Time is 'dragging' by - English Addict - 🚨 LIVE CHAT 🚨 / Wednesday 15th February 2023

Welcome to today's live stream.

Bugünkü canlı yayına hoş geldiniz.

I hope you are feeling well.

Umarım iyi hissediyorsundur.

Mm hmm.

Hmm. Geri

Oh, we are back.

döndük.

Everyone, it's so nice to be with you once again.

Millet, bir kez daha sizinle birlikte olmak çok güzel.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr.

Duncan and Mr. Steve here.

Bunlar Bay

Duncan ve Bay Steve.

Now, live on YouTube.

Şimdi, YouTube'da canlı yayında.

It's nice to see you here today, and I hope you are having a good Wednesday.

Bugün sizi burada görmek güzel ve umarım güzel bir Çarşamba geçiriyorsunuzdur.

We have made it all the way to the middle of a week, and it's been a busy week.

Bir haftanın ortasına kadar geldik ve yoğun bir hafta oldu.

Another week has gone by halfway and we've had such a busy one.

Bir hafta daha geçti ve çok yoğun bir hafta geçirdik.

Yesterday, we decided to go out and spend a little bit of time

Dün, dün sevgililer gününün tadını çıkararak biraz zaman geçirmeye karar verdik

enjoying Valentine's Day yesterday.

.

Did you get something nice?

Güzel bir şey mi aldın?

Did you get something nice? No.

Güzel bir şey mi aldın? Hayır.

Hello, everyone.

Herkese merhaba. Hoş

Can I say my welcome and add my hello to everybody across the globe?

geldiniz diyebilir ve dünyadaki herkese merhaba diyebilir miyim ?

It's lovely to be here again on a Wednesday afternoon as it is here in the UK.

Birleşik Krallık'ta olduğu gibi bir çarşamba öğleden sonra tekrar burada olmak çok güzel.

It may be different where you are, but here it's 2 p.m..

Bulunduğun yerde farklı olabilir ama burada saat 2.

Well, of course it's just after 2 p.m.

because we're late.

çünkü geç kaldık.

We'll only buy a few minutes. I'm joking.

Sadece birkaç dakika satın alacağız. Şaka yapıyorum.

I'm just like straight talking.

Ben sadece düz konuşmak gibiyim.

It's hilarious, by the way, that

Bu arada, çok komik, o kadar

good? Okay.

iyi mi? Tamam aşkım.

Well, goodbye, everyone.

Pekala, herkese hoşçakalın.

I hope you've enjoyed today's live chat to talk for now.

Umarım bugünün canlı sohbetinden şimdilik hoşlanmışsınızdır.

So here we go.

İşte başlıyoruz.

Love is in the air and we're not talking about here.

Havada aşk var ve burada ondan bahsetmiyoruz.

Maybe out there somewhere.

Belki oralarda bir yerlerde.

Did you have a nice Valentine's Day?

Güzel bir sevgililer günü geçirdiniz mi?

Was it a good one?

İyi miydi?

Was it a nice one?

Güzel miydi?

Did you receive maybe a surprise gift that you weren't expecting,

Belki beklemediğiniz bir sürpriz hediye,

maybe something that you weren't prepared for?

belki de hazırlıklı olmadığınız bir şey aldınız mı?

Perhaps, maybe a secret admirer? Yes.

Belki, belki gizli bir hayran? Evet.

Did somebody that you were attracted to, did they make an approach to you?

Hoşlandığınız biri size yaklaştı mı?

Have you got a bit of excitement?

Biraz heyecanın var mı?

Is the love in the air for you that wasn't before?

Havada senin için daha önce olmayan aşk mı var?

Or was it just the usual

Yoksa bu, uzun yıllardır birlikte olduğunuz biriyle alışılagelmiş bir

exchange of maybe chocolates, flowers and a card

çikolata, çiçek ve kart alışverişi miydi

to somebody that you've been around with for many, many years?

?

I was watching a lovely video yesterday of a couple,

Dün bir çiftin güzel bir videosunu izliyordum

and they were both in their nineties

ve ikisi de doksanlı yaşlarındaydı

and they've been together for most of their life.

ve hayatlarının çoğunu birlikte geçirdiler.

They met as teenage sweethearts and then they fell in love, got married,

Genç aşıklar olarak tanıştılar ve sonra aşık oldular, evlendiler

and they're still together and they tell each other every day

ve hala birlikteler ve her gün

that they love each other.

birbirlerine sevdiklerini söylüyorlar.

They say it every single day.

Her gün söylüyorlar.

And it's a lovely little video clip.

Ve bu sevimli küçük bir video klip.

I found it yesterday on Twitter.

Dün Twitter'da buldum.

I can't show it, unfortunately, because of copyright rules, but it was lovely.

Telif hakkı kurallarından dolayı maalesef gösteremiyorum ama çok güzeldi.

And that's it. That's what it's all about.

Ve bu kadar. Her şey bununla ilgili.

I suppose everyone is looking for that special someone.

Sanırım herkes o özel kişiyi arıyor.

And of course, to tomorrow.

Ve tabii ki yarına.

It's also a special day because Mr.

Aynı zamanda özel bir gün çünkü Bay

Steve is having his birthday tomorrow,

Steve'in yarın yeniden 21 yaşında doğum günü var

21 again, another year older,

, bir yıl daha yaşlanmış, bir

another year older, but another year wiser, as they say.

yıl daha yaşlanmış ama dedikleri gibi bir yıl daha bilgece.

I'm not sure about that.

Bunun hakkında emin değilim.

As you get older, the the the

Yaşlandıkça,

youthful elements of your body

vücudunuzun genç unsurları

disappear to be replaced by wisdom.

kaybolur ve yerini bilgeliğe bırakır.

And I don't think I'd want to be 21 again.

Ve tekrar 21 olmak isteyeceğimi sanmıyorum.

Mr. Duncan particularly.

Özellikle Bay Duncan.

I definitely wouldn't.

Kesinlikle yapmazdım.

I think I'm having more fun now at 62

Sanırım şimdi 62 yaşında olduğumdan daha çok eğleniyorum

than but I'm not 62 until tomorrow

ama yarına kadar 62 yaşında değilim,

than I was when I was in my early twenties.

yirmili yaşlarımın başında olduğumdan.

So, you know, I think you know, a bit of experience.

Yani, bilirsin, sanırım biliyorsun, biraz deneyim. Yaşlandıkça

You stop worrying about things as much as you get older, and I'm not sure about that.

bazı şeyler hakkında endişelenmeyi bırakıyorsun ve ben bundan emin değilim.

Well, I think your worries actually change.

Bence endişelerin gerçekten değişiyor.

I hated I hated my life up

until I was around 22 or 23.

22 veya 23 yaşıma kadar hayatımdan nefret ettim.

And then I started to discover more about myself

Sonra kendim hakkında daha çok şey keşfetmeye başladım

and I became more confident in this crazy world.

ve bu çılgın dünyada kendime daha çok güvenmeye başladım.

But I didn't really like my young years, so

Ama gençlik yıllarımı pek sevmedim, bu yüzden

I wouldn't like to relive them if I was completely honest with you.

sana karşı tamamen dürüst olursam onları yeniden yaşamak istemezdim.

But I do like I do like this period.

Ama bu dönemi seviyorum.

To be honest, I quite like it. It's not too bad.

Dürüst olmak gerekirse, bundan oldukça hoşlanıyorum. Çok kötü değil.

Who would have thought being in your late fifties

Ellili yaşlarının sonlarında olmanın

would be so, so nice?

bu kadar güzel olacağı kimin aklına gelirdi? O

That was a strange noise I heard then, Mr.

sırada duyduğum garip bir sesti Bay

Duncan, Was it something on the roof?

Duncan, Çatıda bir şey mi vardı?

I don't know. Anyway, I've got one word to say to you.

Bilmiyorum. Her neyse, sana söyleyecek tek bir sözüm var.

And that's bulls.

Ve bu boğalar.

Bulls eye.

Boğa gözü.

Specifically meatballs, which is what Claudia is cooking.

Özellikle de Claudia'nın pişirdiği köfte.

Oh, with potatoes and sweet potatoes.

Oh, patates ve tatlı patates ile.

I don't mind the meatballs just for you.

Köfte senin için umurumda değil.

I think Mr.

Sanırım Bay

Duncan, Claudia knows that you like

Duncan, Claudia patatesleri sevdiğinizi biliyor

potatoes.

.

She knows that you like meatballs.

Köfte sevdiğini biliyor.

And she's combined the two in what sounds like a dish to savour.

Ve ikisini tadına varılacak bir yemek gibi görünen bir şeyde birleştirdi.

Mm hmm. Sounds good. Yes.

Hmm. Kulağa iyi geliyor. Evet.

Something to savour, something to enjoy, Something to

Tadını çıkaracak bir şey, tadını çıkaracak bir şey, Damak

excite your taste. But

zevkinizi heyecanlandıracak bir şey. Ama

if you say a meal is something to savour, it means something to enjoy, doesn't it, Mr.

bir yemeğin tadına varılacak bir şey olduğunu söylüyorsanız, bu keyif alınacak bir şey demektir, değil mi Bay

Jones? Yes. Anything. In fact, can be anything.

Jones? Evet. Herhangi bir şey. Aslında her şey olabilir.

Doesn't have to be food, any experience that you want to relive or remember again and again and again.

Yemek olmak zorunda değil, tekrar tekrar yaşamak ya da hatırlamak istediğiniz herhangi bir deneyim .

I want to savour that moment.

O anın tadını çıkarmak istiyorum.

And you want to go over it in your mind

Ve zihninizde üzerinden geçmek,

and relive it and think about it and all its good points.

yeniden yaşamak ve onun hakkında ve tüm iyi yanlarını düşünmek istiyorsunuz.

I like the positive phrase.

Olumlu cümleyi seviyorum.

I like the sound of that. Yeah. So we are here together again.

Bunun sesini beğendim. Evet. Yani burada tekrar beraberiz.

And can I say hello to the live chat?

Ve canlı sohbete merhaba diyebilir miyim?

Congratulations to Alexandre.

Alexandre'ı tebrik ederim.

Yes, hello to you.

Evet, sana merhaba.

You are first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette birincisiniz.

Okay, Well done

Tamam,

using your memory.

hafızanı kullanarak aferin.

Now can we call your Alexander the Great?

Şimdi size Büyük İskender diyebilir miyiz?

I'm not sure about that. I think we will.

Bunun hakkında emin değilim. Bence yapacağız. Bence

I think we will.

yapacağız.

And it's nice to see a new name up there, isn't it, Mr..

Ve orada yeni bir isim görmek güzel , değil mi Bay.

Well, I think Alexander's been here before.

Sanırım Alexander daha önce buradaydı.

Yes. I mean, I mean first on the list. Oh, okay.

Evet. Yani, listede ilk demek istiyorum. Tamam.

But Vitesse is in second place, not far behind

Ancak Vitesse ikinci sırada,

Annalisa and Francesca and Graham

Annalisa ve Francesca ile Graham

and Francesca Lewis.

ve Francesca Lewis'in çok da gerisinde değil.

Beatrice. Yeah.

Beatrice. Evet.

And and so Mo and so now I'm young.

Ve ve böylece Mo ve böylece şimdi gencim.

So, Mo,

Mo,

are you new to this channel? Yes.

bu kanalda yeni misin? Evet.

I don't recognise your name.

Adını tanımıyorum.

So where are you watching at the moment?

Peki şu anda nereden izliyorsunuz?

Is this new to you?

Bu senin için yeni mi?

And. Well, I'm sure you'll soon get the hang of it.

Ve. Pekala, eminim yakında alışırsın.

I would imagine a lot of people today are a little intrigued by the thumbnail

Bugün pek çok insanın bugünkü canlı yayındaki küçük resmin biraz ilgisini çektiğini tahmin ediyorum

on today's livestream because we are talking about words

çünkü

and phrases connected to drag

sürükleme ile bağlantılı kelimelerden ve deyimlerden bahsediyoruz

and it is a word that can be used in many ways, many ways

ve bu bir çok şekilde kullanılabilen bir kelime, birçok şekilde bir

it can describe how something is interacting with something else.

şeyin nasıl olduğunu tanımlayabilir. başka bir şeyle etkileşime girmek.

It can also talk about or describe time

Ayrıca zamandan

and how it seems to be going ever

ve nasıl bu kadar

so slowly and also other things as well.

yavaş ilerlediğini ve ayrıca başka şeylerden bahsedebilir veya tanımlayabilir.

We will be looking at that a little bit later on.

Buna biraz sonra bakacağız.

Also, we're taking a look at what we were doing yesterday.

Ayrıca, dün ne yaptığımıza bir göz atıyoruz.

So we have a short video showing us out all about yesterday on Valentine's Day.

Dün Sevgililer Günü'nü bize gösteren kısa bir videomuz var.

Can I also say hello to Basam Basam Architecture.

Basam Basam Mimarlık'a ben de merhaba diyebilir miyim?

I think you could be you as well from Iraq.

Bence Irak'tan da sen olabilirsin.

Were you here the other day? Does that ring a bell to you?

Geçen gün burada mıydın? Bu sana bir şey çağrıştırıyor mu?

I think I think Basam has been here before, so we'll say hi

Sanırım Basam daha önce buradaydı, bu yüzden

anyway, because it's always nice to see

yine de merhaba diyelim, çünkü

different names on the live chat.

canlı sohbette farklı isimler görmek her zaman güzeldir.

So, yes, we did have a bit of a

Yani, evet,

Christian who wants us to tell ghost stories.

hayalet hikayeleri anlatmamızı isteyen bir parça Hristiyanımız vardı.

Ghost stories today in England.

Bugün İngiltere'de hayalet hikayeleri. Birleşik

The whole of the UK is haunted as Christian

Krallık'ın tamamı Hristiyan olarak musallat olmuştur

or quite often

ya da çoğu zaman

places of ancient history,

antik tarihteki yerler,

where there has been a lot of history

burada pek çok tarihin olduğu yerler,

of maybe there was a battle, maybe there was a building that's been there for hundreds of years,

belki bir savaş olmuştur, belki yüzlerce yıldır orada olan bir bina vardır,

an old settlement, maybe a murder, maybe something happened.

eski bir yerleşim yeri vardır, belki de. bir cinayet, belki bir şey olmuştur.

There's been this continuation over maybe hundreds of years of people.

Belki yüzlerce yıldır bu devam ediyor.

Was being in this same place often takes on that.

Aynı yerde olmak, genellikle bunu üstlenir.

People tend to think of those places as being maybe haunted with ghosts.

