Learn English with Movies – The Martian

In the US, summer is sun, sand, and blockbuster movies.

ABD'de yaz güneş, kum ve gişe rekorları kıran filmlerdir.

And this summer, we're going to use those movies to learn English and study how to sound American.

Ve bu yaz, o filmleri İngilizce öğrenmek ve kulağa Amerikalı gibi gelmeyi öğrenmek için kullanacağız.

Every video this summer is going to be a study English with movies video.

Bu yaz her video filmlerle İngilizce çalışma videosu olacak.

We’ll pull scenes from the summer's hottest movies as well as favorite movies from years past.

Yazın en sıcak filmlerinden ve geçmiş yılların en sevilen filmlerinden sahneler çekeceğiz.

It's amazing what we can discover by studying even a small bit of English dialogue.

Küçük bir İngilizce diyaloğu çalışarak bile keşfedebileceğimiz şeyler inanılmaz.

We’ll study how to understand movies, what makes Americans sound American, and of course,

Filmleri nasıl anlayacağımızı, Amerikalıları Amerikalı gibi hissettiren şeyleri ve elbette

any interesting vocabulary, phrasal verbs, or idioms that come up in the scenes we study.

incelediğimiz sahnelerde geçen ilginç sözcükleri, deyimsel fiilleri veya deyimleri inceleyeceğiz.

I call this kind of exercise a Ben Franklin exercise.

Ben bu tür bir egzersize Ben Franklin egzersizi diyorum.

First, we'll watch the scene.

Önce sahneyi izleyeceğiz.

Then, we'll do an in-depth analysis of what we hear together. This is going to be so much fun.

Ardından, duyduklarımızın derinlemesine bir analizini birlikte yapacağız. Bu çok eğlenceli olacak.

Be sure to tell your friends and spread the word that all summer long, every Tuesday,

Tüm yaz boyunca, her salı

we're studying English with movies here at Rachel's English.

Rachel's English'te filmlerle İngilizce çalıştığımızı arkadaşlarınıza anlatın ve duyurun.

If you're new to my channel, click subscribe and don't forget the notification button.

Kanalımda yeniyseniz, abone ol'a tıklayın ve bildirim düğmesini unutmayın.

Let's get started. First, the scene.

Başlayalım. İlk olarak, sahne.

This is space.

Bu uzay.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

At some point, everything's going to go south on you.

Bir noktada, her şey senin üzerine güneye gidecek.

Everything's going to go south, and you're going to say, ‘this is it, this is how I end.’

Her şey ters gidecek ve 'işte bu, benim sonum böyle' diyeceksiniz.

Now you can either accept that, or you can get to work.

Şimdi bunu ya kabullenirsiniz ya da işe koyulursunuz.

That's all it is.

Hepsi bu kadar.

You just begin.

Sadece başla.

You do the math. You solve one problem,

Hesabı sen yap. Bir problemi çözersiniz,

then you solve the next one,

sonra bir sonrakini çözersiniz

and then the next, and if you solve enough problems, you get to come home.

ve sonra bir sonrakini ve yeterince problem çözerseniz eve dönersiniz.

Now, the analysis.

Şimdi, analiz.

This is space.

Bu uzay.

A little three-word thought group. What are the stressed words there?

Üç kelimelik küçük bir düşünce grubu. Orada vurgulanan kelimeler nelerdir?

This is space.

Bu uzay.

This is space.

Bu uzay.

This is space.

Bu uzay.

The stress pattern is: da-DA-da. Stressed, unstressed, stressed. This is space.

Stres modeli: da-DA-da. Stresli, stressiz, stresli. Bu uzay.

This is space.

Bu uzay.

This is space.

Bu uzay.

This is space.

Bu uzay.

We have an ending S: this is-- it links right into the next vowel,

Bir S sonumuz var: bu-- bir sonraki sesli harfe bağlanıyor,

then we have a Z sound in ‘is’, and an S sound in ‘space’. What happens? Can you hear it?

sonra 'is'te bir Z sesi ve 'boşluk'ta bir S sesi var. Ne oluyor? Duyuyormusun?

This is space.

Bu uzay.

This is space.

Bu uzay.

This is space.

Bu uzay.

It's subtle. But what I would say is, you don't need to try to make the Z sound.

Bu çok ince. Ama şunu söyleyebilirim ki, Z sesini çıkarmaya çalışmanıza gerek yok.

This is space. This is space.

Bu uzay. Bu uzay.

I think you can just make the S. And I would say this is true of any time word ends in a Z,

Bence sadece S'yi yapabilirsin. Ve bunun, kelimenin Z ile bittiği,

when that syllable is unstressed, and the next word begins in an S.

o hecenin vurgulanmadığı ve bir sonraki kelimenin S ile başladığı her zaman için geçerli olduğunu söyleyebilirim.

Another common example of this would be 'has'.

Bunun başka bir yaygın örneği 'has' olur .

That S is actually a Z sound, and if I was linking that into the word 'space', she has space,

Bu S aslında bir Z sesi ve bunu "boşluk" kelimesiyle ilişkilendirseydim, onun boşlukları var,

she has space, has space, I would just make an S sound.

boşlukları var, boşlukları var, sadece bir S sesi çıkarırdım.

S and Z are a pair, they go together because they have the same mouth position, and S is unvoiced,

S ve Z bir çifttir, aynı ağız pozisyonuna sahip oldukları için birlikte giderler ve S sessizdir

and that's considered strong. Z is voiced and that's considered a weaker sound,

ve bu güçlü kabul edilir. Z seslendirilir ve bu daha zayıf bir ses olarak kabul edilir

and so the stronger sound S takes over that Z, sort of cancels it out.

ve bu nedenle daha güçlü S sesi Z'yi devralır ve onu bir nevi iptal eder.

So, try that. I think it will make it easier for you. This is space.

Yani, bunu dene. Senin için kolaylaştıracağını düşünüyorum. Bu uzay.

To think of just making an IH vowel linking into the S rather than trying to make a Z and then an S.

Bir Z ve ardından bir S yapmaya çalışmak yerine sadece S'ye bağlanan bir IH sesli harfi yapmayı düşünün.

