Pull my Strings - 'Control' words & phrases / English Addict 236 - 🚨LIVE CHAT🚨 Sun 12th Feb 2023

Here we are again

Yine karşınızdayız

It is another live stream just for you.

Sizler için bir canlı yayın daha.

Coming to you live and direct from the birthplace

Size canlı ve direkt olarak İngilizcenin doğduğu yerden geliyor

of the English language, which just happens to be.

, ki bu tesadüfen oluyor.

Oh my goodness, it's England.

Aman Tanrım, orası İngiltere.

do do enjoy that.

bundan zevk al. İşte

Oh, there you are.

buradasın.

Wow. It's so nice to see you here again.

Vay. Seni tekrar burada görmek çok güzel.

And we are feeling quite good today.

Ve bugün kendimizi oldukça iyi hissediyoruz.

Myself and Mr.

Ben ve Bay

Steve, we are with you once more.

Steve, bir kez daha yanınızdayız.

And I hope you are feeling good today. Hi, everybody.

Ve umarım bugün kendini iyi hissediyorsundur. Selam millet.

This is Mr. Duncan in England.

Ben İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today? Are you okay?

Bugün nasılsın? İyi misin?

I hope so.

Umarım. Mutlu

Are you happy?

musun?

I really hope you're happy.

Umarım gerçekten mutlusundur.

My voice is very strange today.

Bugün sesim çok garip.

I don't know what's happening to my voice, but I think I'm going.

Sesime ne oluyor bilmiyorum ama sanırım gidiyorum.

I'm going to go to the doctors and find out what it is.

Doktorlara gidip ne olduğunu öğreneceğim.

I think so.

Bence de.

You know what it's like, man, we are not very good

Nasıl bir şey olduğunu bilirsin dostum,

at looking after all health men.

tüm sağlıklı erkeklere bakma konusunda pek iyi değiliz.

I think men are worse than women in that particular respect.

Erkeklerin bu konuda kadınlardan daha kötü olduğunu düşünüyorum .

I think so.

Bence de.

That's what I think.

Bu benim düşündüğüm şey.

Anyway, I don't know why my music didn't play.

Her neyse, müziğimin neden çalmadığını bilmiyorum.

Why didn't it play at the beginning?

Neden başta oynamadı?

I'm going to find out why. Come on.

Nedenini öğreneceğim. Hadi.

I'm sure.

Eminim.

I'm sure I can work it out.

Eminim halledebilirim.

Oh, I know. Now I know why it didn't work.

A, biliyorum. Şimdi neden işe yaramadığını biliyorum.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

Yes, it's very interesting.

Evet, çok ilginç.

Hmm. Shall we try that again?

Hmm. Bunu tekrar deneyelim mi?

Okay, then.

Tamam o zaman.

Hi, everybody.

Selam millet.

Oh, that's much better.

Oh, bu çok daha iyi.

I like that very much.

Bunu çok beğendim.

Oh, that's better. Hi, everybody.

Ah, bu daha iyi. Selam millet.

We are back together again, and

Yeniden birlikteyiz ve

Okay, that's better.

tamam, böylesi daha iyi.

I like to get things right.

İşleri doğru yapmayı severim.

You see, that's why I do these things.

Görüyorsun, bu yüzden bunları yapıyorum.

I like to get them right.

Onları doğru yapmayı seviyorum.

So now you know what it's all about.

Yani artık ne hakkında olduğunu biliyorsun.

It's all about English.

Her şey İngilizce ile ilgili.

It's all about learning English, you say.

Her şey İngilizce öğrenmekle ilgili diyorsunuz.

And it's not just me here today.

Ve bugün burada sadece ben değilim.

We also have Mr. Steve as well.

Ayrıca Bay Steve'imiz de var. Bay Steve'in dünyasında neler olup bittiğini öğrenmek için saat

He will be here with us at around about 2:30,

2:30 civarında burada bizimle olacak

finding out what is happening in the world of Mr.

Steve.

And also, of course, this week, for those who know

.

Ayrıca, elbette, bu hafta, bilenler için

next week it's Mr.

önümüzdeki hafta Bay

Steve's birthday.

Steve'in doğum günü.

His birthday is coming on Thursday.

Perşembe günü doğum günü geliyor.

We will not be here on Thursday, but

Perşembe günü burada olmayacağız ama

we will be celebrating Mr.

Steve's birthday on Wednesday, the day before Steve's birthday.

Steve'in doğum gününden bir gün önce, Çarşamba günü Bay Steve'in doğum gününü kutlayacağız.

So, yes, it is his birthday.

Yani, evet, bugün onun doğum günü.

I wonder if he's going to tell us how old he will be.

Acaba bize kaç yaşında olacağını söyleyecek mi?

I wonder if Steve is going to tell us.

Acaba Steve bize söyleyecek mi?

We will find out a little bit later on because Steve will be with us.

Biraz sonra öğreneceğiz çünkü Steve bizimle olacak.

By the way, if you want to get in touch, you can.

Bu arada iletişime geçmek isterseniz ulaşabilirsiniz.

There are many ways you can use email.

E-postayı kullanmanın birçok yolu vardır.

A lot of people asking Mr.

Pek çok kişi Bay

Duncan, what is your email address?

Duncan'a e-posta adresiniz nedir diye soruyor.

Well, there it is now on the screen

Peki, işte şimdi

for those who want to know what it is.

ne olduğunu öğrenmek isteyenler için ekranda.

There it is right under my face.

İşte tam yüzümün altında.

Also, you can follow me on Facebook as well.

Ayrıca beni Facebook'tan da takip edebilirsiniz. Facebook'ta

Don't forget, also to use the capital letters

büyük harfleri kullanmayı da unutmayın,

that Facebook, lots of people follow me on Facebook as well

birçok kişi beni Facebook'ta da takip ediyor

because, well, you will find out

çünkü, peki,

what is happening with my English lessons.

İngilizce derslerimde neler olduğunu öğreneceksiniz.

And of course, if you would like to support my work here on YouTube,

Ve tabii ki, YouTube'daki çalışmalarımı desteklemek isterseniz,

you can also send a donation to me

bana da bağış gönderebilirsiniz

and it will help all of this to carry on.

ve bu, tüm bunların devam etmesine yardımcı olacaktır.

It will help it to continue for as long as possible.

Mümkün olduğu kadar uzun süre devam etmesine yardımcı olacaktır. O

So today we have lots of things to talk about.

yüzden bugün konuşacak çok şeyimiz var.

We are talking about control.

Kontrolden bahsediyoruz.

So I think it's a very interesting word

Bu yüzden bence bu çok ilginç bir kelime

and one that lots of people mention a lot

ve pek çok insanın bahsettiği bir kelime

because we often think of control

çünkü

when we think of the place where we live.

yaşadığımız yeri düşündüğümüzde genellikle aklımıza kontrol geliyor.

Maybe you have some local authority

Belki

telling you how to do things or where to put things.

size bazı şeyleri nasıl yapacağınızı veya nereye koyacağınızı söyleyen bir yerel otoriteniz vardır.

Maybe there are

Belki de

lots of local rules that you have to follow.

uymanız gereken birçok yerel kural vardır. Kontrol kelimesiyle

So that is one of the things that might be connected to the word control.

bağlantılı olabilecek şeylerden biri de bu .

Of course, your whole country will be controlled

Elbette tüm ülkeniz

in some way by a government.

bir şekilde bir hükümet tarafından kontrol edilecek.

So you can have a government, you can have a local authority.

Yani bir hükümete sahip olabilirsiniz, yerel bir otoriteye sahip olabilirsiniz.

You might have someone who owns your house,

Evinizin sahibi olan biri olabilir,

you might have a landlord

who owns the property in which you live.

içinde yaşadığınız mülkün sahibi olan bir ev sahibiniz olabilir.

And then again, there are rules that you have to follow.

Ve yine, uymanız gereken kurallar var.

And you might say that your landlord,

Ve

the person who owns the house that you are renting,

kiraladığınız evin sahibi olan ev sahibinizin

will control that the price of the rent.

kira bedelini kontrol edeceğini söyleyebilirsiniz.

Maybe there are lots of conditions that you have to stick to

Belki de

or keep too, so you can stay at that property.

o tesiste kalabilmeniz için uymanız veya uymanız gereken birçok koşul vardır.

So yes, there are lots of

Yani evet,

things that can be connected to the word control.

kelime kontrolüne bağlanabilecek pek çok şey var.

We are looking at that a little bit later on.

Buna biraz sonra bakıyoruz.

We are having a very strange day with the weather.

Hava ile çok garip bir gün geçiriyoruz.

The weather is not great, even though

Hava harika değil,

having said that, it is very warm.

söylememize rağmen çok sıcak.

It's around about what's around

ten degrees today.

Bugün yaklaşık on derece civarında.

Very nice.

Çok güzel.

So we have ten degrees and it's mild.

Yani on derecemiz var ve hava hafif.

No snow, no rain.

Kar yok, yağmur yok.

It's very dry, but it doesn't look very nice outside.

Çok kuru ama dışarısı pek hoş görünmüyor.

We also have the live chat.

Canlı sohbetimiz de var.

Of course, it would not be the live chat

Tabii ki,

without you here with me.

burada benimle sen olmadan canlı sohbet olmazdı.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

I wonder who was first today.