İnsanlar bu yerlerin hayaletlerle dolu olabileceğini düşünme eğilimindedir.

Personally, Can I just say personally, I don't believe in

Şahsen, kişisel olarak söyleyebilir miyim,

ghosts or ghouls or anything like that, so I don't believe in it.

hayaletlere, gulyabanilere ya da onun gibi şeylere inanmam, bu yüzden onlara inanmıyorum.

But there are a lot of people who do, and there are lots of television shows where people go around.

Ama bunu yapan pek çok insan var ve insanların ortalıkta dolaştığı pek çok televizyon programı var.

However, I think all of them are fake, none of them are real.

Ancak bence hepsi fake, hiçbiri gerçek değil.

They just overreact to nothing in a dark room using an infrared camera.

Karanlık bir odada kızılötesi kamera kullanarak hiçbir şeye aşırı tepki veriyorlar .

And that's all you need to do, really.

Ve gerçekten yapman gereken tek şey bu.

You don't have to ever prove that there is a ghost nearby.

Yakınlarda bir hayalet olduğunu kanıtlamak zorunda değilsin.

You never have to do that.

Bunu asla yapmak zorunda değilsin.

I think people do associate places in the UK with ghosts

Bence insanlar Birleşik Krallık'taki yerleri hayaletlerle ilişkilendiriyor

because we've got a lot of history in particularly England,

çünkü özellikle İngiltere,

Scotland, Wales, lots of old buildings.

İskoçya, Galler ve birçok eski binada çok fazla tarihimiz var.

You know, we can trace history back a long time, so people tend to associate

Biliyorsunuz, tarihin izini çok uzun zaman öncesine kadar sürebiliriz, bu yüzden insanlar

that with, you know, old castles or old buildings or something like that.

bunu eski şatolar veya eski binalar veya bunun gibi şeylerle ilişkilendirme eğilimindedir.

Or if something has happened in the past, maybe there's been a murder in a certain place.

Ya da geçmişte bir şey olmuşsa, belki bir yerde cinayet işlenmiştir.

And they believe that the victims are still alive

Ve kurbanların hala

in ghost form, floating around, tortured

hayalet formunda hayatta olduklarına, etrafta yüzdüklerine,

by their their terrible ending.

korkunç sonlarıyla işkence gördüklerine inanıyorlar.

Talking of things that are ending, I noticed today breaking news, Nicola Sturgeon.

Biten şeylerden bahsetmişken, bugün son dakika haberini fark ettim, Nicola Sturgeon. Kulağa

It sounds like a type of fish, doesn't it?

bir balık türü gibi geliyor, değil mi?

But it isn't.

Ama değil.

Nicola. It's no more.

Nicola. Artık yok.

She's not the First Minister of Scotland.

İskoçya'nın Birinci Bakanı değil.

She's saying good bye because, well, basically

Hoşçakal diyor çünkü, aslında

a lot of people are not very happy with her, to be honest.

pek çok insan dürüst olmak gerekirse ondan pek memnun değil .

Town mayor is mentioned.

Belediye başkanından bahsediliyor.

That's okay as well.

Bu da sorun değil.

Just as you mentioned, it just as you started talking about it, pal.

Aynen bahsettiğin gibi, tam da hakkında konuşmaya başladığın gibi, dostum.

Maybe made a comment. Yes. Hello, Palmira.

Belki bir yorum yaptı. Evet. Merhaba, Palmira.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

And you're right, Lewis, it's a bit of a bit of a mixed bag with the weather today.

Ve haklısın Lewis, bugün hava biraz karışık.

It's can I just say Luis Mendez

Luis Mendez'in

is here.

burada olduğunu söyleyebilirim.

He's here today who, along with many other people, have,

O bugün burada ve diğer birçok insanla birlikte

are wishing me a happy birthday for tomorrow.

yarın için bana mutlu bir doğum günü diliyor.

We did actually have some birthday messages yesterday

Aslında dün bazı doğum günü mesajları aldık

because a few people thought it was your birthday yesterday.

çünkü birkaç kişi dün senin doğum günün olduğunu düşündü.

But it wasn't yesterday. Yesterday was Valentine's Day.

Ama dün değildi. Dün sevgililer günüydü.

Tomorrow is Stevie's birthday.

Yarın Stevie'nin doğum günü.

But we are hopefully going out somewhere, even though the weather isn't great.

Ama hava çok iyi olmasa da inşallah bir yere çıkıyoruz.

So we've had some nice weather.

Yani güzel bir hava yakaladık.

But today the weather's pretty awful.

Ama bugün hava oldukça kötü.

You might notice behind us, it's actually raining at the moment.

Arkamızda fark etmişsinizdir , şu anda gerçekten yağmur yağıyor.

So we are having some some rather gloomy weather.

Yani oldukça kasvetli bir hava yaşıyoruz.

We're not live tomorrow, somebody asks, but we will be probably recording

Yarın canlı yayında değiliz, diye soruyor biri ama muhtemelen

something to show on Sunday. Yes.

Pazar günü göstermek için bir şeyler kaydedeceğiz. Evet.

Porfirio Gonzalez, Hello from Costa Rica.

Porfirio Gonzalez, Kosta Rika'dan merhaba.

Welcome to you too.

sana da hoşgeldin Sen

A name I don't recognise unless you do.

tanımadıkça tanımadığım bir isim.

Mr. Juncker, I think you are a new viewer.

Bay Juncker, sanırım yeni bir izleyicisiniz.

Hello, Leo Gonzalez. Hello.

Merhaba Leo Gonzalez. Merhaba.

Hello.

Merhaba.

And another person from South America.

Ve Güney Amerika'dan başka bir kişi.

We also have Cristiano here as well.

Burada da Cristiano var.

Nassar is here.

Nasır burada.

We also have who else is here today?

Ayrıca bugün burada başka kim var?

Sure, she is here as well.

Elbette, o da burada.

Lots of people joining us today.

Bugün bir çok kişi aramıza katıldı.

We do have

a lot of people that watch us in South America.

Güney Amerika'da bizi izleyen çok insan var.

Certainly we do.

Kesinlikle yaparız.

And of course, we welcome people from everywhere.

Ve tabii ki, her yerden insanları ağırlıyoruz.

But I think the time probably helps over there, isn't it,

Ama bence zaman muhtemelen orada yardımcı oluyor, değil mi,

particularly with people watching, because

özellikle izleyen insanlar varken, çünkü

what they're behind, it's mid-morning.

geride kaldıkları şey, sabahın ortası.

That's our mid-morning over there.

Orası bizim öğle vaktimiz.

Yes, sort of early morning.

Evet, sabahın erken saatleri.

A lot of people have just had their breakfast.

Pek çok insan kahvaltısını yeni yaptı.

Some people are just about to get ready to go to work

Bazı insanlar işe gitmek üzere hazırlanmak üzeredir

or maybe some people are at work in South America.

veya belki bazı insanlar Güney Amerika'da iş başındadır.

There is a news story at the moment that a lot of people are talking about,

Şu anda birçok insanın bahsettiği bir haber var

and it's one that is very close to my heart, really,

ve bu gerçekten kalbime çok yakın olan bir haber

and it is something that's happened

ve bu,

over the past couple of days here in this area.

son birkaç gündür burada, bu bölgede olan bir şey.

Have you heard about what could be

the crime of the century, especially for people like me who live

Özellikle benim gibi merak uyandıran, çikolatayı seven insanlar için yüzyılın suçunun ne olabileceğini duydunuz mu

intriguing, who love chocolate?

?

Oh, yes.

Oh evet. Yaşadığımız yerin hemen köşesinde

A man was arrested

bir adam bir

just around the corner from where we live

after stealing

lots and lots of Cadbury's Creme Eggs.

sürü Cadbury's Creme Yumurta çaldıktan sonra tutuklandı.

The man faces jail after admitting theft

Adam 200.000 £ değerinde kamera remiksi çaldığını kabul ettikten sonra hapisle karşı karşıya

of £200,000 worth of cameras remix.

.

The man has pleaded guilty to first and criminal damage after almost £200,000

Adam, bir endüstriyel birimden yaklaşık 200.000 £

worth of Cadbury's Creme Eggs were stolen from an industrial unit.

değerinde Cadbury's Creme Eggs çalındıktan sonra ilk ve cezai zarar vermekten suçunu kabul etti.

Intel Food, which is very close to where we live.

Yaşadığımız yere çok yakın olan Intel Food.

And apparently this has been reported all around the world,

Ve görünüşe göre bu, tüm dünyada,

even in the United States, across different parts of the world.

hatta Amerika Birleşik Devletleri'nde, dünyanın farklı yerlerinde rapor edildi.

Everyone's been talking about this because I think it is

Herkes bundan bahsediyor çünkü bence bu

a terrible, terrible crime, a crime against chocolate.

korkunç, korkunç bir suç, çikolataya karşı bir suç.

I imagine the number of people that would have been deprived

of their Cadbury's Creme Eggs because of this theft.

Bu hırsızlık yüzünden Cadbury's Creme Yumurtalarından mahrum kalacak insan sayısını hayal edebiliyorum.

Hm. Well, I'm interested to know what they were doing.

Hm. Ne yaptıklarını bilmekle ilgileniyorum.

These eggs were doing in an industrial unit

Bu yumurtalar Telford'daki bir sanayi biriminde çalışıyordu

in Telford, because as far as I'm aware, they don't make them intel.

çünkü bildiğim kadarıyla onları istihbarat yapmıyorlar.

They don't, but there is actually a supply to who supplies confectionery

Vermiyorlar ama aslında

to shops in this area.

bu civardaki dükkanlara şekerleme tedarik edenlere arz var.

And, and they were all waiting to be delivered

Ve hepsi

to various supermarkets and shops.

çeşitli süpermarketlere ve mağazalara teslim edilmeyi bekliyordu.

So that's, that's why they were there.

İşte bu yüzden oradaydılar.

And the man decided to take

Ve adam

the camp risk free

kampa risksiz

eggs and he was driving at the motorway

yumurta almaya karar verdi ve otoyolda araba kullanıyordu

and the police, well, basically the police did catch him.

ve polis, eh, temelde polis onu yakaladı.

They caught him right handed.

Sağ elini yakaladılar.

And you might say that the police cracked the case. Yes.

Ve polisin olayı çözdüğünü söyleyebilirsin. Evet.

And I expect he feels like he's stupid, like he's got egg on his face now.

Ve sanırım kendini aptal gibi hissediyor, artık suratında yumurta varmış gibi.

He's got egg on his face.

Yüzünde yumurta var.

Yes. He's foolish. He's foolish. Yes.

Evet. O aptal. O aptal. Evet.

And cracked the case. Yes, I just said that.

Ve davayı kırdı. Evet, sadece bunu söyledim.

I know.

Biliyorum.

I'm just explaining the joke in case people don't realise the joke.

İnsanlar şakayı anlamaz diye şakayı açıklıyorum.

If you crack the case, it means you solve the problem. Yes.

Eğer kasayı kırarsan, sorunu çözmüşsün demektir. Evet.

The thing that has happened, you have found out what happened and why it happened.

Olan şey, ne olduğunu ve neden olduğunu öğrendiniz.

But I think that is a that is it.

Ama bence bu bir o kadar.

I hope he goes to prison

Umarım

for 50 years.

50 yıl hapse girer.

You know, if they still had capital punishment,

Hani hala idam cezaları olsa,

if they still have the death sentence in this country, I would say that's it.

bu ülkede hala idam cezaları olsa, bu kadar derdim.

That's it.

Bu kadar.

Anything if you steal chocolate, if you tried to take people's chocolate away from them, I'm sorry.

Herhangi bir şey, eğer çikolata çalarsan, insanların çikolatasını onlardan almaya çalışırsan, özür dilerim.

You're going up to those gallows straight away.

Hemen o darağacına gidiyorsun.

No, no, no messing around.

Hayır, hayır, dalga geçmek yok.

Well, I expect people are in Europe, you see,

Pekala, Avrupa'da

who don't regard Cadbury's as proper chocolate.

Cadbury's'i doğru dürüst çikolata olarak görmeyen insanlar olduğunu tahmin ediyorum.

They don't in in many parts of Europe, particularly Belgium and Switzerland as well.

Avrupa'nın pek çok yerinde, özellikle Belçika ve İsviçre'de yoklar.

Even in even here because they've changed the flavour.

Burada bile lezzeti değiştirdikleri için.

Yes. It's not the same, but it's not because it doesn't contain

Evet. Aynı değil, ama

a high amount of the,

the bean itself.

fasulyenin kendisini yüksek miktarda içermediğinden değil.

It's, it's sort of more milk than it is chocolate. Yes.

Bu, çikolatadan çok süt gibi. Evet.

It's not regarded as the same quality as something from maybe Belgium.

Belki de Belçika'dan gelen bir şeyle aynı kalitede sayılmaz.

Switzerland. Yeah.

İsviçre. Evet.

And in fact what didn't they, didn't they

Ve aslında ne yapmadılar, yapmadılar mı

didn't Europe at one point the EU tried to downgrade.

Avrupa bir noktada AB notunu düşürmeye çalıştı.

Cadbury's says that it wasn't going to be called chocolate at all.

Cadbury's, bunun çikolata olarak adlandırılmayacağını söylüyor .

Well, a lot of this happened.

Pek çok şey oldu.

A lot of this happened.

Bunların çoğu oldu.

It happened after Kraft bought

Kraft satın aldıktan sonra,

they actually bought two cameras and then they started messing around

aslında iki kamera satın aldılar ve ardından

with all of the flavours and all of the types of ingredients.

tüm tatlar ve tüm malzeme türleri ile uğraşmaya başladılar.

So now most people do not like kabras chocolate.

Yani artık çoğu insan kabras çikolatasını sevmiyor.

But I have to be honest, I still like it and especially Cadbury's remake. So.

Ama dürüst olmalıyım, onu hala seviyorum ve özellikle Cadbury'nin yeniden yapımını. Bu yüzden.

So if Kapur is listening, we have mentioned your name quite a few times.

Yani Kapur dinliyorsa, adından epeyce bahsettik.

So I think we are entitled to at least one box

Bu yüzden, bize teslim edilecek en az bir kutu

of Cadbury's Creme Eggs to be delivered to us.

Cadbury's Creme Yumurta almaya hakkımız olduğunu düşünüyorum.

Thank you. I'm not keen on this.

Teşekkür ederim. Buna hevesli değilim.

There's too much sugary fondant and not enough chocolate for my liking.

Çok fazla şekerli fondan var ve benim zevkime göre yeterli çikolata yok.