This is space.

Bu boşluktur.

This is space.

Bu uzay.

This is space.

Bu uzay.

This is space.

Bu uzay.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

It does not cooperate. What do you hear as the most stressed words there?

İşbirliği yapmaz. Orada en çok vurgulanan kelimeler olarak ne duyuyorsunuz?

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

I'm hearing 'not'. It does not cooperate. It does not cooperate.

'Hayır'ı duyuyorum. İşbirliği yapmaz. İşbirliği yapmaz.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

It does, it does, it does, it does. A stop T in 'it', these two words a little bit flatter: it does not--,

Yapar, yapar, yapar, yapar. 'it'te bir T durağı, bu iki kelime biraz daha düz:

compared to 'not' which is longer, and has that falling off in the voice. This part of the stress here

daha uzun olan 'değil' ile karşılaştırıldığında - değil ve seste bu düşüş var. Buradaki stresin bu kısmı

is really the part to me that shows it's stressed. The voice has to go up in order to come down.

benim için gerçekten stresli olduğunu gösteren kısım. Sesin aşağı inmesi için yukarı çıkması gerekir.

But it's that downward pitch, that downward fall, this is not-- not--

Ama bu aşağı doğru eğim, bu aşağı doğru düşüş, bu-- değil-- bu

that shows me, okay, this is stressed. It does not cooperate.

bana gösteriyor, tamam, bu stresli. İşbirliği yapmaz.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

Co-op-- two o's, the first one makes the OH diphthong: Co--,

Co-op-- iki o, ilki OH diftonunu yapar: Co--,

then the AH as in father. Cooperate. Cooperate.

sonra babadaki gibi AH. işbirliği yapın. işbirliği yapın.

And a stop T at the end. Actually, we have a stop T here. We have three stop T's.

Ve sonunda bir durak T. Aslında burada bir T durağımız var. Üç stop T'miz var.

So for this first T and the second T, the T is a stop T because the next sound is a consonant.

Yani bu ilk T ve ikinci T için, T bir durak T'dir çünkü sonraki ses bir ünsüzdür.

In this last T, the T is a stop T because it ends the thought, the thought group, the sentence.

Bu son T'de T bir durak T çünkü düşünceyi, düşünce grubunu, cümleyi bitiriyor.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

How would that sentence sound if I made all of those T's a true T?

Tüm bu T'leri gerçek bir T yapsaydım bu cümle kulağa nasıl gelirdi?

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

It sounds really different to me. It feels really different. It feels rushed.

Bana gerçekten farklı geliyor. Gerçekten farklı hissettiriyor. Acele hissi veriyor.

We don't take the time to release those true T's because it takes up time, and we don't need it.

Bu gerçek T'leri serbest bırakmak için zaman ayırmıyoruz çünkü bu zaman alıyor ve buna ihtiyacımız yok.

It makes it less smooth. There's a little stop in air, a little break and that shows us that it's a T. It does--

Daha az pürüzsüz hale getirir. Havada küçük bir duraklama, küçük bir ara var ve bu bize onun bir T olduğunu gösteriyor.

that's different from: ih does, ih does-- There, there's no stop but if I say: it does, it it it it it does,

öyle,

that little break, that little lift, that is the T.

o küçük mola, o küçük kaldırma, bu T'dir.

This can be confusing because a lot of people say: well, I don't hear that T. I get it. It's not released

Bu kafa karıştırıcı olabilir çünkü birçok insan şöyle der: peki, T'yi duymuyorum. Anladım. Serbest bırakılmadı

but there's a little break, and that, to us, is the T.

ama küçük bir ara var ve bize göre bu T.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmıyor.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

At some point--

Bir noktada--

Whoa! Different day, different outfit, important announcement.

Vay canına! Farklı gün, farklı kıyafet, önemli duyuru.

Did you know that with this video, I made a free audio lesson that you can download?

Bu video ile indirebileceğiniz ücretsiz bir sesli ders yaptığımı biliyor muydunuz?

In fact, I'm doing this for each one of the YouTube videos I'm making this summer.

Aslında, bunu bu yaz yaptığım YouTube videolarının her biri için yapıyorum.

All 11 of the Learn English with Movies videos!

Filmlerle İngilizce Öğrenin videolarının 11'inin tümü!

So follow this link or find the link in the video description to get your free downloadable audio lesson.

Ücretsiz indirilebilir sesli dersinizi almak için bu bağlantıyı takip edin veya video açıklamasındaki bağlantıyı bulun.

It's where you're going to train all of the things that you've learned about pronunciation in this video.

Bu videoda telaffuz hakkında öğrendiğiniz her şeyi öğreteceğiniz yer burasıdır.

Back to the lesson.

Derse geri dön.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

At some point--

Bir noktada--

Now here, we have another T followed by a consonant. Let's see how that's pronounced.

Şimdi burada, bir ünsüzle devam eden başka bir T'miz var. Bunun nasıl telaffuz edildiğini görelim.

At some point--

Bir noktada--

At some point--

Bir noktada--

At some point--

Bir noktada-- Bir

At some point-- at-- at-- it's not released, is it? At-- at-- at-- at-- It's also a stop T.

noktada-- -da-- yayınlanmadı, değil mi? at-- at-- at-- at-- Aynı zamanda bir T durağı.

That's because the next sound is the consonant S.

Bunun nedeni, bir sonraki sesin ünsüz S olmasıdır.

At some point-- at some point-- at some point--

Bir noktada-- bir noktada-- bir noktada--

What about this T? How's that pronounced?

Peki ya bu T? Bu nasıl telaffuz ediliyor?

At some point-- at some point-- at some point--

Bir noktada-- bir noktada-- bir noktada--

Also not released. At some point-- point--

Ayrıca serbest bırakılmadı. Bir noktada-- nokta--

if it was released, it would sound like this: point, at some point--

serbest bırakılsaydı, kulağa şu şekilde gelirdi: nokta, bir noktada--

but it's not, it's: at some point-- point, point, a little bit of a nasally stop there.

ama değil, bu: bir noktada-- nokta, nokta, orada biraz burundan durma.

