LEARN ENGLISH (almost) Every Day | LIVE from England | Thursday 1st December 2022

They say that December

Aralık ayının

is one of the most crucial months of the year.

yılın en önemli aylarından biri olduğunu söylüyorlar.

As winter approaches, everything becomes

Kış yaklaşırken her şey

cold and icy.

soğumaya ve buzlanmaya başlar.

Are you ready for dunk, Simba?

Smaç için hazır mısın, Simba?

Here we are. Yes.

Buradayız. Evet.

For those wondering what is going on, we are here

Neler olduğunu merak edenler için

for the whole of December.

Aralık ayının tamamı boyunca buradayız.

We can share those cold nights together

O soğuk geceleri birlikte paylaşabilir

and could look nice and warm.

ve hoş ve sıcak görünebiliriz.

It is December the first 2022.

2022 yılının ilk Aralık ayı.

Hello there.

Merhabalar.

Oh, you will either love that music or hate it.

Ah, o müziği ya seveceksin ya da ondan nefret edeceksin.

Personally, I think it's really, really good hat.

Şahsen, bence gerçekten çok iyi bir şapka.

Here we go again. Way back.

Yine başlıyoruz. Dönüş yolu. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

I can't believe it. Hi, everybody.

inanamıyorum Selam millet.

As my voice already starts to break down.

Sesim şimdiden bozulmaya başlarken.

Isn't it great?

Harika değil mi?

Where's my water? Mm.

Suyum nerede? mm.

They say that the broadcaster's

Yayıncının

worst nightmare is their voice

en büyük kabusunun sunum yaparken seslerinin

failing whilst they're presenting.

kısılması olduğunu söylüyorlar.

And here I am, already having difficulty with my throat.

Ve işte buradayım, zaten boğazımla ilgili zorluk çekiyorum.

Hi, everybody. This is Mr. Duncan in England.

Selam millet. Ben İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today?

Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay? I hope so.

? Umarım. Mutlu hissediyor musun

Are you feeling happy?

?

I hope you are feeling good today.

Umarım bugün iyi hissediyorsundur.

Because we are with you.

Çünkü biz seninleyiz.

Not just today, but also for the whole

Sadece bugün değil, neredeyse tüm

of December almost.

Aralık ayı için.

I can't stress

enough the fact that it's almost every day.

Neredeyse her gün olduğu gerçeğini yeterince vurgulayamıyorum. Bu

So we are here today and we have a very busy weekend as well, Saturday and Sunday.

yüzden bugün buradayız ve Cumartesi ve Pazar da çok yoğun bir hafta sonu geçiriyoruz .

We will be with you live on Saturday

Cumartesi günü

from the Much Wenlock Christmas Fair.

Much Wenlock Noel Fuarı'ndan canlı yayında sizlerle olacağız.

And on Sunday we are with you as usual for 2 hours.

Pazar günü de her zamanki gibi 2 saat sizlerleyiz.

And then lots and lots of other times as well

Ve sonra Aralık ayı boyunca pek çok başka zaman da

during the month of December.

.

Or should I say don't December?

Yoksa Aralık yapma demeli miyim?

Yes. Can you see what I did there?

Evet. Orada ne yaptığımı görebiliyor musun?

We are back together again.

Tekrar birlikteyiz.

Of course, it's not just me.

Tabii ki, sadece ben değilim.

Joining me also here in the studio,

Stüdyoda da bana katılarak

I've given him his own corner,

ona kendi köşesini,

a special place for him to live.

yaşaması için özel bir yer verdim.

Mr. Steve,

Bay Steve,

of course, he is here right now.

elbette, şu anda burada.

Hello.

Merhaba.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

Well, Mr. Duncan, this is so different.

Bay Duncan, bu çok farklı.

I am stuck in a corner of the studio all on my own.

Stüdyonun bir köşesinde tek başıma sıkışıp kaldım.

I can see you, though.

Yine de seni görebiliyorum.

I can see Mr.

Duncan peering over the top of one of your big screens.

Bay

Duncan'ın büyük ekranlarınızdan birinin üstünden baktığını görebiliyorum.

Well, you control everything.

Her şeyi kontrol ediyorsun.

Like it. Like somebody that's in control of everything.

Beğendim. Her şeyi kontrol eden biri gibi.

Yes. Yes.

Evet. Evet.

Oh, Mr. Duncan, this is very exciting.

Bay Duncan, bu çok heyecan verici.

Something new for December.

Aralık ayı için yeni bir şey.

Am I going to be here every day?

Her gün burada mı olacağım?

Well, it just, you know, I've.

Şey, sadece, bilirsin, ben yaptım.

I got the option of being here or not.

Burada olup olmama seçeneğim var. O

It's up to you. Really.

size kalmış. Gerçekten mi.

Right. Well, we'll.

Sağ. Güzel güzel.

We'll keep that as a surprise for all of the viewers.

Bunu tüm izleyiciler için bir sürpriz olarak saklayacağız.

So you may have already noticed things are slightly different with the studio.

Yani stüdyoda işlerin biraz farklı olduğunu fark etmişsinizdir.

Mr. Steve is over there and I'm over here.

Bay Steve orada ve ben buradayım.

And, well, all I can say is it's nice to see Mr.

Ve tek söyleyebileceğim, Bay

Steve here.

And also we have the live chat.

Steve'i burada görmek güzel.

Ayrıca canlı sohbetimiz de var.

Already, Steve, it's very busy.

Zaten Steve, çok meşgul.

Mr. Duncan The live chat is very, very busy today.

Bay Duncan Canlı sohbet bugün çok ama çok meşgul.

First of all, can I say congratulations?

Öncelikle tebrik edebilir miyim?

Guess who was first today?

Bilin bakalım bugün kim birinci oldu?

First on the live chat.

İlk önce canlı sohbette.

It's Claudia.

Claudia.

Congratulations to you.

Tebrikler.

Done.

Tamamlamak.

Claudia.

Claudia.

You're very keen to be on their first day.

İlk günlerinde olmaya çok heveslisin.

Obviously, no cooking going on at the moment.

Açıkçası, şu anda yemek pişirilmiyor.

Maybe later. Yes. I'm just wondering what is going on?

Belki sonra. Evet. Sadece neler olduğunu merak ediyorum.

Are you cooking something today, Claudia?

Bugün bir şeyler mi pişiriyorsun, Claudia?

We'll find out.

Öğreneceğiz.

People are, too.

İnsanlar da öyle.

They were talking about the weather.

Hava hakkında konuşuyorlardı.

Oh, which is interesting, Mr. Duncan.

Oh, bu ilginç, Bay Duncan.

Amateur chess.

Amatör satranç.

Amateur chess. Hello? Amateur chess.

Amatör satranç. Merhaba? Amatör satranç. Satranç oynuyorsan

You must obviously be quite clever if you're playing chess.

çok zeki olmalısın .

Maybe we could do a game over the Internet.

Belki internet üzerinden bir oyun yapabiliriz.

Can I just ask you a question?

Sana bir soru sorabilir miyim?

Are you somehow slumping back?

Bir şekilde geri mi düşüyorsun?

No, I don't know.

Hayır, bilmiyorum.

I do do bizarre things because you want me to move.

Hareket etmemi istediğin için tuhaf şeyler yapıyorum.

I'll go on tiptoes.

Parmak uçlarında gideceğim.

Well, that's better. Yes.

Bu daha iyi. Evet.

I don't know what you were doing then. That's right.

O zaman ne yapıyordun bilmiyorum. Bu doğru.

It looks as if you're starting to get down on your hands and knees.

Görünüşe göre ellerinizin ve dizlerinizin üzerine çökmeye başlıyorsunuz.

Well, I do move around anyway.

Neyse, ben yine de dolaşırım.

Amateur chess. Who's in Algeria? Hello?

Amatör satranç. Cezayir'de kim var? Merhaba?

So that. It's very cold there.

Böylece. Orası çok soğuk.

Well, interestingly enough, Mr.

Pekala, yeterince ilginç Bay

Duncan, I saw a news report yesterday

Duncan, dün

that talking about long term weather forecasts,

uzun vadeli hava tahminlerinden bahseden bir haber gördüm,

which, of course, as we know on the story, ously unreliable.

tabii ki hikayeden bildiğimiz gibi, bu tahminler büyük ölçüde güvenilmez.

But they are in the UK.

Ama onlar İngiltere'de. Öngörebilecekleri

I think ten days ahead is about the maximum that they can predict.

en fazla on gün olduğunu düşünüyorum .

But they are saying that we are going to get a blast

Ama

of cold weather from the east.

doğudan bir soğuk hava eseceğini söylüyorlar.

They are predicting another beast from the east.

Doğudan başka bir canavar öngörüyorlar.

And I'm not talking about a certain leader in Russia.

Ve Rusya'daki belirli bir liderden bahsetmiyorum. Birkaç yıl önce

I'm talking about something that they called a number of years ago.

dedikleri bir şeyden bahsediyorum . Ne

I can't remember when it was.

zaman olduğunu hatırlayamıyorum.

Now we had this blast of very cold

Şimdi doğudan çok soğuk bir hava akımı aldık

air from the east, which of course, to

, tabii ki doğumuz

the east of us is basically sort of Russia and most of Europe.

Rusya ve Avrupa'nın çoğu.

But a lot of cold weather, of course, comes from that part of the continent.

Ama tabii ki kıtanın o kısmından çok soğuk hava geliyor.

And we always worry when we start to get easterly winds in the winter

Ve kışın doğu rüzgarları almaya başladığımızda hep endişeleniriz

because it means snow, it means cold winds.

çünkü bu kar demektir, soğuk rüzgar demektir.

And they are predicting what they are calling it a beast from the east

Ve doğudan bir canavar dedikleri şeyin gelip

who is going to come and

and increase our heating bills quite significantly? Mr.

ısınma faturalarımızı önemli ölçüde artıracağını mı tahmin ediyorlar? Bay

DUNCAN Which is quite good because the price of oil is dropping.

DUNCAN Bu oldukça iyi çünkü petrol fiyatları düşüyor.

So that'll be good for us.

Yani bu bizim için iyi olacak.

So yes, it's cold, it's getting cold.

Yani evet, soğuk, soğuyor.

But we are warm in the studio, Mr.

Ama biz stüdyoda sıcacıkız Bay

Duncan, and we are going to warm you up with our cheer

Duncan ve

and happiness throughout December.

Aralık ayı boyunca neşemiz ve mutluluğumuzla içinizi ısıtacağız.

So that is the message that I'd like to get across at this point.

İşte bu noktada vermek istediğim mesaj bu.

Mr. Duncan. Well, I think you did it very well

Bay Duncan. Bay

since Mr..

Mr. Steve and myself, we are here and we will be with you a lot of times during the month

Steve ve ben, buradayız ve Aralık ayı boyunca birçok kez sizinle birlikte olacağız

of December, things might seem a little different,

, işler biraz farklı görünebilir,

but it's still the same old us, I'm afraid myself.

ama yine de aynı eski biz, korkarım kendim.

And also Mr. Steve.

Ve ayrıca Bay Steve.

Can you believe it's December already?

Şimdiden Aralık olduğuna inanabiliyor musun?

Steve I know.

Steve biliyorum.

I've got to start thinking about Christmas presents.

Noel hediyelerini düşünmeye başlamalıyım.

Are and I think we pointed out on Sunday

Are ve sanırım Pazar günü işaret ettik

or I might have pointed out on Sunday that there is one.

ya da Pazar günü bir tane olduğuna işaret etmiş olabilirim .

Well, I'm not having to buy very many Christmas presents.

Pekala, çok fazla Noel hediyesi almak zorunda değilim.

I think the only person I'm going to be buying Christmas presents for is you, Mr.

Sanırım Noel hediyesi alacağım tek kişi sizsiniz, Bay

Duncan. Oh, good.

Duncan. Oh iyi.

I don't think there's anyone else that I need to buy Christmas presents for.

Noel hediyesi almam gereken başka biri olduğunu sanmıyorum.

Well, there's no one else that you should be.

Olman gereken başka kimse yok.

Well, because, I mean, we don't. Within the family.

Şey, çünkü, yani, yapmıyoruz. Aile içinde.

My mother.

I used to buy her a Christmas present, but my sister and

Annem.

Eskiden ona Noel hediyesi alırdım ama kız kardeşim ve

I stopped buying Christmas presents a number of years ago.

ben birkaç yıl önce Noel hediyesi almayı bıraktık .

For each. Other. For each other.

Her biri için. Diğer. birbirimiz için.

Because it seemed pointless, because we'd always buy each other things which we didn't really want.

Çünkü anlamsız geliyordu, çünkü birbirimize gerçekten istemediğimiz şeyleri alırdık.

It just became very difficult.

Sadece çok zor oldu.

So we still do birthdays, but we don't do Christmas anymore or Christmas presents.

Yani hala doğum günleri yapıyoruz ama artık Noel ya da Noel hediyeleri yapmıyoruz.

I don't buy Freda Christmas present for friends.

Arkadaşlarıma Freda Noel hediyesi almam.

We've stopped that because it just seemed pointless buying rubbish.

Çöp satın almak anlamsız göründüğü için bunu durdurduk.

Yeah.

Evet.

But I spoke to somebody the other night at a rehearsal who has 11 grands children,

Ama geçen gece bir provada 11 torun çocuğu,

11 grandchildren, so they

11 torunu olan biriyle konuştum, bu yüzden

have to buy at least 11 presents for them.

onlara en az 11 hediye almaları gerekiyor.

So I do feel the pain of mine.

Bu yüzden acımı hissediyorum.

Mind you, maybe you enjoy it

Dikkat edin,

if you've got a large family and you have to buy lots of presents

eğer büyük bir aileniz varsa ve

for children, four grandchildren, 11.

