Have a 'cracking' Easter - English Addict 244 - LIVE CHAT - Sunday 9th April 2023

Welcome to today's livestream.

Bugünkü canlı yayına hoş geldiniz.

I hope you are feeling well.

Umarım iyi hissediyorsundur.

We are back.

geri döndük

We are here.

We are with you.

Biz burdayız.

Seninleyiz.

It's Easter, everyone.

Bugün Paskalya millet.

I hope you are having a super duper Easter today.

Umarım bugün harika bir Paskalya geçiriyorsunuzdur.

We are back with you and I hope you are feeling good today.

Sizlerle geri döndük ve umarım bugün kendinizi iyi hissediyorsunuzdur.

We are here with you on.

üzerinde sizinle buradayız.

It's not a great day. I will be honest.

Harika bir gün değil. Dürüst olacağım.

The weather is a little gloomy.

Hava biraz kasvetli.

We have a little bit of sunshine and then it goes away.

Biraz güneş ışığımız var ve sonra gidiyor.

I don't know where, but please, please, sunshine, come back and we will be very happy.

Nerede olduğunu bilmiyorum ama lütfen, lütfen güneş ışığı, geri dön ve çok mutlu olacağız.

You can see behind us the garden.

Arkamızda bahçeyi görebilirsiniz.

That is the back garden live.

Bu arka bahçede canlı yayın.

So anything could happen behind us over the next few moments.

Yani önümüzdeki birkaç dakika içinde arkamızda her şey olabilir .

This is a short live stream.

Bu kısa bir canlı yayın.

I will say this straight away, very short, because, well,

Bunu hemen söyleyeceğim, çok kısa, çünkü çarşamba günü annemin cenazesi

various things are happening for those who know it is

olduğunu bilenler için çeşitli şeyler oluyor

my mum's funeral on Wednesday.

.

We are preparing for that.

Bunun için hazırlanıyoruz.

Not the most happiest of times, I will be honest with you

En mutlu zamanlar değil, sana karşı dürüst olacağım

and we are just dealing with all of that.

ve biz sadece bunlarla uğraşıyoruz.

And if you have been in that situation, you will know how it feels.

Ve eğer bu durumdaysanız, nasıl hissettirdiğini bileceksiniz.

Anyway, on to today.

Her neyse, bugüne.

Hi everybody.

Selam millet.

This is Mr.

Duncan and Mr. Steve.

Bunlar Bay

Duncan ve Bay Steve.

Oh, I've been waiting to say hello. Mr. Duncan.

Merhaba demek için bekliyordum. Bay Duncan.

Why, during your monologue, were you holding it in a monologue?

Neden monologunuz sırasında onu bir monologda tutuyordunuz?

That's when somebody just talks for themselves for a period of time.

İşte o zaman birileri bir süre sadece kendi adına konuşur .

Mono is one, isn't it? I think, yes.

Mono bir, değil mi? Bence evet.

I remember teaching already.

Ders verdiğimi hatırlıyorum.

Doesn't take long.

Uzun sürmez.

So one person is speaking and quite often it's a speech.

Yani bir kişi konuşuyor ve çoğu zaman bu bir konuşma.

Or maybe they are telling the short story.

Ya da belki kısa hikayeyi anlatıyorlar.

We often describe it as a monologue.

Bunu genellikle bir monolog olarak tanımlarız.

One person speaking for a period of time.

Bir süre bir kişi konuşuyor.

But welcome.

Can I add my welcome to all of you across the world?

Ama hoşgeldin.

Dünyanın her yerinden hepinize hoş geldiniz diyebilir miyim?

So it's lovely messages coming up on the live chat.

Canlı sohbette çok güzel mesajlar geliyor.

Happy Easter.

People are saying it is Easter.

Mutlu Paskalyalar.

İnsanlar Paskalya olduğunu söylüyor.

Yes. So thank you for your greetings and I wish you happy Easter in return.

Evet. Bu yüzden selamlarınız için teşekkür ederim ve karşılığında size mutlu Paskalyalar dilerim.

If you are celebrating that in whatever form that you may wish to do. So.

Bunu ne şekilde yapmak isteyebileceğinizi kutluyorsanız. Bu yüzden.

So even if you are not celebrating Easter, you are welcome to join us.

Yani Paskalya'yı kutlamıyorsanız bile bize katılabilirsiniz. Her şeyden

Can I just say, first of all, one of the things that we traditionally do

önce, yılın bu zamanında geleneksel olarak yaptığımız şeylerden birini söyleyebilir miyim,

at this time of year besides, well, some people go to church,

ayrıca bazı insanlar kiliseye gider,

some people become very religious, certainly,

bazı insanlar kesinlikle çok dindar olur

and they attend all sorts of services.

ve her türlü ayinlere katılırlar.

The other thing that people do is eat lots and lots of chocolate.

İnsanların yaptığı bir diğer şey de bol bol çikolata yemek.

Oh, yes, but well, it's this year, unfortunately,

Oh, evet, ama maalesef bu yıl,

because I in the process of losing some weight,

çünkü biraz kilo verme sürecindeyim,

I have lost another £2 this week.

bu hafta 2 sterlin daha kaybettim.

So I have to be careful.

Bu yüzden dikkatli olmalıyım.

I don't want to lose too much weight because it's not good for you so big.

Çok fazla kilo vermek istemiyorum çünkü bu senin için çok büyük değil.

Because I am dieting,

Diyet yaptığım için

I'm having to eat less junk so we don't

daha az abur cubur yemem gerekiyor, bu yüzden

we don't actually

have an Easter egg for the first time ever.

ilk kez bir Paskalya yumurtamız olmasın.

I think.

I think in my entire life and certainly in the 30 odd years

Bence.

Bence tüm hayatım boyunca ve kesinlikle birlikte olduğumuz 30 küsur yıl boyunca

we've been together, yeah, they certainly have been odd.

, evet, kesinlikle tuhaflardı.

We normally we buy an egg each and consume it this year.

Normalde birer yumurta alıp bu sene tüketiyoruz.

Nothing, no eggs at all.

Hiçbir şey, hiç yumurta yok.

Although it would be unfair to say that we've had no chocolate.

Yine de hiç çikolata yemediğimizi söylemek haksızlık olur.

We have had a little bit yes, from my sister who visited yesterday, but my husband.

Dün ziyarete gelen ablamdan ama eşimden biraz evet aldık.

So we had some biscuits.

Bu yüzden biraz bisküvi yedik.

We had some biscuits, but we've also been given some little sort of chocolate separately.

Bisküvi yedik, ama bize ayrı olarak bir çeşit çikolata da verildi.

Let's have a look and have a look.

Bir bakalım ve bir bakalım.

So let's look at the chocolates.

Öyleyse çikolatalara bakalım.

And these are for my sister

Bunlar da

who we had a nice day yesterday.

dün güzel bir gün geçirdiğimiz ablam için.

Guess they came over on balance.

Sanırım dengeyi sağladılar.

It was all right, wasn't it?

Her şey yolundaydı, değil mi?

Yes, but why wouldn't it be? I'm only joking.

Evet ama neden olmasın? Sadece şaka yapıyorum.

I managed.

It was a good day.

başardım.

Güzel bir gündü.

We had a lovely meal and a nice Easter celebration.

Güzel bir yemek ve güzel bir Paskalya kutlaması geçirdik.

I suppose you would call it. Yes. We went out for a meal.

Sanırım onu ​​arayacaksın. Evet. Yemek için dışarı çıktık.

We had a nice time. The weather was nice.

Güzel zaman geçirdik. Hava güzeldi.

You do that, Mr. Duncan?

Bunu yapıyor musunuz, Bay Duncan?

Because technically you're better with that sort of thing.

Çünkü teknik olarak bu tür şeylerde daha iyisin.

That's a little chocolate. Yes.

Bu biraz çikolata. Evet.

So all of these have either an Easter theme

Yani bunların hepsinde ya bir Paskalya teması

or a spring theme.

ya da bir bahar teması var.

Flowers, egg, rabbit, another rabbit, an egg and another flower.

Çiçekler, yumurta, tavşan, başka bir tavşan, bir yumurta ve başka bir çiçek.

Tulip.

Lale.

Can I say thank you, Janice, for your lovely, lovely gift.

Janice, güzel, sevimli hediyen için teşekkür edebilir miyim?

And we will be we won't be eating these now

Biz de artık bunları yemeyeceğiz

because we often get complaints from people and that different flavours. Mr.

çünkü insanlardan ve farklı tatlardan sık sık şikayet alıyoruz . Bay

Duncan Oh, they even better, yes. One is praline.

Duncan Oh, daha da iyiler, evet. Biri pralin.

Yes, one is a caramel ganache.

Evet, biri karamelli ganaj.

Okay. Uh, mint.

Tamam aşkım. Nane.

You like that one?

Bunu beğendin mi?

Oh, yes, definitely.

Ah, evet, kesinlikle.

Like the mint, raspberry, orange and milk.

Nane, ahududu, portakal ve süt gibi.

I think I will have the mint one and the orange.

Sanırım naneli olanı ve portakalı alacağım.

Everyone has their favourite flavour

Herkesin her şeyin en sevdiği tadı vardır

of anything.

. Bu

So my favourite flavour of chocolate

yüzden en sevdiğim çikolata aroması nane

has to be mint and also orange.

ve aynı zamanda portakal olmalı.

I love anything that's flavoured with orange or mint

Portakal veya nane ile tatlandırılmış her şeyi seviyorum

and I go crazy over it. Go.

ve onun için çıldırıyorum. Gitmek.

I like 85%

%85

cocoa, dark chocolate

kakaolu, bitter çikolatayı severim

because you can just have a couple of squares of that a day with chocolate.

çünkü çikolatanın yanında günde birkaç kare alabilirsin.

Supposed to be good for using it in small quantities.

Küçük miktarlarda kullanmak için iyi olması gerekiyordu.

It's supposed to be full and sort of, I don't know, antioxidants

Dolu ve ne bileyim antioksidanlar

and all sorts of things that are supposed to be good for you.

ve sizin için iyi olması gereken her türlü şeyle dolu olması gerekiyordu.

And dark chocolate is a good way of getting those benefits

Ve bitter çikolata, tüm kalorileri almadan bu faydaları elde etmenin iyi bir yoludur

without having all the calories because you're going to have less of it.

çünkü daha azına sahip olacaksınız.

My mother used to like dark chocolate is her favourite.

Annem eskiden severdi, en sevdiği şey bitter çikolatadır.

We would just buy her black magic.

Ona sadece kara büyü satın alırdık.

So we are doing very well this year

Bu yüzden çok fazla çikolata olmadan bu yıl çok iyi gidiyoruz

with with without too much chocolate.

.

So we have this that Mr.

Bay

Steve Sister gave to his yesterday and that is all we are going to have.

Steve Sister'ın dün ona verdiği buna sahibiz ve sahip olacağımız tek şey bu.

No more chocolate juice.

Artık çikolata suyu yok.

Just that very unusual.

Sadece bu çok sıradışı.

I can't remember us ever ever not

having an Easter egg at Easter.

Paskalya'da hiç paskalya yumurtası yemediğimizi hatırlamıyorum. Hayal

I must admit I'm disappointed because, I mean, I don't have to lose weight.

kırıklığına uğradığımı itiraf etmeliyim çünkü kilo vermem gerekmiyor.

I'm not boasting.

Ben övünmüyorum.

I but, you know, I would.

Ben ama bilirsin, yapardım.

But then it's not very healthy, you know, for your cholesterol, all that sort of thing.

Ama o zaman, bilirsin, kolesterolün için bu tür şeyler pek sağlıklı değil.

Yeah. Small quantities.

Evet. Küçük miktarlar.

When you get older, you don't want to be eating.

Yaşlanınca yemek yemek istemiyorsun. Eskiden

We too can imagine how much we used to consume. Mr.

ne kadar tükettiğimizi biz de tahmin edebiliyoruz. Bay

Duncan. Well, I did as a child.

Duncan. Şey, çocukken yaptım. Eskiden

I used to binge frightening into I used to actually binge,

gerçekten alem yapardım,

which means you do something where you do something too much.

bu da bir şeyi çok fazla yaptığınız bir şeyi yaptığınız anlamına gelir.

I used to.

