Learn the English Phrases UNCHARTED WATERS and TO TEST THE WATERS

In this English lesson,

Bu İngilizce dersinde,

I wanted to help you learn

the English phrase, uncharted waters.

İngilizce deyim olan uncharted waters'ı öğrenmenize yardımcı olmak istedim.

We sometimes also say unfamiliar waters.

Bazen yabancı sular da deriz. Bunun

The literal meaning of this is to be out in a boat

gerçek anlamı,

somewhere where you don't know how deep the water is.

suyun ne kadar derin olduğunu bilmediğiniz bir yerde bir teknede olmaktır.

It's an area that's uncharted.

Keşfedilmemiş bir alandır.

But we use this phrase a lot more to talk about a situation

Ancak bu tabiri daha çok bize yabancı gelen bir durumdan bahsederken kullanırız

that is unfamiliar to us.

.

When the pandemic started,

Pandemi başladığında

all of us were in uncharted waters.

hepimiz keşfedilmemiş sulardaydık.

We were all in a situation

Hepimiz,

where we had no previous experience to help us.

bize yardımcı olacak hiçbir deneyimimizin olmadığı bir durumdaydık.

People were in that situation.

İnsanlar o durumdaydı.

Governments were certainly in uncharted waters.

Hükümetler kesinlikle keşfedilmemiş sulardaydı.

They were in unfamiliar waters

when they were trying to decide how to make new laws

and rules to handle the pandemic.

Pandemi ile başa çıkmak için yeni yasaları ve kuralları nasıl yapacaklarına karar vermeye çalışırken, bilmedikleri sulardaydılar.

So, uncharted waters or unfamiliar waters

Yani, keşfedilmemiş sular veya alışılmadık sular,

refers to any situation that's brand new to you

sizin için yepyeni olan

and you don't know exactly what to do.

ve tam olarak ne yapacağınızı bilmediğiniz herhangi bir durumu ifade eder.

The other phrase I wanted to teach you today

Bugün size öğretmek istediğim bir diğer deyim de

is the phrase to test the waters.

suları sınamak deyimi.

When you test the waters, you want to do something,

Suları test ettiğinizde, bir şeyler yapmak istersiniz,

but instead of doing all of it right away,

ancak hepsini hemen yapmak yerine,

you just do a little bit of it.

sadece birazını yaparsınız.

I'm trying to think of a good example.

İyi bir örnek düşünmeye çalışıyorum.

Let's say, I thought it would be a good idea

Diyelim ki, çiftliğimde

to have a huge family gathering at my farm,

kalabalık bir aile toplantısı yapmanın iyi bir fikir olacağını düşündüm,

but I want to test the waters before I do that,

ancak bunu yapmadan önce suları test etmek istiyorum,

so I kind of ask my sisters

bu yüzden kız kardeşlerime, hava nedeniyle

if they would be comfortable coming over

gelmekten rahatsız olup olmayacaklarını soruyorum.

because of the pandemic.

pandemi.

I ask my brother,

Kardeşime

"Hey, if we have a little party,

"Hey, küçük bir parti versek bize

would you want to come over?"

gelmek ister misin?" diye soruyorum.

So I want to test the waters a little bit.

Bu yüzden suları biraz test etmek istiyorum. Bir

I want to kind of, another phrase is to put feelers out.

nevi, başka bir deyim de duyuları söndürmek istiyorum.

I wanna kind of get a sense

if that's what people want to do.

İnsanların yapmak istediği buysa, bir fikir edinmek istiyorum.

So, to test the waters is to kind of try something

Yani, suları test etmek,

a little bit before you do the whole thing.

her şeyi yapmadan önce bir şeyi biraz denemektir.

I hope that explanation made sense.

Umarım bu açıklama mantıklı olmuştur.

So to review,

Yani bir kez daha gözden geçirecek olursak,

if you are in uncharted waters or unfamiliar waters,

eğer keşfedilmemiş sulardaysanız veya bilmediğiniz sulardaysanız,

you're in a situation that you've never been in before.

daha önce hiç bulunmadığınız bir durumdasınız demektir.

And when you test the waters,

Ve suları test ettiğinizde,

it means that you kind of try something a little bit

just to see if people like the idea or if it will work.

insanların fikri beğenip beğenmediğini veya işe yarayıp yaramayacağını görmek için bir şeyi biraz denediğiniz anlamına gelir.

Sometimes the government will test the waters.

Bazen hükümet suları test eder.

