🌸SPRINGTIME has Arrived in England 🐇/ English Addict LIVE chat & Learning / Sunday 27th MARCH 2022

Mm. After ten days

mm. On gün

of sweating and worrying

ter döktükten, endişelenip

and struggling

mücadele ettikten

and maybe also shedding the occasional tear.

ve belki ara sıra gözyaşı döktükten sonra.

Yes, we are back once again.

Evet, bir kez daha geri döndük.

And wow, look at that in the garden right now.

Ve vay canına, şu anda bahçedekine bak.

You can see the the daffodils are out.

Nergislerin çıktığını görebilirsiniz.

They are looking rather nice today.

Bugün oldukça hoş görünüyorlar.

I have to say. The daffodils are all out.

Söylemek zorundayım. Nergislerin hepsi bitti.

And yes, there is a special reason why I am so excited about it.

Ve evet, bu konuda bu kadar heyecanlanmamın özel bir nedeni var.

All of that coming up a little bit later on.

Bunların hepsi biraz sonra ortaya çıkıyor.

Yes. This is English addict coming to you live

Evet. Bu, tesadüfen İngilizcenin doğum yerinden size canlı olarak gelen İngiliz bağımlısıdır

from the birthplace of English, which just happens to be.

.

Oh, my goodness, it's England.

Aman Tanrım, burası İngiltere.

In TV.

Televizyonda.

DVD doo doo doo doo doo doo doo doo.

DVD doo doo doo doo doo doo doo doo.

Oh, hi, everybody.

Herkese merhaba.

This is Mr.

Ben

Duncan in England.

İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today?

Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay?

?

I hope so.

Umarım. Mutlu

Are you happy?

musun?

Are you feeling happy today?

Bugün mutlu hissediyor musun?

I really hope you are feeling good.

Umarım gerçekten iyi hissediyorsundur.

I'm excited for many reasons.

Birçok nedenden dolayı heyecanlıyım. Mutlu olmamın

I don't have enough time to tell you all the reasons why I'm happy.

tüm nedenlerini sana anlatacak kadar zamanım yok .

So I will just give you the top two

Bu yüzden size sadece ilk ikisini

and number two,

ve iki numarayı vereceğim,

my computer works.

bilgisayarım çalışıyor.

This is the computer that I built myself, and I know, I know.

Bu kendi yaptığım bilgisayar ve biliyorum, biliyorum.

I keep mentioning it, but from my own personal point of view,

Bundan bahsetmeye devam ediyorum ama kendi kişisel bakış açımdan

I feel that it is quite an achievement.

bunun büyük bir başarı olduğunu hissediyorum.

I feel quite proud of myself, although there were some problems,

Bazı problemler olmasına,

some problems that I had to sort out, and I think I have.

halletmem gereken bazı problemler olmasına rağmen kendimle oldukça gurur duyuyorum ve hallettiğimi düşünüyorum.

So this is it today.

Yani bugün bu kadar.

Is the big test, because now

Bu büyük bir test, çünkü bilgisayar artık

the computer is connected to my studio

with all of the equipment plugged into it.

tüm ekipmanlar takılı halde benim stüdyoma bağlı.

It's all connected up right now, so I hope it works.

Şu anda hepsi birbirine bağlı, umarım işe yarar.

All right, if you can hear me, please let me know.

Tamam, eğer beni duyabiliyorsan, lütfen bana haber ver.

If you can't hear me, please let me know as well.

Beni duyamıyorsanız, lütfen bana da bildirin.

It is a super day,

Süper bir gün, bir

number one, the number one reason why I am happy.

numaralı, mutlu olmamın bir numaralı nedeni.

Well,

Sanırım

I think you know why I'm feeling happy today.

bugün neden mutlu hissettiğimi biliyorsun. Bu canlı yayının

If you were looking at the thumbnail for this live stream

küçük resmine bakıyorsanız,

you will know that something has happened.

bir şeyler olduğunu anlayacaksınız.

Yes. During the night, we had to do something.

Evet. Gece boyunca bir şeyler yapmamız gerekiyordu.

We had to put our clocks forward by one hour.

Saatlerimizi bir saat ileri almak zorunda kaldık.

So now the clocks have gone forward in the UK.

Yani artık İngiltere'de saatler ileri alındı.

As you can see, the clocks have gone

Gördüğünüz gibi saatler

forward by one hour.

bir saat ileri alındı.

So for those who are wondering why I am not

Bu yüzden neden her zamanki saatte olmadığımı merak edenler için,

at the usual time it is because we've changed the clocks.

çünkü saatleri değiştirdik.

The clocks have altered,

Saatler değişti

of course, as springtime

tabi baharın

arrives moves, we also change the clocks.

gelişiyle birlikte saatleri de değiştiriyoruz.

It also means that we get a little bit more sunlight as well during the day, which is rather nice.

Aynı zamanda gün içinde biraz daha fazla güneş ışığı aldığımız anlamına da geliyor ki bu oldukça güzel.

Yes, Ladies and gentlemen, it's official

Evet bayanlar ve baylar, resmi olarak

it's springtime, baby.

bahar geldi bebeğim.

Mm mm

Mm mm mm mm mm mm mm

mm mm mm mm mm mm mm

mm mm

Everything is coming up.

Her şey geliyor.

Daffodils.

Nergis.

Because spring is here

Çünkü bahar geldi

and it feels good.

ve iyi hissettiriyor.

I'm not going to lie to you.

Sana yalan söylemeyeceğim.

Because I don't do that.

Çünkü ben bunu yapmıyorum.

You say I don't lie to you.

Sana yalan söylemediğimi söylüyorsun.

I always like to be honest. Whenever I can.

Her zaman dürüst olmayı severim. Ne zaman yapabilirsem.

I like to share my moments.

Anlarımı paylaşmayı seviyorum.

My feelings be they good or bad.

Duygularım iyi ya da kötü.

Today, I feel pretty good

Bugün kendimi oldukça iyi hissediyorum

because spring is here.

çünkü bahar geldi.

It is no longer imagined.

Artık hayal edilmiyor.

It is no longer something that is being anticipated.

Artık beklenen bir şey değil.

Oh, I like that word.

Ah, bu kelime hoşuma gitti.

If you anticipate something it means you wait for it to happen.

Bir şeyi tahmin ediyorsan, onun olmasını beklediğin anlamına gelir.

Sometimes a thing that we can't wait for.

Bazen bekleyemeyeceğimiz bir şey.

You anticipate that thing you are waiting for it.

Beklediğiniz şeyi tahmin ediyorsunuz.

You are preparing yourself for that moment.

Kendinizi o an için hazırlıyorsunuz.

Of course, the word anticipate can refer to something

Tabii ki, tahmin kelimesi

that might be happening in the future that is good or bad.

gelecekte iyi ya da kötü olabilecek bir şeye atıfta bulunabilir.

So you can anticipate a bad thing happening.

Böylece kötü bir şey olacağını önceden tahmin edebilirsiniz.

We don't have to

anticipate spring because it is here.

Bahar geldi diye tahmin etmemize gerek yok.

It is now here. 100%

Şimdi burada. %100

I can't begin to tell you

how how good it feels to have spring here once again.

Baharın yeniden burada olmasının ne kadar güzel hissettirdiğini size anlatamam.

I feel really good about it.

Bu konuda gerçekten iyi hissediyorum.

I don't know about you, but I feel pretty good.

Sizi bilmem ama ben kendimi oldukça iyi hissediyorum.

In fact,

Aslında, sanki

I feel as if there is a poem coming on

bir şiir geliyormuş gibi hissediyorum

What is it

about the season of spring that makes me want to dance and sing?

Bahar mevsimi hakkında bende dans edip şarkı söyleme isteği uyandıran şey nedir?

Is it the colour bursting out with glee

Neşeyle parıldayan renk mi yoksa yaban arısının

or the first buzz buzz of the bumblebee,

ilk vızıltısı mı,

the daffodils waving their colours as they sway?

sallanırken renklerini sallayan nergisler mi?

What a joy to be out on a springtime day.

Bir bahar gününde dışarıda olmak ne güzel.

The nights become shorter and the days grow long.

Geceler kısalır ve gündüzler uzar.

The birds begin calling their mating song.

Kuşlar çiftleşme şarkılarını söylemeye başlar.

Spring is to me a time to give birth.

İlkbahar benim için doğum yapma zamanıdır.

A time to replenish the air and the earth.

Havayı ve toprağı yenileme zamanı.

So taking a deep breath and I'm sure you will agree

Derin bir nefes alarak,

that spring is a glorious season to see

baharın görmek için muhteşem bir mevsim olduğu konusunda hemfikir olacağınıza eminim

Oh, and there it was,

a little poem all about springtime.

.

It is English addict it is sun.

İngilizce bağımlısıdır, güneştir.

My name is Mr. Duncan. What is your name?

Benim adım Bay Duncan. Adın ne?

I wonder what your name is.

Adın ne merak ediyorum.

I don't know what your name is. I can't see you see?

Adın ne bilmiyorum. ben göremiyorum sen görüyor musun

So you will have to identify yourself by saying hello, Mr.

Bu yüzden merhaba diyerek kendinizi tanıtmanız gerekecek Bay

Duncan, my name is.

Duncan, benim adım.

And then tell me your name.

Ve sonra bana adını söyle.

Here we are.

That we have a lot of things to talk about today.

Buradayız.

Bugün konuşacak çok şeyimiz olduğunu.

We have lots of photographs to show you.

Size gösterecek bir sürü fotoğrafımız var.

We have some subjects as well.

Bazı konularımız da var. Sana

And shall I tell you now, or shall I save it for later?

şimdi mi söyleyeyim yoksa sonraya mı saklayayım?

I will save it for later. We have a surprise.

Sonraya saklayacağım. Bir sürprizimiz var.

Something has returned something has come back

Bir şey geri döndü,

after many requests.

bir çok istekten sonra bir şey geri geldi.

It is back today.

Bugün geri döndü.

That's all I'm saying.

Tüm söylediğim bu.

For now.

I won't ruin the surprise. I don't want to spoil it.

Şimdilik.

Sürprizi bozmayacağım. Bunu bozmak istemiyorum.

But one thing in particular that we used to do quite often

Ancak özellikle canlı yayında oldukça sık yaptığımız bir şey

on the live stream is returning today.

bugün geri dönüyor.

Oh, I wonder what that could be.

Ah, bunun ne olabileceğini merak ediyorum.

Hello to the live chat. Don't worry.

Canlı sohbete merhaba. Merak etme.

I haven't forgotten you.

seni unutmadım

The live chat is here.

Canlı sohbet burada.

Who was first on today's live chat?

Bugünün canlı sohbetinde ilk kim vardı?

Let's have a look, shall we?

Bir bakalım, olur mu? Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

Very interesting.

Çok ilginç.

A very interesting state of affairs, a very interesting situation taking place

Çok ilginç bir durum, çok ilginç bir durum yaşanıyor

because we have a valentine

çünkü en başta sevgililer günü var

in first place.

.

Congratulations, Valentine.

Tebrikler Valentine.

Guess what?

Ne oldu?

You are first on today's live stream

Bugünün canlı yayınında

15 minutes and everything is still working.

15 dakika birincisiniz ve her şey hala çalışıyor.

Can I just say,

if I seem a little apprehensive at times,

Bazen biraz endişeli görünüyorsam,

if I seem a little concerned or worried The reason is

biraz endişeli veya endişeli görünüyorsam

this is the first time

şunu söyleyebilir miyim?

that I've used my new computer, the computer that I built myself

with my own beautiful, delicate hands.

hassas eller

The first time I've used it with my main studio.

Ana stüdyomla ilk kez kullandım.

So we will see if it works and for how long it works for.

Böylece işe yarayıp yaramadığını ve ne kadar süre çalıştığını göreceğiz.

So if I suddenly disappear, if I suddenly vanish, you will know why.

Yani aniden kaybolursam, aniden kaybolursam nedenini bileceksin.

It's because

Bunun nedeni,

everything has stopped working,

her şeyin çalışmayı durdurması

and there are probably lots of sparks and smoke around me

ve stüdyom alev alırken muhtemelen etrafımda çok fazla kıvılcım ve duman olması.

as my studio catches fire Here we go then. Yes.

İşte başlıyoruz o zaman. Evet.

What else is coming up today?

Bugün başka neler geliyor?

If we have time, there is an interesting subject

Vaktimiz varsa ilginç bir konu var

I want to talk about vanity

bahsetmek istediğim kibir

I love that word vanity.

sözüne bayılıyorum.

When we talk about vanity, it is the care and attention that a person

Gösterişten bahsettiğimizde, bir kişinin

takes or undertakes

to take care of their appearance, their image, if you will.

görünüşüne, deyim yerindeyse imajına bakmak için gösterdiği veya üstlendiği özen ve dikkattir.

So that might be something we will talk about later on.

Yani bu daha sonra konuşacağımız bir şey olabilir.

I am going also today. I'm going to give Mr.

Ben de bugün gidiyorum. Bay

Steve a chance

Steve'e

to complain about something.

bir şeylerden şikayet etmesi için bir şans vereceğim.

And I know that he wants to complain about it.

Ve bundan şikayet etmek istediğini biliyorum.

So I am giving Mr.

Bu yüzden

Steve a chance today to complain

bugün Bay Steve'e tek bir şeyden şikayet etmesi için bir şans veriyorum

about one thing and one thing only.

. Her Pazar başlayacağımız

It might be a new feature that we're going to start every Sunday.

yeni bir özellik olabilir .

We might have Mr.

Steve's mode every Sunday so that is another thing we are doing today.

Her Pazar Bay Steve'in moduna sahip olabiliriz, yani bugün yaptığımız başka bir şey de bu.

Congratulations.

Tebrikler.

Also, Vitesse Zelnick is here as well.

Ayrıca Vitesse Zelnick de burada.

Beatriz Marin.

Beatriz Marin.

It's also worth saving.

Ayrıca tasarruf etmeye değer.

Inaki said Sica.

Inaki Sica dedi.

We also have La Es Mendez

Bizde de bugün La Es Mendez

is here today.

var.

Hello, Lewis.

Merhaba Lewis.

Thank you very much for joining me today as well.

Bugün bana katıldığınız için de çok teşekkür ederim.

Oh, by the way, while I remember,

Bu arada, hatırladığım kadarıyla

I have a photograph here from Lewis.

burada Lewis'ten bir fotoğraf var.

Here we go.

Lewis, this is the photograph that you sent

İşte başlıyoruz.

Lewis, bu gönderdiğin fotoğraf

Oh, isn't that lovely?

Oh, ne güzel değil mi?

And there you can see a definite sign

Ve orada baharın geldiğine dair kesin bir işaret görebilirsiniz

that spring has arrived.

.

Some beautiful cherry blossom on the trees.

Ağaçlarda bazı güzel kiraz çiçekleri.

Looking very nice.

çok güzel görünüyor

Thank you very much, Lewis, for your photograph.

Fotoğrafın için çok teşekkürler Lewis.

And don't forget, I like receiving your pictures.

Ve unutma, fotoğraflarını almak hoşuma gidiyor.

And you are more than welcome to send them in.

Ve onları gönderebilirsiniz.

No problem.

Sorun değil.

If you want to send a photograph, feel free.

Fotoğraf göndermek isterseniz çekinmeyin.

It's not a problem.

Problem değil.

You can, because I love it.

Yapabilirsin, çünkü onu seviyorum.

I love hearing from you.

Senden haber almayı seviyorum.

I love receiving your photographs.

Fotoğraflarını almayı seviyorum.

I love catching up with all of your gossip, all of the things that are going on in your life.

Tüm dedikodularınızı, hayatınızda olup biten her şeyi yakalamayı seviyorum.

Maybe something you want to share with me.

Belki benimle paylaşmak istediğin bir şey vardır.

Maybe some good news or maybe something not so good.

Belki bazı iyi haberler veya belki de pek iyi olmayan bir şey.

You're welcome to write to me.

Bana yazabilirsiniz.

You can send me a message whenever you want.

Bana ne zaman istersen mesaj atabilirsin.

It's not a problem.

Problem değil.

If you want, I will put the email address on the screen right now.

İsterseniz hemen e-posta adresini ekrana koyayım. İşte

So here it is.

burada.

If you want to get in touch, you can.

İletişime geçmek isterseniz ulaşabilirsiniz.

So there is my email address on the screen right now.

Yani şu anda ekranda e-posta adresim var.

You can stay in touch through email.

E-posta yoluyla iletişimde kalabilirsiniz. Bir şey göndermek istiyorsanız,

Mr. Duncan at y mail

y mail dot com'daki Bay Duncan,

dot com that is my email address if you want to send something.

bu benim e-posta adresim .

If you want to say thank you, Mr.

Teşekkür etmek isterseniz Bay

Duncan, if you want to send a photograph of yourself

Duncan, kendi fotoğrafınızı göndermek isterseniz

because sometimes it is nice to see who I'm talking to

çünkü bazen kiminle konuştuğumu görmek güzel

because sometimes I don't know who I'm talking to.

çünkü bazen kiminle konuştuğumu bilmiyorum.

Sometimes I'm just talking to silhouettes

Bazen sadece silüetlerle,

shadows, people hiding in the darkness.

gölgelerle, karanlıkta saklanan insanlarla konuşuyorum.

I don't know who you are, you see.

Kim olduğunu bilmiyorum, görüyorsun.

So if you want to, you can, you can share that with me.

Yani istersen, yapabilirsin, bunu benimle paylaşabilirsin.

Hello, Sandra.

Merhaba Sandra.

Sandra Gonzalez is here today.

Sandra Gonzalez bugün burada.

Oh, we also have Pedro Balboa

Oh, bir de Pedro Balboa var,

is free

özgür

and walking around.

ve ortalıkta dolaşıyor.

That's good. I'm always glad to hear that.

Bu iyi. Bunu duyduğuma her zaman sevindim.

I'm always glad to hear when when Pedro is free.

Pedro'nun ne zaman boş olduğunu duyduğuma her zaman sevindim.

That's all I'm saying.

Tüm söylediğim bu.

Hello, also.

Ayrıca merhaba.

Oh, hello.

Oh merhaba.

Can I say hello to Claudia? Hello, Claudia.

Claudia'ya merhaba diyebilir miyim? Merhaba Claudia.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Lots and lots of regular viewers, people who come here

Bir sürü düzenli izleyici,

and watch every single week.

her hafta buraya gelip izleyen insanlar.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim. Bu

As well to you, by the way,

arada senin için de iyi,

this month

bu ay mı

or should I say next month because April is just around the corner.

yoksa gelecek ay mı demeliyim çünkü Nisan çok yakında.

So I know it's still March before anyone tells me

Bu yüzden, kimse bana Nisan'ın geldiğini söylemeden önce hala Mart olduğunu biliyorum,

April is coming it's around the corner.

köşeyi dönünce.

It's very close. It's near.

Çok yakın. Yakında.

It's almost it's almost a whisper away.

Neredeyse neredeyse bir fısıltı kadar uzakta.

To me

bana

like that.

böyle.

I'm going to the dentist in April.

Nisan ayında dişçiye gideceğim.

The reason why I'm mentioning that is because

Bundan bahsetmemin nedeni,

Claudia is a dentist.

Claudia'nın dişçi olması.

Hello.

Merhaba.

To eat it. Hello. Eat it.

Onu yemek için. Merhaba. Ye bunu.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

If I have. I haven't said hello.

Sahip olursam. Merhaba demedim.

If I didn't say hello to you, please don't complain,

Sana merhaba demediysem lütfen şikayet etme

but you are in my thoughts right now.

ama şu an aklımdasın.

Even if I haven't said hello.

Merhaba dememiş olsam bile.

What I do like to do.

Ne yapmaktan hoşlanırım.

Maybe you don't realise this.

Belki bunun farkında değilsin.

I do like to watch the live stream later.

Canlı yayını daha sonra izlemeyi seviyorum.

And the reason why I do that is because I want to read the live chat.

Ve bunu yapmamın nedeni, canlı sohbeti okumak istemem. Bu

So quite often I will miss lots of things on the live chat.

yüzden sık sık canlı sohbette pek çok şeyi kaçıracağım.

I will miss them.

onları özleyeceğim

I don't see them or I don't notice them.

Onları görmüyorum veya fark etmiyorum. Bu

So later on I always like to go through the live chat

yüzden daha sonra, kimin mesajlarını kaçırdığımı görebilmek için her zaman canlı sohbeti yeniden izlemeyi seviyorum

again with the replay so I can

I can see

whose messages I missed.

.

That's the reason why I do that.

Bunu yapmamın nedeni bu.

Hello to everybody.

Herkese merhaba.

Who else is here?

Burada başka kim var?

Karen Praet.

Karen Praet.

Hello, Karen Praet watching in Punjab in India.

Merhaba, Karen Praet Hindistan'da Pencap'ta izliyor.

Hello to you.

Merhaba sana.

I hope you can see and hear me loud and clear with my

Umarım yeni bilgisayarımla beni yüksek sesle ve net bir şekilde görebilir ve duyabilirsiniz

my new computer.

.

I did have a problem with it last week

Geçen hafta bununla ilgili bir sorun yaşadım

and the problem was it was very noisy.

ve sorun çok gürültülü olmasıydı.

It was making a lot of noise

Çok ses çıkarıyordu

and it was annoying me a lot.

ve bu beni çok rahatsız ediyordu.

So I've managed to cure the noise.

Böylece gürültüyü iyileştirmeyi başardım.

And you might even notice it's much quieter in the studio now.

Hatta şimdi stüdyonun çok daha sessiz olduğunu fark edebilirsiniz.

So the computer I have now is much quieter than the one I had before.

Yani şu an sahip olduğum bilgisayar, daha önce sahip olduğumdan çok daha sessiz.

So all you will be able to hear today is me talking.

Yani bugün duyabileceğin tek şey benim konuşmam olacak.

There will be no other sounds in the room.

Odada başka ses olmayacak.

Nothing else. Isn't that lovely?

Başka hiçbir şey. Bu çok hoş değil mi?

Hello, Marcia.

Merhaba Marcia.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

We also have who else is here today?

Ayrıca bugün burada başka kim var?

I'm going to say hello to someone I've never said hello to before.

Daha önce hiç merhaba demediğim birine merhaba diyeceğim.

Hello, Angela.

Merhaba Angela.

Angela Van Der Zenden.

Angela Van Der Zenden.

Well, I think I've said hello to you before, but welcome back.

Sanırım sana daha önce merhaba dedim ama tekrar hoş geldin.

Welcome back.

Tekrar hoşgeldiniz.

And I'm glad to hear that you have recovered

Ve korkunç koronavirüsten kurtulduğunuzu duyduğuma sevindim

from the dreaded coronavirus.

.

I'm very pleased to hear that you are feeling much better.

Kendinizi çok daha iyi hissettiğinizi duyduğuma çok sevindim.

That is always good news.

Bu her zaman iyi bir haberdir.

As I mentioned, I have some photographs to show quite a few.

Bahsettiğim gibi, epeyce göstermek için bazı fotoğraflarım var.

In fact,

Aslında,

Hello, Eric.

merhaba Eric.

Eric, guiltier is.

Eric, daha suçlu.

Hello to you, Eric.

Sana merhaba Eric.

Thank you very much for your lovely photographs that you sent.

Gönderdiğiniz güzel fotoğraflarınız için çok teşekkür ederim.

Here is one.

İşte burada. Her şeyden

First of all,

önce,

now, this particular photograph was taken in Nicaragua.

şimdi, bu özel fotoğraf Nikaragua'da çekildi.

A place called Corn Island.

Mısır Adası diye bir yer.

And can I just say

Ve şimdi

it does look rather nice

oldukça hoş göründüğünü söyleyebilir miyim? Şu anda

now. That's where I want to be

olmak istediğim yer orası

right now, lying on the beach next to that dog.

, kumsalda o köpeğin yanında uzanmak.

Whose dog is that?

Kimin köpeği bu?

Is that your dog?

Bu senin köpeğin mi?

Eric? Is that your dog on the beach?

Eric? Sahildeki senin köpeğin mi?

You don't often see dogs on the beach.

Sahilde pek köpek görmezsiniz.

And there is a reason for that.

Ve bunun bir nedeni var.

Dogs quite often have a habit

Köpekler genellikle

of doing big poops on the beach.

sahilde büyük kaka yapma alışkanlığına sahiptir.

And it isn't much fun when you are rolling around in the sand

Ve kumda yuvarlanırken

and then suddenly

birdenbire

a big piece of dog poop sticks to your back.

büyük bir köpek kakası parçası sırtınıza yapıştığında pek eğlenceli olmuyor.

It is not much fun.

Bu pek eğlenceli değil.

That's all I can say.

Tüm söyleyebileceğim bu.

But it's not nice.

Ama bu hoş değil.

So that's Nicaragua, a place called Coon Island.

Demek orası Nikaragua, Coon Adası denen bir yer.

Here is another photograph from Eric.

İşte Eric'ten başka bir fotoğraf.

Oh, yes, that's it.

Ah, evet, işte bu. Şu anda

That's where I want to be right now.

olmak istediğim yer orası.

Why aren't I there?

Neden orada değilim? Sahilde durup dışarıyı seyretmek

That's where I want to be standing on that beach looking out.

istediğim yer orası .

