USING THE PREFIXES - under / over - English Addict / LIVE Learning / WED 29th JUNE 2022

Here we go again.

Yine başlıyoruz.

It's so nice to see you here once more.

Seni bir kez daha burada görmek çok güzel.

Yes, we are back once again.

Evet, bir kez daha geri döndük.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

Thank you very much. Here we go.

Çok teşekkür ederim. İşte başlıyoruz. Bilgisayar ekranınızın önünde

Thank you for sitting down in front of your computer screen.

oturduğunuz için teşekkür ederiz .

And here I am once again on a very strange day.

Ve işte yine çok garip bir gündeyim.

We have sunshine, we have wind.

Güneşimiz var, rüzgarımız var.

We also have Mr.

Steve wandering around in the garden as well.

Ayrıca bahçede dolaşan Bay Steve'imiz de var.

We are back together.

Tekrar beraberiz.

Yes, it is.

Evet öyle.

English addict coming to you live from the birthplace of the English language,

İngiliz bağımlısı size İngilizcenin doğum yerinden canlı olarak geliyor,

which just happens to be, oh, my goodness, it is England.

orası tesadüfen, aman tanrım, orası İngiltere.

David.

David.

Yes, we are back.

Evet, geri döndük.

Hi, everybody.

Selam millet.

Hi. Hello. Hi, everybody.

MERHABA. Merhaba. Selam millet.

This is Mr.

Ben

Duncan in England. How are you today?

İngiltere'den Bay Duncan. Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay?

?

I hope so.

Umarım. Mutlu

Are you happy?

musun?

I want to see those smiles on your face.

Yüzündeki o gülümsemeleri görmek istiyorum. Dünyanın neresinde olursan

I want to see you smiling wherever you are in the world.

ol gülümsediğini görmek istiyorum .

Hello to you.

Merhaba sana.

And here we are.

Ve işte buradayız.

We are now live on YouTube.

Artık YouTube'da yayındayız.

It is English addict extra.

Ekstra bir İngiliz bağımlısıdır.

Everything is a little bit different.

Her şey biraz farklı.

You may have noticed already the studio is still looking different.

Stüdyonun hala farklı göründüğünü fark etmiş olabilirsiniz. Şu anda bizimle kalan

We have a very special guest staying with us at the moment.

çok özel bir konuğumuz var .

So my studio is being used for other things, but we are here.

Stüdyom başka şeyler için kullanılıyor ama biz buradayız.

First of all, sorry about Sunday.

Her şeyden önce, Pazar için üzgünüm.

I wasn't here with you on Sunday, but we are here today.

Pazar günü yanınızda değildim ama bugün buradayız.

Anyway, we've made it

Her neyse,

even though on Sunday I was not with you, for which I apologise.

Pazar günü sizinle birlikte olamamama rağmen başardık, bunun için özür dilerim.

But then we are here now, so it doesn't really matter when you think about it.

Ama sonra şimdi buradayız, bu yüzden ne zaman düşündüğünüz önemli değil.

Because I wasn't with you one Sunday.

Çünkü bir pazar günü seninle değildim.

But now Sunday has gone.

Ama şimdi Pazar gitti.

And now it's a new day

Ve şimdi yeni bir gün

and we are here together.

ve burada beraberiz.

So that's the most important thing.

Yani bu en önemli şey.

Yes, my name is Duncan.

Evet, benim adım Duncan.

I talk about the English language.

İngilizce dilinden bahsediyorum.

You might say that I am one of those up there.

Oradakilerden biri olduğumu söyleyebilirsin.

I'm an English addict.

Ben bir İngiliz bağımlısıyım.

You see, I like English very much,

Görüyorsun, İngilizceyi çok seviyorum

and I have a feeling maybe you do as well.

ve içimden bir ses belki sen de seversin.

Yes, we have made it all the way

Evet, bir

to the middle of another week.

haftanın daha ortasına kadar geldik.

It's nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

And sharing your Wednesday

Ve çarşamba gününüzü

with us.

bizimle paylaşmak.

Beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep,

Bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip,

beep, beep, beep, tbd, tbd, tbd, tbd.

bip, bip, tbd, tbd, tbd, tbd.

Anything appears.

Herhangi bir şey görünür.

Everything is different today.

Bugün her şey farklı.

It all feels different. Everything

Her şey farklı hissettiriyor.

now between you and me, I'm not a big fan of change.

Aramızda kalan her şey, büyük bir değişim hayranı değilim.

When things change, I'm not a very big fan.

İşler değiştiğinde, çok büyük bir hayran değilim.

However, there have been some big changes taking place this week.

Ancak, bu hafta meydana gelen bazı büyük değişiklikler oldu .

First of all, my studio looks slightly different

Her şeyden önce, benim stüdyom biraz farklı görünüyor, bu

so that is a little bit different.

yüzden biraz farklı.

Wait there a moment. There is something annoying me

Orada bir dakika bekleyin. Burada beni rahatsız eden bir şey var

right here.

.

Let me just make a little change.

Biraz değişiklik yapayım.

My screen is showing on the camera and it really is annoying.

Ekranım kamerada görünüyor ve bu gerçekten can sıkıcı.

You know what it's like?

Bunun nasıl bir şey olduğunu biliyor musun?

Sometimes small things can be more

Bazen küçük şeyler

annoying than big things.

büyük şeylerden daha can sıkıcı olabilir.

Maybe something very small, something tiny,

Belki çok küçük bir şey, küçücük bir şey

but you are very aware of it

ama sen bunun çok farkındasın

and it becomes annoying over time.

ve zamanla can sıkıcı bir hal alıyor.

So my computer screen is showing here on the camera

Yani bilgisayar ekranım burada kamerada görünüyor

and I find it really annoying.

ve bunu gerçekten sinir bozucu buluyorum. ben

I am fussy.

telaşlıyım

It is something that a lot of a lot of people say, including Mr.

Bu, Bay Steve dahil pek çok insanın söylediği bir şey

Steve. Steve is always complaining.

. Steve her zaman şikayet ediyor. "

He says, Duncan, you are too fussy

Duncan,

when you are setting up your camera

kameranı

and your equipment, you are too fussy.

ve ekipmanını kurarken çok titizsin, çok titizsin" diyor.

Well, I think it is a good thing to be fussy.

Bence telaşlı olmak iyi bir şey.

Sometimes you need a little bit of perfection in the world.

Bazen dünyada biraz mükemmelliğe ihtiyacın var . Öyle

Don't you think

düşünmüyor musun

so? Yes.

That is annoying me.

? Evet.

Bu beni rahatsız ediyor.

I'm going to change that a little bit later on so you can't see it on the screen.

Bunu biraz sonra ekranda görememeniz için değiştireceğim.

Yes, we are back.

Evet, geri döndük.

And yes, we are here together

Ve evet,

live from England.

İngiltere'den canlı yayında birlikte buradayız.

I suppose I should also say hello to the live chat.

Sanırım canlı sohbete de merhaba demeliyim.

Nice to see you here as well, all my fellow English addicts

Sizi de burada görmek güzel, dünyanın dört bir yanından izleyen tüm İngilizce bağımlısı arkadaşlarım

watching around the world, this is the largest

, burası internetteki en büyük

classroom on the Internet.

sınıf. Şu

Hundreds of thousands,

if not millions of people are watching right now.

anda yüzbinlerce hatta milyonlarca insan izliyor.

And this is also the friendliest community on YouTube as well.

Bu aynı zamanda YouTube'daki en arkadaş canlısı topluluktur .

A lot of lovely messages saying, Mr.

Bay

Duncan, we love meeting up on your live chats

Duncan, canlı sohbetlerinizde buluşmayı seviyoruz

and we think it is a very friendly place to be.

ve buranın çok samimi bir yer olduğunu düşünüyoruz diyen bir sürü güzel mesaj.

Well, I try my best.

Pekala, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Size

I try to give you something that is enjoy able nice

eğlenceli, güzel

but also friendly at the same time, and

ama aynı zamanda arkadaş canlısı bir şey vermeye çalışıyorum ve

dare I say honest.

dürüst olmaya cesaret ediyorum.

Oh, sometimes being honest means

Oh, bazen dürüst olmak,

maybe hurting someone, maybe saying

belki birini incitmek, belki

something that another person does not like,

başka birinin hoşlanmadığı bir şeyi,

that sometimes you have to do it.

bazen senin yapman gerektiğini söylemek demektir.

As I said, we have the live chat as well as usual,

Dediğim gibi, işler biraz farklı olsa da, her zamanki gibi canlı sohbetimiz var

although things are a little bit different.

.

We have Beatrice.

Beatrice'imiz var.

Hello, Beatrice.

Merhaba, Beatrice.

Guess what, you are first on today's live chat.

Bil bakalım ne oldu, bugünün canlı sohbetinde birinci sensin.

Congratulations to you.

Tebrikler.

Things will be back to normal on Sunday.

Pazar günü işler normale dönecek.

Everything looking more normal on Sunday.

Pazar günü her şey daha normal görünüyor.

Congratulations, Beatrice.

Tebrikler, Beatrice.

We also have Palmira here today.

Bugün burada Palmira da var.

And we are we? Oh, Victoria.

Ve biz biz miyiz? Ah, Victoria.

Hello, Victoria.

Merhaba Victoria.

Or should I say hello, Victoria?

Yoksa merhaba mı demeliyim Victoria?

Said Seka.

Seka dedi.

We also have Alessandra and Paolo.

Ayrıca Alessandra ve Paolo'muz da var.

Hello, Paolo, nice to see you back.

Merhaba Paolo, seni tekrar görmek güzel.

Also, after my little absence

Ayrıca Pazar günkü küçük yokluğumdan sonra

on Sunday, I was not here on Sunday.

Pazar günü burada değildim.

Hello.

Merhaba.

Also, Vitesse is here as well.

Ayrıca Vitesse de burada.

Vitesse.

Vitesse.

Hello to Vitesse.

Vitesse'ye merhaba.

It's nice to see you back as well.

Seni tekrar görmek de güzel.

Did you have a nice party?

Güzel bir partin oldu mu? Bazı arkadaşlarınla

I believe you were attending a party with some of your friends.

bir partiye katıldığına inanıyorum .

So did you have a good time? Was it fun?

Peki iyi vakit geçirdin mi? Eğlencelimiydi?

Did you have lots to drink?

Çok mu içtin?

Maybe.

Belki.

I think sometimes if you are celebrating,

Bazen kutlama yapıyorsan

I think it's okay to have a little drink,

biraz içki,

maybe some wine, beer or champagne.

belki biraz şarap, bira veya şampanya içmenin sorun olmadığını düşünüyorum.

Oh, did you see the live stream?

Ah, canlı yayını gördün mü?

Because we had

Çünkü

a special occasion last week.

geçen hafta özel bir gün yaşadık.

It was last Friday.

Geçen cumaydı. 1 milyon aboneye ulaştığımızda

We had a very special occasion as we reached 1 million subscribers.

çok özel bir gün yaşadık .

So now it is official we have 1 million subscribers.

Yani artık resmi olarak 1 milyon abonemiz var.

The only thing I wish is that

Tek dileğim

I had 1 million people watching.

1 milyon kişinin izlemesi.

That would be nice.

İyi olur.

So if you know any people who are subscribed to my YouTube channel

Bu yüzden YouTube kanalıma abone olup

but you haven't watched or they haven't watched for a long time, let them know, say Mr.

da sizin izlemediğiniz veya uzun süredir izlemediği kişiler tanıyorsanız onlara haber verin Bay

Duncan is still on his live.

Duncan hala canlı yayında diyelim.

You can actually chat on the chat box live to Mr.

Sohbet kutusunda Bay Duncan ile gerçekten canlı sohbet edebilirsiniz

Duncan and he's still alive.

ve o hala yaşıyor.

It is amazing

how many people last week during the celebration, they said, Mr.

Geçen hafta kutlama sırasında kaç kişinin Bay

Duncan, I have not watched you for many years.

Duncan, sizi yıllardır izlemedim demesi inanılmaz.

It's nice to see you are still here.

Hala burada olduğunu görmek güzel.

Yes, I am.

Evet benim.

But maybe now and again you can join me.

Ama belki ara sıra bana katılabilirsin.

Maybe now and again.

Belki şimdi ve tekrar.

Not all the time, because I know you are quite busy with your lives,

Her zaman değil çünkü hayatınla oldukça meşgul olduğunu biliyorum

but maybe sometimes now and again you can join me.

ama belki bazen ara sıra bana katılabilirsin.

It would be very nice.

Çok güzel olurdu. E

Hello to.

merhaba.

Oh, hello, Christina.

Merhaba, Christina.

Hello, Christina.

Merhaba Christina.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

A lot of people joining me today.

Bugün bir çok kişi bana katıldı.

We also have 100 Dobbie.

Ayrıca 100 Dobbie'miz var.

Thank you very much for coming on today.

Bugün geldiğiniz için çok teşekkür ederim.

By the way, Mr.

Bu arada, Bay

Steve is on holiday this week.

Steve bu hafta tatilde. Halen bizimle kalan annesine bakmak için

He's having a break from work taking care of his mother, who is staying with us still

işten izin alıyor

and at the moment, can you guess what Mr.

ve şu anda Bay Steve'in ne yaptığını tahmin edebiliyor musunuz

Steve is doing?

?

Yes, you are right. He's in the garden.

Evet haklısın. O bahçede.

He's doing some gardening today, trimming his bushes.

Bugün biraz bahçıvanlık yapıyor, çalılarını budaıyor.