The chocolate should be thicker and there should be less of that

Çikolata daha kalın olmalı ve ortasında daha az

sugary sweet fondant in the centre of it.

şekerli tatlı fondan olmalıdır.

I don't like that.

Bundan hoşlanmadım.

I tend to just eat the chocolate and throw the fondant away.

Sadece çikolatayı yeme ve fondanı atma eğilimindeyim.

I do like I like sickly things.

Hastalıklı şeyleri severim.

However, I am trying to cut down on all of that.

Ancak, hepsini azaltmaya çalışıyorum. Bu

Oh, by the way.

Oh yes.

arada.

Oh evet.

Talking of eating things and not eating things.

Bir şeyler yemekten ve bir şeyler yememekten bahsetmek.

I was very pleased yesterday.

Dün çok memnun kaldım. Dışarı

We were getting ready weren't we, to go out and I put a pair of trousers on that I haven't worn for a while,

çıkmak için hazırlanıyorduk değil mi ve epeydir giymediğim bir pantolonu üstüme geçirdim

but the last time I warned them I couldn't

ama son uyardığımda

get the button fastened around my waist.

belimin düğmesini ilikleyemedim. Pantolonumu tutmak için

I had to wear a big belt

büyük bir kemer takmak zorunda kaldım

to hold my trousers up.

.

Well, yesterday, imagine my pleasure.

Dün, zevkimi hayal et.

When I realised that because I've lost some weight with my new health regime.

Bunu yeni sağlık rejimimle biraz kilo verdiğim için fark ettiğimde .

Yes, I can now fasten my trousers

Evet, artık pantolonuma

a button on this particular pair of trousers.

bu özel pantolona bir düğme ilikleyebiliyorum. Bu

So I was feeling really happy yesterday.

yüzden dün gerçekten mutlu hissediyordum.

I've lost.

Kaybettim.

I think I have.

Sanırım var.

I think I've lost a couple of inches around my waist.

Sanırım belimin etrafında birkaç santim kaybettim.

Yes I, yeah I've lost half a stone at least.

Evet ben, evet en azından yarım taş kaybettim.

Probably something's happened.

Muhtemelen bir şey olmuştur.

But as you're not really, you're just cutting down, you're not.

Ama gerçekten olmadığın için, sadece azaltıyorsun, yapmıyorsun.

I know some people.

Bazı insanları tanıyorum.

You say I've got a friend, let's call them a friend

Bir arkadaşım var diyorsunuz, ona arkadaş diyelim ki

who is trying to lose weight and she's

kilo vermeye çalışıyor ve o da

using these apps on her phone.

telefonunda bu uygulamaları kullanıyor.

And literally every time

Ve kelimenin tam anlamıyla her

they eat something, they're putting it into the app and adding up the calories.

yemek yediklerinde, onu uygulamaya koyuyorlar ve kalorileri artırıyorlar.

So, I mean, to the extent that they're weighing the cereal,

Demek istediğim, mısır gevreğini tarttıkları ölçüde,

I mean that so they're weighing their food before they eat it and that. Yes.

yani yemeklerini yemeden önce tartıyorlar ve bunu kastediyorum. Evet.

And then calculating it and putting it into this app, which shows you how many calories you're having

Ve sonra onu hesaplamak ve bu uygulamaya koymak, bu size ne kadar kalori aldığınızı

and it shows you how many you're supposed to have.

ve ne kadar almanız gerektiğini gösterir.

And then you can see if you've how many calories you

Ve sonra

can have for the rest of the day, things like that.

günün geri kalanında kaç kalori alıp alamayacağınızı görebilirsiniz, bunun gibi şeyler.

I mean, that's fine.

Yani, sorun değil.

But I think it's just too much detail.

Ama bence çok fazla ayrıntı.

I couldn't cope with that.

Bununla baş edemedim.

I think if he had just cut down on stuff, inevitably you will lose weight.

Bence o sadece bir şeyleri azaltmış olsaydı, kaçınılmaz olarak kilo verirsin. Bence o kadar

I don't think you have to monitor it that carefully.

dikkatli takip etmene gerek yok.

It becomes a bit of an obsession.

Bu biraz takıntı haline geliyor.

Well, it isn't.

Öyle değil.

It Just take the fun out of the food you are eating so you can't take it too far.

Sadece yediğiniz yemeğin eğlencesini azaltın, böylece çok ileri gidemezsiniz.

So I'm not going crazy with my diet.

Bu yüzden diyetimle çıldırmıyorum.

I'm just eating a little less junk and I'm taking more exercise.

Sadece biraz daha az abur cubur yiyorum ve daha fazla egzersiz yapıyorum.

And I have been successful.

Ve başarılı oldum.

I've actually lost some weight.

Aslında biraz kilo verdim.

And I, I have to say, I do feel better.

Ve söylemeliyim ki daha iyi hissediyorum. Birazdan göreceğiniz gibi,

We had a lovely walk yesterday, as you will be seeing in a few moments.

dün çok güzel bir yürüyüş yaptık .

Yes. We were out and about yesterday is Cadbury's British.

Evet. Dün dışarıdaydık ve Cadbury's British.

While it was not anymore, it was a British company

Artık olmasa da

that was founded in Birmingham in Bournville

Birmingham'da Bournville'de kurulmuş

and hundreds of years old.

ve yüzlerce yıllık bir İngiliz şirketiydi.

And Cadbury, the man that James James Cadbury was for land based.

Ve James James Cadbury'nin kara tabanlı olduğu adam Cadbury.

He was yes, he well, he built houses for all of the work for the workers.

Evet, o iyiydi, işçilerin tüm işleri için evler yaptı.

So the original factory in Bournville, he built all houses for the workers

Böylece Bournville'deki orijinal fabrika, tüm evleri işçiler için inşa etti

and he treated them really well.

ve onlara gerçekten iyi davrandı.

And the place still exists.

Ve yer hala var.

So Bournville is the place where he created it,

Yani Bournville onu yarattığı yer,

the brand and the factory, the first factory.

marka ve fabrika, ilk fabrika.

But alas, like many things, it is no longer British.

Ama ne yazık ki pek çok şey gibi o da artık İngiliz değil.

It is now owned by a large company called Kraft.

Artık Kraft adlı büyük bir şirkete ait.

An American company?

Bir Amerikan şirketi mi?

Yes, which is a shame, really.

Evet, bu gerçekten utanç verici.

I think.

When how long is has been around When when was the brand.

Bence. Ne

zaman, ne kadar süredir piyasada ne zaman marka oldu.

Well it's it must be over 100 years.

100 yıldan fazla olmalı.

It must be.

So I think he was, you know, early 1900s,

Olmalı.

Bence o, bilirsiniz, 1900'lerin başında, orada çalışan insanlar için

he was building these buildings, homes for the people that work there.

bu binaları, evleri inşa ediyordu .

Imagine that at that at that in those times, that was quite a big thing.

O zamanlarda, bunun oldukça büyük bir şey olduğunu hayal edin.

But then a lot of office workers, a lot of industrialists

Ama sonra birçok ofis çalışanı, birçok sanayici

did do that for the cotton mills as well.

bunu pamuk fabrikaları için de yaptı.

In the north of England, a lot of mills were built, but also accommodation for the workers as well.

İngiltere'nin kuzeyinde birçok değirmen inşa edildi, aynı zamanda işçiler için barınak da yapıldı.

So I think it was a thing that was done

Bence bu yapılmış bir şeydi

and if you have the money to do it, it's a little bit like what

ve eğer bunu yapacak paranız varsa, biraz

I suppose Bill Gates does nowadays.

bugünlerde Bill Gates'in yaptığını sandığım şeye benziyor.

He likes to share some of his wealth by doing nice things for other people.

Başkaları için güzel şeyler yaparak servetinin bir kısmını paylaşmayı sever.

Claudia won't be here next.

Claudia bundan sonra burada olmayacak.

Next Wednesday, she's going on a bus trip to the seaside.

Gelecek çarşamba, deniz kenarına bir otobüs yolculuğuna çıkacak.

Oh, Mar del Plata will send a photograph.

Oh, Mar del Plata bir fotoğraf gönderecek.

Yes, please do. In your bathing costume.

Evet, lütfen yap. Mayonla.

And we will show the world. I'm joking, I'm joking.

Ve dünyaya göstereceğiz. Şaka yapıyorum, şaka yapıyorum.

But whatever you want to show, please tell us, Levy says.

Ama ne göstermek istersen, lütfen bize söyle, diyor Levy.

Are you having some glitches?

Bazı aksaklıklar mı yaşıyorsunuz?

Do you mean that there's something wrong with the live stream today?

Bugünkü canlı yayında bir sorun olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?

Well, it's certainly nothing wrong from this.

Bunda kesinlikle yanlış bir şey yok.

And everything is running perfectly.

Ve her şey mükemmel çalışıyor.

Yes, but yes, we silly Cadbury chocolate.

Evet, ama evet, biz aptal Cadbury çikolatasıyız.

But it's not doesn't taste quite the same anymore, unfortunately. No.

Ama ne yazık ki artık tadı eskisi gibi değil . Hayır.

So we tend to go for

Bu yüzden, iyi

that well-known sort of

bilinen

Belgian brand or Swiss brand lint.

Belçika veya İsviçre markalı kumaşları tercih etme eğilimindeyiz.

I've always like linked chocolate.

Linked çikolatayı her zaman sevmişimdir.

And what's that other one?

Peki o diğeri ne?

We have the Guylian, which is is that it as well.

Guylian'a sahibiz, o da odur.

Who makes that. I have no idea.

Bunu kim yapar? Hiçbir fikrim yok.

The it tastes nice.

Tadı güzel.

Anyway, one of those ones that we were eating last night. The.

Her neyse, dün gece yediklerimizden biri. .

Yes. The Lindo.

Evet. Lindo.

Lindo. Yeah. That's Linda again.

Lindo. Evet. Bu yine Linda.

Yes. That's, that's, that's the one you mentioned.

Evet. Bu, bu, bahsettiğin şey bu.

So that's a yes.

Yani bu bir evet.

So yes I do like Cadbury's coppers, Creme eggs, anything really.

Yani evet, Cadbury'nin bakırlarını, Kremalı yumurtalarını, gerçekten her şeyi severim.

Anything that has chocolate.

İçinde çikolata olan her şey.

Better talking about chocolate Mr. Duncan.

Çikolatadan bahsetmek daha iyi Bay Duncan.

Because we've been very good.

Çünkü çok iyiydik.

You've been very good in not having chocolate.

Çikolata yememekte çok iyiydin.

I mean we had some last time because Valentine's.

Demek istediğim, geçen sefer sevgililer günü olduğu için biraz eğlenmiştik.

Yes. To have chocolate.

Evet. Çikolata almak.

Valentine's Day.

Sevgililer Günü.

Yes. I think now and again everything everything in moderation.

Evet. Arada sırada her şeyin ölçülü olduğunu düşünüyorum.

A little of what you fancy

Düşündüğünüz şeyin birazını

does you could I just so it's nice to have something.

yapabilir misiniz, bu yüzden bir şeye sahip olmak güzel.

Just don't have too much. Claudia says, I won't miss you.

Sadece çok fazla olmasın. Claudia, seni özlemeyeceğim diyor.

Will you miss me? Well, of course we will.

Beni özleyecek misin? Tabii ki yapacağız.

We always miss people when they're not on the live stream.

Canlı yayında olmayan insanları hep özlüyoruz.

I mean, you know, you'll have to get a,

Yani, bilirsin, aileme katılmadığın için

you know, a black mark against your name for not attending my family.

ismine kara bir leke alman gerekecek .

Joking. I'm only joking.

Şaka Sadece şaka yapıyorum.

If I knew that was funny.

Bunun komik olduğunu bilseydim.

These jokes about. Well, I'm just.

Bu şakalar hakkında. Ben sadece.

Just banter.

Sadece şaka.

It's nothing, you know?

It's just friendly banter. Mr. Duncan.

Hiçbir şey değil, biliyor musun?

Bu sadece arkadaşça bir şaka. Bay Duncan.

Of course.

Elbette.

You're welcome back.

tekrar hoş geldin Tatile

Anyone's welcome here any time people have to go on their holidays, there's one thing I won't miss.

gitmek zorunda kalan herkes burada hoş karşılanır , kaçırmayacağım bir şey var.

And that's my big belly people.

Ve bu benim koca göbekli insanlarım.

We allow people to go on holiday, don't we?

İnsanların tatile gitmesine izin veriyoruz, değil mi?

Yes. Well, why wouldn't we?

Evet. Neden olmasın?

I know. I'm joking. I'm just joking.

Biliyorum. Şaka yapıyorum. Ben sadece şaka yapıyorum.

I'm just having a bit of fun.

Sadece biraz eğleniyorum.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

Yes. If you want to go on holiday, you can.

Evet. Tatile gitmek istersen, gidebilirsin.

But if you want to go on holiday and miss my live stream, can you take us with you?

Ama tatile çıkıp canlı yayınımı kaçırmak istersen bizi de yanına alabilir misin?

And then we can be with you all the time.

Ve sonra her zaman seninle olabiliriz.

We can do our live stream actually with you in person.

Canlı yayınımızı sizinle bizzat gerçekleştirebiliriz.

Wouldn't that be love for me?

Bu benim için aşk olmaz mıydı?

But all I can think about now is meatballs and potatoes. Yes.

Ama şu an tek düşünebildiğim köfte ve patates. Evet.

That wouldn't be good for your diet, would it, Mr.

Bu diyetiniz için iyi olmaz, değil mi Bay

Duncan? It doesn't.

Duncan? öyle değil

Well, again, just moderation.

Yine, sadece ılımlılık.

I know.

I'm just joking.

Biliyorum.

Ben sadece şaka yapıyorum.

Anyway. Joking.

Her neyse. Şaka

Anyway, yesterday we were out and about.

Her neyse, dün dışarıdaydık.

We are going to have a look at Mr.

Steve's plans as well later on because it has come out in flour.

Daha sonra Bay Steve'in planlarına da bir göz atacağız çünkü un içinde çıktı.

Incredible. Yes, it looks lovely.

İnanılmaz. Evet, güzel görünüyor.

So we will be looking at that.

Yani buna bakıyor olacağız.

But yesterday we were out and about.

Ama dün dışarıdaydık.

We were having a lovely walk.

Güzel bir yürüyüş yapıyorduk.

We were in a place not very far away from where we live.

Yaşadığımız yerden çok da uzak olmayan bir yerdeydik.

Would you like to have a look?

