Learn ENGLISH (almost) EVERY DAY #5 - L I V E - from England / THURS 7th APRIL 2022

very windy day here in the UK.

İngiltere'de çok rüzgarlı bir gün.

I hope you are feeling good. Where you are.

Umarım iyi hissediyorsundur. Neredesin.

And I hope you are having a very, very nice day.

Ve umarım çok ama çok güzel bir gün geçiriyorsundur.

The sun is out, although a few moments ago, the rain was pouring.

Güneş çıktı, birkaç dakika önce olmasına rağmen yağmur yağıyordu.

It is so windy today and also last night as well.

Bugün ve dün gece de çok rüzgarlı. Bütün gece

There was a huge gale blowing against the house

evin üzerine esen büyük bir fırtına vardı

for the whole night and it kept waking me up.

ve beni uyandırmaya devam etti. Uyumaya çalışırken

There is nothing worse than being disturbed

rahatsız edilmekten daha kötü bir şey yoktur

when you are trying to get to sleep.

.

Here we go then.

İşte başlıyoruz o zaman.

We are here once more.

Bir kez daha buradayız.

And yes, we all live is live can be.

Ve evet, hepimiz canlı olabiliriz.

This is English.

Bu ingilizce.

Almost every day.

Neredeyse her gün.

Live from England.

İngiltere'den canlı.

Day to day.

Günden güne.

Here we go again. Hi, everybody.

Yine başlıyoruz. Selam millet.

This is Mr. Duncan in England. How are you today?

Ben İngiltere'den Bay Duncan. Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay?

?

I hope so.

Umarım. Mutlu

Are you happy?

musun?

I really, really hope so.

Gerçekten, gerçekten öyle umuyorum.

If you had to describe my live

Canlı

streams using just one word,

yayınlarımı tek bir kelime ile anlatmak isteseydiniz,

what would that word be?

bu kelime ne olurdu?

Which word?

Hangi kelime?

And there are many. I suppose there are many.

Ve çok var. Sanırım birçoğu var.

You can choose from some of them. Nice.

Bazıları arasından seçim yapabilirsiniz. Güzel.

And some of them perhaps not so nice.

Ve bazıları belki de o kadar hoş değil.

But if you could use just one English word

Ama bunu açıklamak için tek bir İngilizce kelime kullanabilseydin

to describe this, what would it be?

, bu ne olurdu?

Your answers right now, please.

Cevaplarınız hemen, lütfen. Saat

It is just 5 minutes past two.

ikiyi sadece 5 geçiyor.

I have to be honest with you, one of the things I've been really impressed about

Size karşı dürüst olmalıyım, bu hafta gerçekten etkilendiğim şeylerden biri de

and with this week is the fact that I have been on time.

zamanında gelmiş olmam. Şu

My live streams at the moment are starting

anki canlı yayınlarım olması

when they should at exactly 2 p.m.

gerektiği zamanda tam 14:00'da başlıyor.

UK time. So I like that.

İngiltere saati. Bu hoşuma gitti.

I'm doing very well.

Ben çok iyi yapıyorum.

There although I still have a long way to go.

Hala gidecek çok yolum olmasına rağmen orada.

So this is number five of my 25

Bu, Nisan ayı boyunca yaptığım 25

special live streams that I'm doing during the month of April,

özel canlı yayınımın beşincisi

and I hope you will be able to join me for as many of them as possible.

ve umarım mümkün olduğunca çok sayıda bana katılabilirsiniz.

Yes, we are here once again for those who don't know who I am.

Evet, kim olduğumu bilmeyenler için bir kez daha buradayız.

My name is Duncan.

Benim adım Duncan.

I talk about English.

İngilizce hakkında konuşuyorum.

I like English very much.

İngilizceyi çok seviyorum.

You might say that I am an English addict

Benim bir İngiliz bağımlısı olduğumu söyleyebilirsin

and I have a feeling you might be as well.

ve senin de öyle olabileceğine dair bir his var içimde.

Yes, we have made it all the way almost to the end of the week.

Evet, neredeyse hafta sonuna kadar geldik.

Not quite.

Pek değil.

It is not Friday.

Cuma değil.

You have to wait a little bit longer for that.

Bunun için biraz daha beklemeniz gerekiyor.

However, it is

Ancak,

Thursday a

Perşembe bir

TBD, TBD, TBD, TBD, TBD,

TBD, TBD, TBD, TBD, TBD,

TBD, TBD, TBD.

TBD, TBD, TBD.

I like my lovely echo.

Güzel yankımı seviyorum.

I know some people don't like it, especially when they are wearing their headphones.

Bazı insanların özellikle kulaklık takarken bundan hoşlanmadığını biliyorum.

But I love it.

Ama onu seviyorum.

I love it so much.

Onu çok seviyorum.

Thank you for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için teşekkür ederim.

I know you have a busy life.

Yoğun bir hayatın olduğunu biliyorum.

I know you have lots of things you have to do.

Yapmanız gereken çok şey olduğunu biliyorum.

So I really do appreciate it when you can drop by here to say hello.

Bu yüzden merhaba demek için buraya uğrayabildiğiniz zaman gerçekten minnettarım.

Talking of saying hello, I'm now going to say hello

Merhaba demekten bahsetmişken, şimdi

to the live chat who was first on today's live chat?

canlı sohbete merhaba diyeceğim bugünün canlı sohbetinde ilk kim vardı?

Let's have a look.

Bir bakalım.

I'm just looking now. Mhm.

Şimdi sadece bakıyorum. Mhm.

Let's see who was first here today?

Bakalım bugün ilk kim geldi?

Oh, very interesting. Hmm.

Çok ilginç. Hmm.

Yes. Most intriguing in fact,

Evet. Aslında en ilginci,

we have one person who was first here today.

bugün buraya ilk gelen bir kişi var.

One person,

Bir kişi,

Vitesse.

Vitesse.

Congrats. Relation's Vitesse.

Tebrikler. İlişki Vitesse.

Guess what?

Ne oldu?

You are first on today's live chat

Bugünün canlı sohbetinde birincisiniz,

congratulations to you.

sizi tebrik ediyoruz.

You arrived at exactly 2:00 just after you.

Senden hemen sonra tam 2:00'de geldin.

There was my roots who arrived at 2:01.

2:01'de gelen köklerim vardı.

Do you like the fact that I'm being very precise?

Çok kesin olmam hoşuna gitti mi?

I'm being really, really precise with these arrival times.

Bu varış saatleri konusunda gerçekten çok hassas davranıyorum.

Also, we have Z seeker Christina Galu

Ayrıca, Z arayıcısı Christina Galu'muz var

and who else is here?

ve burada başka kim var?

Richard.

Hello, Richard.

Richard.

Merhaba Richard.

Thank you for joining me again.

Bana tekrar katıldığınız için teşekkür ederim.

Romi is here as well.

Romi de burada.

And of course,

Ve elbette,

you know what I'm about to do.

ne yapmak üzere olduğumu biliyorsun.

Luis Mendez,

Luis Mendez,

he's here today thank you, Lewis, for joining us as well.

o da bugün burada, bize katıldığın için teşekkürler Lewis.

We also have so wide hellos, so and so add check lat

Ayrıca çok geniş merhabalarımız var, bu yüzden

who says, I am very happy to join your live stream.

canlı akışınıza katılmaktan çok mutluyum diyenleri kontrol edin.

I hope you will be able to join as many of my live streams. 25

Umarım canlı yayınlarımın çoğuna katılabilirsiniz. 25

How will I do it?

Bunu nasıl yapacağım? Bu

I have done it before, by the way.

arada, daha önce yaptım.

I have done live streams every day

during one particular month in the past.

Geçmişte belirli bir ay boyunca her gün canlı yayın yaptım.

So I have done it two or three times.

Bu yüzden iki veya üç kez yaptım.

I'm hoping that I will be able to survive

Umarım hayatta kalabilirim

and there is a reason why I say that

ve bunun çok iyi tanıdığım biriyle ilgisi olduğunu söylememin bir nedeni var,

it has something to do with a person

who I know very well

if I have time, I will explain what that is all about.

zamanım olursa bunun ne hakkında olduğunu açıklayacağım.

We also have sofar.

Sofarımız da var.

Hello to you.

Merhaba sana.

Nelly is here as well.

Nelly de burada.

Everyone is joining in with the live chat.

Herkes canlı sohbete katılıyor.

Mika is back also.

Mika da geri döndü.

Hello, Mika.

Merhaba Mika.

I hope the weather has improved where you are.

Umarım bulunduğunuz yerde hava düzelmiştir.

I know in certain parts of Japan you've had lots of snow.

Japonya'nın bazı bölgelerinde çok kar yağdığını biliyorum.

Can I also say a big hello to South America?

Güney Amerika'ya da büyük bir merhaba diyebilir miyim?

Because at the moment it is autumn there.

Çünkü şu anda orada sonbahar.

They're very strange.

Çok garipler.

So we are now starting to get into our spring,

Yani artık tam anlamıyla baharımıza girmeye başlıyoruz

literally.

.

I really do feel like I want to spring around the room today.

Bugün gerçekten odanın içinde zıplamak istiyormuşum gibi hissediyorum.

I don't know why I seem to have lots of energy

Neden bir nedenden dolayı çok fazla enerjim varmış gibi göründüğümü bilmiyorum

for some reason, but in South America, they are having autumn

ama Güney Amerika'da sonbahar yaşanıyor

and I have been looking at some of the beautiful photographs on Facebook

ve ben de Facebook'ta yeni yılı kutlamak için paylaştığınız bazı güzel fotoğraflara bakıyorum.

that you have been posting as a way

of celebrating the arrival of autumn in your country.

ülkenize sonbaharın gelişi.

Thank you very much for doing that.

Bunu yaptığınız için çok teşekkür ederim.

One single word.

Tek bir kelime.

Is there a single word that you can use in English

İngilizcede derslerimi tanımlayan tek bir kelime var mı

that describes my lessons?

?

All my live streams

Tüm canlı yayınlarım

Can you think of one?

Bir tane düşünebilir misin?

Is that just one?

Bu sadece bir tane mi?

One word?

Bir kelime?

It can be a positive one or a -1.

Pozitif bir veya -1 olabilir.

Some people say Mr.

Bazı insanlar, Bay

Duncan, your lessons are interesting, intriguing.

Duncan, derslerinizin ilginç, merak uyandırıcı olduğunu söylüyor.

Some people say, Mr.

Bazıları, Bay

Duncan, they are too long and they are boring.

Duncan, çok uzun ve sıkıcı diyorlar.

They are tedious.

Onlar sıkıcı.

So it depends, I suppose.

Bu yüzden değişir, sanırım.

We also have Andrew.

Andrew'umuz da var.

Hello, Andrew.

Merhaba Andrew.

Nice to see you. As well.

Sizi görmek güzel. İlave olarak.

My word for your lessons and your live streams is lovely.

Derslerinize ve canlı yayınlarınıza sözüm çok güzel.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

That's a good one.

Bu iyi bir tanesi.

That's a nice one, I suppose.

Bu güzel bir şey sanırım.

Mr. Duncan, I always like your outfit.

Bay Duncan, kıyafetinizi her zaman beğenmişimdir.

Well, today you may have noticed at the moment I am wearing a lot of black

Pekala, bugün fark etmişsinizdir, şu anda çok fazla siyah giyiyorum,

I just wanted to do something for a change.

sadece değişiklik olsun diye bir şeyler yapmak istedim.

So during my special live streams during April,

Bu yüzden Nisan ayındaki özel canlı yayınlarım sırasında

I will be wearing something a little bit different

biraz farklı bir şeyler giyeceğim

because normally I wear my shirt and tie.

çünkü normalde gömlek ve kravat takarım.

But today and during all of my special live streams, in April,

Ama bugün ve Nisan ayındaki tüm özel canlı yayınlarımda

I will be wearing black because I don't normally wear it.

normalde giymediğim için siyah giyeceğim.

So I think it does look different.

Bu yüzden farklı göründüğünü düşünüyorum.

It does look more striking if something is striking.

Bir şey dikkat çekiciyse daha çarpıcı görünüyor.