çocuklar, dört torun, 11 için

That's a lot of presents that they've got to buy. Yeah.

bir sürü hediye almak zorundaysanız, belki hoşunuza gider. Evet. Kabul

Let's face it. They buy for each other. Steve.

edelim. Birbirleri için satın alırlar. Steve.

It's all about kids, really. Black kids.

Her şey çocuklarla ilgili, gerçekten. Siyah çocuklar.

It isn't adults.

Yetişkin değil.

Well, why would adults be so worried about Christmas?

Peki, yetişkinler Noel için neden bu kadar endişelensin ki? Size karşı dürüst olmak gerekirse

I think it is more about the kids, to be honest with you.

, daha çok çocuklarla ilgili olduğunu düşünüyorum .

I mean, I don't remember and I feel slightly guilty about this.

Yani, hatırlamıyorum ve bu konuda kendimi biraz suçlu hissediyorum.

I don't remember buying my parents Christmas presents.

Aileme Noel hediyesi aldığımı hatırlamıyorum.

I don't remember it at all.

Hiç hatırlamıyorum.

I don't think I ever did.

Sanırım hiç yapmadım.

And now I feel really mean and horrible because of it.

Ve şimdi bu yüzden gerçekten kötü ve korkunç hissediyorum.

You didn't buy Christmas presents. For who?

Noel hediyeleri almadın. Kim için?

Your parents. My parents.

Ailen. Ailem.

Oh, I used to wear.

Ah, eskiden giyerdim.

I used to make them things. I used to make something

Onlara bir şeyler yapardım. Eskiden kilden bir şeyler yapardım

out of

clay.

.

Your paper or something? Clay.

Kağıdın falan mı? Kil.

I used to make them things which I'm sure that they treasured.

Onlara çok değer verdiğinden emin olduğum şeyler yapardım.

Although, strangely enough, I can't find them anywhere.

Yine de, garip bir şekilde, onları hiçbir yerde bulamıyorum.

So I imagine it got thrown out.

Bu yüzden atıldığını hayal ediyorum.

Which I'm pretty sure they did not end up in the wastepaper bin.

Ki onların atık kağıt kutusuna gitmediğinden oldukça eminim.

It was Jimmy's birthday.

Jimmy'nin doğum günüydü. Ne zaman

I don't remember when that was, but apparently this is Jimmy's first Jemmy from Hong Kong.

olduğunu hatırlamıyorum ama görünüşe göre bu Jimmy'nin Hong Kong'dan ilk Jemmy'si.

Hello.

Merhaba.

His first live chat since his birthday.

Doğum gününden beri ilk canlı sohbeti.

Oh. So when was your birthday?

Ah. Doğum günün ne zamandı?

It wasn't last Sunday, was it?

Geçen pazar değildi, değil mi?

I don't think so anyway, but

Zaten öyle düşünmüyorum, ama

happy birthday for whenever that was.

o her zaman için mutlu yıllar.

We missed that. One.

Bunu kaçırdık. Bir.

So please tell us when your birthday was.

O yüzden lütfen bize doğum gününüzün ne zaman olduğunu söyleyin.

Jemmy in Hong Kong. Very nice.

Hong Kong'da Jemmy. Çok güzel. Bugün için

So what excitement have you got in store, Mr.

ne heyecanınız var Bay

Duncan, for today's.

Duncan?

How long are we on for, by the way? Today.

Bu arada, daha ne kadar varız? Bugün.

About an hour.

Yaklaşık bir saat.

About an. Hour. I've already told you this.

Hakkında. Saat. Bunu sana zaten söyledim.

I know.

Biliyorum.

I was for everybody else.

Ben herkes içindim.

Well. Well, he doesn't know.

Kuyu. Bilmiyor.

No one cares, really, how long we're on for as long as we're here.

Gerçekten, burada olduğumuz sürece ne kadar süre kaldığımız kimsenin umurunda değil.

We are here.

Biz burdayız.

And we are here not just today, but also on Saturday

Ve sadece bugün değil, Cumartesi

and on Sunday as well.

ve Pazar günleri de buradayız.

And next week we will be popping up

Ve gelecek hafta

during the month of December, doing some some special thing.

Aralık ayı boyunca özel bir şeyler yapmak için ortaya çıkacağız.

Are you on tomorrow?

yarın var mısın

No. Oh, okay.

Hayır. Ah, tamam.

No, not here tomorrow.

Hayır, yarın burada değil.

I just said we're back on Saturday and Sunday.

Sadece cumartesi ve pazar günleri döneceğimizi söyledim.

It's Saturday.

Cumartesi.

And of course because Saturday we've got something special lined up haven't we Mr..

Ve elbette, çünkü Cumartesi özel bir şey hazırladık, değil mi Bay..

Don't we all, we all talk about that.

Hepimiz, hepimiz bunun hakkında konuşmuyor muyuz?

Well I've already mentioned that.

Peki bundan zaten bahsetmiştim.

I just mentioned it.

Sadece bahsettim.

Good, good.

İyi iyi.

And then when Christmas fair

Ve sonra Cumartesi günü Noel panayırı

is coming up on Saturday

geldiğinde

and we will be there live, hopefully

ve canlı olarak orada olacağımızı umuyoruz, umarım

it all depends on whether we can get a signal.

her şey bir sinyal alıp alamayacağımıza bağlıdır.

And also, if we if we don't get beaten up by someone as well, hopefully.

Ve ayrıca, eğer biz de birileri tarafından dövülmezsek, umarım.

But yes, we are at the much Wenlock Christmas fair on Saturday and

Ama evet, Cumartesi günü Wenlock Noel panayırındayız ve dürüst

I'm excited to be

olmak gerekirse heyecanlıyım

honest and the reason why I'm so excited is because we will have a chance once again to sample

ve bu kadar heyecanlanmamın nedeni, bir kez daha servis ettikleri

some of that lovely junk food

o güzel abur cuburlardan bazılarını tatma şansımız olacak.

that they serve every single go.

her gidişte

Yeah, beef burgers, hot dogs.

Evet, etli burgerler, sosisli sandviçler.

I still don't know why they call it a hot dog. Why?

Ona neden sosisli sandviç dediklerini hala anlamış değilim. Neden?

Maybe it looks like a sausage dog.

Belki bir sosisli köpeğe benziyordur.

You know, one of those dogs with a very long bodies and short legs.

Bilirsiniz, çok uzun gövdeli ve kısa bacaklı köpeklerden biri. Sosisli

I'm not sure it's a sausage in a bun, but they call it a hot dog.

çörek olduğundan emin değilim ama ona sosisli sandviç diyorlar.

We don't know where the dog where where the dog bit comes from.

Köpek ısırığının nereden geldiğini köpeğin nereden geldiğini bilmiyoruz.

That's what I mean. Maybe it means it's awful meat. Yes.

Demek istediğim bu. Belki de berbat bir et olduğu anlamına gelir. Evet.

Well, that's the point I'm making. It's very strange.

Demek istediğim bu. Çok garip.

It's something you eat.

Bu yediğin bir şey.

Actually has the word dog in the name.

Aslında adında köpek kelimesi var.

Yes. And it's effectively pork.

Evet. Ve etkili bir şekilde domuz eti.

So it's not dog meat.

Yani köpek eti değil.

But yes, we will be there.

Ama evet, orada olacağız.

If the weather is good, we will be live.

Hava güzel olursa canlı yayındayız.

But we, Mr. Duncan, if not, we will record it.

Ama biz, Bay Duncan, yoksa kaydedeceğiz. Kar

Even if it's snowing, even if the wind is blowing and it's freezing cold, we will be there.

yağsa da, rüzgar esse de, hava buz tutsa da biz orada olacağız. YouTube'da

You will have a chance to watch two people freeze

iki kişinin donarak ölmesini canlı izleme şansınız olacak

to death live on YouTube, so don't miss it.

, kaçırmayın.

On Saturday from 2 p.m.

Cumartesi günü saat 2'den itibaren.

we will be live at the much Wenlock Christmas Fair.

Wenlock Noel Fuarı'nda canlı yayında olacağız.

Claudia is working so she won't be able to be there live.

Claudia çalışıyor, bu yüzden canlı olarak orada olamayacak.

But you'll be able to watch it later.

Ancak daha sonra izleyebilirsiniz.

Yes, hopefully.

Evet umarım.

And we'll probably show excerpts on on Sunday as well

Ve muhtemelen Cumartesi günü fuarda

from all the fun that we will have at the fair on Saturday.

yaşayacağımız tüm eğlenceden alıntıları Pazar günü de göstereceğiz.

It should be very good fun, miss. I'm looking forward to it.

Çok eğlenceli olmalı bayan . Bunu dört gözle bekliyorum.

I'm not sure what to wear.

Ne giyeceğimden emin değilim.

What shall I wear?

Ne giymeliyim?

Lots, lots of warm. Clothes, lots of clothes.

Çok, çok sıcak. Kıyafetler, bir sürü kıyafet.

I seem to remember from previous because I think the weather's going to be pretty

Önceden hatırlıyor gibiyim çünkü havanın hemen

much as it is today, which is virtually no wind.

hemen bugün olduğu gibi olacağını düşünüyorum, ki bu neredeyse hiç rüzgar yok. Hiç

We've had no wind.

rüzgarımız olmadı. Pek

No well, at least outside we've had no wind for several days.

iyi değil, en azından dışarıda birkaç gündür rüzgar yok.

There's a sort of northeasterly wind

Bir çeşit kuzeydoğu rüzgarı var

and it's a sort of light breeze.

ve hafif bir esinti.

It's been very foggy, very misty, very November.

Çok sisli, çok puslu, çok kasım oldu.

I would say this is like November weather rather than December.

Bunun Aralık ayı yerine Kasım havası gibi olduğunu söyleyebilirim.

But yeah, it's I'd like to be in Italy.

Ama evet, İtalya'da olmak isterdim.

Francesca says

Francesca

that it's not so cold in Rome at the moment,

şu anda Roma'nın o kadar soğuk olmadığını söylüyor,

so I'm sure it will be a lot more pleasant.

bu yüzden eminim çok daha keyifli olacak.

But of course they did have some terrible weather last week and that caused

Ama tabi ki geçen hafta kötü bir hava vardı ve bu

a landslide on one of the Italian islands.

İtalyan adalarından birinde toprak kaymasına neden oldu.

That was absolutely terrible, terrible pictures.

Bu kesinlikle korkunç, korkunç resimlerdi.

But what I noticed also they mentioned a few times in the report,

Ama benim dikkatimi çeken şey de raporda birkaç kez bahsetmişler,

I don't know how true it is, but many of the buildings were actually built illegally.

ne kadar doğru bilmiyorum ama binaların çoğu aslında kaçak yapılmış.

So maybe that's one of the reasons why some of the buildings didn't survive.

Belki de bazı binaların ayakta kalamamasının nedenlerinden biri de budur.

But, yes, a terrible, terrible event that took place last week.

Ama evet, geçen hafta yaşanan korkunç, korkunç bir olay .

And the weather at the moment here

Ve şu anda burada hava

is not too bad, but it's going to be cold on Saturday.

çok kötü değil ama Cumartesi günü hava soğuk olacak.

It's going to really feel as if winter is in the air.

Havada kış varmış gibi gerçekten hissedilecek.

I think so.

Bence de.

Rajinder Singh is says hi from India

Rajinder Singh, Hindistan'dan merhaba diyor,

good evening rather so it must be evening time there which probably.

iyi akşamlar, bu yüzden muhtemelen orada akşam vakti olmalı.

Yes, that will make sense.

Evet, bu mantıklı olacak.

You're ahead of us.

Bizden öndesin.

Seven, probably 5 hours or so, I would think.

Yedi, muhtemelen 5 saat kadar, diye düşünürdüm.

Or more, yes.

Ya da daha fazlası, evet.

I would imagine it must be about maybe ten or 11:00 at night.

Gece on ya da 11:00 civarında olması gerektiğini tahmin ediyorum.

It must be so.

Öyle olmalı.

Thank you for watching.

Is that quite a few people on that I didn't recognise today.

İzlediğiniz için teşekkürler. Bugün tanımadığım

birkaç kişi var mı?

Probably because we on on a different day

Muhtemelen farklı bir günde olduğumuz

and maybe some new people are finding us.

ve belki de bazı yeni insanların bizi bulduğu içindir.

So yeah, fantastic.

Yani evet, harika.

Some names that I don't recognise.

Tanımadığım bazı isimler.

So yeah, please feel free to

Yani evet, lütfen

write things in the live chat.

canlı sohbette bir şeyler yazmaktan çekinmeyin. Bugün bu derste ilerlerken

We love to hear what you're thinking and feeling

ne düşündüğünüzü ve hissettiğinizi duymayı çok seviyoruz

as we progress through this lesson today.

.

It feels very odd being over here. Mr. Duncan.

Burada olmak çok garip geliyor. Bay Duncan.

Yes, I'm sort of I'm having to hold up a pad over some writing on the back of this.

Evet, bunun arkasındaki bazı yazıların üzerine bir bloknot tutmak zorunda kalıyorum .

Okay. All right.

Tamam aşkım. Elbette.

That's interesting.

İlginç.

I Mr.

Ben Bay

Duncan's written things on the back of this pad, so I'll have to be careful not to hold it up.

Duncan bu defterin arkasına bir şeyler yazdım, bu yüzden onu tutmamaya dikkat etmeliyim.

So, yes, I haven't got a table to write on.

Yani, evet, üzerine yazacak bir masam yok.

Maybe we can fix that for Sunday.

Belki bunu pazar gününe ayarlayabiliriz.

Mr. Duncan. I'm not moaning. I'm not moaning.

Bay Duncan. Ben inlemiyorum. Ben inlemiyorum.

