🔔 'DING-DONG' The name of sounds | English Addict | ep 223 / Sunday20th November 2022

Oh, fancy pants.

Oh, süslü pantolonlar.

Very nice.

Çok güzel.

Here we are together once again to join

Burada bir kez daha bir aradayız

and hopefully enjoy a little bit

ve umarım

of the English language for this Sunday afternoon.

bu Pazar öğleden sonra İngilizcenin biraz tadını çıkarıyoruz.

Yes, it is English addict coming to you live and direct

Evet, İngilizcenin doğduğu yerden canlı ve doğrudan size gelen İngiliz bağımlısıdır

from the birthplace of English.

.

Do you know where it is? Do you?

Onun nerede olduğunu biliyor musun? Yapıyor musun?

Well, I will tell you, it's coming

Pekala, sana söyleyeyim,

to you live from England.

İngiltere'den canlı olarak sana geliyor.

please stop.

lütfen dur.

You will embarrass me.

beni utandıracaksın Dürüst olmak gerekirse

I might get used to the sound of applause, to be honest.

alkış sesine alışabilirim .

Here we go again.

Yine başlıyoruz.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is me, Mr.

Bu benim,

Duncan in England. How are you today?

İngiltere'den Bay Duncan. Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay?

?

I hope you are feeling good on this rather strange day.

Umarım bu oldukça garip günde iyi hissediyorsundur.

We've had sunshine.

Güneş ışığı gördük.

We've had rain at the moment.

Şu an yağmurluyuz.

The sun once again is trying to come out.

Güneş yine çıkmaya çalışıyor.

It's a very strange day, very autumnal.

Çok garip bir gün, çok sonbahar.

I think that's a good word to use.

Bence bu kullanmak için iyi bir kelime.

I was actually out yesterday doing some filming with Mr.

Aslında dün Bay Steve'le biraz çekim yapıyordum

Steve.

.

And on the way back, I was very close to the house

Ve dönüşte eve çok yakındım

and I saw the most amazing view.

ve en muhteşem manzarayı gördüm.

Would you like to see it?

Görmek istermisin?

I don't normally start with this, but I couldn't resist today.

Normalde bununla başlamam ama bugün dayanamadım.

I really couldn't resist it.

Gerçekten dayanamadım.

So here is the view that I saw yesterday afternoon

İşte dün öğleden sonra

whilst I was heading back home.

eve dönerken gördüğüm manzara.

Isn't that lovely?

Bu çok hoş değil mi?

I don't know why.

Neden bilmiyorum.

Everything in that image

Bu görüntüdeki her şey

is very much autumnal.

çok sonbahar.

When we say autumnal, we mean anything related

Sonbahar dediğimizde sonbahar mevsimiyle ilgili her şeyi kastediyoruz

to the season of autumn.

.

So you can see the sun is setting the trees.

Böylece güneşin ağaçların battığını görebilirsiniz.

Most of them are now bad because the leaves are falling.

Çoğu artık kötü çünkü yapraklar dökülüyor.

And if you look very closely, you can see

Ve çok yakından bakarsanız,

my neighbour's horse

komşumun

standing in the field looking rather lonely.

tarlada duran atının oldukça yalnız göründüğünü görebilirsiniz.

So there it was, the view yesterday as the sun was setting.

İşte dün güneş batarken manzara buydu.

And of course, at this time of the year, the sun does set rather though

Ve tabii ki, yılın bu zamanında güneş oldukça

early, that around about 330 in the afternoon,

erken batıyor, öğleden sonra 330 civarında,

it will now start to get dark.

şimdi hava kararmaya başlayacak.

Can you believe it?

Buna inanabiliyor musun?

So that's what was happening yesterday.

Demek dün olan buydu.

Meanwhile, today, yes, we are back together again.

Bu arada bugün evet yine beraberiz.

And for those who are wondering who I am.

Ve kim olduğumu merak edenler için.

My name is Mr. Duncan.

Benim adım Bay Duncan.

I talk about the English language.

İngilizce dilinden bahsediyorum.

You might say that I am one of those up there.

Oradakilerden biri olduğumu söyleyebilirsin.

I am one of those.

Ben de onlardan biriyim. Senin de

And I have a feeling you might be one of those as well.

onlardan biri olabileceğine dair bir his var içimde.

Of course I am talking about English addicts,

Tabii ki İngiliz bağımlılarından bahsediyorum

and I like English very much, and I hope you do as well.

ve ben İngilizceyi çok seviyorum, umarım siz de seversiniz.

If you do.

Yaparsan.

Guess what?

Ne oldu?

You are in the right place.

Doğru yerdesiniz.

To be honest, we have lots of things coming up today.

Dürüst olmak gerekirse, bugün önümüzde çok şey var.

We are looking at an interesting word that has been used quite a lot this week.

Bu hafta oldukça fazla kullanılan ilginç bir kelimeye bakıyoruz.

I will also be showing you a lovely moment of nature

Ayrıca size dün yakalamayı başardığım çok güzel bir doğa anını da göstereceğim

that I managed to capture yesterday.

.

Something that I've always dreamt of doing.

Her zaman yapmayı hayal ettiğim bir şey.

I've never shown you this before, but I was hoping yesterday

Bunu sana daha önce hiç göstermedim ama dün

that I would be successful in doing what I was trying to do.

yapmaya çalıştığım şeyi başaracağımı umuyordum.

And guess what?

Ve tahmin et ne oldu?

I will be showing that later on.

Bunu daha sonra göstereceğim.

I know it all sounds very mysterious,

Kulağa çok gizemli geldiğini biliyorum

but trust me, everything will be answered

ama güven bana, her şeyin cevabı

later on in the show.

programın ilerleyen bölümlerinde verilecek.

We also have the the new game,

Ayrıca

which some people seem to like.

bazı insanların hoşuna giden yeni bir oyunumuz var.

They are saying, Mr.

Bay

Duncan, we like your new game.

Duncan, yeni oyununuzu beğendik diyorlar.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

That is coming up later on.

Bu daha sonra ortaya çıkıyor.

I know last week we only had time to play one game,

Geçen hafta sadece bir oyun oynamak için zamanımız olduğunu biliyorum,

but hopefully today I will

ama umarım bugün

I will make sure that we have slightly longer

biraz daha uzun süre

so we can play fill in the blanks

boşlukları doldurarak

for a slightly longer period of time.

biraz daha uzun süre oynayabileceğimizden emin olacağım.

We have that coming up. And what else is coming up today?

Önümüzde bu var. Ve bugün başka neler geliyor?

Oh, some some very worrying news as well.

Oh, bazı çok endişe verici haberler de var. En sevdiğim atıştırmalıkla

Some rather disturbing news concerning

ilgili biraz rahatsız edici haberler

my favourite snack.

.

We will be looking at that later on as well.

Buna da ileride bakacağız.

Today's main subject, we are talking all about

Bugünün ana konusu,

sounds, noises, things you hear

seslerden, gürültülerden,

probably every day of your life.

muhtemelen hayatınızın her günü duyduğunuz şeylerden bahsediyoruz.

Quite often we don't even think about it.

Çoğu zaman bunu aklımıza bile getirmeyiz.

But that's what we're doing today.

Ama bugün yaptığımız şey bu.

So we're going to look at some words connected to sounds.

Bu yüzden seslerle bağlantılı bazı kelimelere bakacağız .

And also, we will be listening to the sounds as well.

Ayrıca sesleri de dinliyor olacağız.

And I can warn you now, can I just warn you that

Ve şimdi sizi uyarabilirim, sadece

some of the sounds will be loud and noisy? So.

bazı seslerin yüksek ve gürültülü olacağı konusunda sizi uyarabilir miyim? Bu yüzden.

So be prepared to put your fingers in your ears.

Bu yüzden parmaklarınızı kulaklarınıza sokmaya hazır olun. Parmaklarınızı kulaklarınıza

Another reason why you might

tıkamanızın bir başka nedeni de

put your fingers in your ears is because, of course, we have Mr.

elbette Bay

Steve coming up later on.

Steve'in daha sonra gelmesidir.

Steve will be here for all those who love Mr.

Steve, Bay Steve'i seven herkes için burada olacak

Steve.

.

He will be here at around about 2:30 UK time.

İngiltere saatiyle yaklaşık 2:30 civarında burada olacak.

So for those who don't like listening to the sound of Mr.

Yani Bay Steve'in sesini dinlemekten hoşlanmayanlar için

Steve, you can also put your ears or your fingers in your ears

, bunun için de kulaklarınızı veya parmaklarınızı kulaklarınıza sokabilirsiniz

for that as well.

.

And there he was, Mr.

Ve işte oradaydı, Bay

Steve. Coming up later on.

Steve. Daha sonra geliyor.

I haven't played that for a long time and I've just realised

Bunu uzun zamandır oynamadım ve

how disgusting that actually is.

aslında ne kadar iğrenç olduğunu fark ettim. Bu

So there might be people watching this for the first time,

yüzden, ne oynadığımı görmeyi beklemeden bunu ilk kez izleyen insanlar olabilir

not expecting to see what I just played.

.

I'm not sure if I'm going to apologise, but

Özür dileyeceğimden emin değilim ama

it's good fun and that's it.

bu çok eğlenceli ve o kadar.

You see, this is all a little bit different.

Görüyorsunuz, bu biraz farklı.

It is not like all the other English teaching channels.

Diğer tüm İngilizce öğretim kanalları gibi değildir.

It's a little bit different.

Bu biraz farklı.

You may have noticed already.

Zaten fark etmiş olabilirsiniz.

The other thing, of course, is that it is live as well.

Diğer bir şey de tabii ki canlı olması.

And yes, we are alive.

Ve evet, yaşıyoruz.

We have made it all the way to the end of another week

Bir haftanın daha sonuna geldik

and also the end of another weekend.

ve bir haftasonunun daha sonuna geldik.

We are actually approaching

Aslında

the end of November already.

şimdiden Kasım ayının sonuna yaklaşıyoruz.

And you know what's coming after that, don't you?

Ve ondan sonra ne geleceğini biliyorsun, değil mi?

Yes, you do.

Evet yaparsın.

Today is.

Bugün.

Sunday.

Pazar.

BBC BPP.

BBC BPP.

Gimme, gimme, gimme, gimme, gimme, gimme, gimme, gimme, gimme, gimme, do bpp boo.

Ver, ver, ver, ver, ver, ver, ver, ver, ver, ver, ver, yap bpp boo.

We are back together and I hope you are having a good day

Tekrar birlikteyiz ve umarım iyi bir gün

and a good weekend.

ve iyi bir hafta sonu geçiriyorsunuzdur.

The weather here.

Burada hava.

Very strange. Yesterday we had a glorious day.

Çok ilginç. Dün şanlı bir gün geçirdik.

Quite nice.

Gayet iyi.

A little cold, but still not as cold as it should be.

Biraz soğuk ama olması gerektiği kadar soğuk değil.

We are having the most amazing weather.

En güzel havayı yaşıyoruz.

It does not feel like autumn.

Sonbahar gibi gelmiyor.

It feels more like mid-spring or even late spring.

Daha çok bahar ortası ve hatta bahar sonu gibi hissettiriyor.

To be honest with you.

Dürüst olmam gerekirse.

Hello.

Also to the live chat.

Merhaba.

Ayrıca canlı sohbete.

It would not be nice without you.

Sensiz güzel olmazdı.

We would. We would have none of this.

Yapardık. Bunların hiçbirine sahip olmayacaktık. Şu anda

Do you know that if you weren't there,

orada

sitting there now watching this, I wouldn't be here talking to you.

oturup bunu izlemeseydin, burada seninle konuşuyor olmazdım biliyor musun?

So thank you very much for joining me today.

Bu yüzden bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Again, the live chat is busy.

Canlı sohbet yine meşgul.

Who was first, I wonder?

İlk kimdi, merak ediyorum?

Oh, something very unusual is happening today on the live chat.

Oh, bugün canlı sohbette çok sıra dışı bir şey oluyor .

Can I say congratulations to Paolo?

Paolo'ya tebrikler diyebilir miyim?

Paolo?

Paolo mu?

Guess what?

Ne oldu?

You are first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette birincisiniz. Paolo'nun canlı sohbette en son ne zaman birinci olduğunu hatırlayamadığımdan,

So I'm not sure if that deserves a fancy pants

bunun havalı bir pantolonu hak edip etmediğinden emin değilim

because I can't remember the last time Paolo was first on the live chat.

.

So I think that deserves a big, wonderful, super

Bence bu büyük, harika, süper

duper fancy pants.

kandırılmış süslü bir pantolonu hak ediyor.

That's enough.

Bu yeterli.

We can't have too much excitement.

Çok fazla heyecan yaşayamayız.

I've only been on for 13 minutes.

Sadece 13 dakikadır aktifim.

Hello. Also to Vitus. Hello, Vitus.

Merhaba. Ayrıca Vitus'a. Merhaba Vitus.

Hello, Beatrice.

Merhaba, Beatrice.

It's so nice to see you back here.

Seni tekrar burada görmek çok güzel.

Also, we have Ricardo. Hello, Ricardo.

Bir de Ricardo'muz var. Merhaba Ricardo.

Nice to see you back.

Seni tekrar görmek güzel.

It seems like a long time since I said hello to you, so thank you for joining me again.

Sana merhaba demeyeli uzun zaman oldu, bu yüzden bana tekrar katıldığın için teşekkür ederim.

Mohsin is here also.

Muhsin de burada.

Isn't it lovely the background.

arka plan ne güzel değil mi

Look at that.

Şuna bak.

So you can see there are some trees that still have their leaves,

Gördüğünüz gibi hala yaprakları olan bazı ağaçlar var,

but that is the view outside from my window at the moment.

ama şu anda penceremden dışarıdaki manzara bu.

And it's looking rather nice, very colourful,

Ve oldukça güzel görünüyor, çok renkli,

very much like autumn.

sonbahara çok benziyor.

Can I say hello also to

Luis Mendez is here today.

Bugün burada olan Luis Mendez'e de merhaba diyebilir miyim?

Hello, Louis.

Merhaba Louis.

I hope you are having a superduper time as well.

Umarım siz de süper bir zaman geçiriyorsunuzdur. Bu

All by the way,

arada,

we are looking at something that Mr.

Bay

Steve made last night.

Steve'in dün gece yaptığı bir şeye bakıyoruz.

Can I just say, just in case Mr.

Her ihtimale karşı Bay

Steve is watching in his office, can I say, Steve,

Steve ofisinde izliyor diyebilir miyim, Steve,

you are the most amazing cook.

sen en harika aşçısın diyebilir miyim?

You are incredible.

inanılmazsın

I don't see I'm saying this now because

Bunu şimdi söylediğimi anlamıyorum çünkü

normally people say you're so rude to Mr.

normalde insanlar canlı yayınınızda size katıldığında Bay Steve'e çok kaba davrandığınızı söylüyor

Steve when he joins you on your livestream.

.

So I'm going to say now, Mr. Steve, you are incredible.

Şimdi söyleyeceğim, Bay Steve, siz inanılmazsınız.

You are a wonderful human being, but most of all,

Sen harika bir insansın ama hepsinden önemlisi

you are a brilliant cook.

harika bir aşçısın.

I mean, I'm going to show this later on, something that Mr.

Demek istediğim, bunu daha sonra göstereceğim , Bay

Steve made last night and who

Steve'in dün gece yaptığı bir şey ve size

I tell you something I could eat

bir şey söyleyeyim,

that particular thing every single night.

o şeyi her gece yiyebilirim.

We will look at that later on.

Buna daha sonra bakacağız. Övgü ve iltifatlarımla

I will try my best not to embarrass Mr.

Bay Steve'i utandırmamak için elimden geleni yapacağım

Steve with my praise and compliments.

.

Hello, Duong.

Merhaba Duong.

Hello, Duong.

Merhaba Duong.

To that Duong Dai, who apparently

Görünüşe göre

had an accident last week at work.

geçen hafta iş kazası geçiren Duong Dai'ye.

So I hope you're feeling better today.

Bu yüzden umarım bugün daha iyi hissediyorsundur.

I really do.

Gerçekten yaptım.

Lena is here as well.

Lena da burada.

Hello to Leena.

Leena'ya merhaba.

Nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek güzel.

Have you made any preparations for Christmas yet, Mr.

Noel için herhangi bir hazırlık yaptınız mı, Bay

Duncan?

Duncan?

I have put the lights outside on the house.

Evin ışıklarını dışarıya koydum.

So they are there and they ready to be turned on at the start of December.

Yani oradalar ve Aralık başında açılmaya hazırlar.

I haven't put the Christmas tree up yet.

Noel ağacını henüz dikmedim.

It's a little bit too early, even though here now

Biraz erken, gerçi şimdi burada

in the UK, if you put on the television at night,

Birleşik Krallık'ta, geceleri televizyonu açarsanız

you will see lots and lots of Christmas adverts already

şimdiden bir sürü Noel reklamı göreceksiniz

and I suppose it is mid-November so.

ve sanırım Kasım ortası öyle.

So we can't really complain about that.

Yani bundan gerçekten şikayet edemeyiz.

I suppose so.

Bende öyle tahmin ediyorum.

I think it's quite reasonable to have Christmas advertising

from mid-November.

Kasım ayının ortasından itibaren Noel reklamlarının yayınlanmasının oldukça mantıklı olduğunu düşünüyorum.

So, so I'm not really complaining but no I haven't,

Yani, gerçekten şikayet etmiyorum ama hayır,

I haven't put the Christmas tree up yet.

henüz Noel ağacını dikmedim.

There is, there are no decorations in the house.

Evde dekorasyon yoktur.

However I have put the lights up on the front of the house for those wondering.

Ancak merak edenler için evin ön tarafına ışıkları yaktım .

Hello, eat it, eat it.

Merhaba, yiyin, yiyin.

Hello. Eat it. Galetti.

Merhaba. Ye bunu. Galetti.

I haven't seen you for a long time on the live chat as well.

Canlı sohbette de seni uzun zamandır görmüyorum .

Nice to see you back as well.

Seni de görmek güzel.

Karim is here. Hello, Karim.

Kerim burada. Merhaba Kerim.

I don't know where you're watching, but thank you very much for joining me again.

Nereden baktığını bilmiyorum ama bana tekrar katıldığın için çok teşekkür ederim.

Ziad Seka.

Ziyad Seka.

We also have he's a naughty boy.

Ayrıca yaramaz bir çocuğumuz var.

He's sometimes very naughty on the live chat.

Bazen canlı sohbette çok yaramaz oluyor.

Tomic Hello Tomic Nice to see you back as well.

Tomic Merhaba Tomic Sizi tekrar görmek güzel.

We also have Monica.

Monica'mız da var.

Hello, Monica, nice to see you here as well.

Merhaba Monica, seni de burada görmek güzel.

Lots of people joining already on the live chat.

Birçok kişi canlı sohbete zaten katılıyor. Bugün

You may have noticed on my thumbnail

küçük resmimin

all today it is looking slightly different.

biraz farklı göründüğünü fark etmiş olabilirsiniz.

The thing you can see is actually something called a QR code

Gördüğünüz şey aslında QR kodu denen bir şey

and I have come up to date with all of the new technology.

ve ben tüm yeni teknolojilerle güncel hale geldim. Küçük

So the QR code that you can see on my thumbnail

resmimde görebileceğiniz QR kodunu

and also I will show you now on the screen.

ve ayrıca şimdi size ekranda göstereceğim.

So that particular thing is actually something you can scan.

Yani o özel şey aslında tarayabileceğiniz bir şey.

And if you take a picture,

Ve eğer bir resim çekerseniz,

if you try to take a picture of that with your phone,

bunun fotoğrafını telefonunuzla çekmeye çalışırsanız, size

it will also give you a link to my YouTube channel.

YouTube kanalıma da bir bağlantı verecektir.

So that is something that I've started doing.

Bu benim yapmaya başladığım bir şey. Buna

It is called a QR code and it is a very convenient way of sending

QR kodu denir ve

or giving someone a website address

birine bir web sitesi adresi göndermenin veya vermenin çok uygun bir yoludur,

so you can actually use QR codes for anything.

böylece QR kodlarını herhangi bir şey için gerçekten kullanabilirsiniz.

And I was very lucky yesterday.

Ve dün çok şanslıydım.

I found a site that I'm already a member of

Halihazırda üyesi olduğum bir site buldum

and they've started allowing you to make your own QR codes,

ve kendi QR kodlarınızı yapmanıza izin vermeye başladılar,

so I might use those in the future

bu yüzden gelecekte

if I want to promote a certain video or maybe a certain website,

belirli bir videoyu veya belki de belirli bir web sitesini tanıtmak istersem bunları

I can actually put a QR code on the screen.

kullanabilirim. aslında ekrana bir QR kodu koyun.

So I hope that will help you to find my material

Umarım bu, materyalimi

much easier.

çok daha kolay bulmanıza yardımcı olur.

I hope so.

Umarım.

Hello. Also Francesca.

Merhaba. Francesca'yı da.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

We have a lot coming up today.

Bugün çok işimiz var.

Steve will be with us in around about 10 minutes from now.

Steve yaklaşık 10 dakika sonra bizimle olacak .

Around 10 minutes we have Mr.

Yaklaşık 10 dakika sonra,

Steve also this week, another thing that people are talking about,

bu hafta da Bay Steve var, insanların bahsettiği başka bir şey, her yıl

a lot of people are rushing out to the shops

pek çok insan

to get their bargains every year.

indirimlerini almak için dükkanlara koşuyor.

This happens around this time of year.

Bu, yılın bu zamanlarında olur.

It always happens Black Friday.

Her zaman Kara Cuma olur.

We will be looking at that in a few moments as well.

Birazdan buna da bakacağız.

Can I say hello to go see?

Gidip merhaba diyebilir miyim?

Also, we have Olga as well.

Ayrıca Olga'mız da var.

Hello, Olga. Nice to see you back.

Merhaba Olga. Seni tekrar görmek güzel.

I like to see new faces here on the live chat,

Burada canlı sohbette yeni yüzler görmeyi seviyorum

but also I like to see some of the regular faces as well.

ama aynı zamanda bazı normal yüzleri de görmek istiyorum .

Hello, Inaki.

Merhaba Inaki.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

Hello to Lira.

Lira'ya merhaba.

Hello, Lira.

Merhaba Lira.

Very nice to see you back as well.

Seni tekrar görmek çok güzel.

We seem to have some new regular viewers,

Yeni düzenli izleyicilerimiz var gibi görünüyor,

so if it is your first time, I hope you will come back and watch again.

bu yüzden ilk kez izliyorsanız, geri gelip tekrar izlemenizi umuyorum.

This is an English lesson, but it is a little bit different

Bu bir İngilizce dersi, ama

from what we normally have on the Internet, to be honest.

dürüst olmak gerekirse, normalde internette sahip olduğumuzdan biraz farklı. İşte

So here it is.

Yesterday, I was out yesterday walking with Mr. Steve.

burada.

Dün, dün Bay Steve'le yürüyordum.

We had a lovely little meal in town, just a snack, because when we got back home, Mr.

Kasabada çok güzel bir yemek yedik, sadece bir şeyler atıştırdık, çünkü eve döndüğümüzde Bay

Steve made the most amazing meal.

Steve en harika yemeği yaptı. Bu

So we did go into town yesterday and we had a cup of coffee and a little cake,

yüzden dün kasabaya gittik ve bir fincan kahve ve biraz kek yedik

and during my walk back,

ve geri dönerken bir şeyler olup olmayacağını

I decided to see if I could get

görmeye karar verdim

something to happen.

.

This is what happened.

Olan şey bu.

Oh, hello there.

Merhaba.

Welcome to another live stream.

Başka bir canlı yayına hoş geldiniz.

Here I am out and about at the moment on Saturday afternoon and you might notice

Cumartesi öğleden sonra şu anda dışarıdayım ve

that I am wearing more clothes today and that is because the temperature has plummeted.

bugün daha fazla kıyafet giydiğimi fark edebilirsiniz ve bunun nedeni sıcaklığın düşmesidir.

It has dropped quite a lot.

Oldukça düştü.

Also, another thing I'm doing today, besides wearing my lovely

Ayrıca, bugün yaptığım bir diğer şey de, güzel

woolly hat is this Can you see what I have here?

yünlü şapkamı takmak dışında, burada ne yaptığımı görüyor musun?

I have some bird food and I'm hoping over the next few moments

Biraz kuş yemim var ve önümüzdeki birkaç dakika içinde buradaki

that I will be able to get one of the robins around here

kızılgerdanlardan birini

to feed from my hand.

elimden beslemesi için alabileceğimi umuyorum.