Sometimes

Bazen

you have to go outside and sometimes you have to trim

dışarı çıkmanız, bazen de

your brush before it gets too long.

çok uzamadan fırçanızı düzeltmeniz gerekir.

We also have oh, hello to the pressmen.

Biz de basın mensuplarına merhaba diyoruz.

Dan is here today.

Dan bugün burada.

Hello, Louis.

Merhaba Louis.

Nice to see you back as well.

Seni de görmek güzel.

I do hope you are enjoying

Umarım

this new look.

bu yeni görünümün tadını çıkarırsın. Pazar günü

Although this will be disappearing again

bu durum tekrar ortadan kalkacak olsa da

on Sunday, we will go back to normal

, normale döneceğiz

and also we have Fernando here today joining us on the live chat.

ve ayrıca bugün canlı sohbette bize katılan Fernando var.

Alessandra as well.

Alessandra'yı da. Canlı yayına

Hello to you so many people joining in now on the live stream.

şimdi katılan pek çok kişi merhaba .

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Of course, we have some subjects, some topics to talk about today.

Elbette bugün konuşacağımız bazı konularımız, bazı konularımız var.

Anything you want to mention as well.

Ayrıca bahsetmek istediğiniz her şey.

Maybe you are concerned about the situation here

Belki Birleşik Krallık'taki durum sizi endişelendiriyor

in the UK, things changing

,

all the time here, the price of things, all of the prices are going up

burada her şey sürekli değişiyor, her şeyin fiyatı, tüm fiyatlar artıyor

and it's probably the same where you are as well.

ve muhtemelen sizin bulunduğunuz yerde de durum aynı.

So maybe there is something that you want to mention as well.

Yani belki sizin de bahsetmek istediğiniz bir şey vardır.

There is.

Orada.

Oh, we have clues.

Ah, ipuçlarımız var.

Food is back. Hello. Collude.

Yemek geri döndü. Merhaba. gizli anlaşma

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

On the live stream today subject is well in fact it's a subject about two things.

Bugün canlı yayında konu iyi aslında iki şey hakkında bir konu.

We are talking about prefixes today

Bugün öneklerden bahsediyoruz

the prefix over and under.

önek alt üst.

Quite often we can add those words to other words

Oldukça sık olarak, bu kelimeleri,

that exist to give them a different meaning.

onlara farklı bir anlam vermek için var olan diğer kelimelere ekleyebiliriz.

So that's what we are doing today.

Demek bugün yaptığımız şey bu.

Christine Oh, Christina has had a very busy week.

Christine Ah, Christina çok yoğun bir hafta geçirdi.

Last Tuesday, I saw a concert

Geçen salı bir konser izledim

and it was the rolling Stones performing live.

ve bu, Rolling Stones'un canlı performansıydı. Mick Jagger'ın

It's amazing how old all they know how old

kaç yaşında olduğunu bildikleri her şey inanılmaz

Mick Jagger.

.

He must be about 83,

En az 83,

maybe 80, 81 at least.

belki 80, 81 yaşında olmalı.

Wow, that's incredible.

Bu inanılmaz.

Still performing.

Hâlâ performans gösteriyor.

And of course, a lot of people here in the UK are talking about the big concert

Ve tabii ki Birleşik Krallık'ta birçok insan

that took place a couple of days ago with Gladstone.

Gladstone ile birkaç gün önce gerçekleşen büyük konserden bahsediyor.

Barry Glastonbury is a music festival.

Barry Glastonbury bir müzik festivalidir.

It takes place every year almost

unless of course there is a worldwide pandemic, in which case it doesn't happen.

Tabii dünya çapında bir pandemi olmadıkça, ki bu durumda olmaz.

But this year we had it and a lot of people were talking about

Ama bu yıl başardık ve pek çok insan,

some of the old music stars

from many years ago who are still performing, including Diana

Ross, who performed at Glastonbury, also Paul McCartney.

Glastonbury'de performans sergileyen Diana Ross ve ayrıca Paul McCartney de dahil olmak üzere, yıllar öncesinin hala performans sergileyen eski müzik yıldızlarından bazılarından bahsediyordu.

Paul McCartney is 80.

Paul McCartney 80 yaşında.

It's incredible, isn't it?

İnanılmaz, değil mi?

So a lot of these people have been performing and working

Yani bu insanların çoğu yıllardır performans sergiliyor ve çalışıyor

for years and years and years.

. Ayrıca,

And I suppose it also makes the idea

that if you want to stay healthy and have a long life,

sağlıklı kalmak ve uzun bir yaşam sürmek istiyorsanız,

you must do what you enjoy.

zevk aldığınız şeyi yapmanız gerektiği fikrini de veriyor sanırım.

If you do something you enjoy doing, if there is something that you feel

Yapmaktan zevk aldığınız bir şey yaparsanız, uğruna yaşadığınızı hissettiğiniz bir şey varsa

that you live for,

,

quite often you find those particular people

sıklıkla bu belirli insanların

will also enjoy good health and quite often

aynı zamanda sağlıklı ve sıklıkla da

a long life as well.

uzun bir yaşamın tadını çıkardıklarını görürsünüz.

Alessandra Hello?

Alessandra Merhaba?

Alessandra Bonhomie.

Alessandra Bonhomie.

Annie Who says, I don't normally watch you live,

Annie Kim diyor ki, normalde seni canlı izlemem

but today I am at home with COVID.

ama bugün COVID ile evdeyim.

You have COVID at the moment.

Şu anda sizde COVID var.

Oh my goodness.

Aman tanrım.

Can I wish you a speedy recovery?

Acil şifalar dileyebilir miyim? Şu

A lot of people at the moment suffering with COVID or Corona virus

anda Birleşik Krallık'ta birçok insan COVID veya Corona virüsü ile mücadele ediyor

here in the UK, people never talk about it anymore.

, insanlar artık bundan hiç bahsetmiyor.

It's almost as if it's disappeared.

Neredeyse ortadan kaybolmuş gibi.

However, it hasn't.

Ancak olmadı. Şu anda

More people than ever at the moment are suffering

her zamankinden daha fazla insan

or have been affected with COVID.

COVID'den muzdarip veya etkilenmiş durumda.

Here in the UK, more people than ever

Birleşik Krallık'ta, aslında her zamankinden daha fazla insan

actually. What

. Arkamda

I was very aware of something

bir şeylerin olduğunun çok farkındaydım ve arkamdan

going on behind a very aware of something going on

bir şeylerin olduğunun çok farkındaydım

behind my back and well, something is happening.

ve pekala, bir şeyler oluyor.

Something is happening behind my back.

Arkamdan bir şeyler oluyor.

Can you.

Yapabilir misin.

Can you see what's going on? It's Mr.

Neler olduğunu görebiliyor musun? Ben Bay

Steve. Everyone. Hello goes.

Steve. Herkes. Merhaba gider.

I'm on holiday this week.

Bu hafta tatildeyim.

Thought I'd just pop in for a few minutes.

Birkaç dakikalığına uğrayayım dedim.

A few minutes only.

Sadece birkaç dakika.

Yes, to say hello, Mr..

Evet, merhaba demek için Bay.

Look, I'm dressed in my gardening clothes.

Bakın, bahçe kıyafetlerimi giydim.

These clothes are old and scruffy and I'm a little moist.

Bu giysiler eski ve dağınık ve ben biraz ıslanmış durumdayım.

Yes. Yeah, you're sweating.

Evet. Evet, terliyorsun.

I know. It's very.

Biliyorum. O çok.

Because I've been clipping and cutting, Mr. Steve.

Çünkü kırpıyordum ve kesiyordum, Bay Steve.

Sweeping. Mr. Steve has been trimming.

Nefes kesici. Bay Steve düzeltme yapıyor.

I have his push.

Bende onun baskısı var.

So hello to everyone.

Herkese merhaba.

Yes, that's true.

Not not just mine either. Of course.

Evet bu doğru.

Sadece benim de değil. Elbette.

Mother is staying still as Mr.

Bay

Steve's mother is with us still.

Steve'in annesi hala bizimle olduğu için annem hareketsiz kalıyor.

She's in the other room.

O diğer odada.

Okay.

Tamam aşkım.

She can hear us well. Okay.

Bizi iyi duyabiliyor. Tamam aşkım.

And she's a lot better.

Ve o çok daha iyi.

Well, we're not saying anything rude.

Tamam, kaba bir şey söylemiyoruz.

Not yet.

Henüz değil.

So. Yes.

Bu yüzden. Evet.

So she sends you all her love note because she knows that Mr.

Bay

Duncan is doing his live stream today.

Duncan'ın bugün canlı yayın yapacağını bildiği için size sevgi notunu gönderiyor.

He trying to persuade it to come on, unfortunately

Gelmesi için onu ikna etmeye çalışıyor, ne yazık ki

shy. She does not want to.

utangaç. O istemez.

Which is a shame, really, because your mother is really entertaining. Yes.

Bu gerçekten çok yazık çünkü annen gerçekten eğlenceli. Evet.

Your mother is is very, very funny.

Annen çok ama çok komik.

A little bit like you when your mother is not being funny

Annen komik olmadığında

or trying not to be funny and just talking normally, quite often she's really funny

ya da komik olmamaya çalışıp sadece normal konuşurken biraz senin gibi, çoğu zaman gerçekten komik

and she has lots of funny things to say a little bit like you really try it.

ve biraz senin gerçekten denemişsin gibi söyleyecek çok komik şeyleri var .

But I've been hard at work in the garden.

Ama ben bahçede çok uğraştım.

As I say, I'm very hot. Yes.

Dediğim gibi, çok ateşliyim. Evet. Bu

So I think I'll leave Mr. Duncan to it.

yüzden sanırım Bay Duncan'a bırakacağım.

I can feel the heat coming off, you know.

Isının yayıldığını hissedebiliyorum, biliyorsun.

It's so hot in the studio.

Stüdyoda çok sıcak.

All the lights, no windows open because of the pollen.

Tüm ışıklar, polen yüzünden pencere açılmıyor.

You wouldn't have liked it outside. Mr.

Dışarıdan hoşlanmazdın. Bay

Duncan am I knows was screaming at the pollen coming off the plants is unbelievable.

Duncan'ın bitkilerden çıkan polenlere inanılmaz bağırdığını biliyorum.

Yes, that's why I'm staying inside.

Evet, bu yüzden içeride kalıyorum.

It's too hot.

Çok sıcak.

And also there is too much pollen around everywhere.

Ayrıca her yerde çok fazla polen var.

I was literally I could see it coming off the bushes.

Kelimenin tam anlamıyla çalıların arasından çıktığını görebiliyordum.

So I'll leave you to it, Mr.

Bu yüzden size bırakıyorum, Bay

Duncan. Thank you.

Duncan. Teşekkür ederim.

Lovely to drop in and say hi and I won't be here on Sunday.

Uğrayıp merhaba demek çok güzel ve ben Pazar günü burada olmayacağım.

Notionally, no, because I've got a rehearsal.

Teorik olarak hayır, çünkü provam var.

I'm on my own on Sunday,

Pazar günü tek başımayım,

so I won't see you on Sunday.

bu yüzden pazar günü seni görmeyeceğim.

But I do wish you all have a lovely lesson with Mr.

Ama hepinize Bay Duncan'la güzel bir ders geçirmenizi diliyorum

Duncan. Now, and I will see you.

. Şimdi, ve seni göreceğim.

I'll probably drop in in the week or something like that. Yes.

Muhtemelen haftaya uğrayacağım ya da onun gibi bir şey. Evet.

Mr. Steve is off.

Bay Steve izinli.

Thank you, Victoria.

Teşekkürler Victoria.

Yes, I will.

Evet yapacağım.

And Beatrice?

Ve Beatrice?

Yes, I will send your lovely wishes to my mother.

Evet, güzel dileklerinizi anneme göndereceğim.

And hopefully you will meet her one day.

Ve umarım bir gün onunla tanışırsın.

Yes, one day it will happen.

Evet, bir gün olacak.

Now you've got to teach English to these people.

Şimdi bu insanlara İngilizce öğretmek zorundasınız.

I will.

Yapacağım.

That is your task for the rest of the afternoon.

Öğleden sonranın geri kalanında senin görevin bu.

Apparently. Bye for now. Bye bye. Bye bye. Mr.

Görünüşe göre. Şimdilik hoşça kal. Güle güle. Güle güle. Bay

Steve, what are you doing down there?

Steve, aşağıda ne arıyorsunuz?

It's not my birthday, is it?

Doğum günüm değil, değil mi?

Thank you, Mr.

Steve.

Teşekkürler, Bay

Steve.

There he goes out the door.

İşte kapıdan çıkıyor.

Things a little bit different today.

Bugün işler biraz farklı.

So there is Mr. Steve. Mr.

Yani Bay Steve var. Bay

Steve is having a holiday this week.

Steve bu hafta tatil yapıyor.

He's not at work this week.

Bu hafta işte değil. Annesiyle

He's taking some time off so he can spend that time with his mother.

vakit geçirebilmek için biraz izin alıyor .

And Steve's mum is still here.

Ve Steve'in annesi hala burada.

She is in the room just behind me.

Odada, hemen arkamda.

Just behind me. Right behind me.

Hemen arkamda. Tam arkamda.

Mr. Steve's mother is sitting,

Bay Steve'in annesi oturmuş

listening to this, wondering

bunu dinliyor ve

what the hell is going on in that room.

o odada neler döndüğünü merak ediyor.

Hello? Also, Claudia is here.

Merhaba? Ayrıca Claudia burada.