The sound before is the nasal consonant N. At some point. Point-- what if the T was dropped?

Önceki ses, burun ünsüz N'dir. Bir noktada. Nokta-- ya T düşürüldüyse?

Then it would sound like this: at some poin-- poin--

O zaman kulağa şöyle gelir: bir noktada-- nokta--

It's not quite that: point, point, that abrupt stop.

Tam olarak öyle değil: nokta, nokta, o ani duruş.

That is the T. And the word 'some' is the stressed word in this thought group.

Bu T'dir. Ve 'bazı' kelimesi bu düşünce grubunda vurgulanan kelimedir.

At some point. So let's look at this.

Bir noktada. Öyleyse buna bakalım.

We've studied three little thought groups so far. We've had five T's, and they're all Stop T's.

Şimdiye kadar üç küçük düşünce grubunu inceledik. Beş T'miz oldu ve hepsi Stop T'ler.

None of them are true T's. When you stop and study the pronunciation of T's,

Hiçbiri gerçek T değil. Durup T'lerin telaffuzunu incelediğinizde, o kadar

you realize that there aren't even that many that are fully pronounced.

çok T'nin tam olarak telaffuz edilmediğini fark edersiniz.

Even though when you look up a word in the dictionary, it will probably show just the one symbol

Sözlükte bir kelimeye baktığınızda, muhtemelen

which is this symbol, and that's the symbol for the true T.

bu sembol olan tek bir sembolü gösterecektir ve bu da gerçek T'nin sembolüdür.

So you really have to study how Americans actually pronounce the T

in order to get a natural sounding T pronunciation yourself.

kulağa doğal gelen bir T telaffuzu.

At some point-- at some point--

Bir noktada-- bir noktada--

At some point, everything's going to go south on you.

Bir noktada, her şey sana ters gelecek.

Everything's going to go south on you.

Her şey senin üzerine güneye gidecek.

Let's talk about our stress syllables there, our longest syllables with the up-down shape. What do you hear?

Oradaki vurgulu hecelerimizden, en uzun hecelerimizden aşağı-yukarı şeklinde bahsedelim. Ne duyuyorsun?

Everything's going to go south on you.

Her şey senin üzerine güneye gidecek.

Everything's going to go south on you.

Her şey senin üzerine güneye gidecek.

Everything's going to go south on you.

Her şey senin üzerine güneye gidecek.

I'm hearing the first syllable: everything's going to go south on you.

İlk heceyi duyuyorum: Her şey sana ters gelecek.

What does that mean? To go south, that's a direction, right?

Bu ne anlama gelir? Güneye gitmek bir yön, değil mi?

If you're looking at a map of the US, it's the downward direction.

Bir ABD haritasına bakıyorsanız, yön aşağıdır.

So when things go south, what we mean idiomatically is that they start doing very poorly.

Yani işler kötüye gittiğinde, deyimsel olarak kastettiğimiz, çok kötü gitmeye başladıklarıdır.

So when he says: everything is going to go south on you, that means at some point, when you're in space,

Bu yüzden, her şey senin için kötüye gidecek dediğinde, bu bir noktada, sen uzaydayken,

things are going to go really wrong. Your equipment's going to fail, who knows?

her şeyin gerçekten ters gideceği anlamına gelir. Ekipmanın bozulacak, kim bilir?

Something is going to go poorly. It's going to go south.

Bir şeyler kötü gidecek. Güneye gidecek.

Everything's going to go south on you.

Her şey senin üzerine güneye gidecek.

Everything's going to go south on you.

Her şey senin üzerine güneye gidecek.

Everything's going to go south on you.

Her şey senin üzerine güneye gidecek. Vurgulu

Let's look at the rest of the words besides our stressed syllables. What's happening here?

hecelerimizin yanı sıra kelimelerin geri kalanına bakalım. Burada neler oluyor?

Everything's going to go south on you.

Her şey senin üzerine güneye gidecek.

Everything's going to go south on you.

Her şey senin üzerine güneye gidecek.

Everything's going to go south on you.

Her şey senin üzerine güneye gidecek.

Everything is going to go--

Her şey gidecek--

Everything is going to go--

Her şey gidecek--

Going to go-- pronounced: gonna go. So we have a reduction here: going to-- becomes gonna.

Gidecek-- telaffuz: gidecek. Yani burada bir indirgememiz var: gidiyor-- olacak oluyor.

Everything's gonna go south on you. And 'on you' unstressed, flatter in pitch, but no reductions.

Her şey sana ters gidecek. Ve 'üzerinde' vurgusuz, perdede daha düz, ancak azalma yok.

Everything's going to go south on you.

Her şey senin üzerine güneye gidecek.

Everything's going to go south on you.

Her şey senin üzerine güneye gidecek.

Everything's going to go south on you.

Her şey senin üzerine güneye gidecek.

Everything's going to go south, and you're going to say 'this is it'--

Her şey güneye gidecek ve siz 'işte bu' diyeceksiniz--

He repeats himself and this time, he's stressing EV even more.

Kendini tekrar ediyor ve bu sefer EV'yi daha da fazla vurguluyor.

Everything's going to go south-- South has less stress here because he's already talked about what will happen.

Her şey güneye gidecek-- Güney'in burada daha az stresi var çünkü zaten olacaklardan bahsediyor.

Things will go poorly. But now, he's really stressing that everything will go poorly.

İşler kötü gidecek. Ama şimdi, gerçekten her şeyin kötü gideceğini vurguluyor.

So that EV syllable gets the most stress. Another gonna reduction. Going to, gonna, gonna, gonna, gonna.

Böylece EV hecesi en çok vurguyu alır. Başka bir azalma olacak. Gidecek, olacak, olacak, olacak.

Practice that right now and can you do it without moving anything except your tongue?

Bunu şimdi pratik yapın ve diliniz dışında hiçbir şeyi hareket ettirmeden yapabilir misiniz?

Gonna, gonna, gonna, gonna.

Olacak, olacak, olacak, olacak.

