again,

Ama tekrar okumaya başlayacaksan

read something short.

kısa bir şeyler oku derim.

Now I know that sounds obvious, but it might not be obvious to everyone,

Şimdi bunun apaçık göründüğünü biliyorum, ama herkes için açık olmayabilir,

so read something short, something with maybe

bu yüzden kısa bir şey okuyun, belki

50 or 60 pages, something that has maybe a brief description

50 veya 60 sayfalık bir şey, belki belirli bir konunun kısa bir açıklamasını içeren bir şey

of a certain subject or something that you are interested in.

veya ilgilendiğiniz bir şey.

So start with something short.

kısa bir şeyle.

Don't don't pick up a huge book with hundreds of pages

Yüzlerce sayfası

and countless chapters because you won't finish it.

ve sayısız bölümü olan kocaman bir kitabı bitiremeyeceksiniz diye elinize almayın.

I can guarantee you won't finish it.

Bitiremeyeceğinizin garantisini verebilirim.

In fact, I think the book you've got there, Steve

Aslında, elinizdeki Steve

Fear and Loathing in Las Vegas, is quite short.

Fear and Loathing in Las Vegas adlı kitabın oldukça kısa olduğunu düşünüyorum.

Quite sure. That is a very good example.

Oldukça emin. Bu çok iyi bir örnek.

Apparently, according to Tomic, it's good

Görünüşe göre Tomic'e göre

to read the biography of Hunter Thompson.

Hunter Thompson'ın biyografisini okumak güzel.

So a might might look at that after I finish the book.

Bu yüzden kitabı bitirdikten sonra buna bakabilir.

If I don't enjoy it, I won't read his autobiography.

Beğenmezsem otobiyografisini okumam.

If I do enjoy it, I'll read his autobiography.

Beğenirsem otobiyografisini okurum.

It sounds good to me.

Bana iyi geliyor.

Yes, I was going back to Santorini.

Evet, Santorini'ye dönüyordum.

He was talking about with the Ford Mondeo.

Ford Mondeo'dan bahsediyordu.

Yeah, she went in it at 120 miles an hour.

Evet, saatte 120 mil hızla gitti.

Once. So

Bir kere. Araba

were you driving?

kullanıyor muydun?

Yes. Were you driving?

Evet. Araba kullanıyor muydun?

Were you driving a driving at 120 miles an hour?

Saatte 120 mil hızla araba kullanıyor muydunuz?

I amazing a bucket hat.

Harika bir kova şapka.

This is cool.

Bu havalı.

It apparently is. It's yes, it is.

Görünüşe göre öyle. Evet, öyle.

It's full of

it's full of water, but it is when it's on your head.

İçi su dolu ama başın üstündeyken oluyor.

Anyway,

Her neyse,

I'm so cruel.

ben çok acımasızım.

So we are talking about making decisions today.

Bu yüzden bugün karar vermekten bahsediyoruz.

And I think it's a good moment to take a look into Mr.

Bence Bay Steve'in zihnine bir göz atmak için iyi bir an

Steve's mind.

.

Now, you can see here that Mr.

Şimdi, burada Bay

Steve has the perfect specimen of a head for skill.

Steve'in beceri için mükemmel bir kafa örneğine sahip olduğunu görebilirsiniz.

It's the perfect shape, and I think it is.

Mükemmel bir şekil ve bence öyle.

I think you have the perfect head.

Bence mükemmel bir kafan var.

In fact, if you turn around, your profile is quite magnificent.

Aslında arkanızı dönerseniz profiliniz oldukça muhteşem.

I can see this sculpted

Bunun

out of pure granite.

saf granitten oyulmuş olduğunu görebiliyorum.

You can see the brow of a of an immense intellect.

Muazzam bir zekanın alnını görebilirsiniz.

But for you, I suppose the real question is, yes, what's in there?

Ama senin için asıl soru, evet, orada ne var?

So we're going to have a look now.

O yüzden şimdi bir göz atacağız.

There's probably there, Steve.

Muhtemelen oradadır, Steve.

Mr. Steve, sometimes you have to make decisions, don't you, in choices.

Bay Steve, bazen kararlar vermeniz gerekir, değil mi?

It's very cruel to me, you know.

Bu benim için çok acımasız, biliyorsun.

You know, the years we've been together, the support,

Bilirsin, birlikte olduğumuz yıllar, destek

and yet I'm demeaned.

ama yine de küçük düşürülüyorum.

I feel as if I'm demeaned on this show.

Kendimi bu dizide aşağılanmış gibi hissediyorum.

It's not true, demeaned, ridiculed.

Doğru değil, küçük düşürüldü, alay edildi.

Trust me.

I feel I'm demeaning myself more by appearing with you.

Güven bana.

Seninle görünerek kendimi daha çok küçük düşürdüğümü hissediyorum.

So I'm always the one.

Yani ben her zaman tekim.

Not much how I'm always the one who's demeaned and embarrassed the most.

Her zaman en çok küçük düşüren ve utandıran kişi olmama rağmen .

You know, they say when you're in a group of people, then your intellectual

Bilirsiniz, derler ki, bir grup insanın içindeyseniz, o zaman entelektüeliniz

always goes down to the lowest common level, the lowest level amongst the group.

her zaman en düşük ortak seviyeye, grup içindeki en düşük seviyeye iner.

And every now and again does it come up.

Ve ara sıra gündeme geliyor.

That's why they say you should associate with people who are sort of

Bu yüzden senden biraz daha zeki insanlarla ilişki kurman gerektiğini söylüyorlar

more intelligent than you.

.

Richer.

Then you go somewhere where you want to be because then you will pull yourself up

Daha zengin.

O zaman olmak istediğin yere gidersin çünkü o zaman

to their level instead of coming down thinking of the people.

insanları düşünerek aşağı inmek yerine kendini onların seviyesine çekersin.

I think of all the people we know.

Tanıdığımız tüm insanları düşünüyorum.

That's definitely not true in our case anyway.

Zaten bizim durumumuzda bu kesinlikle doğru değil.

Steve Yes, we're not going to get a look.

Steve Evet, bakmayacağız. Bay Steve'in nasıl çalıştığına dair

We're going to have some sort of clue, some sort of insight into how Mr.

bir tür ipucumuz, bir tür içgörümüz olacak

Steve works.

.

Over the past few days, you've been doing something, haven't you?

Son birkaç gündür bir şeyler yapıyorsun, değil mi?

Yeah, we've been trying to make a decision.

Evet, bir karar vermeye çalışıyorduk.

A decision and anything is always a long, protracted.

Bir karar ve herhangi bir şey her zaman uzun, uzatılmış bir süreçtir.

If something's protracted, it means it's sort of stretched out over

Bir şey uzatılmışsa,

a long.

uzun bir süre boyunca uzatılmış demektir.

That's my peanut butter sandwich coming in.

Bu benim fıstık ezmeli sandviçim geliyor.

I want you to say that.

Bunu söylemeni istiyorum.

Let me just get that bird.

O kuşu almama izin ver.

Me See? Don't go. Hello, everyone. We got that.

Gördün mü? gitme Herkese merhaba. Anladık.

I had a peanut butter sandwich before coming on for a bit of protein.

Biraz protein için gelmeden önce fıstık ezmeli sandviç yedim.

Give me a bit of energy.

Bana biraz enerji ver.

Yes. So I was making it.

Evet. Ben de yapıyordum.

So I needed this kind of long story short, I need to get some front tires for my car. Yes.

Yani bu tür uzun lafın kısasına ihtiyacım vardı, arabam için birkaç ön lastik almam gerekiyor. Evet.

So Steve is now having to choose gas,

Yani Steve şimdi benzin seçmek zorunda,

some new tires for the car that he drives,

kullandığı araba için yeni lastikler,

which sounds to the average person that sounds like a very simple thing.

ki bu ortalama bir insana çok basit bir şeymiş gibi geliyor.

You just look at some tires, you go, those tires are very nice

Sadece birkaç lastik bak, sen git, o lastikler çok güzel

and I will buy those and have them fitted to my car.

ve ben de onları alıp arabama taktıracağım.

Well, you would normally just go along to a tire specialist.

Normalde bir lastik uzmanına giderdin.

Quick fit is a common one here and they would say, yes,

Hızlı takma burada yaygın bir uygulamadır ve evet,

your tires had worn down to the legal limit.

lastikleriniz yasal sınıra kadar aşınmış derler.

And you would say, well, what you know what, You either replace them with just the same tire.

Ve siz de bilirsiniz ki, ya onları aynı lastikle değiştirirsiniz.

This is just as

Bu tıpkı

or you would just usually just trust their judgement.

ya da genellikle sadece onların yargılarına güveneceğiniz gibidir.

They said, well, you can get a you can get a premium tire like a mitchell,

Mitchell gibi birinci sınıf bir lastik alabilirsin,

which would be more expensive or you can get a budget tire.

bu daha pahalı olur ya da ekonomik bir lastik alabilirsin dediler.

What do you want to spend, you know, two minute decision.

Ne harcamak istiyorsun, bilirsin, iki dakikalık bir karar.

No, but not me, Steve. And that's a long time.

Hayır, ama ben değil, Steve. Ve bu uzun bir zaman.

What most people do is they get in the car.

Çoğu insanın yaptığı şey arabaya binmek.

Steve, they go to a local tire place,

Steve, yerel bir lastikçiye gidiyorlar, camı

they whine the window down and they get they say, Hey,

indiriyorlar ve Hey,

mate, put some tires on this car and that's it and that's it.

dostum, bu arabaya lastik tak ve bu kadar, bu kadar diyorlar.

The average person doesn't actually care.

Ortalama bir insan aslında umursamıyor.

However, for a mr.

Ancak, bir bay için.

Steve's world.

Steve'in dünyası.

So in my world, yes, I have spent probably

Yani benim dünyamda, evet, muhtemelen

the last week researching the best possible tires to.

geçen haftayı mümkün olan en iyi lastikleri araştırarak geçirdim.

Have them. So let's have a look. Show this to the camera.

Onlara sahip ol. Öyleyse bir bakalım. Bunu kameraya göster.

There we go.

Oraya gidiyoruz.

You can always zoom in later.

Daha sonra istediğiniz zaman yakınlaştırabilirsiniz.

So this that is a list

Yani bu,

of all somewhere on there, the tires I've currently got on the car.

orada bir yerlerde olanların bir listesi, şu anda arabada bulunan lastikler.

And then all of these are the potential candidates

Ve sonra bunların hepsi

for the tire that I could possibly put on.

muhtemelen takabileceğim lastik için potansiyel adaylar.

And after one week's research and I found a wonderful website

Ve bir haftalık araştırmadan sonra lastik testleri yapan harika bir web sitesi buldum

that does tire tests, can you believe the tire test on YouTube?

, YouTube'daki lastik testine inanabiliyor musunuz?

It's fantastic.

O fantastik.

This guy, he gets like 20 tires,

Bu adam, 20 kadar lastik alıyor,

puts them on this golf, runs it round a track, all these testing conditions.

onları bu golfe koyuyor, bir pistte koşuyor, tüm bu test koşulları.

What braking, dry braking, wet handling,

Hangi frenleme, kuru frenleme, ıslak zeminde yol tutuş,

aquaplaning noise, what it looks at all the different categories

suda kızaklama sesi, tüm farklı kategorilerde

that you would want in a tire and then concludes, which is the best one.

bir lastikte olmasını isteyeceğiniz şeyler nelerdir ve sonra hangisinin en iyisi olduğu sonucuna varılır.

But my priority is Mr.

Ama benim önceliğim Bay

Duncan is not sportiness I could get a sport tire.

Duncan sportiflik değil spor bir lastik alabilirdim.

But the trouble with those is that they're a bit noisier, they're a bit more uncomfortable.

Ama bunların sorunu biraz daha gürültülü olmaları, biraz daha rahatsız olmaları.

So I want like a touring tire, something more comfortable.

Bu yüzden tur lastiği gibi, daha rahat bir şey istiyorum.

So have The disturbing thing is I can't read this.

Rahatsız edici olan şey, bunu okuyamamam.

It's like the crazy ramblings of a scientific genius.

Bilimsel bir dehanın çılgın saçmalıkları gibi.

Well, you see, you've got to know all about profile files and speed ratings

Görüyorsunuz, profil dosyaları ve hız derecelendirmeleri

and whether you want extra load things like that.

ve bunun gibi ekstra yük isteyip istemediğiniz hakkında her şeyi bilmelisiniz.

Well,

Peki,

that.

Well, that's the one I can speed ratings out of the research.

bu.

Pekala, araştırmadan reytingleri hızlandırabileceğim tek şey bu .

Can you go down a speed rating? No, you can't do that.

Hız derecesini düşürebilir misin? Hayır, bunu yapamazsın.

That's not safe.

Bu güvenli değil.

Anyway, I finally made my decision, Mr.

Her neyse, sonunda kararımı verdim Bay

Duncan, and it's unfortunately

Duncan ve ne yazık ki

going to be a mitchell in primacy for Mitchell in.

Mitchell'in önceliği

Yes, but of course, Mitchell in Make good tyres.

Mitchell olacak.

They've been making tires for years.

Yıllardır lastik yapıyorlar.

They do.

Onlar yapar.

The trouble with a budget tires is you

Bütçe lastikleriyle ilgili sorun,

that you suffer in terms of braking distance.

fren mesafesi açısından sıkıntı çekmenizdir.

So you think you're getting less, you're paying less for them.

Yani daha az aldığınızı düşünüyorsunuz, onlar için daha az ödüyorsunuz.

But if you had to do an emergency, stop it and some of them can take twice as long

Ancak acil bir durum yapmanız gerekiyorsa, durdurun ve bazılarının arabanızın durması iki kat daha uzun sürebilir

for your car to stop.

.

So if you get a premium brand certificate, it's a good idea.

Bu nedenle, birinci sınıf bir marka sertifikası alırsanız, bu iyi bir fikirdir.

