Advanced English Conversation About Travel [The Fearless Fluency Club]

Vanessa: Hi, I'm Vanessa from the website, SpeakEnglishWithVanessa.com.

Vanessa: Merhaba, ben SpeakEnglishWithVanessa.com web sitesinden Vanessa . The Fearless Fluency Club kursundan

Welcome to the sample conversation video lesson from the course The Fearless Fluency Club.

örnek konuşma video dersine hoş geldiniz .

In this video, you'll see myself and my sister Cherise having a conversation, a natural,

Bu videoda kız kardeşim Cherise ile

real conversation about reverse culture shock.

ters kültür şoku hakkında doğal, gerçek bir sohbet ederken göreceksiniz.

If you don't know what this term is, watch the video.

Bu terimin ne olduğunu bilmiyorsanız videoyu izleyin.

If you'd like to hear natural conversations, I'm sure you'll enjoy it, and to analyze and

Doğal konuşmalar dinlemek, hoşunuza gideceğinden eminim ve bu videoda kullandığımız

learn about the vocabulary, the grammar, the pronunciation that we use in this video, make

kelimeleri, dilbilgisini, telaffuzları analiz etmek ve öğrenmek istiyorsanız , bu videodaki

sure that you watch the other videos in this series.

diğer videoları izlediğinizden emin olun. Bu diziler.

That way you can more completely and fully understand the conversation and use the English

Bu şekilde konuşmayı daha eksiksiz ve tam olarak anlayabilir ve İngilizceyi

yourself.

kendiniz kullanabilirsiniz.

To join The Fearless Fluency Club, you can click the link here in the description or

The Fearless Fluency Club'a katılmak için buradaki açıklamadaki bağlantıya veya

up here at the top, the little I in the corner.

üstte, köşedeki küçük ben'e tıklayabilirsiniz.

Thanks so much and let's get started.

Çok teşekkürler ve başlayalım.

Hi everyone.

Herkese selam.

I want to introduce you to my sister, Charisse.

Seni kız kardeşim Charisse ile tanıştırmak istiyorum.

Charisse: Hi everyone.

Charisse: Herkese merhaba.

Vanessa: Today we're going to talk about a cool topic, reverse culture shock, but first

Vanessa: Bugün harika bir konu hakkında konuşacağız , ters kültür şoku, ama önce kız

I want to introduce my sister, because you probably don't know her.

kardeşimi tanıtmak istiyorum, çünkü muhtemelen onu tanımıyorsunuz.

Can you tell us first a little bit about where you've lived or different countries you've

Bize önce nerede yaşadığınızdan veya yaşadığınız farklı ülkelerden biraz bahseder misiniz

lived in?

?

Cherise: Yeah, sure.

Cherise: Evet, tabii.

Well, I lived in France.

İyi ki Fransa'da yaşadım.

I lived in Argentina, and I recently returned from South Korea.

Arjantin'de yaşadım ve yakın zamanda Güney Kore'den döndüm.

Vanessa: Cool, cool.

Vanessa: Harika, harika.

What were you doing in France?

Fransa'da ne yapıyordun?

Cherise: In France, I was an au pair.

Cherise: Fransa'da au çiftiydim.

In Argentina, I had multiple jobs actually.

Arjantin'de aslında birden fazla işim vardı.

First, I worked at a volunteer organization, then I taught English, every odd job.

Önce gönüllü bir organizasyonda çalıştım, sonra İngilizce öğrettim, her türlü tuhaf işte.

Then, I moved directly to South Korea, where I also taught English.

Sonra doğrudan Güney Kore'ye taşındım ve burada İngilizce de öğrettim.

Vanessa: Yeah, so you're also an English teacher or yo used to be an English teacher.

Vanessa: Evet, yani aynı zamanda İngilizce öğretmenisin ya da eskiden İngilizce öğretmeniydin.

That's really cool.

Bu gerçekten havalı.

We have something in common.

Ortaklaşa birşeyimiz var.

Cherise: Yeah.

Cherise: Evet.

Yeah, we do.

Evet, yapıyoruz.

Vanessa: The topic for today is reverse culture shock, and maybe some people know about what

Vanessa: Bugünün konusu ters kültür şoku ve belki bazı insanlar

culture shock is, but how would you describe culture shock?

kültür şokunun ne olduğunu biliyordur, ama kültür şokunu nasıl tanımlarsınız?

Cherise: Reverse culture shock is when you go from the country you've been living in,

Cherise: Ters kültür şoku, yaşadığınız ülkeden,

a foreign country, let's say, South Korea, you come back to your home country, and then

yabancı bir ülkeden, diyelim ki Güney Kore'den ayrıldığınızda, kendi ülkenize döndüğünüzde ve sonra

all of a sudden everything feels foreign, as if you're returning to a foreign country

birdenbire her şey sanki yabancıymışsınız gibi hissettirir. Kendi ülkenize değil, yabancı bir ülkeye dönüyorsunuz

and not your home country.

.

You don't connect with people.

İnsanlarla bağlantı kurmuyorsun.

You feel very different from everything around you.

Etrafınızdaki her şeyden çok farklı hissediyorsunuz .

Vanessa: Yeah, you feel kind of disconnected from what used to be really normal for you.

Vanessa: Evet, senin için gerçekten normal olan şeylerden kopmuş gibi hissediyorsun.

Cherise: Exactly.

Cherise: Aynen.

Vanessa: Yeah, and that's a terrible feeling because you feel like, "Oh, I should be going

Vanessa: Evet ve bu çok kötü bir duygu çünkü "Oh,

home.

eve gitmeliyim.

I should be really comfortable," and then you feel really weird.

Gerçekten rahat olmalıyım" diyorsun ve sonra kendini gerçekten tuhaf hissediyorsun.

Cherise: Exactly.

Cherise: Aynen.

You don't expect it.

Bunu beklemiyorsun.

You hear of culture shock, but reverse culture shock is something you're not expecting.

Kültür şokunu duyarsınız ama ters kültür şoku beklemediğiniz bir şeydir.

Because you don't prepare for it, it hits you harder.

Buna hazırlanmadığınız için, sizi daha çok vurur.

Vanessa: Yeah, that's a good point.

Vanessa: Evet, bu iyi bir nokta.

I don't know.

Bilmiyorum. Arjantin'e, Fransa'ya veya Kore'ye taşındığınızda

Have you ever felt culture shock, regular culture shock when you moved to Argentina

hiç kültür şoku, düzenli bir kültür şoku hissettiniz mi

or France or Korea?

