On The Fiddle & other Musical Phrases / English Addict -205- live learning / Sunday 19th JUNE 2022

Mr Duncan, you are late. Where have you been?

Bay Duncan, geç kaldınız. Nerelerdeydin?

I know I'm a little bit late today, for which I apologise,

Bugün biraz geciktiğimi biliyorum, bunun için özür dilerim

but at least I'm here, as we always say in English.

ama en azından buradayım, her zaman İngilizce dediğimiz gibi.

Better late than never at all.

Geç olması hiç olmamasından iyidir.

Here we go. Yes, it is another English addict.

İşte başlıyoruz. Evet, başka bir İngiliz bağımlısı.

Completely.

Tamamen.

100% live.

%100 canlı.

If it wasn't live, trust me,

Canlı olmasaydı, güven bana,

I would make a much better job of it.

çok daha iyi bir iş çıkarırdım.

It would be much more professional.

Çok daha profesyonel olurdu.

Let's just say coming to you live from the birthplace of the English language, which just happens to be.

Diyelim ki, tesadüfen İngilizcenin doğum yerinden size canlı geliyor .

Oh, my goodness, I can't believe it.

Aman Tanrım, inanamıyorum.

It's England.

İngiltere. Herkese merhaba diyen

Would you believe anybody who

herkese inanır mısınız?

Hi, everybody.

Yes, I am late.

Evet, geç kaldım.

I know.

Biliyorum.

Oh, this is Mr. Duncan in England.

Oh, bu İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today? Are you okay?

Bugün nasılsın? İyi misin?

I hope so.

Umarım.

Are you feeling happy today?

Bugün mutlu hissediyor musun?

I hope there is a smile on your face.

umarım yüzünüz güler.

I know things are not great in the world.

Dünyada hiçbir şeyin harika olmadığını biliyorum.

Planet Earth is going through a rather difficult phase at the moment.

Planet Earth şu anda oldukça zor bir aşamadan geçiyor.

Let's just say.

Diyelim ki.

Well, I suppose not necessarily the planet, but certainly

Sanırım ille de gezegen değil, kesinlikle

the people living on the planet Earth.

Dünya gezegeninde yaşayan insanlar.

Having some problems, I think it would be fair to say.

Bazı sorunlarım var, söylemenin adil olacağını düşünüyorum.

But even though things are not as good as they could

Ama her şey olabileceği kadar iyi olmasa da

be, I hope there is still a smile on your face today.

, umarım bugün hala yüzünüzde bir gülümseme vardır.

We are back together.

Tekrar beraberiz.

And, yes, my name is Duncan.

Ve evet, benim adım Duncan.

It says it right there on the screen.

Orada ekranda yazıyor.

So it must be true

Yani doğru olmalı

Sorry I'm late.

Üzgünüm geç kaldım.

I've had a few things going on.

Başıma birkaç şey geldi.

We have a very chaotic week this week.

Bu hafta çok kaotik bir hafta yaşıyoruz.

There is going to be a lot of chaos

Çok fazla kaos olacak

because we have some big changes here.

çünkü burada bazı büyük değişikliklerimiz var. Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek

We have some things that are happening that will never happen.

bazı şeyler yaşıyoruz .

Ever again.

Asla.

A very big thing this week, which is going to happen

Bu hafta çok büyük bir şey olacak

and I'm rather excited about.

ve bu konuda oldukça heyecanlıyım. Bu noktaya ulaşmak

It's only taken 15 and a half years to reach that point.

sadece 15 buçuk yıl sürdü .

But I'm very excited by it.

Ama çok heyecanlıyım.

Also, I'm still suffering from hay fever.

Ayrıca hala saman nezlesi çekiyorum.

I have locked myself here in the studio.

Kendimi burada stüdyoya kilitledim.

Since yesterday afternoon, I haven't been anywhere.

Dün öğleden sonra hiçbir yere gitmedim.

I have a little bucket in the corner of the studio

Stüdyonun köşesinde kaka yapmam için küçük bir kova var

for me to go poops and we ease in.

ve rahatlıyoruz.

That's how bad things are.

İşler bu kadar kötü.

So besides the fact that it's really hot

Yani stüdyo gerçekten çok sıcak olmasının yanı sıra

in the studio, it's also a little bit smelly as well.

biraz da kokuyor.

I'm only joking, by the way, because sometimes

Bu arada sadece şaka yapıyorum çünkü bazen bir

when you joke about things people think you are being serious.

şeyler hakkında şaka yaptığınızda insanlar ciddi olduğunuzu düşünür.

And before you know what's happening, you are being cancelled.

Ve daha ne olduğunu anlamadan iptal ediliyorsun.

100% It's almost become difficult these days

%100 Bu günlerde herhangi

to make any jokes about anything

bir şey hakkında şaka yapmak neredeyse zorlaştı

because, well, I suppose if you say something

çünkü, sanırım bir şey söylerseniz

and if you are talking to many people at the same time,

ve aynı anda birçok insanla konuşuyorsanız,

you might find that you will offend

someone somewhere in the universe.

evrende bir yerlerde birini gücendirebileceğinizi fark edebilirsiniz.

I think it's almost unavoidable.

Bence neredeyse kaçınılmaz.

Anyway, I will try my best today not to offend too many people.

Her neyse, bugün çok fazla insanı kırmamak için elimden geleni yapacağım.

I really will try my best.

Gerçekten elimden geleni yapacağım.

Honestly,

Dürüst olmak gerekirse,

no guarantees.

garanti yok.

Sir, my name is Duncan. I talk about English.

Efendim, benim adım Duncan. İngilizce hakkında konuşuyorum.

I love the English language.

İngilizce dilini seviyorum.

You might say that I am one of those up there.

Oradakilerden biri olduğumu söyleyebilirsin.

An English addict, and I have a feeling you might be one of those as well.

Bir İngiliz bağımlısı ve senin de onlardan biri olabileceğine dair bir his var içimde.

Here we go again.

Yine başlıyoruz.

Yes, we

Evet,

have made it all the way to the end of another weekend,

bir haftasonunun daha sonuna geldik

and we are approaching the longest day

ve Birleşik Krallık'ta yılın en uzun gününe yaklaşıyoruz

of the year here in the UK.

. En

The longest day, the summer.

uzun gün, yaz.

Is it the summer equinox?

Yaz ekinoksu mu?

I believe it is.

olduğuna inanıyorum.

Or is it the summer solstice?

Yoksa yaz gündönümü mü? Ne de olsa

It's one of those anyway.

onlardan biri.

I think it's the one where all of those druids,

Sanırım tüm o druidlerin

they go into the middle of a field and take all their clothes off.

bir tarlanın ortasına gidip tüm kıyafetlerini çıkardıkları yer burası.

Yes, it is Sunday did.

Evet, bugün Pazar oldu.

Beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep.

Bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip.

Do do you

do do ha.

Yapıyor musun? Yine

Here we are again.

buradayız.

I hope you are having a good day.

Umarım iyi bir gün geçiriyorsundur.

I hope everything is super duper where you are.

Umarım her şey senin olduğun yerde süperdir.

Oh, did you see me on Friday as well?

Oh, Cuma günü beni de gördün mü?

I was in the garden on Friday.

Cuma günü bahçedeydim.

I couldn't resist going outside to do a live stream on Friday,

despite the fact that I was suffering from my annual

Yıllık

hay fever, my allergy that I guess

saman nezlemden ve sanırım

every June The strange thing is

her haziran alerjimden muzdarip olmama rağmen, Cuma günü canlı yayın yapmak için dışarı çıkıp canlı yayın yapmaya karşı koyamadım.

and I was talking to mr steve about this yesterday

when we were walking around

dolaşıyorduk

and I was suffering and sneezing.

ve ben acı çekiyordum ve hapşırıyordum.

I was talking to Steve and I said that I,

Steve ile konuşuyordum ve Çin'de yaşarken

i didn't suffer from hay fever when I was living in China.

saman nezlesi çekmediğimi söyledim .

Which I find quite unusual.

Bunu oldukça sıra dışı buluyorum.

So I didn't actually get hay fever

Yani Çin'de yaşarken aslında saman nezlesi olmadım

whilst living in China.

.

And I was

Ve

living there for quite a long time and I never got hay fever.

oldukça uzun bir süre orada yaşadım ve hiç saman nezlesi olmadım.

However, when I returned to England

Ancak İngiltere'ye döndüğümde

suddenly yes, of course I did

aniden evet, tabii ki

once more get hay fever every single year.

her yıl bir kez daha saman nezlesi oldum.

But it's, it's strange.

Ama bu, garip.

I don't know why, because the place I was living in in

Nedenini bilmiyorum çünkü Çin'de yaşadığım yer

China was very close to the grasslands of Inner Mongolia.

İç Moğolistan'ın otlaklarına çok yakındı.

And we are talking thousands of acres of grass.

Ve binlerce dönüm çimenden bahsediyoruz.

And it just so happens that grass pollen is the thing

Ve öyle oluyor ki çimen poleni

that I am sensitive to.

hassas olduğum şey.

But I didn't have it all the time.

Ama her zaman sahip değildim.

I was in China. I did not have hay fever.

Çin'deydim. Bende saman nezlesi yoktu.

However, soon as I come back here, yes, I have hay fever.

Ancak buraya gelir gelmez evet, saman nezlesi oldum.

In fact, as I'm talking to you now,

Aslında, şu an seninle konuşurken

I can already feel a sneeze coming on Wait there a moment.

bir hapşırığın geldiğini hissedebiliyorum. Bir dakika orada bekle.

Here we go. This might be the first sneeze

İşte başlıyoruz. Bu,

of today's live stream.

bugünkü canlı yayının ilk hapşırığı olabilir.

Let's have a look, shall we?

Bir bakalım, olur mu?

Now, okay.

Şimdi, tamam.

It's gone away. Good.

Gitti. İyi.

Please don't go away.

Lütfen gitme.

I only want my sneeze to go away.

Sadece hapşırığımın geçmesini istiyorum.

Not you.

Sen değil.

I need you because this week we have something very special happening.

Sana ihtiyacım var çünkü bu hafta çok özel bir şey oluyor.

Hopefully over the next 48 hours, we are going to hit

Umarım önümüzdeki 48 saat içinde,

1 million subscribers over the next couple of days.

önümüzdeki birkaç gün içinde 1 milyon aboneye ulaşacağız.

Hopefully.

Umutla.

We also have another thing happening this week.

Ayrıca bu hafta başka bir etkinliğimiz daha var.

Mr Steve's mother is coming to stay.

Bay Steve'in annesi kalmaya geliyor.

Everything is going on this week,

Bu hafta her şey yolunda gidiyor

and I'm not feeling very well because of my hay fever.

ve saman nezlesi yüzünden kendimi pek iyi hissetmiyorum.

I think this week is going to be so crazy,

Bence bu hafta çok çılgınca olacak,

chaotic maybe.

belki de kaotik.

I'm sure there will be some fun as well

Eminim yol boyunca biraz eğlence de olacak

along the way and I hope we can have some fun today.

ve umarım bugün biraz eğlenebiliriz.

Please, can we have some smiles?

Lütfen, biraz gülümseyebilir miyiz?

I want to see some some some smile. Can we have smiles

Biraz gülümseme görmek istiyorum. Gülümseyebilir miyiz

because everyone is so miserable at the moment.

çünkü şu anda herkes çok mutsuz.

Don't worry.

Merak etme.

It is not illegal to be happy.

Mutlu olmak yasa dışı değil.

Not yet anyway.

Henüz değil.

We will see what happens.

Ne olacağını göreceğiz.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Nice to see you all here as well.

Hepinizi burada görmek de güzel.

Oh, we have the live chat.

Oh, canlı sohbetimiz var.

I wonder who was first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette ilk kimin olduğunu merak ediyorum.

Let's have a look, shall we?

Bir bakalım, olur mu?

Now, I happen to know that Vitesse is not here today.

Şimdi, Vitesse'nin bugün burada olmadığını biliyorum.

I received a lovely message from Vitesse saying

Vitesse'den, arkadaşlarından birini eğlendirdiği için burada olmayacağını söyleyen çok güzel bir mesaj aldım

that he would not be here because he is entertaining one of his friends.

.

So that's what's happening with Vitesse.

Demek Vitesse'de olan da bu.

So instead, we have a different champion mouse in Hello Mouse.

Bunun yerine Hello Mouse'ta farklı bir şampiyon faremiz var.

And guess what?

Ve tahmin et ne oldu?

You are first on today's livestream

Bugünün canlı yayınında

and also the live chat

ve ayrıca canlı sohbette birincisin

congratulations, Mouse.

, tebrikler Mouse.

And you are first.

Ve sen birincisin.

By the way, I'm very happy to report that the weather

Bu arada,

has become much cooler over the past 24 hours.

son 24 saatte havanın çok daha soğuduğunu bildirmekten mutluluk duyuyorum.

On Friday, it was so hot.

Cuma günü, çok sıcaktı.

30 degrees, 30 Celsius in my garden.

Bahçemde 30 derece, 30 Santigrat.

When I was outside talking to you.

Ben dışarıda seninle konuşurken.

And of course across Europe it's been as high as 40,

Ve tabii ki Avrupa genelinde 40,

40 degrees now I don't know about you, but I don't remember

40 dereceye kadar yükseldi, sizi bilmem ama Avrupa genelinde 40 dereceye kadar

ever having such high temperatures

yüksek sıcaklıklara sahip olduğumu hiç hatırlamıyorum

as high as 40 degrees across Europe.

.

Friends, apparently the Eiffel Tower

Arkadaşlar görünüşe göre Eyfel Kulesi

was was in danger of melting.

erime tehlikesiyle karşı karşıyaydı.

It was that hot.

O kadar sıcaktı.

That's how hot it actually was.

Aslında bu kadar sıcaktı.

So today it's much cooler, very damp, very humid.

Yani bugün hava çok daha soğuk, çok nemli, çok nemli.

And also we've had a lot of rain as well,

Ayrıca çok yağmur yağdı,

which is keeping things nice and cool.

bu da her şeyi güzel ve serin tutuyor.

Hello Beatrice.

Merhaba Beatrice.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Valentin is here as well.

Valentin de burada.

And of course, Lewis Mendel

Ve elbette, Lewis Mendel

is here today.

bugün burada.

Hello, Lewis.

Merhaba Lewis.

Nice to see you back as well.

Seni de görmek güzel.

Paolo.

Paolo.

Florence, we also have Claudia.

Florence, bizde de Claudia var.

Oh, by the way, a little bit later on, we will have our special feature what's cooking?

Oh, bu arada, biraz sonra özel özelliğimiz Ne Pişiriyor?

Claudia,

Claudia,

what have you got in your pocket?

cebinde ne var?

We will do that a little bit later on.

Bunu biraz sonra yapacağız.

Hello, Olga.

Merhaba Olga.

Oh, I will be saying hello to you in a moment.

Ah, birazdan sana merhaba diyeceğim.

Something special from Olga.

Olga'dan özel bir şey.

Hello, also Israel.

Merhaba, ayrıca İsrail.

Hello.

Also to be tres gulu.

Merhaba.

Ayrıca üç gulu olmak.

Hello, Gulu. Nice to see you.

Merhaba Gül. Sizi görmek güzel.

Hello, fatty.

Merhaba şişko.

Hello. Also, Maria Jemmy is here as well.

Merhaba. Ayrıca Maria Jemmy de burada.

It would appear we have a lot of people joining us today already.

Görünüşe göre bugün şimdiden bize katılan birçok insan var.

It's nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Back where you belong.

Ait olduğun yere geri dön.

Marsha is here as well.

Marsha da burada.

You, Lena.

Sen, Lena.

Hello, you, Lena, you Lena.

Merhaba, sen, Lena, sen Lena.

Philip Sack, who says hello, Mr.

Bay

Duncan and everyone around the world, greetings from Bristol.

Duncan'a ve dünyadaki herkese merhaba diyen Philip Sack, Bristol'den selamlar.

Hello, Bristol in the UK.

Merhaba, Birleşik Krallık'tan Bristol.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

We you, Lena.

Biz sen, Lena.

I hope I pronounce your name correctly.

Umarım adını doğru telaffuz ederim.

I always try my best. Anyway,

Her zaman elimden gelenin en iyisini yaparım. Her neyse,

even if I fail, I always try my best.

başarısız olsam bile, her zaman elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışırım.

Hello.

We also have.

Merhaba.

Ayrıca buna sahibiz.

Who else is here?

Burada başka kim var?

Florence is back as well.

Florya da geri döndü.

Senator Reno. Hello, Senator Reno.

Senatör Reno. Merhaba, Senatör Reno.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel. Bu hafta

I am hoping to celebrate my 1,000,000th subscriber this week.

1.000.000. abonemi kutlamayı umuyorum .

I will try to be with you live when it happens.

Gerçekleştiğinde seninle canlı olmaya çalışacağım.

But of course, it depends when it happens.

Ama elbette, ne zaman olacağına bağlı.

It might be in the morning.

Sabah olabilir.

It might be in the afternoon.

Öğleden sonra olabilir.

It might be during the night when I'm sleeping in my bed.

Yatağımda uyuduğum gece olabilir.

So we will see what happens there.

Yani orada ne olacağını göreceğiz.

But I really hope I can be with you live

Ama umarım 1.000.000'inci abonemizi geçtiğimizde canlı yayında sizlerle birlikte olabilirim

when we pass our 1,000,000th subscriber.

.

At the moment, I think we are around 800

Şu an 1 milyondan 800 850 abone civarında olduğumuzu düşünüyorum

850 subscribers away

from 1 million.

.

Isn't it exciting?

Heyecan verici değil mi?

I suppose the big question is, will I get a special prise from YouTube?

Sanırım asıl soru şu: YouTube'dan özel bir ödül alacak mıyım?

Is YouTube going to send me

YouTube bana

a special prise because they've never done it.

özel bir ödül gönderecek mi çünkü bunu hiç yapmadılar.

They didn't send me anything when I reached 100,000.

100.000'e ulaştığımda bana hiçbir şey göndermediler.

Not, no, I didn't get my play button.

Hayır, hayır, oynat düğmem gelmedi.

I didn't get anything and I don't think I'm going to get anything

Hiçbir şey almadım ve milyonum için de bir şey alacağımı sanmıyorum

for my million either.

.

I don't know why.

Neden bilmiyorum.

Please don't ask me why. I have no idea.

Lütfen bana neden diye sorma. Hiçbir fikrim yok.

Maybe I have upset

Belki de

YouTube for some reason.

bir nedenden dolayı YouTube'u üzdüm.

I don't know.

Bilmiyorum.

Who knows?

Kim bilir? Şu

In this crazy world that we're living in at the moment, money's also all we have.

anda içinde yaşadığımız bu çılgın dünyada, sahip olduğumuz tek şey de para.

Ma wah wah wah.

Anne vah vah vah.

It's so nice to see marois here as well.

Marois'i de burada görmek çok güzel.

Many see.

Birçoğu görüyor.

Nice to see you back on the livestream.

Seni tekrar canlı yayında görmek güzel.

Today, we are looking at musical instruments,

Bugün müzik aletlerine,

musical words, musical phrases.

müzik sözlerine, müzik cümlelerine bakıyoruz.

I have something over there.

Orada bir şeyim var.

Would you like me to show it to you?

Sana göstermemi ister misin?

I'm going to show it to you now.

Şimdi sana göstereceğim.

It's a big thing, and I might have to wave it around

Bu büyük bir şey ve

to show you what it is.

ne olduğunu size göstermek için onu sallamam gerekebilir.

So just a moment. I have something to show you.

Yani sadece bir an. Sana gösterecek bir şeyim var.

Oh, Mr.

Oh, Bay

Duncan,

Duncan,

we are fascinated

biz büyülendik Güzel kemanımı

Would you like to see

görmek ister misiniz

my lovely violin?

?

Look at that.

Isn't that nice? Look, a beautiful violin.

Şuna bak.

Bu hoş değil mi? Bak, güzel bir keman.

And I know what you're going to say.

Ve ne söyleyeceğini biliyorum.

You're going to say Mr.

Diyeceksiniz ki Bay

Duncan,

Duncan,

Mr. Duncan,

Bay Duncan

can you play the violin?

keman çalabilir misiniz?

My answer to that is no.

Buna cevabım hayır.

I can't play the violin. I will try.

Ben keman çalamam. Yapmaya çalışacağım.

Shall we have a go at playing the violin?

Keman çalmayı deneyelim mi?

I've never played the violin, ever.

Hiç keman çalmadım, hiç.

Before, ever in my life.

Daha önce, hayatımda hiç.

Here we go.

İşte başlıyoruz. Kulağa

Oh, that sounded quite good.

oldukça iyi geliyordu.

Actually,

Aslında

I might be the new Mozart or the new Nigel Kennedy.

yeni Mozart ya da yeni Nigel Kennedy olabilirim.

Who remembers Nigel Kennedy?

Nigel Kennedy'yi kim hatırlıyor?

He was a very good violinist.

Çok iyi bir kemancıydı.

Although you don't hear from him anymore.

Artık ondan haber almamana rağmen. Az

I can't believe I just did that.

önce bunu yaptığıma inanamıyorum.

I played the violin for the first time ever in my life.

Hayatımda ilk kez keman çaldım. İşin tuhafı

The strange thing is, I remember when I was at school,

, okuldayken hatırlıyorum,

I was always being encouraged

to play musical instruments because they said I had very long fingers.

çok uzun parmaklarım olduğu söylendiği için müzik aleti çalmam için hep teşvik ediliyordum.

Apparently,

Görünüşe göre,

apparently my fingers are very long.

görünüşe göre parmaklarım çok uzun.

And if you have long fingers,

Ve uzun parmaklarınız varsa,

apparently you are very good or you should be very good at playing

görünüşe göre çok iyisiniz ya da

musical instruments like this.

bunun gibi müzik enstrümanlarını çalmada çok iyi olmalısınız.

Isn't that lovely?

Bu çok hoş değil mi?

I hope you enjoy that.

Umarım bundan hoşlanırsın.

No, I am not a good violinist.

Hayır, iyi bir kemancı değilim. O belirli şeyden

I realise that I already realise the error of my ways

yolumun hatasını zaten anladığımı anlıyorum

from that particular thing.

.

Mr. Steve will be with us in a few moments.

Bay Steve birazdan bizimle olacak.

Are you excited because we do have Mr.

Heyecanlı mısınız, çünkü

Steve here as well telling us all about his exciting week

burada Bay Steve de var, bize annesi geldiğinde geçireceği heyecanlı hafta hakkında her şeyi anlatıyor

that he will be having as his mother comes to.

.

Stay with us.

Bizimle kal.

All of that coming up a little bit later on.

Bunların hepsi biraz sonra ortaya çıkıyor.

By the way, last night

Bu arada, dün gece

I couldn't resist going outside to do some filming

biraz çekim yapmak için dışarı çıkmadan edemedim

because we had the most glorious sunset last night.

çünkü dün gece en muhteşem gün batımını yaşadık.

We had some beautiful views from the house

Evden bazı güzel manzaralar gördük

and I could not resist filming them.

ve onları çekmeye karşı koyamadım.

Would you like to have a look at them now?

Onlara şimdi bir göz atmak ister misiniz?

Here they come now, some beautiful sunset scenery.

İşte şimdi geliyorlar, güzel bir gün batımı manzarası.

And all of this was filmed last night.

Ve bunların hepsi dün gece çekildi.

And then coming up in a few moments, we also have Mr.

Ve birkaç dakika sonra, bir de Bay

Steve. He will be right here.

Steve var. O burada olacak.

Don't go away.

Gitme.

The oh, there I was, splashing around in the middle,

Oh, işte oradaydım, ortada sıçradım,

trying my best to keep cool and before that, we had the cows.

serin kalmak için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım ve ondan önce ineklerimiz vardı.

And before that, we had the beautiful sunset

Ve ondan önce,

that happened last night outside my window.

dün gece penceremin dışında gerçekleşen güzel gün batımını gördük.

And that was filmed last night.

Ve bu dün gece çekildi.

Beautiful sunset.

Güzel gün batımı.

We are having some very nice weather.

Çok güzel bir hava yaşıyoruz.

Well, we have it was very hot.

Elimizde çok sıcaktı.

On Friday, talking of things that are hot and sticky.

Cuma günü, sıcak ve yapışkan şeylerden bahsetmek.

Here he comes.

İşte geliyor.

Mr. Steve is back

Bay Steve geri döndü buna

do you believe it?

Indeed.

inanıyor musun?

Aslında.

Hello.

Merhaba.

Hello, Mr.

Merhaba, Bay

Duncan. Hello, wonderful viewers.

Duncan. Merhaba harika izleyiciler.

Mr. Steve, use the Globe Mr. Steve is here.

Bay Steve, Globe'u kullanın Bay Steve burada.

So everyone, calm down.

Herkes sakin olsun.

I know I was late today.

Bugün geç kaldım biliyorum.

You see, I was 10 minutes late.

Bak, 10 dakika geciktim.

And the reason is I wasn't going to mention this but the reason is because last night, Mr.

Sebebi ise bundan bahsetmeyecektim ama sebebi şu ki dün gece Bay

Steve made the most amazing meal,

Steve akla gelebilecek en muhteşem yemeği,

the most amazing food imaginable.

en muhteşem yemeği yaptı.

Some beautiful lentil curry. But

Bazı güzel mercimek köri. Ama

it did have a very strange effect on my stomach.

midemde çok garip bir etkisi oldu.

That's all I'm saying.

Tüm söylediğim bu.

I think it was excitement because you were coming on to the live stream.

Bence heyecan vericiydi çünkü canlı yayına geliyordun. İşte

That's what it was.

buydu.

There was certainly a stream coming out of one part of my body.

Vücudumun bir yerinden kesinlikle bir akıntı geliyordu.

Definitely

I'm definitely not going to be here next week.

Kesinlikle önümüzdeki hafta burada olmayacağım. Bir

Next Sunday. Next Sunday. I won't be here.

sonraki Pazar. Bir sonraki Pazar. burada olmayacağım

Yes, you'll be here probably I won't because I'm off to a rehearsal.

Evet, burada olacaksın, muhtemelen olmayacağım çünkü provaya gidiyorum.

Oh, and all afternoon rehearsal because we've got

Oh, ve tüm öğleden sonra provası çünkü

we've got a production coming up soon. OK,

yakında bir prodüksiyonumuz var. Tamam,

which relates to something that you've been sharing.

bu paylaştığınız bir şeyle ilgili.