Will I be successful?

Başarılı olacak mıyım?

Find out in a moment.

Birazdan öğrenin.

There is always something to see on my live.

Hayatımda her zaman görecek bir şeyler vardır.

And there yesterday I was out and about and I actually got one of the robins

Ve dün oradaydım ve aslında elimden beslemek için kızılgerdanlardan birini aldım

to feed from my hand.

.

I'm not going to lie.

yalan söylemeyeceğim

It was quite a thrill.

Oldukça heyecanlıydı.

So isn't it amazing when you come into close contact with nature,

Yani doğayla,

something that you don't normally have contact with,

normalde temas etmediğiniz bir şeyle,

such as a little bird feeding from your hand?

örneğin elinizden beslenen küçük bir kuşla yakın temasa geçmeniz harika değil mi? Bu

So I must admit I was rather excited about that.

yüzden oldukça heyecanlandığımı itiraf etmeliyim.

Now, that particular Robin

Şimdi, özellikle Robin

is a bird that we've been seeing for the past few weeks.

son birkaç haftadır gördüğümüz bir kuş.

So now every time we walk past

Şimdi

that particular area, the Robin will come down

o belirli bölgenin yanından her geçtiğimizde, Robin aşağı inecek

and wait for me to give it some food.

ve ona biraz yiyecek vermemi bekleyecek.

So I thought yesterday, I wonder if I put some food on my hand

Ben de dün düşündüm, acaba elime biraz yem koysam

whether the bird would come and actually take

kuş gelip gerçekten

the food from my hand.

elimden yemi alır mı diye düşündüm.

And it did.

Ve oldu.

I can't begin to tell you how how thrilled I was by it.

Ne kadar heyecanlandığımı size anlatamam.

I have to say it was quite amazing.

Oldukça şaşırtıcı olduğunu söylemeliyim.

The live chat is here.

Canlı sohbet burada. Görünüşe göre şu anda iyi olmayan

Can I send a special get well message to Federica,

Federica'ya özel bir geçmiş olsun mesajı gönderebilir miyim?

who apparently is not well at the moment.

Federica has COVID.

Federica'da COVID var.

Can I just say speedy recovery?

Hızlı bir iyileşme diyebilir miyim?

We are all sending our best wishes.

Hepimiz en iyi dileklerimizi gönderiyoruz.

I will wrap my hands together

Ellerimi birbirine saracağım

and send you some warm, positive vibes.

ve sana sıcak, olumlu hisler göndereceğim.

Can you feel them?

Onları hissedebiliyor musun?

I can.

Yapabilirim.

Hello. Also to who else?

Merhaba. Ayrıca başka kime?

Oh, Claudia. Hello, Claudia.

Ah, Claudia. Merhaba Claudia.

I was wondering where you were,

Nerede olduğunu merak ediyordum

and I'm just wondering right now, what is cooking in your pot today?

ve şu anda merak ediyorum, tencerende bugün ne pişiyor?

What's cooking?

Ne pişiriyor?

Claudia, what have you got in the pot?

Claudia, tencerede ne var?

What's cooking?

Ne pişiriyor?

Claudia, Is it something spicy and hot?

Claudia, baharatlı ve sıcak bir şey mi?

Is it something salty or not?

Tuzlu bir şey mi, değil mi?

Or Claudia,

Veya Claudia,

what is in the pot?

tencerede ne var?

So come on, Claudia, don't keep me in suspense.

Hadi ama Claudia, beni merakta bırakma.

Please let me know what is in your pot today.

Lütfen bugün tencerenizde ne olduğunu bana bildirin.

Claudia says In the pot I have chicken.

Claudia tencerede tavuğum olduğunu söylüyor.

Oh. Fancy pants.

Ah. Süslü pantolonlar.

Very nice.

Çok güzel.

Also some lettuce and tomato salad.

Ayrıca biraz marul ve domates salatası.

That's interesting.

İlginç.

I, i rather like cold chicken.

Ben, ben soğuk tavuğu severim.

Some people don't.

Bazı insanlar yapmaz.

They don't like to eat cold meat, but I do cold chicken.

Onlar soğuk et yemeyi sevmezler ama ben soğuk tavuk yerim.

Especially if you put chicken on a sandwich with some mayonnaise. Oh.

Özellikle de biraz mayonezli bir sandviçe tavuk koyarsanız . Ah.

Oh, wow.

Vay canına.

I have to say, I'm feeling a little bit hungry.

Biraz acıktığımı söylemeliyim.

I've only had two pieces of toast this morning.

Bu sabah sadece iki dilim tost yedim.

I haven't had much to eat, unfortunately,

Maalesef pek bir şey yemedim

but it sounds as if you are having a salad today.

ama bugün salata yiyormuşsunuz gibi geliyor. Sen

Are you? Are you eating salad?

? Salata mı yiyorsun?

It sounds like it.

Kulağa öyle geliyor.

I think so.

Bence de.

Thank you very much for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

And yes, we have a lot of things still to come, so please don't go away.

Ve evet, önümüzde daha çok şey var, bu yüzden lütfen gitme.

And if you have a friend who loves the English language,

Ve İngilizceyi seven bir arkadaşınız varsa

tell them about this, because this is so different.

ona bundan bahsedin, çünkü bu çok farklı.

You are listening to two English being

spoken live and spontaneous.

Canlı ve kendiliğinden konuşulan iki İngilizceyi dinliyorsunuz.

So none of this has been rehearsed.

Yani bunların hiçbiri prova edilmedi.

Nothing here is recorded.

Burada hiçbir şey kaydedilmez.

It is now happening at 2:26 o'clock

Şimdi

on a Sunday afternoon.

bir Pazar öğleden sonra saat 2:26'da oluyor.

Who else is here Saturday?

Cumartesi başka kimler burada?

A RINO is here.

Bir RİNO burada. Bugün

Thank you very much for joining me today, Senator Arena.

bana katıldığınız için çok teşekkür ederim , Senatör Arena.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Oh, apparently, Claudia

Görünüşe göre Claudia

is baking baking some bread.

biraz ekmek pişiriyor.

I haven't done that for years.

Bunu yıllardır yapmadım.

Mr. Steve.

Bay Steve.

A few years ago, we did start baking our own bread.

Birkaç yıl önce kendi ekmeğimizi yapmaya başladık.

The only problem is it's a

Tek sorun, bu

it's a very slow process because you have to get the flour

çok yavaş bir süreç çünkü un

and the yeast and then you have to put it into some sort of container.

ve mayayı alıp bir çeşit kaba koymanız gerekiyor.

And then you have to wait.

Ve sonra beklemek zorundasın.

You have to wait for it to rise, and then you have to put it in the oven.

Yükselmesini beklemelisiniz ve ardından fırına koymalısınız.

And then you have to make sure that the bread does not burn in the oven.

Ve sonra ekmeğin fırında yanmadığından emin olmalısınız.

So I think it is a rather long process, to be honest.

Bu yüzden dürüst olmak gerekirse oldukça uzun bir süreç olduğunu düşünüyorum.

I'm not a big fan of baking bread.

Ben ekmek pişirmenin büyük bir hayranı değilim.

I would much rather go to the supermarket

Süpermarkete gidip

and buy the bread straight away

ekmeği hemen satın almayı

and not have to bake it.

ve pişirmek zorunda kalmamayı tercih ederim.

To be honest, I'm not a big fan of that.

Dürüst olmak gerekirse, bunun büyük bir hayranı değilim.

Sue Katz Hello?

Sue Katz Merhaba?

Sue Katz The Robin is so cute.

Sue Katz Robin çok tatlı. Her gün buraya gelen

We often put water with sugar for some very tiny hummingbirds that come here every day.

çok minik bazı sinek kuşları için sık sık şekerli su koyuyoruz .

Yes, there is a special type of feeder that you can buy

Evet, satın alabileceğiniz özel bir yemlik türü var

and they actually look like flowers, they look like flower cups,

ve aslında çiçeklere benziyorlar, çiçek kaplarına benziyorlar

and you can actually put water and a little bit of sugar inside.

ve aslında içine su ve biraz şeker koyabilirsiniz.

And then the hummingbird will come down and it will take

Sonra sinek kuşu aşağı inecek ve

the water, the sugary water from the plastic flower.

suyu, şekerli suyu plastik çiçekten alacak.

Quite amazing.

Oldukça harika.

Sadly, we don't have hummingbirds here.

Ne yazık ki, burada sinek kuşumuz yok.

We don't have hummingbirds.

Sinek kuşumuz yok.

One of the smallest and I suppose one of the most attractive birds

En küçük ve sanırım en çekici kuşlardan biri de

is the Kingfisher.

Kingfisher'dır.

Kingfisher.

yalıçapkını Bu

So they are quite small birds and they often

yüzden oldukça küçük kuşlardır ve onları genellikle

you can find them

around rivers, streams, areas where there's lots of water.

nehirlerin, akarsuların, bol su bulunan alanların çevresinde bulabilirsiniz.

They often come down and they will pick at the water.

Sık sık aşağı inerler ve suyu seçerler.

They're trying to get

the creatures that are living in the water.

Suda yaşayan canlıları yakalamaya çalışıyorlar.

Can I say hello to God? Money.

Tanrı'ya merhaba diyebilir miyim? Para.

Hello, Gar. Money.

Merhaba Gar. Para.

Nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek güzel.

Thank you very much for joining me.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

I hope you will stay here for a while.

Umarım bir süre burada kalırsın.

We have Mr. Steve coming in a few moments.

Birazdan Bay Steve geliyor.

I know there is always a lot of excitement when Mr.

Bay Steve geldiğinde her zaman büyük bir heyecan olduğunu biliyorum

Steve is coming and he will be here today.

ve o bugün burada olacak.

And what else are we doing today?

Ve bugün başka ne yapıyoruz?

Oh, we have something else that I want to show you as well.

Oh, sana göstermek istediğim başka bir şey daha var .

This week, a lot of people are getting excited

Bu hafta pek çok insan

because Black Friday is approaching

Kara Cuma yaklaştığı için heyecanlanıyor

and quite often nowadays many shops will not just have one sale,

ve günümüzde çoğu mağazada sadece tek bir satış olmayacak,

they will have many sales over a few days.

birkaç gün içinde birçok satış olacak.

But just in case you don't know what Black Friday is, please

Ama Kara Cuma'nın ne olduğunu bilmiyorsanız, lütfen

let me explain.

açıklamama izin verin.

So the holiday season is on its way once again,

Yani tatil sezonu bir kez daha yolda,

which can only mean that Black Friday is also on its way.

bu sadece Kara Cuma'nın da yolda olduğu anlamına gelebilir.

With each year that comes around, we hear this phrase used more and more.

Her geçen yıl bu sözün daha çok kullanıldığını duyuyoruz.

But what exactly is Black Friday?

Ama Kara Cuma tam olarak nedir?

What does it mean?

Bu ne anlama geliyor?

Well, let me tell you, first of all,

Öncelikle şunu söyleyeyim, Kara Cuma adı verilen

there are many recorded events which have been given

pek çok kayıtlı olay var

the title of Black Friday.

.

Many of these events are unhappy or tragic.

Bu olayların çoğu mutsuz veya trajiktir.

The name often relates to death or destruction taking place.

İsim genellikle meydana gelen ölüm veya yıkımla ilgilidir .

However, this particular Black Friday is related to a holiday

Ancak bu özel Kara Cuma, ABD'de kutlanan bir tatil ile ilgilidir

that is celebrated in the USA.

.

This particular Black Friday falls

Bu özel Kara Cuma,

on the Friday after Thanksgiving.

Şükran Günü'nden sonraki Cuma gününe denk gelir.

Thanksgiving itself occurs on the fourth Thursday of November,

Şükran Günü, Kasım ayının dördüncü Perşembe günü gerçekleşir

and Black Friday falls on the day

ve Kara Cuma,

after Thanksgiving, which is a Friday.

Cuma olan Şükran Günü'nden sonraki gün düşer.

Black Friday is not observed as a public holiday, although certain states in the US do

Kara Cuma resmi tatil olarak kutlanmıyor, ancak ABD'deki bazı eyaletler

consider the day after Thanksgiving as a day off for those working in the government.

Şükran Günü'nden sonraki günü hükümette çalışanlar için izin günü olarak kabul ediyor.

The term Black Friday began in Philadelphia

Kara Cuma terimi Philadelphia'da başladı

and related to the swarms of pedestrians and traffic

ve Şükran Günü'nden hemen sonra sokakları dolduran yaya sürüleri ve trafikle ilgiliydi

that would fill the streets right after the day of Thanksgiving.

.

Later, this phrase would relate to profits made by those

Daha sonra, bu ifade, dükkan sahiplerinin karada olacağı yılın zamanında dükkan işletenlerin elde ettiği karlarla ilgili olacaktı

who ran shops the time of year when shop

owners would be in the black.

.

This means that they make a profit.

Bu da kar elde ettikleri anlamına gelir.

They are not in the red.

Kırmızıda değiller.

They have not made a loss.

Bir kayıp vermediler.

They are in the black.

Siyahlar içindeler.

Nowadays, the term is used to describe

Günümüzde terim,

the beginning of pre-Christmas trading.

Noel öncesi ticaretin başlangıcını tanımlamak için kullanılmaktadır.

The first day of Christmas trading is normally marked

Noel ticaretinin ilk günü normalde

with discounts and sales.

indirimler ve indirimlerle kutlanır.

This event grew in popularity during the 1970s.

Bu olay 1970'lerde popülaritesini artırdı.

During these sales, many people will push

Bu satışlar sırasında birçok kişi

and fight each other for the discounted items.

indirimli ürünler için birbirini itip kakacak. Sunulan bir şeyi

The Black Friday rush to buy something on offer has slowly

satın almak için Kara Cuma telaşı yavaş yavaş

spread to other countries to Australia,

diğer ülkelere yayıldı; Avustralya,

Brazil, Canada, India,

Brezilya, Kanada, Hindistan ve

Mexico all have Black Friday sales.

Meksika'nın hepsinde Kara Cuma satışları var.

Even here in the UK we have Black Friday events,

Birleşik Krallık'ta bile, ilki 2003'te düzenlenen Kara Cuma etkinliklerimiz var.

the first of which was held in 2003.

It normally falls on the

Normalde

same day as the one in the USA.

ABD'dekiyle aynı güne denk geliyor.

There is even an online version of Black Friday

Kara Cuma'nın Siber Pazartesi adlı çevrimiçi bir versiyonu bile var

called Cyber Monday.

.

This relates to items purchased through the internet

Bu, internetten satın alınan ürünlerle ilgilidir

and occurs on the Monday after Thanksgiving,

ve Şükran Günü'nden sonraki Pazartesi günü gerçekleşir, hem

both Black Friday and Cyber Monday

Kara Cuma hem de Siber Pazartesi

are seen as important days for retailers.

perakendeciler için önemli günler olarak görülür.

As for some, these are their best days of trading during the whole year.

Bazılarına gelince, bunlar tüm yıl boyunca ticaret yaptıkları en iyi günler .

So that is Black Friday.

Yani bu Kara Cuma.

All explained.

Hepsi açıklandı.

In. A nutshell, and that is it.

İçinde. Özet ve bu kadar.

So now you know what Black Friday is, and now you know what

Yani artık Kara Cuma'nın ne olduğunu biliyorsunuz ve artık neyle

it is all about.

ilgili olduğunu da biliyorsunuz.

The most.

en çok

And we are here.

Ve buradayız.

We are here. We are live.

Biz burdayız. Yaşıyoruz.

Now, if you remember last Wednesday, we didn't have Mr.

Şimdi, geçen çarşambayı hatırlarsanız

Steve here, unfortunately.

maalesef burada Bay Steve yoktu.

So instead we had to have this, which is not the real Mr.

Bunun yerine, gerçek Bay Steve olmayan buna sahip olmamız gerekiyordu

Steve.

.

But fortunately today, yes, we do.

Ama neyse ki bugün, evet, yapıyoruz.

We have him the real Mr. Steve.

Elimizde gerçek Bay Steve var.

Oh. Well, is it really.

Ah. Gerçekten öyle mi?

The real Mr.

Gerçek Bay

Steve is here.

Steve burada.

Oh, Mr.

Duncan, I look funny.

Bay

Duncan, komik görünüyorum.

Some people might say.

Bazıları diyebilir.

Well, I don't.

Bilmiyorum.

I'm a bit an animated anyway, so am I any more animated than that?

Ben zaten biraz animasyonluyum, yani bundan daha hareketli miyim?

I can't believe you had me there on Wednesday, Mr.

Çarşamba günü beni orada tuttuğunuza inanamıyorum, Bay

Duncan. I did. It was it was all along.

Duncan. Yaptım. Baştan beri böyleydi.

It was the fake Mr.

Sahte Bay

Steve.

In fact, a lot of people said they prefer having the fake Mr.

Steve'di.

Aslında, birçok insan sahte Bay Steve'i tercih ettiklerini

Steve because who who will?

çünkü kim yapacak?

Actually, it was me.

Aslında bendim.

It was everyone else was missing you on Wednesday.

Çarşamba günü herkes seni özlüyordu.

Don't worry.

Merak etme.

Steve will be with us today, but also on Wednesday as well.

Steve bugün bizimle olacak, ama aynı zamanda Çarşamba günü de. Bir

Next Sunday.

sonraki Pazar.

While I remember Steve. Yes, next Sunday.

Steve'i hatırlarken. Evet, gelecek Pazar.

Big news concerning this.

Bununla ilgili büyük haber.

Who next Sunday?

Gelecek Pazar kim?

Make sure you tune in next Sunday, huh?

Gelecek Pazar günü izlediğinizden emin olun, ha?

Big news.

Büyük Haberler.

Oh, you're not going to reveal the news just yet.

Oh, henüz haberleri açıklamayacaksın.

So you're going to wait until next Thursday.

Yani önümüzdeki perşembeye kadar bekleyeceksin.

Thursday. Wednesday, I mean, Sunday.

Perşembe. Çarşamba, yani Pazar.

I'm not with it today, Mr. Duncan. I'm not with it if.

Bugün katılmıyorum, Bay Duncan. Ben onunla değilim.

You're not with it, it means you can't quite grasp what is happening around you,

Yanınızda değilsiniz, etrafınızda olup bitenleri tam olarak kavrayamıyorsunuz demektir ki bu,

which, to be honest with you, is a normal day for Mr.

size karşı dürüst olmak gerekirse Bay Steve için normal bir gün

Steve. By the way, Garcia or Garcia?

. Bu arada, Garcia mı yoksa Garcia mı?

Oh, no, I heard you saying hello to Luis with the echo we voice, okay?

Oh, hayır, sesimizin yankılanmasıyla Luis'e merhaba dediğinizi duydum , tamam mı?

And he wants you to do the same for them.

Ve senin de onlar için aynısını yapmanı istiyor.

You do so.

öyle yap

You do realise there is an echo tax?

Yankı vergisi olduğunun farkında mısın?

Rishi Sunak not rishi sunak.

Rishi Sunak, rishi sunak değil.

Who is it now?

Şimdi kim?

Is it Jeremy Hunt?

Jeremy Hunt'mı?

You have to be careful how you say his name.

Adını söylerken dikkatli olmalısın.

Jeremy Hunt.

Jeremy Hunt.

It's definitely Hunt.

Kesinlikle Hunt'tır.

Nothing else is to some people.

Bazı insanlar için başka hiçbir şey yoktur.

He's he's he's decided to bring in an echo tax.

O bir yankı vergisi getirmeye karar verdi.

So every time I have my echo,

Yani ne zaman yankım olsa

I have to pay tax to the British government.

İngiliz hükümetine vergi ödemek zorunda kalıyorum.

So let's have a look live.

Öyleyse canlı bir göz atalım.

Are you still there?

Siz hala orada mısınız?

Go see it or Garcia.

Gidip görün ya da Garcia. Git

Go, go. See you. Go see. Yes, I'll see you.

git. Görüşürüz. Git gör. Evet, görüşürüz.

Go see. Okay.

Git gör. Tamam aşkım.

Here we go then.

İşte başlıyoruz o zaman.

Hello to go see.

Gidip görmek için merhaba.

Everyone will be wanting that now.

Artık herkes bunu isteyecek.

No, I really. Have to restrict it because you know.

Hayır, gerçekten. Kısıtlamak zorundasın çünkü biliyorsun.

I go tax

Vergiye gidiyorum,

they've taxed

everything now in the UK everything is taxed even even farting.

her şeyi vergilendiriyorlar artık İngiltere'de her şey vergilendiriliyor, hatta osurmak bile.

There's a fart tax now because of the environmental.

Çevreden dolayı artık bir osuruk vergisi var.

I'm sorry, I just made myself left the environmental impact that farting has.

Üzgünüm, gaz çıkarmanın çevre üzerindeki etkisini az önce bıraktım.

So it's not just the cows they have have wind

Yani sadece sahip oldukları ineklerde rüzgar yok

and all sorts of horrible chemicals and methane coming out of both ends.

ve her iki uçtan da her türden korkunç kimyasallar ve metan çıkıyor.

But human beings also do the same thing as well.

Ama insanoğlu da aynı şeyi yapıyor.

So they are introducing a farts tax

Yani bir osuruk vergisi getiriyorlar

and they I don't know how they had that,

ve buna nasıl sahip olduklarını,

how they know that you are breaking wind.

rüzgarı kırdığınızı nasıl bildiklerini bilmiyorum.

But apparently that's that's a new tax eco tax

Ama görünüşe göre bu yeni bir vergi, eko vergisi

and also using the word were as well he's joking.

ve kelimesini kullanmak da şaka yapıyor.

Well we hope that cheered you up goes is it kosher is that how your name is pronounced?

Umarız bu sizi neşelendirmiştir, koşer mi, isminiz böyle mi telaffuz ediliyor?

Go see it or is it Garcia?

Gidip görün, yoksa Garcia mı? Bir

Number one, go see one of the to see Garcia.

numara, Garcia'yı görmek için birine git.

Well number three. Apple nine. Going through.

Üç numara. elma dokuz. geçiyor.

If you've got one, we know it's go see it.

Eğer bir tane varsa, gidip göreceğini biliyoruz.

Okay, two, we know it's Garcia.

Tamam, iki, onun Garcia olduğunu biliyoruz.

I think I think you're right.

Bence haklısın.

Actually, Mr. Duncan, I think you're right, actually.

Aslında Bay Duncan, aslında haklı olduğunuzu düşünüyorum.

So we'll find out.

Öyleyse öğreneceğiz.

Apparently, there's a football match.

Görünüşe göre bir futbol maçı var.

Is there?

Where? Well, you know the World Cup.

Var?

Nerede? Dünya Kupası'nı bilirsiniz.

Oh, I see.

Ah anlıyorum. Öğleden sonra saat

At 4 p.m.

4'te.

UK time, according to Lewis. And who is playing?

Lewis'e göre İngiltere saati. Ve kim oynuyor?

No idea.

Fikrim yok.

Oh, this is good this information is brilliant.

Oh, bu iyi, bu bilgi harika.

I know it.

Bunu biliyorum.

But what we're just telling people because Lewis was saying, I hope that you can stay

Ama insanlara sadece Lewis'in söylediği gibi, "Umarım

until right to the end because the match doesn't start until 4 p.m..

sonuna kadar kalabilirsin çünkü maç saat 16:00'ya kadar başlamaz," diyordu.

Yes. UK time.

Evet. İngiltere saati.

So we could actually what we should have done, Mr.

Yani aslında yapmamız gereken şey, Bay

Duncan, is think about all the words that you could usefully use in football.

Duncan, futbolda yararlı bir şekilde kullanabileceğiniz tüm kelimeleri düşünmekti.

And then when people watched the World Cup, they would watch right up to that moment.

Ve sonra insanlar Dünya Kupası'nı izlediklerinde, o ana kadar izlerlerdi. Futbolun kullanımıyla ilgili

Could they get all the interesting words about use of football?

tüm ilginç kelimeleri alabilirler mi ?

But of course we would be.

Ama tabii ki olurduk.

Oh yeah. So you've got your England mug.

Ah evet. Demek İngiltere kupanı aldın.

Is that coincidence?

Bu tesadüf mü?

I was going to get my Qatar mug.

Katar kupamı alacaktım.

But we haven't got one, have we?

Ama elimizde yok, değil mi?

I was going to have a Qatar mug and I was going to fill it with Budweiser.

Katar kupam olacaktı ve içini Budweiser ile dolduracaktım.

What? The non-alcoholic version?

Ne? Alkolsüz versiyonu mu?

No. What?

Hayır. Ne?

Well, why?

