Learn the English Phrases UP TO ME and UP IN ARMS - A Short English Lesson with Subtitles

In this English lesson

Bu İngilizce dersinde İngilizce cümleyi

I wanted to help you learn the English phrase, up to me.

öğrenmenize yardımcı olmak istedim , bana kalmış.

If something is up to me, it means that I get to decide it.

Bir şey bana bağlıysa, buna ben karar veririm demektir.

If something is up to you, it means you get to decide it.

Bir şey size kalmışsa, buna siz karar vereceksiniz demektir.

Right now, if I wanted to go eat in a restaurant,

Şu anda bir restoranda yemek yemek isteyip istemediğim

it's not up to me.

bana bağlı değil.

The government has said that we're not allowed to.

Hükümet izin vermediğimizi söyledi. Bana göre ifadeyle

Another thing about the phrase, up to me,

ilgili bir başka şey de,

is when our children have a birthday,

çocuklarımızın doğum günü olduğunda,

it is up to them to decide what we have for supper.

akşam yemeğinde ne yiyeceğimize karar vermeleri onlara kalmış.

So my son is having a birthday this month,

Yani oğlumun bu ay doğum günü var

and he gets to decide

ve onun

what we eat for supper on his birthday.

doğum gününde akşam yemeğinde ne yiyeceğimize o karar verecek.

It is up to him.

Bu ona kalmış.

So, if something is up to me, it means I get to decide it.

Yani, eğer bir şey bana bağlıysa, buna ben karar veririm demektir.

If something is up to you,

Bir şey size kalmışsa, buna

it means that you get to decide it.

siz karar vereceksiniz demektir.

The other phrase I wanted to look at today

Bugün bakmak istediğim diğer ifade ise,

is the phrase, up in arms.

kolları sıvamış ifadesidir.

When you are up in arms about something,

Bir konuda gergin olduğunuzda,

sorry, I'm trying something new with my papers today.

kusura bakmayın, bugün kağıtlarımda yeni bir şey deniyorum.

When you are up in arms about something,

Bir şey hakkında gergin olduğunuzda,

it means you are really, really upset about it.

bu onun için gerçekten ama gerçekten üzgün olduğunuz anlamına gelir.

Right now, still in the United States,

Şu anda, hala Amerika Birleşik Devletleri'nde,

many people are up in arms

birçok insan

about the results of the election.

seçim sonuçları konusunda gergin.

They are very upset about the results.

Sonuçlara çok üzülürler.

I think if I told my son on his birthday

Sanırım oğluma doğum gününde

that he wasn't allowed to decide

what we have for supper,

akşam yemeğinde ne yiyeceğimize karar vermesine izin verilmediğini söyleseydim,

he would probably be up in arms about it,

muhtemelen bu konuda çılgına dönerdi, ne olacağına karar veremediği için

he would be very, very upset

çok ama çok üzülürdü.

that he didn't get to decide what we got to eat.

yemek yemeliyiz

So, to review once again.

Yani, bir kez daha gözden geçirmek için.

If you say something is up to me, it means I get to decide.

Bir şeyin bana bağlı olduğunu söylüyorsan , bu benim karar vereceğim anlamına gelir.

So, sometimes things aren't up to me though.

Yani, bazen işler bana bağlı değil.

But if something was up to me, it means I get to decide.

Ama bir şey bana kalmışsa, karar vermem gerekiyor demektir.

If something was up to you, it means you get to decide,

Eğer bir şey size kalmışsa, bu sizin karar vereceğiniz anlamına gelir,

but sometimes it's up to the government to decide,

ancak bazen karar

or it's up to your boss to decide.

vermek hükümete veya patronunuza bağlıdır.

That's not always the most enjoyable,

Bu her zaman en keyiflisi değil

but I think overall rules and laws are good.

ama bence genel kurallar ve yasalar iyi.

The other phrase, again, was the phrase, up in arms.

Diğer deyim, yine, " kollar yukarı" deyimiydi.

When you are up in arms about something

Bir şey hakkında gergin olduğunuzda,

it means you are really, really upset about it.

bu onun için gerçekten ama gerçekten üzgün olduğunuz anlamına gelir.

By the way, I'm not up in arms about the weather today.

Bu arada, bugün hava durumu konusunda gergin değilim.

I'm actually kinda happy about it.

