👉🏻 'IN THE PINK' - 🌈 colour phrases - English Addict eXtra - 🚨LIVE🚨 / Tuesday 20th December 2022

You will notice that the snow has gone.

Karın gittiğini fark edeceksiniz.

There is no snow.

Kar yok.

In fact, it's rather mild today.

Aslında, bugün oldukça hafif.

Everything is looking lovely.

Her şey güzel görünüyor. Yine

Here we are again. Yes, we are alive.

buradayız. Evet, yaşıyoruz. Hotwire yani internet

We are coming to you live through

üzerinden canlı yayında karşınıza çıkıyoruz

the Hotwire, the Internet.

.

Wow. Isn't technology amazing?

Vay. Teknoloji harika değil mi?

Yes. We are coming to you live from the birthplace of the English language,

Evet. Size İngilizcenin doğum yeri olan

which just happens to be England.

İngiltere'den canlı olarak geliyoruz.

I am.

Ben.

And do you know who I am?

Ve benim kim olduğumu biliyor musun?

So excited.

Çok heyecanlı. İşte

Oh, there he is.

orada.

And then

Sonra

I thought we should have a round of applause for Mr.

Bay Steve için bir alkış almamız gerektiğini düşündüm

Steve, because you've had a busy day.

, çünkü siz yoğun bir gün geçirdiniz.

Oh, Mr. Duncan. Yes.

Bay Duncan. Evet.

Well, sort of, yes.

Şey, bir nevi, evet. Bize oldukça yakın oturan

Been to see a friend of my mother's who lives quite close to us.

annemin bir arkadaşını görmeye gittim .

But then on the way back, I thought that I would foolishly

Ama sonra dönüş yolunda, Tesco'ya

just slip into a supermarket on the way back

dönerken aptalca bir süpermarkete girip

to Tesco, just slipping into a few little things.

birkaç küçük şeye girmeyi düşündüm.

I've got 10 minutes to spare and come back.

Geri gelmek için 10 dakikam var.

Of course it's Christmas and there were big queues of traffic,

Tabii ki Noel ve büyük trafik kuyrukları vardı,

so I just turned round and came straight home.

ben de döndüm ve doğruca eve geldim.

Yes, I have a feeling it might not be a good idea to try and do any shopping for the next 24 hours.

Evet, önümüzdeki 24 saat boyunca herhangi bir alışveriş yapmaya çalışmanın iyi bir fikir olmayabileceğini hissediyorum.

We might have some luck, maybe on Friday,

Cuma günü biraz şansımız olabilir

because I think we might go and see my mother on Friday and we might be able to pop in.

çünkü bence Cuma günü gidip annemi görebiliriz ve

Pop in. I like that.

uğrayabiliriz.

If you pop in, it means you go in very quickly and then you leave again.

İçeri girerseniz, bu çok hızlı bir şekilde girip sonra tekrar ayrılacağınız anlamına gelir.

So we're going to see my mother and we can pop in to a supermarket.

Annemi görmeye gidiyoruz ve bir süpermarkete uğrayabiliriz. Noel'den

I doubt that we will be able to pop in two days before Christmas.

iki gün önce gelebileceğimizden şüpheliyim .

If I couldn't pop in today, then it's only going to get busier towards Christmas.

Bugün gelemezsem Noel'e doğru daha da kalabalıklaşacak.

So, yes, I was slightly annoyed because I wanted to get some things, but I'm out again tomorrow morning,

Yani, evet, biraz sinirlendim çünkü bazı şeyler almak istiyordum ama yarın sabah yine dışarıdayım,

so I will

bu yüzden

take the opportunity to maybe go a bit earlier, beat

belki biraz daha erken gitme,

the crowds, beat the crowds and get what I need to get.

kalabalığı yenme, kalabalığı yenme ve ihtiyacım olanı alma fırsatını değerlendireceğim. almak için.

So it doesn't mean you're hitting them.

Yani bu onlara vurduğunuz anlamına gelmez.

It doesn't mean beat the crowds by punching them.

Kalabalıkları yumruklayarak yenmek anlamına gelmez. Kalabalıklar gelmeden

It means you are getting ahead before the crowds arrive.

öne geçiyorsun demektir .

Like beating someone in a contest to beat the crowds.

Kalabalıkları yenmek için bir yarışmada birini yenmek gibi.

That's what we say.

Biz de öyle diyoruz. Noel Haftası olduğu için sizinle aynı zamanda alışveriş yapmaya çalışan

You get ahead if we want to get ahead of the mass of people that may

insan kitlesinin önüne geçmek istiyorsak siz öne geçin

also be trying to get their shopping at the same time as you

because it's Christmas Week lyrics Excited.

Heyecanlı.

Christmas is coming next Sunday.

Önümüzdeki Pazar Noel geliyor.

And in case you don't know, you might not realise we are with you

Ve bilmiyorsanız,

on Christmas Eve.

Noel arifesinde yanınızda olduğumuzu fark etmeyebilirsiniz.

Christmas Day. And.

Noel günü. Ve.

And this.

Ve bu.

This is something we're not sure about it at the moment.

Bu şu anda emin olmadığımız bir şey.

We might be with you on boxing Day from much Wenlock Town Centre.

Noel Bayramı'nda Wenlock Kasaba Merkezi'nden sizinle birlikte olabiliriz.

But apparently the weather forecast for Christmas

Ama görünüşe göre Noel

and Boxing Day, the day after Christmas.

ve Noel'in ertesi günü, Noel'in ertesi günü için hava tahmini.

It's not good rain,

İyi bir yağmur değil,

not snow, not ice, but a lot of rain.

kar değil, buz değil ama çok yağmur.

And we're not going to stand out in the rain and get cold and damp and possibly catch pneumonia.

Ve yağmurda dikilip üşüyip ıslanmayacağız ve muhtemelen zatürreye yakalanmayacağız.

No, I don't think it's worth it, really.

Hayır, buna değdiğini düşünmüyorum, gerçekten.

Duncan, wasn't that football match exciting?

Duncan, o futbol maçı heyecanlı değil miydi?

I suppose we should talk about the football match that took place for those who were watching on Sunday,

Pazar günü izleyenler için,

those who were not watching the football.

izlemeyenler için oynanan futbol maçından bahsetmek gerekiyor sanırım.

Maybe you were watching us at the same time.

Belki de aynı anda bizi izliyordun.

Of course,

Elbette

Steve,

Steve,

he supported the right team.

doğru takımı destekledi.

Steve was supporting Argentina.

Steve, Arjantin'i destekliyordu.

I was, of course, trying to be patriotic to my

Elbette, Fransa'yı destekleyen soy ağacıma vatansever olmaya çalışıyordum

my family tree

supporting France.

.

We have Beatrice.

Beatrice'imiz var. İzin

Let me just I'll do I'll do the live chat in a second.

ver, ben yapacağım, canlı sohbeti birazdan yapacağım.

Yeah, I was just talking about

Evet, ben sadece

people who are from Argentina who are watching is okay and they are not.

Arjantinli olup izleyen ve izlemeyen insanlardan bahsediyordum.

Beatrice, I believe, is from Argentina.

Beatrice sanırım Arjantinli.

Is must be very happy.

Çok mutlu olmalı.

Yes. Well, it was amazing.

Evet. Harikaydı.

Now, even I meeting I as a person who doesn't really follow football, I actually sat down with Mr.

Şimdi, futbolu pek takip etmeyen biri olarak tanışmış olsam da , aslında Bay

Steve and I was watching it as well.

Steve'le oturdum ve ben de izliyordum.

It was quite amazing.

Oldukça şaşırtıcıydı.

I think those last two goals

Bence Friends'in son iki golü

from Friends were quite incredible.

inanılmazdı.

In fact, there was the young player, he he scored all of them.

Aslında genç oyuncu vardı, hepsine gol attı.

He did. I remember his name.

O yaptı. Adını hatırlıyorum.

No French player, French player.

Fransız oyuncu yok, Fransız oyuncu.

Very cool. Very young as well. So cool.

Çok havalı. Aynı zamanda çok genç. Çok havalı.

So I think it's safe to say he's going to have a very big career ahead of him.

Bu yüzden önünde çok büyük bir kariyer olacağını söylemenin güvenli olduğunu düşünüyorum.

He wasn't didn't look too happy when President Macron

Başkan Macron

was trying to cradle his head in

başını göğsüne yaslayıp

and give him probably far too much attention than he wanted.

ona muhtemelen istediğinden çok daha fazla ilgi göstermeye çalışırken pek de mutlu görünmüyordu .

Well, it was it was just coincidence.

Şey, sadece tesadüftü.

He was just consoling him.

Sadece onu teselli ediyordu.

I think there was more to it than that.

Bence bundan daha fazlası vardı.

I think I think he was trying to sort of bask in the light.

Sanırım bir nevi ışığın tadını çıkarmaya çalışıyordu.

But he was he was trying to look like he was a man of the people.

Ama o, halkın adamıymış gibi görünmeye çalışıyordu.

Well, that's what all politicians do that, though.

Yine de, tüm politikacıların yaptığı şey bu.

They tried to take advantage of a moment.

Bir anı değerlendirmeye çalıştılar.

I know, but it looked a bit it looked a bit obvious and it looked a bit unnecessary.

Biliyorum, ama biraz görünüyordu, biraz bariz görünüyordu ve biraz da gereksiz görünüyordu.

I don't know what French people are thinking, Louis.

Fransızların ne düşündüğünü bilmiyorum, Louis.

Maybe you could comment. Okay.

Belki yorum yapabilirsin. Tamam aşkım.

What are French people thinking of the way Macron behaved after the match finished?

Fransızlar maç bittikten sonra Macron'un davranışları hakkında ne düşünüyor?

Are people supporting what he did or are they making comments?

İnsanlar yaptığı şeyi destekliyor mu yoksa yorum mu yapıyorlar?

Well, he just gave him a hug.

O sadece ona sarıldı.

He didn't he didn't pull his shorts down while he was doing He was rather overdoing it from from

Yok mu yaparken şortunu da indirmiyordu

from our perspective.

Bizim açımızdan biraz abartıyordu.

But there was also that other man who throws salt or the cooker.

Ama tuz ya da ocak atan başka bir adam da vardı .

Yeah, just cooking.

Evet, sadece yemek pişiriyorum.

That's the that's the the salt, the salt Boy,

İşte bu, tuz, tuz Boy,

he was also seemed to be trying to get a lot of the limelight for himself.

aynı zamanda kendisine çok fazla ilgi odağı olmaya çalışıyor gibiydi.

I was still amazed that you didn't know who he was.

Onun kim olduğunu bilmemenize hala şaşırdım.

Never heard.

I can't believe you don't know So boy, I've never heard of this person.

Hiç duymadım.

Bilmediğine inanamıyorum Yani oğlum, bu kişiyi hiç duymadım.

Well, I'll briefly tell you what he does.

Peki, size kısaca ne yaptığını anlatacağım.

He runs a restaurant and he he charges

Bir restoran işletiyor ve

crazy prices for his food,

yemeği için çılgın fiyatlar alıyor,

$400 for for a steak.

bir biftek için 400 dolar.

There is there is a trending picture, the whole cow for that.

Trend olan bir resim var, bunun için bütün inek.