Tamam da niye?

Why would you have non-alcoholic beer?

Neden alkolsüz bira içersin ki?

That doesn't make any sense.

Bu hiç mantıklı değil.

It's banned, isn't it?

Yasak, değil mi?

Is banned unless you're very rich

Çok zengin olmadığınız

and you have a special you're paid for one of those boxes,

ve

those expensive boxes in the stadium. Yeah.

stadyumdaki o pahalı kutulardan biri için para ödediğiniz özel bir hakkınız olmadığı sürece yasaklanmıştır. Evet. O

Well then you won't be able to to drink alcohol.

zaman alkol içemeyeceksin.

Well it's not is anyone's surprised.

Eh, bu kimseyi şaşırtmadı.

I said this weeks ago here on the live stream.

Bunu haftalar önce burada canlı yayında söyledim.

I said this many weeks ago and I was talking about the Qatar World Cup

Bunu haftalar önce söyledim ve Katar Dünya Kupası hakkında konuşuyordum

and I said alcohol is going to be a big problem and they probably won't be able to consume it.

ve alkolün büyük bir sorun olacağını ve muhtemelen tüketemeyeceklerini söyledim.

So you can't have it at the actual stadium.

Yani gerçek stadyumda olamaz.

There are places where you can go.

Gidebileceğiniz yerler var. Barların olduğu

Small areas where they have bars are very carefully controlled,

küçük alanlar çok dikkatli bir şekilde kontrol ediliyor,

but I still don't know why would you have

ancak şimdi neden alkolsüz bira içeceğinizi hala anlamıyorum.

alcohol free beer now?

I don't mean about going to the Middle East, but generally why?

Orta Doğu'ya gitmeyi kastetmiyorum ama genel olarak neden?

Why not just have some fizzy orange.

Neden sadece biraz gazlı portakal almıyorsun?

But it's revolting alcohol free be if anyone has ever drunk alcohol free beer.

Ama hiç alkolsüz bira içmiş biri varsa, alkolsüz olması iğrenç.

Yes, which I have it is revolting.

Evet, sahip olduğum iğrenç.

But I don't see the point anyway because if you drink beer, you drink beer.

Ama yine de amacını anlamıyorum çünkü bira içersen, bira içersin.

So you consume alcohol to the point otherwise.

Yani aksi noktaya kadar alkol tüketirsiniz.

Yes. So is anyone.

Evet. Herkes de öyle.

Actually I don't suppose anybody watching is I don't think many people are that interested in the football.

Aslında kimsenin izlediğini zannetmiyorum, pek çok insanın futbolla bu kadar ilgilendiğini düşünmüyorum.

None certainly are.

Hiçbiri kesinlikle değil.

It's a go sheer, by the way, is how you pronounce

Bu arada,

Garcia's name.

Garcia'nın adını böyle telaffuz ediyorsun.

Go say good.

Git güzel söyle

And they don't see it as ghostly or ghost.

Ve onu hayalet ya da hayalet olarak görmezler.

They're some.

Go, go.

Onlar biraz. Git

git.

Oh, yes. This is much clearer. Gotcha.

Oh evet. Bu çok daha net. Anladım.

Thank you for clearing that up.

Bunu açıklığa kavuşturduğun için teşekkürler.

According to what is put on there.

Orada yazılanlara göre.

So short in, Margaret, it's it's equivalent to Margaret's.

Çok kısa, Margaret, Margaret'inkine eşdeğer.

Good.

İyi.

So at least we know you're female now because we didn't know that before.

Yani en azından şimdi senin kadın olduğunu biliyoruz çünkü bunu daha önce bilmiyorduk.

Okay, that's good to know.

Tamam, bunu bilmek güzel.

Well, I'm assuming you're female, you know? Ooh.

Şey, senin kadın olduğunu farz ediyorum, biliyor musun? Ah.

Did some of that sex that we, you know, we are lots of different sexes now.

O seksten bazılarını yaptık, bilirsiniz, artık birçok farklı cinsiyetteyiz.

This is great. Wish to offend.

Bu harika. Kırmak dileğiyle. Ne

We've got to be very careful what we talk about. Okay.

hakkında konuştuğumuza çok dikkat etmeliyiz. Tamam aşkım.

These don't talk about the things, says Bruno.

Bunlar şeyler hakkında konuşmuyor, diyor Bruno.

Steve, can you please turn your brain on?

Steve, lütfen beynini çalıştırır mısın? Can

It's an annoying topic.

sıkıcı bir konu.

Please find the button that turns your brain on.

Lütfen beyninizi açan düğmeyi bulun.

It is on Mr.

Duncan.

Bay

Duncan'ın üzerinde.

You know how I start and then I get lively and lively. Yes.

Nasıl başladığımı biliyorsun ve sonra canlı ve canlı oluyorum. Evet.

So I think I'm

Bu yüzden, bugün

probably correct in assuming that most people who are watching

izleyen insanların çoğunun,

today are not are not interested, particularly in the football.

özellikle futbolla ilgilenmediğini varsaymakta muhtemelen haklıyım.

Well, no, not everyone is interested in football.

Hayır, herkes futbolla ilgilenmiyor.

No, it's only a few million people.

Hayır, sadece birkaç milyon insan.

You know, there's there's now 8 billion, by the way, 8 billion people on the planet.

Biliyorsunuz, şu anda 8 milyar var, bu arada, gezegende 8 milyar insan var.

And it's only a small percentage that actually like football.

Ve futbolu gerçekten sevenlerin sadece küçük bir yüzdesi .

But it would appear that every person on the planet loves football, but they don't.

Ama görünen o ki gezegendeki herkes futbolu seviyor ama sevmiyorlar.

It's just promotion and marketing that makes everyone

believe that everyone on the planet loves football.

Gezegendeki herkesin futbolu sevdiğine herkesi inandıran sadece tanıtım ve pazarlamadır.

But there is a there is a big, big percentage that don't follow any sport.

Ama hiçbir sporu takip etmeyen çok çok büyük bir yüzde var.

The majority I'll only get interested if England get into the final

Çoğunluk, yalnızca İngiltere finale kalırsa ilgilenirim

and even then I'll only be mildly interested.

ve o zaman bile sadece biraz ilgilenirim.

I don't want anything, anything to do with it.

Hiçbir şey istemiyorum, bununla ilgili hiçbir şey.

No, anything to do with that.

Hayır, bununla ilgili bir şey yok.

A bunch of hypocrites.

Bir avuç münafık.

Knows and says like alcohol is bad. Mr.

Alkolün kötü olduğunu bilir ve söyler. Bay

Duncan Yes, it certainly is in large quantities, yes.

Duncan Evet, kesinlikle büyük miktarlarda, evet.

If you if you have too much.

Eğer çok fazla varsa.

But we appreciate different cultures.

Ama farklı kültürleri takdir ediyoruz.

Don't you know.

bilmiyor musun

Who said we. Didn't?

kim dedi biz değil mi

And Holly isn't allowed, so.

Ve Holly'ye izin verilmiyor, bu yüzden.

Yeah, that's. That's the world, isn't it?

Evet, bu. Dünya bu, değil mi?

Everybody's got different beliefs and different rules, and we all live happily together.

Herkesin farklı inançları ve farklı kuralları var ve hepimiz birlikte mutlu bir şekilde yaşıyoruz.

Calm down, Steve.

Sakin ol Steve.

No, I'm just saying.

Hayır, sadece söylüyorum.

This isn't Twitter. I went to see a friend of mine.

Bu Twitter değil. Bir arkadaşımı görmeye gittim.

This was a friend of my mother's.

Bu annemin bir arkadaşıydı.

Okay, do you want me to talk about that or not?

Tamam, bunun hakkında konuşmamı istiyor musun, istemiyor musun?

Or have you got too much to do? Have you got a programme?

Yoksa yapacak çok şeyin mi var? Programın var mı?

Yes, I've already told you, we've got loads.

Evet, size zaten söyledim, bir sürü var.

We've got absolutely loads to talk about.

Konuşacak çok şeyimiz var.

If we run out of things to say, I'll tell you about how I met my mother's friend.

Söyleyeceklerimiz biterse, size annemin arkadaşıyla nasıl tanıştığımı anlatacağım.

Okay?

Tamam aşkım?

And she cooked me some delicious pakoras.

Ve bana lezzetli pakoralar pişirdi.

You're telling us the story?

Bize hikayeyi mi anlatıyorsun?

Yeah, but anyway. Yes, yes, it.

Evet, ama neyse. Evet, evet, o.

I might tell you the story and then you start telling the story.

Sana hikayeyi anlatabilirim ve sonra hikayeyi anlatmaya başlarsın.

So you met a friend,

Demek bir arkadaşınla,

your mum's friend, and you had some lovely Indian food? Yes.

annenin arkadaşıyla tanıştın ve çok güzel Hint yemekleri yedin? Evet.

And that's it, you know. That's it. That's it. You see?

Ve işte bu, biliyorsun. Bu kadar. Bu kadar. Anlıyorsun?

You see Rafferty.

Rafferty'i görüyorsun.

Cutting me off already?

Beni şimdiden mi kestin?

Although I think you are trying to get around me, Mr. Duncan.

Yine de beni atlatmaya çalıştığınızı düşünüyorum, Bay Duncan.

Brevity is the soul of wit, as Shakespeare once said.

Shakespeare'in bir zamanlar dediği gibi, kısalık zekanın ruhudur.

Well, who cares about Shakespeare?

Peki, Shakespeare kimin umurunda?

You know, we're trying to.

Biliyorsun, yapmaya çalışıyoruz.

Trying to get rid of all this stuff.

Tüm bu şeylerden kurtulmaya çalışıyorum.

Aren't we, in the UK now.

Şimdi İngiltere'de değil miyiz?

Sorry, they're trying to decolonise everything

Üzgünüm, şu anda İngiltere'deki her şeyi kolonileştirmeye çalışıyorlar,

in the UK at the moment aren't they.

değil mi?

Okay. What's that got to do with Shakespeare.

Tamam aşkım. Bunun Shakespeare ile ne ilgisi var?

Well they'll probably try and get rid of Shakespeare because they're probably,

Pekala, muhtemelen Shakespeare'den kurtulmaya çalışacaklar çünkü muhtemelen,

you know, left wing people in the UK

bilirsiniz, Birleşik Krallık'ta bir

who are in control of sort of education

tür eğitim

universities will probably will probably make a statement that that Shakespeare

üniversitelerini kontrol eden solcu insanlar muhtemelen muhtemelen Shakespeare'in yapacak bir şeyi olduğuna dair bir açıklama yapacaklar.

has got something to do with colonisation and will therefore want to ban it from

kolonizasyonla ve bu nedenle

from from being taught in schools, I would imagine, because that's what's going on in the UK now.

okullarda öğretilmesinin yasaklanmasını isteyeceklerini tahmin ediyorum, çünkü şu anda Birleşik Krallık'ta olan bu.

Well, not so much now.

Şimdi o kadar değil.

I think it's still going on. Mr. Duncan.

Bence hala devam ediyor. Bay Duncan.

I think I think I think the the the being

Sanırım

overprotective of other people

diğer insanlara karşı aşırı korumacı olmanın son birkaç haftadır

has become less important over the past couple of weeks.

daha az önemli hale geldiğini düşünüyorum .

Well, it has on Twitter anyway.

Nasıl olsa Twitter'da var.

Ran up big alcohol drinkers.

Büyük alkol içenleri koştu.

Anyway, we've got beer, but we never drink it.

Her neyse, biramız var ama asla içmiyoruz.

We've we've got three bottles of beer. Okay.

Üç şişe biramız var. Tamam aşkım.

We've had it for about six months and we haven't even touched any of it yet.

Yaklaşık altı aydır bizde ve henüz hiçbirine dokunmadık.

We just don't bother.

Biz sadece rahatsız etmiyoruz.

We don't really have any vices.

Aslında kötü huyumuz yok.

We don't do drugs, we don't do alcohol, we don't really do anything.

Uyuşturucu kullanmıyoruz, alkol kullanmıyoruz, gerçekten hiçbir şey yapmıyoruz.

We just have the. Idea that very boring.

Biz sadece var. Çok sıkıcı bir fikir.

As we're very boring, rarely talking of things that we love and enjoy having and doing.

Çok sıkıcı olduğumuz için, sevdiğimiz ve sahip olmaktan ve yapmaktan zevk aldığımız şeylerden nadiren bahsediyoruz.

Mr. Steve Some very worrying news.

Bay Steve Çok endişe verici haberler var.

What's that here in the UK? Because

Burada, Birleşik Krallık'ta ne var? Çünkü

our favourite snack,

en sevdiğimiz atıştırmalık olan

the Jaffa Cake, might be disappearing

Jaffa Cake,

from the shelves of the supermarket.

süpermarket raflarından kayboluyor olabilir.

Good grief, that's amazing.

Geçmiş olsun, bu harika.

US some good acting there.

Orada biraz iyi oyunculuk var.

Yes, it might be happening.

Evet, oluyor olabilir.

So Christmas we might have no Jaffa cakes to eat at Christmas time.

Yani Noel'de yiyecek Jaffa pastamız olmayabilir.

And I think that is a big, big disaster.

Ve bence bu büyük, büyük bir felaket. Yiyecek almak için

I something interesting is going out to the store to buy some food.

markete gitmek ilginç bir şey .

See if you can buy Jaffa Cakes.

Bak bakalım Jaffa Cakes satın alabilecek misin?

I would buy them because if you buy, say, a room full of them,

Onları satın alırdım, çünkü örneğin bir oda dolusu satın alırsanız,

you can probably sell them back to the UK and make a big profit.

muhtemelen onları İngiltere'ye geri satabilir ve büyük bir kar elde edebilirsiniz.

Can I have a room full of Jaffa Cakes, please?

Bir oda dolusu Jaffa Pastası alabilir miyim lütfen?

Yes, because they've gone on strike, haven't they, at the factory that make Jaffa Cakes?

Evet, çünkü Jaffa Cakes yapan fabrikada greve gittiler, değil mi?

Yes. The factory in a place called Aintree Aintree.

Evet. Aintree Aintree denen bir yerdeki fabrika.

Apparently they have gone on strike.

Anlaşılan greve gitmişler.

They've been striking since September, but of course, it's taken a few weeks

Eylül ayından beri grev yapıyorlar ama tabii ki

for the Jaffa Cakes to start going down.

Jaffa Cakes'in düşüşe geçmesi birkaç hafta aldı.

So lot of people have been buying them panic buying

Pek çok insan,

Jaffa cakes,

Jaffa kekleri satın alarak paniğe kapılıyor,

because a lot of people like to eat Jaffa cakes at Christmas.

çünkü birçok insan Noel'de Jaffa kekleri yemeyi seviyor.

Didn't they have loads of them in

these great big sort of yard or meat?

Bu büyük bahçelerde ya da etlerde onlardan bir sürü yok muydu?

And then they were Oreos.

Ve sonra onlar Oreos'du.

I realised that there was something else, some sugar jack.

Başka bir şey olduğunu fark ettim, biraz şekerleme.

There was another

carton of something by the size of it, which

Boyutuna göre başka bir karton kutu daha vardı ki

I think, yeah.

sanırım evet.

Anyway, he has to hold Jaffa Cakes

Her neyse, siz hızlı bir kar elde etme fırsatınız varken Jaffa Cakes'i elinde tutması

and sell them while you've got the opportunity to make a quick profit.

ve onları satması gerekiyor .

So it looks as if there might be a shortage of my favourite sweets.

Bu yüzden en sevdiğim tatlılarda kıtlık olabilir gibi görünüyor .

My favourite

Benim favorim

that some people say is a Jaffa cake,

bazılarının söylediğine göre Jaffa keki,

a cake or a biscuit.

kek ya da bisküvi.

I would say it's a cake because it's very soft.

Çok yumuşak olduğu için kek diyebilirim.

Yes, it has. Sponge Biscuit is normally sort of hard,

Evet, var. Sünger Bisküvi normalde biraz serttir,

but there's also a shortage of eggs in the UK.

ancak İngiltere'de de yumurta kıtlığı var.

Yes, isn't there, Mr. Duncan?

Evet, yok mu Bay Duncan?

The shortage of eggs, we mentioned that last week.

Geçen hafta yumurta sıkıntısından bahsetmiştik.

So probably when the factory does well, no doubt the

Bu yüzden muhtemelen fabrika iyi çalıştığında, şüphesiz

the managers or the owners, the factory give in

yöneticiler veya mal sahipleri, fabrika pes eder

and or there's some compromise on their wages.

veya ücretlerinde bir uzlaşma olur.

They will find that there's no eggs to make the Jaffa cakes,

Yafa keklerini yapmak için yumurta olmadığını anlayacaklar

and they won't be able to produce any for Christmas anyway.

ve zaten Noel için yumurta üretemeyecekler.

And then the bosses will have to get rid of the staff they've just given a pay rise to.

Ve sonra patronlar az önce maaşlarına zam yaptıkları personelden kurtulmak zorunda kalacaklar .

Oh, so yes, a shortage of eggs

Oh, yani evet, yumurta kıtlığı

because the feed is too expensive since

çünkü yem çok pahalı çünkü

you know, all the problems we've had with commodities recently.

son zamanlarda mallarla yaşadığımız tüm sorunları biliyorsunuz. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

I'm just talking about what's going on.

Sadece olan bitenden bahsediyorum.

Are you trying to shut me up already?

Şimdiden beni susturmaya mı çalışıyorsun?

Mr. Duncan is depressing me.

Bay Duncan beni üzüyor.

It's bad enough that we might.

Yapabilmemiz yeterince kötü.

Not know about what's going on in the world.

Dünyada olup bitenden habersiz.

Okay, Steve, we get it. We can find.

Tamam, Steve, anladık. Bulabiliriz.

I was going to say, I was still talking about my lovely Jaffa cakes.

Hala güzel Jaffa keklerimden bahsediyordum diyecektim.

You say.

Diyorsun.

Oh, how boring.

Ah, ne kadar sıkıcı.

If you've just told the story now, why? Go on, Mr. Dunk.

Hikayeyi şimdi anlattıysanız, neden? Devam edin, Bay Dunk.

That's enough. Enough's enough.

Bu yeterli. Yeter artık Bir

Onto the next.

sonrakine.

Yeah. So that's what you do to me, Mr. Duncan.

Evet. Demek bana yaptığınız bu, Bay Duncan.

Cut me off. I'm cutting you off.

Kes beni. seni kesiyorum

Cut, cut, cut, cut.

Kes, kes, kes, kes.

Okay.

Tamam aşkım.

What about the Jaffa Cakes?

Jaffa Pastalarına ne dersiniz?

Go on, I'll let you finish the story. The Geoff case.

Devam et, hikayeyi bitirmene izin vereceğim. Geoff davası. Dışarı

We might have to go out and buy some.

çıkıp biraz satın almamız gerekebilir.

Or we might need to do, you know.

Ya da yapmamız gerekebilir, biliyorsun.

You know, sometimes people have fundraising.

Bilirsin, bazen insanlar bağış topluyor. Noel döneminde sıkıntı çekmemek için

We might need you to send some Jaffa cakes to us

bize biraz Jaffa keki göndermenize ihtiyacımız olabilir

so we don't suffer during the Christmas period.

.

Talking of food now, this is where I'd be kind

Şimdi yemekten bahsetmişken, burası benim kibar olacağım

and this is where I'm going to be lovely in nice to Mr.

ve burası Bay Steve'e iyi davranacağım yer

Steve.

.

Yesterday, Mr.

Dün, Bay

Steve made the most amazing meal, and he also made

Steve en harika yemeği yaptı ve aynı zamanda

his most delicious dish. Hmm.

en lezzetli yemeğini de yaptı. Hmm.

Oh, look at that.

Şuna bak.

Now, that is something called cauliflower cheese.

İşte buna karnabahar peyniri denen bir şey var.

It's very easy to make, isn't it.

Yapılışı çok kolay değil mi?

Really?

Gerçekten mi?

No, it's extremely hard, Mr. Duncan.

Hayır, çok zor, Bay Duncan.

It's extreme.

Bu aşırı.

It would have been very easy to make.

Yapması çok kolay olurdu.

Easy?

Kolay?

Well, why didn't you make it then?

Peki, o zaman neden başaramadın?

Now it's extremely hard.

Şimdi son derece zor.

I mean, it takes hours to prepare that.

Demek istediğim, onu hazırlamak saatler alıyor.

Okay, so what is it made of?

Tamam, peki neyden yapılmış? İşte

It's that. Well, it's made of cauliflower.

bu. Karnabahardan yapılmış.

And then you what everybody knows.

Ve sonra herkesin bildiği sensin.

Well, maybe not everybody knows what cauliflower cheese is.

Belki herkes karnabahar peynirinin ne olduğunu bilmiyor.

So cauliflower a vegetable, a white pale

Yani karnabahar bir sebze, beyaz soluk bir

vegetable, which we know is a flour

sebze, bildiğimiz un

about six, eight inches across.

yaklaşık altı, sekiz inç çapında.

So you cook the cauliflower, break it up into into little bits

Yani karnabaharı pişiriyorsunuz, küçük parçalara ayırıyorsunuz

and then pour over a nice cheese sauce.

ve üzerine güzel bir peynir sosu döküyorsunuz.

So a white sauce that you put cheese in, I put a bit of.

Yani içine peynir koyduğunuz beyaz bir sos , ben biraz koydum.

No, I'm not going to reveal myself.

Hayır, kendimi ifşa etmeyeceğim.

Okay, Steve.

And then you bake it in the oven and you it goes very well with lamb.

Tamam, Steve.

Sonra fırında pişiriyorsunuz kuzu etinin yanına çok yakışıyor.

We don't know why.

Because cheese and lamb for some reason, fatty meat, cheese

Nedenini bilmiyoruz.

Çünkü peynir ve kuzu nedense yağlı et, peynir

all goes very well together.

hepsi birbirine çok yakışıyor.

So, yes, I cooked that yesterday.

Evet, onu dün pişirdim.

Extremely difficult to make.

Yapması son derece zor.

I mean, I would need, you know, hours to tell somebody how to produce that particular dish.

Yani, birine o yemeğin nasıl üretileceğini anlatmak için saatlerime ihtiyacım var.

The skill level is, you know, maximum

Beceri seviyesi, bilirsiniz, en fazla

out of ten, I'd say with ten level ten of skill required.

on üzerinden, diyebilirim ki, on seviye on beceri gereklidir.

That doesn't sound very high.

Kulağa çok yüksek gelmiyor.

But it's out of ten.

Ama on üzerinden.

So that's maximum, you know.

Yani bu maksimum, biliyorsun.

So what about a million?

Peki ya bir milyon?

Well, if it's a million, then you need a skill level of a million.

Pekala, eğer bir milyonsa, o zaman bir milyonluk bir beceri düzeyine ihtiyacın var.

Okay. But you know.

Tamam aşkım. Ama biliyorsun.

So this is Mr.

Demek bu Bay

Steve's delicious meal that he made last night.

Steve'in dün gece yaptığı lezzetli yemek.

And I have to say, it was amazing, though.

Ve söylemeliyim ki, yine de harikaydı. Bu

It's so.

Yes, so yes.

yüzden bu.

Evet, yani evet.

So the people are asking about the ingredients.

Yani insanlar malzemeleri soruyor.

So, yeah, it's just cauliflower.

Yani, evet, sadece karnabahar.

So you boil the cauliflower till it's cooked, okay.

Yani karnabaharı pişene kadar kaynatın, tamam mı?

And then you break it into its little florets.

Ve sonra onu küçük çiçeklerine ayırırsın.

I would describe those as individual little florets on their stalks and then you make a white sauce.

Bunları saplarında ayrı ayrı küçük çiçekler olarak tanımlardım ve sonra beyaz bir sos yaparsınız.

So you just I use

Yani ben sadece

corn flour

mısır unu

and milk to make a sort of a thick sauce and the.

ve sütü kullanarak bir çeşit kalın sos yapıyorum.

Most important ingredient.

En önemli bileşen.

And then I add cheese to it,

Ve sonra ona peynir ekliyorum,

mount it in nice, thick, cheesy sauce.

güzel, kalın, sevimsiz sosun içine koyuyorum.

I normally at a bit of a spice or a bit of what do I add to it?

Ben normalde biraz baharat ya da biraz da buna ne eklerim?

That mustard.

O hardal.

And then I pour it on the top and then put it in the oven for 20 minutes,

Sonra üstüne döküp 20 dakika fırına koyuyorum,

half an hour on a high heat

yarım saat yüksek ateşte

and it goes very well with meat.

ve etin yanına çok yakışıyor.