Bir göz atmak ister misin?

Well, here it is right now.

Pekala, işte şimdi burada.

So whether you want to or not,

Yani isteseniz de istemeseniz de,

this is what we were getting up to yesterday

dün Sevgililer Günü'nde yapmaya çalıştığımız şey buydu

on Valentine's Day.

.

Oh, hello, everyone.

Herkese merhaba.

Are you enjoying today's live stream?

Bugünün canlı yayınından keyif alıyor musunuz?

I really hope you are.

Umarım öylesindir.

I hope it is reaching all of the parts

Umarım

all the other live streams cannot reach.

diğer canlı yayınların ulaşamadığı tüm bölümlere ulaşmaktadır.

Here we are.

Buradayız.

This is recorded.

Bu kaydedildi.

We are now here on Tuesday.

Artık Salı günü buradayız.

It's Valentine's Day.

Sevgililer Günü.

And we decided, didn't we, Steve, to come out and have a lovely walk

Ve biz, Steve, dışarı çıkıp güzel bir yürüyüş yapmaya karar verdik, değil mi,

because the weather is so nice and we've come to a lovely place called in Bridge.

çünkü hava çok güzel ve Bridge adında çok güzel bir yere geldik.

Of course, if you are regular viewers, you will know that

Tabii eğer düzenli izleyiciyseniz, 1779'da inşa edilmiş çok ünlü bir yapı olan

I have made a video all about this place, a very famous structure

bu yer hakkında bir video çektiğimi bileceksiniz.

built in 1779.

It is the first fully constricted iron bridge in the world.

Bu, dünyanın ilk tam daraltılmış demir köprüsüdür .

Wow. And Mr. Steve is here.

Vay. Ve Bay Steve burada.

What have we just done?

Az önce ne yaptık?

Well, we've had a very romantic meal, Mr.

Çok romantik bir yemek yedik Bay

Duncan. Oh, where do you go?

Duncan. Nereye gidiyorsun?

You can't tell us old style gates.

Bize eski tip kapıları anlatamazsınız.

Very well. We know what? How to handle romance.

Çok iyi. Neyi biliyoruz? Romantizm nasıl ele alınır?

Yeah, So we decided to go for fish and chips.

Evet, biz de balık ve cips yemeye karar verdik.

Yes, we.

Evet biz.

We fat fish and chips and chips and mushy peas.

Balık ve patates kızartması, patates kızartması ve lapa gibi bezelyeleri besliyoruz.

I have to say, it's not the most romantic thing in the world, but it was nice.

Söylemeliyim ki, dünyadaki en romantik şey değil ama güzeldi.

It has filled my stomach and we have had a lovely walk.

Midemi doldurdu ve güzel bir yürüyüş yaptık. Bu

So I would say that this is a nice place to come.

yüzden buranın gelmek için güzel bir yer olduğunu söyleyebilirim.

So you can see just behind us, if I if I move aside, there it is.

Böylece hemen arkamızı görebilirsin, eğer kenara çekilirsem, işte orada.

There is the iron bridge in all its glory.

Tüm ihtişamıyla demir köprü var.

About three years ago, four years ago, they repainted this.

Yaklaşık üç yıl önce, dört yıl önce, bunu yeniden boyadılar. Öyle

It doesn't look like it. Yes, it.

görünmüyor. Evet.

But they painted it in its original colour.

Ama orijinal rengine boyadılar.

So over the past years it's been grey.

Yani son yıllarda gri oldu.

Not very inspiring.

Çok ilham verici değil. Bu

So they actually repainted it in its original colour sort of rust.

yüzden aslında onu orijinal pas rengine boyadılar .

Yes. So it does look like rust, which I think is a good idea

Evet. Bu yüzden pas gibi görünüyor, bence bunu düşündüğünüzde bu iyi bir fikir

when you think about it, because iron might go rusty. So.

, çünkü demir paslanabilir. Bu yüzden.

So I think it's a good idea.

Bu yüzden bunun iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum.

Yeah, sounds good to me. Mr. Duncan.

Evet, bana iyi geliyor. Bay Duncan.

And it gives a colour to

Ve

what is otherwise quite a dull town.

aksi takdirde oldukça sıkıcı olan kasabaya bir renk verir.

So how was your Valentine's Day?

Peki sizin sevgililer gününüz nasıl geçti?

Did you do something romantic?

Romantik bir şey mi yaptın?

Did you get any lovely cards?

Güzel kartlar aldın mı?

Did someone come up to you in the street and give you a kiss and a crystal?

Sokakta biri gelip size öpücük ve kristal verdi mi?

I hope so.

Umarım.

We will return you now back to the live stream

Şimdi sizi canlı yayına geri döndüreceğiz

and we will allow you to enjoy the rest of today's

ve bugünün

lovely, lovely English class.

güzel, sevimli İngilizce dersinin geri kalanının tadını çıkarmanıza izin vereceğiz.

2 to 4. Now.

2'den 4'e. Şimdi.

Oh, Mr.

Oh, Bay

Steve

Steve

and I am going to move

ve ben taşınacağız

and we are back.

ve geri döndük.

And that is what we were doing yesterday.

Ve dün yaptığımız da buydu.

We were out and about. We had fish and chips.

Biz dışarıdaydık. Balık ve cips yedik. Şimdiye kadar yediğim

They weren't the best fish and chips that I've ever eaten.

en iyi balık ve patates kızartması değillerdi .

And I have to be honest, they weren't that good, but they were all right.

Ve dürüst olmam gerekirse, o kadar iyi değillerdi ama iyiydiler.

And it did fill my little stomach.

Ve küçük midemi doldurdu.

What else do we do?

Yesterday we had a lovely walk as well along the riverbank.

Başka ne yaparız?

Dün de nehir kıyısında güzel bir yürüyüş yaptık.

And we also made a little video for you as well.

Ayrıca sizler için küçük bir video da hazırladık.

Very nice.

Çok güzel. Az

Which is what you just viewed.

önce görüntülediğiniz şey buydu.

Yes, it was.

Evet öyleydi.

Well, we didn't you know, it was it was.

Şey, bilmiyorduk, öyleydi. Sevgililer Günü'nde

It's nice to do something, isn't it, on Valentine's Day.

bir şeyler yapmak güzel değil mi?

And we've got it recorded. Mr. Duncan films everything.

Ve kayıt altına aldık. Bay Duncan her şeyi filme alıyor.

And yeah, fish and chips doesn't sound

Ve evet, balık ve patates kızartması

very romantic, but we haven't had fish and chips for a long time.

pek romantik gelmiyor ama uzun zamandır balık ve patates kızartması yemedik.

It is nice to do something different.

Farklı bir şeyler yapmak güzel.

You know, that well-known

Bilirsiniz,

British meal that everybody knows across the world,

dünya çapında herkesin bildiği meşhur İngiliz yemeği,

fish and chips, you know that British food, British cooking

balık ve patates kızartması, bilirsiniz, İngiliz yemekleri, İngiliz yemekleri

or anything that we see as traditional British

veya geleneksel İngiliz yemeği olarak gördüğümüz herhangi bir şey

food is seen as not very good here.

burada pek iyi görülmez.

So we had fish and chips yesterday, not too bad.

Yani dün balık ve cips yedik, fena değil.

And afterwards a lovely walk.

Ve ardından güzel bir yürüyüş.

And then we came back home and then Mr.

Sonra eve döndük ve

Steve went out last night to do singing, and then Mr.

dün gece Bay Steve şarkı söylemek için dışarı çıktı ve sonra Bay

Steve came back and we sat down and we had a little bit of chocolate.

Steve geri geldi ve oturduk ve biraz çikolata yedik.

We had we stuffed ourselves with Linda with chocolate.

Kendimizi Linda ile çikolata ile doldurmuştuk.

So we finished off yesterday with, with a little treat as well, have five balls.

Bu yüzden dün , küçük bir muamele ile beş topumuzla bitirdik.

They're quite big the Linda with chocolates.

Çikolatalı Linda oldukça büyük.

They are

Öyle

but they melt too quickly.

ama çok çabuk eriyorlar.

They don't last long enough.

Yeterince uzun sürmezler.

I don't think anybody never mind.

Kimsenin umursadığını düşünmüyorum.

We had a nice time.

Güzel zaman geçirdik.

Oh I know that. Yes.

Bunu biliyorum. Evet.

A lot of people reminiscing about watching your ironbridge lesson. Yes.

Pek çok insan demir köprü dersinizi izlediğini hatırlıyor. Evet.

Well, I'm I'm thinking of actually going back there and remaking it

Aslında oraya geri dönüp yeniden çekmeyi düşünüyorum

because there were some things I wasn't very happy about with that video.

çünkü o videoda pek mutlu olmadığım bazı şeyler vardı.

So I would love to go back and actually write some new script and do a new one.

Bu yüzden geri dönüp yeni bir senaryo yazıp yeni bir tane yapmayı çok isterim.

So I might do that this year.

Yani bu yıl bunu yapabilirim.

As I mentioned, it is Mr.

Bahsettiğim gibi,

Steve's birthday tomorrow.

yarın Bay Steve'in doğum günü.

Do you remember two years ago what happened on this live

İki yıl önce bu canlı

stream to remember was eye opening gifts from you? Yes.

yayında sizden gelen göz açıcı hediyeler olduğunu hatırlamak için neler olduğunu hatırlıyor musunuz? Evet.

And we were in the kitchen because two years ago it was

Ve mutfaktaydık çünkü iki yıl önce

my 60th.

60. yaşımdı.

And also it was pancake day on the same day on your birthday.

Ayrıca senin doğum gününle aynı gün gözleme günüydü.

So we did both things at the same time.

Böylece iki işi de aynı anda yaptık.

And I bought Mr. Steve a lovely gift.

Ve Bay Steve'e çok güzel bir hediye aldım.

I bought Mr.

Bay

Steve his dream car. So there it was.

Steve'e hayalindeki arabayı satın aldım. İşte oradaydı.

And I've never seen you look so happy.

Ve seni hiç bu kadar mutlu görmemiştim. Benden

And I've certainly never seen you look so happy since

beri seni hiç bu kadar mutlu görmemiştim

I was. Mr. Steve.

. Bay Steve.

We have a little present that I gave him two years ago on the live stream.

İki yıl önce canlı yayında ona verdiğim küçük bir hediyemiz var .

And you were.

Ve öyleydin.

You were quite surprised, Taken aback.

Çok şaşırdın, Şaşırdın.

You were definitely was taken aback.

Kesinlikle şaşırmıştın.

If you say you're taken aback, it means you're shocked.

Şaşırdım diyorsanız, şoktasınız demektir.

Surprised about something.

Bir şeye şaşırdım.

You're always you're speechless. Hmm.

Sen her zaman dilsizsin. Hmm.

If some if you are. I'm just taken aback.

Eğer bazı iseniz. Sadece şaşırdım. Az

You can't believe what just happened.

önce ne olduğuna inanamazsın.

Shocked, shocked, speechless.

Şok, şok, suskun.

And when

something nice happens, you say that when something nice happens.

Ve

güzel bir şey olduğunda, bunu güzel bir şey olduğunda söylüyorsun.

Well, it can be both.

Her ikisi de olabilir.

It can be both. But yes, taken aback.

Her ikisi de olabilir. Ama evet, şaşırmış.

You wouldn't say I saw a plane crash.

Düşen bir uçak gördüğümü söylemezsin.

I'm taken aback. No. Well, that's.

şaşırdım Hayır.

But you might say,

Ama diyebilirsiniz ki, bilirsiniz işte

you know, somebody there was a fight at work in in a meeting.

, bir toplantıda birisi kavga etti.

There was a meeting and there was a fight.

Bir toplantı oldu ve kavga çıktı.

It of course, I was taken aback.

Tabii ki şaşırdım.

I've never seen George behave like that before.

George'un daha önce hiç böyle davrandığını görmemiştim.

Well, Mary,

Pekala, Mary, bence

I think thinking so taken aback.

bu kadar şaşırdığını düşünüyorum.

I love I've never seen them behave like that before.

Daha önce hiç böyle davrandıklarını görmemiştim.

Me neither. I can't believe George was like that.

Ben de değil. George'un böyle olduğuna inanamıyorum.

Or somebody buys you a Ford Mustang

Ya da birisi size

for your birthday present and your.

doğum günü hediyeniz için bir Ford Mustang alır ve sizin.

I'm taken aback.

I can't believe it.

şaşırdım

inanamıyorum

Even though it's just a model and not the real thing.

Gerçek bir şey değil, sadece bir model olmasına rağmen.

It's like this like this here with Mr.

Steve two years ago.

İki yıl önce Bay Steve ile burada böyle.

But the big question is, what will I get Mr.

Ama asıl soru, yarın Bay Steve'e ne alacağım

Steve tomorrow?

?

Will I get anything for him?

Onun için bir şey alacak mıyım?

Because I think has he been good?

İyi biri olduğunu düşündüğüm için mi?

Has he been naughty or nice?

Yaramaz mıydı yoksa iyi miydi?

So I do feel like I am Santa Claus with Mr.

Bu yüzden bazen Bay Steve'le kendimi Noel Baba gibi hissediyorum

Steve sometimes. So we'll see what happens tomorrow.

. Yani yarın ne olacağını göreceğiz.

Well, if it's not the real thing this time, Mr.

Bu sefer gerçek değilse, Bay

Duncan, I won't appear on Sunday.

Duncan, Pazar günü gelmeyeceğim.

Market out of spite.

İnadına pazar.

Nice.

I'm only joking.

Güzel.

Sadece şaka yapıyorum.

Of course I'll be here.

Mr. Duncan. Yes.

Tabii ki burada olacağım.

Bay Duncan. Evet.

Anyway. Yes.

Her neyse. Evet.

And I'll tell you what, I'm.

Ve sana ne diyeceğim, ben.

I'm taken aback by the moment.

Şu an şaşırdım.

What are you taken aback by?

Neye şaşırdın?

I'm a realist plant.

Ben gerçekçi bir bitkiyim.

Yes, because it's getting bigger.

Evet, çünkü büyüyor.

And this is a plant that was given.

Ve bu verilen bir bitkidir.

Well, it wasn't even a plant when you received it.

Aldığınızda bir bitki bile değildi.

It was just a tiny little bulb. A bulb.

Sadece küçücük bir ampuldü. Bir ampul.

But now it's looking amazing. Would you like to see it?

Ama şimdi harika görünüyor. Görmek istermisin?

So this is what it looks like right now in the kitchen window.

Demek şu anda mutfak penceresinden böyle görünüyor.