Yes. Yes.

Evet. Evet.

We are looking at musical instruments later or phrases

Müzik aletlerine daha sonra bakıyoruz veya

to do with music and musical instruments that coming up a little bit later on.

müzikle ilgili cümlelere ve biraz sonra gelen müzik aletlerine bakıyoruz. O

I'll mention it then.

zaman değineceğim.

But in the end, another thing that's happening next week, in fact,

Ama sonunda, önümüzdeki hafta olan başka bir şey , aslında

the next seven days are going to be pretty hectic.

önümüzdeki yedi gün oldukça telaşlı olacak.

Yeah, to say the least.

Evet, en azından söylemek gerekirse.

We have your mum coming. Yes.

Annen geliyor. Evet. O

So maybe next Sunday instead of having Mr.

yüzden belki gelecek Pazar Bay

Steve here, we could have Mr.

Steve'in burada olması yerine, Bay

Steve's mother co presenting.

Steve'in annesini birlikte sunabiliriz.

Can you imagine that?

Bunu hayal edebiliyor musun?

Can you imagine what would happen? I can't imagine it.

Ne olacağını hayal edebiliyor musun? hayal edemiyorum

Would you like to have Mr. Steve's mother here?

Bay Steve'in annesinin burada olmasını ister miydiniz?

Next week co presenting?

Gelecek hafta ortak sunum? Bence

I think it would be brilliant.

harika olurdu.

I think, I think you would.

Bence, bence yapardın. Ne düşündüğümü görmek

It would take a lot of persuading to

için ikna etmek çok zaman alacaktı

see what I think.

.

This is my theory, not this is my theory.

Bu benim teorim, bu benim teorim değil.

I think Steve is threatened by it.

Bence Steve bundan tehdit ediliyor.

He is he is worried that if Mr.

Bay

Steve's mother comes on here,

Steve'in annesi buraya gelirse

she will be more liked and enjoyed than you.

senden daha çok sevilip eğleneceğinden endişeleniyor.

So so she might be more popular.

Böylece daha popüler olabilir.

So I think Steve is just saying that to stop his mother

Bence Steve bunu annesinin

from coming on here because he's worried that she will be more popular than him.

buraya gelmesini engellemek için söylüyor çünkü onun kendisinden daha popüler olacağından endişe ediyor.

I think that's what it is.

Bence olan bu. Annemi ikna edebilecek

I don't think there's anything you could do that could persuade my mother.

bir şey yapabileceğini sanmıyorum .

I think you would have to literally trick her

Bence

by putting a camera in front of her and just going to talk to her.

önüne bir kamera koyarak ve sadece onunla konuşarak onu tam anlamıyla kandırmanız gerekecek.

Yeah.

And she wouldn't know that she was actually being live at the time.

Evet.

Ve o sırada gerçekten canlı yayında olduğunu bilmiyordu.

Maybe. Yeah, I could hide the camera.

Belki. Evet, kamerayı saklayabilirim.

I could hide it and then just say, oh, hello.

Onu saklayabilir ve sonra sadece, oh, merhaba diyebilirim.

Hello. Steve's mum please come over here.

Merhaba. Steve'in annesi lütfen buraya gel.

How do you pronounce this word? Let's have a chat

Bu kelimeyi nasıl telaffuz ediyorsunuz? sohbet edelim

yes. She won't be keen on appearing.

evet Görünmeye hevesli olmayacak.

She doesn't really understand any of this.

Bunların hiçbirini gerçekten anlamıyor.

I don't think she understands any of this.

Bunların hiçbirini anladığını sanmıyorum.

No one really understands what I do.

Kimse gerçekten ne yaptığımı anlamıyor.

Can they say I wasn't going to mention this, but people,

Bundan bahsetmeyeceğimi söyleyebilirler ama insanlar,

all the people we know, they have no idea what this is.

tanıdığımız tüm insanlar bunun ne olduğu hakkında hiçbir fikirleri yok.

They can't even understand what it is.

Ne olduğunu bile anlayamazlar.

I do unless they've watched it.

İzlemedikleri sürece yaparım.

It's very difficult for a lot of people.

Birçok insan için çok zor.

I don't think that helps.

Bunun yardımcı olduğunu sanmıyorum.

Who aren't familiar with the Internet and YouTube.

İnternete ve YouTube'a aşina olmayanlar. Kendileri görmedikçe

It's very difficult for them to understand unless they see it for themselves.

anlamaları çok zor .

If people have never been on YouTube,

İnsanlar YouTube'a hiç girmediyse,

they don't really know what

is this whole world out there with people making videos about all sorts of different subjects?

her türden farklı konu hakkında videolar çeken insanlarla dolu bu dünyanın ne olduğunu gerçekten bilmiyorlar mı?

Mr. Duncan's teaching English, of course,

Bay Duncan İngilizce öğretiyor elbette,

but like, for example, my brother,

ama mesela kardeşim gibi,

she doesn't just understand it, just know because she hasn't seen it.

sadece anlamıyor, görmediği için de biliyor.

Well, what I meant was more what I do

Şey, demek istediğim daha çok işimde yaptığım şeydi

is in my job, I think that's what people get confused by.

, sanırım insanların kafası karışıyor.

Well, they think I work in a school and then they ask if I'm on the Internet, and then they ask,

Bir okulda çalıştığımı düşünüyorlar ve sonra internette olup olmadığımı soruyorlar ve sonra da soruyorlar,

Are you still sending your messages to your friends in China?

Mesajlarınızı hala Çin'deki arkadaşlarınıza mı gönderiyorsunuz?

And none of those things are right.

Ve bunların hiçbiri doğru değil.

So I don't think anyone really knows what I actually do.

Bu yüzden kimsenin gerçekten ne yaptığımı bildiğini sanmıyorum.

Maybe. Maybe you don't know.

Belki. Belki bilmiyorsun.

There are still people asking me, Mr.

Hala bana soran insanlar var Bay

Duncan, what what is this?

Duncan, bu nedir?

What are we watching at the moment?

Şu anda ne izliyoruz?

Thank you to everybody for saying hello to me.

Bana merhaba dediğiniz için herkese teşekkür ederim.

Sylvia says good morning.

Sylvia günaydın diyor.

Of course, it must be wherever you are, Sylvia. Hmm?

Tabii ki, neredeysen orada olmalı, Sylvia. Hmm?

It must be early

very early on in the day.

Günün çok erken saatlerinde olmalı.

Whereas here it's to well, it's 230.

Oysa burada çok iyi, 230.

Gone to 30 now. Yes.

Şimdi 30'a gitti. Evet.

So a reminder as if we need it.

Yani ihtiyacımız varmış gibi bir hatırlatma.

The people are watching us all over the world in different time zones. Yes.

İnsanlar dünyanın her yerinde farklı zaman dilimlerinde bizi izliyor. Evet.

So, yes, people are watching us in the morning.

Yani evet, sabahları insanlar bizi izliyor.

In the afternoon.

Öğleden sonra.

It's quite exciting reading it Christmas.

Noel'i okumak oldukça heyecan verici.

Maybe it might be Christmas where you are.

Belki de senin olduğun yerde Noel olabilir. Şu

Happy Christmas if it is Christmas where you are watching at the moment.

anda izlemekte olduğunuz Noel ise Mutlu Noeller.

It's cold in

Brazil in Porto Allegra, according to Sylvia.

Sylvia'ya göre Brezilya'da Porto Allegra'da hava soğuk.

Hello, Sylvia, who just said good morning.

Merhaba, az önce günaydın diyen Sylvia.

Apparently it's cold there.

Görünüşe göre orası soğuk.

Whereas here, of course, you've probably mentioned the temperature this week.

Oysa burada, elbette, muhtemelen bu haftaki sıcaklıktan bahsetmişsinizdir.

It's been very hot.

Çok sıcak oldu.

On Friday, I was outside in the garden suffering for you.

Cuma günü, bahçede senin için acı çekiyordum.

I was outside and I was ill and I was unwell and I was standing there

Dışarıdaydım ve hastaydım ve rahatsızdım ve orada durup burnumdan

getting loads of pollen up my nose, lots of pollen going into my body.

bir sürü polen alıyordu , bir sürü polen vücuduma giriyordu.

And I was suffering.

Ve acı çekiyordum.

I was so ill because of you, you wanted me to go outside

Senin yüzünden o kadar hastaydım ki, benden

into the sunshine, and that's what I did.

güneş ışığına çıkmamı istedin ve ben de öyle yaptım.

And it's still muggy, muggy.

Ve hala bunaltıcı, bunaltıcı.

So it mean that's humid

Yani nemli

and it's a bit uncomfortable.

ve biraz rahatsız edici.

And of course, there's lots of pollen around.

Ve tabii ki etrafta bir sürü polen var.

And even I've been suffering with mild

Ve ben bile hafif

hay fever, which is unusual, although I did get some last year,

saman nezlesi çekiyorum ki bu alışılmadık bir durum, geçen yıl biraz almış olmama rağmen,

there's never been so much pollen.

hiç bu kadar çok polen olmamıştı.

Apparently this year has it. It's crazy.

Görünüşe göre bu yıl var. Bu delilik.

Experts are saying, well, I've been in bombs or something.

Uzmanlar diyor ki, ben bomba falan oldum.

They're calling it thunder, thunder pollen, thunder pollen, fun.

Buna gök gürültüsü, gök gürültüsü poleni, gök gürültüsü poleni, eğlence diyorlar.

The pollen apparently because after after it's been wet,

Görünüşe göre polen, çünkü ıslandıktan sonra, nemli bir süreden sonra

even more pollen is released into the air after a damp period.

havaya daha da fazla polen salınır .

Now, if you remember, the last time we were on,

Şimdi, hatırlarsanız, son yayınımızda

we were talking about the queen of England and her jubilee.

İngiltere kraliçesi ve onun jübilesinden bahsediyorduk.

Well, can you believe today is the anniversary of the change

Peki, bugünün

of the name of the house

of the royal family that is now in existence?

kraliyet ailesinin şu anda var olan evinin adının değişmesinin yıl dönümü olduğuna inanabiliyor musunuz?

So on this date, here it is on the screen now on this day

Yani bu tarihte, işte şimdi ekranda 1917'de bu gün

in 1917, the British royal family changes

, İngiliz kraliyet ailesi

its name from the Germanic sex Coburg Grosser

adını Cermen cinsi Coburg Grosser

or Gotha to the more English sounding Windsor.

veya Gotha'dan daha İngiliz tınısı olan Windsor olarak değiştiriyor.

So Windsor

Yani Windsor kulağa

it sounds much more English doesn't it, than sex.

seksten çok daha fazla İngilizce geliyor, değil mi?

Coburg. Gotha.

Coburg. Gotha.

I think so, yeah.

Sanırım, evet.

I suppose understandably.

Sanırım anlaşılır bir şekilde.

They would wish to distance themselves from

certain regimes that were causing problems around the world at the time.

O zamanlar dünya çapında sorunlara neden olan belirli rejimlerden uzaklaşmak isterlerdi.

So that's probably a good idea at the time.

O zaman bu muhtemelen iyi bir fikir.

Although, I mean, the Queen was born here, so she is British. Yes.

Demek istediğim, Kraliçe burada doğdu, yani o bir İngiliz. Evet.

Even though obviously she is of Germanic descent.

Açıkça Cermen kökenli olmasına rağmen.

I think it is fair to say that during the the early 1900s there was a lot

1900'lerin başlarında çok

of anti-German sentiment and that's the reason why they decided to change the name.

fazla Alman karşıtı duygu olduğunu ve bu yüzden adı değiştirmeye karar verdiklerini söylemek adil olur.

Also, I think Windsor just sounds more more eloquent.

Ayrıca, Windsor'un kulağa daha anlamlı geldiğini düşünüyorum.

I'm not criticising their original name, but I'm just saying it sounds.

Orijinal adlarını eleştirmiyorum, ama kulağa hoş geldiğini söylüyorum.

Windsor.

Windsor.

Hello. Hello. I'm the Queen.

Merhaba. Merhaba. Kraliçeyim.

I'm Elizabeth Windsor.

Ben Elizabeth Windsor'um.

It sounds so it does sound English.

Kulağa İngilizce gibi geliyor.

Prince Philip, the queen's husband, now deceased, of course, was from Greece, I think, wasn't it?

Kraliçenin şimdi ölen kocası Prens Philip, tabii ki Yunanistan'lıydı, sanırım, değil mi?

Yes, Greek origin, Greek.

Evet, Yunan kökenli, Yunan.

So in all of his sisters, married Nazis.

Yani tüm kız kardeşleri Nazilerle evlendi.

Interesting.

Yeah, but the probably at the time, you know, well, they didn't know what they were getting into.

İlginç.

Evet, ama muhtemelen o zamanlar, bilirsin, neye bulaştıklarını bilmiyorlardı.

I mean, you going to look at things in historical perspective.

Demek istediğim, olaylara tarihsel perspektiften bakacaksınız.

But yes,

Ama evet,

you can understand

particularly if you've got a monarch in this country wanting to distance themselves from

özellikle bu ülkede tebaasından uzaklaşmak isteyen

or not give the perception to

ya da

their subjects in the country,

tebaasına

that they are supporting in any way

herhangi bir şekilde

Nazi regimes or et cetera.

Nazi rejimlerini falan desteklediği algısını vermek istemeyen bir hükümdar varsa bunu anlayabilirsiniz.

So you can understand why they would want to do that. Hmm.

Böylece bunu neden yapmak istediklerini anlayabilirsiniz. Hmm.

Not that you ever used to use Ella.

Ella'yı hiç kullandığından değil. Demek

I mean, you never say you never called the queen, you know,

istediğim, asla kraliçeyi aramadığını söylemezsin, bilirsin,

Elizabeth Windsor, you just call her the Queen Elizabeth.

Elizabeth Windsor, ona sadece Kraliçe Elizabeth dersin.

But we always we always give a generic term, don't we, the House of Windsor.

Ama biz her zaman genel bir terim veririz, değil mi Windsor Evi.

So we have the Tudors, we have the Edwardian,

Yani Tudor'larımız var, Edwardian'ımız var

and we have the Windsors as well.

ve Windsor'larımız da var.

So I suppose that sounds more eloquent and more English

Sanırım bu kulağa daha belagatli ve daha çok İngiliz

or British, I suppose, which they are, because, you know, the queen was born here.

ya da İngiliz geliyor, sanırım öyleler, çünkü bilirsiniz, kraliçe burada doğdu.

So you know, and Prince Philip is, is, is from Greece.

Biliyorsunuz, Prens Philip Yunanistan'dan.

So and all their children, you know,

Yani ve tüm çocukları, bilirsiniz,

are all born here.

hepsi burada doğuyor.

So, you know, there aren't any German connexion.

Yani, biliyorsun, herhangi bir Alman bağlantısı yok.

We've all got we can all we can all go back in our history

Hepimizin yapabileceği her şeye sahibiz, tarihimize geri dönebilir

and find that we've got relations from different countries.

ve farklı ülkelerden ilişkilerimizin olduğunu görebiliriz .

I have a little bit of French in me.

İçimde biraz Fransızca var.

I've had a French nucleus, I've got a French man in me.

Bir Fransız çekirdeğim oldu, içimde bir Fransız var.

Just a little bit. Not much.

Birazcık. Fazla değil.

It's 37 degrees in Poland, is it?

Polonya'da hava 37 derece, değil mi?

Thank you for telling us that.

Bunu bize söylediğin için teşekkürler.

Polite Parry.

Kibar Parry.

I think it's quite read your name there.

Bence orada adın oldukça okunmuş.

So yes, very hot, in other words.

Yani evet, çok sıcak, başka bir deyişle.

And of course we know that

Ve tabii ki

European

Avrupa

continental countries get very hot because they don't have the sea breeze.

kıtası ülkelerinin deniz meltemi olmadığı için çok ısındığını biliyoruz.

It gets very hot inland in Europe in the summer as it gets very cold in the winter.

Avrupa'da kışın çok soğuk olduğu gibi yazın da iç kesimler çok sıcak olur .

We have something big happening this week.

Bu hafta çok önemli bir şey yaşıyoruz.

We are going to hit 1 million.

1 milyonu geçeceğiz.

Subscribe as it's only taken 15 and a half years.

Sadece 15 buçuk yıl sürdüğü için abone olun.

By the way, if you

are thinking of having 1 million subscribers

Bu arada, YouTube kanalınızda

1 milyon aboneye sahip olmayı düşünüyorsanız

on your YouTube channel, you might have to wait

,

for about 15 years for it to happen.

bunun gerçekleşmesi için yaklaşık 15 yıl beklemeniz gerekebilir.

But trust me, it's worth the wait unless you're doing something that is incorrect.

Ama güven bana, yanlış bir şey yapmıyorsan beklemeye değer.

Incredibly popular worldwide. Thanks.

Dünya çapında inanılmaz derecede popüler. Teşekkürler.

Unless you're in America, you're more very likely to get there very quickly.

Amerika'da değilseniz, oraya çok çabuk varma olasılığınız daha yüksektir.

Oh, OK.

Well, that's that's my that's my ego.

Ah tamam.

İşte bu benim egom.

Around my, around my ankles. That's cool.

Bileklerimin etrafında. Çok havalı.

Thanks, Steve.

Teşekkürler Steve.

I need to, you know, I'm just saying.

İhtiyacım var, biliyorsun, sadece söylüyorum.

Yeah, OK.

Evet tamam.

I feel slightly depressed now that if you don't, yes,

Şimdi biraz depresif hissediyorum, eğer yapmazsan, evet,

you will only get good subscribers if you are good. Yeah.

sadece iyiysen iyi aboneler alacaksın . Evet.

What I'm saying is, you know, if you if you if you're a very attractive girl with large breasts

Demek istediğim, bilirsiniz, eğer bir şeyler yaparak büyük [ __ ] çok çekici bir kızsanız

doing something,

,

you are likely to get a lot of subscribers I can always put that right.

muhtemelen çok sayıda aboneniz olacaktır, bunu her zaman düzeltebilirim.

You know, these days you could you could swap it all around if you want.

Biliyorsun, bu günlerde istersen her şeyi değiştirebilirsin.

I might I might decide to have a little chop chop or a little bit of bleep

Biraz pirzola veya biraz bip yemeye karar verebilirim

or if you're somebody who is, you know, and you like to sometimes watch these Mr.

veya eğer öyle biriyseniz, bilirsiniz ve bazen

Duncan people who are

making themselves overweight.

kendilerini aşırı kilolu hale getiren bu Bay Duncan insanlarını izlemeyi seversiniz.

Yeah, well, eating a lot till I just say it's one of the biggest trends

Evet, pekala, şu anda YouTube'daki en büyük trendlerden biri olduğunu söyleyene kadar çok yemek yemek,

at the moment on YouTube is to get fat and film yourself getting fat.

şişmanlamak ve kendini şişmanlarken filme almak.

A lot of people now are trying it.

Şimdi birçok insan bunu deniyor.

I maybe I will do that.

belki öyle yaparım

Maybe that is the thing that I have to do.

Belki de yapmam gereken şey budur.

Maybe I have to eat lots of food

Belki de çok yemek yemem

and get fat.

ve şişmanlamam gerekiyor.

And then more people will watch me as I as I become larger and larger.

Ve ben büyüdükçe daha fazla insan beni izleyecek .

Is that a good idea?

Bu iyi bir fikir mi?

Why don't you go the other way and just become slimmer?

Neden diğer tarafa gidip daha ince olmuyorsun?

Well, I can say that some people are doing that as well, becoming sort of anorexic.

Pekala, bazı insanların da bunu yaptığını, bir nevi anoreksik hale geldiğini söyleyebilirim.

Yes, well, both both ways.

Evet, her iki şekilde de.

Some people are are slimming themselves down until they are almost invisible

Bazı insanlar neredeyse görünmez olana kadar kendilerini zayıflatıyorlar

and others are eating so much food, they become giants, which ones are most interesting to watch.

ve diğerleri o kadar çok yemek yiyorlar ki izlemesi en ilginç olan devler oluyorlar.

I think they're both interesting to to to people.

Bence ikisi de insanlar için ilginç.

But I mean, at least it must be more interesting, surely, to watch somebody

Ama demek istediğim, en azından kilo alan birini izlemek daha ilginç olmalı

putting weight on because you can see them stuff in their face with food.

çünkü suratlarına yiyecek doldurduğunu görebilirsin.

Whereas if you're watching somebody who's slimming, they're not doing anything, are they?

Oysa zayıflayan birini izliyorsanız, hiçbir şey yapmıyorlar, değil mi?

I will be honest.

Dürüst olacağım.

I'm really not eating it.

Gerçekten yemiyorum.

Well, they could be throwing up in the corner.

Köşede kusuyor olabilirler.

The person could be doing that.

Kişi bunu yapıyor olabilir. Bu

I'm not by the way, we're not making a joke of this.

arada değilim, bununla şaka yapmıyoruz.

It is a serious subject, but there are lots of people doing this

Bu ciddi bir konu ama bunu yapan çok insan var

and there are millions of people who want to watch that actually happening.

ve bunun gerçekten olmasını izlemek isteyen milyonlarca insan var.

So maybe these are things that we should try when we pass 1 million subscribers.

Yani belki de 1 milyon aboneyi geçtiğimizde denememiz gereken şeyler bunlar.

Maybe we should start being a little bit more outrageous, a little bit

Belki de yaptığımız şeylerle biraz daha aşırı, biraz

more interesting with the things that we do.

daha ilginç olmaya başlamalıyız.

Christina VII

Christina VII,

is watching us lying

on the beach in Romagna, Italy.

Romagna, İtalya'da sahilde uzanmış bizi izliyor.

Hello to the beach Romagna in itself.

Kendi içinde plaj Romagna'ya merhaba.

How lovely it must be hot there, mate.

Orası ne kadar sıcak olmalı dostum.

Yes, it probably is.

Evet, muhtemelen öyledir.

Is it hot, Christine, where you are on the beach?

Sahilde olduğun yer sıcak mı Christine?

I would imagine it is, but it sounds delightful.

Öyle olduğunu hayal ederdim, ama kulağa hoş geliyor.

Oh, by the way, don't get don't get sand in your iPhone

Ha bu arada sakın iPhone

or in your tablet device because you don't want that

veya tablet bilgisayarınızda kum olmasın çünkü bunu istemiyorsunuz

because it isn't very good for it.

çünkü bu onun için pek iyi değil.

And don't don't go into the sea

Bir de sakın

with your iPhone or your tablet device because it won't do it any good.

iPhone'unuz veya tablet bilgisayarınızla denize girmeyin, çünkü bu bir işe yaramaz.

All that saltwater, it will damage it.

Bütün o tuzlu su ona zarar verir.

And if you want to lose weight, do not work

Ve kilo vermek istiyorsanız,

in a doctor's surgery,

bir doktor muayenehanesinde çalışmayın, Birleşik

certainly not in the UK because

Krallık'ta kesinlikle çalışmayın çünkü

patients give the staff and doctors

hastalar personele ve doktorlara

surgeries, lots of cakes and chocolates.

ameliyatlar, bir sürü kek ve çikolata verir.

I was only reminded of that the other the other week

Sadece geçen hafta

when I went to see a customer of mine, I went

bir müşterimi görmeye gittiğimde, gittiğimi

and they were

ve

now I went upstairs to see

şimdi uygulama müdürünü görmek için yukarı çıktığımı

practise manager and the take the table in the room she was in was

ve içinde bulunduğu odadaki masayı almanın bir şey olduğunu hatırlattı. bir

it was like a sort of, you know, room where they do have meeting room.

çeşit, bilirsiniz, toplantı odalarının olduğu oda.

There were tins, a suite of chocolates, all sorts of things.

Teneke kutular, bir takım çikolatalar, her türlü şey vardı.

And while I was there, somebody brought another one.

Ve ben oradayken, biri bir tane daha getirdi.

It's always something else from a patient and they're all,

Bu her zaman bir hastadan başka bir şeydir ve hepsi

well, let's just say they find it very difficult to do what, but he's laughing it.

, diyelim ki bir şeyi yapmakta çok zorlanıyorlar, ama o buna gülüyor.

I find it very difficult to lose weight because patients are constantly

Kilo vermeyi çok zor buluyorum çünkü hastalar

sharing their appreciation for the work that is done for them.

kendileri için yapılan işten duydukları memnuniyeti sürekli olarak paylaşıyorlar.

So maybe they're just, they're just trying not to eat the food themselves.

Yani belki de sadece, sadece yemeği kendileri yememeye çalışıyorlar.

So they are taking it to the doctors

Yani ay sonunda doktorlara götürüyorlar tabi

at the end of the month, of course, is I'm going to cough, by the way.

öksürücem mi bu arada.

Excuse me,

Affedersiniz,

yeah, that's better.

evet, bu daha iyi. Nasıl hissettiğine

You did not want to get

girmek istemedin,

into how you feel why didn't you cough at the same time as me?

neden benimle aynı anda öksürmedin?

Well, I thought that would just be rude.

Bunun kabalık olacağını düşündüm.

Yeah, but I turn I turn the microphone off.

Evet, ama mikrofonu kapatıyorum.

It's it's hot.

sıcak.

It's pleasant, but it's it's on the beach, but it's windy

Hoş, ama sahilde, ama rüzgarlı

and light wind hot, but well, you want a light wind?

ve hafif rüzgar sıcak, ama peki, hafif bir rüzgar ister misin?

On the beach because it keeps you cool.

Sahilde çünkü seni serin tutuyor.

But at the same time, that can

Ama aynı zamanda,

maybe you'll be less willing to put on sunscreen because you think, oh,

belki de güneş kremi sürmeye daha az istekli olabilirsiniz çünkü, ah,

I don't feel that hot, but the sun's rays are baking you

o kadar sıcak hissetmiyorum ama orada uzanırken güneş ışınları sizi yakıyor, diye düşünürsünüz

as you're lying there. I certainly are.

. Kesinlikle öyleyim.

Skin is ageing.

Cilt yaşlanıyor.

It all being cooked have wrinkles will appear

Pişirilen her şeyde kırışıklıklar

in later life and you'll regret it now. Wendy.

daha sonra ortaya çıkacak ve şimdi pişman olacaksınız. Wendy.

Jack, would you like to see some photographs?

Jack, birkaç fotoğraf görmek ister misin?

We have some lovely pictures sent in by our wonderful viewers.

Harika izleyicilerimiz tarafından gönderilen bazı güzel resimlerimiz var.

Here is what we had this posted to us on Facebook.