There's a trending photograph of a bill, the receipt from one of his restaurants.

Bir faturanın trend olan bir fotoğrafı var, restoranlarından birinin makbuzu.

And it's something like $35,000 for a meal.

Ve bir yemek için 35.000 dolar gibi bir şey.

These people need to be locked up in a mental asylum.

Bu insanların akıl hastanesine kapatılmaları gerekiyor.

However, if they go and pay that much money for a meal.

Ancak gidip bir yemek için o kadar para verseler.

But the people going there are famous people like football players.

Ama oraya gidenler futbolcu gibi ünlü insanlar.

And the strange thing is there are many football players who go to his restaurant

Ve garip olan şu ki, onun restoranına giden birçok futbolcu var

and they want to be photographed with this guy

ve bu adamla

doing his famous salt move.

meşhur salt hareketini yaparken fotoğraf çekilmek istiyorlar.

So people were criticising him for trying to get in

Bu yüzden insanlar onu

when the World Cup was being handed out and lots of photographs.

Dünya Kupası dağıtılırken ve bir sürü fotoğraf varken girmeye çalıştığı için eleştiriyorlardı.

But they both use each other to be honest.

Ama ikisi de dürüst olmak için birbirlerini kullanıyor.

So I think all celebrities, if you're footballers or if you are a guy

Bence tüm ünlüler, eğer futbolcuysanız veya

who does this a lot, they all use each other.

bunu çok yapan bir adamsanız, hepsi birbirini kullanıyor.

They all need each other to survive.

Hayatta kalmak için hepsinin birbirine ihtiyacı var.

Looks a bit pathetic, doesn't it? It looks like so.

Biraz acıklı görünüyor, değil mi? Öyle görünüyor.

It looks very well.

Çok iyi görünüyor.

What's the word I'm looking for now?

Şimdi aradığım kelime nedir? ben de

I don't know either.

bilmiyorum

To describe someone who behaves in that way.

Bu şekilde davranan birini tanımlamak için.

It just looks.

Sadece görünüyor.

Doesn't look nice.

Hoş görünmüyor.

It's publicity.

Bu tanıtım.

I know, but that's what we should be doing.

Biliyorum ama yapmamız gereken bu.

We're all substituting themselves.

Hepimiz kendimizi ikame ediyoruz.

Okay.

Tamam aşkım.

I'm not sure it's the phrase average used.

Kullanılan ifadenin ortalama olduğundan emin değilim.

But anyway, this is our problem.

Ama ne olursa olsun, bu bizim sorunumuz. Bizim

This is what I always say about us.

hakkımızda her zaman söylediğim şey bu.

We don't.

We don't put ourselves about. We should go outside.

yapmıyoruz.

Kendimizi riske atmıyoruz. Dışarı çıkmalıyız.

We should get attention from other people, because that's the only way of succeeding nowadays

Diğer insanların dikkatini çekmeliyiz, çünkü bugünlerde herhangi bir alanda başarılı olmanın tek yolu bu,

in in any area, including social media

sosyal medya ve internette de dahil olmak üzere

and on the Internet, you've got to do something outrageous.

, aşırı bir şey yapmanız gerekiyor.

Yes. Or just do something that gets attention in some way.

Evet. Veya bir şekilde dikkat çeken bir şey yapın.

So so our way of teaching, our way of talking about English is unusual,

Yani bizim öğretme tarzımız, İngilizce hakkında konuşma tarzımız alışılmadık

but we don't publicise ourselves in any other way.

ama kendimizi başka bir şekilde tanıtmıyoruz.

We don't put ourselves out there.

Kendimizi oraya koymuyoruz. Diğer insanların

We should do something that gets attention

dikkatini çekecek bir şey yapmalıyız

from other people and then they will tell other people.

ve sonra onlar da diğer insanlara anlatacaklar.

And that's how the the salt guy, the salty, the salty man

Tuzlu adam, tuzlu, tuzlu adam bu şekilde

got attention just from a couple of people filming him doing this.

onu bunu yaparken filme alan birkaç kişinin dikkatini çekti.

Whereabouts is his restaurant.

Orası onun restoranı.

So I think it's in the United States.

Bu yüzden Amerika Birleşik Devletleri'nde olduğunu düşünüyorum.

But all these all these people go there.

Ama bütün bu insanlar oraya gidiyor.

They go there and they are charged

Oraya gidiyorlar ve

thousand of dollars to eat just to be seen a busy.

sadece meşgul görünmek için yemek yemek için binlerce dolar alıyorlar.

Well, it is, but as long as they're poor, that's what they say, isn't it?

Öyle, ama fakir oldukları sürece söyledikleri bu, değil mi?

It's like art.

Sanat gibi.

As long as there's someone who will pay you that money, someone will pay it.

Sana o parayı ödeyecek biri olduğu sürece birileri ödeyecektir.

It's obscene to think that there are people starving.

Açlıktan ölen insanlar olduğunu düşünmek müstehcen. Faturalarını ödeyememek için

There are people in very difficult situations

çok zor durumda olan insanlar var

with being able to pay bills and you've got people just going out

ve bir de dışarı çıkıp

and spending thousands of pounds on a meal and then football is even.

bir yemeğe binlerce pound harcayan insanlar var ve işte o zaman futbol eşitleniyor.

Yes, but everyone was cheering those footballers ever day, you know,

Evet, ama herkes o futbolcuları her gün alkışlıyordu, bilirsiniz,

they're all on at least $1,000,000 a month

hepsi ayda en az 1.000.000 dolar kazanıyor,

that Can you imagine earning $1 million every month?

her ay 1 milyon dolar kazanmayı hayal edebiliyor musunuz?

We don't by the way, a lot of people think we do, but we

Bu arada pek çok insan öyle sanıyor ama biz

we definitely don't want millions subscribers. Yes.

kesinlikle milyonlarca abone istemiyoruz. Evet.

And that doesn't mean a thing.

Ve bu bir şey ifade etmiyor.

No, it doesn't mean anything anyway. Yes.

Hayır, zaten bir şey ifade etmiyor. Evet.

Unless, of course, each one of our subscribers

Tabii abonelerimizin her biri

gives us £1.

bize 1 sterlin vermezse.

And then that would be.

Ve sonra bu olurdu.

That'll be okay. Yes.

Bu iyi olacak. Evet.

Then maybe I could go and have one of those states

O zaman belki gidip Salt Boy'la şu durumlardan birini yaşayabilirim

with salt Boy, what a strange time to be alive.

, hayatta olmak ne garip bir zaman.

Anyway. Hi, everybody.

Her neyse. Selam millet.

This is Mr.

Bu Bay

Duncan, and Mr. Steve is here as well.

Duncan ve Bay Steve de burada.

How are you today?

Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay? I hope you are.

? Umarım öylesindir.

I hope you're feeling happy.

Umarım mutlu hissediyorsundur.

Don't forget.

unutma

Also, I always forget to do this.

Ayrıca bunu yapmayı hep unutuyorum.

Give us a light as well.

Bize de bir ışık ver.

The lights are very important because they are another way

Işıklar çok önemlidir, çünkü onlar

of getting us spread

bizi

around the world of YouTube.

YouTube dünyasına yaymanın başka bir yoludur.

But yes, please give us a like you know you want to.

Ama evet, lütfen bize istediğini bildiğin bir beğeni ver. Bu

So today we're looking at words

yüzden bugün

and phrases connected to colour, colour, idiom as there are many of them.

renk, renk ve deyimle bağlantılı kelimelere ve deyimlere bakıyoruz çünkü bunların birçoğu var.

I'm sure you can think of a few now.

Eminim şimdi birkaç tane düşünebilirsiniz.

I'm sure I can and I think you can as well.

Yapabileceğime eminim ve senin de yapabileceğini düşünüyorum.

We're talking about that a little bit later on.

Bundan biraz sonra bahsediyoruz.

Steve is joining us and it's nice to see you here.

Steve bize katılıyor ve seni burada görmek güzel.

As I mentioned, it's it's on its way.

Bahsettiğim gibi, yolda.

And yesterday, finally yesterday,

Ve dün, nihayet dün

we we put the Christmas tree up.

Noel ağacını diktik.

We actually did it yesterday

Aslında dün

finally.

sonunda yaptık.

And I have to say I prepared some of this, but Mr.

Ve şunu söylemeliyim ki, bunun bir kısmını ben hazırladım ama

Steve did all of the dressing of the Christmas tree.

Noel ağacının tüm süslemesini Bay Steve yaptı.

I think, Steve, you've done the most amazing job of that tree.

Bence Steve, o ağacın en harika işini yaptın.

Yeah. Thank you very much, Mr. Duncan.

Evet. Çok teşekkür ederim, Bay Duncan.

Yes, I'm available for hire if you wish me to dress your Christmas tree.

Evet, Noel ağacınızı süslememi isterseniz, kiralamaya hazırım.

Look at that.

Şuna bak.

It looks magnificent.

Muhteşem görünüyor.

Yes, I have to say so myself. This.

Evet, bunu kendim söylemeliyim. Bu.

And that's what you say.

Ve dediğin bu.

If you've done something yourself and you're proud of it, then you then often people say that.

Kendiniz bir şey yaptıysanız ve bununla gurur duyuyorsanız, o zaman insanlar bunu sık sık söyler.

I say so myself. I think I've done a good job there.

Ben de öyle söylüyorum. Orada iyi bir iş çıkardığımı düşünüyorum.

I think so.

Bence de. Buna

You can say that even though. Oh, I must admit

rağmen diyebilirsin. Oh,

I say so myself.

kendim de söylediğimi itiraf etmeliyim.

I've done a good job there.

Orada iyi bir iş çıkardım.

Yeah, you can say that about anything.

Evet, bunu her şey hakkında söyleyebilirsin.

If someone compliments you, you think you've done a good job

Birisi size iltifat ederse,

with something that you've decorated the house.

evi dekore ettiğiniz bir şeyle iyi iş çıkardığınızı düşünürsünüz.

So that looks.

Öyle görünüyor.

That looks.

Bu görünüyor. Bunu

You say you've done it yourself, you've decorated your room,

kendin yaptığını, odanı dekore ettiğini söylüyorsun

and you might say, Oh,

ve şöyle diyebilirsin: Ah,

even though I say so myself, I've done a good job there.

kendim söylememe rağmen, orada iyi bir iş çıkardım.

That's because normally you don't promote yourself, do you?

Çünkü normalde kendini tanıtmıyorsun, değil mi?

I think you've definitely done a good job there.

Bence orada kesinlikle iyi bir iş çıkardın.

Well, it's it's almost like what we were just saying about self-promotion.

Pekala, bu neredeyse az önce kendi kendini tanıtma hakkında söylediğimiz gibi.

It's very similar.

Çok benzer.

So self promotion is normally about giving yourself

Bu yüzden kişisel tanıtım, normalde kendinizi

some praise and making sure other people see you and they get to know you.

biraz övmek ve diğer insanların sizi görmesini ve sizi tanımasını sağlamakla ilgilidir.

So I think that's that's I don't think it's

Bence bu,

a bad thing to compliment yourself because I think sometimes

kendine iltifat etmenin kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum çünkü bazen

you have to to be seen and also recognised as well.

görülmen ve tanınman gerektiğini düşünüyorum.