Apparently, there is a bar, a bar area

Görünüşe göre bir bar var, denizin ortasında içki sipariş edebileceğiniz bir bar alanı

where you can order drinks that is in the middle of the sea.

.

So I suppose you have to swim out

Sanırım

into the middle of the ocean to pick up your drink.

içeceğinizi almak için okyanusun ortasına doğru yüzmeniz gerekiyor.

Thank you, Eric, for that photograph.

Fotoğraf için teşekkürler Eric.

In fact, two photographs there of a very beautiful place.

Aslında çok güzel bir yerin iki fotoğrafı var.

All I can say is

my biggest wish at the moment,

Şu an tek diyebileceğim en büyük dileğim,

besides world peace

bunun yanında dünya barışı

is to go away somewhere nice.

güzel bir yere gitmek.

Just have a little break.

Sadece biraz ara ver.

It doesn't have to be a million miles away.

Bir milyon mil uzakta olmak zorunda değil.

It doesn't have to be on the other side of the world.

Dünyanın öbür ucunda olmak zorunda değil.

But I would love to be able to go somewhere different,

Ama o fotoğraftaki Eric gibi farklı bir yere,

somewhere peaceful, maybe by the sea,

huzurlu bir yere, belki deniz kenarına gidebilmeyi çok isterdim

like Eric in that photograph.

.

We've also received another photograph.

Ayrıca bir fotoğraf daha aldık.

Oh, this is interesting.

Bu ilginç.

Two more photographs, in fact, from a rucksack

Aslında, görünüşe göre her yerde bisiklet sürmeyi seven bir sırt çantasından iki fotoğraf daha

who apparently likes to ride

his bicycle all over the place.

.

And here is one of the views that he took

Ve işte

during one of his bicycle rides, and it's not nice.

bisiklet gezilerinden birinde çektiği manzaralardan biri ve bu hiç hoş değil.

So this is in Thailand, by the way.

Bu arada burası Tayland'da.

Apparently, it's called

Görünüşe göre,

I hope I pronounce this right.

umarım bunu doğru telaffuz ediyorum.

Burma Ball Park.

Burma Top Parkı.

Bhumibol Park.

Bhumibol Parkı.

I've I pronounce that correctly. I hope so.

Bunu doğru telaffuz ettim. Umarım.

Thank you.

Teşekkür ederim.

Ring sak.

Sakın çal.

And also, thank you for the photograph of your bicycle.

Ayrıca bisikletinizin fotoğrafı için de teşekkür ederim.

Can I just say you have a very interesting bike.

Çok ilginç bir bisikletin olduğunu söyleyebilir miyim? İşte

There it is.

burada.

Thank you.

Ring seck for that. It's not unusual.

Teşekkür ederim.

Bunun için arayın. Alışılmadık değil.

That looks like one of those bikes that you can fold up

Katlayıp

and maybe put into the back of your car.

arabanızın arkasına koyabileceğiniz bisikletlerden birine benziyor.

So maybe if you're driving somewhere far away and you want to have a bike ride when you get there,

Yani belki uzak bir yere gidiyorsanız ve oraya vardığınızda bisiklete binmek istiyorsanız,

you can take that bicycle in the back of your car.

o bisikleti arabanızın arkasına alabilirsiniz.

Isn't that lovely?

Bu çok hoş değil mi?

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Ring for that.

Bunun için çal.

And I hope I pronounced the name of the park correctly.

Ve umarım parkın adını doğru telaffuz etmişimdir.

Thank you very much for your photographs.

Fotoğraflarınız için çok teşekkür ederim.

I do appreciate them. I really do.

Onları takdir ediyorum. Gerçekten yaptım.

Thank you very.

Çok teşekkür ederim. Sorun

That's okay.

yok.

Wrong circuits. No problem. It's my pleasure.

Yanlış devreler. Sorun değil. Benim için zevkti.

I have some more photographs to show you.

Sana gösterecek birkaç fotoğrafım daha var.

Oh, now this is interesting.

Oh, şimdi bu ilginç.

I said hello

earlier on to Sandra.

Daha önce Sandra'ya merhaba dedim.

Sandra Gonzalez well, Sandra has sent me some lovely photographs.

Sandra Gonzalez , Sandra bana çok güzel fotoğraflar gönderdi.

The first one is of her dog.

İlki köpeğine ait.

Oh, look at that.

Şuna bak.

We are on the beach once more, and there is Sandra's dog.

Yine sahildeyiz ve Sandra'nın köpeği var.

I think his name is Simon.

Sanırım adı Simon'du.

Is that right?

Bu doğru mu?

Have I remembered that correctly?

Doğru mu hatırladım?

So there is Simon on the beach.

Demek sahilde Simon var.

He looks like he's having a sleep after playing with his ball.

Topuyla oynadıktan sonra uyuyor gibi görünüyor.

All I can say is I hope he did not leave any poop

Tek söyleyebileceğim, umarım kumsalda herhangi bir kaka bırakmamıştır

lying around on the beach.

.

That's all I can say.

Tüm söyleyebileceğim bu.

I would imagine. Sandra, you are very responsible.

Tahmin edebiliyorum. Sandra, çok sorumlusun.

You are a person who always makes sure that Simon

Sen her zaman Simon'ın

never leaves any of his poops lying around.

kakasını ortalıkta bırakmadığından emin olan birisin.

And he is another one.

Ve o başka biri.

Another picture.

Başka bir resim.

This is Miramar, by the way, in Argentina.

Bu arada burası Arjantin'deki Miramar.

And there is another one.

Oh, isn't that great?

Ve bir tane daha var.

Harika değil mi?

Isn't that absolutely brazen?

Bu kesinlikle yüzsüz değil mi? Bu kadar mı

That that's it?

?

That's the place I want to be.

Olmak istediğim yer orası.

When I'm in bed tonight,

Bu gece yataktayken,

snuggled up,

sımsıkı sarılmış, oyuncak ayımı

holding my teddy bear very close.

çok yakınımda tutuyorum.

I'm going to be dreaming of that place,

O yerin hayalini kuracağım,

walking along the beach as the sun is starting to set.

güneş batmaya başlarken sahil boyunca yürüyor olacağım.

I must admit, that is the place I want to be right now.

İtiraf etmeliyim ki, şu anda olmak istediğim yer orası.

Wouldn't that be lovely?

Bu harika olmaz mıydı?

Who knows?

Kim bilir?

It might come true.

Gerçek olabilir.

Maybe not this year.

Belki bu yıl değil.

But perhaps next year.

Ama belki gelecek yıl.

Who knows?

Kim bilir?

Mr. Steve

Bay Steve

will be with us in a few moments.

birazdan bizimle olacak.

We have one more picture to show you.

Size gösterecek bir resmimiz daha var.

And this is a photograph sent in by Saeed.

Bu da Saeed tarafından gönderilen bir fotoğraf.

Hello, Saeed.

Merhaba Saeed.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

For your photograph that you also sent in to me as well.

Bana da gönderdiğiniz fotoğrafınız için. Öyle

It's not.

Look at that.

değil.

Şuna bak.

That apparently is the dining table

Görünüşe göre bu, yeni yılın başlangıcı için

that is set up with a tablecloth for the start of the new year.

bir masa örtüsü ile kurulan yemek masası .

I believe I might be wrong,

Sanırım yanılıyor olabilirim

but I think this might be the start of

ama sanırım bu,

I want to say the Islamic New Year.

İslami Yeni Yıl'ı söylemek istediğim şeyin başlangıcı olabilir.

If I'm wrong, please, please, accept my apologies.

Eğer yanılıyorsam, lütfen, lütfen, özrümü kabul edin.

But I think it is.

Ama bence öyle.

I didn't see any details about which particular New Year it was.

Hangi Yeni Yıl olduğuna dair herhangi bir ayrıntı görmedim.

But thank you very much, Sayeed, for that as well.

Ama bunun için de çok teşekkür ederim Sayeed.

I do appreciate all of your photographs, however many you want to send.

Tüm fotoğraflarınızı takdir ediyorum, ne kadar çok göndermek isterseniz isteyin.

You are more than welcome to do so.

Bunu yapmaktan memnuniyet duyarız. Size

I will give you my email address once more later on.

e-posta adresimi daha sonra bir kez daha vereceğim.

Mr. Steve is on his way.

Bay Steve yolda.

We have lots of things to talk about.

Konuşacak çok şeyimiz var.

We are talking about the Queen of England.

İngiltere Kraliçesi'nden bahsediyoruz.

We are talking about

dogs and pets.

Köpekler ve evcil hayvanlardan bahsediyoruz.

We are talking about vanity.

Kibirden bahsediyoruz.

We are talking about lots of things today.

Bugün birçok şeyden bahsediyoruz.

And also we have the return of one of our most favourite features

Ve ayrıca en sevdiğimiz özelliklerden birinin geri dönüşü var.

Everything coming up right after this.

Her şey bundan hemen sonra geliyor.

It is an excerpt from one of my full English lessons.

Tam İngilizce derslerimden birinden bir alıntı.

And then after this,

Ve bundan sonra,

he is here live in the studio.

stüdyoda canlı olarak burada.

It's Mr.

Ben Bay

Steve

Steve

Hickory Dickory Dock.

Hickory Dickory Dock.

I'm holding one grey sock in the other.

Bir gri çorabımı diğerinde tutuyorum.

There are two.

İki tane.

And both of them are blue.

Ve ikisi de mavi.

Hickory Dickory Dock.

Hickory Dickory Rıhtımı.

Did you enjoy my little poem?

Küçük şiirimi beğendin mi?

Welcome, everyone, to another full English video lesson coming to you from England,

Millet,

which happens to be the birthplace of Cadbury chocolate,

Cadbury çikolatasının,

bakewell tart, Yorkshire pudding

bakewell turtasının, Yorkshire pudinginin

and my favourite spotted dick.

ve en sevdiğim benekli aletimin doğum yeri olan İngiltere'den size gelen başka bir tam İngilizce video dersine hoş geldiniz.

And of course, the English language, which is the reason

Ve tabii ki,

we are all here today. So

bugün burada olmamızın sebebi olan İngilizce. Öyleyse

take a deep breath.

derin bir nefes alın.

Open a few windows.

Birkaç pencere açın.

Make a nice hot beverage, because today's full English lesson

Güzel bir sıcak içecek yapın, çünkü bugünün tam İngilizce dersi

is going to start right now.

hemen şimdi başlayacak.

You may have noticed that I love English.

İngilizceyi sevdiğimi fark etmiş olabilirsiniz.

Some of my favourite English words happen to be

En sevdiğim İngilizce kelimelerden bazıları

the smallest and the most commonly used A good example

en küçük ve en sık kullanılan kelimelerdir. Bunun iyi bir örneği,

is the word of it seems like such a simple word, yet it is often

kelimesinin çok basit bir kelime gibi görünmesine rağmen,

used on a daily basis in so many ways to cancel

günlük olarak bir şeyi iptal etmek için pek çok şekilde

something can be described as being off.

açıklanabilir. kapalı olarak.

Sorry girls, the football match is off.

Üzgünüm kızlar, futbol maçı tatil oldu.

You can call something off.

Bir şeyi iptal edebilirsin. Yağmur nedeniyle

We had to call off the outdoor concert because of the rain.

açık hava konserini iptal etmek zorunda kaldık .

So I have a free day away from work.

Bu yüzden işten uzakta boş bir günüm var.

Can be described as being off.

Kapalı olarak tanımlanabilir.

I won't see you tomorrow as it's my off day.

Yarın izin günüm olduğu için seni göremeyeceğim.

You are having the day off.

Bugün izinlisin.

Another use of off day is when things keep going wrong

İzin gününün başka bir kullanımı, işlerin sürekli ters gitmesi

or when your mood is not good during a certain period of time.

veya belirli bir süre boyunca ruh halinizin iyi olmamasıdır.

Sorry for all the mistakes, guys.

Tüm hatalar için özür dilerim arkadaşlar. Bir yerden

I'm having a bit of an off day to make your way out of a place or to announce your departure.

çıkmak veya ayrılacağınızı duyurmak için biraz boş bir gün geçiriyorum .

You can say that you are off.

çıktığını söyleyebilirsin.

Okay, guys, it's 5:00. See you tomorrow.

Tamam çocuklar, saat 5:00. Yarın görüşürüz. Ben

I am off.

gidiyorum.

If something that is perishable

Bozulabilir bir şey en

has gone past its best, then we can say that it is.

iyi halini geçmişse, o zaman öyle olduğunu söyleyebiliriz.

Oh, don't drink that milk.

Oh, o sütü içme.

It's off.

Kapalı.

This salmon smells awful.

Bu somon çok kötü kokuyor.

I think it's off.

Sanırım kapalı.

If something has been disconnected,

Bir şeyin

from its power source, we can say that it is off.

güç kaynağından bağlantısı kesildiyse, kapalı diyebiliriz.

The TV isn't broken.

Televizyon bozuk değil.

It's off.

Kapalı.

Talking of which, I'm off over there.

Konu açılmışken, ben oraya gidiyorum.

It's time to do the next sequence and

Sıradaki sırayı yapma zamanı geldi ve

it's strange

how some words can find themselves together in English phrases.

bazı kelimelerin kendilerini İngilizce ifadelerde bir arada bulması garip.

A good example of this is the phrase love hate.

Buna güzel bir örnek, aşk nefreti ifadesidir.

These words have opposite meanings.

Bu kelimelerin zıt anlamları vardır.

However, they do go together as a description of a certain type of relationship.

Ancak, belirli bir ilişki türünün tanımı olarak bir araya gelirler.

I am talking about a love hate relationship in society.

Toplumdaki bir aşk nefret ilişkisinden bahsediyorum.

A love hate relationship describes a partnership that involves

Bir aşk nefret ilişkisi, hem

both fondness and hatred.

sevgi hem de nefret içeren bir ortaklığı tanımlar. İki kişi arasındaki

A tumultuous or turbulent relationship

çalkantılı veya çalkantılı bir ilişki,

between two people can be described as love hate.

aşk nefreti olarak tanımlanabilir.

We had a terrible fight last night,

Dün gece çok kötü kavga ettik

but today we made up and are having a meal together tonight.

ama bugün barıştık ve bu akşam birlikte yemek yiyoruz.

You might feel that this relationship is based on love hate,

especially if the arguments occur often.

Özellikle tartışmalar sık ​​sık ortaya çıkıyorsa, bu ilişkinin aşk nefretine dayandığını hissedebilirsiniz.

A long term relationship might become unstable

Uzun vadeli bir ilişki,

due to a hopeless feeling of routine and familiarity.

umutsuz bir rutin ve aşinalık duygusu nedeniyle istikrarsız hale gelebilir.

The couple might become bitter and resentful,

Çift, ilişkinin inişli çıkışlı doğasıyla sonuçlanan acı ve kırgın olabilir

which results in the up and down nature of the relationship.

.

A love hate relationship can exist in other places.

Başka yerlerde bir aşk nefret ilişkisi olabilir.

If you love your job, but it does not pay very well,

İşinizi seviyorsanız ama çok iyi para kazandırmıyorsa,

you might have a love hate relationship with it.

onunla aşk-nefret ilişkisi yaşayabilirsiniz.

You might have a love hate relationship with your boss.

Patronunuzla bir aşk nefret ilişkiniz olabilir.

There are some good days and some bad.

Bazı iyi günler ve bazı kötü günler vardır.

You have mixed feelings.

Karışık duygular içindesin.

You have the feeling of both love and hate.

Hem sevgi hem de nefret duygusuna sahipsiniz.

What do you want and what do you need?

Ne istiyorsun ve neye ihtiyacın var?

If you want too much, can we call this greed?

Çok istiyorsan buna açgözlülük diyebilir miyiz?

Do you have more than you need? Or is it enough?

İhtiyacınızdan fazlasına mı sahipsiniz? Yoksa yeterli mi?

Perhaps you have nothing.

Belki de hiçbir şeyin yok.

Sometimes life can be tough.

Bazen hayat zor olabilir.

There is a fine difference between the things you want and the things you need

İstediğiniz şeyler ile istemeniz gereken şeyler arasında ince bir fark vardır,

to want is to desire.

arzu etmektir.

It is an urge to satisfy.

Bu tatmin olma dürtüsüdür.

That desire to need is the instinctive response to nature's call for survival.

Bu ihtiyaç duyma arzusu, doğanın hayatta kalma çağrısına verilen içgüdüsel bir yanıttır.

It's the need to survive.

Hayatta kalma ihtiyacıdır.

What is necessary to survive is your need

Hayatta kalmak için gerekli olan sizin ihtiyaçlarınızdır.

The obvious things needed for survival are food and water.

Hayatta kalmak için ihtiyaç duyulan bariz şeyler yemek ve sudur.

They are your basic needs.

Onlar sizin temel ihtiyaçlarınızdır.

Without these, you will not survive for long.

Bunlar olmadan uzun süre hayatta kalamazsınız.

Of course, want can be classified as need to.

Elbette istemek, ihtiyaç olarak sınıflandırılabilir.

However, we often see want as a more selfish emotion.

Bununla birlikte, isteği genellikle daha bencil bir duygu olarak görürüz.

I need food.

Yiyeceğe ihtiyacım var.

I want a nice new car to show my neighbour.

Komşuma göstermek için yeni ve güzel bir araba istiyorum.

Furthermore, the dilemma of what money is creates quite a paradox.

Üstelik paranın ne olduğu ikilemi de oldukça paradoks yaratıyor.

We need money to buy food, but we also want money to support a comfortable.

Yiyecek almak için paraya ihtiyacımız var ama bir rahatı desteklemek için de para istiyoruz.

And some might say wasteful lifestyle.

Ve bazıları savurgan bir yaşam tarzı diyebilir.

Want is often seen as a selfish emotion.

İstemek genellikle bencil bir duygu olarak görülür.

Need comes from your basic necessities.

İhtiyaç, temel gereksinimlerinizden gelir.

Want comes from the things that will make you feel better as a person.

İstemek, sizi bir insan olarak daha iyi hissettirecek şeylerden gelir.

Need comes from the basic survival instinct

İhtiyaç,

to make it through the day without starving to death.

günü açlıktan ölmeden geçirmek için temel hayatta kalma içgüdüsünden gelir.

Need and want might have similar definitions,

İhtiyaç ve istek benzer tanımlara sahip olabilir,

but they are often seen as belonging to very different urges.

ancak genellikle çok farklı dürtülere ait olarak görülürler.

What is a split infinitive?

Bölünmüş mastar nedir?

Is it painful?

Acı veriyor mu? İz

Will it leave a scar?

bırakır mı? Her şeyden

Well, first of all, having a split infinitive

önce, bölünmüş bir mastara sahip olmak, kulağa

is not an injury, although it does sound like one.

öyle gelse de, bir yaralanma değildir.

In English grammar we name a certain grammar error

İngilizce dilbilgisinde, belirli bir dilbilgisi hatasını

as a split infinitive and infinitive.

bölünmüş mastar ve mastar olarak adlandırırız.

In English, grammar is the use of the word two with a verb.

İngilizce'de dilbilgisi, iki kelimesinin bir fiil ile kullanılmasıdır.

While there are no grammar rules that prohibit split infinitives.

Bölünmüş mastarları yasaklayan gramer kuralları yoktur.

Many English experts strongly disapprove of them.

Pek çok İngiliz uzmanı bunları kesinlikle onaylamıyor.

An example of a split infinitive is the classic

Bölünmüş bir mastar örneği,

to boldly go where no man has gone before.

daha önce hiç kimsenin gitmediği yerlere cesurca gitmek için klasiktir.

The word boldly and go should be the other way round.

Cesurca ve git kelimesi tam tersi olmalıdır.

It should read to go boldly where no man has gone before.

Daha önce hiç kimsenin gitmediği yerlere cesurca gitmeyi okumalı.

In writing, this looks more dramatic.

Yazılı olarak, bu daha dramatik görünüyor.

But when spoken, the split infinitive sounds better.

Ancak söylendiğinde, bölünmüş mastar kulağa daha iyi geliyor.

So while the use of a split infinitive is technically incorrect,

Bu nedenle, bölünmüş bir mastarın kullanılması teknik olarak yanlış olsa da,

you might only find the most pedantic English teachers picking you on it.

yalnızca en bilgiç İngilizce öğretmenlerinin sizi bu konuda seçtiğini görebilirsiniz.

To pick someone up on something is to correct them by pointing out their mistake

Birini bir konuda tavlamak, onun hatasını işaret ederek düzeltmektir

No, it was.

Hayır, öyleydi.

I hope you enjoyed that.

Umarım bundan zevk almışsındır.

And that was one of my full English lessons.

Ve bu benim tam İngilizce derslerimden biriydi.

Many of my full English lessons.

Tam İngilizce derslerimin çoğu.

In fact, lots and lots of my lessons can be found right here

Aslında, derslerimin çoğu burada,

on my YouTube channel.

YouTube kanalımda bulunabilir.

Mm hmm.

Hmm.

Hello.

Merhaba.

Hello, Mr.

Duncan. Hello.

Merhaba, Bay

Duncan. Merhaba.

Wonderful viewers from across the globe.

Dünyanın dört bir yanından harika izleyiciler.

He's back.

O geri döndü.

Was I ever away?

Hiç uzakta mıydım?

Well, it did feel like it.

Öyle hissettirdi.

Oh, right. Okay.

Ah, doğru. Tamam aşkım.

You know, those weeks seem very long when we're not on.

Biliyor musun, biz yokken o haftalar çok uzun geliyor.

Apparently, we do get missed.

Anlaşılan özleniyoruz.

Did you know that a lot of people miss us during the week?

Hafta boyunca birçok insanın bizi özlediğini biliyor muydunuz?

Especially you I sometimes think that maybe you have more fans than me.

Özellikle senin bazen benden daha çok hayranın olduğunu düşünüyorum.

I very much doubt that, Mr.

Bundan çok şüpheliyim, Bay

Dumb Animals, maybe, but certainly not fans.

Dumb Animals belki, ama kesinlikle hayranlar değil.

Nice to see you back.

Seni tekrar görmek güzel.

We have a busy one today.

Bugün yoğun bir günümüz var.

We have lots of things to talk about.

Konuşacak çok şeyimiz var.

We are giving you something today, Steve.

Bugün sana bir şey veriyoruz, Steve.

We don't often give you things chocolate, but today we are giving you something.

Size sık sık çikolata vermiyoruz ama bugün size bir şeyler veriyoruz.

We're giving you the chance to have a moan.

Size inleme şansı veriyoruz.

Don't get me started, Mr.

Beni başlatmayın, Bay

Duncan, because,

Duncan, çünkü,

you know, the whole 2 hours could be taken up with me just moaning because I'm very good at it.

bilirsiniz, 2 saatin tamamı benim inlememle geçebilir çünkü bunda çok iyiyimdir.

This is one particular thing, though, so I'm going to show you a picture later on,

Yine de bu özel bir şey, bu yüzden size daha sonra bir resim göstereceğim

and I know it's going to get the reaction you will react to it.

ve tepki vereceğinizi biliyorum .

I spend most of my week talking to fellow colleagues,

Haftamın çoğunu iş arkadaşlarımla konuşarak,

moaning about various aspects of the job.

işin çeşitli yönleri hakkında sızlanarak geçiriyorum.

If there is one thing Steve is good at.

Steve'in iyi olduğu bir şey varsa.

If there's one thing Steve is really good at, he excels at.

Steve'in gerçekten iyi olduğu bir şey varsa, o da mükemmeldir. Hayattaki

I'm very good at finding all the negative things

tüm olumsuz şeyleri bulmakta

in life and constantly talking about them moaning.

ve sürekli onlar hakkında inleyerek konuşmakta çok iyiyim.

Mr. Lovely.

Mr. Steve.

Bay Güzel.

Bay Steve.

Mr. Steve is good at moaning.

Bay Steve inlemede iyidir.

Nice to see that you weren't here yesterday.

Dün burada olmadığını görmek güzel.

Mr. Steve was aware yesterday he went to see his mother.

Bay Steve dün annesini görmeye gittiğinin farkındaydı.

And of course, that connects quite well with today because today is

Ve tabii ki bu, bugünle oldukça iyi bağlantılı çünkü bugünün

Mother's Day means it's Mothering Sunday.

Anneler Günü, Anneler Günü olduğu anlamına geliyor.

So hello to all the mothers out there.

Oradaki tüm annelere merhaba.

You went to see your mummy yesterday.

Dün anneni görmeye gittin.

I went yesterday because obviously I'm dedicated to this livestream

Dün gittim çünkü açıkçası kendimi bu canlı yayına adadım

and I had to give that up to be with Mr.

ve bugün Bay Duncan ve sizinle birlikte olmak için bundan vazgeçmek zorunda kaldım

Duncan and you today.

. Burada

So can you see this the sacrifices, the sacrifices we're making to be here with you?

seninle olmak için yaptığımız fedakarlıkları, fedakarlıkları görebiliyor musun?

To be perfectly honest,

Dürüst olmak gerekirse,

my sister is taking my mother out today

ablam bugün annemi dışarı çıkarıyor

and they're going in the evening for a meal,

ve akşam yemeğe gidecekler

which, because my mother lives

, çünkü annem

quite a long way away, isn't really feasible.

çok uzakta yaşadığı için bu pek mümkün değil.

Otherwise, I'd have a very late night.

Aksi takdirde, çok geç bir gece geçirecektim.