I suppose I should also ask Claudia what you are cooking today.

Sanırım Claudia'ya bugün ne pişirdiğini de sormalıyım.

Are you cooking something nice today?

Bugün güzel bir şeyler mi pişiriyorsun?

Claudia, is this something nice in your pot?

Claudia, tencerende güzel bir şey var mı?

I wonder what Claudia is cooking.

Claudia'nın ne pişirdiğini merak ediyorum.

What's cooking?

Ne pişiriyor?

Claudia, what have you got in your pot?

Claudia, tencerende ne var?

What's cooking?

Ne pişiriyor?

Claudia, is it something spicy and hot?

Claudia, baharatlı ve sıcak bir şey mi?

Is it something salty or not?

Tuzlu bir şey mi, değil mi?

Oh, Claudia. What?

Ah, Claudia. Ne?

He's in for Paul.

Paul'ün peşinde.

Oh, what is in your pot today?

Ah, bugün senin tencerende ne var?

Claudia, please let us know.

Claudia, lütfen bize haber ver.

Hello, Murat.

Merhaba Murat.

Murat is here as well.

Murat da burada.

Says hello, Caesar.

Merhaba diyor, Sezar.

Caesar Atlantico.

Sezar Atlantico.

I love your name, by the way.

Bu arada, adını seviyorum.

I'm often fascinated by the names of my viewers, because sometimes they.

İzleyicilerimin isimleri beni genellikle büyüler, çünkü bazen onlar.

They sound rather poetic, don't you think?

Kulağa oldukça şiirsel geliyorlar, sence de öyle değil mi?

We also have. Who else is here?

Ayrıca buna sahibiz. Burada başka kim var?

Galena. Hello, Galena.

Galen. Merhaba Galena.

Congratulations, Mr. Duncan.

Tebrikler, Bay Duncan.

You are now a millionaire.

Artık bir milyonersiniz.

No, I'm not a millionaire.

Hayır, ben milyoner değilim.

Although I do have over 1 million subscribers.

1 milyondan fazla abonem olmasına rağmen.

But I'm not a millionaire.

Ama ben milyoner değilim. Keşke

I wish I was, but I'm not.

olsaydım ama değilim.

Someone said the other day on one of the comments

Geçen gün biri videoma yapılan yorumlardan birinde

on my video, they said Everyone now must send Mr.

, herkesin Bay

Duncan £1,

Duncan'a 1 sterlin göndermesi gerektiğini

and if they did, I would have £1,000,000.

ve gönderselerdi benim 1.000.000 sterlinim olacağını söylediler.

Well, I never thought of it like that.

Hiç böyle düşünmemiştim.

It's a good suggestion.

Bu iyi bir öneri.

Thank you very much for that suggestion.

Bu öneri için çok teşekkür ederim.

I will try to remember it.

Onu hatırlamaya çalışacağım.

Juan Jose, you say hello.

Juan Jose, merhaba de.

John Joseph, who is watching in Chile at the moment.

Şu anda Şili'de izleyen John Joseph.

Hello to you as well.

Sana da merhaba.

Nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek güzel.

We have a lot of people joining us already.

Şimdiden aramıza katılan birçok kişi var. İdolüm Bay Duncan'a

Thank you very much to one new in it says hello, Mr.

merhaba diyen yeni birine çok teşekkür ederim

Duncan, my idol.

.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Well, I'm always pleased that I can help you.

Sana yardım edebildiğim için her zaman mutluyum.

I'm always pleased to be here if I am making my recorded lessons

Burada olmaktan her zaman memnuniyet duyarım, kayıtlı derslerimi yapıyorsam

or if I am here live right now with you,

veya şu anda burada canlı yayındaysam,

such as the moment we are enjoying together right now,

şu anda birlikte eğlendiğimiz an gibi,

I have had

I have had one job phone call.

bir iş telefonum oldu. Daha önce

I have not seen.

görmedim.

Mr. Steve.

Bay Steve.

Hello, Mr. Steve.

Merhaba Bay Steve.

Oh, I see you had to make a phone call.

Oh, bir telefon görüşmesi yapman gerektiğini görüyorum.

You were busy on the phone?

Telefonla meşgul müydün?

Yes. Mr.

Evet. Bay

Steve was with us just a few moments ago.

Steve birkaç dakika önce bizimleydi.

He did join us, but he's busy today in the garden.

Bize katıldı ama bugün bahçede meşgul.

The weather is nice, so he's decided to go outside.

Hava güzel, bu yüzden dışarı çıkmaya karar verdi.

Would you like to have a look outside?

Dışarıya bir göz atmak ister misin?

Here we go.

İşte başlıyoruz.

Yes, we've managed to get the live camera working again.

Evet, canlı kamerayı yeniden çalıştırmayı başardık.

And there it is, the view outside the window

Ve işte, şu anda pencerenin dışındaki manzara

at the moment, it's looking very green and pleasant.

, çok yeşil ve hoş görünüyor. Bence

I think it is safe to say.

söylemek güvenli. Bence yazın geldiğini

I think 100% safe to say

söylemek %100 güvenli

that summer has arrived.

.

It feels very summery outside and also another view.

Dışarısı çok yazlık hissettiriyor ve ayrıca başka bir manzara.

Oh, a very

Oh,

dramatic sky today, a very dramatic sky with lots of clouds going overhead

bugün çok dramatik bir gökyüzü, tepemizde bir sürü bulutun olduğu çok dramatik bir gökyüzü

and also plenty of sunshine

ve ayrıca yolumuza gelen bol güneş ışığı

coming our way as well.

.

It's nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

We are looking at prefixes today.

Bugün öneklere bakıyoruz.

The prefix is

Önek

under and over.

altında ve üzerindedir.

We are looking at how we use them and why

Bunları nasıl kullandığımıza ve neden

they are used and the way in which they are used to express

kullandıklarına ve

certain things and situate islands and states

bazı şeyleri ifade etmek ve adaları ve devletleri konumlandırmak için nasıl kullanıldıklarına bakıyoruz

as well.

.

Hello also to Nico.

Nico'ya da merhaba.

Hello, Nico watching in Valencia.

Merhaba, Nico Valencia'da izliyor.

Very nice place.

Çok güzel bir yer. Size

A big hello to you as well.

de kocaman bir merhaba.

Irfan is here sending more.

İrfan burada daha fazlasını gönderiyor.

Congratulations. Thank you very much.

Tebrikler. Çok teşekkür ederim.

Yes, I have now over 1 million subscribers,

Evet, şu anda 1 milyondan fazla abonem var, size karşı

although I will say I will be honest with you, it has taken a long time.

dürüst olacağımı söylesem de uzun zaman aldı.

15 and a half years to get there.

Oraya varmak için 15 buçuk yıl.

But I at least we've made it sometimes

Ama en azından bazen bunu başardık,

an achievement must be waited for.

beklenmesi gereken bir başarı.

You have to wait a long time.

Uzun süre beklemek zorundasın.

So my one millionth subscriber was last week and it took

Geçen hafta bir milyonuncu abonem oldu ve

15 and a half years,

15 buçuk yıl sürdü,

almost a third of my life

hayatımın neredeyse üçte biri

I spent here on YouTube.

YouTube'da burada geçti.

Imagine that.

Bunu hayal et.

A third, one third of your life

Hayatının üçte biri, üçte biri

spent doing this, talking in front of a camera.

bunu yaparak, kamera önünde konuşarak geçti.

Amazing.

İnanılmaz.

Claudia says today we are having brussel sprouts.

Claudia bugün brüksel lahanası yiyeceğimizi söylüyor.

Yes, I am very jealous.

Evet, çok kıskanırım.

Very jealous indeed, because I do like brussel sprouts.

Gerçekten çok kıskanıyorum çünkü brüksel lahanasını severim.

We often have them at Christmas time.

Onlara Noel zamanında sık sık sahibiz.

I know it sounds strange, but there are certain types of food

Kulağa garip geldiğini biliyorum ama

that people only have at certain times of the year.

insanların yılın yalnızca belirli zamanlarında yedikleri bazı yiyecek türleri vardır.

Brussel sprouts. Now, I love them.

Brüksel lahanası. Şimdi onları seviyorum.

I love them very much.

Onları çok seviyorum.

I wish I could eat them all the time, but most people only

Keşke onları her zaman yiyebilseydim, ama çoğu insan

make them or cook them at Christmas time.

onları sadece Noel zamanı yapar veya pişirir.

They normally have them with their Sunday roast or the Christmas

Normalde onları Pazar rostosu veya

roast last, but not very often.

en son Noel rostosu ile yaparlar, ancak çok sık değil.

And you might be surprised to find out how many people hate

Ve kaç kişinin

or dislike brussel sprouts

brüksel lahanasından nefret ettiğini veya sevmediğini ve

they don't like them at all.

onlardan hiç hoşlanmadığını öğrenince şaşırabilirsiniz.

Hello. Also, Ricardo.

Merhaba. Ayrıca, Ricardo.

Mr. Duncan, you all capitulated trying to prevent the pollen.

Bay Duncan, hepiniz poleni engellemeye çalışırken teslim oldunuz.

Yes, I am.

Evet benim.

I am locked away in my studio.

Stüdyomda kilitli kaldım.

I can't go outside for very long because if I do go outside

Çok uzun süre dışarı çıkamıyorum çünkü hemen dışarı çıkarsam

immediately, I will start sneezing.

hapşırmaya başlayacağım.

But the good news is, and there is good news,

Ama iyi haber şu ki, iyi haber de var,

the good news is the pollen season will be coming to an end soon.

iyi haber şu ki polen mevsimi yakında sona erecek.

So normally at the start of July,

Yani normalde temmuzun başında

the pollen will start to fade away in the air

polenler havada kaybolmaya başlayacak

and then my hay fever will slowly disappear.

ve ardından saman nezlem yavaş yavaş kaybolacak.

So I do have plenty of opportunity

Bu yüzden yazın

still to enjoy the rest of

geri kalanını

the summer

here in England.

burada, İngiltere'de geçirmek için bolca fırsatım var.

Hello to Cesar Atlantico,

who says I have been watching you since 2006.

Sizi 2006'dan beri izlediğimi söyleyen Cesar Atlantico'ya merhaba.

Really?

Gerçekten mi?

You've actually been watching me since the beginning

Aslında

of my channel 2006.

2006'da kanalımın başından beri beni izliyorsunuz. YouTube'un ilk zamanlarında

I often think about the times that I spent

geçirdiğim zamanları sık sık düşünüyorum

in the early days of YouTube, and I know I say this quite often, but YouTube

ve bunu çok sık söylediğimi biliyorum ama YouTube

was a very different place, a very different place indeed

çok farklı bir yerdi, çok

in the early days of this actual site.

bu gerçek sitenin ilk günlerinde gerçekten farklı bir yer.

Very different indeed.

Gerçekten çok farklı.

Beatriz is here.

Beatriz burada. Bir

And also we have Carina.

de Carina'mız var.

Carina Galati, who says, Hello, Mr.

Merhaba Bay

Duncan, I am watching you from Brazil.

Duncan, sizi Brezilya'dan izliyorum diyen Carina Galati.

Nice to meet you.

Tanıştığıma memnun oldum.

It's nice to meet you as well.

Seninle tanışmak da güzel.

Thank you very much for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Very nice to see you all here, Murat.

Hepinizi burada görmek çok güzel Murat.

Hello. Murat asks, How old are you, Mr.

Merhaba. Murat, kaç yaşındasınız Bay

Duncan? How old are you?

Duncan diye sorar. Kaç yaşındasın?

A lot of people ask that question.

Pek çok insan bu soruyu soruyor.

I'm always amazed how many people are interested in my age.

Yaşımla ilgilenen kaç kişinin olduğuna her zaman şaşırmışımdır.

I don't know why. Why?

Neden bilmiyorum. Neden?

Why are you so interested in how old I am?

Kaç yaşında olduğumla neden bu kadar ilgileniyorsun?

Well, I'm actually this year

Şey, ben aslında bu yıl

I will be

57 this year.

bu yıl 57 olacağım.

So I am approaching 60

Yani

in three years time,

üç yıl sonra 60'a yaklaşıyorum,

I will be 60, I will be old.

60 olacağım, yaşlanacağım.

But then a lot of people say these days 60 is not old.

Ama sonra birçok insan bugünlerde 60'ın yaşlı olmadığını söylüyor.

There are people still doing the things that they love,

Hala sevdikleri şeyleri yapan

such as Mick Jagger and Paul McCartney.

Mick Jagger ve Paul McCartney gibi insanlar var.

They're still going they're still going strong.

Hala gidiyorlar, hala güçleniyorlar.

If someone is going strong, it means they are still doing the thing

Birisi güçleniyorsa,

with all the energy they had in the past.

geçmişte sahip olduğu tüm enerjiyle hala o şeyi yapıyor demektir.

They still have all of that enthusiasm and energy.

Hala o coşku ve enerjiye sahipler.

They are still going strong.

Hala güçleniyorlar.

So I suppose that is one of the secrets.

Sanırım sırlardan biri de bu.

I hope that I will still be doing this when I'm 80.

Umarım 80 yaşıma geldiğimde hala bu işi yapıyor olacağım.

Can you imagine that?

Bunu hayal edebiliyor musunuz?

I'm still doing my live streams when I'm 80 years old?

80 yaşıma geldiğimde hala canlı yayınlarımı yapıyorum?

Incredible.

İnanılmaz.

Hello.

Also, who else is here today?

Merhaba.

Ayrıca, bugün başka kimler burada?

Yes, hello, ATF.