I think so.

Bence de.

Oh, very nice.

Oh çok güzel.

So, uh,

we have a lot need to mention, Mr. Duncan.

Bahsetmemiz gereken çok şey var Bay Duncan.

We have the live chat.

Canlı sohbetimiz var.

Of course, it wouldn't be the live chat without you being here.

Elbette, sen burada olmadan canlı sohbet olmazdı.

And can I say congratulations to Lewis Mendez

Ve bugün burada olan Lewis Mendez'i tebrik edebilir miyim?

is here today.

And guess what?

Ve tahmin et ne oldu?

You are first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette birincisiniz.

Well done, Lewis.

Aferin Lewis.

Very good as Lewis being first before quite a few times.

Lewis'in epeyce önce birinci olması çok iyi.

A few times. Not when I've been here. So that's a first.

Biraz zaman. Ben buradayken değil. Yani bu bir ilk.

So it is safe to say that Lewis Mendez has the fastest

Bu nedenle, Lewis Mendez'in bugün internetteki en hızlı parmağa sahip olduğunu söylemek güvenlidir

finger on the Internet today.

.

Thank you for joining us.

Bize katıldığınız için teşekkürler.

We have lots of people joining in.

Katılan birçok insanımız var.

Yes, quite a few people watch in Argentina.

Evet, Arjantin'de epeyce insan izliyor.

Don't know they do.

Yaptıklarını bilmiyorum.

Yes, they do.

Evet onlar yapar.

We've got a question here from somebody I haven't seen before.

Burada daha önce görmediğim birinden bir sorumuz var.

Imtiaz Danish official.

Imtiaz Danimarka yetkilisi.

Okay.

Please let me know.

Tamam aşkım.

Lütfen bana bildirin.

What is the schedule of your live streaming?

Canlı yayınınızın programı nedir?

The schedule?

Program? Her şeyden önce

Well, first of all, the time is always easy to remember

, zamanı hatırlamak her zaman kolaydır

because it's always the same time.

çünkü her zaman aynı zamandır.

2 p.m.

öğleden sonra 2

UK time is all you need to know.

İngiltere saati, bilmeniz gereken tek şey.

And at the moment we're doing some extra live streams.

Ve şu anda bazı ekstra canlı yayınlar yapıyoruz.

Normally I'm only with you on Sunday and Wednesday,

Normalde sadece Pazar ve Çarşamba günleri sizlerleyim

but during December we are doing lots of extra live streams

ama Aralık ayı boyunca

so you can always find us here.

bizi her zaman burada bulabilmeniz için çok sayıda ekstra canlı yayın yapıyoruz.

If we are doing our live streams, we are always here.

Canlı yayınlarımızı yapıyorsak her zaman buradayız.

2 p.m.

öğleden sonra 2

UK time so, so you can check the time difference and then you will know when we are on.

İngiltere saati yani saat farkını kontrol edebilirsiniz ve sonra ne zaman açık olduğumuzu bileceksiniz.

So the next time we are on is Thursday.

Yani bir dahaki sefere Perşembe günü.

Thursday we are here and then we are taking a break on Friday because we have lots of things to do.

Perşembe buradayız ve sonra Cuma günü ara veriyoruz çünkü yapacak çok şeyimiz var.

I think Friday is going to be a very crazy day.

Bence Cuma çok çılgın bir gün olacak.

Then Saturday will be here.

O zaman Cumartesi burada olacak.

2 p.m.

öğleden sonra 2

Christmas Day and that's the big one.

Noel Günü ve bu büyük olan.

We are here on Christmas Day live.

Noel Günü canlı yayında buradayız.

We will show you some of the gifts, all of the beautiful gifts that Mr.

Size hediyelerden bazılarını göstereceğiz, Bay

Steve has bought for me.

Steve'in benim için aldığı güzel hediyelerin hepsi.

It might take a while.

Biraz zaman alabilir. Tüm hediyeleri gösterebilmem için

We might have to do a three hour show just so I can show all of the presents.

üç saatlik bir gösteri yapmamız gerekebilir .

I haven't started yet.

Henüz başlamadım.

Yes, of course we will be on at 2 p.m., but we may still be eating our Christmas meal

Evet, elbette öğleden sonra 2'de yayında olacağız ama hala Noel yemeğimizi yiyor olabiliriz, bu

so there is a chance that we might still be chewing our turkey.

yüzden hala hindimizi çiğniyor olma ihtimalimiz var.

Yes, because no chicken.

Evet, çünkü tavuk yok.

I would say that we don't normally manage to get our act together.

Normalde birlikte hareket etmeyi başaramadığımızı söyleyebilirim.

Get our act together means that we don't

Birlikte hareket etmemiz,

normally get around to doing this,

normalde

having our Christmas meal until usually later than 2 p.m..

Noel yemeğimizi saat 14.00'e kadar yememiz anlamına gelir.

Yes, but we're going to have to make a special effort on Sunday. Mr.

Evet, ama Pazar günü özel bir çaba göstermemiz gerekecek . Bay

Jones Well, I think it's a good incentive.

Jones Bence bu iyi bir teşvik.

It's a good encouragement for us to get up early.

Erken kalkmak bizim için iyi bir teşvik.

Yes, prepare the meal, have the meal, and then by 2 p.m.

Evet, yemeği hazırla, yemeği ye ve sonra saat 14.00'e kadar.

we will be ready on Christmas Day.

Noel günü hazır olacağız.

So it will be interesting and we will be quite

Bu yüzden ilginç olacak ve

interested to find out how many people join us on Christmas Day.

Noel Günü'nde bize kaç kişinin katıldığını öğrenmekle oldukça ilgileneceğiz.

But we will be here.

Ama burada olacağız.

Lots of fun, hopefully, and maybe you can share your gifts as well.

Umarım çok eğlencelidir ve belki hediyelerinizi de paylaşabilirsiniz.

Maybe something that you have received on Christmas Day for yourself as well.

Belki Noel Günü'nde kendinize de aldığınız bir şey.

And then hopefully, if the weather is okay,

Ve sonra umarım hava güzel olursa

we will be live in much Wenlock Town Square.

Wenlock Kent Meydanı'nda canlı yayında olacağız.

But I don't think the weather is going to be good.

Ama havanın iyi olacağını sanmıyorum.

However, we will still be with you from here

Ancak

in the studio on Boxing Day as well.

Boxing Day'de de buradan stüdyoda sizlerle birlikte olacağız. Noel sezonunu birlikte kutlarken

So there are three days of live

streams Saturday, Sunday and Monday next weekend

önümüzdeki hafta sonu Cumartesi, Pazar ve Pazartesi olmak üzere üç günlük canlı yayın var

as we celebrate the Christmas season together.

.

I may well fall asleep halfway through the live stream

Canlı yayının yarısında uyuyakalabilirim

because when you've had a great big Christmas dinner, it's true.

çünkü harika bir Noel yemeği yediğinizde bu doğrudur.

Maybe we should be sitting down.

Belki de oturmalıyız.

Maybe we should have a sit down in the living room instead of doing it from here.

Belki de bunu buradan yapmak yerine oturma odasında oturmalıyız.

We could we could eat, we could eat our Christmas dinner.

Yiyebilirdik, Noel yemeğimizi yiyebilirdik.

We could eat it so we could actually have it live, have the Christmas meal.

Onu yiyebilirdik, böylece gerçekten canlı yaşayabilir, Noel yemeği yiyebilirdik.

Some people do have Internet channels where they just eat things.

Bazı insanların sadece bir şeyler yedikleri İnternet kanalları vardır.

Yes, they may, but we might. We may rather do that.

Evet, onlar olabilir ama biz olabiliriz. Bunu yapmayı tercih edebiliriz.

We can do a Christmas mukbang, but we won't really enjoy it.

Bir Noel mukbang'ı yapabiliriz, ama gerçekten zevk almayacağız.

Lewis has mentioned something interesting here. I'm

Lewis burada ilginç bir şeyden bahsetti.

talking about Florence,

who I think is visiting

Lewis's home country of Portugal

Lewis'in anavatanı Portekiz'i ziyaret ettiğini

and talking about places to go, not Portugal.

ve gidilecek yerlerden bahsettiğini düşündüğüm Floransa'dan bahsediyorum, Portekiz'den değil. Bu mu

Is it? Portugal? Yes.

? Portekiz? Evet.

But Lewis has mentioned Cintra and Cash Cow.

Ancak Lewis, Cintra ve Cash Cow'dan bahsetti.

Cash cow,

which is Turkey really, isn't it.

Gerçek Türkiye olan nakit inek, değil mi? Biraz hindi mi

Some turkey?

?

Cintra is.

Cintra.

I don't know.

Bilmiyorum.

Well, I don't know where where it looks like this is probably.

Muhtemelen bunun nerede göründüğünü bilmiyorum .

Yes, I think it must be it must be

Evet, bence

Lewis must be talking about

Lewis

his home country rather than Turkey.

Türkiye'den çok kendi ülkesinden bahsediyor olmalı.

Okay.

I think so.

Tamam aşkım.

Bence de.

But just keep digging.

Ama sadece kazmaya devam et.

We know we've been to Cintra, haven't we?

Cintra'ya gittiğimizi biliyoruz, değil mi?

I've been to Cintra. Yes.

Cintra'ya gittim. Evet.

Is that where we went? Where we, Steve.

Oraya mı gittik? Neredeyiz, Steve.

Well, do you know?

Peki, biliyor musun?

Well, can you remember?

Peki, hatırlayabiliyor musun?

Well, I know I can't in Cintron Sure we did.

Cintron'da yapamayacağımı biliyorum Elbette yaptık.

Okay.

Tamam aşkım.

We stayed in Cintra Lewis but where is Cintra Portugal?

Cintra Lewis'te kaldık ama Cintra Portekiz nerede?

Well, there you go.

İyi gidiyorsun.

That's it.

Bu kadar. İşle o

That's where we went on that when I on that trip with work. Yes.

geziye çıktığımda oraya gittik. Evet. O futbolcunun olduğu

That really posh place that we stayed in where that footballer was there wasn't it.

yerde kaldığımız o gerçekten lüks yer değil miydi?

We were close to Rinaldo. Yes.

Rinaldo'ya yakındık. Evet.

Because he was staying in the same hotel.

Çünkü aynı otelde kalıyordu.

The PENNER Lunga.

PENNER Akciğer.

That's right, yes.

Bu doğru, evet.

The penner longer resort.

Penner daha uzun çare.

It was a golf resort and that was Cintra possibly

Bir golf tesisiydi ve Cintra muhtemelen şimdiye kadar kaldığım

the swankiest, the most exclusive place I've ever stay that.

en gösterişli, en seçkin yerdi .

Yes. So maybe you could tell us

Evet. Belki bize

whether that PENNER longa resort is in Cintra.

PENNER longa tatil yerinin Cintra'da olup olmadığını söyleyebilirsiniz.

I'm sure it was incredible.

Eminim inanılmazdı.

The most amazing place and yes, the the whole Portugal football team were there

En muhteşem yer ve evet, tüm Portekiz futbol takımı orada

celebrating one of the team's weddings, one of the team members weddings.

takımın düğünlerinden birini, takım üyelerinden birinin düğününü kutluyordu.

