Is maths a hard subject? / English Addict - 231 🚨LIVE CHAT🚨 - Sunday 8th January 2023

Now it's time for us to get together

Şimdi bir araya gelip İngilizce'nin

and enjoy the lovely words and phrases of the English language.

güzel kelimelerinin ve deyimlerinin tadını çıkarmamızın zamanı geldi .

Here we go again.

Yine başlıyoruz.

We are back, everyone.

Geri döndük millet.

I hope you are feeling good today.

Umarım bugün iyi hissediyorsundur.

I hope today you have a spring in your step.

Umarım bugün adımlarında bir yay vardır.

I hope you are feeling really, really good today.

Umarım bugün gerçekten çok iyi hissediyorsundur.

Here we go. We are back, everyone.

İşte başlıyoruz. Geri döndük millet.

English addicts

İngiliz bağımlıları,

is coming to you once more from the birthplace of the English language.

İngiliz dilinin doğduğu yerden bir kez daha ayağınıza geliyor.

And we all know where that is.

Ve hepimiz bunun nerede olduğunu biliyoruz.

Yes, of course you know where it is. I know where it is.

Evet, elbette nerede olduğunu biliyorsun. Nerede olduğunu biliyorum.

We all know where it is.

Nerede olduğunu hepimiz biliyoruz.

It is, of course, England in the

Röportajdaki yer elbette İngiltere'dir

interview and

ve

yes, it is.

evet, öyledir.

We are back. Everyone.

geri döndük Herkes.

Oh, hello there.

Merhaba.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr. Duncan in England. How are you today?

Ben İngiltere'den Bay Duncan. Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay?

?

I hope so.

Umarım. Mutlu hissediyor musun

Are you feeling happy?

?

I'm okay. I'm not too bad.

İyiyim. Ben çok kötü değilim.

I am.

Ben.

I suppose I would say I am quite relaxed today.

Sanırım bugün oldukça rahatım diyebilirim.

I don't know why, Because today's subject is one

Nedenini bilmiyorum çünkü bugünkü konu

that I am completely afraid of.

tamamen korktuğum bir konu.

It is a subject I hate so much,

Bu çok nefret ettiğim bir konu

but we are going to talk about it.

ama bunun hakkında konuşacağız.

However, I did have a lovely sleep last night.

Ancak dün gece çok güzel uyudum.

Very relaxing.

Çok rahatlatıcı.

Also, I went to see my mummy as well on Friday.

Ayrıca Cuma günü annemi de görmeye gittim.

We went to see my mum.

Annemi görmeye gittik.

We had a lovely time with her.

Onunla çok güzel zaman geçirdik.

Even though for most of the time she was fast asleep.

Çoğu zaman derin uykuda olmasına rağmen.

She was sleeping away in front of us, but we had a lovely time seeing her.

Gözümüzün önünde uyuyordu ama onu görmekten çok keyif aldık.

Anyway, it was lovely.

Her neyse, güzeldi. Ondan

And then after that we, Mr.

sonra Bay

Steve and myself, we went for a KFC.

Steve ve ben KFC'ye gittik.

Yes, we did.

Evet yaptık.

Now it does sound as if we are having a good time there.

Şimdi orada iyi vakit geçiriyormuşuz gibi geliyor.

But we were hungry

Ama açtık

and we thought we would treat ourselves to a Kentucky Fried Chicken

ve kendimize bir Kentucky Fried Chicken ısmarlayacağımızı

or as they say in China can.

veya Çin'de dedikleri gibi yapabileceğimizi düşündük.

KENDIG Did you know that? Yes.

KENDİ Biliyor muydunuz? Evet.

So now you have learned some Chinese can g

Şimdi biraz Çince öğrendiniz, can g

Is Kentucky Fried Chicken in Chinese?

Kentucky Fried Chicken Çince mi?

I am Mr.

Ben Bay

Duncan, by the way, for those wondering who that strange man is, I wonder who

Duncan bu arada o garip adam kim diye merak edenler için

who is that strange man there?

oradaki garip adam kim acaba?

Can you see there? There are people walking.

Orada görebiliyor musun? Yürüyen insanlar var.

There is one person and there is another person

Bir kişi var ve

walking behind me right now.

şu anda arkamda yürüyen bir kişi daha var.

They are outside enjoying this lovely day.

Dışarıda bu güzel günün tadını çıkarıyorlar.

I hope you are okay. I love English by the way.

Umarım iyisindir. Bu arada İngilizceyi seviyorum.

I am an English addict.

Ben bir İngiliz bağımlısıyım.

I am one of those that I love.

Ben sevdiklerimden biriyim.

The English language. You might say that I am crazy

İngilizce dili. İngilizce için deli olduğumu söyleyebilirsin

about English, which I am, of course.

, ki öyleyim elbette.

I hope you are all feeling good today.

Umarım hepiniz bugün kendinizi iyi hissediyorsunuzdur.

I am okay.

İyiyim.

I have to be honest with you. A busy week.

Sana karşı dürüst olmalıyım. Yoğun bir hafta.

A busy year so far, but everything is okay.

Şimdiye kadar yoğun bir yıl, ama her şey yolunda.

So I feel quite good today and I hope you do as well.

Bu yüzden bugün oldukça iyi hissediyorum ve umarım siz de öylesinizdir.

So that's the introduction out of the way.

Yani bu yoldan giriş.

We are talking about a subject that I do not like.

Sevmediğim bir konudan bahsediyoruz.

I hate the subject and I know what you're thinking.

Bu konudan nefret ediyorum ve ne düşündüğünü biliyorum.

You're wondering, Mr.

Merak ediyorsunuz Bay

Duncan, if you hate the subject, why are you going to talk about it?

Duncan, madem bu konudan nefret ediyorsunuz, neden bu konu hakkında konuşacaksınız?

Well, I think it's still an interesting subject, even if we don't like things

Bence yine de ilginç bir konu, bazı şeyleri sevmesek de

sometimes it is nice to talk about them.

bazen onlar hakkında konuşmak güzel oluyor.

I don't like politics, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse siyaseti sevmiyorum.

However, I do find it interesting

Ancak,

from time to time when interesting things happen.

zaman zaman ilginç şeyler olduğunda bunu ilginç buluyorum.

I suppose.

Sanırım.

I have been watching the news over

the past few days with what is happening in the United States and also other parts of the world

Son birkaç gündür Amerika Birleşik Devletleri'nde ve ayrıca dünyanın diğer bölgelerinde olup bitenlerin

as well as political situations change and alter.

yanı sıra siyasi durumların değiştiği ve değiştiği ile ilgili haberleri izliyorum.

Things are always changing.

İşler her zaman değişiyor.

I think.

Bence.

I think we we do become bored very easily nowadays

Bugünlerde bilgiden çok çabuk sıkıldığımızı düşünüyorum

with information because we always want more information.

çünkü her zaman daha fazla bilgi istiyoruz.

Have you noticed that?

Bunu fark ettin mi?

We always want a little bit more information.

Her zaman biraz daha fazla bilgi isteriz.

There never seems to be enough information.

Hiçbir zaman yeterli bilgi yok gibi görünüyor.

If we hear about something immediately, we want to hear more about it.

Hemen bir şey duyarsak, onun hakkında daha fazla şey duymak isteriz.

Please tell me more.

Lütfen daha fazlasını söyle.

Please give me more information.

Lütfen biraz daha bilgi verin.

And then a few moments later we want even more information about that thing.

Ve birkaç dakika sonra o şey hakkında daha da fazla bilgi istiyoruz.

So I think these days we do become slightly bored with news

Bu yüzden bu günlerde haberlerden biraz sıkıldığımızı düşünüyorum

because we always feel as if we want to know more

çünkü her zaman daha fazlasını bilmek istiyormuşuz gibi hissediyoruz

and we always feel as if we don't know

ve her zaman sanki

or we don't become informed about what is happening in the world.

dünyada olup bitenler hakkında hiçbir şey bilmiyormuşuz veya bilgimiz yokmuş gibi hissediyoruz.

Anyway, I'm here and I hope you are okay as well.

Her neyse, ben buradayım ve umarım sen de iyisindir.

Yes, we have made it all the way to the end of another week

Evet, bir haftanın daha sonuna kadar geldik

and almost the end of another weekend as well, because

ve bir haftasonunun da neredeyse sonuna geldik, çünkü günlerden

it is Sunday.

Pazar.

Beep, beep, beep, beep, beep, beep,

Bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip

beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep.

, bip, bip, bip, bip.

We are back together, everyone.

Tekrar birlikteyiz millet.

I hope you are having a good one.

Umarım iyi bir gün geçiriyorsundur.

I hope today everything is shining on you with a lovely warm light.

Umarım bugün her şey üzerinizde hoş ve sıcak bir ışıkla parlıyor.

I really do.

Gerçekten yaptım.

And we are back together again.

Ve tekrar birlikteyiz.

Don't forget.

unutma

And I suppose I should mention we are here twice a week, Sunday

Ve sanırım haftada iki kez, pazar

and Wednesday as well.

ve çarşamba da burada olduğumuzu belirtmeliyim.

We are here also coming up today.

Bugün de buradayız.

Yes, I know what you're going to say is Mr.

Evet, ne diyeceğini biliyorum Bay

Steve coming onto the live chat?

Steve canlı sohbete mi geliyor?

The answer to that is yes.

Bunun cevabı evet.

Steve will be with us a little bit later on.

Steve biraz sonra bizimle olacak.

We are talking about

mathematics, mathematics,

Matematikten, matematikten

or as they say in the United States, math.

veya Amerika Birleşik Devletleri'nde dedikleri gibi matematikten bahsediyoruz.

They don't say math. They say math

Matematik demiyorlar.

without the s on the end.

Sonunda s olmadan matematik derler.

So that is what we are talking about now.

Yani şimdi bundan bahsediyoruz.

Hello to everyone. Nice to see you here.

Herkese merhaba. Seni burada görmek güzel.

The live chat is very busy.

Canlı sohbet çok meşgul.

I wonder who was first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette ilk kimin olduğunu merak ediyorum.

And I suppose the big question is because I haven't done it for a long time,

Ve sanırım asıl soru şu, çünkü bunu uzun zamandır yapmıyorum, çok uzun zamandır

I haven't given anyone a fancy pants

kimseye şık bir pantolon vermedim

for a very long time, so I'm just wondering

, bu yüzden bugünün ilkine

if I can give a fancy pants

süslü bir pantolon verebilir miyim diye merak ediyorum.

to today's first live chat.

canlı sohbet.

Oh, hello to Lewis.

Oh, Lewis'e merhaba.

Mendez is here today.

Mendez bugün burada.

Hello, Lewis. Nice to see you here.

Merhaba Lewis. Seni burada görmek güzel.

And yes, I have noticed you are first

Ve evet, birinci olduğunuzu fark ettim

and congratulations to you.

ve sizi tebrik ediyorum.

Congratulations.

Tebrikler.

Some jubilation as Lewis Mendez is

Lewis Mendez'in

first on today's live chat.

bugünün canlı sohbetinde ilk sırada yer alması biraz sevindirici.

Nice to see you back.

Seni tekrar görmek güzel.

And I suppose also I should give you a

Ve sanırım sana

big happy, wonderful

büyük bir mutluluk vermeliyim, harika

fresh from the laundry,

çamaşırlardan yeni çıkmış,

fancy pants.

süslü pantolonlar.

That's enough. We can't have too much excitement.

Bu yeterli. Çok fazla heyecan yaşayamayız.

We are only 12 minutes into today's live stream, so I have to be careful.

Bugünün canlı yayınına sadece 12 dakika kaldı, bu yüzden dikkatli olmalıyım.

We also have V times.

Ayrıca V kez var.

Hello, V, It's nice to see you back here as well.

Merhaba V, seni tekrar burada görmek güzel.

Very nice to see you in the live chat.

Sizi canlı sohbette görmek çok güzel.

I hope you can hear me all right.

Umarım beni iyi duyabilirsin.

Today one of my microphones in my studio

Bugün stüdyomdaki mikrofonlarımdan birinde

seems to have a problem, so I hope I am coming through loud and clear.

bir sorun var gibi görünüyor, bu yüzden umarım açık ve net anlatabiliyorumdur.

If I'm not, please let me know. But I will try my best.

Eğer değilsem, lütfen bana bildirin. Ama elimden gelenin en iyisini yapacağım. Durum daha da kötüleşirse

I might have to open the window and start shouting

pencereyi açıp bağırmaya başlamam gerekebilir

if it gets any worse.

.

Anyway, Vitesse is here. Hello, Vitus.

Neyse, Vitesse burada. Merhaba Vitus.

You are second today on the live chat.

Bugün canlı sohbette ikincisiniz.

Beatrice pal Palmira.

Beatrice dostum Palmira.

We also have Paolo. Hello, Paolo.

Paolo'muz da var. Merhaba Paolo.

I do believe that you are trying to send

some some of your videos of you singing.

Şarkı söylediğin videolarından bazılarını göndermeye çalıştığına inanıyorum.

Now you can of course make them smaller.

Şimdi elbette onları daha küçük yapabilirsiniz.

You can make them smaller by by compressing them.

Bunları sıkıştırarak küçültebilirsiniz.

I won't get into the technical details at the moment, but there is a way of doing that.

Şu anda teknik detaylara girmeyeceğim ama bunu yapmanın bir yolu var.

But yes, I know what you mean.

Ama evet, ne demek istediğini biliyorum.

Sometimes it is hard, especially if you are sending video

Özellikle video

clips through email or through the internet.

klipleri e-posta veya internet üzerinden gönderiyorsanız, bazen zor olabilir.

It can be quite difficult and I will also to drews.

Oldukça zor olabilir ve ben de berabere yapacağım.

Hello to you.

Merhaba sana.

Nice to see you back here as well today.

Bugün de seni burada görmek güzel.

A lot of people joining in.

Bir çok insan katılıyor.

Alessandra, hello to you who

Alessandra, yarın da aramızda olan sana merhaba yoksa

we also have tomorrow or should I

say my wall, my wall

duvarım mı demeliyim, duvarım

is back with us as well.

da aramızda.

Guadalupe Hello.

Merhaba.

Guadalupe Oh, my goodness.

Guadalupe Aman Tanrım.

Guadalupe Guzman Torres is here

Guadalupe Guzman Torres burada

and I feel as if it's been a very long time.

ve sanki çok uzun zaman geçmiş gibi hissediyorum.

I haven't seen you for ages on the live chat.

Seni uzun zamandır canlı sohbette görmedim.

So welcome back, Guadalupe.

Tekrar hoş geldin Guadalupe.

It's nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

New Tram is here.

Yeni Tramvay geldi. Bir

We also have a Valentine.

de Sevgililer Günü'müz var.

I have a feeling

today's live stream

Bugünkü canlı yayının

is going to be very busy with the live chat.

canlı sohbetle çok meşgul olacağını hissediyorum.

I think so.

Bence de.

Hello, Vittoria?

Alo, Vittoria?

Yeah, Inaki is here as well.

Evet, Inaki de burada.

So many people are joining me today.

Bugün pek çok kişi bana katılıyor.

Oh, we also have tarmac.

Ah bir de asfaltımız var.

Tarmac, tarmac, tarmac, tarmac.

Asfalt, asfalt, asfalt, asfalt.

Tomek Tarmac, tarmac.

Tomek Asfalt, asfalt.

Hello, Tarmac.

Merhaba, Tarmac.

Nice to see you back as well.

Seni de görmek güzel.

Virtual Maria is here. Wow.

Sanal Maria burada. Vay.

Can I say welcome, everyone?

Herkese hoş geldiniz diyebilir miyim?

There are too many people here.

Burada çok fazla insan var.

Could some of you please leave?

Bazılarınız lütfen gidebilir mi?

It's getting very crowded here.

Burası çok kalabalık oluyor.

It's a little bit like when you travel by train during the rush hour in London.

Bu biraz, Londra'da trafiğin yoğun olduğu saatlerde trenle seyahat ettiğiniz zamanki gibi .

Have you ever tried doing that?

Hiç bunu yapmayı denedin mi?

I remember going down to London a few years ago,

Birkaç yıl önce Londra'ya gittiğimi hatırlıyorum

and it was during a very busy period of time

ve çok yoğun bir zaman dilimindeydi

and I remember being crushed

ve metroda ezildiğimi,

on the underground, the underground trains

that run under the city, hundreds

şehrin altından geçen metroları,

and hundreds of people all trying to get on

yüzlerce insanın binmeye çalıştığını hatırlıyorum.

and off the trains.

trenlerin dışında.

And if you've ever been to London, if you've ever experienced the London Underground

Ve daha önce Londra'ya gittiyseniz, trafiğin yoğun olduğu saatlerde Londra Metrosu'nu deneyimlediyseniz

during rush hour, all I can say is

, tek söyleyebileceğim,

it is not a very nice experience, to be honest.

dürüst olmak gerekirse bu pek de hoş bir deneyim değil.

When you travel to different countries, you often find that

Farklı ülkelere seyahat ettiğinizde, çoğu zaman

you you experience things in different ways.

farklı şeyler deneyimlediğinizi fark edersiniz.

I remember when Mr.

Bay

Steve and myself, we were in Paris and we actually went on the metro.

Steve ve ben Paris'teyken metroya bindiğimizi hatırlıyorum.

We tried using the underground metro

Yeraltı metrosunu kullanmayı denedik

and it was fantastic work.

ve harika bir işti.

I was so impressed,

even though lots of people kept saying, Mr.

Pek çok insan Bay

Duncan, if you go on the French metro or the Paris metro,

Duncan, Fransız metrosuna veya Paris metrosuna binerseniz

please be careful because there are lots of people who are criminals.

lütfen dikkatli olun çünkü suçlu olan birçok insan var deyip durmasına rağmen çok etkilendim.

But to be honest with you, we enjoyed it.

Ama sana karşı dürüst olmak gerekirse, bundan zevk aldık.

We felt much safer

than we

normally do when we're travelling here in the UK, I have to say.

Burada, Birleşik Krallık'ta seyahat ederken kendimizi normalde hissettiğimizden çok daha güvende hissettik, söylemeliyim.

So I did enjoy it very much.

Bu yüzden çok keyif aldım.

Hello, Hugo is here as well.

Merhaba, Hugo da burada.

So many people we are talking about math,

Matematikten,

mathematics, doing arithmetic,

matematikten, aritmetik yapmaktan söz ettiğimiz pek çok insan var,

some people are very good at doing maths in their head.

bazı insanlar kafalarında matematik yapmakta çok iyiler.

I I'm not one of those people.

Ben o insanlardan biri değilim.

I'm terrible at maths.

Matematikte berbatım.

So this, this is a very strange subject for me to do

Bu benim için çok tuhaf bir konu

because I hate it and I'm not very good at it.

çünkü ondan nefret ediyorum ve bu konuda pek iyi değilim.

So it should be very interesting to see how

Bu yüzden,

all of that turns out later on today.

bugünün ilerleyen saatlerinde tüm bunların nasıl sonuçlanacağını görmek çok ilginç olmalı.

Palmira is here as well,

Palmira da burada,

saying hello to Christina.

Christina'ya merhaba diyor.

Palmira says, My son is going to Italy

Palmira, Oğlum

soon to a ski resort.

yakında İtalya'ya bir kayak merkezine gidecek diyor.

I heard that many skiing places in Austria

Avusturya ve İsviçre'deki birçok kayak yerinin

and Switzerland are now closed.

artık kapalı olduğunu duydum.

There is a reason for this.

Bunun bir sebebi var.

They have no snow, apparently because the earth is heating up,

Karları yok, görünüşe göre dünya ısınıyor,

because it is now glowing red with all of the heat.

çünkü artık tüm ısıyla kırmızı parlıyor.

There is no snow in Switzerland.

İsviçre'de kar yok.

So don't, please, please.

O yüzden yapma, lütfen, lütfen.

Here is a safety warning.

İşte bir güvenlik uyarısı.

Please do not try to ski down any of the Swiss

Lütfen

Alps at this time of year because there should be snow.

yılın bu zamanında İsviçre Alpleri'nde kayak yapmaya çalışmayın çünkü kar yağmalıdır.

But there isn't.

Ama yok.

So if you do try doing it, you might hurt yourself

Bu yüzden, bunu yapmaya çalışırsanız,

as you as you bounce along the rocks.

kayaların üzerinde zıplarken kendinizi incitebilirsiniz.

Hello, Christina. As well.

Merhaba Christina. İlave olarak.

Christina, I always took the metro or as we call it here, the underground,

Christina, ben her zaman metroyu ya da burada bizim tabirimizle yeraltını kullandım

or some people call it the tube

ya da bazı insanlar buna metro diyor

as well.

.

I always took the metro in London and I always felt safe.

Londra'da hep metroya bindim ve kendimi hep güvende hissettim.

There are many cameras and vigilantes around.

Etrafta çok sayıda kamera ve güvenlik görevlisi var.

I'm not sure about vigilantes.

Kanunsuzlardan emin değilim.

It's a great word, by the way, vigilante,

Bu harika bir kelime, bu arada, kanunsuz,

a person who looks out for trouble

belayı kollayan

and is is always willing or ready

ve

to help other people who might be in danger.

tehlikede olabilecek diğer insanlara yardım etmeye her zaman istekli veya hazır olan bir kişi.

Or maybe they are they are in the process of being in danger.

Ya da belki de tehlikede olma sürecindedirler.

Vigilante.

İnfazcı.

I remember many years ago there was there was a series of films

Yıllar önce

starring Charles Bronson called Death Wish.

Charles Bronson'ın oynadığı Death Wish adlı bir dizi film olduğunu hatırlıyorum.

And in those movies, Charles Bronson played

Ve bu filmlerde Charles Bronson,

the part of a vigilante who went around

sorting out the local criminal gangs.

yerel suç çetelerini tasnif eden bir kanunsuzun rolünü oynadı.

Very violent movies.

Çok şiddetli filmler.

I remember the first one because it was directed

İlkini hatırlıyorum çünkü

by someone called Michael Winner.

Michael Winner diye biri yönetmişti.

Michael Winner was a very,

Michael Winner çok,

I would describe him as an eccentric person,

onu eksantrik biri olarak tanımlayabilirdim

and he directed the first Death Wish film

ve 1970'lerde ilk Death Wish filmini yönetti

way back in the 1970s.

.

Hello to all.

Herkese merhaba.

Can I say hello to Monica?

Monica'ya merhaba diyebilir miyim?

Hello, Monica.

Merhaba Monica.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Don't worry. 10 minutes, only 10 minutes.

Merak etme. 10 dakika, sadece 10 dakika.

You have to wait before Mr.

Bay

Steve appears.

Steve ortaya çıkana kadar beklemelisiniz.

So we are looking at the subject of maths today, mathematics.

Yani bugün matematiğin konusuna , matematiğe bakıyoruz.

And in the corner of my studio I have my new camera that I set up yesterday.

Ve stüdyomun köşesinde dün kurduğum yeni kameram var.

Would you like to see it?

Görmek istermisin?

Here it is.

İşte burada.

So here is the new camera.

İşte yeni kamera.

And you can see I have something set up here. I have some

Ve burada bir şeyler kurduğumu görebilirsin. Biraz matematiğim var

mathematics

for. For Mr.

. Bay

Steve and maybe also you to sort out later on.

Steve ve belki sizin için daha sonra halletmeniz için.

So I do have some mathematics

Bu yüzden

for you to answer later on.

daha sonra cevaplaman için bazı matematik bilgilerim var.

Oh, don't worry, though. They won't be very difficult.

Yine de merak etme. Çok zor olmayacaklar.

They will be easy.

Kolay olacaklar.

They would be quite simple arithmetic questions.

Oldukça basit aritmetik sorular olurdu.

So don't worry too much.

Bu yüzden fazla endişelenme.

Don't be afraid.

korkma

It's only the internet.

Sadece internet.

Don't worry about it at all.

Bunun için endişelenme.

Bamboo says.

Bambu diyor.

I loved Charles Bronson.

Charles Bronson'u sevdim.

He believed in the biblical law.

İncil yasasına inanıyordu.

An eye for an eye, of course, that is.

Göze göz, elbette, yani.

I think that's from the Old Testament.

Sanırım bu Eski Ahit'ten.

I've read the Bible.

İncil'i okudum.

A lot of people don't think I have, but I have.

Birçok insan sahip olmadığımı düşünüyor ama bende var.

I have a copy of the Bible in this house.

Bu evde İncil'in bir kopyası var.

In fact, I have all the religious books here in the House, so I've looked at all of them.

Aslında, Meclis'teki tüm dini kitaplar bende var, bu yüzden hepsine baktım.

Yeah.

Are you surprised?

Evet.

Şaşırdın mı?

So an eye for an eye is one of those

Yani göze göz,

old Testament rules.

eski Ahit kurallarından biridir.

If a person does something bad to you, you do something bad to them.

Biri size kötü bir şey yaparsa, siz de ona kötü bir şey yaparsınız.

I'm not sure what Jesus would have made of it.

İsa'nın bundan ne anlayacağından emin değilim.

I don't think he would have agreed to be honest with you.

Sana karşı dürüst olmayı kabul edeceğini sanmıyorum.

Hello, Jews as well.

Yahudiler de merhaba.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Oh, we have Claudia.

Oh, Claudia'mız var.

Hello, Claudia.

Merhaba Claudia.

Thank you very much for joining us today as well.

Bugün de bize katıldığınız için çok teşekkür ederiz.

Welcome, Claudia.

Hoş geldin Claudia.

And I suppose I should ask the question

Ve sanırım

that I always ask whenever I see Claudia on the live chat.

Claudia'yı canlı sohbette her gördüğümde sorduğum soruyu sormalıyım.

You know what I'm going to sing right now?

Şu anda ne söyleyeceğim biliyor musun?

What's cooking, Claudia?

Ne pişiriyorsun, Claudia?

What have you got in the pot?

Tencerede ne var?

What's cooking, Claudia?

Ne pişiriyorsun, Claudia?

Is it something spicy and hot?

Baharatlı ve sıcak bir şey mi?

Is it something salty or not? Or.

Tuzlu bir şey mi, değil mi? Veya.

Claudia What is in the pot?

Claudia Tencerede ne var?

What?

Ne?

What is in the pot today?

Bugün tencerede ne var?

Claudia, please let us know on the live chat.

Claudia, lütfen canlı sohbette bize haber ver.

If you are eating something nice, please let me know.

Güzel bir şeyler yiyorsan, lütfen bana haber ver. Bu

By the way, talking of food, I

arada, yemek demişken,

am going to change my ways.

alışkanlıklarımı değiştireceğim.

Of course, Christmas has just happened.

Tabii ki, Noel yeni oldu.

By the way.

Bu arada.

Can I say happy Christmas to those celebrating Christmas this weekend?

Bu hafta sonu Noel'i kutlayanlara mutlu Noeller diyebilir miyim?

Because there are people celebrating Christmas because they follow a different calendar.

Çünkü farklı bir takvimi takip ettikleri için Noel'i kutlayan insanlar var.

The Julian Calendar.

Jülyen Takvimi.

Hello, Julian. Calendar followers.

Merhaba Julian. Takvim takipçileri. Ben de

And can I say happy Christmas to you as well.

sana mutlu Noeller diyebilir miyim?

Claudia is having oh,

Claudia oh yiyor,

Claudia is having pizza.

Claudia pizza yiyor.

I wonder if you are going to put pineapple on your pizza.

Acaba pizzana ananas koyacak mısın?

If you are, don't do it.

Eğer öyleysen yapma.

Please don't.

Lütfen yapma.

It is a crime against pizzas.

Pizzalara karşı suçtur.

It should be illegal.

Yasadışı olmalıdır.

It should be

they should ban they should outlaw

putting pineapple on pizzas.

Pizzalara ananas koymayı yasaklamalılar.

It's really disgusting.

Gerçekten iğrenç.

That's all I've got to say about it.

Bu konuda söyleyeceklerim bu kadar.

Anyway, thank you very much for joining me today.

Her neyse, bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Yes, tomorrow.

Evet yarın.

Tomorrow, I'm starting my new health regime

Yarın yeni sağlık rejimime başlıyorum

because I've been eating a lot over Christmas.

çünkü Noel'de çok yemek yiyorum.

I've been eating far too much food,

Çok fazla yemek yiyorum,

a lot of unhealthy food.

çok fazla sağlıksız yiyecek.