So you're saying that getting cheap tires is bad?

Yani ucuz lastik almanın kötü olduğunu mu söylüyorsun?

Yes, I do.

Evet ediyorum.

Yes, because it particularly if the weather gets wet,

Evet, çünkü özellikle hava ıslanırsa,

which of course what we have in the UK is wet weather.

Birleşik Krallık'ta sahip olduğumuz şey elbette yağışlı havadır.

Lots of wet weather. So you want to anyway,

Bol yağışlı hava. Yani yine de istiyorsanız,

Why not why not promote in particular tyres.

neden özellikle lastikleri tanıtmıyorsunuz?

Well yeah, it took me a lot of time to come up with this decision

Pekala evet, bu kararı vermem çok zaman aldı,

which most people would have just gone to a tyre fitters

çoğu insan bir lastikçiye gidip

and said what times I put on and just done it, you know, they said, you know,

ne zaman taktığımı söyler ve öyle yapardı, bilirsin, dediler, bilirsin,

even if I was to buy a washing machine, I would do a similar thing.

Çamaşır makinesi alacaktım, benzerini yapardım.

I would go into all the tests.

Tüm testlere girerdim.

I would because I don't like spending money, I don't like to.

Yapardım çünkü para harcamayı sevmiyorum, sevmiyorum.

That's the easiest.

Bu en kolayı.

Stomach says it's because it's fear of failure.

Mide bunun başarısızlık korkusundan kaynaklandığını söylüyor.

It's not that for me.

Benim için öyle değil.

It's I don't like spending money unless I know I've made the right decision.

Doğru kararı verdiğimi bilmeden para harcamayı sevmiyorum.

Nothing makes me feel worse than buying something.

Hiçbir şey beni bir şey satın almaktan daha kötü hissettiremez.

And then I've made the wrong choice because.

Ve sonra yanlış seçim yaptım çünkü.

Because I'm going to live with it for a long time.

Çünkü onunla uzun süre yaşayacağım.

Yeah, this is true, But I think do worry, though, afterwards,

Evet, bu doğru, Ama bence daha sonra

whether you've made the right decision or true.

doğru kararı verip vermediğiniz konusunda endişelenin.

Yes, anxiety.

Evet, kaygı.

I worry about those sort of things.

Bu tür şeyler için endişeleniyorum.

But anyway, it's never going to go away.

Ama ne olursa olsun, asla geçmeyecek.

And I don't think I've made many bad decisions over the years.

Ve yıllar boyunca pek çok kötü karar verdiğimi düşünmüyorum .

Maybe when it comes to partners, maybe I've made catastrophic

Belki iş ortaklara gelince, belki orada feci kararlar vermişimdir

decisions there, you know, somebody to spend your life with.

, bilirsin, hayatını birlikte geçirebileceğim biri.

Yeah, that's true.

Evet doğru.

So maybe I haven't got that right.

Yani belki de bunu doğru anlamadım.

I didn't do much research when I met you, and I hadn't done much sort of

Seninle tanıştığımda fazla araştırma yapmadım ve bu konuda pek araştırma yapmadım

looking around that and tested test driven.

ve test sürüşü yaptım.

Many other people hadn't taken me for a test drive.

Birçok kişi beni test sürüşüne çıkarmamıştı.

Not really.

Tam olarak değil.

I hadn't really got much reference points, you know, I didn't really, you know,

Pek fazla referans noktam yoktu, bilirsin , gerçekten yoktu, bilirsin, tabiri caizse

I haven't really been around the block, so to speak, but.

mahallede pek dolaşmadım , ama.

But now, no, you're not going to trade me in for a new model.

Ama şimdi, hayır, beni yeni bir modelle takas etmeyeceksin.

It's too late now. You're not worth much.

Artık çok geç. Çok değerli değilsin.

Oh. Oh, Mr. Duncan.

Ah. Bay Duncan.

Oh, is that deeply?

Oh, bu derin mi?

That was a very deep.

Bu çok derindi. Bana erken davranma

I was just revenge for the way you were treating me early.

şeklin için intikam alıyordum .

Yes, but what do you think my revenge is going to be now?

Evet, ama şimdi intikamımın ne olacağını düşünüyorsun?

I don't know.

Bilmiyorum.

Anyway.

Her neyse.

Oh, yes.

Here we go. Satch.

Oh evet.

İşte başlıyoruz. Satch.

Renault, Sartori. No. Knows about cars.

Renault, Sartori. Hayır. Arabaları bilir.

Look at that. She's quoting the alcohol.

Şuna bak. Alkolden alıntı yapıyor.

Why do you seem surprised?

Neden şaşırmış görünüyorsun? Arabaları bilen bir arenaya

Don't you seem surprised that you went that arena knows about cars.

gitmene şaşırmadın mı?

Well, I didn't know that Satch Arena was so.

Satch Arena'nın böyle olduğunu bilmiyordum.

Was so into that.

Buna çok düşkündüm.

Into the car, driving at 120 miles an hour on the motorway.

Arabaya, otoyolda saatte 120 mil hızla gidiyor.

Ford Cosworth are restful by force.

Ford Cosworth zorla dinleniyor.

We've got a meet up safari.

Buluşma safarimiz var.

Now you can come to Paris.

Artık Paris'e gelebilirsiniz.

And yet so yet she knows all about. Yes.

Ve yine de, yine de her şeyi biliyor. Evet.

Yeah I had Yokohama was on a car once before There were the noises times it ever had

Evet, daha önce bir arabada Yokohama vardı. Gürültüler vardı,

I say a rumbled and everything so I couldn't wait to get rid of them.

gümbürtü dedim ve her şey, bu yüzden onlardan kurtulmak için sabırsızlanıyordum.

See when you're in a car all day, as I was doing lots of miles, you don't want a sporty tyre.

Bakın, bütün gün arabadayken, ben çok kilometre yaptığım için sportif bir lastik istemezsiniz.

You want something that's a bit more, you know, quieter

Biraz daha, bilirsin, daha sessiz

and doesn't jolt over all the same and lasts a long time.

ve aynı şekilde sarsılmayan ve uzun süre dayanan bir şey istiyorsun.

As I'm getting older, Bridgestone is a similar they're sort of sporty tyres,

Ben yaşlandıkça Bridgestone,

which you would want on your Ford Cosworth are of course.

Ford Cosworth'unuzda olmasını isteyeceğiniz sportif lastiklere benziyor .

Yeah. Or your golf GTI

Evet. Ya da golf GTI'ınız

You know what I'm regretting bringing this subject up.

Bu konuyu gündeme getirdiğim için ne kadar pişmanım biliyor musunuz?

I could talk about tyres all day. I love tyres.

Bütün gün lastikler hakkında konuşabilirim. Lastikleri seviyorum.

I said the other day I might get a job working at a tyre place because I just.

Geçen gün bir lastikçide çalışarak iş bulabileceğimi söyledim çünkü ben sadece.

I just like the treads. I just.

Ben sadece basamakları severim. Ben sadece.

Oh, you know, I could roll the tyre all over me.

Oh, bilirsin, lastiği üzerime yuvarlayabilirim.

I think it's the smell of rubber.

Sanırım lastik kokusu.

I think it's the men, you know, where they have one tyre each arm and they're walking around

Bence erkekler, bilirsin, her kollarında bir lastik var ve etrafta dolaşıyorlar

and their muscles are bulging and it's like the Athena poster from years ago

ve kasları şişkin ve yıllar önceki Athena posteri gibi

that that muscle guy is he's he's holding tyres.

o kaslı adam lastikleri tutuyor.

Yeah. Yeah, he's got big muscles. That's probably what it is.

Evet. Evet, büyük kasları var. Muhtemelen olan budur.

You know, I had this fascination with tyres ever since.

Biliyor musun, o zamandan beri lastiklere bu ilgim var.

Of course, other brands of tyres

Tabii ki,

are available, including Goodyear,

Goodyear, Dunlop ve Firestone dahil olmak üzere başka lastik markaları da mevcut,

Dunlop and Firestone,

so there are other brands of Tyre available, but to be honest with you,

yani başka Tire markaları da mevcut, ancak size karşı dürüst olmak gerekirse,

I'm getting very tired of this subject spelt differently.

bu konunun farklı yazılmasından çok yoruldum.

T y r s for the rubber tyre to tire it,

Lastik lastiği yormak için lastik lastik,

although in America I think they're small tyres t i r

ama Amerika'da küçük lastikler olduğunu düşünüyorum

because whenever I put t y r e s

çünkü ne zaman lastiklerin

which is the English spelling of tyres, if I put that into Google or somewhere

İngilizce yazılışı olan lastikleri taksam, bunu Google'a veya başka bir yere koysam

or if I into into the computer spell

veya bilgisayar büyüsüne girsem

check thing it always tries to correct it. Yeah.

her zaman düzeltmeye çalıştığı şeyi kontrol et. Evet.

So I think in America they spell it with t I yes.

Sanırım Amerika'da bunu t I yes ile heceliyorlar.

There's no y there's no why.

Y yok, neden yok.

So you know, beware if you're watching in America, beware, which nobody is.

Biliyorsunuz, Amerika'da izliyorsanız dikkat edin, dikkat edin, ki kimse izlemiyor.

But yeah, we spent it with a y I think if you ask,

Ama evet, y ile harcadık, sorarsan sanırım,

but if you ask for tires, I don't think they care how it's spelt because I'll know what you mean.

ama lastikler için sorarsan, onun nasıl yazıldığını umursadıklarını sanmıyorum çünkü ne demek istediğini anlayacağım.

I think so, yes.

Öyle düşünüyorum, evet.

So if anyone wants me to to advise them on

Bu yüzden,

what is the best time for their car, just send me send an email to Mr.

arabaları için en iyi zamanın ne olduğu konusunda onlara tavsiyede bulunmamı isteyen olursa, bana Bay Duncan'a bir e-posta göndermesi yeterli

Duncan.

. Sen

You're your tyre size rim.

lastik ebadında jantsın.

Your rim. Yes, the rim size.

Senin jantın. Evet jant ölçüsü.

Do you want a picture of somebody's rim and this is time legal the type of car.

Birinin jantının bir resmini mi istiyorsunuz ve bu araba tipinin yasal zamanıdır.

And I will advise you according to your budget

Ve bütçenize göre size tavsiyede bulunacağım,

you can't go wrong with with

it with the big names are can you like Mitchell and Bridgestone Dunlop.

Mitchell ve Bridgestone Dunlop gibi büyük isimlerle yanlış gidemezsiniz.

Uh you can't go wrong with those really that used be an insult, didn't it.

Uh, gerçekten hakaret olanlarla yanlış gidemezsin , değil mi?

If a person was overweight, if they were very large,

Bir insan fazla kiloluysa, çok iriyse

they used to say that they looked like they looked like the Michelin Man.

Michelin Adamı gibi göründüğünü söylerlerdi.

His having a baby.

Bebek sahibi olması.

The foetus, according to this Beatrice, is saying all the best for the baby foetus.

Bu Beatrice'e göre fetüs, bebek cenin için en iyisini söylüyor.

I don't think I don't think the foetus is having a baby.

Fetüsün bebek sahibi olduğunu düşünmüyorum.

Maybe one of his relations, they test says.

Belki akrabalarından biri, test ediyorlar diyor.

By the way, today my grandson Theodore has turned four years old.

Bu arada torunum Theodore bugün dört yaşına girdi.

He's four.

O dört yaşında.

Oh grandson.

Ey torun

So not newborn Grandson. Fantastic.

Yani yeni doğmuş Torun değil. Fantastik. Çok gergin olduğu

You would have a lot of difficulty pushing out a four year old

dört yaşındaki bir çocuğu dışarı atmakta çok zorluk çekersiniz

who he's very tense.

.

Says he likes the sentence. I'm a big boy now.

Cümleyi beğendiğini söylüyor. Ben artık büyük bir çocuğum.

Oh. Oh, I know what that is.

Ah. Bunun ne olduğunu biliyorum.

Well, let's play it, shall we? Here we go. I think.

Pekala, hadi oynayalım, olur mu? İşte başlıyoruz. Bence.

I think you might be referring to this.

Sanırım buna atıfta bulunuyor olabilirsiniz.

I'm a big boy now.

Ben artık büyük bir çocuğum.

Is that what you were referring to?

Bahsettiğiniz şey bu muydu?

I think it might be

Sanırım

across the Tasman.

Tasman'ın karşısında olabilir.

When your grandson is 16, you might be using that phrase

Torununuz 16 yaşındayken bu tabiri

in an entirely different way.

tamamen farklı bir şekilde kullanıyor olabilirsiniz.

We go.

Biz gideriz.

Well, it'll take on a whole new meaning.

Pekala, tamamen yeni bir anlam kazanacak.

Okay. Probably.

Tamam aşkım. Muhtemelen.

I don't know if he's lucky.

Şanslı mı bilmiyorum.

Oh, dear.

Ah hayatım.

Go, Mr. Duncan. On you go.

Git, Bay Duncan. hadi git

So the contest today is who is the most handsome,

Yani bugünkü yarışma, kim en yakışıklı,

the most handsome person in much.

en yakışıklı kişidir.

And it has been well publicised in the local magazine,

Ve

the handsomest man in much Wenlock.

Wenlock'un çoğu yerindeki en yakışıklı adam olan yerel dergide iyi bir şekilde tanıtıldı.

And the grand final is today.

Ve büyük final bugün.

Everyone in much Wenlock is voting and it's between myself and Mr.

Wenlock'taki herkes oy kullanıyor ve bu benimle Bay

Steve. There it is.

Steve arasında. İşte burada.

Look in the the local magazine.

Yerel dergiye bakın.

They've actually talked about it in the local magazine.

Aslında yerel dergide bundan bahsetmişlerdi.