So I went yesterday, spent a lovely day with my mother,

Ben de dün gittim, annemle güzel bir gün geçirdim

and we went out for a meal.

ve yemek yemek için dışarı çıktık.

But yes, I gave her some flowers, and

Ama evet, ona biraz çiçek verdim ve

I hope she's opened her presents, which is chocolate.

umarım çikolata olan hediyelerini açmıştır.

Oh, flowers and chocolate.

Oh, çiçekler ve çikolata.

You can't go wrong on Mother's Day with flowers and chocolate.

Anneler Günü'nde çiçekler ve çikolata ile yanlış gidemezsiniz.

I wish I was a mother.

Keşke anne olsaydım.

Well, maybe one day.

Belki bir gün. Bahse

I bet you would just want the chocolates and not the flowers.

girerim çiçekleri değil, sadece çikolataları isterdin .

Well, no, I don't want the flowers. Just give me lots of chocolates.

Hayır, çiçekleri istemiyorum. Bana bir sürü çikolata ver yeter.

If you could give me chocolate flowers.

Bana çikolata çiçekler verebilirsen.

Chocolate flowers?

Çikolata çiçekleri?

Exactly.

Kesinlikle.

Do you want to comment on my T-shirt that I'm wearing?

Giydiğim tişörtüm hakkında yorum yapmak ister misin?

Yes, I was just noticing this.

Evet, bunu yeni fark ediyordum. Her şeyden

Well, first of all, it's Mother's Day, so let us get that one.

önce, bugün Anneler Günü, o yüzden onu alalım.

Out of the way.

Yoldan çekil.

First of all, Mother's Day, Mothering Sunday.

Öncelikle Anneler Günü, Anneler Pazarı.

Now, I know in different parts of the world, Mother's Day is actually on a different day.

Artık dünyanın farklı yerlerinde Anneler Günü'nün aslında farklı bir günde olduğunu biliyorum.

But hello, to mothers everywhere.

Ama her yerdeki annelere merhaba.

Wherever you are watching in the world.

Dünyanın neresinde izliyorsanız izleyin.

Mothering Sunday, it's also the first day of spring

Anneler Pazarı, aynı zamanda resmi olarak baharın ilk günü

officially And

ve

I I couldn't resist today

ben bugün karşı koyamadım

because, well, we often think of lots of different things that way.

çünkü pek çok farklı şeyi bu şekilde düşünürüz.

When we think of springtime, we think of lots of different things that way

İlkbahar deyince aklımıza çok farklı şeyler gelir

in spring, we do indeed.

, ilkbaharda da öyle gelir.

Yes, to the onset of Easter, which means Easter eggs.

Evet, Paskalya yumurtaları anlamına gelen Paskalya'nın başlangıcına.

By the way, we didn't finish talking about my T-shirt.

Bu arada tişörtüm hakkında konuşmayı bitirmedik.

No, we're going to in a minute.

Hayır, birazdan gideceğiz.

All right.

So we've got plenty of time to give you a clue.

Elbette.

Yani size bir ipucu vermek için bolca zamanımız var.

It's a particular type of bird.

Belirli bir kuş türüdür.

Well, show is showing the t shirt first and then we think we can comment on it afterwards.

Şov önce tişörtü gösteriyor ve sonra onun hakkında yorum yapabileceğimizi düşünüyoruz.

So just raise yourself up slightly.

Bu yüzden kendinizi biraz yükseltin.

Somebody gave me this T-shirt.

Biri bana bu tişörtü verdi.

They went on holiday to this particular country.

Bu ülkeye tatile gittiler.

Okay. Just to show us the T-shirt.

Tamam aşkım. Sadece bize tişörtü göstermek için.

Well, I'm just working up to it.

Ben sadece bunun için çalışıyorum.

I'm we're going to talk about the T-shirt later.

Tişört hakkında daha sonra konuşacağız.

Oh, all right, then.

Do you want me to reveal it?

Pekala o zaman.

ifşa etmemi ister misin?

And I want to share it quickly as a taster.

Ve bir tadımcı olarak hızlıca paylaşmak istiyorum.

There we go. There it is.

Oraya gidiyoruz. İşte burada.

Yes, I'm on tippy toes.

Evet, parmak uçlarındayım.

Tippy toes. All right.

Parmak uçları. Elbette.

So a friend of mine visited Peru, but other countries in South America,

Bir arkadaşım Peru'yu ziyaret etti ama Güney Amerika'daki diğer ülkeler,

one of them being Peru, and brought me back this lovely T-shirt.

bunlardan biri Peru'ydu ve bana bu sevimli tişörtü getirdi.

That was about three years ago.

Bu yaklaşık üç yıl önceydi.

It's the first time of war.

İlk savaş zamanı.

It's it's very nice. So when we think about springtime,

Bu çok güzel. Yani baharı düşündüğümüzde

Steve, we start

Steve, hakkında

talking about might you know, in a moment, we will talk about your T-shirt.

konuşmaya başlıyoruz, biliyor musun, birazdan tişörtün hakkında konuşacağız. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

Well, why did you anyway. Right.

Peki, neden yaptın ki? Sağ.

Well, it's just a teaser. A teaser.

Bu sadece bir teaser. Fragman.

I think it's over anyway.

Nasılsa bitti bence.

And, you know, if you start watching a TV show and they show you something,

Ve, bilirsiniz, bir TV şovunu izlemeye başlarsanız ve size bir şey gösterirler,

but it's not the whole episode, and then it goes into the titles.

ancak bu bölümün tamamı değildir ve sonra başlıklara girer.

That's the teaser.

Fragman bu.

So that's a teaser.

Yani bu bir teaser.

You see, we're teasing. We're saying, stick around.

Görüyorsun, dalga geçiyoruz. Kenarda kalın diyoruz.

I don't think it's that interesting, but never more.

O kadar ilginç olduğunu düşünmüyorum ama asla daha fazla değil.

Okay, then.

Tamam o zaman.

But we won't talk about it then.

Ama o zaman bunun hakkında konuşmayacağız.

Let's not talk about it.

Bunun hakkında konuşmayalım.

Spring time is here.

Bahar zamanı geldi.

What is the one thing we often think about during springtime?

İlkbaharda sık sık düşündüğümüz tek şey nedir?

Well, renewal. Hmm.

Peki, yenileme. Hmm.

Flowers starting to pop up in the garden.

Bahçede çiçekler açmaya başladı.

What about animals?

Peki ya hayvanlar?

Animals coming out of hibernation? Yes.

Hayvanlar kış uykusundan mı çıkıyor? Evet.

Maybe a hedgehog Yes, maybe a rabbit.

Belki bir kirpi Evet, belki bir tavşan.

But they don't really hibernate rabbits.

Ama tavşanları gerçekten kış uykusuna yatırmazlar.

But you don't see them very much. But, yes.

Ama sen onları pek görmüyorsun. Ama evet.

Animals. Birds.

Hayvanlar. Kuşlar

So when you say starting to mate building nests.

Yani çiftleşmeye başlamak derken yuva yapmaya başlıyoruz.

When you say rabbit? Yes.

tavşan derken Evet.

You mean you mean this sort of rabbit here on on on our

Yani bizim tavşanlarımızın üzerinde bu tür bir tavşan mı var

rabbits?

?

Got a very familiar face. Is is that it?

Çok tanıdık bir yüzü var. Bu mu?

Was that the rabbit?

O tavşan mıydı?

Did you miss it?

Özledin mi?

I found that Patsy's again.

Patsy'nin yerini yeniden buldum.

Everyone missed it on on on our.

Bizimkilerde herkes kaçırdı.

Now that looks suspiciously

Şimdi bu şüpheli bir şekilde

like somebody with you on the list.

listede seninle birlikte biri gibi görünüyor.

Today. Yes, it is true.

Bugün. Evet bu doğrudur.

Very funny, Mr. Duncan.

Çok komik, Bay Duncan.

Are you saying that

I'm like a rabbit?

Tavşan gibi olduğumu mu söylüyorsun?

What are the characteristics of a rabbit?

Tavşanın özellikleri nelerdir?

Well, that's stuck.

Bu sıkışmış.

That's not really an insult.

Bu gerçekten bir hakaret değil.

Unless, of course, you have big teeth.

Tabii büyük dişleriniz yoksa.

I used to have big teeth. At the front.

Eskiden büyük dişlerim vardı. Önde.

Actually, I used to have.

Aslında eskiden vardı.

They used to call me a rabbit at school day, so I had to front teeth.

Okul günü bana tavşan derlerdi, bu yüzden ön dişlerimi kullanmak zorunda kaldım. Bir

It sort of stuck out, faced as a say hello rabbit.

çeşit sıkışmış, merhaba tavşanı gibi bakıyordu.

Well, they used to say, I've got teeth like a rabbit.

Dişlerimin tavşan gibi olduğunu söylerlerdi.

I said, because my two front teeth were sort of

Dedim, çünkü ön iki dişim biraz

bucked.

çarpıktı.

I think it's a bear.

They used to stick out because I had too many teeth

Bence bu bir ayı. Küçük, minicik çenemde

çok fazla dişim olduğu için dışarı çıkarlardı

in my small, little, petite jaw.

.

All the teeth wouldn't fit.

Bütün dişler uymuyor.

And so I had to have four teeth removed and then a brace fitted.

Ve bu yüzden dört dişimi çektirmek zorunda kaldım ve ardından bir diş teli taktırdım.

So a metal wire that pulls your teeth back.

Yani dişlerinizi geri çeken metal bir tel.

And of course,

Ve tabii ki

Polaris here, isn't it? Yes.

Polaris burada, değil mi? Evet.

Claudia. Claudia.

Claudia. Claudia.

Well, know all about that.

Pekala, bunun hakkında her şeyi bil.

So that's what they used to do.

Demek yaptıkları buydu.

I don't know if they still do that.

Hala yapıyorlar mı bilmiyorum.

Valerie. See who, by the way. Claudia. Claudia.

Valerie. Bu arada kim olduğunu görün. Claudia. Claudia.

Well, I don't know what to because it says Polaris on the ice, but

Ne yapacağımı bilmiyorum çünkü buzda Polaris yazıyor ama

by the way, is cooking meat and potatoes today, and it's in the oven.

bu arada bugün et ve patates pişiyor ve o fırında.

So it sounds delicious. So, yes.

Kulağa lezzetli geliyor. Yani evet.

So if you've got sort of front teeth that stick out

Öyleyse, dışarı çıkan bir tür ön dişleriniz varsa,

do you still remove teeth

yine de dişleri çıkarır

and then use a brace to pull them back into line?

ve ardından onları tekrar hizaya getirmek için bir diş teli kullanır mısınız?

Well, people, they still have braces. Yes.

Millet, hala diş telleri var. Evet.

You see, every teenager, if you ever go on YouTube and look at anyone

Görüyorsunuz, her genç, YouTube'a girip

who is under the age of 25, they all have braces or as they call them.

25 yaşın altındaki birine bakarsanız, hepsinin diş teli olduğunu veya onların deyimiyle diş teli olduğunu görürsünüz.

And I think in American English, they call them retainers, retainers.

Ve sanırım Amerikan İngilizcesinde onlara hizmetli, hizmetli diyorlar.

So they hold back the teeth and then they gradually pull them into the right place.

Böylece dişleri geri tutarlar ve sonra yavaş yavaş onları doğru yere çekerler.

So, yes, I think people still have braces on their teeth.

Yani, evet, bence insanların dişlerinde hala diş teli var.

I think so. Yes, I think I had it for several months.

Bence de. Evet, sanırım birkaç aydır bendeydi.

And of course, it's made

Ve tabii ki,

me into the goddess or God that I am today.

beni bugün olduğum tanrıça ya da Tanrı yaptı.

Okay, fair enough.

Tamam, yeterince adil.

If I got Buckteeth, nobody would be watching.

Buckteeth'i alsaydım, kimse izlemiyor olurdu.

You say nobody would be tuning in.

Kimsenin dinlemeyeceğini söylüyorsunuz.

There is no answer to watch every week.

Her hafta izlenecek bir cevap yok.

So that.

Böylece.

So I was in the garden yesterday.

Dün bahçedeydim.

I couldn't resist Steve wandering around the garden and some of the sights.

Bahçede ve bazı turistik yerlerde dolaşan Steve'e karşı koyamadım . Aslında

At the moment we have some wonderful sites all around us, in fact.

şu anda etrafımızda bazı harika sitelerimiz var .

And I have to be honest with you, I couldn't resist

Ve size karşı dürüst olmam gerek, bahçedeki

showing some of the beautiful flowers

güzel çiçeklerden bazılarını göstermeden edemedim

in the garden because we have quite a few coming out at the moment.

çünkü şu anda bir sürü çiçek çıkıyor. Bir

Lots of beautiful flowers, lots of yellow, some green,

sürü güzel çiçek, bir sürü sarı, biraz yeşil,

everything looking rather nice.

her şey oldukça güzel görünüyor.

And it's

Ve

I couldn't resist showing you

that video that I filmed yesterday in the garden.

dün bahçede çektiğim o videoyu size göstermekten kendimi alamadım.

Some beautiful shots of the flowers in bloom.

Açan çiçeklerden güzel kareler.

Very nice.

Çok güzel.

Yes. He's still with us.

Evet. O hala bizimle.

Mr. Steve is still here.

Bay Steve hala burada.

He's decided to stay a little bit longer.

Biraz daha kalmaya karar verdi.

Victoria says that we must have green

Victoria,

fingered as well for those flowers to look so beautiful.

o çiçeklerin bu kadar güzel görünmesi için yeşil parmaklarımızın da olması gerektiğini söylüyor.

Well, the thing with with spring flowers is you don't have to do very much

Pekala, bahar çiçekleriyle ilgili olan şey şu ki, çok fazla bir şey yapmanıza gerek yok

because they just come up

çünkü onlar sadece çiçek soğanı oldukları için ortaya çıkıyorlar

because they're bulbs, particularly those daffodils.

, özellikle şu nergisler.

So you don't have to do anything.

Yani hiçbir şey yapmanıza gerek yok.

You just in fact, the previous owners put those in. Yes.

Aslında, önceki sahipleri koydu. Evet.

And they just come up every spring and you don't really have to make any effort at all.

Ve her baharda ortaya çıkarlar ve gerçekten hiç çaba sarf etmenize gerek kalmaz.

And they last for years and years and years.

Ve yıllarca, yıllarca ve yıllarca sürerler.

And every year you get lovely daffodils coming up in the garden.

Ve her yıl bahçede güzel nergisler çıkıyor.

You do.

Siz yapıyorsunuz.

It's also the queen's birthday today.

Ayrıca bugün kraliçenin doğum günü. Bu

It is.

We were going to mention that.

.

Biz buna değinecektik.

And I suppose now would be a good time to mention it.

Ve sanırım şimdi bundan bahsetmek için iyi bir zaman.

The queen

Kraliçe

is. How old is she today?

öyle. Bugün kaç yaşında?

She is 90.

90 yaşında.

Five.

Beş.

The Queen of England is 95.

İngiltere Kraliçesi 95 yaşında.

Can you believe it?

Buna inanabiliyor musunuz?

She's four years older than my mother.

Annemden dört yaş büyük.

So your mother is catching up catching up with the queen is getting further away.

Yani annen kraliçeye yetişirken daha da uzaklaşıyor.

Your mother is 91 92 in December.

Annen Aralık ayında 91 92.

Yes. Wow. It's not amazing. I know.

Evet. Vay. Bu harika değil. Biliyorum.

And the Queen of England, in fact, we might be talking about two Queen's

Ve İngiltere Kraliçesi, aslında, iki Kraliçe'den bahsediyor olabiliriz

because of course, your mother to you is the Queen of you.

çünkü tabii ki anneniz sizin için Kraliçe'dir.

Of I suppose. Very special person.

Sanırım. çok özel insan

The Queen is 95 and of course

Kraliçe 95 yaşında ve tabii ki

she is getting on a little bit.

biraz gelişiyor.

Let's not beat around the bush.

Lafı dolandırmayalım.

The Queen of England is a little older now than she was

İngiltere Kraliçesi şimdi sekiz yıl öncesine göre biraz daha yaşlı

eight years ago,

but she still keeping mobile.

ama yine de hareket halinde.

Now at this age you would often find people or.

Şimdi bu yaşta sık sık insanları veya.

Well, this is something I'm looking forward to.

Pekala, bu dört gözle beklediğim bir şey.

I will be honest with you.

sana karşı dürüst olacağım

I can't wait to have my own

little mobility scooter that I can ride around on.

Etrafta dolaşabileceğim kendi küçük hareketli scooter'ıma sahip olmak için sabırsızlanıyorum.

I can't wait.

bekleyemem

And I suppose this is the sort of thing I'm talking about.

Ve sanırım bu bahsettiğim türden bir şey .

So so when we think about mobility scooters, it's that sort of thing.

Yani mobil scooterları düşündüğümüzde, bu tür bir şey.

I want one of these.

Bunlardan bir tane istiyorum.

I can't wait So when I'm 60,

Bekleyemem Bu yüzden 60 yaşıma geldiğimde,

I've decided when I'm 60, I'm going to get one of these,

60 yaşıma geldiğimde karar verdim, bunlardan bir tane alacağım

and I'm going to go around the local town everywhere to do my shopping.

ve alışverişimi yapmak için her yeri kasabayı dolaşacağım.

In this mobility scooter, I'm going to have one of these.

Bu mobilite scooter'ında bunlardan birine sahip olacağım.

Mr. Steve, maybe wait till you're 80.

Bay Steve, belki siz 80 olana kadar bekleyin.

I got 60.

Ben 60 oldum.

Sounds a bit young. Mr. Don't I Want One Now.

Kulağa biraz genç geliyor. Bay, Şimdi İstemiyor Muyum?

Why don't you just get yourself an electric bike instead?

Neden onun yerine kendine bir elektrikli bisiklet almıyorsun?

It's the only vehicle that you can ride on the pavement with.

Kaldırımda sürebileceğiniz tek araç .

You can actually ride along the footpath

or the sidewalk in one of these.

Bunlardan birinde patikada veya kaldırımda bisiklet sürebilirsiniz.

And so you can you can get everyone to jump out the way.

Ve böylece herkesin yoldan atlamasını sağlayabilirsiniz.

And it even has a little horn as well.

Ve hatta küçük bir boynuzu da var.

Beep, beep, beep, beep.

Bip, bip, bip, bip.

Anyway, the queen of England, apparently

Her neyse, İngiltere kraliçesi, görünüşe göre

the queen of England is getting one of these.

İngiltere kraliçesi bunlardan birini alıyor.

Really? Yes. I'm not joking.

Gerçekten mi? Evet. Şaka yapmıyorum.

It's all over the news this morning.

Bu sabah tüm haberlerde var.

I read the news this morning, but there is a big boat

Bu sabah haberleri okudum ama büyük bir tekne var,

she's not getting one of these out.

bunlardan birini çıkarmıyor.

She won't be getting one, though.

Yine de bir tane alamayacak.

She won't be getting one of the.

Bunlardan birini alamayacak.

This I think this is one of the cheapest ones you can buy.

Bence bu, satın alabileceğiniz en ucuz olanlardan biri .

I think it's about £1,000 for one of these.

Bunlardan biri için yaklaşık 1.000 £ olduğunu düşünüyorum.

But the queen, of course, being the richest woman on the planet,

Ama tabii ki kraliçe, gezegendeki en zengin kadın olduğundan,

this is the mobility scooter that the queen is buying.

bu kraliçenin satın aldığı mobilite scooter'ı.

Would you like to see it?

Is this true? It is true.

Görmek istermisin?

Bu doğru mu? Bu doğru.

That it's a car.

Bunun bir araba olduğunu.

It's a car.

Bu bir araba.

It's basically a car with no doors.

Temelde kapısı olmayan bir araba.

Oh. So why does she need a mobility scooter?

Ah. Öyleyse neden bir mobilite scooter'ına ihtiyacı var?

Why can't she just get in a car and people driver around all the time?

Neden bir arabaya binip insanlar sürekli ortalıkta dolaşmıyor?

She's not going to actually drive that £65,000

65.000 sterlinlik

that mobility scooter is.

hareketli scooter'ı fiilen kullanmayacak.

So you get a Ford Fiesta for a third of that.

Yani bunun üçte birine bir Ford Fiesta alıyorsunuz.

That's why the queen will be riding around a quarter of that as she's going around the town

Bu yüzden kraliçe,

buying her her bread and cheese from the local Marks and Spencers.

yerel Marks ve Spencers'tan ekmeğini ve peynirini alarak kasabayı dolaşırken bunun dörtte birini atlayacak.

I'm surprised it's not gold plated.

Altın kaplama olmamasına şaşırdım.

Is it encrusted with diamonds?

Elmaslarla kaplı mı? Çok uzun göründüğü için

It looks like it's been specially made because it looks very tall. Yes.

özel olarak yapılmış gibi görünüyor . Evet.

I don't understand what it actually is, is a golf cart.

Gerçekte ne olduğunu anlamıyorum, bir golf arabası.

Is this for the queen to not use it in public?

Bu kraliçenin toplum içinde kullanmaması için mi?

Perhaps, but for riding around

Belki, ama

Windsor Castle in one of her big castles?

büyük şatolarından birinde Windsor Şatosu'nda dolaştığı için?

Yes, I think so.

Evet bencede. Bu

So when she's outside going around the grounds and she wants to go and see the horses

yüzden, dışarıda arazide dolaşırken ve gidip atları görmek istediğinde

or she wants to go and shoot some birds, she could just sit in there

veya gidip birkaç kuş vurmak istediğinde, orada

with a gun and just shoot the birds

bir silahla oturup kuşları vurabilir

and then drive over and pick their little dead bodies up.

ve sonra arabayla gelip küçük ölülerini alabilir. vücutlar yukarı.

Oh, well, we'll

Oh, pekala,

have to wait and see whether that mobility.

bu hareketliliğin olup olmadığını bekleyip görmemiz gerekecek.

But I wouldn't call it a scooter. No.

Ama ben buna scooter demezdim. Hayýr.

As you say, it looks like a posh golf car.

Dediğiniz gibi lüks bir golf arabasýna benziyor.

Yes, I think that's what it is.

Evet, bence olan bu.

But it is it is more expensive than most people's cars.

Ama çoğu insanın arabasından daha pahalı. Bir

It's sort of in a royal blue colour.

çeşit kraliyet mavisi renginde.

Yes, I like that.

Evet şunu sevdim.

I'm not sure if that's the final model.

Bunun son model olup olmadığından emin değilim.

So it might vary, but I do like the I like the upholstery as well.

Bu yüzden değişebilir, ancak döşemeyi de seviyorum.

So that looks like very posh leather upholstery.

Bu çok şık deri döşemeye benziyor.

Louis the 17th says Is it a Bentley Yes, it does look like a Bentley.

17. Louis Bentley mi diyor Evet, Bentley'e benziyor.

It's a new range from Bentley.

Bentley'den yeni bir seri.

Yeah. So.

Evet. Bu yüzden.

So it's not one of these.

Yani bunlardan biri değil.

It's not one of those.

Onlardan biri değil.

It's one of these. It's one of those. So it's covered up.

Bunlardan biri. Onlardan biri. Yani üstü örtülü.

Yeah. Well, call it a Bentley. I like that. Yes.

Evet. Buna Bentley diyelim. Bunu sevdim. Evet.

Louis the 17th.

Thank you very much indeed for that humorous comment.

Louis 17.

Bu komik yorum için gerçekten çok teşekkür ederim.

So if you've ever

wondered what the richest woman in the world would drive around in during her old age

Yani,

dünyanın en zengin kadınının yaşlılığında neyle dolaşacağını hiç merak ettiyseniz,

there it is now, you know, it certainly won't be powered

işte şimdi, bilirsiniz, kesinlikle

by a 12 or eight cylinder

12 veya sekiz silindirli bir

petrol engine, which is what you usually find in a Bentley.

benzinli motorla çalıştırılmayacak, ki bu sizin de bildiğiniz şey. genellikle bir Bentley'de bulunur.

I think it's electric.

Bence elektrikli.

It's probably electric. Yes, I think it is electric.

Muhtemelen elektriktir. Evet bence elektrik.

Well, it's a very interesting but well, maybe maybe she'll pass it down to Charles,

Pekala, bu çok ilginç ama belki Charles'a iletir,

because by the time Charles looks like he needs one, but I think they probably have one each.

çünkü o zamana kadar Charles'ın bir taneye ihtiyacı varmış gibi görünür, ama bence muhtemelen her birinde bir tane vardır.

Who's riding in there with the queen?

Orada kraliçeyle kim biniyor?

There's four seats.

Dört koltuk var.

And of course, she will have a driver Steve.

Ve elbette, bir şoförü Steve olacak. Hareket kabiliyetine sahip scooter'ıyla

She will have someone chauffeuring her

ona şoförlük yapacak biri olacak

around in her mobility scooter.

.

I like that is.

Bu hoşuma gitti.

So this is not the one I'm going to get.

Yani alacağım bu değil.

Unfortunately, I will only be able to have one of these,

Ne yazık ki bunlardan sadece birine sahip olabileceğim

unfortunately, but I'm still looking forward to doing it.

maalesef ama yine de bunu yapmak için sabırsızlanıyorum.