?

Did you feel like, "This is a new culture"?

"Bu yeni bir kültür" gibi hissettiniz mi?

Cherise: I definitely did to an extent, because you're preparing for it.

Cherise: Kesinlikle bir dereceye kadar yaptım, çünkü buna hazırlanıyorsun.

You know you're going to another country.

Başka bir ülkeye gideceğini biliyorsun.

You're going to feel discomfort of some sort, and you're expecting to feel it, so I think

Bir çeşit rahatsızlık hissedeceksin ve bunu hissetmeyi bekliyorsun, bu yüzden bence

you prepare more for this culture shock, but reverse culture shock, you're not ready, you're

bu kültür şokuna daha çok hazırlanıyorsun, ama tersine kültür şoku, hazır değilsin,

not prepared, and it just hits you.

hazırlıklı değilsin ve bu sadece sana vurur

Vanessa: Yeah, especially when you go to another country and you know you're going to live

Vanessa: Evet, özellikle başka bir ülkeye gittiğinde ve

there for a while, you probably do a lot of preparation.

orada bir süre yaşayacağını bildiğinde, muhtemelen çok fazla hazırlık yaparsın.

I know when we moved to Korea, I was watching videos all the time about Korea and what's

Biliyorum, Kore'ye taşındığımızda, sürekli Kore ve

life like, some of the language, some culture different stuff, but when we came back to

hayatın nasıl olduğu, biraz dil, biraz kültür farklı şeyler hakkında videolar izliyordum ama ABD'ye döndüğümüzde

the US, I didn't think about that at all.

bunu hiç düşünmedim. .

It's just like, "Oh, it's just the US.

Tıpkı, "Oh, orası sadece ABD.

It's my home country."

Benim anavatanım."

Cherise: Exactly, right.

Cherise: Aynen, doğru.

It's definitely real.

Kesinlikle gerçek.

It's definitely there and it's something that you don't think about.

Kesinlikle oradadır ve düşünmediğiniz bir şeydir .

Vanessa: Yeah, especially when you've been living away for a while.

Vanessa: Evet, özellikle de bir süredir uzakta yaşıyorsan. Geri dönmeden önce

How long were you living away from the US before you came back?

ne kadar süre ABD'den uzakta yaşıyordunuz ?

Cherise: Four years.

Cherise: Dört yıl.

Vanessa: So Argentina, and then- Cherise: First Argentina for a year, then

Vanessa: Yani Arjantin ve sonra- Cherise: Önce bir yıllığına Arjantin, ardından

South Korea for three years.

üç yıllığına Güney Kore.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

That's a long time.

Bu uzun bir süre.

Cherise: It had been a long time.

Cherise: Uzun zaman olmuştu.

I hadn't made any trips, just to visit friends or family.

Sadece arkadaşlarımı veya ailemi ziyaret etmek için herhangi bir gezi yapmamıştım .

My friends weren't even American, I would say, so I wasn't even getting some culture

Arkadaşlarım Amerikalı bile değildi, derdim, bu yüzden Amerikalı arkadaşlarımdan biraz kültür bile almıyordum

from my American friends.

.

Vanessa: Yeah, you're culturally disconnected.

Vanessa: Evet, kültürel olarak kopuksun.

Cherise: Most of my friends were foreign or from the country I was living in.

Cherise: Arkadaşlarımın çoğu yabancıydı ya da benim yaşadığım ülkedendi.

Vanessa: Yeah, so when you lived in Argentina and Korea, you didn't really have American

Vanessa: Evet, yani Arjantin ve Kore'de yaşarken

friends so much.

pek Amerikalı arkadaşın yoktu.

Maybe some.

Belki biraz.

Cherise: There were a few, but they weren't the majority, or I wasn't even looking to

Cherise: Birkaç kişi vardı ama çoğunluk değillerdi ya da

make those connections with American people.

Amerikalılarla bu tür bağlantılar kurmayı düşünmüyordum bile.

Vanessa: Yeah, you wanted to make friends that are from the country.

Vanessa: Evet, taşradan arkadaşlar edinmek istedin .

Cherise: I wanted to, yeah, acclimate to the country and to the culture.

Cherise: Evet, ülkeye ve kültüre alışmak istedim.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

I think a lot of people, at least a lot of my students, if they're living in an English-speaking

Bence pek çok insan, en azından öğrencilerimin çoğu, eğer İngilizce konuşulan bir

country, that's a huge question, "How can I meet people who are from the local culture?"

ülkede yaşıyorlarsa, bu çok büyük bir soru, " Yerel kültürden insanlarla nasıl tanışabilirim?"

But you did it.

Ama sen yaptın. Size

What do you think helped you?

neyin yardımcı olduğunu düşünüyorsunuz?

That's kind of off topic, but what do you think helped you to make friends with people

Bu biraz konu dışı olacak ama Amerikalı olmayan insanlarla arkadaş olmana ne yardım etti sence

who weren't American?

?

Was it your jobs or you just learned the language?

İşiniz miydi yoksa dili yeni mi öğrendiniz?

Cherise: I think what helped was going to events that weren't for foreigners.

Cherise: Bence yardımcı olan, yabancılar için olmayan etkinliklere gitmekti. Orada

I went to those types of things where you know you're going to meet locals who live

yaşayan yerel halkla tanışacağınızı

there, and then just connecting with them and then a lot of times, they're very receptive.

ve sonra onlarla bağlantı kuracağınızı bildiğiniz bu tür şeylere gittim ve çoğu kez çok anlayışlı oldular.

They want to be your friend, too, and then that brings you into their friend group.

Onlar da senin arkadaşın olmak isterler ve bu seni onların arkadaş grubuna dahil eder.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

You mean dances or concerts, or what kind of events did you go to?

Danslar mı, konserler mi, ne tür etkinliklere gittiniz?

Cherise: Yeah, concerts, a lot of concerts in Argentina mainly, and then in South Korea,

Cherise: Evet, konserler, ağırlıklı olarak Arjantin'de ve ardından Güney Kore'de birçok konser,

I would say it was with my work because I was the only foreigner at the school I worked

işimle ilgili olduğunu söyleyebilirim çünkü çalıştığım okuldaki tek yabancı bendim

at.

.

Everyone I worked with was a local, was Korean, and that's how I connected with them.

Çalıştığım herkes yereldi, Koreliydi ve onlarla bu şekilde bağlantı kurdum.