Prepare to be surprised.

Şaşırmaya hazırlanın.

In fact, it's so heavy.

Aslında, çok ağır.

Mr. Steve has to put a steak on the edge.

Bay Steve'in kenarına bir biftek koyması gerekiyor. İşte

There it is.

burada.

Look at that.

Şuna bak.

Yeah, it's coming out.

Evet çıkıyor.

Steve. A beautiful amaryllis.

Steve. Güzel bir nergis zambağı.

So I think tomorrow on your birthday, I think that particular flower

Bu yüzden yarın doğum gününüzde,

or both of those flowers you can see growing there,

orada büyüdüğünü görebileceğiniz o çiçek veya çiçeklerin her ikisinin de

they will both be out in full bloom.

açacağını düşünüyorum.

I'm just taken aback, gobsmacked, surprised and delighted.

Sadece şaşırdım, şaşkına döndüm, şaşırdım ve sevindim.

I'm going to have to tell the neighbour who gave that to me as a Christmas present and have to.

Bunu bana Noel hediyesi olarak veren komşuma söylemem gerekecek ve söylemek zorundayım. Mecbur

I'll have to, but I can't take it round to show her because it's

kalacağım ama

too big and unwieldy.

çok büyük ve hantal olduğu için alıp ona gösteremeyeceğim.

But I will have to take a photograph and show her.

Ama bir fotoğraf çekip ona göstermem gerekecek.

But as you pointed out, I've had to put a stake,

Ama sizin de belirttiğiniz gibi, bitkiyi desteklemek için saksıya bir kazık, tahta bir kazık koymak zorunda kaldım

a wooden stake

into the pot in order to support the plant.

.

Otherwise it would have fallen over.

Yoksa devrilecekti.

It's got so large.

Çok büyük oldu.

Yes, it's almost falling that falling over under its own weight.

Evet, kendi ağırlığı altında düşen neredeyse düşüyor.

Falling down under its own weight.

Kendi ağırlığı altında düşmek.

But that's probably

Ama bu muhtemelen

one of the best Christmas presents I've had.

aldığım en iyi Noel hediyelerinden biri.

It's not the best.

En iyisi değil.

Yes, I'm joking. I'm only joking.

Evet, şaka yapıyorum. Sadece şaka yapıyorum.

My son and I would never have bought that for myself.

Oğlum ve ben bunu kendime asla almazdık.

A little bulb. And now it's about

Küçük bir ampul. Ve şimdi

must be a nearly a metre tall.

yaklaşık bir metre boyunda olmalı.

It's getting on for that, isn't it?

Bunun için ilerliyor, değil mi?

Must be 60, 70 centimetres, I'm sure about a metre.

60, 70 santimetre olmalı, bir metre kadar eminim.

How far off?

Ne kadar uzakta?

It's.

Onun.

It might be as tall as this.

Bu kadar uzun olabilir.

Maybe it will get as tall as us.

Belki bizim kadar uzar.

I'm getting worried now that it might come up the stairs at night.

Şimdi geceleri merdivenlerden yukarı çıkabileceğinden endişeleniyorum.

And attackers like that.

Ve bunun gibi saldırganlar.

That science fiction story, The Day of the Triffids.

Şu bilim kurgu hikayesi, The Day of the Triffids.

I did feed it. I have been giving it fertiliser.

besledim. Gübre verdim.

Oh, okay. Liquid fertiliser.

Tamam. Sıvı gübre.

So I think that's probably helped and it's obviously enjoys

Bence bu muhtemelen yardımcı oldu ve

being in that window.

o pencerede olmaktan açıkça keyif alıyor.

So yeah, good.

Yani evet, güzel.

Hopefully we will get it'll last maybe two weeks.

İnşallah alırız, belki iki hafta sürer.

I'm hoping that flower, two weeks, I hope it's not,

Umarım o çiçek, iki hafta, umarım,

you know, heavy is not dead by tomorrow and all the petals have fallen off.

bilirsin, ağır değildir, yarın ölmez ve bütün taçyaprakları dökülmüştür.

I don't think so.

Öyle düşünmüyorum.

I think that may be a disappointment.

Bence bu bir hayal kırıklığı olabilir.

Maybe a few more days anyway. Steve?

Nasılsa birkaç gün daha olabilir. Steve?

Yes. Such cheer. Things haven't got long, have we?

Evet. Böyle bir neşe. İşler uzun sürmedi, değil mi?

Haven't we

expect we'll go around three, won't we?

Üç civarında gideceğimizi beklemiyorduk, değil mi?

I would imagine. Yes. Well, let's just see what happens.

Tahmin edebiliyorum. Evet. Bakalım neler olacak.

Let's just see how fast we get and

Bakalım ne kadar hızlı olacağız ve

thinking I'm not joking.

şaka yapmıyorum diye düşünelim.

I'm only joking Mr.

Sadece şaka yapıyorum Bay

Joking. I'm joking.

Şaka. Şaka yapıyorum.

These jokes are really missing. Oh, it's just fun.

Bu şakalar gerçekten eksik. Sadece eğlenceli.

Anyway, back to visit Steve. Relax.

Her neyse, Steve'i ziyarete geri dönelim. Rahatlamak.

So we are talking about today's subject, which is

Yani bugünün konusu olan

Drag. Drag.

Drag'dan bahsediyoruz. Sürüklemek.

It's a great word, actually.

Aslında harika bir kelime.

And it's amazing how many ways this word can be used.

Ve bu kelimenin kaç şekilde kullanılabileceği şaşırtıcı.

So we are going to take a look now at some of the ways

Şimdi, sürükleme kelimesinin kullanılabileceği bazı yollara bir göz atacağız

the word drag can be used.

.

First of all, drag in the sense of moving slowly

Öncelikle

like today's livestream.

bugünkü canlı yayında olduğu gibi yavaş hareket etme anlamında sürükleyin.

Some people might say that today's livestream

Bazı insanlar bugünkü canlı yayının

is dragging.

sürükleyici olduğunu söyleyebilir.

It's going very slowly.

Çok yavaş gidiyor.

I wouldn't of use that example, Miss.

Bu örneği kullanmazdım Bayan.

This English lesson is dragging.

Bu İngilizce dersi sürükleyici.

It is going by so slowly.

Çok yavaş geçiyor.

It seems to be so slow.

Çok yavaş gibi görünüyor.

It seems to be going by so slowly.

Çok yavaş geçiyor gibi.

Maybe if you are doing something or something that is not

Belki

very interesting or maybe it is a little boring,

çok ilginç olmayan veya biraz sıkıcı bir şey yapıyorsanız,

you might say that something is dragging.

bir şeylerin sürüklendiğini söyleyebilirsiniz.

A work meeting could be dragging on and on,

Bir iş toplantısı uzayıp gidiyor olabilir

and people are making having discussions and it's boring.

ve insanlar tartışıyor ve bu sıkıcı.

Time seems to be going slowly.

Zaman yavaş ilerliyor gibi görünüyor.

It's a drag.

Bu bir sürüklenme. Kelimenin

Literally the this meeting's a drag,

tam anlamıyla bu toplantı bir sürükleme,

it dragging is going on and on and on.

sürükleme devam ediyor ve devam ediyor.

I just want it to end.

Sadece bitmesini istiyorum.

I'm sure we all have moments where we are doing something and I think the workplace

Eminim hepimizin bir şeyler yaptığı anlar vardır ve bence iş yeri

is a very good example, actually, because I think work

çok iyi bir örnek, çünkü bence iş

is a place where, especially if you work in an office

, özellikle bir ofiste çalışıyorsanız

and there is a clock nearby, I think it's

ve yakınlarda bir saat varsa, Düşününce

the worst scenario to be in.

içinde bulunulabilecek en kötü senaryo bu.

If you are in a situation where you are at work

İş yerindeyseniz

and the clock is very close to you

ve saat size çok yakınsa

and always looking at the clock, but it never seems to move.

ve sürekli saate bakıyorsanız ama saat hiç hareket etmiyormuş gibi görünüyorsa.

Sometimes it sometimes it looks as if it's going backwards rather than forwards.

Bazen ileriye değil de geriye gidiyormuş gibi görünür.

But yes,

Ama evet,

there is nothing worse than being in a situation

I always used to find when I used to work

many, many, many, many years ago in retail.

çok, çok, çok, çok uzun yıllar önce perakendede çalışırken her zaman bulduğum bir durumda olmaktan daha kötü bir şey yoktur.

I used to hate the period of time

between 2:30 and 4:00.

2:30 ile 4:00 arasındaki zamandan nefret ederdim.

I used to find that the the worst time of the day

Günün en kötü zamanının

and it used to go by so slowly,

çok yavaş geçtiğini düşünürdüm,

especially when we didn't have any customers coming in.

özellikle de hiç müşterimiz olmadığında.

It was really, really boring, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse gerçekten çok sıkıcıydı.

Claudia is off to eat her meatballs and potatoes very nice.

Claudia köftelerini ve patateslerini çok güzel yemeye gitti.

She says Tatler for now, so bon appetit, says Palmira.

Şimdilik Tatler diyor, afiyet olsun, diyor Palmira.

And maybe you could take a picture. Yeah.

Ve belki bir fotoğraf çekersin. Evet.

And Sheva is the size of your meatballs.

Ve Sheva senin köfte büyüklüğünde.

There's a quote as a quote. Yes, exactly.

Alıntı olarak bir alıntı var. Evet kesinlikle.

Vitesse is off as well

Vitesse,

as her adorable Leah Hernandez.

sevimli Leah Hernandez gibi izinli.

Rodriguez.

Rodriguez.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

Okay. Hello to you, too.

Tamam aşkım. Sana da merhaba.

Are you new on this channel?

Bu kanalda yeni misin?

If so, let's hope you're enjoying it.

Eğer öyleyse, beğeneceğinizi umalım.

Kind of. Carry on. Yes.

Biraz. Sürdürmek. Evet.

Okay, then I like to to mention new people drag in the sense of moving slowly.

Tamam, o zaman yavaş hareket etme anlamında sürüklenen yeni insanlardan bahsetmek isterim.

A tedious thing.

Sıkıcı bir şey. Can

A tedious thing can be said to be a drag.

sıkıcı bir şeyin sürüklenme olduğu söylenebilir.

What a drag.

Ne aptalca şey.

Something is going by So it is so tedious.

Bir şeyler oluyor, bu yüzden çok sıkıcı.

So boring. What a drag.

Çok sıkıcı. Ne aptalca şey.

Maybe you are sitting in.

Belki de oturuyorsun.

I think yours is. A good example.

Sanırım seninki. İyi bir örnek.

The meeting, work meeting.

Toplantı, iş toplantısı.

And maybe there is one person standing at the front and they're just talking about things

Ve belki ön tarafta duran bir kişi var ve onlar sadece bir şeyler hakkında konuşuyorlar

and it's not interesting, you know, It's no, not interesting.

ve bu ilginç değil, bilirsiniz, hayır, ilginç değil.

What they're talking about is they're giving too much detail.

Bahsettikleri şey, çok fazla ayrıntı vermeleri.

They're talking about too much stuff.

Çok fazla şey hakkında konuşuyorlar.

And it's it seems to be a drag.

Ve bu bir engel gibi görünüyor.

It is such a drag.

Bu çok zor.

It really is.

Gerçekten öyle.

My work has become a drag.

İşim bir sürüklenmeye dönüştü.

It is something that I don't enjoy doing anymore.

Artık yapmaktan zevk almadığım bir şey.

I think most people, when they start a new job, I think they like it.

Bence çoğu insan yeni bir işe başladığında bundan hoşlandığını düşünüyorum.

I think they think it's interesting and fun.

Bence ilginç ve eğlenceli buluyorlar.

But you know what happens eventually when you've been doing it for a while, you get bored.

Ama bir süre yapınca sonunda ne oluyor biliyor musun , sıkılıyorsun.

Mm hmm.

Hmm.

Yes, you can do yes, it can become a drag.

Evet, evet yapabilirsiniz, bu bir sürüklenmeye dönüşebilir.

Anything that's boring,

Sıkıcı olan herhangi bir şeyi sürüklemek

you can describe it as

olarak tanımlayabilirsiniz

becoming a drag or it's dragging if you're there at that time.

ya da o sırada oradaysanız sürükleyicidir.

Even even relationships.

Hatta ilişkiler bile.

Valerie, She says, Happy birthday.

Valerie, İyi ki doğdun, diyor.

Sorry, Claudia.

Üzgünüm, Claudia.

I went to the dentist yesterday, by the way.

Bu arada dün dişçiye gittim.

She still here? Okay.

Hâlâ burada mı? Tamam aşkım.

I had an appointment, a check-up and

Randevu aldım, check-up yaptırdım ve

I live a polish and clean.

cilalı ve temiz yaşıyorum.

20 minutes cost me £40.

20 dakika bana 40 sterline mal oldu.

What would you charge me?

Beni neyle suçlarsın?

I'll say that for Sunday, because I think Claudia is probably eating now

Bunu Pazar günü için söyleyeceğim, çünkü bence Claudia muhtemelen şu anda yemek yiyordur

right, But just throw that in.

Good to be grabbed or held and pulled along the ground.

.

So maybe, maybe you are getting out of a car

Yani belki, belki bir arabadan iniyorsunuz

and you close the door and maybe your coat gets caught

ve kapıyı kapatıyorsunuz ve belki montunuz tutuluyor

and then the car starts to drive away

ve sonra araba uzaklaşmaya başlıyor

and you find yourself being dragged along the ground.

ve kendinizi yerde sürüklenirken buluyorsunuz.

So you are being pulled along

Yani

normally by force so you don't want it to happen.

normalde zorla çekiliyorsunuz, bu yüzden bunun olmasını istemiyorsunuz.

You know, you're not asking the person to drag you along the road,

Biliyorsun, kişiden seni yol boyunca sürüklemesini istemiyorsun

but you might be forced along the ground.

ama yerde sürüklenebilirsin.

Normally.

Normalde.

Normally it's a violent act.

Normalde şiddet içeren bir eylemdir.

For example, the gang dragged me by my legs.

Mesela çete beni bacaklarımdan sürükledi.

I was dragged along the ground.

Yerde sürüklendim.

So in this particular sense, you are definitely using it

Yani bu özel anlamda, onu kesinlikle

as something that is happening as a verb.

bir fiil olarak gerçekleşen bir şey olarak kullanıyorsunuz.

You are being dragged by me.

Benim tarafımdan sürükleniyorsun.