Ederdim. Eskiden annemin

I used to love going over to the shops near

yanındaki dükkanlara gitmeyi severdim

my mum and we would well, I would go in there

ve biz de oraya giderdik

and I would basically by half of the shop and go back home

ve dükkanın yarısına kadar eve döner

and then eat all of it at once.

ve sonra hepsini bir kerede yerdim.

But the strange thing was back then I did not get fat, I didn't put any weight on.

Ama işin garip tarafı o zamanlar kilo almıyordum, kilo almıyordum.

So because we were, we were running around everywhere

Yani biz bisikletinle her yerde koşturduğumuz ve

on your bike being very active, you were growing as well.

çok aktif olduğumuz için sen de gelişiyordun.

How do you run on a bike?

Bisikletle nasıl koşarsın?

Well, I didn't mean run on the bike.

Bisikletle koşmak istemedim.

Separate activity.

Ayrı aktivite.

Beatrice likes mint chocolate as well.

Beatrice naneli çikolatayı da sever.

So, you know, we might find some of that in anyway.

Yani, bilirsin, zaten bir kısmını bulabiliriz.

That's not jump ahead. Yeah.

Bu ileriye atlamak değil. Evet.

So I'm just saying, you know, can I say hello to the live chat?

Canlı sohbete merhaba diyebilir miyim?

Who was first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette ilk kimdi?

Oh, talking of which, is that strange?

Oh, bundan bahsetmişken, bu garip mi?

Congratulations, Beatrice.

Tebrikler, Beatrice.

You are first today.

Bugün birincisin.

You are top of the class.

Sınıfın en iyisisin.

Not that it's a competition.

Bu bir yarışma olduğundan değil.

It's not a competition, but it is So whoever

Bu bir yarışma değil ama öyle Yani kim

is first, you are now officially the best person in the world.

birinci olursa olsun, artık resmi olarak dünyanın en iyi insanısın.

It's just a little bit of fun that we have on a just a little bit of fun.

Sadece birazcık eğlenceye sahip olduğumuz birazcık eğlence.

But you are amazing.

Ama sen harikasın.

If you are first on the live chat and the rest of your week,

Canlı sohbette ve haftanın geri kalanında ilk sizseniz,

you can walk around and tell all your friends you were first on Mr.

dolaşıp tüm arkadaşlarınıza Bay

Duncan's live stream. You're the winner in a way.

Duncan'ın canlı yayınında birinci olduğunuzu söyleyebilirsiniz. Bir bakıma kazanan sensin.

You're all winners for being here, that you are accurate.

Burada olduğunuz için hepiniz kazanansınız, haklısınız.

Why Beatrice is the winner.

Neden kazanan Beatrice?

Yeah, and we're joking.

Evet ve şaka yapıyoruz.

The rest.

Geri kalan.

All the rest are just.

Geri kalan her şey sadece.

Just in the dust.

Sadece tozun içinde.

No, not at all.

Hayır, hiç de değil.

Not to. To Victor sent me a little message today.

değil. To Victor bugün bana küçük bir mesaj gönderdi.

Oh, okay.

Tamam.

Yes, We should be happy as a thanks for that.

Evet, buna bir teşekkür olarak sevinmeliyiz.

And he's wishing.

Ve diliyor.

Happy Easter, everybody, on there as ever.

Mutlu Paskalyalar, herkes, orada her zamanki gibi.

What are you doing for Easter? Will you let us know?

Paskalya için ne yapıyorsun? Bize haber verir misin?

What are you doing?

Ne yapıyorsun?

If you are in a country that celebrates Easter,

Paskalya'yı kutlayan bir ülkedeyseniz,

that I just know what you're doing today?

bugün ne yaptığınızı biliyor muyum?

Are you with family and friends?

Aileniz ve arkadaşlarınızla mısınız?

Are you just having a day by yourself, stuffing your face with chocolate?

Tek başına bir gün mü geçiriyorsun, yüzünü çikolatayla mı dolduruyorsun?

What are you doing?

Ne yapıyorsun?

We know what Claudia is doing.

Claudia'nın ne yaptığını biliyoruz.

Oh, okay.

Yes, She's frying onions.

Tamam.

Evet, soğan kızartıyor.

Oh, anyone's in the kitchen.

Oh, mutfakta kimse var.

That's very interesting.

Bu çok ilginç.

I'm intrigued because you can use onions

İlgimi çekti çünkü soğanı

in so many different types of food,

from very basic food to to complex food and with lots of ingredients.

çok temel gıdalardan karmaşık gıdalara kadar pek çok farklı türde ve çok malzemeli gıdada kullanabilirsiniz.

So I'm now interested to find out what Claudia is making.

Bu yüzden şimdi Claudia'nın ne yaptığını öğrenmekle ilgileniyorum.

What what is cooking in your kitchen today?

Bugün mutfağınızda neler pişiyor?

Please let us know.

Lütfen bize bildirin.

By the way, last week we had so much.

Bu arada, geçen hafta çok şey yaşadık. Canlı sohbette gerçekten gösterdiğimiz bir şeye

I don't think we've ever had such a big response to

hiç bu kadar büyük bir yanıt aldığımızı sanmıyorum,

something we've shown really on the live chat then then Mr.

sonra

Steve's bread maker last weekend, last Sunday we talked about it

geçen hafta sonu Bay Steve'in ekmek üreticisi, geçen Pazar bunun hakkında konuştuk

and everyone has gone absolutely crazy

ve herkes

about your bread maker and and lots of comments.

ekmeğiniz için kesinlikle çıldırdı. yapıcı ve ve çok sayıda yorum. Her şeyden önce

First of all, quite a few of you said Mr.

, pek çoğunuz Bay

Duncan, you should not have a break bread maker

Duncan, ekmek makinesine ara vermemelisiniz

because then you will be tempted to eat lots of bread and you won't lose weight.

çünkü o zaman çok fazla ekmek yemenin cazibesine kapılırsınız ve kilo vermezsiniz dediniz.

I have a lot of self-control at the moment.

Bu aralar kendime çok hakimim.

Also, a lot of people suggested that you try

Ayrıca pek çok kişi

to make some wholemeal bread, which you can

kepekli ekmek yapmayı denemeni önerdi, ben de

so that I'm going to do tomorrow.

yarın yapacağım.

Now, I nearly made a homemade loaf.

Şimdi, neredeyse ev yapımı bir somun yapıyordum.

Yes. Yesterday.

Evet. Dün.

Was it the day before?

Önceki gün müydü?

I don't know.

Then.

Bilmiyorum.

Daha sonra.

The reason I didn't is because it takes a lot longer to bake. Yes.

Yapmamamın nedeni, pişirmenin çok daha uzun sürmesi. Evet.

Takes 5 hours.

5 saat sürer.

And you need to be there when it's finished is something I've discovered with these bread makers.

Ve bittiğinde orada olmanız gerekiyor, bu ekmek yapma makinelerinde keşfettiğim bir şey.

You can't just go out and leave it and come back.

Öylece dışarı çıkıp onu bırakıp geri gelemezsin.

You've got to be there when it finishes.

Bittiğinde orada olmalısın.

Okay.

Need to take it out of its tin.

Tamam aşkım.

Kabından çıkarmak gerekiyor.

Otherwise I think it goes a bit funny. Okay.

Aksi takdirde biraz komik olduğunu düşünüyorum. Tamam aşkım.

And we haven't got time to bake.

Ve pişirmeye vaktimiz yok.

A homemade loaf takes 5 hours.

Ev yapımı bir somun 5 saat sürer.

A white loaf only takes 4 hours. Yes.

Beyaz bir somun sadece 4 saat sürer. Evet.

So I'm going to attempt that tomorrow, Mr.

Bunu yarın deneyeceğim Bay

Duncan, so you don't have to stay by the machine.

Duncan, böylece makinenin yanında kalmak zorunda kalmazsınız.

It will do it all for you.

Hepsini senin için yapacak.

But you do it. You do have to be nearby when it finishes.

Ama sen yap. Bittiğinde yakında olmalısın.

So Steve is going to try and make some wholemeal bread.

Steve biraz kepekli ekmek yapmayı deneyecek.

We also had a lot of people asking about gluten free.

Ayrıca glutensiz olup olmadığını soran birçok insanımız oldu.

Gluten free.

You can you can make gluten free bread in the bread maker.

Glütensiz.

Ekmek yapma makinesinde glütensiz ekmek yapabilirsiniz.

You can make all sorts of fancy bread.

Her türlü süslü ekmeği yapabilirsiniz.

You can make raisin bread with lots of little pieces of fruit inside.

İçerisinde bol miktarda küçük meyve parçaları olan kuru üzümlü ekmek yapabilirsiniz.

I have to say, I think we will be spending a lot of time

Söylemeliyim ki

having fun and experimenting with Mr.

Bay

Steve's new bread maker.

Steve'in yeni ekmek yapma makinesiyle eğlenmek ve deneyler yapmak için çok zaman harcayacağız.

I tell you something, I will not be making gluten free bread.

Sana bir şey söyleyeyim, glutensiz ekmek yapmayacağım.

No, Sorry to all those that are out.

Hayır, dışarıda olan herkes için özür dilerim.

Those of you out there who can't tolerate the gluten in bread,

Ekmeğin içindeki glütene tahammül edemeyenleriniz,

Um, I can't stand intolerance.

Um, hoşgörüsüzlüğe dayanamam.

You should be more tolerant.

Daha hoşgörülü olmalısın.

Yes, I know.

Evet biliyorum.

We the poor, our gluten, it gets a very bad rap.

Biz fakiriz, glütenimiz, çok kötü bir şöhrete sahip.

What has gluten and done?

Gluten ne yaptı ve yaptı?

It's made you so intolerant towards it.

Seni ona karşı çok hoşgörüsüz yaptı.

Gluten?

Glüten?

I don't remember gluten ever starting any wars or offending anyone.

Glutenin hiç savaş başlattığını veya kimseyi gücendirdiğini hatırlamıyorum.

So I think there's a lot of unfairness at the moment to gluten.

Bu yüzden şu anda glütene karşı çok fazla adaletsizlik olduğunu düşünüyorum . Etrafta dolaşan

It's very bad publicity out of gluten intolerance going around.

glüten intoleransı nedeniyle çok kötü bir tanıtım .

I know, I know. You should be. Yeah.

Biliyorum biliyorum. Olmalısın. Evet.

Yes. So, no, we won't be doing that because.

Evet. Yani, hayır, bunu yapmayacağız çünkü.

Well, we discussed that last week, but we're not fans anyway.

Bunu geçen hafta tartışmıştık ama zaten hayran değiliz.

We don't need to eat.

Yemek yememize gerek yok.

You can't beat a bit of gluten in your bread.

Ekmeğinize biraz glüten yenemezsiniz.

It makes it all nice and lovely and just how bread is supposed to be.

Her şeyi güzel ve sevimli ve ekmeğin nasıl olması gerektiğini yapar.

Like the lovely smell is protein.

Güzel kokunun protein olması gibi.

Gluten is not.

Gluten değildir.

I think it's protein.

Bence proteindir.

It is, yes. Everyone's on today.

öyle, evet. Bugün herkes iş başında.

Talking of Easter, Mr. Doom. Oh, bread. Yes.

Paskalyadan bahsetmişken, Bay Doom. Oh, ekmek. Evet.

Natural yeast.

Doğal maya.

Ah, yes.

Ah evet.

Jesus says with homemade bread. With natural yeast. Well,

İsa ev yapımı ekmekle diyor. Doğal maya ile. Pekala,

what's that bread that you like The sabado bread.

o sevdiğin ekmek ne Sabado ekmeği.

Yes. Sour dough is one that I want to try because it's supposed to be more healthy

Evet. Ekşi hamur, daha sağlıklı olması gerektiği için denemek istediğim bir hamur

because everything inside ferments.

çünkü içindeki her şey mayalanıyor.

That's the problem with with.

ile ilgili sorun bu.

Can I just say most bread that you buy at the supermarket is absolutely rubbish because they,

Süpermarkette satın aldığınız çoğu ekmeğin kesinlikle çöp olduğunu söyleyebilir miyim, çünkü onlar,

they don't give it time to ferment, they don't give the yeast enough time.

mayalanması için zaman vermiyorlar, mayaya yeterince zaman vermiyorlar.