He was having his wedding ceremony and also the reception and party.

Düğün törenini , ayrıca resepsiyonu ve partiyi yapıyordu.

But unfortunately they kept us awake because of their loud music.

Ama ne yazık ki yüksek sesli müzikleri yüzünden bizi uyanık tuttular.

They did, but we went they had a separate

Gittiler ama gittik ayrı bir

they were staying in a separate part of the hotel.

otelin ayrı bir bölümünde kalıyorlardı.

And the next day we went there and there were all these empty champagne bottles lying around everywhere.

Ertesi gün oraya gittik ve her yerde boş şampanya şişeleri vardı.

Yes, we saw it.

Evet gördük.

We saw some of the plates, some of the glasses. Yeah.

Bazı tabakları, bazı bardakları gördük. Evet.

So it had been used maybe maybe by Renaldo.

Yani belki de Renaldo tarafından kullanılmıştı.

Exactly.

Kesinlikle.

They hadn't hadn't had time to clear up.

Toparlanacak zamanları olmamıştı.

So, yes, we didn't pay for that.

Yani, evet, bunun için ödeme yapmadık.

We're just going to clarify that I won this trip. Yes.

Sadece bu geziyi kazandığımı açıklığa kavuşturacağız. Evet.

From being the top sales person and it was all paid for.

En iyi satış elemanı olmaktan ve hepsi ödendi.

It's the best type of trip, a free one.

En iyi gezi türü, bedava olan.

It was a very nice, very, very nice hotel.

Çok güzel çok güzel bir oteldi.

It was I've got to say, it was it was just the most amazing place.

Söylemeliyim ki, en harika yerdi.

Anyway.

Her neyse.

Won't be doing that anymore because I'm I'm now retired.

Artık bunu yapmayacağım çünkü artık emekliyim.

Okay.

Tamam aşkım.

I think we've did enough promotion there for the panel.

Orada panel için yeterince tanıtım yaptığımızı düşünüyorum.

Longer golf results. Yes.

Daha uzun golf sonuçları. Evet.

So so I'm waiting for the cheque to arrive.

Bu yüzden çekin gelmesini bekliyorum.

Very good.

What was that, Steve?

Çok güzel. O

neydi Steve?

I didn't say anything. It in Cannes. I was.

Hiçbir şey söylemedim. Cannes'da. Ben ... idim.

I was just fiddling with my pen here and looking at the live chat.

Burada sadece kalemimle oynuyor ve canlı sohbete bakıyordum.

Christina went to Portugal years ago.

Christina yıllar önce Portekiz'e gitti.

It's a very beautiful country. It is.

Çok güzel bir ülke. Bu.

I would very much like to go back.

Geri dönmeyi çok isterim.

That is quite expensive.

Bu oldukça pahalı.

Oh, that the beef was, wasn't it?

Oh, o sığır etiydi, değil mi?

The way they cooked the beef in Portugal?

Portekiz'de sığır etini nasıl pişiriyorlar?

It was gorgeous.

Muhteşemdi.

Oh, some of the we had some lovely meals.

Oh, bazılarımız çok güzel yemekler yedi.

I didn't

Ben yapmadım

I don't think anyone did that though.

ama kimsenin bunu yaptığını düşünmüyorum.

No one, no one sprinkled salt

Kimse, kimse

onto our meals and the lovely Porto wine.

yemeklerimize ve güzel Porto şarabımıza tuz serpmedi.

Yeah.

Evet.

Which was.

Hangisiydi.

You can't doesn't taste the same here.

Burada aynı tadı alamazsınız.

No, you can buy it here but it doesn't taste as nice as buying it in Portugal.

Hayır, buradan alabilirsin ama tadı Portekiz'den almak kadar güzel değil.

That's just the same as French wine.

Bu Fransız şarabı ile aynı. İngiltere'de satın aldığınızda

Doesn't seem to taste as nice when you buy it in the UK.

tadı o kadar güzel görünmüyor .

And if you have it in France,

Ve eğer Fransa'da varsa,

I'm sure they just send us all the rubbish wine and they keep all the best wine for themselves.

eminim tüm çöp şarabı bize gönderirler ve en iyi şarabı kendilerine saklarlar.

Okay.

Tamam aşkım.

Or maybe, maybe we just never ask for the best wine.

Ya da belki, belki de asla en iyi şarabı istemiyoruz. Yine de

It is expensive though.

pahalı.

If you do go to a restaurant and even if you have just

Bir restorana giderseniz ve sadece

a glass of wine, I think it's around about £10.

bir kadeh şarap içseniz bile bence 10 sterlin civarındadır.

If you have a very good glass of wine, about £10.

Çok iyi bir kadeh şarabınız varsa, yaklaşık 10 £.

And if you want the whole bottle, then you are talking about maybe 80,

Ve tüm şişeyi istiyorsanız, o zaman

90 or even £100 for one bottle of wine in a restaurant.

bir restoranda bir şişe şarap için belki 80, 90 ve hatta 100 sterlinden bahsediyorsunuz.

Yes. Yes, in a restaurant.

Evet. Evet, bir restoranda.

I think the problem is in the UK that when people go to buy wine,

Bence sorun, Birleşik Krallık'ta insanlar şarap almaya gittiğinde,

most people go for the cheapest wine that they can find.

çoğu insanın bulabilecekleri en ucuz şarabı seçmesidir .

Yes. Well, five, £6 a bottle. Yes.

Evet. Şey, beş, şişesi 6 sterlin. Evet.

Because they don't want to pay a lot for it.

Çünkü çok para vermek istemiyorlar.

And they think that why would I pay £12 for a bottle of wine when I can only pay six?

Ve sadece altı ödeyebilecekken neden bir şişe şaraba 12 sterlin ödeyeyim diye düşünüyorlar.

But of course it's the same as anything in life.

Ama tabii ki hayattaki her şeyle aynı. Ne

You get what you pay for.

ödediysen onu alırsın.

When you're paying £6 for a bottle of wine,

Bir şişe şaraba 6 sterlin ödediğinizde,

you are probably getting wine, which is,

muhtemelen şarap alıyorsunuz, yani,

you know, probably only 50% wine and 50% something else.

muhtemelen sadece %50 şarap ve %50 başka bir şey.

It's not proper wine.

Uygun şarap değil.

You've got to pay 12 £15 in the UK

to get a very good bottle, a decent bottle of wine.

Çok iyi bir şişe, iyi bir şişe şarap almak için İngiltere'de 12 £ 15 ödemeniz gerekiyor.

And that's probably if you're in France it would only cost you £5.

Ve muhtemelen Fransa'daysanız size sadece 5 sterline mal olur. Benim

Well in my view.

görüşüme göre.

Well it's still expensive even in France.

Eh, Fransa'da bile hala pahalı.

It just depends on the vintage and that's what it all comes down to a good

Bu sadece şaraba bağlıdır ve her şey bu kadar iyidir, Fransa'da oldukça ucuza

you can get a very good wine quite cheaply in France, but you can't hear you.

çok iyi bir şarap alabilirsiniz , ancak sizi duyamazsınız.

Okay.

Tamam aşkım.

There we go.

Oraya gidiyoruz.

I was going to mention.

bahsedecektim.

Yes, Florence says that, of course, Switzerland

Evet, Florence tabii ki İsviçre'nin

is a lot more expensive than Portugal.

Portekiz'den çok daha pahalı olduğunu söylüyor.

Yes. I don't think there are many places that are more expensive, certainly in Europe than Switzerland.

Evet. Kesinlikle Avrupa'da İsviçre'den daha pahalı olan pek çok yer olduğunu sanmıyorum .

It's very expensive, isn't it?

Çok pahalı, değil mi?

But I'd love to go. Always wanted to go to Switzerland.

Ama gitmeyi çok isterim. Hep İsviçre'ye gitmek istemişimdir.

We could go skiing, Mr. Duncan.

Kayak yapmaya gidebiliriz, Bay Duncan.

We could do a live stream as we ski down the slopes.

Yamaçlardan aşağı kayarken canlı yayın yapabiliriz. Hiçbir

There is no way I'm ever going to ski anywhere.

yerde kayak yapmaya gitmem mümkün değil.

I do not want to.

You wouldn't need skis.

İstemiyorum.

Kayaklara ihtiyacınız olmazdı. Çok

You've got such big feet. You just.

büyük ayakların var. Sen sadece.

You could just stand on the slopes and slide down.

Sadece yokuşlarda durabilir ve aşağı kayabilirsiniz.

It's one of those live streams. Is it?

Canlı yayınlardan biri. Bu mu?

Okay, I'm joking.

Tamam, şaka yapıyorum.

So I hope you will have a nice Christmas.

Bu yüzden umarım güzel bir Noel geçirirsin.

I hope you will join us over the weekend because we will be having a little bit of fun

Umarım hafta sonu bize katılırsın çünkü

talking of Christmas.

Noel hakkında konuşurken biraz eğleneceğiz.

Of course, it is a magical time of year.

Tabii ki, yılın büyülü bir zamanı.

And yes, the lights are up.

Ve evet, ışıklar yanıyor.

They are up.

Kalktılar.

Look at that at the front of the house.

Evin önündeki şuna bak.

Christmas is definitely coming.

Noel kesinlikle geliyor.

We know that now because we have the lights up outside the house

Bunu artık biliyoruz çünkü evin dışında ışıklar var

and of course, we have the Christmas tree.

ve tabii ki Noel ağacımız var.

The Christmas tree is now officially up.

Noel ağacı artık resmen dikildi.

I met somebody from the Ukraine this morning, Mr.

Bu sabah Ukrayna'dan biriyle tanıştım, Bay

Jenkins.

Jenkins.

From the Ukraine or Ukraine.

Ukrayna'dan veya Ukrayna'dan.

We don't say the Ukraine from Ukraine.

Ukrayna'dan Ukrayna demiyoruz.

Oh, okay. Yes, I was in much Wenlock.

Tamam. Evet, çok Wenlock'taydım.

I went to buy because I was going to see this friend of my mother's.

Annemin bu arkadaşını göreceğim için almaya gittim. Noel hediyesi almadan

I thought, I can't go to her house without taking as a present a Christmas present.

onun evine gidemem diye düşündüm .

So I thought, you know, chocolates, let's try chocolate.

Ben de düşündüm ki, bilirsiniz, çikolatalar, hadi çikolatayı deneyelim. Wenlock'ta

So I went into this shop that sells chocolates

çikolata satan bu dükkana girdim

in much Wenlock, and there was a lady there

ve orada hizmet veren bir bayan vardı

serving, and I could tell instantly she wasn't from the UK.

ve onun İngiltere'den olmadığını hemen anladım.

So did you ask did you ask her where she was from?

Peki ona nereli olduğunu sordun mu?

No, I was she told me.

Hayır, bana söyledi.

Oh, she said that she came to the Ukraine six months ago on one of these family

Oh, altı ay önce Ukrayna'ya bu ailelerden birinin

supports a Ukraine incentive that we have in the UK.

Birleşik Krallık'ta sahip olduğumuz bir Ukrayna teşvikini desteklemek için geldiğini söyledi.