You drag someone along the road

Birini yol boyunca sürüklüyorsunuz

and quite often it's something that will cause

ve bu çoğu zaman yaralanmaya, ciddi yaralanmaya neden olacak bir şey

injury, serious injury,

because you can drag objects along the ground, can't you, as well.

çünkü nesneleri yerde sürükleyebiliyorsunuz , değil mi?

So you could drag a bucket along the ground, you could drag

Yani yerde bir kova sürükleyebilirsin ,

some waste in a bag or

bir çantada biraz atık ya da

something heavy, something heavy.

ağır bir şey, ağır bir şey sürükleyebilirsin.

If you drag something along the ground, it's it's almost lazy.

Yerde bir şey sürüklerseniz, neredeyse tembeldir.

It's going to make it means that you're

Bu,

instead of lifting it up carefully, you're dragging it.

onu dikkatlice kaldırmak yerine sürüklediğiniz anlamına gelecek. Sürüklediğiniz o

You could cause damage to that object that you're dragging along.

nesneye zarar verebilirsiniz . Dizüstü

Don't drag my laptop along the desk.

bilgisayarımı masanın üzerinde sürükleme.

You might damage it

Ona zarar verebilirsiniz

because the implication is

çünkü bunun anlamı,

if you drag something, you might damage it.

bir şeyi sürüklerseniz ona zarar verebilirsiniz.

If you if you were to.

Eğer sen olsaydın.

Yes, it is almost like you're being lazy, isn't it?

Evet, neredeyse tembellik ediyorsun, değil mi?

Maybe you've got a heavy suitcase. Yes.

Belki de ağır bir bavulun vardır. Evet.

And and instead of carrying it, you drag the suitcase along the ground

Ve valizi taşımak yerine yerde sürüklersiniz

and you might cause damage because it is

ve yerde sürtünme oluşturduğu için zarar verebilirsiniz

creating friction on the ground.

.

Drag something. Can I say hello?

Bir şey sürükleyin. Merhaba diyebilir miyim?

I'm going to say hello now to spider.

Şimdi örümceğe merhaba diyeceğim.

Spider wrench, but wrap it right.

İngiliz anahtarı, ancak doğru şekilde sarın.

Who says it's my first time that I'm taking the live class?

İlk defa canlı ders aldığımı kim söyledi ?

Hello to you, Spider.

Sana merhaba Örümcek.

I hope I pronounce your name right.

Umarım adını doğru telaffuz ederim.

I like your symbol, your handle.

Sembolünü, kulpunu beğendim.

What is that?

Bu nedir?

Can you describe that to us? Yes.

Bunu bize tarif edebilir misin? Evet.

Can you describe that symbol? Your.

O sembolü tarif edebilir misin? Senin.

Your little handle, too, is your icon. Icon?

Küçük kulpunuz da sizin ikonunuzdur. Simge?

That's right.

Bu doğru.

Yeah. Welcome. Welcome. Hope you're enjoying it.

Evet. Hoş geldin. Hoş geldin. Umarım eğleniyorsundur.

And don't forget to get your friends involved

Ve arkadaşlarınızı olduğu gibi dahil etmeyi unutmayın

as well as it were.

.

Here's another one, Steve.

İşte bir tane daha, Steve. Görünüşe

We are talking about words and phrases connected to drag the word drag

to be raised apparently as a child.

göre bir çocuk olarak yetiştirilmek üzere sürükle kelimesini sürüklemek için bağlı kelime ve deyimlerden bahsediyoruz.

So a lot of people used to say this about me because I was so rude,

Pek çok insan benim hakkımda bunu söylerdi çünkü çok kabaydım,

I was so impolite as a child.

çocukken çok kabaydım.

And as I got older, people used to say,

Ve ben yaşlandıkça insanlar,

Duncan, did your family drag you up?

Duncan, seni ailen mi sürükledi?

Were you dragged up?

Sürüklendin mi?

So to be raised badly as a child, maybe your parents didn't

Yani çocukken kötü yetiştirilmek için, belki anne baban

teach you how to be polite and nice.

sana nasıl kibar ve iyi olunacağını öğretmedi.

So you might say his parents must have dragged him up

Yani terbiyesiz, kibar olmadığı için ailesinin onu yukarı sürüklediğini söyleyebilirsiniz

because he has no manners, he's not polite.

.

He seems to have no social awareness.

Sosyal farkındalığı yok gibi görünüyor.

Or maybe her manners are bad.

Ya da belki davranışları kötüdür.

She must have been dragged up.

Yukarı sürüklenmiş olmalı.

Yes. Again, that's the implication behind the word drag.

Evet. Yine, sürükleme kelimesinin ardındaki ima budur.

There is almost a laziness.

Adeta bir tembellik var.

It's like if you drag your suitcase across the across

Sanki valizinizi

the tarmac, if you're too lazy to lift it, it's almost like

asfaltta sürüklerseniz, onu kaldıramayacak kadar tembelseniz, neredeyse

if you say your parents have dragged you up,

anne babanızın sizi yukarı sürüklediğini söylerseniz,

it means that they they've been lazy in a way.

bu onların bir bakıma tembellik yaptıkları anlamına gelir. Size, görgü

They haven't really taught you in the way that parents should

in terms of manners and things like that,

kuralları ve bunun gibi şeyler konusunda,

and how to dress, how to behave in front of people.

nasıl giyinileceğini, insanların önünde nasıl davranılacağını, ebeveynlerin öğretmesi gerektiği gibi öğretmediler.

I think it's safe to say that your parents did not drag you up.

Bence anne babanın seni yukarı çekmediğini söylemek yanlış olmaz .

No, I was brought up proper, Mr.

Hayır, ben düzgün bir şekilde

Duncan, to be polite and nice properly. Yes.

kibar ve kibar olmak için yetiştirildim Bay Duncan. Evet.

I've abandoned most of that as I've got out of it.

Ondan kurtulduğum için çoğunu terk ettim.

But. Yes.

Ancak. Evet.

Yo, yo, yo, yo.

Yo, yo, yo, yo.

Quite polite.

Oldukça kibar.

You know, I wouldn't have said that you were dragged up.

Biliyor musun, buraya sürüklendiğini söylemezdim.

Well.

Kuyu.

Well, maybe you were.

Belki öyleydin.

That's a debate for another time.

Bu başka bir zaman için bir tartışma.

Yes. Here's another one. The sound.

Evet. İşte burada bir başkası. Ses.

So we can say that the sound of something being the sound

Bu nedenle, bir şeyin sesinin

made by friction or the friction of something whilst moving.

sürtünme veya bir şeyin hareket halindeyken sürtünmesinden çıkan ses olduğunu söyleyebiliriz.

So maybe you are moving along and there is a sound

Yani belki ilerliyorsunuz ve sanki

as if something is being dragged.

bir şey sürükleniyormuş gibi bir ses var.

So the sound can be just described as dragging.

Yani ses sadece sürükleme olarak tanımlanabilir.

It is a dragging sound or dragging noise.

Sürükleme sesi veya sürükleme sesidir.

There is a dragging noise coming from under the car.

Arabanın altından sürtünme sesi geliyor. Araba

It is a sound of something scraping

along the road as you are driving.

sürerken yol boyunca bir şeyin sürtünme sesi.

Yes. When it comes to objects dragging,

Evet. Sürüklenen nesneler söz konusu olduğunda,

there's often a certain sound associated with that.

genellikle bununla ilişkili belirli bir ses vardır.

Like if you drag your suitcase across the ground,

Mesela valizinizi yerde sürüklerseniz,

it will make that annoying sound, won't it?

o rahatsız edici sesi çıkarır, değil mi?

Friction of the suitcase in contact with the ground.

Bavulun yerle temas halinde sürtünmesi.

And yes, if there's your exhaust

Ve evet, varsa egzozunuz

might have come loose

gevşemiş

or might be dragging tail, Tom Tailpipe.

veya kuyruğunu sürüklüyor olabilir, Tom Tailpipe.

Yes. Your tailpipe or your exhaust pipe

Evet. Egzoz borunuz veya egzoz borunuz kancadan

could have become unhooked and could be dragging on the tarmac.

çıkmış ve asfaltta sürükleniyor olabilir.

And that will make a certain sound, won't it?

Ve bu belli bir ses çıkaracak, değil mi?

That will annoy everybody. It will.

Bu herkesi rahatsız edecek. O olacak.

Here's another one, Steve.

İşte bir tane daha, Steve.

Do to do to dress flamboyantly,

Gösterişli giyinmek için,

to perform whilst cross-dressing.

karşı cinsin kıyafetlerini giyerken performans sergilemek için yapın.

So maybe a man like dressed up as a lady

Yani belki bir erkek hanımefendi gibi giyinip

and perform an act.

bir rol yapar.

So maybe something that is very how would you theatrical.

Yani belki de çok teatral bir şey .

Yes. It's a particular

Evet. Belirli bir

particular style isn't it.

tarz değil mi?

It's a particular thing that

is seen in, in theatres in pantomime a lot

Tiyatrolarda pandomimde çok görülen bir şey bu

and it's become very popular on the television now for some reason it used to be it's certain

ve şimdi televizyonda çok popüler oldu nedense eskiden belli

people, certain men, comedians usually

insanlar, belli erkekler, komedyenler genellikle

dress a man dressing up as a woman.

kadın kılığında bir erkeği giydirirler.

Well, it's very British.

Şey, çok İngiliz.

Is is, is, is.

öyledir, öyledir.

You described them as being in drag. Yeah.

Onları sürükleniyor olarak tanımladınız. Evet.

So it's very, very much part of British comedy

Yani bu, İngiliz komedisinin veya İngiliz mizahının çok, çok bir parçası,

or British humour is a man putting women's clothing on

bir erkeğin kadın kıyafetlerini giymesi

and then behaving in a very theatrical way

ve ardından çok teatral bir şekilde davranması

or maybe pretending to be a certain character.

veya belki de belirli bir karakter gibi davranması.

Yeah.

So it is very much a British thing over the years.

Evet.

Bu yüzden yıllar boyunca İngiliz bir şey.

Monty Python I'm sure a lot of people know about Monty

Monty Python Eminim pek çok insan Monty

Python and all of their their comedy over the years, and quite often

Python'u ve yıllar boyunca onların tüm komedilerini biliyordur ve çoğu zaman

they would dress up in women's clothing

kadın kıyafetleri giyerler

and pretend to be different characters.

ve farklı karakterler gibi davranırlardı.

So it is something that has been around for a long time.

Yani uzun süredir olan bir şey .

Men who perform in drag in maybe bars or clubs.

Belki barlarda veya kulüplerde drag performansı sergileyen erkekler.

So they will have a very theatrical persona or character.

Böylece çok teatral bir kişiliğe veya karaktere sahip olacaklar.

So it is something that happens.

Yani olan bir şey. Pantomimde

It's funny, it's comedic when a man dresses as a woman in pantomime, it's very common.

bir erkeğin kadın kılığına girmesi komik, komik , çok yaygın.

The pantomime dame is is a female character

Pandomim hanımı bir kadın karakterdir

but is played as a man dressed as a woman do,

ancak bir kadın gibi giyinmiş bir erkek olarak oynanır

and that has certain comedic aspects to it. Yes.

ve bunun belirli komedi yönleri vardır. Evet.

So drag is normally a kind of comedy, although

Yani drag normalde bir tür komedi, her ne kadar

these days it's taken more seriously, isn't it?

bu günlerde daha ciddiye alınsa da öyle değil mi?

Well, I think it's it's it's become a cultural thing.

Bence bu kültürel bir şey haline geldi.

Certainly over the last ten years.

Kesinlikle son on yılda.

It's become more of a cultural thing and

Bu daha çok kültürel bir şey haline geldi ve

there are more and more people talking about it for various reasons.

çeşitli nedenlerle onun hakkında konuşan daha fazla insan var.

Would you like to see me with some people in drag?

Beni sürüklenmiş bazı insanlarla görmek ister misin?

Here we go.

İşte başlıyoruz.

So this is me.

Yani bu benim.

When I was in London in the mid 1990s.

1990'ların ortalarında Londra'dayken.

This is the 1990s.

Bu 1990'lar.

So there I am, a very young Mr. Duncan.

İşte buradayım, çok genç bir Bay Duncan. Sürükleyici giyinmiş bir

There were lots of men dressed up

sürü adam vardı

in drag.

.

But of course, I suppose I should ask, have you ever done drag, Mr.

Ama elbette, sanırım sormalıyım, hiç drag yaptınız mı, Bay

Steve?

Steve?

I have, yes, I going to a party.

Var, evet, bir partiye gidiyorum.

It's good fun, actually.

Aslında çok eğlenceli.

And you know, you don't have to be gay to enjoy that. Men.

Ve biliyorsun, bundan zevk almak için eşcinsel olmana gerek yok. Erkekler.

I mean, Rocky Horror Show

Yani, Rocky Horror Show

people.

You you've been to Rocky Horror Show and men

insanları.

Sen Rocky Horror Show'a gittin ve

dress up from heterosexual men dress up as women.

heteroseksüel erkeklerden kadın kılığına giren erkekler.

It's just fun to do.

Bunu yapmak sadece eğlenceli.

My friend Mike, a friend of ours from years ago,

Arkadaşım Mike, yıllar öncesinden bir arkadaşımız,

Mike Mike Davis, his name And I remember

Mike Mike Davis, onun adı ve birlikte

one night we were I went to see Rocky Horror Show

olduğumuz bir geceyi hatırlıyorum, Rocky Horror Show'a

with myself, my friend Sean, and also Mike and Mike

kendim, arkadaşım Sean ve ayrıca Mike ve Mike

dressed up in all women's clothing.

tüm kadın kıyafetlerini giyerek gitmiştik. . Yaşadığımız yerden çok da

And we I remember we went around a place called Pink Ridge, which is not far away

uzak olmayan Pink Ridge adlı bir yerde dolaştığımızı

from where we live, and we went into a chip shop

ve bir cips dükkanına girdiğimizi

and our friend Mike was dressed in drag.

ve arkadaşımız Mike'ın şık giyindiğini hatırlıyorum.

He was Mr. Steve in drag. Would you like to see him?

Sürüklenen Bay Steve'di. Onu görmek ister misin?

Oh, God, I didn't know you got that picture.

Tanrım, o resmin sende olduğunu bilmiyordum. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

This is a party that we went to.

Bu bizim gittiğimiz bir parti.

This is the party that we went to in the 1990s.

1990'larda gittiğimiz parti bu.

And there is Mr. Steve looking like a beautiful lady.

Ve güzel bir bayana benzeyen Bay Steve var.

It was a party.

Bir partiydi.