Just, you know, I feel a little out of place stuck in this corner by the toilet.

Sadece, bilirsin, tuvaletin bu köşesine sıkışmış gibi hissediyorum. Şu anda midenizle

I spent the whole day well

tüm günü iyi geçirdim

with your with your stomach at the moment.

.

I did notice this morning because yesterday last night, Mr.

Bu sabah fark ettim çünkü dün gece Bay

Steve made the most amazing meal with lentils, potatoes

Steve mercimek, patates

and and every vegetable that exists on this planet.

ve bu gezegende var olan her sebzeyle en harika yemeği yaptı.

And to be honest,

Ve dürüst olmak gerekirse,

it's really made my stomach very active.

midemi gerçekten çok aktif hale getirdi.

And also Mr.

Ve ayrıca Bay

Steve's stomach as well. Definitely.

Steve'in midesi de. Kesinlikle.

I left the skins on the potatoes, which is supposed to be good for you.

Size iyi geleceği için patateslerin kabuklarını soydum.

Yeah, we had lentils with brown rice, broccoli,

Evet, kahverengi pirinçli mercimek, brokoli ve

uh, potatoes with the skins left on.

kabuklu patates yedik.

So, as you can imagine, that's a lot of fibre. Yes.

Yani, tahmin edebileceğiniz gibi, bu çok fazla lif. Evet.

So those little bacteria to work on in our guts.

Yani bağırsaklarımızda çalışacak o küçük bakteriler.

So, as I said, it's not windy outside, but it is definitely windy inside.

Yani dediğim gibi dışarısı rüzgarlı değil ama içerisi kesinlikle rüzgarlı.

Yes, inside, inside.

Evet, içeride, içeride.

Mr. Steve's inside.

Bay Steve içeride.

Mr. Steve's underpants.

Bay Steve'in külotu.

From 7:30 p.m. in India.

19:30'dan itibaren Hindistan'da.

Okeydokey, says Rajendra said.

Okeydokey, dedi Rajendra.

Thanks for that. So what time is it here? How far to?

Bunun için teşekkürler. Peki burada saat kaç? Nereye kadar?

About 5 hours. About 5 hours ahead?

Yaklaşık 5 saat. Yaklaşık 5 saat ileri mi?

Yeah, it's about halfway to Malaysia, which is 8 hours ahead.

Evet, 8 saat ilerideki Malezya yolunun yaklaşık yarısı.

So that's that's about right.

Yani bu doğru.

I can see Mr.

Bay

Duncan, it's quite strange looking at you from this.

Duncan'ı görebiliyorum, size buradan bakmak oldukça garip.

I can actually look at you and you can look at me. Yes, I know.

Aslında ben sana bakabilirim ve sen de bana bakabilirsin. Evet biliyorum.

I'm not sure I like that. Really.

Bundan hoşlandığımdan emin değilim. Gerçekten mi.

I can actually look straight into Mr. Steve's.

Aslında doğrudan Bay Steve'inkine bakabilirim.

I can see if I'm getting upset or unhappy about something you've said.

Söylediğin bir şeye üzülüp üzülmediğimi anlayabiliyorum.

Which happens virtually all the time.

Bu neredeyse her zaman olur.

Well, so far, so good.

Şimdiye kadar, çok iyi.

As I was mentioning earlier, Steve, it is already December

Daha önce de bahsettiğim gibi Steve,

this year has gone by so fast.

bu yılın Aralık ayı çoktan çok hızlı geçti.

And you know what they always say?

Ve her zaman ne derler biliyor musun?

You know what they say, Steve?

Ne derler biliyor musun Steve?

What?

Ne?

You have to look at me.

bana bakmalısın

I can't see it.

göremiyorum

Time flies when you're having fun.

Eğlenirken zaman uçup gidiyor.

Time flies when you're having fun.

Eğlenirken zaman uçup gidiyor.

Apparently, this is what a lot of people say when they are having a good time somewhere

Görünüşe göre, birçok insan bir yerde iyi vakit geçirirken böyle söylüyor

and then they realise that it's actually later than they thought.

ve sonra aslında düşündüklerinden daha geç olduğunu anlıyorlar .

And people will often say time flies

Ve insanlar eğlenirken zamanın uçup gittiğini söylerler

when you're having fun.

.

So that can only mean that if you're not having fun,

Yani bu sadece şu anlama gelebilir, eğer eğlenmiyorsan,

would you say that the opposite?

aksini söyler miydin?

Definitely. Mr. Duncan. Definitely.

Kesinlikle. Bay Duncan. Kesinlikle.

So how would you express that?

Peki bunu nasıl ifade edersiniz?

Uh, I don't know.

Bilmiyorum.

We need to think of a nice sort of rhyming

passage that will describe

the feeling that time seems to lag or seems to slow down.

Zamanın gecikiyor ya da yavaşlıyor gibi göründüğü hissini tarif edecek güzel bir tür kafiyeli pasaj düşünmeliyiz.

If you're doing something that you don't enjoy, you could like work. Yes.

Zevk almadığınız bir şey yapıyorsanız, çalışmayı sevebilirsiniz. Evet.

At school or something like that.

Okulda ya da onun gibi bir şey.

I in fact, we are discussing with a colleague

Aslında, bugün bir meslektaşımla

today about work

iş hakkında tartışıyoruz

and how when it's boring,

ve sıkıcı olduğunda,

how time seems to drag out

zamanın nasıl uzadığı

and it just, you know, when you're bored,

ve sadece, bilirsiniz, sıkıldığınızda

you can watch the clock, the hands seem to almost go backwards.

saate bakabileceğiniz, akreplerin neredeyse hareket ettiği geriye doğru.

Yeah, but yes, when you're having fun and you're not thinking or worrying about anything,

Evet, ama evet, eğlenirken ve hiçbir şey düşünmezken veya endişelenmezken,

time seems to go faster

when you're bored or you are unhappy.

sıkıldığında ya da mutsuzken zaman daha hızlı geçiyor gibi görünüyor.

Time seems to go slower. I think so.

Zaman daha yavaş ilerliyor gibi görünüyor. Bence de.

Why do we need a rhyme?

Neden bir kafiyeye ihtiyacımız var?

It doesn't necessarily have to be a rhyme.

Mutlaka bir kafiye olması gerekmez.

Because this isn't a rhyme.

Çünkü bu bir kafiye değil.

It doesn't rhyme. It's just a proverb.

Kafiyeli değil. Bu sadece bir atasözü.

Time flies when you're having fun.

Eğlenirken zaman uçup gidiyor.

So you might say that time drags

Yani eğlenmediğinizde zamanın çok çabuk geçtiğini söyleyebilirsiniz

when you're not having fun.

.

Time drags it goes slowly.

Zaman ağır ağır ilerliyor.

So you you actually used a pretty good word there, Steve.

Demek orada oldukça iyi bir kelime kullandın , Steve.

Drags. Drags.

sürükler. sürükler. Sanki

It feels like it's something's holding it back,

bir şey onu tutuyor, yavaşlatıyormuş gibi geliyor

slowing it down. Yes.

. Evet.

But yet doesn't the time seem to drag but drag it?

Ama yine de zaman sürüklemek yerine sürüklemiyor gibi görünüyor mu?

In fact, we sometimes we sometimes joke, don't we, Steve? Yes.

Aslında bazen bazen şaka yaparız, değil mi Steve? Evet.

Well, what if we realise that the day is not going as fast as we thought?

Peki ya günün sandığımız kadar hızlı geçmediğini fark edersek?

Maybe we think that it's 4:00, but then when we look at the clock, it's only 2:00.

Belki 4:00 zannediyoruz ama saate baktığımızda sadece 2:00 olduğunu görüyoruz.

Yeah. And normally we have a little joke with each other.

Evet. Ve normalde birbirimizle küçük bir şaka yaparız.

We normally say the day, this day today is dragging.

Normalde gün deriz, bu gün bugünü sürüklüyor.

Yeah.

Even though it isn't, because we're actually secretly, we're relieved

Evet. Öyle

olmasa da aslında gizli olduğumuz için

that the day is not coming fast.

o gün çabuk gelmediği için rahatlıyoruz.

We're actually glad that we still have a lot more time of the day to enjoy.

Aslında günün tadını çıkaracak çok daha fazla zamanımız olduğu için mutluyuz.

But yes, it's a good phrase to use if time seems to be going slowly.

Ama evet, zaman yavaş ilerliyor gibi görünüyorsa kullanmak için iyi bir söz .

Oh, isn't the day dragging?

Oh, gün sürüklenmiyor mu?

Isn't the day dragging or isn't the evening dragging?

Gün sürüklenmiyor mu yoksa akşam sürüklenmiyor mu?

Or isn't this meeting dragging? Hmm.

Yoksa bu toplantı uzun sürmüyor mu? Hmm.

It just means it's going on for longer than you would imagine.

Bu sadece tahmin ettiğinden daha uzun süredir devam ettiği anlamına geliyor .

Yeah. Something happens in your mind when

Evet.

you're bored or you're not

Sıkıldığınızda veya

switched on to something that you're doing or watching.

yaptığınız veya izlediğiniz bir şeye açık olmadığınızda zihninizde bir şeyler olur.

You can be watching a film maybe, and it's boring.

Belki bir film izliyor olabilirsiniz ve bu sıkıcıdır.

The time seems to drag and it's almost a feeling, isn't it?

Zaman uzuyor gibi görünüyor ve bu neredeyse bir his, değil mi? Zaman ilerliyor gibi göründüğünde

It's a palpable feeling that you have

sahip olduğunuz elle tutulur bir duygu

when time seems to be dragging.

.

Yes, it's a good phrase to use, Mr. Duncan.

Evet, kullanmak için güzel bir tabir Bay Duncan.

Oh, we're having that feeling now.

Ah, şimdi o duyguyu yaşıyoruz.

Well, I certainly hope not, Mr. Duncan.

Umarım öyle değildir, Bay Duncan.

I hope that our viewers don't feel that time is dragging

Umarım izleyicilerimiz zamanın daralıyormuş gibi hissetmezler

or we'll be losing them quite rapidly.

yoksa onları çok hızlı kaybederiz.

Good.

İyi.

Thank you for drawing attention to it.

Dikkat çektiğin için teşekkür ederim.

So time flies when you are having fun, when everything is good,

Yani eğlenirken zaman uçup gidiyor, her şey güzelken sanki

it seems to go rather fast, I suppose.

çok hızlı geçiyor galiba.

Also now, since you stopped working, Mr.

Ayrıca çalışmayı bıraktığınız için Bay

Steve, this is a serious question, by the way.

Steve, bu ciddi bir soru bu arada.

A very serious. Question. Yes, yes.

Çok ciddi. Soru. Evet evet.

Very serious.

Çok ciddi.

I'm being serious.

Ciddiyim.

Now, you want me to think?

Şimdi, düşünmemi ister misin?

Do you find that time is going

faster or slower since you stopped working.

Çalışmayı bıraktığınızdan beri zamanın daha hızlı mı yoksa daha yavaş mı geçtiğini fark ettiniz mi?

About the same?

Aynı sayılır?

I would say, because

Söylerdim, çünkü

I'm not getting up till 11:00.

11:00'e kadar kalkmıyorum.

That's not true now.

Bu şimdi doğru değil.

So I've got a lot of jobs that I have given myself to do.

Bu yüzden kendime yapmak için verdiğim birçok işim var.

So even though I'm not doing the job as such,

Yani işi bu şekilde yapmıyor olsam da,

I am still doing lots of tasks,

yine de bir sürü iş yapıyorum,

things around the house, things in the garden.

evin etrafındaki işleri, bahçedeki işleri. Bir

I write things down, the night before.

gece önce olanları yazıyorum.

I've always done this that I want to do that particular day because I find if I write

Bunu her zaman o gün yapmak istediğim şeyi yaptım çünkü

something down, then it's almost like my brain

bir şey yazarsam, sanki beynim

is is constantly reminding me that I wrote down.

bana sürekli yazdığımı hatırlatıyor.

I said that I would do those things today and I find I achieve a lot more

Bugün bunları yapacağımı söyledim ve

if I write things down almost like a list of goals.

neredeyse bir hedefler listesi gibi bir şeyler yazarsam çok daha fazlasını başardığımı fark ettim.

It could be anything.

Herhangi bir şey olabilir.

It could be, you know, write email to a friend.

Bir arkadaşınıza e-posta yazmak olabilir.

It could be

dig weeds out of garden

Bahçedeki yabani otları kazmak

or check the level of oil in tank.

veya depodaki yağ seviyesini kontrol etmek olabilir.

I just write everything down and then I like to cross them off my list as I go through the day.

Sadece her şeyi yazıyorum ve sonra gün geçtikçe onları listemden siliyorum.

And then at the end of the day, it feels like I've achieved something.

Ve günün sonunda, bir şeyi başarmış gibi hissediyorum.

So at the moment I haven't run out of things

Yani şu anda

to put on my to do list.

yapılacaklar listeme ekleyeceğim şeyler bitmedi.

That's what you call it, isn't it?

Buna böyle diyorsun, değil mi?

If you a list of things that you want to do that day.

O gün yapmak istediğiniz şeylerin bir listesi varsa.

Yes, you call it a two to do list

Evet, buna iki yapılacaklar listesi

and t0da to do list.

ve t0da yapılacaklar listesi diyorsunuz.

Things that you. Want to.

Senin yaptığın şeyler İstemek.

Do, things that you want to do, or things that must be done,

Yapmak istediğin ya da yapılması gereken şeyleri yap,

I think so.

bence öyle.

They say time goes faster the older you get.

Yaşlandıkça zaman daha hızlı geçer derler.

Oh, that's what they say. Yes.

Ah, öyle diyorlar. Evet.