Bugün kimin birinci olduğunu merak ediyorum.

Let's have a look, shall we?

Bir bakalım, olur mu?

Oh, the champion is still there.

Oh, şampiyon hala orada.

We have Vitesse.

Vitesse'miz var.

Congratulations, Vitesse.

Tebrikler, Vitesse.

You are first once again on today's live chat.

Bugünün canlı sohbetinde bir kez daha birincisiniz.

Sometimes I press the buttons and they work.

Bazen düğmelere basıyorum ve çalışıyorlar.

And sometimes I press the buttons and they don't work.

Ve bazen düğmelere basıyorum ve çalışmıyorlar. Burada bir

I have lots of controls

sürü kontrol var

here, things that I have to press, things

, basmam gereken şeyler,

that I have to move, things that I have to control.

hareket ettirmem gereken şeyler, kontrol etmem gereken şeyler.

So there is another use of the word control.

Yani kontrol kelimesinin başka bir kullanımı var.

We will look at that later on.

Buna daha sonra bakacağız.

We also have a sure shed here today.

Bugün burada da emin bir kulübemiz var.

Paolo Hello, Paolo.

Paolo Merhaba, Paolo.

I believe that you are still trying to send me one of your songs.

Hala bana şarkılarından birini göndermeye çalıştığına inanıyorum .

Unfortunately, I haven't received any links

Ne yazık ki, bana göndermeye çalıştığınız herhangi bir bağlantı almadım

to anything that you're trying to send me, so I'm not sure how you are doing it.

, bu yüzden bunu nasıl yaptığınızdan emin değilim.

So I'm trying now to to work out

Şimdi

a way of you sending your song to me, so I will try to work them out.

şarkını bana göndermenin bir yolunu bulmaya çalışıyorum, bu yüzden onları çözmeye çalışacağım.

I'm sure we can come to some sort of solution.

Eminim bir çeşit çözüme ulaşabiliriz.

As I always say, every problem

Her zaman söylediğim gibi, her sorun

is a solution waiting to happen.

olmayı bekleyen bir çözümdür.

I think so.

Bence de.

We also have Palmira.

Palmira'mız da var.

We also have double sash, not one sash but two.

Çift kanadımız da var, bir değil iki kanadımız var.

Tomek is here as well.

Tomek de burada. Bugün Boşlukları Doldur

You will be pleased to hear that we will be playing

oynayacağımızı duymaktan memnun kalacaksınız

Fill in the blank today.

.

We will be doing that hopefully later on.

Bundan sonra inşallah yapacağız.

We also have Beatrix.

Beatrix'imiz de var.

Oh, hello to

Oh, merhaba

He's here again.

O yine burada.

Luis Mendez is here today.

Luis Mendez bugün burada.

Hello, Louis.

Merhaba Louis.

How is everything going with your vacation?

Tatilinizle ilgili her şey nasıl gidiyor?

Is it going well? I hope so.

İyi gidiyor mu? Umarım.

Tomek is here.

Tomek burada. Bir

We also have a Zoran.

de Zoran'ımız var.

Hello, Zoran and Zoran.

Merhaba Zoran ve Zoran.

Let's see.

Görelim.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Lots of people joining in.

Pek çok insan katılıyor.

We also have who else is here most and many of my regular viewers.

Ayrıca burada en çok kim var ve düzenli izleyicilerimin çoğu var.

And of course you are the reason.

Ve tabii ki sebep sensin.

You are the reason why I do this. You are

Bunu yapmamın sebebi sensin.

quite possibly my reason for living

Muhtemelen

beside Mr. Steve.

Bay Steve'in yanında yaşama sebebimsiniz.

Of course, we also have Olga.

Elbette Olga'mız da var.

Hello, Olga Hassan.

Merhaba, Olga Hasan.

Hello, Assan Hassan.

Merhaba Assan Hasan.

Hi, Mr. Duncan. I am Mr.

Merhaba, Bay Duncan. Ben Bay

George.

George'um.

It's teachers or the teachers.

Öğretmenler ya da öğretmenler.

Student So you shared, of course has a class

Öğrenci Yani paylaştınız, tabii ki bir sınıf

and lots of students in the classroom

ve sınıfta bir sürü öğrenci var

and you are one of them.

ve siz de onlardan birisiniz.

Okay, then you are one of the students.

Tamam, o zaman öğrencilerden birisin.

Hello, Hassan.

Merhaba Hasan.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

We also have Francesc.

Francesc'imiz de var.

Did I see Claudia on the live chat?

Canlı sohbette Claudia'yı gördüm mü?

I'm not sure if I did.

Yaptığımdan emin değilim.

Did I see Claudia today?

Bugün Claudia'yı gördüm mü?

I hope your father is doing well.

Umarım baban iyi durumdadır.

I know last week he wasn't very well, but I hope he's feeling

Geçen hafta pek iyi olmadığını biliyorum ama umarım

much better today.

bugün kendini çok daha iyi hissediyordur.

So the live chat, very busy.

Yani canlı sohbet çok meşgul.

And if you want to get in touch, you can you can write anything,

Ve eğer iletişime geçmek istersen, her şeyi yazabilirsin,

you can say anything.

her şeyi söyleyebilirsin.

It doesn't mean I'm going to read it out, especially if it's naughty or rude.

Bu, özellikle yaramaz veya kabaysa, okuyacağım anlamına gelmez.

But there you go.

Ama işte gidiyorsun.

That is the risk.

You take some times Alessandra is here.

Risk budur.

Alessandra'nın burada olduğu zamanları ayırın.

Fee Ra Hello.

Ücret Ra Merhaba.

Fee Ra watching in Azerbaijan.

Ücret Ra Azerbaycan'da izliyor.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

A lot of people joining in with the live chat.

Birçok kişi canlı sohbete katılıyor.

So it is Mr.

Steve's birthday next week.

Önümüzdeki hafta Bay Steve'in doğum günü.

But of course there is also another day, another special day next week

Ama tabii ki bir gün daha var, önümüzdeki hafta özel bir gün daha

because it is Valentine's Day.

çünkü o gün Sevgililer Günü.

Next Tuesday.

Gelecek salı.

Is it Tuesday?

Salı mı?

Yes, next Tuesday.

Evet, önümüzdeki salı.

It is Valentine's Day.

Sevgililer Günü. Aşk arayan

It is the day when all those people

tüm o aşıkların

who are in love looking for love, maybe you have someone

, belki uzaktan izlediğiniz birinin olduğu

that you are watching from afar and maybe someone you

ve belki de

you have some sort of feeling for something romantic

sizin bir şekilde romantik bir şeyler hissettiğiniz,

maybe that you want to happen with another person.

belki de başka biriyle olmasını istediğiniz birinin olduğu gündür.

So it is a good opportunity for people

Bu nedenle, insanların sevildiklerini bilmelerine izin vermek için iyi bir fırsattır

to allow others to know

they are loved.

.

Valentine's Day is here on Tuesday.

Sevgililer Günü Salı günü burada.

Some people like it, some people don't.

Bazı insanlar bundan hoşlanır, bazı insanlar hoşlanmaz.

Some people like to get involved with it

Bazı insanlar buna dahil olmayı sever

and some people don't.

ve bazıları sevmez.

I think maybe I might receive

at least one Valentine's card on Tuesday.

Salı günü en azından bir Sevgililer günü kartı alabilirim diye düşünüyorum.

I don't know.

Bilmiyorum.

Maybe.

Maybe want maybe to.

Belki.

Belki istiyorum belki.

Who knows? We will have to find out.

Kim bilir? Öğrenmemiz gerekecek.

So a busy week next week, Valentine's Day and also Mr.

Önümüzdeki hafta Sevgililer Günü ve ayrıca

Steve's birthday, which will be on Thursday.

Perşembe günü olacak olan Bay Steve'in doğum günü yoğun olacak.

Valentine's Day. On Tuesday.

Sevgililer Günü. Salı günü.

I will be with you on Wednesday, by the way, next week.

Bu arada haftaya çarşamba günü sizlerle olacağım.

So we might be talking about Valentine's Day and also Mr.

Yani önümüzdeki hafta Sevgililer Günü'nden ve ayrıca Bay

Steve's birthday next week.

Steve'in doğum gününden bahsediyor olabiliriz.

We will see again what happens with that.

Bununla ne olacağını tekrar göreceğiz.

Steve will be here in around about 12 minutes from now.

Steve yaklaşık 12 dakika sonra burada olacak.

A lot of people want to say hello to Steve.

Pek çok insan Steve'e merhaba demek istiyor.

He he has a big fan club.

Onun büyük bir hayran kulübü var.

In fact, sometimes I think maybe

Aslında bazen

maybe Steve has more fans than I do.

Steve'in benden daha çok hayranı olduğunu düşünüyorum.

Maybe, maybe not.

Belki, belki değil.

We will see what happens today.

Bugün ne olacağını göreceğiz.

We have something to show you as well.

Bizim de size gösterecek bir şeyimiz var.

We are going to find out what colour Mr.

Bay

Steve's crazy plant actually

Steve'in çılgın bitkisinin aslında ne renk olduğunu öğreneceğiz

is because the flower has now come out.