It goes well with beef, but particularly lamb.

Sığır eti ile iyi gider, ama özellikle kuzu eti.

Um, peas.

Bezelye.

Nice gravy.

Güzel sos.

There we go.

Oraya gidiyoruz.

So with it, we actually have the lamb shank last night

Onunla birlikte, aslında dün gece kuzu incik yedik

and we had the cauliflower cheese with it.

ve onunla karnabahar peyniri yedik.

But I have to say, Mr.

Ama söylemeliyim Bay

Steve, I got very emotional earlier.

Steve, daha önce çok duygulandım.

Leanne is going, by the way, she's got snow all over the town. Oh.

Leanne gidiyor, bu arada, kasabanın her yeri karla kaplı. Ah.

But Leanne has got to go.

Ama Leanne gitmeli.

No doubt she's got to clear the snow.

Hiç şüphe yok ki karı temizlemesi gerekiyor.

So we'll see you next week.

Öyleyse haftaya görüşürüz. Amerika

They're having a lot of snow in the United States.

Birleşik Devletleri'nde çok kar yağıyor.

Have you seen that?

Şunu gördün mü?

Five feet, five feet of snow.

Beş fit, beş fit kar.

So people have been opening their doors

Yani insanlar kapılarını açıyor

and the snow is right up to the top of the doorway.

ve kar kapı eşiğine kadar geliyor.

Yes, we have had no snow.

Evet kar görmedik.

We've had nothing. Lots of rain.

Hiçbir şeyimiz olmadı. Çok fazla yağmur.

By the way, Saturday, you know, it's the cheese we put in.

Bu arada cumartesi hani bizim koyduğumuz peynir.

It's not mozzarella because

Mozzarella değil çünkü

it's cheddar cheese.

cheddar peyniri. Karnabahar yavan bir sebze olduğu için

So it's a strong you want a strong taste in cheese

peynirde güçlü bir tat istiyorsanız güçlüdür

because cauliflower is a bland vegetable. Yes.

. Evet.

It doesn't have much flavour.

Pek tadı yok.

So if you put mozzarella in it, mozzarella is a bit of a bland cheese.

Yani içine mozzarella koyarsanız , mozzarella biraz yumuşak bir peynirdir.

It doesn't really taste of much.

Gerçekten pek tadı yok.

So you want a strong cheese?

Yani güçlü bir peynir ister misin?

We put cheddar in because that's a strong cheese extract.

Güçlü bir peynir özü olduğu için çedar koyduk.

Extra mature or just something with a strong flavour.

Ekstra olgun veya sadece güçlü bir tada sahip bir şey.

Cheese you want in that.

İçinde istediğin peynir.

Oh, if I have cheese it's either

Oh, eğer peynirim varsa ya

got to be very strong or very savoury.

çok sert olmalı ya da çok lezzetli.

And I have to say, if you're going to have cauliflower cheese,

Bir de karnabahar peyniri alacaksanız

you have to use extra mature.

ekstra olgun kullanmanız gerektiğini söylemeliyim.

Francesca says.

Francesca diyor.

Do you use much cheese in England?

İngiltere'de çok peynir kullanır mısınız?

Well, we certainly do.

In this house, yes.

Kesinlikle yaparız.

Bu evde, evet.

Yes. Cheese is popular in the UK.

Evet. Peynir İngiltere'de popülerdir.

Yeah, probably not as popular as, say, France or

Evet, muhtemelen Fransa ya da

Xavier Thomas.

Xavier Thomas kadar popüler değil.

It's actually it's quite popular there.

Aslında orada oldukça popüler.

But and in a lot of countries in Europe they have cheese

Ancak Avrupa'nın birçok ülkesinde kahvaltıda peynir var

for breakfast and they. Do.

ve onlar da. Yapmak.

Certainly in. Yeah.

Kesinlikle. Evet.

So I wonder if Tomek has cheese for breakfast.

Bu yüzden Tomek'in kahvaltıda peynir olup olmadığını merak ediyorum.

I don't I'm not sure.

bilmiyorum emin değilim

But you have cheese for breakfast.

Ama kahvaltıda peynir var.

The Netherlands cheese and ham, but they do in other sort of kind of.

Hollanda peyniri ve jambonu var ama başka türlü yapıyorlar.

Well in Sydney it's often seen as a continental breakfast.

Sidney'de genellikle kontinental kahvaltı olarak görülür. Bu

It is.

So when we go abroad to Europe,

.

Bu nedenle, Avrupa'ya yurt dışına gittiğimizde,

quite often the breakfast, the morning will actually be light meat,

genellikle kahvaltı, sabah aslında hafif et,

maybe cold meat and ham,

belki soğuk et ve jambon,

things like that, and cheese as well.

bunun gibi şeyler ve peynir de olur.

It's very strange having cheese for breakfast, but continental, you see,

Kahvaltıda peynir yemek çok garip ama kontinental, anlıyor musun,

when you go across across the English Channel, that's what they have for breakfast. Yes.

Manş Denizi'ni geçtiğinde, kahvaltıda peynirleri var. Evet.

If we think of a continental breakfast and the continent being Europe

Bir kontinental kahvaltı düşünürsek ve kıtanın Avrupa olmasından

is what we're talking about. Yes.

bahsediyoruz. Evet.

It's it's cheeses and sort of sliced

Peynirler ve bir çeşit dilimlenmiş

cold meats, things like that,

soğuk etler, bunun gibi şeyler,

which is a very would be very unusual in the UK to have that for breakfast.

Birleşik Krallık'ta kahvaltıda bunu yemek çok sıra dışı olurdu .

However, the UK does consume a lot of cheese.

Ancak İngiltere çok fazla peynir tüketiyor.

Dairy products are actually very popular

Süt ürünleri aslında

here in England and across the UK, England especially,

burada İngiltere'de çok popüler ve Birleşik Krallık'ta, özellikle İngiltere'de

we do like lots of fatty food, cheese especially.

çok yağlı yiyecekleri, özellikle peyniri seviyoruz.

And as Steve said, here in this house

Ve Steve'in dediği gibi, bu evde

we do like cheese, especially things like pizza.

peyniri severiz, özellikle de pizza gibi şeyleri.

So that's why things like pizza are very popular here in this country because people like cheese.

İşte bu yüzden pizza gibi şeyler bu ülkede çok popüler çünkü insanlar peyniri seviyor.

They're crazy about cheese. Yes.

Peynir için deli oluyorlar. Evet.

Palmira and Valeria have asks, do you boil the vegetables first? Yes.

Palmira ve Valeria soruyor, önce sebzeleri kaynatıyor musunuz? Evet.

So the cauliflower.

Yani karnabahar.

Yes, boil it first because it won't it won't cook in the oven

Evet önce kaynatın çünkü fırında pişmeyecek

because you only need to cook it in the oven for about 20 minutes. Yes.

çünkü fırında 20 dakika kadar pişirmeniz yeterli. Evet.

With the cheese on top, it's.

Üstündeki peynirle, öyle.

Very easy to overcook. Yeah.

Fazla pişirmek çok kolay. Evet.

So you need to lucky.

Yani şanslı olmalısın.

Yeah. You can do this with broccoli as well.

Evet. Bunu brokoli ile de yapabilirsiniz.

You don't have to do it with

you can put the

cheese sauce on broccoli, which is obviously a green vegetable

similar to cauliflower, but a bit stronger tasting.

Karnabahara benzer yeşil bir sebze olduğu belli olan ama tadı biraz daha kuvvetli olan brokolinin üzerine peynir sosu sürebilirsiniz.

And I've done that several times before and this actually got a little bit more flavour.

Ve bunu daha önce birkaç kez yaptım ve bu aslında biraz daha tat verdi.

Yeah, it's incredible.

Evet, inanılmaz.

You can do it with broccoli as well.

Brokoli ile de yapabilirsiniz.

I can cook the vegetable too.

Sebzeyi de pişirebilirim. Eritilmiş peynirde

I would say it's probably possible to

to to cover anything

herhangi bir şeyi kaplamanın muhtemelen mümkün olduğunu söyleyebilirim

in melted cheese.

.

And it would be incredible.

Ve bu inanılmaz olurdu.

I think so.

Bence de. Bence

I think it's safe to say béchamel.

beşamel demek güvenli.

So béchamel sauce.

Yani beşamel sos.

Alexandra Yes, I think you could put that on.

Alexandra Evet, bence onu takabilirsin.

That's like a cheese sauce, isn't it? I think it is, yeah.

Peynir sosu gibi, değil mi? Bence öyle, evet.

It's a spectrum of sorts, which is nice with potatoes.

Patateslerle güzel olan bir çeşit spektrum.

Of course you put that on on your potatoes.

Tabii ki bunu patateslerinin üzerine koyuyorsun.

So yes, it's similar, but I don't put any extra fat in the sauce.

Yani evet benzer ama sosa fazladan yağ koymuyorum.

So I make a white sauce just from milk and I use cornflour because it doesn't go lumpy,

Bu yüzden sadece sütten beyaz bir sos yapıyorum ve topaklanmadığı için mısır unu kullanıyorum

but I don't put any margarine

ama

or butter into it because the cheese has got lots of fat. Yes.

peynir çok yağlı olduğu için içine margarin veya tereyağı koymuyorum. Evet. Bu

So I just make a very simple, plain white sauce and then put the cheese in afterwards

yüzden çok basit, sade beyaz bir sos yapıyorum ve ardından

until it tastes nice and cheesy.

tadı güzel ve sevimsiz olana kadar peyniri koyuyorum.

And then I pour it over there. Yes, it.

Sonra oraya döküyorum. Evet.

Inaki says maybe the tradition

Inaki,

of having cheese for breakfast originated in France.

kahvaltıda peynir yeme geleneğinin Fransa'da ortaya çıkmış olabileceğini söylüyor.

So I know if you go to a French French cafe

Bu yüzden, bir Fransız Fransız kafesine giderseniz

or maybe in the morning that quite often they will serve cheese.

veya belki sabahları oldukça sık peynir servis edeceklerini biliyorum.

And of course you stay in the hotel, quite often they will offer cheese,

Ve tabii ki otelde kalıyorsun, sık sık peynir,

cold ham or as they call it, cold cuts, I believe they call it.

soğuk jambon ya da onların deyimiyle söğüş, sanırım buna söğüş diyorlar. Bu

So any any meat that has been served

nedenle, soğuk servis edilen herhangi bir ete

cold, they often call them cold cuts.

genellikle soğuk etler denir.

And of course, I mentioned earlier, chicken is quite nice.

Ve tabii daha önce de bahsetmiştim, tavuk oldukça güzel.

Cold as well on a sandwich with some mayonnaise.

Biraz mayonezli bir sandviçte de soğuk.

In the UK, not many people would have cheese and ham.

Birleşik Krallık'ta pek çok insan peynir ve jambon yemez.

For example, for breakfast

Örneğin, kahvaltı için

it's quite popular on the continent.

kıtada oldukça popülerdir.

Don't know why.

Neden bilmiyorum.

In the UK most people would just eat cereal

Birleşik Krallık'ta çoğu insan,

for breakfast porridge or any type of cereal

kahvaltılık gevrek veya herhangi bir tür tahıl

or toast. Yes.

veya tost olarak sadece tahıl yerdi. Evet.

And traditionally in the UK, people probably think people

Ve geleneksel olarak Birleşik Krallık'ta insanlar muhtemelen insanların

of having having a traditional English breakfast that's it.

geleneksel bir İngiliz kahvaltısı yapmasının bu kadar olduğunu düşünür.

Of sausages and tomatoes and bacon and baked beans.

Sosis, domates, domuz pastırması ve kuru fasulye.

Baked beans.

Kuru fasulye

But not many people have that everyday.

Ama pek çok insan buna her gün sahip değil.

We used to when we grew up.

Büyüdüğümüzde yapardık.

My mum always did that for breakfast.

Annem bunu hep kahvaltıda yapardı.

If you had. Breakfast. You had a fatty breakfast.

Olsaydı. Kahvaltı. Yağlı bir kahvaltı yaptınız. Her sabah

If you had a lot of calories for breakfast every morning, you would

kahvaltıda çok fazla kalori alsaydınız , otuzlu yaşlarınıza geldiğinizde

you would probably have a heart attack by the time you are in your thirties.

muhtemelen kalp krizi geçirirdiniz .

Well, I think, Michelle, I think I need more sort of protein in the morning

Sanırım Michelle, sanırım sabahları daha fazla proteine ​​ihtiyacım var

because I have porridge and I don't you know, I don't feel,

çünkü yulaf lapası yiyorum ve eğer bir adamla doyurucu bir kahvaltı yaparsam, bilirsin, hissetmiyorum, bilirsin.

you know, if I if I have a good hearty breakfast with a bit of meat in there, a bit of protein,

Orada biraz et, biraz protein,

you feel better?

daha iyi hissediyor musun?

I think I might start changing my breakfast because they say they do say breakfast is

Sanırım kahvaltımı değiştirmeye başlayabilirim çünkü 8 saat boyunca yemek yemedikten sonra kahvaltının

should be one of the most important deals of the day

günün en önemli anlaşmalarından biri olması gerektiğini söylediklerini söylüyorlar

if you few after not eating for 8 hours you know.

.

Can I say how big thing can I say a big hello to Giovani?

Giovani'ye ne kadar büyük bir merhaba diyebilir miyim?

We haven't seen you here for a very long time.

Seni çok uzun zamandır burada görmüyoruz.

Gina Olivetti. Yes. Hello, Giovanni.

Gina Olivetti. Evet. Merhaba Giovanni.

Nice to see you. And hello, Mr.

Sizi görmek güzel. Ve merhaba, Bay

Duncan and Mr. Steve, how are you?

Duncan ve Bay Steve, nasılsınız?

Long time no see. Hello to all the English.

Uzun zamandır görüşemedik. Tüm İngilizlere merhaba.

Alex Giovanni It seems like a very long time

Alex Giovanni Çok uzun bir zaman gibi görünüyor

because I know that you you were one of our regular viewers, so welcome back.

çünkü düzenli izleyicilerimizden biri olduğunuzu biliyorum, tekrar hoş geldiniz.

It's nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek güzel.

The few people actually have noticed

Birkaç kişi aslında geri döndüğünüzü fark etti,

you have come back, haven't, as it were, saying hello in the in the start.

başlangıçta merhaba demediler.

Yes, sir.

Evet efendim.

Catarina has steamed steamed cauliflower.

Catarina, buğulanmış karnabaharı buharda pişirdi.

That's a good way to cook cauliflower.

Karnabahar pişirmenin iyi bir yolu.

Yes. Steam it because you keep all the all the vitamins

Evet. Buharda pişir çünkü tüm vitaminleri

with some olive chilli and capers.

biraz zeytin biberi ve kapari ile saklarsın.

I like a nice caper.

Güzel bir kapari severim.

Isn't capers is it a type of fish.

Kapari bir balık türü değil mi?

I think it is, yeah. I'm not keen on it.

Bence öyle, evet. Ben buna hevesli değilim.

I don't like I don't like those small sort of pungent fish, you know.

O küçük, keskin balıkları sevmiyorum, bilirsin.

I'm sure it's nice. They like anchovies.

Eminim güzeldir. Hamsi severler.

Oh no, I don't like that parmesan a bit.

Oh hayır, o parmesanı biraz sevmiyorum.

Just likes parmesan.

Sadece parmesanı sever.

Roquefort, blue cheese, cheddar and all the cheeses.

Rokfor, mavi peynir, çedar ve tüm peynirler.

All the cheeses, basically, you just you can't go wrong.

Tüm peynirler, temelde, siz sadece yanlış gidemezsiniz.

It's very hard to go wrong with all the cheeses.

Tüm peynirlerde yanlış gitmek çok zor.

Alessandra says.

Alessandra diyor. İtalya'da

We have thousands of different types of cheese in Italy.

binlerce çeşit peynirimiz var .

Yes, I think most people in the UK

Evet, Birleşik Krallık'taki çoğu insanın

only really eat cheddar.

gerçekten sadece çedar yediğini düşünüyorum.

It's probably the only cheese that most English people eat.

Muhtemelen çoğu İngiliz'in yediği tek peynirdir. Şöyle

I would say.

söylerdim.

Yeah, it's well, there are lots of varieties of cheese that you can buy

Evet, sorun yok, İngiltere'nin farklı yerlerinden İngiltere'nin farklı yerlerinden satın alabileceğiniz pek çok peynir çeşidi var

so, so from different parts of the UK in different parts of England.

.

So there are lots of different cheeses, but I would say the most popular one is cheddar.

Yani pek çok farklı peynir var ama en popülerinin cheddar olduğunu söyleyebilirim.

Cheddar, but, but of course it has lots of different string

Cheddar ama, ama tabii ki çok farklı dil

cheese.

peynirleri var.

You like that sort of a more sort of flaky cheese. Cheshire.

Bu tür daha çok lapa lapa peyniri seviyorsun. Cheshire.

Cheshire, yes.

Cheshire, evet.

Cheshire cheese.

Cheshire and Wensleydale are very similar cheeses.

Cheshire peyniri.

Cheshire ve Wensleydale çok benzer peynirlerdir.

So the only difference in the name is where they are actually made.

Yani isimdeki tek fark, gerçekte yapıldıkları yer.

That's that's basically it really.

Temelde gerçekten bu kadar.

And blue cheese is popular around Christmas time like gorgonzola or what's that other one.

Ve mavi peynir, gorgonzola ya da o diğeri gibi Noel zamanı popülerdir.

Stilton. Stilton.

Stilton. Stilton.

It's very popular particularly around Christmas time.

Özellikle Noel zamanı civarında çok popüler.

Anyway, Steve, we're going to have a quick break.

Her neyse, Steve, kısa bir ara vereceğiz.

We haven't done this for a long time. We're having a little break.

Bunu uzun zamandır yapmadık. Küçük bir mola veriyoruz.

And for those around the world who think that

Ve dünyanın dört bir yanında

we have forgotten about you, I can say that we haven't.

sizi unuttuğumuzu düşünenler için, unutmadığımızı söyleyebilirim.

And just to prove it, guess what's coming up?

Ve sadece kanıtlamak için, tahmin et ne geliyor?

No idea.

Fikrim yok.

Well, what do we used to do at 3:00? Um.

Peki, saat 3:00'te ne yapardık? Um.

Play a game now, huh?

Şimdi bir oyun oyna, ha?

Oh, flags the world. Yes.

Oh, dünyayı işaretler. Evet. Hadi

Let's do it.

yapalım.

Was Pedro there? I doubt it. He's missed it.

Pedro orada mıydı? Şüpheliyim. Kaçırdı.

Okay. People are talking a lot about cheese.

Tamam aşkım. İnsanlar peynir hakkında çok konuşuyor.

Cheese. Yes, yes.

Peynir. Evet evet.

Who would have thought that?

Bunu kim düşünebilirdi?

The hottest topics today would be cheese?

Bugünün en sıcak konuları peynir olabilir mi?

Well, Palmira likes a Greek salad.

Palmira Yunan salatasını sever.

Yes. Feta cheese.

Evet. Beyaz peynir.

Yes. With salad, tomatoes, olives and olive oil.

Evet. Salata, domates, zeytin ve zeytinyağı ile.

Healthy, simple. Delicious. Yes.

Sağlıklı, basit. Lezzetli. Evet.

Is that goat's goat's cheese?

O keçi keçi peyniri mi?

Isn't it. Fatter?

değil mi Daha şişman?

I'm not sure.

Emin değilim.

I think it's.

Bence bu.

It's very light cheese.

Çok hafif bir peynirdir.

Uh, it's normally floating in fluid.

Normalde sıvı içinde yüzer.

I think it's.

Bence bu.

I think it's cheese quite young cheese.

Bence peynir oldukça genç bir peynir.

It hasn't had doesn't have a chance to mature.

Olgunlaşma şansı olmamıştır.

And Leary said that he likes Roquefort.

Ve Leary, Roquefort'u sevdiğini söyledi.

Mm hmm.

Hmm.

With a good wine. Oh, okay. Yes.

İyi bir şarapla. Tamam. Evet.

Well, Stilton, a blue cheese Stilton in the UK

Şey, Stilton, Birleşik Krallık'ta bir mavi peynir olan Stilton,

is traditionally drunk with Port

geleneksel olarak Port

Stilton and port. Hmm.

Stilton ve liman ile içilir. Hmm.

Go very round together, a little bite of port,

Birlikte çok dolaşın, biraz porto şarabı,

a bite Stilton and a drink of port.

bir ısırık Stilton ve bir kadeh porto şarabı.

Some reason the flavours go well together. Sort of.

Nedense tatlar birlikte iyi gider. bir nevi.

I think Roquefort is a blue cheese, isn't it?

Bence rokfor bir mavi peynir, değil mi?

So I can imagine that going with a nice red wine, it that's very similar.

Bu yüzden güzel bir kırmızı şarapla gitmenin çok benzer olduğunu hayal edebiliyorum.

You often think of wine and cheese going together.

Çoğu zaman şarap ve peynirin birlikte gittiğini düşünürsünüz.

You do wine and cheese parties.

Şarap ve peynir partileri yapıyorsun.

People used to have those in the 1970s

İnsanlar 1970'lerde

it very popular to have a a wine and cheese party.

bir şarap ve peynir partisine sahip olmak için çok popülerdi.

And if you did that, you were very sophisticated in the UK

Ve bunu yapsaydınız, Birleşik Krallık'ta çok bilgiliydiniz,

people would put cheese on sticks, wouldn't they?

insanlar peynirleri çubuklara koyarlardı, değil mi?

Cheese on sticks.

Çubuklarda peynir.

And then you would eat the cheese and the wine

Ve sonra peynir ve şarabı yersiniz

and you all felt very high class and sophisticated.

ve hepiniz kendinizi çok kaliteli ve sofistike hissedersiniz.

See, that's, that's UK people for you.

Bakın, bu sizin için İngiltere'deki insanlar.

In the seventies we were trying to become very continental and trying to become very sophisticated.

Yetmişlerde çok kıtasal olmaya ve çok sofistike olmaya çalışıyorduk.

It's a very sad indictment on the culture

Bu, İngiltere'nin kültürüne çok üzücü bir iddianame

of the UK, where the height is sophisticated, Asian,

, yüksekliğin sofistike olduğu, Asyalı,

who with a cocktail stick with a piece of cheese and quite often

bir parça peynirli bir kokteyl çubuğu ve çoğu zaman

a piece of pineapple as well, which I don't know why it's disgusting.

bir parça ananas olan, ki bunun neden iğrenç olduğunu bilmiyorum.

Yes, we always put pineapple with the cheese, because I think that was too,

Evet, biz her zaman peynirin yanına ananas koyarız, çünkü bence o da öyleydi,

because most people didn't like to eat cheese just on its own, because it was a bit strong.

çünkü çoğu insan peyniri biraz sert olduğu için tek başına yemeyi sevmiyordu. Bu

So if you add a bit of pineapple to it sort of adds a bit of sweetness to it.

yüzden, ona biraz ananas eklerseniz, ona biraz tatlılık katar.

So yeah, in the 1970s we were, the UK was trying to become more sophisticated wasn't it.

Yani evet, 1970'lerde Birleşik Krallık daha sofistike olmaya çalışıyordu, değil mi?

So you would hold a wine and cheese party?

Yani şarap ve peynir partisi mi yapacaksın?

The piece. Of cheese and the.

Parça. peynir ve.

Stick and wine of course wasn't very popular in the UK until the sort of eighties and nineties.

Çubuk ve şarap tabii ki Birleşik Krallık'ta seksenli ve doksanlı yıllara kadar pek popüler değildi. O

It became much more popular then.

zaman çok daha popüler oldu.

People just used to drink beer.

İnsanlar sadece bira içerdi.

I mean, they didn't.

Yani, yapmadılar.

I mean, wine has become a lot more popular now than it was, say,

Demek istediğim, şarap,

30 years ago due to its promotion.

tanıtımı nedeniyle, diyelim ki 30 yıl öncesine göre çok daha popüler hale geldi.

Yeah,

Evet,

it's also cheaper.

aynı zamanda daha ucuz. BT

It. It was always seen as an extravagance.

. Her zaman bir savurganlık olarak görüldü.

Yes. In the 1970s, if you had wine, it was like you were.

Evet. 1970'lerde, şarabınız varsa, içmiş gibiydiniz.

You were a military.

Sen bir askerdin.

You're posh, you're a millionaire. Are you?

Havalısın, milyonersin. Sen?

Yes. It's always seen if you even even today.

Evet. Bugün bile her zaman görülüyor.