So I can't wait to ride around much.

Bu yüzden etrafta dolaşmak için sabırsızlanıyorum.

Wenlock getting everyone to run out the way.

Wenlock herkesin yoldan çıkmasını sağlıyor.

We see a lot of those in much Wenlock Safari now says that when

Wenlock Safari'de,

when she's 60 she wants a Ferrari Testarossa

60 yaşına geldiğinde 1980'lerden kalma bir Ferrari Testarossa istediğini söyleyenlerin çoğunu görüyoruz

from the 1980s.

.

Oh that was the sort of archetypal

Oh, bu bir tür arketip küstah

brash show off car

gösteriş arabasıydı,

wasn't it, in the 1980s, a Ferrari Testarossa.

değil mi, 1980'lerde, bir Ferrari Testarossa.

It was very, very

the big sign, the opulence of being rich.

Zengin olmanın zenginliği çok ama çok büyük bir işaretti.

It was a deliberate attempt by Ferrari to create a car

Bu, Ferrari'nin zengin seksenlerden en iyi şekilde yararlanmak için bir araba yaratmaya yönelik kasıtlı bir girişimiydi

to make the most of the opulent eighties because the eighties was a period of time

çünkü seksenler bir zaman dilimiydi

and when wealth what if you were wealthy you had to show it

ve zenginlik, yani zengin olsaydınız, onu

as much as you possibly could.

olabildiğince çok göstermeniz gerekiyordu.

I think that was a bit encouraged by Margaret Thatcher, but I think it still happens now.

Sanırım bu Margaret Thatcher tarafından biraz cesaretlendirildi, ama bence şimdi hala oluyor.

But that's certainly when it really started.

Ama bu kesinlikle gerçekten başladığı zamandı.

That happens more now than ever. You've got to show your wealth off.

Bu şimdi her zamankinden daha fazla oluyor. Zenginliğini göstermelisin.

And there was nothing that showed your wealth off more in the 1980s than a Ferrari Testarossa. Wow.

Ve 1980'lerde servetinizi bir Ferrari Testarossa kadar gösteren hiçbir şey yoktu. Vay.

Those big sort of slaps down the side

featured in in many programmes at the time.

O zamanlar birçok programda yer alan bu tür büyük tokatlar.

In red of course.

tabii ki kırmızı.

Definitely

Kesinlikle

by the way, Angela's back

bu arada, Angela'nın sırtında

had a very bad bout of coronavirus.

çok kötü bir koronavirüs nöbeti vardı.

Yeah.

Evet.

So hope you're feeling better. Yes.

Umarım daha iyi hissediyorsundur. Evet.

And there's a lot of it about.

Ve bununla ilgili çok şey var.

In fact, last week I was starting to

Aslında, geçen hafta

hopefully go out to see more of my customers and I made lots of appointments last week

umutla daha fazla müşterimi görmek için dışarı çıkmaya başlamıştım ve geçen hafta çok sayıda randevu aldım

and five of them were cancelled because the customers said, Well, we can't see you because I'm so busy

ve beş tanesi iptal edildi çünkü müşteriler, " Sizi göremiyoruz çünkü ben çok meşgul

because they got lots of staff that were off

çünkü koronavirüs nedeniyle işinden olan çok sayıda personeli var

work with coronavirus.

.

So there is a lot of it about at the moment still.

Yani şu anda hala bununla ilgili çok şey var.

Thankfully, it's not leading to too many

Neyse ki, çok fazla

serious hospitalisations, not people still being sick with it.

ciddi hastaneye yatışa yol açmıyor, insanlar hala bu hastalığa yakalanmıyor.

I suppose the thing we can all take away from this is the cases are still high.

Sanırım bundan hepimizin çıkarabileceği şey, vakaların hala yüksek olduğu.

However, the death rate is slowly subsiding.

Ancak ölüm oranı yavaş yavaş düşüyor.

I think it actually hurts.

Bence gerçekten acıtıyor.

So there are fewer people going into hospitals, certainly in the UK, so that's good.

Yani, kesinlikle Birleşik Krallık'ta hastanelere giden daha az insan var , bu iyi.

So here things are slowly evening out, but we have been told,

Yani burada işler yavaş yavaş akşam oluyor, ama bize söylendi,

we were told a couple of weeks ago that now we have to live with it.

birkaç hafta önce artık bununla yaşamamız gerektiği söylendi.

It's just the way things are going to be.

Her şey böyle olacak.

So just like every year when we have flu.

Yani her yıl grip olduğumuzda olduğu gibi.

So there is always a season when people have flu

Yani insanların belirli mevsimlerde grip veya belirli hastalıklara yakalandığı bir mevsim her zaman vardır

or certain illnesses during certain seasons.

. Bu

So we just have to live with it.

yüzden sadece onunla yaşamak zorundayız.

That's what we've been literally told

Bize tam anlamıyla söylenen buydu

And we have Cas

Ve

Cassandra, who has come back after watching you for a long period of time.

sizi uzun süre izledikten sonra geri dönen Cassandra var.

So welcome back to you again.

Tekrar hoş geldiniz.

We've got the sentence came, haven't we, Mr. Duncan?

Cezamız geldi, değil mi Bay Duncan?

Oh, okay.

Tamam.

I haven't actually revealed that yet.

Aslında bunu henüz açıklamadım.

Haven't you? I thought you had because you don't know.

değil mi? Bilmediğin için yaptığını sanıyordum.

People have mentioned it on here.

İnsanlar burada bahsetmiş.

Yes, I didn't say that.

Evet, bunu söylemedim.

I Right. Okay. I seen that. You.

Haklıyım. Tamam aşkım. Bunu gördüm. Sen.

Good night, everyone.

Herkese iyi geceler.

I seem to add because people

Ekliyor gibiyim çünkü insanlar

were making comments that Tomic would be praised.

Tomic'in övüleceğine dair yorumlar yapıyorlardı.

So it's not.

Forget what I just said.

Yani değil. Az

önce söylediğimi unut.

Can you erase that section, Mr. Duncan?

O bölümü siler misiniz, Bay Duncan?

And can we start again?

Ve tekrar başlayabilir miyiz?

I said earlier that something was coming back that a lot of people have missed, and that was it.

Daha önce birçok insanın kaçırdığı bir şeyin geri geldiğini söyledim ve o kadar.

Oh, well, that's it. I've just.

İşte bu kadar. ben sadece Az

I've just let the cat out of the bag. Sorry, Mr. Duncan.

önce kediyi çantadan çıkardım. Üzgünüm, Bay Duncan.

Well, if you let the cat out of the bag, it means you let the secret out

Pekala, kediyi çantadan çıkarırsan, bu, sırrı açığa çıkması gerekenden önce açığa çıkardığın anlamına gelir.

before it should have been let out

Well,

Pekala,

the number of viewers may plummet.

izleyici sayısı düşebilir.

So anything else you'd like to reveal?

Ortaya çıkarmak istediğin başka bir şey var mı?

No one.

Oh, look at this.

Hiç kimse.

Şuna bak.

Oh, this is a live view outside let's have a distraction.

Oh, bu dışarıdaki canlı bir görüntü, dikkatimizi dağıtalım. İşte

There it is.

burada.

So that is outside right now. In the sunlight.

Yani şu anda dışarıda. Güneş ışığında.

The sun is now out.

Güneş şimdi çıktı.

The daffodils are sparkling in the spring, breeze.

İlkbaharda nergisler parlıyor, esinti.

And there it is now, looking outside. Live in the garden.

Ve işte şimdi, dışarıya bakıyor. Bahçede yaşa.

Yes, it's about lovely.

Evet, güzel hakkında.

Oh, Steve, I can't tell you how excited I feel today.

Ah, Steve, bugün ne kadar heyecanlı olduğumu sana anlatamam.

Because of the daffodils.

Nergisler yüzünden.

Because of the daffodils.

Nergisler yüzünden.

I can't.

I can't remember the last time I got so excited.

Yapamam.

En son ne zaman bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum.

Maybe the last time was when I looked at myself in the mirror naked.

Belki de en son aynada kendime çıplak baktığımda olmuştu.

That was the last time I got really excited by anything.

Bu, herhangi bir şeyden gerçekten heyecanlandığım son seferdi.

Talking of naked Steve,

Çıplak Steve'den bahsetmişken,

he was a story.

o bir hikayeydi.

A tale that is too sad to be repeated anywhere else.

Başka hiçbir yerde tekrarlanamayacak kadar üzücü bir hikaye.

I'm going to tell you about it anyway.

Yine de sana bundan bahsedeceğim.

Do you like

sausage?

Sosis sever misin?

I can't even bring myself to say this.

Bunu söylemeye bile cesaret edemiyorum.

Do you like sausage rolls? No.

Sosisli rulo sever misiniz? Hayýr.

Oh, I've never been a fan of sausage roll.

Ah, ben asla sosisli rulo hayraný olmadým.

For those wondering, there is a sausage roll, but that is no ordinary sausage roll.

Merak edenler için bir sosisli rulo var ama o sıradan bir sosisli rulo değil.

That is from a place called Greggs.

Bu, Greggs denen bir yerden.

Now, this particular shop, it's a bread shop.

Şimdi, bu özel dükkan, bir ekmek dükkanı.

A cake shop.

They sell lots of savoury food, but this particular shop is almost become an institution now.

Bir pastane.

Çok lezzetli yiyecekler satıyorlar ama bu özel dükkan artık neredeyse bir kurum haline geldi.

It's very strange how this particular brand has become such

Bu özel markanın

a strong part of of the British identity, but it really is.

İngiliz kimliğinin bu kadar güçlü bir parçası haline gelmesi çok garip, ama gerçekten öyle.

And this particular thing is a sausage roll.

Ve bu özel şey bir sosisli rulo.

Normally it is meat, but now they also do

Normalde et, ama şimdi

vegetarian sausage rolls.

vejetaryen sosis ruloları da yapıyorlar.

Don't worry, this story is going somewhere. Trust me.

Endişelenme, bu hikaye bir yere gidiyor. Güven bana.

And the particular

shop in question is called Greggs on the High Street.

Söz konusu dükkanın adı da High Street'teki Greggs. Biz

We're not advertising fans like we are, but it is leading somewhere.

bizim gibi hayran reklamı yapmıyoruz ama bu bir yere varıyor.

Okay. It is leading somewhere.

Tamam aşkım. Bir yere yönlendiriyor.

Yesterday afternoon in a branch of Greggs here in England,

Dün öğleden sonra burada, İngiltere'de Greggs'in bir şubesinde,

a man walked in to one of these shops

bir adam bu dükkanlardan birine girdi

and he ordered a sausage roll.

ve bir sosisli rulo ısmarladı.

But there was something unusual about him.

Ama onda alışılmadık bir şey vardı.

Can you guess what it is? Yes.

Bunun ne olduğunu tahmin edebilir misin? Evet.

Was he naked?

Çıplak mıydı?

You are very good.

Sen çok iyisin.

Yes. He joked he was done.

Evet. Bitirdi diye şaka yaptı.

I didn't know okay. So I honestly didn't know.

bilemedim tamam Yani açıkçası bilmiyordum.

I just guessed.

Sadece tahmin ettim.

Yes, it is true.

Evet bu doğrudur.

Yes, it is after. Would you like to see the naked man?

Evet sonradır. Çıplak adamı görmek ister misin?

So the shop the paperwork in the shop saw his sausage roll? Yes.

Yani dükkandaki evrakları dükkandaki sosis rulosunu gördü mü? Evet.

Before he ordered a sausage would just take away all of my good line.

Bir sosis sipariş etmeden önce tüm iyi hattımı alırdı.

Oh, right. Okay.

Ah, doğru. Tamam aşkım.

Okay, so we ought to actually discuss what we're going to talk about, and then we're going to say.

Tamam, o halde ne hakkında konuşacağımızı gerçekten tartışmalıyız ve sonra söyleyeceğiz.

Yeah,

well, you're in the garden.

Evet, bahçedesin.

Here you go, Steve.

Buyurun Steve.

So here is the man who was not only eating a sausage roll,

İşte adam sadece sosisli rulo yemekle kalmıyor,

he was also showing everyone

aynı zamanda herkese

his sausage roll.

sosisli rulosunu gösteriyordu.

Don't worry. It's not.

Merak etme. Öyle değil.

It's not actually censored.

Aslında sansürlü değil.

Yes, I've censored the picture.

Evet, resmi sansürledim.

You mean you've you've you've crossed out the you've hidden the actual sausage roll.

Gerçek sosisli ruloyu sakladığınızın üzerini çizdiğinizi mi söylüyorsunuz?

Oh, I see. Now, maybe it's nice.

Ah anlıyorum. Şimdi, belki güzeldir. Yemek çubuklarıyla

A naked man eating a sausage roll

sosisli rulo yiyen çıplak bir adama

with chopsticks are you allowed to?

izin verilir mi?

I don't think you're allowed to actually parade around naked, so I've never

Ortalıkta çıplak dolaşmana izin verildiğini sanmıyorum, bu yüzden asla asla

I've never I can't I don't know what the motivation was.

yapamam Motivasyonun ne olduğunu bilmiyorum.

People don't know why he did it, but apparently he was walking around the high street

İnsanlar bunu neden yaptığını bilmiyor ama görünüşe göre ana caddede

completely naked, wearing just a pair of shoes

tamamen çıplak dolaşıyordu, sadece bir çift ayakkabı

and also socks I don't think you're allowed.

ve çorap da giymişti (izin verildiğini sanmıyorum).

Are you are you legally allowed. No.

Yasal olarak izniniz var mı? Hayır.

To walk around naked.

Çıplak dolaşmak.

So was he arrested? No, he disappeared.

Peki tutuklandı mı? Hayır, ortadan kayboldu.

He vanished.

Ortadan kayboldu. Görünüşe

Apparently, he went into the local Greggs,

göre yerel Greggs'e gitmiş

and that's why I mentioned the shop, because that's where he went.

ve bu yüzden dükkandan bahsetmiştim çünkü gittiği yer orasıydı.

He ordered a sausage roll.

Sosisli rulo sipariş etti.

Then he sat down and ate it

Sonra oturdu ve

with a chops and a drink with chopsticks.

bir pirzola ve yemek çubuklarıyla bir içki yedi. Yemek

How do you eat sausage rolls with chopsticks?

çubuklarıyla sosisli ruloları nasıl yersiniz?

I don't know.

Bilmiyorum.

Well, okay,

Pekala,

well, let's let's hope he had something to show off about.

umalım ki gösteriş yapacak bir şeyi vardır.

Apparently, a lot of people have been zooming in

Görünüşe göre, pek çok insan

to a certain part of the picture

resmin belirli bir bölümünü yakınlaştırarak

to see what type of a sausage roll

ne tür bir sosisli rulo olduğunu görmek için yakınlaştırıyor.

it was to see if it was a apparently

Some people have said it may be Jewish,

Bazı insanlar bunun Yahudi olabileceğini söylediler,

it may be a Jewish sausage roll.

Yahudi sosisli rulo olabilir .

Well, Valentine

Pekala, Valentine

all-American, of course, Valentine says it's

tamamen Amerikalı, elbette, Valentine bunun

they think it's an advertising ploy by Greggs. Yes.

Greggs tarafından yapılmış bir reklam hilesi olduğunu düşündüklerini söylüyor. Evet.

Well, guess you are not you're not the first person to say that.

Sanırım bunu söyleyen ilk kişi sen değilsin.

You're right. I think so.

Haklısın. Bence de.

I think this might just be a publicity campaign

Bence bu,

by that particular shop, that particular

o belirli mağazanın, o belirli

chain of food outlets.

yiyecek satış mağazaları zincirinin bir tanıtım kampanyası olabilir.

And that's the reason why I mentioned Greggs

Greggs'den bahsetmemin nedeni de bu,

because they seem to have quite a hold

çünkü

on the consciousness of the general public.

genel halkın bilinci üzerinde oldukça fazla etkiye sahip görünüyorlar.

So they often do these things.

Bu yüzden sık sık bu şeyleri yaparlar.

There is always something happening.

Her zaman bir şeyler oluyor. Bir

I remember once they gave away free sausage rolls,

keresinde bedava sosisli sandviç dağıttıklarını hatırlıyorum,

I think it was when they launched the vegetarian sausage rolls and what happened

sanırım vejetaryen sosisli ruloları piyasaya sürdükleri zamandı ve

to many people turned up at the shops

birçok insanın başına gelen şey dükkanlarda ortaya çıktı

and of course they did that on purpose

ve tabii ki bunu bilerek yaptılar

because they knew that lots of people would come and then the news would report it.

çünkü pek çok insanın geleceğini biliyorlardı. o zaman haberler bunu bildirirdi.

So this happens quite a lot now in business.

Yani bu artık iş hayatında oldukça sık oluyor.

We will see a news story

concerning a certain company or a brand,

Belli bir şirket veya marka ile ilgili bir haber göreceğiz

but of course the whole thing has been created to get attention.

ama tabii ki her şey dikkat çekmek için yaratılmış.

So every every every one in the country yesterday was talking about

Yani dün ülkedeki herkes

the naked man in Greek.

Yunanca çıplak adamdan bahsediyordu.

Was it the standard eight inch sausage roll yes.

Evet, standart sekiz inçlik sosisli rulo muydu? Dört inç olan

You can get a normal size one which is four inches. Yes.

normal boyutta bir tane alabilirsiniz . Evet.

And then there is a long one, which is ten inches, which I think is probably the one

Ve bir de uzun bir tane var, on inçlik, bence muhtemelen

you would have turned that down.

onu geri çevirecektin.

I think. I think. I see.

Bence. Bence. Anlıyorum.

See, I don't I don't mind about the length of my sausage.

Bak, sosisimin uzunluğu umurumda değil.

Sausage roll

Sosis rulosu,

make reckons that

the guy was on some kind of hard drugs. Yes.

adamın bir tür sert uyuşturucu kullandığını tahmin ediyor. Evet.

Well, he was on something as long as as long as it was it was just drugs and not.

Sadece uyuşturucu olduğu ve olmadığı sürece bir şey kullanıyordu.

Yeah, well done.

Evet, aferin.

All I can.

All I can say is I feel sorry for the person who had to wipe the seats afterwards.

Tüm yapabildiğim.

Söyleyebileceğim tek şey, daha sonra koltukları silmek zorunda kalan kişi için üzüldüğüm.

Disgusting. Yes, exactly. Yes.

İğrenç. Evet kesinlikle. Evet.

It's a good job.

I didn't sit on the sausage roll.

Bu iyi bir iş.

Sosisli rulonun üzerine oturmadım.

Yes. By mistake.

Evet. Yanlışlıkla.

That would have created quite quite a stir.

Bu oldukça heyecan yaratırdı.

Yes, in many ways, yes.

Evet, birçok yönden, evet.

But I think they've been struggling like a lot of these types

Ama bence bu tür

of shops that sell fast food

fast food satan dükkanların çoğu gibi mücadele ediyorlar,

they've been struggling since the end of the lockdowns because people aren't going back

sokağa çıkma yasaklarının sona ermesinden bu yana mücadele ediyorlar çünkü insanlar geri dönmüyor

and doing what they usually do because a lot of people are still working from home.

ve pek çok insan olduğu için genellikle yaptıklarını yapmıyorlar. hala evden çalışıyor.

Yes. And therefore, then they're not going to work.

Evet. Ve bu nedenle, o zaman işe yaramayacaklar.

They're not going out to buy sandwiches.

Sandviç almaya gitmiyorlar.

And I think they've had to close some branches, haven't they?

Ve sanırım bazı şubeleri kapatmak zorunda kaldılar, değil mi? sende

Didn't have you?

yok muydu

Well, during the last I think they had quite a few branches.

Şey, son zamanlarda epeyce şubeleri olduğunu düşünüyorum.

But but I think you might be right.

Ama ama bence haklı olabilirsin.

So a lot of people have been suggesting that this might be a publicity stunt.

Pek çok insan bunun bir tanıtım gösterisi olabileceğini öne sürüyor.

Yeah.

And the reason is because he seemed to appear from nowhere and then he vanished into nowhere.

Evet.

Ve bunun nedeni, hiçbir yerden ortaya çıkmaması ve sonra hiçbir yerde kaybolması.

So he went to the back of the shop or or there was just a vehicle waiting around the corner

Yani dükkanın arkasına gitti ya da köşede bekleyen bir araç vardı

because apparently there are pictures of him walking through the high streets of this area completely naked.

çünkü görünüşe göre bu bölgenin ana caddelerinde tamamen çıplak dolaşırken çekilmiş fotoğrafları var.

But I think that this may be set up by Greggs.

Ama bence bu Greggs tarafından kurulmuş olabilir.

I just just my thought. So please don't sue me.

Ben sadece düşüncem. Bu yüzden lütfen beni dava etmeyin.

Well, businesses are struggling to try and convince their workers

İşletmeler, çalışanlarını

to go back to not the head office or the office.

merkez ofise veya ofise değil geri dönmeye ikna etmeye çalışıyor.

I know we are as a company, we're virtually begging people

Şirket olarak biliyorum, insanlara

to come back to the head office

merkez ofise geri gelmeleri için adeta yalvarıyoruz

because we've got this giant office space and people aren't going back.

çünkü bu devasa ofis alanımız var ve insanlar geri dönmüyor.

And it's quite a problem at the moment.

Ve şu anda oldukça problemli.

Yes, really cheering hazelnut pasties.

Evet, gerçekten neşelendiren fındıklı pastalar.

But no, I'm just making a comment that companies are trying to convince their workers to go back.

Ama hayır, sadece şirketlerin çalışanlarını geri dönmeye ikna etmeye çalıştıkları yorumunu yapıyorum.

Yes. And in fact, we had a we had sort of an online

Evet. Ve aslında,

zoom meeting, as we do most most days of the week,

haftanın çoğu gününde yaptığımız gibi,

where h r Human Resources was trying to convince people

İnsan Kaynaklarının insanları

that they should come back to at least three days a week to head office.

haftada en az üç gün merkez ofise geri gelmeleri gerektiğine ikna etmeye çalıştığı bir tür çevrimiçi yakınlaştırma toplantısı yaptık. .

And somebody said, well, I'll come back if they've got fish on the menu

Ve birisi, kantindeki menüde balık varsa geri geleceğim

in the in the canteen, that's fine by me.

, bana uyar dedi.

So they were trying to bribe. I think that's all right.

Yani rüşvet vermeye çalışıyorlardı. Bence sorun değil.

They said, is fish back on the menu?

Menüde balık var mı dediler.

Because I used to like this particular fish dish. Yes.

Çünkü bu özel balık yemeğini severdim. Evet.

And they the four h r a man

Ve onlar dört saat boyunca

person had to to answer this question,

bu soruyu cevaplamak zorunda kaldılar,

say, well, we will try and get it back.

peki, onu geri almaya çalışacağız.

You know, they're trying to get people by head office, start putting nice food in the canteen.

Hani merkeze kadar insanları alıp kantine güzel yemekler koymaya çalışıyorlar.

Well, that's a good idea. Food.

Bu iyi bir fikir. Yiyecek.

You didn't realise that people will do anything, literally

İnsanların yiyecek için her şeyi, kelimenin tam anlamıyla

anything for food.

her şeyi yapacağını fark etmediniz.

They will.

yapacaklar.

Let's face it, if you said to me, Steve, I had to run down the High Street

Kabul edelim, Steve, High Street'te

and much Wenlock completely naked

ve çoğu Wenlock'ta tamamen çıplak koşmak zorunda kaldım

and you would give me a box of Jaffa Cakes,

ve bana bir kutu Jaffa Cakes verirsen,

I would do it.

Would you. I would literally.

yaparım deseydin, yapardım.

İster misin? Kelimenin tam anlamıyla yapardım.

Come on, let's do it if you got one.

Hadi, varsa yapalım.

Well, now we sell vat of Jaffa Cakes. In which one?

Pekala, şimdi bir fıçı Jaffa Cakes satıyoruz. hangisinde?

Oh okay. Because you've eaten them all that's no good.

Tamam. Çünkü iyi olmayan hepsini yedin.

They put the price up.

Fiyatı yükselttiler.

Have you noticed that we actually went in one week

Aslında bir hafta içinde gidip

and said into the local shop that sells the Jo nuts and we said,

Jo fındık satan yerel dükkana gittiğimizi ve

they're absolutely delicious, but they're very inexpensive, aren't they?

kesinlikle lezzetli olduklarını söylediğimizi fark ettiniz mi, ama çok ucuzlar, değil mi?

They charge much more on the Internet than you do.

İnternette sizden çok daha fazla ücret alıyorlar.

And the next week they put the price up 50%

Ve sonraki hafta fiyatı %50 artırdılar

because they obviously thought they could get away with it.

çünkü açıkça bundan paçayı sıyırabileceklerini düşündüler.

You know what I've noticed recently? Yes.

Son zamanlarda ne fark ettim biliyor musun? Evet.

Pet owners and pet owners

Evcil hayvan sahipleri ve evcil hayvan sahipleri

are possibly not all, not everyone.

muhtemelen hepsi değil, herkes değil.

They might be the craziest people on the planet.

Gezegendeki en çılgın insanlar olabilirler.

Because they do some crazy things with their pets.

Çünkü evcil hayvanlarıyla çılgınca şeyler yapıyorlar.