But tomorrow morning, I am starting my new health,

Ama yarın sabah yeni sağlığıma,

my new healthy way

yeni sağlıklı

of eating.

beslenme tarzıma başlıyorum. O

So tomorrow I'm going to start having porridge in the morning again.

yüzden yarın sabah tekrar yulaf lapası yemeye başlayacağım.

I haven't done it for a very long time, so I will begin my new health

Çok uzun zamandır yapmadım, bu yüzden

résumé or regime as some people say.

bazılarının dediği gibi yeni sağlık özgeçmişime veya rejimime başlayacağım.

We will be doing that.

Bunu yapıyor olacağız.

I will be doing that tomorrow.

Bunu yarın yapacağım.

So I am trying to lose a little bit of weight.

Bu yüzden biraz kilo vermeye çalışıyorum.

It is fair to say that over the Christmas period

Noel döneminde

I have put a little bit of weight on.

biraz kilo aldığımı söylemek doğru olur.

Mr. Steve has noticed.

Bay Steve fark etti.

I have noticed

Ben fark ettim

maybe you have noticed.

belki sizde fark etmişsinizdir.

So I'm going to try and lose a little bit of weight if I can.

Bu yüzden eğer yapabilirsem biraz kilo vermeye çalışacağım .

Florence is here. Hello, Florence.

Floransa burada. Merhaba, Floransa.

Alessandra is here.

Alessandra burada.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Oh, we also have Pedro Belmont

Oh, ayrıca Pedro Belmont

is here today watching in Brazil.

bugün burada Brezilya'da izliyor.

Hello to you as well.

Sana da merhaba.

Lots of people here today.

Bugün bir sürü insan burada.

We are talking about a subject that some people don't like,

Kimisinin sevmediği,

some people hate and some people avoid completely.

kimisinin nefret ettiği, kimisinin ise tamamen kaçındığı bir konudan bahsediyoruz.

And I am one of those people today.

Ve ben bugün o insanlardan biriyim.

We are looking at maths, mathematics, words connected to it.

Matematiğe, matematiğe, onunla bağlantılı kelimelere bakıyoruz.

And also maybe later on I will give you some mathematics,

Ayrıca belki daha sonra size biraz matematik,

some problems to solve.

çözmeniz için bazı problemler vereceğim.

Does that sound like a good idea?

Kulağa iyi bir fikir gibi mi geliyor? Pazar

I think it's a pretty good way of spending your Sunday here

gününüzü burada

on YouTube with us and all the other English addicts.

YouTube'da bizimle ve diğer tüm İngiliz bağımlılarıyla geçirmenin oldukça iyi bir yolu olduğunu düşünüyorum.

It's so nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek çok güzel. Birazdan

We are going to chat with Mr.

Bay Steve ile sohbet edeceğiz

Steve in a few moments.

.

We're going to find out how he has been as Mr.

Bay

Steve had a good year so far.

Steve'in şu ana kadar nasıl iyi bir yıl geçirdiğini öğreneceğiz.

Find out a little bit later on.

Biraz sonra öğrenin.

We are also going to take a look at Mr.

Ayrıca Bay

Steve's new plant.

Steve'in yeni fabrikasına da bir göz atacağız.

If you remember, one of our neighbours gave Mr.

Hatırlarsanız komşularımızdan biri Bay

Steve a little plant.

Steve'e küçük bir bitki vermişti.

It hadn't started growing,

Büyümeye başlamamıştı

but Steve has now put it in a pot.

ama Steve şimdi onu bir tencereye koydu.

He's given it a little bit of water and you won't believe

Biraz su vermiş ve inanamayacaksınız

you really won't believe what has happened to this plant.

bu bitkiye ne olduğuna gerçekten inanamayacaksınız.

We'll be sharing that later on as well.

Onu da daha sonra paylaşacağız. Bu

Oh, by the way,

arada,

we went out for a walk the other day talking of Christmas.

geçen gün Noel'den konuşarak yürüyüşe çıktık.

We went out for a walk.

Yürüyüşe çıktık.

And guess what I was wearing the other day?

Ve tahmin et geçen gün ne giymiştim?

I was wearing my new boots.

Yeni botlarımı giyiyordum.

Mr. Steve bought some boots for me for my Christmas present.

Bay Steve, Noel hediyem olarak bana birkaç bot aldı .

So there it is, my lovely Christmas gift.

İşte burada, benim güzel Noel hediyem.

I was wearing them the other day for the first time.

Onları geçen gün ilk kez giyiyordum.

My new boots, my lovely walking boots that Mr.

Yeni botlarım, Bay

Steve bought for Christmas.

Steve'in Noel için aldığı sevimli yürüyüş botlarım.

And as you can see,

Ve görebileceğiniz gibi, ayaklarımdan çamuru uzak tutma konusunda

they are really doing a very good job

gerçekten çok iyi bir iş çıkarıyorlar

of keeping the mud off my feet.

.

Thank you very much. Once again, Mr. Steve.

Çok teşekkür ederim. Bir kez daha, Bay Steve.

What a lovely gift.

Ne güzel bir hediye.

Oh, Claudia, apparently

Oh, Claudia, görünüşe göre

Claudia does not like mathematics.

Claudia matematiği sevmiyor.

A lot of people don't.

Birçok insan yapmaz.

The reason why I'm mentioning this today, by the way, I will mention now

Bugün bundan bahsetmemin sebebi, bu arada, şimdi

why I'm talking about maths, because here in the UK

neden matematikten bahsettiğime değineceğim, çünkü burada Birleşik Krallık'ta

or I suppose more specifically

veya sanırım daha spesifik olarak

England,

İngiltere'de

a lot of children, a lot of people, young people are leaving school

bir sürü çocuk, birçok insan, genç insan var.

without having any idea

how to do mathematics.

matematiğin nasıl yapılacağı hakkında hiçbir fikirleri olmadan okulu bırakıyorlar.

Even simple basic mathematics.

Basit temel matematik bile.

They don't know how to do it.

Nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Bu

So we often refer to this as numeracy.

yüzden buna genellikle aritmetik diyoruz.

Numeracy is the ability to work out

Aritmetik,

mathematical problems normally simple ones.

normalde basit olan matematiksel problemleri çözme yeteneğidir.

So it would appear here in England lots of young people are now leaving school

Yani burada İngiltere'de pek çok genç şimdi okulu bırakıyor

and they have no idea, they have no knowledge whatsoever

ve matematiğin nasıl yapılacağı hakkında hiçbir fikirleri yok, hiçbir bilgileri yok gibi görünüyor

of how to do mathematics.

.

So apparently our government, our lovely friend

Görünüşe göre hükümetimiz, sevgili arkadaşımız

Rishi Sunak the other day announced,

Rishi Sunak geçen gün,

Oh, by the way, say hello Rishi, I grew one.

Ah, bu arada, merhaba deyin Rishi, ben bir tane büyüttüm.

Thank you, Rishi, That's lovely.

Teşekkürler, Rishi, Bu çok hoş.

So it's nice to see him here.

Bu yüzden onu burada görmek güzel.

Apparently he wants everyone to learn

Görünüşe göre herkesin

maths until they are 18 years old

18 yaşına kadar matematik öğrenmesini istiyor

because apparently lots of children are leaving school and they can't even add up

çünkü görünüşe göre birçok çocuk okulu bırakıyor ve

simple sums, simple arithmetic,

basit toplamları, basit aritmetiği

even on their fingers, they can't do it.

bile parmaklarıyla bile yapamıyorlar, yapamıyorlar.

So our lovely Prime Minister Rishi Sunak, has said

Sevgili Başbakanımız Rishi Sunak,

that he's going to bring in a new law

that will will require young people

gençlerin

to learn maths until they are 18.

18 yaşına kadar matematik öğrenmelerini zorunlu kılacak yeni bir yasa çıkaracağını söyledi.

Sue Kat Hello, Sue Kat, nice to see you here as well.

Sue Kat Merhaba, Sue Kat, seni de burada görmek güzel.

Sue Cat says, Oh, those boots. Dr.

Sue Cat, "Ah, bu çizmeler" diyor.

Martens No, they're not.

Martens Hayır, değiller.

They're not Dr.

Martin Boots but they are a very nice brand.

Martin Boots değiller ama çok güzel bir marka.

They are very high quality boots and I was wearing them the other day with Mr.

Çok kaliteli botlar ve onları geçen gün Bay Steve ile giyiyordum

Steve.

.

How much is specs? Specs?

özellikleri ne kadar Özellikler?

Emilio says, I can't see

Emilio,

Rishi Sunak because he's so small.

Rishi Sunak'ı göremiyorum çünkü o çok küçük, diyor.

I've noticed that he's very tiny, isn't he?

Onun çok küçük olduğunu fark ettim, değil mi?

I always imagined that.

Hep bunu hayal ettim.

That you could actually put Rishi Sunak in your hand because he's so tiny.

Aslında çok küçük olduğu için Rishi Sunak'ı avucunuza koyabilirsiniz.

He looks so small.

Çok küçük görünüyor.

I remember when he was giving some press conferences.

Bazı basın toplantıları verdiği zamanı hatırlıyorum.

I did notice that he was standing

on top of a box to make himself taller.

Boyunu uzatmak için bir kutunun üzerinde durduğunu fark ettim.

I did notice that.

Bunu fark ettim.

Nice to see you here, Sue Kat.

Seni burada görmek güzel, Sue Kat.

Thank you, Sue Kat, for joining me today.

Bugün bana katıldığın için teşekkürler Sue Kat.

Very nice to see you here as well.

Sizi de burada görmek çok güzel.

We also have Umberto.

Umberto'muz da var.

I love your boots, Mr. Duncan.

Botlarınıza bayıldım, Bay Duncan.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

I'm glad you like them.

Beğenmene sevindim.

If you were watching last week,

Geçen hafta izliyorsanız,

myself and Mr.

ben ve Bay

Steve, we had a little argument about

Steve,

doing the housework,

ev işlerini yapmak,

doing the chores around the house.

evin etrafındaki işleri yapmak konusunda küçük bir tartışmamız oldu.

And I said to Steve, I always do the work in the house.

Ben de Steve'e dedim ki, evdeki işleri hep ben yaparım.

I do most of it,

Çoğunu ben yapıyorum

and I can prove it as well.

ve bunu kanıtlayabilirim.

Would you like to see the proof right now?

Kanıtı hemen şimdi görmek ister misiniz?

Okay, then.

Tamam o zaman. İşte

So here it is.

Here is the proof.

burada.

İşte kanıtı.

Here is the evidence

İşte

that I quite often do most of the jobs around the house,

even though I don't really enjoy it.

gerçekten zevk almasam da evdeki işlerin çoğunu sıklıkla yaptığımın kanıtı.

Can you see what I'm doing here?

Burada ne yaptığımı görebiliyor musun?

I'm hanging out some washing.

Biraz çamaşır asıyorum.

This is one of my weekly chores that I have to do.

Bu, yapmam gereken haftalık işlerimden biri.

It must be done regularly.

Düzenli olarak yapılmalıdır.

To be honest, I do not enjoy doing chores.

Dürüst olmak gerekirse, ev işleri yapmaktan hoşlanmıyorum.

They are such a chore.

Onlar tam bir angarya.

We often use the word chore

to describe an unpleasant or laborious task,

Hoş olmayan veya zahmetli bir görevi tanımlamak için genellikle angarya kelimesini kullanırız, hor gördüğümüz

something we despise or dislike doing

veya yapmaktan hoşlanmadığımız bir şey

can be described as a chore.

angarya olarak tanımlanabilir. Yapılması gereken

There are many different types of chore

birçok farklı ev işi türü vardır

that must be done.

.

Washing the dishes.

Bulaşık yıkamak.

I hate having to wash the dishes.

Bulaşıkları yıkamaktan nefret ediyorum.

Mowing the lawn.

Çim biçme.

I hate having to mow the lawn.

Çimleri biçmek zorunda kalmaktan nefret ediyorum.

Putting out the rubbish.

Çöpü dışarı atmak. Halıyı süpürürken çöpü

I hate having to put out the rubbish

çıkarmak zorunda kalmaktan nefret ediyorum

vacuuming the carpet.

.

I hate having to vacuum the carpet.

Halıyı süpürmek zorunda kalmaktan nefret ediyorum.

But for me, the worst chore of all

Ama benim için en kötü angarya

has to be ironing my clothes.

kıyafetlerimi ütülemek olmalı.

I cannot begin to tell you just how much I despise ironing,

Ütülemeyi ne kadar hor gördüğümü size anlatamam,

especially when there are so many clothes that need ironing.

özellikle de ütülenmesi gereken onca giysi varken.

Yes, I'm pretty sure that my least favourite

Evet, eminim ki en az sevdiğim

chore has got to be doing the ironing.

iş ütü yapmaktır.

Do you enjoy doing chores?

Ev işleri yapmaktan zevk alıyor musunuz?

Which chores do you hate doing the most?

En çok hangi işleri yapmaktan nefret edersiniz?

I think it is true to say

that I don't like doing chores, even though last week Mr.

Geçen hafta Bay

Steve was saying some very cruel things about me.

Steve'in benim hakkımda çok acımasız şeyler söylemesine rağmen, ev işleri yapmaktan hoşlanmadığımı söylemenin doğru olduğunu düşünüyorum.

This is English addict. Welcome, everyone.

Bu İngiliz bağımlısı. Hoş geldiniz millet.

It is Sunday.

Pazar.

It's Sunday here.

Burada Pazar.

In fact, I think it is Sunday all around the world.

Aslında, tüm dünyada Pazar olduğunu düşünüyorum.

And we are we are coming to you live right now from England

Ve biz şu anda size İngiltere'den canlı olarak geliyoruz

and here we go.

ve başlıyoruz.

Apparently, apparently, Mr.

Görünüşe göre, görünüşe göre, Bay

Steve is all blocked up.

Steve tamamen tıkanmış.

I'm all blocked up. Mr. Duncan, hello.

Tamamen bloke oldum. Bay Duncan, merhaba.

Hello.

Merhaba.

Wonderful viewers from across the globe.

Dünyanın dört bir yanından harika izleyiciler.

Here we are again, together again on Sunday afternoon.

Pazar akşamı yine beraberiz.

It's so exciting now.

Şimdi çok heyecan verici.

I think it's because I've been out in the garden talking about chores.

Sanırım bahçede ev işleri hakkında konuştuğum için.

Mr. Duncan. Yeah, I've been.

Bay Duncan. Evet, oldum. Çimlerin her yerinde

I noticed that there are a lot of leaves all over the grass on the lawn, and I thought,

bir sürü yaprak olduğunu fark ettim ve düşündüm ki,

I'm going to remove those, because what happens is that they,

bunları kaldıracağım, çünkü olan şu ki onlar,

they, they rot and the grass dies off.

onlar, çürüyorlar ve çimler ölüyor.

Yes, you won't.

Evet, yapmayacaksın.

You will quite particular.

Oldukça özel olacaksın.

You are, you are very fussy about your grass.

Sen, çimlerin konusunda çok titizsin.

Oh yes.

So, so we like to have our grass nice and green and it just look good at the moment.

Oh evet. Bu

nedenle, çimlerimizin güzel ve yeşil olmasını seviyoruz ve şu anda iyi görünüyor.

I have to say it's a bit mossy, but I will say that we haven't had

Biraz yosunlu olduğunu söylemeliyim ama şunu söylemeliyim ki,

we haven't really had a bad we haven't really had a bad winter.

gerçekten kötü bir kış geçirmedik, gerçekten kötü bir kış geçirmedik.

So it's no, it's not too bad.

Yani hayır, çok kötü değil.

Very wet, but, but I think the grass loves that.

Çok ıslak, ama, ama sanırım çimler buna bayılıyor.

Anyway, onto more important things Steve, whilst

Her neyse, daha önemli şeylere geçelim Steve,

we've actually got people watching what it was about, maybe what's more important than me? Mr.

aslında ne hakkında olduğunu izleyen insanlar varken, belki benden daha önemli olan ne olabilir?

Duncan Well, the live chat is, the live chat is more important.

Bay Duncan Canlı sohbet şu ki, canlı sohbet daha önemli.

We have rules.

Kurallarımız var.

We have a very busy day today, by the way.

Bu arada bugün çok yoğun bir gün yaşıyoruz.

We are talking about a subject and as I mentioned a few moments ago, the reason why I'm talking about

Bir konudan bahsediyoruz ve biraz önce de belirttiğim gibi

this subject is because our government has decided

bu konudan bahsetmemin sebebi, devletimizin

that children young people are leaving school

çocukları gençlerin okulu bırakmasına karar vermiş olması

and they don't know how to do maths,

ve matematiği bilmemelerinden dolayıdır.

they don't know how to do mathematics well at all.

matematiği nasıl iyi yapacağımı hiç bilmiyorum.

I'm sure we'll come on to specific defamation

Eminim

definitions surrounding the subject of mathematics.

matematik konusunu çevreleyen belirli karalama tanımlarına geleceğiz.

Okay.

Tamam aşkım.

But there is a bit of controversy.

Ama biraz tartışma var.

Isn't that about does he mean maths or mathematics?

Matematikten mi yoksa matematikten mi bahsediyor?

Well, mathematics generally mean arithmetic.

Eh, matematik genellikle aritmetik anlamına gelir.

Well, again, it's basically the same thing.

Yine, temelde aynı şey.

No, it's all, it's all numbers.

Hayır, hepsi bu, hepsi rakamlar.

But why there, Steve?

Ama neden orada, Steve?

The reason why we're talking about it is because our government has decided

Bundan bahsetmemizin nedeni, hükümetimizin

that young people are now going to learn mathematics or arithmetic some.

gençlerin artık matematik veya aritmetik öğreneceklerine karar vermiş olmasıdır.

But there is a difference.

Ama bir fark var.

There is a slight difference.

Küçük bir fark var.

Yes, but the difference is no, let's not start

Evet ama fark yok, başlamayalım

let's not start splitting hairs at this point.

bu noktada kılları ayırmaya başlamayalım.

So that's the reason why our lovely Prime Minister has decided that young people

İşte bu yüzden sevgili Başbakanımız

are now going to stay at school until they're 18

artık gençlerin 18 yaşına kadar okulda kalmasına

and they're going to be forced to learn mathematics.

ve matematik öğrenmeye zorlanmasına karar verdi.

They have to work all of those hard things out formulas,

Tüm bu zor şeyleri formüller üzerinde çalışmak zorundalar,

Algebra.

Cebir.

Yes, Well, maybe not that difficult logarithms.

Evet, belki de o kadar zor logaritmalar değil.

So we are looking at basic maths today and also

Bugün temel matematiğe bakıyoruz ve ayrıca

we will be having some maths question.

bazı matematik sorularımız olacak.

What? Yes, I might test you Mr.

Ne? Evet, sizi

Steve, with some maths questions

bazı matematik sorularıyla test edebilirim Bay Steve,

and well we will see what happens.

bakalım ne olacak.

I had to retake my maths O-level, O-levels,

Matematik O-seviyemi, O-seviyelerimi, Birleşik Krallık'ta 16 yaşındayken

this sort of the exams you take when you're 16 in the UK.

girdiğiniz bu tür sınavları tekrar almak zorunda kaldım .

Yeah.

Evet.

And I had to retake my maths because I didn't get a high enough grade

Ve matematiğime tekrar girmek zorunda kaldım çünkü yeterince yüksek bir not alamadım

but then I did have a useless teacher at school

ama sonra okulda işe yaramaz bir öğretmenim

go and ask me what was one plus two.

gidip bana bir artı ikinin kaç olduğunu sordu.

No. Ask me how

Hayýr. Sana

I thought you meant ask you a maths question on arithmetic.

aritmetik üzerine bir matematik sorusu sormak istediđini nasýl düţündüđümü sor.

Just ask. Ask me how I did it school with.

Sadece sor. Bana okulu nasıl yaptığımı sor.

How did you do at school with your maths? Mr.

Okulda matematiğin nasıldı? Bay

Duncan I was absolutely dreadful.

Duncan kesinlikle korkunçtum.

I hated maths.

Matematikten nefret ettim.

In fact, I can tell you now that I used to fall asleep and I did.

Aslında, şimdi size eskiden uyuyakaldığımı ve uyuduğumu söyleyebilirim.

This is true.

Bu doğru.

This will be in my biography one day When I write my biography

Bu bir gün biyografimde olacak Biyografimi yazarken

there will be myself and also Prince Harry writing our life stories.

ben ve Prens Harry de hayat hikayelerimizi yazıyor olacağız.

And I think mine is more interesting, to be honest.

Ve dürüst olmak gerekirse benimkinin daha ilginç olduğunu düşünüyorum.

I think so.

Bence de.

And I will talk about how awful I was, how terrible I was at maths at school.

Ve okulda ne kadar berbat olduğumdan, matematikte ne kadar berbat olduğumdan bahsedeceğim.

Mr. Westwood I think his name was Mr.

Bay Westwood, sanırım adı Bay

West.

Sorry. Mr.

West'ti.

Üzgünüm. Bay

West I don't think he's around anymore.

West, artık ortalıkta olduğunu sanmıyorum.

I think he's worked out

Sanırım

his last calculation and he is no more.

son hesabını yaptı ve artık yok.

But he used to always shout at me, Duncan,

Ama bana her zaman bağırırdı, Duncan,

wake up, or I would of course, be looking out the window

uyan, yoksa elbette

in a world of my own where I would often be when I was young.

gençken sık sık bulunduğum kendi dünyamda pencereden dışarı bakardım.

You see, in a fantasy world of your own making.

Görüyorsunuz, kendi yarattığınız bir fantezi dünyasında.

So I know Mr.

West, who used to teach his maths at high school,

Lisede matematik öğreten Bay West'i tanıyorum,

he used to always lose his temper with me.

bana karşı hep öfkelenirdi.

He used to get so angry at maths teacher.

Matematik hocasına çok kızardı.

He was actually used to sir had the same maths teacher from 11

Aslında 11'den 16'ya kadar aynı matematik öğretmenine sahip olmasına alışıktı

all the way through to 16, and everyone said he was useless.

ve herkes onun işe yaramaz olduğunu söylüyordu. Size

He didn't tell you how to do it if you said or how do I do that teacher

nasıl yapacağınızı söylemedi ya da ben nasıl yaparım dersen o öğretmen

he would just say Oh blah blah, blah, blah blah.

sadece Oh blah blah, blah, blah blah derdi.

That's the answer.

Cevap bu.

He will never show you.

Sana asla göstermeyecek.

He literally said, blah, blah, blah, blah, blah.

Kelimenin tam anlamıyla, blah, blah, blah, blah, blah dedi.

Well, he just he wouldn't show you how to do it.

Sana nasıl yapılacağını göstermedi.

He would just give you the answer. I don't think he would.

Sadece sana cevap verecekti. Bence yapmazdı.

And if you used to throw chalk at you again

Ve eğer size tekrar tebeşir fırlatırsanız

and sometimes, you know

ve bazen tebeşirli

the blackboard with the chalk and you have the rubber,

karatahtayı bilirsiniz ve kauçuğunuz,

the felt rubber, the eraser, the eraser,

keçe lastiğiniz, silginiz, silginiz varsa,

well he used to hurl that.

o bunu fırlatırdı.

If you hurl something, you throw it with force.

Bir şeyi fırlatırsanız, onu kuvvetle fırlatırsınız.

He used to throw it at you.

Sana fırlatırdı.

Yeah.

If not necessarily me, but anyone in the classroom

Evet. İlla

ben olmasam da, sınıftaki herhangi biri

who was, you know, maybe not concentrating, talking with their friends,

, bilirsiniz, belki konsantre olamayan, arkadaşlarıyla konuşurken, kelimenin

he would literally hurl the eraser, which was,

tam anlamıyla,

you know, had a wooden handle, quite heavy, heavy wood bash people in the head.

bilirsiniz, tahta saplı, oldukça ağır, ağır tahtaya vuran silgiyi fırlatırdı. Kafada.

You couldn't do that any more. Mr.

Bunu daha fazla yapamazdın.

Dunk Well, we were at school when when teachers were allowed to hit

Bay Dunk Öğretmenlerin öğrencilere vurmalarına izin verildiğinde okuldaydık

the students, and I was actually hit at school.

ve ben aslında okulda dövülmüştüm.

I remember myself and my friend Martin, Martin Baylis,

Kendimi ve arkadaşım Martin'i, Martin Baylis'i hatırlıyorum

and we were at school and in religious education and class.

ve okulda, din eğitimi ve sınıfındaydık.

And there was there was a teacher called Mrs.

Ve Bayan Cooney adında bir öğretmen vardı

Cooney and she was a dragon, basically.

ve o temelde bir ejderhaydı.

She was a horrible, horrible person.

Korkunç, korkunç bir insandı.

And I remember one day she got so angry with us, She, she got her, her knuckles.

Ve bir gün bize çok kızdığını hatırlıyorum, onu yakaladı, parmaklarını boğdu.

Steve And she banged them down on our heads, both of us.

Steve Ve onları kafamıza vurdu, ikimizin de.

And it was so painful.

Ve çok acı vericiydi.

And we actually walked out of the class and we protested.

Ve aslında sınıftan çıktık ve protesto ettik.

So there was myself and Martin, and we went. We went.

Ben ve Martin vardık ve gittik. Gittik.

We went home.

Biz eve gittik.

We said, No, I'm sorry, you can't do this to us.

Hayır, üzgünüm, bunu bize yapamazsınız dedik.

So we went home and and it caused so much trouble.

Böylece eve gittik ve bu çok fazla soruna neden oldu.

Really. It really did.

Gerçekten mi. Gerçekten yaptı.

The teacher who who struck us, she was she was punished.

Bize vuran öğretmen cezalandırıldı.

She was ordered to to go to the headmistress.

Müdireye gitmesi emredildi.

And she was she was told not not to strike

Ve bir

or hit students ever again.

daha asla öğrencilere vurmaması veya vurmaması söylendi.

So. So, yes.

And that's because I mean, people are talking about chores, Mr.

Bu yüzden. Yani evet.

Ve bunun nedeni, insanların ev işlerinden bahsetmesi, Bay

Duncan as well. I notice that you mentioned those earlier.

Duncan. Bunlardan daha önce bahsettiğinizi fark ettim.

Well, I did, because last weekend you were you were saying that I do the chores

Eh, yaptım, çünkü geçen hafta sonu ev işlerini yaptığımı söylüyordun,

even though I do some of I put

bir kısmını yapmama rağmen

I put some washing in the washing machine this morning.

bu sabah çamaşır makinesine biraz çamaşır koydum.

Well, that is chores.

Peki, bu ev işleri.

Yeah, I noticed that actually I noticed that.

Evet, aslında bunu fark ettiğimi fark ettim.

So well done to that.

Bunun için çok aferin.

But somebody somebody said that they don't like can't remember who it was.

Ama birinin sevmediğini söylediği biri, kim olduğunu hatırlayamıyorum.

No. Who said that. They don't like putting the dishes in though.

Hayır. Bunu kim söyledi? Yine de bulaşıkları koymaktan hoşlanmıyorlar.

It was Inaki.

Bu Inaki'ydi.

Inaki Inaki says they don't like putting the dishes in the dishwasher.

Inaki Inaki bulaşıkları bulaşık makinesine koymayı sevmediklerini söylüyor.

No I don't. But Mr.

Hayır, bilmiyorum. Ama Bay

Duncan doesn't doing that so I let him do it.

Duncan bunu yapmıyor, ben de yapmasına izin verdim.

So that is one of the things I do as well.

Yani bu benim de yaptığım şeylerden biri.

I do the chores and as you saw in that video a few moments ago,

Ev işlerini yapıyorum ve birkaç dakika önce o videoda gördüğünüz gibi,

I can do all of the chores if I feel like it.

istersem tüm ev işlerini yapabilirim.

Claudia Do you remember when we first met

Claudia

over 30 years ago,

30 yıl önce ilk tanıştığımızda

we were living in a little flat in Wolverhampton?

Wolverhampton'da küçük bir dairede yaşadığımızı hatırlıyor musun?

Yeah.

And I was sick to death of doing the chores, you know, cleaning everything.

Evet.

Ve ev işlerini yapmaktan, bilirsin, her şeyi temizlemekten bıktım.

And I said, Oh, let's have a rota.

Ve dedim ki, hadi bir rota yapalım.

I said, let's, let's set up a rota.

Rota oluşturalım dedim.

I have no recollection of that. I remember it.

Bununla ilgili bir anım yok. Onu hatırlıyorum.

I wrote, I wrote is when you, you write at who does what it particular time. Yes.

Yazdım, yazdığım zaman sen, kimin ne yaptığını belirli bir zamanda yazıyorsun. Evet.