But then I don't know if that's true or not because.

Ama sonra bunun doğru olup olmadığını bilmiyorum çünkü.

Well, apparently scientists have worked out why we feel that way, because,

Görünüşe göre bilim adamları neden böyle hissettiğimizi çözmüşler, çünkü

of course, many of your memories of your life are not kept with you.

tabii ki hayatınıza dair birçok hatıranız sizinle birlikte tutulmuyor.

So most of the things and I always think this is slightly depressing, but most of the things

Çoğu şeyi ve ben her zaman bunun biraz iç karartıcı olduğunu düşünürüm ama

that have ever happened to you in your life,

hayatınızda başınıza gelen çoğu şeyi

you've actually completely forgotten about. They've gone.

aslında tamamen unutmuşsunuzdur . Gittiler.

And as you get older,

Ve yaşlandıkça,

because those gaps are there,

bu boşluklar orada olduğu için, geriye dönüp baktığınızda

when you look back, it seems the illusion is

,

that time has been much shorter

zamanın gerçekte olduğundan çok daha kısa olduğu yanılsaması görünüyor

than it actually was in reality,

,

because your memory isn't able to store everything that you've done every single day.

çünkü hafızanız yaptığınız her şeyi depolayamıyor. her gün

Imagine all the things you do everyday. Steve Just.

Her gün yaptığınız her şeyi hayal edin. Steve Just.

Just simple things.

Sadece basit şeyler.

Having breakfast, getting up, doing certain things, going to the shops,

Kahvaltı yapmak, kalkmak, bazı şeyleri yapmak, alışverişe gitmek,

all of these events that happen every day and they take time.

tüm bu olaylar her gün oluyor ve zaman alıyor.

You have to take time to do them.

Bunları yapmak için zaman ayırmanız gerekiyor.

But your brain isn't going to bother

Ama beyniniz

storing all of that information because it's it's just routine, it's mundane.

tüm bu bilgileri saklama zahmetine girmeyecek çünkü bu sadece rutin, sıradan.

So as you get older, because there are

Yaşlandıkça,

those gaps in your memory,

hafızanızda o boşluklar olduğu için,

because you don't remember all of the things you've done, the illusion

yaptığınız her şeyi hatırlamadığınız için,

is that the time is much shorter and that that's really why

zamanın çok daha kısa olduğu yanılsaması ve bu yüzden gerçekten

we tend to have more memories of our childhood.

daha fazla hatıraya sahip olma eğilimindeyiz. çocukluğumuzun

Our childhood memories seem to always stay with us because at that time

Çocukluk anılarımız her zaman bizimle kalıyor gibi görünüyor çünkü o zamanlar

you are absorbing more information, you're remembering more things.

daha fazla bilgi özümsersiniz, daha fazla şey hatırlarsınız.

But as you get older, of course, you don't need to keep learning and remembering things.

Ama yaşlandıkça, elbette, bir şeyler öğrenmeye ve hatırlamaya devam etmenize gerek yok.

So what happens eventually is you have these strange gaps in your memory.

Sonunda olan şey, hafızanızda bu garip boşlukların olması. Bu

It's amazing that. What you're finding, you're getting it already, Mr. Duncan.

harika. Bulduğunuz şeyi zaten alıyorsunuz Bay Duncan.

Now you're speaking from experience.

Şimdi deneyimden konuşuyorsun.

Well, yes, well, well, apparently this is what scientists are saying.

Pekala, evet, pekala, görünüşe göre bilim adamlarının söylediği bu.

Because because it's a bit like having a videotape of your life, but it's been edited.

Çünkü bu biraz hayatınızın bir video kasetine sahip olmak gibi ama kurgulanmış.

So if you edit out those bits that have been deleted

Dolayısıyla,

or not remembered by your brain, the videotape will be much shorter.

beyniniz tarafından silinen veya hatırlanmayan parçaları düzenlerseniz, video kaseti çok daha kısa olacaktır.

That's a bit scary, Mr. Duncan.

Bu biraz korkutucu, Bay Duncan. Bu

It is.

.

It's actually just an illusion, though.

Aslında bu sadece bir illüzyon olsa da.

So that's the comforting thing.

Yani rahatlatıcı olan şey bu.

It is an illusion created because you don't remember everything in your brain.

Beyninizdeki her şeyi hatırlamadığınız için yaratılan bir illüzyondur. Sanki

It's like watching an edited film.

kurgulanmış bir film izliyormuş gibi.

That's why it's important to carry on

Bu yüzden

doing things and being busy in your later years.

sonraki yıllarda bir şeyler yapmaya ve meşgul olmaya devam etmek önemlidir.

And as we know, Louis is a great example

Ve bildiğimiz gibi Louis,

of somebody who is always doing something, always

her zaman bir şeyler yapan, hayatını her zaman

occupying his life with new things, and

yeni şeylerle meşgul eden ve

despite being, let's say, a senior citizen

diyelim ki yaşlı bir vatandaş olmasına

and finding his life full of new things,

ve hayatını yeni şeylerle dolu bulmasına,

new experiences coming on here onto the live stream.

burada yeni deneyimlerin ortaya çıkmasına rağmen harika bir örnek. canlı yayına girin.

And thus, hopefully he feels as though

Ve böylece, umarım

his life is progressing at about the same speed as it always did.

hayatının her zaman olduğu gibi aynı hızda ilerlediğini hissediyordur.

And of course, I should say can I just say so young?

Ve tabii ki, söylemeliyim ki, çok genç diyebilir miyim?

Can I just say Steve hello to Louis Osmond

Steve'e Louis Osmond'a merhaba diyebilir miyim,

is here today.

bugün burada.

Louis says time goes faster as you get older.

Louis, yaşlandıkça zamanın daha hızlı geçtiğini söylüyor.

He's saying that it goes faster.

Daha hızlı gittiğini söylüyor.

Yes, maybe, maybe, maybe you're doing too much then you're not bored enough.

Evet, belki, belki, belki çok fazla yapıyorsun, o zaman yeterince sıkılmıyorsun.

You need to get a bit bored and then time will pass more slowly.

Biraz sıkılmaya ihtiyacın var ve sonra zaman daha yavaş geçecek.

But I think. It will appear to.

Ama bence. Görünecek. Yaşlanmakla ilgili düşündüğüm

That is the unfortunate paradox I think of getting older

talihsiz paradoks şu ki,

is that the you want to use your time effectively,

zamanınızı verimli bir şekilde kullanmak istiyorsunuz,

but then the time seems to go faster.

ancak o zaman zaman daha hızlı geçiyor gibi görünüyor.

So there is a strange, almost like a paradox or an unfortunate

Yani garip, neredeyse bir paradoks ya da talihsiz bir

occurrence where the more busy, the busier you are, the faster time goes.

olay gibi, ne kadar meşgulsen, o kadar meşgulsen, zaman o kadar hızlı geçer.

So I suppose people who have the lives and do little every day,

Bu yüzden, hayatları olan ve her gün çok az şey yapan insanların

their lives must seem very long,

hayatları çok uzun görünmelidir,

but not particularly exciting.

ancak özellikle heyecan verici değil.

That is the paradox.

Paradoks budur.

If you want to appear that your life is is

Ömrünüz uzadıkça uzuyormuş gibi görünmek istiyorsanız,

extending for longer, you have to be bored.

sıkılmak zorundasınız.

But then the life would be not very worthwhile.

Ama o zaman hayat pek değerli olmazdı.

So it's best probably to fill your life with lots of things.

Bu yüzden muhtemelen hayatınızı birçok şeyle doldurmak en iyisidir .

Belarus's Claudia rather says

Beyaz Rusya'dan Claudia daha çok

I have to look

at photographs to remember what I've been doing and that.

ne yaptığımı ve bunu hatırlamam için fotoğraflara bakmam gerektiğini söylüyor .

Yes, that's brings up an interesting point because Mr.

Evet, bu ilginç bir noktayı gündeme getiriyor çünkü Bay

Duncan's films, everything is always photographing everything and filming things.

Duncan'ın filmleri, her şey, her zaman her şeyin fotoğrafını çekmek ve bir şeyleri filme almaktır.

And what I've found is that if now I can look back

Ve bulduğum şey, eğer şimdi geriye bakıp, yaptığımı unuttuğum

and see and remember things that I'd forgotten that I was doing.

şeyleri görüp hatırlayabilseydim .

So it's important.

Bu yüzden önemli.

I think I don't bother you see, I'm very, very poor

Sanırım sizi rahatsız etmiyorum,

at, for example, keeping a diary.

örneğin günlük tutma konusunda çok ama çok fakirim.

Some people keep a diary of everything they've done every day

Bazı insanlar her gün yaptıkları her şeyin bir günlüğünü tutarlar,

so that they can look back and that will jog their memory,

böylece geriye bakabilirler ve bu onların hafızasını canlandırır,

jog the memories, so that if you look at something like a photograph

anılarını canlandırır, böylece bir fotoğrafa benzer bir şeye bakarsanız

and suddenly those events come back to my income, come back into your mind again,

ve birden o olaylar gelirime geri dönerse, tekrar aklına gel,

it's just sometimes a photograph or something written down well.

sadece bazen bir fotoğraf ya da iyi yazılmış bir şey.

Oh, yes.

Oh evet.

Oh, yes.

Oh evet.

I remember we did that, didn't we. Well, I.

Bunu yaptığımızı hatırlıyorum, değil mi? Şey, ben.

Think the memory.

Hafızayı düşün.

I think social media and we were talking about this the other day about people

Sanırım sosyal medya ve geçen gün

who share things on their Facebook site or their Twitter feed.

Facebook sitelerinde veya Twitter akışlarında bir şeyler paylaşan insanlar hakkında konuşuyorduk.

And I think these days, social media

Ve bence bu günlerde sosyal medya

has become almost a sort of diary.

neredeyse bir tür günlük haline geldi.

So people are saying or recording things they've done or showing photographs

Yani insanlar yaptıkları şeyleri söylüyor ya da kaydediyor ya da fotoğraflar gösteriyor

and then, of course, because the website is always there,

ve tabii ki web sitesi her zaman orada olduğu için,

we hope that the pictures and the memories are also there as well.

resimlerin ve anıların da orada olmasını umuyoruz.

And it's very easy to check when those things happen because of the dates.

Ve tarihler nedeniyle bu tür şeylerin ne zaman gerçekleştiğini kontrol etmek çok kolaydır .

Maybe that's why I should get on social media, Mr.

Belki de bu yüzden sosyal medyaya girmeliyim Bay

Duncan, and put photographs on there just for myself so that I can remember

Duncan ve oraya sadece kendim için fotoğraflar koymalıyım ki

what I did a month ago or two months ago or three months ago.

bir ay önce, iki ay önce veya üç ay önce ne yaptığımı hatırlayabileyim.

It's a very good I hope I hope that.

çok güzel umarım öyledir.

Claudia, you remember how to how to fix people's teeth

Claudia, birisi ağzını açtığında insanların dişlerini nasıl düzelteceğini hatırlıyorsun

when you somebody opens their mouth and.

ve.

Oh, I can't remember.

Hatırlayamıyorum.

How do I how do I feel that that cavity?

O boşluğu nasıl hissederim?

Well, fortunately, that's why dentists take X-rays, you see.

Neyse ki diş hekimleri bu yüzden röntgen çekerler.

So they've got a permanent a permanent reminder

Böylece her hastanın dişlerinin kalıcı bir kalıcı hatırlatıcısına sahip olurlar

of each patient's teeth.

.

I'm only joking.

Sadece şaka yapıyorum.

This isn't good. We've already.

Bu iyi değil. Zaten yaptık.

What time is it?

Yes, we've already managed to blast our way through nearly half an hour.

Saat kaç?

Evet, şimdiden yaklaşık yarım saat boyunca yolumuzu patlatmayı başardık.

Yes, well, more than that. 35 minutes.

Evet, bundan daha fazlası. 35 dakika

So since Mr.

Yani, Bay

Steve has retired or he's taking a rest

Steve emekli olduğuna veya çalışmaktan ara verdiğine göre

from working, you might say that you now have this

, artık bu vaktin sizin elinizde olduğunu söyleyebilirsiniz

you time on your hands.

.

Yes, you have time on your hands.

Evet, elinizde zaman var.

I love this expression, actually, because it means that you can take it easy.

Aslında bu ifadeyi seviyorum, çünkü bu, onu ağırdan alabilirsin anlamına geliyor.

It's a very positive.

Bu çok olumlu.

And I suppose it's it's a positive phrase

Ve sanırım bu,

that tells us that we can take it easy today.

bugün işimizi kolaylaştırabileceğimizi söyleyen olumlu bir cümle.

There is nothing more satisfying.

Daha tatmin edici bir şey yok.

And I'm sure you will agree with me, Steve, there's nothing more satisfying than than working hard

Ve eminim sen de benimle aynı fikirde olacaksın Steve, çok çalışmaktan daha tatmin edici bir şey yoktur

and then knowing that you can take a rest at some point,

ve sonra bir noktada dinlenebileceğini,

that you can have a little bit of time to yourself.

kendine biraz zaman ayırabileceğini bilirsin.

You have some time on your hands.

Elinizde biraz zaman var.

Time on your hands, yes.

Elinizde zaman, evet.

That means you have spare time. Yes.

Bu, boş zamanınız olduğu anlamına gelir. Evet.

You would think that I had time on my hands, but so far it is not in fact, what I've been

Elimde zamanım olduğunu düşünürsünüz, ama şu ana kadar aslında değil,

thinking is what a lot of people who retire say,

emekli olan birçok insanın söylediği şey,

even though I probably haven't retired, it feels like it that they imagine how they used to fit

muhtemelen emekli olmamış olmama rağmen, öyle geliyor ki iş

in all the things that they used to do outside

dışında yaptıkları her şeyi nasıl sığdırdıklarını

work and be able to work at the same time.

ve aynı zamanda çalışabileceklerini hayal ediyorlar.