You can British people can pay

İngilizlerin

for to have somebody to come from the Ukraine to stay with them in their house.

Ukrayna'dan gelip evlerinde yanlarında kalması için para ödeyebilirsiniz.

Ukraine from Ukraine. Yeah. To save them in their house.

Ukrayna'dan Ukrayna. Evet. Onları evlerinde kurtarmak için.

That's like an incentive that is going on in the UK.

Bu, Birleşik Krallık'ta devam eden bir teşvik gibi.

And so they came from Ukraine

Ve böylece Ukrayna'dan Birleşik

over to the UK, stayed with this family in.

Krallık'a geldiler, bu ailenin yanında kaldılar.

Why did she say it was now I think it was Birmingham

Neden şimdi olduğunu söyledi (sanırım Birmingham

or someone I know Broseley, which is a town near to us and now she's got a job

ya da tanıdığım biri Broseley, bize yakın bir kasaba ve şimdi üç günlük bir işi var)

three days working in this chocolate shop in much Wenlock.

Wenlock'taki bu çikolata dükkanında çalışıyor.

So how about that? Mr.

Peki buna ne dersin? Bay

Duncan It's amazing.

Duncan Bu harika.

I know, I know. She was so happy. So.

Biliyorum biliyorum. O çok mutluydu. Bu yüzden.

So did she literally say hello?

Yani kelimenin tam anlamıyla merhaba dedi mi?

Would you like some chocolate? I'm from Ukraine.

Biraz çikolata ister misin? Ukraynalıyım.

No, I it sort of.

Hayır, ben öyleyim.

I was going she sort of we started talking and she couldn't understand what I was saying.

Gidiyordum, bir nevi konuşmaya başladık ve ne dediğimi anlayamadı.

And then she said, well, my English, I've only just been learning English for six months,

Sonra dedi ki, benim İngilizcem, daha yeni altı aydır İngilizce öğreniyorum

but she was very good.

ama o çok iyiydi.

Oh, well, maybe you should.

Belki de yapmalısın.

I hope you gave her a website.

Umarım ona bir web sitesi vermişsindir.

Did you say, Look, I teach English, I help Mr.

Bakın, ben İngilizce öğretiyorum, Bay Duncan'a yardım ediyorum, dediniz mi?

Duncan. Have you heard of Mr.

Bay

Jones? Well, I thought we'll next time we're going, you're going to get.

Jones'u duydunuz mu? Bir dahaki sefere gideceğimizi düşündüm, sen alacaksın.

You didn't go in. I didn't have time.

İçeri girmedin. Vaktim yoktu.

I was in a hell of a rush.

Çok acelem vardı.

But you had a whole conversation about her life. Yes.

Ama onun hayatı hakkında koca bir konuşma yaptın. Evet.

You know, I was running out of time because I had to go and visit.

Biliyorsun, zamanım daralıyordu çünkü gidip ziyaret etmem gerekiyordu.

My mum's friend is 11. That's the thing.

Annemin arkadaşı 11 yaşında. Olay bu.

You've got to say hello.

Merhaba demelisin.

Yes, here's the.

Evet, işte burada.

Here's Mr. Duncan's YouTube channel.

İşte Bay Duncan'ın YouTube kanalı.

And there you go.

Ve işte gidiyorsun.

Watch that.

Şunu izle.

You will be you will be so amazing at English.

İngilizcede çok harika olacaksın.

Well, this is it, Mr. Duncan.

İşte bu, Bay Duncan.

We can go in there and promote your channel. Yes.

Oraya gidip kanalınızı tanıtabiliriz. Evet.

And then maybe she has other Ukrainian friends and can promote your channel.

Ve sonra belki başka Ukraynalı arkadaşları vardır ve kanalınızı tanıtabilir.

You know, we can get lots of new viewers.

Biliyorsunuz, bir sürü yeni izleyici kazanabiliriz.

This isn't going well from my point of view.

Bu benim açımdan pek iyi gitmiyor.

I think if we can help someone with their English and they only live locally,

Bence birine İngilizce konusunda yardımcı olabilirsek ve o sadece yerel olarak yaşıyorsa,

I think that's a great idea.

bence bu harika bir fikir.

So yes. Yes, we will do that. Don't worry.

Yani evet. Evet, bunu yapacağız. Merak etme.

I will go in there maybe on Sunday

Oraya belki Pazar

or Monday, next Monday, perhaps if they're open.

veya Pazartesi, belki de açıksa önümüzdeki Pazartesi gideceğim.

The only problem is on Monday.

Tek sorun pazartesi.

Next Monday, most of the shops will be closed.

Önümüzdeki Pazartesi, dükkanların çoğu kapalı olacak.

So we won't be able to do it.

Yani bunu yapamayacağız.

Unfortunately, we will be walking in though, because we need to get the vegetables for the Christmas dinner.

Ne yazık ki içeri gireceğiz çünkü Noel yemeği için sebze almamız gerekiyor.

Mr. Duncan Yeah, So we need to build Boxing Day.

Bay Duncan Evet, Noel Bayramı'nı inşa etmemiz gerekiyor.

No, not on Boxing Day, but I mean, we can maybe go in.

Hayır, Noel'in ertesi gününde değil, ama yani, belki içeri girebiliriz.

We can't go in tomorrow, Thursday.

Yarın, Perşembe giremeyiz.

We're going to have to go in on Thursday.

Perşembe günü gitmemiz gerekecek.

The only opportunity we're going to have but we are doing this on Thursday.

Elimizdeki tek fırsat ama bunu Perşembe günü yapıyoruz.

Well, so I'm going to have to get into my own and get the vegetables.

Pekala, o halde benim kendime gelmem ve sebzeleri almam gerekecek.

I can see that now. I see.

Bunu şimdi görebiliyorum. Anlıyorum.

So you can see how chaotic things are.

Böylece işlerin ne kadar kaotik olduğunu görebilirsiniz.

It's always the same, I think.

Hep aynı bence.

I think a lot of people do this, though.

Yine de birçok insanın bunu yaptığını düşünüyorum.

They always leave everything to the last minute.

Her zaman her şeyi son dakikaya bırakırlar.

And this year we're not having turkey, we're having chicken.

Ve bu sene hindi değil tavuk yiyoruz.

Although we were out last night, we did have this idea about going somewhere,

Dün gece dışarıda olmamıza rağmen, Noel Günü bir yere,

maybe a restaurant to eat on Christmas Day. But

belki bir restorana gitmek gibi bir fikrimiz vardı. Ama

we went somewhere last

dün

night with one of our lovely friends, Marty,

gece sevimli arkadaşlarımızdan biri olan Marty ile bir yere gittik

and we had a Christmas meal last night with Turkey.

ve dün gece Türkiye ile bir Noel yemeği yedik.

But we asked the guy, the manager at the place

Ama dün gece bulunduğumuz yerin müdürü olan adama

we were at last night, did you have any spaces available on Christmas Day?

Noel günü boş yeriniz var mı diye sorduk.

And he said, No.

Ve dedi ki, Hayır.

But he said, We might put you on the reserved list.

Ama dedi ki, Seni ayrılmış listeye koyabiliriz.

Then Steve asks a very good question.

Sonra Steve çok güzel bir soru sorar.

I think the best question of all,

Bence en iyi soru,

how much is the Christmas Day meal?

Noel Günü yemeği ne kadar? 85 sterlin

He replied with

ile cevap verdi

£85 and I said, H.

ve ben de H dedim.

And at that moment we all knew that

Ve o anda hepimiz o yerde

there was going to be no Christmas Day meal at that particular place because it's too expensive.

Noel Günü yemeği olmayacağını biliyorduk çünkü çok pahalı.

£85, £85 each.

Her biri 85 sterlin, 85 sterlin.

And then you would have had to pay for drinks on top of that.

Ve sonra bunun üzerine içecekler için ödeme yapmanız gerekirdi.

So you would have ended up spending probably at least £200.

Yani muhtemelen en az 200 £ harcamanız gerekirdi.

So and they they were fully booked.

Böylece tamamen rezerve edildiler.

I mean, they've got tables that can hold ten, 20 people there.

Yani on, yirmi kişilik masaları var.

Yeah.

So you imagine imagine this, a family of ten

Evet.

going out for a Christmas meal

Bir Noel yemeği için dışarı çıkan on kişilik bir ailenin bunun için

is probably going to spend £1,000 in that.

muhtemelen 1.000 £ harcayacağını hayal edin.

But I mean, it wasn't, you know, a particularly posh restaurant with a nice restaurant.

Ama demek istediğim, bilirsiniz, güzel bir restoranı olan özellikle lüks bir restoran değildi.

Nice, very nice.

Güzel çok güzel.

But you see I would have paid maybe 40. Mm.

Ama görüyorsun belki 40 verirdim.

I would have thought well yes.

Evet, iyi düşünürdüm.

Okay, maybe £40 but I'm not spending 85.

Tamam, belki 40 sterlin ama 85 harcamıyorum.

Yes. That's just obscene.

Evet. Bu sadece müstehcen.

I think £85 is just too much for me for a meal.

Sanırım 85 £ bir yemek için benim için çok fazla.

But of course they have to pay the staff.

Ama tabii ki personele ödeme yapmak zorundalar.

And on Christmas Day, if you work on Christmas Day,

Ve Noel Günü, Noel Günü çalışırsanız,

you actually get double pay.

aslında çift maaş alırsınız.

So that's one of the reasons why normally if you go to a cafe or a restaurant

Normalde

or anywhere that is open on a public holiday, you might find that you have to pay more

resmi tatillerde açık olan bir kafeye, restorana veya herhangi bir yere gittiğinizde,

because they have to pay the staff more as well.

personele de daha fazla ödeme yapmak zorunda oldukları için sizin daha fazla ödemeniz gerekebileceğinin nedenlerinden biri de budur.

They have to pay double time on Christmas Day.

Noel günü çift mesai ödemek zorundalar.

And at least I remember years ago when I used to work in retail

Ve en azından yıllar önce perakende sektöründe çalıştığımı hatırlıyorum

and quite often if I had to work on a public holiday, I would get more pay.

ve genellikle resmi tatillerde çalışmak zorunda kalırsam daha fazla maaş alırdım.

So I think it's it's fair, but I don't think

Bu yüzden adil olduğunu düşünüyorum, ancak

we will be spending no £85.

85 sterlin harcayacağımızı sanmıyorum.

E So I will get the christina as asked this question.

E Bu soru sorulduğunda Christina'yı alacağım.

We're having chicken.

Tavuk yiyoruz.

Yes, I'm Christmas Day, which is in the freezer because I bought it several weeks ago.

Evet, ben Noel Günü, birkaç hafta önce aldığım için dondurucuda.

So we don't have to rush to the supermarkets to get a turkey.

Böylece hindi almak için süpermarketlere koşmamıza gerek kalmıyor . Zaten

You can't get a turkey for two people anyway.

iki kişilik hindi yiyemezsin.

They're all gigantic things.

Hepsi devasa şeyler.

So yes, it's turkey with all the trimmings, as they say,

Yani evet, dedikleri gibi, tüm süslemeli hindi,

stuffing potatoes, stuffing, stuffing whites or I love stuffing

patates doldurma, doldurma, beyaz doldurma veya

some sausages.

biraz sosis doldurmayı seviyorum.