And quite often you will swap those.

Ve oldukça sık olarak bunları değiştireceksiniz.

Yes. Those jobs.

Evet. O işler.

So you might say on Tuesday Mr.

Yani salı günü Bay

Duncan will wash the floor in the kitchen.

Duncan mutfakta yerleri yıkayacak diyebilirsiniz.

On Wednesday, Mr.

Çarşamba günü, Bay

Steve will do the dishes or something and then you that

Steve bulaşıkları falan yıkayacak ve sonra sen

then you put it up on a board and then you look at little Tuesday today.

onu bir tahtaya asacaksın ve sonra bugünün küçük Salı gününe bakacaksın.

What do I do?

Ben ne yaparım?

It's a rota.

Bu bir rota.

Yes, it's you can use the word rota or roster or roster etc..

Evet, rota veya kadro veya kadro vb.

So what you are saying you are, you are putting something in a particular order or a certain way

quite often for four jobs that need to be done on

particular usually set out in days isn't it.

gün içinde dışarı, değil mi?

That's right.

Bu doğru.

What is the rotor for today, Who's doing what.

Rotor bugün ne için, Kim ne yapıyor.

And that the idea is that then when you come back to that day, another week later,

Ve fikir şu ki, o güne geri döndüğünüzde, bir hafta sonra,

you know what you're doing? Yes. Anyway, I said to Mr.

ne yaptığınızı biliyor musunuz? Evet. Her neyse, Bay

Duncan, let's set up a rota, all the jobs that need doing around the flat

Duncan'a dedim ki, hadi daire etrafında yapılması gereken tüm işler için bir rota belirleyelim

and and then, you know, I won't have to do it or.

ve sonra, bilirsiniz, ben yapmak zorunda kalmayacağım ya da.

And you objected.

Ve itiraz ettin.

I did most of it.

çoğunu yaptım.

You said you didn't remember.

Hatırlamadığını söyledin.

Well, I can imagine that I would.

Yapacağımı hayal edebiliyorum.

You did. I did.

Yaptın. Yaptım.

I think you basically said this isn't my flat, so I'm not going to do any of the chores.

Sanırım temelde buranın benim dairem olmadığını söyledin, bu yüzden ev işlerinden hiçbirini yapmayacağım.

I didn't remember any of This is what he said. Yes.

Hiçbirini hatırlamıyordum Bu ne dedi. Evet.

I you know, you know what I think?

Biliyorum, ne düşünüyorum biliyor musun?

I think Steve is making it up.

Bence Steve uyduruyor.

No, I'm not. I distinctly remember, Mr.

Hayır, değilim. Bay

Duncan, You are trying to make me look bad in front of my millions of followers.

Duncan, milyonlarca takipçimin önünde beni kötü göstermeye çalıştığınızı çok iyi hatırlıyorum.

Pedro, this T-shirt. Pedro. Hello, Pedro.

Pedro, bu tişört. Pedro. Merhaba Pedro.

Pedro. Flags of the World

Pedro. Bayraklar Dünyası

is from Gap.

Gap'ten.

This.

It's not Fred Perry, It's from Gap.

Bu.

Fred Perry değil, Gap'ten.

But Gap's closed down now, so we can't.

Ama Gap artık kapandı, bu yüzden yapamayız.

Can't get any more.

No, And I got it on the side, of course, as I always do.

Daha fazlasını alamıyorum.

Hayır, Ve tabii ki her zaman yaptığım gibi bir kenarda tuttum.

Okay, That's just by the closing down.

Tamam, bu sadece kapanışta.

So to do so today, we have we are looking at mathematics and other things as well.

Bugün bunu yapmak için matematiğe ve diğer şeylere de bakıyoruz.

We might also talk about families as well because on Friday I went to see my mum.

Aileler hakkında da konuşabiliriz çünkü Cuma günü annemi görmeye gittim.

We went didn't wake, although she was asleep.

Uyumasına rağmen uyanmadık.

Apparently.

It turns out that my mother is a night person

Görünüşe göre.

Annemin gece insanı olduğu ortaya çıktı

and this is this is often the case with people who get Alzheimer's.

ve bu genellikle Alzheimer'a yakalanan insanlarda olan bir durumdur.

When when, when a person suffers from Alzheimer's, quite often they will

Ne zaman, ne zaman, bir kişi Alzheimer hastası olduğunda, genellikle

they will be more active at night than during the day.

geceleri gündüze göre daha aktif olacaklardır.

So. So my mother was asleep, wasn't she?

Bu yüzden. Demek annem uyuyordu, değil mi?

She was asleep with her mouth open, snoring away.

Ağzı açık, horlayarak uyuyordu.

I thought that's a familiar sound.

Bunun tanıdık bir ses olduğunu düşündüm.

Oh, here we go.

İşte başlıyoruz.

Like mother, like son.

Anne gibi, oğul gibi.

It was exactly the same snoring sound.

Tam olarak aynı horlama sesiydi.

Isn't that strange?

Bu garip değil mi?

If Duncan's mum was snoring and it sounded exactly like Mr.

Duncan'ın annesi horluyorsa ve sesi aynen Bay

Duncan when he's snoring.

Duncan'ın horlamasına benziyorsa.

Yes. Well, I suppose there's a family resemblance, but.

Evet. Sanırım bir aile benzerliği var ama.

But families, I always think, and I think this might be something that a lot of people do.

Ama aileler, her zaman düşünürüm ve bence bu birçok insanın yaptığı bir şey olabilir.

Steve. Yes.

If you can just stay with me for a second. It's so interesting.

Steve. Evet.

Bir saniye benimle kalabilirsen. Bu çok ilginç.

The live chat is so lively today that so much information.

Canlı sohbet bugün o kadar canlı ki, o kadar çok bilgi var ki.

Yes, families are very interested, I always assume.

Evet, aileler çok ilgili, diye düşünürüm hep.

Yeah.

I used to assume many years ago that everyone had a perfect family except for me.

Evet.

Yıllar önce benim dışımda herkesin mükemmel bir ailesi olduğunu düşünürdüm.

Now, I'm not going to criticise my family too much, but I always thought that my family was was a bit

Şimdi, ailemi çok fazla eleştirmeyeceğim ama her zaman ailemin bazen biraz çöp olduğunu düşündüm

rubbish sometimes and I always assumed

ve her zaman

everyone else had the perfect family.

diğer herkesin mükemmel bir aileye sahip olduğunu varsaydım.

But as I got older I realised that's not true

Ama yaşlandıkça bunun doğru olmadığını anladım

because everyone has a rubbish family at some point.

çünkü herkesin bir noktada çöp bir ailesi vardır.

So because people are together, especially when you're growing up, you're in a family,

Yani insanlar bir arada olduğu için, özellikle büyürken, aile içindeyken,

you're in a family environment, it's impossible

aile ortamındayken

to always get along or be friendly with each other.

birbirinizle her zaman iyi geçinmeniz, arkadaş olmanız imkansız.

So I always thought when I was young that I had the worst family in the world.

Bu yüzden gençken hep dünyanın en kötü ailesine sahip olduğumu düşünürdüm.

But now of course, I realise that my family was pretty cool

Ama şimdi elbette, o zamanlar ailemin oldukça havalı olduğunun farkındayım

at the time, so it is strange, isn't it?

, bu yüzden garip, değil mi?

So what about you, Steve?

Peki ya sen, Steve? İşlevsiz olan tek ailenin belki de sizin aileniz olduğu gibi

Would you do you have that strange sort of feeling that

garip bir duyguya kapılır mıydınız

that maybe your family was the only family that was dysfunctional?

?

Is that the phrase you want to use?

Kullanmak istediğin ifade bu mu?

That's a good word.

Dysfunctional families that don't seem to work

Bu iyi bir kelime. İyi

çalışmıyor gibi görünen işlevsiz aileler

well often described as being dysfunctional.

genellikle işlevsiz olarak tanımlanır.

Yes, A lot of people say you might think of The Simpsons

Evet, birçok insan The Simpsons'ın

dysfunctional.

işlevsiz olduğunu düşünebileceğinizi söylüyor.

So you would expect parents to behave in a certain way,

Yani ebeveynlerin belli bir şekilde davranmasını,

their children and the children to behave in a certain way.

çocuklarının ve çocuklarının da belli bir şekilde davranmasını beklersiniz.

And if they don't do that, you can describe it as dysfunctional.

Ve bunu yapmazlarsa, işlevsiz olarak tanımlayabilirsiniz.

You know, you might have a parent that isn't really

Biliyor musun, çocuklara düzgün bir şekilde bakmayan bir ebeveynin olabilir

looking after the children properly or something like that anyway.

ya da onun gibi bir şey.

No, I would say, see, mine was

Hayır, derdim ki, benimki

my family were very sort of what I would describe as a very traditional family

benim ailemdi,

based on the fact that many, many years ago,

çok, çok yıllar önce,

you know, the traditional family was the man went to work,

bilirsiniz, geleneksel aile erkeğin işe gitmesi,

the husband went to work,

koca işe gitti,

the wife stayed at home looking after the children and doing the housework.

kadın evde çocuklara baktı ve ev işlerini yaptı.

I think it was our family set up.

Ailemizin kurduğu bir şeydi sanırım.

Obviously, things have changed over years.

Açıkçası, yıllar içinde işler değişti.

Mum did go out to work when I was older, but certainly not when we were younger,

Ben büyüyünce annem işe giderdi ama biz gençken kesinlikle gitmezdik,

so we didn't see very much of Dad except the weekend. Yes.

bu yüzden babamı hafta sonu dışında pek görmezdik. Evet.

So his dad was at work. He came home late.

Yani babası işteydi. Eve geç geldi.

We were usually in bed and you know, we play with Dad at the weekends, but normally

Genelde yataktaydık ve bilirsiniz, hafta sonları babamla oynardık ama normalde

it was mum that was the person that was always there looking after it, cooking the food.

her zaman orada olan, onunla ilgilenen, yemeği pişiren kişi annemdi.

I thought I remember mum cooking, doing housework, cooking,

Annemin yemek yaptığını, ev işi yaptığını, yemek

doing housework that mum was that traditional role.

yaptığını, ev işi yaptığını hatırladığımı sanıyordum, annenin o geleneksel rol olduğunu.

Yes, that certainly is.

Evet, kesinlikle öyle.

I suppose nowadays people would see that as a slightly old fashioned,

Sanırım bugünlerde insanlar bunu biraz eski moda olarak görecekler,

but I think, you know, I think I think you're right.

ama bence, bilirsiniz, bence haklısınız. Annemle

See my parents, because my parents were well my family was, was not wealthy

babamı gör, çünkü benim ailem iyi biriydi, benim ailem zengin değildi

in fact the complete opposite of wealthy.

aslında tam tersi zengindi.

So both of them at some point would have to go out to work.

Yani bir noktada ikisi de işe gitmek zorunda kalacaktı.

Sometimes they would work at the same time.

Bazen aynı anda çalışırlardı.

And we have to we had to look after ourselves at home.

Ve evde kendimize bakmak zorundaydık.

So it was

Bu yüzden,

I think that gives you

some idea of why I am the way I am.

neden böyle olduğuma dair size bir fikir veren buydu.

By the way, Mr.

Duncan, we've got to be careful. Why?

Bu arada, Bay

Duncan, dikkatli olmalıyız. Neden?

Talking about mathematics? Why?

Matematikten mi bahsediyorsun? Neden?

Because we have a maths teacher.

Çünkü bir matematik öğretmenimiz var.

Really? A maths teacher is here with us today. Life.

Gerçekten mi? Bugün bir matematik öğretmeni yanımızda. Hayat.

Where are you?

One one Productions.

Neredesin?

Bir Tek Yapımlar.

Pay attention.

Dikkat etmek.

Mr. Duncan and Mr. Steve.

Bay Duncan ve Bay Steve.

I'm a maths teacher.

Ben bir matematik öğretmeniyim.

Well, one prediction. Yes.

Peki, bir tahmin. Evet.

So we've got to be careful.

Bu yüzden dikkatli olmalıyız.

We've got to be careful that we.

olduğumuza dikkat etmeliyiz.

But maybe one.

Ama belki bir tane.

Maybe you will concur.

Belki aynı fikirde olursun.

There's a good word.

Güzel bir söz var.

If you concur. You agree, You agree.

Eğer kabul edersen. Kabul ediyorsun, kabul ediyorsun.

Maybe you will concur when I say that there is a difference

between mathematics and arithmetic.

Matematik ile aritmetik arasında fark olduğunu söylediğimde belki bana hak vereceksiniz.

I think I think arithmetic is more about would I say that that's more

Sanırım aritmetiğin daha çok

about working out formulas, numbers, O numbers of numbers.

formüller, sayılar, sayıların O sayıları üzerinde çalışmakla ilgili olduğunu söyleyebilir miyim?

So that's the numbers.

Rakamlar bu kadar.

So arithmetic is numbers adding up subtraction,

Yani aritmetik, sayıların toplamının çıkarılmasıdır,

multiplying mathematics is used in science.

çarpmanın matematiği bilimde kullanılır.

Mathematics is all the other things like the formulas,

Matematik, formüller, logaritmalar gibi diğer tüm şeylerdir,

logarithms, I would say probably

muhtemelen

algebra.

cebir diyebilirim.

It's more sort of theoretical

Daha çok teorik bir

virus.

virüs.

I think arithmetic you would define as being adding up subtraction.

Bence aritmetiği, toplamayı çıkarma olarak tanımlayacaksın .

Anyway, we're looking at anyway, we're looking at that.

Her neyse, bakıyoruz zaten, buna bakıyoruz.

We're looking at that age.

O yaşa bakıyoruz.

Yes. As we're doing with time X back from Poland.

Evet. Polonya'dan dönen X zamanı ile yaptığımız gibi.

Okay, good. Right.

Tamam iyi. Sağ.

And says that he likes doing chores.

Ve ev işleri yapmaktan hoşlandığını söylüyor.

Okay.

Tamam aşkım.

He likes doing chores because it is a distraction

Ev işlerini yapmaktan hoşlanıyor çünkü

away from problems that he has in his life.

hayatında sahip olduğu sorunlardan uzaklaşıyor.

All right. Well, I think so.

Elbette. Bence de öyle.

Well, yeah, because if you Yeah, if you can do something

Evet, çünkü eğer evet,

that is takes up a lot of your mental

zihinsel enerjinizin çoğunu alan bir şey yapabilirseniz

energy, that's my representation of mental energy.

, bu benim zihinsel enerji temsilimdir.

This is what the inside of Mr.

Bay

C's brain looks like.

C'nin beyninin içi böyle görünüyor.

It's a mess.

It's a jumbled up mess.

Bu bir karmaşa.

Ortaya karışık bir durum.

And so, yes, that can take away stress and anxiety.

Ve böylece, evet, bu stresi ve endişeyi ortadan kaldırabilir.

Sometimes I find that you do something that really takes your attention away.

Bazen gerçekten dikkatinizi dağıtan bir şey yaptığınızı görüyorum .

You have to concentrate on.

Konsantre olmalısın. Bir

I don't think putting things in the dishwasher is a no no for that sort of therapy.

şeyleri bulaşık makinesine koymanın bu tür bir terapi için hayır olduğunu düşünmüyorum.

I think we all do it.

Bence hepimiz yapıyoruz.

We all have a way of distracting ourselves.

Hepimizin dikkatimizi dağıtmanın bir yolu var.

Some people go on the internet and look at videos.

Bazı insanlar internete girer ve videolara bakar.

Some people like to do other things like go outside.

Bazı insanlar dışarı çıkmak gibi başka şeyler yapmaktan hoşlanır.

So there are many ways of destroying yourself.

Yani kendinizi yok etmenin birçok yolu var.

See, that's why Nystrom is good

İşte bu yüzden Nystrom

at science and is and has is very well-educated, educated, knows all about science

bilimde iyidir ve çok iyi eğitimlidir, eğitimlidir, bilim hakkında her şeyi bilir

because what a difference it makes if you have a good maths teacher.

çünkü iyi bir matematik öğretmeniniz varsa ne fark eder.

My maths teacher at high school was amazing.

Lisedeki matematik öğretmenim harikaydı.

He would give us his own time

Bize kendi zamanını ayırırdı

and we are friends to this day and do meet up.

ve biz bugüne kadar arkadaşız ve buluşuyoruz.

Yeah, that's it.

Evet işte bu.

You see, if you have a good teacher,

Bakın, eğer iyi bir öğretmeniniz varsa,

you understand the subject and then the subject becomes, you know, you enjoy it.

konuyu anlarsınız ve sonra konu olur, bilirsiniz, zevk alırsınız.

Then I remember when I went to redo my maths O-level, I went to a different college

Sonra matematik O-seviyemi yeniden yapmaya gittiğimde farklı bir üniversiteye gittiğimi

and the teacher was amazing.

ve öğretmenin harika olduğunu hatırlıyorum.

Suddenly it was like a door had opened and suddenly I understood

Birdenbire bir kapı açılmış gibiydi ve birden

what it was all about and the importance of teachers.

bunun neyle ilgili olduğunu ve öğretmenlerin önemini anladım.

So you're a good teacher? One Yes.

Demek iyi bir öğretmensin? Bir Evet.

And you don't just look after the people that sort of because some people are very good

Ve bazı insanlar otomatik olarak matematikte çok iyi olduğu için insanlara bu şekilde bakmıyorsunuz

at maths automatically, they sort of got an instinct for it.

, onlarda bu konuda bir tür içgüdüleri var.

But the ones that don't need a bit of help me aren't you either?

Ama biraz yardıma ihtiyacı olmayanlar, sen de değil misin?

I am.

Ben.

I am what you might call numerically blind.

Ben sayısal olarak kör diyebileceğiniz şeyim.

And I have some strange blindness when it comes to to mathematics.

Ve matematik söz konusu olduğunda garip bir körlüğüm var .

I don't know why I can do simple arithmetic,

Basit aritmetiği,

simple mathematics with adding things and taking them away.

basit matematiği neden bir şeyler ekleyip çıkarabildiğimi bilmiyorum.

But anything other than that, anything will come to

Ama bunun dışındaki her şey, her şey

okay.

yoluna girecek.

Steve Federico anyway.

Her halükarda Steve Federico.

Yeah, I'm just talking at the moment.

Evet, şu an sadece konuşuyorum.

Steve Really just so

Steve Gerçekten çok

okay.

Presenter Guest That's what happens, you see.

iyi.

Sunucu Konuk İşte olan bu, görüyorsunuz.

Anyway,

Her neyse,

I can't even remember what I'm talking about Now.

şimdi neden bahsettiğimi hatırlayamıyorum bile.

You were talking about maths at school.

Okulda matematikten bahsediyordun.

Yes, that's at school.

Evet, bu okulda.

I was, I wasn't talking about math at school, but now you get dishwashers, Jaws.

Okulda matematikten bahsetmiyordum ama artık bulaşık makinesi alıyorsun, Jaws.

Anyway, live chat. Anything interesting now?

Her neyse, canlı sohbet. Şimdi ilginç bir şey var mı?

Oh, okay. How many joking? I'm only joking.

Tamam. Kaç tane şaka? Sadece şaka yapıyorum.

Yes. People are commenting about the fact that, yes, some people like doing chores.

Evet. İnsanlar, evet, bazı insanların ev işleri yapmaktan hoşlandığı gerçeği hakkında yorum yapıyor.

Other people don't.

Diğer insanlar yapmaz.

And Nachum, some people here have. Yeah.

Ve Nahum, buradaki bazı insanlar var. Evet.

We only chance Very good at maths.

Matematikte çok iyiyiz.

Yeah. Oh I don't know.

Evet. Bilmiyorum.

Quite relative.

Oldukça akraba.

Okay. I will, I will carry on talking now on that.

Tamam aşkım. Yapacağım, şimdi bunun hakkında konuşmaya devam edeceğim.

I don't know what that was.

Bunun ne olduğunu bilmiyorum.

Yes. I'm numerically blind.

Evet. Sayısal olarak körüm.

However I was really good at English.

Ancak İngilizcem gerçekten iyiydi.

I'm pretty good at English, I'm very good at remembering words, the spelling of words

İngilizcede oldukça iyiyim, kelimeleri hatırlamada,

sometimes and the meaning of words. So.

bazen kelimelerin hecelemesinde ve kelimelerin anlamlarında çok iyiyim. Bu yüzden.

So I and this is very strange.

Yani ben ve bu çok garip.

This is very strange because I had extra English lessons when I was at school,

Bu çok garip çünkü ben okuldayken, ortaokuldayken fazladan İngilizce dersi alıyordum

when I was in secondary school, because they discovered that I was having difficulty reading.

çünkü okuma güçlüğü çektiğimi keşfettiler.

And this is true.

Ve bu doğru.

So they actually gave me extra English

Bu yüzden bana ekstra İngilizce

classes, reading classes, spelling classes,

dersleri, okuma dersleri, heceleme dersleri,

pronunciation classes, everything.

telaffuz dersleri, her şeyi verdiler.

And because of that, I became quite good at English.

Ve bu yüzden İngilizcede oldukça iyi oldum.

So I always did very well at English.

Bu yüzden İngilizcede her zaman çok iyiydim.

However, I always did really badly

Ancak, matematikte her zaman çok kötü yaptım

at mathematics.

.

I was sort of I'm one of those people that sort of

can do a bit of everything, but I'm not really brilliant at anything.

Her şeyden biraz yapabilen insanlardan biriyim ama hiçbir şeyde gerçekten parlak değilim.

So I can do better.

Böylece daha iyisini yapabilirim.

Maths, English, jokey, I can do a bit of everything,

Matematik, İngilizce, şaka, her şeyden biraz yapabilirim

but I'm not brilliant at anything and at any one of them.

ama hiçbir şeyde ve hiçbirinde parlak değilim.

So you find that with people, don't you?

İnsanlarda bunu buluyorsun, değil mi?

Some people can sort of accuse it.

Bazı insanlar bunu bir nevi suçlayabilir.

I can do a bit of everything, yes, but they're not

Her şeyden biraz yapabilirim evet ama onlar

experts at one thing.

bir konuda uzman değiller.

Whereas you get some people who are like naturally talented

Oysa

and brilliant in one area, but then they're rubbish in other areas.

bir alanda doğal olarak yetenekli ve parlak olan bazı insanlar var, ancak diğer alanlarda çöp oluyorlar.

Maybe that's the case with you, Mr. Duncan.

Belki de sizin durumunuz budur, Bay Duncan.

I'm quite good at English.

İngilizcem oldukça iyidir.

You're a genius. English genius.

Sen bir dahisin. İngiliz dehası.

Maybe I'm a savant.

Belki de ben bir savantım.

Yes, I've heard of that. A savant.

Evet, bunu duydum. Bir bilgin.

A savant is a person who is.

Savant, olan kişidir.

Is. Is that they have a natural ability. It's something

Dır-dir. Doğal bir yeteneğe sahip olmaları mı? Bu açıklanamayan bir şey

that's unexplainable.

.

I think so, Yes, I think so.

Sanırım, Evet, öyle düşünüyorum.

It's like somebody who

can just play a piano of the kind.

Bu tür bir piyano çalabilen biri gibi.

Yes, I can just play a piano.

Evet, sadece piyano çalabiliyorum.

And they've had no lessons.

Ve hiç ders almadılar.

And you, you nobody you don't know.

Ve sen, sen, tanımadığın hiç kimse.

How could they possibly do that?

Bunu nasıl yapabilirler? Sanki

It's like somebody who's naturally good at maths.

doğuştan matematikte iyi olan biri gibi. Demek istediğim

I mean, every child is born there is naturally good is an iPhone or a

, her çocuk orada doğar, doğal olarak iyi bir iPhone veya

they or technology because they just sort of I don't know, it must be

onlar veya teknoloji çünkü onlar bir nevi bilmiyorum, öyle olmalı bence

I think it is passed in through the genes somehow but Yes,

bir şekilde genlerden geçiyor ama Evet,

but yeah, you see, you see babies now.

ama evet, sen Bak, şimdi bebekleri görüyorsun.

I mean I'm not joking, you see babies

Yani şaka yapmıyorum

playing with tablet devices.

tablet cihazlarla oynayan bebekler görüyorsunuz.

There is now a type of tablet device.

Artık bir tür tablet cihaz var.

It looks like an iPad, but it looks like it's made for very small children.

Bir iPad'e benziyor ama çok küçük çocuklar için yapılmış gibi görünüyor.

And now there are babies there are little babies who are

Ve şimdi

who are still in the the pram or the cot, and they've got this giant iPad

hala bebek arabasında ya da karyolada olan küçük bebekler var ve bu dev iPad'leri var

and they're learning how to use it and think they're just babies.

ve onu nasıl kullanacaklarını öğreniyorlar ve sadece bebek olduklarını düşünüyorlar.

It's incredible.

İnanılmaz.

I know. It's it's good.

Biliyorum. Bu iyi.

I think it's the I don't know what our prime minister

Sanırım başbakanımızın

means about making getting people to learn mathematics.

insanlara matematik öğretmekle ilgili ne demek istediğini bilmiyorum.

I think he means arithmetic because most maths algebra are logarithms in a way.

Sanırım aritmetik demek istiyor çünkü çoğu matematik cebiri bir bakıma logaritmadır.

It's not much.

Çok değil.

Use in everyday life is not because you've got a calculator now.

Günlük hayatta kullanmak artık bir hesap makineniz olduğu için değil.

But what's useful in everyday life is being able to add things up,

Ama günlük hayatta faydalı olan, bir şeyi toplayabilmek, bir

subtract things, work out what you know is 10% or something in a cell.

şeyi çıkarabilmek, bildiğin %10'u falan bir hücrede hesaplayabilmek.

We're going to look at this anyway.

Her halükarda buna bakacağız.

Yeah, but that.

Evet, ama bu.

So I think arithmetic, which is probably exact say it's a branch of mathematics so it might not be, but

Bence aritmetik, ki bu muhtemelen tam olarak matematiğin bir dalı, yani öyle olmayabilir, ama bence asıl önemli olan,

I think the big one is working things out in your head, which is another thing we're going to look at.

bakacağımız başka bir şey olan kafanızda işleri halletmek.

Talking to Rishi Sunak.

Rishi Sunak ile konuşmak.

I think he wants to say hello to us

Sanırım bir aracılığıyla bize merhaba demek istiyor

through one.

.

Oh, isn't that nice? Thank you.

Ne güzel değil mi? Teşekkür ederim.

Isn't that nice?

He came, he came in to say hello to us because we're so famous in the UK

Bu hoş değil mi?

Geldi, bize merhaba demek için geldi çünkü İngiltere'de o kadar ünlüyüz

that you know the on your your blog.

ki blogunuzdan haberiniz oluyor.

Is he on on your one of your one of your channels.

Kanallarınızdan birinde mi?

Most of I don't think if I Facebook that's it. Yeah.

Çoğu Facebook'un bu kadar olduğunu düşünmüyorum. Evet. İkisinden biri Sunak Bey

You can actually be on Facebook is it Tik tok with Mr.

ile Tik tok mu gerçekten Facebook'ta olabilirsiniz

Sunak one of the two.

.

It's everything everything connected everywhere it's only fans are right

Her şey her yer birbirine bağlı sadece hayranlarım haklı

he he registered with my only friends site.

o benim tek arkadaşım sitesine kaydoldu.

It looks like he'd be the sort of person that would.

Öyle bir insan olacak gibi görünüyor. Steve Moving on'a

When are we going to get invited to attend Steve Moving on.

katılmak için ne zaman davet alacağız?

Emin is talking about all the other

Emin, matematiğin diğer tüm

different types of mathematics.

farklı türlerinden bahsediyor.

So you have algebra now?

Artık cebir var mı?

That's Arabic, isn't it?

Bu Arapça, değil mi?

Well, somebody pointed this out.

Peki, birisi bunu işaret etti.

A lot of maths was invented,

Pek çok matematik,

you know, in Arabia and in the Middle East.

bilirsiniz, Arabistan'da ve Orta Doğu'da icat edildi.

Well, even even the numbers thousands of years ago numbers, the numbers you can see here.

Eh, binlerce yıl önceki rakamlar bile , burada görebileceğiniz rakamlar.

So they are based on on Arabic designs.

Bu yüzden Arap tasarımlarına dayanıyorlar.

So so the original the original formation of numbers

Dolayısıyla, sayıların orijinal oluşumu, her piktografın sahip olduğu

was was the number of angles or corners

açıların veya köşelerin sayısıydı

that each each pictographs had.