İşte Facebook'ta bize gönderdiklerimiz.

Dear Mr.

Dunkirk, not only are your classes of English received by me and Mr.

Sevgili Bay

Dunkirk, İngilizce dersleriniz sadece ben ve Bay

Dung, Mr.

Dung, Bay

Steve, but also much more fortunately, I have got some

Steve tarafından alınmakla kalmıyor, aynı zamanda çok daha şanslıyım ki,

some Jaffa Cakes sent to me

by one of my friends in England as a gift.

İngiltere'deki bir arkadaşım tarafından bana hediye olarak gönderilen bazı Jaffa Kekleri var. .

So apparently it is roses cousin.

Yani görünüşe göre Rose'un kuzeni.

Hello, Rosa.

Merhaba Rosa.

And did you enjoy your Jaffa Cakes?

Ve Jaffa Pastalarından hoşlandın mı?

There they are.

İşte buradalar.

Yes. And it looks as if there's some chocolate there as well.

Evet. Ve orada da biraz çikolata varmış gibi görünüyor.

So I hope you enjoyed your Jaffa Cakes.

Umarım Jaffa Keklerinizi beğenmişsinizdir.

A lot of people think that we get sponsored

Pek çok insan,

by the makers of Jaffa Cakes.

Jaffa Cakes'in yapımcıları tarafından sponsorluk aldığımızı düşünüyor.

We should do.

Yapmalıyız.

We don't, but I think they should do. Here's another one.

Biz yapmıyoruz ama bence onlar yapmalı. İşte burada bir başkası.

Steve from Olga. Hello, Olga.

Olga'dan Steve. Merhaba Olga.

There is Olga watching us or watching me on Friday when I was outside.

Cuma günü ben dışarıdayken bizi izleyen veya beni izleyen Olga var .

And I love your socks.

Ve çoraplarına bayılıyorum.

I love the fact that your socks have little eyes.

Çoraplarının küçük gözleri olmasına bayılıyorum.

So it looks as if your your socks or your feet are actually watching me on the television.

Yani çorapların ya da ayakların beni televizyonda izliyormuş gibi görünüyor.

And also, I like your television. It's really big.

Ayrıca televizyonunu da beğendim. O gerçekten büyük.

And also there is a selfie as well that Olga took with me.

Ayrıca Olga'nın benimle çektiği bir selfie de var.

Oh, look at that.

Şuna bak.

That's so, you know, you can see how big I am in real life.

Bu yüzden, bilirsin, gerçek hayatta ne kadar büyük olduğumu görebilirsin.

I'm really huge. I'm like a giant.

Ben gerçekten çok büyüğüm. Ben bir dev gibiyim.

So thank you, Olga, for sending those photographs.

O fotoğrafları gönderdiğin için teşekkürler Olga.

And it's also nice to see you as well.

Ayrıca seni görmek de güzel.

And if you want to send anything, you are more than welcome to do.

Ve herhangi bir şey göndermek isterseniz, memnuniyetle gönderebilirsiniz.

So I will give you the address.

Bu yüzden sana adresi vereceğim.

Would you like the address? Yes.

Adresi ister misin? Evet.

Here it is. Very quickly,

İşte burada.

if you want to send photographs.

Fotoğraf göndermek istiyorsanız çok hızlı.

Pictures. Thank you. Messages, anything you want.

Resimler. Teşekkür ederim. Mesajlar, ne istersen.

As long as it's nice

Güzel olduğu sürece

please.

Nothing else, nothing too rude.

lütfen.

Başka bir şey yok, çok kaba bir şey yok.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

You can send all of those things to that particular address.

Tüm bu şeyleri o belirli adrese gönderebilirsiniz.

As I mentioned, we are talking about music in a few moments as well.

Bahsettiğim gibi, birazdan müzikten de bahsediyoruz.

After 3:00.

3:00'ten sonra.

However,

Ancak,

there are some people at the moment, Steve,

şu anda Birleşik Krallık'ta pek mutlu olmayan bazı insanlar var, Steve

who are not very happy here in the UK.

.

And do you know why?

Ve neden biliyor musun?

Well, I will tell you

Pekala, size

some people who have to travel by train

trenle seyahat etmek zorunda olan

and commutes around the country are not very happy

ve ülke çapında işe gidip gelen bazı insanların pek mutlu olmadığını söyleyeceğim

because this week the train drivers and all of the people connected

çünkü bu hafta tren sürücüleri ve

to running the trains, making sure they run smoothly and safely,

trenlerin sorunsuz ve güvenli bir şekilde çalışmasını sağlamakla bağlantılı tüm insanlar,

they are all going on strike,

onlar hepsi greve gidiyor,

they are going to take industrial action.

endüstriyel eylem yapacaklar.

It's a great phrase, by the way, industrial action

Bu arada, bu harika bir ifade, endüstriyel eylem

so quite often it will be described as a strike.

o kadar sıklıkla bir grev olarak tanımlanacak.

So one group of people, normally a union will say that we want

Yani bir grup insan, normalde bir sendika,

maybe more money, more pay or maybe better working conditions

belki daha fazla para, daha fazla ücret veya belki daha iyi çalışma koşulları istediğimizi söyleyecek

and then if they don't get that, they will actually stop working.

ve sonra bunu almazlarsa, aslında çalışmayı bırakacaklar.

They will put down their tools or in this case,

Aletlerini bırakacaklar ya da bu durumda

they will stop driving the trains

trenleri sürmeyi bırakacaklar

and then there will be no trains driving.

ve o zaman trenler hareket etmeyecek. Bu

So a lot of people are quite upset by that.

yüzden pek çok insan bundan oldukça rahatsız.

And I'm just wondering, what about in your country?

Ve sadece merak ediyorum, ülkenizde ne var?

What about where you are do you have strikes?

Peki ya neredesin, grevlerin var mı?

Do you ever find that people stop working as a protest?

İnsanların bir protesto olarak çalışmayı bıraktığını hiç fark ettiniz mi?

Because that's what it is.

Çünkü olan bu. öyle

It isn't. It we know well, from what we see.

değil Gördüklerimizden iyi biliyoruz.

We know it certainly happens a lot in France.

Bunun Fransa'da kesinlikle çok olduğunu biliyoruz.

Yes, we do see, you know, a lot of strikes because the unions are very strong.

Evet, sendikalar çok güçlü olduğu için çok fazla grev görüyoruz.

I think in France.

Sanırım Fransa'da.

The unions, of course, in this country used to be much stronger.

Elbette bu ülkedeki sendikalar eskiden çok daha güçlüydü.

But certain

Ancak bazı

conservative leaders,

muhafazakar liderler,

notably Margaret Thatcher, tried to destroy the power of the unions.

özellikle Margaret Thatcher, sendikaların gücünü yok etmeye çalıştı.

And it's very controversial at the moment.

Ve şu anda çok tartışmalı.

The rail strike is rail workers going on strike

Demiryolu grevi,

because they have a lot of people.

çok sayıda insanı olduğu için demiryolu işçilerinin greve gitmesidir.

Wages are not keeping up with inflation

Ücretler enflasyona ayak uyduramıyor

and haven't done over over many years.

ve uzun yıllardır da tutmuyor.

But the rail workers wages generally have kept pace.

Ancak demiryolu işçileri ücretleri genel olarak ayak uydurdu. Demek

So, I mean, they do get you know, it's very controversial

istediğim, sizi tanıyorlar, bu çok tartışmalı

because people are saying, well, rail workers already get paid very well. Yes.

çünkü insanlar diyor ki, demiryolu işçileri zaten çok iyi maaş alıyor. Evet.

Now they're going on strike for more because they've got a very powerful union

Şimdi daha fazlası için greve gidiyorlar çünkü çok güçlü bir sendikaları var

and because they know that they're likely to get what they want

ve istediklerini alacaklarını biliyorlar

because they're effectively holding the country to ransom.

çünkü fiilen ülkeyi fidye için tutuyorlar.

And they know that the government will probably give in to their demands rather than see a lot of unrest

Ve

around the country because people cannot get to work or they can't go to their destination.

insanlar işe gidemedikleri veya gidecekleri yere gidemedikleri için ülke çapında çok fazla huzursuzluk görmek yerine hükümetin muhtemelen taleplerini yerine getireceğini biliyorlar.

I suppose the irony is we've just had like two years

Sanırım ironi şu ki,

of nothing really happening very much as everyone was in lockdown.

herkes kilit altında olduğu için neredeyse hiçbir şey olmayan iki yıl geçirdik.

So it is strange that everyone who has been working at home

Bu yüzden, evde çalışan

and they're enjoying that time and are complaining that they can't get to work.

ve o zamanın tadını çıkaran herkesin işe gidememekten şikayet etmesi garip.

And the other controversial thing is that the government bailed out the railways

Ve diğer tartışmalı şey, hükümetin

during the pandemic to the tune of £92 billion.

pandemi sırasında demiryollarını 92 milyar sterlinlik bir kefaletle kurtarması.

That's a lot of money because if we they hadn't been given that money.

Bu çok para çünkü bize o para verilmeseydi. Demiryollarını işleten

A lot of the a lot of the companies

pek çok şirket

that run the railways would have gone bankrupt.

iflas ederdi.

I suppose

Sanırım

it's very similar to what happened to the banks in 2008

bu, 2008'de iflas edecek olan

when many banks who were who were going to go out of business were also given money

birçok bankaya para verildiğinde, bankaların

they were bailed out of that particular thing.

bu özel şeyden kurtarıldıklarına çok benziyor.

But you know what this reminds me of the seventies,

Ama bu bana yetmişleri,

the late 1970s, the late 1970s when everyone was on strike.

1970'lerin sonlarını, herkesin grevde olduğu 1970'lerin sonlarını hatırlattı.

The people who take the refuse away,

Çöpleri toplayanlar,

the people who were working in the coal mines, the people driving the trucks,

kömür madenlerinde çalışanlar, kamyon şoförleri,

they all decided to go on strike in the late 1970s and everything was quite chaotic.

hepsi 1970'lerin sonunda greve gitmeye karar verdiler ve her şey oldukça kaotikti.

I remember the scenes of, of all of the garbage, all of the rubbish

Tüm çöplerin, tüm çöplerin, kokuşmuş,

the stinky, smelly rubbish, all piling up in the streets everywhere and bodies weren't

kokulu çöplerin, her yerde sokaklarda yığıldığı ve cesetlerin gömülmediği sahneleri hatırlıyorum.

being buried either as rather as a strike with people

to do with the burial of bodies this time as well.

bedenler de bu sefer.

So it was very unpleasant.

Bu yüzden çok tatsızdı.

But of course what's happening at the moment is that we've got very tough economic conditions the

Ama tabii şu anda olan şu ki, çok zor ekonomik koşullarımız var,

cost of

living is going up, inflation, cost of energy and that is

hayat pahalılığı artıyor, enflasyon, enerji maliyetleri ve

as the same thing happened in the 1970s it is forcing certain groups of people

aynısı 1970'lerde olduğu gibi, belirli insan gruplarını zorluyor.

who have leverage, who have, you know, it's a public service

baskı gücüne sahip olanlar, bilirsiniz, bu bir kamu hizmetidir

and they know that if they go on strike they're probably going to get their demands met.

ve greve giderlerse muhtemelen taleplerinin karşılanacağını bilirler.

OK, and you know it starts to cause a big problem

Tamam, ve bunun büyük bir soruna yol açmaya başladığını biliyorsunuz

because the economy is not doing very well anyway.

çünkü zaten ekonomi pek iyi gitmiyor.

And then if the real strikers go on strike,

Ve sonra gerçek grevciler greve giderse,

it's seen as quite selfish because that is having an impact on the economy

bu oldukça bencilce görülür çünkü bunun ekonomi üzerinde bir etkisi vardır

and it means that, you know, nurses who work very hard and teachers

ve bu, bilirsiniz, çok çalışan hemşirelerin ve öğretmenlerin

will probably get less pay out.

muhtemelen daha az maaş alacağı anlamına gelir.

But you know, because the train drivers, it's such a crucial

Ama bilirsiniz, çünkü tren makinistleri için bu çok önemli bir

service.

hizmettir.

Well it's a necessary thing isn't it?

Peki bu gerekli bir şey değil mi?

That's why people need to get on trains apparently got to change goods.

Bu yüzden trenlere binmek zorunda olan insanlar görünüşe göre mal değiştirmek zorunda.

Of course commodities all travel by by freight.

Tabii ki tüm mallar yük ile seyahat eder.

You never see that to use.

Bunu kullanmak için asla göremezsin.

And usually you don't realise how much,

Ve genellikle demiryollarında ne kadar çok

how many goods

malın

travel on the railways because you never see goods trains.

seyahat ettiğini fark etmezsiniz çünkü yük trenlerini hiç görmezsiniz.

Very rarely when you go to a train station, you just see the passenger train

Çok nadiren bir tren istasyonuna gittiğinizde, sadece yolcu trenini görürsünüz

because behind the background there's all this, all these, you know, coal

çünkü arka planda tüm bunlar vardır, tüm bunlar, bilirsiniz, kömür

and probably not so much coal now, but lots of things being transported by rail.

ve muhtemelen artık çok fazla kömür yok, ama demiryolu ile taşınan birçok şey var.

Of course it will bring the whole economy to a standstill if it goes on for a long time.

Tabii uzun süre devam ederse tüm ekonomiyi durma noktasına getirir.

Well, most of the most of the goods are transported at night, I think.

Malların çoğu geceleri taşınıyor sanırım.

Yes, that's easy to say from from our eyes,

Evet, bizim gözümüzden bunu söylemek kolay

but I suppose what also happens is

ama sanırım şu da oluyor,

if one group of people have a pay rise, then everyone else will also want it,

eğer bir grup insan maaş zammı alırsa, o zaman herkes de bunu isteyecek ve

which then of course will mean inflation will rise things will become more expensive.

bu da tabii ki enflasyonun yükseleceği anlamına gelir, işler daha pahalı hale gelir. .

And it is a never ending cycle.

Ve bu hiç bitmeyen bir döngüdür.

It is a never ending cycle.

Bu hiç bitmeyen bir döngüdür.

And of course some people see it as unfair.

Ve elbette bazı insanlar bunu haksızlık olarak görüyor.

Don't they?

değil mi? Pandemi sırasında

People working in hospitals, health care

hastanelerde, sağlık hizmetlerinde çalışan insanların başka

during the pandemic had no choice and some of them were working for many, many hours.

seçeneği yoktu ve bazıları saatlerce çalışıyordu.

But they are not having a pay rise.

Ama maaşlarına zam yapmıyorlar. Bu

So I suppose there's more than one way of looking at this situation.

yüzden sanırım bu duruma bakmanın birden fazla yolu var .

If a group of people become angry

Bir grup insan bir

or upset by something, maybe they feel

şeye sinirlenirse veya üzülürse, belki

as if they deserve more salary or better conditions

daha fazla maaşı veya daha iyi koşulları hak ediyormuş gibi hissederse,

then I suppose if they are belonging

o zaman sanırım

to a group of people who are willing to do it, they will take action.

bunu yapmaya istekli bir grup insana aitse harekete geçerler.

Well, you've hit on a point there.

Orada bir noktaya parmak bastın.

Nurses in particular had to work through the pandemic in appalling conditions,

Özellikle hemşireler korkunç koşullarda pandemiyi atlatmak zorunda kaldılar

and all they've had, I

ve sahip oldukları tek şey,

think is a 1% pay rise this year

bence bu yıl %1'lik bir maaş artışı

and yet they haven't gone on strike

ve yine de greve gitmediler

and their pay is probably below that

ve maaşları muhtemelen

of a train drawing that somebody is saving lives.

bir tren çekmenin altında. birinin hayat kurtardığını.

I mean, you can argue this point, but, you know,

Demek istediğim, bu noktayı tartışabilirsiniz, ancak

a lot of people think it's very selfish

birçok insan, bildiğiniz gibi,

of of them to to

you know, to to use this advantage that they have

in being out being able to bring the country to a standstill.

ülkeyi durma noktasına getirmek için sahip oldukları bu avantajı kullanmanın çok bencilce olduğunu düşünüyor. .

Well, there reason there is more money for them.

Onlar için daha fazla para olmasının bir nedeni var.

So there is a health care union as well.

Yani bir sağlık birliği de var.

I suppose that's that's worth pointing out.

Sanırım bunu belirtmeye değer. Bir

There is a nurses union as well.

de hemşireler birliği var.

It's just that I think in this situation, it seems a little unfair or a little

Sadece bence bu durumda, biraz adaletsiz görünüyor ya da

as you said earlier, some people see it as selfish

daha önce söylediğin gibi biraz, bazı insanlar ortalama bir insanın içinde bulunduğu bir durumda

that you are asking for such a large pay rise during a situation

bu kadar büyük bir maaş artışı istemenizi bencilce buluyor.

where the average person is is in a situation where they might be struggling.

nerede mücadele ediyor olabilirler.

So maybe, maybe there's more than one way of looking at it.

Yani belki, belki de ona bakmanın birden fazla yolu vardır.

But it is amazing how and how we are all remembering

Ancak, elektriğimizin olmadığı

the strikes and the industrial action of the late 1970 when we had no electricity.

1970'lerin sonundaki grevleri ve endüstriyel eylemi nasıl ve nasıl hatırladığımız şaşırtıcı .

I know the electricity kept just going off

Elektriğin sürekli kesildiğini biliyorum

and we spent sometimes maybe two or three days with no electricity

ve bazen iki veya üç gün elektriksiz kaldık

but it was certain hours of the day and we had there was a four day week

ama günün belirli saatleriydi ve

where they shut down the factories for one day a week to save electricity.

tasarruf etmek için fabrikaları haftada bir gün kapattıkları dört günlük bir haftamız vardı. elektrik.

They're actually contemplating that again.

Aslında bunu tekrar düşünüyorlar.

Now apparently because of the,

Şimdi görünüşe göre,

you know, the

cost of gas and the lack of supply and health costs across Europe,

bilirsiniz,

gazın maliyeti ve Avrupa'daki tedarik ve sağlık maliyetlerinin olmaması nedeniyle ,

they're actually contemplating shutting businesses down. Yes.

aslında işletmeleri kapatmayı düşünüyorlar . Evet.

Which of course will make the economy go down.

Tabii ki ekonomiyi alt üst edecek.

Then there's less money available, which means a living standard sort of can spiral down

O zaman daha az para var, bu da çok dikkatli olmazsanız yaşam standardının aşağı inebileceği anlamına geliyor,

if you're not very careful it's amazing how it gets out of control as well.

kontrolden çıkması da inanılmaz.

But the other thing that the last time it happened in the seventies, it was winter,

Ama diğer bir şey de en son yetmişlerde oldu, kıştı,

the winter time, which of course, was a pretty bad time of year to do that when you think about it.

kış zamanı, ki bu, düşündüğünüzde bunu yapmak için yılın oldukça kötü bir zamanıydı.

And they called it the winter of discontent.

Ve buna hoşnutsuzluk kışı dediler.

And if you are discontent it means you are unhappy.

Ve eğer hoşnutsuzsan, mutsuzsun demektir.

You are unhappy about a certain situation.

Belirli bir durumdan dolayı mutsuzsunuz.

So discontent, you are showing your anger.

Yani hoşnutsuzluk, öfkeni gösteriyorsun.

However, now

Ancak şimdi hoşnutsuzluk yazı terimini

they are trying to use

kullanmaya çalışıyorlar

the term summer of discontent.

.

So here in the UK we are talking about the summer of discontent

Yani burada Birleşik Krallık'ta hoşnutsuzluk yazından bahsediyoruz

and in the late seventies it was the winter of discontent.

ve yetmişlerin sonlarında hoşnutsuzluk kışıydı.

You're discontented.

hoşnutsuzsun. Memnunmuşsun gibi,

It means you're unhappy about a situation as if you are contented,

bir durumdan memnun değilsin,

contented, it means you're happy with the way everything's going.

her şeyin gidişatından memnunsun demektir.

I'm contented with my life at the moment.

Şu an hayatımdan memnunum.

You could say but yes, yes.

Diyebilirsin ama evet, evet.

Nystrom Thank you in this round how people remember.

Nystrom Bu turda insanların nasıl hatırladığına teşekkür ederim.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

I am a Shirley Bassey fan and nature is nothing to do

Ben bir Shirley Bassey hayranıyım ve bahsettiğimiz şeyle doğanın hiçbir ilgisi yok

with what we're talking about, but I thought I'd mention it before it passes.

ama geçmeden bahsetmem gerektiğini düşündüm.

OK, what did I think of Shirley Bassey performance on the BAFTAs in March?

Tamam, Mart ayındaki BAFTA'larda Shirley Bassey performansı hakkında ne düşündüm ?

Yes, considering she's 85. Wonderful.

Evet, 85 yaşında olduğunu düşünürsek. Harika.

Yes, it was lovely.

Evet, güzeldi.

We didn't expect to see that.

Bunu görmeyi beklemiyorduk.

But thank you for remembering these little things.

Ama bu küçük şeyleri hatırladığın için teşekkür ederim.

Well, she did it live as well.

İyi ki canlı yayında da yaptı.

Unlike unlike many of the performers

who appeared during the Platinum Jubilee celebrations,

Platin Jübile kutlamaları sırasında ortaya çıkan birçok oyuncunun aksine,

a lot of them were miming, including Diana Ross.

Diana Ross da dahil olmak üzere çoğu taklit ediyordu.

She wasn't singing live.

Canlı şarkı söylemiyordu. Baba

She was just stopped by pa pa, pa, pa, pa, pa.

tarafından durduruldu, pa, pa, pa, pa, pa.

Well, I think I think we have this conversation, conversation let's not do the conversation again.

Pekala, sanırım bu konuşmayı yaptık, sohbeti bir daha yapmayalım.

They sing live, but they don't necessarily use the live.

Canlı söylüyorlar ama mutlaka canlıyı kullanmıyorlar.

Yeah, that's what.

Evet, işte bu.

No, but but Shirley Bassey often insists on singing live.

Hayır, ama Shirley Bassey sık sık canlı şarkı söylemekte ısrar eder.

It's very rare that you will see it.

Onu görmeniz çok nadirdir.

It's very rare that you will see Shirley Bassey mime

Shirley Bassey'nin

or sing to something that's already being recorded.

zaten kaydedilmiş bir şeyi mim yaptığını veya şarkı söylediğini görmeniz çok nadirdir.

Can I also mentioned somebody who I think is a wonderful name,

Harika bir isim olduğunu düşündüğüm birinden de bahsedebilir miyim,

but it's wonderful to us because it sounds very exotic.

ama bu bizim için harika çünkü kulağa çok egzotik geliyor.

And don't names of people from other countries

Ve diğer ülkelerden

and different languages often sound quite exotic to you?

ve farklı dillerden insanların adları genellikle size oldukça egzotik gelmiyor mu?

And hey, we've got Carmen Monteverdi, who.

Ve hey, elimizde Carmen Monteverdi var, kim.

Yes, I like that one. That sounds very exotic.

Evet, bunu beğendim. Kulağa çok egzotik geliyor.

What Carmen, of course, conjures up that famous opera hmm.

Elbette Carmen'in o ünlü operayı çağrıştırdığı şey hmm.

And Monteverdi.

Ve Monteverdi.

Yeah.

Evet.

Did did students doo doo doo doo doo doo doo doo doo

Öğrenciler doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo

doo doo doo doo re-edit Janiero de de de de

doo yeniden düzenleme yaptı mı Janiero de de de de de de de de de de de de de de de de de de

de de de de de de de de de de de de de de de.

de de.

I could do that all day.

Bunu bütün gün yapabilirdim.

Are you an opera singer, Carmen?

Opera şarkıcısı mısın, Carmen?

Uh, but yes, yes.

Ama evet, evet.

A very interesting and exotic sound.

Çok ilginç ve egzotik bir ses.

Well, it sounds exotic to us, probably.

Muhtemelen bize egzotik geliyor.

To you and other people in Brazil.

Size ve Brezilya'daki diğer insanlara.

It doesn't, but it sounds very exotic.

Değil, ama kulağa çok egzotik geliyor.

So it would appear that a lot of people want to see Mr.

Görünüşe göre pek çok insan

Steve's mother next Sunday presenting with me,

önümüzdeki Pazar günü Bay Steve'in annesinin benimle sunum yapmasını istiyor,

because Steve won't be here because he's doing is doing something else,

çünkü Steve başka bir şey yaptığı için burada olmayacak,

but it won't be as exciting as this.

ama bu kadar heyecan verici olmayacak.

So if we can get Mr.

Yani eğer

Steve's mother on next week, even if I have to trick her by hiding the camera

önümüzdeki hafta Bay Steve'in annesini yakalayabilirsek, kamerayı saklayarak onu kandırmak zorunda kalsam bile

and maybe we can just have a cup of tea together and she doesn't realise that,

ve belki birlikte bir fincan çay içebiliriz ve o bunu fark etmez

and then we'll just do the show sitting on the on the sofa.

ve o zaman biz öylece yaparız. kanepede oturan gösteri.

It's father's day in a lot of countries today.

Bugün birçok ülkede babalar günü.

Yeah, here. Including here. Yeah. Yes.

Evet, burada. Burası dahil. Evet. Evet.

So happy.

Çok mutlu.

Happy Father's Day to all the dads.

Tüm babaların babalar günü kutlu olsun.

All of that is watching

Bunların hepsi

yes. People are talking about

evet izliyor. İnsanlar

I have the leverage to bail out.

kurtarmak için kaldıraç gücüm olduğundan bahsediyorlar.

Leverage is an interesting phrase one might mention as another time.

Kaldıraç, başka bir zaman bahsedebileceğimiz ilginç bir ifadedir.

Yes. To have leverage.

Evet. Kaldıraç sahibi olmak.

What does it mean?

Bu ne anlama geliyor?

It means you've got some advantage.

Bu senin bir avantajın olduğu anlamına geliyor.

Yes. Yes. Do you have a bit of control? Yes.

Evet. Evet. Biraz kontrol var mı? Evet.

Well, if you were trying to get something to move or something

Bir şeyi hareket ettirmeye veya bir şeyi

to change, you normally have to use a certain amount of force.

değiştirmeye çalışıyorsanız, normalde belirli bir miktarda güç kullanmanız gerekir. Yerden

So imagine trying to get a large stone out of the ground.

büyük bir taş çıkarmaya çalıştığınızı hayal edin .