I have my jaw dropped and I'm only using my tongue to say that. Everything's really relaxed. It's the G consonant,

Ağzım açık kaldı ve bunu söylemek için sadece dilimi kullanıyorum. Her şey gerçekten rahat. G ünsüz,

UH as in butter vowel, and schwa.

tereyağı sesli harfindeki gibi UH ve schwa.

Gonna, gonna, gonna, gonna. Do it without moving your lips at all.

Olacak, olacak, olacak, olacak. Dudaklarınızı hiç hareket ettirmeden yapın.

That will help you stay relaxed. It will help you get the right sounds.

Bu, rahat kalmanıza yardımcı olacaktır. Doğru sesleri almanıza yardımcı olacaktır.

Everything's going to go south--

Her şey güneye gidecek--

Everything's going to go south--

Her şey güneye gidecek--

Everything's going to go south and you're going to say: this is it--

Her şey güneye gidecek ve siz şöyle diyeceksiniz: işte bu--

And you're going to say: this is it--

Ve diyeceksiniz ki: işte bu--

And you're going to say--

Ve siz gidiyorsunuz söylemek--

And you're going to say--

Ve sen--

And you're going to say--

And you're going to say--

Ve sen--

Ve sen diyeceksin--

That's all said pretty quickly, isn't it? And is not fully pronounced, it's reduced, its just schwa N.

Bunların hepsi çok çabuk söylendi, değil mi? Ve tam olarak telaffuz edilmiyor, azaltılıyor, sadece schwa N.

And you're-- and you're-- and you're--

The words 'you are' contracted, that's reduced, you're-- you're-- you're-- and you're-- and you're--

yeniden-- sen-- ve sen-- ve sen--

Going to-- That's reduced, gonna.

gidiyor-- Bu azaltıldı, olacak.

So we have three gonna reductions already as he's talking about something in the hypothetical future.

Yani varsayımsal gelecekte bir şeyden bahsettiği için şimdiden üç tane indirimimiz var.

And you're gonna say--

Ve diyeceksiniz ki--

And you're gonna say--

Ve diyeceksiniz ki--

And you're gonna say: 'This is it.'

Ve diyeceksiniz ki: 'İşte bu'.

And you're gonna say: 'This is it.'

Ve 'işte bu' diyeceksiniz.

So 'say', I would, I would say isn't even stressed.

Yani 'söyle' derdim, derdim bile vurgulanmaz.

It's maybe a tiny bit longer, but it's flat in pitch. He doesn't really get into more of that up-down shape

Belki biraz daha uzun, ama perdede düz. Alıntı yapana kadar o yukarı-aşağı şekle daha fazla girmiyor

until he gets into the quote: 'This is it.'

: 'İşte bu.'

And you're gonna say: 'This is it.'

Ve 'işte bu' diyeceksiniz.

And you're gonna say: 'This is it.'

Ve 'işte bu' diyeceksiniz.

And you're gonna say: 'This is it.'

Ve 'işte bu' diyeceksiniz.

And you're gonna say: 'This is it.'

Ve 'işte bu' diyeceksiniz.

And you're gonna say--

Ve diyeceksiniz ki--

And you're gonna say--

And you're gonna say--

Ve diyeceksiniz ki--

Ve diyeceksiniz ki--

Flat.

Flat.

This is it.

Budur.

There, we have the pitch variation. This is it. Stop T.

Orada, perde varyasyonumuz var. Budur. Dur T. İşte

This is it.

bu.

So really after the stressed syllable here of EV, all of this is unstressed, is flatter in pitch,

Yani gerçekten EV'nin buradaki vurgulu hecesinden sonra, bunların hepsi vurgusuz, perdede daha düz, gerçekten

doesn't really have much of that up-down shape, not a whole lot of inflection, until we get to: this is it.

yukarı-aşağı şekle pek sahip değil, çok fazla çekim yok, ta ki şu noktaya gelene kadar: işte bu.

This is it.

Budur.

This is it.

Budur.

This is it.

Budur.

This is how I end.

Bu şekilde bitiriyorum.

This is how I end.

Bu şekilde bitiriyorum.

What are the most stressed words there?

Orada en çok vurgulanan kelimeler neler?

This is how I end.

Bu şekilde bitiriyorum.

This is how I end.

Bu şekilde bitiriyorum.

This is how I end.

Bu şekilde bitiriyorum.

This is how I end. I think 'how' and 'end' are a little bit longer, definitely end.

Bu şekilde bitiriyorum. Bence 'nasıl' ve 'bitiş' biraz daha uzun, kesinlikle bitiyor.

This is, this is, this is.

Bu, bu, bu.

This and is, said more quickly. This is, this is, this is how. This is how. This is how I end.

Bu ve şimdi, daha çabuk söylenir. Bu, bu, bu böyle. Bu nasıl. Bu şekilde bitiriyorum.

And then I also said quickly, unstressed, in a little valley of pitch here.

Ve sonra da hızlıca, stres atmadan, burada küçük bir vadide dedim.

Everything smoothly connected. Ending S linking into beginning IH.

Her şey sorunsuz bir şekilde bağlantılı. Bitiş S, IH başlangıcına bağlanır.

This is how, ending week Z sound linking into H. This is how-- this is-- is--

İşte böyle, Z haftasının sonu H'ye bağlanıyor.

I think you could even probably think of that as being a really weak S.

How I-- OW diphthong right into AI diphthong. How I-- how I-- how I end.

. Nasıl-- nasıl-- nasıl bitiririm.

And then the EH vowel, we have three vowel or diphthong sounds in a row. OW, AI, and EH.

Ve sonra EH ünlüsü, art arda üç ünlü veya iki ünlü sesimiz var. OW, AI ve EH.

Ow-ai-eh, ow-ai-eh. How I end.

Ow-ai-eh, ow-ai-eh. Nasıl bitiririm.

All smoothly linked together, no gaps, no breaks, no restarts of the voice.

Hepsi düzgün bir şekilde birbirine bağlı, boşluk yok, kesinti yok, ses yeniden başlama yok.

This is how I end.

Bu şekilde bitiriyorum.