It means it leaves a strong impression

Güçlü bir izlenim bıraktığı

or it makes a strong impression on someone.

veya birileri üzerinde güçlü bir izlenim bıraktığı anlamına gelir.

Wow. So I'm sure you've seen this.

Vay. Bu yüzden eminim bunu görmüşsünüzdür.

Maybe if you've met one of your friends and they've been wearing some amazing clothes,

Belki arkadaşlarınızdan biriyle tanışırsanız ve harika kıyafetler giymişlerse,

you might say, Oh, I like your outfit.

Ah, kıyafetinizi beğendim diyebilirsiniz.

It is very striking.

Bu çok çarpıcı.

You can notice it.

Bunu fark edebilirsiniz.

It stands out.

Öne çıkıyor.

It is very noticeable.

Çok dikkat çekicidir. Bana göre

You might say something that is striking

çarpıcı bir şey söyleyebilirsin

according to me, says Galu.

, diyor Galu.

Your lessons are incredible.

Dersleriniz inanılmaz.

I think that deserves an echo.

Bence bu bir yankıyı hak ediyor.

Mr. Duncan, your lessons are incredible.

Bay Duncan, dersleriniz inanılmaz.

Thank you very much. Galu for that.

Çok teşekkür ederim. Bunun için Gal.

That's very kind of you.

Çok naziksiniz.

Hello.

Merhaba.

Also to Beatriz.

Ayrıca Beatriz'e.

You look very special in black

Siyahlar içinde çok özel görünüyorsun

As I've said before, I don't want to keep repeating myself,

Daha önce de söylediğim gibi kendimi tekrarlamak istemiyorum

but I have in the past bought lots of clothes that are black.

ama geçmişte bir sürü siyah kıyafet aldım.

I have black coats, black jackets, black T-shirts.

Siyah montlarım, siyah ceketlerim, siyah tişörtlerim var.

But I don't really wear black on my live

Ama

streams or even my lessons, to be honest.

dürüst olmak gerekirse, canlı yayınlarımda ve hatta derslerimde gerçekten siyah giymiyorum. Videolarımı çekerken veya canlı yayınlarımı yaparken

I always like to wear something bright

her zaman parlak bir şeyler giymeyi severim

when I am making my videos or when I'm doing my live streams.

.

But it would appear that a lot of people

Ama görünüşe göre birçok insan

seem to like wearing the colour black.

siyah rengi giymeyi seviyor gibi görünüyor.

It is I suppose it is one.

Sanırım bir tane. Her şekil ve büyüklükteki

It is a colour that is suitable for many people

birçok insan için uygun bir renktir

of all shapes and sizes.

.

And I will.

Ve yapacağım.

So to

Bay Duncan

Miguel, who says, Mr.

, diyen Miguel'e göre

Duncan, you are fascinating.

büyüleyicisiniz.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

I have been told that in the past, especially in the early days.

Geçmişte, özellikle ilk günlerde bana söylendi. Ondan önce de

I remember when I started making my live stream as well

canlı yayınımı yapmaya başladığımı hatırlıyorum

before then, even when I when I first started

, hatta

making my English lessons over 15 years ago,

15 yıldan uzun bir süre önce İngilizce derslerimi vermeye başladığımda bile,

I did receive a lot of interesting comments

in the very early days when YouTube was still young.

YouTube'un henüz genç olduğu ilk günlerde pek çok ilginç yorum almıştım.

So I started doing this way back in 2006

Böylece 2006'da bu şekilde yapmaya başladım

and I did receive a lot of positive,

ve pek çok olumlu

but also a lot of negative comments.

ama aynı zamanda pek çok olumsuz yorum aldım.

When I first started doing this many years ago,

Bunu yıllar önce ilk yapmaya başladığımda

and I think it's because this way of doing

ve bence bunun nedeni, o zamanlar bu şekilde yapma

or this way of teaching or this way of

ya da bu şekilde öğretme ya da

presenting yourself at that time was unusual.

kendinizi bu şekilde sunma şekli alışılmadıktı.

However,

Ancak,

I know this is not

bunun

going to sound modest and I will sound like a real big head.

kulağa mütevazı gelmeyeceğini ve gerçek bir koca kafa gibi görüneceğimi biliyorum.

If you watch many people now who teach English,

Şu anda İngilizce öğreten birçok insanı izlerseniz,

you will find that many of them seem

birçoğunun

to be copying the style

that I have when I'm presenting or teaching.

benim sunum yaparken veya ders verirken sahip olduğum tarzı kopyaladığını göreceksiniz.

So I think I think maybe I'm not sure.

Bu yüzden belki de emin olmadığımı düşünüyorum.

I'm not saying this, but maybe over the years

Bunu söylemiyorum ama belki de yıllar içinde YouTube'da İngilizce öğreten

I have influenced a lot of people

birçok insanı etkilemiş olabilirim

who teach English on YouTube.

.

I'm not sure.

Emin değilim.

So maybe influential is another word you might use.

Yani belki de etkili, kullanabileceğiniz başka bir kelimedir.

I know. I know.

Biliyorum. Biliyorum.

It does not sound very modest.

Kulağa çok mütevazı gelmiyor.

You have to be modest in this world, although sometimes

Bu dünyada mütevazı olmalısın, ama bazen

you also have to

blow your own trumpet as well.

kendi borazanını da üflemelisin.

You have to talk about yourself sometimes.

Bazen kendin hakkında konuşmalısın.

Thank you. That's very nice.

Teşekkür ederim. Bu çok iyi. O

So many, so many nice comments already coming through.

kadar çok, o kadar çok güzel yorum geliyor ki şimdiden.

By the way, today we are talking all about slogan boards.

Bu arada, bugün tamamen slogan panolarından bahsediyoruz.

Hmm. You might be surprised

Hmm.

to find how often slogans are used.

Sloganların ne sıklıkta kullanıldığını görünce şaşırabilirsiniz.

We often think of slogans as

Sloganları genellikle

being used in advertising.

reklamlarda kullanıldığını düşünürüz.

But also and I'm talking about here in the UK

Ama aynı zamanda, burada Birleşik Krallık'ta

over the years, we have used slogans

yıllar boyunca bahsettiğim gibi,

as a way of reminding people of certain things,

insanlara belirli şeyleri hatırlatmanın bir yolu olarak sloganlar kullandık,

maybe things connected to safety,

belki güvenlikle, güvende

being safe, doing things in a safe way.

olmakla, işleri güvenli bir şekilde yapmakla bağlantılı şeyler.

So quite often, and especially here

Oldukça sık ve özellikle burada

and we are going to look at this a little bit later on.

ve buna biraz sonra bakacağız.

There are times when we have used

slogans as a way of,

Sloganları bir

I suppose I would say,

raising awareness of something.

şey hakkında farkındalık yaratmanın bir yolu olarak kullandığımız zamanlar oldu sanırım.

Maybe people who drive too fast on the roads

Belki yollarda çok hızlı giden insanlar,

maybe people who do not take care when they are driving.

belki de araba sürerken dikkat etmeyen insanlar .

Over the years, we have used many different

Yıllar boyunca,

campaigns and advertisements to encourage people

insanları daha

to do something safer or to be more cautious.

güvenli bir şeyler yapmaya veya daha dikkatli olmaya teşvik etmek için birçok farklı kampanya ve reklam kullandık.

And quite often they will use slogans

Ve oldukça sık olarak slogan kullanacaklar

And as I just mentioned, it is also possible to use slogans

Ve az önce de belirttiğim gibi,

when you are promoting something or advertising something.

bir şeyin tanıtımını yaparken veya bir şeyin reklamını yaparken slogan kullanmak da mümkündür.

So there are many places where you can see

Yani görebileceğiniz ya da slogan atabileceğiniz birçok yer var

or maybe you can use slogans

I suppose another one is protesting as well.

sanırım bir başkası da protesto ediyor.

If you are protesting, if you are marching through the streets

Protesto ediyorsan, sokaklarda yürüyorsan

and you are protesting against something,

ve bir şeyi protesto ediyorsan,

maybe you feel angry about a certain thing.

belki bir şeye kızıyorsundur.

Maybe you want to show your anger and maybe a lot of people

Belki öfkenizi göstermek istiyorsunuz ve belki de birçok insan

want to join and protest.

katılıp protesto etmek istiyor.

Quite often people will use slogans.

Çoğu zaman insanlar slogan kullanır.

I suppose one of the most common ones when people are protesting,

Sanırım en yaygın olanlarından biri, insanlar protesto ederken,

especially if they are making a demand, a demand of some sort.

özellikle de bir talepte bulunuyorlarsa, bir çeşit talepte bulunuyorlarsa.

They will say, What do we want more, Mr.

Daha ne istiyoruz, Bay

Duncan?

Duncan?

When do we want it? Now.

Ne zaman istersek? Şimdi.

What do we want more?

Daha ne istiyoruz?

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

When do we want it? Now.

Ne zaman istersek? Şimdi.

So that is a common slogan without, of course, the Mr.

Yani bu, Bay Duncan kısmı dışında ortak bir slogan olabilir

Duncan part,

maybe.

.

What do we want? More freedom.

Ne istiyoruz? Daha fazla özgürlük.

When do we want it? Now.

Ne zaman istersek? Şimdi.

Or maybe what do we want?

Ya da belki ne istiyoruz?

Better working conditions.

Daha iyi çalışma koşulları.

When do we want them? Now.

Onları ne zaman istiyoruz? Şimdi. Bu

So I suppose that is the most common slogan

yüzden, özellikle insanlar kendilerini biraz rahatsız hissettiklerinde, duyabileceğiniz en yaygın sloganın bu olduğunu düşünüyorum

that you might hear, especially when people are feeling a little annoyed.

.

And let's let's just face reality for a moment.

Ve bir an için gerçekle yüzleşelim.

At the moment in this world, there are many people who are angry

Şu anda bu dünyada,

about certain issues, certain things,

belirli konulara, belirli şeylere kızan birçok insan var

and quite often they will use slogans.

ve sıklıkla slogan kullanacaklar.

It's a great word, isn't it? Slogan

Harika bir kelime, değil mi?

something you you hear or something you say.

Duyduğunuz veya söylediğiniz bir şeyi sloganlayın.

It is often repeated, and quite often a slogan

Sık sık tekrarlanır ve çoğu zaman bir slogan

is something that will go into your brain and stay there

beyninize giren ve bir süre orada kalan bir şeydir

for quite a while.

.

Hello, Claudia.

Merhaba Claudia.

Hello, Claudia. Nice to see you here as well.

Merhaba Claudia. Seni burada görmek de güzel. 22'sinde

I am going to the dentist

dişçiye gidiyorum

on the 22nd

I hope

umarım

my teeth will get a big thumbs up from my dentist.

dişlerim diş hekimimden tam not alır.

Ira I don't know why this time.

Ira bu sefer neden bilmiyorum.

I feel quite nervous because I want to please my dentist.

Oldukça gergin hissediyorum çünkü dişçimi memnun etmek istiyorum. Diş

I want to make my dentist smile.

hekimimi gülümsetmek istiyorum.

And I have to say, my dentist, she has lovely teeth.

Ve söylemeliyim ki, diş hekimim, çok güzel dişleri var.

So I want my teeth to be as lovely as my dentist.

Bu yüzden dişlerimin dişçim kadar güzel olmasını istiyorum.

So when she's doing my teeth, when she's looking at them,

Bu yüzden dişlerimi yaparken, onlara baktığında

I want her to be really impressed.

gerçekten etkilenmesini istiyorum.

We will have to wait and see.

Bekleyip görmemiz gerekecek.

The 22nd is when I'm going to the dentist.

22'si dişçiye gideceğim zaman.

So what was I talking about?

Peki neden bahsediyordum?

A few moments ago when I said a certain person

Birkaç dakika önce, belirli bir kişinin

might be

causing my live streams to suddenly stop,

canlı yayınlarımın aniden durmasına neden olabileceğini söylediğimde,

he might actually be interfering with them.

aslında onlara müdahale ediyor olabilir.

Well, guess what? Can you guess what has happened?

Öyleyse tahmin et? Ne olduğunu tahmin edebilir misin?

Yes, Mr.

Evet, Bay

Steve Mr.

Steve Bay

Steve has caught a cold

Steve nezle oldu

He is sneezing.