çünkü artık çiçek çıktı. Daha

So later on we will reveal the flower.

sonra çiçeği ortaya çıkaracağız. Size

We will show you what colour the flower is.

çiçeğin ne renk olduğunu göstereceğiz.

And you know that Mr.

Ve Bay

Steve received this gift at Christmas time

Steve'in bu hediyeyi Noel zamanı aldığını

and the flower has grown very quickly.

ve çiçeğin çok hızlı büyüdüğünü biliyorsunuz. Bu

So later on we will be revealing the colour.

yüzden daha sonra rengi açıklayacağız.

And of course Mr.

Ve tabii ki Bay

Steve was, was complaining about the gift because he said,

Steve hediyeden şikayet ediyordu çünkü

I hope it's not white.

umarım beyaz değildir.

So what colour will the flower be?

Peki çiçek ne renk olacak?

Will it be red or white?

Kırmızı mı beyaz mı olacak?

Find out later on.

Daha sonra öğren.

Isn't it exciting?

Heyecan verici değil mi?

Oh, another thing to mention, Steve

Oh, söylenmesi gereken bir şey daha var, Steve

has been very busy this morning in the kitchen.

bu sabah mutfakta çok meşguldü.

What has Mr. Steve been up to?

Bay Steve neler yaptı?

I will show you.

Well, there he is in the kitchen.

Sana göstereceğim.

İşte, mutfakta.

Earlier on, Mr.

Daha önce Bay

Steve, What are you doing, Steve?

Steve, ne yapıyorsun Steve?

Oh, it looks as if Mr.

Oh, Bay

Steve is cutting some onions, so I'm just wondering,

Steve biraz soğan kesiyor gibi görünüyor, bu yüzden merak ediyorum,

what is Steve cooking?

Steve ne pişiriyor?

What are you cooking, Mr. Steve?

Ne pişiriyorsunuz Bay Steve?

In your part,

Senin payına,

what delicious meal

is Steve preparing for me and himself later on?

Steve daha sonra benim ve kendisi için hangi lezzetli yemeği hazırlıyor?

I don't know what it is, so I'm sure Steve will tell us

Ne olduğunu bilmiyorum, o yüzden eminim ki Steve bize

what is cooking in his pocket later on today.

bugün cebinde ne olduğunu anlatacaktır.

Yes, very nice.

Evet çok güzel.

Very nice indeed.

Gerçekten çok iyi.

Louis says.

Louis diyor.

I think the flower will be white.

Sanırım çiçek beyaz olacak.

We will find out later on.

Daha sonra öğreneceğiz.

So when Steve joins us, we will reveal the colour of Mr.

Yani Steve bize katıldığında Bay Steve'in bitkisinin rengini ortaya çıkaracağız

Steve's plant.

.

Who else is here today? Oh, Reza.

Bugün başka kim var? Ah, Rıza.

Hello, Reza.

Merhaba Rıza.

Norma Mohammadi.

Norma Mohammadi.

Hello to you and nice to see you here today.

Size merhaba ve bugün sizi burada görmek güzel.

Don't forget, if it is your first time on the live chat, please let me know.

Unutmayın, canlı sohbete ilk kez giriyorsanız , lütfen bana bildirin.

Please tell me if it is your first time here.

Buraya ilk gelişiniz mi lütfen söyleyin.

Hello, Angel.

Merhaba Melek.

Oh. Oh, Angel has arrived.

Ah. Ah, Melek geldi.

Angel est or Angel is here as well.

Angel est veya Angel da burada.

Nice to see you back.

Seni tekrar görmek güzel.

Also, Francisca asks, Was Mr.

Ayrıca Francisca, Bay

Steve crying when he was cutting the onions?

Steve soğanları keserken ağlıyor muydu?

He was a little bit, but I'm not sure if it was because of the onions.

O biraz oldu ama soğandan mı emin değilim.

I think it was because I was filming whilst Mr.

Sanırım Bay

Steve was trying to prepare the meal.

Steve yemeği hazırlamaya çalışırken ben çekim yapıyordum.

And I think Steve was getting a little bit annoyed.

Ve sanırım Steve biraz sinirlenmeye başlamıştı.

So maybe his tears were actually tears of anger.

Belki de gözyaşları aslında öfke gözyaşlarıydı.

Not because of the onions, but yes, you are right.

Soğan yüzünden değil ama evet haklısın.

Sometimes when you cut onions it can make you cry quite a lot.

Bazen soğanları doğradığınızda oldukça fazla ağlatabilir.

Hello. Also to eat it.

Merhaba. Ayrıca onu yemek için.

He did. Is he?

O yaptı. O mu?

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

It feels like a long time since you were here.

Burada olduğundan beri çok uzun zaman geçmiş gibi geliyor.

Hello. Eat it.

Merhaba. Ye bunu.

I also think that the flower on Mr.

Ayrıca Bay

Steve's plant is quite. Hmm.

Steve'in bitkisindeki çiçeğin oldukça güzel olduğunu düşünüyorum. Hmm.

We will find out later on when Steve joins us.

Daha sonra Steve bize katıldığında öğreneceğiz.

We are going to reveal

the colour of Mr.

Bay

Steve's crazy plant.

Steve'in çılgın bitkisinin rengini ortaya çıkaracağız.

We will do that later.

Bunu daha sonra yapacağız.

Rosa is here as well.

Rosa da burada.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Other things we might be talking about if we have time, things

Zamanımız varsa,

that you always lose or things that you can never find.

her zaman kaybettiğiniz veya asla bulamayacağınız şeyler hakkında konuşabileceğimiz diğer şeyler.

And you know what I mean?

Ve ne demek istediğimi anlıyor musun?

You have something that you need to do, maybe a task that you have to carry out.

Yapmanız gereken bir şey var, belki de yerine getirmeniz gereken bir görev.

But unfortunately, you need a certain thing to do it with,

Ama ne yazık ki, bunu yapmak için belirli bir şeye ihtiyacınız var,

but you can't find it.

ama onu bulamıyorsunuz.

Why? Why is that the case?

Neden? Neden böyle?

Why is it so so a question that I'm going to ask first before Mr.

Neden bu kadar çok, Bay Steve bize katılmadan önce soracağım bir soru,

Steve joins us is

what are the things that you cannot find when you need them?

ihtiyacınız olduğunda bulamadığınız şeyler nelerdir?

Things we often can't find when we need them?

İhtiyacımız olduğunda genellikle bulamadığımız şeyler?

Can you think of any things in your house?

Evinizde herhangi bir şey düşünebiliyor musunuz?

So normally these are things in the house that you can't find when you need them.

Yani normalde bunlar evde ihtiyaç duyduğunuzda bulamadığınız şeylerdir.

Can you think of something

that you often look for in the house?

Evde sık sık aradığınız bir şey aklınıza geliyor mu?

Something you need

İhtiyacınız olan

but you can't find?

ama bulamadığınız bir şey mi var?

I will give you some examples right now.

Şimdi size bazı örnekler vereceğim.

So here are the things that I often

İşte evde çoğu zaman bulamadığım şeyler

can't find in the house.

.

The first one,

Birincisi,

well, I'm sure everyone will agree with this.

eminim herkes buna katılacaktır.

Teaspoons.

çay kaşığı İşte

There it is.

There is one right there on the screen.

burada.

Ekranda bir tane var.

Teaspoons.

çay kaşığı

A teaspoon is a very small spoon

Bir çay kaşığı,

normally used for serving sugar

normalde şeker servis etmek için

or sometimes, as you might use one, to eat

veya bazen, sizin kullanabileceğiniz gibi,

a certain type of fruit, grapefruit or maybe an orange.

belirli bir tür meyve, greyfurt veya belki bir portakal yemek için kullanılan çok küçük bir kaşıktır. Normalde şeker servisinde kullanılan

You can use a teaspoon, a small spoon

küçük bir kaşık olan çay kaşığını da kullanabilirsiniz

normally used for serving sugar,

or I think you can use it for coffee as well.

ya da sanırım kahve için de kullanabilirsiniz.

If you use dried coffee.

Kuru kahve kullanıyorsanız.

So one of the things I can never find, and I don't know why

Yani asla bulamadığım şeylerden biri ve neden çay kaşığı bulmakta

I always seem to have difficulty

her zaman zorluk çektiğimi bilmiyorum

finding teaspoons.

.

Do you have the same problem?

Sende de aynı problem mi var?

Is there something in your house

Evinizde

that you can never find when you need it?

ihtiyacınız olduğunda asla bulamadığınız bir şey var mı?

And I don't know why, but there never seems to be enough teaspoons

Ve neden bilmiyorum ama ihtiyacım olduğunda evde asla yeterince çay kaşığı yokmuş gibi geliyor

in the house when I need them.

.

If you have the same problem, please let me know on the live chat.

Aynı sorunu yaşarsanız, lütfen canlı sohbetten bana bildirin.

Another thing that I can't find,

Bulamadığım başka bir şey de,

even though I know the house is full of them

evin o kalemlerle dolu olduğunu bilmeme rağmen

pens, there never seems to be

,

a pen nearby when you need one.

ihtiyacın olduğunda yakınlarda hiç kalem yokmuş gibi geliyor.