Cheaper lighter sausages.

Daha ucuz hafif sosisler.

We'll be having

roast potatoes.

Kızarmış patates yiyeceğiz.

Yes, both potatoes.

Evet, ikisi de patates.

Um, onion gravy,

Um, soğan sosu,

brussels sprouts, carrots

brüksel lahanası, havuç

and red, not red.

ve kırmızı, kırmızı değil.

Current cranberry jelly.

Mevcut kızılcık jölesi.

Cranberry sauce, which goes with it goes with any white meat.

Yanında gelen kızılcık sosu her beyaz etle gider.

And of course, the most important part

Ve tabii ki Noel yemeğinin en önemli kısmı yaban

of the Christmas meal is the parsnips.

havucu.

Parsnips.

Yaban Havuçları.

You have to have parsnips and sprouts.

Yaban havucu ve filiz almalısın.

And a lot of people don't like parsnips.

Ve pek çok insan yaban havucu sevmez.

Your sister doesn't know and.

Kız kardeşin bilmiyor ve.

A lot of people don't like brussel sprouts.

Pek çok insan brüksel lahanasını sevmez.

So but I love them.

Yani ama onları seviyorum.

I think they're the most amazing thing and I love them.

Bence en harika şey onlar ve onları seviyorum.

So I suppose some people would substitute, they would change one thing for another.

Sanırım bazı insanlar ikame ederdi, bir şeyi diğeriyle değiştirirlerdi.

So maybe instead of sprouts they might have cabbage or something like that.

Yani belki filiz yerine lahana veya onun gibi bir şey olabilir.

Something else, It's green.

Başka bir şey, yeşil. Dün

I had red cabbage with me at last night,

gece yanımda kırmızı lahana yedim,

which was you like red cabbage, don't you, Mr. Duncan.

siz kırmızı lahana gibiydiniz, değil mi Bay Duncan.

Well they, they cook it in a certain way.

Belli bir şekilde pişiriyorlar.

They caramelise the red cabbage, so it has a slight sweet

Kırmızı lahanayı karamelize ediyorlar, bu yüzden hafif tatlı bir

flavour and it's absolutely gorgeous.

tada sahip ve kesinlikle muhteşem.

So we won't name the place because they might have lots of phone calls

Bu yüzden yerin adını vermeyeceğiz çünkü "

from people asking, Did you have two people in your restaurant last night?

Dün gece restoranınızda iki kişi mi vardı?" diye soran insanlardan çok sayıda telefon gelebilir.

I'm going to give it a five star review on TripAdvisor.

TripAdvisor'da beş yıldızlı bir inceleme yapacağım.

Yes, because I think they've we've been there twice.

Evet, çünkü sanırım orada iki kez bulunduk. Kız

We took my sister there and they're very good.

kardeşimi oraya götürdük ve çok iyiler.

Well, Mr. Duncan, I think I should.

Bay Duncan, sanırım yapmalıyım.

I've only got 35 minutes left.

Sadece 35 dakikam kaldı.

Well, I can always run over slightly.

Her zaman biraz aşabilirim.

We have some questions.

Bazı sorularımız var.

Hey, by the way, semi, semi.

Hey, bu arada, yarı, yarı.

Bozkurt asks Mr.

Bozkurt Steve Bey'e sorar

Steve.

.

Well, I think Mr.

Sanırım Bay

Steve will make Christmas meal and I think Mr.

Steve Noel yemeği yapacak ve sanırım Bay

Duncan will wash the dishes.

Duncan bulaşıkları yıkayacak.

It is true.

Bu doğru.

You are you are actually quite correct that you're actually wrong,

Sen aslında oldukça haklısın aslında haksızsın

because I will be cooking the meal and washing the dishes.

çünkü ben yemek pişireceğim ve bulaşıkları yıkayacağım.

That's not true.

Bu doğru değil.

In fact, neither of us

Aslında,

will be washing the dishes when we have a dishwasher.

bulaşık makinemiz varken ikimiz de bulaşıkları yıkamayacağız.

The machine will wash the dishes.

Makine bulaşıkları yıkayacak.

Fortunately.

Neyse ki.

Yes. So yeah, neither of us will have to do that.

Evet. Yani evet, ikimiz de bunu yapmak zorunda kalmayacağız.

Although, Mr.

Duncan, you know what we normally do is

Yine de, Bay

Duncan, bizim normalde yaptığımızın

Mr. Duncan does the vegetables.

sebzeleri Bay Duncan yapmak olduğunu biliyorsunuz.

Mr. Duncan will prepare the vegetables

Bay Duncan sebzeleri hazırlayacak,

and I will do the stuffing.

ben de içini yapacağım.

The white sauce, the meat.

Beyaz sos, et.

I will prepare the the the the chicken

Ben tavuğu

and the gravy and all that sort of thing. Mr.

, sosu ve bunun gibi şeyleri hazırlayacağım. Bay

Duncan will chop up the vegetables and put them in the saucepans.

Duncan sebzeleri doğrayıp tencereye koyacak.

And then that's what we normally do. Yes.

Ve sonra normalde yaptığımız şey bu. Evet.

And you will normally lay the table.

Ve normalde masayı döşeyeceksin.

So I help with the preparation. Yes.

Bu yüzden hazırlanmasına yardım ediyorum. Evet.

Especially the vegetables. We like to do them properly.

Özellikle sebzeler. Onları düzgün yapmayı seviyoruz.

But of course,

if you're preparing for this live stream on Sunday, I can see that I'm going to have to do everything.

Ama tabii ki,

Pazar günkü bu canlı yayına hazırlanıyorsanız, her şeyi yapmak zorunda kalacağımı görebiliyorum.

No, I can I can do it as well.

Hayır, ben de yapabilirim.

I can do it. It's not a problem.

Bunu yapabilirim. Problem değil.

It's not a problem.

Problem değil.

I am a a man who can do more than one thing at the same time

Ben aynı anda birden fazla işi yapabilen bir adamım

as it were.

.

Magda Magdalena says the Germans make red

Magda Magdalena, Almanların baharatlı kırmızı lahana yaptığını söylüyor

cabbage with that sweet with spices.

.

Oh, yeah, it's red.

Ah, evet, kırmızı. Lahana

Cabbage is amazing.

harika.

I don't know how they prepare it.

Nasıl hazırlıyorlar bilmiyorum.

Is they prepared? Is it caramelised or something?

Hazırlar mı? Karamelize falan mı?

Yes, they.

Evet onlar.

They put a little bit of sugar.

Biraz şeker koyuyorlar.

Sometimes they might flavour it with a little bit of onion or with spices.

Bazen biraz soğanla veya baharatlarla tatlandırabilirler.

And you're right. Yes.

Ve haklısın. Evet.

So it's one of those types of vegetable that you can do a lot with.

Yani, çok şey yapabileceğiniz sebze türlerinden biri .

Very nice as well.

Aynı zamanda çok güzel.

I'm hungry.

Açım.

Well, Mr.

Pekala, Bay

Duncan, I think I should leave you now. Okay.

Duncan, sanırım artık sizden ayrılmalıyım. Tamam aşkım.

That you carry on with the rest of your lesson. That's it.

Dersinin geri kalanına devam etmen. Bu kadar.

I have lots of things to do.

Yapacak çok şeyim var.

I'm going to talk about words and phrases.

Kelimeler ve deyimler hakkında konuşacağım.

Mainly phrases connected to colours.

Ağırlıklı olarak renklerle bağlantılı ifadeler.

So we will go through those quite quickly.

Bu yüzden bunları oldukça hızlı bir şekilde geçeceğiz.

And I shall toddle off, as they say, turn a few turtle off.

Ve dedikleri gibi, birkaç kaplumbağayı kapatacağım.

It means you just sort of go off in a fairly friendly rain.

Bu, oldukça dostça bir yağmurda bir nevi yola çıktığınız anlamına gelir .

Turtle, turtle. You just sort of go off in a sort of

Kaplumbağa, kaplumbağa. Bir nevi

friendly, humorous sort of way.

arkadaşça, esprili bir şekilde havalanıyorsun.

That's a good word. Yes.

Bu iyi bir kelime. Evet.

And I'll see you all on Thursday.

Ve hepinizle Perşembe günü görüşürüz.

Yes, Thursday. We will be here on Thursday.

Evet, Perşembe. Perşembe günü burada olacağız.

I'm going to be with you for another 20 minutes and then I will go

20 dakika daha seninle olacağım ve sonra gideceğim

and then we will be back together once more on Thursday.

ve ardından Perşembe günü bir kez daha birlikte olacağız.

And don't forget, Saturday and Sunday,

Ve unutma, Cumartesi ve Pazar,

that is, of course, Christmas Eve, Christmas Day.

yani tabii ki Noel Arifesi, Noel Günü.

We will be here live.

Canlı olarak burada olacağız.

Semi.

Yarı.

A buzzard wants us to record ourselves while we're doing the meal.

Bir akbaba, yemek yerken kendimizi kaydetmemizi istiyor .

The only problem is would you have time to edit it?

Tek sorun, düzenlemek için zamanınız olacak mı?

It's very hard doing it the easiest.

En kolayını yapmak çok zor.

This might sound strange, Steve, but the easiest way to do that is to do it live.

Bu garip gelebilir Steve ama bunu yapmanın en kolay yolu canlı yapmaktır.

But we can't really do it live because then we have to prepare

Ama bunu gerçekten canlı yapamayız çünkü o zaman

the live stream even more to do that because though

bunu yapmak için canlı yayını daha da fazla hazırlamamız gerekir çünkü

it's mainly all of technical things, to be honest, it does become quite a big job when you do that.

esasen teknik şeyler olsa da, dürüst olmak gerekirse, bunu yaptığınızda oldukça büyük bir iş haline geliyor.

What do you do? You just had a camera in the kitchen.

Ne yapıyorsun? Az önce mutfakta bir kameran vardı.

You went live, say, 9:00 in the morning and just stayed live all day.

Diyelim ki sabah 9:00'da canlı yayına girdiniz ve tüm gün canlı kaldınız.

Well, boring for people.

İnsanlar için sıkıcı.

I think it would be a bit boring.

Bence biraz sıkıcı olur.

I don't think anyone would watch that.

Bunu kimsenin izleyeceğini sanmıyorum.

Right.

Well, anyway, I shall enjoy the rest of Mr.

Sağ.

Her neyse, bugün Bay Duncan'ın dersinin geri kalanının tadını çıkaracağım

Duncan's lesson today, and I shall look forward to seeing you on Thursday.

ve Perşembe günü sizi görmeyi dört gözle bekliyorum.

Thank you, Mr. Steve. It's very nice to see Mr.

Teşekkürler, Bay Steve. Bay

Steve here again.

Steve'i tekrar burada görmek çok güzel.

And yes, of course, Steve will be with us on Thursday.

Ve evet, tabii ki Steve Perşembe günü bizimle olacak.

Don't forget. Thank you, Steve. Bye!

unutma Teşekkürler Steve. Hoşçakal!

Mr. Steve has left the room.

Bay Steve odadan ayrıldı.

Don't worry.

If you are Mr.

Merak etme.

Bay

Steve Fan, he will be back with us on Thursday.