You want to move that thing, you might have to put something underneath it

O şeyi hareket ettirmek istiyorsanız, altına bir şey koymanız

and then lift a big like a lever you are using leverage.

ve ardından kaldıraç gibi büyük bir kaldıraç kullanmanız gerekebilir.

So the thing you are using is actually applying

Yani kullandığınız şey aslında

force to to move that thing.

o şeyi hareket ettirmek için kuvvet uyguluyor.

So lever it, it means that if you got an advantage. Yes.

Öyleyse kaldıraç, bu, bir avantajınız varsa anlamına gelir. Evet.

Somewhere you are using force to make something happen.

Bir yerde, bir şeyin gerçekleşmesi için güç kullanıyorsunuz.

So people who are part of a union

Dolayısıyla, bir sendikanın parçası olan insanlar

will have leverage because they can all go on strike and force the government to give them what they want.

baskı gücüne sahip olacak çünkü hepsi greve gidebilir ve hükümeti onlara istediklerini vermeye zorlayabilir.

The leverage they have is the disruption that they will cause.

Sahip oldukları kaldıraç, neden olacakları bozulmadır.

If the government don't give in to them.

Devlet bunlara boyun eğmezse.

It means they've got this power, you've got some extra power

Bu, onların bu güce sahip oldukları, diğer insanların sahip olmadığı bir durumda sizin ekstra bir gücünüz

or advantage in a situation that other people don't have,

veya avantajınız olduğu

and you can use that to your advantage.

ve bunu kendi avantajınıza kullanabileceğiniz anlamına gelir.

That's what that means.

Bunun anlamı bu.

So the real strike is have leverage against the government,

Yani gerçek grev, hükümete karşı baskı gücüne sahip olmaktır,

because if the government don't give way, they can go on strike, which they are

çünkü eğer hükümet boyun eğmezse, greve gidebilirler, bu da

causing all that disruption and they know they're going to cause that disruption,

tüm bu aksamaya neden oluyorlar ve o aksamaya neden olacaklarını biliyorlar,

which is going to feed back into the government, probably giving way.

ki bu da hükümete geri besleme, muhtemelen yol veriyor.

And but that that compromise I'm sure.

Ve ama bu uzlaşma eminim.

But they'll end up with a bigger pay rise in the end than the average person.

Ama sonunda ortalama bir insandan daha büyük bir maaş artışı alacaklar .

OK, so they will use that

Tamam, bunu kullanacaklar

and it's that's using it in a negative way.

ve bu onu olumsuz bir şekilde kullanıyor.

Well, leverage is rarely used positively.

Kaldıraç nadiren pozitif olarak kullanılır.

It's interesting.

İlginç.

We often use leverage is something to do is forcing another person's

Sık sık kaldıraç kullanırız, yapılacak bir şey başkasının

hand in a certain direction maybe business as well.

elini belli bir yöne zorlamak belki de iştir.

Business if one if one company wants to force another one

İş, eğer bir şirket diğerini

to to sell their shares, they can have some leverage.

hisselerini satmaya zorlamak isterse, bir miktar kaldıraçları olabilir.

Some force is used against them anyway.

Zaten onlara karşı bir miktar güç kullanılıyor.

That's people financial markets is an interesting one.

İşte insanların finansal piyasaları ilginçtir. Finansal piyasalarda

When you when you refer to leverage in financial markets and buying shares

kaldıraca atıfta bulunduğunuzda ve hisse senedi

and things, that means you borrow money

vb. şeyler satın aldığınızda, bu,

to which is a risky thing to do.

yapılması riskli bir şey olan borç para aldığınız anlamına gelir.

But yes, having some advantage or some power over

Ama evet, bir başkası veya tanıdığınız başka bir grup insan üzerinde bir avantaja veya güce sahip olmak, bir

somebody else or another group of people

you know, you might think that you might be able to achieve something

şeyi başarabileceğinizi düşünebilirsiniz

because you've got something might be you might be going for a job.

çünkü bir şeye sahip olabilirsiniz, bir işe gidiyor olabilirsiniz.

You might have you might have some leverage when you go in for a job,

Bir işe girdiğinizde bir kozunuz olabilir, örneğin başkalarından

you might have higher qualifications than somebody else, for example,

daha yüksek niteliklere sahip olabilirsiniz

or you might have more experience than the other candidates.

veya diğer adaylardan daha fazla deneyime sahip olabilirsiniz .

That gives you leverage an advantage.

Bu size bir kaldıraç avantajı sağlar.

So power I think we've pretty much covered the meaning of leverage this.

Öyleyse güç, sanırım bundan yararlanmanın anlamını hemen hemen ele aldık .

Right. Well, thank you for asking.

Sağ. Sorduğun için teşekkürler.

This is what this is all about. Of course,

Bütün mesele bu. Tabii ki,

apparently.

görünüşe göre.

Will you be joining us for our Millions subscriber?

Milyonlarca abonemiz için bize katılır mısınız?

We have we are approaching 1 million subscribers.

1 milyon aboneye yaklaşıyoruz.

The only problem is we don't know when it's going to happen.

Tek sorun, bunun ne zaman olacağını bilmememiz. Bu

So we'll be keeping a very close eye

nedenle, yaklaştıkça abone sayısını çok yakından takip edeceğiz

on the subscriber count as it approaches.

.

Are you saying that you may well go live

if it's, for example, during the day?

Örneğin, gündüz olursa canlı yayına girebileceğinizi mi söylüyorsunuz?

Yes, if I'm asleep in bed, then then no, it won't happen.

Evet, yatakta uyuyorsam, o zaman hayır, olmayacak.

But hopefully it will happen in the morning or during the day.

Ama umarım sabah veya gündüz olur.

Of course, we all know it, won't we?

Elbette hepimiz biliyoruz değil mi?

All know that the 1,000,000th subscriber will happen

Herkes 1.000.000'inci abonenin

in about 3:00 in the morning

sabah 3:00 civarında

or or maybe just as your mother arrives.

veya belki de anneniz geldiğinde geleceğini biliyor.

And we've picked a really good week for this, by the way.

Ve bu arada, bunun için gerçekten iyi bir hafta seçtik .

This is going to be one of the busiest weeks that both of us have had.

Bu, ikimizin de geçirdiği en yoğun haftalardan biri olacak .

It will be I've got a lot going on with work.

İşimle ilgili çok şeyim olacak.

He's got a show, there's a schedule, and I've got to go to rehearsals for that because it's in next month.

Bir şovu var, bir programı var ve bunun için provalara gitmem gerekiyor çünkü bu gelecek ay.

So it's getting quite close now.

Yani artık oldukça yaklaşıyor.

Exactly.

Kesinlikle.

Oh, neat. True.

Asks Speaking of music, Mr.

Ah, temiz. Doğru.

Müzikten bahsetmişken, Bay

Duncan, are you aware of the song that is now

Duncan, şu anda

number one in the British charts?

İngiliz listelerinde bir numara olan şarkının farkında mısınız?

Yes, I know all about it.

Evet, her şeyi biliyorum.

To put it to bed.

Yatağa koymak için.

Do, do, do do do do do do do.

Yap, yap, yap yap yap yap yap yap.

We're running up that hill and we're running up that hill.

O yokuşu çıkıyoruz ve o yokuşu çıkıyoruz.

We're running up that hill.

O yokuşu tırmanıyoruz.

And very soon I will be over that hill.

Ve çok yakında o tepenin üzerinde olacağım.

You mean over the hill? Yeah.

Tepenin üzerinde mi demek istiyorsun? Evet.

Thank you, Steve.

Teşekkürler Steve.

If you're over the hill, it means you.

Tepenin üzerindeyseniz, bu sizsiniz demektir.

You have passed usefulness.

Yararlılığı geçtin.

So. Kate Bush. Yes.

Bu yüzden. Kate Bush. Evet.

Kate Bush, who had a big hit, I think it was in the late was it the 1980s?

Büyük bir hit olan Kate Bush, sanırım 1980'lerin sonlarındaydı?

Way back in the 1980s.

1980'lerde.

Who remembers the 1980s such a long time ago.

1980'leri bu kadar uzun zaman önce kim hatırlıyor?

And it's back at the top of the charts again

Ve yeniden kaydettiği sırada hiç izlemediğim o TV programı yüzünden tekrar listelerin zirvesine çıktı

because of that TV show that I've never seen as she rerecorded it.

.

Or is it the original recording that's as I understand as I understand

Yoksa orijinal kayıt mı benim anladığım kadarıyla

it, it's a version it's a different version, but I think it's a remix of the original song.

bu bir versiyon farklı bir versiyon ama orijinal şarkının remixi sanırım.

So basically I think it is the original song.

Yani temelde orijinal şarkı olduğunu düşünüyorum.

Is it an R&B version?

R&B versiyonu mu?

No. It is not because there is no rap taking place

Hayır.

that probably would make it go up.

Muhtemelen yükselişe geçmesini sağlayacak bir rap olmadığı için değil.

Are there even charts still?

Hala grafikler var mı?

Do people still?

İnsanlar hala mı?

What is it?

Nedir? Ne

What did you say? It's number one in the chart.

dedin? Listede bir numara.

Well, yes, the music charts, if you actually look at anyone, actually pay any attention to the music charts.

Evet, müzik listeleri, eğer gerçekten birine bakarsanız, aslında müzik listelerine dikkat edin.

Anymore. Yes. Do they?

Artık değil. Evet. Onlar mı?

Yes. Especially people who are in the charts

Evet. Özellikle listelerde yer alan insanlar,

because even though it's still you don't never hear it referred to anymore, do you?

çünkü hala olmasına rağmen artık ondan bahsedildiğini duymuyorsunuz, değil mi?

Because, well, we don't because we're old, but young people know

Çünkü, şey, yaşlı olduğumuz için değil ama gençler

exactly who's where are the still programmes?

tam olarak kimin kim olduğunu biliyor, hareketsiz programlar nerede?

Yes. Top of the Pops for people.

Evet. İnsanlar için Pops'un zirvesi.

Well, you know, see the charts on the radio.

Şey, bilirsin, radyodaki çizelgelere bak.

They talk about the charts all the time.

Sürekli tablolardan bahsediyorlar.

They right there are shows, the chart shows which is basically full of

Tam orada şovlar var, temelde müzikle dolu liste şovları

and of course music TV, they always talk about the music charts.

ve tabii ki müzik TV, her zaman müzik listelerinden bahsediyorlar.

I mean MTV, it is not MTV,

Yani MTV, MTV değil

but anything, anything to do with music is what I'm trying to say.

ama müzikle ilgili her şey, söylemeye çalıştığım şey.

So the charts are important.

Bu yüzden çizelgeler önemlidir.

It's just that we're old farts and we don't care.

Sadece yaşlı osuruklarız ve umurumuzda değil.

Now, when we were teenagers, you see it was very important to us

Şimdi, biz gençken,

what music was around and where it was in the music charts.

hangi müziğin ortalıkta olduğu ve müzik listelerinde nerede olduğunun bizim için çok önemli olduğunu görüyorsunuz.

But but we don't care anymore because we're old and we have more important things

Ama artık umursamıyoruz çünkü yaşlandık ve faturalar gibi düşünecek daha önemli şeylerimiz var

to think about, like bills and.

.

Well, I don't think not dying used to be much more prominent, didn't it?

Eh, ölmemek eskiden çok daha ön plandaydı sanırım, değil mi?

OK, you just going to music?

Tamam, sadece müziğe mi gidiyorsun?

Well, it did used to be that because I think now they don't.

Eskiden öyleydi çünkü artık öyle olmadıklarını düşünüyorum.

Yeah, I don't know.

Evet, bilmiyorum.

But I get the impression now that because musicians

Ama şimdi öyle bir izlenim ediniyorum ki, çünkü müzisyenler

make very little money from selling recordings,

kayıt satarak çok az para kazanıyorlar,

that it's just not really, you know, they make all their money from live performances now.

yani artık tüm paralarını canlı performanslardan kazanmıyorlar.

Yes, that's part of it. But they still exist.

Evet, bu onun bir parçası. Ama hala varlar.

There is still this there is still a music chart, there's still an album chart,

Hala bu var, hala bir müzik listesi var, hala bir albüm tablosu var

and there's still various different charts of different types of music.

ve hala farklı müzik türlerinin çeşitli farklı listeleri var.

It all still exists.

Hepsi hala var.

It's just that we don't care anymore because we have

Sadece artık umursamıyoruz çünkü

we have the the adult things to think about now.

artık düşünmemiz gereken yetişkinlere ait şeyler var.

Music charts. Yes.

Müzik çizelgeleri. Evet.

Florence just wants to know what the music charts are.

Florence sadece müzik listelerinin ne olduğunu öğrenmek istiyor.

It just just, you know, who's number one.

Sadece, bilirsin, kim bir numara.

Yes. In the hit parade. Well, the

Evet. Hit geçit töreninde. Aman

oh, my God.

They don't call it the hit parade anymore.

Tanrım.

Artık buna hit geçit töreni demiyorlar.

It's just basically the best selling music.

Bu sadece temelde en çok satan müzik.

Yeah. Music that sells the most during a period of time.

Evet. Belirli bir dönemde en çok satan müzik.

And and don't say hit parade

Ve hit geçit töreni deme

because no one's going to know what you mean.

çünkü kimse ne demek istediğini anlamayacak.

Well, have you heard of the show Stranger Thing?

Peki, Stranger Thing dizisini duydunuz mu?

I have. That's what it's from.

Sahibim. İşte ondan.

All right.

Elbette.

Running at that hill is taken from the Netflix series.

O tepede koşmak Netflix dizisinden alınmıştır.

It's probably the only successful thing that's on Netflix at the moment.

Muhtemelen şu anda Netflix'te başarılı olan tek şey bu .

On this tram or any tram recommends that we watch it.

Bu tramvayda veya herhangi bir tramvayda izlememizi tavsiye ederiz.

No breath of fresh air. It's boring.

Temiz hava soluğu yok. Bu sıkıcı.

I tried to watch the first season of strange

Strange Things'in ilk sezonunu izlemeye çalıştım

things, and I found it so boring.

ve çok sıkıcı buldum.

It was just people talking and talking and talking.

Sadece konuşan, konuşan ve konuşan insanlardı.

And then the lights went off and then someone was shining a torch, and then it was just so boring.

Sonra ışıklar söndü ve sonra biri meşale yaktı ve sonra çok sıkıcıydı.

I didn't like it.

hoşuma gitmedi

Maybe it's not aimed at me.

Belki de bana yönelik değildir.

I don't know why.

Neden bilmiyorum.

Watching teenage children running around with torches

Ortalıkta meşalelerle koşturan genç çocukları izlemek

is not that interesting to me, I'm afraid.

korkarım o kadar ilgimi çekmiyor.

Well, sorry nature Duncan doesn't like.

Üzgünüm, Duncan doğayı sevmiyor.

Although having having said that, I do like Kate Bush because.

Bunu söylemiş olmama rağmen, Kate Bush'u seviyorum çünkü.

Because we remember Kate Bush.

Çünkü Kate Bush'u hatırlıyoruz.

We remember when Kate Bush first appeared out of after out of nowhere.

Kate Bush'un ilk kez birdenbire ortaya çıktığı zamanı hatırlıyoruz.

And we were all amazed because she was so unusual

Ve hepimiz şaşırdık çünkü

with her Wuthering Heights, eccentric, Wuthering Heights, amazing

Uğultulu Tepeler, eksantrik, Uğultulu Tepeler, inanılmaz

operatic operatic voice doing her her interesting dances.

operatik opera sesiyle ilginç danslarını yapmasıyla çok sıra dışıydı.

Teacher is here after a long absence due to taking exams.

Öğretmenim sınavlar nedeniyle uzun bir aradan sonra burada.

Oh, I hope your exams went well.

Oh, umarım sınavların iyi geçmiştir.

And yes, please tell us what those exams were.

Ve evet, lütfen bize o sınavların ne olduğunu söyleyin.

Were they English exams or was it something else?

İngilizce sınavları mıydı yoksa başka bir şey miydi?

Uh, yeah. OK,

Oh evet. Tamam,

I always loved the moment where Steve runs out of steam.

Steve'in gücünün tükendiği anı hep sevmişimdir.

I'm just running out of things to say.

Sadece söyleyeceklerim bitiyor.

I know, I know.

Biliyorum biliyorum.

Well, that's what I mean.

Demek istediğim bu.

I know it's not offensive.

Saldırgan olmadığını biliyorum.

I'm not criticising you, mr.

Sizi eleştirmiyorum bayım.

Steve, don't worry.

Yes, because it is correct to say police series or a crime series.

Merak etme.

Evet çünkü polisiye dizisi ya da polisiye dizisi demek doğru olur.

Yes, if you've got programmes,

Evet, programlarınız varsa,

you know, all the same people in it.

bilirsiniz, içinde hepsi aynı insanlar.

And the several, you know, many of them

Ve birçoğu, bilirsiniz, çoğu

probably more than I would say more than six.

muhtemelen altıdan fazla diyebileceğimden daha fazla.

You would call it a series you know.

Bildiğin dizi diyebilirsin.

So yeah, so that's show.

Yani evet, gösteri bu.

But when we talk about Stranger Things is a series, is it.

Ama Stranger Things hakkında konuştuğumuzda bir dizi, değil mi?

Yes, it's, I think it's in its fourth series now.

Evet, sanırım şimdi dördüncü serisinde.

It made a series. This one follows another one. Yes.

Bir dizi yaptı. Bu diğerini takip ediyor. Evet.

Or a group of episodes that are together

Ya da bir grup bölüm bir arada,

so that there's four series now we see series,

yani şimdi dört dizi var, dizi görüyoruz

but in the States they say seasons, but it's basically the same thing.

ama Amerika'da sezonlar diyorlar, ama temelde aynı şey.

So it's season four or here we will say

Yani dördüncü sezon ya da burası

series is for, but it's basically the same thing I don't like.

için dizi diyeceğiz ama temelde aynı şey hoşuma gitmiyor.

No, no, I'm sorry.

Hayır, hayır, üzgünüm.

Although we don't have Netflix anymore, I got rid of it.

Artık Netflix'imiz olmasa da, ondan kurtuldum.

And to be honest, I don't miss it at all

Ve dürüst olmak gerekirse, onu hiç özlemiyorum

because most of the stuff on there is rubbish.

çünkü oradaki çoğu şey çöp.

And that's it really.

Ve gerçekten bu kadar.

Teacher says, yes, English literature exams.

Öğretmen, evet, İngiliz edebiyatı sınavları diyor.

Oh, OK.

Ah tamam.

That's quite different from appendices, sir.

Bu eklerden oldukça farklı, efendim.

OK, this.

Tamam, bu.

Hello, welcome.

Merhaba hoşgeldin.

Let's leave anything can happen better.

Bırakalım her şey daha iyi olabilir.

Certainly does anything certainly does happen.

Kesinlikle bir şey olur mu?

English literature may be a bit of Shakespeare in there.

İngiliz edebiyatı orada biraz Shakespeare olabilir.

Who knows?

Kim bilir?

So yes,

Yani evet,

you've got to be you've got to have a very good grasp

of the English language before you start taking English literature.

İngiliz edebiyatını almaya başlamadan önce İngiliz dilini çok iyi kavramanız gerekir.

So you must be high up.

Yani yüksekte olmalısın.

Yeah, on the understanding of English language scale.

Evet, İngilizce dil ölçeğini anlama konusunda.

So well done.

Aferin.

Or have you passed your exams?

Ya da sınavlarını geçtin mi?

A.D Well, Adie

A.D Adie,

used to listen to Kate Bourgeois skating. Yes.

Kate Bourgeois'nın paten kaymasını dinlerdi. Evet. Kate Bush'un bazı şarkılarını dinlerken

I wonder why I think you can skate very nicely and gracefully

neden bu kadar güzel ve zarif bir şekilde kayabileceğinizi düşündüğümü merak ediyorum

when you're listening to some of Kate Bush's songs.

.

Kate Bush, a lot of her music is sort of for real.

Kate Bush, müziğinin çoğu bir bakıma gerçek.

Is that so?

Böylece?

Would that be a good word?

Bu iyi bir kelime olur mu?

It's like mist coming towards you.

Sana doğru gelen bir sis gibi.

It's like something is floating around and is everywhere.

Sanki bir şey havada süzülüyor ve her yerde.

I'm skating down that hill.

O tepeden aşağı kayıyorum.

I'm skating down that hill I'm falling on my arm.

O yokuştan aşağı kayıyorum, kolumun üstüne düşüyorum.

I'm falling on my arm.

Koluma düşüyorum.

Is that what you're saying? I slipped toe.

Bunu mu söylüyorsun? parmağım kaydı.

Uh, Bush was born in 1958.

Ah, Bush 1958'de doğdu.

Oh, yes. She's

Ah, evet.

three years older than me.

Benden üç yaş büyük.

Yes, she's an old lady now.

Evet, o artık yaşlı bir kadın.

Yeah, exactly.

Evet kesinlikle.

But no, she's she's in the prime of her life.

Ama hayır, o hayatının baharında.

Probably not as old as your mum.

Muhtemelen annen kadar yaşlı değil.

No. Well, yes, exactly. Mm.

Hayır. Şey, evet, kesinlikle. mm.

So what is the theme of today, Mr.

Peki bugünün konusu nedir, Bay

Douglas? I think I've mentioned three times.

Douglas? Sanırım üç kez bahsettim.

Well, I think, you know, that pause gives you the opportunity to mention it again.

Bence, bilirsin, bu duraklama sana bundan tekrar bahsetme fırsatı verir.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

Today's subject is

Bugünün konusu

excellent, Mr.

mükemmel, Bay

Duncan.

Duncan.

Well, you might have noticed, because I've talked to you

Fark etmişsindir çünkü

by the way, that is not something to be played around with.

bu arada seninle konuştum, bu oynanacak bir şey değil.

Mr. Duncan. Ooh, I got a I got a note. Then I got a note.

Bay Duncan. Ooh, bir notum var. Sonra bir not aldım.

I play the violin then.

O zaman keman çalıyorum.

Did you hear that?

Bunu duydun mu?

I'm excited now. I want to learn how to play the violin.

Şimdi heyecanlıyım. Ben keman çalmayı öğrenmek istiyorum.

People might.

Let's put this into context.

İnsanlar olabilir.

Bunu bağlama oturtalım.

Do we have yes, viewers?

Evet izleyicilerimiz var mı?

Can I do it?

Bunu yapabilir miyim?

You're in the show and this violin playing involved.

Sen şovdasın ve bu keman çalıyor.

But Steve Miller's show. But Steve doesn't play the violin.

Ama Steve Miller'ın şovu. Ama Steve keman çalmıyor.

I've got to pretend to play a violin.

Keman çalıyormuş gibi yapmalıyım.

That's Orpheus in the Underworld is what it's called.

Yeraltı Dünyasındaki Orpheus buna denir.

It's a it's a it's a musical.

Bu bir bu bir müzikal.

It's a it's an operator, but often Bach. Yes.

Bu bir operatördür, ancak genellikle Bach. Evet.

And it's a it's a comedy about about Greek gods. Yes.

Ve bu, Yunan tanrıları hakkında bir komedi. Evet.

It's a comic opera about Greek gods.

Yunan tanrıları hakkında komik bir opera.

And I'm playing Orpheus.

Ben de Orpheus oynuyorum.

Are you one of the Greek gods? I'm Orpheus.

Yunan tanrılarından biri misin? Ben Orpheus'um.

But in this comic opera, Orpheus

Ama bu komik operada Orpheus

plays the violin, and I have to pretend to play it,

keman çalıyor ve ben de keman çalıyormuş gibi yapmak zorundayım

but somebody in the orchestra will be actually playing it. Yes.

ama orkestradan biri gerçekten keman çalıyor olacak. Evet.

And so that that doesn't make a noise.

Ve böylece ses çıkarmaz.

I put a sock under the under the strings.

İplerin altına bir çorap koydum.

Oh, which is why it's not playing correctly.

Oh, bu yüzden düzgün çalmıyor.

Well, that's why I won't work.

İşte bu yüzden çalışmayacağım.

Yeah, because I can't, you know, I've got to look as though I'm playing it,

Evet, çünkü yapamam, bilirsin, çalıyormuş gibi görünmeliyim

but I don't want any sound to come out of it.

ama ondan ses çıkmasını istemiyorum.

So I put a sock under the strings I'm so clever.

Bu yüzden iplerin altına bir çorap koydum, çok zekiyim. Şarkı

You should try it when you sing

söylerken

put a sock in your mouth.

ağzına çorap sok denemelisin.

Yes. So, yes, if anyone looks up Orpheus in the underworld.

Evet. Yani, evet, eğer birisi yeraltı dünyasında Orpheus'a bakarsa.

Actually, it's a very.

Aslında, bu çok.

It's very interesting.

Bu çok ilginç.

The Greek gods is it?

Yunan tanrıları mı?

Yes. It's quite interesting to read about that, because they've all got their own

Evet. Bunu okumak oldukça ilginç, çünkü hepsinin kendine

sort of little talents, haven't they? They have, yes.

özgü küçük yetenekleri var, değil mi? Var, evet.

I believe. I believe

İnanıyorum.

Morpheus.

Morpheus'a inanıyorum.

Morpheus was always sleeping.

Morpheus her zaman uyuyordu.

He was. He was the god of sleep.

Öyleydi. O uyku tanrısıydı.

Well, this is this is

Bu

my mic.

benim mikrofonum.

He's my favourite, by the way.

Bu arada o benim favorim.

This is a comic operetta, OK?

Bu komik bir operet, tamam mı?

But I looked up the story of Orpheus, and it's very sad

Ama Orpheus'un hikayesine baktım ve çok üzücü

because I just very sort of touched me when I

çünkü onu okuduğumda bana çok dokundum,

when I read it, you know, it's all it's all myth, obviously.

bilirsiniz, bunların hepsi efsane, belli ki.

It's not fact. Well, no, it's not.

Gerçek değil. Hayır, değil.

There are no historical document.

tarihi belge yoktur.

Have we got anybody from Greece watching?

Yunanistan'dan izleyen var mı?

Yes. So Orpheus was was married to your residency they were very much in love.

Evet. Yani Orpheus, ikametgahınızla evlendi, çok aşık oldular.

I had that once. The doctor gave me some medicine for it.

Bunu bir kez yaşadım. Bunun için doktor bana bir ilaç verdi.

Anyway, Eurydice, he was was kidnapped by Pluto and taken to the underworld.

Her neyse Eurydice, Pluto tarafından kaçırılıp yeraltına götürüldü.