Because I mean, I've been doing so many things in the garden and around the house

Çünkü yani, bahçede ve evin etrafında o kadar çok şey yapıyorum

that I can't imagine how I could fit work in.

ki, işi nasıl sığdırabileceğimi hayal bile edemiyorum.

And of course, the answer what I used to do

Ve tabii ki, eskiden yaptığım cevap,

is rush around at the weekends or in the evenings,

hafta sonları ya da akşamları

frantically trying to get those jobs

çılgınca

done that I wanted to do in the garden or around the house.

bahçede veya evin etrafında yapmak istediğim işleri yapmaya çalışıyorum.

And that became quite a stressful thing because I would be trying to fit them all

Ve bu oldukça stresli bir şey haline geldi çünkü hepsini sığdırmaya

in, jam all those jobs into the weekend, but now I don't have to, so it's quite good.

, tüm o işleri haftasonuna sıkıştırmaya çalışırdım, ama şimdi yapmak zorunda değilim, bu yüzden oldukça iyi.

I can spread them out and be more relaxed.

Onları dağıtabilir ve daha rahat olabilirim.

Maybe I'm just spending longer on each task than I otherwise would have done.

Belki de her görev için normalde yapacağımdan daha uzun zaman harcıyorum .

Well, you certainly have given yourself some big things to do as well.

Pekala, kesinlikle kendinize yapacak bazı büyük şeyler de vermişsinizdir.

I mean, I have to say I'm pretty impressed.

Yani, oldukça etkilendiğimi söylemeliyim.

And please make note that I am saying something nice to Mr.

Ve lütfen Bay Steve'e güzel bir şey söylediğimi unutmayın

Steve. You might notice I'm being very nice.

. Çok kibar olduğumu fark etmişsindir.

Remember this, must remember this and be.

Bunu hatırla, bunu hatırlamalı ve olmalı.

Very nice to Steve today.

Bugün Steve'e çok iyi davrandım.

Have you noticed and I think you've done an amazing amount of work

Fark ettiniz mi ve bence

in the garden planting those trees, for example.

bahçede o ağaçları dikerek inanılmaz miktarda iş yaptınız, örneğin.

It's incredible.

İnanılmaz.

So now every day we can look out the window

Şimdi her gün pencereden dışarı bakabiliriz

and we can slowly see those trees growing,

ve o ağaçların yavaşça büyüdüğünü, daha

getting taller, stronger

uzun, daha güçlü hale geldiğini görebiliriz ve

and over the next two or three years, Steve and also myself, we can

önümüzdeki iki veya üç yıl içinde Steve ve ayrıca ben,

we can relax and watch those trees flourish.

rahatlayabilir ve bu ağaçların gelişmesini izleyebilebiliriz.

Hopefully, hopefully, as long as the frost doesn't kill them, the beast from the east doesn't.

Umarım, umarım, don onları öldürmediği sürece, doğudan gelen canavar öldürmez.

I might have to go out there and put some protective

Oraya gidip toprağın üst kısmına koruyucu bir hasır koymam gerekebilir,

matting around the top of the soil so that the frost doesn't get into the.

böylece ayaz içeri girmesin.

Yes, that's the only problem now, because winter's coming and small plants

Evet, şu an tek sorun bu, çünkü kış geliyor ve küçük bitkiler

maybe young trees,

belki genç ağaçlar,

they might have a difficult time if we have a very

çok

strong or cold winter.

sert veya soğuk bir kış geçirirsek zor zamanlar geçirebilirler.

I'll go out there and put an electric blanket on them to warm the soil.

Oraya çıkıp toprağı ısıtmak için üzerlerine elektrikli battaniye koyacağım.

I have covered the soil in anyway.

Yine de toprağı örttüm.

That's a bit boring.

Bu biraz sıkıcı.

Yes. Yes, I will go on about my plants and.

Evet. Evet, bitkilerim hakkında devam edeceğim ve.

I'm just I'm just saying is impress impressive how you've you've done all that work.

Ben sadece söylüyorum, bu kadar işi nasıl yaptığınız etkileyici.

So you have been filling your time.

Yani zamanınızı dolduruyorsunuz.

And I suppose that's another expression about time

Ve sanırım bu, bazen zamanınızı doldurduğunuz zamanla ilgili başka bir ifade

you sometimes fill your time.

.

So that means you are doing something during that period.

Yani bu, o dönemde bir şeyler yaptığınız anlamına gelir .

So maybe you have afternoon where you have

Yani belki yapacak çok az şeyinizin olduğu bir öğleden sonra geçiriyorsunuz

very little to do, maybe you don't want to relax.

, belki de dinlenmek istemiyorsunuz.

So instead you find something to do.

Bunun yerine yapacak bir şey bulursunuz.

So instead of having time on your hands where you can relax,

Bu nedenle, rahatlayabileceğiniz bir yerde zamanınız olması yerine ,

maybe you find that you have some time that you want to fill you.

belki de sizi doldurmak istediğiniz biraz zamanınız olduğunu fark edersiniz.

Fill the time you use the time for a thing.

Zamanı bir şey için kullandığınız zamanı doldurun.

Somebody might.

Birisi olabilir.

A neighbour or a friend might say, Oh, can you help me move house

Bir komşu ya da bir arkadaş, Oh, evi taşımama yardım edebilir misin

or can you help me with some DIY in the house?

ya da evdeki bazı DIY işlerinde bana yardım edebilir misin?

And you might say, well yeah, I've got time on my hands at the moment.

Ve evet, şu anda elimde zamanım var diyebilirsiniz.

Quite happy to do that or help out as a charity.

Bunu yapmaktan veya bir hayır kurumu olarak yardım etmekten oldukça mutluyum.

Somebody might say, Oh, do you want to get involved in a charity?

Birisi diyebilir ki, Oh, bir hayır kurumuna katılmak ister misin?

Would you like to help

after school with the children?

Okuldan sonra çocuklara yardım etmek ister misin?

And you might say, Well, yeah, actually I've got time on my hands at the moment.

Ve diyebilirsiniz ki, evet, aslında şu anda elimde zamanım var. Sana

I could I could help you with that.

bu konuda yardımcı olabilirim.

It's a good phrase to use.

Kullanmak için iyi bir ifade.

Also what you might say to somebody.

Ayrıca birine söyleyebilecekleriniz.

Oh, have you have you got any time on your hands at the moment to help me,

Oh, şu anda bana yardım etmek için vaktin var mı,

you know, move some boxes or some whatever it might be you might call up a friend.

bilirsin, bazı kutuları taşımam ya da her ne olursa olsun, bir arkadaşını arayabilirsin.

So if you've got some time on your hand at the moment, I want to decorate a room and,

Yani şu anda biraz vaktin varsa, bir odayı dekore etmek istiyorum ve,

you know, would you be able to come and help me or something like that?

bilirsin, gelip bana yardım edebilir misin ya da onun gibi bir şey?

Well, you might you might ask a person when they are free,

Pekala, bir kişiye boş olduğunda,

so when they have some spare time.

yani boş zamanları olduğunda sorabilirsin.

So you ask a person if they are free

Yani bir kişiye,

next weekend because you want them to help you with something.

size bir konuda yardım etmesini istediğiniz için önümüzdeki hafta sonu boş olup olmadığını soruyorsunuz.

Can I say hello to Carmen for today?

Bugünlük Carmen'e merhaba diyebilir miyim?

So who says I love your lessons very much?

Peki derslerinizi çok sevdiğimi kim söyledi?

I am from Brazil and I am 75.

Brezilyalıyım ve 75 yaşındayım.

But I love idioms.

Ama deyimleri severim.

I know a little Spanish and French, but

Biraz İspanyolca ve Fransızca biliyorum ama

English is in the first place.

İngilizce ilk sırada.

Oh, thank you.

Ohh, teşekkürler.

Good afternoon, Mr.

İyi günler, Bay

Duncan and Mr. Steve.

Duncan ve Bay Steve.

Thank you, Carmen. It's very nice to see you here.

Teşekkürler Carmen. Seni burada görmek çok güzel.

And I suppose it's a good moment to mention

Ve sanırım

that we are with you quite a lot during this month.

bu ay boyunca sizlerle epeyce birlikte olduğumuzu belirtmek için iyi bir an. Hafta

We are sharing the weekend with you on Saturday

sonunu sizinle Cumartesi günü

we will be at the much Wenlock Christmas Fair, having some fun eating lots of

Wenlock Noel Fuarı'nda paylaşıyoruz, bir sürü

awful junk food,

berbat abur cubur ve aynı zamanda

but also delicious food.

lezzetli yemekler yiyerek biraz eğleniyoruz.

Lewis says

Lewis,

Could anyone define the word eternity?

sonsuzluk kelimesini birisi tanımlayabilir mi?

Isn't it a perfume?

Parfüm değil mi

But it's a pretty eternity.

Ama güzel bir sonsuzluk.

Well, I suppose eternity is a little bit like infinity.

Sanırım sonsuzluk biraz sonsuzluk gibi.

So the symbol, you know, the symbol

Yani sembol, bilirsiniz,

for infinity, it's like a number eight on its side.

sonsuzluk sembolü, yan tarafında sekiz rakamı gibi.

That's right.

Bu doğru.

So you go on and on.

Yani devam ediyorsun.

And the idea is the reason why the symbol is

Ve buradaki fikir, sembolün yanında sekiz olmasının nedeni,

an eight on its side is because you can go round and round.

dönüp dolaşabilmenizdir.

It seems to go on forever.

Sonsuza kadar devam edecek gibi görünüyor.

So it's never ending.

Yani hiç bitmiyor.

You can go round and round and round and round forever.

Sonsuza dek dönebilirsin, dönebilirsin, dönebilirsin.

So eternity is forever.

Yani sonsuzluk sonsuza kadardır.

It's a very, very long time.

Bu çok, çok uzun bir zaman.

Yes. Well, it's it's it's you might even say it's never ending.

Evet. Eh, bu hiç bitmiyor bile diyebilirsiniz.

Yes, exactly.

Evet kesinlikle.

And it's time that has no end.

Ve sonu olmayan zamandır.

So maybe you might say that

Yani belki de,

if you are if you are in love with someone, you might

eğer öyleysen, birine aşıksan,

you might pledge your love for someone

birine aşkını taahhüt edebilirsin

and you will say that your love will last

ve aşkının

till the end of time or for eternity.

zamanın sonuna ya da sonsuza dek süreceğini söyleyebilirsin.

Indefinitely is another one,

Süresiz başka bir şeydir,

although indefinitely can also mean

ancak süresiz,

for a certain period until things change.

işler değişene kadar belirli bir süre anlamına da gelebilir.

So it's not quite the same thing indefinitely.

Yani sonsuza kadar aynı şey değil.

It can mean for a long time, or it can mean

Uzun bir süre anlamına gelebilir veya

until those things change back to how they are.

bu şeyler eski hallerine dönene kadar anlamına gelebilir.

But infinity or eternity

Ancak sonsuzluk veya sonsuzluk,

is is the concept of time

never ending, going on and on and on.

asla bitmeyen, devam eden ve devam eden zaman kavramıdır.

So you can sometimes think of eternity of just being a very, very long time.

Yani bazen sonsuzluğu çok, çok uzun bir zaman olarak düşünebilirsiniz.

But that wasn't me.

Ama o ben değildim.

And you can use the word say, for example,

Örneğin,

you're in a boring meeting at work.

iş yerinde sıkıcı bir toplantıda olduğunuzu söyleyin kelimesini kullanabilirsiniz.

You can say, oh, this meeting

Diyebilirsin ki, bu toplantı

is going on for an eternity.

sonsuza kadar devam ediyor.

And that's just indicating that it's going seemingly forever.

Ve bu sadece görünüşte sonsuza dek süreceğini gösteriyor.

When is this meeting in Iran?

İran'daki bu toplantı ne zaman?

It's just it's like an eternity.

Sadece sonsuzluk gibi.

So you can use that that phrase to me in

Yani bu cümleyi bana

just a very, very long time or almost immeasurably.

çok, çok uzun bir süre sonra veya neredeyse ölçülemez bir şekilde kullanabilirsiniz.

But it also is a perfume, a brand of Persia

Ama aynı zamanda bir parfüm,

by a certain celebrity whose name I can't remember.

adını hatırlayamadığım bir ünlünün İran markası.

But. Yes, and it just means a very, very long time.

Ancak. Evet ve bu çok, çok uzun bir zaman anlamına geliyor.

Probably Infinite Eternity by Calvin Klein.

Muhtemelen Sonsuz Sonsuzluk Calvin Klein tarafından.

Calvin Klein. There we go.

Kalvin Klein. Oraya gidiyoruz.

But yes, it would have had a capital E, presumably

Ama evet, muhtemelen

if it were referring to a particular person.

belirli bir kişiye atıfta bulunsaydı, büyük bir E olurdu.

Yeah, but yeah.

Evet, ama evet.

Eternity.

sonsuzluk

Oh, this meeting is going on for an eternity.

Oh, bu toplantı sonsuza dek sürecek.

Oh, this live streamed by Mr.

Ah, Bay Duncan'ın yaptığı bu canlı yayın

Duncan seems to be going on for an eternity.

sonsuza dek sürecek gibi görünüyor.

That's true.

Bu doğru.

Yes. Which nobody, of course, would ever say.

Evet. Tabii ki kimsenin söylemeyeceği bir şey.

But I'm just using that as an example.

Ama ben bunu sadece örnek olarak kullanıyorum.

Somebody said whose name I can't read because I think it's in Cyrillic. Hmm.