Maybe you need to write something down in a hurry

Belki aceleyle bir şeyler yazmanız gerekiyor

and you can never find a pen,

ve muhtemelen evinizde milyonlarca kalem olmasına rağmen asla kalem bulamıyorsunuz

even though you probably have millions of them in the house.

.

But you can't find them.

Ama onları bulamazsın.

So you're looking everywhere, trying to find a pen.

Yani her yere bakıyorsun, bir kalem bulmaya çalışıyorsun.

And you know what it's like.

Ve bunun nasıl bir şey olduğunu biliyorsun. Dışarı

Even when you go out, someone might want some details, maybe a phone number

çıktığınızda bile, birileri bazı ayrıntılar isteyebilir, belki bir telefon numarası

or something that you have to write down and you never have a pen

veya yazmanız gereken ve üzerinizde asla kalem olmayan bir şey

on you.

.

What is it? Why?

Nedir? Neden?

And I am sure here in my house, I'm sure there must be

Ve eminim burada evimde, eminim ki

thousands of pens in the house.

evde binlerce kalem vardır.

I think so.

Bence de.

So quite often I can never find a pen when I need one.

Bu yüzden çoğu zaman ihtiyacım olduğunda asla bir kalem bulamıyorum.

Even in the house where I know

Bildiğim evde bile bir

I have loads, lots, lots and lots of pens.

sürü, çok, çok, çok kalemim var.

Another thing

Başka bir şey

and this is something that is specific for here in the UK

ve bu belki İngiltere'ye özgü bir şey ve

maybe, and you can see here this is a plug in electric plug

burada görebilirsiniz, bu bir elektrik fişi

and this is what it looks like when you open it up.

ve açtığınızda böyle görünüyor.

And you can see there there is a large object and that is a fuse.

Ve orada büyük bir nesne olduğunu görebilirsiniz ve bu bir fitildir.

It is something that helps to control the voltage.

Voltajı kontrol etmeye yardımcı olan bir şeydir.

So maybe if the voltage going through

Yani belki

your electrical device is too high or too strong,

elektrikli cihazınızdan geçen voltaj çok yüksek veya çok güçlüyse,

that fuse will blow.

o sigorta atacaktır.

However, afterwards you have to replace it.

Ancak daha sonra değiştirmeniz gerekir.

However, you can never find a replacement fuse.

Ancak, asla yedek bir sigorta bulamazsınız. İhtiyacım olduğunda

So that is another thing that I can never find when I need one.

asla bulamayacağım başka bir şey de bu .

So maybe if I am, I don't know, watching television

Yani belki, bilmiyorum, televizyon izliyorsam

and suddenly my TV stops working, it goes off quite often.

ve aniden televizyonum çalışmayı durduruyorsa, oldukça sık çalıyor.

I will have to replace the fuse.

Sigortayı değiştirmek zorunda kalacağım.

However, I can never find them.

Ancak onları asla bulamıyorum.

I can never find a fuse.

Sigortayı asla bulamıyorum.

Sometimes what I have to do, I have to find another plug

Bazen yapmam gereken başka bir fiş bulmam gerekiyor

and I take the fuse out of that one

ve onun sigortasını çıkarıp

and I put it in the one that I want to replace.

değiştirmek istediğim fişe takıyorum.

But then, of course, later, when you want to use

Ama sonra, tabii daha sonra,

that other device, there isn't a fuse in there.

diğer cihazı kullanmak istediğinizde, orada bir sigorta yok.

So I never seem able to actually find

Bu yüzden sigortaları asla bulamıyorum

fuses and I don't know why.

ve nedenini bilmiyorum.

Réussir Oh, that's interesting.

Réussir Oh, bu ilginç.

Research says I can never find my glasses.

Araştırmalar gözlüğümü asla bulamadığımı söylüyor.

Yes, if you are a person who uses your glasses

Evet, eğer gözlüğünüzü kitap

for reading, maybe

okumak için kullanan biriyseniz, belki

then yes, you might use your glasses

o zaman evet, gözlüğünüzü

for reading the newspaper or maybe reading a book.

gazete okumak veya belki kitap okumak için kullanabilirsiniz.

So something you can't find when you are looking for it.

Yani aradığınızda bulamayacağınız bir şey .

The most common ones that I have difficulty

En çok zorlandığım şeyler

with are teaspoons,

çay kaşığı,

pens and also the fuse in my plug.

kalem ve ayrıca fişimdeki sigorta.

When I want to replace it.

Değiştirmek istediğimde.

Unfortunately, I can't find one.

Ne yazık ki, bir tane bulamıyorum.

Yes, I think glasses.

Evet bence gözlük.

If you if you wear glasses for reading,

Okumak için gözlük takarsanız,

I think it's very easy to put them down

bence onları bırakmak çok kolay

and then you forget where you've put them.

ve sonra onları nereye koyduğunuzu unutuyorsunuz.

I think so.

Bence de.

Mr. Steve will be here in a few moments.

Bay Steve birkaç dakika içinde burada olacak.

Hello, Derek.

Derek says the fuse will control the current, not the voltage.

Merhaba Derek.

Derek, sigortanın voltajı değil akımı kontrol edeceğini söylüyor .

Yes, of course.

Evet elbette.

The force of the electric current.

Elektrik akımının kuvveti.

You are right.

Haklısın.

Thank you very much for saying that, sir.

Bunu söylediğiniz için çok teşekkür ederim efendim.

Also has the same problem with glasses as well.

Aynı sorun gözlüklerde de var.

Another problem

that can often

arise when you can't find your glasses.

Gözlüğünüzü bulamadığınızda sıklıkla ortaya çıkabilecek başka bir sorun. Bence

I think you're right. Yes.

haklısın. Evet.

I don't have that problem, of course, because I wear my glasses all the time.

Tabii ki böyle bir sorunum yok çünkü sürekli gözlüklerimi takıyorum. Gözlüğümü

The only time that I might lose my glasses is in the morning when I wake up

kaybedebileceğim tek zaman sabah uyandığımda

and maybe I can't find them.

ve belki de onları bulamayacağım.

And the problem is, if you wear glasses all the time,

Ve sorun şu ki, eğer sürekli,

quite often, you won't be able to find your glasses

oldukça sık bir şekilde gözlük takarsanız, gözlüğünüzü bulamazsınız

because you don't have your glasses on and everything is out of focus.

çünkü gözlüğünüz takılı değildir ve her şey odak dışındadır.

I think so.

Bence de.

Anyway, we are taking a little break.

Her neyse, biraz ara veriyoruz.

I hope you are enjoying today's live stream.

Umarım bugünün canlı yayınından keyif alıyorsundur.

So far.

Şu ana kadar.

We do have Mr.

Steve coming up in a few moments talking about his birthday

Birazdan doğum günü

and also Valentine's Day.

ve ayrıca Sevgililer Günü hakkında konuşan Bay Steve'i görüyoruz.

Both of those things are happening next week.

Bunların ikisi de önümüzdeki hafta oluyor.

Don't go away.

Gitme.

There is a reason why I played that.

Bunu oynamamın bir nedeni var.

There is a definite reason why I did that,

Bunu yapmamın kesin bir nedeni var

and I will explain what it's all about in a few moments.

ve bunun neyle ilgili olduğunu birazdan açıklayacağım.

Time he is here.

Burada olduğu zaman.

He's back by popular demand

Halkın talebi üzerine

to keep him off the streets.

onu sokaklardan uzak tutmak için geri döndü.

Mr. Steve is on his way now.

Bay Steve şimdi yolda.

Oh, is that new? I think it is.

Bu yeni mi? Sanirim oyle.

I think it is something that's new.

Bence yeni olan bir şey. o

He is.

.

Hello? Hello, Mr. Duncan. Hello.

Merhaba? Merhaba, Bay Duncan. Merhaba.

Wonderful viewers from across the world.

Dünyanın dört bir yanından harika izleyiciler.

It's nice to be here again.

Tekrar burada olmak güzel.

I just noticed your dimples.

Gamzelerini yeni fark ettim.

It's nice to be here again on a Sunday afternoon,

Bir Pazar öğleden sonra tekrar burada olmak güzel,

but it is at least Sunday afternoon here in the UK.

ama burada Birleşik Krallık'ta en azından Pazar öğleden sonra.

I'm Well, I've had a busy weekend, Mr.

İyiyim, yoğun bir hafta sonu geçirdim, Bay

Duncan. A busy few days. Yes. It's.

Duncan. Yoğun bir kaç gün. Evet. Onun. Her şeyden

Well, first of all, you went, you went on a train.

önce gittin, bir trene bindin.

I went on a train. Mr. Duncan.

Bir trene bindim. Bay Duncan.

It's not so exciting.

O kadar heyecan verici değil.

I haven't been on a train for about 20 years. Yes.

Yaklaşık 20 yıldır trene binmedim. Evet.

And it was quite exciting.

Ve oldukça heyecan vericiydi.

Yes, There I was, buying tickets, going on a train.

Evet, oradaydım, bilet alıyordum, trene biniyordum.

I was actually with the rest of the public. Yes.

Aslında halkın geri kalanıyla birlikteydim. Evet.

And it was I felt quite excited.

Ve oldukça heyecanlı hissettim.

It was like a day out. A day out. Mr.