Aslında bu konuda biraz mutluyum. Kanada, Ontario'da

It's one of the first little snow falls,

düşen ilk küçük karlardan biri

here in Ontario, Canada.

.

Let's look, though, at a comment from a previous video,

Yine de bir önceki videodan bir yoruma bakalım,

this comment is from Alex,

bu yorum Alex'e ait

and Alex says, "Hello, teacher Bob.

ve Alex, "Merhaba Bob öğretmen" diyor. Videoyu izlerken

"I had noticed the kitten behind your back

arkanızdaki kedi yavrusunu fark ettim

as I was watching the video.

.

"It looked nice, is it yours?"

"Güzel görünüyordu, senin mi?"

And my reply was, "Yes, technically it is mine,

Cevabım, "Evet, teknik olarak benim,

"but it really is my daughter's.

" ama gerçekten kızımın.

"She's the one who spends time with it.

"Onunla vakit geçiren o.

"I'm the one that buys the cat food."

"Kedi mamasını alan benim."

I think you probably understand what I'm saying there.

Sanırım orada ne dediğimi anlamışsınızdır.

Technically, I own the cat,

Teknik olarak kedinin sahibiyim

but I'm not the one that plays with the cats every day.

ama satın alan ben değilim. her gün kedilerle oynuyor.Yani

So, I'm the one who buys the food,

, mama alan benim,

I'm the one who buys things to take care of the cats,

kedilere bakmak için bir şeyler alan benim

but it's really my daughter who plays with the cats.

ama kedilerle oynayan aslında kızım.Yani

So in the cat's mind, my daughter is their owner

kedinin zihninde , kızım onların sahibi

because the cats don't really like me that much.

çünkü kediler beni pek sevmiyor.

By the way, that was from a previous video.

Bu arada bu önceki bir videodandı.

Thanks Alex, for that comment.

Bu yorum için teşekkürler Alex.

Yes, in the previous video at the beginning,

Evet, önceki videonun başında,

there's a kitten that walks past,

bir kedi yavrusu var ki yanından geçer

and then it walks past again just a little while later.

ve kısa bir süre sonra tekrar yanından geçer.Ve

And I think that kitten's name is Pumpkin.

sanırım o kediciğin adı Balkabağı.Yani

So there are actually two kittens

aslında tıpatıp aynı görünen iki kedi yavrusu var

that look exactly alike,

,

they are both kind of that orange color.

ikisi de o turuncu renkte.Bu

So my daughter, I asked her earlier,

yüzden kızım, sordum. Daha önce ona

I said, "What are the names of those two little kittens?"

" Bu iki küçük kedinin adları ne?" dedim

And she said, "One's name is Pumpkin,

ve "Birinin adı Kabak,

"the other one's name is Apricot."

diğerinin adı Kayısı" dedi.

So, she named the kittens after two things

Bu yüzden, yavru kedilere

that have that similar orange color.

benzer turuncu renge sahip iki şeyin adını verdi.

So, she's pretty sure that that was Pumpkin

Yani

that walked behind me, and not Apricot.

arkamdan yürüyenin Apricot değil, Balkabağı olduğundan oldukça emin.

So, those are their names.

Demek isimleri bunlar.

So again, the kittens are technically mine,

Yani yine, kedi yavruları teknik olarak benim,

but I didn't name them.

ama onlara isim vermedim.

It wasn't up to me to name the kittens,

Yavru kedilere isim vermek bana düşmedi,

it was up to my daughter to do that.

bunu yapmak kızıma kaldı.

Do you see what I did there?

Orada ne yaptığımı görüyor musun? Dersin

I just used the phrase from the beginning of the lesson.

başındaki ifadeyi kullandım .

So it was up to her,

Yani

she's the one who goes out every day

her gün dışarı çıkıp

and plays with the kittens.

yavru kedilerle oynayan oydu.

She's the one that feeds them.

Onları besleyen o.

I'm just the one that spends the money

Ben sadece parayı

so that we have kittens.

yavru kedilerimiz olsun diye harcayan kişiyim. Ebeveyn olduğunuzda

It's kinda how it works when you're a parent.

işler böyle yürür .

Anyways, have a great day.

Her neyse, iyi günler. Bir

I'll see you in the next small English lesson.

sonraki küçük İngilizce dersinde görüşürüz.