Yeah. And it was. Yes.

Evet. Ve öyleydi. Evet.

Yeah, that's it.

No, I mean when, when men it was fancy dress when men do drag,

Evet işte bu.

Hayır, demek istediğim, erkeklerde sürüklendiğinde süslü elbiseydi ,

the idea is you not trying to

fikir

really look like a woman,

gerçekten bir kadın gibi görünmeye çalışmıyorsun,

you're just wearing women's clothes and so you're not making a huge effort.

sadece kadın kıyafetleri giyiyorsun ve bu yüzden çok büyük bir çaba göstermiyorsun.

Well there's various types, there's various types types, there's various types of drag.

Pekala, çeşitli türler var, çeşitli türler var , çeşitli sürükleme türleri var.

So this was a party we went to.

Demek gittiğimiz bir partiydi.

We went to a party fancy dress.

Süslü bir partiye gittik.

So Steve decides to go all the way and he dressed up in drag.

Bu yüzden Steve sonuna kadar gitmeye karar verdi ve drag kıyafetleri giydi.

And I think that's the only time you've ever really done it.

Ve bence bunu gerçekten yaptığın tek zaman bu.

And you can see next to him who is that young lad next?

Yanındaki genç delikanlının kim olduğunu görebiliyor musunuz?

I don't know. I don't recognise that person at all.

Bilmiyorum. O kişiyi hiç tanımıyorum.

Could that be me?

Bu ben olabilir miyim?

Yeah. There was a theme.

Evet. Bir tema vardı.

You went as a cyclist.

Bisikletçi olarak gittin.

I went to the as a cyclist because I was lazy.

Tembel olduğum için bisikletçi olarak gittim.

I went as a woman Yeah.

Kadın olarak gittim.

And yes, it was good fun. It was very interesting.

Ve evet, çok eğlenceliydi. Çok ilginçti.

I did do it once at work.

Bir kere iş yerinde yapmıştım.

We had a work party and the

Bir iş partimiz vardı ve

excuse me,

kusura bakmayın

and quite often when we had work meetings

ve iş toplantılarımız olduğunda çoğu zaman

there would be one night when the when there was always a

bir gece olur, o

theme to the, to the night.

gecenin her zaman bir teması olurdu.

So they had this particular theme one one year when they wanted

Bir yıl

the women to dress as men and the men to dress as women.

kadınların erkek gibi, erkeklerin de kadın gibi giyinmesini istediklerinde bu özel temaya sahip oldular.

You know, it's probably about 100 of us in the in this company meeting.

Bilirsiniz, bu şirket içi toplantıda muhtemelen 100 kişiyiz .

And so the theme was, I mean, sometimes you had to go in pyjamas.

Ve tema şuydu, yani bazen pijamayla gitmek zorundaydın.

Yes, I think it was different themes Every time we had

Evet, bence farklı temalardı. Bunu her yaşadığımızda

this one was men dressed as women, women dressed as men.

kadın gibi giyinen erkekler, erkek gibi giyinen kadınlar vardı.

So I decided, okay, I'll go dressed as a woman.

Ben de tamam, kadın kılığında gideceğime karar verdim.

But when I got to the meeting,

Ama toplantıya geldiğimde,

hadn't discussed it with anybody else.

bunu başka kimseyle tartışmamıştım.

I went to the party and guess

Partiye gittim ve tahmin edin

who was the only man that had dressed as a woman?

kadın gibi giyinen tek erkek kimdi?

I'm going to guess that was you. It was me. Yeah.

Bunun sen olduğunu tahmin edeceğim. O bendim. Evet.

All the other men had chickened out and I just like,

Diğer tüm erkekler korkmuştu ve ben de

well,

just put a wig on or something with their normal clothes.

normal kıyafetlerinin yanına bir peruk falan taktım.

I was in a full dress.

Tam bir elbise içindeydim.

Somebody'd made for me a week and everything.

Biri benim için bir hafta falan yapmış.

And it was very odd experience because all the men

Ve bu çok tuhaf bir deneyimdi çünkü bütün erkekler

couldn't relate to me as they normally do.

benimle normalde olduğu gibi ilişki kuramıyordu.

Because my friends, my girl friends at work.

Çünkü arkadaşlarım, kız arkadaşlarım işte.

Yeah, I've made a huge effort to to make me look as feminine as possible.

Evet, olabildiğince kadınsı görünmek için büyük çaba harcadım .

And the other men at work who know me like that couldn't talk to me.

Ve işte beni böyle tanıyan diğer erkekler benimle konuşamazlardı.

Normally.

Normalde.

They could only see me as a woman. It was quite strange.

Beni sadece bir kadın olarak görebilirlerdi. Oldukça garipti.

They were very odd the way they were, whether chatting you up.

Seninle sohbet edip etmemeleri çok tuhaftı.

They were chatting me up.

Benimle sohbet ediyorlardı.

Exactly. Yes.

Kesinlikle. Evet.

I mean, I was lucky several times. Yes.

Yani, birkaç kez şanslıydım. Evet.

I was being passed around from one to the other.

Birinden diğerine aktarılıyordum.

You know. Okay.

Bilirsin. Tamam aşkım.

I'm only joking Mr. Don't.

Sadece şaka yapıyorum Bay Don't.

Cos I was, I was the company bike that night as they say.

Çünkü öyleydim, dedikleri gibi o gece şirketin bisikleti bendim.

So there we are. Hop aboard.

İşte buradayız. Atla gemiye.

Like this is, this is about 20, maybe 26

Bunun gibi, bu yaklaşık 20, belki 26

years ago, 27 years ago.

yıl önce, 27 yıl önce.

There we are looking very young there Mr.

İşte orada çok genç görünüyoruz Bay

Steve looking very glamorous flowers, hair by the way,

Steve çok göz alıcı çiçekler, bu arada saçlar,

flower swan, we say hello to you.

çiçek kuğu, size merhaba diyoruz.

It's nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Lots of people welcome me on the people.

Birçok insan beni insanlar üzerinde karşılıyor.

Isn't everybody in the live stream?

Herkes canlı yayında değil mi?

There was a friend. Did they say hello to anybody that comes?

Bir arkadaş vardı. Gelene selam verdiler mi?

Anyway, we've got to move on with our subject, Steve,

Her neyse, konumuza devam etmeliyiz Steve,

because you want to go it three and we've got 2 minutes. Oh,

çünkü 3'e gitmek istiyorsunuz ve 2 dakikamız var.

here's another.

İşte bir tane daha.

To accompany someone unwillingly,

Birine isteksizce eşlik etmek için,

you might have to go with someone.

birisiyle gitmek zorunda kalabilirsiniz.

Maybe they want to go shopping, but you don't want to

Belki onlar alışverişe gitmek isterler ama siz istemezsiniz, onlar da

and they want to go around all of the shops,

bütün dükkanları dolaşmak isterler,

especially husbands, husbands

özellikle kocalar,

who are going shopping with their wives and the wife.

karılarıyla alışverişe giden kocalar, eşiyle.

You know what it's like.

Bunun nasıl bir şey olduğunu biliyorsun.

The ladies like to go to the shops to look at new dresses or maybe what's new in fashion,

Bayanlar yeni elbiselere ya da belki modadaki yeniliklere bakmak

or maybe to buy a new pair of shoes and you have to go around all of these places.

ya da belki yeni bir çift ayakkabı almak için dükkanlara gitmeyi severler ve tüm bu yerleri dolaşmanız gerekir.

You might say that you are dragged around.

Sürüklendiğinizi söyleyebilirsiniz.

He dragged me around town looking for new clothes.

Yeni kıyafetler aramak için beni kasabada sürükledi.

My wife dragged me around the town

Karım

or around the shops, looking for a new pair of shoes.

yeni bir çift ayakkabı aramak için beni kasabada veya dükkanlarda sürükledi.

So to do something to accompany someone.

Yani birine eşlik etmek için bir şeyler yapmak.

But you don't really want to.

Ama gerçekten istemiyorsun.

Yes. The implication is that you wouldn't go willingly.

Evet. Bunun anlamı isteyerek gitmeyeceğinizdir.

Instead of walking, they literally have to be dragged, not you.

Yürümek yerine, kelimenin tam anlamıyla sürüklenmeleri gerekiyor, siz değil. Dışarı çıkmak istemeyen

Like you try to drag a dog if it doesn't want to go outside, but it's figurative.

bir köpeği sürüklemeye çalışmanız gibi , ama bu mecazi.

It's figurative. Exactly.

Bu mecazi. Kesinlikle.

Sometimes you have to drag your dogs if it doesn't want to go somewhere

Bazen

that you want it to go or your pet.

gitmesini istediğiniz bir yere gitmek istemiyorsa köpeklerinizi veya evcil hayvanınızı sürüklemeniz gerekir.

So that is another use of the word drag.

Bu, sürükleme kelimesinin başka bir kullanımıdır.

The implication being you didn't want to do it to express

Bunu yapmak istememiş olman,

unwillingness as well.

isteksizliğini de ifade etmek için ima ediliyor.

You will have to drag me there.

Beni oraya sürüklemen gerekecek.

You will have to drag me there.

Beni oraya sürüklemen gerekecek.

That means I don't really want to go there.

Bu gerçekten oraya gitmek istemediğim anlamına geliyor.

So maybe someone is inviting you to a party, but you don't really want to go there.

Yani belki birisi sizi bir partiye davet ediyor ama siz gerçekten oraya gitmek istemiyorsunuz.

You might say, Look, I don't want to go.

Bak, gitmek istemiyorum diyebilirsin.

You will have to drag me there.

Beni oraya sürüklemen gerekecek.

That means you have to force me to go because I don't want to go there.

Bu, oraya gitmek istemediğim için beni gitmeye zorlaman gerektiği anlamına geliyor .

Yes, it's a good one.

Evet, iyi bir tane.

That one is in.

O içeride.

Picture yourself being dragged by your feet again.

Kendinizi yine ayaklarınız tarafından sürüklenirken hayal edin.

Again, it's used figuratively. Yes.

Yine mecazi anlamda kullanılmıştır. Evet.

To force someone to do something.

Birini bir şey yapmaya zorlamak.

You will come to the show even if I have to drag you there.

Seni oraya sürüklemek zorunda kalsam bile gösteriye geleceksin.

So that is something you might actually say to a person.

Yani bu aslında bir kişiye söyleyebileceğiniz bir şey.

Again, it's used figurative.

Yine mecazi anlamda kullanılmıştır.

It's not it's not really a threat.

Bu gerçekten bir tehdit değil.

It's not a physical.

Fiziksel değil.

But they are saying you must come, you have no choice.

Ama gelmelisin, başka seçeneğin yok diyorlar.

You have to come with me.

benimle gelmelisin

You will come with me if I have to drag you there.

Seni oraya sürüklemem gerekse bile benimle geleceksin.

Leary says that my wife sometimes drags me to the supermarket.

Leary, karımın bazen beni süpermarkete sürüklediğini söylüyor.

Oh, yes, you.

Evet, sen.

He don't want to go shopping.

Alışverişe gitmek istemiyor.

You don't want to do the food shopping.

Yiyecek alışverişi yapmak istemiyorsunuz.

But your wife insists.

Ama karınız ısrar ediyor.

And maybe you have a few words.

Ve belki birkaç sözünüz vardır.

No, you are coming with me. I'm not going on my own. Yes.

Hayır, benimle geliyorsun. Kendi başıma gitmiyorum. Evet.

So the implication is that you're going unwillingly.

Yani istemeden gidiyorsun demektir.

I think it's fair to say that quite often men do not want to do

the same thing as their wives, particularly when it comes to clothes shopping. Yes.

Özellikle kıyafet alışverişi söz konusu olduğunda, erkeklerin eşleriyle aynı şeyi yapmak istemediklerini söylemenin adil olduğunu düşünüyorum. Evet.

I don't think men men don't like shopping.

Erkeklerin alışveriş yapmayı sevmediğini düşünüyorum.

Rarely do they. We don't like it. I don't like it, to be honest.

Nadiren yaparlar. Hoşumuza gitmedi. Dürüst olmak gerekirse bundan hoşlanmıyorum. Kıyafet

I hate I hate going shopping for clothes, especially because you have to take your clothes off as well.

alışverişine gitmekten nefret ediyorum, özellikle de senin kıyafetlerini de çıkarman gerektiğinden.

I hate it when you go into the changing room and it might be a hot day and there's nothing worse

Soyunma odasına girmenden nefret ediyorum ve hava sıcak olabilir ve

than having to take your clothes off and try on clothing when the weather is really hot.

hava çok sıcakken kıyafetlerini çıkarıp bir şeyler denemek zorunda kalmaktan daha kötü bir şey olamaz.

You just don't want to do it.

Sadece yapmak istemiyorsun.

It's it's too much effort, a boring activity.

Bu çok fazla çaba, sıkıcı bir aktivite.

Can you think of a boring activity, Steve? Yes.

Sıkıcı bir aktivite düşünebilir misin, Steve? Evet.

As you've got there,

Orada olduğun gibi,

a conference.

bir konferans.

Sometimes work conference is a boring

Bazen iş konferansı sıkıcıdır

and it's just the whole thing,

ve

as we've discussed, as we mentioned earlier, time seems to stand still.

daha önce de bahsettiğimiz gibi, zaman durmuş gibi görünür.

You're not engaged mentally in it.

Zihinsel olarak meşgul değilsin.

Sometimes you are having some training at work on something which you are not interested

Bazen, özellikle de uzmanlığınıza hiçbir şey katmayacağını düşünüyorsanız, hiç ilgilenmediğiniz bir konuda iş yerinde eğitim alıyorsunuz

in at all, particularly if you think it's not going to add

anything to your expertise.

.

You might have been dragged along to it and sometimes things are compulsory, aren't they?

Siz de sürüklenmiş olabilirsiniz ve bazen bazı şeyler zorunludur, değil mi?

And yeah, it's just an unenjoyable activity

Ve evet, sadece keyifsiz bir aktivite

or boring. Hmm.

ya da sıkıcı. Hmm.

I think so. Here's another one.

Bence de. İşte burada bir başkası.

We have about three more and then we're going, Well, Pedro's here.

Yaklaşık üç tane daha var ve sonra gidiyoruz, Şey, Pedro burada.

Okay, Pedro, balance

Tamam Pedro,

the phrase or is it his brother?

cümleyi dengele yoksa kardeşi mi?

Okay, the phrase drag, drag the ones heels.

Tamam, ifade sürükleyin, topukları sürükleyin.