Dışarıda bir gün gibiydi. Bir gün dışında. Bay

Duncan, as I said the other day, something that's missing at the moment

Duncan, geçen gün söylediğim gibi, şu anda hayatımızda eksik olan bir şey var

from our lives, and I don't mind admitting it.

ve bunu kabul etmekte bir sakınca görmüyorum.

It's not a personal thing, but One thing missing is adventure, excitement.

Bu kişisel bir şey değil ama eksik olan bir şey macera, heyecan.

We haven't had much adventure.

Pek macera yaşamadık.

No, we haven't. Which is why we're going to Paris.

Hayır, yapmadık. Bu yüzden Paris'e gidiyoruz.

Yeah, well, can I just say at the moment,

Evet, peki, şu anda

his me?

onun benim olduğunu söyleyebilir miyim? Şu

Can I just say at the moment Paris is on fire.

anda Paris'in yandığını söyleyebilir miyim? Bu

Is it. Yes.

mu. Evet.

By riots.

İsyanlarla.

Riots? Yes. Really? Yes,

İsyanlar mı? Evet. Gerçekten mi? Evet,

there always is.

her zaman vardır.

It's almost every other day now. So.

Artık neredeyse gün aşırı. Bu yüzden.

So I'm starting to wonder if we should change

Bu yüzden, toplantımızın yerini değiştirip değiştirmememiz gerektiğini merak etmeye başlıyorum

the location of our meeting because there might not be anything left of it.

çünkü ondan geriye hiçbir şey kalmayabilir.

Oh, what what are the protests about?

Oh, protestolar ne hakkında?

I have no idea anymore.

Artık hiçbir fikrim yok.

Is. Is Louis here?

Dır-dir. Louis burada mı?

Louis can tell us what's going on. Well, I race well.

Louis bize neler olduğunu anlatabilir. İyi yarışırım.

Louis isn't even there. He's in Brittany at the moment.

Louis orada bile değil. Şu anda Brittany'de.

He's on his own.

O tek başına.

Yes, but he's in Brittany.

Evet, ama o Brittany'de.

I know, but you know. You know what?

Biliyorum ama sen biliyorsun. Biliyor musun?

Probably know what's going on.

Muhtemelen ne olduğunu biliyordur.

You know, Britain is still sort of you know, France. Yes.

Bilirsiniz, İngiltere hala bir nevi siz bilirsiniz, Fransa. Evet.

Well, well, or we could just look at the Internet and find out.

Pekala, ya da sadece internete bakıp öğrenebiliriz.

Well, I never just thought I'd ask.

Pekala, soracağım hiç aklıma gelmemişti. Bugün

We've got some new people on Mr.

Bay Duncan hakkında yeni kişiler bulduk

Duncan today. A lot of new people. Hello.

. Bir sürü yeni insan. Merhaba.

Hello to all of you.

Hepinize merhaba.

DNA is new.

DNA'sı yeni.

Welcome and sharp from Iraq.

Irak'tan hoş geldiniz ve keskin. Bilip

I'm not sure whether you knew, but it's nice to to know where people are

bilmediğinizden emin değilim ama Irak gibi uzak ülkelerden gelen insanların nerede olduğunu bilmek güzel

from far flung countries like Iraq.

.

It's amazing.

Bu harika.

And we also have apparently Pedro's

Ve görünüşe göre Pedro'nun

twin brother.

ikiz kardeşi de var.

I didn't realise that Pedro Belmont has a twin brother.

Pedro Belmont'un ikiz kardeşi olduğunu bilmiyordum.

Well, it's what is declared here on the live chat to Mr.

Bay Duncan'ın canlı sohbetinde burada beyan edilen şey bu

Duncan. I saw it earlier.

. Daha önce gördüm.

So what is Pedro's twin brother? What?

Peki Pedro'nun ikiz kardeşi nedir? Ne?

What is his name? Well, it just says Pedro,

Onun adı ne? Şey, sadece Pedro yazıyor,

so it doesn't actually say.

bu yüzden aslında söylemiyor.

Pedro hasn't said what he said.

Pedro ne dediğini söylemedi.

Well, I think it's a joke.

Bence bu bir şaka.

But if it is true, Pedro, if you are here with your twin brother, let us know.

Ama bu doğruysa Pedro, ikiz kardeşinle buradaysan bize haber ver.

It sounds suspicious. There might be a clone.

Kulağa şüpheli geliyor. Bir klon olabilir.

Thomas said, Let's go to Amsterdam.

Thomas, Amsterdam'a gidelim dedi.

Well, we would do, but they're closing the red light districts and we can't get drugs

Yapardık ama kırmızı ışıklı mahalleleri kapatıyorlar ve

on the streets anymore.

artık sokaklarda uyuşturucu bulamıyoruz.

That's what we've heard in the news.

Haberlerde duyduğumuz buydu.

Well, the strange thing is they.

İşin garip yanı onlar.

Oh, but this is true, isn't it, that they're cleaning up the cleaning up and stadium.

Oh, ama bu doğru, değil mi, temizliği ve stadyumu temizliyorlar.

And of course, a lot of people go to Amsterdam to enjoy the daffodils,

Ve elbette, pek çok insan Amsterdam'a nergislerin ve kanalların tadını çıkarmak için gidiyor

the canals, but also for the more naughty things as well.

ama aynı zamanda daha yaramaz şeyler için de.

But apparently they are they're going to start controlling more

Ama görünüşe göre uyuşturucuyu ve diğer şeyleri daha fazla kontrol etmeye başlayacaklar,

of the drug

and the the other things the ladies

of the night and all of that as well.

gecenin hanımları ve bunların hepsi. Bir

They have men of the night as well.

de gecenin adamları var.

It's just ladies, I'm sure they do. Right. Okay.

Sadece bayanlar, eminim öyledir. Sağ. Tamam aşkım.

From the Middle East, also, we have I don't know

Orta Doğu'dan da,

if I'm going to pronounce your name correctly, Clutterbuck.

adını doğru telaffuz edip etmeyeceğimi bilmiyorum , Clutterbuck.

Clutterbuck.

Clutterbuck.

Al Al-Arian, also from the Middle East.

Al Al-Arian, yine Orta Doğu'dan.

So, yes, we've got people from all over.

Yani, evet, her yerden insanlarımız var.

Yes. According to Christina, it's Pedro.

Evet. Christina'ya göre, Pedro.

One and Pedro two.

Bir ve Pedro iki.

Yeah,

Evet

I do.

yaparım.

I would be careful there.

Orada dikkatli olurdum.

I think someone might be trying to have fun.

Sanırım birileri eğlenmeye çalışıyor olabilir.

US, Cameroon.

ABD, Kamerun

We've got video of readiness from Cameroon,

Kamerun'dan hazırlık videomuz var

but blimey.

ama lanet olsun.

Yes, all over the place.

Evet, her yerde.

Cameroon? Is that Africa?

Kamerun? Bu Afrika mı?

Sure. It's Africa, isn't it?

Elbette. Afrika, değil mi?

Apologies if I've got that wrong.

Yanlış anladıysam özür dilerim.

We've got Middle East, Africa, South America, Europe.

Orta Doğu, Afrika, Güney Amerika ve Avrupa'ya sahibiz.

Your span is global, Mr.

Kapsamınız küresel, Bay

Dominica.

Dominica.

Which we know anyway. Yes.

Ki zaten biliyoruz. Evet.

Well, can I just say hello to India and India?

Peki, Hindistan'a ve Hindistan'a merhaba diyebilir miyim?

Yes, India. Because.

Evet, Hindistan. Çünkü.

And the reason why I showed the cows earlier on

Ve daha önce inekleri göstermemin sebebi

for a very special reason.

çok özel bir sebepti.

Because in India, the cow is is sacred.

Çünkü Hindistan'da inek kutsaldır.

It is an animal that is it is almost worshipped

Adeta tapılan

and is it's seen is is an animal that's very special.

ve görülen bir hayvandır ki çok özel bir hayvandır.

But we have been advised this week by people in India,

Ancak bu hafta Hindistan'daki insanlar bize

instead of having Valentine's Day

Sevgililer Günü'nü kutlayıp

and sending cards and chocolate, what we should actually do

kartlar ve çikolata göndermek yerine, aslında yapmamız gereken

and maybe it is also a good way of relieving

ve belki de stresinizi atmanın iyi bir yolu olan

your stress, is to go into a field and hug a cow,

bir tarlaya gidip bir sevgiliye sarılmamızı tavsiye ettiler. inek,

give a cow a lovely hug.

bir ineğe sevgiyle sarılın.

But will it let you? I've tried that before.

Ama sana izin verecek mi? Bunu daha önce denedim.

They don't like you.

Get in too close.

Senden hoşlanmıyorlar.

Çok yaklaş.

Well, that is that is one thing, isn't it? Yes.

Bu da bir şey, değil mi? Evet.

The problem with cows is sometimes they

İneklerin sorunu bazen

they're not very friendly, but I think it is a nice sentiment.

çok arkadaş canlısı olmamaları ama bence bu güzel bir duygu.

And of course, we love cows very much because quite often

Ve tabii ki inekleri çok seviyoruz çünkü

at the back of the house we have the cows.

inekler genellikle evin arka tarafında bulunur.

We do have them.

Onlara sahibiz.

Talking of the back of the house, I noticed this morning the the Mr.