But with sour dough bread you do and it's

Ama ekşi mayalı ekmekle yaptığınız ve

apparently it's more healthy for you so we can make that as well.

görünüşe göre sizin için daha sağlıklı olduğu için onu da yapabiliriz.

Although there is a downside. What's that.

Bir dezavantajı olmasına rağmen. Bu da ne. Bunu

Well it takes ages to make.

yapmak asırlar alır.

Yeah. You've got to use a special yeast.

Evet. Özel bir maya kullanmalısın. Havadan

Well it's supposed to use natural yeast air from the air.

doğal maya havası kullanması gerekiyordu .

You know, and things like that.

Bilirsin, ve bunun gibi şeyler. Bu

So I think you're supposed to sort of ferment something.

yüzden bence bir çeşit fermente etmen gerekiyor . Yoğurtla

I don't know the details, how to do something with yoghurt and ferment it.

nasıl bir şey yapılır, nasıl mayalanır, detaylarını bilmiyorum .

And then you pour that into the into the bread maker or something like that.

Ve sonra bunu ekmek makinesine veya onun gibi bir şeye döküyorsunuz.

But we also had a message from Mika

Ama Mika'dan da,

who also said, Have lots of fun with your bread maker.

Ekmek yapma makinenle iyi eğlenceler, diyen bir mesaj aldık. Çok

You will have a great time.

iyi vakit geçireceksin. 4 saat boyunca yemek

I just sit there with a magazine while it's cooking

pişirirken orada bir dergiyle oturuyorum

for the whole 4 hours.

.

Francesca says, Can you bring the bread maker with you to Paris?

Francesca, Ekmek yapma makinesini Paris'e getirir misin?

Well, I think it would be.

Bence öyle olurdu.

Well, you don't need to.

Buna gerek yok.

Paris is well known for its blue lingerie.

Paris, mavi iç çamaşırlarıyla ünlüdür.

No, I want to get my hands on a nice, large French baguette.

Hayır, güzel, büyük bir Fransız bageti almak istiyorum.

Do you like that?

I actually knew the word there, but lingerie, the cake shop.

Bunu beğendin mi?

Aslında oradaki kelimeyi biliyordum ama iç çamaşırı, pastane.

See, you can't beat a bit of French bread.

Bak, bir parça Fransız ekmeğini yenemezsin.

Yes, I know that.

Evet bunu biliyorum.

Lovely freshly baked French bread.

Güzel taze pişmiş Fransız ekmeği.

I'm hoping to have a French French loaf or a French stick.

Bir Fransız Fransız somunu ya da bir Fransız sopası olmasını umuyorum.

We'll see what happens.

Ne olacağını göreceğiz.

I already made that joke, Mrs.

O şakayı zaten yaptım Bayan

Duncan, but I made it again.

Duncan ama yine yaptım.

Yes, I know.

Evet biliyorum.

You can get large 12 inch ones over there, Mr. Duncan.

Orada 12 inçlik büyük olanlar var, Bay Duncan.

I seen them going around on their bicycles with them.

Onları bisikletleriyle dolaşırken gördüm.

They're big and I'm not sure what to wear.

Onlar büyük ve ne giyeceğimi bilmiyorum.

I still haven't decided.

Hala karar vermedim.

By the way, if you're wondering what we're talking about, there is a big meetup

Bu arada, neden bahsettiğimizi merak ediyorsanız ,

taking place in what remains of Paris

Paris'in

once most of it has been burned down.

çoğu yandıktan sonra geriye kalan kısmında büyük bir buluşma gerçekleşiyor.

But we will be we will be meeting up in early June.

Ama olacağız, Haziran başında buluşacağız.

We have a big list of people I am going to create

Oluşturacağım büyük bir insan listemiz var,

the what's it called?

adı ne?

I've got it in minute WhatsApp.

Dakikada WhatsApp'a ulaştım.

That's it.

Bu kadar.

My brain isn't working.

Beynim çalışmıyor.

We'll get Wednesday out of the way and then we will focus on

Çarşambayı aradan çıkaracağız ve sonra

the trip.

geziye odaklanacağız.

We've got a WhatsApp group that I will be forming, I will be creating it.

Oluşturacağım bir WhatsApp grubumuz var, onu oluşturacağım.

So all those who are interested, I've got your details, so don't worry, I haven't forgotten about you.

İlgilenenler, detaylarınızı aldım, merak etmeyin, sizi unutmadım. Şu anda uğraştığımız

I just have one or two personal things that we are dealing with at the moment.

bir veya iki kişisel meselem var .

But yes, it's still going ahead and we are at the moment

Ama evet, hala devam ediyor ve şu anda

looking at itinerary or arrangements,

seyahat programına veya düzenlemelere bakıyoruz,

So we are slowly putting things together here.

bu yüzden burada yavaş yavaş her şeyi bir araya getiriyoruz.

So I think after next week I think everything will be getting back to normal.

Bu yüzden önümüzdeki haftadan sonra her şeyin normale döneceğini düşünüyorum.

Hopefully we all want to taste the bread, says Francesca.

Umarım hepimiz ekmeğin tadına bakmak isteriz, diyor Francesca.

Yes, Yeah, unfortunately it may push us over our luggage

Evet, evet,

luggage allowance if we put there quite big and heavy.

eğer oraya oldukça büyük ve ağır koyarsak maalesef bizi bagaj hakkımızı aşabilir.

These these bread makers.

Bunlar ekmek yapanlar.

I thought you were talking about your loaves as well.

Ekmeklerinizden de bahsettiğinizi sanıyordum.

Those as well I must say.

Bunları da söylemeliyim.

Francesca, it's very nice, the bread, but it's not, you know, if you've ever made bread yourself at home,

Francesca, ekmek çok güzel, ama öyle değil, eğer evde kendi kendine ekmek yaptıysan,

you spent hours sort of kneading it and then letting it rise and kneading it again

saatlerce yoğurdun ve sonra kabarmasına izin verdin, tekrar yoğurdun

and putting it in the oven, I would say it's not quite as nice as that,

ve fırına koydun, O kadar güzel değil diyebilirim

but a lot better than bought bread from the shops. Yes.

ama marketten ekmek almaktan çok daha iyi. Evet.

So but then I might have a have

Yani ama o zaman

a slightly distorted memory from my childhood when I used to make bread.

çocukluğumun ekmek yaptığı zamana ait biraz çarpık bir hafızam olabilir .

But yes, I think I think even made bread is probably better.

Ama evet, bence ekmek bile muhtemelen daha iyi.

You get a nice you get a nicer crust on the outside.

Dışarıda güzel bir kabuk elde edersiniz.

It's good, but it's good.

Bu iyi, ama iyi.

It's good.

Bu iyi.

Anyway, we are having some fun.

Her neyse, biraz eğleniyoruz.

It's the only fun we're getting these days, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, bugünlerde aldığımız tek eğlence bu.

Oh, I.

Oh, I.

Steve has something to show you.

Steve'in sana gösterecek bir şeyi var.

I do a lovely card.

Güzel bir kart yaparım.

Now, normally. Now, there we go. He's.

Şimdi, normalde. İşte başlıyoruz. o.

He's a nice Easter card. It's not my presenting that.

O güzel bir Paskalya kartı. Bunu sunan benim değil.

That's Eugenie.

Bu Eugenie.

Very good job there, Steve.

Orada çok iyi iş çıkardın, Steve.

It's got, it's got a couple of lambs.

Birkaç kuzusu var.

A couple of lambs because of course Easter is associated with lambs, at least here

Birkaç kuzu, çünkü Paskalya elbette kuzularla ilişkilendirilir, en azından burada

because all the lambs are being born at the moment and they don't eat Easter eggs.

çünkü tüm kuzular şu anda doğuyor ve Paskalya yumurtası yemiyorlar.

But it's a nice little, you know, this is from my sisters, the only one we've had this year.

Ama bu küçük güzel, bilirsin, bu kız kardeşlerimden, bu yıl sahip olduğumuz tek şey. çok

It's lovely.

güzel

I also can't believe it because that's green.

Ben de inanamıyorum çünkü o yeşil.

I can't believe it's actually showing on the screen as normal.

Ekranda normal göründüğüne inanamıyorum .

You've done something magic with the technology.

Teknolojiyle sihirli bir şey yaptın.

Find this Mr..

Bunu bul Bay..

So it's not lovely.

Yani hoş değil.

So at this time of year, there are two things that people often think about at this time of year.

Yani yılın bu zamanında insanların sıklıkla düşündüğü iki şey var.

One, of course,

Biri, tabii ki

lambs, because lots of lambs are coming out,

kuzular, çünkü çok sayıda kuzu çıkıyor,

but also at this time of year because all of the animals start

ama aynı zamanda yılın bu zamanında, çünkü tüm hayvanlar

to get a little

biraz

amorous frisky. Mm.

sevdalı olmaya başlıyor. mm. Bir

We also think of another animal and that is the rabbit.

başka hayvanı da düşünürüz, o da tavşandır.

I'm drinking water.

Su içiyorum.

It is Easter.

Paskalya.

Happy Easter to you.

Mutlu Paskalyalar.

If you celebrate Easter, maybe you are not,

Paskalya'yı kutlarsanız belki de kutlamazsınız

because we have had a lot of religious festivals recently.

çünkü son zamanlarda çok sayıda dini bayram yaşadık .

We had I think we had Passover

in the Jewish religion, the Jewish festival calendar,

Yahudi dininde, Yahudi bayram takviminde Fısıh vardı zannediyorduk

and I think there was Ede as well, wasn't there?

ve sanırım Ede de vardı değil mi?

I'm not sure when that was Islam as well.

Bunun ne zaman İslam olduğundan da emin değilim.

I think that was around the same time last week

Sanırım geçen hafta aşağı yukarı aynı saatlerdeydi

and we have Easter today,

ve bugün Paskalya'mız var

but surprisingly very surprised.

ama şaşırtıcı bir şekilde çok şaşırdık.

No Easter eggs because I'm trying

Paskalya yumurtası yok çünkü

to lose a little bit of weight because I want to live well.

biraz kilo vermeye çalışıyorum çünkü iyi yaşamak istiyorum.

I want to live a little bit longer.

Biraz daha yaşamak istiyorum.

And that would be nice, really, wouldn't it?

Ve bu gerçekten güzel olurdu, değil mi?

But we've got these lovely chocolates for my sister. Yeah.

Ama kız kardeşim için bu güzel çikolataları aldık. Evet.

So and I've got some down.

Yani ve bende biraz var.

I'm going to miss the Easter egg.

Paskalya yumurtasını özleyeceğim.

I'm going to miss it. Mr. Duncan.

özleyeceğim Bay Duncan.

I like smashing it open and sitting there watching some mindless television programme.

Açmayı ve orada oturup akılsız bir televizyon programı izlemeyi seviyorum.

We consume about a thousand calories each,

Her birimiz yaklaşık bin kalori tüketiyoruz,

but if you want to watch something mindless, you've probably found it.

ancak akılsız bir şey izlemek istiyorsanız , muhtemelen onu bulmuşsunuzdur.

Now this, you see.

Şimdi bu, görüyorsun.

So you're in the right place.

Yani doğru yerdesiniz.

Talking of lambs, we went out for this meal yesterday.

Kuzulardan bahsetmişken, dün bu yemek için dışarı çıktık.

Now my sister isn't vegetarian.

Şimdi kız kardeşim vejeteryan değil.

No, but can I just say

Hayır, ama kız

your sister's taste in food is very interesting because I was about to get onto that before you cut me off.

kardeşinin yemek zevkinin çok ilginç olduğunu söyleyebilir miyim çünkü sen lafımı kesmeden önce ben buna girmek üzereydim.

No, I just.

Hayır, ben sadece. İşte

Well, that's it.

bu kadar.

It caught my eye yesterday as well.

Dün benim de gözüme çarptı.

So your sister has a very interesting way of looking at it.

Yani kız kardeşinin buna çok ilginç bir bakış açısı var .

Food and animals. So, no, I was just saying,

Yiyecek ve hayvanlar. Yani, hayır, sadece

just say

she's not vegetarian, but she doesn't like to eat lamb meat.

vejeteryan olmadığını söyle ama kuzu eti yemeyi sevmiyor diyordum.