If you drag your heels, it means you are

Topuklarınızı sürüklerseniz,

showing unwillingness to do something.

bir şey yapmak için isteksizlik gösteriyorsunuz demektir.

You don't want to do it all.

Hepsini yapmak istemiyorsun.

You are showing reluctance.

isteksizlik gösteriyorsun.

You don't want to do it.

Bunu yapmak istemiyorsun.

Something that you don't really want to do.

Gerçekten yapmak istemediğin bir şey.

You drag your heels.

Topuklarını sürüklüyorsun.

Maybe you have to make a decision

Belki bir karar vermelisin

and you have to do it quickly, but you don't want to do it quickly.

ve bunu hızlı bir şekilde yapmalısın, ama bunu hızlı bir şekilde yapmak istemiyorsun.

You have to think about it carefully and for a long period of time,

Dikkatlice ve uzun süre düşünmek gerekiyor, o

we might say that person is dragging their heels.

kişinin topuklarını sürüdüğünü söyleyebiliriz. Kelimenin tam

It is used figuratively, not literally.

anlamıyla değil, mecazi olarak kullanılır.

So you are showing unwillingness have you finished?

Yani isteksizlik gösteriyorsun bitirdin mi?

Somebody might say to your boss, Nice.

Birisi patronuna Nice diyebilir.

Have you finished that report yet that I ask for?

İstediğim raporu bitirdin mi?

And you say no.

Ve hayır diyorsun.

And he they might reply back and say, well you know, don't your heels, I need that by next week.

Ve cevap verebilirler ve, bilirsiniz, sakın acele etmeyin, buna önümüzdeki hafta ihtiyacım var diyebilirler.

Yes, that's a good one.

Evet, bu iyi bir şey.

Here's another one to drag something out

İşte bir

to take a long time to do something or explain something.

şey yapmak veya bir şeyi açıklamak için uzun zaman almak için bir şeyi dışarı sürüklemek için başka bir tane.

So maybe a person is telling a story or they're explaining something

Yani belki bir kişi bir hikaye anlatıyor ya da bir şey açıklıyor

and they are really taking a long time, too,

ve gerçekten de çok uzun zaman alıyorlar,

to get to the point you drag something out,

bir şeyi dışarı sürüklediğiniz noktaya gelmeleri,

it means you are extending the period of time

you are taking too long to explain something.

çok uzun sürdüğünüz süreyi uzattığınız anlamına geliyor. bir şey açıkla Bir

Another one, of course, is to drag something out of a person.

diğeri, elbette, bir insanın içinden bir şey çıkarmaktır.

Maybe you're trying to get information from them as well.

Belki onlardan da bilgi almaya çalışıyorsundur.

You try to drag that information out of them.

Bu bilgiyi onlardan çıkarmaya çalışıyorsunuz.

You are persuading them to tell you, yes, maybe, maybe you've heard that somebody is having an affair

Onları size söylemeleri için ikna ediyorsunuz, evet, belki, belki birinin

with somebody in the office and,

ofiste biriyle ilişkisi olduğunu duymuşsunuzdur ve

you know, a person that knows the the details about it.

bilirsiniz, bunun ayrıntılarını bilen bir kişi.

And you can ask them in there that sort of that I'm

Ve onlara orada

willing to tell you, because maybe they don't want to talk about it.

sana söylemek istediğim şeyleri sorabilirsin, çünkü belki de bunun hakkında konuşmak istemiyorlardır.

Maybe they don't feel it's right to talk about it.

Belki de bunun hakkında konuşmayı doğru bulmuyorlar.

But you keep prodding them and asking them questions and insisting on it, and they might

Ama onları dürtmeye, sorular sormaya ve bunda ısrar etmeye devam edersen,

turn around and say, oh, you're really trying to drag this information out to me, aren't you?

dönüp "Ah, gerçekten bu bilgiyi bana ulaştırmaya çalışıyorsun, değil mi?" diyebilirler. Sen

You you're not giving up.

pes etmiyorsun.

And yeah, you're trying to drag it out of them. Yes.

Ve evet, onu onlardan çıkarmaya çalışıyorsun. Evet.

But they're doing it reluctant me

Ama bunu isteksizce yapıyorlar, benden

is another one.

You might drag someone down if you are being negative

başkası.

Negatif konuşuyorsanız birini aşağı çekebilirsiniz

you are talking to, to them in a negative way, you might drag them down.

, ona negatif bir şekilde, onu aşağı çekebilirsiniz.

You are dragging that person down.

O kişiyi aşağı çekiyorsun.

You are saying negative things.

Negatif şeyler söylüyorsun.

You are discouraging them, you are depressing someone.

Onların cesaretini kırıyorsun, birinin moralini bozuyorsun.

You drag them down.

Onları aşağı sürüklersin.

You are pulling their mood down.

Onların ruh halini aşağı çekiyorsun.

Yes, you're criticising.

Evet, eleştiriyorsun.

Sometimes people will criticise people, but they almost deliberately, sometimes

Bazen insanlar insanları eleştirir, ancak neredeyse kasıtlı olarak, bazen

particularly someone who appears happy

özellikle mutlu görünen

or appears well or likes going nice going round for them,

veya iyi görünen ya da onlar için güzel şeyler yapmaktan hoşlanan birini,

you might point out you might try to point out the negative things.

olumsuz şeylere dikkat çekmeye çalışabileceğinizi belirtebilirsiniz.

Oh oh you, you're looking a bit pale, you're alright, you're feeling well.

Oh oh sen, biraz solgun görünüyorsun, iyisin, iyi hissediyorsun.

Oh your car's got a scratch on it.

Oh, arabanın üzerinde bir çizik var.

Oh that's going to be expensive to repair isn't it.

Oh, tamiri pahalı olacak, değil mi?

Oh do you think you're going to be able to cope with that project at work.

Oh, işte o projeyle başa çıkabileceğini düşünüyor musun?

It's going to be very difficult isn't it.

Çok zor olacak değil mi?

And they might turn around and they will stop trying to drag me down.

Ve geri dönebilirler ve beni aşağı çekmeye çalışmaktan vazgeçebilirler.

You're trying to make somebody negative? Yes.

Birini negatif mi yapmaya çalışıyorsun? Evet.

You are lowering their their mood.

Onların moralini bozuyorsun.

Yes. Sometimes your partner can do that,

Evet. Bazen eşiniz bunu

maybe unintentionally, but they could be doing it by criticising you.

istemeden yapabilir, ancak bunu sizi eleştirerek yapıyor olabilir.

And critical criticism is often something that sort of drags you down, makes

Ve eleştirel eleştiri genellikle sizi bir nevi aşağı çeken,

you feel tired and depressed, discouraged.

kendinizi yorgun, depresif, cesaretiniz kırılmış hissettiren bir şeydir.

Finally, before we go,

Son olarak, gitmeden önce,

I'll drag you down with me.

seni de yanımda sürükleyeceğim.

Maybe a person who is in trouble for doing something wrong.

Belki de yanlış bir şey yaptığı için başı belada olan bir kişi.

And maybe you want to take your work colleague down with you

Ve belki iş arkadaşınızı da yanınıza almak istersiniz

because they've also done something wrong.

çünkü onlar da yanlış bir şey yapmışlardır.

Or maybe said something bad in the past.

Ya da belki geçmişte kötü bir şey söyledi.

So you want to damage them.

Yani onlara zarar vermek istiyorsun.

If I go, you will go as well.

Ben gidersem sen de gidersin.

I will drag you down with me.

Seni benimle aşağı sürükleyeceğim.

So maybe a person who might be in trouble with the law,

Yani belki kanunla başı belada olan bir kişi,

maybe they've done something wrong and maybe another person was involved.

belki yanlış bir şey yaptı ve belki başka bir kişi olaya karıştı.

If I get in trouble, so will you.

Benim başım belaya girerse, senin de başın belaya girer.

I will drag you down with me to cause

Seninle aynı kaderi paylaşman için seni de yanımda sürükleyeceğim

the same fate as one.

.

Somebody actually said that to me once at work.

Bunu bana bir keresinde işyerinde biri söylemişti.

Oh, they.

Ah, onlar.

They thought they were going to get the sack over something

because they can't remember whether it was something to do with expenses or something like that.

Harcamalarla mı ilgili bir şey mi, yoksa buna benzer bir şey mi olduğunu hatırlayamadıkları için bir şey yüzünden çuvalı alacaklarını düşündüler.

But they

Ama onlar

and they actually said to me once,

ve aslında bir kez bana,

if I get if I get it's nothing to do with me at all.

eğer alırsam, alırsam bunun benimle hiçbir ilgisi olmadığını söylediler.

But it was out of spite because they didn't like me.

Ama benden hoşlanmadıkları için inadınaydı.

They said, Oh, if I go, I'm going to drag you down with me.

Ah, gidersem seni de yanımda sürükleyeceğim dediler.

Because they often with work colleagues, you, they things that you've done

Çünkü onlar genellikle iş arkadaşlarıyla, sizin yaptığınız,

that maybe you shouldn't have done that would upset people.

belki de yapmamanız gereken, insanları üzecek şeyler yaparlar.

And they actually said that to me once and track you down with me.

Ve aslında bunu bana bir kez söylediler ve seni benimle birlikte takip ettiler.

And that's that's how you find out who your real friends are in this world.

Ve böylece bu dünyada gerçek arkadaşlarının kim olduğunu öğrenirsin.

I think so that is it.

Bence bu kadar.

So those are all the words and phrases connected to the word drag.

Yani bunlar sürükleme kelimesiyle bağlantılı tüm kelimeler ve deyimlerdir.

Who would have thought that there would be so many

talking of people that like to dress up in drag?

Sürüklenmeyi seven insanlardan bu kadar çok söz edileceğini kim düşünebilirdi?

There he is again, Mr. Steve.

İşte yine karşınızda, Bay Steve.

That'll make Pedro excited. He will, I think. Yes.

Bu Pedro'yu heyecanlandırır. Bence yapacak. Evet.

I think a lot of people will be screen shotting that picture and they will be looking at it tonight.

Bence birçok insan o resmin ekran görüntüsünü alacak ve bu gece ona bakıyor olacaklar.

Many, many years ago.

Çok, çok yıllar önce.

And I'm not reading any books yet, but I will do Pedro.

Ve henüz kitap okumuyorum ama Pedro okuyacağım.

The only books that

Steve reads are car magazines, mainly magazines.

Steve'in okuduğu tek kitap araba dergileri, özellikle de dergiler.

It's magazines about motor cars.

Motorlu arabalarla ilgili dergiler.

That is it's it's time to say goodbye.

Yani veda zamanı.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

It has been well, it's been a live stream, basically.

İyi oldu, temelde bir canlı yayın oldu.

That's all it's been.

Hepsi bu kadar.

It's been nothing more and nothing less.

Ne bir eksik ne bir fazla oldu.

We will see you on Sunday.

Pazar günü görüşürüz.

And of course, Mr.

Ve tabii ki, Bay

Steve is having his birthday tomorrow.

Steve'in yarın doğum günü var.

Oh, birthday tomorrow, Mr.

Ah, yarın doğum günüm Bay

Steve, thank you for your all your lovely good

Steve, yarın için tüm güzel dilekleriniz için teşekkür ederim

wishes for tomorrow and maybe will share a few things with you on Sunday.

ve belki Pazar günü sizinle birkaç şey paylaşırız.

Yeah, it's so we will find out what happens on Sunday.

Evet, pazar günü ne olacağını öğrenelim diye.

We might go somewhere tomorrow.

Yarın bir yere gidebiliriz.

It depends on the weather because the weather is really strange.

Hava durumuna bağlı çünkü hava gerçekten garip.

Again, I thought we were going to have some lovely weather, but it's going to terrible

Yine güzel bir hava olacağını düşünmüştüm ama çok kötü olacak

and I don't know why.

ve nedenini bilmiyorum.

Anyway, it was just a party pad.

Her neyse, sadece bir parti pediydi.

It was just a one off time. Yes.

Sadece bir seferlikti. Evet.

Well, watch the live stream again.

Peki, canlı yayını tekrar izleyin.

Yes, because we do explain it all during the live stream.

Evet, çünkü hepsini canlı yayın sırasında açıklıyoruz.

That's something I do regularly.

Bu düzenli olarak yaptığım bir şey.

No, not not for a week anyway. Not for at least a week.

Hayır, zaten bir haftalığına değil. En az bir hafta değil.

He hasn't done it.

O yapmadı.

He does sometimes hang around the Guild Hall

Bazen

in much Wenlock around midnight.

gece yarısı civarında Wenlock'un çoğunda Lonca Salonunda takılıyor.

I don't know why he does. I'm not working.

Neden yaptığını bilmiyorum. Çalışmıyorum.

I've got to earn some money somehow, Mr. It.

Bir şekilde biraz para kazanmalıyım, Bay It.

And I think I'll have to get that dress back out again.

Ve sanırım o elbiseyi tekrar çıkarmam gerekecek.

I think Mr. Steve might be a working girl.

Bence Bay Steve çalışan bir kız olabilir. Her

So anyway, we're back on Sunday 2 p.m.

neyse, Pazar 14:00'te geri dönüyoruz.

UK time.

İngiltere saati.

I hope you will enjoy the rest of your day.

Umarım günün geri kalanında eğlenirsin.

Whatever you are doing, do it with a smile

Ne yapıyorsan, böyle bir gülümsemeyle yap

like this.

.

Don't let life drag you down.

Hayatın seni aşağı çekmesine izin verme.

Yes, and don't let other people drag you down to their level.

Evet ve başkalarının sizi kendi seviyelerine çekmesine izin vermeyin.

That is a good. Piece of advice.

Bu iyi bir şey. Bir öneri.

See one Sunday and enjoy the rest of your week as well.

Bir Pazar günü görün ve haftanızın geri kalanının da tadını çıkarın.

This is Mr.

Ben Bay

Duncan and Mr.

Duncan ve Bay

Steve saying Thanks for watching.

Steve izlediğiniz için teşekkürler diyorlar.

See you again on Sunday.

Pazar günü tekrar görüşmek üzere.

Don't forget the time 2 p.m.

Saat 14:00'ü unutmayın.

UK time is when we are back and we have a whole new subject to talk about as well.

İngiltere zamanı geri döndüğümüz zamandır ve konuşacak yepyeni bir konumuz da vardır. O

Until then,

zamana kadar,

you know what's coming next.

sonra ne olacağını biliyorsun.

Yes, you do.

Evet yaparsın.

Are you ready, Steve?

Hazır mısın Steve?

I'm ready...

Ben hazırım...

ta ta for now.

şimdilik ta ta.