Kiril alfabesinde olduğunu düşündüğüm için adını okuyamadığım biri söyledi. Hmm.

Why don't you speak about the World Cup?

Neden Dünya Kupası hakkında konuşmuyorsun?

Well, that's Arabic.

Bu Arapça.

Yeah. Oh, Arabic. Sorry. Yes.

Evet. Arapça. Üzgünüm. Evet.

We can't actually read your name.

Adınızı gerçekten okuyamıyoruz.

I can't read Arabic.

Arapça okuyamıyorum.

I do apologise.

Özür dilerim.

And I know why.

Ve nedenini biliyorum.

I know why you want us to talk about the World Cup.

Neden Dünya Kupası hakkında konuşmamızı istediğini biliyorum.

Because I suppose we should mention it briefly.

Çünkü kısaca bahsetmemiz gerektiğini düşünüyorum.

We're not big football fans, Mr. Steve and myself.

Biz büyük futbol fanatiği değiliz, Bay Steve ve ben.

We don't really follow football as it is.

Futbolu olduğu gibi takip etmiyoruz.

But I suppose it's worth mentioning that England did very well.

Ama sanırım İngiltere'nin çok iyi iş çıkardığını belirtmekte fayda var.

The other night playing Wales, and a lot of people predicted that they would win.

Geçen gece Galler'de oynadık ve pek çok insan onların kazanacağını tahmin etti.

I think it would have been very embarrassing.

Bence çok utanç verici olurdu.

It would have been a disaster.

Bir felaket olurdu.

It would have been very embarrassing if England had not won that particular match.

İngiltere o maçı kazanmasaydı çok utanç verici olurdu.

So so there we've mentioned it now and.

İşte şimdi bundan bahsetmiştik ve.

We've mentioned it. Yes.

Bundan bahsetmiştik. Evet.

Yeah. I'm sort of we're not football fans.

Evet. Ben futbol taraftarı değiliz gibiyim.

We don't really follow it.

But at the same time, I am interested.

Pek takip etmiyoruz.

Ama bir yandan da ilgileniyorum.

So I had a rehearsal the other nights, but when the England match was on, so I wasn't

Geçen geceler provam vardı ama İngiltere maçı açıkken ben

I wouldn't have watched it, but somebody had it

izlemezdim ama birisinin

on their phone, sort of sneakily looking at it while we were rehearsing,

telefonunda vardı, biz prova yaparken sinsice baktık,

we were all quite interested as to what was happening.

biz prova yaptık. hepsi ne olduğuyla oldukça ilgiliydi.

So yeah, I mean, feel free if you want to talk about it in the live chat, feel free to talk about.

Yani evet, demek istediğim, canlı sohbette bunun hakkında konuşmak istersen , bunun hakkında konuşmaktan çekinme.

I'm just wondering, I'm just wondering, Steve, whether it was more

Sadece merak ediyorum, sadece merak ediyorum, Steve, bunun daha çok

from the political.

politik olup olmadığını.

Yes. Could be. Yes.

Evet. Olabilir. Evet.

Yeah. We know that there's a lot of.

Evet. Birçoğunun olduğunu biliyoruz.

So maybe maybe you were thinking that we weren't mentioning it of that.

Belki de bundan bahsetmediğimizi düşündünüz.

But but no, we're just not very interested in football.

Ama hayır, sadece futbolla pek ilgilenmiyoruz.

We have spoken about the controversies around the World Cup in previous live stream.

Önceki canlı yayında Dünya Kupası tartışmalarından bahsetmiştik.

So we we have already spoken about that

Bu konuda zaten konuştuk

and covered that subject because, Mr.

ve konuyu ele aldık çünkü Bay

Duncan, if you're new to this channel, Mr.

Duncan, bu kanalda yeniyseniz, Bay

Duncan is doing live streams quite regularly,

Duncan oldukça düzenli bir şekilde

at least twice a week and through December, virtually every day.

haftada en az iki kez ve Aralık ayı boyunca neredeyse her gün canlı yayın yapıyor.

Yeah.

So quite often we've already spoken about

Evet.

Çoğu zaman

certain current events, one of them being the controversies

belirli güncel olaylar hakkında konuştuk, bunlardan biri

around the World Cup I, Qatar.

Dünya Kupası I, Katar etrafındaki tartışmalar.

I hope that during this month

Umarım bu ay boyunca

we will be able to do around 20.

20 civarında yapabiliriz.

So I'm aiming my aim is to

Bu yüzden hedefim

do 20

live streams this month, including two next weekend, saturday.

bu ay 20 canlı yayın yapmak, gelecek hafta sonu cumartesi olmak üzere iki canlı yayın yapmak.

We are live at the Christmas fair

freezing all of our little parts off.

Tüm küçük parçalarımızı donduran Noel panayırında canlı yayındayız.

So I think it might be quite cold next Saturday.

Bu yüzden önümüzdeki Cumartesi hava oldukça soğuk olabilir.

So yes, we will be wearing lots of clothes to be honest.

Yani evet, dürüst olmak gerekirse bir sürü kıyafet giyeceğiz.

And Steve will be there as well. Yes.

Ve Steve de orada olacak. Evet.

Yes. Luis makes a point that you can't actually

Evet. Luis, aslında

when there is a saying, you can't define the word eternity.

bir deyiş olduğunda sonsuzluk kelimesini tanımlayamayacağınıza dair bir noktaya değiniyor.

I think he probably means you can't imagine what it would feel like

Sanırım,

because we are time bound as human beings.

insanoğlu olarak zamana bağlı olduğumuz için bunun nasıl bir his olduğunu hayal bile edemeyeceğinizi kastediyor.

We don't live forever.

Sonsuza kadar yaşamıyoruz.

So we can only really think in terms of maybe

Yani gerçekten sadece belki

the average age is, what, 75?

ortalama yaş açısından düşünebiliriz, kaç, 75?

So thinking beyond that is very difficult concept for us.

Yani bunun ötesini düşünmek bizim için çok zor bir kavram.

Maybe if you're a turtle or a sponge living in the sea

Belki denizde yaşayan ve çok uzun süre yaşayan bir kaplumbağa veya süngerseniz

who live for a very long periods of time.

.

Turtles. Don't they live for 200 years or something.

kaplumbağalar 200 yıl filan yaşamıyorlar mı?

Yeah. Well, did you say did you see the video?

Evet. Peki, videoyu gördünüz mü dediniz?

There's a video at the moment going around the Internet of of a snapping turtle.

Şu anda internette dolaşan bir kaplumbağanın videosu var.

And this particular turtle is I think it's about 101 years old.

Ve bu özel kaplumbağa, sanırım yaklaşık 101 yaşında.

And it's the cat.

Ve bu kedi.

Now, if you imagine in your mind, what a 101 year old snapping turtle,

Şimdi kafanızda 101 yaşındaki bir kaplumbağanın,

turkey turtle might look like,

hindi kaplumbağasının nasıl görüneceğini hayal ederseniz,

that is the image.

görüntü bu olur.

That is exactly what it looks like.

Tam olarak böyle görünüyor.

It did look as if it was 101 years old, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse 101 yaşındaymış gibi görünüyordu.

And we also found out why they're called snapping turtles,

Ayrıca onlara neden çıtır çıtır kaplumbağa dendiğini de öğrendik,

because they snap they they try to bite or snap in everything they see.

çünkü çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır çıtır gördükleri her şeyi ısırmaya çalışırlar.

So this is going by Beatrice.

Yani bu Beatrice tarafından gidiyor.

Oh, she's going to watch the rest of it later.

Oh, geri kalanını sonra izleyecek.

She got a medical exam.

Tıbbi muayeneden geçti. Bunu

So thank you for sharing that with this.

bununla paylaştığınız için teşekkür ederiz.

Good to have a check-up to make sure that you are in perfect health so that your

your life can continue for much longer.

Hayatınızın çok daha uzun süre devam edebilmesi için sağlığınızın mükemmel olduğundan emin olmak için check-up yaptırmakta fayda var. O

That's then

zaman bu,

that's one way of looking at it. Yes.

ona bakmanın bir yolu. Evet.

So Beatrice's time on this earth hopefully will be a lot longer

Yani Beatrice'in bu dünyadaki zamanı umarım çok daha uzun olacaktır

because she's had a medical examination

çünkü tıbbi muayeneden geçti

and might pick up something that needs attending to.

ve ilgilenmesi gereken bir şey kapmış olabilir.

You have such a way with words.

Kelimelerle böyle bir ilişkin var.

Oh, yes, that's it.

Ah, evet, işte bu.

That's why I'm on. Hey, Mr. Duncan. Yes?

Bu yüzden varım. Merhaba, Bay Duncan. Evet?

I got your check-ups.

All right, and we'll see you maybe on Saturday.

Kontrollerinizi yaptırdım.

Pekala, belki cumartesi görüşürüz.

What else are we going to talk about today, Mr. Duncan?

Bugün başka ne hakkında konuşacağız Bay Duncan?

Oh, we have lots of things to talk about, Steve.

Ah, konuşacak çok şeyimiz var Steve.

When a person puts on a performance and I always like to think

Bir insan bir performans sergilediğinde ve

that this is a type of performance which you say.

bunun sizin söylediğiniz bir performans türü olduğunu düşünmekten her zaman hoşlanırım.

I don't know what you mean, Mr. Duncan.

Ne demek istediğinizi anlamıyorum, Bay Duncan.

That's not performing there.

Bu orada performans göstermiyor.

That's just that's just shouting.

Bu sadece bağırmak.

I know. I'm just joking.

Biliyorum. Ben sadece şaka yapıyorum.

Performing and performing.

Gösteri ve performans.

Now, that's one of the things I used to always say about teaching.

Öğretmenlik hakkında her zaman söylediğim şeylerden biri de buydu.

If you're standing in a classroom in front of lots of

Bir sınıfta,

sometimes very hard to please

bazen memnun etmesi çok zor olan ve

students staring at you, you might find that you have to put on a bit of a show.

size bakan öğrencilerin önünde duruyorsanız, biraz şov yapmanız gerektiğini fark edebilirsiniz. Bu

So I always think teaching is a little bit like performing.

yüzden her zaman öğretmenliğin biraz performans sergilemek gibi olduğunu düşünüyorum.

You are standing on a stage in front of your audience,

Seyircilerinizin önünde bir sahnede duruyorsunuz,

except you are not in a theatre,

ancak bir tiyatroda değilsiniz,

you are actually at the front of a classroom

aslında bir sınıfın önündesiniz

and your audience, all the students.

ve seyircileriniz, tüm öğrenciler.

So I think sometimes teaching is a little bit like

Bu yüzden bazen öğretmenliğin biraz

putting on a show.

şov yapmak gibi olduğunu düşünüyorum.

I think so, yes.

Öyle düşünüyorum, evet.

You've got to you've got to be doing something that is probably not

Yapmanız gerekse bile, muhtemelen normalde davrandığınız şekilde olmayan bir şey yapıyor olmalısınız

the way you would normally behave, even if you have to.

.

Whenever there's a group of people and you have to say something in front of that group of people,

Ne zaman bir grup insan olsa ve o insan grubunun önünde bir şey söylemek zorunda kalsanız,

you have to put on some kind of performance.

bir tür performans sergilemelisiniz.

You have to do something above and beyond what you would normally do

if you just talking to, say, a friend 1 to 1. Yes.

Bir arkadaşınızla 1'e 1 konuşuyorsanız, normalde yapacağınızın çok ötesinde bir şey yapmanız gerekir. Evet.

Otherwise it gets a bit boring for people.

Aksi takdirde, insanlar için biraz sıkıcı olur.

You might even have to exaggerate

slightly to do that.

Bunu yapmak için biraz abartmanız bile gerekebilir.

So I always think that you need whatever you're doing if you are,

Bu yüzden her zaman ne yapıyorsan ona ihtiyacın olduğunu düşünüyorum ,

I suppose if you're giving a lecture or maybe if you are doing a presentation.

sanırım bir ders veriyorsan ya da belki bir sunum yapıyorsan.

Steve I can tell you a little story here.

Steve burada sana küçük bir hikaye anlatabilirim.

I remember way back in was it 2009 team,

Hatırlıyorum, 2009 takımıydı,

we went to Paris and Steve was called in

Paris'e gittik ve Steve çağrıldı

because we were actually having a lovely free trip from your company, weren't we?

çünkü aslında şirketinizden harika bir bedava seyahat geçiriyorduk , değil mi?

But somebody that I no longer worked for.

Ama artık onun için çalışmadığım biri.

Steve had to give a speech.

Steve bir konuşma yapmak zorunda kaldı.

You you had to give a presentation

because you'd been awarded a prise.

Ödül aldığınız için sunum yapmak zorundaydınız.

Of a yes, probably.

Muhtemelen bir evet.

Were you there? I can't remember. I wasn't at the presentation.

Orada mıydın? hatırlayamıyorum. Ben sunumda değildim.

No, I was standing on a street corner in Paris.

Hayır, Paris'te bir sokak köşesinde duruyordum.

That's right.

Bu doğru.

Doing a live. Stream showing that easy.

Canlı yapmak. Bunu kolay gösteren akış.

Yes, I was.

Evet bendim.

No, I wasn't on the chancellor's.

Hayır, şansölyede değildim.

I are you about your by the hotel. That's correct.

Ben senin otelin yanındayım. Bu doğru.

That's it. Yeah.

Bu kadar. Evet.

And I stood on the street corner but Steve had to give this presentation

Ve ben sokağın köşesinde durdum ama Steve bu sunumu yapmak zorundaydı

and you had to talk about why I you were so great at your job and you had to.

ve sen de benim işinde neden bu kadar iyi olduğun hakkında konuşmak zorundaydın ve bunu yapmak zorundaydın.