.

And that's how that's how numbers became numbers.

Ve böylece sayılar sayılara dönüştü.

So it's a lot of it. Yes.

Yani birçoğu var. Evet.

A lot of it is is Arabic. You are right.

Çoğu Arapçadır. Haklısın.

So there is I don't know any of these subjects, by the way, algebra I

Yani bu konuların hiçbirini bilmiyorum, bu arada cebir,

know that

formulas and Steve, we've got a whole list here.

formüller ve Steve'i biliyorum, burada bütün bir listemiz var.

Geometry.

Geometri.

Geometry.

Geometri.

Think that's the shape of things?

Sence eşyanın şekli bu mu?

Angle? Yes.

Açı? Evet.

Is that right? ANGLES That's correct, Mr. Damascus.

Bu doğru mu? ANGLES Bu doğru, Bay Şam.

And then there is trigonometry.

Ve sonra trigonometri var.

Now trigonometry, I think that is that is relating to two things

Şimdi trigonometri, bence bu,

as they are from from from your view.

sizin bakış açınızdan olduğu gibi iki şeyle ilgili.

Is that right?

Bu doğru mu?

Made maybe from from a building or the angle of something that is standing up.

Belki bir binadan ya da ayakta duran bir şeyin açısından yapılmıştır.

Right.

Sağ.

I'm sure somebody will.

Eminim birileri yapacaktır.

And then there is

Ve sonra,

plenty tree

planting tree that sounds like maybe something

belki astronomi yıldızları, gezegenler ile ilgili bir şey gibi görünen çok sayıda ağaç diken ağaç var

to do with astronomy stars, planets, maybe.

.

And then stereo.

Ve sonra stereo.

Stereo tree

Stereo ağaç

stereo stereo metric stereo stereo symmetry.

stereo stereo metrik stereo stereo simetri.

Okay, then when I'm seeing these words for the first time, he should have seen that before.

Tamam, o zaman ben bu kelimeleri ilk kez gördüğümde, bunu daha önce görmüş olması gerekirdi.

This isn't I haven't seen stereo mystery before.

Bu değil, daha önce stereo gizem görmedim.

Just when we have.

Biz varken.

It's probably not one that you would normally talk about.

Muhtemelen normalde hakkında konuşacağın bir şey değil. Orası

Is that where you go round people's houses and help them repair their Hi-Fi?

insanların evlerini dolaşıp Hi-Fi'larını tamir etmelerine yardım ettiğin yer mi? Bir

It must be to do with sort of, you know, maybe it's to do with to who knows.

tür şeyle ilgili olmalı, bilirsin, belki de kim bilir ile ilgisi vardır.

But again, I get the feeling Steve doesn't know.

Ama yine Steve'in bilmediği hissine kapılıyorum.

I well know Steve also doesn't know isn't

Steve'in de

trigonometry sort of angles and things like that.

trigonometrinin açılar ve bunun gibi şeyler olmadığını bilmediğini çok iyi biliyorum.

So is it similar then? Well, they use that a lot.

Peki o zaman benzer mi? Valla bunu çok kullanıyorlar

You see, my father my father was very good at maths. Yes.

Görüyorsunuz, babamın matematiği çok iyiydi. Evet.

Because he they have those things that now I've seen a man,

Çünkü onlarda öyle şeyler var ki şimdi bir adam gördüm,

I've seen a man walking around a field and he has that, that thing, a field, a light.

bir tarlada yürüyen bir adam gördüm ve onda şu, o şey, bir tarla, bir ışık var.

And I think that's connected isn't it, to trigonometry.

Ve bunun trigonometriyle bağlantılı olduğunu düşünüyorum, değil mi?

I didn't know we shouldn't show our ignorance.

Cehaletimizi göstermememiz gerektiğini bilmiyordum.

No, I'm not showing my I'm asking the questions.

Hayır, soruları ben sorduğumu göstermiyorum. Bir

It's sort of working out distances and poles and things like that, isn't it?

nevi mesafeleri, kutupları ve bunun gibi şeyleri hesaplıyoruz, değil mi?

I've never worked according to a formula.

Hiçbir zaman bir formüle göre çalışmadım.

I've never been an architect or a designer, so I don't know.

Hiç mimar ya da tasarımcı olmadım, bu yüzden bilmiyorum.

See, my father was was

Bakın, babam

a sailor.

bir denizciydi.

Okay.

Tamam aşkım.

Oh, for, you know, any part of his life.

Oh, bilirsin, hayatının herhangi bir bölümünde.

Hello, sailor.

Merhaba denizci.

He was a navigator.

O bir gezgindi.

Okay, So am I talking back in the 1940s and fifties?

Tamam, 1940'lar ve ellili yıllardan mı bahsediyorum?

So he would have had to use trigonometry to work out

Yani sekstantları olan yerlerden uzaklıkları hesaplamak için trigonometri kullanmak zorunda kalacaktı

distances from places that, you know, that, like, they have a sextant.

.

So really, I know you work out angles. I believe.

Yani gerçekten, açılar üzerinde çalıştığını biliyorum. İnanıyorum.

I believe there was quite a lot of sextant on the Navy boats.

Donanma botlarında oldukça fazla sekstant olduğuna inanıyorum.

And so my father had to work out

Ve bu yüzden babam

how far it was to somewhere or distances

bir yere ne kadar uzak olduğunu veya mesafeleri

on, you know, trigonometry and working at distances and using sextant and things.

trigonometri ve uzaktan çalışma ve sekstant ve benzeri şeyler kullanarak hesaplamak zorunda kaldı.

There were no sort of sat navs or radar or anything like that around my my father was at sea.

Babam denizdeyken etrafta uydu navigasyonu, radar falan yoktu.

He was very clever at that.

Bu konuda çok zekiydi.

He's very good at maths.

Matematikte çok iyidir.

My father, it makes me wonder why he didn't teach me.

Babam, bana neden öğretmediğini merak ediyorum.

He probably tried, but I probably didn't listen.

Muhtemelen denedi, ama muhtemelen dinlemedim.

You were probably a terrible student.

Muhtemelen berbat bir öğrenciydin.

Probably. Yeah. So. Yeah.

Muhtemelen. Evet. Bu yüzden. Evet.

And of course, before then they used to use the stars.

Ve elbette, ondan önce yıldızları kullanırlardı.

The stars in the school my father did when he was at sea.

Babamın denizdeyken yaptığı okuldaki yıldızlar.

Is there anything your father didn't do?

Babanın yapmadığı bir şey var mı?

Well, that's how he. That's how they worked out where they were.

İşte böyle. Böylece nerede olduklarını anladılar.

They even back in the 1950s they were still using the position

1950'lerde bile

of the stars to work out where the ship was.

geminin nerede olduğunu bulmak için yıldızların konumunu kullanıyorlardı.

I mean, some believe.

Yani, bazıları inanıyor.

But it's to think that it's not that long ago, really

Ama o kadar da uzun zaman önce olmadığını düşünmek, gerçekten

full steam ahead to Uranus, trigonometry.

Uranüs'e, trigonometriye tam gaz ilerliyor.

Trigonometry is is signs and cosines.

Trigonometri is işaretleri ve kosinüslerdir.

There we go. Blimey.

Oraya gidiyoruz. Tanrı aşkına. Bu yıl okuldayken

I used to have a scientific calculator when I was at school this year.

bilimsel bir hesap makinem vardı .

Yeah, Easy.

Evet, Kolay.

Well, I needed the degree to work out how to use the scientific calculator.

Bilimsel hesap makinesini nasıl kullanacağımı öğrenmek için dereceye ihtiyacım vardı. Sorun buydu

That was the problem.

.

It had all the things on it. Like signs and signs.

Üzerinde her şey vardı. İşaretler ve işaretler gibi.

But I didn't know what to do with.

Ama ne yapacağımı bilemedim.

Didn't know what to do anyway.

Zaten ne yapacağımı bilmiyordum.

You got to know what to do, which buttons to press, which I find in life.

Ne yapacağınızı, hangi düğmelere basacağınızı, hayatta bulduğumu bilmelisiniz.

It's always best if you know what to do. So.

Ne yapacağınızı biliyorsanız her zaman en iyisidir. Bu yüzden.

So here is where we just mentioned calculators.

İşte burada az önce hesap makinelerinden bahsettik.

There you go. Look at that.

İşte gidiyorsun. Şuna bak.

There's my rinky dink calculator and you can see there are some some.

İşte benim rinky dink hesap makinem ve bazılarının olduğunu görebilirsiniz.

Now, this is not a scientific calculator.

Şimdi, bu bilimsel bir hesap makinesi değil.

I will say now that it isn't, but you can see that there are some

Şimdi öyle olmadığını söyleyeceğim, ama orada bazı

mathematical or arithmetic

matematiksel veya aritmetik

buttons on

düğmeler olduğunu görebilirsiniz

there, and I'm sure they are all familiar to you.

ve eminim ki hepsi size tanıdık gelmiştir. Bu

So we will be looking at this a little bit later on.

yüzden buna biraz sonra bakacağız.

So don't go away.

O yüzden gitme.

I began to be able to work out how much money you learn from this nice dream.

Bu güzel rüyadan ne kadar para öğrendiğini hesaplamaya başladım.

We'll have to work that out now.

Bunu şimdi çözmemiz gerekecek.

Nothing.

Hiç bir şey.

Zero, zero, nothing, Zilch.

Sıfır, sıfır, hiçbir şey, Zilch.

Ling, as they say in Chinese, Ling means zero.

Ling, Çince'de dedikleri gibi, Ling sıfır demektir.

Yes, that's right.

Evet bu doğru.

Yeah. Interesting. Yes.

Evet. İlginç. Evet.

Somebody made a good comment about.

Biri hakkında güzel bir yorum yapmış.

I can't remember.

It's gone now.

hatırlayamıyorum.

Şimdi gitti.

There's so many comments on the live stream today. Yes.

Bugün canlı yayında çok fazla yorum var. Evet.

I'm finding it difficult to follow it

when production says I love maths.

Prodüksiyon matematiği sevdiğimi söyleyince takip etmekte zorlanıyorum.

It's a great product of human creativity,

just like music and painting, I suppose.

Tıpkı müzik ve resim gibi, insan yaratıcılığının harika bir ürünü sanırım.

Yes. Well, I suppose nowadays

Evet. Sanırım bugünlerde

when you think about it, because everything is becoming

bunu düşündüğünüzde, çünkü her şey

technology based, I would say that you do need to have an understanding,

teknolojiye dayalı hale geliyor, özellikle bilgisayar kodlamasına bağlı şeyler yaparken bir anlayışa sahip olmanız gerektiğini söyleyebilirim

especially when you are doing things connected to computers coding.

.

Now I'm not sure because I'm not a coder,

Şimdi emin değilim çünkü ben bir kodlayıcı değilim,

I don't do coding and that means you are writing programmes

kodlama yapmıyorum ve bu, programlar yazdığınız anlamına geliyor

because there is a specific language that is used for that.

çünkü bunun için kullanılan belirli bir dil var .

But I don't think that is quite the same thing as maths or, or arithmetic.

Ama bunun matematikle ya da aritmetikle tamamen aynı şey olduğunu düşünmüyorum.

So that is almost like its own language, isn't it?

Yani neredeyse kendi dili gibi değil mi?

Yes, I think, I think from what I understand

Evet, sanırım, bence aritmetikten anladığım kadarıyla

arithmetic is just to do in numbers, adding up,

sadece sayılarla yapmak, toplama,

division, multiplying,

bölme, çarpma,

taking away and then maths is everything else.

alma ve sonra matematik geri kalan her şeydir.

Yes as well. I understand. Well all about coding.

Evet de. Anladım. Peki kodlama hakkında her şey.

Yeah I know.

Evet biliyorum.

Well that's probably is comes from maths.

Bu muhtemelen matematikten geliyor.

Mathematics doesn't get it.

Matematik anlamaz. Bu

So I think, I think it is a kind of language though.

yüzden bence, yine de bir tür dil olduğunu düşünüyorum.

So, so it's an interesting subject

Yani, bu ilginç bir konu

and one that always makes my eyes go blank whenever I think about it.

ve ne zaman düşünsem gözlerimin dolmasına neden olan bir konu .

It's just like maths really.

Gerçekten matematik gibi.

So we aren't talking about that.

Yani bundan bahsetmiyoruz.

We're talking about we're not going to, we're not teaching maths.

Yapmayacağımızdan bahsediyoruz , matematik öğretmiyoruz.

Well, no, no, we're just teaching phrases connected with it.

Şey, hayır, hayır, biz sadece onunla bağlantılı cümleleri öğretiyoruz.

That's why it's called English and it's not maths.

Bu yüzden buna İngilizce deniyor ve matematik değil.

Adding I wonder if there is a maths addict's

Matematik bağımlılarının kanalı var mı acaba diye ekliyorum

channel.

.

Well yeah, there's loads and loads, there's hundreds

Evet, bir sürü şey var,

of thousands of people now teaching maths on YouTube.

şu anda YouTube'da matematik öğreten yüzbinlerce insan var. Artık

Well you don't need teachers anymore do you.

öğretmenlere ihtiyacın yok, değil mi?

This is and you were saying the other day about these algorithms that if you,

Bu ve geçen gün bu algoritmalar hakkında diyordunuz ki, eğer

if you want to write an essay, say you're a student

bir kompozisyon yazmak istiyorsanız, öğrenci olduğunuzu

and you want an essay writing in something, say you wanted an essay writing in,

ve bir konuda kompozisyon yazmak istediğinizi söylerseniz, bir kompozisyon yazmak istediğinizi söylerseniz,

you know, 2000 words on trigonometry,

bilirsiniz, Trigonometri ile ilgili 2000 kelime,

you just put that into a into a search engine somewhere and it just writes it for you, isn't it?

bunu bir yerlerdeki bir arama motoruna koyarsınız ve o da sizin için yazar, değil mi?

Yes, but it does it badly.

Evet, ama kötü yapıyor. Bu

It is.

.

Because it doesn't know the difference between things that are true and things that are false or made up.

Çünkü doğru olan şeyler ile yanlış veya uydurulmuş şeyler arasındaki farkı bilmez.

So that's the only problem.

Yani tek sorun bu.

So a lot of students might think that they will be able to cheat

Bu yüzden birçok öğrenci

when they are writing their essays by using artificial intelligence.

yapay zekayı kullanarak kompozisyonlarını yazarken kopya çekebileceklerini düşünebilir.

The only problem is the artificial intelligence doesn't know

Tek sorun, yapay zekanın

the difference between truth

gerçek

and things that are fictitious.

ile hayali olan arasındaki farkı bilmemesi.

So that's the problem.

Demek sorun bu. Bu

So be very careful if you are planning to write your essay

nedenle, makalenizi yazıp

and give it to your teacher.

öğretmeninize vermeyi planlıyorsanız çok dikkatli olun.

I it says, Have you watched the film The Man Who Knew Infinity?

Sonsuzluğu Bilen Adam filmini izlediniz mi?

No. No, I haven't.

Hayır. Hayır, yapmadım.

What's the sign for infinity?

Sonsuzluğun işareti nedir?

Isn't it?

Isn't it sort of that it's a it's a number eight on its side.

değil mi

Yanında sekiz numara olması bir bakıma değil mi?

Yeah, that's it. It's a number eight on its side.

Evet işte bu. Yan tarafında sekiz numara var.

It goes on tendency.

Eğilime devam ediyor.

It just means forever and ever and ever and ever.

Sadece sonsuza dek ve sonsuza dek ve sonsuza dek anlamına gelir.

Like this live stream. Really.

Bu canlı yayını beğenin. Gerçekten mi.

Sometimes it feels like they're going on

Bazen sonsuza dek sonsuza gidiyorlarmış gibi geliyor

into infinity forever and ever.

.

Yeah.

There's an interesting question that Ntcham

Evet.

Ntcham'ın

will no doubt have thought about.

hiç şüphesiz düşünmüş olacağı ilginç bir soru var.

So clever.

Çok zeki.

Is the universe

Evren

infinite?

sonsuz mu? Siz bu alandaki uzmanlar

There's a question often posed by

tarafından sık sık sorulan bir soru var

you experts in the field

because if it is, that poses all sorts of

çünkü eğer öyleyse, bu her türlü sorunu ortaya çıkarır

issues and probability

ve

then becomes everything that could happen can happen.

o zaman olabilecek her şey olabilir.

I think.

Bence.

Anyway, we're not talking about that.

Her neyse, bundan bahsetmiyoruz.

I think Steve has been watching too much.

Steve'in çok fazla izlediğini düşünüyorum.

Neil deGrasse Tyson I think so.

Neil deGrasse Tyson Sanırım öyle.

I didn't get that from there.

Bunu oradan almadım.

I read that from a from ages ago.

Bunu yıllar öncesinden okumuştum.

Okay.

Tamam aşkım.

Well, yesterday, yes, If something is infinite, if the universe is infinite,

Şey, dün, evet, eğer bir şey sonsuzsa, evren sonsuzsa,

it means that anything within the realms of probability

bu, olasılık alemleri içinde

and according to the laws of science,

ve bilim yasalarına göre her şeyin

could actually and will in fact happen. Yes.

gerçekten olabileceği ve gerçekten olacağı anlamına gelir. Evet.

Well, it's inevitable if it's infinite, if it's as close to infinite, it will happen.

Eh, sonsuzsa kaçınılmaz, sonsuza yakınsa olur.

And it means things like you and I will exist

Ve bu, senin ve benim gibi şeylerin,

somewhere else again in another part of the universe, because there is a probability

evrenin başka bir yerinde yeniden var olacağımız anlamına geliyor, çünkü

of that happening exactly as we are.

bunun tam olarak bizim olduğumuz gibi olma olasılığı var.

And that means if it's infinite, it won't happen.

Ve bu, eğer sonsuzsa, olmayacağı anlamına gelir.

So somewhere in the universe there might be a live stream that's actually interesting

Yani evrenin bir yerinde, gerçekten ilginç olan ve

that represents it'll be exactly the same live stream, exactly the same,

bunun tamamen aynı canlı yayın olacağını temsil eden bir canlı yayın olabilir, tamamen aynı,

because there is a very very small probability that that could actually happen.

çünkü bunun gerçekten olabileceğine dair çok çok küçük bir olasılık var .

The universe is infinite.

Evren sonsuzdur.

It means it will eventually happen.

Eninde sonunda olacağı anlamına gelir.

Like, say we are actually truly we're all immortal, except we're not.

Diyelim ki aslında gerçekten hepimiz ölümsüzüz, ama öyle değiliz.

We all because we exist again. Yeah, we don't know.

Hepimiz yeniden var olduğumuz için. Evet, bilmiyoruz.

Because you don't know it.

Çünkü bilmiyorsun.

We don't know.

Bilmiyoruz.

It's only the root of all existence is consciousness.

Tüm varoluşun kökü bilinçtir.

I went to.

The consciousness is gone.

Gittim.

Bilinç gitti.

There is no existence.

varlık yoktur.

Physics. Oh, my goodness.

Fizik. Aman tanrım.

You can't reanimate existence or consciousness.

Varlığı veya bilinci yeniden canlandıramazsınız.

It can only be there or not be there.

Sadece orada olabilir ya da olmayabilir.

Oh, dear. Oh, yes. But anyway, I.

Ah hayatım. Oh evet. Ama her neyse, I.

We won't get into that. Huh?

Buna girmeyeceğiz. Ha?

Physics is like maths.

Fizik matematik gibidir.

Yes, yes.

Evet evet.

Well that said you've got to be good at maths to be able to do physics

Bu, fizik

and probably chemistry as well, which is why I did biology,

ve muhtemelen kimya yapabilmek için matematikte iyi olmanız gerektiğini söyledi, bu yüzden biyoloji yaptım,

because You don't need to be good at maths to be able to study biology.

çünkü biyoloji çalışabilmek için matematikte iyi olmanıza gerek yok .

You don't need to know how long somebody's tibia is.

Birinin kaval kemiğinin ne kadar uzun olduğunu bilmenize gerek yok.

Well you don't need to.

Buna gerek yok.

Whereas in you've got to know your maths, you've got to know your food.

Halbuki içinde matematiğini bilmelisin, yemeğini bilmelisin.

I remember when I went from O-level maths at 16, I'm

16 yaşında O-seviyesi matematikten,

sorry, O-level physics to A-level physics, which is A-levels.

üzgünüm, O-seviyesi fiziğinden A-seviyesi olan A-seviyesi fiziğine geçtiğimi hatırlıyorum.

You stopped there just before university.

Üniversiteden hemen önce orada durdun.

I said 15, and I couldn't do it.

15 dedim, yapamadım.

I had to give it up after two months is too difficult because I wasn't good at maths.

İki ay sonra pes etmek zorunda kaldım çok zor çünkü matematiğim iyi değildi.

The same with chemistry.

Kimya ile aynı.

I love chemistry, but only like the practical side experiments. Yes.

Kimyayı seviyorum ama sadece pratik yan deneyleri seviyorum. Evet.

I watched you watching things blow up.

Bir şeylerin patlamasını izlerken seni izledim.

Yes, I wanted to be a chemist actually, but it never happened because I wasn't clever enough.

Evet, aslında kimyager olmak istiyordum ama yeterince zeki olmadığım için bu hiç olmadı.

But at that citizen, when when you when you become advanced in anything.

Ama o vatandaşta, herhangi bir konuda ilerlediğinizde.

And I think I think this is another interesting point to mention,

Ve bence bu ,

anything that's advanced, any form of study.

ileri düzeyde olan herhangi bir çalışmadan, herhangi bir çalışma biçiminden bahsetmek için başka bir ilginç nokta.

It's interesting.

İlginç.

You eventually end up or you eventually meet

Sonunda bir sonuca varırsınız veya sonunda

some form of maybe mathematics or arithmetic.

bir tür belki matematik veya aritmetik ile tanışırsınız.

So so even looking at the stars, you might think looking at the stars is just lovely.

Yani yıldızlara bakarken bile, yıldızlara bakmanın çok hoş olduğunu düşünebilirsiniz.

But you also need to be able to work out

Ama aynı zamanda matematiksel denklemleri çözebilmeniz de gerekiyor

mathematical equation because it's all about time, isn't it?

çünkü her şey zamanla ilgili, değil mi?

And distance, how far something is travelling, how fast it's going,

Ve mesafe, bir şeyin ne kadar uzağa gittiği, ne kadar hızlı gittiği,

how long it will take to reach certain place, the speed of light.

belirli bir yere varmasının ne kadar süreceği, ışık hızı.

Of course we often talk of light years, so that is based

Tabii ki ışık yıllarından sık sık bahsediyoruz, yani bu

completely on, on mathematics.

tamamen matematiğe dayanıyor.

Would you say 186,000 miles per second?

Saniyede 186.000 mil diyebilir misiniz?

That's incredible. I remember that. No, I don't know why.

Bu inanılmaz. Onu hatırlıyorum. Hayır, nedenini bilmiyorum.

Because anyone I don't know what that is.

Çünkü kimse bunun ne olduğunu bilmiyorum.

In kilometres it was about three times that, isn't it.

Kilometre olarak bunun yaklaşık üç katıydı, öyle değil mi?

Probably. I don't know.

Muhtemelen. Bilmiyorum.

No, not three times that. No.

Hayır, bunun üç katı değil. Hayır.

It's probably about

Muhtemelen yaklaşık

250 300 kilometres.

250 300 kilometredir.

Okay, I'm going to edit all these.

Tamam, bunların hepsini düzenleyeceğim.

But see I don't know what the conversion from miles to kilometres is, but you aren't about 63% don't you.

Ama bak, milden kilometreye dönüşümün ne olduğunu bilmiyorum , ama sen yaklaşık %63 değilsin, değil mi?

I don't know.

Bilmiyorum.

I Hate kilometres. I hate them.

Kilometreden nefret ediyorum. Onları sevmem.

I love miles.

Milleri seviyorum.

We don't know. Kilometres. I love miles.

Bilmiyoruz. kilometre. Milleri seviyorum.

Miles. Great.

Mil. Harika.

I love Feat, feat and inches.

Feat, feat ve inch'i seviyorum.

I love them so much but I do not like metres,

Onları çok seviyorum ama metreleri,

yards and kilometres.

yardaları ve kilometreleri sevmiyorum.

I don't like them at all anyway.

Zaten onları hiç sevmiyorum.

Yes, well I don't mind metres because it's quite close to a yard.

Evet, metrelere aldırmıyorum çünkü bir avluya oldukça yakın.

Okay.

Tamam aşkım.

But centimetres. I don't mind that because

Ama santimetre. Bunu umursamıyorum çünkü

centimetres or inches.

santimetre veya inç.

I don't mind, I don't like kilometres because it doesn't mean anything to me.

Aldırmıyorum, kilometreleri sevmiyorum çünkü benim için bir şey ifade etmiyor.

Somebody says to me, oh we're going to this next town, it's

Biri bana diyor ki, ah şu komşu kasabaya gidiyoruz,

30 kilometres away is not a no meaning to me.

30 kilometre uzakta, benim için hiçbir anlamı yok.

I don't know, I don't know what that means.

Bilmiyorum, bunun ne anlama geldiğini bilmiyorum.

I know it's about 20 miles.

Yaklaşık 20 mil olduğunu biliyorum. On

I can see ten miles.

mili görebiliyorum. On

Ten miles? Yeah. Yes, I get the idea.

mil mi? Evet. Evet, fikri anladım.

But if you said 15 kilometres I would have no idea what you talking about.

Ama 15 kilometre deseydin, neden bahsettiğin hakkında hiçbir fikrim olmazdı.

The thing now is that Torino actually,

Şimdi olay şu ki, Torino aslında,

no, I wasn't talking about parallel dimensions.

hayır, paralel boyutlardan bahsetmiyordum.

That's a different thing altogether.

Bu tamamen farklı bir şey.

I was just talking about just this dimension that we're in now. Yes.

Ben sadece şu anda içinde bulunduğumuz bu boyuttan bahsediyordum. Evet.

If it's if it's infinite, if it if there is no end to the universe,

Eğer sonsuz ise, eğer evrenin sonu yoksa,

then it means that any probably city

o zaman meydana gelen herhangi bir şehrin

of anything occurring will happen no matter how small it is.

ne kadar küçük olursa olsun gerçekleşeceği anlamına gelir.

Given enough time. Yeah.

Yeterli zaman verildi. Evet.

Parallel universes is a different thing.

Paralel evrenler farklı bir şey.

Yeah So that's things. Everything.

Evet Yani bu şeyler. Her şey.

Everything's happening at the same time, but in slightly different ways.

Her şey aynı anda oluyor, ama biraz farklı şekillerde.

Is that right?

Bu doğru mu?

Anyway, so anyway, it's complicated.

Her neyse, yani her neyse, bu karmaşık.

This is not we're talking about today.

Bugün bahsettiğimiz bu değil.

Steve and I can see the viewing figures dropping like a stone of the not so

Steve ve ben,

much that encourage other people to leave as well.

diğer insanları da ayrılmaya teşvik edecek kadar çok olmayan bir taş gibi düşen izlenme rakamlarının düştüğünü görebiliyoruz.

A nice I'm not encouraging anyone to leave.

Güzel bir kimseyi ayrılmaya teşvik etmiyorum.

No one's leaving. Everyone's here.

Kimse gitmiyor. Herkes burada.

I'm not encouraging anyone to leave.

Kimseyi ayrılmaya teşvik etmiyorum.

So we're talking about what?

Yani ne hakkında konuşuyoruz?

Mr. Duncan, your chores, Are we talking about the chores that you're going to be doing?

Bay Duncan, ev işleriniz, Yapacağınız işlerden mi bahsediyoruz?

We've done. We've done that.

Yaptık. Bunu yaptık.

What about your new health regime?

Peki ya yeni sağlık rejiminiz?

I mentioned earlier I'm going to start from tomorrow morning.

Daha önce bahsetmiştim, yarın sabahtan itibaren başlayacağım.

Tomorrow morning, I'm going to start having my morning porridge again,

Yarın sabah, sabah yulaf lapamı tekrar yemeye başlayacağım,

My lovely sticky porridge Well.

Benim sevimli yapışkan yulaf lapam.

Well, that's all right.

Sorun değil.

It's probably so nice to see.

Muhtemelen görmek çok güzel.

This is the problem, you see.

Sorun bu, görüyorsun.

Can I just let you in on a little secret?

Sana küçük bir sır verebilir miyim?

Whenever I do anything, even if it's a positive thing, Steve will find a problem with it.