Vanessa: Yeah, so if you wanted to learn more about the culture, they were already around

Vanessa: Evet, yani kültür hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyorsan , zaten

you.

çevrendeydiler.

That's really cool.

Bu gerçekten havalı.

I think it takes a lot of guts, though, because when you are the only person who's American

Yine de bence bu çok cesaret gerektiriyor, çünkü

or from your country in an area, maybe you would be more likely to seclude yourself or

bir bölgede Amerikalı veya kendi ülkenizden olan tek kişi sizseniz, belki kendinizi inzivaya çekme veya "Onlarla

be like, "I feel really uncomfortable talking to them.

konuşurken kendimi gerçekten rahatsız hissediyorum .

Do they want to talk to me?"

Benimle konuşmak istiyorlar mı?"

Cherise: Yeah, but they were very nice.

Cherise: Evet, ama çok iyilerdi. Beni burada istemeyecekleri

I never felt that awkward situation where maybe they don't want me here.

o garip durumu hiç hissetmedim . Kendimi

I felt very welcomed, and this is in South Korea.

çok iyi karşıladım ve burası Güney Kore'de.

Vanessa: In Argentina, was it different?

Vanessa: Arjantin'de durum farklı mıydı?

Cherise: No, it wasn't different.

Cherise: Hayır, farklı değildi.

This is coming from the experience of working in South Korea.

Bu, Güney Kore'de çalışma deneyiminden geliyor .

In Argentina, as well, but definitely in South Korea because I was the only foreign teacher,

Arjantin'de de ama kesinlikle Güney Kore'de çünkü tek yabancı öğretmen bendim

but luckily I was with my husband, Toddo.

ama neyse ki kocam Toddo ile birlikteydim.

Vanessa: Yeah, so can you tell us a little bit about Toddo because Cherise's husband

Vanessa: Evet, bize biraz Toddo'dan bahseder misiniz çünkü Cherise'nin kocası

also plays an important role in I think this culture shock or acclimating to a new culture,

da bence bu kültür şokunda veya yeni bir kültüre alışmada önemli bir rol oynuyor,

so can you tell us about him?

bu yüzden bize ondan bahseder misiniz?

His name's Toddo, so if you hear Toddo, it's not an English word you don't know.

Adı Toddo, yani Toddo'yu duyarsanız, bilmediğiniz İngilizce bir kelime değil.

It's just his name.

Bu sadece onun adı.

Cherise: Sure.

Cherise: Tabii.

He's Colombian and we met in Argentina.

O Kolombiyalı ve Arjantin'de tanıştık.

We got married in Argentina and then together we moved to South Korea, so he's been with

Arjantin'de evlendik ve sonra birlikte Güney Kore'ye taşındık, bu yüzden

me through basically- Vanessa: A lot of changes.

temelde benimle- Vanessa: Pek çok değişiklik oldu.

Cherise: ... everywhere, in Argentina, in Korea, and then back to the US right now.

Cherise: ... her yerde, Arjantin'de, Kore'de ve sonra hemen şimdi ABD'ye dönüyoruz.

I think he's really helped me acclimate better just because I have somebody who's been with

Sanırım daha iyi alışmama gerçekten yardımcı oldu çünkü

me through all these experiences, and if no one else connects with me, I know he will

tüm bu deneyimler boyunca benimle birlikte olan biri var ve eğer başka kimse benimle bağlantı kurmazsa, anlayacağını biliyorum

and I know he'll understand what I've been through because he's been through it, too,

ve neler yaşadığımı anlayacağını biliyorum çünkü o Bunu da atlattık

and we can kind of hash it out together.

ve birlikte çözebiliriz.

That has helped a lot.

Bu çok yardımcı oldu.

Vanessa: I think that makes a big difference too because I know when I've traveled alone

Vanessa: Bunun da büyük bir fark yarattığını düşünüyorum çünkü bir yere tek başıma seyahat ettiğimde

somewhere and then I came back to the US, no one understood what I'd seen or the cool

ve sonra ABD'ye döndüğümde kimsenin ne gördüğümü veya harika

experiences, so I felt really lonely.

deneyimleri anlamadığını biliyorum, bu yüzden kendimi gerçekten yalnız hissettim.

There's no one I can talk to about this, and if I said, "Oh, I went here and I went there

Bu konuda konuşabileceğim kimse yok ve "Oh, buraya gittim ve oraya gittim

and this was really cool, and oh, in Germany, it's like this," they'd just be like, "Oh,

ve bu gerçekten harikaydı ve ah, Almanya'da böyle" dersem, "sadece şöyle olurlardı: " Ah,

that's really cool."

bu gerçekten harika."

Maybe they thought it was cool, but they just can't get it.

Belki havalı olduğunu düşündüler, ama anlayamıyorlar.

Cherise: Right.

Cherise: Doğru.

Exactly.

Kesinlikle.

Either I feel like I'm talking too much about Korea and they're like, "Oh shut up, please

Ya Kore hakkında çok fazla konuştuğumu hissediyorum ve onlar "Kes sesini, lütfen

stop."

dur" diyorlar.

Vanessa: That's hard because it's part of your past.

Vanessa: Bu zor çünkü geçmişin bir parçası.

Cherise: I want someone to tell.

Cherise: Birinin anlatmasını istiyorum.

Yeah, I want someone to be able to appreciate or just even listen.

Evet, birinin takdir edebilmesini, hatta dinleyebilmesini istiyorum.

You've been somewhere and you want to be able to share what you've seen, what you've learned.

Bir yere gittiniz ve gördüklerinizi, öğrendiklerinizi paylaşabilmek istiyorsunuz.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

We're like grandmas.

Büyükanne gibiyiz.

We want to just tell our stories.

Sadece hikayelerimizi anlatmak istiyoruz.

Cherise: Exactly.

Cherise: Aynen.

It's really helped having Toddo around and being able to connect with him stronger just

Toddo'nun etrafta olması ve

because we've been everywhere together.

her yerde birlikte olduğumuz için onunla daha güçlü bağ kurabilmemiz gerçekten yardımcı oldu.

Vanessa: Yeah, you guys have a closer bond because you've been through a lot.

Vanessa: Evet, daha yakın bir bağınız var çünkü çok şey yaşadınız.

Cherise: Right, right.

Cherise: Doğru, doğru.

Vanessa: I think there's something ... Oh, what was I going to say?

Vanessa: Sanırım bir şey var... Oh, ne diyecektim?