I can't believe it.

inanamıyorum

Yes. So we are we are now like, I suppose you might say

Evet. Yani biz şimdi şöyleyiz, sanırım

we are like famous celebrities here in much Wenlock.

burada Wenlock'ta çok ünlü ünlüler gibiyiz diyebilirsiniz. Birikmiş

Have you got a backlog of emails? I have.

e-posta listeniz mi var? Sahibim.

Oh, did you did you mentioned it earlier?

Oh, daha önce bahsettin mi?

Yes. I've got a little backlog.

Evet. Biraz birikimim var.

Is that because so many people want

Bunun nedeni, pek çok insanın

to come and meet up in Paris?

gelip Paris'te buluşmak istemesi mi?

Well, we've had three responses.

Üç yanıt aldık.

Three had we better repeat, because some people will have I have already.

Üçünü tekrar etsek iyi olur, çünkü bazı insanlar zaten sahip olacağım.

Oh, we've already done it.

Ah, çoktan yaptık.

Yes. The half an hour that was going on when you weren't here

Evet. Ben hazırlanırken sen burada yokken geçen yarım saat

when I was getting ready, you know, a lot of people call the good bit, making myself trendy,

, bilirsin, pek çok insan iyi kısma sesleniyor, kendimi modaya uygun hale getiriyor,

talking to trendy.

modacılarla konuşuyorum.

I went to visit my friends last night, my trendy friends in Birmingham.

Dün gece Birmingham'daki modaya uygun arkadaşlarımı ziyarete gittim.

Trendy, Yes.

Modaya Uygun, Evet.

Whether they're trendy than me, they younger, mind you.

Benden moda olsunlar, daha genç olsunlar, dikkat edin.

Having said that, they're in their forties now.

Bunu söyledikten sonra, artık kırklı yaşlarındalar. Bu

That's not young, by the way.

arada, genç değil.

When I met them, they were in their twenties and I was in my forties and now they're in,

Onlarla tanıştığımda yirmili yaşlarındaydılar ve ben kırklı yaşlarımdaydım ve

now they're in their forties.

şimdi onlar kırklı yaşlarında.

So basically you were you to them you were always old.

Yani temelde onlar için sizdiniz, her zaman yaşlıydınız.

Yes, sir.

Evet efendim.

They're the same age when I met.

Tanıştığımda aynı yaştalar.

They're the age I was

they the age when I was, when I met them 20 years ago.

20 yıl önce onlarla tanıştığım yaşta benim olduğum yaştalar.

That's quite funny isn't it.

Bu çok komik değil mi?

How life

Hayat nasıl

happens. But

olur. Ama

it is funny how life happens if you notice that life happening,

komiktir ki, hayatın olduğunu fark edersen,

if you open your eyes and look out the window, you might see life happening.

gözlerini açıp pencereden dışarı bakarsan, hayatın olduğunu görebilirsin.

You might even look down, I don't know in front of you and see a little bit of life to make to imagine that.

Aşağıya bile bakabilirsin, önünü bilmiyorum ve bunu hayal etmek için biraz hayat görüyorsun.

No reply yet.

Henüz cevap yok.

Yes. Been very busy preparing the show.

Evet. Gösteriyi hazırlamakla çok meşguldüm.

Yes. Well, we are doing other things as well.

Evet. Pekala, başka şeyler de yapıyoruz.

Away, away from here.

Uzakta, buradan uzakta.

But yes, I am going to look at the emails.

Ama evet, e-postalara bakacağım.

So if you are interested in joining us in June, the beginning of June,

Bu nedenle, Haziran'da, Haziran başında bize katılmakla ilgileniyorsanız ,

we will give a little bit of detail, but most of it

biraz ayrıntı vereceğiz, ancak çoğunu

we will do off YouTube, away from YouTube

YouTube dışında, bariz nedenlerle YouTube'dan uzakta yapacağız

for obvious reasons, and we are going to have a meet up.

ve bir buluşma yapacağız. yukarı.

We're going to meet together, join together

in Paris at the beginning of June.

Haziran başında Paris'te buluşup, bir araya geleceğiz.

We are now in the early stages of organising that.

Şimdi bunu organize etmenin ilk aşamalarındayız.

Yes, I would as well. Do I agree?

Evet, ben de isterim. Kabul ediyor muyum?

I concur.

katılıyorum

Oh, it would appear that more people

Görünüşe göre daha çok insan

are interested in finding out who Tomek is. Yeah.

Tomek'in kim olduğunu öğrenmekle ilgileniyor. Evet.

Than then. Yes.

O zaman Evet.

So now I'm starting to see a pattern here forming.

Yani şimdi burada şekillenen bir model görmeye başlıyorum.

It's not as you want to see, is it? Yeah.

Görmek istediğin gibi değil, değil mi? Evet.

No, exactly.

Tam olarak değil.

Tom topics the draw for the Paris meet. Yes.

Tom, Paris buluşması için çekilişi düzenler. Evet.

So I suppose. I suppose.

Sanırım. Sanırım.

Well, you already know us, you see, you've seen us here now on your screens.

Eh, bizi zaten tanıyorsunuz, görüyorsunuz, artık ekranlarınızda bizi burada gördünüz.

You know what we look like, you see.

Nasıl göründüğümüzü biliyorsun, görüyorsun.

So there isn't really any mystery.

Yani gerçekten bir gizem yok.

Although I might come in disguise, I might wear that outfit. Yes.

Kılık değiştirmiş olsam da, o kıyafeti giyebilirim. Evet.

And it in.

Ve içeri girdi.

Yes, that's the point.

Evet, mesele bu.

I'm giving away all my all my different personas.

Tüm farklı kişiliklerimden vazgeçiyorum.

So it's been very difficult for me to go in disguise to Paris

Bu yüzden, kılık değiştirip Paris'e gitmek benim için çok zor oldu

because you seem the sort of snooty me with the with that with the

çünkü şapkanın

the tip of the hat on that makes me look like a landed gentry.

ucu takılıyken beni toprak sahibi bir eşraf gibi gösteren şeyle beni biraz kibirli görünüyorsun.

You would be great in Paris if you look like that in Paris,

Paris'te böyle görünseydin Paris'te harika olurdun,

you would have people coming up to you taking your photograph.

insanlar sana gelip fotoğrafını çekerdi.

Maybe they would think that you were some some terrible tortured artist.

Belki de senin korkunç bir işkence görmüş sanatçı olduğunu düşünürlerdi.

I might get on the front of. The fashion magazine.

önüne geçebilirim. moda dergisi.

Yes. You might get snapped up.

Evet. Kapışabilirsin.

You might suddenly end up on the front cover of Vogue.

Aniden kendinizi Vogue'un ön kapağında bulabilirsiniz.

Okay. Vague.

Tamam aşkım. Başıboş dolaşmak.

Yes, that's more likely. Yes.

Evet, bu daha muhtemel. Evet.

So we are talking about a subject.

Yani bir konudan bahsediyoruz.

We do have a subject.

bir konumuz var.

We're going to quickly go through it because we also want to play

Hızlı bir şekilde üzerinden geçeceğiz çünkü aynı zamanda

fill in the blanks in fact, in the blanks.

boşlukları doldurmayı da oynamak istiyoruz, aslında boşluklarda.

Yes, Fill in the blanks. Fill in the blanks. See anarchy.

Evet, boşlukları doldurunuz. Boşlukları doldurun. Bkz. anarşi.

Anarchy, yes.

You see is also a connoisseur of rubber.

Anarşi, evet.

Görüyorsun aynı zamanda bir lastik uzmanı.

Really? A rubber connoisseur. Okay.

Gerçekten mi? Bir lastik uzmanı. Tamam aşkım.

Continental. Yes. Continental is a good

Kıta. Evet. Continental,

balance between

price and quality yes, they're very sporty tires.

fiyat ve kalite arasında iyi bir denge, evet, çok sportif lastikler.

Continental's probably a bit too sporty for me.

Continental muhtemelen benim için biraz fazla sportif.

I want something a bit sort of for an old man.

Yaşlı bir adam için biraz bir şey istiyorum.

Do you know, I read a tire test?

Bir lastik testi okuduğumu biliyor musun?

Yes, Old man tires. I read a tire test.

Evet, yaşlı adam lastikleri. Bir lastik testi okudum.

Is it probably about mid twenties doing all these tires?

Tüm bu lastikleri yapmak muhtemelen yirmili yaşların ortalarında mı?

About 20 different tires.

Yaklaşık 20 farklı lastik.

And the one that was the quietest and the softest was this Mitchell in one that I've chosen.

Ve en sessiz ve en yumuşak olanı, benim seçtiğim bu Mitchell'di.

And you know what he said?

Ve ne dedi biliyor musun?

He said this would be a very good choice for your dad.

Bunun baban için çok iyi bir seçim olacağını söyledi.

Yes. Well, there you go.

Evet. İyi gidiyorsun.

Because he would be able to put this tyre on his last a long time and be nice and comfortable

Çünkü o, bütün bu ağrıyan eklemleri ve zayıf kemikleri sayesinde, bu lastiği ömrünün sonuna kadar takabilir ve babanız için rahat ve iyi davranabilirdi

for your father because of all that is his aching joints and his weak bones.

.

Whereas if you want to feel sporty and alive on the road,

Oysa yolda sportif ve canlı hissetmek istiyorsanız,

then you go for Continental or Bridgestone or something like that.

o zaman Continental veya Bridgestone veya onun gibi bir şeyi tercih edersiniz. Eski sevgili

Anything with sport in it for an ex, right?

için içinde spor olan bir şey var mı?

You sound a bit bit of a

Biraz

past that.

geçmiş gibi konuşuyorsun.

Now I don't want to dash around on the public highways.

Artık halka açık otoyollarda koşuşturmak istemiyorum.

It's too.

Bu çok.

It's too dangerous.

Bu çok tehlikeli.

Oh, you're starting to you're starting to become afraid now at night.

Oh, artık geceleri korkmaya başlıyorsun.

He doesn't like driving at night. I have to wear glasses at night.

Geceleri araba kullanmayı sevmiyor. Geceleri gözlük takmak zorunda kalıyorum.

Not to wear glasses in the way back last night incident, maybe one week.

Dün geceki olaydan dönerken gözlük takmamak , belki bir hafta.

Everything was out of focus.

Her şey odak dışındaydı.

Maybe one week.

Belki bir hafta.

You could wear your glasses.

Gözlüklerini takabilirsin.

Here. I driving glasses?

Burada. Ben gözlük mü sürüyorum?

Yes, glasses. I say glasses.

Evet, gözlük. gözlük diyorum

Okay, Steve, this is glasses.

Tamam, Steve, bu gözlük.

We know.

Biliyoruz.

I'm just, you know.

Ben sadece, bilirsin.

Hello, Claudia.

Merhaba Claudia.

I will watch the recorded video later.

Kaydedilen videoyu daha sonra izleyeceğim.

I hope you are having a good time, Claudia.

Umarım iyi vakit geçiriyorsundur, Claudia.

Where you are and you are feeling very refreshed by the seaside.

Neredesin ve deniz kenarında çok tazelenmiş hissediyorsun.

No, I am absolutely taken aback by the number of people who have an interest in tires.

Hayır, lastiklere ilgi duyan insanların sayısı beni kesinlikle şaşırttı.

And, well, I suppose most people have a car.

Ve sanırım çoğu insanın arabası var.

I thought I was some kind of freak because I've got a friend and I tell him about my tires.

Bir tür ucube olduğumu düşünmüştüm çünkü bir arkadaşım var ve ona lastiklerimden bahsediyorum.

I've always said actually, what I really wanted, Mr.

Her zaman gerçekten istediğim şeyin

Duncan, was all season tires.

dört mevsim lastikleri olduğunu söylemişimdir Bay Duncan.

Somebody mentioned that really.

Biri gerçekten bundan bahsetmişti.

So you mentioned at the very start of the conversation who someone said, Oh, it's ages ago.

Yani konuşmanın en başında birisinin "Oh, yıllar önceydi" dediğinden bahsetmiştin.

It's probably fallen off the end now.

Muhtemelen artık sondan düştü.

It's probably what I dearly want is all season tires.

Muhtemelen en çok istediğim şey dört mevsim lastikleri.

But because I've got very big tires on the back of my car, I'd want those.

Ama arabamın arkasında çok büyük lastikler olduğu için onları isterim.

The back tires don't need replacing.

Arka lastiklerin değişmesi gerekmez.

They've probably got another two years wearing them.

Muhtemelen iki yıl daha giyerler.

So you can't put all season on the front and centre tires on the back.

Yani ön tarafa dört mevsimlik ve arkaya orta lastik koyamazsınız.

I'd have to change all of them.

Hepsini değiştirmek zorunda kalacağım.

It would be a lot of expense just to, you know,

Bilirsiniz,

once in four years we get some snow in the UK.

dört yılda bir Birleşik Krallık'ta biraz kar yağması bile çok masraflı olurdu.

I don't think it's worth doing. I think it's worth it.

Bence yapmaya değmez. Bence buna değer.

They'd all worn out.

Hepsi yıpranmıştı.

I would do that. Steve.

Bunu yapardım. Steve.

I do my, my goal that we are now going to be here.

Ben artık burada olacağımızı, amacımı gerçekleştiriyorum.

We're going now going to be here for another hour because of you.

Şimdi senin yüzünden bir saat daha burada olacağız .

Right. Okay. Talking about tires.

Sağ. Tamam aşkım. Lastiklerden bahsetmek.

So here we go then today's live stream subject,

İşte başlıyoruz o zaman bugünün canlı yayın konusu,

we are looking at making decisions, choices you might say.

kararlar vermeye bakıyoruz, seçimler diyebilirsiniz.

Even so, what is a decision?

Buna rağmen karar nedir?

A decision is a thought that confirms

Karar,

a plan or course of action in the future.

gelecekteki bir planı veya hareket tarzını onaylayan bir düşüncedir.

The fate of another person can be chosen through a decision being made.

Başka bir kişinin kaderi, alınan bir kararla seçilebilir.

You decide something based on some sort of evaluation.

Bir tür değerlendirmeye dayalı olarak bir şeye karar verirsiniz.