I remember you, you being rather annoyed because you really wanted to rest

Seni hatırlıyorum, gerçekten dinlenmek

and walk around Paris, but instead you have to give a presentation.

ve Paris'te dolaşmak istediğin için oldukça sinirlenmiştin ama onun yerine bir sunum yapman gerekiyordu.

But they always seem to like you doing it.

Ama bunu yapmandan her zaman hoşlanmış görünüyorlar.

Don't know.

bilmiyorum

I don't know why, but anyway, that was interesting.

Neden bilmiyorum ama yine de ilginçti.

I was speaking to somebody today

Bugün,

a an ex

colleague of mine that left a couple of years ago and went to work for another company.

birkaç yıl önce ayrılan ve başka bir şirkette çalışmaya başlayan eski bir meslektaşımla konuşuyordum.

So I used to work for a French company

Eskiden bir Fransız şirketinde çalışıyordum

and, you know, great company to work for.

ve bilirsiniz, çalışmak için harika bir şirketti.

And he's now and he worked for the same company as I did for many years.

Ve o şimdi ve benim yıllarca çalıştığım şirkette çalışıyor.

He went to work for an American company, and he said the difference in

Bir Amerikan şirketinde çalışmaya gitti ve

when they have to go to conferences,

konferanslara,

sales, conferences was immense.

satışlara, konferanslara ne zaman gitmeleri gerektiği arasındaki farkın çok büyük olduğunu söyledi.

He said.

dedi.

When when you used to, because I've never worked for an American company,

Eskiden, ben hiçbir zaman bir Amerikan şirketinde çalışmadığım için,

I've only ever worked for a French company.

sadece bir Fransız şirketinde çalıştım.

Well, for the last 26 years

Şey, son 26 yıldır

and I always thought our conferences were quite relaxed.

ve her zaman konferanslarımızın oldukça rahat geçtiğini düşünmüşümdür.

It would be a bit of, you know, bosses presenting from the front

Biraz, bilirsiniz, önden sunum yapan patronlar

and a few workshop ups, but then you would get quite a lot of time to yourself

ve birkaç atölye çalışması olurdu, ama o zaman nerede olursanız olun keşfetmek için kendinize oldukça fazla zaman ayırabilir

to explore wherever you were and maybe go for drinks with colleagues and things.

ve belki meslektaşlarınızla bir şeyler içmeye gidebilirsiniz.

So work wouldn't start just sort of 9:00 in the morning and we'd be finished by sort of four.

Yani iş sabah 9:00'da başlamaz ve dörde kadar bitirirdik.

And sometimes it was just the morning.

Ve bazen sadece sabahtı.

It was quite relaxed, very continental, very French.

Oldukça rahat, çok karasal, çok Fransızdı.

And he's now working for this American company.

Ve şimdi bir Amerikan şirketi için çalışıyor.

And he said, when you go to conferences at this company,

Ve dedi ki, bu şirketteki konferanslara gittiğinizde

they start at 8:00 in the morning, they go through to 6:00 at night.

sabah 8:00'de başlıyorlar, akşam 6:00'ya kadar gidiyorlar.

And it's constant lectures from bosses

Ve patronlardan sürekli dersler

and this, that and the other workshops.

ve bu, bu ve diğer atölyeler.

And they're doing sort of twice as much

Ve iki kat daha fazlasını yapıyorlar

and they don't get any time to the sounds at all.

ve seslere hiç zaman ayıramıyorlar.

Yeah.

Evet.

So he said he had to go to Athens

last month for a work conference

Geçen ay bir çalışma konferansı için Atina'ya gitmesi gerektiğini

and was there for three days and didn't even go outside the hotel.

ve orada üç gün kaldığını ve otelin dışına bile çıkmadığını söyledi.

They only had like an hour off an evening.

Akşamları sadece bir saat izinleri vardı.

So what's the point of going all the way there?

O halde oraya kadar gitmenin ne anlamı var?

Well, and but that just shows you the difference between

Pekala, ve bu size,

when I said to him, well, were you achieving a lot more?

ona söylediğim zaman arasındaki farkı gösteriyor, peki, çok daha fazlasını başardın mı? Eskiden

If you were doing a lot more than you would have done

when you were working with a French company we used to work for.

çalıştığımız bir Fransız şirketiyle çalışırken yapacağınızdan çok daha fazlasını yapıyor olsaydınız .

Were you achieving a lot more were you doing more practise selling?

Daha çok satış pratiği mi yapıyordunuz?

Did you learn a lot more?

Daha çok şey öğrendin mi?

And he said, no, absolutely nothing.

Ve hayır, kesinlikle hiçbir şey dedi.

He said, because most of the lectures were just from the front.

Derslerin çoğu önden olduğu için dedi.

So it was you sitting there all day with various people

Yani bütün gün çeşitli insanlarla gelip

coming on giving lectures, and of course you get bored and you switch off.

ders veriyordunuz ve tabii ki sıkılıp susuyordunuz.

Yeah.

And it's point this information about how the company is doing in

Evet.

Ve şirketin çok

some of the far flung country you're not interested.

uzaklardaki bazı ülkelerde ne yaptığıyla ilgili bu bilgiler sizi ilgilendirmiyor.

So yeah the relaxed approach

Yani evet, rahat yaklaşım

and giving you time off to get to know colleagues and socialise

ve iş arkadaşlarınızı tanımanız ve sosyalleşmeniz için size izin vermek, Fransız şirketi için çalışmaktan

was a much nicer experience working for the French company.

çok daha güzel bir deneyimdi .

And I suppose that's one of the things we always think about with

Ve sanırım bu, Fransız kültürüyle ilgili her zaman düşündüğümüz şeylerden biri,

the French culture is a lot more relaxed

çok daha rahat

and laid back in certain situations, whether it's family,

ve belirli durumlarda, aile,

social gatherings or I suppose also in the workplace as well.

sosyal toplantılar veya sanırım işyerinde de.

You might find a very similar situation.

Çok benzer bir durum bulabilirsiniz.

We only have 5 minutes Steve.

Steve'in sadece 5 dakikası var.

That's what used to annoy me quickly about and Brexit, Mr.

Brexit konusunda beni hemen kızdıran şey buydu, Bay

Jim was that people were, you know, in this country that a lot of the people

Jim, bilirsiniz, bu ülkede insanlar Avrupa'yı terk etmek isteyen pek çok insanın,

who wanted to leave Europe were saying, oh, we to be British, British.

ah, biz İngiliz olacağız, İngiliz olacağız, demesiydi.

And I used to keep saying to them, well, you look at France, Germany, Italy,

Ben de onlara, Fransa'ya, Almanya'ya, İtalya'ya,

all the other countries in Europe, the French people aren't any less French,

Avrupa'daki diğer tüm ülkelere bakın, Fransız halkı daha az Fransız değil,

the German people aren't any less German.

Alman halkı daha az Alman değil, derdim.

Just because they're in the EU, they're still French, they're still German.

Sırf AB'de oldukları için hala Fransızlar, hala Almanlar.

Didn't make any difference.

Herhangi bir fark yaratmadı.

We wouldn't have been we were never any different.

Olmazdık, asla farklı olmazdık.

So that was it was a pointless argument. But there we go.

Demek anlamsız bir tartışmaydı. Ama işte başlıyoruz.

The culture is is is not going to go away.

Kültür yok olmayacak.

It's always going to be there and it's vital.

Her zaman orada olacak ve hayati önem taşıyor.

And in 5 minutes that we've got.

Ve elimizdeki 5 dakika içinde.

Mr. Juncker 5 minutes, it seems that time has flown.

Bay Juncker 5 dakika, görünüşe göre zaman uçmuş.

Mr. Duncan.

Well, everyone's life experience is different.

Bay Duncan.

Eh, herkesin yaşam deneyimi farklıdır.

No one has the same life.

Kimsenin hayatı aynı değil.

You might meet a random person in the street and find out all sorts of things

Sokakta rastgele biriyle tanışabilir ve

about the world that you didn't know just from their own experiences.

dünya hakkında sadece kendi deneyimlerinden bilmediğiniz her türlü şeyi öğrenebilirsiniz. Bu

So I often think that culture is not groups of people.

yüzden sık sık kültürün insan grupları olmadığını düşünürüm.

Quite often you can find, culture can be an individual.

Oldukça sık bulabileceğiniz, kültür bir birey olabilir.

One person can offer a lot to other people just from their own personal experiences.

Bir kişi, sadece kendi kişisel deneyimlerinden diğer insanlara çok şey sunabilir .

But it's much easier.

Ama bu çok daha kolay.

It's much easier to group people together.

İnsanları gruplandırmak çok daha kolay.

I think that's true.

Bence bu doğru.

I think it's easier to group people together and just say

Bence insanları bir araya gruplandırmak ve

that is the society that is the group of people.

bunun insan grubu olan toplum olduğunu söylemek daha kolay.

But within those groups, there is a lot of individuality.

Ancak bu gruplar içinde çok fazla bireysellik var.

People who have their own experiences.

Kendi deneyimleri olan insanlar.

So we all have something to offer each other.

Yani hepimizin birbirimize sunacak bir şeyleri var.

But I think these days we've become a little bit too obsessed

Ama sanırım bu günlerde insanları gruplara ayırdığımız bu tür şeylere biraz fazla takıntılı hale geldik

with that sort of thing where we put people into groups.

.

And if you appear to have a certain

Ve belli bir

point of view, then you are immediately placed in that group.

bakış açısına sahip görünüyorsanız, o zaman hemen o gruba yerleştirilirsiniz.

But I think we all have things to offer.

Ama bence hepimizin sunabileceği şeyler var.

We are all individuals and each one of us,

Hepimiz birer bireyiz ve her birimiz,

maybe each one of us has our own culture, our own way

belki de her birimizin kendi kültürü,

of perceiving the world around us.

etrafımızdaki dünyayı kendi algılama biçimimiz var.

We've got Mary here from Canada that moment as well.

O an burada da Kanada'dan Mary var.

Mary Fir Yes, we've got all sorts of new people as well

Mary Fir Evet, Irak'tan da her türden yeni insanımız var

from Iraq.

.

We've got Shehab Ahmed from

Irak'tan Shehab Ahmed var

Iraq, lots of new people to take us here.

, bizi buraya götürecek bir sürü yeni insan var.

Of course, Beatrice has gone, I think, hasn't she?

Elbette, Beatrice gitti sanırım, değil mi?

F f h h knew you would like to know

F f h h,

who small f small little angels like Jesus.

İsa gibi küçük f küçük meleklerin kim olduğunu bilmek isteyeceğinizi biliyordu.

Okay, Steve.

Tamam, Steve.

Question.

This is this is how the closing moments of our show is going.

Soru.

Gösterimizin kapanış anları böyle geçiyor.

Oh, I thought you might carry on for a bit longer.

Ah, biraz daha devam edebilirsin diye düşünmüştüm.

Sometimes we extended we never seem to be going up.

Bazen uzadık, hiç yukarı çıkmıyor gibiyiz.

Seemed to be more people joining Mr. Duncan.

Bay Duncan'a katılan daha fazla insan var gibi görünüyordu.

Okay.

Tamam aşkım.

Okay.

Tamam aşkım.

Thanks for bringing that to us.

Bunu bize getirdiğin için teşekkürler.

So when you put on a performance, we often say that you should give a little bit

Bu yüzden bir performans sergilediğinizde, biraz

more exaggerate slightly, maybe give it some sparkle.

daha abartı biraz daha göstermelisiniz, belki biraz ışıltı vermelisiniz diyoruz.

Do you like that, Steve Sparkle?

Bu hoşuna gitti mi, Steve Sparkle?

I like a few sparkles. Mr.

Birkaç ışıltıyı severim. Bay

Sparkle is a great word because you might say that it's something that is flashing

Pırıltı harika bir kelime çünkü bunun yanıp sönen

or has lots of lights or maybe something that is flickering sparkle.

veya çok fazla ışığı olan bir şey veya belki de titreyen ışıltılı bir şey olduğunu söyleyebilirsiniz.

But also if you are putting on a performance, if you are performing in some way,

Ama aynı zamanda bir performans sergiliyorsan, bir şekilde performans sergiliyorsan,

you might need to have a little bit of energy as well, some sparkle.

biraz enerjiye, biraz ışıltıya da ihtiyacın olabilir . Gösteriye

You bring something extra

ekstra bir şey katıyorsunuz

to the performance, another one.

, bir tane daha.

And I like this one, Steve, especially during the early part of the year

Ve bunu seviyorum Steve, özellikle de

when we have all of the awards ceremonies.

tüm ödül törenlerinin olduğu yılın ilk yarısında.

Glitz, glitz.

Parıltı, parıltı.

I like that one as well.

Bunu da beğendim.

So glitz when people are attending

İnsanlar

an important function or a dinner party

önemli bir etkinliğe veya bir akşam yemeğine katılırken

or maybe there is an award ceremony taking place, we often use the word.

veya belki bir ödül töreni yapılırken gösteriş yapmak, bu kelimeyi sıklıkla kullanırız.

Glitz, not with Hollywood.

Glitz, Hollywood'la değil.

When they're doing the Oscars glitz.

Oscar ışıltısını yaptıklarında.

It just is a way of making something seem more than it is

Bu sadece bir şeyi

glitz and sparkle.

parıltı ve ışıltıdan daha fazla göstermenin bir yolu.

Maybe the more glitz and sparkle you have, sometimes

Belki de ne kadar çok parıltınız ve ışıltınız varsa, bazen konuşulan

the less substance there is in the subject that's being talked about.

konuda o kadar az öz vardır .

Because really, I mean, awards ceremonies for films.

Çünkü gerçekten, yani filmlerin ödül törenleri.