Steve Fan iseniz, Perşembe günü bizimle birlikte olacak.

I am in the room and

Odadayım ve

not again.

yine değilim.

Surely not.

Kesinlikle hayır.

I don't know what happened then.

O zaman ne oldu bilmiyorum.

It was Mr. Steve. You see, he doesn't want to go away.

Bay Steve'di. Görüyorsun, gitmek istemiyor.

You can catch us again on Thursday from 2 p.m.

Perşembe günü saat 14:00'ten itibaren bizi tekrar yakalayabilirsiniz.

UK time.

İngiltere saati.

That is the only thing you need to remember.

Hatırlaman gereken tek şey bu.

2 p.m.

öğleden sonra 2

UK time is when I'm here with you, Coretta says.

Coretta, Birleşik Krallık zamanı, burada seninle olduğum zamandır, diyor.

Good Good. Hello, Mr. Duncan.

İyi iyi. Merhaba, Bay Duncan.

A very good night to you.

sana çok iyi geceler

I am here from Indonesia.

Endonezya'dan buradayım.

Thanks for teaching, Carita.

Öğrettiğin için teşekkürler, Carita.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

We are looking at words and phrases connected to colours,

Renklerle bağlantılı kelimelere ve deyimlere,

lots of idioms and I will go through some of them

birçok deyime bakıyoruz ve bazılarının üzerinden geçeceğim

and then I will end today's live stream.

ve ardından bugünkü canlı yayını sonlandıracağım.

But I will be back with you on Thursday.

Ama perşembe günü sizinle birlikte olacağım.

Don't forget, make it a date.

Unutma, bir randevu yap.

I just noticed a very strange photograph of Mr. Steve.

Az önce Bay Steve'in çok garip bir fotoğrafını fark ettim.

I don't know if anyone saw this.

Bunu kimse gördü mü bilmiyorum.

Did anyone see this on Sunday?

Pazar günü bunu gören var mı?

Mr. Steve was looking very strange.

Bay Steve çok tuhaf görünüyordu.

Did you see this on Sunday?

Pazar günü bunu gördünüz mü? İşte

There he is.

burada.

I'm not sure what Mr.

Bay

Steve is doing there, but I think he was talking about

Steve'in orada ne yaptığından emin değilim ama sanırım bir

keeping an eye on something.

şeye göz kulak olmaktan bahsediyordu.

So I think that's what Steve is doing actually there on that picture.

Bence Steve'in aslında orada o resimde yaptığı şey bu.

He's actually keeping his eye on something,

Aslında gözünü bir şeyin üzerinde tutuyor,

at least I think that's what he's doing.

en azından yaptığı şeyin bu olduğunu düşünüyorum.

Anyway.

Her neyse.

So here we go.

Words and phrases, mainly phrases, and there are quite

İşte başlıyoruz.

Sözcükler ve deyimler, esas olarak deyimler ve

a few of them connected to colour.

bunların pek azı renkle bağlantılıdır.

I'm sure you can have some of your own as well the first one

Eminim bir

whitewash to whitewash something.

şeyi badanalamak için ilk badana yapan kendi başınıza da sahip olabilirsiniz.

If you whitewash, it means you cover something up.

Badana yaparsanız, bir şeyin üzerini örtmüşsünüz demektir.

You are trying to cover a situation or a problem.

Bir durumu veya sorunu örtbas etmeye çalışıyorsunuz.

You are trying to make it go away by talking about something else.

Başka bir şey hakkında konuşarak onu ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz.

You are trying to cover the problem.

Sorunu örtbas etmeye çalışıyorsun.

You are trying to cover the situation.

Durumu örtbas etmeye çalışıyorsun.

Quite often, if something happens that is controversial and makes many people angry,

Oldukça sık olarak, tartışmalı ve birçok insanı kızdıran bir şey olursa,

you might try to cover that thing up

o olayı

with another subject or another thing.

başka bir konuyla veya başka bir şeyle örtmeye çalışabilirsiniz.

Whitewash.

Badana.

To hide something away may be a controversial thing.

Bir şeyi saklamak tartışmalı bir şey olabilir. Sıklıkla

Quite often we will accuse someone of whitewashing.

birini aklamakla suçlarız.

They are trying to cover something up.

Bir şeyleri örtbas etmeye çalışıyorlar.

We can also say a grey area.

Gri alan da diyebiliriz.

If something is a grey area, it means it

Bir şey gri bir alansa,

is something that is unsure or not certain.

kesin olmayan veya kesin olmayan bir şey olduğu anlamına gelir.

A thing that is in a grey area

Gri alanda olan bir şey

is a thing that is not certain.

kesin olmayan bir şeydir.

So maybe there is a certain type of subject, or maybe an opinion

Yani belki belirli bir konu türü, belki bir görüş

or maybe a decision that has to be made.

veya verilmesi gereken bir karar vardır.

But the decision is not easy to make.

Ancak karar vermek kolay değil. Bir

You might say if you are unsure about something

şeyden emin değilseniz

or not certain, you can say that that particular thing

veya emin değilseniz, o şeyin

is a grey area and of course the colour grey

gri bir alan olduğunu ve elbette gri rengin

is in between the shade of white and black.

beyaz ile siyahın gölgesi arasında olduğunu söyleyebilirsiniz.

So that is why we say

İşte bu yüzden burada

a grey area

gri bir alanın

here is a nice one.

güzel olduğunu söylüyoruz. Noel'de pembe olabileceğimiz için

We have to have something positive today as we Christmas

bugün olumlu bir şeye sahip olmalıyız

we can be in the pink.

.

It is possible to be in the pink.

Pembe olmak mümkün. Kendini

It means you feel well.

iyi hissediyorsun demektir. Kendini

A person who feels well, healthy, happy,

iyi, sağlıklı, mutlu hisseden,

a person who has a very positive spirit.

ruhu çok pozitif olan bir insan.

They are always up.

Her zaman yukarıdalar.

They feel healthy.

Sağlıklı hissediyorlar.

Fit is in the pink, A person is in the pink.

Uyum pembedir, İnsan pembedir.

I have to say I feel in the pink today

Bugün kendimi pembe hissettiğimi söylemeliyim, kendimi

I feel quite well.

oldukça iyi hissediyorum. Bir

If one is seeing red, If a person is seeing red, it means they are angry.

kimse kırmızı görüyorsa, Bir kimse kırmızı görüyorsa kızgın demektir.

You are seeing red, you are feeling angry about something.

Kırmızı görüyorsun, bir şeye kızıyorsun.

A person who is angry, upset,

Kızgın, üzgün

or maybe they will suddenly feel

veya belki de aniden

angry.

öfkeli hissedecek bir kişi.

We can say that that person is seeing red

O kişinin kırmızı gördüğünü,

rather like something

that is displayed as a warning maybe.

belki de uyarı olarak gösterilen bir şey gibi söyleyebiliriz.

And quite often a warning is also displayed as red.

Ve çoğu zaman bir uyarı da kırmızı olarak görüntülenir.

So if you are seeing red, normally it means you are getting angry,

Yani kırmızı görüyorsanız, normalde kızıyorsunuz, bir

you are becoming outraged by something.

şeye kızıyorsunuz demektir.

Here's another one, something that comes along

İşte bir tane daha,

once in a blue moon.

mavi ayda bir gelen bir şey.

If something only happens occasionally

Bir şey sadece ara sıra

or rarely, we can describe it

veya nadiren oluyorsa, bunu mavi ayda

as something that is coming along once

bir gelen bir şey olarak tanımlayabiliriz

in a blue moon, it doesn't happen very often.

, çok sık olmaz.

And the reason why we say Blue Moon is because it's actually referring

Mavi Ay dememizin sebebi de aslında

to the second full moon that occurs in one month.

bir ay içerisinde gerçekleşen ikinci dolunayı kastetmesi.

So normally there is only one full moon during the month.

Yani normalde ay boyunca sadece bir dolunay olur .

However, now and again occasionally it is possible

Bununla birlikte, ara sıra ara sıra

to have two full moons occurring during one month.

bir ay içinde iki dolunayın meydana gelmesi mümkündür.

So the second full moon

Bu nedenle ikinci dolunay

is often described as a blue moon.

genellikle mavi ay olarak tanımlanır.

It doesn't happen very often.

Çok sık olmaz.

Here's another one

İşte

to be green with envy.

kıskançlıktan yeşillenmek için bir tane daha.

A person who is green with envy, of course, is very, very jealous.

Kıskançlıktan yeşile dönen insan elbette çok ama çok kıskançtır.

A jealous person who is feeling the emotion of envy.

Kıskançlık duygusunu hisseden kıskanç bir kişi.

And as I always say, I think jealousy and envy

Ve her zaman söylediğim gibi bence kıskançlık ve haset

are actually the worst types of emotions.

aslında en kötü duygu türleri.

You feel jealous, you feel envious,

Kıskanıyorsun, kıskanıyorsun,

you have jealousy, you have envy.

kıskanıyorsun, kıskanıyorsun.

You are feeling that emotion.

O duyguyu hissediyorsun.

Someone has a thing that you want,

Birinde senin istediğin bir şey var

and because you don't have it, you feel

ve sende olmadığı için

jealous, blackmail, blackmail.

kıskançlık, şantaj, şantaj hissediyorsun.

You are trying to get money.

Para kazanmaya çalışıyorsun.

You are trying to get something from a person.

Birinden bir şey almaya çalışıyorsun.

Maybe you are threatening that person.

Belki de o kişiyi tehdit ediyorsundur. O kişiyle ilgili bir şeyi

You are threatening to release or reveal something about that person.

açığa çıkarmak veya ifşa etmekle tehdit ediyorsunuz .

So you blackmail them.

Yani onlara şantaj yapıyorsun.

You say if you give me some money, I will not tell everyone about your secret.

Bana biraz para verirsen sırrını kimseye söylemem diyorsun.

You blackmail that person.

O kişiye şantaj yapıyorsun.

Another word we can use is extortion.

Kullanabileceğimiz başka bir kelime gasptır.

Extortion?

Gasp?

You are trying to get money from someone using force.

Zor kullanarak birinden para almaya çalışıyorsunuz.

I'm going to sneeze with.

ile hapşıracağım.

That was unusual.

Bu alışılmadıktı.

I could feel my nose starting to itch and know why.

Burnumun kaşınmaya başladığını hissedebiliyordum ve nedenini biliyordum.

I know why.

Neden olduğunu biliyorum.

Because earlier I actually cut the hairs in my nose.

Çünkü daha önce aslında burnumdaki kılları kesmiştim.

I used one of those machines inside my nose.

Burnumun içinde o makinelerden birini kullandım.

And what's happened is I think this little, little piece of the hair

Ve olan şu ki, sanırım bu küçük saç parçası

is gone up into my nose and it's making my nose itch.

burnumun içine girdi ve burnumu kaşındırıyor.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

We are looking at idioms

connected to colour to be in the red.

Kırmızıda olmak için renkle bağlantılı deyimlere bakıyoruz.

I think at this time of year, many people at the moment will

Sanırım yılın bu zamanında, şu anda pek çok insan

be in the red.

kırmızı içinde olacak.

It means that they owe money quite often to their bank.