But if you say you're drinking wine, it's sort of almost seen as a sort of an elitist drink.

Ama şarap içiyorum derseniz, neredeyse elitist bir içecek olarak görülüyor.

It's sort of, you know, if somebody says, what do you like to drink?

Bu bir nevi, bilirsin, eğer biri ne içmeyi seversin derse?

Yes. I'm just telling people, if you say beer, they go if you say wine, oh,

Evet. Ben sadece insanlara söylüyorum, eğer bira dersen, şarap dersen giderler, ah,

why do people think they feel a bit posh in the UK

neden insanlar Birleşik Krallık'ta şarap içerlerse kendilerini biraz lüks hissettiklerini düşünürler,

if they drink wine, which must seem a bit strange to somebody that lives in France where,

ki bu Fransa'da yaşayan birine biraz garip gelmeli nerede,

you know, wine is very probably probably be more popular than beer.

bilirsiniz, şarap muhtemelen biradan daha popülerdir.

I don't know.

Bilmiyorum.

Or water maybe it maybe maybe in Paris

Ya da su belki Paris'te

that you turn the tap on in the kitchen and just wine comes out.

mutfakta musluğu açtığınızda sadece şarap çıkıyor.

Well, it's like it's like the fact that everybody used to drink tea in the UK

Şey, sanki Birleşik Krallık'ta herkes çay içerken çok

and not many people drink coffee.

fazla insan kahve içmiyormuş gibi.

But now it's reversed because we've become, you

Ama şimdi tersine döndük çünkü artık

know, coffee is seen as more sophisticated than tea.

kahve çaydan daha sofistike görülüyor.

You now you drink tea, you tea.

Şimdi çay içiyorsun, çay.

You're a bit common if you drink coffee.

Kahve içersen biraz sıradansın.

Oh yes.

Oh evet.

Because there's lots of different types of coffee.

Çünkü birçok farklı kahve çeşidi var.

Strange isn't it. Culture how it works.

Garip değil mi? Kültür nasıl çalışır. Morgan Freeman'ın Öne Çıktığı

It really is very neutral since the World Cup 2022

2022 Dünya Kupası Açılış Töreninden bu yana gerçekten çok tarafsız

Opening Ceremony Featured Morgan Freeman.

.

Hello. Hello.

Merhaba. Merhaba.

I am Morgan Freeman and I am being paid millions to say

Ben Morgan Freeman ve

the World Cup is great everything is great.

Dünya Kupası harika, her şey harika demem için milyonlar alıyorum.

There is nothing to worry about.

Endişelenecek bir şey yok.

Qatar is your friend.

Katar senin dostun.

Your friend, your friend.

Arkadaşın, arkadaşın.

Talking about the emotions that connect us all.

Hepimizi birbirimize bağlayan duygulardan bahsediyoruz.

Yes, that type of rubbish.

Evet, bu tür bir çöplük.

People will start coming out with this nonsense and just football,

İnsanlar bu saçmalıklarla ve sadece futbolla ortaya çıkmaya başlayacak,

you know.

bilirsiniz.

Yes, people are connected by sports.

Evet, insanlar sporla birbirine bağlanır.

You don't have to dig too deeply into the reasons.

Nedenlerini çok derine inmeye gerek yok.

But we always like to put something up as being more than it actually is.

Ama her zaman bir şeyi gerçekte olduğundan daha fazlası olarak ortaya koymayı severiz.

I suppose music has been elevated to this very high status

Sanırım müzik, insanlığın tüm sorunlarını çözebilecek bu çok yüksek mertebeye yükseltilmiştir

of of solving all of the problems of humanity.

.

But in reality, music has solved nothing.

Ama gerçekte müzik hiçbir şeyi çözmedi.

There is there is moment of history of the human race

İnsan ırkının tarihinde

where music has been responsible

for the ending of war or famine.

savaşın veya kıtlığın sona ermesinden müziğin sorumlu olduğu bir an vardır.

And I know what you're going to say, Mr. Duncan.

Ve ne söyleyeceğinizi biliyorum Bay Duncan.

You are wrong because of Live Aid in the 1980s.

1980'lerdeki Live Aid yüzünden yanılıyorsunuz.

But but nothing really changed.

Ama hiçbir şey gerçekten değişmedi.

It was only a short solution.

Sadece kısa bir çözümdü.

And then. And then there was lots of famine.

Ve daha sonra. Ve sonra çok fazla kıtlık oldu.

There is now.

Şimdi var.

There is now.

Şimdi var.

Where is Bob Geldof and Bono?

Bob Geldof ve Bono nerede?

Now they're on their lovely tropical islands.

Şimdi sevimli tropik adalarındalar.

Now they it's all a lot of sort of media hype.

Şimdi hepsi bir sürü medya aldatmacası.

But I think you're right.

Ama bence haklısın.

I Don't know unless somebody can give us an example.

Birisi bize bir örnek vermediği sürece bilmiyorum.

I don't think wars have ever been stopped by by this sort of thing. No.

Savaşların bu tür şeylerle durdurulduğunu hiç sanmıyorum. Hayır.

But yes.

Ama evet.

So, yeah. Anyway.

Yani evet. Her neyse.

I just I just have that lovely

Ben sadece

thought now of a war ending because they heard a nice piece of music.

şimdi güzel bir müzik parçası duydukları için bir savaşın bittiğine dair o güzel düşünceye sahibim.

Oh, well, I was going to launch a nuclear missile, but.

Ah, nükleer füze fırlatacaktım ama.

But now I've heard that lovely song.

Ama şimdi o güzel şarkıyı duydum.

Something about imagining a better world.

Daha iyi bir dünya hayal etmekle ilgili bir şey.

Oh, no, I won't do that then.

Oh, hayır, o zaman bunu yapmayacağım.

Now I won't blow the world up.

Şimdi dünyayı havaya uçurmayacağım.

It's never happened.

Hiç olmadı. İşte bu

So that's it.

kadar.

You see, we make everything seem to be more than it actually is,

Bakın, her şeyi olduğundan fazla gösteriyoruz

and then it will appeal to us up here and here as well.

ve o zaman burada ve burada da bize hitap edecek.

But quite often it's all just about making money.

Ancak çoğu zaman her şey sadece para kazanmakla ilgilidir.

That's what it's all about.

Her şey bununla ilgili.

It's all about the money.

Bunların hepsi parayla ilgili.

I really wish I was getting some of it. Mr.

Gerçekten biraz almayı dilerdim. Bay

Duncan Well, I should be about something I can do now, Mr.

Duncan Pekala, şimdi yapabileceğim bir şeyle ilgilenmeliyim Bay

Duncan, because I'm unemployed now.

Duncan, çünkü artık işsizim.

Maybe I could become a football player.

Belki bir futbolcu olabilirim.

Why? Well, because I make millions.

Neden? Çünkü ben milyonlar kazanıyorum.

Won't I get paid something like, I think £20,000 a week?

Sanırım haftada 20.000 sterlin gibi bir ödeme almayacak mıyım? Bence

I think you have to be good at it.

bunda iyi olmalısın.

I can pretend I'm an actor, Mr. Duncan.

Oyuncuymuşum gibi davranabilirim, Bay Duncan.

I think I could pretend I'm good at it. Don't think.

Sanırım bu işte iyiymişim gibi davranabilirim. düşünme

I don't think it works like that.

Ben böyle çalıştığını sanmıyorum.

I'm definitely not too old.

Kesinlikle çok yaşlı değilim.

I'm just waiting for some some lovely compliments about my Morgan Freeman impression.

Morgan Freeman izlenimim hakkında bazı güzel iltifatlar bekliyorum.

I thought it was very good. Morgan Freeman.

Çok iyi olduğunu düşündüm. Morgan Freeman.

What a joke.

Ne şaka ama.

Once he went, you know, they're always trying to. Exactly.

Bir kere gitti mi, bilirsiniz, hep gitmeye çalışırlar. Kesinlikle.

They're always trying to make it more than.

Her zaman olduğundan daha fazlasını yapmaya çalışırlar. Bu

It is.

.

It's a football, if you like.

İsterseniz bu bir futbol.

Football's great people like sport. Great. Enjoy it.

Futbolun harika insanları sporu sever. Harika. Tadını çıkar.

It's always been the way they.

Her zaman onların yolu olmuştur.

Actually to make it more than it actually.

Aslında olduğundan daha fazlasını yapmak için.

Is because I'm very old.

çünkü çok yaşlıyım.

You see, I remember when Russia held the Olympics in the mid 1980s

Görüyorsunuz, Rusya'nın 1980'lerin ortasında Olimpiyatları düzenlediğini hatırlıyorum

and a lot of people said, we're not going there, we're not going to Russia, we are going to stay away.

ve birçok insan oraya gitmiyoruz, Rusya'ya gitmiyoruz, uzak duracağız demişti.

America, the USA boycott it,

Amerika, ABD boykot etti,

they stayed away from the Olympics, I think it was was 84 or 85.

olimpiyatlardan uzak durdular, 84 ya da 85 idi galiba.

I think it was 84. I want to say 84.

84 idi galiba. 84 demek istiyorum.

I know I'm wrong because I always am, but I thought it was.

öyleydi.

So it's a very similar situation.

Yani çok benzer bir durum.

We've seen all this before, Mr. Steve and myself.

Bütün bunları daha önce gördük, Bay Steve ve ben.

We've this so many times in the past.

Bunu geçmişte çok yaşadık. Bugün

We are old and cynical

yaşlı ve alaycıyız

today.

.

We have some very interesting things to look at and you are not going to believe it.

Bakacak çok ilginç şeylerimiz var ve buna inanmayacaksın.

Mr. STEVE We have some sounds, some noises.

Bay STEVE Bazı seslerimiz var, bazı gürültüler.

Noises.

sesler.

Noises, sound effects.

Gürültüler, ses efektleri.

Well, I've been very busy this morning.

Bu sabah çok meşguldüm.

I've been shuffling around on the floor.

Yerde dolaşıyordum.

I've been under the table.

Masanın altındaydım. Bugün

I've been on the roof getting all of my lovely sound effects today, because today

tüm güzel ses efektlerimi almak için çatıya çıktım , çünkü bugün

we are talking all about sound, sound

tamamen seslerden,

English words that can be used

to describe sounds, noises.

sesleri, gürültüleri tanımlamak için kullanılabilecek ses İngilizcesi kelimelerden bahsediyoruz.

So some people say sound.

Yani bazı insanlar ses diyor.

Sound is a generic term for anything that is audible noises.

Ses, işitilebilir sesler olan her şey için genel bir terimdir. Gürültülü veya rahatsız edici bir

We often use noise to describe something

şeyi tanımlamak için genellikle gürültüyü kullanırız

that is loud or annoying,

,

so we often use noise to mean something that is loud

bu nedenle gürültüyü genellikle yüksek sesli

or maybe something that is just irritating, like the sound of voice.

veya belki sadece rahatsız edici bir şey, örneğin ses gibi bir şey anlamında kullanırız.

Some people say that.

Bazı insanlar bunu söylüyor.

So here we are.

İşte buradayız.

Steve Well, let's have a look at it.

Steve Peki, bir bakalım.

Today's subject is all about

Bugünün konusu tamamen

ding dong.

ding dong ile ilgili.

Don't get excited.

heyecanlanma

Ding dong sounds and noises

Ding dong sesleri ve sesleri

and we have some lovely sounds coming up.

ve bazı güzel seslerimiz geliyor.

Some of them might be loud.

Bazıları gürültülü olabilir.

So if you are listening with headphones,

Yani kulaklıkla dinliyorsanız,

you might need to turn the volume down

sesi

just a little bit, turn the sound down just a little bit.

biraz kısmanız, sesi biraz kısmanız gerekebilir.

So we do have some noises coming, some some very loud noises.

Yani bazı sesler geliyor, bazı çok yüksek sesler.

Bruno makes a good point. Music can be noise. Yes.

Bruno iyi bir noktaya değiniyor. Müzik gürültü olabilir. Evet.

If it's something that grates on your ear, something you don't like it.

Kulağınızı tırmalayan bir şeyse, hoşunuza gitmeyen bir şey.

You know, something can become noise and it's like when you're driving along in the car

Bilirsiniz, bir şey gürültüye dönüşebilir ve bu, arabada giderken

and you've got the radio on, sometimes you listen to a particular channel and it's fine.

radyoyu açık tutmanız gibi, bazen belirli bir kanalı dinlersiniz ve sorun olmaz.

Then another time you listen to it, and for some reason it causes you a bit of distress.

Sonra bir daha dinlersin ve nedense seni biraz üzer.

You know that that sound, it becomes noise, then it becomes annoying. Hmm.

O sesin gürültüye dönüştüğünü biliyorsun, sonra sinir bozucu oluyor. Hmm.

Maybe the sound of our voice is annoying to some people.

Belki sesimizin tonu bazı insanlara rahatsız edici gelmiştir.

That says some people might hear this coming out of my mouth and go, Oh, what a terrible noise.

Bu, bazı insanların ağzımdan çıkanları duyup, Oh, ne korkunç bir ses, diyebileceğini söylüyor.

What a horrible sound.

Ne korkunç bir ses.

Yes, I mean, some don't like sort of rock

Evet, demek istediğim, bazıları rock'n

and roll music or they don't like heavy metal music.

roll müzikten hoşlanmaz ya da heavy metal müzikten hoşlanmaz.

To them, it's a noise jazz.

Onlara göre bu bir gürültülü caz.

They might like classical music that might be relaxing or jazz.

Rahatlatıcı veya caz olabilecek klasik müzikten hoşlanabilirler.

Jazz, I think jazz is is probably one of the worst types of music,

Caz, bence caz muhtemelen en kötü müzik türlerinden biri,

especially when they improvise, as anyone ever heard.

özellikle de herkesin duyduğu gibi doğaçlama yaptıklarında.

Jazz It's I think they have.

Jazz Sanırım sahipler.

No well, I'm not saying I'm not saying nobody has I'm just asking

Hayır, kimsenin sahip olmadığını söylemiyorum, sadece

a rhetorical question.

retorik bir soru soruyorum.

Improvised jazz is the worst thing.

Doğaçlama caz en kötü şeydir. Kelimenin

It's literally where you just go to a piano

tam anlamıyla, sadece bir piyanoya gittiğiniz

or you pick up a trumpet and you just blow random sounds.

veya bir trompet aldığınız ve rastgele sesler üflediğiniz yer.

I always remember seeing there's a famous actor I'm sure you know who I'm on about.

Her zaman ünlü bir aktör gördüğümü hatırlıyorum, eminim kimden bahsettiğimi biliyorsunuzdur.

Jeff Goldblum.

Jeff Goldblum. Kendisinin

He he really likes to think that he's a jazz pianist,

bir caz piyanisti olduğunu düşünmeyi gerçekten seviyor,

but he he does this syncopation,

ama bu senkopu yapıyor,

I think it's called it's where you just make up the tune.

sanırım buna sadece melodiyi uydurduğunuz yer deniyor.

And we heard it constantly and it is the worst sound I've ever heard in my life.

Ve sürekli duyduk ve hayatımda duyduğum en kötü ses.

It was awful.

Berbattı.

So jazz is okay, but not not improvised jazz.

Yani caz tamam ama doğaçlama caz değil.

It's it's the worst sound.

Bu en kötü ses.

It's well, it's like somebody dropping a piano down the stairs anyway.

İyi, zaten biri piyanoyu merdivenlerden aşağı düşürüyor gibi.

Steve, that's I think that is, you know, other people might disagree.

Steve, bence bu, bilirsin, diğer insanlar aynı fikirde olmayabilir.

Well, it's the way they can.

Pekala, yapabildikleri yol bu.

That's why we call. It noise to you.

Bu yüzden diyoruz. Sana gürültü.

But music to others. Yes. Well, that's that's okay.

Ama başkalarına müzik. Evet. Sorun değil.

Good.

İyi.

So here's the first sound.

İşte ilk ses.

Well, you ready for the sound, Steve Because there is a sound.

Pekala, sese hazırsın Steve Çünkü bir ses var.

You see, you have to listen carefully there.

Görüyorsun, orada dikkatlice dinlemelisin.

So here is the sound.

İşte ses burada.

The first sound is Screech.

İlk ses Screech'tir.

That sounds like the screech of car tires

Bu, yoldaki araba lastiklerinin gıcırtısı gibi geliyor

on a road. Yes.

. Evet.

Yes, sir.

Evet efendim.

Yes. Yeah, exactly.

Evet. Evet kesinlikle.

That sounded like me

when I was driving back from rehearsal the other night.

Geçen gece provadan dönerken bana benziyordu.

Screech.

Çığlık.

The word screech

Çığlık kelimesi,

is a high pitched and often distressing sound.

tiz ve genellikle rahatsız edici bir sestir. Bunun gibi

It can be very distressing to listen to the sound

screeching brakes or screeching tires

gıcırdayan frenleri veya gıcırdayan lastikleri dinlemek çok üzücü olabilir

like that.

.

You expect to hear a crash after that? Mr..

Bundan sonra bir çarpışma sesi duymayı mı bekliyorsunuz? Bay..

Yes, well, that would be another sound

Evet, peki, bu başka bir ses olabilir

or of course, a screech

ya da elbette, bir çığlık

can also be the sound of someone screaming, especially you.

aynı zamanda birisinin, özellikle de sizin çığlık atma sesi olabilir .

Be very popular after this, Mr. Duncan.

Bundan sonra çok popüler olun Bay Duncan.

Especially a screeching woman.

Özellikle de ağlayan bir kadın.

But it

Ama

I did warn you, I.

sizi uyardım,

Wish I could reach high notes like that, Mr. Duncan.

keşke ben de böyle yüksek notalara çıkabilseydim, Bay Duncan.

A screeching woman, maybe a woman who's

Bağıran bir kadın, belki de

just tuned in to this live stream.

bu canlı yayına yeni girmiş bir kadın.

And the first thing she does is.

Ve yaptığı ilk şey.

Yes, well, we can understand why it's so.

Evet, neden böyle olduğunu anlayabiliriz.

The word screech is a high pitched and often distressing.

Çığlık kelimesi tiz ve çoğu zaman rahatsız edici bir kelimedir. Bu

So we often use this.

yüzden bunu sıklıkla kullanırız.

Would you say we use this negatively?

Bunu olumsuz kullanıyoruz diyebilir misiniz?

Normally, yes. Yes.

Normalde evet. Evet.

Yes it is.

It's usually I mean, some birds have a screeching cold and they do.

Evet öyle.

Genelde demek istediğim, bazı kuşların çok soğuk algınlığı vardır ve onlar da öyledir.

I'm trying to think of one that's got a loud screech.

Yüksek sesli bir çığlığı olan birini düşünmeye çalışıyorum.

Well.

Kuyu.

There are certain owls that sound awful

because we often think that owls have a nice sound.

Baykuşların hoş bir sesi olduğunu düşündüğümüz için kulağa korkunç gelen bazı baykuşlar vardır.

But there is only a couple of types of owl that does the does the

Ama bunu yapan sadece birkaç baykuş türü var ve

there's only a couple that do that.

bunu yapan sadece bir çift var. Geri kalanların

All the rest of them make a sort of.

hepsi bir çeşit yapar.

Grab or

Yakala ya da

will.

irade.

Sound.

Ses.

A screeching. Man Yes.

Bir çığlık. Adam Evet.

Yeah.

Evet.

My ear my ear is still ringing from the sound, so.

Kulağım sesinden hala çınlıyor, yani.

Oh, thank you, Bruno.

Ah, teşekkürler, Bruno.

Bruno, 25, has sent a super sticker.

25 yaşındaki Bruno süper bir çıkartma gönderdi.

Thank very much for your super sticker.

Süper etiketiniz için çok teşekkür ederim.

I do appreciate it.

takdir ediyorum.

So we often use the word screech

Bu nedenle, özellikle acil bir durumda ses çıkaran bir şeyden bahsederken, çığlık kelimesini

as a negative phrase or a negative

olumsuz bir ifade veya olumsuz bir kelime olarak kullanırız

word screech, especially when we're talking about something

making a sound in an emergency.

.

And Steve was right quite often you will hear the sound of brakes

Ve Steve haklıydı, sık sık frenlerin

or tires screeching.

veya lastiklerin gıcırdayan sesini duyacaksınız.

Yeah, you're right.

Evet, haklısın.

I keep expecting the crash conference.

Çarpışma konferansını beklemeye devam ediyorum.

Have you got shriek as a word coming up as well?

Siz de bir kelime olarak çığlık attınız mı?

Maybe not.

Belki değil.

Okay.

Because that's shriek is a similar word to Screech, isn't it?

Tamam aşkım.

Çünkü bu çığlık, Screech'e benzer bir kelime , değil mi?

Would you say should we mention that at this point?

Bu noktada bundan bahsetmeli miyiz dersiniz?

You can, because it basically a synonym.

Yapabilirsin, çünkü temelde bir eşanlamlıdır.

You're right.

Haklısın.

So that's good.

Yani bu iyi.

Screech. You've got shriek as well.

Çığlık. Sende de bir çığlık var.

Shriek.

Çığlık

A person's voice can shriek if it becomes high pitched

Bir kişinin sesi tiz

and annoying. Yes.

ve rahatsız edici hale gelirse çığlık atabilir. Evet.

And some birds have a shrieking.

Ve bazı kuşların çığlıkları vardır.

Cool. Yeah.

Serin. Evet.

So again, it's a type of screech. Yes.

Yani yine, bu bir tür çığlık. Evet.

I think screech and shriek are actually very good.

Bence çığlık ve çığlık aslında çok iyi.

That's, that's a good choice actually. Yeah.

Bu aslında iyi bir seçim. Evet. Bunu

I didn't even think of that.

düşünmedim bile.

But a nice nasty shriek is shriek, nasty screech shriek.

Ama güzel, iğrenç bir çığlık çığlıktır, iğrenç bir çığlıktır.

Get in the mix. That shriek, yes.

Karışıma gir. O çığlık, evet.

Is a similar thing to a screech.

Çığlığa benzer bir şey.

Here's another one, Steve with the right.

İşte bir tane daha, sağdaki Steve.

Can I quickly say yes?

Hızlıca evet diyebilir miyim?

Some actors say they do have lots of cheese for breakfast in the Netherlands.

Bazı aktörler, Hollanda'da kahvaltıda çok peynir yediklerini söylüyor .

Yeah, well, that's another reason to visit.

Evet, bu da ziyaret etmek için başka bir neden.

And people are talking about wanting to meet up.

Ve insanlar buluşmak istemekten bahsediyor.

Alessandra mentioned it earlier.

Alessandra daha önce bahsetmişti.

A few people have said yes.

Birkaç kişi evet dedi.

And Louise said, come to Paris for a weekend.

Ve Louise, bir hafta sonu için Paris'e gel dedi.

We are going to do it. Definitely.

Biz yapacağız. Kesinlikle.

Absolutely, definitely. Yes.

Kesinlikle, kesinlikle. Evet.

Next year kind of on with this because I want I can often edit this down.

Gelecek yıl bununla devam edeceğim çünkü bunu sık sık düzenleyebilmeyi istiyorum.

It's just fun. To do.

Bu sadece eğlenceli. Yapmak.

So it is a separate lesson.

Yani ayrı bir ders. Bir

It's sort of spoiling the flow. But there you go. Anyway,

nevi akışı bozuyor. Ama işte gidiyorsun. Her neyse,

here's another good joint.

işte başka bir iyi eklem.

Another sound. Steve. Yes, it's oh, I like this one.

Başka bir ses. Steve. Evet, oh, bunu beğendim.

So again, as you probably

Yani yine, muhtemelen

probably realised already, there is going to be a noise.

zaten fark ettiğiniz gibi, bir ses olacak.

So this noise is boom.

Yani bu gürültü patlıyor.

It's a short one.

Kısa bir tane.

It's a short. Sound. Again, Mr. Duncan, just.

Bu kısa. Ses. Yine, Bay Duncan, sadece.

One more time.

Bir kez daha.

Put your fingers in your ears.

Parmaklarını kulaklarına koy.

Here it comes.

İşte geliyor.

That's not a sound you want to hear very often, is it?

Bu çok sık duymak isteyeceğin bir ses değil, değil mi?

Boom.

Boom.

A sudden and quite often low frequency sound.

Ani ve oldukça sıklıkla düşük frekanslı bir ses.

So we often think of boom as being low frequency.

Bu yüzden patlamayı genellikle düşük frekans olarak düşünürüz.

There is a lot of low resonance and quite often

Çok fazla düşük rezonans vardır ve sıklıkla

you will have maybe some sort vibration as well.

bir tür titreşime de sahip olursunuz.