Hapşırıyor.

He is coughing.

O öksürüyor. Normalde öyle olmasına rağmen

His voice sounds very strange,

sesi çok tuhaf

although it normally does

So now I am having to stay far away from Steve because I don't want to catch his cold.

.

I don't want to become sick.

Hasta olmak istemiyorum.

Not. Not this month.

Olumsuz. Bu ay değil.

Any of a month.

Herhangi bir ay.

I don't care. But this month I do.

umurumda değil Ama bu ay yapıyorum.

I really don't want to get a cold.

Gerçekten üşümek istemiyorum.

I don't want to get a fever.

Ateşlenmek istemiyorum.

I don't want to lose my voice

Sesimi kaybetmek istemiyorum

because I have to do this for the whole of April.

çünkü bunu nisan ayı boyunca yapmak zorundayım.

So if I become sick, if I become ill,

Yani hasta olursam, hasta olursam

then I might not be able to do my live streams

o zaman canlı yayınlarımı yapamayabilirim, bu

that might be good news for some people,

bazı insanlar için iyi haber olabilir

but for many, I'm sure it will be bad as well.

ama çoğu için kötü olacağından da eminim.

Alessandra says, I would like so much

Alessandra, Yüz yüze görüşmeyi o kadar çok isterdim

that we could meet in person face to face.

ki, der.

That would be amazing.

Bu harika olurdu.

Now, if you have been watching my Sunday livestreams, you will know

Şimdi, Pazar canlı yayınlarımı izlediyseniz,

that we have been talking about meeting up, having a special meet somewhere.

bir yerde buluşmaktan, özel bir buluşma yapmaktan bahsettiğimizi biliyorsunuzdur.

I'm not sure where or when at the moment because the world is

Şu anda nerede ve ne zaman olduğundan emin değilim çünkü dünya en hafif deyimiyle

in a rather chaotic state,

oldukça kaotik bir durumda

to say the least.

.

So at the moment I'm not sure when, but yes, I think it is a very good idea.

Yani şu anda ne zaman olduğundan emin değilim ama evet, bence bu çok iyi bir fikir.

Meeting up.

Toplanmak.

Maybe, maybe if we can arrange

Belki, belki

some sort of meeting, some sort of get together

bir tür buluşma ayarlayabilirsek, bir tür bir araya gelip yüz yüze

so we can see each other face to face, it would be very, very nice.

görüşebilirsek, çok ama çok güzel olur.

Can I say hello to Rabbit?

Tavşan'a merhaba diyebilir miyim?

Rabbit X. Love it.

Tavşan X. Bayıldım.

I'm very intrigued.

çok meraklıyım

Is the rabbit your favourite animal?

Tavşan en sevdiğin hayvan mı? Şimdi

I'm just wondering now, is it is the rabbit your favourite animal?

merak ediyorum , en sevdiğin hayvan tavşan mı?

I have to be honest. I like rabbits.

Dürüst olmak zorundayım. Tavşanları severim.

In fact, we get some rabbits here in the garden from time to time.

Aslında, zaman zaman burada, bahçede biraz tavşan alırız . Bu

A few days ago, by the way, something I haven't told you yet.

arada, birkaç gün önce sana henüz söylemediğim bir şey var.

Last week

Geçen hafta

I saw a baby rabbit, a very small rabbit in the garden.

bahçede çok küçük bir tavşan yavrusu gördüm.

So it wasn't the usual rabbits because that one's much larger.

Yani her zamanki tavşanlar değildi çünkü o çok daha büyüktü.

But there was a very small rabbit.

Ama çok küçük bir tavşan vardı. Bence yavru

I think it might be a baby rabbit.

tavşan olabilir.

I haven't seen it for a few days.

Birkaç gündür görmedim.

But it was in the garden last week.

Ama geçen hafta bahçedeydi.

So I'm hoping if I can find my camera,

Bu yüzden, kameramı bulabilirsem,

if I can point my camera

kameramı

quick enough I might be able to capture some moments

yeterince hızlı tutabilirsem, bahçede koşan bu küçük tavşan yavrusunun bazı anlarını yakalayabileceğimi umuyorum

of this little baby rabbit that is running around the garden.

.

So I can't wait

Bu yüzden

to capture that.

onu yakalamak için sabırsızlanıyorum.

I'm rather excited.

oldukça heyecanlıyım.

In fact, today we are looking at slogans, expressions

Aslında bugün sloganlara,

often used to encourage people

insanları

to remember certain things.

belirli şeyleri hatırlamaya teşvik etmek için sıklıkla kullanılan ifadelere bakıyoruz.

But before that, we are going to have

Ama ondan önce,

a little break with one of my many English lessons Here

birçok İngilizce dersimden birinde küçük bir mola vereceğiz. İşte

is an excerpt from one of my full English lessons.

tam İngilizce derslerimden birinden bir alıntı.

Don't forget, on my YouTube channel, there are many many, many, many English lessons

Unutmayın, YouTube kanalımda

for you to watch besides my live streams.

canlı yayınlarımın yanı sıra izleyeceğiniz çok ama çok çok fazla İngilizce dersi var.

And yes, we will be back live in a few moments

Ve evet, birkaç dakika sonra tekrar canlı yayında olacağız

from now.

.

Hi, everybody, and welcome to Mr.

Herkese merhaba, Bay

Duncan's full English Number five.

Duncan'ın beş numaralı tam İngilizce'sine hoş geldiniz.

I thought I would start off today's edition with a selfie,

just in case you're watching this in 2050 and you don't know what a selfie is.

Bunu 2050'de izliyorsanız ve özçekimin ne olduğunu bilmiyorsanız diye bugünkü sayıya bir selfie ile başlayayım dedim.

I'm not going to tell you and you won't be able to ask me in person because I'm dead.

Sana söylemeyeceğim ve sen de bana şahsen soramayacaksın çünkü ben öldüm. İşte

Oh, there you are.

buradasın.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr.

Bu, Bay

Duncan's full English number five.

Duncan'ın beş numaralı tam İngilizcesi.

My name is Mr.

Benim adım Bay

Duncan, and I'm ever so pleased to meet you.

Duncan ve sizinle tanıştığıma çok memnun oldum.

We are all here again to take a peek

Hepimiz İngilizce'nin o harika dünyasına bir göz atmak için tekrar buradayız,

into that wonderful world of English

so let us all join hands and say the magic words.

o yüzden el ele verelim ve sihirli sözcükleri söyleyelim.

For goodness sake, Mr.

Tanrı aşkına, Bay

Duncan, we haven't got all day get on with it.

Duncan, bütün gün bununla yetinecek vaktimiz yok. Bugün

Can you see what sort of weather we're having here today?

burada nasıl bir havanın olduğunu görebiliyor musun ?

Well, there is poor visibility for a start.

Başlangıç ​​için görüş mesafesi zayıf.

It isn't a clear day by any means.

Hiçbir şekilde açık bir gün değil.

It is a foggy day here in England

Burada, İngiltere'de sisli bir gün ve

where you can use Foggy as an idiom

to describe the inability to remember something.

bir şeyi hatırlayamamayı anlatmak için Foggy'yi bir deyim olarak kullanabilirsiniz.

We can say I haven't the foggiest idea, which means you do not remember

En ufak bir fikrim yok diyebiliriz, yani

or you cannot recall a certain event or a piece of information

belli bir olayı ya da bir bilgiyi hatırlamıyorsunuz ya da hatırlamıyorsunuz.

Today's fog has been caused by warm

Bugünkü sis, sıcak

and cold air colliding with each other.

ve soğuk havanın birbiriyle çarpışmasından kaynaklandı.

This fog is made up of tiny particles of moisture.

Bu sis, küçük nem parçacıklarından oluşur.

You often see fog forming in the early morning or evening

Genellikle sabahın erken saatlerinde veya akşamları sis oluştuğunu görürsünüz

or as the temperature changes

veya sıcaklık değiştikçe

the subject of weather is a fascinating one.

hava durumu büyüleyici bir konudur.

And for the typical English person such as myself,

Ve benim gibi tipik bir İngiliz için bu,

it is a subject that is often discussed in general day

genel günlük konuşmalarda sıklıkla tartışılan bir konudur.

to day conversation

The two words shown here

Burada gösterilen iki kelime

may look similar, but they are in fact very different.

benzer görünebilir, ancak aslında çok farklıdırlar.

The words perspective and perspective are often confused.

Perspektif ve perspektif kelimeleri genellikle karıştırılır.

That is to say one is used instead of the other

Yani biri diğerinin yerine kullanılır

First of all, the word perspective

Her şeyden önce, perspektif sözcüğü

defines the way in which things are seen, how an object appears

nesnelerin nasıl görüldüğünü, bir nesnenin

depending on its size, shape and relative distance from other things around it.

boyutuna, şekline ve çevresindeki diğer nesnelere olan göreli uzaklığına bağlı olarak nasıl göründüğünü tanımlar.

In drawing and painting perspective

Çizim ve boyamada perspektif,

is used to give the illusion of depth and distance.

derinlik ve mesafe yanılsaması vermek için kullanılır.

We can also use this word to express a person's

Bu kelimeyi bir kişinin

view of the world as their point of view,

dünyaya bakış açısını, kendi bakış açısını,

a person's perspective of the world.

bir kişinin dünyaya bakış açısını ifade etmek için de kullanabiliriz.

The views and opinions held by us

Tarafımızdan tutulan görüşler ve fikirler,

all come from our own perspective.

hepimizin kendi bakış açımızdan kaynaklanmaktadır.

Then there is the word perspective,

Sonra, gelecekte yapılması

which means something that is expected or is expecting to be done in the future.

beklenen veya yapılması beklenen bir şey anlamına gelen perspektif kelimesi vardır .

Something that is likely to happen at a later date is prospective.

Daha sonraki bir tarihte gerçekleşmesi muhtemel bir şey ileriye dönük.

I have a prospective client two coming to my office tomorrow.

Yarın ofisime iki müstakbel müşterim gelecek.

So now there is no need to get

Yani artık

these words confused ever again.

bu kelimeleri bir daha karıştırmaya gerek yok.

I have given you a clear perspective of what the differences are.

Size farklılıkların ne olduğu konusunda net bir bakış açısı verdim .

I have done this for you now

Bunu şimdi sizin için

and for all the prospective online students

ve gelecekte bana katılacak tüm olası çevrimiçi öğrenciler için yaptım

who will join me in the future.

.

Can you see what I have here?

Burada neyim olduğunu görebiliyor musun?

This is a source pan full of boiling water.

Bu, kaynar su dolu bir kaynak tavadır.

The hot water is producing steam.

Sıcak su buhar üretiyor.

Steam is produced when water vapour rises.

Su buharı yükseldiğinde buhar üretilir.

Normally, water vapour cannot be seen.

Normalde su buharı görülmez.

But it is possible to show it when extreme temperatures are used.

Ancak aşırı sıcaklıklar kullanıldığında bunu göstermek mümkündür.

For example, when hot vapour meets cool air.

Örneğin, sıcak buhar soğuk hava ile karşılaştığında.

This is one of the ways in which clouds are formed.

Bu, bulutların oluşma yollarından biridir.

The process is called evaporation.

Sürece buharlaşma denir.

The word steam can be used in other ways.

Buhar kelimesi başka şekillerde de kullanılabilir.

For example, a person can let off steam.

Örneğin, bir kişi buharı bırakabilir.

This expression means that a person will release their tension

Bu ifade, bir kişinin

and pent up energy by doing something.

bir şeyler yaparak gerginliğini ve bastırılmış enerjisini serbest bırakacağı anlamına gelir.

The action is normally a physical one, such as

Eylem normalde fiziksel bir eylemdir, örneğin dans etmek

going for a run

için koşuya çıkmak

having a dance, or in extreme cases,

veya aşırı durumlarda

screaming out loud.

yüksek sesle bağırmak gibi.

It would be fair to say that we all need to let off steam

Hepimizin bir noktada stresi atması gerektiğini söylemek adil olur.

at some point

It's time to take a look

at another part of English grammar.

İngilizce dilbilgisinin başka bir bölümüne bakmanın zamanı geldi. Geçen tam İngilizcede başladığımız

Continuing the theme of punctuation

noktalama işaretleri temasına devam ediyoruz

that we started in the last full English.