You come to a decision, you have reached a decision.

Bir karara vardın, bir karara vardın.

You have decided the result of a decision

Bir kararın sonucunun

is the outcome or the conclusion.

sonuç veya sonuç olduğuna karar verdiniz.

So that is today's subject.

Demek bugünün konusu bu.

We are looking at choices and decisions.

Seçimlere ve kararlara bakıyoruz.

So first of all, we might say that you have to decide.

Bu yüzden öncelikle karar vermeniz gerektiğini söyleyebiliriz.

So this is the action of making a decision to decide

Yani bu, karar verme eylemidir, karar vermek,

is to think about the things that you have a choice.

seçeneğiniz olan şeyler hakkında düşünmektir.

Oh, or maybe there is a selection

Oh, ya da belki bir seçim var

and you have to choose one or maybe more things.

ve bir ya da belki daha fazla şey seçmelisin.

So a good example would be going to the supermarket.

Süpermarkete gitmek iyi bir örnek olabilir.

You have to decide.

Sen karar vermelisin. Sebze olmadığı sürece

You need to buy from the supermarket as long as it isn't vegetables,

süpermarketten almanız gerekiyor

because at the moment, yes, in this country we have no vegetables.

çünkü şu anda evet bu ülkede sebze yok.

So we are all going to become very unhealthy over the next few months because there are no vegetables.

Yani önümüzdeki birkaç ay içinde hepimiz çok sağlıksız olacağız çünkü hiç sebze yok.

In fact, if you look behind, you can see there's lots of green grass.

Aslında, arkanıza bakarsanız bir sürü yeşil çim olduğunu görebilirsiniz.

So we might be eating grass over the next few weeks.

Yani önümüzdeki birkaç hafta ot yiyor olabiliriz.

A friend of mine went out to buy a cucumber yesterday and there weren't any on the shelves.

Dün bir arkadaşım salatalık almaya gitti ve raflarda hiç salatalık yoktu.

Why did so why did your friend want a cucumber?

Neden öyle yaptı, neden arkadaşın salatalık istedi?

Well, because of what he was cooking.

Şey, ne pişirdiği yüzünden.

Oh, okay.

Then he was actually cooking something good. Yeah.

Tamam.

Sonra aslında iyi bir şeyler pişiriyordu. Evet.

Decide.

Karar vermek.

So you have to decide on what to do.

Bu yüzden ne yapacağınıza karar vermelisiniz.

The decision is the thing you are making.

Karar, verdiğiniz şeydir.

You make a decision.

Bir karar verirsin.

You come to a conclusion

before making a decision,

Karar vermeden önce bir sonuca varıyorsunuz,

you must do some things.

bazı şeyler yapmanız gerekiyor.

For example, you need to evaluate.

Örneğin, değerlendirmeniz gerekiyor.

And that's what you've been doing with your tires.

Ve lastiklerinizle yaptığınız şey de buydu.

If you evaluate what does it mean you're doing,

Yaptığınızın ne anlama geldiğini değerlendirirseniz,

it means your looking at the different choices

bu, farklı seçimlere bakmanız

and make trying to come to a conclusion as to which would be the best one.

ve hangisinin en iyi olacağı konusunda bir sonuca varmaya çalışmanız anlamına gelir.

And of course, it's often complicated with some things because

Ve tabii ki, bazı şeylerde genellikle karmaşıktır çünkü

like with tires,

lastiklerde olduğu gibi, bir çamaşır makinesi gibi bakılması gereken

there are so many things, parameters to look at like a washing machine.

pek çok şey, parametre vardır .

What are your priorities with washing machine?

Çamaşır makinesi ile ilgili öncelikleriniz neler?

Is it spin speed, Is it eco, Is it the size of the drum?

Sıkma hızı mı, eko mu, tamburun boyutu mu?

How much can how many clothes can you get in?

Ne kadar kaç kıyafet alabilirsin?

There is a big load or small load and do you want a reliable model

Büyük bir yük veya küçük bir yük var ve güvenilir bir model mi istiyorsunuz

and not, you know, somebody who buys are not reliable model.

ve bilirsiniz, satın alan biri güvenilir model değil.

So hello can I Do you have any washing machines that will break down after a week?

Bir hafta sonra bozulacak çamaşır makineniz var mı?

Well, see which magazine is very good.

Bakalım hangi dergi çok iyi.

We've got a magazine in the UK called which.

İngiltere'de bir dergimiz var.

Yes, and that, but it's not about, which is.

Evet ve bu, ama hangisinin olduğuyla ilgili değil.

No, it's, which is which do you buy.

Hayır, hangisini satın alıyorsun?

They test virtually everything you can name.

Adını koyabileceğiniz hemen hemen her şeyi test ederler.

Washing machines, tumble dryers, fridges.

Çamaşır makineleri, çamaşır kurutma makineleri, buzdolapları.

They do some cars. Okay.

Bazı arabalar yapıyorlar. Tamam aşkım.

And they will test them all just toasters

Ve hepsini sadece tost makinelerini test edecekler

and they will tell you which is the best one out of that and recommended.

ve hangisinin en iyisi olduğunu ve tavsiye edileceğini size söyleyecekler.

So when we talk about which we are, we are taking a choice or making a choice from a selection.

Yani kim olduğumuz hakkında konuştuğumuzda, bir seçim yapıyoruz ya da bir seçimden bir seçim yapıyoruz.

Which one do you want?

Hangisini istersin?

So you have to evaluate is another one.

Yani değerlendirmeniz gereken başka bir şey.

You have to work out the best course of action.

En iyi hareket tarzını belirlemelisin.

So maybe something you are going to do

Yani belki yapacağınız bir şey

or maybe something you are planning to do.

veya belki yapmayı planladığınız bir şey.

So you were planning, of course, to buy some new tires.

Yani, elbette yeni lastikler almayı planlıyordunuz. Bu

So the best course of action for you would be

nedenle, sizin için en iyi hareket tarzı,

what type of tire, Where will I get them from?

ne tür bir lastik olacaktır, Onları nereden alacağım?

So the best course of action in that situation would be

Dolayısıyla, bu durumda yapılacak en iyi hareket,

where you are going to go to get them and which ones you are going to choose that take.

onları almak için nereye gideceğiniz ve hangisini seçeceğiniz olacaktır.

Because once you've made the choice on which one you want,

Çünkü hangisini istediğinize karar verdiğinizde, ne olursa

whatever may be, in my

olsun, benim

case tires, you then got to find out where you are, where are you going to buy it from,

durumumda lastikler, o zaman nerede olduğunuzu, nereden alacağınızı,

which is the which is when it comes to tires, it is just the cheapest.

hangisinin ne zaman geldiğini öğrenmelisiniz. lastiklere göre, sadece en ucuzu.

It's very easy.

Bu çok kolay.

So I've chosen the tires and now I've got to look up,

Bu yüzden lastikleri seçtim ve şimdi

find the best and the cheapest place to buy them.

onları satın almak için en iyi ve en ucuz yeri aramak zorundayım.

And often you might find that maybe the size you want

Ve çoğu zaman istediğiniz ebadın

isn't available in many garages

pek çok tamirhanede bulunmadığını fark edebilirsiniz

because there are hundreds, you know, dozens of different tire sizes.

çünkü yüzlerce, bilirsiniz, düzinelerce farklı lastik ebadı vardır.

That's not in the course of action, though.

Ancak bu, eylem sırasında değil.

Okay, then that's not that's just what's on offer.

Tamam, o zaman sunulan sadece bu değil.

It's I was just talking about tires.

Ben sadece lastiklerden bahsediyordum.

Let's just stop talking about tires for a moment.

Bir an için lastiklerden bahsetmeyi bırakalım.

Oh, yes.

Oh evet.

You might have to ponder.

Düşünmeniz gerekebilir.

I like that word, by the way.

Bu arada bu kelime hoşuma gitti.

Ponder? Yeah.

Düşünmek mi? Evet.

Shall we do that for a while Let's just ponder, shall we? Yes.

Bunu bir süreliğine yapalım mı, biraz düşünelim, olur mu? Evet.

Yes. Shall we?

Evet. Yapalım mı?

Yes. I don't know.

Evet. Bilmiyorum.

Is it a good idea to up with Tomek in Paris?

Tomek'le Paris'te buluşmak iyi bir fikir mi?

I'm not sure I think about that.

Bunu düşündüğümden emin değilim.

Yes. Ponder that thought.

Evet. Bu düşünceyi düşün.

What are the risks? Hmm?

Riskler nelerdir? Hmm?

Yeah, He sent us some pictures.

Evet, bize bazı resimler gönderdi.

We'll have to have a look.

Bir bakmamız gerekecek.

We won't show them. Don't worry. Pictures.

Onlara göstermeyeceğiz. Merak etme. Resimler.

I hope you've got clothes on. That's all I can say.

Umarım giyinmişsindir. Tüm söyleyebileceğim bu.

I'm not sure anyway. Right?

Yine de emin değilim. Sağ?

Yeah, well, it all depends.

Evet, her şey duruma göre değişir.

Let's just say that.

Sadece şunu söyleyelim.

That you probably, you know, that could be the deciding factor.

Muhtemelen, bilirsin, bu karar verme faktörü olabilir. BT

It. Yes.

. Evet.

Whether we mean not to our liking, we might just cancel the whole meet.

Hoşumuza gitmese de, tüm buluşmayı iptal edebiliriz.

I'm joking.

Şaka yapıyorum.

I'm joking.

Şaka yapıyorum.

You know, I don't judge people by their looks. No.

Bilirsin, insanları görünüşlerine göre yargılamam. Hayır.

Ever know unless you're looking for somebody beautiful.

Güzel birini aramıyorsan hiç bilemezsin.

Yes. In which case, probably only fans will be the place to go.

Evet. Bu durumda, gidilecek yer muhtemelen sadece hayranlar olacaktır.

Think about what to do.

Ne yapacağınızı düşünün.

You look at the choices.

Seçimlere bakıyorsun.

You look at what is off on offer.

Neyin indirimde olduğuna bakarsınız.

The task is going say, say hi to your grandchild for us.

Görev, torununuza bizim için merhaba deyin.

You weigh up the pros and cons.

Artıları ve eksileri tartarsınız.

Yes, this is good.

Evet bu iyi.

We have to mention this.

Bundan bahsetmek zorundayız.

The pros are generally the good things,

Profesyoneller genellikle iyi şeylerdir,

the good, the good things, the the things that are positive are the pros

iyi, iyi şeyler, olumlu olan şeyler artılardır

and the cons are the, you know,

ve eksiler, bilirsiniz,

the bad things or negative The negative things.

kötü şeyler veya olumsuz, olumsuz şeylerdir.

And sometimes when you're making a decision about something, it's useful.

Ve bazen bir şey hakkında karar verirken, bu yararlıdır.

Like a job.

Bir iş gibi.

For example, you might you might go for another job,

Örneğin, başka bir iş için gidebilirsiniz,

but you know, it's you might need to weigh it.

ama bilirsiniz, onu tartmanız gerekebilir. Bir karar vermeniz gereken

The pros and cons of that job compared to the one you've got to make a decision.

işe kıyasla o işin artıları ve eksileri .

You go for that job or not.

O işe gidersin ya da gitmezsin.

So you might write down salary in one or benefits

Yani, maaşınızı yazabilir veya

career prospects and then you can evaluate, then weigh up the pros and cons,

kariyer olanaklarını değerlendirebilir ve sonra artıları ve eksileri değerlendirebilir, ardından tartabilirsiniz

and then it's always a compromise or a balance, isn't it?

ve sonra bu her zaman bir uzlaşma veya dengedir, değil mi?

Your decision is often not clear.

Kararınız genellikle net değildir.

It's often you have to take some compromise somewhere,

Genellikle bir yerlerde biraz taviz vermeniz gerekir,

so you consider the good things and the bad things.

bu yüzden iyi şeyleri ve kötü şeyleri göz önünde bulundurursunuz.

You consider the benefit quite often.

Faydayı oldukça sık düşünürsünüz.

And I suppose this is the first thing we think about with anything.

Ve sanırım herhangi bir şey hakkında düşündüğümüz ilk şey bu.

If you think about getting a job or a new job,

Bir iş bulmayı veya yeni bir işe girmeyi düşünürseniz,

the first thing you think of, of course, are the positive things, the benefits.

aklınıza gelen ilk şey elbette olumlu şeyler, faydalardır. Her yıl

You might think, how much will I be paid,

ne kadar maaş alacağım,

how much holiday will I get each year?

ne kadar tatil yapacağım diye düşünebilirsiniz.

So those are the benefits?

Peki faydaları bunlar mı?

Yes, quite often we think about those.

Evet, çoğu zaman bunları düşünürüz.

First of all. And you might. Yeah.

Öncelikle. Ve yapabilirsin. Evet.

What are the consequences?

Sonuçları nelerdir?

We've got about 20 of these to get through.

Bunlardan geçmemiz gereken yaklaşık 20 tane var.

What are the consequences, Mr.

Sonuçları nelerdir, Bay

Steve? Culture consequences.

Steve? Kültür sonuçları.

Yes The consequences are what the well, the outcomes.

Evet Sonuçlar ne iyi, sonuçlar.

So if you make a decision, what is going to happen

Yani bir karar verirseniz,

as a result of that decision, the consequences of your actions.

o kararın sonucunda ne olacak, eylemlerinizin sonuçları.

So you make a decision. The action is the decision.

Böylece bir karar verirsin. Eylem karardır.

What are the consequences?

Sonuçları nelerdir?

Well, if you change jobs.

Peki, iş değiştirirseniz. Sonuçların ne olduğu

You might not it might not be obvious straightaway what the consequences are.

hemen belli olmayabilir .

It may take a while for the the consequences

Sonuçların ortaya çıkması veya fark edilmesi biraz zaman alabilir

or to to be realised.

.

So yeah.

Yani evet.