Evin arkasından bahsetmişken, bu sabah Bay

Duncan fanclub was going by.

Duncan hayran kulübünün geçtiğini fark ettim.

So every year, every month you might not realise this, but there is a mr.

Yani her yıl, her ay bunu fark etmeyebilirsin ama bir bay var.

Duncan fan club and today was the day when they went past the house. So.

Duncan hayran kulübü ve bugün evin önünden geçtikleri gündü. Bu yüzden.

So there they are.

İşte oradalar.

So the local Mr.

Bu yüzden yerel Bay

Duncan fan club, they like to come past.

Duncan hayran kulübü gelip geçmeyi seviyor.

They like to see where all the magic happens.

Tüm sihrin nerede gerçekleştiğini görmeyi severler.

Yes, it's funny.

Evet, komik.

They don't seem to want to see me.

Beni görmek istemiyor gibiler.

It's just you there after.

Orada sadece sen varsın.

So if I go out there, they say, Where's Mr. Duncan? Yes.

Yani oraya gidersem, Bay Duncan nerede? Evet.

And they're just not interested in seeing me for some strange reason that will elderly.

Ve yaşlı olacak garip bir nedenden dolayı beni görmekle ilgilenmiyorlar.

We're not quite sure why.

Neden olduğundan pek emin değiliz.

Well, there's no problem with nothing wrong with that.

Pekala, bunda yanlış bir şey yok, sorun yok.

I know what you think.

A fan club.

Ne düşündüğünü biliyorum.

Bir hayran kulübü.

You'd have people of all different ages. Yes, well,

Her yaştan insanınız olurdu. Evet,

by the way, if.

bu arada, eğer.

Oh, okay, then stick.

Oh, tamam, o zaman kal.

I kind of just carry. Do me carry on. Yes.

Ben sadece taşıyorum. Devam edeyim. Evet.

And some of them are taking photos, so it might be the paparazzi as well, you see.

Ve bazıları fotoğraf çekiyor, bu yüzden paparazziler de olabilir, görüyorsunuz.

But they all look, they're all coming down and they want to have a look.

Ama hepsi bakıyor, hepsi aşağı iniyor ve bir bakmak istiyorlar. Canlı yayında

They want to see where the magic happens

sihrin nerede gerçekleştiğini görmek istiyorlar

on the live stream.

.

How exciting. Yes. Really?

Ne kadar heyecan verici. Evet. Gerçekten mi?

That actually held you up from getting ready today because you have to sign all the autographs.

Bu aslında seni bugün hazırlanmaktan alıkoydu çünkü tüm imzaları imzalaman gerekiyor.

I know they came down to the house and I had to spend spend

Eve geldiklerini biliyorum ve

45 minutes talking to them all, signing autographs.

hepsiyle konuşarak, imza imzalayarak 45 dakika harcamak zorunda kaldım.

It took me a very long time to do that.

Bunu yapmak çok uzun zamanımı aldı.

By the way, Vitus apparently also has a dimple,

Bu arada, görünüşe göre Vitus'ta da bir gamze var,

so you're not alone in having dimples

bu yüzden gamzeleri test ettirme konusunda yalnız değilsin

be tested.

Say, I think I didn't say which cheek it was on.

.

Söyle, sanırım hangi yanağında olduğunu söylemedim.

If you meet up.

Eğer buluşursan.

If you meet up, by the way, you.

Bu arada buluşursanız, siz. Bir ücret karşılığında

I will let you I will let you touch my dimple

gamzelerime dokunmana izin vereceğim

for a fee.

For a fee. Well, of course for a fee.

.

Bir ücret karşılığında. Tabii ki bir ücret karşılığında.

Say, yes, of course.

Tabii ki evet deyin.

So Vitus is. Dimple is on his right cheek.

Vitus da öyle. Gamzesi sağ yanağında.

No, I have two.

Hayır, bende iki tane var.

You have one on each, but one's bigger than the other.

Her birinde bir tane var ama biri diğerinden daha büyük.

And the dimples? Yes.

Ve gamzeler? Evet.

For some reason, Pedro said you were born with a golden spoon in your mouth.

Nedense Pedro ağzında altın kaşıkla doğduğunu söyledi.

Maybe more like a more like a wooden spoon.

Belki daha çok tahta kaşık gibi.

I would say no, there was no spoon.

Yok derdim kaşık yoktu.

It was just the. It was just my mum's finger.

Sadece oydu. Sadece annemin parmağıydı.

Irene MAXINE says Happy birthday to me,

Irene MAXINE bana mutlu yıllar diyor

but will also say Happy birthday to you because yours is on the 14th.

ama aynı zamanda sana da mutlu yıllar diyecek çünkü seninki 14'ünde.

Oh, Valentine's Day and Valentine's Day birthday.

Oh, Sevgililer Günü ve Sevgililer Günü doğum günü.

Yes. What? How did you get two presents?

Evet. Ne? İki hediyeyi nasıl aldın?

I hope you get one from your partner and also one for your birthday as well.

Umarım eşinizden bir tane alırsınız ve doğum gününüz için de bir tane alırsınız.

Nice.

Güzel.

Yes. Sorry. No, it's

Evet. Üzgünüm. Hayır,

warm in the house today.

bugün ev sıcak.

It's warm outside, which is why we've gone

Dışarısı sıcak, bu yüzden

for short sleeved and the heating isn't even on.

kısa kollu giydik ve ısıtma bile açık değil.

It's actually too warm outside to put the heating on.

Aslında dışarısı ısıtmayı açmak için çok sıcak.

Yeah.

Evet.

And anyway, with all Mr.

Her neyse, Bay

Duncan's studio lights gets very hot in here. Yes.

Duncan'ın stüdyosunun ışıkları burada çok ısınıyor. Evet.

So that's why I've gone for short sleeves today.

Bu yüzden bugün kısa kollu giydim.

And spring is on the way.

Ve bahar yolda.

We're feeding happy, We're feeding adventure tourists.

Mutlu besliyoruz, Macera turistlerini besliyoruz.

We're feeling positive. What are you talking about?

Olumlu hissediyoruz. Neden bahsediyorsun?

I'm just saying it's on the vine.

Sadece asma üzerinde olduğunu söylüyorum.

But Steve was having an adventure last week.

Ama Steve geçen hafta bir macera yaşıyordu.

It felt like it.

Öyle hissettirdi.

Yes. So?

Evet. Bu yüzden?

So you went to see your sister.

Demek kız kardeşini görmeye gittin.

You went to have a singing lesson.

Şan dersi almaya gittin.

You had some work done on your car, and then you took a train to where where your sister lives.

Arabanızda bazı işlemler yaptırdınız ve sonra kız kardeşinizin yaşadığı yere giden bir trene bindiniz.

And then you got the train back and then you collected your car.

Sonra treni geri aldın ve sonra arabanı aldın.

And it was a long, long day.

Ve uzun, uzun bir gündü.

I had to get up at 6:00 in the morning and I wasn't there.

Sabah 6:00'da kalkmam gerekiyordu ve orada değildim.

I was here working hard, doing something.

Burada çok çalışıyordum, bir şeyler yapıyordum.

I had to get up at 6:00, drive all the way to Leamington Spa,

6:00'da kalkmam, Leamington Spa'ya kadar gitmem,

leave my car, get a train to Banbury, and then

arabamı bırakmam, Banbury'ye giden bir trene binmem ve sonra

with my sister.

kız kardeşimle birlikte olmam gerekiyordu.

Okay.

I wasn't going to say where it was, but never mind why you know, that's where my mum used to live, you say.

Tamam aşkım.

Nerede olduğunu söylemeyecektim ama neden bildiğini boşver, orası annemin yaşadığı yerdi diyorsun.

But anyway, there you go.

Ama her neyse, işte gidiyorsun. Yapmam gereken

That's what I had to do.

buydu.

And it was fun to do something exciting rather than just stay round here in the house

Ve burada evde kalıp yürüyüşe çıkıp ardıç kuşlarını beslemektense heyecan verici bir şeyler yapmak eğlenceliydi

and go for go for walks and feed robins.

.

Yeah, which is nice, but you don't want to do that all the time.

Evet, bu güzel ama bunu her zaman yapmak istemezsin.

Well, I think. I think I have excitement. Yes.

Sanırım. Sanırım bende heyecan var. Evet.

Just something different.

Sadece farklı bir şey.

The adventure doesn't have to be a big thing.

Macera büyük bir şey olmak zorunda değil.

It can just be maybe a change of scenery.

Bu sadece belki bir manzara değişikliği olabilir.

You just go to a different place and suddenly the world is more exciting.

Sadece farklı bir yere gidiyorsun ve aniden dünya daha heyecanlı oluyor.

But we haven't done that.

Ama biz bunu yapmadık.

We haven't had a holiday for a long time, so we're hoping to put that right this year by hopefully meeting up

Uzun zamandır tatil yapmadık, bu yüzden Paris'ten geriye bir şey kaldıysa umarım Paris'te buluşarak bunu düzeltmeyi umuyoruz

in in Paris if

if there is still anything left of Paris.

.

Well, hopefully somebody can tell us what's going on in Paris.

Umarım birisi bize Paris'te neler olduğunu anlatabilir.

We have two people from Iraq, Mr.

Irak'tan iki kişi var, Bay

Duncan.