I remember remember in Beirut, that terrible explosion.

Beyrut'taki o korkunç patlamayı hatırlıyorum.

I've never seen anything like it.

Hiç böyle bir şey görmedim.

Remember when when that I think there was was it

explosives and fertiliser and all sorts of things were being stored.

Patlayıcıların ve gübrenin olduğunu ve her türlü şeyin depolandığını düşündüğüm zamanı hatırlayın.

And that huge explosion and the

Ve o büyük patlama ve o büyük patlamanın

I still remember the video image of that huge explosion.

video görüntüsünü hala hatırlıyorum .

And it was almost like it was almost like a sonic boom taking place.

Ve neredeyse bir ses patlaması yaşanıyor gibiydi.

It didn't look real.

Gerçek görünmüyordu.

It almost looked like a nuclear bomb going off.

Neredeyse patlayan bir nükleer bomba gibi görünüyordu.

It was amazing.

Muhteşemdi.

But well, when I say amazing, it was it was it was certainly something I don't want to see again.

Ama harika dediğimde, kesinlikle bir daha görmek istemediğim bir şeydi.

And I can't imagine what it must have been like to see it for real.

Ve onu gerçekten görmenin nasıl bir şey olduğunu hayal edemiyorum.

So the word there is boom.

Yani oradaki kelime patlama.

Did you?

yaptın mı

I think. So.

Bence. Bu yüzden.

A thunder can hear.

Bir gök gürültüsü duyabilir.

The distant sound of a thunder can be like a boom context you said.

Bir gök gürültüsünün uzak sesi, söylediğiniz bir patlama bağlamı gibi olabilir.

And the crack.

Ve çatlak.

Yes, that can be a boom clap often.

Evet, bu genellikle bir patlama alkışı olabilir.

Loud, very loud sound.

Yüksek, çok yüksek ses.

Normally explosions, as you say.

Normalde dediğiniz gibi patlamalar.

Yes, a boom. Yes.

Evet, bir patlama. Evet. Bir

Another one.

A boom box, by the way.

diğeri.

Bu arada, bir müzik seti.

Yes. Is is a type of

Evet. Bir çeşit

radio amplifier boom box, isn't it?

radyo amfisi müzik seti, değil mi?

It's not something you'd.

Bu senin yapacağın bir şey değil.

See in the eighties, portable stereo. Portable stereo.

Bakınız seksenlerde, portatif müzik seti. Taşınabilir müzik seti.

That's it. Mr. Duncan.

Bu kadar. Bay Duncan.

They call it a boom box because it makes lots of annoying low frequency sounds.

Buna müzik seti diyorlar çünkü çok sayıda rahatsız edici düşük frekanslı ses çıkarıyor.

Sometimes a car comes by, let a young a young person driving a car

Bazen bir araba gelir, genç bir kişinin araba kullanmasına izin verin

and they've got high amplified

ve yüksek amfili

music and it's making a booming sound.

müzikleri vardır ve gümbür gümbür bir ses çıkarır.

Is it because they they like the low frequencies they've got they've got

Aldıkları düşük frekansları sevdikleri için mi

something in the car that makes the low frequency sound.

arabada düşük frekanslı ses çıkaran bir şey var?

What's that cool?

Yes, that would be a subwoofer.

Bu ne harika?

Evet, bu bir subwoofer olurdu.

Subwoofer makes a loud booming sound. Yes.

Subwoofer yüksek bir patlama sesi çıkarır. Evet.

As it goes by in the car.

Arabada giderken.

Yes. The thing I.

Remember the boom box, you could actually put it on your shoulder

Evet. Şu şey I.

Müzik setini hatırlayın, gerçekten omzunuza koyabilir

and you'd walk around and you would annoy every single person

ve etrafta dolaşabilir ve

that you walk by with your loud music,

yüksek sesli müziğinizle yanınızdan geçen herkesi rahatsız edebilirsiniz,

normally it would be something from the charts

normalde listelerden bir şey olurdu

and everyone would hate you even though you thought

ve herkes Sen gelmiş

you were the coolest person ever,

geçmiş en havalı insan olduğunu düşünsen de senden nefret ediyorum,

everyone else was thinking, I wish he would shut that stupid music off a.

diğer herkes keşke şu aptal müziği kapatsa diye düşünüyordu.

Man with a loud voice in a room

Bir odada yüksek sesli bir adam

is often described as having a booming voice.

genellikle gürleyen bir sese sahip olarak tanımlanır.

It's a loud voice.

Bu yüksek bir ses.

It's a low frequency sound, and everyone can hear it.

Düşük frekanslı bir ses ve herkes duyabilir.

If you're in a restaurant, you might say, He was that man

Bir restorandaysanız, "O

over there, really loud, booming voice.

oradaki adamdı, gerçekten yüksek, gürleyen bir ses" diyebilirsiniz.

It means it sort of resonating in an in an annoying way all around the room.

Bu, odanın her yerinde sinir bozucu bir şekilde yankılandığı anlamına gelir .

So, yes, it's very common to describe somebody as having a booming voice if it's a man.

Yani, evet, eğer bir erkekse, birini gürleyen bir sese sahip olarak tanımlamak çok yaygındır.

So you might say man, you might say the distant boom of explosions in the distance.

Yani adamım diyebilirsin, uzaktaki patlamaların uzaktan gümbürtüsü diyebilirsin.

Maybe if a war is taking place, you might hear the distant boom.

Belki bir savaş oluyorsa, uzaktaki patlamayı duyabilirsiniz.

Of his head.

kafasından.

Yes. Yes.

Evet. Evet.

But you have a person could have a booming voice. Yes.

Ama bir insanın gürleyen bir sesi olabilir. Evet. İlave

As well.

The building exploded with an almighty boom.

olarak.

Bina güçlü bir patlamayla patladı.

Yeah, I think we get it, Mr. Duncan.

Evet, sanırım anladık, Bay Duncan.

Yes, yes. Okay. Well, we're talking about sounds.

Evet evet. Tamam aşkım. Şey, seslerden bahsediyoruz.

I can't talk about sounds without actually having the sounds.

Seslere gerçekten sahip olmadan sesler hakkında konuşamam.

You're saying. So it would be.

Diyorsun. Yani öyle olurdu.

It'd be very silly otherwise, wouldn't it?

Aksi çok saçma olurdu, değil mi?

Here we go.

İşte başlıyoruz. Bir

Another one.

I can't believe we're arguing over that

diğeri. Zaten

bu konuda tartıştığımıza inanamıyorum

anyway. Right, right, right.

. Doğru, doğru, doğru.

Here is another one.

Işte başka biri.

I like this word. Steve.

Bu kelimeyi beğendim. Steve.

Bang. Yes.

Bang. Evet.

So what's the difference between a bang and a boom?

Peki bir patlama ve bir patlama arasındaki fark nedir?

I'm going to show you.

sana göstereceğim

Oh, right. That's

Ah, doğru. Sorun

okay. Here we go.

yok. İşte başlıyoruz.

Here is here is the bang.

İşte patlama burada.

That sounds like the farmer chasing

Bu, izinsiz

one of the trespassers away from his field.

girenlerden birini tarlasından kovalayan çiftçiye benziyor.

And here is the boom.

Ve işte patlama.

So, yes, you can you can tell the difference.

Yani, evet, farkı anlayabilirsiniz.

So that that is a much lower sound, lots and lots more low frequency.

Böylece bu çok daha düşük bir ses, çok ama çok daha düşük frekanstır.

And the bang more.

Ve patlama daha fazla.

Yes, it's it's

Evet,

more of a sudden, very loud noise,

daha çok ani, çok yüksek bir ses,

like a gunshot or two cars colliding bang.

bir silah sesi ya da iki arabanın çarpışması gibi.

Or if you were to bang your head against the wall, that would make a certain sound.

Ya da kafanı duvara vursan belli bir ses çıkarırdı.

That's more that's more of an action, though, isn't it?

Bu daha çok bir eylem olsa da, değil mi?

It's the it's the striking of something, not necessarily the sound.

Bir şeyin çarpma sesidir, mutlaka ses değildir.

If you bang your head, it means you've just come into contact with something.

Kafanı vurursan, bir şeyle temasa geçmişsin demektir.

Suddenly.

Birden.

Yeah, but if I was to bang my head against, say, a door, it would make a banging sound.

Evet, ama eğer kafamı mesela bir kapıya çarparsam, bir çarpma sesi çıkarırdı.

Yeah. You could have planks of wood.

Evet. Tahta kalaslarınız olabilir.

You could if we if we had things and we have them

Yapabilirdin, eğer elimizde bir şeyler olsaydı ve onları

bang them together, it would make that's the action.

birbirine vursaydık, bu, aksiyonun bu olmasını sağlardı.

Yeah.

But it's also would make a specific sound.

Evet.

Ama aynı zamanda belirli bir ses çıkarır. Bir

It's sort of a sudden percussive sort of noise.

çeşit ani, vurmalı bir tür gürültü.

So the sound of an impact taking place, a sudden loud noise,

Böylece bir çarpma sesi meydana geliyor, ani ve yüksek bir ses,

the two cars collide, collided with a loud bang.

iki araba çarpışıyor, yüksek bir gümbürtüyle çarpışıyor.

So two things hit each other.

Yani iki şey birbirine çarptı.

You might have a sudden bang.

Ani bir patlama yaşayabilirsiniz.

I heard two loud bangs that sounded like gunshots.

Silah seslerine benzeyen iki yüksek patlama sesi duydum. Elinizde

If you if you have a paper bag and you blow it up and then you

bir kese kağıdı varsa ve onu havaya uçurursanız ve sonra

press it hard

against your other hand, it will explode in a bang, a balloon.

diğer elinize sertçe bastırırsanız, bir patlamayla, bir balon olarak patlar.

If you put a pin in a balloon. Bang.

Bir balonun içine bir iğne koyarsanız. Bang.

Yeah, it's a sound that suddenly

Evet, aniden

very loud sound. It disappears very quickly.

çok yüksek bir ses çıkaran bir ses. Çok çabuk kaybolur.

So a short sudden, loud noise.

Yani kısa, ani, yüksek bir ses.

Doesn't last very.

Çok sürmez.

Long is a bit.

Uzun biraz.

And I know what you're probably thinking out there, Mr.

Ve muhtemelen orada ne düşündüğünüzü biliyorum, Bay

Duncan. There are other uses of the word bang.

Duncan. Patlama kelimesinin başka kullanımları da var.

Well, do your own research.

Peki, kendi araştırmanızı yapın.

Where Mr.

Ham says he plays a game called bang, or at least he has a game called bang.

Bay

Ham'ın bang adında bir oyun oynadığını veya en azından bang adında bir oyunu olduğunu söylediği yer.

Is that, you know, is that.

Bu mu, yani bu mu?

A. Clean game or is that something quite naughty?

A. Temiz bir oyun mu yoksa bu oldukça yaramaz bir şey mi?

I don't know.

Bilmiyorum.

Yeah. Carry on.

Evet. Sürdürmek.

Then.

Another sound. Here we go. Oh, I like this one.

Daha sonra.

Başka bir ses. İşte başlıyoruz. Bu hoşuma gitti.

I like this one because it's for sound

Bunu seviyorum çünkü

that is made when you are frying something.

bir şeyi kızartırken çıkan ses için.

Maybe a nice piece of bacon.

Belki güzel bir parça domuz pastırması.

Some bacon.

Biraz domuz pastırması.

Or a sausage.

Veya bir sosis.

Or something. That's fine.

Ya da başka birşey. Bu iyi.

It's not lovely who you go into the kitchen and.

Mutfağa kiminle girdiğin hiç hoş değil.

Your wife is there making your breakfast in the morning.

Eşiniz sabah kahvaltınızı hazırlıyor.

Some.

Some sausages and some bacon.

Bazı.

Biraz sosis ve biraz domuz pastırması.

Without a bang.

Bir patlama olmadan.

Mr. Duncan, that noise from his mind, that loud sound.

Bay Duncan, zihninden çıkan o ses, o yüksek ses.

Described that as annoying.

Bunu can sıkıcı olarak nitelendirdi.

I've been coming on for about 10 minutes.

Yaklaşık 10 dakikadır geliyorum. yapmaya

I've been trying to. Yeah.

çalışıyordum. Evet.

A sizzle. Yes.

Bir cızırtı. Evet.

Not a high, high frequency sound.

Yüksek, yüksek frekanslı bir ses değil.

A high frequency sound which you normally hear during cooking

Normalde

or heating with certain types of food.

belirli yiyecek türlerini pişirirken veya ısıtırken duyduğunuz yüksek frekanslı bir ses.

Yes. So anything in a frying pan.

Evet. Yani bir tavada herhangi bir şey.

And if the oil is very hot

Ve eğer yağ çok sıcaksa

and you put something in whatever that might be meat or could be anything

ve içine et veya sebze olabilecek herhangi bir şey koyarsanız

vegetables, I mean, by Chinese cookery.

, Çin mutfağından bahsediyorum.

You've got the hot wok, haven't you?

Sıcak wok'u aldın, değil mi?

And then you put all the vegetables in and they make it sizzling.

Ve sonra tüm sebzeleri koyarsınız ve cızırtılı hale getirirler.

No worries.

As it's cooking.

Endişelenme. Yemek

pişirirken.

Yes, that would be that would be the sound you're making.

Evet, çıkardığınız ses bu olurdu.

So you'd have to you'd have to have very hot for you to get the sizzle. Mm.

Yani cızırtıyı alabilmeniz için çok sıcak olmanız gerekir . mm.

I like the sound of the sizzle.

Cızırtı sesini seviyorum.

Yeah.

I can hear the bacon sizzling

Evet.

in the kitchen when you hear the meat sizzle,

Mutfakta etin cızırtısını duyduğunuzda pastırmanın cızırtısını duyabiliyorum,

then it is time to take it out.

o zaman onu çıkarmanın zamanı geldi.

We're not saying that's an instruction. We just said.

Bunun bir talimat olduğunu söylemiyoruz. Az önce söyledik.

Well, it is a no.

Bu bir hayır.

It's just an example of a sentence.

Bu sadece bir cümle örneği.

Not to matter.

Önemli değil.

That sound.

O ses.

Oh. Oh, right.

Ah. Ah, doğru.

Oh, Mr. Duncan, you have to do it. It's not lovely.

Oh, Bay Duncan, bunu yapmalısınız. Bu hoş değil.

Listen, I am hungry, Mr.

Dinleyin, acıktım Bay

Duncan, but it could also be an old gramophone record

Duncan ama çalınan eski bir plak da olabilir

being played.

.

It could be so quite often we use the word sizzle

Cızırtı kelimesini

to mean something that's cooking or something that is hot

pişmekte olan bir şey veya ocakta sıcak olan bir şey,

maybe on a stove, something that is frying.

kızaran bir şey için çok sık kullanabiliriz.

I like that one very much.

Bunu çok beğendim.

Here's another one, Steve.

İşte bir tane daha, Steve.

We'll move on because we are running out of time.

Devam edeceğiz çünkü zamanımız daralıyor.

Once again, I.

Bir kez daha, I.

We need to play the the game.

Oyunu oynamamız gerekiyor.

Don't play the. Game.

oynamayın. Oyun.

The missing word game.

Kayıp kelime oyunu.

Like.

Beğenmek.

The fill in the blank.

Boşluk doldurma.

Yes, fill in the blanks.

Evet, boşlukları doldurun.

Which is very similar to a game that was very popular before. Yes.

Daha önce çok popüler olan bir oyuna çok benziyor. Evet.

And we're going to be playing in about 10 minutes time.

Ve yaklaşık 10 dakika sonra oynuyor olacağız.

Okay.

15 minutes time, hopefully 10 minutes time.

Tamam aşkım.

15 dakika, umarım 10 dakika.

Here's another one.

Oh, I like this one.

İşte burada bir başkası.

Bu hoşuma gitti.

Steve Inaki fritters sizzle in the frying pan.

Steve Inaki börekleri kızartma tavasında cızırdar.

Fritters I Potato fritters. Yes.

Börek I Patatesli börek. Evet.

All last week, Louis Luis Mendez was making cod fritters

Geçen hafta boyunca, Louis Luis Mendez morina böreği

or fried cod with potato, and they looked quite nice, actually.

ya da patatesli kızarmış morina balığı yapıyordu ve aslında oldukça güzel görünüyorlardı.

I saw a picture of them. Here's another one, Steve.

Onların bir resmini gördüm. İşte bir tane daha, Steve.

Someone is coming to your door and.

Birisi kapınıza geliyor ve.

They want to get your attention.

Dikkatinizi çekmek istiyorlar.

They will normally press the doorbell,

Normalde

which often makes this sound

bu sesi çıkaran

and say.

ve söyleyen kapı ziline basarlar.

That you you're going to repeat it.

Tekrar edeceksin.

Oh, okay.

Tamam.

I kind of feel so there is someone at the door.

Kapıda biri varmış gibi hissediyorum.

I better get it.

alsam iyi olur.

Oh, he got me there, Mr..

Oh, beni oraya getirdi, Bay..

I did. I got you. That there was someone at the door.

Yaptım. Anladım. Kapıda birinin olduğunu.

Oh brother, we haven't actually got a doorbell so I don't know why I would react to that.

Ah kardeşim, aslında bir kapı zilimiz yok, bu yüzden buna neden tepki vereceğimi bilmiyorum.

Anyway, we. Don't have a doorbell. Now.

Her neyse, biz. Kapı zili yok. Şimdi.

You just got to bang the door.

Sadece kapıyı çarpman gerekiyor.

We have got a knocker.

Bir tokmağımız var.

We have a large knocker. To.

Büyük bir tokmağımız var. İle.

What is.

Nedir.

No, it also sounds like, you know, in an airport they often do the announcement.

Hayır, aynı zamanda, bilirsiniz, bir havaalanında genellikle anons yaparlar.

Okay, so.

Tamam, peki. Her

So first of all, you'd hear this sound

şeyden önce,

of light waiting at gate 14

14 numaralı kapıda bekleyen bu ışık sesini duyarsınız,

is the 850 to Singapore

850 Singapur'a

boarding now at the gate,

biniyor, şimdi kapıda,

please have your ticket ready.

lütfen biletinizi hazırlayın.

And remember, no drugs or we will kill you.

Ve unutma, uyuşturucu yok yoksa seni öldürürüz.

I remember

when I used to go to France. Yes.

Fransa'ya gittiğim zamanları hatırlıyorum. Evet.

Many, many years ago.

Çok, çok yıllar önce.

20 years ago, something like that.

20 yıl önce, böyle bir şey. Fransa'daki havaalanlarında

The sound of the

the sound that preceded the announcement

anonstan önce gelen sesin sesi,

in the airports in, France

was a it was unlike any other sound,

başka hiçbir sese benzemiyordu,

the bell sound that came before the announcement to Louis when no one noticed

Louis'e anonstan önce gelen ve kimse fark etmemişken gelen çan sesiydi

and it was said when you heard it, it just made me feel excited.

ve siz onu duyduğunuzda öyle söylendi. beni heyecanlandırdı.

It had a particular

Belirli bir

ring to it, a particular.

tınısı vardı, özel.

And then many years later, I went back to probably Charles

Ve yıllar sonra, muhtemelen Charles

de Gaulle Airport, I think is the main airport in Paris.

de Gaulle Havalimanı'na geri döndüm, sanırım Paris'in ana havalimanı.

And I was so disappointed they changed the sound

Ve o kadar üzüldüm ki

of the announcements in the in the airport.

hava alanında anonsların sesini değiştirmişler.

What was it now? It was it.

Şimdi neydi? Oydu.

I don't know.

Bilmiyorum.

But it's sort of back in the sort of eighties and nineties, there was a particular sound they had.

Ama seksenlerde ve doksanlarda, belirli bir sesleri vardı.

And it was a love.

It was it sounded so

Ve bu bir aşktı.

Kulağa çok

French and so sophisticated.

Fransız ve çok sofistike geliyordu.

Was it the airport? Was it.

Havaalanı mıydı? Öylemiydi.

Oh, no.

Oh hayır.

But it wasn't.

Ama değildi.

It was a sort of a sort of a bells.

Bir çeşit çandı.

And then they changed it.

Ve sonra değiştirdiler.

They changed it, Louis.

Değiştirdiler, Louis.

And maybe they've changed the. Seriousness of experts.

Ve belki de değiştirdiler. Uzmanların ciddiyeti.

Oh, well, there was on alert France for notifications and announcements in.

Oh, pekala, bildirimler ve duyurular için Fransa alarmdaydı.

Airports, as I'm sure.

Havaalanları, eminim.

You know, my favourite, the one in Kuala Lumpur.

Biliyorsun, benim favorim, Kuala Lumpur'daki.

Kuala Lumpur has. Favourite, is it? Yes.

Kuala Lumpur'da var. Favori, öyle mi? Evet.

Kuala Lumpur has the most amazing tone when they give the announcements.

Kuala Lumpur, anonsları verirken en muhteşem tonuna sahip . Bu

It's it's bang, bang, bang, bang, bang.

, bang, bang, bang, bang, bang.

Do you remember it?

Hatırlıyor musun?

Yes, I do.

Evet ediyorum.

It was lovely when you arrived in Kuala Lumpur

Kuala Lumpur'a vardığınızda

and you would hear that sound you knew you had arrived. Yes.

ve geldiğinizi bildiğiniz o sesi duymanız çok güzeldi . Evet.

It's the most beautiful.

Bu en güzeli. Bir

It was sort of bum, bum, bum, bum. But

çeşit serseri, serseri, serseri, serseriydi. Ama

yes, it was like a friendly sound, very friendly.

evet, dostça bir ses gibiydi, çok dostça.

And the French horn used to be just sounded sophisticated.

Ve Fransız kornası eskiden sadece sofistike geliyordu.

But they changed it last time I went to to France, you know.

Ama en son Fransa'ya gittiğimde değiştirdiler, biliyorsun.

Let me just tell you.

Sadece sana söyleyeyim.

I know.

Biliyorum.

But, you know, maybe maybe Louis can can start a petition

Ama, bilirsin, belki Louis,

to get the old sort of seventies eighties announcements

in airports, French airports, such as Charles de Gaulle, what it was before.

havaalanlarında, Charles de Gaulle gibi Fransız havaalanlarında, eski 70'ler 80'ler duyurularının eskisi gibi olması için bir imza kampanyası başlatabilir. Kulağa

It sounds like this sounds like a lot of work.

çok iş gibi geliyor.

Just so that when I go back, it sounds like it did back in the 1980s.

Öyle ki, geri döndüğümde, 1980'lerde olduğu gibi geliyor.

I don't think that's going to happen now.

Bunun şimdi olacağını sanmıyorum.

I think France has more important things to worry about

Bence Fransa'nın

at the moment than the sound of their announcement in the airport.

şu anda havaalanındaki anonsunun sesinden daha önemli endişeleri var.

I think so.

Bence de. Kapı

So so your doorbell.

ziliniz de öyle.

Your doorbell might make a happy

Kapı ziliniz çaldığında mutlu bir

ding dong sound when it rings.

ding dong sesi çıkarabilir.

There's somebody at the door.

Kapıda biri var.

Also, we can the word ding dong as a metaphor

Ayrıca, ding dong kelimesini

for the sound of an argument or a fight taking place.

bir tartışmanın veya kavganın sesi için bir metafor olarak kullanabiliriz.

You might hear a ding dong next door.

Yan tarafta bir ding dong duyabilirsiniz.

Oh, the neighbours are having a bit of a ding dong.

Oh, komşular biraz ding dong yaşıyor.

Yes, it means they're having a, you know, a fight.

Evet, bu onların kavga ettikleri anlamına geliyor.

I can hear the furniture being thrown around.

Mobilyaların etrafa fırlatıldığını duyabiliyorum.

But it would indicate not a particularly serious

Ancak bu, özellikle ciddi bir anlaşmazlığın olmadığını gösterir

dispute.

.

A ding dong, you would say, oh, those two people are having bit of a ding dong.

Bir ding dong, diyeceksiniz ki, ah, bu iki kişi biraz ding dong yaşıyor.

That might be that might be just sort of talking and arguing

Bu sadece birbirleriyle konuşmak ve tartışmak olabilir

with each other, but not physically fighting.

, ancak fiziksel olarak kavga etmek olmayabilir.

No, that wouldn't be a ding dong.

Hayır, bu bir ding dong olmazdı.

That would be, you know, be something else.

Bu, bilirsin, başka bir şey olurdu.

An altercation. Yes. So a ding dong is just

Bir münakaşa. Evet. Yani bir ding dong, sadece

a couple of people having a bit of an argument.

biraz tartışan bir çift insandır.