.

Today we will take a look at the dreaded apostrophe.

Bugün korkunç kesme işaretine bir göz atacağız.

This particular punctuation mark is a controversial one

Bu özel noktalama işareti,

as its use has been widely disputed over the years.

kullanımı yıllar boyunca geniş çapta tartışıldığından tartışmalı bir işarettir.

Even now, there seems to be some confusion over how it should be used

Şimdi bile, nasıl kullanılması gerektiği konusunda bazı karışıklıklar var gibi görünüyor.

In general, English, the apostrophe serves two purposes

Genel olarak, İngilizce'de kesme işareti, bir

to show for possessive quality of something

şeyin iyelik niteliğini göstermek

and to show that a word has been shortened

ve bir kelimenin kısaltıldığını

or a sentence has been made shorter.

veya bir cümlenin kısaltıldığını göstermek için iki amaca hizmet eder.

In the possessive sense, the apostrophe shows that one thing belongs to another.

İyelik anlamında, kesme işareti bir şeyin diğerine ait olduğunu gösterir.

For example, Duncan's pen, Jill's pencil.

Örneğin, Duncan'ın kalemi, Jill'in kalemi.

St Paul's Cathedral.

St Paul Katedrali.

The apostrophe can come at the end of the possessive word.

Kesme işareti iyelik fiilinin sonuna gelebilir.

For example, the teacher's college is over there.

Örneğin, öğretmen koleji orada. Kesme işaretinin

A commonly confused use of the apostrophe comes with the word.

yaygın olarak karıştırılan bir kullanımı kelimeyle birlikte gelir.

It's the apostrophe here.

Buradaki kesme işareti.

Shows the contraction of it is.

Bunun daralma olduğunu gösterir.

It's my birthday today when the apostrophe is not used.

Kesme işareti kullanılmadığında bugün benim doğum günüm.

Then the possessive tense is being expressed.

Sonra iyelik kipi ifade ediliyor. Farenin

A mouse has no fur on its tail.

kuyruğunda kürk yoktur.

Another common mistake made with the apostrophe

Kesme işaretiyle yapılan bir başka yaygın hata da

is to use it to show the plural of ordinary words.

onu sıradan sözcüklerin çoğulunu göstermek için kullanmaktır.

This is incorrect.

Bu yanlış.

Once again, the apostrophe is only used when you wish to show a possessive clause

Bir kez daha, kesme işareti yalnızca bir iyelik eki

or the contraction of a word or sentence

veya bir kelime veya cümlenin kısaltılmasını göstermek istediğinizde kullanılır

and there

ve işte

it was, one of my many full English

lessons that you can find on my YouTube channel.

YouTube kanalımda bulabileceğiniz birçok tam İngilizce dersimden biri.

Welcome, everyone. Yes, we are live.

Hoş geldiniz millet. Evet, canlı yayındayız.

We are back live from the birthplace of the English language,

İngilizcenin doğum yeri

which is England

olan İngiltere'den canlı yayınla geri dönüyoruz

to turn back live.

.

And yes, during this actual live stream.

Ve evet, bu gerçek canlı yayın sırasında.

There have been some rather unusual weather occurrences.

Bazı oldukça olağandışı hava olayları olmuştur.

It was just snowing.

Sadece kar yağıyordu.

So whilst I was playing that full English excerpt, it was actually snowing outside.

Bu yüzden tam İngilizce alıntıyı çalarken, aslında dışarıda kar yağıyordu.

And you can see now the windows behind me are all wet.

Ve şimdi arkamdaki camların ıslak olduğunu görebilirsiniz.

And now the sun is back out again.

Ve şimdi güneş yeniden çıktı.

Can you believe it?

Buna inanabiliyor musun?

I don't know what's going on, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse neler olduğunu bilmiyorum.

Something very strange is happening to the weather.

Havada çok garip bir şeyler oluyor.

And also it's very windy.

Ve ayrıca çok rüzgarlı.

Would you like to have a look just to show how windy it is at the moment?

Şu anda havanın ne kadar rüzgarlı olduğunu göstermek için bir göz atmak ister misiniz?

There it is, that side right now.

İşte o taraf şu anda.

I don't know why, but we are having a lot of strong

Nedenini bilmiyorum ama

wind across England today.

bugün İngiltere'de çok kuvvetli bir rüzgar esiyor.

And I have no idea why we are getting it.

Ve neden aldığımız hakkında hiçbir fikrim yok.

In fact, I don't know why the news isn't even talking about it.

Aslında, haberlerde neden bundan bahsetmediğini bile bilmiyorum.

Normally when we have strong winds or severe weather,

Normalde kuvvetli rüzgarlarımız veya şiddetli havamız olduğunda,

quite often the news well will often talk about it.

haberler genellikle bundan bahseder.

They will want to discuss it.

Bunu tartışmak isteyeceklerdir.

But at the moment they're not.

Ama şu anda değiller.

Well, I suppose you might say that they have other things to talk about.

Sanırım konuşacak başka şeyleri olduğunu söyleyebilirsin.

Maybe that is the reason why Thank you for joining me.

Belki de bu yüzden bana katıldığın için teşekkür ederim.

A lot of people today talking about Mr.

Bugün pek çok insan Bay

Steve and his speed of speaking.

Steve ve onun konuşma hızı hakkında konuşuyor.

I think sometimes what happens with Steve when he's talking,

Bence bazen Steve konuşurken

he gets very excited and emotional and sometimes he

çok heyecanlanıyor ve duygulanıyor ve bazen

he wants to express himself very quickly, but

kendini çok çabuk ifade etmek istiyor ama

he gets so excited.

çok heyecanlanıyor.

Sometimes the words come out too fast and it is possible to speak too quickly.

Bazen kelimeler çok hızlı çıkıyor ve çok hızlı konuşmak mümkün.

Even even if you are with native

Ana dili İngilizce olan kişilerle birlikte olsanız bile

English speakers, if you are in a group of people and you talk too quickly,

, bir grup insan içindeyseniz ve çok hızlı konuşuyorsanız,

it can be a little annoying.

bu biraz can sıkıcı olabilir.

So you don't always have to speak at a thousand miles an hour.

Yani her zaman saatte bin mil hızla konuşmak zorunda değilsiniz .

It is possible to express yourself without going full speed.

Tam gaz gitmeden kendinizi ifade etmeniz mümkün.

It is possible to do that.

Bunu yapmak mümkün.

Hello to oh, who else is here today?

Merhaba oh, bugün başka kimler burada?

Any new people on the live chat Oh, we have Patel.

Canlı sohbetteki yeni kişiler Oh, bizde Patel var.

Putra.

Putra.

Hello, Patel.

Merhaba Patel.

Putra. Sumeet.

Putra. Sümeyye.

Who says good to see you in your black t shirt.

Seni siyah tişörtünle görmek güzel diyenler.

You do look very nice. Thank you.

Çok hoş görünüyorsun. Teşekkür ederim.

That's very kind of you to say.

Bunu söylemen çok nazik.

Very nice. Thank you so very.

Çok güzel. çok teşekkür ederim

I do like the compliments.

İltifatları severim.

Sometimes it is nice to receive a compliment.

Bazen iltifat almak güzeldir.

And yes, I might be wearing my black t shirts

Ve evet, siyah tişörtlerimi

more often.

daha sık giyiyor olabilirim.

In the future because it would appear a lot of you like it,

Gelecekte çoğunuz bundan hoşlanacak çünkü bu

which is very nice indeed.

gerçekten çok güzel.

A lot of viewers have been asking

Pek çok izleyici

if they can see the wildlife again.

vahşi yaşamı tekrar görüp göremeyeceklerini soruyor.

The animals.

Hayvanlar.

I know that The Friendly Cows

Dost İnekler'in en

is one of your favourite videos, so I'm going to show that.

sevdiğiniz videolardan biri olduğunu biliyorum, o yüzden bunu göstereceğim.

And then after that, we are going to look at

Ve ondan sonra,

slogans, things that are said

sloganlara, söylenen

or sometimes shouted

ya da bazen

because they have to be remembered or memorised.

hatırlanması ya da ezberlenmesi gerektiği için bağırılan şeylere bakacağız.

It might be something good, it might be something bad, it might be a warning,

İyi bir şey olabilir, kötü bir şey olabilir, bir uyarı olabilir, ekranda gördüğünüz en

it might be the name of your favourite product

sevdiğiniz ürünün adı olabilir

the there

you can see on the screen, I am with you hopefully

, nisan ayında inşallah sizlerleyim,

during April

Sunday, Monday, Tuesday, Wednesday, Thursday and Friday.

pazar, pazartesi, salı, çarşamba. , Perşembe ve Cuma.

And I hope you will be able to join me

Ve umarım

for all of those special live streams.

tüm bu özel canlı yayınlar için bana katılabilirsin.

There will be 25 during the month of April

Nisan ayı boyunca 25 olacak

and I hope you will be able to join me for those.

ve umarım onlar için bana katılabilirsin.

Yes, English right now live from England,

Evet, İngilizce şu anda İngiltere'den canlı yayında,

we are looking at an interesting subject.

ilginç bir konuya bakıyoruz.

I think this is rather intriguing because I'm sure

Bence bu oldukça merak uyandırıcı çünkü

you will have your own suggestions.

sizin de kendi önerileriniz olacağına eminim.

So I am going to show some slogans today

Bu yüzden bugün bazı sloganlar göstereceğim,

slogans, things that are often said.

sloganlar, sık sık söylenen şeyler.

So what is a slogan?

Peki slogan nedir?

Well, most people understand slogans

Pek çok insan sloganları

as a phrase created to be easily remembered.

kolayca hatırlanmak için oluşturulmuş bir cümle olarak anlar.

So a slogan is a phrase, a sentence,

Slogan bir ifadedir, bir cümledir,

maybe something that goes alongside a product,

belki bir ürünün yanında gelen bir şeydir,

something that a group of people want you to remember.

bir grup insanın hatırlamanızı istediği bir şeydir.

Maybe.

Belki.

Advertisement. Will have slogans.

Reklamcılık. Sloganları olacak.

Maybe something political will have a slogan.

Belki siyasi bir şeyin sloganı olur.

And as I said earlier, perhaps a protest as well.

Ve daha önce de söylediğim gibi, belki de bir protesto.

If people are protesting about something,

İnsanlar bir şeyi protesto ediyorsa

they might also use slogans.

slogan da kullanabilirler.

So a slogan is a phrase created to be easily remembered.

Dolayısıyla slogan, kolayca hatırlanmak için oluşturulmuş bir cümledir.

A slogan normally refers to something

Slogan normalde önemli veya alakalı bir şeye atıfta bulunur.

important or relevant

So when we talk about important things may be something that you have to remember.

Bu nedenle, önemli şeylerden bahsettiğimizde hatırlamanız gereken bir şey olabilir.

Maybe there is something that you have to do

Belki yapmanız gereken bir şey vardır,

maybe something you have to avoid doing

belki de yapmaktan kaçınmanız gereken bir şey vardır.

A slogan normally refers

Slogan normalde

to something important or relevant.

önemli veya ilgili bir şeyi ifade eder.

Something relevant is something that is used or needed,

Alakalı bir şey, kullanılan veya ihtiyaç duyulan bir şey

or maybe something that is important during a certain period of time.

veya belki de belirli bir süre boyunca önemli olan bir şeydir.

We use the word relevant

Alakalı ürünler kelimesini kullanırız

products and brands

ve markaların

will often have a slogan connected to them,

genellikle bunlarla bağlantılı bir sloganı olur

and I'm sure there must be lots and lots of products.

ve eminim çok ama çok fazla ürün vardır.

Companies that you can think of

Aklınıza gelebilecek firmaların

that have their own slogan

kendi sloganları var

and we will be playing a little competition later on.

ve biraz sonra küçük bir yarışma yapacağız.

Guess the brand name.

Marka adını tahmin et.

So I will give you some slogans

Bu yüzden size bazı sloganlar vereceğim

and I want you to tell me what the product is if you can.

ve mümkünse ürünün ne olduğunu bana söylemenizi istiyorum .