This is how I end.

Bu şekilde bitiriyorum.

This is how I end.

Bu şekilde bitiriyorum.

Now, you can either accept that.

Şimdi, bunu kabul edebilirsiniz.

Okay, so he does a little thought group here. He doesn't link it into the next part,

Tamam, burada küçük bir düşünce grubu yapıyor. Bunu bir sonraki bölüme bağlamaz,

that would make it one thought group, but he does go up and pitch. Accept that--

bu onu tek bir düşünce grubu yapar, ama yukarı çıkıp sunum yapar. Kabul et--

And that shows me that he's not done with this thought. He's going to keep going.

Ve bu bana onun bu düşünceyle işinin bitmediğini gösteriyor. Devam edecek.

Now, what are our most stressed words there?

Şimdi orada en çok vurguladığımız kelimeler neler?

Now, you can either accept that.

Şimdi, bunu kabul edebilirsiniz.

Now, you can either accept that.

Şimdi, bunu kabul edebilirsiniz.

Now, you can either accept that.

Şimdi, bunu kabul edebilirsiniz.

Now, you can either accept that.

Şimdi, bunu kabul edebilirsiniz.

A little bit of stress on 'cept' and 'that' and stress on you. The other words, flatter, lower in pitch,

'Cep' ve 'o' üzerinde biraz stres ve üzerinizde stres. Diğer kelimeler, daha düz, perdede daha alçak,

all part of that same line. There are no skips or jumps, but they are lower in pitch.

hepsi aynı çizginin parçası. Atlama veya atlama yoktur, ancak bunlar perdede daha düşüktür.

We have a 'can' reduction.

Bir 'can' indirimimiz var.

Now you can-- now you can--

Şimdi yapabilirsin-- şimdi yapabilirsin--

What about this word?

Peki ya bu kelime?

How is it pronounced?

Nasıl telaffuz edilir?

Now, you can either accept that.

Şimdi, bunu kabul edebilirsiniz.

Now, you can either accept that.

Şimdi, bunu kabul edebilirsiniz.

Now, you can either accept that.

Şimdi, bunu kabul edebilirsiniz.

It's pronounced either with the stressed syllable, being the EE as in she vowel.

Vurgulu heceyle telaffuz edilir, sesli harfte olduğu gibi EE olur.

I've heard some people say this is the American pronunciation, and the British pronunciation is: either.

Bazı insanların bunun Amerikan telaffuzu olduğunu ve İngiliz telaffuzunun: ya olduğunu söylediğini duydum.

But I did a lot of research on Youglish, listening to all sorts of different people say this word

Ama Youglish hakkında çok araştırma yaptım, her türden farklı insanın bu kelimeyi söylediğini dinledim

and there was no consensus, both Americans and Brits say it both ways.

ve bir fikir birliği yoktu, hem Amerikalılar hem de İngilizler her iki şekilde de söylüyor.

Here he happens to use the EE vowel.

Burada EE sesli harfini kullanıyor.

Let's talk about our T's.

T'lerimiz hakkında konuşalım.

Now, you can either accept that.

Şimdi, bunu kabul edebilirsiniz.

Now, you can either accept that.

Şimdi, bunu kabul edebilirsiniz.

Now, you can either accept that.

Şimdi, bunu kabul edebilirsiniz.

We have a stop T at the end. It's at the end of a thought.

Sonunda bir T durağımız var. Bir düşüncenin sonunda.

What about this T? This T comes between two consonants and it's totally dropped.

Peki ya bu T? Bu T iki ünsüz arasına giriyor ve tamamen düşüyor.

We often do that with T's between two other consonants. Accept that.

Bunu genellikle diğer iki ünsüz arasındaki T'lerle yaparız. Bunu kabul et.

So we have the P, also a stop consonant, lips come together. Accept that.

Böylece, aynı zamanda bir sessiz harf olan P'ye sahibiz, dudaklar birleşir. Bunu kabul et.

And then the voice goes right into the TH. He doesn't release the P with a puff of air first

Ve sonra ses doğrudan TH'ye gider. P'yi ilk önce şöyle bir hava üflemesiyle bırakmıyor

that would sound like this: accept that. Accept--

: kabul et. Kabul et-- Ama bu

But it's: accept that.

: bunu kabul et.

Accept that.

Bunu kabul et.

Accept that.

Bunu kabul et.

Accept that.

Bunu kabul et.

Or you can get to work.

Veya işe başlayabilirsiniz.

Okay what are the stress words in this next thought group?

Pekala, bir sonraki düşünce grubundaki vurgu sözcükleri nelerdir?

Or you can get to work.

Veya işe başlayabilirsiniz.

Or you can get to work.

Veya işe başlayabilirsiniz.

Or you can get to work.

Veya işe başlayabilirsiniz.

Or you can get to work.

Veya işe başlayabilirsiniz.

'You' and 'work', the most stressed, longer with that up-down shape.

'Sen' ve 'çalış', en çok stresli olan, o yukarı-aşağı şekliyle daha uzun.

We have some reductions, the word 'or' becomes 'ur'.

Bazı indirimlerimiz var, 'veya' kelimesi 'ur' oluyor.

Or you, or you.

Ya da sen ya da sen.

What about 'can', is it another reduction?

Peki ya 'can', başka bir azalma mı?

Or you can get to work.

Veya işe başlayabilirsiniz.

Or you can get to work.

Veya işe başlayabilirsiniz.

Or you can get to work.

Veya işe başlayabilirsiniz.

Yes it is. Can, can, can. Or you can, or you can.

Evet öyle. Yapabilir, yapabilir, yapabilir. Ya da yapabilirsin ya da yapabilirsin.

'Get' and 'to' these two words linked together with a single true T sound.

Tek bir gerçek T sesiyle birbirine bağlanan bu iki kelime 'al' ve 'to'.

Get to, get to, get to get to. And you're probably noticing I'm making that a schwa just like he did.

Ulaşmak, ulaşmak, ulaşmak. Muhtemelen bunu tıpkı onun yaptığı gibi bir schwa yaptığımı fark etmişsinizdir.