Duncan.

Now we've got some sorry, we've got somebody from Iran that must get those two countries mixed up.

Şimdi bazı özürlerimiz var, İran'dan bu iki ülkeyi karıştırması gereken biri var.

Shahab is from Iraq.

Shahab Irak'tan.

Yeah, they were just a joke.

Evet, onlar sadece bir şakaydı.

Joe Biden always gets them confused as well.

Joe Biden da her zaman onların kafasını karıştırır.

But Reza

Ama Reza

is in Tehran, in Iran.

Tahran'da, İran'da.

So no fighting, please.

O yüzden kavga etmeyin lütfen.

But it's great to have you here.

Ama burada olman harika.

Hilarious. Great to have you here.

Gülünç. Burada olman harika.

Okay. Stay.

Tamam aşkım. Kalmak.

Yes, Lewis is here.

Evet, Lewis burada.

Is he telling us what's going on in Paris?

Bize Paris'te neler olup bittiğini mi anlatıyor?

Is it to do with the return?

Geri dönüşle ilgisi var mı? Emeklilik yaşının düşmesinden

Are people getting annoyed because of

dolayı insanlar rahatsız mı oluyor

the retirement age maybe coming down?

?

Is that what it's to do with.

Bununla mı alakası var.

Yes, maybe increasing it to 67?

Evet, belki 67'ye çıkarmak?

Macron is not what it's about.

Konu Macron değil.

Lewis.

Is that what the riots are all about in Paris?

Lewis.

Paris'teki isyanların sebebi bu mu?

Somehow I know less now than they did before.

Her nasılsa artık eskisinden daha az şey biliyorum.

Well, Lewis had mentioned something about retirement age, so that's probably.

Lewis emeklilik yaşıyla ilgili bir şeyden bahsetmişti, yani bu muhtemelen.

Why would you imagine, Steve,

would you imagine that avocados

Avokadoların

could be something that people would would rob

insanların çalacağı

or in some cases kill? Yes.

veya bazı durumlarda öldüreceği bir şey olabileceğini neden hayal ettin Steve? Evet. Az

You just said that.

önce söyledin.

You said avocados.

Avokado dedin.

No, avocados.

Hayır, avokado.

Would you

why do I bother preparing all of this?

Tüm bunları neden hazırlama zahmetine girdiğimi anlar mısın?

Would you say would you say that avocados are things that people might rob or kill each other for?

Avokadoların insanların uğrunda birbirlerini soyabilecekleri veya öldürebilecekleri şeyler olduğunu söyleyebilir misiniz?

Well, guess what? The answer is, yes.

Öyleyse tahmin et? Cevap Evet.

There are avocado wars taking place.

Avokado savaşları yaşanıyor. Dün gece

I was watching a report last night on the news

haberlerde,

about apparently during certain times of the year,

görünüşe göre yılın belirli zamanlarında

the the the amount of avocados

that are harvested is absolutely huge.

hasat edilen avokado miktarının kesinlikle çok büyük olduğuna dair bir haber izliyordum.

And the demand for them is also great.

Ve onlara olan talep de harika.

We are talking about Mexico.

Meksika'dan bahsediyoruz.

In Mexico, the avocado is incredibly popular,

Meksika'da avokado inanılmaz derecede popüler ve

apparently makes billions

görünüşe göre

a year guacamole off of profit.

yılda milyarlarca guacamole kâr ediyor.

But this time of year, avocados are suddenly really popular again.

Ancak yılın bu zamanında, avokado aniden yeniden popüler oldu.

And there is a reason for that because in the United States

Ve bunun bir nedeni var çünkü Amerika Birleşik Devletleri'nde

it is, of course, Super Bowl season.

tabii ki Super Bowl sezonu.

Super Bowl, of course, refers to

Super Bowl tabi ki futbol anlamına mı geliyor

is it football?

Is it basketball?

?

Basketbol mu?

American football, right? Yes.

Amerikan futbolu, değil mi? Evet.

So the Super Bowl is taking place and apparently Americans love to sit down

Yani Super Bowl yapılıyor ve görünüşe göre Amerikalılar

in front of the television and, watch the Super Bowl

televizyonun karşısına oturmayı ve

with a big bowl of guacamole.

büyük bir kase guacamole ile Super Bowl'u izlemeyi seviyorlar.

Oh, right.

Ah, doğru.

The guacamole, of course, is made from avocado O's, which you're allergic to.

Guacamole, elbette, alerjiniz olan avokado O'larından yapılır .

I am.

Ben.

And they come from Mexico.

Ve Meksika'dan geliyorlar.

But apparently there is such a demand.

Ama görünüşe göre böyle bir talep var.

I'm going to cough here.

Burada öksüreceğim.

I'm sure. I'm sure I'm dying.

Eminim. Eminim ölüyorum.

Well, no, you know, it's and of course, it's very popular.

Şey, hayır, bilirsin, bu ve tabii ki çok popüler.

Avocados are very popular here.

Avokado burada çok popüler.

It's a very popular

Çok popüler bir

snack. Something to put in a salad.

atıştırmalıktır. Salataya konacak bir şey.

They've become very popular When we grew up, when I was growing up in the 1970s,

Çok popüler oldular Büyüdüğümüzde, ben 1970'lerde büyürken

you didn't eat avocados.

avokado yemezdin.

Maybe if you went to a restaurant or something.

Belki bir restorana filan gidersen.

I don't think I've even heard of them till I was older.

Yaşlanıncaya kadar onları duyduğumu bile sanmıyorum.

Anyway, back to everybody.

Her neyse, herkese dönelim.

Back to my story. I thought you finished. No, I hadn't.

Hikayeme geri dön. Bitirdin sanmıştım. Hayır, yapmamıştım.

So this. So.

Yani bu. Bu yüzden.

So what's happening now in Mexico?

Peki şimdi Meksika'da neler oluyor?

Because avocados have become so valuable.

Çünkü avokado çok değerli hale geldi.

The transport of avocados

Avokadoların nakliyesi

are now being affected by by robbers.

artık soyguncular tarafından etkileniyor.

So they're being held up at gunpoint and robbed.

Yani silah zoruyla tutuluyorlar ve soyuluyorlar. Bu soygunlar sırasında

And some people have been injured as well during these robberies.

bazı insanlar da yaralandı .

And now they have to have armed escorts.

Ve şimdi silahlı [ __ ] olmalı. Benim gibi

The police have to escort the avocados

avokadolar taşınırken polis onlara eşlik etmek zorunda

when they're being transported like me.

.

So they've got problems with the drug trade in Mexico. Now.

Yani Meksika'daki uyuşturucu ticaretiyle ilgili sorunları var. Şimdi.

They've got problems with the avocado

Avokado hasadıyla ilgili sorunları var

harvesting.

.

It's not safe. Not very safe in Mexico, is it?

Güvenli değil. Meksika'da pek güvenli değil, değil mi? Satmak istediğiniz

If you if you've got some commodity that you want to sell,

bir malınız varsa ,

the gangs are out there trying to get their little share of the profits.

çeteler kardan kendi küçük paylarını almaya çalışıyorlar.

Okay, Steve.

Tamam, Steve.

Well, hello to anyone watching in Mexico.

Meksika'da izleyen herkese merhaba.

Well, I'm sure they probably agree

Pekala, eminim muhtemelen

that there Well, we know it's all over the news.

orada hemfikirdirler, bunun tüm haberlerde olduğunu biliyoruz.

We know about problems with that sort of drug gangs in Mexico generally. Yes.

Genelde Meksika'da bu tür uyuşturucu çeteleriyle ilgili sorunlar olduğunu biliyoruz. Evet.

But I think everybody knows about that.

Ama sanırım herkes bunu biliyor.

But yes, guacamole. Yes.

Ama evet, guacamole. Evet.

Catarina says I haven't heard of that.

Catarina bunu duymadığımı söylüyor.

Yes. It's sort of mashed up avocados with

Evet.

they think they might put onions in.

İçine soğan koyabileceklerini düşündükleri bir çeşit ezilmiş avokado.

So it's basically mashed up avocados, isn't it?

Yani temelde ezilmiş avokado, değil mi?

It's just spicy.

Sadece baharatlı.

It's just avocados. Slightly spicy.

Sadece avokado. Biraz baharatlı.

I think it is a mexican dish. Hmm.

Sanırım bir meksika yemeği. Hmm.

I think they put a bit of olive oil in olive oil,

Zeytinyağına biraz zeytinyağı koymuşlar sanırım

but a bit of spice may be a bit of

ama biraz baharat bir

something.

Paprika or.

şey olabilir.

kırmızı biber veya.

Or a chilli or something like that just to spice it up.

Ya da sadece baharatlamak için bir acı biber ya da onun gibi bir şey.

And then you can have it with sort of bread.

Ve sonra onu bir çeşit ekmekle yiyebilirsin.

Your pita bread or crackers is quite popular with on crackers

Pide ekmeğiniz veya krakerleriniz burada krakerler arasında oldukça popüler

right here.

.

Okay.

Tamam aşkım.

Guacamole, guacamole made from avocados.

Guacamole, avokadodan yapılan guacamole.

But they

Ama

who would have thought that people would be holding each other

insanların

at gunpoint over avocados?

avokado yüzünden birbirlerini silah zoruyla tutacağını kim düşünebilirdi ki?