Evet, merhaba ATF. Ben

Nice to see you as well.

de seni gördüğüme sevindim.

We're taking your break and then we will be back.

Ara veriyoruz ve sonra geri döneceğiz.

We have some things to look at and things to talk about today.

Bugün bakmamız ve konuşmamız gereken bazı şeyler var.

And then I am also going to adjust this this monitor as well,

Ve sonra bunu bu monitörde de ayarlayacağım

because I don't like the fact that you can see it on the camera

çünkü bunu kamerada görebilmeniz hoşuma gitmiyor

and then we will be back.

ve sonra geri döneceğiz.

We have prefixes over and under

coming up a little bit later on the first, yes,

İlkinde biraz sonra öne çıkan öneklerimiz var, evet,

we are going to have a little break and lots of people have said, Mr.

küçük bir ara vereceğiz ve birçok insan, Bay

Duncan, we really missed your calls.

Duncan, aramalarınızı gerçekten özledik dedi.

We haven't seen your calls for a long time.

Uzun zamandır aramalarınızı göremiyoruz.

So here is a video that I filmed a couple of years ago

İşte birkaç yıl önce,

when at the back of the house we had some

evin arkasında, hemen orada

baby cows living

yaşayan inek yavruları varken,

just over there,

which

there we were on the beach.

orada sahildeyken çektiğim bir video.

Oh, I would give anything,

Ah,

anything to be able to go to the beach right now and enjoy the sunshine

şu anda sahile gidip güneşin

and maybe some fish and chips.

ve belki biraz balık ve patates kızartmasının tadını çıkarmak için her şeyimi verirdim.

They really do believe it is

Gerçekten

there back once again.

bir kez daha orada olduğuna inanıyorlar.

Yes. Hello, everyone.

Evet. Herkese merhaba.

I hope you're having a good Wednesday.

Umarım güzel bir çarşamba geçiriyorsunuzdur.

This is the final English addict for June.

Bu, Haziran ayının son İngiliz bağımlısı.

June 2022 will come to an end tomorrow.

Haziran 2022 yarın sona erecek.

And we are back then on Sunday.

Ve Pazar günü geri döndük.

And of course, it will be July, another month.

Ve tabii ki Temmuz olacak, bir ay daha.

We are now over halfway through the year.

Artık yılın yarısını geçtik.

It's going by so quickly, don't you think?

Çok çabuk geçiyor, sence de öyle değil mi?

Well, I think so as well, Vitoria says.

Şey, ben de öyle düşünüyorum, diyor Vitoria.

I like the video with the Sandcastles

Sandcastle'ların olduğu videoyu beğendim

because it looks like they're playing like little children.

çünkü küçük çocuklar gibi oynuyorlar.

Well, I suppose sometimes it's good to play around.

Şey, sanırım bazen etrafta oynamak iyi geliyor.

It's good to be silly, don't you think?

Aptal olmak güzel, sence de öyle değil mi?

I think so.

Anyway, hello also to

Bence de.

Her neyse,

who else is here today?

bugün başka kimlere merhaba?

I'm just trying to. Hussein is here.

Sadece yapmaya çalışıyorum. Hüseyin burada.

Hussein Khamis, who says nice curls.

Güzel bukleler diyen Hüseyin Khamis. Şu anda

Well, we do have some cows at the back of the house at the moment, some different ones.

evin arkasında bazı ineklerimiz var , bazıları farklı.

So not the ones that you just saw in the video, but some different ones.

Yani az önce videoda gördükleriniz değil, bazıları farklı.

But they are very friendly cows, incredibly friendly.

Ama çok arkadaş canlısı inekler, inanılmaz derecede arkadaş canlısı.

And quite often in the afternoon they will come down to the fence

Ve çoğu zaman öğleden sonraları evin arkasındaki çite inerler

at the back of the house and they will all gather round.

ve hepsi etraflarında toplanırlar.

They become very inquisitive, very curious.

Çok meraklı, çok meraklı hale gelirler.

If I am outside doing something or if Mr.

Ben dışarıda bir şey yapıyorsam veya Bay

Steve is outside in the garden doing

Steve dışarıda bahçede bir

something, quite often the cows will come down and they will have a look

şey yapıyorsa, inekler sıklıkla aşağı inerler ve neler olup

to find out what is going on.

bittiğini anlamak için bir göz atarlar.

Christina says, My husband is British, but he has no patience with me.

Christina, " Kocam İngiliz ama bana sabrı yok" diyor.

But also he says that I don't know.

Ama bilmediğimi de söylüyor.

Grammar.

Dilbilgisi.

Christina Bjorn Well, can I just say

Christina Bjorn

one of the hardest parts of learning English?

İngilizce öğrenmenin en zor kısımlarından birini söyleyebilir miyim?

And for those who are learning English, I suppose grammar

Ve İngilizce öğrenenler için dil bilgisinin en

is one of the hardest parts, especially

zor kısımlardan biri olduğunu düşünüyorum, özellikle de

if you are trying to learn English

from another language, because in certain situations

başka bir dilden İngilizce öğrenmeye çalışıyorsanız, çünkü bazı durumlarda

grammar does not work in the same way.

dilbilgisi aynı şekilde çalışmaz.

So learning English grammar

Bu yüzden İngilizce gramer öğrenmek,

can be confusing for those who are coming from their own language,

kendi dillerinden gelenler için kafa karıştırıcı olabilir,

because quite often the the sentence structure,

çünkü çoğu zaman cümle yapısı,

the syntax as we call it,

bizim dediğimiz sözdizimi

is different, the placement of certain words.

farklıdır, belirli kelimelerin yerleşimi farklıdır.

Sometimes you have past tense, sometimes you don't.

Bazen geçmiş zamanınız vardır, bazen yoktur.

In some languages you have the male and female version of a word.

Bazı dillerde bir kelimenin erkek ve dişi versiyonuna sahipsiniz.

Quite often in English we don't we don't do that.

İngilizcede oldukça sık we do we don't bunu yapmayız.

So yes, it can be a little difficult, especially when we are talking about grammar.

Yani evet, özellikle gramer hakkında konuşurken biraz zor olabilir.

However, my advice is always the same advice that I give.

Ancak, tavsiyem her zaman verdiğim tavsiyenin aynısıdır.

If you make English part of your life,

İngilizceyi hayatınızın bir parçası yaparsanız,

you will find that grammar and new words.

o grameri ve yeni kelimeleri bulacaksınız.

Both of those things will come to you.

Bunların ikisi de sana gelecek.

They will be things that will slowly build

Bunlar, İngilizceyi hızlı bir şekilde öğrenememeniz için yavaş yavaş inşa edilecek şeyler olacaktır

so you can't learn English quickly.

.

And there are people who say that you can, but they are lying because you can't.

Ve yapabileceğini söyleyen insanlar var ama yapamazsın diye yalan söylüyorlar.

You can't learn English fast.

İngilizceyi hızlı öğrenemezsiniz.

You can't learn it in just a few weeks.

Birkaç haftada öğrenemezsin.

It is impossible because then you have to put it

Bu imkansızdır çünkü o zaman onu pratik durumlara sokmanız gerekir

into practical situations

and that takes time.

ve bu zaman alır.

It takes time.

O zaman alır.

So sometimes when you are learning something,

Yani bazen bir şey öğrenirken

sometimes you need a little bit of patience as well.

bazen biraz sabra da ihtiyaç duyarsınız.

Patience.

Sabır. Sakin

You have to remain calm.

kalmalısın.

Sometimes you might think that your English is not improving

Bazen İngilizcenizin

as fast as it could be, when in fact it is.

olması gerektiği kadar hızlı gelişmediğini düşünebilirsiniz, oysa aslında öyledir.

And quite often people do

Ve çoğu zaman insanlar

underestimate their English,

İngilizcelerini hafife alırlar,

so they believe that their English level is worse than it really is.

bu yüzden İngilizce seviyelerinin gerçekte olduğundan daha kötü olduğuna inanırlar.

It is possible to, under estimate it.

Bunu tahmin etmek mümkündür.

So you think in your mind

Yani zihninizde

you believe that your English is not very good,

İngilizcenizin çok iyi olmadığına inandığınızı düşünüyorsunuz

but in reality it is.

ama gerçekte öyle.

And this is something I used to talk a lot about to not only students but also teachers as well.

Ve bu sadece öğrencilere değil öğretmenlere de çokça bahsettiğim bir şeydi.

It is important to identify and also make sure

that students don't feel demotivated

Öğrencilerin

by what they feel they are doing.

yapmakta olduklarını hissettikleri şey yüzünden motivasyonlarını kaybetmediklerini belirlemek ve bundan emin olmak önemlidir.

Sometimes it is good to encourage your students to tell them

Bazen, öğrencilerinizi

that they are doing better than they think.

düşündüklerinden daha iyi durumda olduklarını söylemeleri için cesaretlendirmek iyidir. Bu

So I think this is something normal.

yüzden bunun normal bir şey olduğunu düşünüyorum.

It's very normal for a person to believe

Bir insanın

that they are doing much worse than they really are.

gerçekte olduğundan çok daha kötü durumda olduğuna inanması çok normal. Bu

So quite often it is possible to underestimate

nedenle, çoğu zaman yeteneğinizi hafife almak, hafife almak mümkündür

underestimate your ability.

.

Hello, Zeeshan.

Merhaba, Zeeshan.

Zeeshan Khan is here.

Zeeshan Khan burada. Ben

Very nice to see you as well.

de seni görmek çok güzel.

Udom Udom of Vanna says hello. Mr.

Udom Vanna'dan Udom merhaba diyor.

Duncan from the old man in Bangkok.

Bangkok'taki yaşlı adamdan Bay Duncan.

Nice to see you again.

Seni tekrar görmek güzel.

And a big hello to you watching in Thailand.

Ve Tayland'da izleyenlere kocaman bir merhaba.

It's nice to see you back as well, Udom.

Seni tekrar görmek güzel, Udom. Hem

It's always nice to see my regular viewers, but also my new viewers as well.

normal izleyicilerimi hem de yeni izleyicilerimi görmek her zaman güzeldir .

Perhaps you have only discovered me.

Belki de sadece beni keşfettin.

It's taken 15 and a half years for you to find me.

Beni bulman 15 buçuk yıl sürdü.

But now we're here.

Ama şimdi buradayız.

We are here together.

Burada beraberiz.

So in a moment, we are going to talk about

Birazdan,

the thing that quite often happens in English.

İngilizcede oldukça sık olan bir şey hakkında konuşacağız.

We often put a word in front of another word

to change the meaning or to give it more of a meaning

Anlamı değiştirmek veya ona

in a certain way or a certain direction.

belirli bir şekilde veya belirli bir yönde daha fazla anlam vermek için genellikle bir kelimeyi başka bir kelimenin önüne koyarız.

And today that's what we're doing.

Ve bugün yaptığımız şey bu.

We are looking at two particular prefixes,

İki özel ön eke bakıyoruz

and those prefixes are you will see them on the screen in a moment.

ve bu önekler, birazdan onları ekranda göreceksiniz.

And they are under and over.

Ve onlar altında ve üstünde. Bu

So we will often add these particular words

yüzden sık sık bu belirli kelimeleri

to the beginning of

another word.

başka bir kelimenin başına ekleyeceğiz.

And it is often the case,

Ve genellikle böyledir

or it is often something that happens in English where a word will be

veya genellikle İngilizce'de olan bir şeydir,

added to give a different meaning,

farklı bir anlam vermek için

or maybe to to show or highlight

veya belki de

the differences between words.

kelimeler arasındaki farkları göstermek veya vurgulamak için bir kelimenin eklenmesidir.

So that's what we're looking at today for the next few moments.

Önümüzdeki birkaç dakika için bugün bakacağımız şey bu.

So I suppose, first of all, I should say, what is a prefix?

Sanırım, her şeyden önce şunu söylemeliyim, önek nedir?

What is a prefix, Mr.

Önek nedir, Bay

Duncan In case you don't know, a prefix is a word added to the beginning of another word.

Duncan Bilmiyorsanız, önek başka bir kelimenin başına eklenen bir kelimedir.

Often a prefix changes the use or meaning of an already defined word.

Genellikle bir önek önceden tanımlanmış bir kelimenin kullanımını veya anlamını değiştirir.

So you will add a word to the beginning,

Yani başlangıca bir kelime ekleyeceksiniz

and it is quite usual

ve

for this to happen in the English language.

bunun İngilizcede olması oldukça olağandır. Bu

So I will be giving you some short

yüzden birazdan size bu öneklerin bazı kısa

demonstrations and examples

gösterilerini ve örneklerini vereceğim

of these particular prefixes in a moment.

.

The prefix under and over are added

Alt ve üst önekleri

so as to show an opposite state.

zıt bir durum gösterecek şekilde eklenir.

So quite often when we are using under and over,

Çoğu zaman alt ve üst kelimelerini kullandığımızda,

we are showing opposites in meaning.

anlam olarak karşıtları gösteriyoruz.

Because of course, well, I suppose if we look at the words

Çünkü tabi, yani,

under and over, they are actually opposites.

alt ve üst kelimelere bakarsak, aslında zıt anlamlılar.

They are opposite words.

Zıt kelimelerdir.

So here we go.

İşte başlıyoruz.

For example, we have a simple word cook.

Örneğin, basit bir aşçı kelimemiz var.

The word cook might be prefixed

Cook kelimesinin önüne under eklenmiş olabilir

with under, for example,

, örneğin,

the word cook might be prefixed with under.

cook kelimesinin önüne under eklenmiş olabilir.