There's something cool about, oh, you guys' relationship that we haven't mentioned yet,

Sizlerin ilişkisinde henüz bahsetmediğimiz harika bir şey var ,

that part of that reverse culture shock that we'll talk about in just a second is a language

bu ters kültür şokunun birazdan konuşacağımız o kısmı,

thing, going from not being in an English speaking country to being in the US, where

İngilizce konuşulan bir ülkede olmamamızdan kaynaklanan bir dil meselesidir.

there's English everywhere.

her yerde İngilizcenin olduğu ABD'de olmak.

You speak Spanish, so can you tell us a little bit about your language experience with him?

İspanyolca konuşuyorsun, bu yüzden bize biraz onunla yaşadığın dil deneyiminden bahseder misin?

I think this is so cool.

Bence bu çok havalı.

Cherise: Okay, sure.

Cherise: Tamam, tabii. İspanyolca öğrenmek istediğim

Well, before I was going to Argentina because I wanted to learn Spanish, and I met Toddo.

için Arjantin'e gitmeden önce Toddo ile tanıştım.

Well, when we met, we didn't speak Spanish immediately together.

Tanıştığımızda hemen İspanyolca konuşmadık .

We spoke English.

İngilizce konuştuk.

He also speaks perfect English, but then as time grew on I was getting more like, "I really

Ayrıca mükemmel İngilizce konuşuyor, ama zaman geçtikçe "Gerçekten

want to learn Spanish, and let's speak Spanish together," which is actually really hard,

İspanyolca öğrenmek istiyorum ve hadi birlikte İspanyolca konuşalım " demeye başladım, bu aslında gerçekten çok zor,

especially with a couple, with a pair to be like, "Okay, we're going to speak only"-

özellikle bir çiftle, ​​bir çift gibi olmak , "Tamam, sadece konuşacağız"-

Vanessa: And change languages in the middle of your relationship.

Vanessa: Ve ilişkinin ortasında dil değiştir .

Cherise: Exactly, yeah, but we somehow managed to do that somewhat successfully I would say.

Cherise: Kesinlikle, evet, ama bir şekilde bunu bir şekilde başarılı bir şekilde yapmayı başardık diyebilirim.

I would speak Spanish almost I would say 90% of the time.

İspanyolca konuşurdum neredeyse zamanın %90'ını söylerdim .

Vanessa: That's awesome.

Vanessa: Bu harika.

Cherise: Which is really good.

Cherise: Bu gerçekten iyi.

It's helped me a lot.

Bana çok yardımcı oldu.

It's helped our relationship.

İlişkimize yardımcı oldu.

I don't know why.

Neden bilmiyorum.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

That's part of his native language though, so maybe for him too, he can connect better.

Yine de bu onun ana dilinin bir parçası, bu yüzden belki onun için de daha iyi bağlantı kurabilir.

Cherise: I agree.

Cherise: Katılıyorum.

I think it has to do something with that.

Bununla bir şey yapması gerektiğini düşünüyorum.

All around, it's been great, so yeah.

Her yer harikaydı, yani evet.

Vanessa: That's cool that you have that connection, but coming back to the US, if you didn't want

Vanessa: Böyle bir bağın olması harika ama ABD'ye döndüğünüzde

to speak English, you could speak Spanish together.

İngilizce konuşmak istemiyorsanız, birlikte İspanyolca konuşabilirsiniz .

Cherise: Right.

Cherise: Doğru.

Oh yeah, I didn't mention that.

Ah evet, bundan bahsetmedim.

When we came back to the US, I felt like everyone was listening to my conversations and it was

ABD'ye geri döndüğümüzde herkesin konuşmalarımı dinlediğini hissettim ve bu

just uncomfortable.

çok rahatsız ediciydi.

I didn't want to speak out loud because I thought, "Everyone's listening to me."

Yüksek sesle konuşmak istemedim çünkü "Herkes beni dinliyor" diye düşündüm.

Vanessa: Yeah, that's a really weird feeling.

Vanessa: Evet, bu gerçekten garip bir duygu.

Cherise: We would speak in Spanish everywhere, but then again also, there's a lot of people

Cherise: Her yerde İspanyolca konuşurduk ama yine de, İspanyolca konuşan çok insan var

who speak Spanish, so it doesn't work all the time.

, bu yüzden her zaman işe yaramıyor .

Vanessa: Kind of an illusion.

Vanessa: Bir tür illüzyon.

Cherise: You feel like you're speaking a secret language.

Cherise: Gizli bir dil konuşuyormuş gibi hissediyorsun .

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet. Ne

I feel like that's a good segue to the next thing of when have you experienced reverse

zaman ters

culture shock?

kültür şoku yaşadınız?

Coming back from the Argentina Korea experience to the US, did you experience any of that?

Arjantin Kore deneyiminden ABD'ye döndüğünüzde, bunlardan herhangi birini yaşadınız mı?

Cherise: Definitely.

Cherise: Kesinlikle. En az birkaç aydır Kore'deyken sahip olduğum

I felt a longing for the Argentinian lifestyle I had when I was in Korea for at least a few

Arjantin yaşam tarzına karşı bir özlem duydum

months, like, "Oh, we can just go out to all these restaurants and they have a lot more

, "Ah, tüm bu restoranlara gidebiliriz ve çok daha fazla

varieties of food," so that was hard.

yemek çeşidi var" gibi. zor.

Maybe public transportation, although Korea also has fantastic public transportation.

Belki toplu taşıma, ancak Kore'de harika toplu taşıma araçları da var.

It just stops at a certain time so you have to know what your-

Sadece belirli bir zamanda duruyor, yani senin ne--

Vanessa: Oh, Argentinian transportation went longer?

Vanessa: Ah, Arjantin ulaşımı daha mı uzun sürdü?

Cherise: It's all night, all day, 24/7.

Cherise: Bütün gece, bütün gün, 7/24.

Vanessa: Whoa.

Vanessa: Vay canına.

Cherise: You don't have to think, "Okay, I've got to go home now."

Cherise: "Tamam, şimdi eve gitmeliyim" diye düşünmenize gerek yok.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Cherise: There were some things that I missed about Argentinian life that-

Cherise: Arjantin yaşamında özlediğim bazı şeyler vardı ki-

Vanessa: Weren't in Korea.

Vanessa: Kore'de değildim.

Cherise: Yeah, that didn't exist in Korea, and also, at least in Argentina, I understood

Cherise: Evet, Kore'de böyle bir şey yoktu ve en azından Arjantin'de

what people were saying and I could communicate.

insanların ne dediğini anladım ve iletişim kurabildim.