They do

if you have a pet nowadays,

Bugünlerde bir evcil hayvanınız varsa yaparlar,

you have to normally have health insurance for your pet,

normalde evcil hayvanınız için

which can run into hundreds if not thousands of pounds.

binlerce sterlin olmasa da yüzlerce sterline varabilen sağlık sigortanız olması gerekir.

Didn't a friend of yours recently lose their dog?

Yakın zamanda bir arkadaşınız köpeğini kaybetmedi mi?

Yeah, they had to have it put to sleep, but

Evet, uyutmak zorunda kaldılar, ama

they were left with a huge bill yes.

büyük bir faturayla kaldılar, evet.

Left with a two and a half thousand pound bills.

İki buçuk bin sterlinlik banknotlarla ayrıldı.

So the dog is gone.

Yani köpek gitti.

So the dog was 13 anyway.

Yani köpek zaten 13 yaşındaydı.

So that's quite old for a dog.

Yani bu bir köpek için oldukça eski.

And it became ill and they decided to go to the vet.

Ve hastalandı ve veterinere gitmeye karar verdiler.

And the vet of course wants to make lots of money.

Ve veteriner elbette çok para kazanmak istiyor.

They do.

So instead of saying, well, your dog's 30 and it's, you know,

Onlar yapar.

Yani, köpeğiniz 30 yaşında ve zaten

it's probably only going to last a few more months anyway.

muhtemelen sadece birkaç ay daha dayanacak demek yerine .

Managed to convince my friend to send the dog for an MRI scan

Arkadaşımı, köpeği bir MRI taraması

and lots of other very expensive tests

ve

normally reserved for humans. Yes.

normalde insanlar için ayrılan diğer çok pahalı testler için göndermeye ikna etmeyi başardım. Evet.

And ran up a two and a half thousand pound bill.

Ve iki buçuk bin sterlinlik bir banknot çıktı.

The dog subsequently died only a couple of weeks later,

Köpek daha sonra sadece birkaç hafta sonra öldü,

so the vet managed to extend the life of my friend's dog

bu yüzden veteriner arkadaşımın köpeğinin ömrünü

by probably a week and a half. Yes.

muhtemelen bir buçuk hafta uzatmayı başardı. Evet.

So at the cost of two and a half thousand.

Yani iki buçuk bin pahasına.

So that's C-sections treatments.

Demek sezaryen tedavileri. Sorun

That's okay. Steve.

yok. Steve. Hepsi

That's it, isn't it?

bu, değil mi?

It's crazy, but yeah, it's crazy.

Bu çılgınca, ama evet, bu çılgınca.

Now, I don't want to be insensitive because I do understand we had a dog for many years.

Şimdi, duyarsız olmak istemiyorum çünkü yıllardır bir köpeğimiz olduğunu anlıyorum.

My mum had a lovely dog called Tess for many years,

Annemin yıllarca Tess adında sevimli bir köpeği vardı

and when she died, we were all upset.

ve o öldüğünde hepimiz üzüldük.

But I think there has to be a limit there has to be some sort of cut-off point

Ama bence bir sınır olmalı, insanlarla ilgili bir tür kesme noktası olmalı

with human beings, rather should be a cut off point there as well.

, daha doğrusu orada da bir kesme noktası olmalı.

Very controversial.

Çok tartışmalı.

I don't know what you mean.

Ne demek istediğini bilmiyorum.

Well, in terms of how much you spend on treatment.

Peki, tedaviye ne kadar harcadığınız açısından.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

If you're already, you know, if you're already.

Eğer zaten iseniz, bilirsiniz, eğer zaten iseniz.

I'm hoping that when I get to an age which I consider is enough,

Yeterli olduğunu düşündüğüm bir yaşa geldiğimde,

okay,

tamam,

obviously a hundred for me because I want to see Halley's Comet.

benim için tabii ki yüz yaşının geleceğini umuyorum çünkü Halley Kuyruklu Yıldızı'nı görmek istiyorum.

What does this have to do with dogs?

Bunun köpeklerle ne ilgisi var?

Well, I'm just saying that you know, there should be a limit to how much you spend.

Şey, sadece biliyorsun, ne kadar harcayacağının bir sınırı olmalı diyorum.

You should realise, I think, when you get to a certain age that what's the point in spending lots of money?

Sanırım belli bir yaşa geldiğinde çok para harcamanın ne anlamı olduğunu anlamalısın? Hayatta

Well, you've got to have a reason to stay alive, aren't you?

kalmak için bir nedenin olmalı , değil mi?

Well, yes, I thought it yourself. Fine.

Evet, kendin düşündüm. İyi.

That's not actually what I'm out of.

Aslında elimde olmayan şey bu değil.

Okay.

Tamam aşkım.

What are you are talking about?

About people equating

neden bahsediyorsun?

looking after their animal, their pet, just as they would a human being.

Hayvanlarına, evcil hayvanlarına bakmayı tıpkı bir insan gibi gören insanlar hakkında.

Now, I know it's controversial.

Şimdi, tartışmalı olduğunu biliyorum.

I'm not trying to be controversial.

Tartışma yaratmaya çalışmıyorum.

I'm not trying to get a reaction, but I think that human life is always more valuable than a pet.

Bir tepki almaya çalışmıyorum ama insan hayatının her zaman bir evcil hayvandan daha değerli olduğunu düşünüyorum.

I'm sorry, but that's just the way I hope that's sitting.

Üzgünüm, ama öyle olmasını umuyorum.

But I do hear people quite often nowadays saying

Ama bugünlerde insanların sık sık

if I if I saw a house on fire

yanmakta olan bir ev görsem

and there was a person in there and a dog I would save the dog.

ve orada bir insan ve bir köpek olsaydı, köpeği kurtaracağımı söylediğini duyuyorum.

And people do say that and I would leave the person.

Ve insanlar bunu söylüyor ve ben o kişiyi terk ederdim.

They're human beings.

Onlar insan.

Oh, they would have to go to prison, I think, for land.

Oh, sanırım toprak için hapse girmeleri gerekecek.

Well, they wouldn't. Yeah, but they're not going to tell anyone.

Eh, yapmazlardı. Evet ama kimseye söylemeyecekler.

They're going to say, hey, guess what, I just did.

Hey, tahmin et ne oldu, az önce yaptım diyecekler.

My thing is, you know what?

Benim işim, biliyor musun?

Yes. Well, straying from a point which is human life is always more important than a pet's life.

Evet. Eh, insan hayatı olan bir noktadan sapmak her zaman bir evcil hayvanın hayatından daha önemlidir.

I'm sorry, but that's that's just the way it is, unfortunately.

Üzgünüm ama maalesef durum böyle.

Well, you see, you probably won't upset

Görüyorsunuz, muhtemelen

too many people watching us because we haven't got too many people watching in the UK.

bizi izleyen çok fazla insanı üzmeyeceksiniz çünkü Birleşik Krallık'ta izleyen çok fazla insanımız yok.

I'm not trying to upset myself. Pet lovers in the UK.

Kendimi üzmeye çalışmıyorum. Birleşik Krallık'ta evcil hayvan severler.

I think you'll find the world.

Sanırım dünyayı bulacaksın.

Well, I think we're we've got a reputation with dog owners in the UK.

Sanırım Birleşik Krallık'taki köpek sahipleri arasında bir itibarımız var.

But yes, I mean, if you're pet if your dog is 13 years old,

Ama evet, demek istediğim, evcil hayvansanız, köpeğiniz 13 yaşındaysa, o zaman ne yaparsanız yapın

then it's not going to live for very much longer no matter what you do anyway.

çok uzun yaşamayacak .

So if you're a human and you're saying

Yani bir insansanız ve

get to 85 and then you've got a medical condition

85 yaşına gelin diyorsanız ve sonra tıbbi bir durumunuz varsa,

you can keep yourself alive maybe for another five or ten years.

kendinizi belki beş veya on yıl daha hayatta tutabilirsiniz.

Yes, but no matter what you do, that dog is going to die within a few weeks or months anyway.

Evet, ama ne yaparsan yap, o köpek zaten birkaç hafta veya ay içinde ölecek.

Yeah.

But, but also also it's difficult when to unless you're in that position.

Evet.

Ancak, aynı zamanda, o konumda olmadığınız sürece ne zaman yapılması da zordur.

I have, I've just explained.

Var, az önce açıkladım.

I know, but I have when you, you're a child, it's different when you're an adult

Biliyorum, ama sen çocukken, yetişkinken

and say, you know, I was, I was an adult.

ve bilirsin, ben yetişkindim, dediğinde bu farklı.

I know when Tess died, she was about six years old

Tess'in öldüğünde altı yaşında olduğunu biliyorum

and I was really upset and I was, I was about 27 yes.

ve gerçekten çok üzüldüm ve 27 yaşındaydım, evet.

But I mean, it was to put yourself in the situation that you live on your own

Ama demek istediğim, kendinizi kendi başınıza yaşadığınız bir duruma sokmaktı

and you've got a dog and that dog is, you company, you probably would

ve bir köpeğiniz var ve o köpek, şirketiniz, muhtemelen

be tempted

to spend a lot of money to keep it alive for as long as possible.

onu hayatta tutmak için çok para harcamak isteyeceksiniz. mümkün olduğunca uzun.

Okay.

Tamam aşkım.

Only because I mean, you know, put yourself in somebody else's.

Sadece demek istediğim, bilirsin, kendini başkasının yerine koy .

Well, I am, but, but, but I'm not all about I again, I'm not about that.

Öyleyim, ama, ama, ama yine tamamen ben değilim, bununla ilgili değilim.

I'm all about the person that will put a pet

Ben, hayatta kalmaya layık olarak bir evcil hayvanı bir insanın üstüne koyacak kişiyle ilgiliyim

above a human being

as being worthy to stay alive.

.

That's my point.

Demek istediğim bu.

Because I've heard this all too often.

Çünkü bunu çok sık duydum.

It might be a sickness in this country.

Bu ülkede bir hastalık olabilir.

Maybe it was I would rather have a a dog as a friend than a human being.

Belki de arkadaş olarak bir insandansa bir köpeği tercih ederim.

Rather, there is a lot of controversy, wasn't there when people are annoying sometimes.

Aksine, çok fazla tartışma var, bazen insanlar can sıkıcı olduğunda orada değil miydi?

When the US decided to leave Afghanistan

ABD geçen yıl Afganistan'dan ayrılmaya karar verdiğinde

last year, there was a lot of controversy here because it is alleged

, burada çok fazla tartışma yaşandı çünkü

that a plane was specifically chartered just to

bir uçağın özellikle

rescue dogs from Afghanistan back to the UK.

köpekleri Afganistan'dan İngiltere'ye kurtarmak için kiralandığı iddia ediliyor.

Yes, and that is a story that apparently it's true.

Evet ve bu görünüşe göre doğru olan bir hikaye.

Well, they reckon that Boris Johnson was was asked about it and he said, yes, sure.

Pekala, Boris Johnson'a bunun sorulduğunu ve o da evet, elbette dediğini düşünüyorlar.

But he may have actually misheard them because he may have said,

Ama aslında onları yanlış duymuş olabilir çünkü,

Would you like us to save the Afghans?

Afganları kurtarmamızı ister misiniz?

Oh, yes, yes. And he may have misheard it.

Evet, evet. Ve yanlış duymuş olabilir.

That's a joke. No, it's not a joke.

Bu bir şaka. Hayır, şaka değil.

Oh, yes, it is a joke. Is there?

Ah, evet, bu bir şaka. Var?

I wasn't joking, by the way. That wasn't a joke.

Bu arada şaka yapmıyordum. Bu bir şaka değildi.

That's Boris Johnson. That's the way he thinks, you see.

Bu Boris Johnson. O böyle düşünüyor, görüyorsun.

So I wasn't making a joke about that.

Yani bu konuda şaka yapmıyordum.

I was just thinking that that might be what actually happened.

Sadece gerçekte olanın bu olabileceğini düşünüyordum .

They said we need a plane to save the Afghans.

Afganları kurtarmak için bir uçağa ihtiyacımız olduğunu söylediler. O

And he he said, okay, then no problem.

da tamam o zaman sorun yok dedi.

And then they came back with lots of dogs.

Sonra bir sürü köpekle geri döndüler.

But I'm not wasn't joking.

Ama şaka yapmıyordum.

I'm just saying that's how stupid our prime minister is.

Ben sadece başbakanımızın ne kadar aptal olduğunu söylüyorum .

Controversial would I know?

Tartışmalı biliyor muydum?

But it was not just Steve this is not controversial, trust me.

Ama sadece Steve değildi, bu tartışmalı değil, güven bana.

But it is true that there was a plane

Ancak

specially chartered not to save human beings, but to save dogs.

insanları kurtarmak için değil, köpekleri kurtarmak için özel olarak kiralanmış bir uçak olduğu doğrudur .

In Afghanistan.

Afganistan'da.

Yes. Before the Taliban took over

Evet. Geçen yıl Taliban yönetimi ele geçirmeden önce

last year, it's been reported, and a lot of people were getting very angry, saying,

, bu bildirildi ve birçok insan çok sinirlenip, "Biliyorsun

well, the dogs should be you know, people's pet should be allowed to survive.

, köpekler olmalı , insanların evcil hayvanlarının hayatta kalmasına izin verilmeli" diyorlardı. Evcil

They should be able to bring their pets with them.

hayvanlarını yanlarında getirebilmelidirler.

But, you know, it was not not not at the cost of human life.

Ama biliyorsun, insan hayatı pahasına değildi.

Well, that was what probably happened.

Şey, muhtemelen olan buydu.

Well, it did happen.

I mean, we saw human beings clinging onto planes. Yes.

Peki, oldu.

Yani, uçaklara tutunan insanlar gördük. Evet.

Trying to escape.

Kaçmaya çalışmak.

Yes. And I think the point people were making is there was a plane flying in and leaving

Evet. Ve bence insanların üzerinde durduğu nokta, bir sürü hayvanla birlikte gelen ve giden bir uçak olduğuydu

with lots of animals. Yes, Lord.

. Evet efendim.

When all the people were still lining up, desperate to to get out.

Tüm insanlar hala dışarı çıkmak için çaresizce sıraya girerken .

Yes. It's a tough one.

Evet. Bu zor bir şey.

It's a tough one.

It's one of those decisions that is very hard to make.

Bu zor bir şey.

Verilmesi çok zor olan kararlardan biridir. Dürüst olsam

I would not like to make that decision if I was honest, Steve, I wouldn't like to make it.

bu kararı vermek istemezdim Steve, vermek istemezdim.

I've got a lot of friends at the moment spending a lot of money on their pets. Yes.

Şu anda evcil hayvanlarına çok para harcayan birçok arkadaşım var. Evet.

I've got somebody another friend who's got a horse she likes horse riding.

Atı olan başka bir arkadaşım var, ata binmeyi seviyor.

If she spent Alison's, you might as well burn the money.

Alison'ınkini harcadıysa sen de parayı yakabilirsin.

Just just take your money.

Sadece paranı al.

Take it into a big field.

Büyük bir alana götürün.

Where the horse would be and just set fire to it.

Atın olacağı yerde ve onu ateşe verin.

But what it is, you can take out pet insurance.

Ama nedir, evcil hayvan sigortası yaptırabilirsiniz.

It's a big it's a big industry. Pet insurance. Yes.

Bu büyük, büyük bir endüstri. Evcil hayvan sigortası. Evet.

That's it.

Bu kadar.

But of course, it only covers you for certain conditions, depending on how much you pay.

Ama elbette, ne kadar ödediğinize bağlı olarak sizi yalnızca belirli koşullar için kapsar.

You know, it's going to be the ones that dogs never get. Yes.

Biliyorsun, köpeklerin asla sahip olamayacağı şeyler olacak. Evet.

And then for each condition that it is covered,

Ve sonra teminat altına aldığı her koşul için,

it will only cover you up to a certain amount.

sizi sadece belirli bir miktara kadar karşılayacaktır.

So this friend so this friend with the dog actually

Yani bu arkadaş, köpekli bu arkadaş aslında

ran up a bill of nearly £5,000,

yaklaşık 5.000 sterlinlik bir fatura çıkardı,

but half a half of it was covered by the insurance, but the other half wasn't.

ancak bunun yarısı sigorta tarafından karşılandı, ancak diğer yarısı sigorta tarafından karşılanmadı.

So in the space of two weeks,

Böylece, iki hafta içinde,

the vet managed to ring up

veteriner

charge of

nearly £5,000 for various treatments for this dog.

bu köpek için çeşitli tedaviler için yaklaşık 5.000 £ ücret almayı başardı.

And it died anyway.

Ve yine de öldü.

Yeah.

As Tom says, maybe they can take the vet to court.

Evet.

Tom'un dediği gibi, belki veterineri mahkemeye verebilirler.

I don't know. Maybe they had to sign something.

Bilmiyorum. Belki de bir şeyler imzalamaları gerekiyordu.

Yes, us but I think when you're having treatment for something, even, even if it is a person,

Evet bize ama bence bir şey için tedavi olurken, hatta bu bir insan bile olsa,

if we talk about people having treatment, you can go into a hospital,

tedavi gören insanlardan bahsedersek hastaneye gidebilirsin,

you can have an operation and and maybe you will die during the operation.

ameliyat olabilirsin ve belki ölürsün. operasyon sırasında.

So I suppose it depends what the circumstances are,

Bu yüzden, sanırım koşulların ne olduğuna bağlı,

but I find it amazing that people are so devoted.

ama insanların bu kadar özverili olmasını şaşırtıcı buluyorum. çok

It's lovely. Don't get me wrong.

güzel Beni yanlış anlama.

It's lovely that people feel so devoted to their animals.

İnsanların hayvanlarına bu kadar sadık hissetmeleri çok güzel.

It is, yeah.

Öyle, evet.

But they're not people.

Ama onlar insan değil.

I don't know what I would do in medicine.

Tıpta ne yapacağımı bilmiyorum.

Says my fingers are black. Yes, you're right.

Parmaklarımın siyah olduğunu söylüyor. Evet haklısın.

It's.

I'll tell you what it is. Yes, I know what? It's a pen.

Onun.

Sana ne olduğunu söyleyeceğim. Evet, ne biliyorum? Bu bir kalem.

Yes, it's a pen.

Evet, bu bir kalem.

Because I'm fiddling with the pen like this under the under the camera.

Çünkü kameranın altındaki kalemle böyle oynuyorum.

Steve can not stand or sit still.

Steve ayakta duramıyor veya hareketsiz oturamıyor.

It's ink. It's ink.

Mürekkep. Mürekkep.

Look at that.

It looks like you've been voting in an election because I'm doing this, you say, and I'm getting the ink.

Şuna bak. Görünüşe

göre bir seçimde oy kullanıyorsunuz çünkü bunu yapıyorum, diyorsunuz ve mürekkebi alıyorum.

There are some countries where if you vote, you have to put your finger

Bazı ülkeler var ki, oy kullanırken parmağınızı mavi mürekkebe batırmanız gerekiyor

into some blue ink, and then it stains the end of your finger.

ve parmağınızın ucu bulaşıyor.

So when you go back,

Yani geri döndüğünüzde zaten

they know that you have already voted.

oy verdiğinizi biliyorlar.

But of course, you might wear a rubber glove that looks like a hand and then you dip your finger in

Ama elbette, el gibi görünen bir lastik eldiven giyebilirsin ve sonra parmağını içine daldırırsın

and then just take the rubber gloves off and then it's gone.

ve sonra lastik eldivenleri çıkarırsın ve sonra gider.

Uh, Rafael says Mr.

Rafael, Bay

Steve is becoming venom.

Steve'in zehirlendiğini söylüyor.

What's that?

Bu da ne?

Venom is a character from a comic book,

Venom, bir çizgi roman karakteridir

and he becomes accidentally infected

ve yanlışlıkla

by some Martian or some extraterrestrial virus.

bir Marslı veya dünya dışı bir virüs tarafından enfekte olur.

Or sounds exciting, some creature that can live inside him and stuff into movies made.

Ya da kulağa heyecan verici geliyor, içinde yaşayabilen ve filmlere konu olabilen bir yaratık.

Does your hair grow back? No, it doesn't.

Saçların geri mi çıkıyor? Hayır, değil.

It turned into a giant snake Okay, that sounds like fun.

Dev bir yılana dönüştü Tamam, kulağa eğlenceli geliyor.

You can more.

Daha fazlasını yapabilirsin.

You can change into lots of different things like that.

Bunun gibi pek çok farklı şeye dönüşebilirsin.

Tom Hardy.

Tom Hardy.

Tom Hardy is the actor who plays Venom.

Tom Hardy, Venom'u oynayan aktör.

Oh, right.

Ah, doğru.

That sounds quite fun.

Kulağa oldukça eğlenceli geliyor.

There used to be a character in space. 1999.

Eskiden uzayda bir karakter vardı. 1999.

Okay. Morph into different animals.

Tamam. Farklı hayvanlara dönüş.

You hated the character I hated Maya. Maya.

Maya'dan nefret ettiğim karakterden sen nefret ettin. Maya.

That's why nobody liked Maya.

Bu yüzden kimse Maya'yı sevmedi.

Season two of space.

Space'in ikinci sezonu.

1999.

1999.

It's when they try to please the Americans.

Amerikalıları memnun etmeye çalıştıkları zamandır.

They wanted to make it more appealing to the US.

ABD için daha çekici hale getirmek istediler.

So they decided to completely destroy the show.

Böylece şovu tamamen yok etmeye karar verdiler.

And that's why they never made any more afterwards.

Ve bu yüzden daha sonra bir daha asla yapmadılar.

Oh, there's apparently Louis is saying. And Pedro's back.

Oh, görünüşe göre Louis söylüyor. Ve Pedro geri döndü.

Apparently I didn't know Pedro had gone.

Görünüşe göre Pedro'nun gittiğini bilmiyordum.

Hello, Pedro.

Merhaba Pedro.

Says that

Louis says that there's been.

Louis'in olduğunu söylediğini söylüyor.

Hello, Louis.

Merhaba Louis.

As there's been a terrible accident on Lemon

Lemon'da korkunç bir kaza olduğu için

We all like to watch.

hepimiz izlemeyi severiz.

Isn't it horrible on YouTube, this, this or this race.

YouTube'da bu, bu veya bu yarış korkunç değil mi?

You've seen it then.

O zaman gördün.

Now, I haven't seen it, but isn't it macabre?

Şimdi, görmedim, ama ürkütücü değil mi?

Is that the right word?

Doğru kelime bu mu?

We all like to watch them.

Hepimiz onları izlemeyi severiz.

But we were watching a programme last night.

Ama dün gece bir program izliyorduk.

We watched a bit of it.

Biraz izledik.

Where people are involved in accidents, car accidents,

İnsanların kazalara, araba kazalarına,

all sorts of accidents and catastrophes.

her türlü kazaya ve felakete karıştığı yer.

We like to watch it, don't we?

İzlemeyi seviyoruz, değil mi?

Yeah, well, lane crashes.

Evet, şerit kazaları.

Okay, Steve, let's just.

Tamam, Steve, bırakalım.

Oh, we just.

Biz sadece.

We like to have one. Steve So you're saying this? Yes.

Bir tane olmasını seviyoruz. Steve Yani bunu mu söylüyorsun? Evet.

Yes, there is.

Evet var.

Just move away from that one. Well, okay, but.

Sadece ondan uzaklaş. Tamam, ama.

Yeah, but it's, you know, I, you know what I'm saying?

Evet, ama bu, bilirsin, ben, ne dediğimi anlıyor musun?

It's something that people. Yes. Like to. Okay, Steve.

Bu insanların yaptığı bir şey. Evet. gibi. Tamam, Steve.

But normally we like to watch it when because the ones they show on television,

Ama normalde izlemeyi severiz çünkü televizyonda gösterdikleri,

nothing.

Nobody gets hurt in those accidents.

hiçbir şey.

Bu kazalarda kimse zarar görmez.

They just accidents happen to people miraculously survive.

Sadece kazalar olur, insanlar mucizevi bir şekilde hayatta kalır.

Oh, all right.

Pekala.

Like, we are miraculously, miraculously just surviving this life story

Mesela, mucizevi bir şekilde, mucizevi bir şekilde bu hayat hikayesini,

by not getting cut off after we get cut off.

kesildikten sonra kesilmeyerek hayatta kalıyoruz.

Well, do you want me to explain to you right now there was a huge plane crash a couple of days ago.

Pekala, size birkaç gün önce büyük bir uçak kazası olduğunu hemen açıklamamı ister misiniz? Bu ...

That was.

idi.

But I'm not everyone.

Ama ben herkes değilim.

Well, I know there's always plane crashes incident.

Her zaman uçak kazası olayı olduğunu biliyorum.

And some of those plane got always just saying that.

Ve o uçaklardan bazıları hep bunu söylüyordu.

Any comment to making people like to watch videos of.

İnsanların videolarını izlemeyi sevmesini sağlamak için herhangi bir yorum.

Yes, you've made decisions you made it very well.

Evet, çok iyi verdiğiniz kararlar aldınız.

Yes, I know.

Evet biliyorum.

There was a there was a I think one of the cars spun off

Sanırım dün gece arabalardan biri fırlayıp pistin

and smashed into the concrete side of the track last night.

beton tarafına çarptı .

It was actually yesterday.

Aslında dündü.

Oh, I know.