What, what what did you want to say about that, Mr.

Bununla ilgili ne söylemek istediniz, Bay

Duncan? Well, the consequences are the results.

Duncan? Eh, sonuçlar sonuçlardır.

So every action, everything we do, I suppose has consequences.

Yani her eylemin, yaptığımız her şeyin sonuçları olduğunu düşünüyorum.

The result of that choice or decision.

Bu seçimin veya kararın sonucu.

You might ask yourself if I do it, is it a good decision?

Bunu yaparsam kendinize sorabilirsiniz, bu iyi bir karar mı?

You might also say what are

Ayrıca

the whys and wherefores?

nedenler ve nedenler nelerdir diyebilirsiniz.

The that are involved, the things that might happen,

İlgili olanlar, olabilecek şeyler,

the choices and what will happen if you make those choices?

seçimler ve bu seçimleri yaparsanız ne olacak? Bu seçimi yapmak için

What are the whys and the

nedenler ve

wherefores, the things that might occur,

niçinler, meydana gelebilecek şeyler

or the things I might need to do to to make that choice.

veya yapmam gereken şeyler nelerdir?

So there might be things that I have to do

to to do a certain thing

based on a choice that I've made.

Yaptığım bir seçime bağlı olarak belirli bir şeyi yapmak için yapmam gereken şeyler olabilir.

It's it's an easy decision to make.

Vermesi kolay bir karar.

Have you ever made a decision, Steve?

Hiç bir karar verdin mi, Steve?

That's been easy.

Bu kolay oldu.

Not very many.

Çok fazla değil.

No, not very many, I think. Yes

Hayır, çok fazla değil sanırım. Evet,

most decisions in life, I think are do come down to being a balance

hayattaki çoğu karar,

between weighing up the pros and cons, the positives, the negatives.

artıları ve eksileri, olumluları ve olumsuzları tartmak arasında bir denge olduğunu düşünüyorum.

Sometimes you get these these these wonderful choices that come along and it's obvious that the tick

Bazen bu harika seçimleri alırsınız ve

so many of the plus boxes so the pros ticked that it's an easy decision to make.

artı kutuların çoğunun işaretlendiği açıktır, bu nedenle profesyoneller bunun verilmesi kolay bir karar olduğunu işaretler.

Well,

one phrase I love is something that was a quick, easy decision for me to make.

Sevdiğim bir cümle, benim için hızlı ve kolay bir karar vermemdi. Sevdiğim

One phrase I love is when they say something is a no brainer.

bir cümle, bir şeyin beyinsiz olduğunu söyledikleri zamandır.

Yes, no brainer is a great phrase.

Evet, no brainer harika bir söz.

It means that choice is a good choice.

Bu, seçimin iyi bir seçim olduğu anlamına gelir.

So just do it. Do it.

Yani sadece yap. Yap.

So years ago, a lot of people were advising

Yıllar önce, pek çok insan

certain individuals to invest their money in certain things, might say,

belirli kişilere paralarını belirli şeylere yatırmalarını tavsiye ediyordu, diyebilir ki,

put some money in there because it's a no brainer.

oraya biraz para koyun çünkü bu hiç akıllıca değil.

You are bound to win.

Kazanmak zorundasın.

You will win because of that.

Bundan dolayı kazanacaksın.

You will get some success.

Biraz başarı elde edeceksin.

So an easy, easy decision, maybe buying something small.

Yani kolay, kolay bir karar, belki küçük bir şey satın almak.

Maybe if you go to the supermarket you might see

Belki süpermarkete gidersen

some baked beans and you think,

kuru fasulye görürsün ve

I'll just buy those.

ben bunları alırım diye düşünürsün.

They're all the same.

Hepsi aynı.

Anyway, it's an easy decision to make.

Her neyse, vermesi kolay bir karar.

Of course, the opposite the opposite of that is tough.

Tabi bunun tam tersi zor.

Something might be a tough decision to make.

Bir şey verilmesi zor bir karar olabilir.

A hard decision.

Zor bir karar.

Maybe your child is seriously ill in hospital

Belki çocuğunuz hastanede ağır bir şekilde hastadır

and they have to have some sort of life saving operation.

ve bir tür hayat kurtarıcı ameliyat olması gerekir.

But that operation might be risky.

Ama bu operasyon riskli olabilir.

You have to make a tough decision because the outcome might be negative, it might not be good.

Zor bir karar vermek zorundasın çünkü sonuç olumsuz da olabilir, iyi de olmayabilir.

The result of a decision.

Bir kararın sonucu.

Well, we often describe that as the upshot,

Pekala, bunu genellikle sonuç olarak tanımlarız,

you might say the result of something happening or

olan veya yapılmakta olan bir şeyin sonucunun

being done is the upshot

sonuç

or the conclusion which is the end.

veya son olan sonuç olduğunu söyleyebilirsiniz.

The thing that you have reached is the conclusion.

Vardığın şey sonuçtur.

You have made a decision, you have come to a conclusion,

Bir karar verdiniz, bir sonuca vardınız,

you have decided to make a certain choice.

belli bir seçim yapmaya karar verdiniz.

And then, of course have the verdict,

Ve sonra, elbette,

which often is used in law

when we decide what the punishment will be

cezanın ne olacağına

or whether there will be punishment,

veya ceza olup olmayacağına karar verdiğimizde hukukta sıklıkla kullanılan karar,

the choice made.

seçim yapılır.

You have come to a decision.

Bir karara vardınız.

You have decided on something.

Bir şeye karar verdin.

You have made a choice.

Bir seçim yaptınız.

A decision has been made.

Bir karar verildi. Bu işi alıp almama

Have you come to a decision over whether to take that job or not?

konusunda bir karara vardınız mı ?

Your boss might tell you he might.

Patronun sana yapabileceğini söyleyebilir.

You might apply for another job, and it's an increase in salary, better career prospects.

Başka bir işe başvurabilirsiniz ve bu maaşta bir artış , daha iyi kariyer beklentileridir.

And then you go to your boss and you say, I'm going to resign because I've been offered another job.

Sonra patronuna gidiyorsun ve bana başka bir iş teklif edildiği için istifa edeceğim diyorsun.

And he might think about it for a few days

Ve bunu birkaç gün düşünebilir

or she and then come to you and say,

veya sonra size gelip '

If you stay with this company, I will increase your salary by 20% good.

Bu şirkette kalırsan maaşına %20 zam yaparım' diyebilir.

And then you will have to weigh it all up and say, well,

Ve sonra her şeyi tartmanız ve

that's getting 20% so he'll pay me more to stay.

bunun %20'ye ulaştığını, yani kalmam için bana daha fazla ödeme yapacağını söylemeniz gerekecek.

But then if I leave you might, well you might have better career prospects

Ama sonra seni bırakırsam,

so it could be a bigger company.

daha büyük bir şirket olabilmesi için daha iyi kariyer beklentilerine sahip olabilirsin.

My, my, one of my sister's children recently has had to make such a decision

Benim, benim, kız kardeşimin çocuklarından biri geçenlerde öyle bir karar vermek zorunda kaldı ki,

of being with a company for a number of years

birkaç yıldır bir şirkette olmak

get some very well that everything is going well.

çok iyi olsun ki her şey yolunda gidiyor.

He's been promoted a couple of times on quite a good salary

Oldukça iyi bir maaşla birkaç kez terfi etti

but it's a small company

ama küçük bir şirket bu

so he applied for some jobs and got offered a job

yüzden bazı işlere başvurdu ve

at a much bigger company in the sphere that he is in.

içinde bulunduğu alanda çok daha büyük bir şirketten iş teklifi aldı.

Okay.

Tamam.

And the salary isn't any better,

Ve maaş daha iyi değil

but it's got

ama daha

it's got better career prospects because it's a bigger company and more places.

büyük bir şirket ve daha fazla yer olduğu için daha iyi kariyer beklentileri var.

And if it's on your CV that you've been with, this company is going to look good

Ve birlikte olduğunuz özgeçmişinizde varsa, bu şirket

with your career prospects in sort of five or ten years time.

beş veya on yıl sonra kariyer beklentilerinizle iyi görünecek.

So he can stick with a smaller company.

Böylece daha küçük bir şirkete bağlı kalabilir.

But his boss, you see in the smaller company, came back and made him offered in more salary to stay,

Ama patronu, küçük şirkette gördüğünüz gibi, geri geldi ve ona kalması için daha fazla maaş teklif etti,

but so he had to make the decision, Do I take the extra salary and stay with a smaller company

ama bu yüzden bir karar vermesi gerekiyordu, Fazladan maaş alıp daha küçük bir şirkette mi kalmalıyım yoksa daha küçük bir şirkette

or do I go for the same salary with a better prospects and all that?

mi kalmalıyım? daha iyi beklentilerle aynı maaş falan?

So he's gone for the bigger company in the end, but often decisions are not easy to make.

Yani sonunda daha büyük bir şirket için gitti, ancak çoğu zaman karar vermek kolay değil.

It is true

that easy decisions

Kolay kararların verildiği

in fact, sometimes you might put off making a decision.

doğrudur, bazen karar vermeyi erteleyebilirsiniz.

You put off that decision.

Bu kararı ertelediniz.

So maybe something you've been spending too much time trying to decide.

Belki de karar vermek için çok fazla zaman harcadığınız bir şey .

And I think maybe you've done this in the past.

Ve bence bunu geçmişte yapmış olabilirsin.

Steve Yeah, I know I have.

Steve Evet, biliyorum.

I remember last year when I was trying to decide how to build my new computer

Geçen sene yeni bilgisayarımı nasıl kuracağıma karar vermeye çalışırken

and I was building it completely from nothing

onu tamamen sıfırdan inşa ettiğimi ve

and I had to work out what I needed.

neye ihtiyacım olduğunu çözmem gerektiğini hatırlıyorum.

And for a while I had to put off

Ve bir süre

making a decision because there were so many choices.

karar vermeyi erteledim çünkü çok fazla seçenek vardı.

It was making my head hurt completely.

Başımı tamamen ağrıtıyordu.

I was having a nervous breakdown because of it, so

Bu yüzden sinir krizi geçiriyordum, bu yüzden

you might need to put something off for a while.

bir süreliğine bir şeyleri ertelemen gerekebilir.

It means you postpone that decision.

Bu kararı ertelediğiniz anlamına gelir.

You think, Oh no, I can't do this today.

Oh hayır, bunu bugün yapamam diye düşünürsünüz.

I will wait.

Bekleyeceğim.

I will wait a bit longer.

biraz daha bekleyeceğim

Procrastinate over your decision to progress tonight.

Bu gece ilerleme kararınızı erteleyin.

Put it off, Christina. Make sure it is.

Kes şunu Christina. Öyle olduğundan emin ol.

Oh, look at that.

Şuna bak.

Yes, you procrastinate.

Evet, erteliyorsun.

An interesting word.

İlginç bir kelime.

So you keep delaying.

O yüzden sürekli erteliyorsunuz.

You don't make a decision.

Bir karar vermiyorsun. Hiçbir

You take no action.

önlem almıyorsun.

You keep waiting and delaying longer

Beklemeye ve daha uzun süre ertelemeye devam edersiniz

and, longer because the longer you put off making a decision,

çünkü bir karar vermeyi ne kadar ertelerseniz,

the more brainpower it takes up and then you become tired and anxious.

karar o kadar fazla beyin gücü gerektirir ve sonra yorgun ve endişeli olursunuz.

Christine, He makes a good here the fear of making a decision because often

Christine, O burada bir karar verme korkusunu iyi yapıyor çünkü çoğu zaman bu bir

it is a fear of making a decision

karar verme korkusudur,

sometimes never leads to taking a road and everything stops.

bazen asla bir yola sapmaya yol açmaz ve her şey durur. Ne olursa olsun

Better to make a decision, whatever it is, and have the courage to go ahead.

bir karar vermek ve devam edecek cesarete sahip olmak daha iyidir.

Yes, because quite often in life, I say, I've read this before.

Evet, çünkü hayatta sık sık bunu daha önce okumuştum diyorum.

That's a very good point, Christine.

Bu çok iyi bir nokta, Christine.

Sometimes if you if you're not certain what decision to make,

Bazen hangi kararı vereceğinizden emin değilseniz,

then it's best just to make a decision.

o zaman en iyisi sadece bir karar vermektir.

Because in life I've read and it's true, there are very few decisions

Çünkü hayatta okudum ve bu doğru, geri dönüşü olmayan çok az karar vardır

that you make that are irreversible, a lot of decisions on things you make.

, verdiğiniz birçok karar vardır.

You know, it's not the end of the world

Biliyorsun, yanlış bir karar verdiysen bu dünyanın sonu değil

if you've made the wrong decision because you can usually correct it.

çünkü genellikle onu düzeltebilirsin.

I mean,

Demek istediğim, örneğin işinizi

if you did decide to change

değiştirmeye karar verdiyseniz

your job, for example, and you hated the new company that you worked for

ve çalıştığınız yeni şirketten nefret ettiyseniz,

because you never really know what that new company is like until you were, you know, they're very make out.

çünkü o yeni şirketin nasıl bir şey olduğunu asla bilemezsiniz, bilirsiniz, çok gösterişlidirler.

It's a wonderful company and everything.

Harika bir şirket ve her şey. Orada çalışan

You can talk to other people that work there, you can do all the research,

diğer insanlarla konuşabilirsin , tüm araştırmaları yapabilirsin

but when you get there, you might not like it, but if you've left your last job

ama oraya vardığında hoşuna gitmeyebilir ama son işinden

on good terms, then you know,

iyi şartlarda ayrıldıysan, o zaman bilirsin

and you might be able to go back to your boss and said, I've made a terrible mistake.

ve olabilirsin. patronunuza geri dönebilir ve "Korkunç bir hata yaptım" diyebilirsiniz.

I want to come back.

Geri gelmek istiyorum.

And you might be able to.

Ve yapabilirsin.

I there aren't many.

Bende çok yok

This is like with the tyres, for example.