Get to, get to. So it's not 'to'. Get to, get to, get to work.

Ulaşmak, ulaşmak. Yani 'yapmak' değil. Git, git, işe koyul.

Get to work.

İşe başlamak.

Get to work.

İşe başlamak.

Get to work.

İşe başlamak.

Work, a tricky word. W consonant, then R vowel consonant. Don't try to make a vowel there.

İş, zor bir kelime. W ünsüz, ardından R sesli ünsüz. Orada bir sesli harf yapmaya çalışmayın.

Just think of the R and hold it out. Wor, wor, work.

Sadece R'yi düşün ve tut. Çalış, çalış, çalış.

He does a light release of the K at the end. The K is also a stop consonant and you're probably noticing

Sonunda K'yi hafifçe serbest bırakıyor. K aynı zamanda bir dur ünsüzüdür ve muhtemelen

that sometimes, we skip the release of a stop consonant.

bazen bir dur ünsüzünü atladığımızı fark etmişsinizdir.

I've noticed with K, when it's at the end of a thought group, we do tend to do a light release.

K ile fark ettim ki, bir düşünce grubunun sonundayken hafif bir salıverme eğilimindeyiz.

Or you can get to work.

Veya işe başlayabilirsiniz.

Or you can get to work.

Veya işe başlayabilirsiniz.

Or you can get to work.

Veya işe başlayabilirsiniz.

That's all it is.

Hepsi bu kadar.

That's all it is.

Hepsi bu kadar.

What's the most stressed word there?

Orada en çok vurgulanan kelime nedir?

That's all it is.

Hepsi bu kadar.

That's all it is.

Hepsi bu kadar.

That's all it is.

Hepsi bu kadar.

I think it's 'all'. That's all it is. 'Is' is also stressed but everything's linked together really smoothly.

Bence 'hepsi'. Hepsi bu kadar. 'Is' de vurgulanır ama her şey gerçekten düzgün bir şekilde birbirine bağlıdır.

The vowel in 'that's' is not reduced, it's the AH vowel, the TH, when I listen to it and I'm thinking of the TH,

That's'deki ünlü azalmaz, AH seslisidir, TH'dir, dinlediğimde TH'yi düşünürüm, sanırım

I think I hear it. When I'm listening to it and I

duyarım. Onu dinlediğimde ve

am trying to see if it's dropped, then I think it's dropped, so it's subtle. Very fast, very weak, very subtle.

düşüp düşmediğini görmeye çalıştığımda, düştüğünü düşünüyorum, bu yüzden ince. Çok hızlı, çok zayıf, çok ince.

That's all it is. You could definitely do it with no TH. That's all it is.

Hepsi bu kadar. TH olmadan kesinlikle yapabilirsin. Hepsi bu kadar.

But everything smoothly links together, ending TS into the vowel, ending L into the vowel,

Ancak her şey düzgün bir şekilde birbirine bağlanır, TS'yi sesli harfle, L'yi sesli harfle

and a flap T linking these two words. T is a flap T when it comes between vowels.

ve bu iki kelimeyi birbirine bağlayan bir T harfiyle bitirir. T, sesli harfler arasında geldiğinde bir flep T'dir.

That's all it is.

Hepsi bu kadar.

That's all it is.

Hepsi bu kadar.

That's all it is.

Hepsi bu kadar.

You just begin.

Sadece başla.

You just begin. So there's a little break here.

Sadece başla. Yani burada küçük bir mola var.

It stresses the word 'begin' by putting a little break.

Küçük bir ara vererek 'başlamak' kelimesini vurgular.

It's also maybe something he did as he was thinking of what to say. You just begin.

Ayrıca ne diyeceğini düşünürken yaptığı bir şey de olabilir. Sadece başla.

The word 'you' it was stressed here, it was stressed here.

Sen kelimesi burada vurgulandı, burada vurgulandı.

But now, he actually reduces it. He doesn't say 'you', he says: ye, ye. You just begin.

Ama şimdi, aslında onu azaltıyor. 'Sen' demiyor, diyor ki: evet, evet. Sadece başla.

You just begin.

Sadece başla.

You just begin.

Sadece başla.

You just begin.

Sadece başla.

And even though we have this break here, I still feel it all as one thing with the energy of the voice going up:

Ve burada bu ara vermiş olsak da, sesin enerjisinin yükselmesiyle her şeyi tek bir şey gibi hissediyorum:

you just begin, to the peak of stress, the stressed syllable, the second syllable of begin. You just begin.

sadece başlıyorsunuz, vurgunun zirvesine, vurgulu heceye, başla'nın ikinci hecesine. Sadece başla.

You just begin.

Sadece başla.

You just begin.

Sadece başla.

You just begin.

Sadece başla.

T here, you could think of it either as a stop T or totally dropped.

T burada, bunu bir stop T veya tamamen düşmüş olarak düşünebilirsiniz. Bir

We do usually drop the T in a cluster when the next word begins the consonant, just like up here with 'accept that',

sonraki kelime ünsüzle başladığında genellikle T'yi bir kümede bırakırız, tıpkı burada 'kabul et' ile

there it came between two consonants. Same thing here,

orada iki ünsüz arasına geldiği gibi. Burada da aynı şey var,

but because he did put a break, mm, okay you could think of that as a stop T.

ama bir mola verdiği için, tamam, bunu bir stop T olarak düşünebilirsiniz.

You just begin.

Sadece başlayın.

You just begin.

Sadece başla.

You just begin.

Sadece başla.

You do the Math.

Hesabı sen yap.

You do the Math. What are my stressed words there?

Hesabı sen yap. Oradaki vurgulu kelimelerim neler?

You do the Math.

Hesabı sen yap.

You do the Math.

Hesabı sen yap.

You do the Math.

Hesabı sen yap.

You do the Math.

Hesabı sen yap.

'Do' and 'Math', two most stressed words there, and we have another 'you' reduction,

'Yap' ve 'Matematik', orada en çok vurgulanan iki kelime ve bir 'sen' indirgememiz daha var,

it's not you, it's: ye. You do. You do the Math.

bu sen değilsin, sen: sen. Siz yapıyorsunuz. Hesabı sen yap.