Ne zaman bir şey yapsam, olumlu bir şey olsa bile, Steve bunda bir sorun bulacaktır.

He'll say, Yes, you're doing that, but.

Evet, bunu yapıyorsun, ama diyecek.

But it's not quite right.

Ama bu pek doğru değil.

It's a m I've scoffed, scoff.

Alay ettiğim bir m, alay.

He will make fun of his attempts.

Girişimleriyle alay edecek.

He will make fun of you scoffing. Oh.

Seninle alay edecek. Ah.

Oh, yeah. Laughing is scoffing.

Ah evet. Gülmek alay etmektir.

Yeah. Yo, yo, yo, yo, yo. Taking the mickey.

Evet. Yo, yo, yo, yo, yo. Mickey'i alıyorum.

Yeah, yeah, yeah. It's you're being.

Evet evet evet. Sen oluyorsun.

You're being unkind to being unkind.

Kaba olmak için kaba davranıyorsun.

No, no.

Hayır hayır.

I fully support your attempts to to get fit well and healthy.

İyi ve sağlıklı formda olma girişimlerinizi tamamen destekliyorum .

The story is a couple of days ago, I got up in the morning and I took my T-shirt off and.

Hikaye birkaç gün önce sabah kalktım ve tişörtümü çıkardım ve.

And then I looked down and I saw something that startled me.

Sonra aşağı baktım ve beni ürküten bir şey gördüm.

Can you guess what it was?

Ne olduğunu tahmin edebilir misin?

It was something big.

Büyük bir şeydi.

It was something that was sticking in front of me,

Önüme yapışan bir şeydi

and I was quite alarmed by it.

ve bu beni oldukça endişelendirdi.

It was my big, fat stomach,

Bu benim büyük, şişman midemdi

and I decided to see if I could hold it.

ve onu tutup tutamayacağımı görmeye karar verdim.

And so I put my hands underneath

Ve ben de ellerimi altına koydum

and that I was horrified.

ve dehşete kapıldım. Size

I can't begin to tell you how horrified was, but

ne kadar dehşete kapıldığımı anlatamam ama

I could hold my stomach.

midemi tutabilirim.

I could hold the the fact in my hand.

Gerçeği elimde tutabilirdim.

And I've never been able to do that before. So that's it.

Ve bunu daha önce hiç yapamadım. İşte bu kadar.

I thought, Oh, God, I think I had better lose some weight.

Ah, Tanrım, sanırım biraz kilo versem iyi olacak, diye düşündüm. Ayrıca

And I think you need to have your cholesterol checked as well. Yes.

kolesterolünüzü de kontrol ettirmeniz gerektiğini düşünüyorum . Evet.

Okay. Well, one step at a time.

Tamam aşkım. Her seferinde bir adım.

I mean, you've got the new boots. You shed those the new boots.

Demek istediğim, yeni botları aldın. O yeni botları çıkardın.

So that means you can romp up the hills without slipping over on the mud.

Bu, çamurda kaymadan tepeleri tırmanabileceğiniz anlamına gelir .

Although you nearly broke your ankle, didn't your first time out in the new boot.

Bileğini neredeyse kıracak olsan da, yeni botunla ilk defa dışarı çıkmadın.

The first time we walked out with my new boots and I slipped and I nearly broke my ankle.

İlk kez yeni çizmelerimle dışarı çıktığımızda kaydım ve neredeyse bileğimi kırıyordum.

Yes, A is ankle

Evet, A bilek

leg fell over into a hole and leaves

bacağınız bir deliğe düşüp gidiyor

and your body twisted is it's it was swollen up.

ve vücudunuz burkuluyor mu, şişmiş mi?

It's still a bit painful, but not too bad. Oh, okay.

Hala biraz acıyor ama çok kötü değil. Tamam.

Do you want to see something?

Bir şeyler görmek ister misin?

I was going to say, you know, when you've lost enough weight, Mr.

Yeterince kilo verdiğinizde Bay

De, because when you look down, you'll be able to see your feet.

De diyecektim çünkü aşağı baktığınızda ayaklarınızı görebileceksiniz.

And once you can see your feet,

Ve bir kez ayaklarınızı görebildiğinde,

when you look down, well, I can always see my feet because they're so big.

aşağı baktığınızda, ayaklarımı her zaman görebilirim çünkü çok büyükler.

Oh, right.

Ah, doğru.

And what else is hidden normally a by a large expanse by having a big get my dingle bingo.

Ve başka ne normalde büyük bir genişlikle gizlenir, büyük bir dingle tombala oynayarak.

That's it.

So when you can see that Mr. Duncan, you know you've lost enough.

Bu kadar.

Bay Duncan'ı gördüğünüzde yeterince kaybettiğinizi anlıyorsunuz.

So when my dingle dingle reappeared, you have to do that when necessary.

Yani benim dingle dingle'ım tekrar ortaya çıktığında, gerektiğinde bunu yapmalısın.

Read the dingle.

Dingle'ı oku.

Dingle I that's, that's what I call a dingle. Dingle.

Dingle işte bu, ben buna dingle derim. Derecik.

So where am I. Dingle Dingle reappears.

Peki ben neredeyim. Dingle Dingle yeniden ortaya çıkıyor.

I know I'm losing weight.

Kilo verdiğimi biliyorum.

Okay, fine.

Tamam iyi.

Okay.

Tamam aşkım.

What do you want to see? Something really weird.

Ne görmek istersin? Gerçekten garip bir şey.

And it is not my dingle. Dingle It is something Mr.

Ve bu benim dingle'ım değil. Dingle Bu, Bay

Steve got something you received at Christmas time and it's plain,

Steve'in sizin Noel'de aldığınız bir şey aldığı bir şey ve bu çok açık,

but when you got it, yes, it hadn't.

ama siz onu aldığınızda, evet, almamıştı.

The Amaryllis Yes, it had grown.

Amaryllis Evet, büyümüştü.

I'm going to show it now.

Şimdi göstereceğim.

Here it is.

There it is. Look, the Amaryllis plant burnt.

İşte burada. İşte

burada. Bak, Amaryllis bitkisi yanmış.

Look at it. Now, I don't know what is happening. This.

Ona bak. Şimdi, ne olduğunu bilmiyorum. Bu.

This is a very creepy plant.

Bu çok ürkütücü bir bitkidir.

It's huge now, in one week.

Şimdi bir hafta içinde çok büyük.

Yeah, well, since I planted it only a week ago.

Evet, daha bir hafta önce ektiğimden beri.

Yes, it had no leaves.

Evet, yaprakları yoktu.

And within one week it is now already it's growing about a centimetre a day.

Ve bir hafta içinde, şimdiden günde yaklaşık bir santimetre büyüyor.

Yes, every day.

Evet her gün.

In fact, last night I was standing, I was washing one of the dishes

Aslında dün gece ayaktaydım, bulaşıklardan birini yıkıyordum

and it moved the plant actually moved it.

ve bitkiyi hareket ettirdi aslında.

The two leaves that you can see, they're forming, it opened up.

Gördüğünüz iki yaprak oluşuyor, açıldı.

It moved.

Hareket etti.

So I was actually seeing it grow right in front of my eyes.

Yani aslında gözlerimin önünde büyüdüğünü görüyordum.

It is quite freaky.

Oldukça garip.

It is it is growing at a rate that I've never seen a plant

grow at before, maybe bamboo.

Daha önce hiç bir bitkinin büyüdüğünü görmediğim bir hızla büyüyor, belki bambu.

And before anyone asks about this amaryllis,

Ve kimse bu nergis zambağı hakkında soru sormadan önce,

they might say, Oh, you've got that in a very small pot, Mr.

Ah, bunu çok küçük bir tencerede bulmuşsunuz, Bay

Steve.

Steve, diyebilir.

But apparently that's what you are supposed to do.

Ama görünüşe göre yapman gereken bu.

You are not supposed to put them in a big pot.

Onları büyük bir tencereye koymanız gerekmiyor.

They like being in a small part and you don't water them very much.

Küçük bir kısımda olmayı severler ve onları çok fazla sulamazsınız.

So I was well, we were both surprised just how fast this this particular plant is growing.

Bu yüzden iyiydim, ikimiz de bu özel bitkinin ne kadar hızlı büyüdüğüne şaşırdık.

It's it's it's almost like witchcraft.

Neredeyse büyücülük gibi.

There were no leaves at all a week ago, and now it's done that.

Bir hafta önce hiç yaprak yoktu ve şimdi bitti.

In fact, it's grown since yesterday.

Aslında, dünden beri büyüdü.

It's actually slightly larger since yesterday.

Aslında dünden beri biraz daha büyük.

So that's amazing.

I would have loved to have had a camera filming that every day.

Yani bu harika. Bunu

her gün çeken bir kameram olmasını çok isterdim.

And so we could have we could have actually watched it grow.

Ve böylece büyümesini gerçekten izleyebilirdik.

But but I didn't.

Ama ama yapmadım.

But apparently, Victoria, what you do is that you

Ama görünüşe göre, Victoria, yaptığın şey

you've got to be careful with those bulbs, that you don't overwater them, otherwise they rot.

o ampullere dikkat etmen gerektiği, onları fazla sulamaman, yoksa çürürler.

Beatrice said you need bigger part.

Beatrice daha büyük bir parçaya ihtiyacın olduğunu söyledi.

No, you don't have to expand. Why?

Hayır, genişletmek zorunda değilsiniz. Neden?

It tells you

Size

specifically in the instructions not to put it in a big pot

özellikle talimatlarda onu büyük bir tencereye koymamanızı söylüyor

because I think what happens is that, well, it rot, it rots.

çünkü bence olan şu ki, çürüyor, çürüyor.

I think because the soil gets too wet and it will rot.

Bence toprak çok ıslanıp çürüyeceği için.

So it told me specifically in the instructions

Bu yüzden bana özellikle talimatlarda

only puts it in a pot that's just slightly bigger than the bulb itself. Yes.

onu sadece ampulün kendisinden biraz daha büyük bir tencereye koyduğunu söyledi. Evet.

And then leave that a third of the bulb

Ve sonra ampulün üçte birini

above the surface of the soil,

toprak yüzeyinin üzerinde bırakın,

because otherwise it rots so well.

çünkü aksi halde çok iyi çürür.

I must be doing something right because it's grown that much in a week.

Bir şeyi doğru yapıyor olmalıyım çünkü bir haftada bu kadar büyüdü.

It's incredible. It's but it's so creepy.

İnanılmaz. Öyle ama çok ürkütücü.

I've never seen a plant ever grow, ever as fast as that.

Hiç bu kadar hızlı büyüyen bir bitki görmemiştim.

It's really strange, Trump said I'd be more worried about the giant ladybird.

Gerçekten garip, Trump dev uğur böceği için daha çok endişeleneceğimi söyledi.

Yes. Instead, we've got freakishly large

Evet. Bunun yerine,

ladybirds grabbing as well as the plants.

bitkilerin yanı sıra kapma acayip büyük uğur böceklerimiz var.

Yes, we have.

Evet, biz sahibiz.

Oh, yes, of course.

Evet, elbette. Bir

Next to the next.

sonrakinin yanında.

Yes, I just realised.

Evet, yeni fark ettim.

Yes, of course. Let's have a look, shall we?

Evet elbette. Bir bakalım, olur mu?

There. Is it.

Orada. Bu mu. İşte

There it is.

burada. Ben

I'm the Robin of the robin.

Robin'in Robin'iyim.

But that ladybird does look a little. Yes.

Ama bu uğur böceği biraz görünüyor. Evet.

If lady birds were that big, they'd be trying to squeeze out of us. Yes.

Hanım kuşlar o kadar büyük olsaydı, bizi sıkıştırmaya çalışırlardı. Evet.

They've been certain about the baby carrying babies away.

Bebeğin bebekleri alıp götürmesinden emin oldular.

Oh, no, they.

Hayır, onlar.

They eat aphids, don't you.

Yaprak biti yerler, değil mi?

Do they love it. Yes.

Onu seviyorlar mı? Evet.

Well, maybe I'll get aphids on the Amaryllis and then the ladybird will climb up and eat the aphids.

Belki Amaryllis'e yaprak biti kaparım ve sonra uğur böceği tırmanıp yaprak bitlerini yer.

Yes, We are approaching our subject, Mr.

Evet, konumuza yaklaşıyoruz, Bay

Steve.

Steve.

Is it 3:20?

3:20 mi?

Past three.

Üçü geçiyor.

We've been on for one hour and 23 minutes.

1 saat 23 dakikadır yayındayız.

Can you believe it?

Buna inanabiliyor musun?

It always goes fast.

Her zaman hızlı gider.

Everyone says, Mr. Duncan, It's not fair.

Herkes, Bay Duncan, Bu adil değil diyor.

Your live stream goes by so quickly

Canlı yayınınız çok hızlı geçiyor

and it always seems to be over very fast.

ve her zaman çok hızlı bitiyor gibi görünüyor.

But yes, we all coming back.

Ama evet, hepimiz geri dönüyoruz.

We're having a quick break.

Hızlı bir mola veriyoruz.

I'm going to have a little drink of water and then we will be back.

Biraz su içeceğim, sonra geri döneriz.

And we are looking at today's specialist subject.

Ve bugünün uzmanlık konusuna bakıyoruz.

We have time for, you know, what's not today.

Bugün olmayanlar için zamanımız var.

We have tons we have lots and lots

of other things to test your brain.

Beyninizi test edecek tonlarca şeyimiz var.

That's right.

Bu doğru.

There will a lot of testing taking place.

Birçok test yapılacak.

So please don't go away.

O yüzden lütfen gitme.

We have to get away somewhere.

Bir yere kaçmalıyız.

Seeing that lovely video of his playing on the beach makes me

Kumsalda oynadığı o güzel videoyu görmek bende

want to go somewhere, go on holiday, maybe somewhere lovely and sunny.

bir yere, tatile, belki de güzel ve güneşli bir yere gitmek istememe neden oluyor.

The time.

Zaman.

Yeah,

Evet,

we are back

talking of healthy regimes or regimes, as they would say in America.

sağlıklı rejimlerden veya Amerika'da söylendiği gibi rejimlerden bahsediyoruz.

Résumé or résumé.

Özgeçmiş veya özgeçmiş.

Yes, I before I came on the live stream today, Mr.

Evet, bugün canlı yayına gelmeden önce Bay

Duncan, I don't normally eat anything, but

Duncan, normalde hiçbir şey yemem ama

I find that as the live stream progresses, my energy levels fade away.

canlı yayın ilerledikçe enerji seviyelerimin düştüğünü fark ettim. Bu

So I decided today, I would have something healthy and sustaining.

yüzden bugün karar verdim, sağlıklı ve sürdürülebilir bir şeyim olacaktı.

Yes, I had a peanut butter sandwich.

Evet, fıstık ezmeli sandviç yedim.

I like brown bread, lightly toasted with a big dollop

Büyük bir parça fıstık ezmesiyle hafifçe kızartılmış esmer ekmeği severim

of peanut butter.

.

Smooth peanut butter.

Pürüzsüz fıstık ezmesi.

That's a good word, because there's is a bit of carbohydrate there and some protein.

Bu iyi bir kelime çünkü orada biraz karbonhidrat ve biraz da protein var.

And I'm hoping that that will sustain my energy level, sustain them,

Ve bunun enerji seviyemi sürdüreceğini , sürdüreceğini,

keep them maintained

throughout the live stream.

canlı yayın boyunca onları koruyacağını umuyorum.

So far, it's going well. It's going very well.

Şimdiye kadar, iyi gidiyor. Çok güzel gidiyor.

I feel energetic.

enerjik hissediyorum

I love that word, by the way.

Bu arada bu kelimeyi seviyorum.

Dunlop.

Dunlop.

Dunlop It means a big quantity of something in one

Dunlop Bu,

in one complete pile,

bir tam yığında büyük miktarda bir şey,

a pile of something you give someone. Yes.

birine verdiğiniz bir yığın şey anlamına gelir. Evet.

You normally sort of throw it down and make you like a dollop of ice cream or a dollop of mashed potato.

Normalde onu bir şekilde yere atarsınız ve size bir parça dondurma veya bir parça patates püresi gibi yaparsınız.

That's it.

Bu kadar.

You sort of like it onto the plate.

Tabağa koymayı seviyorsun.

There's a big dollop, dollop, a large quantity.

Büyük bir parça var, bir parça dolusu, çok miktarda.

And normally it's given in a very careless way.

Ve normalde çok özensiz bir şekilde verilir.

Dollop Yes.

Dolup Evet.

I love that and it makes a noise as it goes down.

Bunu seviyorum ve aşağı inerken ses çıkarıyor.

Anyway, we have today's subject,

Her neyse, bugün konumuz var

and it's a subject that I know causes

ve bu, her tür insan için

a lot of pain, a lot of heartache,

çok acı, çok gönül yarası,

a lot of difficulty for all sorts of people.

çok zorluk yarattığını bildiğim bir konu.

Today we are looking at

Bugün

the subject of mathematics.

matematik konusuna bakıyoruz.

Oh, no.

Oh hayır.

What is going on?

Ne oluyor?

I don't know what's happening.

Neler olduğunu bilmiyorum.

I'm trapped in the womb of maths

Matematiğin rahmine hapsoldum

and that is what we're looking at today.

ve bugün baktığımız şey bu.

Welcome, everyone.

Hoş geldiniz millet. Bu

If you're just joined us, by the way, I think you've come at a very interesting point

arada aramıza yeni katıldıysanız bence çok ilginç bir noktaya geldiniz

because we are now looking at today's subject.

çünkü bugünün konusuna bakıyoruz.

The subject is maths, mathematics, the way

Konu matematik, matematik,

in which we work out things connected to numbers.

sayılarla bağlantılı şeyleri çözme şeklimiz.

And I know you're going to say arithmetic.

Ve aritmetik diyeceğini biliyorum.

If we were in America.

Amerika'da olsaydık.

Yeah. Mr.

Evet. Bay

Duncan, we would say math would be well put the example.

Duncan, matematiğin iyi bir örnek olacağını söyleyebiliriz.

I am about to do that.

Bunu yapmak üzereyim.

Okay.

Yeah, I thought I was being clever there, but obviously.

Tamam aşkım.

Evet, zekice davrandığımı düşünmüştüm ama belli ki.

No, no. Fact is clever.

Hayır hayır. Gerçek zekidir.

Look at that.

Look at the design. Duncan, do you like my design there?

Şuna bak.

Tasarıma bakın. Duncan, oradaki tasarımımı beğendin mi?

What are all those pluses in mine? Oh, I see.

Bendeki tüm bu artılar neler? Ah anlıyorum.

Am plus a minus T times H equals X.

[ __ ] artı a eksi T çarpı H eşittir X.

It's math.

Bu matematik.

That's what we're looking at today.

Bugün baktığımız şey bu.

Or math. Yes. You're in America.

Veya matematik. Evet. Amerika'dasın.

I'm about to explain that.

Bunu açıklamak üzereyim.

I see.

Anlıyorum.

I seem to be repeating myself.

Kendimi tekrar ediyor gibiyim.

Well, the thing is,

Mesele şu ki,

I don't know why we bother with American English because we never have anybody from America.

neden Amerikan İngilizcesi ile uğraştığımızı bilmiyorum çünkü bizde Amerika'dan hiç kimse yok.

Logic. No, but there are people learning American English

Mantık. Hayır, ama Amerika'da olmayan ama Amerikan İngilizcesi öğrenen insanlar var

who are not in America, so they're the ones learning it.

, yani onu öğrenenler onlar.

They should be letting British English.

İngiliz İngilizcesine izin vermeleri gerekirdi.

They should be, yes, but it should be compulsory yet.

Olmalı, evet ama henüz zorunlu olmalı.

So here we go, the word maths.

İşte başlıyoruz, matematik kelimesi.

And as Steve rightly said in American English,

Ve Steve'in Amerikan İngilizcesinde haklı olarak söylediği gibi,

they will say maths, math anyway because they're wrong

matematik, zaten matematik diyecekler çünkü yanılıyorlar

and a t h we normally use it as well.

ve normalde biz de kullanıyoruz.

Well the subject of course is possessive, so

Elbette konu iyelik kipidir, bu yüzden

you might say that it's belonging to maths,

onun matematiğe ait olduğunu söyleyebilirsiniz,

but it's just general way of saying anything connected to mathematics.

ancak bu sadece matematikle bağlantılı herhangi bir şeyi söylemenin genel bir yolu .

If there isn't a word, you wouldn't just say mathematic would you.

Bir kelime yoksa, sadece matematik demezsin, değil mi?

You wouldn't say mathematics. No.

Matematik demezsin. Hayır.

Good for them to the American to shorten it to maths.

Amerikalıların bunu matematiğe kısaltması onlar için iyi.

Well they just like shortening things.

Şeyleri kısaltmayı seviyorlar.

They, well it's a bit more complicated than that Steve, but yeah, I think it's laziness. Yes.

Onlar, bu Steve'den biraz daha karmaşık, ama evet, bence bu tembellik. Evet.

I don't want to say maths, I just want to get math. Yes.

Matematik demek istemiyorum, sadece matematik almak istiyorum. Evet.

Is easier to say than maths.

Söylemesi matematikten daha kolaydır.

Well they say they see it as a perfect abbreviation, you see where it is, we use it as a plural.

Mükemmel bir kısaltma olarak gördüklerini söylüyorlar, nerede olduğunu görüyorsunuz, çoğul olarak kullanıyoruz.

So maths is everything connected to that subject.

Yani matematik o konuyla bağlantılı her şeydir.

Right. Correct. They're wrong.

Sağ. Doğru. yanılıyorlar.

Anyway, we have maths, we have mathematics,

Her neyse, matematiğimiz var, matematiğimiz var,

which is the term that most people use when they are.

çoğu insanın kullandığı terim bu.

I suppose if you're being formal about it you will say mathematics.

Sanırım bu konuda resmiysen matematik diyeceksin.

We also have arithmetic and this is interesting, this is what Steve was saying earlier.

Ayrıca aritmetiğimiz var ve bu ilginç, Steve'in daha önce söylediği buydu.

Now you have to change.

Şimdi değişmek zorundasın.

You see, to say what you said earlier, I should just weighted.

Görüyorsun, daha önce söylediklerini söylemek için, sadece ağırlık vermeliyim.

Yes. Well, I did tell you

Evet. Pekala,

I was itching itching to get in there with a comment.

oraya bir yorumla girmek için can attığımı söylemiştim.

If your if you say you're itching to say something, it means you can't wait.

Bir şey söylemek için can atıyorum diyorsanız, bu bekleyemeyeceğiniz anlamına gelir.

You can't wait to say something.

Bir şey söylemek için sabırsızlanıyorsun.

It's not like you can't wait to scratch.

Çizmek için sabırsızlanacaksın gibi değil.

I can't wait to say I'm itching to say something.

Bir şey söylemek için can attığımı söylemek için sabırsızlanıyorum.

Oh, teacher, let me say something.

Ah öğretmenim, bir şey söylememe izin verin.

All of them itching to make a comment.

Hepsi yorum yapmak için can atıyor.

Okay, somebody please phone an ambulance.

Tamam, biri lütfen ambulansı arasın.

So we have arithmetic again.

Yani yine aritmetik var.

Steve. Yes.

Steve. Evet.

So what you said earlier, Well, I've said it now.

Yani daha önce söylediğin şeyi şimdi söyledim.

Yeah, that's it.

So, yes, arithmetic, as far as I'm aware,

Evet işte bu.

Yani, evet, aritmetik, bildiğim kadarıyla,

is to do with, as you say, sums,

senin dediğin gibi, toplama,

adding up.

toplama işidir.

Now we're going to look at that as well.

Şimdi buna da bakacağız.

So arithmetic is generally linked to some say

Yani aritmetik genellikle bağlantılıdır, bazıları

you can measure it's equations, but anyway, and we have no I'm not saying it.

onun denklemlerini ölçebileceğinizi söyler, ama yine de, bizde yok ve onu söylemiyorum.

Who said it was?

olduğunu kim söyledi?

It's I'm just not.

Ben değilim.

Yeah, these are these are words that are okay.

Evet, bunlar tamam olan kelimeler.

Oh, I see. Right.

Ah anlıyorum. Sağ.

Okay. Right.

Tamam aşkım. Sağ.

Do I have to explain the format of the programme.

Programın formatını anlatmama gerek var mı? Mekansal olarak düzenlenme

I thought because of the way it was spatially laid out. Yes.

şeklinden dolayı düşündüm . Evet.

Well that time there.

Peki o zaman orada.

Divided arithmetic. Yes, arithmetic.

Bölünmüş aritmetik. Evet, aritmetik.

Guess I would see as adding up taking it by subtracting.

Sanırım çıkarma yaparak toplamayı görürdüm.

That's it.

Bu kadar.

That's the same thing. And then.

Bu aynı şey. Ve daha sonra.

And then we have some, some some.

Ve sonra birazımız var, birazımız var.

So they might be problems that you have to solve.

Yani çözmeniz gereken sorunlar olabilir.

Yes What is ten plus one.

Evet on artı bir kaç eder.

That is a sum.

I have no idea. Yes.

Bu bir meblağ. Hiçbir

fikrim yok. Evet.

And then we have an equation which I think often

Ve sonra, genellikle

forms the result of something.

bir şeyin sonucunu oluşturduğunu düşündüğüm bir denklemimiz var.

Would you say the equation? So.

Denklemi söyler misiniz? Bu yüzden.

So since the formula or the way of getting from your question to answer.

Yani formülden ya da sorunuzdan cevap almanın yolu.

So the equation is the question leading to an answer.

Yani denklem bir cevaba götüren sorudur.

That's a number of variables.

Bu bir dizi değişken.

You put them together in a certain order and then you get a result from that?

Bunları belli bir düzende bir araya getiriyorsunuz ve bundan bir sonuç mu alıyorsunuz?

I think so like equals M.C. Squared, for example.

Bence çok benzer eşittir M.C. Örneğin, kareli.

Okay, There's an equation for you that's always that formula.

Tamam, senin için her zaman o formül olan bir denklem var.

Anyway, here we go.

Her neyse, işte başlıyoruz.

We weren't, weren't, weren't one.

Biz değildik, değildik, bir değildik.

So David Starkey was supposed to come in

Yani David Starkey'in

like this, that sort of thing that sets in.

bu şekilde gelmesi gerekiyordu, bu tür bir şey ortaya çıkıyor.

So whenever we say something and we're showing our ignorance about something,

Yani ne zaman bir şey söylesek ve bir şey hakkındaki cehaletimizi göstersek

or if we're not sure if we're not sure, that's what

ya da emin değilsek, emin değilsek, yaptığımız şey buydu.

we'll do, we'll do this.

yapacağız, bunu yapacağız.

Oh, that's what

Oh, işte

that was a Look, I used to get a lot from my maths teacher.

bu bir Bakıştı, matematik öğretmenimden çok şey alırdım.

That was Professor David Starkey. Yes.

Bu Profesör David Starkey'di. Evet.

Looking really disappointed with us.

Bizimle gerçekten hayal kırıklığına uğramış görünüyor.

Yeah, exactly.

Evet kesinlikle.

Because that way you couple of ideas.

Çünkü bu şekilde fikirlerinizi birleştirirsiniz.

Move, moving on, Moving on. Yes.

İlerlemek, İlerlemek, İlerlemek. Evet.

Quickly, as quickly as possible

Çabuk, olabildiğince çabuk

to his.

onun için. Bir

Another one, Steve.

Then a numerical problem.

tane daha, Steve.

Sonra sayısal bir problem.

A numerical problem.

Sayısal bir problem.

So you might have a problem that needs to be solved using

Yani

numbers, numbers, numerical problem.

sayıları, sayıları, sayısal problemi kullanarak çözülmesi gereken bir probleminiz olabilir.

So you might say that in general, mathematics

Genel olarak,

in general, working out a problem

genel olarak matematik,

to come up with an answer, a numerical problem,

bir cevap bulmak için bir problem çözme, sayısal bir problem

or maybe a scientific equation.

veya belki de bilimsel bir denklem diyebilirsiniz.

Oh, fancy pants, Mr.

Oh, süslü pantolonlar, Bay

Turner or formula? Yes.

Turner mı yoksa formül mü? Evet.

So in science, as we mentioned earlier, in science,

Yani bilimde, daha önce de belirttiğimiz gibi, bilimde

you will often find maths is in there.

genellikle matematiğin orada olduğunu görürsünüz.

It's all it's all bound in there.