Bu, örneğin lastiklerdeki gibidir.

I'm, you know, I've got to move on.

Ben, biliyorsun, devam etmeliyim.

But I think it's I think the thing is that, Christine, the point is this she's making is

Ama bence sorun şu ki, Christine, yaptığı şey

just make a decision. Yes.

sadece bir karar vermek. Evet.

Because as soon as you do that, something changes

Çünkü bunu yapar yapmaz, bir şeyler değişir

and then you become you get more you get more knowledge

ve sonra daha çok alırsın, daha

and more information then and it's best just to make a decision.

çok bilgi alırsın, o zaman daha çok bilgi alırsın ve en iyisi sadece bir karar vermektir. Keşke

You wish you could take that advice.

bu tavsiyeyi dinleyebilseydin.

You are moving the universe.

Evreni hareket ettiriyorsun.

And I love that expression.

Ve bu ifadeyi seviyorum.

If you are moving the universe, you are stepping forward and you are making a choice.

Evreni hareket ettiriyorsanız, ilerliyorsunuz ve bir seçim yapıyorsunuz.

And it's very strange how things that you do, decisions you make can change your life.

Ve yaptığınız şeylerin, verdiğiniz kararların hayatınızı nasıl değiştirebileceği çok garip. Aynı

It can also change the whole world around you as well.

zamanda çevrenizdeki tüm dünyayı da değiştirebilir.

So maybe a small thing that you decide to do can have a big effect.

Yani belki yapmaya karar verdiğiniz küçük bir şey büyük bir etkiye sahip olabilir.

Not always negative and not always positive.

Her zaman olumsuz ve her zaman olumlu değil.

But when you make that decision, something changes.

Ancak bu kararı verdiğinizde bir şeyler değişir.

Suddenly you've got you're more empowered, might turn out.

Birdenbire daha güçlü hale geldin, ortaya çıkabilir.

You've made the wrong decision, but you can probably reverse it anyway.

Yanlış karar verdin, ama muhtemelen yine de geri çevirebilirsin.

So you might have a tough choice.

Bu yüzden zor bir seçiminiz olabilir.

A tough choice is something that is hard to decide on.

Zor bir seçim, karar vermesi zor bir şeydir.

And finally,

Ve sonunda,

you are stuck between a rock and a hard place.

bir kaya ile sert bir yer arasında sıkışıp kaldınız.

So sometimes you have to make a decision, but both choices are not good.

Bu yüzden bazen bir karar vermeniz gerekir, ancak her iki seçenek de iyi değildir.

So whatever you do, something bad might happen.

Yani ne yaparsan yap kötü bir şey olabilir.

So you are stuck between a rock and a hard place.

Yani bir kaya ile sert bir yer arasında sıkışıp kaldınız.

That means that whatever you decide to do, the might not

Bu, ne yapmaya karar verirseniz verin,

or most likely will be negative in some way.

bir şekilde olumsuz olmayabileceği veya büyük olasılıkla olumsuz olacağı anlamına gelir.

Yes, but whatever decision you make, the outcome is going to be bad.

Evet, ama ne karar verirsen ver, sonuç kötü olacak.

And sometimes you say that I'm trying to think of an example.

Ve bazen bir örnek düşünmeye çalıştığımı söylüyorsun.

It is nice to have an example of, Well, I was going to say,

Bir örneğinin olması güzel, Şey, ben de diyecektim ki, az önce

well, you just said making the between two things maybe

iki şey arasında gidip gelmeyi söyledin belki bu yüzden belki

so maybe you have to go to your friend's party,

arkadaşının partisine gitmelisin

but also a relative has invited you to a wedding

ama aynı zamanda bir akraban seni bir düğüne davet etti

and both of these people want you to go there.

ve bu insanların ikisi de oraya gitmeni istiyor.

They both want you to attend the wedding and also the party.

İkisi de senin düğüne ve partiye katılmanı istiyor.

And you can't go to both of them. It's impossible.

Ve ikisine de gidemezsin. Bu imkansız.

And probably don't want to go to either of them anyway.

Ve muhtemelen ikisine de gitmek istemiyor zaten.

That's in there, isn't it? That's it. Yes.

Orada, değil mi? Bu kadar. Evet.

That's not the point, actually.

Aslında mesele bu değil.

Well, what you want to you want to go to both of them?

Peki, ne istiyorsun, ikisine de gitmek ister misin?

I never know.

Hiç bilmiyorum.

I thought the idea was that they both bad. Oh, yes.

Fikrin ikisinin de kötü olduğunu düşündüm. Oh evet.

Oh, no, they don't have to be bad things. Okay.

Oh, hayır, kötü şeyler olmak zorunda değiller. Tamam aşkım.

The thing doesn't have to be bad.

Olay kötü olmak zorunda değil.

It's the situation you were in is bad.

İçinde bulunduğun durum kötü.

So you're stuck between a rock and a hard place Means you have to make a tough decision.

Yani bir kaya ile zor bir yer arasında sıkışıp kaldınız, zor bir karar vermeniz gerektiği anlamına gelir.

It can be something that's good or bad.

İyi ya da kötü bir şey olabilir.

So If I say no to someone, I'm going to upset them on time.

Yani birine hayır dersem, onu zamanında üzeceğim.

But if I say yes to someone, they're going to be happy.

Ama birine evet dersem, mutlu olacaklar.

So I have to reject one.

Bu yüzden birini reddetmek zorundayım.

Those people, don't I? Yeah, they might.

O insanlar, değil mi? Evet, olabilirler.

They might be upset.

Üzülmüş olabilirler.

They might never speak to me again.

Benimle bir daha asla konuşmayabilirler.

So you might say you're stuck between a rock and a hard place, but you.

Yani bir kaya ile sert bir yer arasında sıkışıp kaldığımı söyleyebilirsin, ama sen.

All right as well, Steve?

Tamam mı, Steve?

Yeah, you're all right as well.

Evet, sen de iyisin.

I was sort of too evil. That's it.

Ben biraz fazla kötüydüm. Bu kadar.

You have to make a decision.

Bir karar vermelisin.

And they're both.

Ve ikisi de.

They're both not very good.

İkisi de pek iyi değil.

Or they could. They can be very good.

Ya da yapabilirler. Çok iyi olabilirler.

It's still the same thing.

Hala aynı şey.

It's still a decision you have to make.

Hala vermen gereken bir karar.

Just it just means a tough decision on making a choice because, you know, there might be a bad outcome

Sadece bu sadece bir seçim yapmak için zor bir karar anlamına geliyor çünkü, bilirsiniz, bir dahaki sefere bir kişi için kötü bir sonuç olabilir,

for one person the next time is making the making a point about

there is no free world at all.

özgür bir dünya olmadığına dair bir noktaya değinmek.

Oh, no actual decision making.

Gerçek bir karar verme yok.

What if all we do and think is just determined by physical forces are particles

Ya yaptığımız ve düşündüğümüz her şey, oluşturduğumuz parçacıkların tabi olduğu fiziksel güçler tarafından belirleniyorsa

we consist of are subject to?

?

Well, there is a school of thought.

Bir düşünce okulu var. Böyle

Isn't there any sort of metaphysics?

bir metafizik yok mu?

Probably not from this.

Muhtemelen bundan değil.

Is this subject?

Bu konu mu?

We are not that we probably

we probably think we make decisions, but

Muhtemelen kararlar verdiğimizi düşündüğümüzden değiliz, ama bunun

which is because our brains are telling us we're making, but maybe we're not.

nedeni beynimizin bize karar verdiğimizi söylemesidir, ama belki de yapmıyoruz.

Maybe we actually don't have any free will at all that people do.

Belki de aslında insanların sahip olduğu hiçbir özgür iradeye sahip değiliz .

Put this up as an explanation. Yes.

Bunu bir açıklama olarak koyun. Evet.

You know, you know, you want you are hovering above religion there as well.

Biliyorsun, biliyorsun, orada da dinin üzerinde süzülmek istiyorsun.

Well, I don't think it's that it so with that be.

Şey, bunun böyle olduğunu sanmıyorum.

Yes, I know but that can be eventually included

Evet, biliyorum ama bu eninde sonunda dahil edilebilir

I about yeah yeah some something up there

making decisions and planning your life

Carmen's going to watch this lesson again. Why

. Neden

anyway Steve Yes.

her neyse Steve Evet.

Beatrice Yeah, right. Okay. Yes. Yeah. Offline. Yeah.

Beatrice Evet, doğru. Tamam aşkım. Evet. Evet. Çevrimdışı. Evet.

Okay. Right.

Tamam aşkım. Sağ.

What? Right.

Ne? Sağ.

Yes. The people getting

Evet. Kitabı alan insanlar

the book starting to get controversial now.

artık tartışmaya başlıyor.

No, no. Right. Are you going to do. Are we going to do the.

Hayır hayır. Sağ. Yapacak mısın. yapacak mıyız?

What's controversial? No, nothing.

Tartışmalı olan nedir? Hayır, hiçbir şey.

Nothing. No, that's fine.

Hiç bir şey. Hayır bu iyi.

It's fine. Carry on. Mr.

Bu iyi. Sürdürmek. Bay

Duncan is not getting the words out correctly.

Duncan kelimeleri doğru anlamıyor.

Exactly what I want to say.

Tam olarak söylemek istediğim şey.

I don't know

how conservative determinism.

Nasıl muhafazakar determinizm bilmiyorum.

Yes, Yes.

Evet evet.

Some people believe in it.

Bazı insanlar buna inanıyor.

Some people don't.

Bazı insanlar yapmaz.

Yes. Well, some people say that there is fate as well.

Evet. Bazı insanlar kader de olduğunu söylüyor. İşte

Well, that's it. Yes.

bu kadar. Evet.

Fate is going happen anyway.

Kader zaten olacak.

We just we just not aware of it anyway.

Biz sadece zaten bunun farkında değiliz.

We think we've got what we've got 12 minutes to play three games.

Üç maç oynamak için 12 dakikamız olduğunu düşünüyoruz.

Okay. Fill in the blanks.

Tamam aşkım. Boşlukları doldurun.

I always feel as if I should start my live

Her zaman canlı

stream 20 minutes earlier. It.

yayınımı 20 dakika önce başlatmam gerektiğini hissediyorum. BT.

Would it make any difference? I don't think so. Here we go.

Herhangi bir fark yaratır mıydı? Öyle düşünmüyorum. İşte başlıyoruz.

Okay, Steve, let me just do this, please.

Tamam, Steve, izin ver şunu yapayım, lütfen.

Yeah, go on.

Evet, devam et.

It's time

to fill in the blank.

Boşluğu doldurma zamanı.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

Fill in the blanks to do and fill in the blanks.

Yapılacak boşlukları doldurun ve boşlukları doldurun.

Fill in the blanks to fill in the blanks.

Boşlukları doldurmak için boşlukları doldurun.

Fill in the blanks. Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun. Boşlukları doldurun.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

Fill in the blanks. Oh,

Boşlukları doldurun.

uh, okay.

Tamam.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

Then it's time to fill in the blanks before we finish today's live stream.

O halde bugünkü canlı yayını bitirmeden önce boşlukları doldurma zamanı.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

I'm going to show you a sentence.

Size bir cümle göstereceğim. Tek

All you have to do is do what is in the title.

yapmanız gereken başlıkta yazanları yapmak. Tek

All you have to do is fill in the blanks.

yapmanız gereken boşlukları doldurmak.

The first one is here right now.

İlki şu anda burada.

She likes to something.

Bir şeyden hoşlanıyor.

Me with her. Something.

ben onunla Bir şey.

Something. What?

Bir şey. Ne?

What's wrong, Steve?

Sorun ne, Steve?

I think nothing. Nothing.

Bence hiçbir şey. Hiç bir şey.

I'm just thinking what certain people might.

Sadece bazı insanların ne yapabileceğini düşünüyorum.

I don't think

Pedro heard me talk about the book I was reading because he never made a comment.

Pedro'nun okuduğum kitap hakkında konuştuğumu duyduğunu sanmıyorum çünkü hiç yorum yapmadı.

Okay, he's gone. Well, that was a long time ago.

Tamam, gitti. Bu uzun zaman önceydi. Bu ...

That was.

A lot of words have passed through our lips.

idi.

Dudaklarımızdan çok sözler geçti.

She likes to something me with so.

Bana bir şey yapmayı seviyor.

Well, yeah, she likes me.

Evet, benden hoşlanıyor.

She likes to something Me with something.

Bana bir şeyle bir şey yapmayı seviyor.

Something.

Bir şey.

Okay, so two to try

Tamam, iki şeyi denemek için iki tane

two things. Here we go.

. İşte başlıyoruz.

It's got to be grammatically correct and clean.

Dilbilgisi açısından doğru ve temiz olmalı.

Yes, but not really smutty, dirty, right?

Evet, ama gerçekten müstehcen değil, kirli, değil mi?

Well, you're the only person, by the way, who thinks that dirty.

Bu arada, bunun kirli olduğunu düşünen tek kişi sensin.

Well, obviously, it could be interpreted in some way, but it isn't that

Açıkçası, bir şekilde yorumlanabilir, ama

Christine is going to by Christine your dirty mind.

Christine senin kirli zihnini Christine'e gönderecek değil.

Yes. Yes, bitch.

Evet. Evet [ __ ].

This bitch is saying she's got to make a decision.

Bu [ __ ] bir karar vermesi gerektiğini söylüyor.

Paris is 14,000 kilometres

Paris 14.000 kilometre

and not sure whether it'll be a good decision.

ve bunun iyi bir karar olup olmayacağından emin değilim.

That is a long way to travel.

Bu seyahat etmek için uzun bir yol.

Just to say yes, it is.

Sadece evet demek için, öyle.

When you can just switch on your computer.

Bilgisayarınızı açabileceğiniz zaman.