You do the Math.

Hesabı sen yap.

You do the Math.

Hesabı sen yap.

You do the Math.

Hesabı sen yap.

I actually was a Math major in college, and I really liked Math, all growing up, it was my favorite subject,

Aslında üniversitede Matematik bölümündeydim ve matematiği gerçekten çok sevdim, büyürken en sevdiğim dersti

and it's this kind of thing. I loved the idea of using Math to solve life's problems.

ve bu tür şeyler. Hayatın problemlerini çözmek için Matematiği kullanma fikrini sevdim.

It's been a long time since I've really thought about Math,

although I do use it every day when I'm making little calculations for the business.

Her gün iş için küçük hesaplamalar yaparken onu kullanmama rağmen, Math'ı gerçekten düşünmeyeli uzun zaman oldu.

You do the Math.

Hesabı sen yap.

You do the Math.

Hesabı sen yap.

You do the Math.

Hesabı sen yap.

You solve one problem.

Bir sorunu çözersin.

You solve one problem. Okay, what's the most stressed word there?

Bir sorunu çözersin. Tamam, orada en çok vurgulanan kelime nedir?

You solve one problem.

Bir sorunu çözersin.

You solve one problem.

Bir sorunu çözersin.

You solve one problem.

Bir sorunu çözersin.

One. 'Solve' has a little bit of length,

Bir. 'Çöz'ün biraz uzunluğu var,

'pro' has a little bit of length, but the peak of pitch, the peak of stress here is definitely 'one'.

'pro'nun biraz uzunluğu var ama perdenin zirvesi, buradaki stresin zirvesi kesinlikle 'bir'.

You solve one problem.

Bir sorunu çözersin.

What about the word 'you'? Fully pronounced or reduced?

Peki ya 'sen' kelimesi? Tamamen belirgin mi yoksa azaltılmış mı?

You solve one problem.

Bir sorunu çözersin.

You solve one problem.

Bir sorunu çözersin.

You solve one problem, then you solve the next one.

Bir sorunu çözersin, sonra bir sonrakini çözersin.

Definitely reduced: ye, ye.

Kesinlikle azaltılmış: siz, siz.

You solve one problem.

Bir sorunu çözersin.

You solve one problem.

Bir sorunu çözersin.

You solve one problem, then you solve the next one.

Bir sorunu çözersin, sonra bir sonrakini çözersin.

Then you solve the next one.

Sonra bir sonrakini çözersin.

Now, next is more stressed here.

Şimdi, sonraki burada daha vurgulu.

Then you solve the next one. Another 'you' reduction.

Sonra bir sonrakini çözersin. Başka bir 'sen' indirgemesi.

Then you solve the next one.

Sonra bir sonrakini çözersin.

Then you solve the next one.

Sonra bir sonrakini çözersin.

Then you solve the next one.

Sonra bir sonrakini çözersin.

Then you, then you, then you, then you solve, then you solve the, then you solve the,

Sonra sen, sonra sen, sonra sen, sonra çöz, sonra çöz, sonra çöz,

then you solve the next one.

sonra bir sonrakini çöz. Şimdi

Let's talk about this T. Okay, we have the letter X, that can be pronounced two different ways,

bu T hakkında konuşalım. Tamam, iki farklı şekilde telaffuz edilebilen X harfine sahibiz,

in this particular case, it's the KS cluster.

bu özel durumda, bu KS kümesidir.

Then the word 'one' begins with the W consonant. So we have a lot of consonants in a row here,

Daha sonra 'bir' kelimesi W ünsüz ile başlar. Yani burada üst üste bir sürü ünsüz var,

T comes between two consonants, it can be dropped, does he drop it?

T iki ünsüz arasına giriyor, düşürülebiliyor, düşürüyor mu?

Then you solve the next one.

Sonra bir sonrakini çözersin.

Then you solve the next one.

Sonra bir sonrakini çözersin.

Then you solve the next one.

Sonra bir sonrakini çözersin.

Yes, he does. Next one. The next one. So even though it's the most stressed word in that thought group,

Evet o yapar. Sıradaki. Sıradaki. Bu düşünce grubundaki en vurgulu kelime olmasına rağmen,

he still drops the T, he still reduces it,

T'yi hâlâ düşürüyor, yine de azaltıyor,

because it's just such a strong habit of American English to take out T's when possible,

çünkü Amerikan İngilizcesinin çok güçlü bir alışkanlığı, mümkün olduğunda T'leri çıkarmak, onların

make them a flap T instead, make them a stop T instead, or drop it all together.

yerine bir flep T yapmak, onları yapmak. bunun yerine T'yi durdurun veya hepsini birlikte bırakın.

Then you solve the next one.

Sonra bir sonrakini çözersin.

Then you solve the next one.

Sonra bir sonrakini çözersin.

Then you solve the next one.

Sonra bir sonrakini çözersin.

And then the next.

Ve sonra bir sonraki.

And then the next. And then the next. And then the next.

Ve sonra bir sonraki. Ve sonra bir sonraki. Ve sonra bir sonraki.

Now, here, I do hear it. Mmm what's up with that? Well, the next word 'and' is reduced, and,

Şimdi, burada, duyuyorum. Bunun nesi var? Pekala, sonraki 've' kelimesi azaltılır ve bu

so that's a schwa, that's a vowel, now the T doesn't come between two consonants.

bir schwa, bu bir sesli harf, şimdi T iki ünsüz arasına girmiyor.

So I would fully pronounce it as part of that cluster. KST, next, and then the next, and the next.

Bu yüzden onu tamamen o kümenin bir parçası olarak telaffuz ederdim. KST, sonraki ve ardından sonraki ve sonraki.

So the word 'and' reduced here as well. And then the, and then the, and then the, and then the.

Yani 've' kelimesi burada da azaldı. Ve sonra, ve sonra, ve sonra, ve sonra.

Can you do that? Those three words, unstressed, said quickly before we get to our stressed word, next.