A, biliyorum.

I know that.

Biliyorum ki.

I know.

As long as people aren't seriously hurt, we like to watch.

Biliyorum.

İnsanlar ciddi şekilde incinmediği sürece izlemeyi seviyoruz.

Yes. I don't want to see people hurt or killed.

Evet. İnsanların incindiğini veya öldürüldüğünü görmek istemiyorum.

Definitely not.

Kesinlikle hayır.

Nobody wants to see that.

Kimse bunu görmek istemez.

Well, but you just said they did know that I'd see the accident.

Ama az önce kazayı göreceğimi bildiklerini söyledin.

Oh, I think as long as they know, I don't know.

Oh, bence onlar bildikleri sürece, bilmiyorum.

So the ones that we see on BBC, for example,

Örneğin BBC'de gördüğümüz kazalar,

you know that accidents like there was one last night, wasn't there?

biliyorsunuz dün gece bir kaza oldu, değil mi?

We saw there was a big two big cranes,

İki büyük vinç olduğunu gördük

and they were trying to lower some section of a road or something.

ve bir yolun bir bölümünü falan indirmeye çalışıyorlardı.

It was a bridge, and it collapsed

Bu bir köprüydü ve

onto all these houses.

tüm bu evlerin üzerine çöktü.

It destroyed lots of houses, but nobody was hurt.

Çok sayıda evi yıktı ama kimse yaralanmadı.

And lots of people are being killed they wouldn't have shown it.

Ve pek çok insan öldürülüyor, bunu göstermezlerdi.

But, you know, they're fascinating to watch.

Ama, bilirsin, izlemesi büyüleyici.

But we do like to see disaster movies.

Ama felaket filmleri izlemeyi seviyoruz.

Oh, that's a horrible move is why where people do get killed.

Oh, bu korkunç bir hareket, bu yüzden insanlar ölüyor.

So there is something in there.

Yani orada bir şey var.

There is definite well, when it's a movie, when people die, you know, it's you know, it's not

Kesin bir kuyu vardır, bu bir film olduğunda, insanlar öldüğünde, bilirsiniz, bilirsiniz,

you know you know, it's fiction. Yes.

bildiğiniz siz değilsiniz, kurgudur. Evet.

Okay.

Tamam aşkım.

So we don't mind watching people die in a film

Bu yüzden kurgu olduğunu bildiğimiz için bir filmde insanların ölmesini izlemekten çekinmeyiz

because we know it's fiction.

.

Tomic has accused me of being a little cat.

Tomic beni küçük bir kedi olmakla suçladı. "

He says, You are such a cat, Mr.

Siz öyle bir kedisiniz ki, Bay

Duncan, that it's gone now because it's been deleted by Pedro.

Duncan, o artık yok çünkü Pedro tarafından silindi," diyor.

So putting comments on when you delete them instantly.

Yani anında sildiğinizde üzerine yorum koymak.

Well, I didn't delete them. Pedro deleted it.

Onları ben silmedim. Pedro onu sildi.

Oh, I see.

Why did Pedro delete the comments? Oh, dear.

Ah anlıyorum.

Pedro yorumları neden sildi? Ah hayatım.

Larry, are we going to explain every moment of

Larry, konuşurken birbirimizi sansürlemenin her anını açıklayacak mıyız

censoring each other as we speak?

?

Well, that's that's my job.

Bu benim işim.

That's Pedro's job. He's one of the moderators so he can.

Bu Pedro'nun işi. Moderatörlerden biri, yani yapabilir.

What's the comment?

Yorum nedir?

Was it just a yes, I've just I just said he's justified.

Sadece bir evet miydi, az önce haklı olduğunu söyledim. Az

I just said that Tomic called me a cat.

önce Tomic'in bana kedi dediğini söyledim.

Well, think of another word.

Pekala, başka bir kelime düşün. Kulağa

That sounds like a cat.

kedi gibi geliyor.

Okay. Okay.

Tamam aşkım. Tamam aşkım.

Mrs. Slocombe.

Bayan Slocombe.

Mrs. Slocombe.

Bayan Slocombe.

Oh, fine. Okay, then. Fine.

Oh iyi. Tamam o zaman. İyi.

Right. Okay.

Sağ. Tamam aşkım.

It's.

Well, it's not the first time nobody's done that to talk.

Onun.

Kimsenin bunu konuşmak için yapmadığı ilk sefer değil. Emin

Are you sure?

misin? Emin

Are you sure?

You I'm sure Steve isn't at your mum's house.

misin?

Steve'in annenin evinde olmadığına eminim.

And you're not.

Ve sen değilsin.

Steve's mum is. You've got swapped in bodies.

Steve'in annesi öyle. Bedenlerde yer değiştirdin.

You've done the Freaky Friday.

Freaky Friday'i yaptınız.

I'm not sure what you're talking about, Mr.

Neden bahsettiğinizden emin değilim, Bay

Duncan.

Duncan.

I can't.

Yapamam.

You know, I can't talk to you and follow everything at the same time.

Aynı anda hem seninle konuşup hem de her şeyi takip edemem biliyorsun.

I'm saying you have the. You have the allure of

sahipsin diyorum.

a 92 year old lady.

92 yaşında bir bayanın cazibesine sahipsin.

Yes. Nystrom Why do I keep being censored by Mr.

Evet. Nystrom Neden Bay Duncan tarafından sansürlenmeye devam ediyorum

Duncan? Exactly.

? Kesinlikle.

Like you're being a bit.

Biraz öylesin gibi.

You're being a bit sort of twitchy today. Mr.

Bugün biraz gerginsin. Bay

Keats.

Keats.

Cos I just

Çünkü

think today you're having a go at me today. Mr.

bugün benimle dalga geçtiğini düşünüyorum. Bay

Preston, anything wrong?

Preston, bir sorun mu var?

I want there to be a camera under this table.

Bu masanın altında bir kamera olmasını istiyorum.

So you can see all the strange things that Steve is doing.

Böylece Steve'in yaptığı tüm tuhaf şeyleri görebilirsiniz .

Anything he's taking all these things that his legs.

Tüm bunları bacaklarına götüren her şey.

I've just moving. I'm just. It's just.

Yeni taşındım. Ben sadece. Bu sadece.

It's just like.

Aynen öyle

It's not fair, is it? View is. It's not fair.

Bu adil değil, değil mi? Görünüm. Bu adil değil.

I'm being censored. It's just so funny. Yes.

Sansürleniyorum. Bu çok komik. Evet.

And there are movies, of course, based on real events when people did get killed.

Ve tabii ki insanların öldürüldüğü gerçek olaylara dayanan filmler var .

Oh, thank you.

Ohh, teşekkürler.

I guess that's a very good point. But that's different then, isn't it?

Sanırım bu çok iyi bir nokta. Ama o zaman farklı, değil mi?

But you are making money out of someone else's fatality.

Ama başkasının ölümünden para kazanıyorsun .

You're right. Well, yes, I didn't think of that.

Haklısın. Evet, bunu düşünmemiştim.

That's a good one. Neat tram. Thank you very much.

Bu iyi bir tanesi. Temiz tramvay. Çok teşekkür ederim.

Yeah, that's a good one.

Evet, bu iyi bir şey. Şu

There seems to be a habit at the moment with TV shows to re-enact

anda TV şovlarında

or to to to act out a terrible situation

where maybe a person was murdered or maybe people died.

belki bir kişinin öldürüldüğü veya belki de insanların öldüğü korkunç bir durumu yeniden canlandırmak veya canlandırmak gibi bir alışkanlık var gibi görünüyor.

And that's no different to seeing the actual.

Ve bunun gerçeği görmekten hiçbir farkı yok.

Yeah, event.

Evet, olay.

But it's that still it's more chilling when, you know,

Ama yine de sanitasyon yapıldığında daha da ürpertici oluyor

sanitisation, it's but it did actually happen.

ama gerçekten oldu.

So they are kind of using it in a way to make money.

Yani bir nevi para kazanmak için kullanıyorlar.

That's my point here.

Demek istediğim bu.

Steve, it's time for your Minute Moan.

Steve, Minute Moan'ın zamanı geldi.

It's a new feature that we have. I will show Mr.

Bu, sahip olduğumuz yeni bir özellik. Bay

Steve I moan about you. Oh,

Steve'e senin için sızlandığımı göstereceğim. Oh, en

can I just do the best?

iyisini yapabilir miyim?

Can I do the bit?

Steve, go on.

Biraz yapabilir miyim?

Steve, devam et.

I'm Larry Sanders, and this is Hank Kingsley.

Ben Larry Sanders ve bu da Hank Kingsley.

Hey, now

Hey, şimdi

no one gets that reference, I'm pretty sure.

kimse bu referansı anlamıyor, eminim.

Here we go, Steve.

İşte başlıyoruz, Steve.

Here is the photograph right now.

İşte fotoğraf şu an.

Oh, yes.

Oh evet.

That's our chancellor

Bu,

in charge of the purse strings.

cüzdan iplerinden sorumlu bakanımız.

And this is the guy that really got Mr.

Ve bu,

Steve quite angry this week.

bu hafta Bay Steve'i gerçekten çok kızdıran adam.

Yes. So, yes, there we go.

Evet. Evet, işte başlıyoruz.

He's just given his sort of budget update, his spring update

to how he's going to tax his more because he's the chancellor of the Exchequer.

Maliye Bakanı olduğu için nasıl daha fazla vergi ödeyeceğine dair bahar güncellemesini yaptı.

Changes is making to the taxation.

Vergilendirmede değişiklik yapılıyor.

His name is Rishi Sunak.

Adı Rishi Sunak'tır.

That's right. And his wife's a multi billionaire.

Bu doğru. Ve karısı multi milyarder.

That's good.

Bu iyi.

And I think he's probably got quite a lot of money himself. So.

Ve bence kendisinin de oldukça fazla parası var . Bu yüzden.

So they're very rich.

Yani çok zenginler.

So there he was. He's he's reduced, which is very funny.

İşte oradaydı. O küçüldü, ki bu çok komik.

Anyway, he announced with great drama

Her neyse, büyük bir dramla

that he was reducing the price of the tax on fuel.

akaryakıt vergisini düşürdüğünü duyurdu.

This is the tax that the government take when you purchase

Bu, Birleşik

petrol or diesel on a full court in the UK.

Krallık'ta tam bir sahada benzin veya dizel satın aldığınızda hükümetin aldığı vergidir.

He was reducing it by 5.5 $0.05, $0.05.

5,5 azaltıyordu, 0,05 dolar, 0,05 dolar.

So basically bringing it back to the price it was last week

Yani,

as the price of fuel has gone up dramatically okay everywhere, not just in the UK.

yakıt fiyatı sadece Birleşik Krallık'ta değil, her yerde önemli ölçüde arttığından, temelde onu geçen haftaki fiyata geri getirmek.

So we're probably paying about.

Yani muhtemelen yaklaşık olarak ödüyoruz.

So so what is the photograph doing?

Peki fotoğraf ne yapıyor?

So the photographs are there.

Yani fotoğraflar orada. Güya ön avluda

He was supposedly filling up his own car in the forecourt.

kendi arabasını dolduruyordu .

Yeah, and of course my immediate thought was a multi-billionaire

Evet, ve tabii ki ilk düşüncem bir multi-milyarderin

would not be driving around in a car I mean he is a very good car.

bir arabada dolaşmayacağıydı, yani o çok iyi bir araba.

They are.

Bunlar.

But if you're a billionaire, you're not going to drive around in a car. Yes.

Ama eğer bir milyarderseniz, ortalıkta araba sürmeyeceksiniz. Evet.

And of course it turned out not that that wasn't his car.

Ve tabii ki bunun onun arabası olmadığı ortaya çıktı.

At all.

Hiç.

It wasn't it was all stage.

Tüm sahne değildi.

It was all staged.

Her şey sahnelendi.

And the funny thing the funny thing is it

Ve komik olan şey,

would appear that he's never done this before.

bunu daha önce hiç yapmamış gibi görünmesi.

Because when he went into the the place to pay for his petrol

Çünkü

that he put into that car, that is not his

kendisinin olmayan o arabaya koyduğu benzini ödemek için mekana gittiğinde

he didn't seem to know what to do.

ne yapacağını bilemiyor gibiydi.

It it was as if it was the first time ever

Sanki hayatında ilk kez

in his life that he was doing that thing, paying for something.

o şeyi yapıyor, bir şey için para ödüyor gibiydi.

And yes, he is that the chancellor.

Ve evet, şansölye o.

He's the head of all the spending that the government does in this country.

Bu ülkede hükümetin yaptığı tüm harcamaların başı o.

But it does happen quite often where people

Ancak, insanların ortalama bir insan gibi davranarak

try to get the public to like them

halkın kendilerini sevmesini

or to to support them by pretending to be like the average person.

veya onları desteklemesini sağlamaya çalıştıklarında oldukça sık olur .

Yes. He's anything but.

Evet. O başka bir şey değil.

He is not he is not an average person.

O ortalama bir insan değil.

He's a multi-millionaire.

O bir multi milyoner.

His wife is a multi billionaire.

Karısı multi milyarder.

And he does not own a killer.

Ve bir katile sahip değil. O

He does not own that car.

arabanın sahibi değil.

Definitely not.

Kesinlikle hayır.

And the whole thing was exposed this week and stage sometimes it's best not to try and do that

Ve her şey bu hafta açığa çıktı ve sahnede bazen bunu yapmaya çalışmamak en iyisidir

because people will ask, they will enquire and then they will find out. So

çünkü insanlar soracak, araştıracak ve sonra öğrenecekler. Dolayısıyla,

the price of people's fuel bills,

insanların yakıt faturalarının fiyatı,

generally gas and electric is going to mean

genellikle gaz ve elektrik,

that people will pay on average around £2,000 a year.

insanların yılda ortalama 2.000 £ ödeyeceği anlamına gelecek. Gelecek yıl bu inanılmaz

More for electric and heating bills this incredible next year.

elektrik ve ısıtma faturaları için daha fazla .

Yeah. This year than they were last year.

Evet. Bu yıl geçen yıla göre.

That's a lot of money.

Bu çok para.

And yet

Yine de

our Chancellor has has reduced

Şansölyemiz

the tax on fuel by five per litre,

yakıt vergisini litre başına beş azalttı,

meaning that when you fill up a tank of your your car

yani arabanızın bir deposunu

with petrol or diesel, it's going to save you about two or £3

benzin veya mazotla doldurduğunuzda, ortalama bir kişi için muhtemelen ayda yaklaşık iki veya 3 sterlin tasarruf edeceksiniz.

probably a month for the average person.

.

So, you know, smoke and mirrors is the phrase that people use.

Yani, bilirsiniz, duman ve aynalar insanların kullandığı tabirdir.

So all of these reductions in fuel, all of these cuts in fuel price mean nothing

Yani yakıttaki tüm bu indirimler, yakıt fiyatındaki tüm bu indirimler hiçbir şey ifade etmiyor

because it's just a few pennies and of course the prices will go up.

çünkü sadece birkaç kuruş ve tabii ki fiyatlar yükselecek.

So whatever saving you have

Yani sahip olduğunuz birikim ne olursa olsun,

it will soon be completely removed.

yakında tamamen ortadan kalkacaktır.

Anyway, that was today's Mr.

Her neyse, bugün Bay

Steve's minute moan, all about Rishi

Steve'in en büyük iniltisi buydu, tamamen Rishi

Sunak pretending to fill up his car.

Sunak'ın arabasını dolduruyormuş gibi yapmasıyla ilgili.

That isn't actually his.

Bu aslında onun değil.

The thing is, I forgive him because he's a bit of a dish.

Mesele şu ki, biraz bulaşık olduğu için onu affediyorum.

That was the that was the wrap up there.

Oradaki özet buydu.

You see, he's a bit of a dish, isn't he?

Görüyorsun, o biraz bulaşık, değil mi?

So I forgive him.

Bu yüzden onu affediyorum.

When I say a

Bir

dish, he's quite well, he's quite I think he's quite attractive.

tabak dediğimde, o oldukça iyi, oldukça çekici olduğunu düşünüyorum.

Okay, that sounds good.

Tamam, kulağa hoş geliyor.

So you know, I forgive him anyway.

Yani biliyorsun, onu yine de affediyorum.

All right.

Elbette.

Great.

Harika.

Steve, it is now time

Steve, artık

to do something.

bir şeyler yapma zamanı.

I am going to reveal something now.

Şimdi bir şey ifşa edeceğim.

No, no, not like this.

Hayır, hayır, böyle değil.

You haven't got a sausage roll on the table.

Masada sosisli rulo yok. Böyle bir şey

I don't have a sausage roll that I'm going to show nothing like that.

göstermeyeceğim bir sosisli rulom yok .

We are bringing something back, Steve.

Bir şeyi geri getiriyoruz, Steve.

Something that has not been

here for a long time.

Uzun zamandır burada olmayan bir şey.

Stand by, Tom. Mac,

Beklemede kal Tom. Mac,

ladies and gentlemen,

bayanlar ve baylar,

boys and girls, I'm having to blow the dust

erkekler ve kızlar,

off this little button down here.

bu küçük düğmenin tozunu almam gerekiyor.

Wait there.

Orada bekle.

That's it.

It's all dusty because I haven't used it for such a long time.

Bu kadar.

Uzun zamandır kullanmadığım için tozlu.

Ladies and gentlemen, it's time to play

Bayanlar ve baylar,

the spring time sentence gang

bahar zamanı cümle çetesi

the get em y y y y y y y y you whip do move.

the get em y y y y y y y you kırbaçla hareket etme zamanı.

The sentence game is back, everyone.

Cümle oyunu geri döndü millet.

It's a special one today, Steve.

Bugün özel bir gün, Steve.

Springtime same sentence came

İlkbaharda aynı cümle geldi

the sentence game is here on English Addict.

cümle oyunu English Addict'te.

And here we go.

Ve işte başlıyoruz.

Oh, are you excited? I'm very excited.

Heyecanlı mısın? Çok heyecanlıyım.

No, the viewers

Hayır, izleyicilere

are all I can say is I wish I had a sausage roll in my hand right now.

söyleyebileceğim tek şey, keşke şu anda elimde bir sosisli rulo olsaydı.

I would wave it around everywhere.

Her yerde sallardım.

Is that to get viewers no.

İzleyicileri hayır almak için mi?

It's just because I'm hungry, right?

Sadece aç olduğum için, değil mi?

I need to eat something. Here we go. Then.

Bir şeyler yemem gerekiyor. İşte başlıyoruz. Daha sonra.

The sentence scheme is here. It's a simple game.

Cümle şeması burada. Bu basit bir oyun.

Fortunate league.

Şanslı lig.

Yes. We better explain to those

Evet.

people, new viewers who have never seen the sentence.

Cümleyi hiç görmemiş insanlara, yeni izleyicilere açıklasak iyi olur.

We have the sentence game.

Cümle oyunumuz var.

And today we are looking at words connected to spring.

Ve bugün baharla bağlantılı kelimelere bakıyoruz.

I am going to show you a sentence with certain words missing.

Size bazı kelimelerin eksik olduğu bir cümle göstereceğim .

They are not there. They are absent.

Orada değiller. Yoklar.

What you have to do is tell me what the words are.

Yapman gereken, bana kelimelerin ne olduğunu söylemek.

It's as simple as that.

Bu kadar basit.

They are all related to the beautiful season of spring, spring has arrived.

Hepsi baharın güzel mevsimiyle ilgili, bahar geldi.

Steve.

Steve.

I feel I feel almost ten months younger.

Neredeyse on ay daha genç hissediyorum.

Beatrice is excited as well.

Beatrice de heyecanlı.

And Inaki

Ve Inaki

and lots of people central.

ve birçok insan merkezi.

Yes. Move.

Evet. Taşınmak.

Yes. A lot of people are quite excited about the return

Evet.

of a fan favourite from the past

to the two tickets as I prefer to spot the white fan.

Beyaz fanı tespit etmeyi tercih ettiğim için, geçmişten bir hayranın favorisinin iki bilete dönüşü konusunda pek çok insan oldukça heyecanlı.

Have you seen one today?

Bugün birini gördün mü?

You know, what I'm thinking of doing is playing

Biliyor musun, yapmayı düşündüğüm şey

a new game called Spot the Ambulance because I've noticed

Ambulans Bul adlı yeni bir oyun oynamak çünkü

there are quite a few ambulances

going backwards and forwards behind us from our own

arkamızda bizimkinden ileri geri giden epeyce ambulans olduğunu fark ettim

and I think that's because maybe it is

ve sanırım bunun

the main road that takes people between a place called Shrewsbury and much Wenlock

ana yol olması muhtemel. Bu, insanları Shrewsbury denen bir yer ile Wenlock'un çoğu arasına

and maybe some other places as well, like Bridgnorth and Ironbridge.

ve belki de Bridgnorth ve Ironbridge gibi başka yerlere götürür.

But you do see a lot of ambulances going up and down that road as well.

Ama o yolda bir aşağı bir yukarı giden çok sayıda ambulans da görüyorsunuz.

So maybe we can we can start a new game, spot the ambulance.

Belki yeni bir oyuna başlayabiliriz, ambulansı görebiliriz.

People have spent all winter sitting down in front of their computers and now the weather's getting better.

İnsanlar bütün kışı bilgisayarlarının başında oturarak geçirdiler ve şimdi havalar düzeliyor.

They're going out into the garden and and making themselves ill.

Bahçeye çıkıyorlar ve kendilerini hasta ediyorlar.

Yeah, they're falling over.

Evet, düşüyorlar.

Or maybe they're sticking their garden fork into their foot

Ya da belki

because they're sometimes a bit silly.

bazen biraz aptal oldukları için bahçe çatalını ayaklarına [ __ ].

Here we go.

Then the sentence came, and here is the first one.

İşte başlıyoruz.

Sonra cümle geldi ve işte ilki.

If you've never played before, then now is the time to actually do it.

Daha önce hiç oynamadıysanız, şimdi gerçekten oynama zamanı.

Today's first sentence came

Bugünün ilk cümlesi, yılın bu zamanında

o something you get something you can enjoy

tadını çıkarabileceğiniz bir şey elde ettiğiniz bir şey oldu

at this time of year.

.

So, yes, three words

Yani, evet, üç kelime

but this one begins with

ama bu

is that begins with a no.

bir hayır ile başlıyor.

Oh, no.

That they have the sense something the six letters

Oh hayır.

Altı harfin

begins with B,

B ile başladığı hissine sahipler, ben

we can tell it's a long time since we've played this even I can't remember.

hatırlayamasam da bunu oynamayalı uzun zaman olduğunu söyleyebiliriz.

So you can see underneath the first missing word

Böylece ilk eksik kelimenin altında

begins with B, six letters, F

B ile başladığını görebilirsiniz, altı harf, F

five letters and a three

beş harf ve üç

letters are something

harf bir şeyin

of some something, something, something.

, bir şeyin, bir şeyin bir parçasıdır.

It's something you can enjoy, Steve.

Zevk alabileceğin bir şey, Steve.

You know you know, you were doing it this morning moaning.

Biliyorsun, bu sabah inleyerek yapıyordun.

You were doing it.

Sen yapıyordun.

Steve was doing it this morning.

Steve bu sabah yapıyordu.

Was I doing this morning?

Bu sabah mı yapıyordum?

I was sleeping well earlier before before the live stream started.

Canlı yayın başlamadan önce çok iyi uyuyordum.

I right? Yes. Okay. Yeah, yeah, yeah.

değil mi? Evet. Tamam aşkım. Evet evet evet.

Yes. Yeah. So before the live stream started, Mr.

Evet. Evet. Canlı yayın başlamadan önce, Bay

Steve was was busy enjoying that particular thing

Steve o özel şeyin tadını çıkarmakla meşguldü

and yes, more it liked the sentence scheme, didn't she?

ve evet, cümle şemasını daha çok sevdi, değil mi?

He was enjoying a something of something.

Bir şeyden zevk alıyordu.

Something.

Bir şey.

Well, we've got answers coming through already.

Pekala, zaten gelen cevaplarımız var.

And it wasn't a bottle of Russian vodka

Ve zaten sığmayan bir şişe Rus votkası

that wouldn't fit anyway,

da değildi,

which of course is now being banned

tabii ki şu anda

probably in most countries.

muhtemelen çoğu ülkede yasaklanmış durumda.

Right? Yes.

We've got answers coming through, and it looks like the correct answers

Sağ? Evet.

Gelen cevaplarımız var ve görünüşe göre doğru cevaplar

are already there.

zaten orada.

So do we have any correct answers coming through or any answers?

Peki gelen doğru cevaplarımız veya cevaplarımız var mı?

100 DOB.

100 DOB.

Now the spring is in the air.

Şimdi bahar havada.

That sounds like a sound, isn't it?

Bu bir ses gibi geliyor, değil mi?

Something like now that spring is in the air

Şimdi baharın gelmesi gibi bir şey

and everything is really nice.

ve her şey gerçekten çok güzel.

Well, guess it was first

Pekala, tahmin edin önce

a person from who used to love the sentence game as well.

cümle oyununu da seven bir insandı .

Oh, Maura.

Maura.

Oh, Maura, whose name we probably pronounce incorrectly.

Oh, adını muhtemelen yanlış telaffuz ettiğimiz Maura.

We had a lot of debate about this, didn't we, Maura? Yes.