Even though it wasn't my first language, at least I could communicate with people.

Ana dilim olmasa da en azından insanlarla iletişim kurabiliyordum.

Vanessa: That makes a huge difference, though, connecting with the culture, if you can understand

Vanessa: Yine de, dili anlayabiliyorsanız, kültürle bağlantı kurmak büyük bir fark yaratıyor

the language.

.

Cherise: I know.

Cherise: Biliyorum.

It opened a lot of doors.

Birçok kapı açtı.

When I went to Korea, I felt very closed.

Kore'ye gittiğimde kendimi çok kapalı hissettim.

I couldn't communicate with anyone.

Kimseyle iletişim kuramadım.

I didn't really know what was going on.

Neler olduğunu gerçekten bilmiyordum.

There was a lot of cultural differences, too.

Kültürel farklılıklar da çoktu.

Eventually, you adapt to any circumstance.

Sonunda, her koşula uyum sağlarsınız.

I was able to adapt to living in Korea, and then-

Kore'de yaşamaya uyum sağlayabildim ve sonra-

Vanessa: You probably learned some of the language, enough to read or enough to minimally

Vanessa: Muhtemelen dili biraz öğrendin , okuyacak kadar ya da asgari düzeyde

communicate.

iletişim kuracak kadar.

Cherise: Right, I could read, and also, yes, communicate with the students, communicate

Cherise: Doğru, okuyabiliyordum ve ayrıca evet, öğrencilerle,

with my coworkers.

iş arkadaşlarımla iletişim kurabiliyordum.

Sometimes some of them spoke English.

Bazen bazıları İngilizce konuşuyordu.

Anyway, when I went from Korea to the US, there was another level of culture shock just

Her neyse, Kore'den ABD'ye gittiğimde, sırf

because America was my home country and then all of a sudden, I felt like a foreigner in

Amerika benim anavatanım olduğu için başka bir kültür şoku daha yaşadım ve sonra birdenbire kendi ülkemde bir yabancı gibi hissettim

my own country.

.

Vanessa: That's a really weird feeling.

Vanessa: Bu gerçekten garip bir duygu.

Cherise: I still feel that way to an extent, not as strongly as when I first arrived.

Cherise: Hala bir dereceye kadar böyle hissediyorum, ilk geldiğim zamanki kadar güçlü değil.

Vanessa: Yeah, and how long have you been back now?

Vanessa: Evet, ne kadar süredir buradasın?

Sorry to interrupt you.

Böldüğüm için üzgünüm.

Cherise: I think it's been four months.

Cherise: Sanırım dört ay oldu.

Vanessa: Four months.

Vanessa: Dört ay.

That's not long.

Bu uzun değil.

Cherise: I came in March 1st of 2016.

Cherise: 1 Mart 2016'da geldim.

Vanessa: Yeah, March, April, May, June, yeah, about four months.

Vanessa: Evet, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, evet, yaklaşık dört ay.

It's still fresh.

Hala taze.

Cherise: Yeah, it's still fresh, but it was definitely hard the first month.

Cherise: Evet, hala taze, ama kesinlikle ilk ay zordu.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

What did you experience?

Ne yaşadın? O derin günleri yeniden canlandırmanın bir sakıncası

Tell us about that first month, if you don't mind rehashing those deep days.

yoksa bize o ilk ayı anlatın .

Cherise: Sure.

Cherise: Tabii.

I'm trying to think of some very good examples.

Bazı çok iyi örnekler düşünmeye çalışıyorum.

Well, when I first arrived, I arrived in Jackson Hartfield Airport, which is in Atlanta, which

İşte ilk geldiğimde Atlanta'nın en

is one of the biggest airports.

büyük havalimanlarından biri olan Jackson Hartfield Havalimanı'na gelmiştim.

I just remember arriving there, and all of a sudden hearing everyone speaking English

Oraya geldiğimi hatırlıyorum ve birdenbire herkesin İngilizce konuştuğunu

and just the interactions between the workers in the airport and the interactions with them

ve sadece havaalanındaki işçiler arasındaki etkileşimleri ve onlarla

with me and Toddo, and it just felt so strange.

ben ve Toddo arasındaki etkileşimleri duydum ve çok garip hissettim.

I don't know how to explain it.

Bunu nasıl açıklayacağımı bilmiyorum.

That's the thing about reverse culture shock.

Tersine kültür şokunun olayı budur.

Vanessa: Yeah, it's just a strange feeling.

Vanessa: Evet, bu sadece garip bir duygu.

Cherise: You can't explain it unless you've experienced it, and maybe you can prepare

Cherise: Deneyimlemeden anlatamazsın , belki kendini hazırlarsın

for it, but some other examples, I remember going to get a cell phone in the US.

ama başka örnekler, Amerika'dan cep telefonu alacağımı hatırlıyorum. Bu

I wasn't prepared for so much social interaction.

kadar çok sosyal etkileşime hazır değildim.

Vanessa: In English, or just- Cherise: In English.

Vanessa: İngilizce, ya da sadece- Cherise: İngilizce.

I think that's what it was.

Sanırım öyleydi. O

There's so many people and I kept feeling like people were listening to me or watching

kadar çok insan var ki, insanların beni garip bir şekilde dinlediğini veya izlediğini hissettim

me strangely because in Korea, people would look at me at least, at least notice, "There's

çünkü Kore'de insanlar en azından bana bakardı, en azından "

a foreigner."

Bir yabancı var" diye fark ederdi.

Vanessa: Because you're not Korean.

Vanessa: Çünkü sen Koreli değilsin.

Cherise: Right, and so I guess I assumed that people were still doing that, although now

Cherise: Doğru, ve sanırım artık

I'm not standing out as a foreigner, but I still felt like these eyes were watching me.

bir yabancı olarak öne çıkmamama rağmen, insanların hala bunu yaptığını varsaydım, ama yine de bu gözlerin beni izlediğini hissettim.

It just was a strange moment of life.

Hayatın garip bir anıydı.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet. Buradaki

You realize you do look like other people here.

diğer insanlara benzediğinizin farkındasınız .

Cherise: Right.

Cherise: Doğru.

I realized I'm not actually standing out like I was in Korea.

Aslında Kore'de olduğum gibi öne çıkmadığımı fark ettim .

Vanessa: You're not special anymore.

Vanessa: Artık özel değilsin.

Cherise: Not special.

Cherise: Özel değil. Sorun

That's okay.

yok.