Hepsi orada bağlı.

It's like baking a cake.

Kek pişirmek gibi.

The term is posing a numerical.

Terim sayısal bir poz veriyor.

Yes, because he's asking what is one plus one

Evet, çünkü

plus one most times in the world, one plus one.

dünyada çoğu kez bir artı bir, bir artı bir nedir diye soruyor. O

He's saying it's not two either, is it computers. Yes.

da iki değil, bilgisayar mı diyor. Evet.

I'm not sure if it is computers or if if there's another thing

Bilgisayar mı yoksa etrafta dolaşan başka bir şey olup olmadığından emin değilim

going around as well, which which talks about that particular question.

, bu da o soru hakkında konuşuyor.

So it might be you might be he might be going with the binary thing you say are ripe.

Yani, olgun olduğunu söylediğin ikili şeyle gidiyor olabilirsin.

Is using binary system the binary system.

İkili sistemi ikili sistem kullanıyor.

Yes, maybe. Right.

Evet belki. Sağ.

So what is the answer then?

Peki o zaman cevap nedir?

Perhaps.

Belki.

And I'm sure the term didn't mean one times one, which is one.

Ve eminim bu terim bir kere bir anlamına gelmiyordu, yani bir.

So it's one plus one. Yes.

Yani bir artı bir. Evet.

Okay. Well, maybe he'll tell us.

Tamam aşkım. Belki o bize söyler.

Maybe in charm.

Belki çekicilik içinde.

He will tell us and give an explanation.

Bize söyleyecek ve bir açıklama yapacak.

Moving on, Steve, of the answer.

Devam et, Steve, cevaba.

I've got loads of things to show.

Gösterecek bir sürü şeyim var.

The skill of using numbers is, numeracy, numeracy.

Sayıları kullanma becerisi aritmetiktir, aritmetiktir.

And this is the thing that kids, young people are leaving school

Ve bu, çocukların, gençlerin okulu bıraktıkları

and they have no, no ability whatsoever to use.

ve hiçbir şekilde kullanamayacakları bir şey.

That's really annoying me.

Bu beni gerçekten rahatsız ediyor.

Let me just do that. I don't know what's to stand there.

Bunu yapmama izin ver. Orada ne duracağını bilmiyorum.

That's better.

Bu daha iyi.

Not me.

Steve's giant fingers doesn't do anything, so the skill of using numbers is numeracy.

Ben değilim.

Steve'in dev parmakları hiçbir şey yapmıyor, bu yüzden sayıları kullanma becerisi aritmetiktir.

But the problem is apparently lots of kids are leaving school

Ama sorun şu ki, görünüşe göre bu ülkede pek çok çocuk okulu bırakıyor

here in this country and they have no idea how to how to use numbers

ve sayıları nasıl kullanacaklarını,

and add numbers together or take them away from each other.

sayıları nasıl toplayacaklarını veya birbirlerinden nasıl alacaklarını bilmiyorlar.

So is that a synonym of arithmetic?

Yani bu aritmetiğin eşanlamlısı mı?

Well, numeracy, the skill, the actual skill of doing

Pekala, aritmetik, beceri,

having numeracy is the ability, the actual ability to

aritmetik sahibi olmanın asıl becerisi, yetenektir,

to think of numbers, use numbers and of course work out

sayıları düşünme, sayıları kullanma ve tabii ki

problems connected with numbers.

sayılarla bağlantılı problemleri çözme yeteneğidir.

The word mathematics derives from the Greek word for scientific.

Matematik kelimesi Yunanca bilimsel kelimesinden türemiştir.

Did you know that? No.

Bunu biliyor muydun? Hayır.

So scientific or science

Yani bilimsel veya bilimsel

facts or anything connected to science. So.

gerçekler veya bilimle bağlantılı herhangi bir şey. Bu yüzden.

So the word maths says read as that in 00i see.

Yani matematik kelimesini 00i olarak okuyun diyor.

Yes, that's my theme. Yes.

Evet, bu benim temam. Evet. Olaylara

So the the scientific way

bilimsel açıdan bakmanın yolu

of looking at things and of course when you think of the Greeks,

ve tabii ki Yunanlıları düşündüğünüzde, aklımıza

we do think a lot of maths and mathematicians,

bir sürü matematik ve matematikçi geliyor,

we do nice beaches. Yes.

güzel kumsallar yapıyoruz. Evet.

There was the guy that woke up in the bath and, he went oh my goodness, it's all shrivelled up.

Banyoda uyanan bir adam vardı ve gitti, aman tanrım, hepsi buruşmuş.

The field of mathematics uses many different forms

Matematik alanı birçok farklı

of equation and also results.

denklem biçimini ve aynı zamanda sonuçları kullanır.

So there are many ways of working things out.

Yani işleri yoluna koymanın birçok yolu var.

And this is where I get confused.

Ve burada kafam karışıyor.

You see, with mathematics and arithmetic, working things out using numbers.

Görüyorsunuz, matematik ve aritmetik ile, sayıları kullanarak işleri çözüyoruz.

And of course you have lots of ways of doing that.

Ve elbette bunu yapmanın birçok yolu var.

And as you go on and on into the subject, Steve,

Ve konuya devam ettikçe, Steve, gittikçe

it becomes more and more complex.

daha karmaşık hale geliyor. Demek istediğim

Does me mean you mean a bit like maths itself? Yes.

biraz matematiğin kendisi gibi mi demek istiyorsun? Evet.

Everything it's it becomes very complicated.

Olduğu her şey çok karmaşık hale geliyor.

So mathematics is taught in all schools at varying levels of difficulty.

Bu nedenle matematik, tüm okullarda değişen zorluk seviyelerinde öğretilir.

And I'm talking about this country of course.

Ve tabii ki bu ülkeden bahsediyorum.

And I would imagine in most countries the basic we often talk about the basic

Ve çoğu ülkede,

skills needed to survive in this world.

bu dünyada hayatta kalmak için gereken temel becerilerden sıklıkla bahsettiğimizi hayal edebiliyorum.

We often say the three R's, even though it doesn't make sense reading, reading,

Okumak, okumak,

writing and arithmetic.

yazmak ve aritmetik yapmak mantıklı gelmese de sık sık üç R'yi söyleriz.

So only one of those words begins with R Yes, we always used to say that

Yani bu kelimelerden sadece biri R ile başlıyor Evet, biz her zaman

you've got to know the three R's reading, writing and arithmetic.

üç R'yi okuma, yazma ve aritmetik bilmeniz gerektiğini söylerdik.

Arithmetic, yes, but that they don't.

Aritmetik, evet, ama yapmadıklarını.

But writing and arithmetic don't begin with R,

Ancak yazma ve aritmetik R ile başlamaz,

but it just it sounds good when you say got to know your three R's. Yes.

ancak üç R'nizi bilmeniz gerektiğini söylediğinizde kulağa hoş gelir. Evet.

It's not a good start, by the way.

Bu arada, iyi bir başlangıç ​​değil.

By the way, we've got somebody new watching is from Korea.

Bu arada, Kore'den yeni izleyen biri var.

Hello, Korea. Yes.

Merhaba Kore. Evet.

And we're trying to find out because they're writing obviously in Korean.

Ve biz de öğrenmeye çalışıyoruz çünkü açıkça Korece yazıyorlar.

We don't know. It's midnight there, by the way.

Bilmiyoruz. Bu arada, orada gece yarısı. Gece yarısı uyanık kalıp bizi izlemek

Is it very well done for staying up and watching us in at midnight

için çok iyi yapılmış

and we're waiting to see what your name is or what name you would give yourself in

ve adınızın ne olduğunu veya bir tür İngiliz İngilizcesinde kendinize hangi adı vereceğinizi görmek için bekliyoruz

sort of British English.

.

But yeah, mathematics is taught in all schools and I would imagine around the world

Ama evet, matematik tüm okullarda öğretiliyor ve dünyanın her yerinde matematik öğretileceğini düşünürdüm,

I would think that it will be taught in many places around the world as well.

dünyanın birçok yerinde de öğretileceğini düşünürdüm.

So here we go. Steve, would you like to get down to it?

İşte başlıyoruz. Steve, aşağı inmek ister misin?

Do you want to get down to the down and dirty basic mathematics?

Aşağı ve kirli temel matematiğe inmek ister misiniz?

Now, we're not teaching mathematics. I stress this again.

Şimdi, biz matematik öğretmiyoruz. Bunu tekrar vurguluyorum.

We are not teaching mathematics, teaching English words,

Matematik öğretmiyoruz, İngilizce kelimeler öğretmiyoruz,

connected English words connected with mathematics, Nothing.

matematikle bağlantılı İngilizce kelimeler öğretmiyoruz, Hiçbir şey.

I think everyone's got that.

Bence herkes buna sahip.

Now just double checking that somebody doesn't

Şimdi birisinin

just drop into the channel and thinks that we're teaching maths.

kanala girip bizim matematik öğrettiğimizi düşünmediğini bir kez daha kontrol edin.

We're not English, English addict,

İngiliz değiliz, İngiliz bağımlısıyız,

English is what we talk about.

konuştuğumuz şey İngilizce.

And so the subject is maths

Ve böylece konu, bugün matematiğin

today

adding together.

bir araya toplanmasıdır.

So this is the one, isn't it?

Yani bu o, değil mi?

I remember when I was at school, the first thing, the first thing I was taught

Okuldayken, çiş

besides how to stand up when I'm having a wee wee

yaparken nasıl ayağa kalkacağımın yanı sıra bana öğretilen ilk şeyin

was how to add up and things together.

nasıl toplanacağı ve bir araya getirileceğini hatırlıyorum.

Numbers. So I think that's the most basic one, isn't it.

Sayılar. Bence bu en temel olan, değil mi?

And we had the question earlier from Newt Trump,

Soruyu daha önce Newt Trump'tan almıştık,

but also we have

ama aynı zamanda

other ways

başka

of teaching and learning and quite often we will learn from an early age.

öğretme ve öğrenme yollarımız da var ve çoğu zaman erken yaşlardan itibaren öğreneceğiz.

So I think I started learning maths at around five five years old.

Bu yüzden sanırım beş beş yaşında matematik öğrenmeye başladım.

What about you, Steve?

Ya sen, Steve?

I can't remember.

hatırlayamıyorum.

I probably was, yes.

Muhtemelen öyleydim, evet.

By the way, the answer to one plus one in computer speak is zero.

Bu arada, bilgisayar konuşmasında bir artı birin cevabı sıfırdır.

I was right. He's such clever.

haklıydım O çok zeki.

Yes. So that's the answer.

Evet. Yani cevap bu.

Half.

If Laurence is going to see my day, my day is so perfect now because of that.

Yarım.

Laurence günümü görecekse, bu yüzden günüm şimdi çok mükemmel.

Wow is right.

Vay be doğru.

So adding together, adding, we often call that addition.

Yani toplama, toplama, genellikle buna toplama deriz.

Yeah. Additions.

Evet. eklemeler.

Adding up addition is putting 111 number

Toplama, 111 sayısını koymaktır

and we are adding it to another number to come up with the answer.

ve cevabı bulmak için onu başka bir sayıya ekliyoruz .

So this is the one. I can do this.

Yani bu o. Bunu yapabilirim.

I'm good at this one.

Bunda iyiyim.

One plus one in non computer world.

Bilgisayar dışı dünyada bir artı bir.

It's obviously two. Yes.

İki olduğu belli. Evet.

So this is adding you know what's a million plus what's million

Yani bu, bir milyon artı milyon

174 plus 1,100,072.

174 artı 1.100.072'nin ne olduğunu bildiğinizi ekliyor.

We don't know. But that is edition of this.

Bilmiyoruz. Ama bu, bunun baskısı.

And I don't know what I was talking about then.

Ve o zaman neden bahsettiğimi bilmiyorum.

Well.

Kuyu.

Well, why break a habit of a lifetime?

Peki, neden bir ömür boyu sürecek bir alışkanlığı kıralım?

That's what I say.

Ben de öyle söylüyorum.

Now we have taking away, Taking away, taking away.

Şimdi alıp götürüyoruz, alıp götürüyoruz, alıp götürüyoruz.

So I've got some things in this hand and.

Yani bu elimde bazı şeyler var ve.

Nothing in this hand.

Bu elde hiçbir şey yok.

But if I take some away, some will go into that hand.

Ama bir kısmını alırsam, bir kısmı o eline geçecek.

Is that what you're saying?

Bunu mu söylüyorsun?

Yeah.

Something like that. Subtraction.

Evet.

Bunun gibi bir şey. Çıkarma.

You Take one figure away from another.

Bir figürü diğerinden uzaklaştırırsınız.

So normally a smaller figure, smaller

Yani normalde daha küçük bir rakam,

number is taken away from a larger number.

daha büyük bir sayıdan daha küçük bir sayı alınır.

So normally, but of course it is possible to do it the other way round as well, where you actually end it

Yani normalde, ama tabii ki bunu tam tersi şekilde yapmak da mümkündür,

with below zero, which is minus.

sıfırın altında, yani eksi ile bitirirsiniz.

But that, that is a, that is a whole different ball game.

Ama bu, bu bir, bu tamamen farklı bir top oyunu.

Now if you started the live stream and you had 165 people watching

Şimdi canlı yayına başlasan ve 165 kişi izlese

and then you then looked at the live 2 hours later and you only had one person watching,

ve 2 saat sonra canlı yayına baksan ve sadece bir kişi izlese,

how many people would have left the live stream, that type of thing.

kaç kişi canlı yayından ayrılırdı, bu tür şeyler.

It's just a typical live stream, really purely speculative.

Bu sadece tipik bir canlı yayın, tamamen spekülatif.

So taking away is often referred to as subtraction.

Bu nedenle, almaya genellikle çıkarma denir.

You are taking one number away from another and coming up with an answer.

Bir numarayı diğerinden alıp bir cevap buluyorsunuz.

Here's another one that I sometimes I'm sometimes good.

İşte bazen iyi olduğum bir tane daha.

Yes, the next one, Steve

Evet, bir sonraki, Steve

multiply multiplying as they said in the Bible,

İncil'de dedikleri gibi çoğalın,

go forth and multiply.

çoğalın ve çoğalın.

Yes, multiplication

Evet, çarpma,

is having one thing

bir şeye sahip olmak ve

that you then multiply by another thing.

sonra başka bir şeyle çarpmaktır.

So for example, you might have two

Örneğin, ikiniz olabilir

and you multiply it by two.

ve onu iki ile çarparsınız. İşte

Oh, that's it.

bu kadar. ben tabii ki

I of course.

Thank you, Steve. At school.

Teşekkürler Steve. Okulda.

I wasn't asking you that.

Sana bunu sormuyordum.

In school we had to know our multiplication tables again.

Okulda çarpım tablolarımızı yeniden bilmemiz gerekiyordu.

Again.

Tekrar.

Okay. Right.

Tamam aşkım. Sağ.

You're coming on to that. Oh, by the way, it's

Bunun üzerine geliyorsun. Bu arada, ben

Jenny.

Jenny.

Is our new person watching from Korea.

Kore'den izleyen yeni kişimiz mi?

Hello, Jenny.

Merhaba Jenny.

I presume South Korea, corn and bean? Yes.

Sanırım Güney Kore, mısır ve fasulye? Evet.

We're assuming it's South.

Güney olduğunu varsayıyoruz.

We're assuming it's South Korea, because obviously you probably wouldn't

Güney Kore olduğunu varsayıyoruz, çünkü

have a connection if you were in North Korea.

Kuzey Kore'de olsaydınız muhtemelen bir bağlantınız olmazdı.

But yes, Mr.

Ama evet, Bay

Duncan's going to on to talk about the multiplication tape.

Duncan çarpma bandı hakkında konuşmaya devam edecek.

You were right.

Haklıydın. Geri

I'm back. Right.

döndüm. Sağ. yeni

I've just realised. Now, look at this. Bring this bottle over, Mr..

farkettim Şimdi, şuna bak. Bu şişeyi getir Bay.

No, no, you don't bring the bottle.

Hayır, hayır, şişeyi getiremezsin.

Let's carry on. We've only got 15 minutes.

devam edelim Sadece 15 dakikamız var.

I'm going to, I'm going to mark that bottle with a big X, Okay.

O şişeyi büyük bir X ile işaretleyeceğim, tamam.

That stays in here anyway.

Nasıl olsa burada kalıyor.

So not always multiply doing multiplication.

Yani her zaman çarpma yaparak çarpma.

There was a song wasn't there.

Bir şarkı vardı, yoktu.

There was a song multiplication.

Bir şarkı çoğaltma vardı.

It's the name of the game.

Oyunun adı bu.

It was all about love.

Her şey aşkla ilgiliydi.

Oh, look. POW!

Mia is calculating her electricity figures.

Oh bak. POW!

Mia elektrik rakamlarını hesaplıyor.

How much electricity is she using per month? Hmm.

Ayda ne kadar elektrik tüketiyor? Hmm.

So she's come up with 63 kilowatts.

Yani 63 kilovat buldu.

Okay, per month.

Tamam, aylık.

Now, that doesn't sound like much.

Şimdi, bu kulağa pek hoş gelmiyor.

That's quite a lot, Mrs.

Bu oldukça fazla, Bayan

It That's like having an electric bar fire on

It Bu kesinlikle 63 saat elektrikli bir barda ateş yakmak gibi bir şey

for 63 hours, certainly.

.

Well, because it's kilowatt hours, isn't it.

Çünkü kilovat saat, değil mi?

It's measured in.

Ölçülüdür.

So you could that thing, you could therefore work out what your

Yani o şeyi yapabilirsin, bu nedenle

you know, if you were good at maths you could work at or good at arithmetic

bildiklerini çözebilirsin, eğer matematikte iyiysen çalışabilirsin ya da aritmetikte iyiysen

you could work out because we often say that or are you good at math?

çalışabilirsin çünkü bunu sık sık söylüyoruz ya da matematikte iyi misin?

But in fact what you really mean is are you good at

Ama aslında demek istediğin aritmetikte iyi misin yoksa

arithmetic or as you said, are you good at numeracy?

dediğin gibi aritmetikte iyi misin? Bu nedenle,

So from that me if you know

what you're charged per kilowatt hour

kilovat saat başına ne kadar ücretlendirildiğinizi

and your standing daily rate,

ve günlük sabit ücretinizi biliyorsanız,

you have to work out what your electricity bill is good.

elektrik faturanızın ne kadar iyi olduğunu hesaplamalısınız.

So multiplying

Yani

back to the what I'm talking about

bahsettiğim şeye geri dönelim

and then finally, and this is the one I sometimes have difficulty with.

ve sonra nihayet, ve bu bazen zorlandığım şey.

Yes, I don't know why I think it's those two dots.

Evet, neden bu iki nokta olduğunu düşündüğümü bilmiyorum.

They just distract me.

Sadece dikkatimi dağıtıyorlar.

It looks like a snake coming towards me.

Bana doğru gelen bir yılan gibi görünüyor.

I don't know why.

So you look right. Okay? Yeah.

Neden bilmiyorum.

Yani doğru görünüyorsun. Tamam aşkım? Evet.

Basic mathematics dividing or as we often call it.

Temel matematik bölme ya da bizim sık sık adlandırdığımız gibi.

Division. Division.

Bölüm. Bölüm.

So you are dividing one number

Yani bir sayıyı

with another or by another.

diğerine veya diğerine bölüyorsunuz.

So it's six divided by two, which is obviously three.

Yani 6 bölü 2 ki bu da 3 eder.

Thank you.

Teşekkür ederim.

Thank you, Steve.

Teşekkürler Steve.

So dividing.

Yani bölmek.

So instead of adding, instead of putting two numbers together,

Toplama yapmak yerine, iki sayıyı bir araya getirmek yerine,

instead of taking one number away from another, you are actually splitting

bir sayıyı diğerinden çıkarmak yerine, aslında

a number by another number.

bir sayıyı başka bir sayıya bölüyorsunuz.

So I like that dividing divide.

Bu yüzden bu bölme bölünmesini seviyorum.

And of course there is another subject called Long Division, which is the one that I'm not good at.

Ve tabii ki Uzun Bölme diye bir konu daha var ki o da benim iyi olmadığım bir konu.

I'm going to be honest, I can't do long division.

Dürüst olacağım, uzun bölme yapamam.

I remember my maths teacher at secondary school and at high school,

Hatırlıyorum da ortaokul ve lisede matematik öğretmenim

both of them, they used to get very frustrated when they were trying to explain long division.

uzun bölme işlemini anlatmaya çalışırken ikisi de çok sinirlenirlerdi.

So what is long division then?

Öyleyse uzun bölme nedir?

Well, long Division is dividing more

Pekala, uzun Bölme daha fazla

number by than one number isn't it.

sayıyı birden fazla sayıya bölüyor, değil mi?

Right. Is that right?

Sağ. Bu doğru mu?

I don't know him well.

Onu iyi tanımıyorum.

I just said I'm not very good at it.

Sadece bunda pek iyi olmadığımı söyledim.

I don't even know what it is.

Ne olduğunu bile bilmiyorum.

You can't be good at something. You don't even know what it is.

Bir şeyde iyi olamazsın. Ne olduğunu bile bilmiyorsun.

Actually, do explain something that I don't know what it is, but I hate long division.

Aslında, ne olduğunu bilmediğim bir şeyi açıklayın ama uzun bölmelerden nefret ederim. Bölmeye devam etmeniz gereken

You have a column of figures that you have to keep dividing it.

bir rakam sütununuz var .

My mother very good at numeracy.

Annem matematikte çok iyidir.

Yes, she was very good at arithmetic.

Evet, aritmetikte çok iyiydi. Kısa sürede

She could add up a column of figures

bir sayı sütunu toplayabilirdi

in no time, because she used to work in a in a in a

, çünkü eskiden bir

in an office and I think it was the solicitor's office when she was younger.

ofiste çalışıyordu ve sanırım gençken burası avukatın ofisiydi .

And of course you didn't have calculators back in the 1940s

Ve elbette 1940'larda

or 1950s and so were just used to fingers.

veya 1950'lerde hesap makineniz yoktu ve bu yüzden sadece parmaklara alışkındık.

Yeah, they have lots of people adding up columns of numbers.

Evet, sayı sütunlarını toplayan bir sürü insan var.

You having to just literally at the moment just go through them.

Şu anda kelimenin tam anlamıyla onlardan geçmek zorundasın.

Or did you just carry that bill?

Yoksa sadece o faturayı mı taşıdın?

Does she make that noise?

O sesi çıkarıyor mu?

I don't know. But she, she go to doo doo doo doo doo doo.

Bilmiyorum. Ama o, doo doo doo doo doo doo'ya gidiyor.

Do My mother never used a calculator if she could, she could divide,

Annem hiç hesap makinesi kullanmadı, yapabilseydi, bölebilir,

she could add up, multiply, particularly adding up columns of figures.

toplayabilir, çarpabilirdi, özellikle sütun sütunlarını toplayabilirdi.

She's very, very good at it.

Bunda çok ama çok iyi.

She's certainly multiplied at least twice.

Kesinlikle en az iki kez çarpıldı.

Yeah.

So, by the way, here we go.

Evet. Bu

arada, işte başlıyoruz.

This is Victoria, a a song from Grease.

Bu Victoria, Grease'den bir şarkı.

John Travolta.

John Travolta.

I've got chills that multiplying mess.

Bu karmaşayı çoğaltan titremelerim var.

And I'm losing control because the power you're supplying is electrifying.

Ve kontrolümü kaybediyorum çünkü sağladığınız güç heyecan verici.

It's electrifying.

Heyecan verici. Sence

You think?

?

Yes. So yes,

Evet. Yani evet, zaten oldukça seksi olan

presumably you're excited by seeing somebody who's quite sexy anyway and you get the.

birini gördüğünüzde muhtemelen heyecanlanıyorsunuz ve bunu anlıyorsunuz.

Oh, yes.

Oh evet.

And they get more and more and more of them and then eventually you blow off.

Ve gittikçe daha fazla ve daha fazlasını alıyorlar ve sonunda siz uçup gidiyorsunuz.

All right.

Elbette.

So I don't know.

Yani bilmiyorum.

Yes, that's probably arithmetic can be done.

Evet, bu muhtemelen aritmetik yapılabilir.

Here we go, Steve.

We're getting down to it now.

İşte başlıyoruz, Steve.

Şimdi aşağı iniyoruz.

Arithmetic can be done on paper

Aritmetik, kağıt üzerinde

or in one's head.

veya kişinin kafasında yapılabilir.

Yeah, up here.

Evet, buraya kadar.

Oh, on a machine like the one I showed you earlier.

Oh, sana daha önce gösterdiğim gibi bir makinede.

So when we think of modern machines

Dolayısıyla, matematik yapabilen modern makineleri düşündüğümüzde

that can do maths, we often think of, well, we think of

, genellikle

calculators don't way we.

hesap makinelerini düşünürüz, bize göre değil.

That's what we actually think of, we think of calculus later as they can do

Aslında düşündüğümüz şey,

the maths, they can do it very easily.

matematiği yapabildikleri, çok kolay yapabildikleri için hesabı daha sonra düşünüyoruz.

A lot of people like to cheat as I understand it.

Anladığım kadarıyla birçok insan hile yapmayı sever.

I think nowadays if you take an exam I think you can actually

Sanırım bugünlerde bir sınava girerseniz,

take a calculator into the exam.

sınava gerçekten hesap makinesiyle girebileceğinizi düşünüyorum.

Yes, you couldn't.

Evet, yapamazsın.

When I was nine, when we were at school

Dokuz yaşımdayken,

back in the seventies and me, you couldn't use a calculator then.

yetmişlerde okuldayken ve ben, o zamanlar hesap makinesi kullanamazdık.

You weren't.

değildin.

What's the point?

Amaç ne? İzin

You weren't allowed to. But now I think you can. Now, Yes.

verilmedi. Ama şimdi yapabileceğini düşünüyorum. Şimdi evet.

What's the point of having a mathematics exam?

Matematik sınavına girmenin ne anlamı var?

If you can take

Eğer alabilirsen,

you can take a bloody calculator

kanlı bir hesap makinesine girebilirsin

and that's like, that's like having a history exam

ve bu, bir tarih sınavına girmek gibidir

and they let you open Wikipedia, although that might not be a good idea.

ve Wikipedia'yı açmana izin verirler, ancak bu iyi bir fikir olmayabilir.

So arithmetic can be done on paper in one's hand.

Yani aritmetik kişinin elinde kağıt üzerinde yapılabilir.

And you call that if you if you work out things and going to.

Ve eğer bir şeyleri çözersen ve gideceksen buna diyorsun.

I'm yeah. Okay.

evet Tamam aşkım.

You see I'm pre-empting everything that you're doing pre-empting.

Görüyorsun, senin ön boşaltma yaptığın her şeyi önceden boşaltıyorum.

Next week I'm going to get Steve to prepare the live stream.

Gelecek hafta canlı yayını hazırlaması için Steve'i çağıracağım.

If you pre-empt something, that means you sort of you

Bir şeyi önceden boşaltırsanız, bu,

mentioned it before it's actually happened. Yes.

gerçekte olmadan önce ondan bahsettiğiniz anlamına gelir. Evet.

So I am thinking of something and I want to say that Mr.

Bu yüzden bir şey düşünüyorum ve Bay

Duncan has already got it on the next slide.

Duncan'ın onu bir sonraki slaytta gördüğünü söylemek istiyorum.

So I'm I'm pre-empting what he's saying, but fine, which is often annoying for Mr.

Bu yüzden söylediklerini önceden algılıyorum, ama sorun değil, bu genellikle Bay Denby için can sıkıcı oluyor

Denby, or as I like to, call it, ruining the show.

ya da benim dediğim gibi şovu mahvediyor.

So here we go.

İşte başlıyoruz.

This is what Steve was about to say.

Steve'in söylemek üzere olduğu şey buydu.

If you do it in your head, is that what you're to say?

Bunu kafanın içinde yaparsan, söyleyeceğin bu mu?

I was mental

Mental

arithmetic.

aritmetiktim.

It means that very cleverly you can work out sums in your head

Bu,

without having to use a piece of paper or a calculator.

bir parça kağıt veya hesap makinesi kullanmadan kafanızda çok zekice hesaplar yapabileceğiniz anlamına gelir.

For example, you might go into a store, into a shop,

Örneğin, bir mağazaya, bir dükkana giriyorsunuz

and there is an item of clothing there

ve orada

that say, was the pair, nice pair,

bir çift, güzel bir çift,

nice skirt over a pair of trousers.

bir pantolon üzerine güzel bir etek miydi diyen bir giysi var. Etek alışverişine gittiğinizde

This this must be very interesting when you go shopping for your skirts.

bu çok ilginç olmalı .