But yesterday the menu, because we are obviously in Shropshire

Ama dün menü, çünkü Shropshire'dayız

and there's lots of lambs, when you go to restaurants

ve çok fazla kuzu var, buralardaki restoranlara gittiğinizde

around here, there's always lamb is always on the menu because you know,

, menüde her zaman kuzu var çünkü bilirsiniz,

you can just sort of pick one up from a field on the way into work.

bir tarladan bir tür kuzu alabilirsiniz. işe giden yol.

And there must have been

Ve

about four lamb dishes on this menu yesterday.

dün bu menüde dört tane kuzu yemeği olmalı.

You had one, didn't you?

Bir tane vardı, değil mi?

I had the shoulder of lamb.

Kuzu omzuna sahiptim.

Now, are you a yes.

Şimdi, sen evet misin?

Are you a person that will not eat animals that you

Sevdiğiniz hayvanları yemeyen bir insan mısınız

like? Yes.

? Evet.

But I suppose it depends which animal.

Ama sanırım hangi hayvan olduğuna bağlı. Demek

I mean, if you like cats and dogs, there's a pretty good chance you are not eating cats or dogs.

istediğim, kedileri ve köpekleri seviyorsanız, kedi veya köpek yemiyor olma ihtimaliniz oldukça yüksek.

So if you look at it, it is strange, isn't it?

Yani bakarsanız, garip değil mi?

You look at this lovely picture of this lamb and then you go to a restaurant

Bu kuzunun bu güzel resmine bakıyorsunuz ve sonra bir restorana gidiyorsunuz

and you order a lamb shank

ve bir kuzu incik

or shoulder of a you go to it, you go outside and Mr.

ya da omuz ısmarlıyorsunuz, ona gidiyorsunuz, dışarı çıkıyorsunuz ve Bay

Duncan shown those lovely videos of the cows that we have at the back here during the summer.

Duncan, elimizdeki ineklerin o güzel videolarını gösteriyor. yaz boyunca buraya geri dönün.

Aren't they lovely cows? And we're probably going to feed them.

Sevimli inekler değil mi? Ve muhtemelen onları besleyeceğiz.

We say hello to them then you go to a restaurant and order a steak. Mm.

Onlara merhaba diyoruz sonra bir restorana gidip biftek ısmarlıyorsunuz. mm.

We have mints. It's

Nanelerimiz var.

very strange, isn't it, how you can shut that off.

Bunu nasıl kapatabiliyorsun, çok garip değil mi?

Yes. In your brain.

Evet. Beyninde.

I think it's because what you get on your plate doesn't resemble what you see in the field.

Sanırım tabağınıza aldığınız şeyin sahada gördüğünüze benzememesinden kaynaklanıyor.

And so you don't feel as guilty.

Ve böylece kendini suçlu hissetmiyorsun.

You don't associate that with that creature that is alive.

Bunu yaşayan yaratıkla ilişkilendiremezsin .

If my meal yesterday came and it was the head of the lamb.

Dünkü yemeğim gelse ve kuzunun başı olsaydı.

Yeah.

Staring at me on the plate, I probably wouldn't be so, so, so keen.

Evet.

Bana tabakta bakarken, muhtemelen bu kadar, bu kadar, bu kadar keskin olmazdım.

They always get put off by fish.

Her zaman balık tarafından ertelenirler.

Somebody, if you go to a restaurant

Birisi, bir restorana gidip

and you order fish and it comes and I've left the head on with the Chinese style.

balık sipariş etsen gelir ve ben kafayı Çin usulü ile bırakmışımdır.

That's why I don't like sort of prawns and things like that,

Bu yüzden karidesleri ve bunun gibi şeyleri sevmiyorum,

because you can, you know, you're eating the whole creature on you.

çünkü yapabilirsin, bilirsin, tüm yaratığı kendi üzerinde yiyorsun.

It's too obvious you're eating a living creature.

Bir canlıyı yediğin çok belli.

But then there was a report, wasn't there, Mr. Doom?

Ama sonra bir rapor vardı, değil mi Bay Doom?

Was this bad news for vegetarians

that they scientists now think that plants can sort of feel pain?

Bilim adamlarının artık bitkilerin bir şekilde acı hissedebileceğini düşünmeleri vejetaryenler için kötü bir haber miydi? Kulağa

I know it sounds ludicrous, but there was

gülünç geldiğini biliyorum, ama

there's been a few reports about this, about plants having feelings of being out to feel pain.

bununla ilgili birkaç rapor vardı, bitkilerin acıyı hissetmek için dışarı çıktığı hissine sahip olduklarına dair.

If you cut off that.

Bunu kesersen.

I mean, it sounds like torture.

Yani, kulağa işkence gibi geliyor.

They've been you couldn't do this to animals now.

Hayvanlara bunu yapamazsın artık.

They've been there getting plants in a in a lab and they're sort of chopping off branches

Orada bir laboratuvarda bitki topluyorlar ve bir nevi dalları kesiyorlar

and seeing how the plant reacts and sort of.

ve bitkinin nasıl tepki verdiğini ve nasıl bir şey olduğunu görüyorlar.

Well, didn't they say didn't we say that?

Peki, onlar söylemedi mi biz söylemedik mi?

You know, Yeah, they give off a noise.

Bilirsin, Evet, bir ses çıkarırlar.

Oh when you when you chop a leaf, offer a branch as a noise.

Ah sen bir yaprak kestiğin zaman, bir dalı ses olarak uzat.

It's not they're crying.

Ağladıkları onlar değil. Bunu

There's what they're describing it that so I mean what

tarif ettikleri şey var, yani

if this is true, if this actually becomes true that it turns out

bu doğruysa,

the plants can feel pain, then we'll all starve to death.

bitkilerin acıyı hissedebildiği ortaya çıkarsa, o zaman hepimiz açlıktan öleceğiz.

Yeah, I'm pretty sure that plants don't feel pain.

Evet, bitkilerin acı hissetmediğinden oldukça eminim.

I'm pretty sure they don't.

Yapmadıklarından oldukça eminim. Her

First of all, they don't have a nervous system.

şeyden önce, sinir sistemleri yoktur.

They don't have a central nervous system and they don't have well, they don't have a brain,

Merkezi sinir sistemleri yok ve iyi de değiller, beyinleri yok,

to be honest with you, I've never seen

size karşı dürüst olmak gerekirse,

any plants that have brains.

beyni olan hiçbir bitki görmedim.

There are there are some plants, of course, that are more intelligent than human beings.

Elbette insanlardan daha zeki bitkiler de var.

But that's a different story for a different day.

Ama bu farklı bir gün için farklı bir hikaye.

Talking of lambs, do you remember a couple of years ago?

Kuzulardan bahsetmişken, birkaç yıl öncesini hatırlıyor musun?

Steve We actually had some lambs at the back of the house and one of them

Steve Aslında evin arkasında birkaç kuzumuz vardı ve onlardan biri

actually one of the

aslında

lambs used to come through into our garden

kuzulardan biri bahçemize gelirdi

and it would eat some of our grass and then it would go back.

ve otlarımızın bir kısmını yerdi ve sonra geri dönerdi. İşte

There it is.

burada.

So this is from a couple of years ago

Yani bu birkaç yıl öncesine ait

and there was one lamb every day it would come into our garden, didn't it?

ve her gün bir kuzu bahçemize gelirdi değil mi?

Didn't it?

It did.

değil mi

O yaptı.

And there it is.

Ve işte burada.

It's it would sneak under the fence.

Çitin altından gizlice girecekti.

It would eat some of our grass and then it would go back.

Otlarımızın bir kısmını yerdi ve sonra geri giderdi.

It would actually go back into the field.

Aslında sahaya geri dönecekti.

And we just it was doing it every single day.

Ve biz bunu her gün yapıyorduk.

Very strange.

Çok ilginç.

So if we keep watching, you will see in a moment

Bu yüzden izlemeye devam edersek, bir anda

it will eventually go round and come back.

onun sonunda dönüp geri geleceğini göreceksiniz.

Can we wait that long?

O kadar bekleyebilir miyiz?

Probably not.

Muhtemelen değil.

Look, it's not lovely.

Bak, bu hoş değil.

Is not lovely.

güzel değil

Oh, there he goes.

İşte gidiyor.

We should have kept it, Mr. Duncan.

Saklamalıydık, Bay Duncan.

We should have kept it. Let it grow

Saklamalıydık. Büyümesine izin verin

and see if the if the farmer actually noticed this.

ve çiftçinin bunu gerçekten fark edip etmediğini görün.

Incredible, isn't it. I know.

İnanılmaz, değil mi? Biliyorum.

I didn't even realise that lambs did that. So.

Kuzuların bunu yaptığını fark etmemiştim bile. Bu yüzden. İşte

So there it is. There was something.

orada. Bir şey vardı.

Something for Easter.

Paskalya için bir şey.

Uh, and always escaping.

Ve hep kaçmak.

We sometimes drive along the roads and they find little gaps in fences.

Bazen yollarda ilerliyoruz ve çitlerde küçük boşluklar buluyorlar.

Don't they.

No. Hedges And they, they escape onto the roads and things like that.

Değil mi?

Hayır. Çitler Ve onlar, yollara ve bunun gibi şeylere kaçarlar.

I think they're just inquisitive where there's a cow.

Bence ineğin olduğu yerde sadece meraklılar.

Yes. Well, the cow comes across a fence.

Evet. Peki, inek bir çitin üzerinden geçer.

It's like a force field to it.

Onun için bir güç alanı gibi.

It's even bother to try something.

Bir şeyi denemek bile zahmetlidir.

It somehow thinks it can't go any further than that.

Bir şekilde bundan öteye gidemeyeceğini düşünüyor.

But the lambs and sheep, we often get them escaping around here as well on the road.

Ama kuzuları ve koyunları, buralarda da yollarda da sık sık kaçmalarına sebep oluyoruz.

And so we're never surprised if we're driving around this area

Bu yüzden, bu bölgede dolaşırken

and then suddenly there's maybe a couple of sheep coming towards the car.

birdenbire belki bir çift koyunun arabaya doğru gelmesine asla şaşırmayız.

So it's not an unusual thing when you're living in the countryside.

Yani, kırsalda yaşarken alışılmadık bir şey değil .

I'm quite I'm quite enjoying the Easter feeling.

Paskalya hissinden oldukça keyif alıyorum.

I have to be honest.

Dürüst olmak zorundayım.

Even though sadly, there are no Easter eggs, unfortunately for us.

Ne yazık ki Paskalya yumurtası yok, ne yazık ki bizim için.

But what about you?

Peki ya sen?

Are you having something?

Bir şey mi içiyorsun?

Maybe you celebrate Easter in a different way.

Belki Paskalya'yı farklı bir şekilde kutlarsınız.

Some people go to great lengths

Bazı insanlar

to commemorate Easter

Paskalya'yı anmak

or to to give some sort of reverence to the season of Easter.

ya da Paskalya mevsimine bir tür saygı göstermek için büyük çaba harcarlar .

I in some countries they will actually go to the point where they will

Bazı ülkelerde İsa'nın çarmıha gerilmesini yeniden yaratacakları noktaya kadar gidecekler

recreate the crucifixion of Jesus.

.

Yes, I quite often you will have at least one person or maybe two or three people.

Evet, çoğu zaman en az bir veya belki iki veya üç kişiye sahip olursunuz. Gerçekten çarmıha gerilmelerine

They will they will actually allow themselves to be to be crucified

gerçekten izin verecekler

for real.

.

The nails go through their hands and their feet

Tırnakları ellerinden ve ayaklarından geçer

and they are really actually crucified.

ve gerçekten çarmıha gerilirler.

So there are one or two countries, I think it's more of the Orthodox

Yani bir veya iki ülke var, bence bunu daha çok Ortodoks

Christians that do this, and they take everything

Hristiyanlar yapıyor ve her şeyi

very seriously to the point

çok ciddiye alıyorlar, öyle ki

where they recreate

the actual event itself, which I find incredible.

asıl olayı yeniden yaratıyorlar, ki bunu inanılmaz buluyorum.

I don't know what happens before that.

Ondan önce ne olur bilmiyorum.

Maybe they take some painkillers or something, but it doesn't sound good.

Belki biraz ağrı kesici falan alıyorlar ama kulağa pek hoş gelmiyor.