Bunu yapabilir misin? Vurgusuz olan bu üç kelime, sıradaki vurgulu kelimemize gelmeden hemen önce söylendi.

And then the, and then the, and then the, and then the next.

Ve sonra, ve sonra, ve sonra, ve sonra sonraki.

And then the next.

Ve sonra bir sonraki.

And then the next.

Ve sonra bir sonraki.

And then the next, and if you solve enough problems--

Ve sonra bir sonraki, ve eğer yeterince problem çözersen--

And if you solve enough problems--

Ve eğer yeterince problem çözersen--

and if you solve enough problems--

ve eğer yeterince problem çözersen--

Were you hearing those as the most stressed words there?

Bunları orada en çok vurgulanan kelimeler olarak mı duyuyordun?

And if you solve enough problems--

Ve eğer yeterince problem çözerseniz--

And if you solve enough problems--

Ve eğer yeterince problem çözerseniz--

And if you solve enough problems--

Ve eğer yeterince problem çözerseniz--

So we have three unstressed words in a row, and if you, how are those pronounced?

Yani arka arkaya üç vurgusuz kelimemiz var ve eğer siz, bunlar nasıl telaffuz ediliyor?

And if you solve enough--

Ve eğer yeterince çözersen--

And if you solve enough--

Ve eğer yeterince

And if you solve enough--

çözersen-- Ve eğer yeterince

And if you solve, and if you solve, and if you solve.

çözersen-- Ve eğer çözersen, ve eğer çözersen ve eğer çözersen.

Okay, I actually think: and if you, and if you, and if you, I think it's not reduced. I think it is the OO vowel,

Tamam, aslında düşünüyorum: ve eğer sen, ve eğer sen ve eğer sen, bence azalmadı. Sanırım OO sesli harfi,

but it's said very quickly. And if you, and if you, and if you. And if you solve--

ama çok çabuk söyleniyor. Ve eğer sen ve eğer sen ve eğer sen. Ve eğer çözerseniz--

Everything links together really smoothly, doesn't it?

Her şey gerçekten düzgün bir şekilde birbirine bağlı, değil mi?

And if you solve enough problems--

Ve eğer yeterince problem çözersen--

And if you solve enough problems--

Ve eğer

And if you solve enough problems--

yeterince problem çözersen-- Ve eğer

Solve enough problems, problems, problems.

yeterince problem çözersen-- Yeterince problem, problem, problem çöz.

Actually, the pitch goes up a little bit at the end, doesn't it?

Aslında, perde sonunda biraz yükseliyor, değil mi?

Because this thought continues. And if you solve enough problems, problems.

Çünkü bu düşünce devam ediyor. Ve yeterince problem çözerseniz, problemler.

And if you solve enough problems--

Ve yeterince problem çözerseniz--

And if you solve enough problems--

Ve eğer yeterince problem çözerseniz--

And if you solve enough problems, you get to come home.

Ve yeterince problem çözerseniz, eve dönersiniz.

What about our final thought group?

Son düşünce grubumuz ne olacak?

What are the stressed words here?

Burada vurgulanan kelimeler nelerdir?

You get to come home.

Eve gelmelisin.

You get to come home.

Eve gelmelisin.

You get to come home.

Eve gelmelisin.

You get to come home.

Eve gelmelisin.

Get, home.

Eve gelmek.

Most stressed. You, is this reduced? Or is it fully pronounced?

En stresli. Sen, bu azaldı mı? Yoksa tam olarak telaffuz ediliyor mu?

You get to come home.

Eve gelmelisin.

You get to come home.

Eve gelmelisin.

You get to come home.

Eve gelmelisin.

It is reduced, ye instead of you. Ye, ye. You get, you get to, you get to.

O azalır, senin yerine sen. Evet, evet. Alırsın, alırsın, alırsın.

Again, just like before, get to, those linked together with a single true T

Yine, tıpkı daha önce olduğu gibi, tek bir gerçek T ile birbirine bağlananlar

and the vowel in 'to' is reduced to the schwa. Get to, get to. You get to, you get to come home.

ve 'to'daki sesli harf schwa'ya indirgenir. Ulaşmak, ulaşmak. Gideceksin, eve geleceksin.

You get to come home.

Eve gelmelisin.

You get to come home.

Eve gelmelisin.

You get to come home.

Eve gelmelisin.

A lot to study with T pronunciations in this, isn't there?

Bunda T telaffuzları ile çalışılacak çok şey var, değil mi?

Let's listen to this whole monologue one more time.

Bütün bu monologu bir kez daha dinleyelim.

This is space.

Bu uzay.

It does not cooperate.

İşbirliği yapmaz.

At some point, everything's going to go south on you.

Bir noktada, her şey senin üzerine güneye gidecek.

Everything's going to go south, and you're going to say, ‘this is it, this is how I end.’

Her şey ters gidecek ve 'işte bu, benim sonum böyle' diyeceksiniz.

Now you can either accept that, or you can get to work.

Şimdi bunu ya kabullenirsiniz ya da işe koyulursunuz.

That's all it is. You just begin.

Hepsi bu kadar. Sadece başla.

You do the Math. You solve one problem, then you solve the next one,

Hesabı sen yap. Bir problemi çözersiniz, sonra bir sonrakini çözersiniz

and then the next, and if you solve enough problems, you get to come home.

ve sonra bir sonrakini ve yeterince problem çözerseniz eve dönersiniz.

We're going to be doing a lot more of this kind of analysis together.

Bu tür analizleri birlikte çok daha fazla yapacağız.

What movie scenes would you like to see analyzed like this?

Hangi film sahnelerinin bu şekilde analiz edildiğini görmek isterdiniz?

Let me know in the comments! And if you want to see all my Ben Franklin videos, click here.

Yorumlarda bana bildirin! Tüm Ben Franklin videolarımı görmek istiyorsanız buraya tıklayın.

You'll also find the link in the video description.

Bağlantıyı video açıklamasında da bulabilirsiniz. Hepsi

That's it and thanks so much for using Rachel's English.

bu kadar ve Rachel'ın İngilizcesini kullandığınız için çok teşekkürler.