Yes. It's an argument or a fight taking place of two people disagreeing maybe.

Evet. Bu, belki de aynı fikirde olmayan iki kişinin yer aldığı bir tartışma veya kavgadır.

But not too seriously.

Ama çok ciddi değil.

Maybe they're disagreeing about Brexit.

Belki de Brexit konusunda aynı fikirde değiller.

Here's another one, Steve.

İşte bir tane daha, Steve.

We've got still got loads left.

Hala yüklerimiz kaldı.

Have I once again, I think we're going to run out of time.

Bir kez daha mı, zamanımızın tükeneceğini düşünüyorum.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

Steve Oh, I like this one. Steve I like this one.

Steve Oh, bunu beğendim. Steve bunu beğendim.

I like this one a lot.

Bunu çok beğendim.

For those who are into the equine,

Atla ilgilenenler için, at

the equine pursuits

peşinde

equine, of course, we're talking about horses.

koşanlar için, tabii ki atlardan bahsediyoruz.

Only three are.

Sadece üçü.

Horses. Things to do with horses.

Atlar. Atlarla yapılacak şeyler.

Clip clop, click clop.

Tık tık, tık tık.

Would you like to hear a clip? Clop. Go on. Here we go.

Bir klip duymak ister misiniz? Tak. Devam et. İşte başlıyoruz.

Here the horse down the road

Burada at yolda

marching the two horses march.

yürüyen iki at yürüyor.

There's a horse. Coming. Mr. Duncan. There's the horse.

Bir at var. Gelen. Bay Duncan. İşte at.

Oh, no.

Oh hayır.

It's left a great big poop.

Kocaman bir kaka bıraktı.

This horse poop is awful.

Bu at kakası korkunç.

It really is the worst thing next to cow poop.

Gerçekten inek kakasından sonraki en kötü şey.

I think the two the two poops

Bence

that are the to clean up horse poop and cow poop.

at kakasını ve inek kakasını temizlemek için iki kaka.

I think so.

Bence de.

Yours is quite bad to clean up.

Seninki temizlemek için oldukça kötü.

I must admit, Mr. Duncan, I don't enjoy doing that.

İtiraf etmeliyim Bay Duncan, bunu yapmaktan hoşlanmıyorum.

I mean, he's out on the kitchen floor.

Yani, mutfakta yerde.

Yes, the sound effects, of course, horses hooves are hard

Evet, ses efektleri, tabii ki, atın toynakları sert

and they might have a horse shoe, a metal on it.

ve üzerinde bir at nalı, bir metal olabilir.

So it makes that particular salmon.

Bu yüzden o özel somonu yapar.

It strikes the the the tarmac. Yes.

Asfalta çarpıyor. Evet.

Oh, of course.

So the clip clop of horses hooves, but also the clip clop

Oh elbette.

Yani atların toynaklarının tıkırtısı, ama aynı zamanda

made by a woman in high heeled shoes.

yüksek topuklu ayakkabılar giyen bir kadın tarafından yapılan tıkırtı.

You might hear the clip clop.

Klip sesini duyabilirsiniz.

So very similar sound.

Yani çok benzer bir ses.

It also it also indicates a certain rhythm to the sound as well.

Aynı zamanda sese belirli bir ritim de gösterir.

Clop It's got a certain rhythm.

Clop Belli bir ritmi var.

Flip flop, flip flop, flip flop.

Flip flop, flip flop, flip flop.

Flip flop.

Takla. Onu

It indicates the rhythm there to move

hareket ettirmek için oradaki ritmi gösteriyor

that one, hasn't it.

, değil mi?

Normally a horse will have a because of the way

Normalde bir atın,

the feet strike the floor it have a rhythm to it.

ayaklarının yere vurma şekli nedeniyle bir ritmi vardır.

Tip clop, clip klutz clop. Yes.

Bahşiş tıkırtı, klip klutz tıkırtı. Evet.

And that's I think that's the important thing with a clip clop.

Ve bence bir klipsle ilgili önemli olan şey bu.

It's going to have a bit of rhythm clipped.

Biraz ritim kırpılmış olacak.

Otherwise it's just becomes a noise of noise.

Aksi halde sadece bir gürültüye dönüşür.

So a clip clop is a sound of something striking, a hard surface.

Yani bir tıkırtı, çarpıcı bir şeyin , sert bir yüzeyin sesidir.

Normally we think of horses hooves or a lady walking along the road

Normalde aklımıza at toynaklarını ya da

on hard surface with her

very high shoes, making a flip flop sound.

çok yüksek ayakkabılarıyla sert zeminde yol boyunca yürüyen ve takla sesi çıkaran bir hanımefendi gelir.

As you as you go along.

Seninle birlikte giderken.

I think so. Here's another one, Steve.

Bence de. İşte bir tane daha, Steve.

Oh, we're really going fast now.

Oh, şimdi gerçekten hızlı gidiyoruz.

Suddenly we're going fast.

Aniden hızlı gidiyoruz.

Everyone squeak, squeak, squeak Would you like to hear it?

Herkes ciyak ciyak ciyak ciyak ciyak sesi Duymak ister miydiniz?

Use a squeaking sound?

Bir gıcırtı sesi mi kullanıyorsunuz?

Yes. Oh.

Evet. Ah.

Actually, that sounds like me.

Aslında bu bana benziyor.

First thing in the morning when I get out of bed, that's the

Sabah yataktan kalktığımda ilk iş,

that's literally the sound that my bones and my joints make

kemiklerimin ve eklemlerimin çıkardığı ses tam anlamıyla bu

something something like that.

.

Anyway,

Her neyse,

so squeak the metallic sound

made by a rusty an oiled wheel is a good example of that.

yağlanmış paslı bir tekerleğin çıkardığı metalik ses gıcırtısı buna güzel bir örnektir.

So something metallic normally,

Yani normalde metalik bir şey,

maybe two things that are moving together

belki iki şey birlikte hareket ediyor

and, they produce a metallic sound.

ve metalik bir ses çıkarıyorlar.

It's sometimes it's quite, quite an annoying sound as well.

Bazen oldukça, oldukça can sıkıcı bir ses de oluyor.

A squeaky gate? Yes.

Gıcırdayan bir kapı mı? Evet.

A squeaky gate or a squeaky door.

Gıcırdayan bir kapı veya gıcırdayan bir kapı.

If the hinges haven't been oiled, then they will make an annoying

Menteşeler yağlanmamışsa rahatsız edici

and it's an annoying high pitched noise.

bir tiz ses çıkarırlar. Kasabaya giderken içinden geçtiğimiz

There's a gate that we walked through on the way into town,

bir kapı var ve

which every week I go, I say to Duncan, Oh,

her hafta gittiğimde Duncan'a, Oh,

I've forgotten because I want to take some oil. Yes.

unuttum çünkü biraz yağ almak istiyorum, diyorum. Evet.

And put some oil on this gate, on this public footpath,

Ve bu halka açık patikadaki kapıya biraz yağ sürün,

because it makes this annoying squeaking noise when you open it. Yes.

çünkü açtığınızda sinir bozucu bir gıcırtı sesi çıkarıyor. Evet.

Yes. So I'm going to I've got.

Evet. Bu yüzden bende var'a gidiyorum.

How can I remember Mr. Duncan?

Bay Duncan'ı nasıl hatırlayabilirim?

I'm going to put some three in one oil. Okay.

Bir yağa üç tane koyacağım. Tamam aşkım.

Into my rucksack into town.

Sırt çantama kasabaya.

Can I just say other brands and other

Sadece diğer markaların ve diğer

types of oil are available

yağ türlerinin mevcut olduğunu söyleyebilir miyim?

and. You're going to have squeaky joints.

Gıcırdayan eklemleriniz olacak.

People often referred to literally saying, well, I've got squeaky joints.

İnsanlar genellikle kelimenin tam anlamıyla, gıcırdayan eklemlerim var.

If the joints make a noise when they move, sometimes your knees might make a noise.

Eklemler hareket ederken ses çıkarıyorsa bazen dizleriniz de ses çıkarabilir.

Of course, a lot of people also say creak.

Tabii bir çok kişi de gıcırtı der.

Yes, it's not quite the same thing.

Evet, tam olarak aynı şey değil.

So Squeak is normally a very high frequency.

Yani Squeak normalde çok yüksek bir frekanstır.

Creak is quite often a much lower frequency.

Gıcırtı genellikle çok daha düşük bir frekanstır.

You might think of a door opening.

Bir kapı açmayı düşünebilirsiniz.

So normally the tone or the sound is slightly different.

Yani normalde ton veya ses biraz farklıdır.

CREAKING floorboards.

Gıcırdayan döşeme tahtaları.

Yes, creak is normally the sound that wood makes

Evet, gıcırtı normalde ahşabın

when it's when wood is rubbing against other other wood.

diğer ahşaba sürtündüğünde çıkardığı sestir.

It's like,

Sanki,

how often have you rubbed wood together?

ne sıklıkla tahtaları birbirine sürttün?

Been a long time.

Uzun zaman oldu. Dürüst olmayı umarak

It's been a long time since I've had any rub, any wood

herhangi bir ahşabın başka bir ahşaba sürtünmesinden bu yana uzun zaman geçti

rub against any other wood, hoping to be honest.

.

Or against any other part of your body.

Ya da vücudunuzun başka herhangi bir yerine karşı.

Yeah.

So yeah.

Evet.

Yani evet.

If, if like floorboards, if you walk on on a floorboards

Eğer döşeme tahtaları gibi, bir döşeme tahtaları üzerinde yürürseniz

and they make that creaking sound, that's the sound of wood rubbing against.

ve o gıcırtı sesini çıkarırsanız, bu ahşabın sürtünme sesidir.

Would say my ear might you could use squeak.

Kulağım gıcırtı kullanabilirsin derdim.

You kind of have a squeaky floorboard. Yes.

Gıcırdayan bir döşeme tahtan var. Evet.

That makes that sound quite often.

Bu sesi oldukça sık çıkarıyor.

You would use creak when in reference

to wood moving against other wood, it's a slightly different sense.

Ahşabın diğer ahşaba karşı hareket etmesinden bahsederken gıcırtı kullanırsınız, bu biraz farklı bir anlamdır.

It's creak.

Gıcırdıyor.

Friction between metal parts might create a squeak.

Metal parçalar arasındaki sürtünme gıcırtıya neden olabilir.

And of course, let's not forget the lovely mouse with its little sound squeak.

Ve tabii ki, küçük gıcırtısı olan sevimli fareyi de unutmayalım.

If you test the sound of of a pheasant.

Bir sülün sesini denerseniz.

Yes, well, we would probably describe the sound of a pheasant as more like a screech.

Evet, muhtemelen bir sülün sesini daha çok bir çığlık olarak tanımlarız.

Yes, you would.

Evet, yapardın.

Yeah, we would say use the screech for a pheasant.

Evet, bir sülün için çığlığı kullan derdik.

Even though it does have a metallic sound.

Metalik bir sesi olmasına rağmen.

It has a metallic sound.

Metalik bir sesi var.

But you would you would actually use the word screech

Ama aslında

in reference to

that particular bird.

o belirli kuşa atıfta bulunarak çığlık kelimesini kullanırdınız.

And there are other birds that make a similar pheasant, similar sound to that.

Ve buna benzer bir sülün sesi çıkaran başka kuşlar da var.

But yes, but thank you for that.

Ama evet, ama bunun için teşekkür ederim. İşte

That's that's very useful.

bu çok faydalı.

Another one because we are, as usual, running out of time.

Bir tane daha çünkü her zamanki gibi zamanımız tükeniyor.

Oh, scrape.

Ah, kazımak.

So this is very simple.

Yani bu çok basit.

Sorry, primroses can squeak use the chalk against a blackboard again.

Üzgünüm, çuha çiçekleri yine tebeşirle tahtaya karşı gıcırdayabilir.

That would would that be screech.

Bu çığlık olurdu.

No squeak. Squeak is a good yes weak.

Gıcırtı yok. Gıcırtı iyi bir evet zayıftır.

So something is squeaking two things rubbing together.

Yani bir şey birbirine sürtünen iki şeyi gıcırdatıyor.

The other one, of course, is the sound of a person running their fingernails

Diğeri ise, tabii ki, bir kişinin tırnaklarını

down a blackboard that is almost like a squeak.

karatahtada gezdirmesinin neredeyse bir gıcırtı gibi çıkardığı ses.

But also, I suppose you could use the word screech as well,

Ama aynı zamanda, sanırım ciyaklama kelimesini de kullanabilirsiniz,

but it's more of a scraping sound, which is what we have now scrape.

ama bu daha çok bir kazıma sesi, ki şimdi kazıdığımız şey bu.

Right. That interesting.

Sağ. Bu ilginç.

So here we had the word scrape.

İşte burada kazıma kelimemiz vardı.

Now I'm just trying to find have got scrape here.

Şimdi sadece burada kazıma var bulmaya çalışıyorum.

I hope so.

Umarım.

Scrape.

Kazımak.

Oh yes. There it is.

Oh evet. İşte burada.

Scrape, scrape.

Kazı, kazı.

Something being moved against another surface.

Bir şeyin başka bir yüzeye karşı hareket ettirilmesi.

So the sound of one thing being dragged

Yani bir şeyin

across another scrape

başka bir kazıma boyunca sürüklenmesinin sesi

or to force an object against a hard, hard

veya bir nesneyi bir alet kullanarak sert, sert bir yüzeye doğru zorlamak için kazıma

surface using a tool scrape.

.

Yes, you can scrape your fingernails across a blackboard.

Evet, tırnaklarınızı karatahtaya sürtebilirsiniz.

So, Bruno.

Yani, Bruno.

Yes, that would be if you scrape fingernails against a blackboard.

Evet, karatahtaya tırnaklarını sürtersen böyle olur.

It makes a particular sound that everybody

Herkesin nefret ettiği özel bir ses çıkarır

hates.

.

Yes, it makes your teeth go on edge.

Evet, dişlerinizi kamaştırır.

Yeah, it's a horrible sound.

Evet, korkunç bir ses. Hemen

It goes right through your head.

kafanızın içinden geçiyor.

Yes. It's we don't have that sound.

Evet. Bizde o ses yok. Bir yerden

If you use if you use a spade just to to

to remove some dog poo

biraz köpek kakasını çıkarmak için kürek kullanırsanız

from a floor, you would scrape it up,

, onu kazırsınız,

scrape, and it would make a particular

kazırsınız ve

sound as as the, as, as the shovel

küreğin

came against the hard floor surface.

sert zemin yüzeyine çarpması gibi belirli bir ses çıkarır. .

But yeah.

Ama evet.

So also raping sound.

Yani tecavüz sesi de. Bizim

Also we have a phrase as well.

de bir deyimimiz var.

Scrimp and scrape.

Karıştırın ve kazıyın.

Scrimp and scrape.

Karıştırın ve kazıyın.

If you scrimp and scrape, it means you struggle to survive.

Eğer kıvırıp sıyırırsanız hayatta kalma mücadelesi veriyorsunuz demektir.

You are trying to to survive by scrimping and scraping.

Sıçrayarak ve kazıyarak hayatta kalmaya çalışıyorsunuz.

Scrimp means you are cutting back.

Scrimp, geri kestiğiniz anlamına gelir.

Maybe you are trying to find a way

Belki para biriktirmenin bir yolunu bulmaya çalışıyorsun

of trying to save money, or maybe you don't have much money.

ya da belki de fazla paran yok.

And of course scrape means you are trying to to gather

Ve elbette kazımak, elinizden geleni

or get whatever you can as well. Yeah.

de toplamaya veya almaya çalıştığınız anlamına gelir. Evet.

A suggestion is that you're having to use fairly drastic means

Bir öneri,

to get food, for example.

örneğin yiyecek almak için oldukça sert yöntemler kullanmak zorunda olmanızdır.

Yes, that my, my.

Evet, benim, benim. Bir

I don't get paid for another week.

hafta daha maaş alamıyorum.

I'm going to have to scrimp and scrape.

Scramp ve kazımak zorunda kalacağım.

Yeah. For the next few days.

Evet. Önümüzdeki birkaç gün için. Bu, artıkları

Meaning that you're going to have to sort of use leftover

to eat or beg for food or something.

yemek için kullanmak veya yemek için yalvarmak veya başka bir şey için kullanmak zorunda kalacağınız anlamına gelir.

Yeah, that's it. Here's another one.

Evet işte bu. İşte burada bir başkası.

We've got one more.

Bir tane daha var.

This is the last one, Steve.

Bu sonuncusu Steve.

And then it's the missing word game.

Ve sonra kayıp kelime oyunu.

Yes, it

Evet,

Steve.

Steve'di.

It here.

Burada.

It is, Tinker.

Öyle, Tinker.

Can't really hear it. Mr..

Gerçekten duyamıyorum. Bay..

Go. Okay.

Git. Tamam aşkım.

Russell. Russell. Russell.

Russel. Russel. Russel.

The sound made by the movement of paper.

Kâğıdın hareketinden çıkan ses.

Plastic.

Plastik.

So maybe

Yani belki de

Russell

Russell

the wind caused the leaves to rustle.

rüzgarı yaprakların hışırdamasına neden olmuştur.

So we can also have the sound of leaves blowing as well.

Böylece yaprakların uçuşma sesini de duyabiliriz .

Some very relaxed and sound.

Bazıları çok rahat ve sağlam.

Wind rustling through the trees.

Ağaçların arasından hışırdayan rüzgar.

Yes, it's a relaxing a lesson is this sort of

Evet, rahatlatıcı bir ders, bu tür bir ders

it's almost like white noise.

neredeyse beyaz gürültü gibi. Bir

It's sort of you can't define it.

nevi tanımlayamazsınız.

It's a mixture of frequencies, but it's very sort of low

Bu, frekansların bir karışımı, ancak çok düşük bir

volume.

ses seviyesi.

As you say,

Dediğiniz gibi

the sound a little bit like the sea.

ses biraz deniz gibi.

Yes. That's almost not white noise.

Evet. Bu neredeyse beyaz gürültü değil.

Might help you get to sleep at night

Geceleri uyumana yardımcı olabilir,

so you can put this on a loop if you can't sleep tonight.

böylece bu gece uyuyamazsan bunu bir döngüye alabilirsin.

Yes. A lot of people. Have watched Mr.

Evet. Bir çok insan. Bay

Duncan's live stream.

Duncan'ın canlı yayınını izledim.

A lot of people have.

Birçok insan var.

They they they make a lot of money out of just playing.

Sadece oynayarak çok para kazanıyorlar.

Sounds like like this.

Kulağa böyle geliyor.

And that's all they do and they make millions

Ve tüm yaptıkları bu ve milyonlar kazanıyorlar,

that's a I'm getting too relaxed

bu çok rahatlıyorum, bu

so the wind cause the leaves to rustle

yüzden rüzgar yaprakların hışırdamasına neden oluyor,

also maybe the sound of newspaper as well.

belki gazetenin sesi de olabilir.

The person who is reading the newspaper and they keep making a noise.

Gazete okuyan kişi ve onlar gürültü yapmaya devam ediyor.

Do you have to keep rustling your news page.

Haber sayfanızı hışırdatmaya devam etmek zorunda mısınız?

Turn the pages just makes a wrestling very annoying.

Sayfaları çevirmek sadece bir güreşi çok sinir bozucu hale getiriyor.

Yes, that can be.

Evet, bu olabilir.

It can be very annoying.

Çok can sıkıcı olabilir.

Very, very annoying.

Çok, çok can sıkıcı.

I've started many fights that have ended

in at least one person being hospitalised.

En az bir kişinin hastaneye kaldırılmasıyla sonuçlanan birçok kavga başlattım.

Me, me.

ben, ben

Of course.

Elbette.

I don't know if it's not the same but if you if you if a cattle wrestler. Hmm.

Aynı şey olup olmadığını bilmiyorum ama eğer bir sığır güreşçisiyseniz. Hmm.

If you wrestle cattle it means you're stealing it.

Sığırla güreşiyorsan, onu çalıyorsun demektir.

Mean that's it to round up an animal and steal it.

Bir hayvanı yakalayıp çalmak bu kadar demek.

Is to rustle something, but it's nothing to do with it.

Bir şeyi hışırdatmaktır, ama onunla hiçbir ilgisi yoktur.

But the no worries. It just it's just a different meaning.

Ama endişelenme. Sadece farklı bir anlamı var.

That's of the sound of the same.

Bu aynı sesten.

I don't know. I'm presuming it spelt the same. Yes.

Bilmiyorum. Aynı şekilde yazıldığını varsayıyorum. Evet.

Right.

Sağ.

So we've got 10 minutes left. Yes.

Yani 10 dakikamız kaldı. Evet.

So the bell will ring.

Yani zil çalacak.

Ding dong and

Ding dong ve

was the last of our words connected to sounds today.

seslere bağlı son sözümüz oldu bugün.

I hope you enjoyed that.

Umarım bundan zevk almışsındır.

We'll have a couple of moments to some water.

Biraz su içmek için birkaç dakikamız olacak.

I need to grab some water. By the way, I'm very thirsty.

Biraz su almam gerekiyor. Bu arada, çok susadım.

Can you grab water? I don't think you can wait.

Su alabilir misin? Bekleyebileceğini sanmıyorum.

You can grab water if it's in a glass.

Bardağın içindeyse su alabilirsin.

Yes, it's a phrase, but you

Evet, bu bir cümle, ama

can't actually grab water because, you know, it was you know, no, it's not a literal phrase.

aslında su alamazsın çünkü, bilirsin, o bildiğin şeydi, hayır, bu gerçek bir cümle değil.

It just means you're grabbing a drink.

Bu sadece bir içki kaptığın anlamına geliyor.

It's a. Phrasal verb.

Bu bir. Edatlıfiil.

Yes. It's a strange one because you can't grab water.

Evet. Bu garip çünkü su alamıyorsun.

Can't it means that you're grabbing it within a container.

Bu, onu bir kap içinde tuttuğunuz anlamına gelmez mi?

Yeah. Oh, yeah. You're just taking a quick drink. Yes.

Evet. Ah evet. Sadece hızlı bir içki alıyorsun. Evet.

It's a drink, which is what I'm trying to do now.

Bu bir içki, şimdi yapmaya çalıştığım şey de bu.

I'm going to have a quick drink of water and we will be right back.

Hemen bir su içeceğim ve hemen döneceğiz.

What about.

Ne dersin.

Noon?

Öğlen?

Coming up in a few moments, we have super duper game.

Birazdan süper kandırılmış oyunumuzla karşınızdayız.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

Did you have something to show me? Yes.

Bana gösterecek bir şeyin mi vardı? Evet.

Inaki says, what would what would you call the noise of flames and a bomb fire crackle.

Inaki, alevlerin gürültüsüne ve bir bombanın çatırdamasına ne ad verirsiniz, der.

You'd normally call that a crackle, wouldn't you?

Normalde buna çıtırtı derdin, değil mi?

Crackling fire.

Çatırdayan ateş.

The fire is crackling.

Ateş çıtırdıyor.

Yes. Over to you, Mr.

Evet. Size kalmış, Bay

Duncan. And the missing word game? Yes.

Duncan. Ve kayıp kelime oyunu? Evet.

Otherwise known as Fill in the blanks in the blank.

Aksi takdirde boşlukları boşlukları doldurun olarak bilinir.

I'm going to have some some music maybe next week to play for this.

Bunun için belki önümüzdeki hafta biraz müzik çalacağım.

But yes, we are now going to fill in the blanks.

Ama evet, şimdi boşlukları dolduracağız.

Fill in the blanks. Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun. Boşlukları doldurun.

It's time to fill in the blanks.

Boşlukları doldurma zamanı. Tek

All you have to do is look at the sentence that I'm going to put on the screen,

yapmanız gereken ekrana yazacağım cümleye bakmak

and you have to decide what the words are that are missing.

ve eksik olan kelimelerin neler olduğuna karar vermeniz .

It's very simple, really.

Gerçekten çok basit.

But the important thing is the grammar.

Ama önemli olan gramerdir.

Yes, the grammar must be correct for you to win a prise.

Evet, ödül kazanmanız için dilbilgisinin doğru olması gerekir .

And the prise is a case.

Ve ödül bir dava.

Then one of us.

Don't forget to phone your grammar and make sure she's all right.

Sonra bizden biri.

Gramerinize telefon etmeyi ve onun iyi olduğundan emin olmayı unutmayın.

Here we go, Steve. The first one. The first.

İşte başlıyoruz, Steve. İlki. İlk.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

My something is to something.

Benim bir şeyim bir şey için.