Products and brand names

Ürünlerin ve marka adlarının

will often have a slogan connected to them,

genellikle kendileriyle bağlantılı bir sloganı vardır

and there is a reason for that

ve bunun bir nedeni vardır

because they want you to buy their product.

çünkü ürünlerini satın almanızı isterler.

They want you to pick up their product at the supermarket.

Ürünlerini marketten teslim almanızı istiyorlar .

Slogans are a way of getting that product

Sloganlar, o ürünü zihninize sokmanın bir yoludur

into your mind.

. Yıllar

Advertisment or advertisers over

boyunca reklamcılar veya reklamverenler

the years have received a lot of criticism

çok fazla eleştiri aldılar

and the way that they use adverts

ve

to change a person's perspective,

bir kişinin bakış açısını değiştirmek için reklamları kullanma biçimleri,

a slogan can make something important stick in the mind

bir slogan, bir

to remember something or to encourage people to remember something.

şeyi hatırlamak veya insanları bir şeyi hatırlamaya teşvik etmek için önemli bir şeyin akılda kalmasını sağlayabilir.

You want that thing that product or that information.

O şeyi, o ürünü veya o bilgiyi istiyorsunuz. Akılda

You want it to stick

kalmasını istiyorsun

in the mind.

.

You want it to stay in there.

Orada kalmasını istiyorsun.

So that is one of the reasons, and I would say one of the main reasons

Sebeplerden biri bu ve Britanya'da sloganlarımızın olmasının ana sebeplerinden biri diyebilirim

why we have slogans in Britain.

. Geçmişte kullanılan

There have been some well-known slogans used in the past.

bazı iyi bilinen sloganlar olmuştur.

So I'm going to show you some examples

Bu yüzden size

of slogans that have been used here.

burada kullanılmış sloganlardan bazı örnekler göstereceğim.

In the UK as part of government campaigns in the past.

Birleşik Krallık'ta geçmişte hükümet kampanyalarının bir parçası olarak.

And the first one I'm going to show

Ve

you is now, this is a good slogan.

şimdi size göstereceğim ilki, bu iyi bir slogan.

I'm not sure if you've heard of this,

Bunu duydunuz mu bilmiyorum

but for a very long time it was a very popular slogan.

ama çok uzun bir süre çok popüler bir slogandı.

And here it is.

Ve işte burada.

Go to work on an egg.

Bir yumurta üzerinde çalışmaya gidin.

I know it sounds strange,

Kulağa garip geldiğini biliyorum

but it was used in a government campaign

ama bir hükümet kampanyasında

to encourage people to

insanları

eat eggs, to consume eggs.

yumurta yemeye, yumurta tüketmeye teşvik etmek için kullanıldı.

And there it is.

Ve işte burada.

You can see it now next to me.

Şimdi yanımda görebilirsiniz. İşte

So there it is. The original commercial

orada. Gösterilen orijinal reklam

that was shown, I think it was 1957

, sanırım 1957'ydi, bu

so this particular campaign

nedenle bu özel kampanya

was started in 1957

1957'de başlatıldı

and this was maybe three or four years

ve bu,

after eggs became available again

after rationing during the Second World War.

İkinci Dünya Savaşı sırasında tayınlamadan sonra yumurtaların tekrar kullanılabilir hale gelmesinden belki üç veya dört yıl sonraydı.

So it wasn't until the late 1950s

Bu nedenle,

when lots of food became available again

here in Britain after the end of the Second World War.

İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra burada, Britanya'da bol miktarda yiyeceğin yeniden mevcut olduğu 1950'lerin sonlarına kadar değildi.

So this particular campaign, this particular slogan

Yani bu özel kampanya, bu özel slogan,

was used to encourage people to start

insanları

eating eggs, buying eggs,

yumurta yemeye, yumurta almaya teşvik etmek için kullanıldı

and it was a government campaign

ve bu bir hükümet kampanyasıydı

and the slogan that they used was go to work on an egg

ve kullandıkları slogan,

which of course was encouraging people to have eggs for their breakfast.

elbette insanları yumurta yemeye teşvik eden bir yumurta üzerinde çalışmaya gitmekti. onların kahvaltısı.

I don't know about you, but I do like boiled eggs you put the

Sizi bilmem ama ben haşlanmış yumurtayı severim,

you put the egg in boiling water for about 3 minutes, then you take it out,

yumurtayı kaynar suda 3 dakika kadar koyarsınız, sonra çıkarırsınız,

you open the top and you enjoy the delicious boiled egg.

üstünü açarsınız ve lezzetli haşlanmış yumurtanın tadını çıkarırsınız.

And to be honest with you, I do like my boiled egg to be really

Ve size karşı dürüst olmak gerekirse, haşlanmış yumurtamın gerçekten sert olmasını seviyorum,

I don't like it when it's hard I like it runny and soft

sıvı ve yumuşak olmasını seviyorum,

so there is the

bu nedenle 1950'lerin sonlarında

first slogan that was used here in the UK

burada, İngiltere'de cesaretlendirmek için kullanılan ilk slogan var.

in the late 1950s

to encourage people to eat more eggs.

İnsanlar daha fazla yumurta yemek için.

Here is another one.

Işte başka biri. Size

I will just show you the actual slogan

sadece

Clunk Click Every Trip.

Clunk Click Every Trip'in gerçek sloganını göstereceğim.

This was a campaign and the slogan

Bu

that was used to encourage people or to remind people,

insanları,

especially car drivers, to wear their seatbelt.

özellikle araç sürücülerini emniyet kemerlerini takmaya teşvik etmek veya hatırlatmak için kullanılan bir kampanya ve slogandı.

So when you put your seatbelt on you normally hear

Bu nedenle, emniyet kemerinizi taktığınızda normalde

a sound

clunk click every trip,

her yolculukta bir tıkırtı sesi duyarsınız, bu da

encouraging people to remember

insanları

when you get into a car, you must put on your seatbelt

arabaya bindiğinizde emniyet kemerinizi takmanız gerektiğini hatırlamaya teşvik eder

Of course, these days you have to.

.

It is the law. You have no choice.

Bu kanundur. Başka seçeneğin yok.

So there is no discussion anymore about that.

Yani artık bu konuda bir tartışma yok.

You must wear a seatbelt.

Emniyet kemeri takmalısınız.

I think it was the the early 1980s.

Sanırım 1980'lerin başlarıydı.

I think maybe the early 1980s was

Sanırım 1980'lerin başları,

when it became law to wear a seatbelt in the car.

arabada emniyet kemeri takmanın yasalaştığı zamandı.

So not just the driver but also the passenger and also the passengers in the back,

Yani sadece sürücü değil, yolcu ve arkadaki yolcular da

they also have to wear their seatbelt or else you will get a big fine for not doing so.

emniyet kemerlerini takmak zorundalar, yoksa takmadığınız için büyük bir ceza alırsınız.

Here is another one, a very interesting one

İşte bir tane daha, çok ilginç bir tanesi

once again talking about road safety.

yine yol güvenliğinden bahsediyor.

Think once, think twice, think bye.

Bir kez düşün, iki kez düşün, güle güle düşün.

This was a very popular advertisement campaign

Bu, 1970'lerin başlarında çok popüler bir reklam kampanyasıydı

during the early 1970s and there you can see

ve burada gördüğünüz gibi,

this is actually a photograph from the advert

bu aslında reklamdan bir fotoğraf

and it is encouraging people to be aware of motorcyclists

ve insanları motosikletçilerin farkına varmaya teşvik ediyor

and the reason for that is, well

ve bunun nedeni, iyi

having written a motorbike, am I on my own by myself in the past.

bir motosiklet yazmış olmam, değil mi? geçmişte tek başıma.

So I used to own a motorbike and I do realise that motorcyclists

Bu yüzden eskiden bir motosikletim vardı ve motosikletçilerin

are quite vulnerable on the road

yollarda oldukça savunmasız olduklarının farkındayım ve

and there are many accidents every year

her yıl birçok kaza oluyor,

where car drivers will pull out or go into the road

araba sürücüleri yoldan çıkıyor ya da yola çıkıyor

and they will hit a motorcyclist because they haven't noticed them.

ve fark etmedikleri için bir motosikletçiye çarpıyorlar. .

So collisions between cars

Bu nedenle, otomobiller

and motorcycles are quite common.

ve motosikletler arasındaki çarpışmalar oldukça yaygındır.

So this particular advertising campaign

Dolayısıyla bu özel reklam kampanyası,

was trying to encourage people to remember

insanları

to look out for motorbikes on the road

before they pull out into the traffic.

trafiğe çıkmadan önce yoldaki motosikletlere dikkat etmeyi hatırlamaya teşvik etmeye çalışıyordu.

And I

have well I used to have a lot of friends who rode motorbikes.

Ve

iyi ki motosiklet kullanan birçok arkadaşım vardı .

Not anymore.

Artık değil.

Most of them now have cars

Çoğunun artık arabası var

but yes, I did have quite a few friends.

ama evet, epey arkadaşım oldu.

One of my friends was actually killed on his motorbike.

Arkadaşlarımdan biri aslında motosikletinde öldürüldü.

He actually died.

Aslında öldü.

My best friend from school actually died on his motorbike.

Okuldan en iyi arkadaşım motosikletinde öldü.

It is something that you have to be aware of,

Bu, farkında olmanız gereken bir şeydir

and that's the reason why we have the slogan

ve bu nedenle

Think once, think twice,

bir kez düşün, iki kez düşün,

think bike.

bisiklet düşün sloganımız var.

Look out for those motorcyclists.

Bu motosikletçilere dikkat edin.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

Another warning about road safety.

Yol güvenliği ile ilgili bir uyarı daha. İnsanları daha güvenli hale getirmeye çalışan bir

You might notice that there are lots

of slogans, lots of campaigns

sürü slogan, bir sürü kampanya olduğunu fark etmişsinizdir ki

trying to make people more safe, which I think is a good thing.

bu bence iyi bir şey.

I don't think it's a bad thing.

Bunun kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum.

And this particular campaign

Ve bu özel kampanya

once again was encouraging people not to speed whilst driving.

bir kez daha insanları araç kullanırken hız yapmamaya teşvik ediyordu.

So here is a good slogan.

İşte size güzel bir slogan.

Don't fool yourself.

kendini kandırma

Speed kills.

Hız öldürür.

And this was a campaign. This particular advert

Ve bu bir kampanyaydı. Bu özel reklam

was quite graphic

oldukça açıklayıcıydı,

it was one of those particular campaigns that was trying to shock people.

insanları şok etmeye çalışan özel kampanyalardan biriydi.

Sometimes you do, sometimes to get people to listen to you.

Bazen yaparsın, bazen insanların seni dinlemesini sağlamak için.

You have to shock them.

Onları şok etmelisin.

You have to give them a shock.

Onlara bir şok vermelisin.

So I remember this particular commercial

Bu özel reklamı hatırlıyorum

because it was very graphic.

çünkü çok açıklayıcıydı.

It showed a couple driving along in the car

Arabada ilerleyen bir çifti gösterdi

and then they were distracted because they were talking to each other.

ve sonra birbirleriyle konuştukları için dikkatleri dağıldı.

And then suddenly the driver loses control of his car

Ve sonra aniden sürücü arabasının kontrolünü kaybeder

and he crashes the car

ve arabaya çarpar

and they are inside the car covered in blood.

ve arabanın içinde kanlar içinde kalırlar.

And it's really, really quite awful.

Ve bu gerçekten, gerçekten oldukça korkunç.

But it is a way of getting the message across.

Ancak bu, mesajı iletmenin bir yoludur.

So the slogan for this particular

Yani bu özel

commercial was, don't fool yourself.

reklamın sloganı şuydu: Kendini kandırma. Düşündüğünüzde

Speed Kills, which I think is true

doğru olduğunu düşündüğüm Hız Öldürür

when you think about it, speeding and also being distracted but at the same time,

, hız yapmak ve aynı zamanda dikkati dağıtmak ama aynı zamanda

here is another one.

işte bir tane daha.

And if you were around

Ve eğer

in the early 1980s

1980'lerin başındaysanız

and you lived in this country,

ve bu ülkede yaşıyorsanız,

you probably saw this particular thing at some point.

muhtemelen bir noktada bu özel şeyi görmüşsünüzdür.