But you know, at least when you know you get that, you can

Ama biliyorsun, en azından bunu anladığını bildiğinde,

we can have a really good discussion about tires because that's what I'm looking forward to.

lastikler hakkında gerçekten iyi bir tartışma yapabiliriz çünkü dört gözle beklediğim şey bu.

We've got an answer ready.

Cevabımız hazır. Bahse

I bet we have.

varım.

She likes to hit me with her rhythm stick.

Ritim çubuğuyla bana vurmayı seviyor.

Oh, right.

Ah, doğru.

Okay.

Tamam aşkım.

Can just say that that is pretty good.

Bunun oldukça iyi olduğunu söyleyebilirim.

I do like that so much.

Bunu çok seviyorum.

I'm I don't normally give a round of applause, but

Normalde alkışlamam ama bunda

I'm very good

çok iyiyimdir

with it.

.

I like it.

Beğendim.

Giovanni likes to say

Giovanni,

this could be interpreted as being a bit misogynist.

bunun biraz kadın düşmanı olarak yorumlanabileceğini söylemekten hoşlanıyor. Değil mi

It isn't? No, I'm just. I haven't read the next one.

? Hayır, ben sadece. Sonrakini okumadım.

You're not listening to me.

Beni dinlemiyorsun.

You're not listening.

dinlemiyorsun Uzun

She likes to annoy me with her long rant. Yes, that's it.

laflarıyla beni kızdırmayı seviyor . Evet, bu o.

Well, that.

Peki, bu.

That's grammatically, it is. Yeah.

Dilbilgisi açısından öyle. Evet.

She likes to annoy me with her long rants.

Uzun laflarıyla beni kızdırmayı seviyor.

What is a rant?

rant nedir?

Rant is like somebody talking

Rant, birinin

a long period of time and maybe moaning about, you know, a rant is

uzun süre konuşması ve belki de inlemesi gibidir, bilirsiniz, rant,

when somebody wants to get something off their chest, they're annoyed about something.

birinin göğsünden bir şey çıkarmak istediğinde, bir şeye sinirlenmesidir.

You, in this case, they've given annoyed them and said that nagging

Siz, bu durumda, onları kızdırmışlar ve dırdır dırdırın

nagging could be another word you could use with her long nags is what you could say.

onun uzun dırdırları ile birlikte kullanabileceğiniz başka bir kelime olabileceğini söylemişsinizdir .

Somebody nags at you.

Biri sana dırdır ediyor.

It means they just won't let you alone.

Bu, seni yalnız bırakmayacakları anlamına gelir.

They keep complaining that you maybe don't do enough housework,

Yeterince ev işi yapmadığından,

that you're lazy and get off your backside and do something around the house.

tembel olduğundan ve kıçını kaldırıp evin etrafında bir şeyler yaptığından şikayet edip duruyorlar.

Can I just say I did not intend this to be in any way sexist.

Bunun hiçbir şekilde cinsiyetçi olmasını istemediğimi söyleyebilir miyim?

It's you doing that, not me so.

Bunu sen yapıyorsun, ben değil.

I'm taking no responsibility for what you are writing on the live chat.

Canlı sohbette yazdıklarınız için hiçbir sorumluluk kabul etmiyorum.

That's. That's your responsibility.

bu Bu senin sorumluluğun.

There we go. Here we go. Beatrice is. Is is balanced.

Oraya gidiyoruz. İşte başlıyoruz. Beatrice öyle. dengelidir.

Rebalancing everything here.

Burada her şeyi yeniden dengelemek.

She likes to help me with her wise knowledge.

Bilge bilgisiyle bana yardım etmeyi seviyor.

Yes, but I see.

Evet ama görüyorum.

Positive. That's it.

Pozitif. Bu kadar.

You don't want an s on on the end of knowledge there.

Orada bilginin sonunda bir s istemezsin.

It's just knowledge is

Sadece bilgi

plural and singular.

çoğul ve tekildir.

It's about the same.

Yaklaşık olarak aynı.

Let's say we often use knowledge as as both plural and single.

Diyelim ki bilgiyi çoğu zaman hem çoğul hem de tek olarak kullanıyoruz.

So the knowledge is general information

Yani bilgi,

that you have, you can remember and you have stored in your brain.

sahip olduğunuz, hatırlayabildiğiniz ve beyninizde depoladığınız genel bilgilerdir.

There's only one spelling, but that's

Sadece bir yazım var, ama bu

that's an excellent suggestion.

harika bir öneri.

She likes it.

Bundan hoşlanıyor.

If suggestion come and she likes to feed me with her silver spoon.

Öneri gelirse gümüş kaşığıyla beni beslemeyi seviyor .

Yeah.

Evet.

Is that a euphemism?

Bu bir örtmece mi?

Oh, good.

She likes to disturb me with her loud music?

Oh iyi.

Yüksek sesli müziğiyle beni rahatsız etmeyi mi seviyor?

Yeah. Yeah, she likes to, Tomek said.

Evet. Evet, seviyor, dedi Tomek.

He said some.

Biraz dedi.

You could also say upset.

Üzgün ​​de diyebilirsin.

Yeah, she likes to upset me.

Evet, beni üzmeyi seviyor.

Oh, he's a good one from stomach.

Oh, mideden iyi biri.

She likes to feed me with her delicious meals.

Beni lezzetli yemekleriyle beslemeyi seviyor.

Yeah.

Evet.

Yes. Perfect.

Evet. Mükemmel.

Uh, as long as we don't start

talking about breastfeeding again, we should be okay.

Tekrar emzirme hakkında konuşmaya başlamadığımız sürece sorun yok.

We should be okay.

İyi olmalıyız. Ben

I still.

Even though you called me an old timer, I still.

hala.

Bana eski zamanlayıcı demenize rağmen, ben hala.

I still scrolled up to have a look. Is that. What?

Yine de bakmak için yukarı kaydırdım. Bu mu. Ne?

Is that what Tomic said? Yes.

Tomic'in dediği bu muydu? Evet.

He described us as old time.

Bizi eski zaman olarak nitelendirdi.

I expected it to have been already deleted, but it wasn't so rare.

Zaten silinmiş olmasını bekliyordum ama o kadar da nadir değildi.

I can't believe that.

Buna inanamıyorum.

I can't believe Tomic said that he likes to beat me with her sofa pillow.

Tomic'in beni kanepe yastığıyla dövmeyi sevdiğini söylediğine inanamıyorum.

Really?

Gerçekten mi?

There's no answer to that.

Bunun cevabı yok.

I think the answer helped me with her greatest effort. Hmm.

Sanırım cevap, onun en büyük çabasında bana yardımcı oldu . Hmm.

That's good. That's a good one.

Bu iyi. Bu iyi bir tanesi.

Yes. She likes to say, when we say that someone likes, we often mean enjoy.

Evet. Birinin sevdiğini söylediğimizde, genellikle zevk almayı kastettiğimizi söylemeyi sever.

So she likes something.

Yani bir şeyden hoşlanıyor.

That person is enjoying that thing.

O kişi o şeyden zevk alıyor.

I forgot. POW! Mia is as well.

Unuttum. POW! Mia da öyle.

Hi, Mary.

Merhaba Mary.

She likes to entertain me with her funny jokes.

Komik şakalarıyla beni eğlendirmeyi seviyor.

Oh, okay. That's a good one.

Tamam. Bu iyi bir tanesi.

I often forget to read the ones from the moderators because they're in blue I'm here.

Moderatörlerden gelenleri okumayı çoğu zaman unutuyorum çünkü onlar mavi ben buradayım.

I thought I've got a good one.

İyi bir tanem olduğunu düşündüm.

She likes to excite me with her erotic dancing.

Erotik dansıyla beni heyecanlandırmayı seviyor.

He said that Me?

Ben mi dedi?

Oh, okay.

Tamam.

Yeah, that's a good one.

Evet, bu iyi bir şey.

Uh, although it wouldn't

Uh,

think we've had enough. Mr. Duncan.

yeteri kadar içtiğimizi düşünmese de. Bay Duncan.

Oh, okay. It looks like you've had enough.

Tamam. Yeterince içmiş gibi görünüyorsun.

No, I'm just saying, you know, I will just move on.

Hayır, sadece söylüyorum, devam edeceğim.

Just a joke, Steve. Just as

Sadece şaka, Steve. Tam

I left the poetic

justice here of Steve telling me to move.

burada Steve'in bana hareket etmemi söylemesinin şiirsel adaletini bıraktığım gibi.

So most of these were right.

Yani bunların çoğu doğruydu.

I can cock a doodle do.

Bir karalama yapabilirim.

The time is up, as they say, but not.

Zaman dedikleri gibi doldu ama bitmedi.

Not just yet, because we have the answer.

Henüz değil, çünkü cevabımız var.

Well, Anna, your with your suggestion.

Pekala, Anna, senin önerinle.

Now, here's the one many answers.

Şimdi, işte birçok cevap.

Yes, there are many answers, but he was mine.

Evet, birçok cevap var ama o benimdi.

Oh, well, that's very close to Telmex.

Ah, orası Telmex'e çok yakın.

She likes to tempt me with her delicious

Lezzetli kekleriyle beni cezbetmeyi seviyor

cakes.

.

I was going to say buns, but I decided not to.

Çörekler diyecektim ama söylememeye karar verdim.

Not to put bananas tempt.

Muzları baştan çıkarmamak için.

But what does it mean then, if you if you tempt someone, what are you actually doing?

Ama o zaman, eğer birini cezbedersen, aslında ne yapıyorsun, bu ne anlama geliyor? Bunun

Well, another word for that would be you're sort of trying to encourage

için başka bir kelime, belki birini cesaretlendirmeye çalışıyorsundur

somebody maybe, or you're trying to get somebody to do something. Uh,

ya da birine bir şeyler yaptırmaya çalışıyorsundur. Oh

yeah.

evet.

So if you had a nice cake, maybe that would entice you

Yani güzel bir pastanız olsaydı, belki bu sizi

to go near that person to eat those cakes.

o pastaları yemek için o kişinin yanına gitmeye ikna ederdi.

Tempt you.

Seni baştan çıkarmak

Trying to make somebody think I'm a cake, I could have a nice,

Birinin benim bir pasta olduğumu düşünmesini sağlamaya çalışıyorum, güzel bir şey yiyebilirim, bilirsin,

you know, maybe it's a bad decision for you, but

belki bu senin için kötü bir karar, ama

go on then you explain that temptation

devam et o zaman ayartmanın

is something where a person does something or may they just

bir insanın bir şey yaptığı bir şey olduğunu açıkla, yoksa sadece

they decide to why they think about doing something that maybe they shouldn't.

karar verebilirler mi? neden belki de yapmamaları gereken bir şeyi yapmayı düşünüyorlar?

So maybe if you are on a diet and maybe somebody at work comes in with a big cake

Yani belki diyetteyseniz ve belki işyerinden biri büyük bir pastayla gelir

and a lady says, Would you like a piece of my big cake?

ve bir bayan "Benim büyük pastamdan bir parça ister misiniz?"

It's very delicious.

Bu çok lezzetli.

And you think, Who?

Ve sizce kim?

Oh, please don't.

Lütfen yapma. Beni

Don't tempt me. I shouldn't.

baştan çıkarma. Yapmamalıyım.

You could add, of course, on the end of that,

Tabii bunun sonuna

instead of delicious cakes, she she likes to tempt me with her.

lezzetli kekler yerine beni baştan çıkarmayı sevdiğini de ekleyebilirsin. Bunun sonuna koyabileceğiniz

There's all sorts of other things that you could put at the end of that.

bir sürü başka şey var .

Delicious.

Lezzetli.

Yeah.

Evet.

Or her large, you know, or something like that.

Ya da iri, ya da onun gibi bir şey.

I don't know.

Bilmiyorum.

She likes to carry me in her strong arms, says Olga.

Beni güçlü kollarında taşımayı seviyor, diyor Olga.

Olga? Yeah.

Olga mı? Evet.

I've been carried by a woman ever.

Şimdiye kadar bir kadın tarafından taşındım.

But now, yes, she likes to treat me with her loving kindness.

Ama şimdi, evet, bana sevgi dolu şefkatiyle davranmayı seviyor.

That's good. That's a good one as well. Thank you for that.

Bu iyi. Bu da iyi bir şey. Bunun için teşekkür ederim.

That's Good.

Bu iyi.

We can't read your name because it's in

Adınızı Kiril alfabesiyle yazdığı için okuyamıyoruz

a Cyrillic.

.

Maybe that is. That looks like it might be Cyrillic.

Belki de öyledir. Kiril alfabesine benziyor.

Yeah. Here we go then.

Evet. İşte başlıyoruz o zaman.

So we'll have one more.

Yani bir tane daha alacağız.

We're going to squeeze another one here. Mr. Steele.

Buraya bir tane daha sıkıştıracağız. Bay Steele.

Are you excited?

Heyecanlı mısın?

Yeah, mildly, mildly excited.

Evet, hafif, hafif heyecanlı.

So that really fits in with the rest of the audience.

Böylece bu, seyircinin geri kalanına gerçekten uyuyor.

I have something I've seen you before.

Seni daha önce gördüğüm bir şey var.

Something. Your something.

Bir şey. Senin bir şeyin.

Oh, okay. It's a long one.

Tamam. Uzun bir tane.

I have something seen you before.

Seni daha önce gördüğüm bir şey var.

Something.

Bir şey. Sonuncusu için

Your something is a good one from Flower for the last one.

Flower'dan güzel bir şey .

She likes to tempt me with her seductive perfume.

Baştan çıkarıcı parfümüyle beni cezbetmeyi seviyor.

Yes, that's very good.

Evet, bu çok iyi.

It's clean, but it paints a picture.

Temiz, ama bir resim çiziyor.

You know, with sexy dress.

Bilirsin, seksi elbiseyle.

Yeah, it's with her. Lo. Yeah, something like that.

Evet, onunla. Lo. Evet, onun gibi bir şey.

With her voluptuous curves, with her wild passion.

Şehvetli kıvrımlarıyla, vahşi tutkusuyla.