Well, we use the word crucified,

Pekala, çarmıha gerilmiş kelimesini

don't we, quite deliberately

kasıtlı olarak bir şey yaparsan başına gelecek

to describe something bad that will happen to you if you do something.

kötü bir şeyi anlatmak için kullanıyoruz, değil mi?

Oh, we often say, Oh, if I thou crucify me if I do that.

Oh, sık sık deriz ki, Ah, eğer beni çarmıha gerersen, bunu yaparsam.

It's often used as a sort of a slang, isn't it? Almost.

Genellikle bir tür argo olarak kullanılır, değil mi? Neredeyse.

It's. It's figurative. Figurative.

Onun. Bu mecazi. Figüratif.

You will use that word.

O kelimeyi kullanacaksın.

You're not actually going to be strung up on the cross.

Aslında çarmıha gerilmeyeceksin.

The implication is that something very bad will happen to you

Bunun anlamı, bir şey yaparsan başına çok kötü bir şey geleceğidir

if you do something, some sort of punishment.

, bir çeşit ceza.

Yes, It's not it's not a punishment. It could be that.

Evet, bu bir ceza değil. Bu olabilir.

It could be just with friends or you might do something at a party or you might do something bad

Sadece arkadaşlarınızla olabilir veya bir partide bir şeyler yapabilirsiniz veya kötü

or something inappropriate and some and you might somebody might say, well, crucify you for that.

veya uygunsuz bir şey yapabilirsiniz ve bazıları ve siz bunun için sizi çarmıha gerebilirsiniz diyebilirsiniz.

Or you might say, oh,

Ya da, aman Tanrım

God, if I do that, I'll be crucified at work.

, bunu yaparsam işte çarmıha gerilirim diyebilirsiniz.

Well, we often describe people now on social media

Pekala, artık sosyal medyada

who are being maybe criticised or attacked.

eleştirilen veya saldırıya uğrayan insanları sık sık tanımlıyoruz.

We often describe them as being crucified by other people on social media

Onları sosyal medyada diğer insanlar tarafından çarmıha gerilmiş olarak tanımlarız

because they've said something that lots of other people don't agree with.

çünkü birçok insanın aynı fikirde olmadığı bir şey söylediler.

So it does happen. It can happen.

Yani olur. Olabilir.

It's often used as a figure of

Genellikle bir mecaz olarak kullanılır

speech.

.

Did you like that?

Beğendin mi?

I think you did.

Bence yaptın. Bence

I think you didn't like that.

bundan hoşlanmadın.

You know, the trip to Paris. Do

Bilirsin, Paris gezisi.

does everyone know the dates?

Tarihleri ​​herkes biliyor mu?

Well, everyone who's coming knows the dates.

Gelen herkes tarihleri ​​biliyor.

Yes. Yes.

Evet. Evet.

Don't worry about that.

No, I know you have.

Bunun için endişelenme.

Hayır, senin olduğunu biliyorum.

So I'm just know there's been a stomach.

Yani sadece bir mide olduğunu biliyorum.

You should you should have had an email from Duncan about that.

Duncan'dan bununla ilgili bir e-posta almalıydın.

And you won't make it online.

Ve bunu çevrimiçi yapmayacaksın.

I'm told Tomic when it is, we we won't have any.

Tomic'e, olduğu zaman bizde olmayacağı söylendi.

If anyone has been in touch through email, I have replied with the dates,

Herhangi biri e-posta yoluyla iletişime geçtiyse, tarihlerle cevap verdim

but I'm going to also create a WhatsApp group.

ama aynı zamanda bir WhatsApp grubu oluşturacağım.

So that is going to happen over the next couple of weeks.

Yani bu önümüzdeki birkaç hafta içinde olacak. Gelecek hafta

I just want to get my mum's my mum's funeral the next week.

annemin cenazesini almak istiyorum .

So once that is done, it's not the greatest moment of my life

Yani bu bir kez bittiğinde, hayatımın en harika anı değil ve bununla

and it's and it's a little hard to deal with.

başa çıkmak biraz zor.

So I'm going to get back to the trip to France after next week.

Bu yüzden önümüzdeki haftadan sonra Fransa gezisine geri döneceğim.

We will see what happens.

Ne olacağını göreceğiz.

So everyone should know the dates.

Bu yüzden herkesin tarihleri ​​bilmesi gerekir.

Yes, it's coming.

Evet geliyor.

Yes, I'm fine. I've told everyone what the dates are.

Evet iyiyim. Herkese tarihleri ​​söyledim.

Not that we want it published.

Yayınlanmasını istediğimizden değil.

Happens to do that. So on a

Bunu yapmak olur. Yani

that's a send another email. Yes.

bu başka bir e-posta gönder. Evet.

Well, everyone, everyone who's taking part knows what the situation is because I've sent emails.

Pekala, katılan herkes durumun ne olduğunu biliyor çünkü e-posta gönderdim.

Good.

İyi.

That's why we're not talking about it here.

O yüzden burada konuşmuyoruz.

Check your emails, Tomek. Yes.

E-postalarını kontrol et, Tomek. Evet.

And if you can't find it, we'll send you another one.

Ve bulamazsan, sana bir tane daha göndeririz.

Just let us know. Right on something else. Oh, okay.

Sadece bize bildirin. Başka bir konuda. Tamam.

How about the weather?

Peki ya hava?

We talked about the weather.

Hava hakkında konuştuk.

Weather?

Steve, I've got some outside tape for me.

Hava durumu?

Steve, benim için biraz dış bant var.

I was going to say about the Paris trip.

Paris gezisinden bahsedecektim.

We have one or two bookings already.

Zaten bir veya iki rezervasyonumuz var.

People who have booked their flights and they are definitely coming.

Uçuşlarını rezerve eden insanlar ve kesinlikle geliyorlar.

So we are going to be looking next weekend.

Bu yüzden önümüzdeki hafta sonu bakacağız.

We're going to look at some some plans.

Bazı planlara bakacağız.

We're going to make some arrangements for getting there and coming back

Oraya gidip geri gelmek

and over those actual dates.

ve bu gerçek tarihler için bazı düzenlemeler yapacağız.

So it is the beginning of June, near near the early period of June.

Yani Haziran ayının başı, neredeyse Haziran ayının ilk dönemi.

I think it's safe to say that.

Bence bunu söylemek güvenli.

And it will be somewhere in Paris where we're meeting.

Ve Paris'te buluşacağımız bir yerde olacak.

So if you are interested and maybe you don't know about this, but we are having a little get together

Yani ilgileniyorsanız ve belki bunu bilmiyorsanız, ama küçük bir buluşma yapıyoruz

meeting up and there is the address right to me

ve adres tam bana göre

and I need some contact details.

ve bazı iletişim bilgilerine ihtiyacım var.

And then once you're in the circle,

Ve sonra, her

which is getting ever larger by the week, we have about

hafta daha da genişleyen çembere girdiğinizde,

I think we have about ten people and we don't know if people are bringing partners or not. No.

yaklaşık on kişimiz var ve insanların ortak getirip getirmediğini bilmiyoruz. Hayır. Bu gidişle

We're going to have to book a conference room the way this is going, but we won't be going in.

bir konferans odası ayırtmak zorunda kalacağız ama

We won't be meeting in a place because that

içeri girmeyeceğiz.

that's just we have to hire a whole

I don't think we've got the the funds for that, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, bunun için paramız olduğunu düşünmüyorum.

I mean, we are we're actually hitchhiking

Demek istediğim, biz aslında

by hitchhiking to Paris.

otostop çekerek Paris'e gidiyoruz.

So we're going to stand by by

Bu yüzden

the the tunnel under the English Channel.

İngiliz Kanalı'nın altındaki tünelin yanında duracağız.

Am I going to do this to try and hitchhike?

Bunu otostop çekmek için mi yapacağım?

If we can't do that, we will get a little boat

Bunu yapamazsak, küçük bir tekne alır

and we will row across the English Channel.

ve Manş Denizi'ni kürekle geçeriz.

So there are a lot of people coming from France

Yani şu anda küçük botlarla Fransa'dan İngiltere'ye gelen çok sayıda insan var

to to Britain at the moment on little dinghies.

.

We might be doing the opposite.

Biz tam tersini yapıyor olabiliriz.

So so we might actually be coming here

Bu yüzden gerçekten buraya geliyor olabiliriz

and then they will see us going by floating the other way.

ve sonra bizi diğer tarafa süzülerek giderken görecekler.

We will just pinch one of the boats and go back the other way. Yes.

Teknelerden birini sıkıştırıp diğer yoldan geri döneceğiz. Evet.

And see if the French treat with as much compassion as we are treating the people that are coming here.

Ve Fransızların bizim buraya gelen insanlara gösterdiğimiz şefkatle davranıp davranmadığına bakın.

Oh, okay, then that's that's good, Steve.

Oh, tamam, o zaman bu iyi, Steve.

No, I'm just saying that. See this?

Hayır, sadece söylüyorum. Bunu gör?

If we get treated in the same compassionate way?

Aynı şefkatli şekilde davranılırsak?

I think so. Probably not.

Bence de. Muhtemelen değil.

Particularly when they see us, too.

Özellikle de bizi gördüklerinde.

Yeah, well, we'll get to how you missed that time.

Evet, peki, o zamanı nasıl kaçırdığına geleceğiz.

We'll get an email to you.

Size bir e-posta göndereceğiz.

But I have definitely given the

Ama

that never know their exact date.

kesin tarihi asla belli olmayanları kesinlikle verdim.

Oh, okay.

Tamam.

Then I will.

Oh I will send you the exact dates then. Fine.

Sonra yapacağım.

Oh, o zaman size kesin tarihleri ​​göndereceğim. İyi.

Okay.

Tamam aşkım.

I will try to sort my sort myself out this week. Mm.

Bu hafta sıralamamı kendim halletmeye çalışacağım. mm.

Oh people. Yes.

Ey insanlar. Evet.

During the Easter festival in South Italy,

Güney İtalya'daki Paskalya festivali sırasında

some people use

bazı insanlar

objects to, to punish themselves.

nesneleri kendilerini cezalandırmak için kullanırlar.

They flay their bodies.

Vücutlarını yüzerler.

I've seen this quite a few times with people.

Bunu insanlarla birkaç kez gördüm.

Some use chains and they will whip the back.

Bazıları zincir kullanır ve sırtını kırbaçlar.

They whip their back as they walk along the street or other things.

Sokakta yürürken veya başka şeylerde sırtlarını kırbaçlarlar. Kendini kırbaçlama ya da bunun gibi bir şey yoluyla kefaret

They will cause some some sort of pain,

some sort of pain to themselves as as a way of showing

göstermenin bir yolu olarak bir tür acıya, kendilerine bir tür acıya neden olacaklar

penance through self-flagellation or something like that.

.

You flagellate yourself.

Kendinizi kamçılıyorsunuz.

I think that is a good well, I'm not sure if it's right that.

Bence bu iyi bir kuyu, doğru olup olmadığından emin değilim .

Yes, well, yes, as if life isn't painful enough without having to inflict pain upon yourself.

Evet, evet, sanki hayat kendine acı çektirmeden yeterince acı vermiyormuş gibi.

But some people find this useful.

Ancak bazı insanlar bunu faydalı buluyor.

So yeah, if that's if that's what you want to do, then fine. Yes.

Yani evet, eğer yapmak istediğin buysa, o zaman tamam. Evet.

If you want to whip yourself or maybe get somebody else to whip you.

Kendinizi kırbaçlamak istiyorsanız ya da belki başka birinin sizi kırbaçlamasını istiyorsanız.

It's a big world out there.

Dışarıda koca bir dünya var.

Well, some people say you don't get into heaven without suffering, do you?

Bazı insanlar acı çekmeden cennete girilmediğini söylüyor , değil mi? Biz

Well,

as well, we're definitely suffering.

de kesinlikle acı çekiyoruz. Acı çekmeniz gerektiğine o doktrine inanan

Didn't wasn't it was that Mother Teresa who who who firmly believed

Rahibe Teresa değil miydi

in that doctrine

that you have to suffer?

?

Yeah. Before you get into heaven. Yeah.

Evet. Cennete girmeden önce. Evet.

She was quite a she wasn't exactly as nice as people make her out to be.

İnsanların onu gösterdiği kadar iyi değildi.