And this particular campaign was in the very early days

Ve bu özel kampanya,

when HIV and AIDS was first discovered

HIV ve AIDS'in ilk keşfedildiği ilk günlerdeydi

and this was the very first campaign

ve bu,

that the government in this country actually ran.

bu ülkedeki hükümetin fiilen yürüttüğü ilk kampanyaydı.

And it was talking about the seriousness of the disease.

Ve hastalığın ciddiyetinden bahsediyordu.

And at that time, of course, very little was known

Ve o zamanlar, elbette,

about AIDS or HIV.

AIDS veya HIV hakkında çok az şey biliniyordu.

It was quite unknown at that time.

O zamanlar pek bilinmiyordu.

So this was the first time that any warning had been produced.

Yani bu, herhangi bir uyarının üretildiği ilk seferdi .

And they used once again a very shocking advert,

Ve bir kez daha çok şok edici bir reklam kullandılar,

don't die of ignorance,

cehaletten ölmeyin,

encouraging people to be safer, to be more aware

insanları daha güvenli olmaya, daha bilinçli olmaya teşvik ettiler

and this is the campaign that was used.

ve kullanılan kampanya bu.

However, later on this was actually criticised

Ancak daha sonra bu aslında

for scaring people too much

insanları çok fazla korkutmakla eleştirildi

because people did not want to talk about the issue of HIV and AIDS.

çünkü insanlar HIV ve AIDS konusunu konuşmak istemiyorlardı. Bu nedenle

They did not want to discuss it at that time because of this.

o zaman tartışmak istemediler .

It made people actually too afraid and too scared.

İnsanları gerçekten çok korkuttu ve çok korkuttu. Birleşik Krallık'ta

So there

is an advertising campaign that was around here in the UK

bir reklam kampanyası vardı,

I think it was around 1983 or 82,

sanırım 1983 veya 82 civarındaydı,

but it did cause a lot of controversy

ama uyarılardan bahsetmek pek çok tartışmaya neden oldu

talking of warnings, here is another one.

, işte bir tane daha.

Growing up I remember there was a

Büyürken,

TV show called Grange Hill.

Grange Hill adında bir TV programı olduğunu hatırlıyorum.

You might have heard of it, you might have seen it on YouTube,

Adını duymuşsunuzdur, YouTube'da görmüşsünüzdür,

a TV show about a school, and I used to watch it when I was still at school.

okulla ilgili bir televizyon programıdır, ben daha okuldayken izlerdim.

So I would come home from school and then I would watch

Bu yüzden okuldan eve gelirdim ve sonra

this particular show called Grange Hill, and it was about a school

Grange Hill adlı bu özel şovu izlerdim ve bu bir okul hakkındaydı

and one of the stories in the show concerned

ve şovdaki hikayelerden biri

a student who became addicted to drugs.

uyuşturucu bağımlısı olan bir öğrenciyle ilgiliydi.

And then after that, afterwards it's a campaign was launched

Ve ondan sonra, bir kampanya başlatıldı

and the slogan

ve sloganı '

was, Just Say No.

Sadece Hayır Deyin' idi.

Which is actually saying Just say no to drugs.

Bu aslında sadece uyuşturucuya hayır deyin demek.

And this was promoted here in the UK,

Ve bu burada Birleşik Krallık'ta tanıtıldı,

but it actually eventually Ali, can you believe it?

ama aslında sonunda Ali, buna inanabiliyor musun?

This actually

Bu aslında

was was used eventually in the United States as well.

sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde de kullanıldı.

So in advertising campaign,

Yani o

which was also connected to a TV programme at the time.

dönemde bir TV programına da bağlanan reklam kampanyasında.

And they were raising awareness of drug addiction

Ve 1980'lerde bir sorun olan gençler arasında uyuşturucu bağımlılığı konusunda farkındalık yaratıyorlardı

amongst teenagers,

something that was a problem in the 1980s.

.

And I suppose you might say that for for many countries

Ve sanırım birçok ülke için

it is still a problem

bunun hala bir sorun olduğunu söyleyebilirsiniz

Here we go.

İşte başlıyoruz. O

Then we're going to look at some advertisements now,

zaman şimdi bazı reklamlara,

some brands.

bazı markalara bakacağız.

What I want you to do

Yapmanı istediğim şey,

is tell me what the brand is.

bana markanın ne olduğunu söylemen.

So I'm going to use the slogan

Bu yüzden sloganı kullanacağım

and I want you to tell me what the product is.

ve bana ürünün ne olduğunu söylemenizi istiyorum.

So maybe it is a product, maybe it is a certain type of thing that you can buy.

Yani belki bir üründür, belki de satın alabileceğiniz belirli bir şeydir.

Maybe in your super market, I'm not going to give any clues.

Belki de süper marketinizde, herhangi bir ipucu vermeyeceğim.

I'm going to be very mean

Çok kaba davranacağım

and give you no clues

ve sana hiçbir ipucu vermeyeceğim

Thank you, Tomic, for your suggestion.

Önerin için teşekkürler Tomic.

Is that your slogan?

Sloganınız bu mu?

I have a feeling that might be your slogan.

Bunun sizin sloganınız olabileceğine dair bir his var içimde.

Tomic

Tomic

I'm not going to say whether it's a good one or a bad one.

İyi mi kötü mü olduğunu söylemeyeceğim .

Here we go.

İşte başlıyoruz.

Our first advertisement.

İlk reklamımız.

Are you ready?

Hazır mısın?

Advertisement.

Reklamcılık.

Two slogans.

İki slogan.

The first one

İlki

are you ready?

hazır mısın?

I'm loving it.

Onu seviyorum.

I'm loving it.

Onu seviyorum.

A well-known slogan.

Bilinen bir slogan.

A well-known phrase that is used in an advertisement.

Bir reklamda kullanılan iyi bilinen bir ifade.

I'm loving it.

Onu seviyorum.

I'm loving it.

Onu seviyorum.

It is a product.

Bu bir üründür.

Something very popular around the world.

Dünyada çok popüler olan bir şey.

I am loving it.

onu seviyorum

Oh, we're getting some suggestions already.

Oh, şimdiden bazı öneriler alıyoruz.

That's very nice. Thank you for joining in.

Bu çok iyi. Katıldığınız için teşekkürler.

That's very nice of you to join me.

Bana katılmanız çok hoş.

Oh, we have.

Ah, bizde.

We have Glu.

Glu'muz var.

We also have Anna.

Anna'mız da var.

Thank you, Anna.

Teşekkürler Anna.

Mm Oh,

Mm Oh,

it would appear that a lot of people are enjoying it.

görünüşe göre birçok insan bundan zevk alıyor.

Yeah.

Evet.

If I said

the big tasty

Büyük lezzetli dersem, neden

would you know what I was talking about?

bahsettiğimi anlar mıydınız?

The Big Tasty

Big Tasty, McDonald's'tan satın alabileceğiniz

is one particular type of food

belirli bir yiyecek türüdür

that you can buy from

McDonald's.

.

I'm loving it.

Onu seviyorum.

Are you loving it?

Onu seviyor musun?

Steve is very excited at the moment

Steve şu anda çok heyecanlı

because McDonald's have just introduced or reintroduced the Big Tasty,

çünkü McDonald's kocaman bir hamburger olan Big Tasty'yi piyasaya sürdü veya yeniden piyasaya sürdü

which is a huge hamburger.

. Çok

It's huge. It's big.

büyük. Bu büyük.

It's a big.

Bu büyük.

Okay, here's another one.

Tamam, işte bir tane daha.

Are you ready?

Hazır mısın?

I hope so.

Umarım.

It's the real thing.

Bu gerçek bir şey.

It's the real thing.

Bu gerçek bir şey.

It is a well known slogan,

İyi bilinen bir slogandır

and it advertises a certain product.

ve belirli bir ürünün reklamını yapar.

It's the real thing.

Bu gerçek bir şey.

A well known product.

İyi bilinen bir ürün.

It's the real thing.

Bu gerçek bir şey.

I thought I would sing it for you.

Senin için şarkı söyleyeceğimi düşündüm. Daha

Does it make it any easier? I'm not sure.

kolay hale getiriyor mu? Emin değilim.

And no, I'm not getting paid for this.

Ve hayır, bunun için para almıyorum.

I'm not getting paid for advertising these products.

Bu ürünlerin reklamını yaptığım için para almıyorum.

I wish I was. I really do.

Keşke olsaydım. Gerçekten yaptım.

It's the real thing.

Bu gerçek bir şey.

It is a well-known advertising slogan.

Bilinen bir reklam sloganıdır.

It's the real thing.

Bu gerçek bir şey.

Actually, it is something I used to consume

Aslında artık

many years ago, although I don't have it anymore.

elimde olmasa da yıllar önce tükettiğim bir şeydi.

So it's something I used to have, but now I don't have it.

Yani eskiden sahip olduğum bir şeydi ama şimdi bende yok.

Oh, Oh, hello, Hyacinth.

Ah, merhaba, Sümbül.

Hello, Hyacinth. Oh.

Merhaba Sümbül. Ah.

Oh, fancy pants.

Oh, süslü pantolonlar.

Yeah.

Evet.

Beatriz says, honestly,

Beatriz, dürüst olmak gerekirse,

I'm not loving it.

bundan hoşlanmadığımı söylüyor.

Well, sometimes it is good, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse bazen iyidir.

That's what I say,

Ben de bunu söylüyorum

Hyacinth.

Sümbül. O

Well, then, yes, and also Cristina as well.

zaman, evet ve ayrıca Cristina da.

Many years ago, it used to be the slogan for

Yıllar önce

Coca Cola.

Coca Cola'nın sloganıydı.

I don't drink Coca Cola anymore.

Artık Coca Cola içmiyorum.

It's too sugary.

Çok şekerli.

It rots your teeth.

Dişlerinizi çürütür.

It makes your teeth fall out.

Dişlerinizin düşmesine neden olur.

But I know a lot of people do like it, especially the young.

Ama pek çok insanın bundan hoşlandığını biliyorum, özellikle gençler.

It's the real thing.

Bu gerçek bir şey.

Coca Cola.

Coca Cola.

It's a big one, I suppose.

Sanırım büyük bir tane.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

Just do it.

Sadece yap.

Just do it.

Sadece yap.

Just do it.

Sadece yap.

You know, one day I'm going to be a voiceover artist.

Biliyor musun, bir gün seslendirme sanatçısı olacağım.

I, I really think I could use my voice in advertising.

Ben, gerçekten sesimi reklamcılıkta kullanabileceğimi düşünüyorum.

But just do it.

Ama sadece yap.

Just do it.

Sadece yap.

Just do it.

Sadece yap.

It's snowing again.

Yine kar yağıyor.

I'm not joking.

Şaka yapmıyorum.

Look behind me. It's snowing.

arkama bak Kar yağıyor.

The snow is falling.

Kar yağıyor.

I don't know why.

Neden bilmiyorum.

Why is it snowing suddenly?

Neden aniden kar yağıyor?

Oh, quite a few people have got this one, right.

Oh, epeyce insan buna sahip, değil mi?

Oh, very nice fancy pants.

Oh, çok güzel süslü pantolonlar.

I have a feeling that lots of you like to use

Birçoğunuzun

this particular product

bu ürünü

just to do it. Is Nike.

sadece bunu yapmak için kullanmayı sevdiğine dair bir his var. Nike mi? Yıllar önce

Although I used to pronounce it, like,

falan telaffuz etmeme rağmen

many years ago, I used to say night,

, gece derdim

but apparently it isn't night.

ama görünüşe göre gece değil. Bu

It's Nike.

Nike.

Okay, fair enough.

Tamam, yeterince adil.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

I suppose this one is for the ladies.

Sanırım bu bayanlar için.

This one is for the ladies watching

Bu, izleyen bayanlar için

because you're worth it.

çünkü buna değersin.

Because you're worth it.

Çünkü sen buna değersin.

Does anyone know

which product or maybe it is a certain

Hangi ürün olduğunu bilen var mı veya belki de belirli bir

brand of products

ürün markasıdır

Oh, hello.

Oh, merhaba.

Hello, Eric.