I mean, I know films are we like to watch films, but

Yani film izlemeyi severiz biliyorum ama

it's real life, is it?

bu gerçek hayat değil mi?

I mean, I'm being conservation.

Yani, korumacı oluyorum.

So I mean, you're not talking about yeah.

Demek istediğim, evet hakkında konuşmuyorsun.

So you've got to sort of make it glitzy and sparkly

Bu yüzden onu bir şekilde ışıltılı ve ışıltılı yapmalısınız

and all of the the ladies have nice

ve tüm hanımların

have dresses on that make them look

üzerinde onları kalabalığın arasından sıyrılmak için güzel elbiseler var

stand out from the crowd

and they might have a hat on at a jaunty angle

ve gösterişli açılı bir şapkaları olabilir

hat or they might have lots of glitter on.

veya çok sayıda şapkaları olabilir. parıltılı.

And because something like the Oscars, it's an event that I mean,

Ve Oscar gibi bir şey olduğu için, demek istediğim,

it's really nothing going on, is that I mean, it's awards for a film.

gerçekten hiçbir şey olmayan bir olay, demek istediğim, bir film için ödüller. Demek

I mean, and so you have to make it seem more than it is.

istediğim, ve bu yüzden olduğundan daha fazla görünmesini sağlamalısın.

Well, isn't that just. What it.

Peki, sadece bu değil mi? ne o

Is? Show business when you think about it?

Dır-dir? Düşündüğünüzde şov dünyası?

Yeah, show business is just everything is exaggerated.

Evet, şov dünyası her şeyin abartılı olduğu.

And I think it's it's much harder now to keep people's attention.

Ve bence artık insanların dikkatini çekmek çok daha zor.

And that's one of the reasons why the Internet is is the place

Ve bu, İnternet'in

where people go now for their their quick fix, because quite often

insanların hızlı düzeltmeleri için gittiği yer olmasının nedenlerinden biri çünkü çoğu zaman

you can watch something that just lasts for a few seconds.

sadece birkaç saniye süren bir şey izleyebilirsiniz.

Now, if you go over to Tik Tok, the average video is is around about 10 seconds.

Şimdi, Tik Tok'a giderseniz, ortalama video yaklaşık 10 saniyedir.

So it's amazing.

Yani bu harika.

But I think, yes, sometimes it's very hard to capture people's attention.

Ama bence evet, bazen insanların dikkatini çekmek çok zor.

He's another another one razzmatazz.

O başka bir başka razzmatazz.

Oh, right. Oh, yes. I like that word.

Ah, doğru. Oh evet. Bu kelime hoşuma gitti.

When you think of showbusiness razzamatazz, you have to put on a performance.

Şov dünyası razzamatazz'ı düşündüğünüzde, bir performans sergilemelisiniz. Gerçek hayatta

You have to give it slightly more than you would you would in real life.

vereceğinizden biraz daha fazlasını vermelisiniz .

When you talk to people in real life, you might say that it's it's it's a normal

Gerçek hayatta insanlarla konuştuğunuzda, bunun normal bir

moment or maybe not particularly interesting,

an olduğunu veya pek ilginç olmadığını söyleyebilirsiniz,

but when you are putting on a performance, you have to have a little bit of razzmatazz.

ancak bir performans sergilerken biraz razzmatazz yapmanız gerekir. Bir

Lots of lights, lots of music, that sort of

sürü ışık, bir sürü müzik, bu tür

upbeat music, glitter lights,

iyimser müzik, parlak ışıklar,

sound, lots of things to distract you.

ses, dikkatinizi dağıtacak bir sürü şey.

Razzmatazz.

Razzmatazz.

Yes, it's often use in I mean, if you're giving a speech at work

Evet, sık sık kullanılır , yani işte bir konuşma yapıyorsanız

or a performance, you've got to do a presentation somewhere

veya bir performansta, onların yapmadığı bir yerde sunum yapmalısınız

they don't.

.

People just want boring slides with with sort

İnsanlar,

of just bullet points all the way through.

baştan sona sadece madde işaretleri içeren sıkıcı slaytlar istiyor.

You've got to if you want to engage people and get people's interest,

İnsanların ilgisini çekmek ve insanların ilgisini çekmek istiyorsanız,

you've got to add some spark or a bit of razzmatazz

biraz kıvılcım veya biraz razzmatazz

or something, because if you haven't got people's attention,

veya başka bir şey eklemelisiniz, çünkü insanların dikkatini çekmezseniz,

you might be convey saying the most

en harika şeyi söyleyerek iletebilirsiniz.

wonderful information to a group of people.

bir grup insana bilgi

Important, wonderful information.

Önemli, harika bilgiler.

But unless it's done in a way that is engaging to the audience,

Ancak, izleyicinin ilgisini çekecek bir şekilde yapılmadığı sürece ,

then they are switch off

o zaman kapanırlar

and won't take in that information.

ve bu bilgiyi almazlar.

So you have to do something.

Yani bir şeyler yapmalısın.

You have to bring something out of yourself to make that information come across in a way.

Bu bilginin bir şekilde karşınıza çıkması için kendinizden bir şeyler çıkarmanız gerekir.

And what they say is that if you want your presentation to have impact

Ve dedikleri şu ki, sunumunuzun etkileyici olmasını istiyorsanız

and impactful presentation,

ve etkili bir sunum istiyorsanız,

you want to engage all the senses. Hmm.

tüm duyuları harekete geçirmek istersiniz. Hmm.

So you want you want the sound.

Yani sesi istiyorsun.

You want people's hearing to be engaged.

İnsanların işitme duyusunun devreye girmesini istiyorsunuz.

You want the visuals to be engaged,

particularly when you're doing it.

Özellikle bunu yaparken görsellerin ilgi çekmesini istersiniz.

It's difficult to get your taste in. Yeah.

Zevkinizi almak zor. Evet.

Yes. Your sense of smell may, you know, if you're doing a presentation,

Evet. Bir sunum yapıyorsanız koku alma duyunuz işe yarayabilir

but certainly you want something to capture the attention. Yes.

ama kesinlikle dikkat çekmek için bir şey istersiniz. Evet.

To because then people's senses are heightened.

Çünkü o zaman insanların duyuları yükselir.

And when your senses are heightened and your interest is there,

Ve duyularınız yükseldiğinde ve ilginiz orada olduğunda,

then you will be more likely to take that information in.

o zaman bu bilgiyi alma olasılığınız daha yüksek olacaktır.

And information just from sound

Ve sadece sesten gelen bilgi

isn't necessarily going to go into your brain and be easy to remember.

mutlaka beyninize gitmeyecek ve hatırlaması kolay olmayacaktır.

That's why speaking. Visuals sound. Like Steve.

Bu yüzden konuşmak. Görsel ses. Steve gibi.

Engaging all the senses. Yeah.

Tüm duyuları meşgul etmek. Evet.

That's why it's hard to give speeches.

Bu yüzden konuşma yapmak zor.

I think there are many people who who can remember words

Sanırım kelimeleri hatırlayabilen

and give a speech, but they don't make it particularly interesting for you.

ve konuşma yapabilen pek çok insan var ama bunlar sizin için özellikle ilgi çekici olmuyor.

So I can think of lots of people who I could listen to for hours and hours.

Bu yüzden saatlerce dinleyebileceğim birçok insan düşünebilirim .

I suppose one of my favourites must be Christopher

Sanırım favorilerimden biri Christopher

Hitchens is sadly no longer around, but he he has the most amazing

Hitchens ne yazık ki artık ortalıkta yok, ama

or had the most amazing ability to convey his thoughts

düşüncelerini ve duygularını aktarma konusunda en harika ya da en şaşırtıcı yeteneğe sahip olan o

and feelings and never, never in a dull way.

ve asla, asla sıkıcı bir şekilde.

So he's he's a he's one of those people I always think of.

Yani o her zaman düşündüğüm insanlardan biri.

So it is very hard to convey information,

Bu nedenle,

especially if you are giving a speech and people are sitting watching you.

özellikle bir konuşma yapıyorsanız ve insanlar sizi izliyorsa, bilgi iletmek çok zordur.

So sometimes you do have to turn on

Bu yüzden bazen

a little bit of that charm.

bu çekiciliği biraz açmanız gerekir.

Of course, if you're really some people naturally have that.

Tabii ki, eğer gerçekten iseniz, bazı insanlar doğal olarak buna sahip.

If you're if you really deeply believe in the subject you're talking about, normally

Eğer konuştuğunuz konuya gerçekten derinden inanıyorsanız , normalde

you'll be excited about it and you will,

bu konuda heyecanlanırsınız ve bilirsiniz,

you know, that will be that will come across to the audience.

seyircinin karşısına çıkacak olan da bu olacaktır.

I speak as a people.

Halk olarak konuşuyorum. Sunumlarına

They don't necessarily add any glitz or glamour to their presentation,

mutlaka herhangi bir ışıltı veya çekicilik katmazlar,

but it's because they're so sincere about what they're talking about.

ancak bunun nedeni, konuştukları şey konusunda çok samimi olmalarıdır.

Then you remember it and it becomes very engaging to watch.

Sonra onu hatırlarsınız ve izlemesi çok ilgi çekici hale gelir. İlgi

Talking of things that are engaging.

çekici şeylerden bahsetmek.

We will be with you on Saturday and we will be with you from 2 p.m.

Cumartesi günü saat 14:00'den itibaren sizlerleyiz. Wenlock Noel Fuarı'ndan canlı bir yayınla

UK time on Saturday with

Cumartesi günü İngiltere saati

a live stream

from the much Wenlock Christmas Fair.

.

Definitely that's what we are doing on Saturday.

Kesinlikle Cumartesi günü yaptığımız şey bu.

We will be part of it.

Biz bunun bir parçası olacağız.

It will be very interesting to find out what actually happens because the weather

Hava durumundan dolayı gerçekte ne olduğunu öğrenmek çok ilginç olacak

and also hopefully we will get a mobile signal so we can actually do it.

ve umarım bunu gerçekten yapabilmemiz için bir mobil sinyal alacağız.

So we will see what happens.

Yani ne olacağını göreceğiz.

It's time to say goodbye, but we will be back with you on Saturday.

Veda zamanı ama Cumartesi günü tekrar sizlerle birlikte olacağız.

It will begin

at 2 p.m. on Saturday.

2'de başlayacak. Cumartesi günü.

I think we will just keep it the same.

Bence aynı kalsın.

Even though we are at at a live event,

Canlı bir etkinlikte olsak da

we will keep it in the same form and we be with you from 2 p.m.

aynı formda tutacağız ve saat 14:00'ten itibaren sizlerle birlikteyiz.

on Saturday.

Cumartesi günü.

Life at the Much Wenlock Christmas Fair.

Much Wenlock Noel Fuarı'nda Yaşam.

Thank you. Mr. Steve.

Teşekkür ederim. Bay Steve.

Okay, Mr.

Tamam, Bay

Duncan.

Bye by Sea Rule and I shall be joining Mr.

Duncan.

Bye by Sea Rule ve ben

Duncan on Saturday. So I'll see you.

Cumartesi günü Bay Duncan'a katılacağım. Öyleyse görüşürüz.

I shall see you there at 2 p.m.

Öğleden sonra 2'de orada görüşürüz.

as well. Maybe we can. Some glitz and glamour

ilave olarak. Belki yapabiliriz. Wenlock'un çoğunda olan sıkıcı, ağırbaşlı Noel panayırını telafi etmek için biraz ışıltı ve çekicilik

to make up for

the boring, staid Christmas fair that is in much Wenlock.

.

But it's it's not really it's not really it's quite exciting.

Ama bu gerçekten değil, gerçekten değil, oldukça heyecan verici.

It'll be it'll be interesting because it's a sort of a cultural

İlginç olacak çünkü bu bir tür kültürel

event, it's a sort of a local event.

etkinlik, bir tür yerel etkinlik.

So it will hopefully be quite engaging for you

Bu yüzden, umarım ülkede insanların neler yaptığını görmek sizin için oldukça ilgi çekici olacaktır

to see what people do in the country in much.

.

Wenlock Around Christmas time, yes, it's a cultural event.

Wenlock Noel zamanı, evet, bu kültürel bir etkinlik.

I think we've we don't want to build it

Sanırım,

up too much just in case it is it is very boring.

çok sıkıcı olabilir diye onu çok fazla inşa etmek istemiyoruz.

The music will be dancing anyway, all sorts of things.

Müzik zaten dans edecek, her türlü şey.

We've got to go, Steve.

Gitmeliyiz, Steve.

But Mr. Duncan, see you on Saturday.

Ama Bay Duncan, Cumartesi görüşürüz.

Thank you, Steve.

Teşekkürler Steve.

And there he goes.

Ve işte gidiyor.

Make make the most of those last moments

as you're looking at the handsome face,

Yakışıklı yüze,

those those eyes drawing you in.

sizi içine çeken o gözlere bakarken o son anlardan en iyi şekilde yararlanın.

Thank you, Mr.

Teşekkürler, Bay

Steve.

Steve.

And there he was. Mr.

Ve işte oradaydı. Bay

Steve was here and now he is not.

Steve buradaydı ve şimdi yok.

See you on Saturday.

Cumartesi görüşürüz.

I will be with you from 2 p.m.

14:00'dan itibaren yanınızdayım.

UK time and of course until the next time we meet.

Birleşik Krallık saati ve tabii ki bir sonraki buluşmamıza kadar.

You know what's coming next? Yes, you do

Sırada ne var biliyor musun? Evet,

enjoy the rest of your Thursday

Perşembe gününün geri kalanından keyif alıyorsun

and I hope December will be a good month for you.

ve umarım Aralık ayı senin için iyi bir ay olur.

And of course...

Ve tabii ki...

ta ta for now.

şimdilik ta ta.