To Mickey Mouse

Mickey Mouse'a

and, you know, to hell, effectively,

ve bilirsiniz, etkili bir şekilde cehenneme

and to Hades and Orpheus went to try and rescue his wife.

ve karısını kurtarmaya çalışan Hades ve Orpheus'a.

And Pluto said, Yes, you can have it back.

Ve Pluto, Evet, onu geri alabilirsin, dedi.

You must walk forward up from Hades.

Hades'ten ileriye doğru yürümelisin.

Up towards back towards the surface of Earth again.

Yukarıya doğru tekrar Dünya yüzeyine doğru.

And if you manage to, you see, your wife

Ve eğer başarırsanız, karınız

must follow you and you must walk back towards that earth.

sizi takip etmeli ve siz de o dünyaya geri dönmelisiniz.

And if you but if you look back at any point,

Ve eğer sen ama herhangi bir noktada geriye bakarsan,

you will lose her forever.

onu sonsuza kadar kaybedersin.

And so what happened is that is

Ve olan şu ki,

that Orpheus got all the way nearly to the top

Orpheus neredeyse zirveye ulaştı

and then he forgot and looked back.

ve sonra unutup geriye baktı.

The portal closed and he lost her forever.

Portal kapandı ve onu sonsuza dek kaybetti.

And I thought that was very sad.

Ve bunun çok üzücü olduğunu düşündüm.

I just thought it was very sad.

Sadece çok üzücü olduğunu düşündüm.

So the moral of the story is don't look back and always keep your portholes open.

Yani hikayeden alınacak ders, arkana bakma ve lombozlarını daima açık tut.

Exactly.

Kesinlikle.

Yes. That's just a very sad story that, you know, it sort of made me very tearful.

Evet. Bu çok üzücü bir hikaye, bilirsin, beni çok ağlattı.

You know, somebody that you love and you you nearly got them back a bit like the audience.

Bilirsin, sevdiğin biri ve sen onu seyirciler gibi neredeyse geri alıyorsun.

And then they've gone.

Ve sonra gittiler.

I think the audience will be very they're looking

Seyircinin çok iyi görüneceğini düşünüyorum

OK. The portal was closed and he never saw her again.

. Portal kapatıldı ve onu bir daha hiç görmedi.

You know, what a tragedy.

Biliyor musun, ne trajedi.

Yes, it certainly will be.

Evet, kesinlikle olacak.

Oh, Hannah says I'm a witch now,

Oh, Hannah artık bir cadı olduğumu söylüyor

but now she's pretending she's an actress.

ama şimdi bir aktrismiş gibi davranıyor.

But we have a tradition on the 7th of July magic tradition.

Ama 7 Temmuz büyü geleneğinde bir geleneğimiz var .

Oh, right. OK, do you have a broomstick?

Ah, doğru. Tamam, süpürgen var mı?

So Hannah says and actually says, I'm an actor, too.

Hannah, ben de bir aktörüm diyor ve aslında diyor.

Or an actress.

Ya da bir aktris.

If you want to be old fashioned, I will play a witch.

Eski kafalı olmak istiyorsan cadıyı oynayacağım.

We have a tradition on the 7th of July.

7 Temmuz'da bir geleneğimiz var.

It is Ivana Kabbalah.

Bu Ivana Kabala'dır.

Some magic tradition.

Bir çeşit büyü geleneği.

Sounds interesting. Lots of people in the street.

Kulağa ilginç geliyor. Sokakta bir sürü insan.

I would imagine dancing and singing,

Dans edip şarkı söylediğini,

playing their musical instruments.

müzik aletlerini çaldığını hayal ederdim.

Did you see what I did?

Ne yaptığımı gördün mü?

They're very clever.

Çok zekiler.

Very clever. Oh,

Çok zeki. Oh,

you Segways. You know what?

sen Segway'ler. Biliyor musun?

They should pay me to do this. They really should.

Bunu yapmam için bana para ödemeliler. Gerçekten yapmalılar.

Yeah,

they really should pay me to do this because I'm such good value for money.

Evet,

gerçekten bunu yapmam için bana para vermeliler çünkü paramın karşılığını fazlasıyla alıyorum.

I've just. I've just borrowed.

ben sadece Daha yeni ödünç aldım.

But to stick you about in my face, I've just.

Ama seni yüzüme vurmak için, ben sadece.

But this is just a prop.

Ama bu sadece bir destek.

It is an actual violin, but it's a prop that I'm using.

Bu gerçek bir keman ama benim kullandığım bir pervane.

I've only got a small part in it. Yes.

İçinde sadece küçük bir rolüm var. Evet. Operette

So we've heard

of you even though it's the title

adı olmasına rağmen sizi duyduk

in the operetta, it's only a very small part in it, which is quite.

, sadece çok küçük bir kısmı, ki bu oldukça fazla.

I was quite thankful for it, to be honest, but it's a bit of fun.

Dürüst olmak gerekirse bunun için minnettardım ama biraz eğlenceli.

Anyway,

Her neyse,

we'll take your word for that.

bunun için sözünüze güveneceğiz.

Right?

Sağ?

I will be.

Olacağım. Gelecek hafta

I will be looking after your mother this time next week, and.

bu zamanlar annene ben bakacağım ve.

And I will try to get her on the show, even if I have to put something in her tea

Ve çayına bir şey koymam gerekse bile onu programa çıkarmaya çalışacağım

and she will just be here unconscious next to me dribbling.

ve burada baygın halde yanımda top sürme yapacak.

I will have I hear somehow anybody from Greece watching?

Bir şekilde Yunanistan'dan birinin izlediğini duyacak mıyım?

How about Greece? I think so. Anybody in Greece watching?

Peki ya Yunanistan? Bence de. Yunanistan'da izleyen var mı?

One of my friends has has recently been to Greece.

Arkadaşlarımdan biri geçenlerde Yunanistan'a gitti.

I think he's doing a tour of Europe.

Sanırım Avrupa turu yapıyor.

And a few days ago he was in Corfu, but now he's I think he's in Slovenia now.

Birkaç gün önce Korfu'daydı ama şimdi sanırım Slovenya'da.

He seems to be going all over the place.

Her yere gidiyor gibi görünüyor.

So. Yes, so there's at least one person

Bu yüzden. Evet, Yunanistan yakınlarında bulunmuş tanıdığımız en az bir kişi var

who we know who's been been near Greece.

.

Have we got anybody from Greece?

Yunanistan'dan gelen var mı?

Watching us now? Hmm.

Şimdi bizi mi izliyorsun? Hmm.

Maybe they could give us some insights into the Greek god.

Belki bize Yunan tanrısı hakkında bazı bilgiler verebilirler.

Santa says, yes, we jump and we throw the fire.

Noel Baba, evet, atlıyoruz ve ateşi atıyoruz diyor.

We jingle the fire.

Ateşi şıngırdatıyoruz.

I would imagine there's a lot of flames and a lot of fire.

Çok fazla alev ve çok fazla ateş olduğunu hayal ederdim. Kulağa

It sounds a bit like your your version of hail

biraz şovunuzdaki dolu versiyonunuz gibi geliyor

from your show.

.

There's no there's no flames on the stage. Yes.

Sahnede alev yok. Evet.

Well, people often think of witches and things that are

İnsanlar genellikle cadıları ve

maybe evil, evil spirits.

belki de kötü, kötü ruhları düşünürler.

Maybe a place where all of the spirits come from or go to if you are naughty.

Belki de yaramazsan tüm ruhların geldiği ya da gittiği bir yer.

So, yes, it can happen. I think so.

Yani, evet, olabilir. Bence de.

Anyway, we are looking at music today,

Her neyse, bugün müziğe bakıyoruz

and I suppose now would be a good time to start doing it

ve sanırım şimdi bunu yapmaya başlamak için iyi bir zaman

because that's why we're here.

çünkü bu yüzden buradayız.

You see? That's why we're here to Misty. That's what we do.

Anlıyorsun? Bu yüzden Misty için buradayız. Yaptığımız bu.

We've got 34 minutes of people who are people who know what we do.

Ne yaptığımızı bilen insanlar olan 34 dakikamız var.

You know what's going to happen but for those who don't know what it is, then, yeah, we will explain.

Ne olacağını biliyorsunuz ama ne olduğunu bilmeyenler için o zaman evet, açıklayacağız.

Very briefly, we're going to take a look at some words, phrases

Çok kısaca, bugün belirli bir konuyla bağlantılı bazı kelimelere, deyimlere göz atacağız

connected to a certain subject today.

.

It is all about music phrases,

Her şey müzik cümleleriyle ilgilidir,

so not necessarily words and phrases that are used in music.

bu nedenle müzikte kullanılan kelimeler ve cümleler olması gerekmez .

But may be phrases and words that can be used

Ancak İngilizce dilinde başka şekillerde kullanılabilen ifadeler ve kelimeler olabilir

in other ways in the English language.

.

And that's one of the reasons why I love English so one of the reasons it's so

Ve İngilizceyi sevmemin sebeplerinden biri de bu, bu sebeplerden biri de bir

there are so many ways of expressing things

şeyleri

using different words, different phrases, different things

farklı kelimeler, farklı ifadeler, farklı şeyler kullanarak ifade etmenin pek çok yolu olması.

100 Dobbie says, I hope that Mr.

100 Dobbie diyor ki, Bay

Duncan will become the next Paganini,

Duncan'ın bir sonraki Paganini olacağını umuyorum

or as I always call him, Page nine.

ya da ona her zaman dediğim gibi, Sayfa dokuz. Cebi onundu

He Andre his his the pocket.

.

Andre you is it or you're somebody quite popular who played the violin? Yes.

Andre sen misin yoksa keman çalan oldukça popüler biri misin ? Evet.

There's always somebody popular playing the violin.

Her zaman keman çalan popüler biri vardır.

Every every ten years, somebody new comes along.

Her on yılda bir yeni biri gelir.

We used to have Nigel Kennedy. Yes.

Eskiden Nigel Kennedy'miz vardı. Evet.

But then he got that big thing on his neck.

Ama sonra boynundaki o büyük şeyi aldı.

Because so many years of playing the violin, it may it made his apparently

Bunca yıl keman çaldığı için, görünüşe göre

he couldn't he couldn't get the violin from under his chin.

kemanı çenesinin altından alamamış olabilir.

It's there permanently.

Kalıcı olarak orada.

Now, his skin on his face is grown around the violin.

Şimdi yüzündeki deri kemanın etrafında büyümüştür.

So when he walks around, is still got the violin all the time.

Yani etrafta dolaşırken, keman her zaman elindedir.

It's there all the time now, which is very useful, I suppose, because it means you can play the violin

Şu anda her zaman orada ve sanırım bu çok faydalı çünkü her an keman çalabileceğiniz anlamına geliyor

at any moment.

.

Music phrases.

Müzik cümleleri.

Right. Here we go.

Sağ. İşte başlıyoruz.

Oh, I like this one.

Bu hoşuma gitti.

So this is something you might recognise, Steve.

Bu, tanıyabileceğin bir şey, Steve.

Do you recognise it?

If music be the food of love play on Ma.

Onu tanıyor musun?

Müzik aşkın gıdasıysa çal Ma'yı.

Yes, yes. See that sounds an idiom.

Evet evet. Bak bu kulağa bir deyim gibi geliyor.

Would you describe this is it's a phrase, it's just a phrase from literature.

Bunun bir deyim olduğunu açıklar mısınız, bu sadece edebiyattan bir deyim.

If music be the food of love,

Müzik aşkın gıdasıysa,

play on well, I'm sure there's a certain person on here

iyi çalın, eminim burada

who's been taking their English literature exams. Yes.

İngiliz edebiyatı sınavına giren birileri vardır. Evet.

May well be able to tell us where that comes from.

Bize bunun nereden geldiğini söyleyebilir.

So here's a test you weren't expecting. Hmm.

İşte beklemediğiniz bir test. Hmm.

Now, who was it? I can't remember.

Şimdi, kimdi? hatırlayamıyorum.

Uh, but yes, please tell us.

Ama evet, lütfen bize anlat. Cevabı vermeden önce

We'd like to know what you think before we give the answer.

ne düşündüğünüzü bilmek isteriz .

If music be the food of love,

Eğer müzik aşkın gıdasıysa,

play on what we are actually saying.

gerçekten söylediklerimizi çalın.

There is something that is attractive or something

Çekici olan ya da

that makes you feel good, or maybe something that gives you a lot of pleasure.

seni iyi hissettiren bir şey var ya da belki sana çok fazla zevk veren bir şey var.

Normally, it is something that you don't want to end.

Normalde, bitirmek istemediğiniz bir şeydir.

You want it to carry on.

Devam etmesini istiyorsun.

So if music is the food of love,

O yüzden müzik aşkın gıdasıysa

please, please keep playing.

lütfen çalmaya devam edin.

Don't stop. Teacher, teacher.

Durma. Öğretmen, öğretmen.

OK, you should know the answer to this.

Tamam, bunun cevabını bilmelisin.

If you've been taking English literature exams, don't start.

İngiliz edebiyatı sınavlarına giriyorsanız, başlamayın.

So please tell us. OK, Steve, don't stop the music.

Bu yüzden lütfen bize bildirin. Tamam Steve, müziği durdurma.

I've got these things to do now, Steve. OK, yes.

Şimdi yapmam gereken şeyler var, Steve. Tamam evet.

We've got to move on.

Devam etmeliyiz.

Oh, here we go. So phrases now

İşte başlıyoruz. Yani ifadeler artık

bold as brass or brass?

pirinç veya pirinç kadar kalın mı?

Yes, brass.

Evet, pirinç.

We will say brass for now.

Şimdilik pirinç diyeceğiz.

That's a musical term, is it?

Bu bir müzik terimi, değil mi? Bu

It is. Bold is brass.

. Kalın pirinçtir.

Well, it's a term that's using brass, which is a type of instrument quite often metallic.

Pekala, bu, oldukça sık metalik bir enstrüman türü olan pirinç kullanan bir terimdir.

Can you can you name some brass instruments trumpet?

Bazı pirinç enstrümanların trompet adını verebilir misiniz?

Oh, yes, yes.

Evet, evet.

Trumpet. Yes, yes.

Trompet. Evet evet.

That's a bold instrument.

Bu cesur bir enstrüman.

Isn't a tuba or a

what's that one

do trombone

I want to play the trumpet, actually.

Trompet çalmak istiyorum aslında.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

Sounds like something else is going on, Mr.

Sanki başka bir şeyler dönüyor Bay

Duncan.

Duncan.

Oh, I'm sorry.

Üzgünüm.

I'm not very good at that.

Bu konuda pek iyi değilim. İşte

So there it is.

orada.

Brass trombone. Yes, trombone.

Pirinç trombon. Evet, trombon.

Yes, that's the 10.

Evet, bu 10 numara.

Oh, the horn.

Oh, korna.

The horn.

Korna.

Yes, I get that.

Evet, anlıyorum. Benim

You got the horn I use.

kullandığım korna sende.

I used to get the horn quite often.

Kornayı çok sık alırdım.

Maybe Gary asked, so. Yes, but then I lost it.

Belki Gary sormuştur, yani. Evet, ama sonra kaybettim.

I suppose there sort of.

Sanırım orada bir çeşit. O

Is that where the phrase comes from then?

zaman bu ifade oradan mı geliyor?

As bold as a brass instrument? Yeah.

Pirinç bir enstrüman kadar cesur mu? Evet.

It's something that well, I suppose something it's

O kadar iyi bir şey ki, sanırım

very clear and very easy to see.

çok net ve görmesi çok kolay bir şey.

Bold as brass, which means to be shameless and without fear.

Pirinç gibi cesur, yani utanmaz ve korkusuz olmak.

So you go straight up to your boss and you say,

Yani doğrudan patronunuza gidiyorsunuz ve diyorsunuz ki,

I think this company is rubbish and you need to make some big improvements.

bence bu şirket çöp ve bazı büyük iyileştirmeler yapmanız gerekiyor.

That's it.

Bu kadar.

You're somebody might say, Well, he's as bold as brass.

Birisi diyebilir ki, o pirinç kadar cesur.

It's not, I've got the sack.

Değil, çuval bende.

Yes, but he was very bold, courageous, courageous, you might say courageous.

Evet ama çok cesurdu, yiğit, yiğit, yiğit diyebilirsiniz.

A person who who has no shame or you do something without fear,

Utanması olmayan bir insan ya da bir şeyi korkmadan yaparsan,

you do it as bold as brass or just bold.

onu pirinç kadar cesur ya da sadece cesur yaparsın.

You have to say as brass or brass.

Pirinç veya pirinç olarak söylemelisiniz.

And I would say, that's it.

Ve işte bu kadar derdim.

But yes, bold. You're fearless.

Ama evet, cesur. Sen korkusuzsun.

That's it.

Bu kadar.

Bold is brass. So you think it's a great phrase

Kalın pirinçtir. Demek harika bir cümle olduğunu düşünüyorsun

Here we go.

İşte başlıyoruz.

Oh, here's another one. Oh, this is quite good.

İşte bir tane daha. Bu oldukça iyi.

This this refers to the thing that I was waving around

Bu,

earlier to be on the fiddle.

daha önce kemanın üzerinde olmak için salladığım şeyi ifade ediyor.

On the fiddle

Kemanda

if I wonder where

that phrase comes from, if you are on the fiddle

bu tabirin nereden geldiğini merak ediyorsam, kemandaysanız

then of course we are looking at a certain musical instrument.

o zaman tabii ki belli bir müzik aletine bakıyoruz.

You are on the fiddle.

Sen kemanın üzerindesin.

It means also that you are taking money or taking something secretly.

Aynı zamanda gizlice para aldığınız veya bir şey aldığınız anlamına da gelir.

Quite often, if you are committing fraud,

Oldukça sık, eğer dolandırıcılık yapıyorsanız,

if you are taking money from someone secretly

birinden gizlice para alıyorsanız,

we can say that that person is on the fiddle.

o kişinin keman çaldığını söyleyebiliriz.

Maybe, maybe you are in an organisation

Belki, belki bir organizasyondasınız

and you are responsible for taking in the funds,

ve fonları almaktan sorumlusunuz,

you know, the local bowls club for example,

bilirsiniz, örneğin yerel bowls kulübü

and people are giving you their subscriptions, but you are not putting the money in the bank.

ve insanlar size aboneliklerini veriyor, ancak parayı bankaya yatırmıyorsunuz. Bir

You are taking some of it for yourself.

kısmını kendin için alıyorsun.

Yes, you're on the fiddle. Yes.

Evet, keman çalıyorsun. Evet.

So, so we often do use that when we are talking about money

Dolayısıyla, çalınan paradan bahsederken

being stolen, if there is some sort of fraud taking place.

, bir tür dolandırıcılık varsa bunu sıklıkla kullanırız.

Just going back to your very first raise, if music be that food of love play on

İlk zamna geri dönelim, eğer müzik aşkın gıdasıysa, çal,

thank you, teacher.

teşekkürler öğretmenim.

She she's so clever. She's just done her exams.

O çok zeki. Sınavlarını yeni bitirdi. Dük'ün açılış cümlesi olan

It's an excerpt from Shakespeare's 12th Night, which is the Duke's opening line.

Shakespeare'in 12. Gece'sinden bir alıntı .

Yes. Yes. Thank you very much for that.

Evet. Evet. Bunun için çok teşekkür ederim.

The opening line, if music be the food of love, play on.

Açılış cümlesi, eğer müzik aşkın gıdasıysa, çalmaya devam edin.

Give me more of that wonderful music.

Bana o harika müzikten daha fazlasını ver.

And I suppose you might say that to

Ve sanırım

some people, music is nourishment.

bazı insanlara müzik besindir diyebilirsiniz.

It is something that gives people pleasure and maybe

İnsana keyif veren bir şey ve belki

if they are feeling unhappy or down,

mutsuz ya da moralsiz hissediyorlarsa

a piece of music can can nourish a person.

bir müzik parçası insanı besleyebilir.

I think so. I think that's possible.

Bence de. Bence bu mümkün.

Very possible.

In fact, here's another one, Steve.

Çok mümkün.

Aslında, işte bir tane daha, Steve.

Oh, and drum up.

Oh, ve davul çal.

If you drum up, for example,

Örneğin, davul çalarsanız,

drum up support it means you are trying to get other people to do something.

bu, diğer insanlara bir şeyler yaptırmaya çalıştığınız anlamına gelir.

You are encouraging people to do something.

İnsanları bir şeyler yapmaya teşvik ediyorsunuz.

You drum up support, you drum up enthusiasm.

Destek çalıyorsun, coşku uyandırıyorsun.

You are trying to get people to, to, to do that particular thing.

İnsanları belirli bir şeyi yapmaya, yapmaya ikna etmeye çalışıyorsunuz.

So to encourage others, for example, to give help, you ask them

Bu nedenle, örneğin başkalarını yardım etmeye teşvik etmek için onlardan yardım ister

or you try to drum up support.

veya destek toplamaya çalışırsınız.

And of course it refers to the drum

Ve tabii ki,

the marching band drum, which normally leads the procession.

normalde alayı yöneten bando davulu olan davula atıfta bulunur.

So you are encouraging people to do that particular thing.

Yani insanları belirli bir şeyi yapmaya teşvik ediyorsunuz .

Yes. You might want to set up a charity, you might want to

Evet. Bir hayır kurumu kurmak isteyebilirsiniz,

set up a support group.

bir destek grubu kurmak isteyebilirsiniz.

It could be anything.

Herhangi bir şey olabilir.

And you want to get you want others, you want to get other people involved.

Ve başkalarını istemeni sağlamak istiyorsun, diğer insanları dahil etmek istiyorsun.

And so you drum up support,

Ve böylece destek toplarsınız,

you go around, you might you might tell people about it,

dolaşırsınız, insanlara bundan bahsedersiniz, İnternet'in

you might advertise some

bir kısmının reklamını yaparsınız

of the Internet, you or you might go on to

, siz veya siz

social media or something like that.

sosyal medyaya veya bunun gibi bir şeye gidersiniz. Hayır kurumu olabilecek bir

You're trying to get support for something it could be a charity

şey için destek almaya çalışıyorsunuz

and you want people to recognise that charity and maybe give to that charity.

ve insanların bu hayır kurumunu tanımasını ve belki de o hayır kurumuna vermesini istiyorsunuz.

It could be could be anything.

Her şey olabilir.

It might be you might want to drum up support

for somebody who's leaving work.

İşten ayrılan biri için destek toplamak isteyebilirsiniz.

Maybe they maybe they're retiring or something

Belki emekli oluyorlar ya da başka bir şey

and you want to drum up some support to give them a present before they leave.

ve ayrılmadan önce onlara bir hediye vermek için biraz destek toplamak istiyorsunuz.

Yeah, it just means that you've got to do something to get other people involved.

Evet, bu sadece diğer insanları dahil etmek için bir şeyler yapman gerektiği anlamına geliyor.

You have put some effort in, you've got to go into social media, you've got to talk about it, find people up

Biraz çaba sarf ettiniz, sosyal medyaya girmelisiniz, bunun hakkında konuşmalısınız, insanları bulmalısınız

and you send other people out maybe to help you as well.

ve belki size yardımcı olmaları için başkalarını da göndermelisiniz.

Drum up support is another way.

Drum up desteği başka bir yoldur.

You could be a cause. Yes, you could be. You could be.

sebep olabilirsin. Evet, olabilirsin. olabilirsin

For example,

Örneğin,

the the rail

demiryolu

workers might be trying

işçileri

to drum up support for their strike.

grevleri için destek toplamaya çalışıyor olabilir.

I mean, good luck.

Yani, iyi şanslar.

They probably won't get very much, but they might be asking other sections of society

Muhtemelen pek bir şey alamayacaklar ama toplumun diğer kesimlerinden

or certain politicians to to, you know, be in that say in their favour.

veya bazı politikacılardan kendi lehlerinde olmalarını isteyebilirler.

But what often happens because we did mention this earlier when one group of people go on strike,

Ancak, bundan daha önce bahsettiğimiz için genellikle olan bir grup insan greve gittiğinde,

they will often try to get support

genellikle

from some from other groups of people or the unions.

diğer gruplardan veya sendikalardan bazılarından destek almaya çalışırlar.

And that's the reason why what you find

Ve bu nedenle,

when there is a lot of industrial action, it doesn't just affect one thing.

çok fazla endüstriyel eylem olduğunda, bunun sadece bir şeyi etkilememesinin nedeni budur.

In fact it affects many things because lots of different areas

Aslında pek çok şeyi etkiliyor çünkü

in manufacturing or the way things are transported,

imalatta veya eşyaların taşınmasında birçok farklı alan,

they will all take their own form

hepsi kendi

of industrial action, they will all go on strike.

endüstriyel eylem biçimlerini alacak, hepsi greve gidecek.

So yes, that is actually a good way of describing that.

Yani evet, bu aslında bunu açıklamanın iyi bir yolu.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

Stay, keep 100 dominoes admiring my shirt.

Kal, 100 domino taşı gömleğime hayran kalsın.

Good. Thank you.

İyi. Teşekkür ederim.

Here we go.

So this is what I had earlier.

İşte başlıyoruz.

Yani bu daha önce sahip olduğum şeydi.

You may have

I'm not very good.

Ben pek iyi değilim diyebilirsin.

I'm afraid to blow your own trumpet.

Kendi trompetini çalmaktan korkuyorum.

To blow your own trumpet.

Kendi trompetini çalmak için.

Nothing else.

Başka hiçbir şey.

To blow your own trumpet is to brag and boast.

Kendi borazanını üflemek, böbürlenmek ve böbürlenmektir.

You are showing off about a certain achievement

Belli bir başarı hakkında gösteriş yapıyorsun,

maybe something you have, maybe something you've just bought.

belki sahip olduğun bir şey, belki yeni aldığın bir şey.

Maybe you've been somewhere very lovely and expensive.

Belki çok güzel ve pahalı bir yerde bulundun.

And now you want to show off to your friends so they know all about it.

Ve şimdi arkadaşlarına gösteriş yapmak istiyorsun, böylece her şeyi öğrensinler.

You blow your own trumpet or maybe your own achievements.

Kendi borunuzu ya da belki kendi başarılarınızı üflersiniz.

You talk about the things you've done.

Yaptığın şeylerden bahsediyorsun.

Oh, I'm so good.

Çok iyiyim.

I'm such a brilliant person.

Ben çok parlak bir insanım.

I'm very, very good. Yes.

Ben çok çok iyiyim. Evet.