Merhaba Eric.

Hello, Luanne.

Merhaba Luanne.

Luanne Trevisan. Hello to you.

Luanne Trevisan. Merhaba sana.

Thank you for your correct answer to the previous mystery product.

Önceki gizemli ürüne verdiğiniz doğru yanıt için teşekkür ederiz.

So this one is

Yani bu,

because you're worth it.

çünkü sen buna değersin.

I think the ladies will know this one.

Hanımların bunu bileceğini düşünüyorum.

I think the females watching will know what this is.

İzleyen bayanların bunun ne olduğunu anlayacağını düşünüyorum.

Palmira.

Palmira.

Oh, yes. Palmira.

Oh evet. Palmira.

Definitely.

Kesinlikle.

And also Christina as well.

Ayrıca Christina'yı da.

Oh, very nice.

Oh çok güzel.

Because you're worth it.

Çünkü sen buna değersin.

You often see.

Sık sık görürsünüz.

Who is it?

Kim o?

Is it Is it Jennifer Aniston?

Jennifer Aniston mı?

She used to do a lot of adverts for this particular company.

Bu özel şirket için birçok reklam yapardı.

I think she did.

Sanırım yaptı.

So we have red.

Yani elimizde kırmızı var.

Red also.

Ayrıca kırmızı.

Anna, christina.

Anna, Kristina.

Hello, fa for your final moustapha.

Merhaba, son Mustafa'nız için fa.

Hello to you.

Merhaba sana.

Thank you for joining me.

Bana katıldığın için teşekkür ederim.

I am with you for a few more moments.

Birkaç dakika daha seninleyim.

So this particular brand,

Yani bu özel marka,

because you're worth it is

çünkü sen buna değersin,

L'Oreal.

L'Oreal.

L'Oreal. Based?

L'Oreal. Temelli?

I believe they are based in Paris.

Paris merkezli olduklarına inanıyorum.

In fact, I I think it says so there on the screen.

Aslında, ekranda öyle yazdığını düşünüyorum.

Mr. Duncan, it's right in front of you.

Bay Duncan, tam önünüzde.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

If you are watching in Britain, if you are a person

İngiltere'de izliyorsanız,

who lives in Britain or England,

İngiltere'de veya İngiltere'de yaşayan biriyseniz,

you might know the answer to this one.

bunun cevabını biliyor olabilirsiniz.

But I want to use my lovely deep voice for this.

Ama bunun için sevimli derin sesimi kullanmak istiyorum.

Do you mind? Okay.

Sakıncası var mı? Tamam aşkım.

I'm going to use my deep voice. Here

Derin sesimi kullanacağım. Burada

all because the lady laughs

hep hanım gülüyor diye

What what does the lady love?

hanım neyi sever?

All because the lady laughs.

Hepsi bayan güldüğü için.

What What does she love?

Neyi seviyor?

What does the lady love?

Hanımefendi neyi sever?

What does she like?

Nelerden hoşlanır?

Think of something that ladies enjoy.

Hanımların hoşlandığı bir şey düşünün.

Something ladies like

Hanımların sevdiği bir şey,

all because a lady loves.

çünkü bir hanımefendi sever.

What?

Ne?

Hello, Dorothy. Dorothy is here.

Merhaba Dorothy. Dorothy burada.

Hello, Dorothy. Nice to see you here.

Merhaba Dorothy. Seni burada görmek güzel.

Your background with the wet window looks very nice.

Islak pencereli arka planınız çok güzel görünüyor.

It is a little bit like ice flowers.

Biraz buz çiçeklerine benziyor.

It does look very strange.

Çok garip görünüyor.

Yes, because my camera has now gone out of focus.

Evet, çünkü kameram artık odaktan çıktı.

But you can see behind me, we are having some crazy weather today.

Ama arkamda görebilirsiniz, bugün çılgın bir hava yaşıyoruz.

Crazy Absolutely crazy.

Çılgın Kesinlikle çılgın.

The weather is mad.

Hava kızgın.

Vitesse says diamonds.

Vitesse elmas diyor.

Oh, yes, I like that. One.

Ah, evet, hoşuma gitti. Bir.

Diamonds, perhaps all because the lady loves

Elmaslar, belki de hepsi hanımefendi sevdiği için

And if you live in the UK, you will know what this one is.

Ve eğer Birleşik Krallık'ta yaşıyorsanız, bunun ne olduğunu bileceksiniz.

I think so.

Bence de.

I used to be a man.

Ben bir erkektim.

A man would climb up the side of a building,

Bir adam bir binanın yan tarafına tırmanırdı

or maybe he would go into someone's house or someone's room.

ya da belki birinin evine ya da odasına girerdi.

And he would leave

Ve

a box of chocolates.

bir kutu çikolata bırakırdı.

And the brand

Ve marka,

is milk tray by Cadbury's Cadbury's milk tray.

Cadbury's Cadbury's süt tepsisinin yanındaki süt tepsisi.

So a huge box of chocolates

Yani

that were often left for a lady to discover later on.

genellikle bir bayanın daha sonra keşfetmesi için bırakılan kocaman bir çikolata kutusu.

And the slogan was all

Ve slogan,

because the lady loves milk.

hanımın sütü sevdiği içindi.

Try But of course, these days that might be a bit sexist,

Deneyin Ama elbette, bu günlerde biraz cinsiyetçi olabilir,

you say, because men like chocolate as well.

çünkü erkekler de çikolatayı seviyor diyorsunuz.

They really do

Gerçekten yapıyorlar

Here we go.

İşte başlıyoruz.

We've got a couple more

Birkaç tane daha var

Have a break.

.

Have a

what?

Ne var?

Have a break.

Ara vermek.

Have a

What?

Ne var?

A well-known brand.

Tanınmış bir marka.

Something else to eat.

Yiyecek başka bir şey.

Something else that you can eat.

Yiyebileceğiniz başka bir şey.

Another product that is very popular.

Çok popüler olan başka bir ürün.

Something that I like to eat as well from time to time.

Benim de zaman zaman yemeyi sevdiğim bir şey.

Have a break.

Ara vermek. Ne

Have a

var

what Oh.

Ah.

Oh, I can eat

Oh,

very nice fancy pants to you.

sana çok güzel süslü pantolonlar yiyebilirim.

I can eat it.

Onu yiyebilirim.

Very good.

Çok güzel.

Yes, I think it is Nestlé.

Evet, sanırım Nestlé.

I think Nestlé are the ones

Bence

that make this particular product.

bu özel ürünü Nestlé yapıyor.

Have a break.

Ara vermek.

Have a Kit-Kat.

Kit-Kat'ınız olsun.

I have to be honest with you.

Sana karşı dürüst olmalıyım.

I do like Kit Kats.

Kit Kats'ı severim.

And these days, you can get lots of different flavours as well.

Ve bu günlerde, pek çok farklı tat da alabilirsiniz.

You can get orange Kit Kat, mint Kit Kat.

Turuncu Kit Kat, nane Kit Kat alabilirsiniz.

There is even a tea.

Çay bile var.

Kit Kat, a Kit Kat that tastes like tea.

Kit Kat, tadı çay gibi olan bir Kit Kat.

Quite popular in Asia.

Asya'da oldukça popüler.

In fact,

Aslında

I have a break.

bir molam var. Şimdi

Have a Kit Kat

bir Kit Kat

and the final one

ve sonuncusu alın

now, I suppose I can't give you

, sanırım

this one as a quiz, so I'm just going to show it to you.

bunu size bir test olarak veremem, o yüzden size göstereceğim.

This is probably

Bu muhtemelen

one of the

most well known slogans in this country and maybe around the world as well.

bu ülkede ve belki de dünyada en çok bilinen sloganlardan biridir. İşte

So here it is.

burada. Çocukken büyürken

And I always remember this when I was growing up as a child,

bunu hep hatırlıyorum

because I love baked beans.

çünkü kuru fasulyeyi severim.

I do. I love baked beans.

Evet. Kuru fasulyeyi severim.

I like to have a big

Büyük bir

bowl of baked beans.

kase kuru fasulye yemeyi severim.

Or last night I had some baked beans

Ya da dün gece akşam yemeğimle birlikte kuru fasulye yedim

with my dinner last night.

.

Oh, yes.

Oh evet.

Beans means high.

Fasulye yüksek demektir.

I think this might be the most

Bence bu, bir marka veya ürünle ilgili en

well known or one of the most well known slogans

bilinen veya en bilinen sloganlardan biri olabilir.

that is connected to a brand

or a product Beans means Heinz.

Fasulye, Heinz anlamına gelir.

And I always remember this when I was growing up as a child.

Ve çocukken büyürken bunu hep hatırlıyorum .

That's probably the reason why I like baked beans.

Kuru fasulyeyi sevmemin sebebi muhtemelen bu.

So much. I think so.

Bu kadar. Bence de.

So those are the advertisements.

Yani reklamlar bunlar.

By the way,

Bu arada

a slogan can also be called a strap line.

bir slogana kayış çizgisi de denilebilir.

Have you ever heard of that phrase strap line?

Hiç bu kayış hattı ifadesini duydunuz mu?

A strap line is something that you fix

Askı ipi,

to a product, the thing that you want people to remember.

bir ürüne sabitlediğiniz, insanların hatırlamasını istediğiniz şeydir. Bu

So that is the reason why they call it a strap line.

yüzden ona kayış hattı demelerinin nedeni budur.

Imagine something that is connected to a product

Bir ürüne bağlı bir şey

or maybe something that is connected to a certain thing.

veya belki de belirli bir şeye bağlı bir şey hayal edin.

So a slogan can also be called a strap line

Yani bir slogan aynı zamanda kayış çizgisi olarak da adlandırılabilir,

you might have a strap line on a radio station.

bir radyo istasyonunda kayış çizginiz olabilir.

You might have a strap line

or a slogan on an advert or maybe a jingle.

Bir reklamda veya belki bir jingle'da bir kayış hattınız veya sloganınız olabilir.

The word jingle refers to

Jingle kelimesi,

something that is played quite often on a radio station,

bir radyo istasyonunda oldukça sık çalınan,

something that is played, and hopefully

çalınan ve umarım

it is something that is remembered by you.

sizin tarafınızdan hatırlanan bir şeydir.

Appear in your brain.

Beyninizde görünün.

A jingle is a short, repeated

Bir jingle, kısa, tekrarlanan bir

slogan or song.

slogan veya şarkıdır.

Did it? It did. It did Mr.

Öyle mi? O yaptı. Bay

Duncan, did it do something like that?

Duncan yaptı, böyle bir şey yaptı mı?

So that might be a jingle. It might be

Yani bu bir jingle olabilir.

You might be listening to a radio station

Bir radyo istasyonu dinliyor olabilirsiniz

and the radio station might have a little jingle

ve radyo istasyonunda küçük bir jingle olabilir

Easy listing all the way

Something like that.

.

So that would be a jingle.

Yani bu bir jingle olurdu.

Jingle is something that is played often.

Jingle sıklıkla çalınan bir şeydir.

Quite often.

Oldukça sık.

On the radio.

Radyoda.

You will hear the jingle, maybe a commercial as well.

Jingle'ı, belki bir reklamı da duyacaksınız.

Easy listening, although

Dinlemesi kolay, gerçi

so that's my little jingle.

bu benim küçük jingle'ım.

Did you like did you like my jingle?

jingle'ımı beğendin mi?

Thank you very much for that.

Bunun için çok teşekkür ederim.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

Great sounds.

Harika sesler.

Wherever you are,

Nerede olursanız olun,

That is another jingle that you might hear on the radio.

radyoda duyabileceğiniz başka bir jingle.

A slogan can also be humorous.

Bir slogan da komik olabilir.

A slogan can be something that is humorous.

Slogan komik bir şey olabilir.

You you use the slogan to make people smile or laugh.

İnsanları gülümsetmek veya güldürmek için sloganı kullanıyorsunuz.

So you might find that sometimes a slogan is used

Yani bazen

to make people smile, laugh.

insanları gülümsetmek, güldürmek için bir slogan kullanıldığını fark edebilirsiniz.

For example,

Örneğin,

here is a good slogan

işte iyi bir slogan

and also a photograph to go with it.

ve onunla uyumlu bir fotoğraf.