I'd say like you suffer the greater will be Your reward

Ne kadar acı çekersen ahirette ödülün o kadar büyük olur derdim

in the afterlife, I think is the way the way some people look upon.

, sanırım bazı insanlar böyle bakıyor.

This might not be a good thing to say on the Easter Sunday.

Bu, Paskalya Pazarında söylenecek iyi bir şey olmayabilir .

But anyway, you do your research,

Ama yine de araştırmanı yaparsın,

you put put Mother Teresa into the search engine.

arama motoruna Rahibe Teresa'yı koyarsın.

Was she a good person or a bad person?

İyi bir insan mıydı yoksa kötü bir insan mıydı?

You might be surprised by the results to be honest, the

Dürüst olmak gerekirse sonuçlara şaşırabilirsiniz,

Are you promoting Nutella?

Nutella'yı mı tanıtıyorsunuz?

No, I've never you know, I don't think I've ever tried Nutella or Nutella.

Hayır, asla bilemezsin, hiç Nutella veya Nutella denediğimi sanmıyorum.

Is it hazelnuts and chocolate mixed together?

Fındık ve çikolata karışmış mı?

Well, we're not promoting it because we haven't mentioned it.

Bundan bahsetmediğimiz için tanıtımını yapmıyoruz.

It sounds it sounds like the sort of thing I could

Kulağa,

easily get hooked on, particularly with freshly baked bread.

özellikle taze pişmiş ekmekle kolayca bağlanabileceğim türden bir şey gibi geliyor.

Okay, as well.

Tamam, aynı zamanda.

Imagine spreading that onto bread

Bunu fırından çıkardığınız ekmeğin üzerine sürdüğünüzü hayal edin

straight out of the oven.

.

I'm only giving the details about the Paris trip if you are coming, if you want to come out.

Ben sadece Paris gezisi ile ilgili detayları veriyorum eğer geliyorsanız, çıkmak isterseniz.

So this isn't for those who just want to find out

Yani bu sadece neler olduğunu öğrenmek isteyenler için değil

what is happening, because that's the whole point.

, çünkü bütün mesele bu.

So if you are coming, if you want to come, we.

Yani siz geliyorsanız, gelmek istiyorsanız biz.

I need personal details.

Kişisel ayrıntılara ihtiyacım var.

I need a contact address.

Bir iletişim adresine ihtiyacım var.

We're setting up a WhatsApp group, so we've got to organise this

Bir WhatsApp grubu kuruyoruz, bu yüzden bunu

in a very well organised way.

çok iyi organize etmeliyiz.

Oh, it's a it's a big thing off here

Oh, burası büyük bir şey,

so yeah. With Well anyway.

bu yüzden evet. Her neyse.

Right, well well we'll get some emails out later today to make sure everybody knows,

Pekala, pekala, herkesin bildiğinden,

maybe want to come, knows the date so maybe not later today.

belki de gelmek isteyebileceğinden, tarihi bildiğinden emin olmak için bugün daha sonra bazı e-postalar alacağız, belki bugünden sonra değil.

Yeah.

Well I think I'll do that Mrs..

Evet.

Sanırım bunu yapacağım Bayan..

No, no, you don't have to, Steve. It's okay.

Hayır, hayır, yapmak zorunda değilsin Steve. Sorun değil.

Let's not do this here.

Bunu burada yapmayalım.

Oh, but I'm saturated

Oh, ama doydum

and says I'm going to live more than 100 years.

ve 100 yıldan fazla yaşayacağımı söylüyor.

Yes, Catarina, do you know that's my goal?

Evet Catarina, amacımın bu olduğunu biliyor musun?

To live to 100. It's like a goal.

100 yaşına kadar yaşamak. Gol gibi.

You've got to have goals in life.

Hayatta hedeflerin olmalı.

I think set such a Venus as I want you

Bence öyle bir Venüs kurun ki

to live for more than 100 years.

100 yıldan fazla yaşamanızı istiyorum.

And that's for Vitesse. Okay? Yes.

Ve bu Vitesse için. Tamam aşkım? Evet.

Well, if you were born in 1961,

Peki 1961 doğumluysanız

is anyone watching who was born in 1961?

1961 doğumlu izleyen var mı?

I doubt it.

If they are, then in 2060 born,

Şüpheliyim.

Eğer öyleyse, o zaman 2060'ta doğdu,

assuming I I've got this right,

bunu doğru anladığımı varsayarsak,

it's a bit that's going to be really embarrassing.

bu biraz gerçekten utanç verici olacak.

By the way, if you are wrong, Halley's Comet returns

Bu arada, yanılıyorsanız, Halley Kuyruklu Yıldızı geri dönüyor

and we're hoping that it won't be cloudy.

ve umarız hava bulutlu olmaz.

What is what is Halley's Comet?

Halley Kuyruklu Yıldızı nedir?

It's one of these comets that go around the sun, that come every now and then,

Güneşin etrafında dönen kuyruklu yıldızlardan biri, ara sıra ortaya çıkıyor,

every symptom come round,

her semptom ortaya çıkıyor,

you know, every 20 years, sometimes, sometimes 100 years, sometimes it's five.

bilirsiniz, her 20 yılda bir, bazen, bazen 100 yılda bir, bazen beş.

And so it comes around every hundred years.

Ve böylece her yüz yılda bir gelir.

Well, Haley's Comet does, I believe.

Haley Kuyrukluyıldızı öyle sanırım.

Is it Halley's Comet or Haley's?

Halley Kuyruklu Yıldızı mı yoksa Haley'nin mi?

Haley's or Haley's,

Haley'nin ya da Haley'nin,

depending on.

You know, there's always different ways of pronouncing some of these words.

duruma göre.

Biliyorsun, bu kelimelerden bazılarını telaffuz etmenin her zaman farklı yolları vardır .

I say Haley's. You say Haley's? Hmm.

Haley'ninki diyorum. Haley'nin mi diyorsun? Hmm.

That's cool. The whole thing off.

Çok havalı. Her şey kapalı.

Anyway, I'm not sure where that's from, but. Yes.

Her neyse, bunun nereden olduğundan emin değilim ama. Evet.

So can we get to the point?

Peki konuya gelebilir miyiz?

Is there a point to this?

Bunun bir anlamı var mı?

The point is, that's my goal.

Mesele şu ki, bu benim hedefim.

You say I want to live to 100. Okay.

100 yaşına kadar yaşamak istiyorum diyorsun.

Because then I know Haley's Comet is coming back.

Çünkü o zaman Haley Kuyruklu Yıldızı'nın geri geleceğini biliyorum.

But what if you just what if you just unable to do anything for yourself?

Ama ya kendin için hiçbir şey yapamazsan?

As long as I'm just sitting in a chair, okay.

Sadece bir sandalyede oturduğum sürece, tamam.

You know, barely able to express myself, but I can look up.

Bilirsin, kendimi zar zor ifade edebiliyorum ama başımı kaldırabiliyorum.

You need to get those instructions to Steve.

Bu talimatları Steve'e iletmelisin.

You need to get those instructions in place, though,

Yine de bu talimatları yerine getirmeniz gerekiyor

because you know what it's like as you get older.

çünkü yaşlandıkça bunun nasıl bir şey olduğunu biliyorsunuz.

All of these things slip away and you forget and other things come along,

Bütün bunlar kayıp gider ve unutursun ve başka şeyler gelir,

so you might forget all about it, which would be a shame, really.

böylece her şeyi unutabilirsin ki bu gerçekten çok yazık olur.

So Steve is hoping on his birthday, apparently

Steve doğum gününü umuyor, görünüşe göre hiçbir şey olmazsa

it's going to be really embarrassing if nothing happens,

gerçekten utanç verici olacak ,

but, well, I'll have to go somewhere where there is cloudless sky.

ama, peki, bulutsuz gökyüzü olan bir yere gitmem gerekecek .

Yes, there was a comet the other a few weeks ago, wasn't there?

Evet, diğerinde birkaç hafta önce bir kuyruklu yıldız vardı, değil mi?

This was supposed to be green.

Bunun yeşil olması gerekiyordu. Çıplak gözle

There was a comet that you could see with the naked eye.

görebileceğiniz bir kuyruklu yıldız vardı .

Okay.

Tamam aşkım.

It's funny how they use that phrase.

Bu tabiri kullanmaları çok komik.

The naked eye, isn't it?

Çıplak gözle değil mi?

That it just means

Bu sadece

you can you're not using any artificial

herhangi bir yapay

telescopes or anything? Yeah.

teleskop veya başka bir şey kullanamayacağınız anlamına mı geliyor? Evet.

There's something with the naked eye.

Çıplak gözle bir şey var.

Yeah. You can just see with your eyes.

Evet. Sadece gözlerinle görebilirsin.

Got no magnification.

Büyütme yok.

It's just something that the phrase that we use.

Bu sadece kullandığımız ifadenin bir şeyi.

I like my naked eyes.

Çıplak gözlerimi seviyorum.

Although I never, I never get to show my naked eyes because I have to wear glasses.

Gözlük takmak zorunda olduğum için asla çıplak gözlerimi gösteremem.

But there was a comet.

Ama bir kuyruklu yıldız vardı.

I don't know the name of it, but it was supposed be green.

Adını bilmiyorum ama yeşil olması gerekiyordu.

And you could see it and just see it with the naked eye.

Ve onu görebilirsin ve sadece çıplak gözle görebilirsin.

Certainly through a pair of binoculars.

Kesinlikle bir dürbün aracılığıyla.

They often they often give them really boring names like

Genellikle

m two, five, three zero,

m iki, beş, üç sıfır gibi gerçekten sıkıcı isimler verirler

something like that.

.

So it probably was one of those. Yeah.

Yani muhtemelen onlardan biriydi. Evet.

So anyway, the thing is every night it was visible, is visible for about two weeks.

Her neyse, o şey her gece görülebiliyordu, yaklaşık iki hafta boyunca görülebiliyordu.

Every single night here it was cloudy and we couldn't see it.

Burada her gece hava bulutluydu ve biz göremiyorduk.

So we had the way always the way Tomek says, Don't live to 100.

Yani hep Tomek'in dediği gibi bir yolumuz vardı, 100 yaşına kadar

Don't live as long as that.

yaşama.

You see what I see?

Benim gördüğümü görüyor musun?

You've heard of the phrase

Live fast, die young,

Hızlı yaşa, genç öl deyimini duymuşsunuzdur,

which they often use the sort of people in rock groups.

rock gruplarında sıklıkla kullanılan türden insanlardır.

They just rock groups.

Onlar sadece rock grupları.

Well, you know, live fast, die young.

Biliyorsun, hızlı yaşa, genç öl.

Yeah. My philosophy in life is the opposite of that.

Evet. Benim hayat felsefem bunun tam tersi.

Live slow and die old.

Yavaş yaşa ve yaşlı öl.

Yeah, that sounds that sounds awful.

Evet, kulağa korkunç geliyor.

So it's a bit of a sort of James Dean

Yani

who who lived fast and died young.

hızlı yaşayan ve genç ölen bir tür James Dean.

But you're the officer opposite of that.

Ama sen onun karşısındaki memursun.

So the opposite of James Dean.

Yani James Dean'in tam tersi.

Live, slow dial audience is my mantra.

Canlı, yavaş arama izleyici benim mantramdır.

Like a giant, like a giant snail I won't achieve anymore in those 100 years.

Bir dev gibi, dev bir salyangoz gibi 100 yılda daha fazla başaramayacağım.

As somebody who lives fast and dies at 30, they'll achieve as much

Hızlı yaşayan ve 30 yaşında ölen biri olarak, bu kadarını başaracaklar

because they've just done stuff all the time and never slept.

çünkü sürekli bir şeyler yapmışlar ve hiç uyumamışlar. Daha

I won't achieve any more.

fazlasını başaramayacağım.

I just drag it out for a lot longer.

Sadece çok daha uzun süre sürükledim.

Okay. Is my age.

Tamam aşkım. benim yaşım mı

This sounds dreadful.

Bu kulağa korkunç geliyor.

Just say that I can see Halley's Comet.

Sadece Halley Kuyruklu Yıldızı'nı görebildiğimi söyle. Buna değip

I don't know whether it would be worth it. I don't know.

değmeyeceğini bilmiyorum. Bilmiyorum.