Vanessa: Even though that's something negative, I think reverse culture shock in general is

Vanessa: Bu olumsuz bir şey olsa da, genel olarak ters kültür şokunun

something negative, for me, it's nit-picking small things about American culture because

olumsuz bir şey olduğunu düşünüyorum, benim için Amerikan kültürüyle ilgili küçük şeyleri nitelemek çünkü bu, daha önce

that's our home culture that I didn't nit-pick about before.

nitelemediğim ev kültürümüz .

A big thing that got me, I don't know why this was a big deal, but for some reason when

Beni etkileyen büyük bir şey, neden bu kadar önemli olduğunu bilmiyorum ama nedense

I came back from France, living in France for a year, for some reason it really bothered

Fransa'dan döndüğümde, Fransa'da bir yıl yaşadığımda, nedense

me that people mowed their lawns.

insanların çimlerini biçmeleri beni çok rahatsız etti.

When I saw people mowing their lawns, it's such a waste.

Çimlerini biçen insanları gördüğümde, bu büyük bir israf.

Why don't you just grow something else or why don't we have something else here?

Neden başka bir şey yetiştirmiyorsun ya da neden burada başka bir şeyimiz yok?

Why are you mowing a lawn, or why are you using 100 grocery bags?

Neden çim biçiyorsunuz veya neden 100 market poşeti kullanıyorsunuz?

Just bring your own bag.

Sadece kendi çantanı getir.

Don't use these plastic bags.

Bu plastik poşetleri kullanmayın.

Cherise: That's something I don't understand, either.

Cherise: Bu benim de anlamadığım bir şey .

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

It's just such a small thing that shouldn't bother me and I feel like I'm generally easygoing

Bu beni rahatsız etmemesi gereken çok küçük bir şey ve genel olarak uyumlu biriymişim gibi hissediyorum

or little things don't bother me like that, but I think it was reverse culture shock,

ya da küçük şeyler beni o kadar rahatsız etmiyor, ama bence bu ters kültür şokuydu, bunu

that comparing it to good things from the culture that I came from and being like, "Why

kültürden gelen iyi şeylerle karşılaştırmak geldiğim ve "

is my culture like this?

Benim kültürüm neden böyle?

Ugh," so pissed off about it.

Ah," diye buna çok kızdım.

Cherise: Right, and you realize, well, they don't know that maybe it's better to bring

Cherise: Doğru ve sen de kendi çantanı getirmenin daha iyi olduğunu bilmiyorlar,

your own bag, bring a little cart.

küçük bir araba getir. Bu noktada

It just isn't part of the American culture at this point.

Amerikan kültürünün bir parçası değil .

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Cherise: Another thing about grocery stores is there are so many options.

Cherise: Marketlerle ilgili bir başka şey de çok fazla seçeneğin olması.

I realized, "This is why we have a problem with obesity maybe."

"Belki bu yüzden obezite sorunumuz var" dedim.

It could be the fact that you have 100 different types of cereal to choose from, or I don't

Aralarından seçim yapabileceğiniz 100 farklı mısır gevreğiniz olabilir ya da

know how many types of cereal there are.

kaç çeşit mısır gevreği olduğunu bilmiyorum.

Vanessa: Hundreds.

Vanessa: Yüzlerce.

Cherise: Too many.

Cherise: Çok fazla.

I want to buy milk.

süt almak istiyorum

Why do I have to choose from 20 different types of milk?

Neden 20 farklı süt çeşidi arasından seçim yapmak zorundayım ?

Why are there so many options?

Neden bu kadar çok seçenek var?

There shouldn't ... I don't know.

Olmamalı ... Bilmiyorum.

Vanessa: It's overwhelming.

Vanessa: Bu ezici.

Today we went to the store to look at coconut oil, and it's a small grocery store and there's

Bugün hindistancevizi yağına bakmak için dükkana gittik ve orası küçük bir bakkal ve

what, like 30 choices, 20 choices?

30 seçenek, 20 seçenek gibi ne var?

Cherise: Americans have a lot of options.

Cherise: Amerikalıların birçok seçeneği var.

A lot of countries don't have that many options to choose from.

Pek çok ülkede aralarından seçim yapabileceğiniz çok fazla seçenek yok.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

In a way, it's neither here nor there, but it's one of those things that when you come

Bir bakıma, ne burada ne de orada, ama

back to your own culture and see that, you can feel overwhelmed.

kendi kültürünüze döndüğünüzde ve bunu gördüğünüzde, bunalmış hissedebileceğiniz şeylerden biri.

I think that's a sign of reverse culture shock is being overwhelmed by something you thought

Bence bu,

would be normal, like going to the grocery store, something really normal.

normal olduğunu düşündüğünüz bir şeye, örneğin markete gitmek gibi , gerçekten normal bir şeye bunalmış olmak, ters kültür şokunun bir işaretidir.

Cherise: Something you do all the time, and all of a sudden, it's something that is a

Cherise: Her zaman yaptığın bir şey ve aniden,

small struggle.

küçük bir mücadele gibi bir şey.

Vanessa: Yeah, yeah.

Vanessa: Evet, evet.

Cherise: Choosing what you want to eat.

Cherise: Ne yemek istediğinizi seçmek.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Do you think that reverse culture shock is avoidable?

Tersine kültür şokunun önlenebilir olduğunu düşünüyor musunuz ?

Is it possible to make it any better than it is?

Olduğundan daha iyi hale getirmek mümkün mü ?

This could apply to culture shock, too, but like we already said, I think we kind of prepare

Bu, kültür şoku için de geçerli olabilir, ancak daha önce de söylediğimiz gibi, sanırım bir şekilde

for culture shock.

kültür şokuna hazırlanıyoruz.

When you go to a foreign country, you prepare more, so reverse culture shock-

Yabancı bir ülkeye gittiğinde daha çok hazırlanırsın, yani ters kültür şoku-

Cherise: Right, you're saying, "I don't need to prepare.

Cherise: Doğru, "Benim hazırlanmama gerek yok .

I'm going back to my home country."

Kendi ülkeme dönüyorum" diyorsun. Buna hazırlanmak için

I think there are certain things you can do to prepare for it.

yapabileceğiniz bazı şeyler olduğunu düşünüyorum .

I don't think you can completely avoid it, but at least know that these things are going

Bundan tamamen kaçınabileceğinizi sanmıyorum, ama en azından bu tür şeylerin

to be issues for me, so what can I do to ease the difficulty?

benim için sorun olacağını bilin, bu yüzden zorluğu hafifletmek için ne yapabilirim ?