Yes, well, let's say I was trying not to be sexist,

Evet, diyelim ki cinsiyetçi olmamaya çalışıyordum

but let's say let's say there was a nice pair of Levi jeans

ama diyelim ki normalde fiyatı 165 sterlin olan güzel bir Levi kot pantolon var

that normally cost £165.

.

Okay.

And this 10% off in the sale, You know, we're not doing that.

Tamam aşkım.

Ve indirimdeki bu %10 indirim, Biliyorsunuz, bunu yapmıyoruz.

No, I know, but that's mental arithmetic.

Hayır, biliyorum ama bu zihinsel aritmetik.

And then you can say, oh, well, that's going to cost me. Yeah.

Ve sonra diyebilirsiniz ki, bu bana pahalıya mal olacak. Evet.

So you work out how much something will cost with the reduction.

Yani indirim ile bir şeyin ne kadara mal olacağını hesaplarsınız .

Exactly. Or you might go into a shop for example.

Kesinlikle. Ya da örneğin bir dükkana gidebilirsiniz.

Here's another one and that might be a one litre

İşte bir tane daha ve bu bir litrelik

bottle of, of a juice.

şişe meyve suyu olabilir.

Okay.

Tamam aşkım.

But they say, oh, toilet paper, here's a good one.

Ama diyorlar ki, tuvalet kağıdı, işte iyi bir tane.

They often do this to try and catch you out.

Bunu genellikle sizi yakalamaya çalışmak için yaparlar.

So you've got a pack of 12 toilet papers or you've got a pack of four.

Yani 12'lik bir paket tuvalet kağıdınız var ya da dörtlü bir paketiniz var.

So the pack of 12 normally would cost less, but there's an offer on the pack of four.

Yani 12'li paket normalde daha ucuza mal olur, ancak dörtlü paket için bir teklif var.

And they say if you buy two of these pack three,

Ve bu üçlü paketlerden ikisini,

the two of these packs of four, you'll get them at this price.

bu dörtlü paketlerden ikisini alırsanız, onları bu fiyata alacağınızı söylüyorlar.

So then you have to work and you had one.

Yani o zaman çalışmak zorundasın ve bir tane vardı.

Is it still cheaper to buy the bigger pack or should I buy lots of the smaller packs?

Daha büyük paketi satın almak hala daha mı ucuz yoksa çok sayıda daha küçük paket mi almalıyım?

And often they try and catch you out like that, don't they.

Ve çoğu zaman seni bu şekilde yakalamaya çalışırlar, değil mi?

Because you, they know full well that you can't quickly work it out in your head

Çünkü siz, onlar çok iyi biliyorlar ki, kafanızda çabucak çözemezsiniz,

so you get tired and just pick one of the pack.

böylece yorulursunuz ve paketten birini seçersiniz.

Actually, now that you know, by law in this country, you have to state that, though.

Aslında artık bu ülkede kanunen bildiğinize göre bunu belirtmek zorundasınız.

You have to state how much each individual thing is now.

Şimdi her bir şeyin ne kadar olduğunu belirtmelisiniz.

But I don't always trust it. Okay?

Ama her zaman güvenmiyorum. Tamam aşkım?

There's a law that controls that now as well.

Artık bunu da kontrol eden bir yasa var.

Yeah.

So you can't mislead people. Weights and measures.

Evet.

Böylece insanları yanıltamazsınız. Ağırlıklar ve Ölçüler.

You see the weights and measures.

Ağırlıkları ve ölçüleri görüyorsunuz.

So if you work something out in your head

Yani

using numbers, some sums,

sayıları, bazı toplamları kullanarak kafanızda bir şeyler hesaplarsanız,

it's mental arithmetic, It's certainly mental.

bu zihinsel aritmetiktir, kesinlikle zihinseldir.

If you say that, if you say something mental, you mean it's stupid don't you.

Bunu söylersen, zihinsel bir şey söylersen, bunun aptalca olduğunu kastediyorsun, değil mi?

Quite often you can use that phrase.

Oldukça sık bu ifadeyi kullanabilirsiniz.

Yes, it's crazy, but crazy or stupid of mental that is mental arithmetic.

Evet, çılgınca ama zihinsel aritmetik olan çılgınca ya da aptalca .

Mental.

zihinsel.

Anyway,

Her neyse,

an early way

erken bir

of mechanical assistance

mekanik yardım yolu,

involved the use of an abacus.

bir abaküs kullanımını içeriyordu.

Now, I think I'm going to get into trouble here.

Şimdi, sanırım burada başım belaya girecek.

I always thought that it was the Chinese

Her zaman

that came up with the Abacus basic

Abaküs temel

working out numbers, but I think it might be the Japanese.

sayı hesaplama yöntemini Çinlilerin bulduğunu düşünmüşümdür, ama bence Japonlar da olabilir.

So this might be a long running dispute, Steve,

Yani bu uzun süredir devam eden bir tartışma olabilir Steve,

between who who came up with it first is the abacus the one with beads on it?

bunu ilk kim buldu, abaküs üzerinde boncuklar olan mı? Bu

It is. I'm going to show you.

. sana göstereceğim

So who invented beads will probably give you the answer.

Öyleyse boncukları kim icat etti, muhtemelen size cevap verecektir.

Yeah, there it is. Is going.

Evet, işte burada. Gidiyor.

So says thank you for the lesson today. Okay.

Bugünkü ders için teşekkür ederim diyor. Tamam aşkım.

And I think Lucy's going as well.

Ve bence Lucy de gidiyor.

I know Lucy's still here, but yeah, anyway. Yeah, right.

Lucy'nin hala burada olduğunu biliyorum ama evet, her neyse. Evet, doğru.

There's the abacus and lots of beads.

Abaküs ve bir sürü boncuk var.

That's a bit so.

Bu biraz öyle.

So this is an old fashioned way, very early way.

Yani bu eski moda bir yol, çok erken bir yol.

If I was the first way of working out

things, things sums

Bir şeyleri, toplamları

and working out the, the maybe the cost something

ve maliyeti hesaplamanın ilk yolu ben olsaydım ya da

or maybe if you were keeping a record

belki stoklarınızın kaydını tutuyor olsaydınız

of your stock, maybe if you are a shopkeeper,

, belki bir dükkan sahibiyseniz,

you might use an abacus way

bir abaküs yolu kullanabilirdiniz.

before the invention of the calculator.

hesap makinesinin icadı.

And of course fingers fingers did not exist.

Ve tabii ki parmak parmak yoktu.

Then everyone used their nose.

Sonra herkes burnunu kullandı.

I use my fingers a lot, Right? You did.

Parmaklarımı çok kullanırım, değil mi? Yaptın.

Especially a middleman.

Özellikle bir aracı.

So I thought

Bu yüzden

the job with an abacus is that is very susceptible to movement.

abaküsle yapılan işin harekete çok duyarlı olduğunu düşündüm.

So you've got you put all these beads, you move them around and somebody comes

Yani tüm bu boncukları koydurdunuz, onları hareket ettirdiniz ve biri

in, gives you a nudge, and all the beads go everywhere and you have to start again.

içeri girdi, sizi dürttü ve tüm boncuklar her yere gitti ve yeniden başlamak zorunda kaldınız.

That's probably why we don't use them anymore.

Muhtemelen bu yüzden artık onları kullanmıyoruz.

Probably you didn't see many people using an abacus anymore.

Muhtemelen artık abaküs kullanan çok fazla insan görmediniz.

If I was with Broken to make up with the word abacus.

Abaküs kelimesini telafi etmek için Broken'la olsaydım.

Abacus? Yes.

Abaküs? Evet.

Tell Mac's been doing his chores to to

Mac'in

to distract him from the horror of this live stream.

onu bu canlı yayının dehşetinden uzaklaştırmak için ev işlerini yaptığını söyle.

So these days most people use electronic devices? Yes.

Yani bu günlerde çoğu insan elektronik cihaz kullanıyor? Evet.

As we saw earlier, the electronic device such as a calculator.

Daha önce de gördüğümüz gibi hesap makinesi gibi elektronik cihazlar. Tek

All you have to do is press buttons

yapmanız gereken düğmelere basmak

and then magically the answer will come up on the screen.

ve ardından sihirli bir şekilde cevap ekranda belirecek.

They'll never understand there is a basic calculator, right?

Temel bir hesap makinesi olduğunu asla anlayamayacaklar, değil mi?

That's not a scientific calculator.

Bu bilimsel bir hesap makinesi değil.

No, it's a basic one, but it's got the square root symbol on there, hasn't it?

Hayır, basit ama üzerinde karekök simgesi var, değil mi?

Okay. Whoever uses that.

Tamam aşkım. Bunu kim kullanırsa kullansın.

Yeah.

Why it, why do you need a square root symbol on a on what is a basic calculator.

Evet.

Neden o, neden temel bir hesap makinesinin üzerinde bir karekök sembolüne ihtiyacınız var.

So what is a square root.

Peki karekök nedir?

Well I don't know.

Bilmiyorum.

Well it's not, it's not a scientist, it's not a division isn't it.

Şey, değil, bilim adamı değil, bölünme değil, değil mi?

Yes, but isn't it.

Isn't it a perfect number that divides with itself?

Evet, ama değil mi?

Kendisiyle bölünen mükemmel bir sayı değil mi?

I think you're right, Juncker.

Bence haklısın Juncker.

Oh, yes, it is. Yes, I think you're right, Mr. Juncker.

Evet, öyle. Evet, sanırım haklısınız, Bay Juncker.

I thought two things After I'm still here, I'm starting to think that I'm better at maths than I think.

İki şey düşündüm Hâlâ buradayken, matematikte sandığımdan daha iyi olduğumu düşünmeye başlıyorum.

I am.

Ben.

Bellucci says that she still uses her fingers to count numbers.

Bellucci, sayıları saymak için hala parmaklarını kullandığını söylüyor .

So do I.

Ben de

Yeah. It's no lo, Claudia.

öyle. Lo yok, Claudia.

So do I as well. Yes.

Ben de öyle. Evet.

One, two, three, four.

Bir iki üç dört.

I do use my fingers to use them

Onları kullanmak için parmaklarımı kullanıyorum

and I might as well use them as sometimes his toes, my own abacus.

ve onları bazen onun ayak parmakları, kendi abaküsüm gibi kullanabilirim.

The only problem is, is when it has to count to 13, then it becomes a little embarrassing.

Tek sorun şu ki, 13'e kadar sayması gerektiğinde biraz utanç verici oluyor.

And for some I fell asleep and was woken up by the word abacus.

Bazıları için uyuyakaldım ve abaküs kelimesiyle uyandım.

Abacus? I wonder why? I don't know.

Abaküs? Nedenini merak ediyorum? Bilmiyorum.

So these days most people use electronic devices.

Yani bu günlerde çoğu insan elektronik cihazlar kullanıyor.

Here's another one, Steve, that people do.

İşte bir tane daha, Steve, insanların yaptığı.

Maybe you are going for a meal now.

Belki şimdi yemek yemeye gidiyorsundur.

Oh, yes.

Oh evet.

Maybe you'll go for a meal.

Belki yemek yemeye gidersin.

And there were there are four people

Ve o yemekte dört kişi vardı

at that meal.

.

Yes. And each person orders their food.

Evet. Ve herkes yemeğini sipariş eder.

Maybe one person has something

Belki bir kişinin yemeğe başlayacak bir şeyi vardır

to start the meal and maybe two other people don't.

ve belki diğer iki kişinin yoktur.

And there are many ways of working out

Ve

how to pay for the bill at the end.

sonunda faturayı nasıl ödeyeceğinizi öğrenmenin birçok yolu var.

Sometimes they will work out

Bazen

how much each person has to pay.

her bir kişinin ne kadar ödemesi gerektiğini hesaplarlar.

They will just divide that.

Sadece bunu bölecekler.

But also they might work out the percentage

Ama aynı zamanda

of how much of the meal that person had.

o kişinin yediği yemeğin yüzdesini de hesaplayabilirler.

And of course, afterwards, when you get the bill,

Ve tabi sonrasında fatura geldiğinde

you have to pay the waiter or the person serving you.

garsona ya da size hizmet eden kişiye ödeme yapmanız gerekiyor.

You then work out how much you want to give as

Daha sonra bahşiş olarak ne kadar vermek istediğinizi hesaplarsınız

a tip as well.

.

So maybe you want to give the waiter a tip.

Belki de garsona bahşiş vermek istersin.

So quite often percentage percentages

Bu yüzden çoğu zaman yüzde yüzdeler

are actually quite an important thing.

aslında oldukça önemli bir şeydir.

You've hit on a subject here, which is probably the

Burada bir konuya değindiniz, bu muhtemelen

I would say probably one of the times when use maths

matematiği en çok kullandıkları zamanlardan birinin

the most is when they're going out for meals with friends. Yes.

arkadaşlarla yemeğe çıktıkları zaman olduğunu söyleyebilirim. Evet.

And isn't that always a subject of discussion.

Ve bu her zaman bir tartışma konusu değil mi?

So there could be four of you there, You've gone out for a meal and the bill comes to £100.

Yani orada dört kişi olabilirsiniz, bir yemek için dışarı çıktınız ve fatura 100 sterlin geliyor. Hadi

Let's make it easier. Or $100.

kolaylaştıralım. Veya 100 dolar.

What do you do? So.

Ne yapıyorsun? Bu yüzden.

So one person had a starter, another person didn't.

Yani bir kişinin marşı vardı, diğerinin yoktu.

Some people had wine, other people didn't.

Bazı insanlar şarap içti, diğerleri yoktu.

So what do you do?

Ee ne yapıyorsun?

Do you just divide it by four and pay £25 each?

Sadece dörde bölüp tanesine 25 sterlin mi ödüyorsunuz?

Or do you work out which from the itemised bill

Yoksa,

exactly what each person had and then each person pays for only what they had?

her bir kişinin tam olarak neye sahip olduğunu ve sonra her kişinin yalnızca sahip oldukları kadarını ödediğini, ayrıntılı faturadan mı hesaplıyorsunuz?

Yeah, that's it.

Evet işte bu.

Now that's often so you divided equally

Şimdi bu genellikle eşit olarak bölüştürmeniz

or you divide it based on what people actually had.

veya insanların gerçekte sahip olduklarına göre bölmenizdir.

So if one person ordered more things

Yani bir kişi diğerinden daha fazla şey sipariş ettiyse ve

than someone else, then if you divided equally, then it's unfair.

eşit olarak böldüyseniz, o zaman bu adil değil. O

Well, that person is then benefiting from that situation.

zaman o kişi bu durumdan faydalanıyor.

I've got to move on, Steve.

Devam etmeliyim, Steve.

Yes, but I was just saying, we've got four bloody minutes

Evet, ama sadece dört lanet dakikamız olduğunu

and I've got I've got 17, 17 maths equations to work out.

ve çözmem gereken 17, 17 matematik denklemim olduğunu söylüyordum.

Great.

Harika.

So we're going to work out.

Bu yüzden çalışacağız.

Can we fit 17 into the next 3 minutes.

17'yi önümüzdeki 3 dakikaya sığdırabilir miyiz? 17 dakikayı sonraki 3 dakikaya çekmek

We count how many seconds we need to spend on each in order to

için her birine kaç saniye harcamamız gerektiğini sayıyoruz

take 17 into the next 3 minutes.

.

Somebody could use your calculator. Mr.

Birisi hesap makinenizi kullanabilir. Bay

Duncan Right, let's stick it out.

Duncan Doğru, hadi uzatalım.

Steve Because you carry on, you just take it out.

Steve Çünkü devam ediyorsun, sadece çıkarıyorsun.

You just waste it.

3 minutes at 60 minutes times three.

Sadece boşa harcıyorsun.

3 dakika 60 dakika çarpı üç.

Oh, I'm sorry, everyone. We've got people joining us.

Üzgünüm millet. Aramıza katılanlar var.

Steve, Steve, you've got to do one every 10.5. Mr.

Steve, Steve, her 10.5'te bir yapmalısın. Bay

Duncan. That's a big order, too.

Duncan. Bu da büyük bir sipariş.

Okay, Well, you've just wasted you just wasted a minute of that.

Pekala, az önce boşa harcadın, bunun bir dakikasını harcadın.

I just thought that would be funny. Mr. Duncan Well, guess what?

Bunun komik olacağını düşündüm. Bay Duncan Bilin bakalım ne oldu?

I think again, working out percentages also is a type

Yüzdeleri hesaplamanın da bir tür

of maths equation, so you are working out a percentage.

matematik denklemi olduğunu düşünüyorum, yani bir yüzde hesaplıyorsunuz.

And of course when we talk about percent, we are talking per 100.

Ve tabii ki yüzde derken 100'den bahsediyoruz.

So it always it always has to fit into 100.

Yani her zaman 100'e sığması gerekiyor. Yüzdeyi pratiğe

That is the basic way of putting

dökmenin temel yolu budur

a percentage into, into practice.

.

So the measurement of percentage

Yani yüzde ölçümü

is always based around 100.

her zaman 100'e dayanır.

In fact, even the symbol you might notice the symbol is actually

Aslında, sembol olarak fark edebileceğiniz sembol bile aslında

100, right?

100'dür, değil mi?

Have you ever noticed that? No, Never. No.

Hiç onu farkettin mi? Hayır asla. Hayır.

The percentage symbol is actually 100.

Yüzde simgesi aslında 100'dür.

If you look, it's one and two zeros,

Bakarsanız, tam olarak buna atıfta bulunmasa da, bir ve iki sıfırdır

even though it doesn't necessarily really refer to that.

.

But it's it is interesting why it looks like that, Right?

Ama neden böyle göründüğü ilginç, değil mi?

Okay. Yeah.

Tamam aşkım. Evet.

Sorry. I keep spitting over you.

Üzgünüm. Senin üzerine tükürmeye devam ediyorum.

I'm very sorry.

I just noticed a multiplication.

Çok üzgünüm.

Sadece bir çarpma fark ettim. Temel toplamların cevaplarını

There is a system of remembering

hatırlamaya yönelik bir sistem var

the answers to basic sums,

and this is saying to Jenny, See you later, Jenny.

ve bu sistem Jenny'ye, Sonra görüşürüz, Jenny diyor.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

And in multiplication, there is a system

Ve çarpmada,

of remembering the answers to basic sums.

temel toplamların cevaplarını hatırlama sistemi vardır. Bundan

And you know what I'm going to say next

sonra ne söyleyeceğimi biliyorsunuz

Are the Times table, the Times

Çarpım tablosu, Çarpım

tables, the multiplication table,

tablosu, çarpım tablosu,

the thing that used to put the fear

into most children when they were at school, when they were very young.

okuldayken, çok küçükken çoğu çocuğun içine korku salan şey.

No one likes multiplication.

Kimse çarpmayı sevmez.

No one likes it at all.

Hiç kimse bundan hoşlanmaz.

My mum did. She loved them. Hmm.

Annem yaptı. Onları severdi. Hmm.

So the times tables

Yani çarpım tabloları

and quite often when we were at school, we would often learn

ve çoğu zaman okuldayken

the basic times.

temel zamanları öğrenirdik.

So maybe.

Yani belki.

Well, one.

Bir tane.

Of course you don't.

Tabii ki yapmıyorsun.

You don't need to learn that one.

Bunu öğrenmene gerek yok.

But times table

Ama çarpım tablosu

normally start from two, so you always think of your two times table

normalde ikiden başlar, bu yüzden hep iki ya da üç çarpım tablonuzu düşünürsünüz

or your three, and we would always learn up to 12.

ve biz her zaman 12'ye kadar öğreniriz.

And I don't know why.

Ve nedenini bilmiyorum.

So you never learnt your 13 times table, didn't did you?

Demek 13'ler çarpım tablosunu hiç öğrenmedin, öyle değil mi?

You always learned up to 12 and I never understood that was so.

Hep 12'ye kadar öğrendin ve ben bunun böyle olduğunu hiç anlamadım.

So they would teach you all of those and I would give you an example

Yani size bunların hepsini öğreteceklerdi ve ben size

for those who, who aren't clear on what a graphic.

bir grafiğin ne olduğu konusunda net olmayanlar için bir örnek vereyim.

For example, you can have your two times table.

Örneğin, iki çarpım tablonuz olabilir.

So two plus two is for full

Yani iki artı iki tam artı iki altı eşittir

plus two is six as a six, six plus two is eight.

altı, altı artı iki sekiz eder.

So each time you are multiplying,

Yani her çarptığınızda,

you are by adding 2 to 4, six,

2'yi 4'e, altıya, sekize

eight, ten, 12, 14, 16, 18.

, ona, 12'ye, 14'e, 16'ya, 18'e ekleyerek

You need to have actually explained all that to mind.

yapıyorsunuz.

Well, I'm just going through it because it has a certain rhythm

Belli bir ritmi olduğu için üzerinden geçiyorum

and that is what I used to try and remember at schools.

ve okullarda bunu hatırlamaya çalışırdım.

So when I, when I try to remember my times table,

Bu yüzden, çarpım tablomu hatırlamaya çalıştığımda,

I would often think of it almost visually.

genellikle bunu neredeyse görsel olarak düşünürdüm.

But also it is a rhythm as well.

Ama aynı zamanda bir ritimdir.

Two, four, six, eight, ten, 12, 14, 16, 18, 20 and you could remember it.

İki, dört, altı, sekiz, on, 12, 14, 16, 18, 20 ve bunu hatırlayabilirsiniz.

So it's very strange.

Bu yüzden çok garip.

But there were, there were always certain

Ama vardı, her zaman

times tables that I difficulty with.

zorlandığım belirli çarpım tabloları vardı.

There's always one and I think mine was nine, nine and seven was, was wasn't easy.

Her zaman bir tane vardır ve sanırım benimki dokuzdu, dokuzdu ve yediydi, kolay değildi.

Yeah.

Evet.

The higher the bigger the number became, the more difficult the notification or the times table became.

Sayı büyüdükçe bildirim veya çarpım tablosu zorlaştı.

And of course the two easy ones of course were ten and 11,

Ve elbette iki kolay olan on ve 11'di,

because ten always ends with a zero and

çünkü on her zaman sıfırla biter ve

11 was a Well yeah, it's always the same isn't it.

11 de bir Şeydi evet, hep aynı değil mi?

So we know it's always the same two numbers.

Yani her zaman aynı iki sayı olduğunu biliyoruz.

Yeah.

22, 33, 44, 55.

Evet.

22, 33, 44, 55.

Yeah.

So that was, that's how so I was always very good at my 11 times

Evet.

İşte böyleydi, bu yüzden 11 çarpım

tables and also my ten times table

tablosunda ve ayrıca onlu çarpım tablosunda her zaman çok iyiydim

but not very good because that wasn't actually a table.

ama çok iyi değildim çünkü bu aslında bir tablo değildi.

I normally just the norm in a table on a double.

Ben normalde çift kişilik bir masada normalim.

The norm is in a sort of a box shape. Yes.

Norm, bir çeşit kutu şeklindedir. Evet.

Well, that said yes.

Bu evet dedi.

Well, well, yes. Okay.

Peki, evet. Tamam aşkım.

But your times tables

Ancak çarpım tablolarınız,

are your basic arithmetic using each number and normally

her sayıyı kullanan ve normalde

adding that that number to itself each time.

o sayıyı her seferinde kendisine ekleyen temel aritmetiğinizdir.

My mother had to learn it backwards, She said we had to know our multiplication

Annem bunu geriye doğru öğrenmek zorunda kaldı, çarpım tablolarımızı geriye doğru bilmemiz gerektiğini söyledi,

tables backwards so you wouldn't just go once to two to do the four.

böylece dördü yapmak için birden ikiye gitmezsiniz.

So each is a etc. you would have to go.

Yani her biri bir vs. gitmeniz gerekirdi.

You would have to start from 12 to 24 and then work back.

12'den 24'e kadar başlamanız ve sonra geri çalışmanız gerekir.

And you remember even for nine and everything.

Ve sen dokuz için bile her şeyi hatırlıyorsun.

I think I think if you were clever, you did so you did learn 14

Bence zeki olsaydın, öyle yaptın ki 14

and 15 and 13 and you gave up.

, 15 ve 13'ü öğrendin ve pes ettin.

But I don't know why. Maybe it just becomes very difficult.

Ama neden bilmiyorum. Belki de çok zorlaşır.

The 13 times table, perhaps it becomes very difficult.

13 çarpım tablosu, belki de çok zorlaşıyor.

I don't know.

Bilmiyorum.

Okay, Steve, are you ready to be tested?

Pekala Steve, test edilmeye hazır mısın?

I don't want to be tested, but that's okay.

Test edilmek istemiyorum ama sorun değil.

So they worry.

Bu yüzden endişeleniyorlar.

So so so this is what our teacher used to do in our class.

Yani bizim sınıfta hocamız böyle yapardı.

This is what our teacher used to do.

Bizim hocamızın yaptığı buydu.

And it's it's really horrible.

Ve bu gerçekten korkunç.

It's really they used to put them on the board, They used to put the times table questions

Gerçekten onları tahtaya koyarlardı, Çarpım tablosu sorularını koyarlardı

and they would just get us to stand up

ve baştan başlamak yerine ayağa kalkıp

and give the answer instantly instead of having to go through from the beginning.

anında cevap vermemizi sağlarlardı .

Yes, that's it.

Evet, bu o.

And of course I would be there going once you see two, three, six, three these two.

Ve tabii ki iki, üç, altı, üç bu ikisini gördüğünüzde orada olacağım.

But they say, No, no, no, Duncan, we want the answer now, not later.

Ama hayır, hayır, hayır Duncan, cevabı şimdi istiyoruz, sonra değil, derler.

Sit down.

Oturmak.

So here we go.

İşte başlıyoruz.

Are you ready? Let's go over to our

Hazır mısın?

remote camera for our first

İlk

times table question.

çarpım tablosu sorumuz için uzaktaki kameramıza geçelim.

Yeah. 1854.

Evet. 1854.

Oh, is that right?

Ah, bu doğru mu?

No, wait, wait. Steve So that's your answer?

Hayır, bekle, bekle. Steve Yani cevabın bu mu?

Anyone else?

Başka kimse var mı?

No. No, not just for you. But they get it.

Hayır. Hayır, sadece senin için değil. Ama anladılar. Hesap

They use the calculator.

makinesini kullanırlar.

I'm going to pass.

geçeceğim

Pass me the calculator using it, people see?

Hesap makinesini kullanarak bana ilet, insanlar görüyor mu?

Well, no, you're ruining my format, so I'll just let me do it.

Hayır, formatımı mahvediyorsun, o yüzden yapmama izin vereceğim.

All right. So what is it, nine?

Elbette. Peki nedir, dokuz mu?

I think it's 24.

Sanırım 24.

Well, that's what springs to mind.

Aklıma gelen bu.

Are you put nine times 88?

Dokuz kez 88 koyar mısın?

I don't know what that is, but I do now with

Bunun ne olduğunu bilmiyorum ama şimdi oh 72 ile biliyorum.

oh 72.

I got it wrong.

Yanlış anladım.

That's

Bu

West David Starkey.

West David Starkey.

The weather. Exactly.

Hava. Kesinlikle.

You remember what happens if you get it wrong?

Yanlış yaparsan ne olacağını hatırlıyor musun?

You get this. Oh,

Bunu aldın.

it didn't seem big enough to me.

Bana yeterince büyük gelmedi.

Okay, but there you go.

Tamam, ama işte gidiyorsun.

Other people got it right. I didn't. Yeah.

Diğer insanlar doğru anladı. yapmadım Evet.

Are you ready? Go on that name again.

Hazır mısın? Tekrar o isimle devam et.

It's another one, Steve.

Bu başka bir tane, Steve.

Three nines, 27, three nines.

Üç dokuz, 27, üç dokuz.

Okay, let's see.

Tamam, bakalım.

I think.

Bence.

Oh, thank goodness for that, Steve.

Bunun için çok şükür, Steve.

Okay, you can go now.

Tamam, şimdi gidebilirsin.

Now, when David started, very slow on the live stream.

Şimdi, David başladığında canlı yayında çok yavaştı.

Steve That is a delay.

Steve Bu bir gecikme.

Okay When you get it right, of course you get a happy David Star.

Pekala, doğru anladığınızda, elbette mutlu bir David Star'ınız olur.