I've just got this thing in my head.

Sadece kafamda bu şey var. Ya

What if you blind?

kör olursan?

Well, the eye could be blind.

Göz kör olabilir.

But what if your eyes are just like.

Ama ya gözlerin aynıysa.

Like lumps?

Topaklar gibi mi?

Like, just just snooker balls and you can't see out of the what?

Mesela, sadece bilardo topları ve neyin dışarısını göremiyorsun?

The irony of that. I've lived all that. Oh, you could.

Bunun ironisi. Bunların hepsini yaşadım. Yapabilirsin.

You could.

Yapabilirdin. Size tarif etmesi için

You could get the nurse next to your bed to describe it to you.

hemşireyi yatağınızın yanına getirebilirsiniz .

Well, it's very dark and there's a little light and it's moving across the sky Well.

Şey, çok karanlık ve biraz ışık var ve gökyüzünde hareket ediyor.

Thanks for that.

Bunun için teşekkürler.

I'm so glad that I waited for a hundred years for someone

Yüz yıl boyunca birinin

to tell me what it looked like when I could probably work that out for myself. Oh,

bana bunun nasıl bir şey olduğunu söylemesini beklediğim için çok mutluyum, oysa bunu muhtemelen kendim halledebilirdim. Ah,

yes, that's it.

evet, işte bu.

If you do want to go to the Paris trip. Yeah.

Paris gezisine gitmek istiyorsanız. Evet.

Mr. Duncan will show his email address. Yes, I have.

Bay Duncan e-posta adresini gösterecek. Evet bende var.

I've already done it.

Çoktan yaptım.

Yes, I missed that.

Evet, bunu özledim.

I was concentrating so fiercely on the live chat.

Canlı sohbete çok yoğun bir şekilde konsantre oluyordum.

Okay, There it is again.

Tamam, işte yine burada.

It's now on the screen.

Şimdi ekranda.

It's on the screen now.

Şimdi ekranda.

My email address is on the screen.

E-posta adresim ekranda. İşte

There it is.

burada. İşte

There it is.

burada. Bu

It is.

.

Yellow text on a red background and it's on the screen right now.

Kırmızı zemin üzerine sarı yazı ve şu anda ekranda.

And there it is.

Ve işte burada.

And we will stick you on the list.

Ve sizi listeye alacağız.

And well, we don't we're not sticking anyone on lists

Ve pekala, kimseyi listelere eklemiyoruz,

what we what we need is your contact details.

ihtiyacımız olan şey iletişim bilgileriniz.

We need something that says that you are who you are

Kim olduğunuzu

and that you are interested in coming to the Paris meetup.

ve Paris buluşmasına gelmekle ilgilendiğinizi söyleyen bir şeye ihtiyacımız var. Bu yüzden

So so we we have to be very careful because it's not just us

çok dikkatli olmalıyız çünkü olaya karışan sadece biz değiliz

that's involved, Steve, it's other people.

Steve, diğer insanlar da.

So we have to make sure everything is safe and secure together.

Bu yüzden her şeyin güvenli ve güvenli olduğundan emin olmalıyız.

But we're meeting in very public places. Oh, okay. Steve

Ama çok halka açık yerlerde buluşuyoruz . Tamam. Steve Söylemeye çalıştığım

That's not

bu değildi

what I was trying to say, but just, just is for everyone.

ama sadece, sadece herkes için.

It's for everyone to enjoy.

Herkesin eğlenmesi için.

We can have a nice time.

güzel vakit geçirebiliriz.

We have a great time in Paris that's going to put everybody off. Mr.

Paris'te herkesin moralini bozacak harika bir zaman geçiriyoruz . Bay

Duncan No, that's what they say they do.

Duncan Hayır, öyle yaptıklarını söylüyorlar.

They say that Paris is very gay.

Paris'in çok gey olduğunu söylüyorlar.

It's not very gay at the moment.

Şu anda pek eşcinsel değil.

Molotov cocktails

Molotof kokteylleri

and riot police.

ve çevik kuvvet polisi.

Well, I know which restaurant we're not going to we're not going to that one

Hangi restorana gitmeyeceğimizi biliyorum

that was burning that that one that Macron likes.

Macron'un sevdiği o yanan restorana gitmeyeceğiz. Görünüşe göre

It's about the second time they've tried to burn it down, apparently.

ikinci kez yakmaya çalışıyorlar.

Yes, It was quite you could see the the owners or people work

Evet, pencereden tenteye su atan mal sahiplerinin veya çalışanların çalıştığını görebiliyordunuz

that throwing water out of the window onto the awning, Wasn't it the awning.

, Tente değil miydi?

So they they didn't.

Yani yapmadılar.

It is on fire.

Yanıyor.

I know it was a bit it was a bit exaggerated.

Biliyorum biraz abartılı oldu.

It wasn't it wasn't really on fire.

Gerçekten yanmıyordu. Alev alan

It was just a little bit of the outside awning that it caught fire.

dış tentenin sadece küçük bir kısmıydı .

But that's it.

Ama bu kadar.

They put it out and everything's all right.

Söndürdüler ve her şey yolunda.

And they went back to serving the food.

Ve yemeği servis etmeye geri döndüler.

So what are we doing there?

Peki orada ne yapıyoruz?

We haven't got long left because we're going Yes, we're going in 10 minutes.

Gideceğimiz için fazla vaktimiz kalmadı Evet, 10 dakika sonra gidiyoruz.

It's a short one today. I've got loads of things to do.

Bugün kısa. Yapacak bir sürü işim var.

Horrible Week is probably the worst week of my life about to take place.

Korkunç Hafta muhtemelen hayatımın en kötü haftası gerçekleşmek üzere.

So I'm not really up for 2 hours today.

Bu yüzden bugün gerçekten 2 saat ayakta değilim.

We're going to have a little bit of Easter fun.

Biraz Paskalya eğlencesi yapacağız.

We're going to have a little bit of chocolate out.

Dışarıda biraz çikolata içeceğiz.

We might go outside and see if we can have a walk

Dışarı çıkıp yürüyüş yapıp yapamayacağımıza bakabiliriz

and then we will come back and I will contemplate, I will think about, the week ahead

ve sonra geri geleceğiz ve

as all sorts of unpleasant things happen.

her türlü tatsız şey olurken önümüzdeki hafta düşüneceğim, düşüneceğim.

Francesca says, Can we play fill in the blanks in Paris?

Francesca, Paris'te boşluk doldurma oynayabilir miyiz?

Yes. What a good idea.

Evet. Ne iyi bir fikir.

That's a brilliant idea. I could bring some with me.

Bu harika bir fikir. Yanımda biraz getirebilirim.

We could have some games. Maybe.

Biraz oyun oynayabilirdik. Belki.

Maybe I can.

Belki yapabilirim.

I think we can play I-Spy I spy with my little eye.

Sanırım küçük gözümle casus casusluk oynayabiliriz.

Something beginning with ee.

ee ile başlayan bir şey.

Steve.

Steve.

Hello EE ee.

Merhaba Eeeee.

In Paris.

Paris'te.

We're in Paris. Ecstasy.

Paris'teyiz. ecstasy.

What?

Ne?

So something in Paris that you see?

Paris'te gördüğün bir şey var mı?

I with my little life.

Ben küçük hayatımla.

Something beginning with ee

Ereksiyon ile başlayan bir şey

erection.

.

What, The Eiffel Tower.

Ne, Eyfel Kulesi.

It's a large erection. That's it.

Bu büyük bir ereksiyon. Bu kadar.

Well then we got there.

Peki o zaman oraya vardık.

Good I Eiffel Tower.

İyi ben Eyfel Kulesi.

So that's good.

Yes. Okay, then I spy with my little eye.

Yani bu iyi.

Evet. Tamam, o zaman küçük gözümle gözetlerim.

Something beginning with a Arc de Triomphe.

Arc de Triomphe ile başlayan bir şey.

Okay. That is

Tamam aşkım.

okay then.

O zaman sorun değil.

Patisserie.

Pastane.

Patisserie. That's the place? Yes.

Pastane. Orası mı? Evet.

The Arc de Triomphe closed at the moment.

Arc de Triomphe şu anda kapalı.

They closed Louis. They have been.

Louis'i kapattılar. Onlar olmuştur.

It has been closed for about the last year and a half because they've been doing all sorts of work.

Yaklaşık son bir buçuk yıldır her türlü işi yaptıkları için kapalı.

So it's nothing to do with the riots.

Yani isyanlarla ilgisi yok. Ahşapla kaplı

It's to do with the fact they've been it was covered with wood.

oldukları gerçeğiyle ilgisi var .

It was all boxed in last year.

Hepsi geçen yıl kutulandı.

So imagine anyone coming to Paris last year

Geçen yıl Paris'e gelen birinin

and they wanted to see all of the beautiful things

tüm güzel şeyleri görmek istediğini ve

and they got to the the Arc de Triomphe and it was covered in wood.

Arc de Triomphe'a gittiklerini ve orayı ahşapla kapladığını hayal edin.

It's not very good board games,

Çok iyi masa oyunları değil,

says Tomic.

diyor Tomic.

Great for practising English. Yes.

İngilizce pratik yapmak için harika. Evet.

You mean like Scrabble or something like that?

Scrabble gibi bir şey mi demek istiyorsun?

That's it.

Bu kadar.

Or Monopoly, something where you've got to read out a question

Veya Monopoly, İngilizce bir soruyu Monopoly yanıtıyla okumanız gereken bir şey mi

in English with the answer Monopoly?

?

Yeah. That could take up the entire weekend.

Evet. Bu, tüm hafta sonunu alabilir.

I said that so we can, we can play Scrabble and Monopoly at the same time

Scrabble ve Monopoly'i aynı anda oynayabilelim diye hem

and then you will improve your English and also your finances as well at the same time.

İngilizcenizi hem de mali durumunuzu geliştirebileceğinizi söyledim.

So I think that's a very good idea.

Bence bu çok iyi bir fikir.

Are we going to get elegantly wasted in Paris?

Paris'te zarif bir şekilde harcanacak mıyız?

I don't know.

Bilmiyorum.

It depends what you bring with you.

Yanınızda ne getirdiğinize bağlı.

I might be I might be getting elegantly wasted after this live stream,

Bu canlı yayından sonra zarif bir şekilde sarhoş olabilirim,

sneak something across from Amsterdam.

Amsterdam'ın karşısına gizlice bir şeyler sızdırıyor olabilirim.

You know, first of all, to know.

Bilmek, her şeyden önce bilmek.

Anyway, you must turn that filter on.

Her neyse, o filtreyi açmalısın.

Steve, please turn it on.

Steve, lütfen aç.

So we can't do anything illegal in Paris because I like to go again.

Yani tekrar gitmeyi sevdiğim için Paris'te yasa dışı bir şey yapamayız .

Oh, it'll all be legal.

Oh, hepsi yasal olacak.

Well, I don't think drugs are legal in Paris.

Uyuşturucunun Paris'te yasal olduğunu sanmıyorum.

You know that.

No, alcohol's legal. Yes. Well, that's okay. Yes.

Bunu biliyorsun.

Hayır, alkol yasaldır. Evet. Sorun değil. Evet.

All right.

Elbette.

I don't know what you're talking about today.

Bugün neden bahsettiğini bilmiyorum.

You could

probably Eve probably you could probably have a shoe, couldn't you, with a heel that's removable.

Muhtemelen Havva muhtemelen bir ayakkabın olabilirdi, değil mi, topuğu çıkarılabilen.

And then you could, you know, all sorts of things in the gap.

Ve sonra boşlukta her türlü şeyi yapabilirsin.

Yes. If your space and then and then

Evet. Eğer yeriniz ve sonra

fellow inmates at the prison will be putting things in you

hapishanedeki diğer mahkumlar size bir şeyler koyacaklarsa,

because you'll be in prison.

çünkü hapishanede olacaksınız.

So, no, don't do anything illegal.

Yani, hayır, yasa dışı bir şey yapmayın.

Please, I we were only joking.

Lütfen, sadece şaka yapıyorduk.

I have strong family connections with friends and I would like to keep them.

Arkadaşlarımla güçlü aile bağlarım var ve onları korumak isterim.

Please.

Lütfen. Daha önce hala varken,

I would like to go over to France as many times

Fransa'ya olabildiğince çok gitmek isterim

as I can while it still exists before.