For example, public transportation in Korea is fantastic.

Örneğin, Kore'de toplu taşıma harika.

I never drove a car.

Hiç araba kullanmadım.

I biked, I took the bus or I took the subway.

Bisiklete bindim, otobüse bindim ya da metroya bindim.

I thought for me, it's going to be very important to live somewhere and be able to either walk,

Kendi adıma, bir yerde yaşamanın ve

bike, or drive a car minimally.

asgari düzeyde yürüyebilmenin, bisiklete binebilmenin veya araba kullanabilmenin çok önemli olacağını düşündüm.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Oh, that sounds a lot like me.

Ah, bu bana çok benziyor.

Cherise: Buying a car, you have to get a car if you're in the US.

Cherise: Bir araba satın alırken, ABD'deyseniz bir araba almalısınız .

It's unavoidable.

Bu kaçınılmaz.

Vanessa: Unless you live downtown New York, but that's not going to be many people.

Vanessa: New York şehir merkezinde yaşamıyorsanız, ama bu çok fazla insan olmayacak.

Cherise: Right.

Cherise: Doğru.

Vanessa: Unless you're a millionaire.

Vanessa: Tabii milyoner değilsen.

Cherise: I need to realize that this is going to be a problem for me and prepare for it

Cherise: Bunun benim için bir sorun olacağını anlamam ve

as best I can, although I'm still going to have to drive, I'm still going to have to

elimden geldiğince buna hazırlanmam gerekiyor, yine de araba kullanmak zorunda kalacak olsam da, yine de

face this difficulty, you could say.

bu zorlukla yüzleşmem gerekecek, sen yapabilirsin söylemek.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

You're still going to have to do something you don't want to do.

Yine de yapmak istemediğin bir şeyi yapmak zorunda kalacaksın .

Cherise: Right, that I'm not comfortable or used to doing, but it is the only way.

Cherise: Doğru, bunu yapmaya alışkın veya rahat değilim ama tek yol bu.

I guess you can prepare for it, but you can't avoid it.

Sanırım buna hazırlanabilirsin ama ondan kaçamazsın.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

I think for me coming back to the US, I had a lot of fears.

Sanırım ABD'ye geri döndüğümde birçok korkum vardı.

I don't think if they were irrational or not, but I knew that I had a great time living

Mantıksız olup olmadıklarını düşünmüyorum ama

abroad and in France and in Europe and in Korea.

yurtdışında, Fransa'da, Avrupa'da ve Kore'de yaşamaktan harika zaman geçirdiğimi biliyordum.

It was so fun and really enjoyable.

Çok eğlenceli ve gerçekten keyifliydi.

Every day there's something different and new, and then coming back to the US, a big

Her gün farklı ve yeni bir şey oluyor ve sonra ABD'ye geri döndüğümde, büyük bir

thing was, is every day just going to be a daily routine?

şey, her gün sadece günlük bir rutin mi olacak? Her köşede

Am I just going to feel like there's not new surprises around every corner?

yeni sürprizler yokmuş gibi mi hissedeceğim ?

When you're abroad, even if you're just traveling or visiting, you find a new market around

Yurt dışındayken, sadece seyahat ediyor veya ziyaret ediyor olsanız bile, köşede yeni bir pazar buluyorsunuz

the corner or there's someone playing street music or just fun little things.

veya birileri sokak müziği çalıyor veya sadece eğlenceli küçük şeyler buluyor.

Cherise: There's always something new, right.

Cherise: Her zaman yeni bir şeyler vardır, değil mi?

Vanessa: Yeah, so that was a big deal for us is finding somewhere where there is new

Vanessa: Evet, bu bizim için çok önemliydi, yeni

stuff going on or there's maybe some diversity or some new cultures or something more than

şeylerin olduğu veya belki biraz çeşitliliğin veya bazı yeni kültürlerin olduğu veya

just a boxed lifestyle where you have franchises and suburban lifestyle.

bayilikler ve banliyö yaşam tarzınızın olduğu kutulu bir yaşam tarzından daha fazlası olan bir yer bulmak .

You've got some city life.

Biraz şehir hayatınız var.

Cherise: Right.

Cherise: Doğru.

I think that would be very difficult to go from living in Korea to going and living in

Bence Kore'de yaşamaktan,

suburbia, where you have to drive 20 minutes just to go to the supermarket and there's

sadece süpermarkete gitmek için 20 dakika araba kullanmanız gereken ve

nothing really going on around where you're living.

yaşadığınız yerde gerçekten hiçbir şeyin olmadığı banliyöde yaşamaya geçmek çok zor olurdu .

That would be really hard.

Bu gerçekten zor olurdu.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

I think that's something that was a priority for us, it seems like for you guys, too-

Sanırım bu bizim için bir öncelikti, sizin için de öyle görünüyor-

Cherise: Right, definitely.

Cherise: Doğru, kesinlikle.

Vanessa: Live close to the city.

Vanessa: Şehre yakın yaşa.

Cherise: Yes.

Cherise: Evet.

I think I realized I like living in bigger cities and it's going to be really difficult

Sanırım daha büyük şehirlerde yaşamayı sevdiğimi fark ettim ve

to go and live in the countryside or live in a little neighborhood way far away from

gidip kırsalda yaşamak ya da her şeyden uzakta küçük bir mahallede yaşamak gerçekten zor olacak

everything.

.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Maybe that's something that could happen in the future.

Belki bu gelecekte olabilecek bir şeydir .

I don't know.

Bilmiyorum.

I would like to have a garden or like to live ... It's maybe more idealistic, but at the

Bir bahçem olsun isterdim ya da yaşamak isterim ... Belki daha idealistçe ama şu

moment, it's not really something that I want, so maybe in the future, but I think that's

anda pek istediğim bir şey değil yani belki ileride ama bence

an important point, knowing what you want.

önemli bir nokta ne istediğini bilmek .

Cherise: Right.

Cherise: Doğru.

Everyone wants something different.

Herkes farklı bir şey ister.

They have their own ... What's important to you is different than what's important to

Kendileri var... Senin için önemli olan benim için önemli olandan farklı

me, than somebody else, to know what you want.

, başkasından daha önemli, ne istediğini bilmek.

Vanessa: And taking some time to analyze that, like, "Oh, what do I like about living where

Vanessa: Ve bunu analiz etmek için biraz zaman ayırmak , "Ah, şu anda yaşadığım yerde yaşamanın nesini seviyorum

I'm living now?"