They'll they'll have like a partial new law

Kısmi yeni bir kanunları olacak

and they'll see how people react

ve

before they do the real one.

gerçek kanunu yapmadan önce insanların nasıl tepki vereceğini görecekler.

But hey, let's look at a comment from a previous video.

Ama hey, önceki bir videodan bir yoruma bakalım.

This comment is from Natalia Illusion.

Bu yorum Natalia Illusion'dan.

And Natalia says, "Living in a big city,

Ve Natalia, "Büyük bir şehirde yaşıyorum,

I'm used to having a lot of people around,

etrafta çok insan olmasına alışkınım,

therefore very little elbow room on any plane or bus

bu nedenle herhangi bir uçakta veya otobüste çok az dirsek mesafesi

is not a problem for me."

benim için sorun değil" diyor.

And my response. It's a bit of a long one.

Ve cevabım. Biraz uzun oldu.

"I guess if I move to the city someday,

"Sanırım bir gün şehre taşınırsam

I'll have to get used to that.

buna alışmam gerekecek.

Way back when I lived in the city,

Şehirde yaşadığım zamanlar,

it was hard for me to get used to the crowds

and the noise of traffic all night.

bütün gece kalabalığa ve trafik gürültüsüne alışmak benim için zordu.

Someday though, when I'm old,

Bir gün ama yaşlandığımda

I'll end up there again and I'll have to adapt."

tekrar orada olacağım ve uyum sağlamam gerekecek."

So yeah, you know, you can't live on a farm forever.

Yani evet, sonsuza kadar bir çiftlikte yaşayamazsın.

Now, obviously, Jen and I are a long ways away

Şimdi, belli ki, Jen ve ben

from moving to the city.

şehre taşınmaktan çok uzaktayız.

But when we're old, we might have to.

Ama yaşlandığımızda buna mecbur kalabiliriz.

In fact, later today on my bigger channel,

Aslında, bugün daha sonra büyük kanalımda

I'm doing a lesson on aging.

yaşlanma üzerine bir ders yapacağım.

That should be an interesting one.

Bu ilginç olmalı.

Hey, I'm gonna spin you all around though for a sec,

Hey, seni bir saniyeliğine döndüreceğim

because we are walking on a really nice bridge

çünkü benim kasabamda gerçekten güzel bir köprünün üzerinde yürüyoruz

in my local town.

.

I thought because the lesson had the word water in it

Derste su kelimesi geçtiği için

I should come to this walking bridge

bu yürüyen köprüye gelmeliyim

and I should show you that it's been raining so much

ve size o kadar çok yağmur yağdığını ve

that the stream is quite swollen here.

burada derenin oldukça şişkin olduğunu göstermeliyim diye düşündüm.

Let's look at the other side as well.

Diğer tarafa da bakalım.

You can see the water just flowing like crazy.

Suyun deli gibi aktığını görebilirsiniz.

It's actually quite a bit bigger than it normally is.

Aslında normalde olduğundan biraz daha büyük.

This is usually quite a small stream.

Bu genellikle oldukça küçük bir akıştır.

It's usually just a little bit of a trickle of water.

Genellikle sadece küçük bir su damlasıdır.

Nothing more than a ditch,

Hendekten başka bir şey değil

but it has been raining a lot lately,

ama son zamanlarda çok yağmur yağıyor,

so you can see that it's flowing like crazy.

bu yüzden deli gibi aktığını görebilirsiniz.

I also wanted to show you, I've told a story before.

Ben de size göstermek istedim, daha önce bir hikaye anlatmıştım.

I think I clicked wrong here. Here we go.

Sanırım buraya yanlış tıkladım. İşte başlıyoruz.

This is actually where, as a child,

Burası aslında, çocukken

there were less trees back then,

o zamanlar daha az ağaç vardı,

I rode my bike down the hill and hit my head on a rock.

bisikletimi yokuş aşağı sürdüm ve kafamı bir kayaya çarptım.

That's something I did while I was visiting my grandparents.

Bu, büyükanne ve büyükbabamı ziyaret ederken yaptığım bir şeydi.

And it ended up with me getting stitches on my head.

Ve sonunda kafama dikiş atıldı.

Anyways, I'll see you in a couple of days

Her neyse, birkaç gün sonra

with another short English lesson.

başka bir kısa İngilizce dersi ile görüşürüz.

Thanks for watching this one. Bye.

Bunu izlediğiniz için teşekkürler. Hoşçakal.