Bu konuda çok tartıştık, değil mi Maura? Evet.

Or as I used to say, Maura.

Ya da eskiden söylediğim gibi, Maura.

Well, or more and more.

Ya da daha fazla ve daha fazla.

More, more Yes.

Daha fazla, daha fazla Evet.

So there we go. It looks like had lots of similar answers

İşte başlıyoruz. Görünüşe göre pek çok benzer cevap vardı

in all.

.

He says it in.

İçinde söylüyor.

Inaki says Blow yes

Inaki, Blow

well it's not quite enough letters.

evet, pek yeterli harf olmadığını söylüyor.

That would be a very long blow because it would have six letters.

Bu çok uzun bir darbe olurdu çünkü altı harfli olacaktı.

But but, you know.

Ama ama, bilirsin.

Well, one well done for having a go.

Pekala, denemek için aferin.

I think the answer is that I think we know what it is. Yes.

Bence cevap, onun ne olduğunu bildiğimizi düşünüyorum. Evet.

So when you go outside,

Yani

particularly on a nice spring day, yes.

özellikle güzel bir bahar gününde dışarı çıktığınızda, evet.

And there is no smoke in the air, no one is burning things with somebody burning things around here.

Ve havada hiç duman yok, burada kimse bir şeyler yakmıyor, birileri bir şeyler yakıyor.

We've noticed that over the last few days, yes.

Bunu son günlerde fark ettik, evet.

A lot of people are having fires around here.

Buralarda bir sürü insan yanıyor.

And it has been a little bit smoky here because then here is the answer.

Ve burası biraz dumanlı çünkü işte cevap burada.

And of course, you know who is back who's back?

Ve elbette, kim geri döndü biliyor musunuz?

Mr. Steve? Don't know.

Bay Steve? bilmiyorum

Oh, oh, not the cough.

Oh, oh, öksürük değil.

Grow that make a big thing of it, Mr.

Bunu büyütün, Bay

Duncan, here he comes.

Duncan, işte geliyor.

It's been a long time since we've seen this guy.

Bu adamı görmeyeli uzun zaman oldu.

Okay, time's up.

Tamam, süre doldu.

We go answer Mr.

Gidip Bay Duncan'a cevap verelim

Duncan.

.

It is being yes.

Evet oluyor.

Oh, you can have a breath of fresh air.

Oh, temiz hava alabilirsin.

So when we say breath, we are actually saying,

Yani nefes derken aslında

as it is taken in to your lungs,

ciğerlerinize çekildiği gibi

you take in

a breath of fresh air.

temiz havayı içinize çekiyoruz diyoruz.

You are taking in the fresh air.

Temiz hava alıyorsunuz.

You breathe in.

Nefes alırsınız.

Of course, the word breathe air is spelt differently.

Elbette hava solumak kelimesi farklı yazılır.

Breathe has an E at the end.

Breathe'in sonunda bir E vardır.

So that is the difference between breath and breathe.

İşte nefes ve nefes arasındaki fark budur.

Breath is the air itself

Nefes, havanın ta kendisidir, nefes alıp verme

breathe is the action of taking in

eylemidir

and expelling breath

and it was today's first sentence came.

ve bugünün ilk cümlesi geldi.

Oh, it's it's so nice to have it back.

Oh, onu geri almak çok güzel.

Beatrice got it right as well.

Beatrice de doğru anladı.

Lots of people did.

Birçok insan yaptı.

Oh, that's interesting.

Vay ilginçmiş.

No, don't think that more quite fits, but well done to everybody who got it right.

Hayır, bunun daha uygun olduğunu düşünmeyin, ama doğru anlayan herkese aferin.

Beatrice got it right as well. Valentin got it right.

Beatrice de doğru anladı. Valentin doğru anladı.

Yeah,

Evet

of course.

We can also use it as an idiom.

tabiki.

Bunu bir deyim olarak da kullanabiliriz.

By the way, if you have a breath of fresh air, it means something new,

Bu arada, temiz bir nefes aldıysanız, bu yeni bir şey,

something exhilarating, or something that makes you feel refreshed.

canlandırıcı bir şey veya sizi tazelenmiş hissettiren bir şey anlamına gelir.

So anything that you experience for the first time or something that is different from what

Yani ilk kez deneyimlediğiniz herhangi bir şey veya

you've done before and makes you feel good, you can say

daha önce yaptığınızdan farklı ve sizi iyi hissettiren bir şey,

it was a breath of fresh air, something different.

yeni bir nefes, farklı bir şey diyebilirsiniz.

Some people say that my English lessons and my live streams

Bazı insanlar İngilizce derslerimin ve canlı yayınlarımın temiz

are like a breath of fresh air, something very different.

bir nefes gibi, çok farklı bir şey olduğunu söylüyor.

You can say that about a new person that starts in the office starts working in the office.

Ofiste işe başlayan yeni bir kişinin ofiste çalışmaya başladığını söyleyebilirsiniz.

Yeah, that oh, they're like a breath of fresh air

Evet, o oh, bu departmana taze bir soluk gibi geliyorlar

in this department because maybe they're very positive, maybe they're very friendly

çünkü belki çok pozitifler, belki çok arkadaş canlısılar

and everybody else has got very sort of set in their ways.

ve diğer herkesin kendine göre bir duruşu var.

You can describe a person as being a breath of fresh air

Bir kişiyi

in an office, in a party in any particular situation.

bir ofiste, bir partide herhangi bir durumda temiz hava soluğu olarak tanımlayabilirsiniz.

Here we go. Next one.

İşte başlıyoruz. Sıradaki.

The second spring sentence game

İkinci bahar cümle oyunu

is there. Oh.

karşınızda. Ah.

Mm. Something come.

mm. Bir şey geldi.

Something, something.

Bir şey, bir şey.

Think of something you might see.

Görebileceğiniz bir şey düşünün.

Well, that need to give any clues just yet, Mr.

Bunun henüz herhangi bir ipucu vermesi gerekiyor, Bay

Duncan.

And while we're waiting, we can talk about my my lovely Peruvian T-shirt.

Duncan.

Ve beklerken benim güzel Peru tişörtüm hakkında konuşabiliriz.

Yes, I began or excused or which we looked it up is

Evet, başladım ya da özür dilerim ya da aradığımız Güney Amerika'daki

a national symbol of several countries

birçok ülkenin ulusal sembolü

in South America, Peru being one of them, including Peru.

, Peru da dahil olmak üzere Peru bunlardan biri.

Yes. So, yes, I would like to go.

Evet. Yani, evet, gitmek isterim.

It's a giant bird, isn't it? A condor.

Dev bir kuş, değil mi? Bir akbaba.

A giant bird of prey. Yes.

Dev bir yırtıcı kuş. Evet.

That's right.

Bu doğru.

Okay, uh,

Pekala,

we've got some suggestions already.

zaten bazı önerilerimiz var.

The something come in,

Bir şey geldi

and it's it said it that

ve

I'm so stupid.

Sometimes the something come something something I

çok aptal olduğumu söyledi.

Bazen bir şey gelir bir şey bir şey ben

uh. I'm sorry.

uh. Üzgünüm.

It wasn't me.

Ben değildim.

It wasn't me.

Ben değildim. O

It was me.

bendim.

I nearly made a boo boo yeah.

Neredeyse yuh yuh yapacaktım.

Well, I think we've got the answers anyway.

Sanırım cevapları zaten aldık.

Yes, we'll just wait for the answer because we have about 30 seconds delay,

Evet, sadece cevabı bekleyeceğiz çünkü yaklaşık 30 saniyelik bir gecikmemiz var,

so we will wait firm as well.

dolayısıyla biz de kesin olarak bekleyeceğiz.

We'll be trees and all quickly and a

Çabucak ağaç olacağız ve bir

fan tea trend.

fan tea trendi.

Oh, yes,

Ah, evet,

yes, I think so.

evet, sanırım öyle.

We have Valentine. Well done. Yes.

Valentine'imiz var. Tebrikler. Evet.

It looks as if we have quite a few answers coming through right now.

Görünüşe göre şu anda gelen epeyce cevabımız var .

Thank you very much for getting involved on the sentence game.

Cümle oyununa dahil olduğunuz için çok teşekkür ederiz.

The something come something something

think of what you see as you look outside the window.

Pencereden dışarı baktığında gördüğün şeyi düşün.

My fingers are getting blacker and blacker

Parmaklarım gittikçe kararıyor,

and so is my heart

kalbim

and my soul.

ve ruhum da öyle. Bulduğumuzu düşündüğüm

There is a clue

bir ipucu var

that was I think we've got it.

.

That was a clue.

Bu bir ipucuydu.

Did you like that clue there? That was a visual clue.

Oradaki ipucunu beğendin mi? Bu görsel bir ipucuydu.

I'm very surprised at a lack of

a lack of input from a certain person. Hmm.

Belirli bir kişiden girdi eksikliğinin olmaması beni çok şaşırttı. Hmm.

Okay.

Tamam aşkım.

Maybe they're saving the saving the best of last

Belki de son atlıkarıncanın en iyilerini kurtarıyorlardır

merry go.

.

I think we've got lots of suggestions, Mr. Duncan.

Bence pek çok önerimiz var, Bay Duncan.

If we stay silent for more than 20 seconds, YouTube will panic.

20 saniyeden fazla sessiz kalırsak YouTube paniğe kapılır.

They start to panic, and someone will fly over from California

Paniklemeye başlarlar ve Kaliforniya'dan biri gelip

to come and check to make sure we haven't both dropped dead.

ikimizin de düşüp ölmediğimizden emin olmak için kontrol eder.

They have to disconnect our Internet

İnternetimizi kesmek zorundalar

Well done, Jemmy.

Aferin Jemmy.

I think we've got enough now, Mr. Duncan.

Bence artık yeter, Bay Duncan.

Okey dokey. Here comes the answer.

Tamam ahbap. İşte cevap geliyor.

Come on, Mr.

Hadi, Bay

Cockrell.

Cockrell.

We are waiting for the answer.

Cevabı bekliyoruz.

Here it is.

İşte burada.

Faster, Mr.

Daha hızlı, Bay

Duncan. It's okay.

Duncan. Sorun değil.

Don't worry.

We got 10 minutes.

Merak etme.

10 dakikamız var.

The same thing comes something.

Aynı şey bir şey geliyor.

Something.

Bir şey.

The answer is yes.

Cevap Evet.

The flowers come into bloom.

Çiçekler açar.

I like that word bloom.

Bu çiçek kelimesini seviyorum.

And that's another interesting word because you can use it as

Ve bu da başka bir ilginç kelime çünkü onu

a verb or a noun.

fiil veya isim olarak kullanabilirsiniz.

Something will bloom.

Bir şey çiçek açacak.

It means the flower will open and grow and reveal itself.

Çiçek açılıp büyüyecek ve kendini gösterecek demektir.

Bloom or of course,

Çiçek açmak veya tabii ki

it can describe the actual flower itself.

asıl çiçeğin kendisini tarif edebilir.

We can describe a flower as a bloom.

Çiçeği çiçek olarak tanımlayabiliriz.

They come into bloom Valentine.

Sevgililer günü çiçek açarlar.

Not that it's a race, but Valentine was first so well

Bu bir yarış olduğundan değil ama Valentine ilk başta çok iyi

done.

iş çıkardı.

Let's have a look.

Bir bakalım.

Yes. Flowers come into Bloom Farm as well.

Evet. Çiçekler de Bloom Farm'a gelir.

Got that correctly. Good. And got it.

Bunu doğru anladım. İyi. Ve anladım.

Lots of people did Inaki, Beatrice, Sandra.

Birçok insan Inaki, Beatrice, Sandra'yı yaptı.

Well done to all of you.

Hepinize aferin.

Jemmy from Hong Kong says blossoming.

Hong Kong'dan Jemmy çiçek açıyor diyor.

Yes, that's a good way of describing that as well.

Evet, bu da bunu açıklamanın iyi bir yolu.

Blossoming.

çiçek açması Dışarı

They come out, they open, they are blossoming.

çıkıyorlar, açılıyorlar, çiçek açıyorlar.

Yes. Instead of having instead of using three words you can use one.

Evet. Sahip olmak yerine üç kelime kullanmak yerine birini kullanabilirsiniz.

So thank you very much for that.

Bunun için çok teşekkür ederim.

You might say that the flowers are blossoming.

Çiçekler açıyor diyebilirsiniz. Bir

If you can describe a person as bloom ming a person.

insanı çiçek açan insan olarak tanımlayabilirseniz.

If a person blooms, it means they've got a certain glow or aura about them.

Bir kişi çiçek açarsa, bu onun hakkında belirli bir parıltıya veya auraya sahip olduğu anlamına gelir.

I remember my mother saying that

Annemin

that when she reached a certain age, she lost her bloom

belli bir yaşa geldiğinde çiçek açmasını kaybettiğini

and people can have better than losing your bloom is.

ve insanların çiçeklerini kaybetmekten daha iyi olabileceğini söylediğini hatırlıyorum.

Yes, if you say to somebody, well, you wouldn't say this to somebody

Evet, birine dersen, peki, bunu birine

that you might comment, oh, they've lost their bloom.

yorum yapabileceğin şekilde söylemezsin, oh, çiçeklerini kaybettiler.

In fact, my mother said that

Aslında annem,

the one that her father in law,

kayınpederinin annem

when my mother gave birth to me, he said to her own

beni doğurduğunda kendi çiçeğini kaybettiğini söyledi, ki

You've lost your bloom,

which sounds unkind,

bu kulağa hoş gelmiyor,

but it just means that you use that youthful glow.

ama bu sadece o gençlik ışıltısını kullandığın anlamına geliyor.

It is a bit unkind.

Bu biraz nezaketsiz.

Bloom is something that you have when you're young.

Bloom, gençken sahip olduğunuz bir şeydir.

It's a it's not a compliment.

Bu bir iltifat değil.

It's a youthful glow.

Bu genç bir parıltı.

Can I just say you really do look quite dour these days.

Bugünlerde gerçekten çok asık suratlı göründüğünü söyleyebilir miyim?

You've lost your bloom.

Çiçeğinizi kaybettiniz.

If you say that to somebody, it is definitely not sea.

Bunu birine söylüyorsanız, kesinlikle deniz değildir.

No, no, I thought.

Hayır, hayır, diye düşündüm.

I thought what you were going to say, Steve, I thought you were going to tell me

Ne söyleyeceğini düşündüm Steve, bana

that when you came out of your mother, that your father was disappointed because he wanted a girl.

annenden çıktığında babanın bir kız istediği için hayal kırıklığına uğradığını söyleyeceğini düşündüm.

And you know what? He very nearly did

Ve biliyor musun? Neredeyse yaptı

about, right? Yes.

, değil mi? Evet.

So, yes, if you're blooming, a person can bloom.

Yani, evet, eğer sen çiçek açıyorsan, bir insan da çiçek açabilir.

It means they're young, they're fresh, they've got lovely skin.

Bu, genç oldukları, taze oldukları ve güzel bir ciltleri olduğu anlamına gelir.

They've got a nice rosy glow about them.

Onlar hakkında güzel bir pembe parıltı var.

And then as they get older and cynical

Ve sonra yaşlandıkça ve alaycı olduklarında

and they start to have maybe they have babies, maybe they

ve bebek sahibi olmaya başladıklarında, belki de

either there's something that upsets them in life or they've had too much sun and the skin goes

hayatta onları üzen bir şey vardır ya da çok fazla güneşe maruz kalmışlardır ve ciltleri

horrible and covered in

korkunç ve

spots.

beneklerle kaplıdır.

Then they lose their love.

Sonra aşklarını kaybederler.

It's not very nice.

Bu pek hoş değil. Sanki bir

I feel as if you didn't know

what that next word was going to be, though, in that sentence, have I lost my glory Mr.

sonraki kelimenin ne olacağını bilmiyormuşsun gibi hissediyorum, o cümlede, şanımı mı kaybettim Bay

Duncan, your glow has gone.

Duncan, parıltınız gitti. 1918'de sönmüş

I have a little you I like like a gas lamp

bir gaz lambası gibi sevdiğim biraz sen var bende,

that was snuffed out in 1918

oh don't get upset, Tommy.

üzülme, Tommy.

I'm sure, I'm sure it was maybe an overreaction.

Eminim, eminim belki de aşırı bir tepkiydi.

What does it matter?

Ne önemi var?

It's nothing to do with you.

Seninle ilgisi yok.

There's probably a, probably a bit of an accident.

Muhtemelen bir, muhtemelen küçük bir kaza vardır.

I think maybe Pedro is a bit trigger happy.

Sanırım Pedro biraz tetikte mutlu.

So he's very protective.

Bu yüzden çok koruyucudur.

Of us and maybe thought it was something rude and maybe it wasn't.

Bizden ve belki kaba bir şey olduğunu düşündük ve belki de değildi.

I don't know.

Bilmiyorum.

I just can't check it because the message is gone.

Mesaj kaybolduğu için kontrol edemiyorum.

Okay, but woke up. Blimey.

Tamam, ama uyandım. Tanrı aşkına.

Right. Okay. Yes, I don't.

Sağ. Tamam aşkım. Evet, bilmiyorum.

I have absolutely no idea. Don't take it to heart.

Kesinlikle hiçbir fikrim yok. Bunu ciddiye alma.

Okay?

Tamam aşkım?

Don't take it to heart.

Bunu ciddiye alma.

You'll have to kiss and make up

Öpüşmek ve barışmak zorunda kalacaksın,

I just still don't know what you're on about.

sadece neden bahsettiğini hala bilmiyorum.

The flowers into bloom. Into bloom.

Çiçekler açar. Çiçek açmak.

The flowers are into bloom.

Çiçekler açmaya başladı.

Here is the next sentence came.

İşte bir sonraki cümle geldi.

I almost forgot that I was playing the sentence game.

Cümle oyunu oynadığımı neredeyse unutmuştum.

Then here's the next one.

İşte bir sonraki.

Many something will something and something.

Birçok şey bir şey ve bir şey olacak.

There something interesting. Yes.

İlginç bir şey var. Evet.

Interest one to four letters a thank you, Angela.

İlgiye bir ila dört harf teşekkür ederim, Angela.

The word

in Holland for flower is is sounds like bloom.

Hollanda'da çiçek anlamına gelen kelime, kulağa çiçek gibi geliyor.

Blow, wind, blow me. Do you pronounce that so?

Üfle, rüzgar, üfle beni. Öyle mi telaffuz ediyorsun?

Yes, it's probably.

Evet, muhtemelen.

It's probably yes.

Muhtemelen evet.

Derived from that.

Bundan türetilmiştir.

As you know, English is not

Bildiğiniz gibi İngilizce

is not a unique language.

benzersiz bir dil değildir.

It is basically stolen from all the best bits of the other languages.

Temelde diğer dillerin en iyi parçalarından çalınmıştır.

Well, Beatrice Green is my favourite colour so maybe I am green inside.

Pekala, Beatrice Green benim en sevdiğim renk, bu yüzden belki de içim yeşil.

Or if you describe someone as being green,

Ya da birisine yeşil diyorsan

it means that they are inexperienced,

tecrübesizdir,

they don't know very much about life.

hayata dair pek bilgisi yoktur demektir.

Who mentioned green? Beatrice. Oh, okay.

Yeşilden kim bahsetti? Beatrice. Tamam.

Who said that the I was green inside, not black because I mentioned earlier that I was.

İçimin yeşil olduğunu kim söyledi siyah değil çünkü daha önce öyle olduğumu söylemiştim.

Oh no, Marcia said that.

Oh hayır, bunu Marcia söyledi.

Oh, no, I'm getting mixed.

Oh, hayır, kafam karışıyor.

I don't know who said it first.

İlk kimin söylediğini bilmiyorum.

But Beatrice said that.

Ama bunu Beatrice söyledi.

Yes, it was Beatrice.

Evet, Beatrice'di.

Yes. Would you like to come back later?

Evet. Daha sonra tekrar gelmek ister misin?

Either person is green.

Her iki kişi de yeşildir.

It means that inexperienced in life,

Bu, hayatta deneyimsiz olduğum anlamına gelir,

but to which I am. I'm not.

ama ben olduğum için. Değilim. Hiç çok şey yaşamamış

I'm not an innocent virgin who's never really experienced very much

masum bir bakire değilim

but green is my favourite colour so that you get four letters.

ama yeşil benim en sevdiğim renk ki dört harf olsun.

Many something with something and something that's something.

Bir şeyle birçok şey ve bir şey olan bir şey.

Yeah. And it's spring related.

Evet. Ve baharla ilgili.

And it is.

Ve budur.

We are talking about things.

şeyler hakkında konuşuyoruz.

We are talking about certain

Belirli

things.

şeylerden bahsediyoruz.

Do we need a clue that early on?

Bu kadar erken bir ipucuna ihtiyacımız var mı?

Here's the clue now.

İşte şimdi ipucu.

Doo doo doo doo doo doo doo doo.

Doo doo doo doo doo doo doo doo.

Ooh, ooh.

Ooh ooh.

Ooh, ooh.

Ooh ooh.

Well, at least they're the same species

En azından yine aynı türdenler

again.

.

You should have had two different species of birds, and you could said it.

İki farklı kuş türünüz olması gerekirdi ve bunu söyleyebilirdiniz.

You said it was an Interrail show.

Bunun bir Interrail şovu olduğunu söyledin.

That's fair. That is disgusting.

Bu adil. Bu iğrenç.

And then later, later the this will go,

Ve daha sonra, daha sonra bu devam edecek

and then just

ve sonra

so you can tell I haven't rehearsed this

bunu o şekilde prova etmediğimi anlayabilmen için

that way round

Oh, well, look at that.

Oh, pekala, şuna bak.

I missed this tram.

Bu tramvayı kaçırdım.

Oh, that was exhausting.

Ah, bu çok yorucuydu.

And unnecessary.

Ve gereksiz.

Very unnecessary.

Çok gereksiz

Many something by something.

Bir şey tarafından birçok şey.

I mean many not not necessarily these,

Demek istediğim, birçoğunun bunlar olması gerekmiyor,

but many will

ama birçoğunun olacak

Well, I didn't think you needed to have given a clue, really,

Pekala, gerçekten bir ipucu vermenize gerek olduğunu düşünmedim

either. I just.

. Ben sadece.

I just wanted to do this. Really?

Sadece bunu yapmak istedim. Gerçekten mi?

The people up. People are getting it. Yes.

İnsanlar yukarı. İnsanlar alıyor. Evet.

You just wanted to do that.

Sadece bunu yapmak istedin.

I just wanted to show that getting.

Aldığını göstermek istedim.

Yes. Passionate.

Evet. Tutkulu.

Mm hmm.

Hmm.

Yes. What's your name?

Evet. Adınız ne?

My name's okay.

Adım tamam.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

I think you've over done that. My name's Jemima.

Bence bunu fazlasıyla yaptın. Benim adım Jemima.

What's your name? My name is Derek.

Adınız ne? Benim adım Derek.

Derek. That's a very sexy name.

Derek. Bu çok seksi bir isim.

Yeah.

Evet.

Thank you. I haven't seen you around here before.

Teşekkür ederim. Seni daha önce buralarda görmedim.

Oh, well, are you single? Yes, I am, actually.

Bekar mısın? Evet, aslında öyleyim.

Well, we've got answers. Mr.

Pekala, cevaplarımız var. Bay

Duncan, you seem to be ignoring the live chat and concentrating

Duncan, canlı sohbeti görmezden geliyor ve performansınıza odaklanıyor gibisiniz

on your sort of performance.

.

It's my little performance as performance art that is

Bu benim performans sanatı olarak küçük performansım

your, ah, eat your heart out, Banksy.

senin, ah, kalbini ye, Banksy.

Here we go, then.

İşte başlıyoruz o zaman.

Would you like the answer?

Cevabı ister misin?

Many something, will.

Pek çok şey olacak.

Something and something there. Something.

Orada bir şey ve bir şey. Bir şey.

Oh, right.

Ah, doğru.

We've got quite a few answers coming through.

Elimize ulaşan epeyce cevap var.

We have?

Sahibiz?

Yes, we have.

Evet, biz sahibiz.

A lot. So, yes.

Çok fazla. Yani evet.

Any correct answers?

Herhangi bir doğru cevap var mı?

Well, I think I think Maura.

Sanırım Maura'yı düşünüyorum.

Maura

Maura

has maybe come up with the correct answer, Mr.

doğru cevabı bulmuş olabilir, Bay

Duncan.

Duncan.

Okay.

Well, without any help from your demonstration, it's almost time to go.

Tamam aşkım.

Pekala, gösterinizin herhangi bir yardımı olmadan, neredeyse gitme zamanı.

So the rude demonstration, it's not rude.

Yani kaba gösteri, kaba değil.

But Mitcham has also

Ancak Mitcham, kesinlikle uyacağını

suggested something which I would

düşündüğüm bir şey de önerdi

consider would definitely fit

and other people have got a lot of the words correct.

ve diğer insanlar birçok kelimeyi doğru anladı.

Good. Even if they didn't get the whole sentence.

İyi. Cümlenin tamamını anlamasalar bile.

So shall we have the answer.

Öyleyse cevabı alalım mı?

Go on, then.

Come on, Mr.

Devam et o zaman.

Hadi, Bay

Cockerill.

Cockerill.