Oh, right. Oh,

Ah, doğru. Oh

good. Yeah.

iyi. Evet.

Oh, you see, so is I'm not being unfair to Mr.

Oh, görüyorsun, ben de Bay Steve'e haksızlık etmiyorum

Steve.

When he gets it right he will get

.

Doğru anladığında,

we've got some various answers to this answer this time

bu cevaba çeşitli cevaplar aldık,

because of the live chat you see delay So we'll we'll do another one.

çünkü canlı sohbette gecikme görüyorsunuz, bu yüzden bir tane daha yapacağız.

Well, you people.

Pekala, siz insanlar.

Right.

Sağ.

Anyway, yes. It's not just for you.

Her neyse, evet. Sadece senin için değil. Nasılsa

I know there are the people watching you say

seni izleyenler var biliyorum

anyway, but we don't know if they're cheating or well, they could be cheating.

ama hile yapıyorlar mı iyi mi bilmiyoruz, aldatıyor olabilirler.

Okay, here's another one.

Tamam, işte bir tane daha.

The victim under pressure

Mağdur

for 728 3232

728 3232 için baskı altında

Now, I was right.

The first half is right. The first.

Şimdi ben haklıydım.

İlk yarı haklı. İlk.

You see, I always trust your instincts.

Görüyorsun, içgüdülerine her zaman güvenirim.

Yes, that that's 28. Yes.

Evet, bu 28. Evet.

That's a very good example of Mr. Steve.

Bu, Bay Steve'in çok güzel bir örneği.

Not trusting his own instincts was I'm feeling the perspiration pressure, Mr.

Kendi içgüdülerine güvenmediği için ter baskısını hissediyorum Bay

Duncan. The pressure.

Duncan. Basınç.

Don't forget, we are live. Yes.

Unutmayın, canlı yayındayız. Evet. Bu

So it's.

nedenle bu.

It's a bit of extra pressure.

Bu biraz ekstra baskı.

It'd be pointless if it was recorded.

Kaydedilmiş olsaydı anlamsız olurdu.

Everyone's getting it right.

Herkes doğru anlıyor.

Okay. He's up.

Tamam aşkım. kalktı.

It's good, isn't it?

İyi, değil mi?

It's heavy stuff.

Ağır şeyler.

It's this something.

You got one right so far?

Bu bir şey.

Şimdiye kadar bir tane doğru anladın mı? En

Well, at least.

azından.

At least not taking your O-levels in maths.

En azından matematikte O-seviyelerini almıyorsun.

Well, at least doing it twice.

En azından iki kez yapıyor.

But you got it right the second time. It

Ama ikinci seferde doğru anladın.

seven twelves.

Yedi on iki.

It's not come into 84.

84'e gelmedi. Hayır

No. 96.

96.

I was right, I was right.

Haklıydım, haklıydım.

You say trust your instincts.

İçgüdülerine güven diyorsun.

I should have. I should have trusted my instinct.

Almalıyım. İçgüdülerime güvenmeliydim.

This is very true of you.

Bu senin için çok doğru.

You see, this is very true of Mr. Steve.

Görüyorsunuz, bu Bay Steve için çok doğru.

He often doesn't trust his own.

Çoğu zaman kendine güvenmiyor.

I don't. I'm very bad at trusting my instincts.

Yapmıyorum. İçgüdülerime güvenme konusunda çok kötüyüm.

So I tried to let the logical brain come in.

Ben de mantıklı beynin içeri girmesine izin vermeye çalıştım.

So you get of these, Steve

Böylece bunları anladın, Steve

Thank you.

Teşekkürler.

David.

Yes. So?

David.

Evet. Bu yüzden?

So he likes that.

Yani bundan hoşlanıyor.

He likes it when you get it right.

Doğru yaptığında hoşuna gidiyor.

Trust your instincts.

İçgüdülerine güven.

Anyway, a lot of people are very good at mental arithmetic.

Her neyse, birçok insan zihinsel aritmetikte çok iyidir.

I've got to say

it. We pleased you, but the last one, be pleased to hear that.

Söylemeliyim. Sizi memnun ettik, ama sonuncusu, bunu duymaktan memnun olun.

That's the last one I did was I didn't want to put too much pressure on you.

Yaptığım son şey, üzerinde çok fazla baskı kurmak istememekti.

Well, it's.

Can I give you some? No, please.

Evet, öyle.

Sana biraz verebilir miyim? Hayır lütfen.

Well, the tables have turned. I've already.

Durum tersine döndü. Ben zaten.

But I've already confessed. I've confessed.

Ama ben çoktan itiraf ettim. itiraf ettim

I sat down with the vicar.

Papazla oturdum.

Or is it the priest or is it the father?

Yoksa rahip mi yoksa baba mı?

I sat down and I said, Look, I've sinned.

Oturdum ve "Bak günah işledim" dedim.

I cannot I cannot do mathematics.

Matematik yapamam.

So I have actually admitted to it.

Yani aslında kabul ettim.

There is no secret that I am.

olduğum bir sır değil.

I am just terrible at mathematics.

Ben sadece matematikte berbatım.

Anyway, before we go, one last thing I want to show you.

Her neyse, gitmeden önce, sana göstermek istediğim son bir şey var.

Yes. What's all this about? What the

Evet. Bütün bunlar ne hakkında?

hell is this all about, Steve?

Bütün bunlar neyle ilgili, Steve?

It's to do with.

Bununla ilgisi var.

It's to do with what Claudia is doing at the moment.

Claudia'nın şu anda yaptığı şeyle ilgili.

I'll you a clue. It's not an eye test.

Sana bir ipucu vereyim. Bu bir göz testi değil.

It looks like an eye test.

Göz testi gibi görünüyor.

It looks like we might be testing your eyes.

Görünüşe göre gözlerini test ediyor olabiliriz.

It's something that Claudia might cook in the oven.

Claudia'nın fırında pişirebileceği bir şey.

Claudia Might have one of these in the oven? Yes.

Claudia fırında bunlardan biri olabilir mi? Evet.

It might be made of Apple.

Apple'dan yapılmış olabilir.

It might be made of rhubarb. Who knows?

Raventten yapılmış olabilir. Kim bilir?

This is, of course, we are talking about the lovely,

Bu, elbette, sevimli,

lovely pie.

sevimli pastadan bahsediyoruz.

Apparently the longest number.

Görünüşe göre en uzun sayı.

The longest number that exists.

Var olan en uzun sayı.

Does it have an ending? No,

Bir sonu var mı? Hayır,

it's million.

It's infinite. Is infinite.

o milyon.

sonsuzdur. sonsuzdur.

I think it's not infinite, but it is.

Bence sonsuz değil ama öyle.

It is millions.

Milyonlarca.

Millions of of numbers

Milyonlarca sayı

make up pi.

pi'yi oluşturur.

And do you know I can't even remember what it is to do?

Ve ne yapacağımı bile hatırlayamadığımı biliyor musun?

What is pi?

pi nedir?

What is.

I can't even remember why it's even important, isn't it.

Nedir.

Neden önemli olduğunu bile hatırlayamıyorum, değil mi?

Connected to Pythagoras? Theory of numbers.

Pisagor ile bağlantılı mı? Sayılar teorisi.

And this.

Ve bu.

This isn't just the most perfect number or something.

Bu sadece en mükemmel sayı falan değil.

I can't even remember what it is.

Ne olduğunu hatırlayamıyorum bile.

Well, I didn't really said I think I slept during this lesson, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, bu ders boyunca uyuduğumu düşündüğümü gerçekten söylemedim.

But we should. We?

Ama yapmalıyız. Biz?

I know. I was at school, Lisa.

Biliyorum. Okuldaydım, Lisa.

I slept.

Uyudum.

Basic fundamentals. We should know these sort of things.

Temel esaslar. Bu tür şeyleri bilmeliyiz.

Well, how often do you need pi?

Pi'ye ne sıklıkla ihtiyacınız var?

Well, I don't think I've ever needed it. No. Well.

Şey, buna hiç ihtiyacım olduğunu sanmıyorum. İyi değil.

Well, it's not fundamental. It is. It's.

Temel değil. Bu. Onun.

But not.

Ama değil.

Not in everyday life. Let's put it that way, is it?

Günlük hayatta değil. Şöyle diyelim, öyle mi?

So someone will tell us what is the significance of that.

Yani birisi bize bunun öneminin ne olduğunu söyleyecektir.

I think so.

Bence de.

So the conclusion I've come to today, Steve, from all of this, there is a conclusion

Bugün vardığım sonuç, Steve, tüm bunlardan, ulaştığım bir sonuç var

that I've reached and that's all you need

ve

are the basics of mathematics in your daily life.

günlük hayatında ihtiyacın olan tek şey matematiğin temelleri.

But the problem is now a lot of kids are leaving school

Ancak sorun şu ki, birçok çocuk okulu bırakıyor

and they can't even do simple mathematics.

ve basit matematik işlemlerini bile yapamıyorlar.

They can't even do that Times tables.

Çarpım tablosunu bile yapamıyorlar.

No, I doubt they even know what they are.

Hayır, ne olduklarını bildiklerinden bile şüpheliyim.

Probably, don't they? Probably don't.

Muhtemelen, değil mi? Muhtemelen yapma.

I wonder. I bet they don't teach them in school anymore.

Merak ediyorum. Bahse girerim artık onlara okulda öğretmiyorlar.

Ask them what the new song by Katy Perry is and they probably know what it is.

Onlara Katy Perry'nin yeni şarkısının ne olduğunu sorun, muhtemelen ne olduğunu biliyorlardır.

But ask them what seven fives are and they'll just go,

Ama onlara yedi beşin ne olduğunu sorunca, Hadi

Let's do this.

şunu yapalım, diyecekler. Bu mu

Is it?

The instinct is it is it a rap song?

?

İçgüdü, bu bir rap şarkısı mı?

Is it on Tik Tok, that sort of thing?

Tik Tok'ta mı, bu tür bir şey mi?

There's probably a pop group called Pi, probably is.

Muhtemelen Pi adında bir pop grubu vardır, muhtemelen öyledir.

Oh, here we go.

İşte başlıyoruz.

The ratio of length of circumference of a circle,

Bir dairenin çevre uzunluğunun çevre uzunluğunun çapına oranı

the ratio of the length of the circumference of a circle

daire ne kadar büyük olursa olsun

and its diameter is always the number pi, no matter how big the circle.

her zaman pi sayısıdır .

Thank you. Natural. That's it.

Teşekkür ederim. Doğal. Bu kadar.

So there we go.

İşte başlıyoruz.

It's all about circles. It's all about circles.

Her şey çemberlerle ilgili. Her şey çemberlerle ilgili.

So the ratio between.

Yani arasındaki oran. İşte bu

So that's it. So yeah, yeah, yeah.

kadar. Yani evet, evet, evet.

And just to kind of show you what Steve just does.

Ve sadece sana Steve'in ne yaptığını göstermek için.

Well, sorry, this is, this is Steve's explanation.

Üzgünüm, bu, bu Steve'in açıklaması.

This is so funny. I'm sorry. It's right.

Bu çok komik. Üzgünüm. Bu doğru.

This is Steve.

Bu Steve'di.

Let me go see Steve's. Make it. Made a note there.

Gidip Steve'in yerini göreyim. Bunu yapmak. Oraya not düştü.

Have a circle and that's it.

Bir daireniz olsun ve o kadar. Demek

So that's it, is it, Steve?

bu kadar, öyle mi Steve?

I know.

Biliyorum.

So we know that you let me explain. Yes.

Açıklamama izin verdiğinizi biliyoruz. Evet.

So there we go.

İşte başlıyoruz.

Well, so I think what MITTROMNEY is right

Bence MITTROMNEY'in haklı olduğu şey,

so is if we measure that distance, they point it at the camera.

eğer bu mesafeyi ölçersek, bunu kameraya doğrultuyorlar. O

Well, I can't even if we if we measure that distance.

mesafeyi ölçsek bile yapamam.

And so back to front, if we measure that distance there

Ve böylece arkadan öne, eğer şuradaki mesafeyi ölçersek

and then put that over that distance

ve sonra bunu şuraya koyarsak

there, it's always,

,

no matter how big the circle is, can be as big as this room.

daire ne kadar büyük olursa olsun her zaman bu oda kadar büyük olabilir.

A planet, a planet

Bir gezegen, bir gezegen

measure its circumference and then it's and we can't do with the planet.

çevresini ölçer ve sonra gezegenle yapamayız.

It's always 3.14. Interesting.

Her zaman 3.14'tür. İlginç.

Yeah, but why would you why is that important.

Evet, ama neden bu kadar önemli ki?

Why is that important?

Bu neden önemli?

You never transform a square into a circumference.

Bir kareyi asla bir çevreye dönüştürmezsiniz.

Yeah.

Yeah, but how is that useful in everyday life to know that I don't think it is, is it?

Evet.

Evet, ama öyle olmadığını düşünmemin günlük hayatta ne faydası var , değil mi?

I think it's just a number.

Bence bu sadece bir sayı.

Pi is just a number. You don't use it for anything.

Pi sadece bir sayıdır. Hiçbir şey için kullanmıyorsun.

That is just a number.

Bu sadece bir sayı.

Yes, I go into a shop that.

Evet, öyle bir dükkana giriyorum ki.

Well this, this proves the point that I made earlier

Bu, daha önce belirttiğim,

that most mathematics, most of the equations,

çoğu matematiğin, denklemlerin çoğunun,

most of the types of mathematics is is just completely pointless.

matematik türlerinin çoğunun tamamen anlamsız olduğunu kanıtlıyor.

It's all pointless, but it's all going on in

Hepsi anlamsız, ama hepsi

everyday life because you imagine the amount of maths

günlük yaşamda oluyor çünkü

that has gone into working out how your mobile phone is working,

cep telefonunuzun nasıl çalıştığını çözmek için harcanan matematiği hayal edin,

imagine how much maths has been used and equations

ne kadar matematik kullanıldığını ve

working out how to get a mobile phone to work.

bir cep telefonunu nasıl çalıştıracağınızı hesaplayan denklemleri hayal edin. iş.

Well, just think of that when you're talking about electricity, the capacitors,

Pekala, elektrikten, kapasitörlerden,

the all the little things that are inside,

içindeki tüm küçük şeylerden bahsederken,

they all have to have their own measured measurements.

hepsinin kendi ölçülü ölçümleri olması gerektiğini bir düşünün.

So you have to work out, especially when you're dealing with electricity.

Bu nedenle, özellikle elektrikle uğraşırken egzersiz yapmalısınız.

Speed of light is all involved with with, with mobile

Işık hızı, cep telefonlarıyla, her şeyle, yani her şeyle ilgili, yani

phones, everything, every I mean,

when you think of a mobile phone, you don't really think of it when you're using it.

bir cep telefonu düşündüğünüzde, onu kullanırken gerçekten aklınıza gelmiyor.

But the the amount of

Ama

human

knowledge that's being required to get to that point,

o noktaya ulaşmak,

to have a mobile phone or the thousands, hundreds of years

bir cep telefonuna sahip olmak için gereken insan bilgisi miktarı veya binlerce, yüzlerce yıllık

of knowledge of maths, thousands, hundreds of physics,

matematik, binlerce, yüzlerce fizik bilgisi,

it's been built up and culminated in that device.

o cihazda birikti ve doruğa ulaştı.

Yes, because there's so much going on inside,

Evet, çünkü içinde o kadar çok şey oluyor ki,

it's quite mind boggling to anything to imagine.

hayal etmesi bile akıllara durgunluk veriyor.

Well, I mean, anything that it always amazes me how they're able

Demek istediğim, beni her zaman şaşırtan bir şey,

to to launch a rocket into space

uzaya bir roket fırlatabilmeleri

and they can work out to the inch where that rocket will be like

ve o roketin

that one recently where they they they sent that rocket and it had to smash into that.

son zamanlarda o roketi gönderdikleri ve o roket gibi olacağı noktaya kadar çalışabilmeleri. buna çarpmak için.

Was it an asteroid?

Bir asteroit miydi?

You're telling me, Steve, because they wanted to see

Bana Steve, çünkü

that when it smashed into that,

ona çarptığında,

it was a I think it was an asteroid.

sanırım bir asteroid olduğunu görmek istiyorlardı.

Would it put it off course?

Bunu rotasından çıkarır mıydı?

You know, because they want to see if they can stop asteroids hitting the earth in the future.

Bilirsin, çünkü gelecekte dünyaya çarpan asteroitleri durdurup durduramayacaklarını görmek istiyorlar.

So let's talk about that.

Bunun hakkında konuşalım.

So they sent up they sent it off today and it was millions of miles away.

Bu yüzden bugün gönderdiler ve milyonlarca mil uzaktaydı.

And they exactly managed to work out

Ve tam olarak

incredibly exactly how to smash into that comet.

o kuyruklu yıldıza nasıl çarpacaklarını inanılmaz bir şekilde çözmeyi başardılar.

Yes, it was an asteroid and the other one is how they send a rocket

Evet, bu bir asteroitti ve diğeri nasıl bir roket gönderiyorlar

and it perfectly arrives where it's going to and then orbits the planet. Yes.

ve gideceği yere mükemmel bir şekilde varıyor ve sonra gezegenin yörüngesinde dönüyor. Evet.

And it's going round other planets descending shot.

Ve alçalan diğer gezegenlerin etrafında dönüyor.

It's gone round another one.

Diğerinin etrafından dolandı.

And they just incredible. Yeah.

Ve onlar sadece inanılmaz. Evet.

But that's all maths, that's all mathematics, all of it.

Ama hepsi bu matematik, hepsi bu matematik, hepsi bu.

It's all away.

Hepsi uzakta.

They have to work all of that out.

Bunların hepsini halletmek zorundalar.

Do you think I'll ever get to that level, Mr. Dean?

Sizce o seviyeye gelebilir miyim, Bay Dean?

I'm going to know exactly how to send a rocket to another planet.

Başka bir gezegene nasıl roket gönderileceğini tam olarak bileceğim.

I'm going to say no.

hayır diyeceğim Sence

You think they do that all on paper or mental arithmetic, or do you think they use computers?

bunu tamamen kağıt üzerinde mi yoksa zihinsel aritmetikte mi yapıyorlar yoksa bilgisayar kullanıyorlar mı?

I think it's done on paper and nowadays probably computers.

Sanırım kağıt üzerinde ve günümüzde muhtemelen bilgisayarlarda yapılıyor.

Computers? I think so.

Bilgisayarlar? Bence de.

Anyway Steve, we're going to go on even this.

Her neyse Steve, buna devam edeceğiz.

Trump says it's useless

Trump bunun yararsız olduğunu

and he's clever, but he says it's useless.

ve zeki olduğunu söylüyor ama yararsız olduğunu söylüyor.

But it's very similar to music.

Ama müziğe çok benzer. Çok

It's beautiful so when you think about it, music.

güzel, bu yüzden düşündüğünüzde, müzik.

Music serves no purpose.

Müzik hiçbir amaca hizmet etmez.

When you think about it carefully.

Dikkatlice düşündüğünüzde.

Music doesn't do anything, but it's beautiful.

Müzik hiçbir şey yapmaz ama güzeldir.

And a lot of people see the beauty in maths.

Ve birçok insan matematiğin güzelliğini görüyor.

You have to know maths.

Matematik bilmek zorundasınız. Müzik yapmak, müzik okumak için

You have to you have to be good at mental arithmetic to do music, to read music,

mental aritmetikte iyi olmalısın,

because it's all time you get to know how much a note is worth

çünkü bir notanın ne kadar değerli olduğunu öğrenmenin zamanı geldi

and you know how many in the bar and all that to work out to clear sight reading,

ve barda kaç tane nota olduğunu biliyorsun ve tüm bunları net bir görüş için çalışmak zorundasın. Okuma,

which is probably why I'm not very good at sight reading anyway.

muhtemelen bu yüzden deşifre konusunda pek iyi değilim zaten .

Mr. Jones, have we finished?

Bay Jones, bitirdik mi?

Can I go and get something to eat?

Gidip yiyecek bir şeyler alabilir miyim? Bu

We are definitely finished tonight.

geceyi kesinlikle bitirdik.

We are back on Wednesday. Wednesday.

Çarşamba günü dönüyoruz. Çarşamba.

Don't forget there is more of this wonderful stuff.

Bu harika şeylerden daha fazlasının olduğunu unutmayın.

This this is all happening again on Wednesday, but not this.

Bunların hepsi Çarşamba günü tekrar oluyor, ama bu değil.

This is not recorded and it will be kept in the archive forever and ever.

Bu kaydedilmez ve sonsuza dek arşivde tutulacaktır.

But on Wednesday we have a whole new one to do

Ama Çarşamba günü yapacak yepyeni bir tane var

it. Sam says that in June last year,

. Sam, geçen yıl Haziran ayında

the 100 trillion decimal place of pi was known.

pi'nin 100 trilyon ondalık basamağının bilindiğini söylüyor.

Yes, that's a lot, I wonder. That's a lot.

Evet, bu çok, merak ediyorum. Bu çok fazla.

That's a lot of pi.

Bu çok fazla pi demek.

That's a lot of pi.

Bu çok fazla pi.

I don't think I could eat all of that.

Hepsini yiyebileceğimi sanmıyorum.

Here's a math here's something which is incredible when it comes to numbers.

İşte bir matematik işte sayılar söz konusu olduğunda inanılmaz olan bir şey.

And I end on this and then go your age. Oh,

Ve bunu bitiriyorum ve sonra senin yaşına giriyorum. Oh,

no, it's such a big number.

hayır, bu çok büyük bir sayı.

The difference between a million and a billion,

Bir milyon ile bir milyar arasındaki fark kulağa

it doesn't sound very much just.

pek adil gelmiyor.

Oh, okay.

Tamam.

Are you going to explain this? Well, I hope so. Okay.

Bunu açıklayacak mısın? Umarım öyledir. Tamam aşkım.

No, because.

Hayır çünkü.

Yeah, how long will it take our work this out?

Evet, bunu halletmemiz ne kadar sürer?

Once on a calculator.

Bir kez bir hesap makinesinde.

You can work it out. Now, if you have a billion

Çözebilirsin. Şimdi, eğer bir milyar

marbles.

misketiniz varsa.

A billion marbles or a billion gold coins.

Bir milyar misket ya da bir milyar altın para.

Okay, A billion.

Tamam, bir milyar.

How long would it take you to count them

if you counted one every second?

Her saniye bir tane saysaydınız onları saymanız ne kadar sürerdi?

How long?

Ne kadardır?

Well, it's about 11 years.

Yani yaklaşık 11 yıl.

Okay so it would take you 11 years to count.

Tamam, saymanız 11 yıl sürer.

To count a billion if you were counting a billion of anything or just count to a billion.

Herhangi bir şeyden bir milyar sayıyorsanız veya sadece bir milyara kadar sayıyorsanız, bir milyar saymak.

But if estimate if you were a billionaire, for example.

Ama örneğin bir milyarder olup olmadığınızı tahmin edin.

Okay.

Tamam aşkım.

And somebody gave what if you're a millionaire, you could count

Ve birisi, eğer bir milyonerseniz,

the million in a few days.

milyonu birkaç gün içinde sayabileceğinizi verdi.

One a second.

Saniyede bir.

If you had €1,000,000 or £1,000,000,

1.000.000 Euro'nuz veya 1.000.000 £'unuz varsa, bir milyonu saymak

I think it only takes like a few days to count a million.

sadece birkaç gün sürer diye düşünüyorum .

Yes, but it takes you 11 years to count a billion of this.

Evet, ama bunun bir milyarını saymak 11 yılınızı alıyor.

If you're a billionaire, you can never, ever count your wealth.

Eğer bir milyarderseniz, servetinizi asla ama asla sayamazsınız .

You can never say, Oh, I'll count them.

Asla, Ah, onları sayacağım, diyemezsin.

Count all those billion pennies so you can't do it.

Tüm o milyar kuruşları say ki yapamayacaksın.

But but who who is who is going to count them whenever you think you'd be able to wouldn't you count.

Ama kim kim ne zaman sayabileceğinizi sanıyorsanız saymazsınız.

No you can't.

hayır yapamazsın

I pretty much know I wouldn't be able to fix it.

Düzeltemeyeceğimi çok iyi biliyorum.

So I thought it was interesting, but it's a lot.

Bu yüzden ilginç olduğunu düşündüm, ama çok fazla.

You know who else is a billionaire?

Başka kim milyarder biliyor musun?

You know who's a billionaire? You know? Not me. I wish.

Kim milyarder biliyor musun? Bilirsin? Ben değilim. Keşke.

I wish I was.

Keşke olsaydım.

Now, this guy I grew on,

Şimdi, büyüdüğüm bu adam,

Rishi Sunak, he's he's a billionaire,

Rishi Sunak, o bir milyarder

and his wife's a multi-billionaire. Yes.

ve karısı da multi-milyarder. Evet.

Right. All right.

Sağ. Elbette.

It's lovely to be here, Mr.

Burada olmak çok güzel, Bay

Duncan.

Duncan.

Let's just share this wonderful moment.

Bu harika anı paylaşalım.

It was 2 hours. It was great.

2 saat oldu. Harikaydı.

My energy levels have remained high, so the peanut butter

Enerji seviyelerim yüksek kaldı, bu yüzden

sandwich that I had before coming on has done its work.

gelmeden önce yediğim fıstık ezmeli sandviç işini yaptı.

So I'm going to go off into the kitchen

Bu yüzden mutfağa gidip

and make one plus one cups of tea,

bir artı bir bardak çay yapacağım,

which doesn't mean I'm going to make no cups of tea.

bu hiç çay yapmayacağım anlamına gelmez.

It means I'm going to make two cups of tea.

İki bardak çay yapacağım anlamına geliyor.

Yeah.

Evet.

And so I'll look forward to seeing you all possibly Wednesday.

Ve bu yüzden muhtemelen Çarşamba günü hepinizi görmeyi sabırsızlıkla bekliyorum .

The word you're looking for is goodbye.

Aradığınız kelime elveda.

Yeah.

So I'll see you won't say bye.

Evet.

O yüzden hoşçakal demeyeceğini göreceğim.

Thank you, Mr.

Teşekkürler, Bay

Steve. It

Steve.

never has anyone taken so long to say goodbye.

Hiç kimsenin hoşçakal demesi bu kadar uzun sürmemişti.

But he did it. He managed to do it.

Ama o yaptı. Bunu başardı.

Thank You, Mr.

Steve, I appreciate it so much more than you will ever know.

Teşekkürler Bay

Steve, bilemeyeceğiniz kadar çok minnettarım.

Thank you, Mr. Steve.

Teşekkürler, Bay Steve.

Thank you, everyone, for watching this.

Bunu izlediğiniz için herkese teşekkürler.

And I hope it's been interesting.

Ve umarım ilginç olmuştur.

I hope it's been enlightening.

Umarım aydınlatıcı olmuştur.

If there's one thing I hope this has been, it is enlightening.

Bunun olmasını umduğum bir şey varsa, o da aydınlatıcı olmasıdır.

I hope you are well and truly enlightened.

Umarım iyisindir ve gerçekten aydınlanmışsındır.

See you on Wednesday. We are back on Wednesday.

Çarşamba görüşürüz. Çarşamba günü dönüyoruz.

I think we are looking at above and below on.

Bence yukarıdan aşağıya bakıyoruz.

I think so on Wednesday.

Çarşamba günü öyle düşünüyorum. Bence

I think that's what we're looking at.

baktığımız şey bu.

So I will see you on Wednesday 2 p.m.

Çarşamba 14:00'te görüşürüz.

UK time.

İngiltere saati.

Of course Mr. Steve will be with us as well.

Elbette Bay Steve de bizimle olacak.

He will be here, so I will see you on Wednesday.

O burada olacak, bu yüzden çarşamba günü görüşürüz.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

I hope it's been good. I really do.

Umarım iyi olmuştur. Gerçekten yaptım.

This is Mr.

Duncan in the birthplace of the English language, saying Thanks for watching.

Bu,

İngiliz dilinin doğum yerindeki Bay Duncan, izlediğiniz için teşekkürler diyor.

See you soon.

Yakında görüşürüz.

And of course, until the next time we meet, you know what's coming next.

Ve tabii ki, bir dahaki görüşmemize kadar, sonra ne olacağını biliyorsun.

Yes, you do

Evet,

enjoy the rest of your Sunday and of course,

Pazar gününüzün geri kalanından keyif alıyorsunuz ve tabii ki

ta ta for now.

şimdilik ta ta.