This means that the cooking time is less than usual.

Bu, pişirme süresinin normalden daha kısa olduğu anlamına gelir.

So if you are under cook,

Bu nedenle, eğer altındaysanız,

it means you are cooking something

for less time than you normally would.

normalde yaptığınızdan daha kısa sürede bir şeyler pişiriyorsunuz demektir.

So under quite often means shorter or less.

Bu nedenle, genellikle daha kısa veya daha az anlamına gelir.

I know

it can be used as a preposition, but in this case it is being used as a prefix

Edat olarak kullanılabileceğini biliyorum, ancak bu durumda

to show that something is less than it normally is.

bir şeyin normalde olduğundan daha az olduğunu göstermek için bir önek olarak kullanılıyor.

So for example, the word cook,

Örneğin,

which means to put something in the oven

fırına bir şey koymak anlamına gelen aşçı kelimesi

or maybe something you are going to cook,

veya belki bir şey pişireceksiniz,

maybe you are going to heat it,

belki onu ısıtacaksınız,

maybe you are going to fry that particular piece of food.

belki o yiyecek parçasını kızartacaksınız.

So if you are under cook,

Yani pişirme altındaysanız, normalden daha

it means you cook it for a shorter

kısa sürede pişirdiğiniz anlamına gelir

period of time than you normally would.

.

Something is undercooked.

Bir şey az pişmiş.

So that's what we are saying.

Yani biz bunu söylüyoruz.

We are saying that particular thing has been under cooked.

Belirli bir şeyin az pişmiş olduğunu söylüyoruz.

It is not cooked as much as it normally is.

Normalde olduğu kadar pişmez.

It is undercooked.

Az pişmiş.

And then we have the opposite because that's what we're talking about.

Ve sonra tam tersi var çünkü bahsettiğimiz şey bu.

To overcook something means that the food has been cooked longer

Bir şeyi fazla pişirmek, yemeğin

or more than it should have been.

olması gerekenden daha uzun veya daha fazla pişmiş olduğu anlamına gelir.

So in that sense, you have over cooked that food.

Yani bu anlamda, o yemeği fazla pişirmişsiniz.

It has been cooked too much.

Çok fazla pişmiş.

Maybe the food has been burnt.

Belki yemek yanmıştır.

It does happen sometimes in the morning.

Bazen sabahları oluyor.

Mr. Steve, when he is getting ready, he is preparing his breakfast.

Bay Steve, hazırlanırken kahvaltısını da hazırlıyor.

He will often over cook

Sık sık yulaf lapasını fazla pişirir

the porridge and sometimes he will burn the porridge.

ve bazen yulaf lapasını yakar.

So if you cook something for too long

Yani bir şeyi çok uzun süre pişirirseniz

or if you cook it too much,

veya çok pişirirseniz,

we can say that you over cook the food.

yemeği fazla pişirirsiniz diyebiliriz.

You are cooking the food longer

Yiyecekleri olması gerekenden daha uzun

or more than it should have been.

veya daha fazla pişiriyorsunuz.

Quite often with meat, some people will say that meat,

Çoğu zaman etle birlikte, bazı insanlar etin,

if you cook meat in the oven or roast

the meat, as a lot of people do,

pek çok insanın yaptığı gibi fırında et pişirirseniz veya eti kızartırsanız,

you can under cook the meat.

eti az pişirebileceğinizi söyleyecektir.

Quite often we will describe that as rare.

Oldukça sık olarak bunu nadir olarak tanımlayacağız.

So if you cook meat rare, it means you undercooked.

Yani eti az pişirirseniz az pişmişsiniz demektir.

And if you overcook something,

Ve bir şeyi fazla pişirirseniz,

then maybe it is well done, or maybe in some cases burnt.

o zaman belki aferin veya bazı durumlarda yanmış olabilir. Bu

So we often see in that situation, we often see the word under

yüzden, bu durumda sıklıkla under kelimesini

as possibly negative and over

muhtemelen negatif ve over kelimesini

as negative.

negatif olarak görürüz.

So they can both be negative at some point, something that is undercooked

Yani ikisi de bir noktada olumsuz olabilir, az pişmiş bir şey

might actually make you ill.

aslında sizi hasta edebilir.

Something that is overcooked

Fazla pişmiş bir şey

might not be edible.

yenilebilir olmayabilir.

You might not be able to eat it because it's burnt, it's too cooked,

Yanmış, çok pişmiş, çok pişmiş diye yiyemeyebilirsiniz

it's overcooked.

.

But of course you can undercooked something

Ama tabii ki bir şeyi

if you want it not to be too cooked.

çok pişmemesini istiyorsanız az pişmiş de yapabilirsiniz.

So if you don't want to to have something that's too

Yani çok pişmiş bir şey yemek istemiyorsanız

cooked, you could under cook.

, az pişmiş yapabilirsiniz.

And then, of course, if you overcook something,

Ve tabii ki, bir şeyi fazla pişirirseniz,

some people like their food to be slightly overcooked.

bazı insanlar yemeklerinin biraz fazla pişmiş olmasını sever.

So you can see there is a difference.

Böylece bir fark olduğunu görebilirsiniz.

But quite often we can use both of those things as negative

Ancak çoğu zaman bu iki şeyi de olumlu

or positive.

ya da olumsuz olarak kullanabiliriz.

To put it briefly,

Kısaca özetlemek gerekirse,

in general terms, overcook is too long

genel anlamda overcook çok uzun

and a cook is too short,

ve bir aşçı çok kısa,

although we can use these as positive as well

ancak bunları olumlu olarak da kullanabiliriz

too undercooked to cook

something too short or not enough to overcook.

.

You have cooked it for too long or too much

Çok uzun süre veya çok fazla pişirdiniz

so. Here we go.

Let's have some examples now of different types of

. İşte başlıyoruz.

Şimdi under ve over kelimesinin farklı kullanım türlerine ilişkin bazı örnekler verelim

uses of the word under and over.

.

Here we go to.

İşte başlıyoruz.

Well, expose

Pekala,

an interesting word.

ilginç bir kelimeyi ortaya çıkarın.

So first of all, we have the word at the top expose,

Yani her şeyden önce, en üstte teşhir kelimesi var,

which means to show or reveal

yani göstermek veya ifşa etmek bir

you expose something, you are showing something

şeyi ifşa ediyorsun, bir şeyi gösteriyorsun

or you reveal something, you expose something.

veya bir şeyi ifşa ediyorsun, bir şeyi ifşa ediyorsun.

And then we have

Ve sonra,

the use of under and over

to under expose

is to make something unclear or dark.

bir şeyi belirsiz veya karanlık hale getirmek için az ve çok az maruz kalma kullanımımız var.

It can't be seen.

Bu görülemez.

Clearly, it's very hard to see you under expose

Açıkça görülüyor ki, sizi

something quite often in photography.

fotoğrafta sık sık bir şeyi poz altında görmek çok zor.

If a person wants to show

Bir kişi

a moody scene, maybe in the dark,

karamsar bir sahne göstermek isterse, belki karanlıkta,

quite often they will under expose the photograph.

çoğu zaman fotoğrafı yeterince pozlamaz.

They will make it appear dark and unclear.

Karanlık ve belirsiz görünmesini sağlayacaklar.

And then of course, you can have the opposite, which is over expose.

Ve sonra elbette, tam tersi olabilir, bu da aşırı maruz kalmadır.

If you overexpose something then it's too light.

Bir şeyi aşırı pozlarsanız, o zaman çok hafiftir.

Or maybe you are making something appear

Ya da belki bir şeyin

clear or obvious.

açık veya bariz görünmesini sağlıyorsunuz.

You over expose

quite often in photography if you have too much light in your photograph,

Fotoğrafınızda çok fazla ışık varsa, fotoğrafçılıkta oldukça sık aşırı poz verirsiniz,

then it will be over exposed.

o zaman aşırı pozlanır.

You have too much light.

Çok fazla ışığın var.

So in those particular situation lens,

Dolayısıyla, bu özel durum merceklerinde,

quite often they are used as negative and positive.

sıklıkla negatif ve pozitif olarak kullanılırlar.

However, it depends on the situation.

Ancak, duruma bağlıdır.

So both of these can also be used either

Dolayısıyla bunların her ikisi de

positively or negatively, depending on the situation.

duruma göre olumlu ya da olumsuz olarak kullanılabilir.

Too underexposed to make unclear or dark

Net yapmak için çok az pozlama veya karanlık

overexpose to make clear

yapmak için fazla pozlama

or maybe bright or even too bright.

veya belki parlak veya hatta çok parlak yapmak için fazla pozlama.

There is too much light.

Çok fazla ışık var.

It is over exposed.

Aşırı maruz kalıyor. Bir

The next word we have is achieve.

sonraki kelimemiz başarmaktır. Ulaşmak

Achieve the word achieve means, attain or win.

kelimesi elde etmek, elde etmek veya kazanmak anlamına gelir.

You gain something, something that comes your way

Bir şey kazanırsın,

quite often because of certain actions.

belirli eylemler nedeniyle oldukça sık karşına çıkan bir şey.

Maybe you have worked hard.

Belki de çok çalıştın.

Maybe you've set an exam, you achieve something,

Belki bir sınav verdin, bir şey başardın,

something you attain something you win.

bir şey elde ettin, bir şey kazandın.

And then we can put the prefix under and over in front of those words.

Ve sonra öneki bu kelimelerin altına ve önüne koyabiliriz.

So first of all, we have under achieve.

Yani her şeyden önce, başarma altındayız.

If you under achieve, it means you do badly or you fail.

Başarısızsanız, bu kötü yaptığınız veya başarısız olduğunuz anlamına gelir.

So if you do badly, if you fail

Bu nedenle, kötü bir şey yaparsanız,

at the thing you have tried to do,

yapmaya çalıştığınız şeyde başarısız olursanız

or maybe in life, if you've never succeeded,

veya belki de hayatta, asla başaramadıysanız,

if you've always failed,

her zaman başarısız olduysanız,

we often say that that person

genellikle o kişinin

has under achieved, under achieved.

eksik başardığını, yetersiz başardığını söyleriz. Bu

So to under achieve is to do badly or fail.

nedenle, başarmanın altında olmak, kötü yapmak veya başarısız olmaktır.

And then we have the opposite over achieve

Ve sonra,

to do exceptionally well

istisnai derecede iyi

or above the standard that is often recognised.

veya genellikle tanınan standardın üzerinde yapmak yerine bunun tam tersi var.

So quite often a person who over achieves is a person

Bu nedenle, çoğu zaman gereğinden fazla başarılı olan bir kişi,

who does much better than expected

beklenenden çok daha fazlasını yapan

or maybe much better than is required.

veya belki de gerekenden çok daha fazlasını yapan bir kişidir.

And it is possible.

Ve bu mümkün.

And this is the thing that always amazes me.

Ve bu beni her zaman şaşırtan şeydir.

Maybe you are going for a job, maybe you are applying for a job.

Belki bir işe gidiyorsunuz, belki bir iş başvurusunda bulunuyorsunuz.

Sometimes it is possible to be over

Bazen hayatında fazla başarılı olmak mümkündür

achieving in your life.

.

Maybe you have done too well.

Belki de çok iyi yaptın. Gereğinden

It is possible to over achieve.

fazla başarmak mümkündür.

So some people see that as a negative thing.

Yani bazı insanlar bunu olumsuz bir şey olarak görüyor.

Although for most of the time and I think for most people

Çoğu zaman ve bence çoğu insan için

it is seen as positive.

olumlu olarak görülse de.

So if you under achieve it means you often do badly or you fail

Dolayısıyla, yeterince başaramazsanız, bu genellikle kötü yaptığınız veya başarısız olduğunuz anlamına gelir

and overachieve is to do exceptionally well.

ve gereğinden fazla başarmak, son derece iyi yapmaktır.

I like those two.

Bu ikisini beğendim.

Here's another word.

İşte başka bir kelime.

This is one that you might not be aware of, but it is a real word.

Bu, farkında olmayabileceğiniz bir kelimedir, ancak gerçek bir kelimedir.

The word is welcome.

Söz hoş geldi.

Welcome.

Hoş geldin.

The word well m means bury or submerge.

Well m kelimesi gömmek veya batırmak anlamına gelir.

Maybe you push something

Belki

under the ground or beneath

yerin altına veya

the sea, quite often used in battle,

denizin altına bir şey itersiniz, bu genellikle savaşta,

when ships on the ocean are maybe attacking each other.

okyanustaki gemiler birbirlerine saldırırken kullanılır.

You well on a ship, you tip the ship over,

Bir gemidesiniz, gemiyi deviriyorsunuz,

you capsize eyes or submerge the ship.

gözlerinizi alabora ediyorsunuz veya gemiyi batırıyorsunuz.

Well, guess what?

Öyleyse tahmin et?

We have prefixes that can be added to that word.

O kelimeye eklenebilecek ön eklerimiz var.

We have the word underwhelm.

Underwhelm kelimemiz var.

Underwhelm?

Bunaltmak? Bir

If you are underwhelmed by something,

şeyden etkilenmediyseniz,

it means you are un impressed and impressed

etkilenmediğiniz ve

something a person is doing.

bir kişinin yaptığı bir şeyden etkilendiğiniz anlamına gelir.

Maybe they are performing something and you think

Belki bir performans sergiliyorlar ve

That's not very good?

bunun pek iyi olmadığını düşünüyorsunuz?

That's not very good at all. I don't like it.

Bu hiç iyi değil. hoşuma gitmedi

It is

underwhelming.