.

Before the

before the peasants

Köylüler

overthrow the government and they all take over

hükümeti devirmeden ve hepsi

there.

So yes, that's happening anyway.

orada yönetimi ele geçirmeden önce.

Yani evet, bu zaten oluyor.

We will mention it next week as well.

Haftaya da değineceğiz.

We are back next Sunday and

Gelecek Pazar geri döndük ve

happier circumstances.

daha mutlu koşullar.

I hope so.

Umarım.

We will be back with you next Sunday.

Önümüzdeki Pazar yeniden sizlerle olacağız.

Everything almost back to normal.

Her şey neredeyse normale döndü.

We will see what happens.

Ne olacağını göreceğiz.

And we are also approaching the middle of April already.

Ve şimdiden Nisan ortasına yaklaşıyoruz.

Believe it.

Buna inan.

I can't believe how fast this year is going.

Bu yılın ne kadar hızlı geçtiğine inanamıyorum.

I've done nothing.

Ben hiçbir şey yapmadım.

And yet they say that if you do a lot, time passes quickly.

Yine de, çok yaparsan zamanın çabuk geçtiğini söylüyorlar.

But I've discovered if you don't do very much, it passes even quicker,

Ama çok fazla yapmazsan daha çabuk geçtiğini keşfettim,

I don't think actually.

aslında sanmıyorum.

I think just it gets quicker as you get older.

Bence yaşlandıkça daha hızlı oluyor.

I don't think, you know, not working

Çalışmamanın

has actually time isn't going any slower.

aslında zamanın daha yavaş geçtiğini düşünmüyorum.

Oh, mind you, it's not like I'm not doing anything.

Oh, dikkat et, hiçbir şey yapmıyorum gibi değil.

It's okay.

Sorun değil.

I'm talking to these lovely people.

Bu sevimli insanlarla konuşuyorum.

That's enough of a service.

Bu kadar hizmet yeter. Ben

I'm being philosophical.

felsefi konuşuyorum.

Catarina has a tip for you.

Catarina'nın sana bir tüyosu var.

If you want to live for a long time.

Uzun süre yaşamak istiyorsanız.

That drink wine, drink a glass of red wine every day.

Şarap içen, her gün bir kadeh kırmızı şarap içen.

Right. Okay.

Sağ. Tamam aşkım.

I personally, I say I have a little problem

Şahsen, özellikle bu ülkede uzun süre yaşayan insanlarla biraz sorunum olduğunu söylüyorum

with people who live a long time, especially in this country.

.

Now, we do have an obsession with people

Şimdi,

who live to 100 in this country.

bu ülkede 100 yaşına kadar yaşayan insanlara karşı bir takıntımız var.

We get very excited if they're 95 or 93, we don't care.

95 ya da 93 olsalar çok heyecanlanıyoruz, umurumuzda değil.

But if they get to 100, suddenly we're very interested

Ama 100'e ulaşırlarsa, aniden çok ilgileniyoruz

and you will even be featured on the news and quite often.

ve hatta haberlerde bile sık sık yer alacaksınız .

In fact, all the time.

Aslında, her zaman.

If an old

person who has reached the age of 100 is being interviewed,

100 yaşına gelmiş bir yaşlıyla röportaj yapılıyorsa

they always ask the same question What is your secret

hep aynı soruyu soruyorlar.

to living to 100?

100 yaşına kadar yaşamanın sırrı nedir?

And they always say the same thing before I go to bed at night.

Ve gece yatmadan önce hep aynı şeyi söylüyorlar . Her gece yatmadan önce

I always have a glass of whisky every night before I go to bed.

mutlaka bir bardak viski içerim .

Before I go to bed, I always have a glass of whisky.

Yatmadan önce her zaman bir bardak viski içerim.

Now I have a feeling that this might be a conspiracy

Şimdi bunun

organised by the alcohol companies and elderly people.

alkol şirketleri ve yaşlılar tarafından organize edilmiş bir komplo olabileceği hissine kapılıyorum.

They're being paid to say that. So.

Bunu söylemeleri için para alıyorlar. Bu yüzden.

So the the whisky people will sell more alcohol?

Yani viskiciler daha çok alkol satacak mı?

That's what I think.

Bu benim düşündüğüm şey.

I think the whole thing is a conspiracy.

Bence her şey bir komplo. Hiç

One thing you never hear people I've never ever heard when somebody has reached a ripe old age,

duymadığınız bir şey var, ben hiç duymadım, biri olgun bir yaşa geldiğinde,

as we say, a ripe old age, we mean somebody who's reached it.

bizim dediğimiz gibi, olgun bir yaşlılığa ulaşmış birini kastediyoruz.

It's quite elderly sort of in their eighties, nineties or 100, we say ripe old age.

Seksenlerinde, doksanlarında veya 100'lerinde oldukça yaşlı bir tür, olgun yaşlılık diyoruz.

Why? But we do.

Neden? Ama biz yapıyoruz.

It's not a fruit that goes ripe, isn't it?

Olgunlaşan bir meyve değil, değil mi?

It's reached its peak

Zirveye ulaştı

and you never hear people.

ve insanları asla duymuyorsunuz.

Somebody reaches a hundred. What's your secret.

Birisi yüze ulaşır. Sırrın nedir.

You never hear them say well I did, I ran an hour

İyi yaptım, her gün bir saat koştum

every day, you know, or I went to the gym every day.

, bilirsiniz ya da her gün spor salonuna gittim dediklerini asla duymazsınız.

It's always was it's always alcohol.

Hep öyleydi, hep alkoldü.

Well, sometimes.

Bazen.

Oh, it always rings.

Ah, her zaman çalıyor.

But they certainly never do vast amounts of exercise.

Ama kesinlikle asla çok miktarda egzersiz yapmazlar.

So it's I think the secret

Bence işin sırrı bence

I think it's moderation in everything. Yes.

her şeyde ölçülü olmak. Evet.

Which is something we won't be doing in Paris.

Bu, Paris'te yapmayacağımız bir şey.

It'll be the opposite. Okay.

Tam tersi olacak. Tamam aşkım.

But yeah, I think that's the secret.

Ama evet, bence sır bu.

And I think if you when you boil down

Ve bence, kaynatıp

and look at what people do, they live a long time.

insanların yaptıklarına baktığınızda, uzun süre yaşadıklarını görürsünüz.

They generally lived a fairly moderate life.

Genellikle oldukça ılımlı bir hayat yaşadılar.

Yeah, I think a lot of them now, I don't think there is a real I don't know.

Evet, şimdi bir çoğunu düşünüyorum, bilmiyorum gerçek olduğunu düşünmüyorum.

There are many secrets, you know, but you don't know.

Pek çok sır var, biliyorsun ama bilmiyorsun.

I think it's luck. Yeah, that's what I was going to say.

Bence bu şans. Evet, ben de bunu söyleyecektim.

Moderation is nothing to do with drinking alcohol every day.

Ölçülü olmanın her gün alkol almakla ilgisi yoktur .

It's certainly not taking lots of exercise,

Kesinlikle bazı insanların geldiği çok fazla egzersiz yapmak değil

which some people come to, because I think that actually ages you

, çünkü bence bu sizi gerçekten yaşlandırıyor

and you never see anyone over a certain age at the.

ve o yaşta kimseyi asla göremiyorsunuz.

Have you noticed that if you ever go to the gym, you never see anyone over a certain age?

Spor salonuna gittiğinizde belli bir yaşın üzerinde kimseyi görmediğinizi fark ettiniz mi?

I think it's mid thirties and then you get the occasional person, Steve,

Sanırım otuzlu yaşların ortaları ve sonra

who might be middle aged at the gym.

spor salonunda orta yaşlı olabilecek ara sıra Steve'i buluyorsunuz.

But that said, the Cut-Off point is maybe mid-fifties for that.

Ancak bununla birlikte, Kesme noktası bunun için belki de ellilerin ortasıdır.

And then after that point that you never see anyone at the gym, then yeah.

Ve spor salonunda kimseyi göremediğiniz o noktadan sonra, evet. İşte

So there is. Yes.

burda. Evet.

Oh well you don't see 75 year olds at the gym If you ever seen one, please tell me.

Oh, spor salonunda 75 yaşındakileri görmüyorsun, eğer gördüysen, lütfen bana söyle.

But what I'm saying and trying to say is

Ama söylediğim ve söylemeye çalıştığım şey,

that is not the thing that is helping people

insanların 100 yaşına kadar yaşamasına yardımcı olan şey bu değil

live to 100 because none of them ever say going to the gym

çünkü hiçbiri

every day has allowed me to live to 100 years old and running marathons.

her gün spor salonuna gitmenin 100 yaşına kadar yaşamama ve maraton koşmama izin vermediğini söylemedi.

Instead, they say I always have a glass of whisky

Bunun yerine, yatmadan önce her zaman bir bardak viski içtiğimi söylüyorlar ki

before I go to bed, which sounds like a terrible idea.

bu kulağa korkunç bir fikir gibi geliyor.

They do. They?

Onlar yapar. Onlar?

Well, they certainly they always take some alcohol, don't they?

Kesinlikle her zaman biraz alkol alıyorlar, değil mi?

Always say it.

Her zaman söyle.

Always look it up on YouTube.

Her zaman YouTube'da arayın.

100 old woman, 100 year old man.

100 yaşında kadın, 100 yaşında adam.

Ask for no secret.

Gizli isteme.

It's always alcohol, always moderation.

Her zaman alkol, her zaman ılımlılık.

Again, they know that drinking like a bottle of wine a day, they just having that one glass or something.

Yine, günde bir şişe şarap gibi içmenin , sadece o bir kadehi falan içtiklerini biliyorlar.

Anyway, it's time to go.

Her neyse, gitme zamanı. SHOWBIZ süitini

We are going by, if you want

istiyorsanız, geçiyoruz

that SHOWBIZ suite.

.

Yes, they say short but sweet,

Evet, kısa ama tatlı diyorlar

and we look forward to seeing you again next Sunday.

ve önümüzdeki Pazar günü tekrar görüşmek dileğiyle.

We are back next Sunday.

Gelecek Pazar geri dönüyoruz.

And as I said this week

Ve dediğim gibi bu hafta

is not the best week for me personally.

kişisel olarak benim için en iyi hafta değil.

That's all I'm going to say.

Tüm söyleyeceğim bu.

But next Sunday, hopefully back to normal, I will have an even well,

Ama önümüzdeki Pazar, umarım normale dönerim, haftaya yüzümde daha düzgün, her

my usual big smile on my face next week.

zamanki kocaman gülümsemem olacak.

And then we we can have a bit of fun next week with the English language.

Ve sonra önümüzdeki hafta İngilizce ile biraz eğlenebiliriz.

Thank you very much for joining us on Easter Sunday.

Paskalya Pazarında bize katıldığınız için çok teşekkür ederiz.

I hope you've enjoyed this short live stream.

Umarım bu kısa canlı yayını beğenmişsinizdir.

I hope it was interesting.

Umarım ilginç olmuştur.

I really do hope it was interesting.

Umarım gerçekten ilginç olmuştur.

You hope it was interesting.

Umarım ilginç olmuştur.

But of course, you don't come on here for nothing.

Ama tabii ki buraya boşuna gelmiyorsun.

We both hope it was interesting.

İkimiz de ilginç olduğunu umuyoruz.

We will see you next Sunday, 2 p.m.

Gelecek Pazar saat 14.00'te görüşürüz.

UK time. This is Mr.

İngiltere saati. Ben Bay

Steve and Mr.

Steve ve Bay

Duncan saying Thank you very much for watching us here teaching you.

Duncan, bizi burada size öğretirken izlediğiniz için çok teşekkür ederim diyorlar.

Thank you for watching today.

Bugün izlediğiniz için teşekkürler.

And of course we'll see you next week.

Ve tabii ki haftaya görüşürüz.

Before we go, as usual, we always do

Gitmeden önce, her zamanki gibi, her

what we always do and that's to wish you well.

zaman yaptığımız şeyi yapıyoruz ve bu da size iyi dileklerimizi sunmak.

And of course, Are you ready?

Ve tabii ki, Hazır mısın?

Are you ready?

Hazır mısın?

ta ta for now.

Şimdilik ta ta.