So you're not relying on other people to talk

Yani

about your achievements or your abilities.

başarılarınız veya yetenekleriniz hakkında konuşmak için diğer insanlara güvenmiyorsunuz.

You're doing it yourself. You're showing off

Kendin yapıyorsun.

bragging, boasting

Övünerek hava atıyorsun, böbürleniyorsun

oh, I'm I'm such a brilliant violinist.

oh, ben çok parlak bir kemancıyım.

Oh, yes.

Oh evet.

I've played all the music halls.

Bütün müzikhollerde çaldım.

Everybody loves me.

Herkes beni sever.

You know, you do something like that.

Bilirsin, böyle bir şey yaparsın.

Oh, I performed for the Queen.

Oh, Kraliçe için oynadım.

Yes. You're talking you're talking about yourself since you know,

Evet. Kendin hakkında konuşuyorsun çünkü biliyorsun,

whereas, you know, the the nice way to do it is to let other people do it.

halbuki bilirsin, bunu yapmanın en iyi yolu, başkalarının yapmasına izin vermektir.

But of course, you know, if you don't if you don't brag

Ama tabii ki, eğer yapmazsan,

and boast about yourself, quite often, nobody else is going to do it.

kendin hakkında böbürlenip böbürlenmezsen, çoğu zaman bunu başka kimse yapmayacaktır.

That's it.

And sometimes you do need to blow your own trumpet.

Bu kadar.

Ve bazen kendi borazanını çalman gerekir.

Yes. We're not saying that.

Evet. Bunu söylemiyoruz.

You don't need to.

Buna gerek yok.

Sometimes people need to know what your abilities are.

Bazen insanların yeteneklerinizin ne olduğunu bilmesi gerekir.

And if nobody else, you can't often rely on other people to tell

Ve başka kimse yoksa,

to, you know, tell your boss how good you are at something.

patronunuza bir şeyde ne kadar iyi olduğunuzu söylemesi için çoğu zaman başkalarına güvenemezsiniz.

You've got to tell them you've got to let them.

Onlara izin vermen gerektiğini söylemelisin.

That's how a lot of people get on in life.

Pek çok insan hayata böyle devam ediyor.

It's it is easy to be too modest and hide all of your talent.

Çok mütevazi olmak ve tüm yeteneğinizi saklamak kolaydır.

So so sometimes it is good it is good to blow your own. Yes.

Bu yüzden bazen kendi başınıza üflemek iyidir. Evet.

I think you could say blow your own horn.

Bence kendi borusunu üfle diyebilirsin.

You could say that as well. Yes.

Bunu da söyleyebilirsin. Evet.

But could drag us. Yes.

Ama bizi sürükleyebilir. Evet.

You could blow your own horn as well, which, again, is a,

Kendi borazanınızı da üfleyebilirsiniz, ki bu yine,

you know, a loud brass instrument.

bilirsiniz, gürültülü bir pirinç enstrümandır.

So, you know, that was the idea.

Demek fikir buydu.

You know, everyone can hear what you're saying.

Biliyor musun, söylediklerinizi herkes duyabilir.

That's it.

Bu kadar.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

Another one, Steve got somebody new to the charts.

Bir diğeri, Steve listelerde yeni birini buldu.

Daria

Daria

is new to the chart.

listede yeni.

So, yes, I'm reading it.

Yani, evet, okuyorum.

Welcome, Darius. Need sealer.

Hoş geldin Darius. Kapatıcı lazım.

Hello to you.

Merhaba sana.

Nice to see you here today. Welcome.

Bugün seni burada görmek güzel. Hoş geldin.

And please feel free to make any comment you like.

Ve lütfen istediğiniz yorumu yapmaktan çekinmeyin.

As long as it's, you know, complimentary, you can say whatever you want.

Tamamlayıcı olduğu sürece, ne istersen söyleyebilirsin.

You can say whatever you want.

Ne istersen söyleyebilirsin.

I mean, it doesn't necessarily mean people will see it,

Yani, bu mutlaka insanların onu göreceği anlamına gelmez,

but you can say whatever you want and never miss a beat.

ama ne istersen söyleyebilirsin ve hiçbir ritmi kaçırmazsın.

Mr. Steve, as we have more phrases, never miss a beat. Yes.

Bay Steve, daha fazla cümlemiz olduğu için hiçbir ritmi kaçırmayın. Evet.

If you never miss a beat, it means you put on up her perfect performance.

Hiç bir ritmi kaçırmazsanız, onun mükemmel performansını ortaya koyuyorsunuz demektir.

You did not make any mistakes.

Hiç hata yapmadın.

You didn't miss a beat.

Bir ritmi kaçırmadın.

You didn't make any mistakes.

Hiç hata yapmadın. Hiçbir

There were no faults. It was perfect.

kusur yoktu. Kusursuzdu.

A person who always does things well they never miss a beat.

İşleri her zaman iyi yapan bir kişi asla bir ritmi kaçırmaz.

Yes, you could be making a speech and you don't.

Evet, bir konuşma yapıyor olabilirsiniz ve yapmıyorsunuz.

You do it very eloquently.

Çok kibar yapıyorsun

You don't fluff any words or any lines.

Herhangi bir kelimeyi veya herhangi bir satırı kabartmazsınız.

It doesn't have to be.

Olmak zorunda değil. Şarkı

You have to be singing or playing an instrument.

söylüyor olmalısın ya da bir enstrüman çalmalısın.

It could be you giving a talk at work or something like that,

İş yerinde bir konuşma yapıyor olabilirsiniz ya da buna benzer bir şey

or a sales presentation or whatever it is.

ya da bir satış sunumu ya da her neyse.

And you did it very well flawlessly.

Ve bunu kusursuz bir şekilde çok iyi yaptın.

You didn't hesitate at all.

Hiç tereddüt etmedin.

That's a good one.

Bu iyi bir tanesi.

Never miss a beat. Here we go.

Asla bir ritmi kaçırmayın. İşte başlıyoruz.

Because that's very kind. Beat you.

Çünkü bu çok nazik. Seni yendim. Canlı akışın

Never miss a beat with this live learning of live streamed.

bu canlı öğrenimi ile hiçbir ritmi kaçırmayın .

Well, I hope I hope we don't as we are

Umarım

approaching 1 million subscribers.

1 milyon aboneye yaklaşırken öyle olmayız.

I only wish they only wish and my only thought is that 1 million

Keşke sadece isteseler ve tek düşüncem

people watched our live streams

canlı yayınlarımızı 1 milyon kişi izlese

that would be very nice.

çok güzel olur.

The other thing is, is is it true, Mr.

Diğer bir şey de, Bay

Duncan, to encourage more people to watch your videos?

Duncan, daha fazla insanı videolarınızı izlemeye teşvik etmek doğru mu?

It's you need to obviously

Açıkçası,

of us have forgotten the word subscribe.

abone olma kelimesini unutmuş olmamız gerekiyor.

Subscribe. That's it.

Abone. Bu kadar. İşte

There we are.

oradayız.

Just missed a beat, then. Yes, I just missed a beat.

O zaman bir ritmi kaçırdım. Evet, sadece bir ritmi kaçırdım.

So we're not flawless that they need to need to click on the Bell icon as well.

Dolayısıyla, Zil simgesine de tıklamaları gerektiği konusunda kusursuz değiliz.

Done. That's it. Yes. To be notified. Yes. Yes.

Tamamlamak. Bu kadar. Evet. Haberdar olmak. Evet. Evet.

So when you subscribe don't just subscribe you you have to also make sure

Bu yüzden abone olduğunuzda sadece abone olmayın, aynı zamanda

that you will receive the messages

when when we are on or when we are doing something.

biz açıkken veya bir şeyler yaparken mesajları alacağınızdan da emin olmalısınız. Bu

So quite often I will put my my live stream on before it begins.

yüzden çoğu zaman canlı akışımı başlamadan önce açarım.

And of course, another thing that we like is your

Ve tabii ki sevdiğimiz bir diğer şey de

your lovely happy thumbs underneath this video.

bu videonun altındaki güzel mutlu parmaklarınız.

So there is a place where you can click like and there it is.

Yani beğene tıklayabileceğiniz bir yer var ve işte orada.

So please give us a lovely like as well

Bu yüzden lütfen bize güzel bir beğeni de verin

because you might not realise just how valuable one of these is.

çünkü bunlardan birinin ne kadar değerli olduğunun farkında olmayabilirsiniz.

Very valuable things that send that, that tells YouTube that Mr.

Bunu gönderen, YouTube'a Bay

Duncan is popular and sends Mr.

Duncan'ın popüler olduğunu söyleyen ve Bay

Duncan out to more people. Yes.

Duncan'ı daha fazla kişiye gönderen çok değerli şeyler. Evet.

Which helps this channel and yes, I never understood

Bu kanala yardımcı olan ve evet,

that if you don't click on the bell icon, you can subscribe.

zil simgesine tıklamazsanız abone olabileceğinizi hiç anlamadım.

But if you don't click on the bell icon, you never find out.

Ancak zil simgesine tıklamazsanız asla öğrenemezsiniz.

You don't get notified of new videos. Yes.

Yeni videolardan haberdar olmazsınız. Evet.

And so so sometimes it can be a problem if people don't know

Ve bu nedenle, insanların

when you are actually going to be on or when you are on.

gerçekten ne zaman ya da ne zaman yayında olacağınızı bilmemesi bazen bir sorun olabilir.

Whereabouts is it? Is it.

nerede? Bu mu. Abone olursanız

Well, it's under there if

oradadır

you subscribe and there's normally a bell next to it as well.

ve normalde yanında da bir zil vardır.

So when you subscribe you can also activate the notifications so you will never miss anything,

Bu yüzden abone olduğunuzda bildirimleri de etkinleştirebilirsiniz, böylece hiçbir şeyi kaçırmazsınız,

although I think a lot of people don't realise it because says

ancak bence birçok insan

that you need you deserve a billion.

bir milyara ihtiyacınız olduğunu söylediği için bunun farkında değil.

So maybe in 15 years time, 15 years, I think a billion.

Yani belki 15 yılda, 15 yılda, sanırım bir milyar.

I don't think, I don't think mankind will exist anymore.

Sanmıyorum, artık insanlığın var olacağını düşünmüyorum.

I think it will be just insects and maybe the occasional aardvark.

Sanırım sadece böcekler ve belki ara sıra yerdomuzu olacak.

Is anyone got a billion subscribers?

Bir milyar abonesi olan var mı?

Yes, not, not billions.

Evet, hayır, milyarlarca değil.

Subscribers, but they certainly have billions of views.

Aboneler, ancak kesinlikle milyarlarca görüşe sahipler.

Can you imagine that?

Bunu hayal edebiliyor musun? YouTube kanalımda toplamda

I think I have about 7078 million

yaklaşık 7078 milyon izlenme olduğunu düşünüyorum

views on my YouTube channel in total.

.

78 million, which sounds a lot, but these days it isn't

78 milyon, kulağa çok geliyor ama bu günlerde

as I said the other day, people say, Oh, a million subscribers.

geçen gün söylediğim gibi değil, insanlar diyor ki, Oh, bir milyon abone.

It's nothing nowadays, unfortunately, because most big YouTubers have five,

Maalesef günümüzde hiçbir şey değil çünkü çoğu büyük YouTuber'ın beş,

six or even 7 million subscribers.

altı ve hatta 7 milyon abonesi var.

That's the next eight.

Bu sonraki sekiz.

Mr. Jenkins, we're not stopping at one, we're going for two.

Bay Jenkins, birde durmuyoruz, ikide gidiyoruz.

And instead of 15 years, we want to in five years, I think I will be dead.

Ve 15 yıl yerine 5 yıl sonra öleceğimi düşünüyorum.

Maybe two years I will be dead before we get to 2 million.

Belki iki yıl sonra 2 milyona ulaşmadan ölmüş olacağım.

But if everybody always clicks on the like button, then that will happen faster.

Ancak herkes her zaman beğen düğmesine tıklarsa, bu daha hızlı gerçekleşir.

So maybe everybody watching.

Yani belki de herkes izliyordur.

Now, if you click on the like button, please do it then.

Şimdi, beğen düğmesine tıklarsanız, lütfen o zaman yapın.

You know, Mr.

Biliyorsunuz, Bay

Duncan might get more subscribers quicker and then we might reach a million.

Duncan daha hızlı abone kazanabilir ve o zaman bir milyona ulaşabiliriz.

I'm not I'm not getting any younger.

Ben gençleşmiyorum.

I am getting older and older.

Yaşlanıyorum ve yaşlanıyorum.

So so when I'm when I'm sort of

Yani ben

drawing my last breath, maybe, maybe we will get to 2 million.

son nefesimi verirken, belki, belki 2 milyona ulaşacağız.

Just helps Mr.

Bay

Jenkins channel to to reach more people and for you, Mr.

Jenkins kanalının daha fazla kişiye ulaşmasına ve sizin için Bay

Jenkins, to be able to put more content on the desk like that and hopefully make some money as well.

Jenkins'in masaya bunun gibi daha fazla içerik koyabilmesine ve umarız biraz para kazanmasına yardımcı olur.

So I can actually buy some new shoes.

Böylece yeni ayakkabılar alabilirim. Parti kutlaması

I don't have to keep, you know, no save

dışında tutmak zorunda değilim

celebration of the party.

.

Well, we have got a bottle of champagne

that somebody gave us years ago and we will open that.

Yıllar önce birinin bize verdiği bir şişe şampanyamız var ve onu açacağız.

Yes, maybe like unless of course, it's 3:00 in the morning, in which case it won't happen.

Evet, belki gibi, tabii saat sabahın 3'ü değilse, ki bu durumda olmayacak.

Well, I will be fast asleep in that, but we can at least then report it the next day.

Pekala, bunun içinde derin bir uykuda olacağım ama en azından o zaman ertesi gün rapor edebiliriz.

OK, and you know where we are running out of time.

Tamam, zamanımızın nerede tükendiğini biliyorsun.

15 minutes to go to hop on about something.

Bir şey hakkında atlamak için 15 dakika.

Musical phrases to hop on.

Atlamak için müzikal ifadeler.

If you hop on about something, it means you keep talking about something incessantly

Bir şeyin üzerine atlarsanız, durmadan bir şey hakkında konuşuyorsunuz demektir,

maybe the same thing or the same subject.

belki aynı şey ya da aynı konu.

Like Mr.

Steve with his insurance this week.

Bu hafta sigortası olan Bay Steve gibi.

He kept talking about it all the time.

Sürekli bundan bahsetmeye devam etti.

And I said, Mr.

Ben de Bay

Steve, please give it a rest. Yes.

Steve, lütfen bir ara verin dedim. Evet.

You just keep talking about the same subject, maybe repeating what you said

Aynı konu hakkında konuşmaya devam ediyorsun, belki söylediklerini tekrar ediyorsun

and it just gets a bit boring.

ve bu biraz sıkıcı oluyor.

And people will say to you, Will you stop harping on

Ve insanlar sana,

about that incident you had on the road?

Yolda yaşadığın o olay hakkında konuşmayı keser misin?

You know, maybe somebody upset you and it was probably a minor thing.

Bilirsin, belki birisi seni üzdü ve bu muhtemelen önemsiz bir şeydi. İşyerinde sana hakaret eden

How would you stop harping on about the fat girl at work that insulted you?

şişman kız hakkında durmadan konuşmayı nasıl bırakırsın ?

OK, or, you know, would you stop harping on about about

Tamam, ya da, bilirsin,

how wonderfully you made that me or the other night yes.

beni ya da geçen gece evet'i ne kadar harika yaptığından bahsetmeyi keser misin?

Or something? Yes.

Ya da başka birşey? Evet.

It just means subject something you just keep talking about and you won't stop talking about it.

Bu sadece hakkında konuşmaya devam ettiğiniz bir şeyi konu edin ve bunun hakkında konuşmayı bırakmayacaksınız demektir.

And it's getting very boring for the person that uses that phrase, like Mr.

Ve finans hakkında konuşurken Bay Steve gibi bu cümleyi kullanan kişi için çok sıkıcı olmaya başlıyor

Steve when he talks about finance.

.

Well, that's a you know, I like to harp on

Bu, bildiğiniz gibi,

about Ford Mustang.

Ford Mustang hakkında konuşmaktan hoşlanırım.

Well, no, not really.

Şey, hayır, gerçekten değil.

Not anymore.

I can't remember the last time you mentioned using it.

Artık değil.

En son ne zaman kullandığından bahsettiğini hatırlayamıyorum.

Well, all right. I like to harp on about Shirley Bassey.

Pekala, pekala. Shirley Bassey hakkında konuşmayı seviyorum.

Oh, that's I like to harp on about cars.

Oh, arabalar hakkında konuşmayı seviyorum.

It means I like to talk about it a lot.

Bu onun hakkında konuşmayı çok sevdiğim anlamına geliyor.

And some people might not find that interesting.

Ve bazı insanlar bunu ilginç bulmayabilir.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

We've got to get through these now.

Bunları artık aşmamız gerekiyor.

We've only got about another 30 to go.

Sadece 30 tane daha var.

Many a good.

Birçok iyi.

Oh, this is for us.

Bu bizim için.

Oh, just the owner says his harp harp on similar to moan no it's not moaning. Hmm.

Oh, sadece sahibi arp arpının inlemeye benzer olduğunu söylüyor, hayır inleme değil. Hmm.

You might be moaning about something, but it's not necessarily moaning.

Bir şey hakkında inliyor olabilirsiniz, ancak bu mutlaka inlemek değildir.

It just means you you could be moaning about something

Bu sadece bir şey hakkında sızlanabileceğin anlamına geliyor

but it's just you're talking about something a lot less incessant.

ama bu sadece çok daha az aralıksız bir şeyden bahsediyorsun.

You are talking about something over and over and it's becoming tedious.

Bir şey hakkında tekrar tekrar konuşuyorsun ve bu sıkıcı olmaya başladı.

And boring.

If I just talk about cars all the time, then that is

Ve sıkıcı.

Her zaman sadece arabalardan bahsediyorsam, o zaman

I'm not moaning about cars I'm talking about,

bahsettiğim arabalardan sızlanmıyorum,

but I could be going on about something I could be moaning about the state of the economy.

ama ekonominin durumu hakkında sızlanabileceğim bir şeyden bahsediyor olabilirim.

And I knew myself harping on about the so I could be moaning OK,

Ve kendimi bu konuda ısrar ettiğimi biliyordum, böylece inliyor olabilirdim,

but it's not necessarily so fairly have to move on. Steve my wife is harping on about a new dress

ama devam etmek zorunda olmak o kadar da adil değil . Steve, karım yeni bir elbiseden bahsediyor,

that says because I harp on about your lessons, it's lovely when people give examples.

çünkü ben sizin derslerinizden bahsediyorum, insanların örnekler vermesi çok hoş.

So yes.

Yani evet.

So now I so that means are talking too much about it and talking about your lessons.

Yani şimdi bu, bunun hakkında çok fazla konuştuğunuz ve dersleriniz hakkında konuştuğunuz anlamına geliyor.

The first negative.

İlk olumsuz.

Negative is good example.

Negatif iyi bir örnektir.

It's a negative to be fed up with someone's chatting

Birinin sohbetinden bıkmak olumsuz. Bay Duncan

I'm sick of hearing you talk about Mr.

hakkında konuşmanızı duymaktan bıktım

Duncan.

I mean, yes, that is cheap, tedious, becoming tedious anyway.

.

Demek istediğim, evet, bu ucuz, sıkıcı, zaten sıkıcı olmaya başladı.

Steve.

Steve.

Well, it's lovely when people keep it fun.

İnsanlar eğlenmeye devam ettiğinde çok güzel.

It is many a good tune.

Pek çok iyi melodi var.

This is first, by the way.

Bu arada, bu ilk.

Many a good tune can be played on an old fiddle.

Eski bir kemanla pek çok güzel ezgi çalınabilir.

I think this really does apply to us

Bence bu gerçekten biz

scientists.

bilim adamları için geçerli.

So even though something is old, even though something is worn out,

Yani bir şey eski olsa da, bir şey yıpranmış da olsa,

maybe something good can still come from it or be done with it.

belki ondan hala iyi bir şeyler çıkabilir veya onunla bir şeyler yapılabilir.

Many a good tune can be played on an old fiddle.

Eski bir kemanla pek çok güzel ezgi çalınabilir.

So if you were elderly,

Yani yaşlı olsaydınız,

that phrase would indicate that you still got something to give.

bu ifade hala verecek bir şeyiniz olduğunu gösterirdi.

You know, you may just doesn't necessarily mean you get to play an instrument.

Biliyor musun, bir enstrüman çalabileceğin anlamına gelmeyebilir.

It's a matter for words that you could be.

Olabileceğin kelimeler meselesi.

So an elderly person with a lot of experience might be able to give a lot of advice

Bu nedenle, çok fazla deneyime sahip yaşlı bir kişi çok fazla tavsiye verebilir

or might still be able to do something they used to do very well and better than somebody that's younger.

veya eskiden çok iyi ve daha genç olan birinden daha iyi yaptığı bir şeyi hâlâ yapabilir.

So you can just because you're old doesn't mean you can't do something still.

Yani yapabilirsin, yaşlı olman hala bir şeyler yapamayacağın anlamına gelmez.

You know, some people don't let you bother trying to

Bilirsin, bazı insanlar senin yaşında

to learn an instrument your age, learn how to play an instrument.

bir enstrüman öğrenme zahmetine girmene , bir enstrüman çalmayı öğrenmene izin vermiyor.

Well, that's probably not a good example as the word that

Pekala, bu muhtemelen kelime olarak iyi bir örnek değil

maybe

belki eğer

maybe if you are if you're looking for a new partner. Yes.

öyleysen, yeni bir ortak arıyorsan. Evet.

And you are maybe getting on you are old

Ve belki yaşlanıyorsun

and you know, they're saying, oh, no, I don't think you will find a partner.

ve biliyorsun, diyorlar ki, oh, hayır, bir eş bulacağını sanmıyorum.

No, I don't think you will find a lovely woman now because you're quite old.

Hayır, artık hoş bir kadın bulacağını sanmıyorum çünkü oldukça yaşlısın.

And then that person might say, hey, wait a minute, many

Ve sonra o kişi, hey, bir dakika,

a good tune can be played on an old fiddle,

eski bir kemanda pek çok güzel melodi çalınabilir,

which means there is still lots of life left in me.

bu da içimde hala çok fazla yaşam kaldığı anlamına geliyor diyebilir.

I still have a lot to offer.

Hala sunabileceğim çok şey var.

Many a good tune can be played on an old fiddle.

Eski bir kemanla pek çok güzel ezgi çalınabilir.

Maybe not as good as when you were younger, but you can still, you know.

Belki gençken olduğu kadar iyi değil, ama yine de yapabilirsin, biliyorsun.

Yeah, still.

Evet, hala.

And literally, literally it could be it could be literally applied to music as well

Ve kelimenin tam anlamıyla, kelimenin tam anlamıyla müziğe de uygulanabilir

because there are many performers, you know, like Shirley Bassey, you know,

çünkü pek çok sanatçı var, bilirsiniz , Shirley Bassey gibi, bilirsiniz,

she can still sing, not as well as she used to, but she can still, you know, sing.

o hala şarkı söyleyebiliyor, eskisi kadar iyi değil, ama yine de, bilirsin, şarkı söyle.

Who is?

Kim?

So in that case, that is literally. Yes, but that's.

Yani bu durumda, bu kelimenin tam anlamıyla. Evet, ama bu.

Well, it's still figurative, though, isn't it?

Yine de mecazi, değil mi?

Right. That's where it is.

Sağ. Orası orası .

That is figurative, yes.

Bu mecazi, evet.

I've never seen Shirley Bassey play a fiddle.

Shirley Bassey'i hiç keman çalarken görmedim.

Yes. Yeah, exactly. Yes.

Evet. Evet kesinlikle. Evet.

Maybe she has fiddled

Belki de

which is a completely different thing altogether.

tamamen farklı bir şey olan keman çalmıştır.

Many good tune can be played on an old.

Birçok iyi melodi eski çalınabilir.

Yes. Fiddle. Yes. As Igor.

Evet. Vaktini boşa harcamak. Evet. Igor olarak.

Doesn't mean it doesn't it's not used to describe somebody playing on an old instrument.

Eski bir enstrüman çalan birini tarif etmek için kullanılmadığı anlamına gelmez.

It's a metaphor for something else.

Başka bir şeyin metaforu.

It just means when you're elderly, when you're old,

Bu sadece, yaşlandığınızda, yaşlandığınızda,

you're I'm the old fiddle say.

ben eski kemancıyım demektir.

But maybe I could still do a lot of the things I could do when I was younger.

Ama belki de gençken yapabildiğim birçok şeyi hâlâ yapabilirdim.

Maybe not quite as well, but it would still be recognised as something that's good.

Belki o kadar iyi değil, ama yine de iyi bir şey olarak kabul edilecekti.

Some of the and some of those things might take a bit longer to do.

Bunlardan bazılarını ve bazılarını yapmak biraz daha uzun sürebilir.

Yeah.

Evet.

Moving along

Devam edin,

so somebody if

böylece birileri

somebody is watching who's, you know, senior year

izliyorsa, bilirsiniz, son sınıftaki biri

and somebody criticising or laughs at them when they want to do something new,

ve yeni bir şey yapmak istediklerinde onları eleştiren veya onlara gülen biri varsa ,

you can say you can use that phrase maybe an old fiddle,

bu ifadeyi kullanabileceğinizi söyleyebilirsiniz, belki eski bir keman,

many, many, many a tune

birçok, birçok, birçok melodi.

good tune can be played on an old fiddle

Eski bir kemanda iyi bir melodi çalınabilir,

unless

tabii

here's another one, Steve, to have another string to your bow

başka bir keman yoksa, Steve, yayına başka bir tel takmak için

now this is often mistaken for a musical expression, but it isn't.

şimdi bu genellikle müzikal bir ifadeyle karıştırılır, ama değil.

It has nothing to do with playing a musical instrument because quite often

Bunun bir müzik aleti çalmakla hiçbir ilgisi yok çünkü sıklıkla

you will use one of these, you see.

bunlardan birini kullanacaksınız. Bu

So this is the reason why I have this with me.

yüzden yanımda olmasının nedeni bu.

So this is called a bow.

Bu yüzden buna yay denir. Çok

It's huge.

büyük.

It's much larger than you realise and it goes right across the screen.

Fark ettiğinizden çok daha büyük ve tam ekran boyunca ilerliyor. İşte

There it is. And you can see it.

burada. Ve onu görebilirsin.