Ezici.

You feel underwhelmed.

Bunalmış hissediyorsun.

The thing you are watching or experiencing is not impressive.

İzlediğiniz veya deneyimlediğiniz şey etkileyici değil.

You are not impressed by something.

Bir şeyden etkilenmiyorsun.

Maybe you can.

Belki sen yapabilirsin.

You can also say let down.

Düşürmek de diyebilirsiniz.

You were let down by the performance.

Performans sizi hayal kırıklığına uğrattı. Bir insanı etkilenmemiş hissettirmek için

It wasn't very good to underwhelm somewhat a

bir şekilde yetersiz bırakmak pek iyi değildi

is to make a person feel unimpressed.

.

And then we have the opposite.

Ve sonra tam tersi var.

I suppose we have the opposite over.

Sanırım bizde tam tersi var.

Well, to overwhelm someone is to be affected or to effect

Birini bunaltmak, etkilenmek veya

someone by shock or emotion.

birini şok veya duygu ile etkilemektir.

So a person is affected by a surprise or shock

Yani insan bir şaşkınlıktan, bir şoktan

or a moment of emotion.

ya da bir anlık duygudan etkilenir.

You feel overwhelmed by something.

Bir şey tarafından bunalmış hissediyorsunuz.

Maybe a nice thing happens to you.

Belki başına güzel bir şey gelir.

Maybe it is your birthday.

Belki de senin doğum günün.

I know all of your work colleagues decide to give you

Tüm iş arkadaşlarınızın size

a lovely birthday party and you feel very emotional.

güzel bir doğum günü partisi vermeye karar verdiğini ve kendinizi çok duygusal hissettiğinizi biliyorum.

You might that you are overwhelmed.

Bunalmış olabilirsiniz.

I feel overwhelmed by your generosity.

Cömertliğinizden bunalmış hissediyorum.

So if you have a very strong emotional response to something,

Dolayısıyla, bir şeye karşı çok güçlü bir duygusal tepkiniz varsa ,

we can say that you feel overwhelmed.

bunalmış hissettiğinizi söyleyebiliriz.

And then the opposite underwhelm,

Ve sonra etkilenmemek anlamına gelen tam tersi underwhelm

which means to be unimpressed.

.

Maybe you feel nothing.

Belki de hiçbir şey hissetmiyorsun.

Here's another one.

İşte burada bir başkası. Bir

The next word is react and we can put under

sonraki kelime tepkidir ve

and also over in front of that word,

o kelimenin altına ve önüne de koyabiliriz

and we are adding those to it

ve tepki altında olanları ona ekliyoruz

under react.

.

If a person shows

Bir kişi

an undue reaction or maybe they don't react,

aşırı bir tepki gösteriyorsa veya belki de tepki vermiyorsa,

we can say that they under react,

az tepki gösterdiğini söyleyebiliriz,

which means to show little emotion

bu da çok az duygu göstermek

or maybe no emotion,

veya belki de hiç duygu göstermemek,

no reaction.

hiç tepki vermemek anlamına gelir.

Their response

Yanıtları

is almost

neredeyse

zero.

sıfırdır. Tepki

Nothing to under react is to show little

vermemek için hiçbir şey, bir şeye çok az tepki göstermek

or no response to something.

veya hiç tepki vermemektir.

And then we have overreact

Ve sonra,

a person who shows too much emotion,

çok fazla duygu gösteren bir kişiye aşırı tepki verdik

or maybe they react too strongly

ya da belki de

about something they over react.

aşırı tepki verdikleri bir şeye çok güçlü tepki verdiler.

This happens quite often.

Bu oldukça sık olur.

Maybe people overreact.

Belki insanlar aşırı tepki veriyor.

Maybe in a marriage.

Belki bir evlilikte.

Perhaps the husband

Kocası

comes home late from work,

işten eve geç gelebilir

but he has a very good reason for it.

ama bunun için çok iyi bir nedeni vardır.

But the wife gets very angry and she starts shouting and screaming

Ama karısı çok sinirlenir ve bağırmaya, çığlık atmaya

and chasing him around the house.

ve evin içinde onu kovalamaya başlar.

But he's done nothing wrong.

Ama yanlış bir şey yapmadı.

We can say that the the wife is over reacting.

Eşin aşırı tepki gösterdiğini söyleyebiliriz.

She is reacting too much to the situation.

Duruma çok fazla tepki veriyor.

And, of course, the roles can be reversed.

Ve tabii ki roller tersine çevrilebilir. Merak eden

Just in case anyone's wondering, Mr.

olursa diye söylüyorum Bay

Duncan, sometimes the husband can overreact.

Duncan, bazen koca aşırı tepki gösterebilir.

Well, yes, I agree.

Evet, katılıyorum.

Sometimes that happens as well.

Bazen bu da olur.

So to under react

Yani az tepki vermek

and over react, here's another one play.

ve aşırı tepki vermek için işte bir oyun daha.

Oh, I like this one play.

Oh, bu oyunu beğendim.

The word play is to perform or act.

Kelime oyunu yapmak veya hareket etmektir.

You are doing something, maybe pretending,

Bir şeyler yapıyorsun, belki numara yapıyorsun,

maybe you are enjoying an activity.

belki bir aktiviteden keyif alıyorsun.

You play, you play.

Oynarsın, oynarsın.

Zeeshan Hello.

Zeeshan Merhaba.

Zeeshan What is the difference between sympathy and empathy?

Zeeshan Sempati ve empati arasındaki fark nedir?

Sympathy is to show your support.

Sempati, desteğinizi göstermektir.

Empathy is to feel

Empati,

another person's pain,

başka bir kişinin acısını,

anguish or happiness.

ıstırabını veya mutluluğunu hissetmektir.

You understand it deeply.

Derinden anlıyorsun.

So empathy is a deep understanding

Yani empati,

of another person's emotional.

başka bir kişinin duygusallığını derinlemesine anlamaktır.

Hello, James.

Merhaba James.

James Greater.

James Büyük.

Hello to you.

Merhaba sana.

James says so over where

James

means to have too much underwear

çok fazla iç çamaşırı

or too many pairs of underpants?

veya çok fazla iç çamaşırına sahip olmanın ne anlama geldiğini söylüyor?

No, not really.

Hayır gerçek değil.

But maybe if you if you wear the same clothes all the time,

Ama belki de sürekli aynı kıyafetleri giyersen ,

constantly, every day you wear the same thing.

sürekli, her gün aynı şeyi giyersin. Çok sık yaptığınız için

We might say that you over wear it because you are doing

fazla taktığınızı söyleyebiliriz

it too often.

.

So we have play.

Yani oyunumuz var.

We have underplay, underplay and overplay.

Underplay, underplay ve overplay var.

If you underplay something, it means you do something in a restrained way.

Bir şeyi hafife alıyorsanız, bu, ölçülü bir şekilde bir şey yaptığınız anlamına gelir.

You hold yourself back,

Kendini tutuyorsun,

you control your emotion.

duygularını kontrol ediyorsun.

You appear calm, you underplay something.

Sakin görünüyorsun, bir şeyi hafife alıyorsun.

Maybe you are playing poker

Belki poker oynuyorsunuz

and perhaps you underplay your emotion as.

ve belki de duygularınızı hafife alıyorsunuz.

You don't want the other people to know that you are excited

Diğer insanların heyecanlandığınızı bilmesini istemezsiniz

because perhaps you have a full house

çünkü belki de elinizde dolu bir ev vardır

in your hand.

.

And then we have overplay.

Ve sonra fazla oynamamız var.

Well, overplay is the opposite.

Fazla oynama tam tersidir.

You exaggerate an emotion.

Bir duyguyu abartıyorsun.

You are doing something to match, very similar to overreact.

Eşleşecek bir şey yapıyorsun, aşırı tepki vermeye çok benzer.

So overplay means you are exaggerating something.

Yani abartmak, bir şeyi abarttığınız anlamına gelir.

Maybe feelings.

Belki duygular.

You are exaggerating them, you are making them feel

Onları abartıyorsunuz, hissettiriyorsunuz

or you are making them appear more than they really are.

ya da olduğundan daha fazla gösteriyorsunuz .

Underplay, restrained, overplay,

Az oynama, ölçülü, fazla oynama,

exaggerated.

abartılı.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

We are coming up towards the end.

Sona doğru geliyoruz. Bir

The next word is use.

sonraki kelime kullanmaktır.

Use to use

something is to apply or utilise se.

Bir şeyi kullanmak, se uygulamak veya kullanmaktır.

So if you use something you are applying something,

Yani bir şeyi kullanıyorsanız, bir şeyi uyguluyorsunuz,

you are doing something with a certain action or maybe an object.

belirli bir eylemle veya belki bir nesneyle bir şey yapıyorsunuz demektir.

You use that thing.

O şeyi kullanıyorsun.

Well, we can have the prefix under

Pekala,

and over at the start of that word

o kelimenin başında öneki altına ve üstüne alabiliriz,

we can under use something.

altında bir şey kullanabiliriz.

If you under use, it means you make little use of something

Az kullanıyorsan bir şeyi az kullanıyorsun demek ki bir

you don't use something enough.

şeyi yeterince kullanmıyorsun.

Something is under used.

Bir şey az kullanılıyor.

So perhaps something that is really useful,

Yani belki gerçekten yararlı bir şey,

maybe something that is very useful,

belki çok yararlı bir şey,

but you don't use it very often,

ama onu çok sık kullanmıyorsunuz,

even though it could be

ancak

very useful in many situations

birçok durumda bir

to under use something

şeyi

to make little use of something.

az kullanmak için az kullanmak çok yararlı olabilir.

Perhaps you have a talent, maybe you are very good at singing,

Belki bir yeteneğiniz var, belki şarkı söylemede çok iyisiniz

but you do not like to show

ama şarkı söylemenizi göstermekten hoşlanmıyorsunuz

your singing.

.

You don't like to let other people listen to your singing voice.

Başkalarının şarkı sesinizi dinlemesine izin vermekten hoşlanmıyorsunuz.

So maybe we can say that you underuse your voice

Yani belki de sesini az kullanıyorsun

or you underuse your talent.

ya da yeteneğini az kullanıyorsun diyebiliriz.

You don't use it enough.

Yeterince kullanmıyorsun.

You end use that thing.

Sonunda o şeyi kullanıyorsun.

And then of course we can overuse something.

Ve sonra elbette bir şeyi aşırı kullanabiliriz.

They can use something too much, maybe in the way you speak.

Bir şeyi çok fazla kullanabilirler, belki konuşma tarzınızda.

I notice these days a lot of people often use the words

Bugünlerde pek çok insanın

like when they're talking, like

konuşurken,

they say, like quite a lot.

söyledikleri gibi, oldukça fazla kelime kullandığını fark ettim.

Like, well, I think these days many people

Şey, sanırım bu günlerde birçok insan

overuse the word like when they're speaking

konuşurken kelimeyi aşırı kullanıyor

or the other one is, you know,

ya da diğeri, bilirsiniz,

you know,

bilirsiniz, bu

I do hate that, by the way.

arada bundan nefret ediyorum.

I hate it when a person is talking and they say, you know, at the end of every sentence.

Bir insanın konuşurken her cümlenin sonunda, bilirsiniz, demesinden nefret ediyorum.

And the other one, of course, is like

Diğeri de tabi ki

like yesterday I went like to the shops like

dün gibi dükkânlara falan gittim

and I bought some bread and it was like

ekmek aldım

old bread, like.

bayat ekmek gibiydi.

So quite often in English, a person might overuse a certain word

Bu nedenle, İngilizce'de oldukça sık olarak, bir kişi konuşurken belirli bir kelimeyi aşırı kullanmak,

when they're speaking to use something to match

eşleştirmek için

is to over use.

aşırı kullanmaktır.

You use it too much.

Çok fazla kullanıyorsun.

Another one pay.

Başka bir ödeme.

We all like this word, don't we?

Hepimiz bu kelimeyi seviyoruz, değil mi?

We certainly do.

Kesinlikle yaparız.

I love this word very much. I do like it a lot.

Bu kelimeyi çok seviyorum. çok beğendim

Pay, reimburse or recompense.

Ödeyin, tazmin edin veya tazmin edin.

You pay someone, you give something back to that person.

Birine ödeme yaparsın, o kişiye bir şey geri verirsin.

Maybe you give them some sort of reward

Belki onlara çabaları için bir tür ödül verirsiniz

for their effort or that time you pay that person.

ya da o zaman o kişiye ödeme yaparsınız.

Maybe they are working for you in your company

Belki de şirketinizde sizin için çalışıyorlar

because

çünkü

everyone has to be paid.

herkese ödeme yapılması gerekiyor.

They certainly do.

Kesinlikle yaparlar.

Of course it is possible to have underpay and overpay.

Elbette eksik ödeme ve fazla ödeme yapmak mümkündür.

For example, underpaid means to give less

Örneğin, eksik ödeme, ödenmesi gerekenden daha az vermek anlamına gelir

than is due.

.

So maybe you underpay your workers.

Yani belki işçilerinize eksik ödeme yapıyorsunuzdur.

Your workers should be receiving more money for their hard work.

Çalışanlarınız sıkı çalışmaları için daha fazla para alıyor olmalıdır .

But you underpay them.

Ama onlara eksik ödüyorsun.

You do not pay them what you should.

Onlara yapman gerekeni ödemiyorsun.

And this can happen sometimes if you are working for someone

Ve bu bazen, birisi için çalışıyorsanız

and they might underpay you,

ve size eksik ödeme yapabilirlerse

or maybe they give you less than you should have.

veya belki de size sahip olmanız gerekenden daha azını verirlerse olabilir.