?"

In Korea, you really liked transportation, so how can I make that happen in my home country?

Kore'de ulaşımı gerçekten seviyordunuz, peki bunu kendi ülkemde nasıl yapabilirim?

For me, I liked having little surprises around every corner.

Benim için her köşede küçük sürprizler olmasını sevdim .

It's not going to be exactly the same.

Tam olarak aynı olmayacak.

It's not a foreign country, but how can I make that happen somehow or find the right

Yabancı bir ülke değil ama bunu bir şekilde nasıl sağlayabilirim veya doğru

place?

yeri nasıl bulabilirim?

Cherise: Yeah.

Cherise: Evet.

Vanessa: At least for Americans, I don't know, maybe it's different for other countries,

Vanessa: En azından Amerikalılar için, bilmiyorum, belki diğer ülkeler için farklıdır,

but for us, it's not a big deal if you don't go back and live in your hometown.

ama bizim için, geri dönüp kendi memleketinde yaşamaman çok da önemli değil.

Cherise: Yeah.

Cherise: Evet.

You can go [crosstalk 00:21:22].

[Karışma 00:21:22] gidebilirsiniz.

Exactly.

Kesinlikle.

Vanessa: I know some people, at least some people I've talked to who aren't American,

Vanessa: Bazı insanlar tanıyorum, en azından konuştuğum bazı insanlar Amerikalı değil,

they're really surprised that maybe you've lived in California, like Dan, who's my husband.

senin Kaliforniya'da yaşamış olmana gerçekten şaşırdılar, mesela kocam Dan.

Maybe some of you have met him.

Belki bazılarınız onunla tanışmıştır.

Dan lived in California, then Colorado, then Pennsylvania, then he went to school in Tennessee.

Dan California'da, ardından Colorado'da, ardından Pennsylvania'da yaşadı ve ardından Tennessee'de okula gitti.

That's all over the US, east, west, middle, south, everywhere, and it's totally normal.

Bu ABD'nin her yerinde, doğuda, batıda, ortada, güneyde, her yerde ve tamamen normal.

Most people have lived in several places.

Çoğu insan birkaç yerde yaşadı.

Even for us, we lived in the north and then the south and we have roots in both places.

Bizim için bile önce kuzeyde sonra güneyde yaşadık ve her iki yerde de köklerimiz var.

Cherise: Yeah, so I feel like it's hard to come back and feel super connected immediately.

Cherise: Evet, bu yüzden geri dönüp hemen süper bağlı hissetmenin zor olduğunu hissediyorum.

That's not going to happen.

Bu olmayacak.

Vanessa: Yeah, but that's okay.

Vanessa: Evet, ama sorun değil.

I think knowing about it, that's probably the biggest thing to avoid it is being knowledgeable

Bence bunu bilmek, muhtemelen bundan kaçınmak için en büyük şey,

that you might feel shocked about it and how to avoid that, or just have more patience

bu konuda şok hissedebileceğinizi ve bundan nasıl kaçınacağınızı bilmek veya kendinize karşı daha sabırlı olmaktır

with yourself.

.

Cherise: Yeah.

Cherise: Evet.

You know it's going to get better.

İyileşeceğini biliyorsun. Zaman geçtikçe

You'll feel more connected and integrated as time goes on.

daha bağlantılı ve entegre hissedeceksiniz .

Vanessa: Yeah, or be more patient with your partner.

Vanessa: Evet, ya da partnerine karşı daha sabırlı ol .

If I was upset at Dan about something, I'd be like, "Wait, this is probably just because

Dan'e bir şey hakkında kızmış olsaydım, "Bekle, bu muhtemelen uyum

I'm adjusting.

sağladığım içindir.

I shouldn't get frustrated or snippy about little things because I'm adjusting, so sorry

Uyum sağladığım için küçük şeyler hakkında hüsrana uğramamalı veya huysuzlanmamalıyım,

to put this on you."

bunu söylediğim için üzgünüm. senin üzerinde."

Cherise: At least you realize it.

Cherise: En azından farkındasın.

Vanessa: Yeah, and you're not perfect, but I think that's something that just being aware

Vanessa: Evet, sen de mükemmel değilsin ama bence bunun farkında olmak bile

of it is a big deal.

büyük bir mesele.

Thanks so much for talking about reverse culture shock.

Ters kültür şokundan bahsettiğiniz için çok teşekkürler .

Cherise: Yeah.

Cherise: Evet.

No problem.

Sorun değil.

Vanessa: Thanks everyone for watching this conversation with Cherise, my sister.

Vanessa: Kız kardeşim Cherise ile bu sohbeti izlediğiniz için herkese teşekkürler. Gelecekte onunla

If you'd like to see any more conversations with her in the future, let us know.

başka sohbetler görmek isterseniz bize bildirin.

Bye.

Hoşçakal.

Cherise: Bye.

Cherise: Görüşürüz.

Vanessa: Thanks so much for watching this sample conversation lesson for The Fearless

Vanessa: The Fearless Fluency Club için bu örnek konuşma dersini izlediğiniz için çok teşekkürler

Fluency Club.

.

I hope you learned something new and if we were speaking too quickly, if there's some

Umarım yeni bir şeyler öğrenmişsinizdir ve çok hızlı konuşuyorsak,

grammar you would like to learn about, some vocabulary or pronunciation you want to improve

öğrenmek istediğiniz bir dilbilgisi, kullanmak için kendiniz için geliştirmek istediğiniz bir kelime veya telaffuz varsa

for yourself so that you can use it, I recommend watching the other videos in this series,

, buradaki diğer videoları izlemenizi tavsiye ederim. serisi,

the sample videos for the course, The Fearless Fluency Club.

kurs için örnek videolar, Korkusuz Akıcılık Kulübü.

If this is a good fit for you, I recommend joining our club, where you can get lesson

Bu sizin için uygunsa

sets like this every month.

her ay buna benzer ders setleri alabileceğiniz kulübümüze katılmanızı tavsiye ederim.

You can click here to join the club.

Kulübe üye olmak için buraya tıklayabilirsiniz.

Click up here.

buraya tıklayın.

There's a little I in the corner, or in the description below.

Köşede veya aşağıdaki açıklamada küçük bir ben var .

I'm really glad that you're here with me and I'll see you later.

Burada benimle olduğun için gerçekten çok mutluyum ve sonra görüşürüz.

Bye.

Hoşçakal.