And there are lots of little pieces of hair I'm not sure what this is.

Ve bir sürü küçük saç parçası var, bunun ne olduğundan emin değilim.

Is it horsehair?

At kılı mı?

I think it's yes.

Bence evet.

Or is it catgut?

Yoksa katgüt mü?

Hmm. Oh, I think so.

Hmm. Sanırım öyle.

I think it's yes. I think it's yes.

Bence evet. Bence evet.

I don't want to think of this is the inside of a cat

Bunun bir kedinin içi olduğunu düşünmek istemiyorum

now the strings, I think the strings on a violin are made from Catgut, aren't they.

şimdi teller, kemanın telleri Catgut'tan yapılıyor sanırım, değil mi?

Yes, on the bow.

Evet, pruvada.

But I think that sort of supposed to be sort of traditionally some kind of hair.

Ama bence bu tür bir tür geleneksel olarak bir tür saç olmalı.

Yes. Yeah.

Evet. Evet.

So, so it has nothing to do with this particular thing.

Yani, bu özel şeyle hiçbir ilgisi yok.

In fact, it is to do with the thing that you fire

Aslında,

like that a bow and arrow.

ok ve yay gibi ateş ettiğiniz şeyle ilgilidir.

So the bow in this particular case is actually the bow that you

Yani bu özel durumdaki yay, aslında

turn as in a bow and arrow. Yes.

ok ve yayda olduğu gibi çevirdiğiniz yaydır. Evet.

So that's confusing things, putting that bow up.

Yani bu, o yayı kaldırmak, kafa karıştırıcı şeyler.

Well, no, I was just saying it's nothing.

Şey, hayır, sadece bir şey olmadığını söylüyordum.

No, because I've just said it's nothing to do with this.

Hayır, çünkü az önce bununla alakası olmadığını söyledim.

Right.

Sağ.

So the confusion is anyway,

Yani kafa karışıklığı her neyse,

so this is not the bow that we're talking about.

yani bahsettiğimiz yay bu değil. Bunun

It is the bow that you use to fire an arrow instead.

yerine ok atmak için kullandığınız yaydır.

So that's what we actually use it as if you have an extra string,

Yani aslında onu sanki fazladan bir ipiniz varmış gibi kullanıyoruz,

it means you will never have a broken bow because sometimes your string might break.

yani asla kırık bir yayınız olmayacak çünkü bazen ipiniz kopabilir.

So you have another another string to add to your bow.

Yani yayına ekleyeceğiniz başka bir ipiniz daha var.

So you will always have the ability to fire your arrows.

Böylece oklarınızı her zaman atma olanağına sahip olacaksınız .

Yes. So that means you've got an extra skill or an own ability.

Evet. Bu, fazladan bir yeteneğiniz veya kendi yeteneğiniz olduğu anlamına gelir .

That's it. So for example, I

Bu kadar. Örneğin,

say you're not very good at computers.

bilgisayarlarda pek iyi olmadığınızı söylüyorum. Excel'in nasıl yapılacağı, örneğin yapmadığınız elektronik tablolar

You might go on a course to learn all about

hakkında her şeyi öğrenmek için bir kursa gidebilirsiniz

how to do Excel, for example, spreadsheets you don't do.

.

You don't know anything about spreadsheets and so you can add that to your CV

E-tablolar hakkında hiçbir şey bilmiyorsunuz ve bu yüzden bunu CV'nize ekleyebilir ve

and you can say, well, that's another string to my bow, another skill that you've added.

diyebilirsiniz ki, bu benim yayınım için başka bir ip, eklediğiniz başka bir beceri.

So maybe you're not very good at public speaking or

Yani belki topluluk önünde konuşma yapmakta veya konuşma yapmakta pek iyi değilsiniz

giving speeches and you go on a course to tell you all about that.

ve size her şeyi anlatmak için bir kursa gidiyorsunuz.

Maybe you maybe you aren't very good at learning English,

Belki İngilizce öğrenmede pek iyi değilsin

but you go on a course to learn how to speak English and you can get jobs.

ama İngilizce konuşmayı öğrenmek için kursa gidiyorsun ve iş buluyorsun.

Then why you need to speak English, you can say, Well, that's an extra string to my bow.

O zaman neden İngilizce konuşman gerekiyor, diyebilirsin ki, Bu benim yayınım için fazladan bir ip. Bu arada, henüz bahsetmek için özgeçmişime ekleyebileceğim

I can I now have that extra skill that I can put on my CV to talk about, by the way, yet.

o ekstra yeteneğe şimdi sahip olabilirim .

So that's how that's how that's used is there.

Demek orada böyle kullanılıyor.

Olga says, is there a difference between a fiddle and a violin? Aha.

Olga kemanla keman arasında fark var mı diyor. Aha.

It's a very good question. That is a very good question.

Bu çok iyi bir soru. Bu çok iyi bir soru.

I think it's all to do with the size, and I think it's also

Bunun tamamen boyutla ilgili olduğunu düşünüyorum ve

the number of strings, if I'm not mistaken.

yanılmıyorsam tellerin sayısıyla da ilgili olduğunu düşünüyorum.

I'm not sure yes.

emin değilim evet

Well, I'm just saying I think that is the difference.

Şey, sadece farkın bu olduğunu düşündüğümü söylüyorum.

There is the difference in the size, but I'm sure it has something to do with the strings as well.

Boyut farkı var ama eminim tellerle de bir ilgisi vardır.

But a fiddle is like a sort of a slang word for a violin.

Ancak keman, keman için kullanılan argo bir kelime gibidir .

Yes, but it's, you know, it is a specific type of instrument as well.

Evet, ama bu, bilirsiniz, aynı zamanda özel bir enstrüman türüdür.

Yes. Quite often Irish music they use a fiddle

Evet. Oldukça sık İrlanda müziği İrlanda müziğinde bir keman kullanırlar

in Irish music.

.

So I think there are,

Yani

as you say, technical differences between a fiddle and a violin may be

sizin de dediğiniz gibi kemanla keman arasında teknik farklar olabilir

but often fiddle is used as as a sort

ama keman çoğu zaman

of slang word for a violin.

keman için bir tür argo sözcük olarak kullanılır.

Because because I know somebody that plays, you know, if you play a violin, in a

Çünkü çalan birini tanıdığım için, bilirsiniz, bir orkestrada keman çalıyorsanız

in an orchestra, they often have referred to it as a fiddle.

, ona genellikle keman derler.

But as you say, the fiddle, I think technically there is a difference.

Ama keman dediğiniz gibi bence teknik olarak bir fark var.

But in essence, they're the same thing

Ama özünde,

to have another strings.

başka dizilere sahip olmaları aynı şeydir.

Your bow is the one we just looked at.

Yayınız az önce baktığımız yayın.

Here's another one, Steve. Oh, oh, sorry.

İşte bir tane daha, Steve. Özür dilerim.

Sylvia says in Portuguese, we say

Sylvia Portekizce "

old pots can be used to make good food.

eski kapların iyi yemek yapmak için kullanılabileceğini söylüyoruz" diyor.

Yeah, that's a similar.

Evet, bu bir benzer.

That's it. Thank you.

Bu kadar. Teşekkür ederim.

Violin is a little bigger.

Keman biraz daha büyük.

Says I mean. Yes, I think that's.

Demek istediğimi söylüyor. Evet, bence bu.

Yeah, I think you're right there.

Evet, sanırım tam oradasın.

Yes. Yes.

Evet. Evet.

Old pots can be used to make good food.

İyi yemek yapmak için eski kaplar kullanılabilir.

So, yeah, just because something is old doesn't mean you can't get something useful.

Yani evet, bir şeyin eski olması kullanışlı bir şey alamayacağınız anlamına gelmez.

And traditions just because we're old, it doesn't mean we're not we're not useful anymore.

Ve gelenekler sadece yaşlı olmamız, artık yararlı olmadığımız anlamına gelmez.

We have our uses.

Kullanımlarımız var. Pek

Well, there aren't many but we still have our uses.

çok şey yok ama yine de kullanım alanlarımız var.

Here we go, Steve. To tinkle the ivories.

İşte başlıyoruz, Steve. Fildişileri çıngırdatmak için.

Oh, right.

Ah, doğru.

Oh, now, this is an expression that is used

Ah, işte piyano çalmaktan bahsederken kullanılan bir tabir bu

when we are talking about playing the piano.

.

So if you tickle the ivories, what we are actually saying is you are playing the piano.

Yani fildişlerini gıdıklarsanız, aslında piyano çalıyorsunuz diyoruz.

You did

a little, a little bit, a little bit, a little

Biraz, biraz, biraz, biraz

to tinkle the ivories.

fildişlerini çınlattın.

And there you can see a piano.

Ve orada bir piyano görebilirsiniz.

This one is very small.

Bu çok küçük.

You can't play this one unless you are tiny to tinkle.

Çınlamak için küçücük olmadıkça bunu çalamazsın.

The ivories is to play the piano.

Fildişi piyano çalmaktır.

And the reason why they say that or why the expression is used

Ve böyle demelerinin veya tabir kullanılmasının sebebi ise

is because the white keys on the keyboard

klavyedeki beyaz tuşların

traditionally were made from ivory.

geleneksel olarak fildişinden yapılmasıdır.

That's not very nice, is it? Yes.

Bu pek hoş değil, değil mi? Evet.

So so when you see these lovely old pianos,

Bu yüzden bu güzel eski piyanoları,

these ancient grand pianos like this,

bunun gibi bu eski kuyruklu piyanoları gördüğünüzde,

don't forget when you're touching those keys, you are touching

unutmayın ki o tuşlara dokunduğunuzda,

the lovely ivory

from those lovely animals that have been killed over the years.

yıllar boyunca öldürülmüş o sevimli hayvanların güzel fildişine dokunuyorsunuz.

So you might say that pianos

Yani

are not very kind

to the animal kingdom when you think about it.

düşündüğünüzde piyanoların hayvanlar alemine karşı pek de nazik olmadığını söyleyebilirsiniz.

I think these days they don't use ivory.

Sanırım bu günlerde fildişi kullanmıyorlar.

I think they use plastic, you know, something that's imitates.

Bence plastik kullanıyorlar, bilirsiniz, taklit eden bir şey.

But if you see old pianos like an old Steinway,

Ancak eski bir Steinway gibi eski piyanolar görürseniz,

there is a

good chance that the white keys are actually made of ivory.

beyaz tuşların aslında fildişinden yapılmış olma ihtimali yüksektir.

Oh, not very nice.

Ah, pek hoş değil.

But we used to have

Ama

handles of knives and forks. Yes.

bıçak ve çatal saplarımız vardı. Evet.

Expensive knives and forks are often made of ivory.

Pahalı bıçaklar ve çatallar genellikle fildişinden yapılır.

And of course, ivory is also quite often referred to teeth as well.

Ve tabii ki, fildişi de sıklıkla diş olarak anılır. Gülümsüyorsan

You can show if you can show your ivories

fildişlerini böyle gösterebilirsen gösterebilirsin

like this, if you are smiling.

. Bir

And of course, there was a famous song as well, wasn't there?

de ünlü bir şarkı vardı tabii değil mi?

A famous song by Stevie Wonder and Paul McCartney had

Stevie Wonder ve Paul McCartney'nin ünlü bir şarkısı vardı

and he and I very moved.

ve o ve ben çok duygulandık. Piyano klavyemde

Two girls were in perfect harmony

iki kız yan yana mükemmel bir uyum içindeydiler

side by side on my piano keyboard.

.

Oh, well, I can't.

Yapamam.

We we.

biz biz

Dorothee says the hair on a bow is is made of

Dorothee, yaydaki tüylerin

of Pony's tails.

Pony'nin kuyruklarından yapıldığını söylüyor.

Hair. Yes.

Saç. Evet. Şunu

Just so that we clear that one up so horses hair or a ponytail

at kuyruğu ya da atkuyruğu yapalım diye,

it because it's nice and long. Yes.

çünkü güzel ve uzun. Evet. Bunlardan birini almak istesen

Do you know how much a piano costs if you wanted to buy one of these, Steve?

bir piyanonun kaça mal olduğunu biliyor musun Steve?

Now a grand piano. A new one.

Şimdi bir kuyruklu piyano. Yeni bir.

Can you believe how much they cost?

Ne kadara mal olduklarına inanabiliyor musun?

I was quite shocked.

Oldukça şok oldum.

Well, somebody I know who's got a grand piano

Kuyruklu piyanosu olan tanıdığım biri

wanted to have it refurbished, OK?

piyanonun yenilenmesini istedi, tamam mı?

And it was going to cost them something like £20,000 just to have it referred they should.

Ve sadece yapmaları gerekenleri yönlendirmek onlara 20.000 £ gibi bir şeye mal olacaktı .

Well, if you wanted to buy one of these now from a shop, you were talking between 15 and £20,000.

Şimdi bir dükkandan bunlardan birini almak isteseydin , 15 ile 20.000 £ arasında konuşuyordun.

Well for a piano

Bir piyano için iyi

but one that looks like this.

ama buna benzeyen biri.

So this particular one is a grand piano.

Yani bu özellikle bir kuyruklu piyano.

You can get small pianos which are called upright.

Dik olarak adlandırılan küçük piyanolar alabilirsiniz.

So an upright piano is the much smaller one,

Yani dik bir piyano çok daha küçük olanıdır,

but this one a grand piano.

ama bu bir kuyruklu piyano. Bir

And I think there is also a baby grand as well.

de baby grand var sanırım. Bir kuyruklu piyanodan biraz daha küçük olan

There is a baby grand piano which is slightly smaller than a grand piano,

bir bebek kuyruklu piyano vardır ,

but they are incredibly expensive in a big room.

ancak büyük bir odada inanılmaz derecede pahalıdırlar.

You never want to drop them down the stairs either.

Onları asla merdivenlerden aşağı düşürmek istemezsiniz.

Never drop your piano down the stairs like Laurel and Hardy.

Piyanonuzu asla Laurel ve Hardy gibi merdivenlerden aşağı düşürmeyin.

So to tinkle the ivories is to play the piano.

Yani fildişlerini çıngırdatmak piyano çalmak demektir.

Here's another one, Steve.

İşte bir tane daha, Steve.

If you tinkle something. Yes.

Eğer bir şey tıklarsan. Evet.

I mean, just sort of like lightly doing it.

Yani, hafifçe yapmak gibi.

Aren't you something that's done lightly? Yes.

Sen hafife alınan bir şey değil misin? Evet.

Deep tinkle, something tinkles.

Derin çınlama, bir şey çınlama.

It just makes a sort of a light sort of sound.

Sadece bir tür hafif ses çıkarır.

When I was a child, I used to go for a tinkle at the toilet.

Ben çocukken, tuvalette tıngırdatmaya giderdim.

You have a little tinkle.

Biraz çıngırtın var.

It means having a wee wee.

Çiş yapmak demektir.

The sound is the sound of

Ses,

tinkle.

It's got a certain sound. Hmm.

çınlama sesidir.

Belli bir sesi var. Hmm.

Well, when you when you have a wee

Pekala,

to pull out all the stops, this is what we do every week on English Addict.

tüm engelleri kaldırmak için çişiniz olduğunda, English Addict'te her hafta bunu yapıyoruz.

We like to pull out

pull out all the stops.

Tüm durakları çekmeyi seviyoruz.

It means you give all of your effort.

Tüm emeğinizi verdiğiniz anlamına gelir.

You put everything like Mr Steve has today.

Her şeyi Bay Steve'in bugün yaptığı gibi koydun.

Mr Steve has put all of this, his effort

Bay Steve tüm bunları, çabasını

and his enthusiasm.

ve coşkusunu ortaya koydu.

You can tell. You can tell.

Söyleyebilirsin. Söyleyebilirsin.

You can almost feel if you put your hand on your your monitor,

Elinizi monitörünüze koyarsanız neredeyse hissedeceksiniz, Bay

you will be able to feel the heat coming from

Steve'den gelen ısıyı

Mr steve, the energy coming from him.

, ondan gelen enerjiyi hissedebileceksiniz.

All the stops of course referred to this is we're talking about the instrument is an organ

Tüm duraklar elbette bundan bahsediyoruz, enstrümanın bir org olduğundan bahsediyoruz

oh I used to play the organ when I was a child, a big church organ

oh ben çocukken org çalardım, tüm durakları olan büyük bir kilise orgu

with all the stops and the more you more the stops you pull out, the louder it gets.

ve siz ne kadar çok durak çekerseniz , o kadar yüksek olur.

My uncle had a big organ

Amcamın büyük bir organı vardı

so yes.

yani evet.

Pull out all the stops, give it all your effort the organ.

Tüm durakları dışarı çekin, tüm çabanızı organa verin.

Get louder and louder. Yes.

Daha yüksek sesle ve daha yüksek sesle. Evet.

And yeah.

Ve evet.

My Uncle Peter, my uncle Peter had an organ.

Peter amcamın, Peter amcamın bir organı vardı.

It was a it was in one of his rooms in the house.

Evdeki odalarından birindeydi.

And we used to go round sometimes and listen to him and watch him play his organ.

Bazen de gidip onu dinler, orgunu çalarken izlerdik.

But what you're thinking about there is those traditional big church organs

Ama orada düşündüğünüz şey,

with all those white stops you pull out.

çıkardığınız tüm o beyaz stoperlere sahip geleneksel büyük kilise organları.

And the more the more you put out there, the more sound it makes like that.

Ve oraya ne kadar çok koyarsanız, o kadar çok ses çıkarır.

So there they are.

İşte oradalar.

They pulled out all the stops.

Tüm durakları çıkardılar.

My job interview.

İş görüşmem.

Yeah, they are so lovely pulling out the stops.

Evet, durakları çekerek çok sevimliler.

And quite often the stops will also allow you to make different sounds as well.

Ve çoğu zaman duraklar aynı zamanda farklı sesler çıkarmanıza da izin verir.

Different sounds will be produced by the organ. Very.

Organ tarafından farklı sesler üretilecektir. Çok.

Yeah, yeah, yeah.

Evet evet evet.

So yeah, that's you could say I went for the job interview.

Yani evet, iş görüşmesine gittim diyebilirsin.

How did you do I pulled out all the stops.

Nasıl yaptın tüm durakları çıkardım.

So you, you gave them everything about yourself.

Yani sen, onlara kendinle ilgili her şeyi verdin.

You tell them that you made all every effort.

Onlara her türlü çabayı gösterdiğini söyle.

You didn't hold anything back.

Hiçbir şeyi geri tutmadın.

No, it doesn't have to be, you know, a performance on a stage.

Hayır, sahnede bir performans olmak zorunda değil.

It could be just, you know, it could be anything that you do presentation at work.

Bu sadece, işte sunum yaptığınız herhangi bir şey olabilir.

Anything. Mm hmm.

Herhangi bir şey. Hmm.

Yeah.

Evet.

So to pull out all the stops, do you want to see a big organ?

Yani tüm durakları çıkarmak için büyük bir org görmek ister misiniz?

Here it is.

İşte burada.

Here's wants to is.

İşte istiyor. Bu

It is.

In a few years since I saw one look at the size of that.

.

Birkaç yıl içinde bunun boyutuna bir bakış gördüğümden beri.

Now, that is I think that is the biggest organ I've seen in a while.

Sanırım bu, bir süredir gördüğüm en büyük organ.

That's bigger than my Uncle Peter's organ.

Bu, Peter amcamın organından daha büyük.

His organ wasn't very big, but.

Organı çok büyük değildi ama.

But he used to be able to get quite

Ama eskiden oldukça

cross, try to not fit I'm not I'm not joking.

küsmeyi bilirdi, sığdırmamaya çalış, ben şaka yapmıyorum.

By the way, we did have an Uncle Peter, and he did have an organ.

Bu arada, bir Peter Amcamız vardı ve onun da bir organı vardı.

And sometimes I would have

Ve bazen

private performances if anyone doesn't realise it. Mr.

kimse fark etmezse özel performanslarım olurdu. Bay

Duncan is being signed.

Duncan imzalanıyor.

I'm not, I'm not.

değilim, değilim.

We actually did have an Uncle Peter who can have a yo yo.

Aslında yo yo yapabilen bir Peter Amcamız vardı .

I'm not, you know. Yes, you are.

değilim, biliyorsun. Evet öylesin.

You know what you're doing Mr don't, you're being rude.

Ne yaptığınızı biliyorsunuz Bay yapma, kabalık ediyorsunuz.

You know what you're doing?

Ne yaptığını biliyor musun?

You're being rude, you're rude.

Kaba davranıyorsun, kabasın. Çok

You're rude, man.

kabasın, adamım.

Yes. I'm going to tell your mother when she comes how rude you are.

Evet. Annene geldiğinde ne kadar kaba olduğunu söyleyeceğim.

I pull out all the stops.

Tüm durakları çekiyorum.

Is Vittoria to remember as much as I can about what you teach us?

Vittoria, bize öğrettiklerinle ilgili hatırlayabildiğim kadarını hatırlamalı mı?

Yes, that's good.

Evet bu iyi.

One 100 dub says.

Bir 100 dub diyor.

What about this musical expression? Run the show?

Peki ya bu müzikal ifade? Programı Başlat?

Yes, but I suppose if you run the show, it means that person who is in charge

Evet, ama sanırım şovu siz yönetiyorsanız, bu sorumlu kişi

or the person who is arranging or organising everything. So.

veya her şeyi düzenleyen veya organize eden kişi anlamına gelir. Bu yüzden.

So you might say that one person is running the show.

Yani şovu bir kişinin yönettiğini söyleyebilirsiniz.

That means that person is maybe organising or controlling or managing

Bu, o kişinin herhangi bir durumda olup biteni organize ettiği , kontrol ettiği veya yönettiği anlamına gelir

what is happening in any situation. Yes.

. Evet.

We're not referring to an actual show no.

Gerçek bir şov numarasından bahsetmiyoruz.

As in a musical or something.

Bir müzikalde olduğu gibi.

You could be running the show at work.

Şovu iş yerinde yönetiyor olabilirsiniz.

Yeah. The boss is away.

Evet. Patron uzakta.

I'm running the show this week.

Bu hafta şovu yönetiyorum.

So you're organising all the other employees? Yes.

Yani diğer tüm çalışanları sen mi organize ediyorsun? Evet.

You might also say steering the ship.

Gemiyi yönlendirmek de diyebilirsiniz.

Yeah. Here's another one.

Evet. İşte burada bir başkası.

Oh, if you have something Mr.

Ah, Bay

Steve, that has all the bells and whistles,

Steve, tüm özellikleri olan bir şeye sahipseniz,

something that has all the bells and all the whistles,

tüm özelliklere sahip bir şeye sahipseniz,

it means you have something that has everything with it that is available.

bu, mevcut olan her şeye sahip bir şeye sahip olduğunuz anlamına gelir .

All of the things that come with it or go with it are all there.

Onunla gelen veya onunla giden her şey oradadır.

So quite often when you buy something, maybe maybe if you're buying a car,

Sık sık bir şey satın aldığınızda, belki bir araba alıyorsanız,

buying a car and you tick all the options.

bir araba alıyorsanız ve tüm seçenekleri işaretlerseniz.

Yes, I want the sunroof, I want the air conditioning, I want the satnav

Evet, sunroof istiyorum, klima istiyorum, navigasyon istiyorum,

the leather seats,

deri koltuklar,

everything.

So I bought that car with all the bells and whistles on it.

her şey.

Ben de o arabayı üzerinde tüm çan ve ıslıklarla aldım.

So it had every available option.

Yani mevcut her seçeneğe sahipti.

So all the things that are available that you can have

Yani onunla sahip olabileceğiniz mevcut her şeyi

with it, you've actually included.

aslında dahil ettiniz.

So everything is there.

Yani her şey orada.

You have all the bells and whistles, everything is there.

Tüm zillere ve ıslıklara sahipsiniz, her şey orada.

Again, referring to an orchestra

Yine bir orkestradan,

a person.

bir kişiden bahsediyoruz.

This might refer to Mr.

Bu, Bay Steve'e atıfta bulunabilir

Steve, or maybe you mean a person who talks

veya belki bozuk bir plak gibi konuşan bir kişiyi kastediyorsunuz.

like a broken record

a record is something you play a piece of vinyl, a disk

that you put a small needle on, and then it produces a sound,

a person who talks like a broken record,

bozuk plak gibi konuşan,

and it is a person who keeps saying the same things.

aynı şeyleri söyleyip duran insandır.

But that's similar to the phrase we had earlier, isn't it? Hmm.

Ama bu daha önce kullandığımız ifadeye benziyor, değil mi? Hmm.

What was the phrase we had earlier, which is similar to this?

Daha önce sahip olduğumuz, buna benzer bir ifade neydi?

That's it. To harp on. To harp on about something.

Bu kadar. Arp çalmak için. Bir şey hakkında harp yapmak.

So, yes, the record keeps saying the same thing because

Yani evet, plak bozuk olduğu için hep aynı şeyi söyleyip duruyor

it's broken keeps going saying the same thing. Yeah.

. Evet.

So you just keep repeating it.

Yani sadece tekrarlamaya devam et.

So maybe a bit different.

Yani belki biraz farklı.

If you're harping on about something, you might be talking about a particular subject

Bir şey hakkında ısrar ediyorsanız, belirli bir konudan

a lot, but different aspects of it.

çok ama farklı yönlerinden bahsediyor olabilirsiniz.

Whereas if you're talking like a broken record,

Oysa bozuk bir plak gibi konuşuyorsanız,

you just repeating the same thing about a particular subject.

belirli bir konuda aynı şeyi tekrarlıyorsunuz.

That's it.

Bu kadar.

So you repeat it.

Yani tekrar ediyorsun.

You might keep talking about the weather or you might say the same thing every day.

Hava durumu hakkında konuşmaya devam edebilir veya her gün aynı şeyi söyleyebilirsin.

You might you might look out the window and comment on the same thing every day.

Pencereden dışarı bakıp her gün aynı şeye yorum yapabilirsin.

Almost like when a record

Neredeyse rekor kırıldığı zamanki gibi

is broken. Yes.

. Evet.

And the same part of the record, right?

Ve kaydın aynı kısmı, değil mi?

You might start repeating, you might, for example, at work,

Tekrar etmeye başlayabilirsiniz, mesela işte diyebilirsiniz, bilirsiniz

you might say, you know, your boss might say, I might sound like a broken record,

, patronunuz diyebilir ki bozuk plak gibi gelebilirim

but if we're going to sell more products, this company,

ama eğer daha fazla ürün satacaksak, bu şirket,

you know, everyone's got to work harder

bilirsiniz , herkesin daha çok çalışması gerekiyor, bu

so it's sometimes it is useful.

yüzden bazen faydalı oluyor.