And then we have overpay.

Ve sonra fazla ödememiz var.

A lot of people these days here in the UK are saying that people

Bugünlerde Birleşik Krallık'ta birçok insan,

who are working for the government are quite often

hükümet için çalışan insanlara genellikle

overpaid.

fazla maaş verildiğini söylüyor.

If you overpay someone, it means you give them more than they are entitled to.

Birine fazla ödeme yaparsanız, ona hak ettiğinden fazlasını vermiş olursunuz.

They are getting paid too much.

Çok fazla maaş alıyorlar. Fazla ödeme yapmak için olması

They are getting paid more than they should be

gerekenden daha fazla maaş alıyorlar

to overpay.

.

You give someone too much money

Birine çok fazla para verirsin

and if you underpay you don't give them enough.

ve eksik ödersen ona yeterince para vermezsin.

You give them too little.

Onlara çok az veriyorsun. Bir

Another one.

diğeri.

Ground, ground.

Yer, yer.

Now I know this particular word can be used in different ways as a verb,

Artık bu özel kelimenin bir fiil olarak farklı şekillerde kullanılabileceğini biliyorum

and it can also be used as an expression to show

ve ayrıca bir şeyin nasıl bir şey olduğunu göstermek için bir ifade olarak da kullanılabileceğini biliyorum

how something is maybe a position of something.

.

You might ground something if you are keeping it

on the ground such as an aeroplane.

Uçak gibi yerde tutuyorsanız bir şeyi topraklayabilirsiniz.

But in this sense, the word ground is being used

Ancak bu anlamda zemin kelimesi,

to define floor or soil, the ground.

zemini veya toprağı, zemini tanımlamak için kullanılmaktadır.

And then of course we have underground and overground.

Ve sonra tabii ki yer altı ve yer üstü var.

Underground means something that is hidden beneath

Yeraltı,

quite often hidden beneath the ground or may be something that can't be seen,

oldukça sık olarak yerin altına gizlenmiş veya görülemeyen bir şey olabilir,

can also be described as underground.

yer altı olarak da tanımlanabilir.

It is hidden beneath from view.

Görünüşün altına gizlenmiştir.

Very hard to see, very hard to

Görmek çok zor,

to to actually find something that is underground.

gerçekten yer altında olan bir şeyi bulmak çok zor.

And quite often when a person is doing something illegally,

Ve çoğu zaman bir kişi yasa dışı bir şey yaptığında,

we say that it is underground, it is hidden away.

bunun yeraltında olduğunu, saklandığını söyleriz.

Something illegal is happening,

Yasadışı bir şey oluyor,

it is underground, it is hidden from view.

yer altında, gözden saklanıyor.

And then we have

Ve sonra

overground, which means to be in clear view.

yer üstü var, bu da net görüşte olmak anlamına geliyor.

So something is very easy to see.

Yani bir şeyi görmek çok kolay. Yer

It is overground or on the surface.

üstünde veya yüzeydedir.

Something is very visible.

Bir şey çok görünür.

Something is easy to see.

Bir şeyi görmek kolaydır.

Here are two words

İşte her

that are both using the word under.

ikisi de under kelimesini kullanan iki kelime.

However, there is no equivalent of is

Ancak,

no equivalent using over.

over kullanımının eşdeğeri yoktur.

So these particular words are only used with the word under.

Yani bu belirli kelimeler sadece altındaki kelime ile birlikte kullanılır.

For example, understand it is a common word

Örneğin, anlayın,

that we often use when a person is realising something,

bir kişi bir şeyin farkına vardığında sıklıkla kullandığımız ortak bir kelimedir

or if they suddenly know something

veya aniden bir şeyin farkına

they are aware of something

vardığında, bir şeyin farkına vardığında

they can comprehend that thing in their mind.

o şeyi zihninde kavrayabilir.

They understand.

Anlıyorlar.

They understand.

Anlıyorlar.

So the word under is at the start of this particular word,

Yani under kelimesi bu kelimenin başındadır,

but there is no oversight and we don't have oversight

fakat bir gözetim yoktur ve bizim bir gözetimimiz yoktur

and we only have understand

ve biz sadece bir

to realise or know something you comprehend

şeyi fark etmek veya bilmek için anlarız,

something in your head or in your brain.

bir şeyi kafanızda veya beyninizde kavrarsınız.

And then we have another word understudy.

Ve sonra başka bir kelime yedeğimiz var.

The word understudy. I wish Mr.

Yedek kelime. Keşke Bay

Steve was here, because if Mr.

Steve burada olsaydı, çünkü Bay

Steve was here, he would talk about understudy.

Steve burada olsaydı yedek oyuncu hakkında konuşurdu.

An understudy is a substitute

Bir yedek oyuncu, müsait olmadığınızda yerinize geçecek

or a stand in a person

bir kişinin yerine geçen veya duran bir oyuncudur

who will step into your place if you are unavailable.

.

They are the understudy quite often in acting.

Oyunculukta oldukça sık yedek oyuncu oluyorlar.

If you are putting on a stage show

Bir sahne şovu

or a stage play, quite often

veya tiyatro oyunu sergiliyorsanız, çoğu zaman

you will have a person who is the star of the show,

şovun yıldızı olan bir kişiyle karşılaşacaksınız,

but sometimes that person might become ill,

ancak bazen o kişi hastalanabileceğinden, o uzaktayken

so another person will come and substitute

başka biri gelip

for that person

o kişinin yerine geçecektir.

whilst they are away.

.

An understudy is a substitute or stand. It

Bir yedek oyuncu, bir yedek oyuncu veya standdır.

quite often used.

Oldukça sık kullanılır.

One person is taking place or taking the place of another

Bir kişi kısa bir süre için başka birinin yerini alıyor veya yerini alıyor

for a short period of time.

.

And finally, we have one more we have one more word.

Ve son olarak bir sözümüz daha var.

Pass, pass.

Geç, geç.

If you pass you go by or maybe you go ahead of someone,

Geçerseniz geçersiniz ya da belki birinin önüne geçersiniz,

you pass that person, you overtake them.

o kişiyi geçersiniz, onu geçersiniz.

We have the word underpass and overpass.

Altgeçit ve üstgeçit kelimemiz var.

If you underpass, it means you go underneath something underpass.

Alt geçit yaparsanız, bir alt geçidin altından geçiyorsunuz demektir.

Quite often an underpass is something that goes beneath another thing.

Oldukça sık bir alt geçit, başka bir şeyin altından geçen bir şeydir.

Maybe if you want to get across a very busy road, maybe there is a tunnel

Belki çok işlek bir yoldan karşıya geçmek isterseniz, belki de

that will go under the road for people to walk through.

insanların yürümesi için yolun altından geçecek bir tünel vardır.

We will often describe that as an underpass.

Bunu genellikle bir alt geçit olarak tanımlayacağız.

So something that is going under

Yani başka bir şeyin altından geçen bir şey,

another thing is an underpass

to move under or go beneath.

altından geçmek veya altından geçmek için bir alt geçittir.

And then we have overpass.

Sonra üst geçidimiz var.

Well, of course it is the opposite.

Tabii ki tam tersi.

So it must mean to go over or above.

Yani üstüne veya üstüne gitmek anlamına gelmelidir.

So to move over something is an overpass.

Yani bir şeyin üzerinden geçmek bir üst geçittir.

Quite often on the roads you will see a road

Oldukça sık olarak, yollarda

that will go over another road.

başka bir yolun üzerinden geçecek bir yol göreceksiniz.

Maybe there is a bridge going over a road,

Belki bir yolun üzerinden geçen bir köprü vardır,

but on the bridge there is a road

ama köprünün üzerinde

going across the road that is underneath.

yolun altından geçen bir yol vardır.

And yes, we call that an overpass.

Ve evet, biz buna üst geçit diyoruz.

An overpass.

Bir üst geçit.

You are going over something.

Bir şeyin üzerinden geçiyorsunuz.

So there are many uses of the word under and over

Yani başa eklediğimizde under ve over kelimesinin pek çok kullanımı var

when we add them to the beginning, a word

,

when we use them as a prefix just to show

sadece bir

that something is too much or not enough,

şeyin fazla ya da yetersiz olduğunu

or maybe something is high up.

ya da belki bir şeyin yüksek olduğunu göstermek için önek olarak kullandığımız bir kelime.

Low down may be an emotion that is

Alt kısım, gösterilen bir duygu

shown or something that is obvious,

veya bariz olan bir şey

or perhaps something that is hidden from you.

veya belki de sizden gizlenen bir şey olabilir.

So there are many ways of doing that,

Yani bunu yapmanın birçok yolu var,

many ways of using anger and over.

öfkeyi kullanmanın birçok yolu var.

I hope that's been useful.

Umarım faydalı olmuştur.

I hope it has been useful to you.

Umarım sizin için faydalı olmuştur.

I really do.

Gerçekten yaptım.

A quick break and then we have one more thing to look at and.

Hızlı bir ara ve ardından bakmamız gereken bir şey daha var ve.

Then I will be back with you again.

Sonra tekrar aranızda olacağım.

Don't worry, I'm not going away just yet,

Endişelenme, henüz gitmiyorum

but I will be going in around about ten

ama yaklaşık on

or maybe 15 minutes from now.

ya da belki 15 dakika sonra gideceğim.

Don't go away.

Gitme.

I'm a big boy now.

Ben artık büyük bir çocuğum.

Yeah.

Evet.

Splashing around in the puddles is what like to do.

Su birikintilerinde sıçramak, yapmaktan hoşlanan şeydir.

I love to have a splash around.

Etrafa su sıçratmayı seviyorum. Senden ne haber

What about you?

?

Do you like it? Well,

Hoşuna gitti mi? Pekala,

English addict is with you today.

İngiliz bağımlısı bugün sizlerle.

I am back with you one Sunday for those wondering.

Merak edenler için bir pazar günü yeniden sizlerleyim.

Yes, I am back with you on Sunday from 2 p.m.

Evet, Pazar günü saat 14:00'ten itibaren sizlerleyim.

uk time is when I'm with you.

İngiltere zamanı seninle olduğum zamandır.

We have someone joining us today on the live chat who I haven't seen for a long time.

Bugün uzun zamandır görmediğim canlı sohbette aramıza katılan biri var .

Hello, Jemmy Lee at

Merhaba, Jemmy'den Jemmy Lee

Jemmy. Lee.

. Lee.

Jemmy Lee.

Jemmy Lee.

It seems so long since I saw you here.

Seni burada görmeyeli çok uzun zaman oldu.

Jemmy Lee

Jemmy Lee Hoş

Welcome back.

geldin.

Jemmy Lee It's nice to see you here.

Jemmy Lee Seni burada görmek güzel.

I believe you've been rather busy over the past

Son birkaç aydır oldukça meşgul olduğuna inanıyorum

few months, but it's nice to see you joining us today.

ama bugün bize katıldığını görmek güzel.

Yes, some things have changed and some things are exactly

Evet, bazı şeyler değişti ve bazı şeyler tam da

how they've always been.

her zaman olduğu gibi.

Like me, for example, and also Mr.

Örneğin benim gibi ve ayrıca Bay

Steve as well.

Steve gibi.

Hello. Can I say hello to.

Merhaba. Merhaba diyebilir miyim?

Yes, I'm so surprised and I think

Evet, çok şaşırdım ve bence

a lot of other people are as well to see Jemmy Lee are here.

Jemmy Lee'nin burada olduğunu gören pek çok insan da iyi durumda .

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

It's very nice to see you here as well.

Sizi de burada görmek çok güzel.

Thank you for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için teşekkür ederim.

Hello to Lewis, who says, yes,

Evet diyen Lewis'e merhaba,

I think sometimes we can use prepositions, ENDA.

sanırım bazen edatları kullanabiliriz, ENDA.

Yes, you can, if you are talking about the position

Evet, bir

of something or the placement of something.

şeyin konumundan veya bir şeyin yerleşiminden bahsediyorsan yapabilirsin.

And of course that's what a preposition is, a preposition shows the position

Ve elbette bir edat budur, bir edat bir

or direction of something, something that is over there

şeyin konumunu veya yönünü gösterir, orada

or up there or down there or on there or under there

veya yukarıda veya aşağıda veya orada veya altında veya

or over there.

orada olan bir şeyi.

It is true.

Bu doğru.

I can say, oh, hello. I can later.

Ah, merhaba diyebilirim. sonra yapabilirim

I can later.

sonra yapabilirim

I haven't seen you for a long time either.

Ben de seni uzun zamandır görmedim.

Where have you been?

Nerelerdeydin?

Have you been busy? I believe you have.

Meşgul müydün? sahip olduğuna inanıyorum.

It has been a strange time for many people.

Birçok insan için garip bir zaman oldu.

I suppose some people are now slowly

Sanırım bazı insanlar artık hayatlarında yavaş yavaş

getting back to normal with their lives.

normale dönüyor.

Like here, for example, we are all trying to get back to normal

Burada olduğu gibi, örneğin, hepimiz normale dönmeye çalışıyoruz

and we will be back with you

ve

hopefully normally on Sunday

Pazar günü

from 2 p.m., even though on Sunday Mr.

Bay Steve burada olmayacak olsa da, umarım Pazar günü saat 14:00'ten itibaren normal bir şekilde sizinle birlikte olacağız

Steve will not be here. Unfortunately, we have no Mr.