Says Tom Rocks, As I say.

Tom Rocks, dediğim gibi diyor.

Quite a few.

Epeyce.

Yes, that's it.

Evet, bu o.

Okay. Bamboo.

Tamam aşkım. Bambu.

Yeah, there's another one. Yes. So here we go.

Evet, bir tane daha var. Evet. İşte başlıyoruz.

I Have something seen you before?

Seni daha önce gören bir şey var mı?

Something. Your something.

Bir şey. Senin bir şeyin.

So you might be saying this to someone that you meet

Yani bunu tanıştığınız birine söylüyor olabilirsiniz

and maybe you meet them in a strange situation.

ve belki de onunla garip bir durumda tanışıyorsunuz.

Or maybe that person doesn't look the same

Ya da belki o kişi

as they normally do. Mm.

normalde göründüğü gibi görünmüyordur. mm.

So now this is one from

Şimdi bu

Mr. or Mrs.

Bay veya Bayan

Cyrillic.

Kiril'den.

I've never seen you before in your underwear

Seni daha önce hiç iç çamaşırınla ​​görmemiştim

in. Yeah, that is grammatically correct.

. Evet, bu dilbilgisi açısından doğru.

I didn't think of that one.

Bunu düşünmedim.

I've never seen you before in your underwear.

Seni daha önce hiç iç çamaşırınla ​​görmemiştim.

That's almost related to the last one in a way, isn't it?

Bu bir bakıma sonuncusuyla neredeyse bağlantılı, değil mi?

It wasn't.

değildi.

This isn't supposed to be rude, but I suddenly realised that

Bunun kabalık olmaması gerekiyordu ama birdenbire

even this one good could actually be a bit rude.

bunun bile aslında biraz kaba olabileceğini fark ettim.

They all could be.

Hepsi olabilir.

The POW-MIA is going by Palmira.

POW-MIA, Palmira tarafından gidiyor.

See you later. Palmira, you next time.

Sonra görüşürüz. Palmira, bir dahaki sefere sen.

Uh, and counsel?

Ve avukat?

No, that's not.

That's not what I just thought it was a suggestion.

Hayır, bu değil.

Sadece bir öneri olduğunu düşündüğüm şey bu değildi.

But it isn't.

Ama değil.

Bye bye. Have.

Güle güle. Sahip olmak.

Have a good week.

İyi haftalar.

That doesn't fit.

Oh, no, you're just saying bye bye. Have a good week.

Bu uymuyor.

Oh, hayır, sadece güle güle diyorsun. İyi haftalar.

Yes. I'm only joking.

Evet. Sadece şaka yapıyorum.

Good. Steve.

İyi. Steve.

Carmen. Carmen.

Carmen. Carmen.

I have not seen you before.

seni daha önce görmedim

Your last wedding

Son düğün iç

sighs and full silence.

çekişleriniz ve tam bir sessizlik.

I'm trying to work out.

Çalışmaya çalışıyorum.

Trying to work out the My little brain is

Benim küçük beynimi çözmeye çalışıyorum,

you can hear the little things turning around inside my head.

kafamın içinde dönen küçük şeyleri duyabiliyorsun.

If you were to put replace the word before

Eğer önceki kelimeyi

with since I have not seen you since your

seni görmediğimden beri seni

I've not seen you.

görmediğimden beri ile değiştirecek olsaydın.

So that would be good. Yes.

Bu iyi olurdu. Evet.

Since I have not seen you since before.

Seni daha önce görmediğim için.

Now, that doesn't make sense.

Şimdi, bu mantıklı değil.

Not quite. Not quite.

Pek değil. Pek değil.

The before face.

Önceki yüz.

I have never seen you before.

Seni daha önce hiç görmedim.

Face your face. No, that doesn't know.

Yüzünle yüzleş. Hayır, bu bilmiyor.

That's not quite right. Face to face.

Bu pek doğru değil. Yüz yüze.

I've never seen you before. Face to face.

Seni daha önce hiç görmedim. Yüz yüze.

You could put face to face.

Yüz yüze yapabilirsin.

Uh, if you just been maybe

Uh, belki

talking to somebody on the phone or on Facebook and you'd never met them.

telefonda veya Facebook'ta biriyle konuşuyor olsaydın ve onlarla hiç tanışmamış olsaydın.

And then suddenly you did.

Ve sonra aniden yaptın.

You could say, I have never seen you before.

Seni daha önce hiç görmedim diyebilirsin.

Face to face, which is probably what happens

Yüz yüze, ki bu muhtemelen

a lot these days with work colleagues.

bugünlerde iş arkadaşlarıyla sık sık olan bir şey.

And just too.

That doesn't fit in there anyway. That doesn't fit in there. No.

Ve sadece çok.

Bu zaten oraya sığmıyor . Bu oraya sığmaz. Hayır.

Anyway, I will give you the answer because we are about to go.

Her neyse, sana cevabı vereceğim çünkü gitmek üzereyiz.

I have just seen you before in your studio.

Seni daha önce stüdyonda görmüştüm.

This is Beatrice.

Bu Beatrice.

Yeah, well, I.

Evet, şey, ben.

Yeah, Yeah, well, yeah, almost.

Evet, evet, şey, evet, neredeyse.

Or you could say I have only.

Ya da sadece bende var diyebilirsin.

I have only seen you before in your studio.

Seni daha önce sadece stüdyonda görmüştüm.

Yeah, That means that's the only place that you've ever seen me or met me.

Evet, bu, beni gördüğün ya da tanıştığın tek yer olduğu anlamına geliyor.

So that is very.

Yani bu çok.

That is actually very good.

Bu aslında çok iyi.

Just change the first missing word.

Sadece ilk eksik kelimeyi değiştirin.

So that's good.

Yani bu iyi.

I have never seen you before meeting your brother.

Kardeşinle tanışmadan önce seni hiç görmemiştim.

Yeah, that fits, Giovanni. Yes.

Evet, bu uyuyor, Giovanni. Evet.

I've never seen you before. Meeting your brother? Yes.

Seni daha önce hiç görmedim. Kardeşinle tanışmak mı? Evet.

So you met the brother first. That's it.

Yani önce erkek kardeşle tanıştın. Bu kadar.

And then you met them afterwards.

Ve sonra onlarla tanıştın.

So sometimes it's a very good way of showing the order in which something has happened.

Bu yüzden bazen bir şeyin meydana geldiği sırayı göstermenin çok iyi bir yolu .

I saw your brother first, but.

Önce kardeşini gördüm ama.

But I've never met you.

Ama seninle hiç tanışmadım.

But then I met your brother again.

Ama sonra kardeşinle tekrar karşılaştım.

And then I did meet you.

Ve sonra seninle tanıştım.

Or Maybe I met you later than your brother.

Ya da belki seninle kardeşinden sonra tanıştım.

So let's have the answer, because we've got to go.

Cevabı alalım, çünkü gitmemiz gerekiyor.

I keep running it so this one's getting a little difficult for people, but yeah.

Onu çalıştırmaya devam ediyorum, bu yüzden bu insanlar için biraz zorlaşıyor, ama evet.

So here we go. Yeah, Here's the answer, everyone.

İşte başlıyoruz. Evet, işte cevap millet. ben

I am answer.

cevabım

This is the one that I've got.

Bende olan bu.

But of course, there is a lot of choice. Oh.

Ama elbette, çok fazla seçenek var. Ah.

Oh, right.

Ah, doğru.

Oh, now you're interested.

Oh, şimdi ilgileniyorsun.

I have never seen you

Seni

before without your glasses.

daha önce hiç gözlüksüz görmemiştim. O

So maybe if I was walking down the road

yüzden belki yolda yürürken

and maybe I took my glasses off for a moment, you might be surprised to see me.

belki bir an gözlüğümü çıkarsam beni görünce şaşırırsın.

You might go.

gidebilirsin

I don't recognise you.

seni tanımıyorum

Oh, it's you, Mr. Duncan.

Oh, sizsiniz, Bay Duncan.

I have never you before without your

Seni daha önce gözlüklerin olmadan hiç görmedim

glasses.

.

Oh, I have never seen you before.

Seni daha önce hiç görmedim.

With your glasses.

Gözlüklerinle.

Yes, it could work both ways.

Evet, her iki şekilde de çalışabilir.

So if you put your.

Yani seninkini koyarsan.

If you. You wore glasses.

Eğer sen. Gözlük taktın.

If Mr.

Bay

Steve suddenly put glasses on, you might say.

Steve aniden gözlük takarsa, diyebilirsiniz.

I have never seen Mr. Steve before.

Bay Steve'i daha önce hiç görmedim.

You've put your hat on before we go.

Gitmeden önce şapkanı taktın.

Oh, yes, I grew up, but I.

Oh, evet, büyüdüm ama ben.

And that fits in, you say, with the underwear, says Mr.

Ve bu, diyorsunuz ki, iç çamaşırına uyuyor, diyor Bay

Simulacrum. Mrs.

Simulacrum. Bayan

said, Never seen you before in your underwear, huh?

, "Seni daha önce hiç iç çamaşırınla ​​görmedin, değil mi?" dedi.

Said as the earlier on or without.

Daha önce veya onsuz olarak söylendi.

And as also it said and

Ve ayrıca söylediği gibi ve

ITV at who rather I think is new from Vietnam.

ITV'de Vietnam'dan yeni olduğunu düşünüyorum.

I notice it yes I did mention okay yet who by the way

farkettim evet bahsetmiştim tamam ama bu arada kim bu arada

thinks that he's the handsomest person on here

never seen you before wearing you

seni daha önce hiç giymeden görmemiş seni daha önce iç çamaşırı

never seen you without never seen you before, without your underwear?

olmadan görmemiş seni daha önce hiç görmemiş en yakışıklı kişi olduğunu düşünüyor ?

Well, I said yes.

Evet dedim.

I never seen you before without your underwear,

Seni daha önce hiç iç çamaşırın olmadan görmemiştim ki

which suggests that you're always seeing them naked, of course.

bu da onları hep çıplak gördüğün anlamına geliyor elbette.

No. Well, if you don't, if you see someone without their underwear,

Hayır. Eğer yapmazsan, birini iç çamaşırı olmadan görürsen,

that means you've only seen them with their underwear.

bu onu sadece iç çamaşırıyla görmüşsün demektir.

You've never seen them, right? Yes. That. Yeah. Yeah.

Onları hiç görmedin, değil mi? Evet. O. Evet. Evet. Tam

It's the opposite.

tersi.

Yes. Anyway, that's go.

Evet. Her neyse, git.

It's time to say goodbye.

Hoşçakal deme vakti.

It is time to

go down the road for making that choice.

Bu seçimi yapmak için yola çıkma zamanı.

That decision to leave at 16

0403 UK time. Yes.

İngiltere saatiyle 16 0403'te ayrılma kararı. Evet.

So we are going now and we will be back on Wednesday.

O yüzden şimdi gidiyoruz ve Çarşamba günü döneceğiz.

It's a last.

Bu bir son.

I know it's the first.

İlk olduğunu biliyorum.

So this is actually the last live stream in February

Bu aslında Şubat ayının son canlı yayını

because we are back on the 1st of March.

çünkü 1 Mart'ta geri dönüyoruz.

So that's incredible.

Yani bu inanılmaz.

Is it this year going by quickly and by very quickly, Mr.

Bu yıl hızlı ve çok hızlı mı geçiyor, Bay

Duncan? Yes.

Duncan? Evet.

Sorry, we have to leave at 2 hours.

Üzgünüm, 2 saatte ayrılmamız gerekiyor.

Tell me, because if we do, it messes up everything with you. Yes.

Söyle bana, çünkü yaparsak, bu senin için her şeyi alt üst eder. Evet.

It just takes me ages to everything and it all goes wrong.

Her şeye ulaşmam yıllarımı alıyor ve her şey ters gidiyor.

If we go off, it takes me too long.

Eğer çıkarsak, çok uzun sürer.

So Mr.

Yani Bay

Steve is going to put is his lovely cool.

Steve'in koyacağı şey onun sevimli soğukkanlılığı.

Look at that.

Şuna bak.

I'm not sure if you're going to a disco or going fishing.

Diskoya mı yoksa balığa mı gideceğinden emin değilim .

It's not I'm not great.

Ben harika değilim.

Not quite clear on that.

Bu konuda pek net değil.

Okay.

Tamam aşkım. Burada olmak için

I can't wait to see what the subtitles do with Lovely to be Here.

altyazıların Lovely'e ne yaptığını görmek için sabırsızlanıyorum .

And we look forward to seeing Tom mix naked pictures

Ve Tom'un size gönderdiği çıplak resimleri karıştırdığını görmeyi dört gözle bekliyoruz

that he sent to you and will no doubt show them next week.

ve şüphesiz onları gelecek hafta gösterecek.

We're joking. We're joking. Lovely to see you all.

şaka yapıyoruz şaka yapıyoruz Hepinizi görmek güzel.

Enjoy learning English and see you on Wednesday.

İngilizce öğrenmenin keyfini çıkarın, Çarşamba günü görüşmek üzere.

Yes, see you on Wednesday. We are back here.

Evet, Çarşamba günü görüşürüz. Buraya geri döndük.

If the weather's nice, we might be outside.

Hava güzelse, dışarıda olabiliriz.

Who knows? And of course, until the next time meet here.

Kim bilir? Ve tabii ki bir dahaki sefere burada buluşana kadar.

If we ever if we ever come back,

Eğer hiç geri dönersek,

it's.

öyle.

Thanks for watching C on Wednesday.

Çarşamba günü C'yi izlediğiniz için teşekkürler.

And of course, you know what's coming next.

Ve tabii ki, sırada ne olduğunu biliyorsun.

Yes, you do.

Evet yaparsın.

Until the next time we meet here.

Bir dahaki sefere burada buluşana kadar.

Shall we do it?

Go on.

Yapalım mı?

Devam et.

ta ta for now

Şimdilik ta ta