Oh, Lewis has got it as well, I think.

Oh, Lewis de anladı sanırım.

Good.

İyi.

The answer is

Cevap

animals.

hayvanlardır.

Many animals will mate

Birçok hayvan

and raise their offspring mate to get together.

bir araya gelmek için çiftleşecek ve yavrularını büyütecektir.

You you create some little versions,

Bazı küçük versiyonlar yaratırsınız,

some new versions of yourself.

kendinizin bazı yeni versiyonları.

Inaki has come up with a lovely

Inaki de güzel bir

sentence as well and replace

cümle bulmuş ve

the word mate with mate. Hmm.

mate kelimesini mate ile değiştirmiş. Hmm.

And that is, you know, you were very rude, Mr.

Ve bu, çok kabaydınız, Bay

Duncan. I was not rude. That that's nature.

Duncan. Kaba değildim. Doğanın bu olduğunu.

I know.

Biliyorum.

That's Mother Nature on Mother's Day many animals will meet and raise their offspring.

İşte Doğa Ana, Anneler Günü'nde birçok hayvan buluşacak ve yavrularını büyütecek.

Thank you for that.

Bunun için teşekkür ederim.

Yes, they have social clubs yeah.

Evet, sosyal kulüpleri var, evet.

Social groups

that the Lonely Bird

Social group where lots of lonely birds meet up.

Birçok yalnız kuşun buluştuğu Lonely Bird Social grubunun oluşturduğu sosyal gruplar.

Well, Victoria, you will get better.

Victoria, daha iyi olacaksın.

You've you will get better, and you have made suggestions, so it's not like you're not taking part.

Daha iyi olacaksın ve önerilerde bulundun, bu yüzden yer almıyorsun gibi değil.

There's no humiliation there.

Orada aşağılama yok.

Isn't on this list.

Bu listede yok.

Really, the only part from the only humiliation is on this side of the camp. Yes.

Gerçekten, tek aşağılanmanın tek kısmı kampın bu tarafında. Evet.

I'm the only one that gets humiliated.

Aşağılanan tek kişi benim.

Mr. Duncan, the only humiliation here is

Bay Duncan, buradaki tek aşağılanma,

where the ones that are that are really, really.

gerçekte olanların nerede olduğudur.

This is the reason why we've been cast out of every

every area of society.

Toplumun her alanından dışlanmamızın nedeni budur.

The thing is, even if you can't get the whole sentence, don't be afraid to just suggest

Mesele şu ki, tüm cümleyi alamasanız bile,

some of the individual words because you know that

bazı kelimeleri tek tek önermekten korkmayın çünkü

that is part of you engaging. Yes.

bunun sizi çekici kılan bir parçanız olduğunu biliyorsunuz. Evet.

And we like to see anybody's suggestions.

Ve herhangi birinin önerilerini görmek isteriz.

And then particularly if it's a difficult one,

Ve sonra, özellikle zor bir kelimeyse,

you're one word might help other people to get the whole sentence.

diğer insanların tüm cümleyi anlamalarına yardımcı olabilecek tek bir kelimen var .

So it is a bit of a team effort.

Yani biraz da ekip işi.

I think these are too easy. Mr. Duncan, really?

Bence bunlar çok kolay. Bay Duncan, gerçekten mi?

I think so, because people, you know, one or two people are getting them quite quickly. Yes.

Sanırım öyle, çünkü insanlar, bilirsiniz, bir veya iki kişi onları oldukça hızlı bir şekilde alıyor. Evet.

Well, if I make them too hard

Pekala, eğer onları çok zorlaştırırsam

and then I would probably get complaints too difficult.

ve o zaman muhtemelen çok zor şikayetler alırım.

I know.

I don't think they're too hard.

Biliyorum.

Çok zor olduklarını düşünmüyorum.

Maybe for you that's easy.

Belki senin için bu kolaydır. Dürüst olmak

I'm not sure if it's too easy for Mr.

gerekirse, Bay Steve için çok mu kolay emin değilim

Steve, to be honest.

.

Shall we have one more when not autumn?

Sonbahar olmadığında bir tane daha yapalım mı?

The answer is no.

Cevap hayır.

Well, it doesn't matter.

Önemli değil.

Carry on.

Sürdürmek.

You can look at the live stream later and

Canlı yayına daha sonra bakabilirsiniz ve

because I'm getting hungry, Mr.

acıktığım için Bay

Duncan, and it's 2 minutes past four UK time, one of these birds will sing.

Duncan, ve İngiltere saatiyle dörtü 2 geçiyor, bu kuşlardan biri ötecek. O

Oh, not that one.

değil.

One of these birds will sing.

Bu kuşlardan biri şarkı söyleyecek.

Oh, I'm the batteries from gone flat.

Oh, ben pilleri bitmiş durumdayım.

The good she

İyi o

and this cat is now going mad.

ve bu kedi şimdi çıldırıyor.

Yeah, in the house.

Evet, evde.

So that is this particular bird is called a long tail ticked that you say anything

Yani bu özel kuşa uzun kuyruklu tik denir ki siz ne derseniz deyin

that you say anything Mr.

Bay

Steve one more animal going

Steve bir hayvan daha bir

something.

00 I haven't put it on the screen yet.

şey oluyor.

00 Henüz ekrana koymadım.

Here we go

İşte

something.

bir şey başlıyoruz.

Something and the something become something. Oh.

Bir şey ve bir şey, bir şey olur. Ah.

So think of something that we did last night.

Dün gece yaptığımız bir şeyi düşün.

There was something that Mr. Steve and myself had to do.

Bay Steve ve benim yapmamız gereken bir şey vardı.

We don't, we didn't want to do it.

Yapmadık, yapmak istemedik.

And sometimes you know, you just, you just don't.

Ve bazen bilirsin, sadece bilmezsin.

You're not in the mood.

Havanda değilsin.

But before you went before we went to bed last night, before we went to bed, we had to do it.

Ama sen gitmeden önce, dün gece biz yatmadan önce, biz yatmadan önce yapmak zorundaydık.

We didn't want to do it, but

Bunu yapmak istemedik ama

it is connected to this, you see, cleaning our teeth.

bununla bağlantılı, yani dişlerimizi temizlemek.

That's something I particularly dislike doing before going to bed.

Bu, yatmadan önce yapmayı özellikle sevmediğim bir şey .

Is cleaning my teeth.

Dişlerimi temizliyor.

My mother has a good solution to that.

Annemin buna iyi bir çözümü var.

She cleans that. She takes her that

Bunu temizler. Saat

she cleans her teeth at about 9:00

9:00 civarında dişlerini temizlediğini

and then gets dressed and ready for bed and goes back downstairs

ve sonra giyinip yatmaya hazırlandığını ve tekrar aşağı indiğini ve

and then 9:00 in the morning and then watches a bit more television

sabah 9:00'da biraz daha televizyon izlediğini

or reads or whatever, and then goes to bed about an hour and a half later.

veya kitap okuduğunu ya da her neyse, sonra yatağa gittiğini alır. yaklaşık bir buçuk saat sonra.

So then all you have to do is go upstairs and get straight into bed. Yes.

O halde tek yapman gereken yukarı çıkıp doğruca yatağına girmek. Evet.

Which I think is a very good idea because if you're watching

Bence bu çok iyi bir fikir çünkü

a television programme or something and then you get ready for bed,

bir televizyon programı falan izliyorsanız ve sonra yatmaya hazırlanırsanız, yukarı

you have to go upstairs, you have to clean your teeth, wash, go to the toilet, all that,

çıkmanız, dişlerinizi temizlemeniz, yıkanmanız, tuvalete gitmeniz, tüm bunlar,

and it takes what, ten, 15 minutes.

ve ne kadar sürer, on, 15 dakika.

Whereas if you've done it or an hour and a half earlier,

Oysa bir veya bir buçuk saat önce yaptıysanız,

you can just go straight up and go straight into bed and go to sleep.

hemen yukarı çıkıp doğruca yatağa gidip uyuyabilirsiniz.

Because I think sometimes the act of doing all the teeth cleaning and the getting change

Çünkü bence bazen tüm diş temizliğini yapmak, üstünü değiştirmek

and everything sort of wakes you up again and then you can be find it harder to get to sleep.

ve her şey seni yeniden uyandırıyor ve sonra uykuya dalmak daha zor olabiliyor.

So I think do it what my mother does, doing it an hour and a half before going to bed

Bu yüzden bence annemin yaptığını yap, yatmadan bir buçuk saat önce yapmak, uykun

means that you can just when you feel sleepy, you can then just go straight into bed. Yes.

geldiğinde doğrudan yatağa gidebileceğin anlamına geliyor. Evet.

You could just sleep where you were sitting.

Oturduğun yerde uyuyabilirsin.

Of course, you could put the TV on and just fall asleep in front of the television.

Tabii ki, televizyonu açıp televizyonun karşısında uyuyakalabilirsiniz.

And then the next morning when you wake up though, there will still be programmes on the telly

Ve ertesi sabah uyandığınızda yine de televizyonda programlar olacak

because television is on all the time that there's always a programme

çünkü televizyon her zaman açık, her zaman bir program

playing somewhere here you go then. Yes.

çalıyor, işte o zaman. Evet.

Any answers on the, this, this thing we're doing?

Yaptığımız bu şeyle ilgili herhangi bir cevap var mı?

Yes. In this room

Evet. Bu odada

I've often thought of doing that started my own channel

sık sık kendi kanalımı açmayı

and just talking about controversial subjects

ve sadece tartışmalı konulardan bahsetmeyi düşündüm

and see if I get cancelled, I'll just get Mr.

ve iptal edilirsem, Bay

Duncan cancel the first show.

Duncan'ın ilk şovu iptal etmesini sağlayacağım.

And I think that's what you're trying to do.

Ve bence yapmaya çalıştığın şey bu.

I'm sure someone is paying you to sabotage this.

Eminim birileri sana bunu sabote etmen için para ödüyordur.

Who is it that that says and hello, Mr.

Merhaba Bay

Duncan, that I've been learning English from your videos from 12 years ago. Wow.

Duncan, 12 yıl önceki videolarınızdan İngilizce öğreniyorum diyen kim? Vay.

12 years.

12 yıl.

That's a long time.

Bu uzun bir süre.

Thank you very much. And thanks for the picture as well.

Çok teşekkür ederim. Ve resim için de teşekkürler.

We always we always like to see pictures of what our viewers look like.

Her zaman izleyicilerimizin neye benzediğinin resimlerini görmek isteriz.

Thank you very much for doing that.

Bunu yaptığınız için çok teşekkür ederim.

Mm hmm.

Hmm.

So this is about spring. Yes.

Yani bu baharla ilgili. Evet.

So Valentin has put a suggestion in that arena, has a blocked pipe

Yani Valentin o arenaya bir öneride bulundu , borum tıkalı

my I have a flood.

benim su baskınım var.

She's going to see a doctor. I have that.

Bir doktora gidecek. Bende var.

I have a flood in my back's

Sırtımda su birikintisi var,

the some pipe has got blocked,

bazı borular tıkandı

and now I've got to be a sun plumber.

ve şimdi güneş tesisatçısı olmam gerekiyor. Şunu

Can I just say, if you actually have a problem

söyleyebilir miyim, eğer gerçekten evinizdeki su ile ilgili bir sorununuz varsa

with your water in your house

and you have to call a plumber on Sunday,

ve Pazar günü bir tesisatçı çağırmak zorunda kalırsanız,

it will cost you so much an arm and a leg.

bu size bir kol ve bir bacağa mal olur.

Very expensive to do that to get a tradesperson.

Bir esnaf almak için bunu yapmak çok pahalı.

So, yes, do it yourself.

Yani, evet, kendin yap.

Yes, I can get your hand down there.

Evet, elini uzatabilirim.

There's nothing.

Hiçbir şey yok.

The one I hate is when your toilet blocks up.

Nefret ettiğim şey tuvaletinin tıkanmasıdır.

And we all know why that happens.

Ve hepimiz bunun neden olduğunu biliyoruz.

Sometimes you flush

Bazen kızarırsın

and then of suddenly the water goes up, it goes really high

ve sonra birdenbire su yükselir, gerçekten yükselir

and you think, oh, my coat was what's it feel so wrong?

ve düşünürsün, ah, ceketim neydi bu kadar yanlış hissettiren?

No, no, it's supposed to go down it's not supposed to come back up the water.

Hayır, hayır, aşağı inmesi gerekiyor, suya geri [ __ ] gerekmiyor.

It's supposed to go away from you.

Senden uzaklaşması gerekiyordu.

I have putting that right can be a very unpleasant job.

Bunu düzeltmek çok tatsız bir iş olabilir.

Okay, here we go.

Tamam, başlıyoruz.

You the answer to the final sentence game?

Son cümle oyununun cevabı sen misin?

It's so nice to see the sentence came back

Cümlenin geri geldiğini görmek çok güzel, o

the answer is so quiet then.

zaman cevap çok sessiz.

Did you notice that?

Bunu fark ettin mi?

So quiet in here with my new computer.

Yeni bilgisayarımla burası çok sessiz.

That I built myself?

Kendimi inşa ettiğimi mi?

You can't even hear the computer. It's really weird.

Bilgisayarın sesini bile duyamıyorsun. Bu gerçekten garip.

I keep.

tutuyorum

I keep having to check that it's still working.

Hala çalışıp çalışmadığını kontrol etmek zorunda kalıyorum.

It's so quiet.

Çok sessiz.

Oh, here we go.

İşte başlıyoruz.

Take a valentine.

Bir sevgili al.

You got one of the words, right?

Kelimelerden birini anladın, değil mi?

Temperatures rise and now I've actually missed.

Sıcaklıklar yükseliyor ve şimdi gerçekten ıskaladım.

I've. I missed the word out there.

Ben sahibim. Oradaki kelimeyi özledim.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

There is second that this is.

Bunun ikincisi var.

That must be. I can't be right.

Bu olmalı. haklı olamam

Yes. That doesn't make sense. No,

Evet. Bu mantıklı değil. Hayır,

it should be days.

günler olmalı.

I don't know where days has gone. Is that my my fault?

Günler nereye gitti bilmiyorum. Bu benim suçum mu?

Maybe it is, but I did I wrote that out

Belki öyledir, ama bunu

earlier and I did definitely put days in there.

daha önce yazdım ve kesinlikle oraya günler koydum.

I don't know where it's gone.

Nereye gittiğini bilmiyorum.

I've lost the days.

günleri kaybettim.

Yes. Temperatures rise and the days

Evet. Sıcaklıklar yükselir ve günler

become longer.

uzar.

I apologise for that.

Bunun için özür dilerim.

What a humiliating way of ending today's live stream.

Bugünün canlı yayınını bitirmenin ne kadar küçük düşürücü bir yolu.

But it is true at this time of year, the days

Ancak yılın bu zamanında, gündüzlerin daha uzun olduğu

do appear to be longer because we have

için günlerin daha uzun göründüğü doğrudur

longer days with the daylight.

.

Valentine got the whole thing right.

Valentine her şeyi doğru anladı.

Even with days. Yes.

Günlerle bile. Evet. Bu

So no need to feel embarrassed about to see earlier what you said.

nedenle, daha önce söylediklerinizi görmekten utanmanıza gerek yok .

You got it right. Yeah. You did better than I did.

Doğru anladın. Evet. Benden daha iyisini yaptın.

And and I devised and invented that game.

Ve ben o oyunu tasarlayıp icat ettim.

And even if I got it wrong

Ve ben yanlış anlasam

and Inaki got put the two together and got it completely right,

ve Inaki ikisini bir araya getirip tamamen doğru anlasa bile,

Uh, yeah.

evet.

So that began.

Böylece başladı.

That's it.

And that's Bruno.

Bu kadar.

Ve bu Bruno.

Anita, thank you very much.

Anita, çok teşekkür ederim.

We know about the flooded pipe at century.

Yüzyılda su basmış boruları biliyoruz.

Nice house. You got that fix today.

Güzel ev. Bugün o düzeltmeyi yaptın.

Don't forget to wash

your hands afterwards before you prepare food.

Yemek hazırlamadan önce ellerinizi yıkamayı unutmayın.

Yeah, that's a lot of people got that right.

Evet, birçok insan bunu doğru anladı.

Well,

Evet

yeah, temperatures definitely got 11 letters.

, sıcaklıkların kesinlikle 11 harfi var.

Yes, but I have an S on the end are temperatures.

Evet, ama sonunda sıcaklıklar olan bir S var.

And I know, I think I know what happened now.

Ve biliyorum, sanırım şimdi ne olduğunu biliyorum.

That's it.

Bu kadar.

I was going to put temperature, but then I changed the construction of the sentence,

Sıcaklık koyacaktım ama sonra cümlenin yapısını değiştirdim

but I forgot to change the other details, such as the number of letters.

ama harf sayısı gibi diğer detayları değiştirmeyi unutmuşum .

So it should actually be more than that.

Yani aslında bundan daha fazlası olmalı.

Yes, you're right.

Evet haklısın.

But if you had put the word temperature in there,

Ama oraya sıcaklık kelimesini koysaydın,

you would have had to change a lot of the other word.

diğer kelimenin çoğunu değiştirmek zorunda kalırdın.

That's it.

Bu kadar.

And also, I didn't take grammatically correct.

Ve ayrıca, dilbilgisi açısından doğru almadım.

I didn't put these in there originally.

Bunları başlangıçta oraya koymadım.

And that's the reason why it's missing.

Ve kayıp olmasının nedeni de bu.

Now, I know you would have to say the temperature is rising

Şimdi, sıcaklığın yükseldiğini

and the days are becoming longer

ve günlerin uzadığını söylemek zorunda kalacağınızı biliyorum,

if you're going to use the word temperature

eğer sıcaklık olmalı kelimesini kullanacaksanız,

should be just to be grammatically correct.

gramer açısından doğru olması gerekir.

I did not want

to mislead anyone I think I misled myself there.

Kimseyi yanıltmak istemedim sanırım orada kendimi yanılttım.

But I think

Ama bence

most people got the gist of it, got the idea of what it was about.

çoğu insan bunun özünü anladı, ne hakkında olduğu hakkında bir fikir edindi.

I think so. I think so. Yes. Yes.

Bence de. Bence de. Evet. Evet.

Spring is here, by the way.

Bu arada bahar geldi.

And if you needed reminding, well, lots of features

Ve hatırlatmaya ihtiyacınız varsa, pek çok özellik

suddenly appear, lots of little creatures, lots.

aniden ortaya çıkıyor, pek çok küçük yaratık, pek çok.

Lots of big creatures and lots of tiny insects

Bir sürü büyük yaratık ve bir sürü küçük böcek

as well.

de.

Watch out.

Dikkat. Bu

There's a bee about

konuda bir arı var

it. Came back then to say hello.

. Merhaba demek için geri geldi.

Yeah, the bees are coming out of that.

Evet, arılar oradan çıkıyor.

They're all over. Are Heathers, which are in bloom.

Hepsi bitti. Çiçek açan Fundalar.

Oh, Steve, look out.

Steve, dikkat et.

Look out. Steve, what's up?

Dikkat. Steve, naber?

Oh, we're being attacked with a swarm of

Oh, bir sürü şeyle saldırıya uğruyoruz

things.

Like the bees are all though like wasps.

.

Arıların hepsi eşekarısı gibidir.

Did you see that? We were attacked?

Şunu gördün mü? Saldırıya mı uğradık?

I said, Oh, quite exciting.

Oh, oldukça heyecan verici, dedim.

A swarm of bees

Bir arı sürüsü

maybe they'll come back another day.

belki başka bir gün geri gelirler.

Well, that was.

Öyleydi.

That was 5 hours of my life.

Hayatımın 5 saatiydi.

I'm not getting back

making that

I like the one on his own.

Kendi başına birini sevdiğimi söyleyerek geri dönmüyorum.

I think that one's much nicer.

Bence bu çok daha güzel.

Oh, he's got a friendly face. No.

Oh, dost canlısı bir yüzü var.

Oh, he came back to say hello.

Hayır. Merhaba demek için geri geldi.

He did.

O yaptı.

And that's it.

Ve bu kadar.

That is all there is today.

Bugün olan tek şey bu.

That is all we have time for.

Tüm vaktimiz bu kadar.

I hope you've enjoyed whatever this is

Umarım bu her neyse hoşunuza gitmiştir

and I will see you again on Wednesday.

ve Çarşamba günü tekrar görüşürüz.

Can you believe it?

Buna inanabiliyor musun?

I'm back with you on Wednesday, and I'm doing a short live stream on Wednesday.

Çarşamba günü tekrar sizlerleyim ve Çarşamba günü kısa bir canlı yayın yapacağım.

And then, of course,

Ve sonra, tabii ki,

next week.

gelecek hafta.

Friday

Cuma,

is the beginning of April.

Nisan ayının başıdır.

And I am planning to do something

Ve

a little different for April.

nisan ayı için biraz farklı bir şey yapmayı planlıyorum.

More details about that on Wednesday.

Bununla ilgili daha fazla ayrıntı çarşamba günü.

What is going on?

Ne oluyor?

What will happen?

Ne olacak?

What is going to happen when April arrives?

Nisan gelince ne olacak?

We will have to wait and see

Bekleyip görmemiz gerekecek

Well,

Pekala,

I think it was nice to be here today, Mr.

bence bugün burada olmak güzeldi Bay

Jenkins. Was it? Did you enjoy it?

Jenkins. Öylemiydi? Eğlendin mi?

Not sure.

I enjoyed your company, but I enjoyed everybody else's company.

Emin değil.

Senin arkadaşlığından zevk aldım ama diğer herkesin arkadaşlığından zevk aldım.

Have a lovely week.

Güzel bir hafta geçirin.

It's a shame, really, because you were actually stuck with me

Gerçekten çok yazık, çünkü

after we finished this.

bunu bitirdikten sonra gerçekten benimle kaldın.

Steve has to still put up with me.

Steve hala bana katlanmak zorunda.

And the nice part, which is you.

Ve güzel kısım, sensin.

That all goes away.

Hepsi gider.

Well, I can.

Yapabilirim.

I can escape into the garden. Good.

Bahçeye kaçabilirim. İyi.

Yeah. Lovely to be here.

Evet. Burada olmak çok güzel.

And lovely to see you today.

Ve bugün seni görmek çok güzel.

And look forward to seeing you all again next week.

Ve gelecek hafta hepinizi tekrar görmeyi dört gözle bekliyorum.

Have a lovely week.

Güzel bir hafta geçirin.

That's it.

Bu kadar.

And we will see Mr. Steve next weekend.

Ve önümüzdeki hafta sonu Bay Steve'i göreceğiz.

Enjoy yourself in the garden. I've

Bahçede eğlenin. Evet

yee ha!

ha!

Mr. Steve will be back with us next week.

Bay Steve önümüzdeki hafta bizimle olacak.

And that, as they say,

Ve dedikleri gibi,

is that that is all I have time for today.

bugün için ayırabileceğim tek şey bu.

Thank you for your company for the past 2 hours and 15 minutes.

Son 2 saat 15 dakika boyunca eşlik ettiğiniz için teşekkür ederiz .

Goodness me.

Tanrı aşkına.

I'm doing a lot of overtime at the moment.

Bu aralar çok fazla mesai yapıyorum.

Thank you very much for your company.

Şirketiniz için çok teşekkür ederim.

I hope you enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

You could watch this again if you want to.

İsterseniz bunu tekrar izleyebilirsiniz.

If you really want to,

Eğer gerçekten istersen,

you can.

yapabilirsin.

You can watch the whole thing later.

Tamamını daha sonra izleyebilirsiniz. Keyfini

There will be captions as well for you to enjoy.

çıkarmanız için altyazılar da olacak. Bu

You can revise you can look at all of the wonderful English words

harika İngilizce kelimelerin hepsine göz atabilir

and watch every moment of this again.

ve her anını yeniden izleyebilirsiniz.

Do you really want to do that?

Bunu gerçekten yapmak istiyor musun?

I hope so.

Umarım.

See you on Wednesday. Yes, I will be back with you.

Çarşamba görüşürüz. Evet, seninle döneceğim.

We will be talking about vanity on Wednesday being vain

Çarşamba günü gösterişin kibirden bahsedeceğiz.

We didn't have time to

talk about it today, so we will do it on Wednesday.

Bugün bunun hakkında konuşacak vaktimiz olmadı, o yüzden Çarşamba günü konuşacağız.

Thank you very much for joining me.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Thank you to everyone.

Herkese teşekkürler.

Who has made comments,

Yorum yapanlar

mentioned different things today.

bugün farklı şeylerden bahsetmiş.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

It's really nice to have you here. With us today.

Burada olman gerçekten çok güzel. Bugün bizimle.

And of course, until the next time we meet here, you know what's coming next.

Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar, sonra ne olacağını biliyorsun.

Yes, you do.

Evet yaparsın.

Stay happy.

Mutlu kal.

Stay safe.

Keep that smile upon your face as you walk amongst the human race.

Güvende kal. İnsan ırkının arasında yürürken

o gülümsemeyi yüzünüzden eksik etmeyin .

And I will see you later.

Ve sonra görüşürüz.

And, of course,

Ve tabii ki,

I really want to eat a sausage roll now.

şimdi gerçekten sosisli rulo yemek istiyorum.

Ta ta for now

Şimdilik ta ta