Oh, dear.

Ah hayatım.

He doesn't look very happy.

Pek mutlu görünmüyor.

And why?

Ve neden?

Why does he look unhappy?

Neden mutsuz görünüyor?

Because

Çünkü

he hates Mondays.

pazartesilerden nefret ediyor.

So there is an interesting slogan.

Yani ilginç bir slogan var.

It is being used in a humorous way.

Esprili bir şekilde kullanılıyor.

It is also a sentence that might be used by many people

Aynı zamanda pek çok kişinin kullanabileceği bir cümledir.

And then you have a funny photograph as well

Ve altında komik bir fotoğrafınız da olur

underneath because the dog looks unhappy.

çünkü köpek mutsuz görünüyor.

So not only do we have the slogan, we also have an image as well.

Yani sadece sloganımız değil, bir de imajımız var.

So sometimes a slogan can be humorous,

Bu yüzden bazen bir slogan komik olabilir,

something we are saying or showing

that relates to something that is common or well known.

yaygın veya iyi bilinen bir şeyle ilgili olarak söylediğimiz veya gösterdiğimiz bir şey.

Here's another one you will quite often see this in the workplace.

İşte bunu işyerinde oldukça sık göreceğiniz bir tane daha .

So if you go to an office, or maybe if you go to a place

Yani bir ofise giderseniz veya belki de

where lots of people are working, you might see this somewhere

çok sayıda insanın çalıştığı bir yere giderseniz, bunu duvarda bir yerlerde görebilirsiniz

on the wall.

.

And this once again is a slogan, but it's also humorous.

Ve bu yine bir slogan ama aynı zamanda komik.

You don't have to be mad to work here,

Burada çalışmak için deli olmanıza gerek yok

but it helps

ama yardımcı oluyor

They are saying that,

Diyorlar ki,

yes, you can be crazy if you work here,

evet, burada çalışırsanız deli olabilirsiniz

and sometimes it might be actually a benefit if you are a little bit crazy.

ve bazen biraz deli olmanızın aslında bir faydası olabilir .

It might be easy for you to work here if you are mad.

Eğer deliysen burada çalışmak senin için kolay olabilir.

You don't have to be mad to work here, but it helps.

Burada çalışmak için deli olmanıza gerek yok ama yardımcı oluyor.

It does help.

Yardımcı olur.

Here's another one often used

İşte sık sık

as a joke.

şaka olarak kullanılan bir tane daha.

Maybe you are driving around in an old car.

Belki de eski bir arabada dolaşıyorsunuz.

Maybe your car is old and beaten.

Belki de araban eski ve yıpranmıştır.

Maybe it is covered in rust and on the back

Belki pasla kaplıdır ve arkasında

you will have a little sticker

that says My other car is a Mercedes.

Diğer arabam bir Mercedes yazan küçük bir çıkartma olacaktır.

So that particular slogan is saying that,

Bu özel slogan,

well, maybe my my car that I'm driving now is old and beaten up.

belki de şu anda kullandığım arabamın eski ve hırpalanmış olduğunu söylüyor.

But at home, I have a Mercedes

Ama evde Mercedes'im var

Of course, we all know

Tabii ki onların

that they don't have a Mercedes at home.

evinde Mercedes olmadığını hepimiz biliyoruz.

So you might see this on the back of an old car, an old beaten car.

Yani bunu eski bir arabanın arkasında görebilirsiniz, eski bir araba.

An old rusty car, and they might put this on the back.

Eski, paslı bir araba ve bunu arkasına koyabilirler.

My other car is a Mercedes.

Diğer arabam Mercedes.

Of course, you can also say my other car is a Ferrari.

Tabii diğer arabam da Ferrari diyebilirsiniz.

My other car is a Lamborghini.

Diğer arabam bir Lamborghini.

So there are many ways of expressing this.

Yani bunu ifade etmenin birçok yolu var. İsterseniz ekranın alt kısmına

You can put another luxury car brand

başka bir lüks otomobil markası koyabilirsiniz

at the bottom of the screen if you want

Here's another one.

İşte bir tane daha.

I'm going to show you this and I'm going to try and come up

Size bunu göstereceğim ve

with some slogans to go with this photograph.

bu fotoğrafa uygun bazı sloganlar bulmaya çalışacağım.

So here is a photograph but unfortunately, it has no slogan.

İşte bir fotoğraf ama ne yazık ki sloganı yok.

Oh, isn't that lovely? It's not cute.

Ah, çok hoş değil mi? Bu sevimli değil.

So I thought I would ask you.

Bu yüzden sana soracağımı düşündüm. Bu resimle birlikte

Can you think of any slogans that we can use

kullanabileceğimiz herhangi bir slogan düşünebiliyor musunuz

to go with this picture?

?

Now, think of what you're looking at.

Şimdi, neye baktığınızı düşünün.

You have three cats inside a large cup.

Büyük bir bardağın içinde üç kediniz var.

So maybe we can invent

Belki de

or create our own slogan to go with this photograph.

bu fotoğrafa uygun kendi sloganımızı icat edebilir veya yaratabiliriz.

Maybe there is something we can do

Belki yapabileceğimiz bir şey vardır

Oh, Z.

Ah, Z.

Seka says my other car is a Ford Mustang.

Seka diğer arabamın Ford Mustang olduğunu söylüyor.

I think maybe Mr.

Galiba Bay

Steve will have that on the back of his car.

Steve'in arabasının arkasında o var.

I think so.

Bence de.

Mr. Steve is always wishing

Bay Steve her zaman

that he had a Ford Mustang.

bir Ford Mustang'i olmasını diliyor.

I think so.

Bence de.

Queen Enoch says

Kraliçe Enoch

jingles are a little bit like being brainwashed.

jingle'ların biraz beyni yıkanmış gibi olduğunu söylüyor.

They are a little bit.

Onlar biraz. Bu ülkede radyoda çıkan

There is there is a well-known jingle

meşhur bir jingle var

that appears on the radio in this country

and its advertising A company that will repair

ve onun reklamı

or replace the windshield on your car.

Arabanızın ön camını tamir edecek veya değiştirecek bir firma.

So the front piece of glass that the driver and the front passenger look through,

Böylece sürücü ve ön yolcunun baktığı ön cam parçası

they will actually repair or replace.

aslında onarılacak veya değiştirilecek.

And the product has the most annoying jingle.

Ve ürün en sinir bozucu jingle'a sahip.

And it is played

Ve

all the time on many radio stations.

birçok radyo istasyonunda her zaman çalınır.

So, yes, sometimes I agree with you.

Yani, evet, bazen seninle aynı fikirdeyim.

Sometimes jingles can be almost like being brainwashed,

Bazen jingle'lar neredeyse beyni yıkanmış gibi olabilir,

especially when you hear it many, many times

özellikle de bir fiyatına pek çok kez

Three for the price of one.

Üç kez duyduğunuzda.

I think that's a good one. That's a good one.

Bence bu iyi bir şey. Bu iyi bir tanesi.

So maybe the slogan, maybe the thing we can put underneath here

Yani belki slogan, belki altına koyabileceğimiz şey

three for the price of one.

bir fiyatına üç.

So instead of getting just one you get three,

Yani sadece bir tane almak yerine,

three little cats in a cup

bir bardakta üç, üç küçük kedi alıyorsunuz,

I have come up with three of my own.

ben de kendimden üç tane buldum.

Would you like to see them?

Onları görmek ister misin?

Here we go.

İşte başlıyoruz.

The first one,

Birincisi,

it's teatime

çay saati.

The second one, tea for three

İkincisi, üç kişilik çay

because there are three cats in the cup and then the third one.

çünkü fincanda üç kedi var ve üçüncüsü.

There it is at the bottom.

İşte altta.

Three lamps, please.

Üç lamba lütfen.

It's tea time

Çay saati

tea for 33 lamps, please,

33 lambalık çay lütfen,

because there are three kitchens in the cup, so I think that's quite suitable.

çünkü fincanda üç mutfak var, bu yüzden bence bu oldukça uygun.

What do you think?

Ne düşünüyorsun?

Oh, my.

Aman.

All my slogans. Good or not?

Tüm sloganlarım. İyi ya da değil?

Or are they a load of rubbish?

Yoksa onlar bir çöp yığını mı?

Please let me know.

Lütfen bana bildirin.

And yes, they are

Ve evet,

very cute.

çok sevimliler.

I think so.

Bence de.

We have almost

come to the end of today's live stream.

Bugünkü canlı yayınımızın neredeyse sonuna geldik.

But I will be back tomorrow.

Ama yarın döneceğim.

25 days.

25 gün.

I will be with you.

seninle olacağım

25 days of live streams.

25 günlük canlı yayın.

So I am back tomorrow.

O yüzden yarın dönüyorum.

Live from 2 p.m.

14:00'dan itibaren canlı yayın

UK time.

İngiltere saati.

And yes, I will be very excited tomorrow.

Ve evet, yarın çok heyecanlı olacağım.

Because it's Friday and I will have Saturday as my best day.

Çünkü bugün Cuma ve en iyi günüm Cumartesi olacak.

So I will not be with you on Saturday, but I will be with you tomorrow.

Bu yüzden Cumartesi günü yanınızda olmayacağım ama yarın yanınızda olacağım.

From 2 p.m. UK time.

öğleden sonra 2'den itibaren İngiltere saati.

I hope you've enjoyed that.

Umarım bundan zevk almışsındır.

We were talking all about slogans today.

Bugün sloganlardan bahsediyorduk.

Slogans, and I'm sure where you are.

Sloganlar ve eminim neredesin. Ülkenizde kendi sloganlarını kullanan

There must be many products, many products that use their

birçok ürün, birçok ürün olmalı

own slogans in your country.

.

And if you want to tell me what they are, you can

Ve bana bunların ne olduğunu söylemek istersen,

you can write them in the comments underneath.

altına yorumlara yazabilirsin.

Don't forget also, if you like this, please give me a lovely thumbs up.

Ayrıca unutmayın, eğer bunu beğendiyseniz, lütfen bana güzel bir başparmak verin.

Please give me a link as well.

Lütfen bana da link verin.

That would be very nice indeed.

Bu gerçekten çok güzel olurdu.

Thank you for your company today.

Bugün şirketiniz için teşekkür ederiz.

Thank you for joining me.

Bana katıldığın için teşekkür ederim.

Yes, it's been a very long one.

Evet, çok uzun zaman oldu.

One hour and 20 minutes I been with you.

Bir saat 20 dakika seninleydim.

So we have been together for a very long time today.

Bu yüzden bugün çok uzun bir süredir birlikteyiz.

I hope you've enjoyed it.

Umarım eğlenmişsindir.

Thank you, Serena.

Teşekkürler Serena.

Thank you, Richard.

Teşekkürler, Richard.

Thank you. Also to Quinn.

Teşekkür ederim. Quinn'e de.

Thank you, Palmira.

Teşekkürler Palmira.

And the.

Ve.

Sometimes I like to encourage you

Bazen

to think a little bit when I'm asking my questions.

sorularımı sorarken sizi biraz düşünmeye teşvik etmek istiyorum.

So, yes, sometimes they might be a little bit difficult.

Yani, evet, bazen biraz zor olabilirler.

I have something new for you tomorrow.

Yarın senin için yeni bir şeyim var. İngilizce diliyle bağlantılı

We will be looking at one or two things connected to the English language.

bir veya iki şeye bakacağız .

I hope you will join me then.

Umarım o zaman bana katılırsın.

Thank you very much for your company, and I will see you tomorrow.

Şirketiniz için çok teşekkür ederim, yarın görüşürüz.

And as I said, I will be with you. With you.

Ve dediğim gibi, seninle olacağım. Seninle.

Live from 2 p.m. UK time.

14:00'dan itibaren canlı yayın İngiltere saati.

It is Friday. Tomorrow.

Cuma. Yarın.

Good.

İyi.

Thank goodness for that.

Bunun için tanrıya şükürler olsun.

And of course, until tomorrow.

Ve tabii ki yarına kadar.

You know what's coming next?

Sırada ne var biliyor musun?

Yes, you do...

Evet,

ta ta for now.

şimdilik... ta ta yapıyorsun.