Bu, bankalarına oldukça sık borçlandıkları anlamına gelir.

So if they take too much money out of their bank account,

Yani banka hesaplarından çok fazla para çekerlerse ,

they are in the red.

kırmızıdadırlar.

That means that you are in debt.

Bu, borçlu olduğunuz anlamına gelir.

You owe money to someone.

Birine borcun var.

Quite often the bank you are in the red.

Oldukça sık banka kırmızıdasın.

And of course the opposite of that is to be in the black.

Ve elbette bunun tersi de siyahlar içinde olmaktır.

If you are in the black, it means you have credit.

Karadaysanız, krediniz var demektir.

If you are in the red, it means you have

Kırmızıdaysanız, borcunuz var demektir

debt.

.

Here is something that rarely happens to me.

İşte nadiren başıma gelen bir şey.

I rarely feel like this, but it does happen.

Nadiren böyle hissediyorum ama oluyor.

It can happen sometimes to feel blue means to feel sad.

Bazen hüzünlü hissetmek, üzgün hissetmek anlamına gelebilir.

You feel slightly unhappy, You feel down.

Biraz mutsuz hissediyorsun, moralin bozuk. Kendini

You feel miserable, you feel slightly depressed.

mutsuz hissediyorsun, biraz depresif hissediyorsun.

Maybe you feel blue

Belki de

to feel

hüzünlenmek için

blue, to

,

have a black mark against you.

üzerinizde kara bir leke olması için üzülüyorsunuz.

A person who has done something bad or maybe wicked evil

Kötü bir şey yapmış ya da belki kötülük yapmış

or maybe something that they might be punished for.

ya da cezalandırılabilecek bir şey yapmış bir kişi.

They have done something bad.

Kötü bir şey yaptılar.

They've done something wrong.

Yanlış bir şey yaptılar.

We can say that that person has a black mark against them.

O kişinin kendisine karşı kara lekesi var diyebiliriz.

It means they've done something bad

Bu, kötü bir şey yaptıkları

and now people will know about that thing.

ve artık insanların o şeyi bilecekleri anlamına gelir.

They have a black mark against them.

Onlara karşı kara bir leke var.

I suppose you might say.

diyebilirsiniz sanırım.

It's very similar to the phrase black sheep.

Kara koyun ifadesine çok benzer.

You have a black sheep in your family.

Ailenizde bir kara koyun var.

It means a person who has done bad things,

Kötü şeyler yapmış bir kişi

or maybe a person who has brought shame.

veya belki de utanç getiren bir kişi anlamına gelir.

They brought shame on your family. So

Ailenize utanç getirdiler. Yani

when something nice happens,

güzel bir şey olduğunda,

we might say that you have a red letter day.

kırmızı bir mektup gününüz olduğunu söyleyebiliriz.

Red letter.

Kırmızı harf.

A red letter day means something nice is happening.

Kırmızı mektup günü, güzel bir şey olduğu anlamına gelir.

Something nice is about to happen.

Güzel bir şey olmak üzere.

Or maybe today something nice is happening.

Ya da belki bugün güzel bir şey oluyor.

We often describe it as a red letter day

Bunu genellikle iyi şansın yolunuza çıktığı kırmızı bir mektup günü olarak tanımlarız

where good fortune has come your way.

.

We describe it as a red letter day.

Kırmızı mektup günü olarak tanımlıyoruz.

Very nice. Actually.

Çok güzel. Aslında.

Here's another one

İşte

to be

blacklisted.

kara listeye alınacak bir tane daha.

If you are blacklisted, it means you are excluded.

Kara listedeyseniz, dışlanmışsınız demektir.

You are put on a list of people who are not

Hoş

welcome or not allowed.

karşılanmayan veya izin verilmeyen kişilerin listesine alınırsınız.

Maybe a place such as a bar or restaurant.

Belki bir bar veya restoran gibi bir yer.

Maybe you have been banned from that place.

Belki de o yerden yasaklanmışsındır.

That means you have been put on a blacklist.

Bu, bir kara listeye alındığınız anlamına gelir.

You are no longer welcome.

Artık istenmiyorsun.

You are no longer allowed.

Artık iznin yok.

You give something the green light.

Bir şeye yeşil ışık yakıyorsun.

If you give something the green light, it means you are allowing it to happen.

Bir şeye yeşil ışık yakıyorsanız, onun olmasına izin veriyorsunuz demektir.

You are giving someone the green light.

Birine yeşil ışık yakıyorsun.

I am allowing that thing to happen.

O şeyin olmasına izin veriyorum.

I have given it the green light.

Yeşil ışık yaktım.

You allow it to happen.

Olmasına izin veriyorsun.

Here's a nice one.

İşte güzel bir tane.

Phrases involving the word colour.

Renk kelimesini içeren cümleler.

We can say that a person who wears

where the colours are suitable for each other.

Renklerin birbirine uygun olduğu yerlerde giyen insan diyebiliriz.

We can say that that person has been colour coordinated,

O kişinin renk uyumu yapılmış,

their clothing matches.

kıyafetleri uyumlu diyebiliriz.

So maybe you have a blue hat

Yani belki mavi bir şapkanız var

and maybe you have a blue shirt,

ve belki mavi bir gömleğiniz var,

your clothing matches the two things

kıyafetleriniz bu iki şeye uyuyor

go together, certain colours do go together

, bazı renkler birlikte gidiyor,

so you can wear certain colours such as black and white.

böylece siyah ve beyaz gibi belirli renkleri giyebiliyorsunuz .

You can see today that I'm wearing my black t shirt and my white hat.

Bugün siyah tişörtümü ve beyaz şapkamı giydiğimi görebilirsiniz.

So I think these two particular colours

Bu yüzden, bu iki özel rengin, renk koordinasyonu için

go together quite well

oldukça iyi bir araya geldiğini düşünüyorum

to be colour coordinated,

,

the colours go together very well.

renkler birlikte çok iyi gidiyor.

Finally, if you are trying

Son olarak,

to change someone's opinion about something, if you are trying to change their view,

birinin bir şey hakkındaki fikrini değiştirmeye çalışıyorsanız, onun görüşünü değiştirmeye çalışıyorsanız,

you might try to colour their judgement.

yargılarını renklendirmeye çalışabilirsiniz.

You try to change, you say something or you do something

Değişmeye çalışırsınız, bir şeyler söylersiniz ya da

to change the way they think or feel.

onların düşünme ya da hissetme şeklini değiştirmek için bir şeyler yaparsınız.

You colour their judgement.

Yargılarını renklendiriyorsun.

You try to disturb, disrupt,

Rahatsız etmeye, bozmaya,

change the way they feel or think about something.

onların bir şey hakkında düşünme ya da hissetme biçimlerini değiştirmeye çalışırsınız.

So something can colour your day,

Yani bir şey gününüzü renklendirebilir,

something can colour your opinion,

bir şey fikrinizi renklendirebilir,

it means it interferes with it, it changes it,

bu demek oluyor ki ona müdahale ediyor, onu değiştiriyor,

it comes along and it

geliyor ve

interferes with the way you

think to colour something.

bir şeyi renklendirmek için düşünme biçiminize müdahale ediyor.

I think that's it.

Bence bu kadar.

Unless you know any.

Hiçbirini bilmediğin sürece.

Do you have any colour idioms.

Herhangi bir renk deyiminiz var mı?

There are quite a few actually in the English language there are quite a lot.

Aslında İngilizce dilinde oldukça fazla sayıda var .

Thank you very much for your lovely place.

Güzel yeriniz için çok teşekkür ederim.

Thank you for your lovely dress.

Güzel elbisen için teşekkür ederim.

Isn't that nice?

Bu hoş değil mi?

I had a sneeze and

Hapşırdım ve

Jemmy from Hong Kong said, Bless you, Mr.

Hong Kong'dan Jemmy, Çok yaşa Bay Duncan, dedi

Duncan. Bless you.

. Çok yaşa.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

That's very kind of you to say.

Bunu söylemen çok nazik.

I will be going in a few moments.

Birkaç dakika sonra gideceğim.

I will be going in a in about 4 minutes.

Yaklaşık 4 dakika sonra gideceğim.

But if you have any colour idioms, you can always give them to me.

Ama herhangi bir renk deyiminiz varsa, onları bana her zaman verebilirsiniz.

Now, of course, we will be back on Thursday.

Şimdi, elbette, Perşembe günü geri döneceğiz.

Don't forget Thursday 2 p.m.

Perşembe 14:00'ü unutmayın.

UK Time is when I'm back with you. Mr.

İngiltere Saati, seninle geri döndüğüm zamandır. Bay

Steve will also be here as well.

Steve de burada olacak.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

I will leave you with a beautiful view outside.

Sizi harika bir manzarayla baş başa bırakıyorum.

It is looking very nice outside today.

Bugün dışarısı çok güzel görünüyor.

I have to say all of the cold weather has gone.

Tüm soğuk havaların gittiğini söylemeliyim.

The snow and the ice has disappeared and everything is looking rather nice.

Kar ve buz kayboldu ve her şey oldukça güzel görünüyor.

And it looks as if the next weekend

Ve önümüzdeki hafta sonu

is going to be warm but also wet.

ılık ama aynı zamanda yağışlı olacak gibi görünüyor.

There's going to be a lot of rain next weekend.

Önümüzdeki hafta sonu çok yağmur yağacak.

Thank you very much for your lovely company today.

Bugünkü güzel şirketiniz için çok teşekkür ederim.

Thank you, Monica.

Teşekkürler Monica.

That's very kind of you to say. Thank you.

Bunu söylemen çok nazik. Teşekkür ederim.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Also, we have Sash.

Bir de Sash'imiz var.

Sash, thank you very much for watching as well.

Sash, ben de izlediğiniz için çok teşekkür ederim.

I didn't see Claudia.

Claudia'yı görmedim.

Did anyone see Claudia today?

Bugün Claudia'yı gören oldu mu?

I didn't see Claudia here today.

Claudia'yı bugün burada görmedim.

Maybe Claudia is busy with something else

Belki de sesim yavaş yavaş uzaklaşırken Claudia başka bir şeyle meşguldür

as my voice

slowly fades away.

.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Carrie to Carrie to express.

Carrie ifade etmek için Carrie'ye.

Thank you.

Teşekkür ederim.

Very nice of you to send your greetings today as well.

Bugün de selamlarınızı göndermeniz çok hoş.

This is Mr.

Bu,

Duncan in the birthplace of English, saying Thanks for watching.

İngilizcenin doğum yerindeki Bay Duncan, izlediğiniz için teşekkürler diyor.

See you soon.

Yakında görüşürüz.

It will be Thursday, 2 p.m. UK.

Perşembe, öğleden sonra 2 olacak. İngiltere

Time is when I'm back with you.

Seninle geri döndüğüm zamandır.

And of course, enjoy the rest of your day.

Ve elbette, günün geri kalanının tadını çıkarın.

Take care of yourself and until the next time we meet, you know what's coming next.

Kendine iyi bak ve bir dahaki görüşmemize kadar sırada ne olacağını biliyorsun.

Yes, you do

Evet,

enjoy the rest of your Tuesday and...

salı gününüzün geri kalanında eğleniyorsunuz ve...

ta ta for now.

şimdilik ta ta.