. Ne yazık ki,

Steve on Sunday because he's busy with his show coming up.

yaklaşan programıyla meşgul olduğu için Pazar günü Bay Steve yok.

So we just have a show that is starring in starring Mr.

Başrolde Bay Steve'in oynadığı bir şovumuz var

Steve,

but He won't be here on Sunday.

ama o Pazar günü burada olmayacak.

It will just be me.

Sadece ben olacağım.

Alessandra says.

Alessandra diyor.

I have to go now.

Şimdi gitmek zorundayım.

See you later, Alessandra.

Sonra görüşürüz Alessandra.

Don't worry. You can watch this again.

Merak etme. Bunu tekrar izleyebilirsiniz.

If you have missed anything, you can watch it

Kaçırdığınız bir şey varsa

again.

tekrar izleyebilirsiniz.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

Then I'm going to have a look at the difference between these particular sentences.

Sonra bu belirli cümleler arasındaki farka bir göz atacağım.

And I think it's an interesting thing to look at because there are some differences

Ve bence bakması ilginç bir şey çünkü

between the way these sentences are used.

bu cümlelerin kullanım biçimleri arasında bazı farklılıklar var. Size

I will give you the first example.

ilk örneği vereceğim.

If you

have to do something

Bir şey yapmanız gerekiyorsa

and quite often you will say, I have to,

ve sık sık, Yapmalıyım,

I have to go out, I have to do something.

dışarı çıkmalıyım, bir şeyler yapmalıyım, diyeceksiniz. Dükkandan

I have to buy something

bir şey almalıyım

from the shop, something.

, bir şey.

You have to do something.

Bir şeyler yapmalısın. Başka

You have no choice about.

seçeneğin yok.

So you have to do it.

Yani yapmak zorundasın. Başka

You have no choice.

seçeneğin yok.

You have to for example, I have to work this.

Mecbursun mesela, ben bunu çalışmak zorundayım. Bu

So this weekend I have to work.

yüzden bu hafta sonu çalışmak zorundayım. Başka

I have no choice.

seçeneğim yok. Bu

So we often use this in English.

yüzden bunu genellikle İngilizce olarak kullanırız.

When we are talking about something, we have no choice.

Bir şey hakkında konuşurken, başka seçeneğimiz yok.

We have no way of saying no.

Hayır deme şansımız yok.

It is something we must do.

Yapmamız gereken bir şey. Başka

You have no choice.

seçeneğin yok.

So You might say that I have to work this weekend.

Yani bu hafta sonu çalışmam gerektiğini söyleyebilirsin.

And then of course we have want to

Ve sonra tabii ki

something you want to do?

yapmak istediğiniz bir şey var mı?

Well, quite often we just define this as having a free choice.

Pekala, çoğu zaman bunu özgür bir seçime sahip olmak olarak tanımlarız.

So this is your choice or your decision.

Yani bu senin seçimin ya da senin kararın.

You want to do something?

Birşey yapmak istiyorsun?

I want to.

İstiyorum.

It is your choice.

Bu senin seçimin.

For example, I want to see you tomorrow.

Örneğin, yarın seni görmek istiyorum.

I want to see you tomorrow.

Seni yarın görmek istiyorum.

It is something you want to do.

Bu yapmak istediğin bir şey.

You are choosing that thing.

O şeyi seçiyorsun.

It is something you want to do.

Bu yapmak istediğin bir şey.

I suppose another word is desire as well.

Sanırım başka bir kelime de arzu.

You can use the word desire instead of want.

İstemek yerine arzu kelimesini kullanabilirsiniz. Dürüst

I desire,

although it does sound a little bit too formal to be honest.

olamayacak kadar resmi görünse de arzuluyorum . Bu

So most people say want to I want to I want to see you tomorrow.

yüzden çoğu insan istiyorum, istiyorum, seni yarın görmek istiyorum der. Fransa'ya

I want to go

gitmek istiyorum

to France.

.

Does that sound like a good idea? I think so.

Kulağa iyi bir fikir gibi mi geliyor? Bence de.

And then we have need to

Ve sonra ihtiyaç duymamız

when we use the phrase need to,

gerekiyor ifadesini kullandığımızda,

we are showing that we must do something,

bir şey yapmamız gerektiğini,

something that is important, something that needs to be done.

önemli bir şey, yapılması gereken bir şey olduğunu gösteriyoruz.

It needs to be done.

Yapılması gerekiyor.

And I am going to sneeze.

Ve hapşıracağım.

I just had a sneeze then.

O zaman sadece hapşırdım.

You didn't hear it, fortunately, because I turn the microphone off.

Neyse ki duymadınız çünkü mikrofonu kapattım.

That's nice.

Bu güzel.

I think I will be going in a few moments and I think it's a good job

Sanırım birkaç dakika içinde gideceğim ve gitmemin iyi bir iş olduğunu düşünüyorum

that I am going.

.

So something you need to do is something you must do.

Yani yapmanız gereken bir şey yapmanız gereken bir şeydir. Yapılması gereken

You have an important thing that must be carried out, a thing that must be done.

önemli bir işiniz var , yapılması gereken bir şey.

I need to do that.

Bunu yapmam lazım.

For example, I need to post this letter.

Örneğin, bu mektubu göndermem gerekiyor.

There is a letter that you have to post.

Göndermeniz gereken bir mektup var.

It must get to the place that you are sending it to immediately.

Hemen gönderdiğiniz yere ulaşmalıdır.

It is

important it is something you need to do.

Yapmanız gereken bir şey olması önemlidir.

It is something that

Bu,

you need to carry out or something

gerçekleştirmeniz gereken veya

you need to achieve.

başarmanız gereken bir şeydir.

Basically have to expresses

Temelde zorunlu,

lack of choice, no freedom.

seçim eksikliğini, özgürlüğün olmadığını ifade eder.

So something you have to do.

Yani yapman gereken bir şey. Başka

You have no choice.

seçeneğin yok.

Quite often we will talk about laws,

Oldukça sık olarak,

laws that exist across the country.

ülke çapında var olan kanunlar, kanunlar hakkında konuşacağız.

Things you have to do.

Yapmanız gereken şeyler.

You have to do that particular thing.

O özel şeyi yapmalısın. Başka

You have no choice.

seçeneğin yok.

You have to do it.

Bunu yapmak zorundasın.

If you are working for someone, then you have to go to work.

Birisi için çalışıyorsanız, o zaman işe gitmek zorundasınız.

You have to go into work.

İşe gitmelisin. Başka

You no choice. You have to do it.

seçeneğin yok. Bunu yapmak zorundasın.

Something you want to do,

Yapmak istediğiniz,

expresses, desire

ifade ettiğiniz, arzuladığınız

or even longing.

hatta özlem duyduğunuz bir şey.

Something you've always wanted to do.

Her zaman yapmak istediğin bir şey. Parise

I want to go

gitmek istiyorum

to Paris.

.

Apparently a lot of people say it is the most romantic place in the world.

Görünüşe göre birçok insan dünyanın en romantik yeri olduğunu söylüyor.

Of course there are.

Tabii ki var.

There are other places that are also quite romantic as well.

Oldukça romantik olan başka yerler de var.

And then we

Ve sonra,

have need to if you need to do something,

bir şey yapmanız gerekiyorsa,

then that expresses urgency,

bu aciliyet ifade eder, aceleyle

something that must be done quickly in a hurry.

hızlı bir şekilde yapılması gereken bir şey.

You need to do that thing.

O şeyi yapmalısın.

Maybe there is only a small amount of time

Belki

to do that thing and you need to do it quickly.

o şeyi yapmak için çok az bir zamanınız vardır ve bunu hızlı bir şekilde yapmanız gerekir. Hızlı bir şekilde yapılması gereken bir

You express the urgent C of something,

şeyin acil C'sini ifade ediyorsunuz

something that must be done quickly.

.

So we have have to

Bu yüzden günlük hayatımızda

want to and need to quite often

oldukça sık istemeli ve buna ihtiyaç duymalıyız

in our day to day lives, we will use at least one of these somewhere.

, bunlardan en az birini bir yerlerde kullanacağız.

We will use have to want to or need to.

Have to want to or need to kullanacağız.

And they all have their own special meanings and ways

Hepsinin de kendine has özel anlamları ve

of expressing themselves.

kendilerini ifade etme biçimleri var. Gitme

It is almost time for me to go.

zamanım neredeyse geldi.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

Something slightly different today.

Bugün biraz farklı bir şey.

Longingly, Vitoria says.

Özlemle, diyor Vitoria.

Mr. Duncan. Longingly?

Bay Duncan. Özlemle mi?

Yes. Longing.

Evet. Özlem

You are longing for something.

Bir şeyi özlüyorsun.

Something that you feel in your heart, that you really want or desire, something you really want.

Kalbinizde hissettiğiniz, gerçekten istediğiniz veya arzuladığınız bir şey, gerçekten istediğiniz bir şey.

You are longing for it.

Onu özlüyorsun.

Maybe you are missing your lover.

Belki de sevgilini özlüyorsun.

Maybe your partner is away somewhere.

Belki eşiniz uzakta bir yerlerdedir.

You are longing for their you really want them to come back soon.

Onların özlemini çekiyorsun, gerçekten bir an önce geri gelmelerini istiyorsun.

Talking of which, I also will be coming back very soon.

Bahsetmişken, ben de çok yakında geri geleceğim.

I hope you are longing for another English addict live stream.

Umarım başka bir İngiliz bağımlısı canlı yayın için can atıyorsunuzdur .

I really do because we will be having one on Sunday.

Gerçekten istiyorum çünkü Pazar günü bir tane yapacağız.

I am on my own on Sunday, on my

Pazar günü tek başımayım,

just me by myself.

tek başıma.

No Mr.

Steve because he is busy on Sunday.

Pazar günü meşgul olduğu için Bay Steve yok.

I hope you've enjoyed today's livestream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

Thank you very much, Claudia.

Çok teşekkür ederim, Claudia.

Yes, it is very nice to see

Evet,

Amelia back with us after such a long absence.

Amelia'yı uzun bir aradan sonra tekrar aramızda görmek çok güzel.

Very nice to see you back here.

Seni tekrar burada görmek çok güzel.

Thank you, Sandra, for saying thank you to me.

Bana teşekkür ettiğin için teşekkürler Sandra.

Can I say thank you as well thank you for your.

Ben de teşekkür edebilir miyim senin için teşekkür ederim.

Thank you.

Teşekkür ederim.

I appreciate the fact that you said thank you to me

Bana teşekkür ettiğiniz için minnettarım

and I hope that you appreciate my thank you that I gave to you

ve umarım bana

for thanking me.

teşekkür ettiğiniz için size verdiğim teşekkürü takdir edersiniz.

I think

Sanırım

I will see you on Sunday 2 p.m.

Pazar 2'de görüşürüz. Birleşik

UK time is when I'm back with you.

Krallık zamanı, seninle geri döndüğüm zamandır.

Thank you very much for joining me.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

I hope you've enjoyed this live stream.

Umarım bu canlı yayını beğenmişsinizdir.

If you have

telephoned.

Telefon ettiyseniz.

If you haven't,

Eğer yapmadıysan,

tell me.

söyle bana.

Oh, okay. That's interesting.

Tamam. İlginç.

Yes. Thank you very much.

Evet. Çok teşekkür ederim.

Some very nice messages coming through today. Thank you.

Bugün çok güzel mesajlar geliyor. Teşekkür ederim.

Nestle.

Nestle.

Nestle who has sent a super chat, thank you very much for that as well.

Süper bir sohbet gönderen Nestle, bunun için de çok teşekkür ederim.

I appreciate it. Thank you.

Bunu takdir ediyorum. Teşekkür ederim.

That's very kind of you.

Çok naziksiniz.

How can I speak British fluently?

Nasıl akıcı bir şekilde İngilizce konuşabilirim?

Well, it is something that you have to learn over

Bu, zamanla öğrenmen

time, learn new words,

, yeni kelimeler öğrenmen,

make some time to learn English.

İngilizce öğrenmek için biraz zaman ayırman gereken bir şey.

And of course, quite often people will have

Ve tabii ki, çoğu zaman insanlar

their own favourite way of speaking English.

kendi favori İngilizce konuşma tarzlarına sahip olacaklardır.

Some people like American English and some people like British English.

Bazı insanlar Amerikan İngilizcesini sever, bazıları da İngiliz İngilizcesini sever.

Quite often it is a choice

Çoğu zaman bu bir seçimdir

and if you want learn a certain type of English

ve belirli bir İngilizce türünü

or a certain accent, then my advice is to listen.

veya belirli bir aksanı öğrenmek istiyorsanız, o zaman benim tavsiyem dinlemenizdir.

Listening is a very

Dinlemek çok

powerful activity.

güçlü bir aktivitedir.

It is, especially if you are learning a language.

Bu, özellikle de bir dil öğreniyorsanız.

Trust me.

Güven bana.

Thanks for your company.

Şirketiniz için teşekkürler.

I'm definitely going this time. This is Mr.

Bu sefer kesinlikle gidiyorum. Bu,

Duncan in the birthplace of English, saying, thanks for watching.

İngilizcenin doğum yerindeki Bay Duncan, izlediğiniz için teşekkürler diyor.

See you on Sunday 2 p.m.

Pazar 14:00'da görüşmek üzere.

UK time is when I'm here with you and of course

Birleşik Krallık zamanı, burada seninle olduğum ve tabii ki

you know what's coming next.

sırada ne olduğunu bildiğin zamandır.

Yes you do...

Evet yapıyorsun...

ta ta for now.

şimdilik ta ta.