The something.

şey

So is a personal thing.

Yani kişisel bir şey.

Quite often when we say something relating to our personal feelings,

Sıklıkla kişisel duygularımızla ilgili bir şey söylediğimizde,

maybe it is an opinion

belki bu bir fikir

or feeling and there are many words that you can use.

veya duygudur ve kullanabileceğiniz pek çok kelime vardır.

So there it is, the first fill in the blank that we have on the screen.

İşte karşınızda, ekranda gördüğümüz ilk boşluk.

And we know that you're going to come up with probably many of the suggestion

Ve muhtemelen bizim düşünmediğimiz pek çok öneri

suggestions that we haven't thought about, but think about the grammar.

önerisiyle geleceğinizi biliyoruz, ancak dil bilgisini düşünün.

Don't just put in words that seem to fit.

Sadece uygun görünen kelimeleri koymayın.

Try and get the grammar correct as well.

Dilbilgisini de doğru yapmaya çalışın.

Yes, just have some fun look at the view outside whilst people are looking at that.

Evet, insanlar ona bakarken dışarıdaki manzaraya bakıp biraz eğlenin .

It's not lovely.

Bu hoş değil.

It's getting dark already.

Zaten hava kararıyor.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

You can see that the sun is already starting set.

Güneşin batmaya başladığını görebilirsiniz.

It's not even 4:00 yet. It's not amazing.

Daha saat 4:00 bile değil. Bu harika değil.

Wow, it's beautiful.

Vay bu güzel.

Yes. The sun sets here now around 430 in the UK.

Evet. Güneş şimdi burada Birleşik Krallık'ta 430 civarında batıyor.

Hmm. So already we are preparing for sunset

Hmm. Bu yüzden şimdiden gün batımına hazırlanıyoruz

and it's so early in the day.

ve saat çok erken. İşte

So there it is.

orada.

Today is first fill in the blanks.

Bugün ilk önce boşlukları doldurun.

I'm expecting stellar performances.

Yıldız performanslar bekliyorum.

We are certain members of the people that are watching.

Biz izleyen insanların belirli üyeleriyiz.

If you put in a stellar performance, it means that you do very well here.

Mükemmel bir performans sergilerseniz, burada çok iyi iş çıkardığınız anlamına gelir.

Excellent performance. Excellent. Why?

Mükemmel performans. Harika. Neden?

That you've done something, a stellar performance.

Bir şey yapmışsın, muhteşem bir performans.

You could say that a particular footballer who scored

lots of lots of goals

Pek çok gol atan

and helped his team win put in a stellar performance.

ve takımının kazanmasına yardımcı olan belirli bir futbolcunun mükemmel bir performans sergilediğini söyleyebilirsiniz.

Salah Yeah.

salah evet

I think he relates to stars. Yes.

Sanırım yıldızlarla ilgili. Evet.

So here we go.

İşte başlıyoruz.

Oh, we have one already.

Ah, zaten bir tane var.

Oh, job.

Oh, iş.

Chloe, those doors.

Chloe, şu kapılar.

My job is to close the doors.

Benim işim kapıları kapatmak.

Oh, yes. Yeah, I guess I get the firm.

Oh evet. Evet, sanırım şirketi anladım.

Yeah.

Evet.

If you were a doorman or a door woman in a hotel.

Bir otelde kapıcı ya da kapıcı olsaydınız.

At all. The job would be to close the doors. Yes.

Hiç. İş, kapıları kapatmak olacaktı. Evet.

A door.

Bir kapı.

A door posts a.

Bir kapı direkleri a.

Very specific use of that phrase.

Bu ifadenin çok özel kullanımı.

Oh, that's good.

Oh bu iyi.

Not many.

If it's. If it's so. Yeah. Thank you.

Çok değil.

Eğer öyleyse. Eğer öyleyse. Evet. Teşekkür ederim.

That area, a person's job could be to open and close the door.

O alan, bir kişinin işi kapıyı açıp kapatmak olabilir.

You might be working at a hotel as a door person.

Bir otelde kapıcı olarak çalışıyor olabilirsiniz.

I just said that. Yes.

Söyledimya. Evet.

So you open the door and you close all like.

Yani kapıyı açarsın ve hepsini kapatırsın.

Was it was it Tim Curry?

Tim Curry miydi?

Tim Curry in the second Home Alone

İkinci Evde Tek Başına filminde Tim Curry'nin

film, which also has a character called Mr.

de yer aldığı Mr. Duncan adlı bir karakter vardır

Duncan. Did you know that Home Alone, too?

. Evde Tek Başına'yı da biliyor muydunuz?

There is a character in that movie called Mr.

O filmde Bay Duncan adında bir karakter var

Duncan.

.

Is one from Natrium.

Natrium'dan biri.

My goal is to rob the rich.

Amacım zenginleri soymak.

That might get you sent to prison.

Bu seni hapse attırabilir.

Just me. A lot of people are thinking that at the moment.

Benim. Şu anda birçok insan bunu düşünüyor.

Of course, it's this is the goal of our government is to tax the rich.

Tabii ki, hükümetimizin amacı zenginlerden vergi almaktır.

Hmm. My go.

Hmm. benim gideyim Şu

You could say that they are current

anki

finance bloke guy.

finans adamı olduklarını söyleyebilirsin.

What's his name. Is that Mr..

Onun adı ne.

Mr. Hunt.

Bay Hunt.

You mean the Chancellor. Chancellor yes.

Şansölye demek istiyorsun. Şansölye evet.

He's well he might say my job is to

O iyi, benim işim

is to tax the rich. Yes.

zenginleri vergilendirmek diyebilir. Evet.

He might say.

diyebilir.

As you mentioned earlier, yes we are being taxed,

Daha önce de belirttiğiniz gibi, evet vergilendiriliyoruz,

they, they're making us pay for everything.

onlar, her şeyi bize ödetiyorlar.

If we break wind, if we let out a little fart, they will they will tax us.

Eğer yellenirsek, biraz osurursak, bizi vergilendirecekler.

Have to send the government building.

Hükümet binasını göndermek zorunda.

Yes. All the trees are looking red. Yes.

Evet. Bütün ağaçlar kırmızı görünüyor. Evet.

Because the sun is setting and it's creating a red glow in the background.

Çünkü güneş batıyor ve arka planda kırmızı bir ışıltı yaratıyor.

Alessandra says,

Alessandra,

My desire is to meet the English and people.

Arzum İngilizlerle ve insanlarla tanışmak diyor.

Oh, yes. I mean, that's three words at the end.

Oh evet. Yani, sonunda üç kelime var.

But that doesn't. Matter.

Ama bu olmaz. Konu.

You could you could also say viewers.

İzleyiciler de diyebilirsiniz.

Viewers. Yes.

My aim is to meet the.

İzleyiciler Evet.

amacım tanışmak.

Well, my desire.

Benim arzum.

For you is all students.

Çünkü hepiniz öğrencisiniz.

So, yes, you don't need to actually have more than one word.

Yani, evet, aslında birden fazla kelimeye sahip olmanıza gerek yok.

There at the end.

Sonunda orada.

You can just say my dream or my aim.

Sadece hayalim ya da amacım diyebilirsin.

That's something you want to do is.

Bu yapmak istediğin bir şey.

A good one. From Garcia.

İyiydi. Garcia'dan.

My job is to fill the blanks.

Benim işim boşlukları doldurmak.

Very good.

Çok güzel.

Very clever. That that gets a firm.

Çok zeki. Bu bir firma alır.

Definitely my goal you could have actually would have been better.

Kesinlikle hedefim sen olabilirdin aslında daha iyi olurdu.

My goal or my aim is to fill the blanks.

Amacım veya amacım boşlukları doldurmak.

Very good.

Çok güzel.

I like that.

Indicating what you need to do to be successful at this particular game.

Bunu sevdim. Bu özel oyunda

başarılı olmak için ne yapmanız gerektiğini belirtmek .

That's good.

Bu iyi.

That's very clever.

That's very clever.

Bu çok zekice.

Bu çok zekice.

That deep thinking. Very.

O derin düşünce. Çok.

Because we've got I like that one.

Çünkü bizde var, bunu beğendim.

We've got some smart cookies watching.

İzleyen bazı akıllı kurabiyelerimiz var.

Inaki says My fate is to take the nap.

Inaki, Kaderimin kestirmek olduğunu söylüyor.

Now is to take.

Şimdi almaktır.

Well you would, you wouldn't say the nap, you would say a nap. Mhm.

Pekala, kestirirdin, kestirmezdin, kestirirdin. Mhm.

So yes.

Yani evet.

And I don't know.

Ve bilmiyorum.

Okay then another one.

Tamam o zaman bir tane daha.

My job is to clean the office job so you can see that the word

Benim işim, ofis işini temizlemek, böylece

my is often relating to something personal.

benim kelimesinin genellikle kişisel bir şeyle ilgili olduğunu görebilirsiniz.

So anything that begins with my is normally a personal thing

Yani benim ile başlayan her şey normalde kişisel bir şeydir,

so it can be my goal, my

bu yüzden benim amacım,

aim, my wish.

amacım, dileğim olabilir.

My dream

Rüyam

is a good one from flower espoir.

çiçek esporundan güzel bir rüya.

My goal is to help the needy.

Amacım ihtiyaç sahiplerine yardım etmek.

That's good.

That's a very that's a very

Bu iyi.

Bu çok

noble goal.

asil bir hedef.

My goal is to help the needy. Yes.

Amacım ihtiyaç sahiplerine yardım etmek. Evet.

And this is. Before you could say.

Ve bu. Sen söyleyemeden önce.

This is what I've got.

Bende bu var.

I've got my dream

Benim hayalim var,

is is to win the lottery.

piyangoyu kazanmak.

So again, it's another thing that it's personal.

Yani yine, kişisel olması başka bir şey.

It is your desire is something that you want or

İstediğiniz

or dream about.

veya hayalini kurduğunuz bir şey arzunuzdur.

You dream to win the lottery.

Piyangoyu kazanmayı hayal ediyorsun.

We're going to squeeze one more.

Bir tane daha sıkacağız.

Telmex says my objective is to cheat the tax office.

Telmex amacımın vergi dairesini dolandırmak olduğunu söylüyor.

Oh, yes.

Oh evet.

Well, I think you might find a lot of people doing that these days.

Sanırım bugünlerde bunu yapan birçok insan bulabilirsin.

So here you go, Steve.

İşte böyle, Steve.

I want to I want to squeeze another one in.

Bir tane daha sıkıştırmak istiyorum.

As the vicar said to the actress, oh, this is good.

Papazın oyuncuya dediği gibi, ah, bu iyi.

This I like this one.

Bu hoşuma gitti.

Very simple, a nice, easy one to finish with.

Çok basit, güzel, bitirmesi kolay bir tane.

I'm something to something you.

Ben bir şey için bir şeyim.

Rise.

Yükselmek.

So this might be something you are

Yani bu senin yapacağın bir şey olabilir

you are going to do.

.

So you might say that these words that are showing

Dolayısıyla, görünen bu kelimelerin

are showing some sort of intention

bir tür niyet

or some sort of action.

veya bir tür eylem gösterdiğini söyleyebilirsiniz.

I'm something to something you and we start with

Ben senin için bir şeyim ve bununla başlıyoruz,

I am again personal but also we have you at the end.

ben yine kişiselim ama sonunda sen de varsın.

So that shows that something is happening

Bu, bir şeyin olduğunu

or is going to happen.

veya olacağını gösterir.

Let's say a matter the last one.

Sonuncusu bir mesele diyelim.

Thomas says. My task is to annoy.

Thomas diyor. Benim görevim rahatsız etmek.

If you would put presenters,

Sunum yapanları koyarsanız,

that would if it's it perfectly referring to us as the presenters.

bizi mükemmel bir şekilde sunum yapanlar olarak anıyorsa bu olur.

My task is to annoy the presenters would have

Benim görevim sunum yapanları sinirlendirmek

would have created quite a laugh.

oldukça güldürürdü. Neyse

That's anyway for the chatters.

sohbet edenler için bu kadar.

Yeah.

Evet.

Anyway we've got the new one now.

Her neyse, şimdi yenisini aldık.

We've got the new one that there were a lot of other correct ones

Yenisini aldık, bir sürü başka doğru olan

as well.

da vardı.

So thank you for that one.

Bunun için teşekkür ederim. sana

I'm going to help you.

yardım edeceğim

Thank you, Beatrice.

Teşekkürler Beatrice. sana

I'm going to help you.

yardım edeceğim sana

I'm going to help you.

yardım edeceğim

So you can see in this sentence we are stating intention something.

Yani bu cümlede görebileceğiniz gibi, niyet bir şeyi belirtiyoruz.

We are going to.

Gidiyoruz.

Do what Siddiqa is about to kill you.

Siddiqa seni öldürmek üzere olanı yap.

So that is an intention.

Yani bu bir niyettir.

I hope you're not referring to us.

Umarım bizden bahsetmiyorsundur.

It's a strange thing to.

Bu garip bir şey.

To actually say to.

So the first thing that came to your mind. I'm going.

Aslında söylemek için.

Yani aklınıza gelen ilk şey. Ben gidiyorum.

I'm going to kill you.

Seni öldüreceğim.

To whom are you referring?

kime atıfta bulunuyorsun?

It's not a sentence that you would ever say, because then the person would probably run away or.

Bu senin asla söyleyeceğin bir cümle değil, çünkü o zaman kişi muhtemelen kaçar ya da.

Or draw their gun.

Veya silahlarını çekin.

I'm going to speak you.

seninle konuşacağım

Is not correct grammar, unfortunately.

Doğru gramer değil maalesef.

You could say address.

Adres diyebilirsin.

Address.

Adres. sana

I'm going to address you.

hitap edeceğim

So That means you are going to hold some sort of conversation

Yani bu, bir tür konuşma yapacağınız

or you are going to make a speech or a statement.

veya bir konuşma veya açıklama yapacağınız anlamına gelir.

I'm going to address you refusing to talk to you if.

Eğer seninle konuşmayı reddedersem sana hitap edeceğim. sen

You wanted to.

You use the word speak, you would have to add an extra word in that.

istedin

Konuşmak kelimesini kullanırsanız, buna fazladan bir kelime eklemeniz gerekir.

I'm going to speak to you.

seninle konuşacağım

No, speak you isn't correct or.

Hayır, doğru olmadığını söyle ya da.

With. You address. Or with you.

İle. sen hitap et Ya da seninle.

If you address somebody, it means you're talking to them.

Birine hitap ederseniz, bu onlarla konuştuğunuz anlamına gelir.

So, yes, it's confusing. I know.

Yani, evet, kafa karıştırıcı. Biliyorum.

I'm happy to see you.

Seni gördüğüme sevindim.

I'm happy to see Valentyn.

Valentyn'i gördüğüme sevindim.

Yes. I'm ready to meet you.

Evet. Seninle tanışmaya hazırım. Seninle

I'm ready to meet you. Yep. That fits as well.

tanışmaya hazırım. Evet. Bu da uyuyor.

I'm here.

Buradayım.

I'm going to surprise you, says Olga. Ooh.

Sana sürpriz yapacağım, diyor Olga. Ah.

What with? It would be my question.

Ne ile? Bu benim sorum olurdu.

But I agree.

I like a nice surprise.

Ama katılıyorum.

Güzel bir sürpriz severim.

I really do. Uh.

Gerçekten yaptım. Ah.

I'm cooking to invite you.

Seni davet etmek için yemek pişiriyorum.

Not that doesn't make grammatical sense.

Dilbilgisi açısından mantıklı değil.

Unfortunately, I Know what you're trying to say?

Ne yazık ki, ne demeye çalıştığını biliyorum?

I wish to invite you.

seni davet etmek istiyorum

Would would have.

olurdu.

I want to.

İstiyorum.

Yeah, I'm glad to hear you.

Evet, seni duyduğuma sevindim.

Yes, that fits. Inaki,

Evet, bu uyuyor. Inaki,

I'm going to marry you, says Garcia. Hmm.

seninle evleneceğim, diyor Garcia. Hmm.

Maybe You'll making a meal and you want the other person to be happy about it.

Belki bir yemek yapacaksın ve karşındakinin bundan mutlu olmasını istiyorsun.

I'm hoping to satisfy you.

Seni tatmin etmeyi umuyorum.

See, that would be a good one as well.

Bak bu da iyi olur. Seninle

I'm going to marry you, Fitz.

evleneceğim, Fitz.

I'm going to marry you. I'm going to marry you.

Seninle evleneceğim. Seninle evleneceğim.

Or I'm intending to marry you.

Ya da seninle evlenmek niyetindeyim.

Yes, I'm going to tell.

Evet, söyleyeceğim.

Mike says I'm going to do you.

Mike seni yapacağımı söylüyor.

Okay. Which of course.

Tamam aşkım. Hangisi tabii ki.

Yeah, I think that's good.

Evet, bence bu iyi.

Maybe when we meet up, maybe make okay.

Belki buluştuğumuzda, belki düzeliriz.

Steve maybe filter sometimes was a good idea.

Steve belki de bazen filtrelemek iyi bir fikirdi.

I've got. I'm sorry

Sahibim.

to bother you.

Rahatsız ettiğim için özür dilerim.

I'm sorry I babysitter's sorry.

Üzgünüm bebek bakıcısı üzgünüm.

I'm sorry to bother you.

Rahatsız ettiğim için özür dilerim.

I do apologise.

Özür dilerim.

I have bothered you.

seni rahatsız ettim

I've disturbed to you.

seni rahatsız ettim

I've maybe annoyed you.

Belki seni kızdırdım.

Well, Thomas says I'm here to annoy you.

Thomas seni kızdırmak için burada olduğumu söylüyor.

Yeah.

So again, just what we would expect. And

Evet.

Yani yine, tam da beklediğimiz gibi. Ve

I prefer the first one today.

bugün ilkini tercih ederim.

Good.

İyi. Seninle

I'm happy to meet you.

tanıştığıma memnun oldum.

Yes, I'm happy to meet you.

Evet, tanıştığıma memnun oldum.

Yeah,

Evet,

of the correct one.

doğru olandan.

Hello.

Hello.

Merhaba.

Merhaba.

A.C.T., who says I am an English teacher?

A.C.T., İngilizce öğretmeni olduğumu kim söyledi?

That is. It.

Yani. BT.

That doesn't fit in there.

Bu oraya sığmaz.

Oh, I see you. Are you right? Lovely.

Seni görüyorum. İyi misin? Sevimli. E

Hello to. Yes.

merhaba. Evet.

So we have.

Böylece sahibiz.

Yes, I'm a C t who says I am also an ESL teacher.

Evet, aynı zamanda ESL öğretmeniyim diyen bir C t'yim.

Nice to see you.

Sizi görmek güzel.

Yeah, we are going.

Evet gidiyoruz.

Now. I'm determined to join you.

Şimdi. Size katılmaya kararlıyım.

There's another one that fits since Inaki. Yes.

Inaki'den beri uyan bir tane daha var. Evet.

So many variances. Olga.

Çok fazla varyans. Olga.

Yes. Well, that's it.

That's the beauty of this game.

Evet. İşte bu kadar.

Bu oyunun güzelliği bu.

Yes. The new game. You don't have to get an exact words.

Evet. yeni oyun Kesin bir kelime almanıza gerek yok.

No, you can use lots of words.

Hayır, birçok kelime kullanabilirsiniz.

It's getting your brain thinking more about different words. Yes.

Beyninizin farklı kelimeler hakkında daha fazla düşünmesini sağlıyor. Evet.

And it's also a good way of showing that

Ayrıca,

the English language is a variation

İngiliz dilinin

of different different meanings or different phrases.

farklı farklı anlamların veya farklı ifadelerin bir varyasyonu olduğunu göstermenin iyi bir yolu. Aralarında boşluk olan

And even if you're only using maybe two or three

iki veya üç kelime kullanıyor olsanız bile

words with spaces in between,

,

there are many choices that you can make.

yapabileceğiniz pek çok seçenek var.

A Giovanni says, I'm amazed to teach you

Bir Giovanni, sana

some quite dizzy.

biraz baş döndürücü bir şey öğrettiğime şaşırdım, der.

You might say. I'm happy to talk.

diyebilirsin. konuşmaktan mutluyum

To. You.

I'm happy that I'm pleased to teach you.

İle. Sen.

Sana öğretmekten memnun olduğum için mutluyum.

Yes, I'm pleased to teach you.

Evet, sana öğretmekten memnunum.

You can say I'm amazed to teach you.

Sana öğretmek için şaşırdım diyebilirsin.

I could say I'm here to teach you.

Sana öğretmek için buradayım diyebilirim.

I'm here to teach you that my job.

Sana işimi öğretmek için buradayım.

Anyway, Steve, it's time to go.

Her neyse, Steve, gitme zamanı.

Yes, we've. Got to go. Steve.

Evet, yaptık. gitmeliyim Steve.

Okay, right.

Tamam, doğru.

We're going to go.

Yes, you're right.

gideceğiz

Evet haklısın.

Yeah, I'm going to shock you. That's another one.

Evet, seni şok edeceğim. Bu başka bir tane.

Tell me what's another one.

Söyle bana, diğeri ne?

Okay, so we are going on there.

Tamam, o zaman oraya gidiyoruz.

It becomes too long and and everyone complains.

Çok uzar ve herkes şikayet eder.

That's too. Long.

All right, then. I'll go first.

O da. Uzun.

Tamam o zaman. Önce ben gideceğim.

Mr. Duncan, lovely to see you all.

Bay Duncan, hepinizi görmek çok güzel.

Good. And I'll

İyi. Ve

probably see you on Wednesday.

muhtemelen çarşamba günü görüşürüz.

Probably be here.

Muhtemelen burada olmak.

I Will be okay.

İyi olacağım.

Well, I will be here on Wednesday, so that means you

Pekala, Çarşamba günü burada olacağım, yani bu

probably will get a lot less people watching than you otherwise would have done.

muhtemelen başka türlü göreceğinizden çok daha az insanın izleyeceği anlamına geliyor .

But anyway, I'm going to put the T on and see you see Wednesday C Wednesday.

Ama her neyse, T'yi koyacağım ve Çarşamba C Çarşamba'yı gördüğünüzü göreceğim.

Thank you, Mr. Steve.

Teşekkürler, Bay Steve.

See you later.

Sonra görüşürüz.

That's as they say, is almost that for today.

Dedikleri gibi, bugünlük neredeyse bu kadar.

I hope you've enjoyed this stream

Umarım bu yayını beğenmişsinizdir

and I hope it has been fun for you.

ve umarım sizin için eğlenceli olmuştur.

Thank you for joining us today.

Bugün bize katıldığınız için teşekkür ederiz.

It's been a lot of fun here from my end and I hope you've enjoyed it as well.

Benim açımdan burada çok eğlenceliydi ve umarım siz de beğenmişsinizdir.

Here is the QR code that I showed earlier,

İşte daha önce gösterdiğim QR kodu,

so that will allow you to go straight to my YouTube channel.

böylece doğrudan YouTube kanalıma gitmenizi sağlayacak.

If you take a picture of that, the QR code

Bunun bir fotoğrafını çekerseniz,

should then show you the link

to my YouTube channel to make it much easier for you to find it.

bulmanızı çok daha kolaylaştırmak için QR kodu size YouTube kanalımın bağlantısını göstermelidir.

And there is the code and now it has gone.

Ve kod var ve şimdi gitti.

I will back with you on Wednesday from 2 p.m.

Çarşamba günü saat 14:00'ten sonra sizinle birlikte olacağım.

UK time. I hope you've enjoyed today's live stream.

İngiltere saati. Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

It has been a lot of fun and I hope that you have

Çok eğlenceliydi ve umarım

everything that has been contained within it.

içindeki her şeye sahipsindir.

It would be lovely to see you again very soon.

Seni çok yakında tekrar görmek çok güzel olurdu.

Thanks for joining us.

Bize katıldığınız için teşekkürler.

This is Mr.

Duncan in the birthplace of English, saying

Ben,

İngilizcenin doğum yerindeki Bay Duncan,

thank you very much for spending time with us.

bizimle vakit geçirdiğiniz için çok teşekkür ederim.

And of course, until the next time we meet here, you know what's coming next.

Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar, sonra ne olacağını biliyorsun.

Yes, you do.

Evet yaparsın.

Stay happy.

Mutlu kal.

Stay safe, please.

Güvende kalın lütfen.

Wherever you happen to be.

Nerede olursan ol.

And of course, until the next time we meet...

Ve tabii ki, bir dahaki görüşmemize kadar...

ta ta for now.

şimdilik ta ta.