Yeah.

Evet.

If you want to repeat something that's important and you might actually.

Önemli olan bir şeyi tekrarlamak istiyorsanız ve gerçekten yapabilirsiniz.

Yeah, offer up that explanation, I might sound like a broken record, but, you know,

Evet, bu açıklamayı yap, rekor kırmış gibi gelebilirim ama biliyorsun,

if we don't get this wedding booked now, we're going to lose the chance

bu düğünü şimdi rezerve etmezsek, ne

of when, you know, when we want to have it,

zaman, bilirsin, ne zaman sahip olmak istediğimizi yapma şansını kaybedeceğiz. o,

you know, somebody. Yeah.

bilirsin, birisi. Evet.

So that's how you might use that phrase to keep repeating or saying the same thing.

Aynı şeyi tekrarlamak veya söylemek için bu cümleyi böyle kullanabilirsiniz.

Is another one.

Başka biri mi?

100 of the show must go on. It must.

Gösterinin 100'ü devam etmeli. O olmalı.

And I suppose this is not really musical.

Ve sanırım bu gerçekten müzikal değil.

No, but I suppose you can't have a musical show.

Hayır, ama sanırım müzikal bir şov yapamazsınız.

But this is more about performance.

Ama bu daha çok performansla ilgili.

But yes, the show must go on.

Ama evet, şov devam etmeli.

Whatever happens, whatever difficulties come our way, we must still carry on yes.

Ne olursa olsun, önümüze hangi zorluklar çıkarsa çıksın, yine de devam etmeliyiz evet.

Because if you are actually in a show, if something goes wrong, you have to keep going.

Çünkü gerçekten bir şovdaysanız, bir şeyler ters giderse devam etmek zorundasınız.

Because the audience is and they've paid.

Çünkü seyirci öyle ve ödediler.

But something might go wrong at work or at home.

Ancak işte veya evde bir şeyler ters gidebilir.

But you just keep going anyway because you have to do that.

Ama yine de devam et çünkü bunu yapmak zorundasın.

But. So, yeah. Yes, here we go. Another one

Ancak. Yani evet. Evet, başlıyoruz.

that's a very popular phrase to use, actually.

Aslında kullanması çok popüler olan başka bir cümle.

Something is music to your ears.

Bir şey kulaklarınıza müziktir.

Something pleasant,

Hoş bir şey,

something pleasing, an enjoyable thing.

hoş bir şey, hoş bir şey.

But we're not talking about music.

Ama müzikten bahsetmiyoruz.

No. Well, all of these are phrases.

Hayır. Bunların hepsi deyim.

Yes. And phrases making it clear. That's it.

Evet. Ve bunu netleştiren cümleler. Bu kadar.

So music to you?

peki sence müzik?

We're not talking about music at all or tunes.

Müzikten ya da melodilerden hiç bahsetmiyoruz.

No, it's a it's a it's a phrase concert to it's a musical phrase.

Hayır, bu bir müzik cümlesi konseri.

This is what we call figurative.

Buna figüratif diyoruz.

It is something that is expressing one thing by using something else.

Bir şeyi başka bir şey kullanarak ifade eden bir şeydir.

So something is music to your ears.

Yani bir şey kulaklarınıza müziktir.

Imagine music that is beautiful and soft going into your ear.

Güzel ve yumuşak bir müziğin kulağınıza geldiğini hayal edin.

Now, imagine something that you hear or something that is pleasing.

Şimdi, duyduğunuz veya hoşunuza giden bir şey hayal edin .

Maybe you have some good news.

Belki iyi haberlerin vardır.

Maybe a person has given you some good news,

Belki biri size güzel bir haber verdi,

maybe something they are excited about.

belki de heyecanlandığı bir şey.

And then you are pleased because of the news.

Ve sonra haberler yüzünden memnunsun.

You might say, Oh, thank you.

Oh, teşekkür ederim diyebilirsiniz.

That is music to my ears.

Bu benim kulağıma müzik.

Yes, it's something very pleasant and enjoyable,

Evet, çok hoş ve keyifli bir şey

or maybe something good that you've heard. Yes.

ya da belki de duyduğunuz iyi bir şey. Evet.

You might have, you know, ordered something and it's been delayed.

Bir şey sipariş etmiş olabilirsiniz ve gecikmiş olabilir.

And then you find

Sonra şirketi bulup

the company and say, you know, when when's my new car arriving?

yeni arabam ne zaman geliyor dersiniz.

And they say, well, it's coming in two weeks time on the 16th of February or something.

Ve diyorlar ki, iki hafta sonra 16 Şubat'ta falan geliyor.

They say, Well, that's music to my ears.

Eh, bu benim kulağıma müzik diyorlar.

It's something, you know, that is very pleasant. Hmm.

Bu çok hoş bir şey. Hmm.

Anything.

Herhangi bir şey.

Anything that sounds music to my you can say that's music.

Bana müzik gibi gelen her şeye müzik diyebilirsiniz.

That's music to my ears.

Bu benim kulağıma müzik.

Good news, good news, positive news, something you find out?

İyi haber, iyi haber, olumlu haber, bulduğunuz bir şey?

Yeah, yeah. Your best friend's getting married.

Evet evet. En iyi arkadaşın evleniyor.

Well, that's music to my ears because very pleased

Pekala, bu benim için müzik çünkü

that your two friends are tying the knot here's another one.

iki arkadaşınızın düğümü atmasına çok sevindim, işte bir tane daha.

Oh, this is something we often do.

Ah, bu sık sık yaptığımız bir şey.

People often do this when when they have a certain opinion

İnsanlar bunu genellikle belirli bir görüşe sahip olduklarında yaparlar

and maybe afterwards they they change their opinion.

ve belki daha sonra fikirlerini değiştirirler. Birinin melodisini değiştirmek için

They change their opinion to something else

fikirlerini başka bir şeye değiştirirler

to change one's tune.

.

So when we think of a tune, we think of something that is done or performed in a certain way.

Yani bir ezgiyi düşündüğümüzde, belli bir şekilde yapılmış veya icra edilmiş bir şeyi düşünürüz.

But maybe if you change that

Ama belki o

tune, you you make changes to it

melodiyi değiştirirseniz, onda değişiklikler yaparsınız

or you alter that thing, then it is different.

veya o şeyi değiştirirseniz, o zaman durum farklıdır.

So that's the reason why we say to change one's tune.

İşte bu yüzden melodisini değiştir dememizin sebebi bu.

And that means to alter a person's opinion.

Ve bu, bir kişinin fikrini değiştirmek anlamına gelir.

Your opinion or your thoughts or feelings change.

Fikriniz veya düşünceleriniz veya duygularınız değişir.

You change your tune so maybe you hear a person, Steve, talking about

Melodinizi değiştirirsiniz ve belki bir kişinin, Steve'in

maybe they don't like the thought of two men getting married,

iki erkeğin evlenmesi düşüncesinden hoşlanmadığından bahsettiğini duyarsınız ,

but then later they change their mind and they say, No, I was wrong about that.

ama sonra fikrini değiştirir ve "Hayır, bu konuda yanılmışım" derler. Kulağa

It's it sounds like a good thing.

iyi bir şey gibi geliyor.

Go on going.

Devam et.

Do it, get married.

Yap, evlen.

You might you might be somebody.

Birisi olabilirsin.

So we can say that that person has changed their tune. Yes.

Yani o kişinin nabzını değiştirdiğini söyleyebiliriz. Evet.

And you can say to somebody, oh, you've changed your tune.

Ve birine ah, melodini değiştirmişsin diyebilirsin.

No, about something.

Hayır, bir şey hakkında.

So maybe, for example, you weren't somebody that was particularly

Yani, örneğin, özellikle

into the royal family or monarchy.

kraliyet ailesine veya monarşiye bağlı biri değildiniz.

You didn't like the royal family, but then you watched all the celebrations of the queen's

Kraliyet ailesini sevmiyordunuz ama sonra kraliçenin

platinum jubilee.

platin yıldönümünün tüm kutlamalarını izlediniz.

And then

Ve sonra

you started saying Oh, isn't that nice?

Oh, ne güzel değil mi demeye başladın?

Oh, I liked what the queen said about that.

Oh, kraliçenin bu konuda söylediği şey hoşuma gitti.

And some of you might say, Oh, I didn't think you like the royal family.

Ve bazılarınız, Kraliyet ailesini sevdiğinizi düşünmemiştim diyebilir.

You've changed your tune. Mm.

Melodinizi değiştirmişsiniz. mm.

Because some new information has come into your mind

Çünkü aklınıza

that altered your opinion on something.

bir şey hakkındaki düşüncenizi değiştiren bazı yeni bilgiler geldi.

Politicians often change their tune about something

Politikacılar genellikle bir şey hakkında fikrini değiştirir

because they or you might change a tune about somebody at work,

çünkü onlar veya siz işyerindeki biri hakkında bir melodiyi değiştirebilirsiniz,

somebody you might not like them at all, but then suddenly they do something

birinden hiç hoşlanmayabilirsiniz ama sonra aniden bir şey yaparlar

or you get into a conversation with them and think, Oh, that all right?

veya siz onlarla bir sohbete girersiniz ve düşünürsünüz, Ah, hepsi bu. Sağ?

And then you suddenly start saying, Oh, John.

Ve sonra aniden, Ah, John, demeye başlarsın.

Oh, he's quite nice chap.

Oh, oldukça hoş bir adam.

Isn't is that you've changed your tune?

Melodisini değiştirmişsin değil mi?

I didn't think you liked him. Mm.

Ondan hoşlandığını düşünmemiştim. mm.

Yeah.

Evet.

You've changed your opinion about something.

Bir konuda fikrini değiştirmişsin.

A person has changed that you've got much longer to gain, Mr.

Bir kişi değişti ki, daha çok zamanınız var, Bay

Duncan. My legs are ageing.

Duncan. Bacaklarım yaşlanıyor.

I've been standing here for 2 hours and 15 minutes.

2 saat 15 dakikadır burada duruyorum.

Well, yeah, but you're used to it. I'm not.

Evet, ama sen buna alışkınsın. Değilim.

I'm not a cup of tea, Mr.

Ben çaylak değilim, Bay

Jenkins. Mr.. Mr. Steele wants to go.

Jenkins. Bay.. Bay Steele gitmek istiyor.

I have a feeling we do have a busy week, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse yoğun bir hafta geçireceğimize dair bir his var içimde.

Yes, I've got a lot to do to prepare for my mother coming.

Evet, annemin gelişine hazırlanmak için yapacak çok işim var.

That said, I have to completely destroy my studio.

Bununla birlikte, stüdyomu tamamen yok etmem gerekiyor.

I have to tear my studio to pieces so that we can fit a bed in. So.

Bir yatak sığdırabilmemiz için stüdyomu parçalara ayırmam gerekiyor.

So Mr. Steed's mother will be here.

Yani Bay Steed'in annesi burada olacak.

So if if I'm here on Wednesday and you can hear some snoring, it's not me.

Yani eğer çarşamba günü buradaysam ve biraz horlama duyuyorsanız, o ben değilim.

It's Mr.

Bay

Steve's mother.

She's probably having a nap in the corner of the room,

Steve'in annesi.

Muhtemelen odanın bir köşesinde şekerleme yapıyor

but I'm hoping also we will be here live

ama umarım biz de

when we reach 1 million subscribers.

1 milyon aboneye ulaştığımızda canlı yayında burada oluruz.

We are approaching that point, Mr.

O noktaya yaklaşıyoruz Bay

Steve, are you excited I am mildly

Steve, heyecanlandınız mı hafif

mildly.

hafif. Bir

It will never happen again.

daha asla olmayacak.

It's a bit like the Queen's Platinum Jubilee.

Bu biraz Kraliçe'nin Platin Jübile'si gibi.

It might do. You might get to a million.

Yapabilir. Bir milyona ulaşabilirsin.

Then you could do some adjustment and take them off yet.

O zaman biraz ayarlama yapabilir ve onları henüz çıkarabilirsin.

100 off. Yeah. And then you go back again.

100 indirim. Evet. Ve sonra tekrar geri dönersin.

Oh, I say, yeah, I do.

Oh, evet, diyorum.

Do that. Please, please don't say that.

Yap bunu. Lütfen, lütfen öyle söyleme.

You might get another.

Başka bir tane alabilirsin.

That is, that is one of my worst nightmares.

Yani, bu benim en kötü kabuslarımdan biri.

But yes, yes, it is a big thing.

Ama evet, evet, bu büyük bir şey.

Seriously, seriously.

Cidden, cidden.

For a moment it is a big moment because it's taken 15

Bir an için büyük bir an çünkü

and a half years to get to 1 million subscribers.

1 milyon aboneye ulaşmak 15 buçuk yıl sürdü.

So I have put a lot of time and effort into,

Bu yüzden o milyonlarca aboneye çok zaman ve çaba harcadım

into those, those million subscribers. Yes.

. Evet.

Christina uses the phrase changing your tune in a different way.

Christina, melodinizi değiştiren ifadeyi farklı bir şekilde kullanıyor.

You can say that you you have not changed your tune.

Melodinizi değiştirmediğinizi söyleyebilirsiniz.

You know something? Yes.

Bir şey mi biliyorsun? Evet.

So it doesn't it doesn't always refer to something when somebody changes their opinion.

Yani birisi fikrini değiştirdiğinde her zaman bir şeye atıfta bulunmaz .

Maybe you've kept the same opinion.

Belki de aynı görüşü koruyorsun.

And for example, down the road works,

Ve mesela yol çalışmaları,

for example, I could I could

mesela, ben bilir miydim

you know, I might say I don't agree with what they've been saying.

, söylediklerine katılmadığımı söyleyebilirim .

And then somebody might say, well, yeah, you haven't changed your tune, have you?

Ve sonra birisi diyebilir ki, evet, melodini değiştirmedin, değil mi?

Or yeah.

Ya da evet.

To indicate that you have still got the same opinion about something maybe over a long period of time,

Bir şey hakkında belki de uzun bir süredir aynı fikre sahip olduğunuzu belirtmek için,

despite evidence to the contrary,

aksi yöndeki kanıtlara rağmen,

you might not change your opinion about something.

bir şey hakkındaki fikrinizi değiştiremeyebilirsiniz.

And someone will say sarcastically, Well, you haven't changed tune, have you?

Ve birisi alaycı bir şekilde, Eh, melodiyi değiştirmedin, değil mi?

So you've got the same attitudes that you had before.

Yani daha önce sahip olduğunuz aynı tutumlara sahipsiniz.

Years ago about something.

Yıllar önce bir şey hakkında.

I'm trying not to sneeze.

Hapşırmamaya çalışıyorum.

Yes, I have.

Evet bende var.

I have some sneezes building up in my story.

Hikayemde bazı hapşırıklar oluşuyor.

Pleased, pleasant and pleasing

Memnun, hoş ve hoş

are pronounced differently. Hmm.

farklı telaffuz edilir. Hmm.

Yeah.

Evet.

This disease mother can make a lemon cake.

Bu hastalıkta anne limonlu kek yapabilir.

How did you know about my mother's lemon cake?

Annemin limonlu kekini nereden biliyordun?

We have mentioned your mother.

Annenden bahsetmiştik.

We have mentioned your mother's lemon drizzle.

Annenizin limonlu çiselemesinden bahsetmiştik.

Well, my mother has a I goes to the hairdresser's every week,

Annem her hafta kuaföre gider

and she occasionally makes them a lemon drizzle cake.

ve ara sıra onlara limonlu kek yapar.

And she made them. They love it.

Ve onları yaptı. Onu seviyorlar.

And when she takes a free cake into them, she gets a free haircut.

Ve onlara bedava bir pasta aldığında, bedava saçını kestiriyor.

I That's good. Yes.

Bu iyi. Evet.

She just has to pay for something of a baby.

Bebek gibi bir şey için para ödemesi gerekiyor.

She needs any hair cutting off.

Herhangi bir saç kesmeye ihtiyacı var.

I do it for free because she brings them a lovely lemon OK.

Onlara güzel bir limon getirdiği için bedavaya yapıyorum.

So there's a good tip.

Yani iyi bir ipucu var.

If you want to get anything for free, always give someone a piece of cake,

Bir şeyi bedavaya almak istiyorsan, birine her zaman bir parça kek ver, o

and then you will get free things.

zaman bedava şeyler alırsın.

I will try that next week. OK, Steve.

Bunu önümüzdeki hafta deneyeceğim. Tamam, Steve.

Steve was complaining because he wants to go, so I think we will.

Steve gitmek istediği için şikayet ediyordu, o yüzden gideceğimizi düşünüyorum.

So you, Mr. Duncan, you can stay on a bit longer.

Yani Bay Duncan, biraz daha kalabilirsiniz.

I can. I can stay here forever.

Yapabilirim. Burada sonsuza kadar kalabilirim.

I can. I can stay here.

Yapabilirim. Burada kalabilirim.

I might stay here for another 4 hours.

Burada 4 saat daha kalabilirim.

I will stay here live

until we reach 1 million subscribers.

1 milyon aboneye ulaşana kadar canlı yayında burada kalacağım.

The grief is not good, so I'll have to.

Keder iyi değil, bu yüzden zorunda kalacağım.

How will you go to the toilet?

Tuvalete nasıl gideceksin?

Well, I'll just stand here and just let it run down my legs.

Pekala, burada durup bacaklarımdan aşağı akmasına izin vereceğim.

Yes, Sylvia.

Evet, Sylvia.

Yes? We used to present the live show sitting down, and I'd like to go back to that, to be honest,

Evet? Canlı şovu oturarak sunardık ve dürüst olmak gerekirse buna geri dönmek isterim

because my legs ache a lot, so I think it's very good for me.

çünkü bacaklarım çok ağrıyor, bu yüzden benim için çok iyi olduğunu düşünüyorum.

But yes. By Maria.

Ama evet. Maria tarafından.

Thank you

for attending that.

Buna katıldığınız için teşekkürler.

We are going now.

Şimdi gidiyoruz.

Did you have many levels of those phrases?

Bu ifadelerin birçok seviyesine sahip miydin?

Just just about four or five or six or maybe about about seven.

Sadece yaklaşık dört veya beş veya altı veya belki yaklaşık yedi.

Or eight, really?

Ya da sekiz, gerçekten mi?

Well, maybe ten.

Şey, belki on.

There were quite a few. It's OK, don't worry.

Epey vardı. Sorun değil endişelenme. Bu

By the way, very quickly, the difference between these two

arada, çok hızlı bir şekilde, bu iki enstrüman arasındaki fark,

instruments, this one,

bu,

because we were talking about this, if it doesn't work,

çünkü bundan bahsediyorduk, eğer işe yaramazsa,

this is a this is actually I had to look and spiel

bu aslında

a glockenspiel with a metal

bir metal ile glockenspiel'e bakıp söylemem gerekiyordu

And this one has the little metallic things that you hit.

Ve bu çarptığınız küçük metalik şeyler var .

So there are little metal plates and each one of them produces a different sound.

Yani küçük metal plakalar var ve her biri farklı bir ses çıkarıyor.

And this particular thing is called a glockenspiel.

Ve bu özel şeye glockenspiel denir.

Not to be confused with

a xylophone.

Bir ksilofon ile karıştırılmamalıdır.

So this is a xylophone, normally much larger.

Yani bu bir ksilofon, normalde çok daha büyük.

And the things that you strike are actually made of wood.

Ve çarptığınız şeyler aslında tahtadan yapılmıştır.

So that is the slight difference between those two instruments.

Yani bu iki enstrüman arasındaki küçük fark budur. Senin

Have you?

varmi?

Well, it's interesting, because I was think, well, I had other things I was going to do.

Bu ilginç çünkü yapacak başka şeylerim olduğunu düşünüyordum.

Oh, I see. Right. Okay.

Ah anlıyorum. Sağ. Tamam aşkım.

I've jumped ahead to this.

Bunun önüne geçtim.

You see there is a piece missing from.

Bir parçanın eksik olduğunu görüyorsun.

I thought there might be this. Yeah.

Bunun olabileceğini düşündüm. Evet.

We could talk for another 20 minutes, you see, but you want to go.

20 dakika daha konuşabiliriz ama sen gitmek istiyorsun. İşte bu

So that's it. It's over. It's finished.

kadar. Bitti. Bitti.

Could you share the recipe?

Tarifi paylaşabilir misiniz?

Well, I. Rosa, I will ask my mother for the recipe.

Pekala, I. Rosa, tarifi anneme soracağım.

Yeah, because I've never baked, I've never baked this cake.

Evet, çünkü hiç pişirmedim, bu pastayı hiç pişirmedim.

My mother bakes. Maybe we can make one next week life.

Annem pişirir. Belki önümüzdeki hafta bir hayat yapabiliriz.

Maybe we can go into the kitchen with Mr Steve's mother

Belki Bay Steve'in annesiyle mutfağa gidebiliriz

and she can show us how to make a lemon drizzle.

ve o bize limonlu çiseleme yapmayı gösterebilir.

I think it's a fairly basic recipe.

Bence oldukça basit bir tarif.

It's just like a sponge. Yes.

Tıpkı bir sünger gibi. Evet.

And then after it's cooked, you just.

Ve sonra piştikten sonra, siz sadece.

You just pour on it, put some holes in the top,

Sadece üzerine dökün, üstüne biraz delik açın

and then you pour on some a mixture of.

ve sonra biraz karışımı dökün.

Of sugar and lemon juice.

Şeker ve limon suyundan.

Sounds nice. I'm hungry.

Kulağa hoş geliyor. Açım.

Right, Mr Jenkins.

I'm going to put the kettle on.

Doğru, Bay Jenkins. Su

ısıtıcısını koyacağım.

Yeah. See you all. It won't be next week.

Evet. Hepinizle görüşürüz. Gelecek hafta olmayacak.

No, mr steve will not be here.

Hayır, Bay Steve burada olmayacak. Önümüzdeki hafta

We might have mr steve's mother standing right here next week.

Bay Steve'in annesi burada olabilir.

Oh, and not the week after.

Oh, ve sonraki hafta değil.

Because I got rehearsals for two Sundays.

Çünkü iki Pazar provam var.

In a row.

OK, so I shall very sadly

arka arkaya.

Tamam, ne yazık ki

only see you maybe in three weeks time.

seni sadece üç hafta sonra göreceğim.

OK. Mr.

TAMAM. Bay

Duncan, of course, will be here maybe with my mother.

Duncan elbette burada annemle birlikte olabilir. Bizi

So stay tuned.

izlemeye devam edin.

Just in case he managed to persuade

them to say something rude then.

Onları kaba bir şey söylemeye ikna etmeyi başarırsa diye.

Right. See you all soon.

Sağ. Hepinizle yakında görüşmek üzere.

Bye bye.

Güle güle.

Mr. Steve, this is so funny.

Bay Steve, bu çok komik.

This this is the reason why everyone likes mr.

Bu herkesin Bay'ı sevmesinin nedeni budur.

Steve being he say, because he's so funny.

Steve diyor, çünkü o çok komik.

See you in July.

Temmuzda görüşürüz.

I And yes, there

Ben Ve evet, işte

it was, the fiddle playing there right

oradaydı, tam o sırada orada çalan keman

then.

.

That's it.

Bu kadar.

It's time to say goodbye.

Hoşçakal deme vakti.

It's time to go.

Gitme zamanı.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

We had a lot of things today. I will be honest with you.

Bugün çok şey yaşadık. sana karşı dürüst olacağım

Quite a lot of stuff to do today.

Bugün yapacak çok şey var.

I hope you've enjoyed this live stream.

Umarım bu canlı yayını beğenmişsinizdir.

And I hope everything has gone very well.

Ve umarım her şey çok iyi gitmiştir.

Even though I was late, I've noticed, even though I was late today,

Geç kalsam da, fark ettim, bugün geç kalmama rağmen,

despite the fact that I was late we've still

geç kalmama rağmen yine de

done it longer than we needed.

ihtiyacımız olandan daha uzun süre yaptık.

About one hour and 10 minutes or 2 hours

Yaklaşık bir saat 10 dakika veya 2 saat

2 hours and 10 minutes.

2 saat 10 dakika.

I've been with you.

seninle oldum

See you on Wednesday.

Çarşamba görüşürüz.

I will be with you on Wednesday, by the way.

Bu arada çarşamba günü sizlerle olacağım.

Wednesday I am back I don't know how or what

Çarşamba geri döndüm, şu anda nasıl ve ne yapacağımı bilmiyorum

I will be doing at the moment because things are changing here.

çünkü burada işler değişiyor.

Whilst Mr Steve's mum comes to stay.

Bay Steve'in annesi kalmaya gelirken.

But I will be with you and hopefully also

Ama ben sizinle olacağım ve umarım 1 milyon aboneye ulaştığım

I will be with you for the historic moment

tarihi anlarda da sizinle olacağım ki bu

when I reach 1 million subscribers who will be

my 1,000,000th subscriber.

benim 1.000.000'inci abonem olacak.

Find out hopefully before Wednesday.

Umarım çarşambadan önce öğrenirsin.

This is Mr.

Bu,

Duncan, in the birthplace of English, saying Thanks for watching.

İngilizcenin doğduğu yer olan Bay Duncan, izlediğiniz için teşekkürler diyor.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

I hope it's been interesting.

Umarım ilginç olmuştur.

I will leave you with some lovely sights

Sizi bazı güzel manzaralar

and some lovely musical sounds as well.

ve bazı güzel müzik sesleri ile baş başa bırakacağım.

And I will see you if not before.

Ve daha önce değilse seni göreceğim.

I will see you on Wednesday at 2 p.m.

Çarşamba günü saat 2'de görüşürüz.

UK time.

İngiltere saati.

Enjoy the rest of your weekend.

Hafta sonunun geri kalanının tadını çıkar.

And enjoy the rest of all of this.

Ve tüm bunların geri kalanının tadını çıkarın.

And of course, until the next time we meet here.

Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar.

You know what's coming next.

Sırada ne olduğunu biliyorsun.

Take care of yourself.

Kendine dikkat et.

And don't forget to smile

Ve gülümsemeyi unutma

be happy.

mutlu ol.

Don't forget there is no law against it.

Buna karşı bir kanun olmadığını unutmayın.

Ta ta for now.

Şimdilik ta ta.