It's incredible, isn't it?

İnanılmaz, değil mi?

So very valuable.

Çok değerli.

Like talking of eating, I can smell tonight's meal, Mr.

Yemek yemekten bahseder gibi, bu akşamki yemeğin kokusunu alabiliyorum, Bay

Duncan.

Yes, Well, we were I was going to ask about that because, Steve, you were in the kitchen today.

Duncan.

Evet, bunu soracaktık çünkü Steve, bugün mutfaktaydın.

There was Mr.

Steve busily working away.

Meşgul bir şekilde çalışan Bay Steve vardı.

It looks as if Steve is chopping up some onions

Görünüşe göre Steve biraz soğan doğrayıp

and making me cry, Mr.

beni ağlatıyor Bay

Duncan, because they're very a pungent, pungent

Duncan, çünkü onlar çok keskin, keskin bir

onion. So they've got a lot of

soğan. Yani

you how onions,

soğanların

when you peel them, they make you cry, that they make your eyes water.

kabuğunu soyduğunuzda sizi ağlatan, gözlerinizi sulandıran çok şeyiniz var.

These are very strong ones. It looks very dangerous.

Bunlar çok güçlü olanlar. Çok tehlikeli görünüyor.

I'm just admiring your your technique of cutting the onions.

Soğanları doğrama tekniğine hayranım.

They're very good.

Onlar çok iyi.

Well, some of them.

But somebody would say there's an easier way to cut

Bazıları.

Ama birisi soğanları kesmek için bundan daha kolay bir yol olduğunu söyleyebilir

to cut onions than that.

.

There are sort of devices.

Gibi cihazlar var.

I found one in my mum's kitchen for chopping up onions that you can do in a fraction of a of a minute.

Annemin mutfağında, bir dakikadan kısa bir sürede yapabileceğiniz soğanları doğramak için bir tane buldum .

But yes, we're having guess what we're having, we're having

Ama evet, ne yaşadığımızı tahmin ediyoruz,

well, you know what?

We're having dinner instead of having chilli con carne

iyi yaşıyoruz, biliyor musun? Bu akşam

acılı con carne yemek yerine akşam yemeği yiyoruz

tonight.

.

I've put it in, I put it on early, I've just added the carrots which you like,

Ben koydum erkenden koydum, az önce sevdiğiniz havuçları,

not too much spice, mince minced beef.

çok baharat koymadan, kıyma ekledim.

You shouldn't say that.

Bunu söylememelisin.

We've just been talking about cows.

Az önce ineklerden bahsediyorduk.

Unfortunately, we do eat them in the UK,

Ne yazık ki, onları Birleşik Krallık'ta yiyoruz,

so never gave it a bit of

bu yüzden ona

minced up cow with some spice, onions,

biraz baharat, soğan,

lots of tomatoes and tomato

bol miktarda domates ve domates

puree,

püresi,

a stock cube to give it a bit of flavour and some salt.

biraz lezzet ve biraz tuz vermek için bir stok küpü ile biraz kıyılmış inek vermedik.

And later we will have it with probably mashed potatoes,

Ve daha sonra muhtemelen patates püresi ile yiyeceğiz,

but we may well have it with rice and sweet potatoes

ancak pilav, tatlı patates

and some broccoli because that is healthy.

ve biraz brokoli ile de yiyebiliriz çünkü bu sağlıklıdır.

Green vegetable.

Yeşil sebze.

So all in all, we're going to have a healthy meal later.

Sonuç olarak, daha sonra sağlıklı bir yemek yiyeceğiz .

Mr. Duncan Good.

Bay Duncan İyi.

I like the scenes.

Sahneleri beğendim.

I like the sound of that.

Bunun sesini beğendim.

So Mr. Steve's birthday is next week.

Yani önümüzdeki hafta Bay Steve'in doğum günü.

We have Valentine's Day.

Sevgililer Günü'müz var.

I wonder I wonder if are you looking forward to your birthday next week?

Merak ediyorum, haftaya doğum gününü dört gözle bekliyor musun?

I mean, I was looking forward to it.

Demek istediğim, dört gözle bekliyordum.

If I knew that somebody was going to buy me

Birinin bana

a Ford Mustang, I would be looking forward to it.

bir Ford Mustang alacağını bilseydim, dört gözle beklerdim.

So I wouldn't say looking forward to it.

O yüzden sabırsızlıkla bekliyorum diyemem.

You know, when you get to a certain age, you don't really look forward to birthdays.

Bilirsiniz, belli bir yaşa geldiğinizde doğum günlerini gerçekten dört gözle beklemezsiniz. Diyelim ki, köri yemeye

If we were, say, going somewhere, going on holiday somewhere to celebrate

gittiğimizi kutlamak için bir yere, bir yere tatile gidiyor olsaydık

that we're going out for a curry.

.

He goes on holiday to celebrate a birthday

O bir doğum gününü kutlamak için tatile gidiyor

or you could be on holiday or something that well, somebody that's, you know,

ya da siz tatilde falan olabilirsiniz, bilirsiniz , biri, bilirsiniz, doğum

wants to treat their partner whose birthday it is and they want to get them something.

günü olan partnerini tedavi etmek ister ve onlara bir şeyler almak ister.

Well, well, well.

İyi iyi iyi.

That would be me. Well, it's

Bu ben olurdum. Ne

unfortunately, I'm a I'm a YouTube publisher,

yazık ki, ben bir YouTube yayıncısıyım,

so there is no money, basically.

yani temelde para yok.

Anyway.

Yes, I'm 62 by the way, Tomek, but thank you.

Her neyse.

Evet, bu arada 62 yaşındayım Tomek ama sağ ol.

I obviously only look 61, so Mr.

Açıkçası sadece 61 yaşında görünüyorum, yani Bay

Steve will be 62 next Thursday.

Steve önümüzdeki Perşembe 62 yaşında olacak.

We won't be here on Thursday, but we are here on Wednesday,

Perşembe günü burada olmayacağız ama Çarşamba günü buradayız,

so we might have a little bit of Valentines and also a little bit of Mr.

bu yüzden Çarşamba günü biraz Sevgililer Günü ve biraz da Bay

Steve's birthday on Wednesday.

Steve'in doğum günü olabilir.

But we are doing something special for Mr. Steve's birth.

Ama Bay Steve'in doğumu için özel bir şey yapıyoruz .

We'll be unwrapping all the presents that Mr.

Bay

Duncan has has brought for me and it's going to be it actually will be exciting just for that reason.

Duncan'ın benim için getirdiği tüm hediyeleri açacağız ve tam da bu nedenle heyecan verici olacak.

As Pedro, I did promise to read some books.

Pedro olarak bazı kitaplar okuyacağıma söz verdim.

I haven't read anything yet.

Henüz bir şey okumadım.

I'm afraid.

Korkarım.

Do you know what I'm going to do?

Ne yapacağımı biliyor musun?

I'm going to stop my subscription to a newspaper online subscription

because it's £25 a month and I'm not really used to it.

Ayda 25 sterlin olduğu ve buna gerçekten alışkın olmadığım için çevrimiçi bir gazete aboneliğimi sonlandıracağım.

A newspaper. A newspaper, £25 a month.

Gazete. Bir gazete, ayda 25 sterlin.

Yeah, I'm going to stop it because I'm sick to death of reading endless news stories.

Evet, durduracağım çünkü bitmek bilmeyen haber hikayelerini okumaktan bıktım.

So how is the newspaper?

Peki gazete nasıl?

The Telegraph?

Telgraf?

Oh, goodness. £25 a month.

Aman Tanrım. ayda 25 sterlin.

I know it's too much just for the newspaper,

Sadece gazete için çok fazla olduğunu biliyorum

and I'm not really taking advantage of it, so I'm going to stop that.

ve bundan gerçekten faydalanmıyorum, bu yüzden bunu durduracağım.

It's a conservative newspaper as well.

Aynı zamanda muhafazakar bir gazetedir.

I know it is, but it's I sort of trust the information in it more than I would others.

Öyle olduğunu biliyorum, ama içindeki bilgilere diğerlerinden daha fazla güveniyorum.

But anyway, I'm going to forget about that because I've discovered that they're just as they're

Ama her neyse, bunu unutacağım çünkü keşfettim ki, tıpkı herkes gibi onlara tıklamanızı sağlamak için tasarlanmış

just as they put all these stories in that

tüm bu hikayeleri koydukları gibiler.

are designed to get you to click on them just in the same way as everybody does.

yapmak.

Oh, yeah.

Ah evet.

That's, that's, that's why they're, they're, they, they want, they want advertisers to pay them.

Bu, bu, bu yüzden onlar, onlar, onlar, istiyorlar, reklamverenlerin onlara ödeme yapmasını istiyorlar.

What happened was you see for the first six months it was only £12 a month

İlk altı ayda ayda sadece 12 sterlin

or £6 a month and now it's gone up.

veya ayda 6 sterlin olduğunu gördünüz ve şimdi arttı.

So I'm going to cancel my subscription,

Bu yüzden aboneliğimi iptal edeceğim,

wait two months, and then I can get it again for £6 a month for six months.

iki ay bekleyeceğim ve sonra altı ay boyunca ayda 6 sterline tekrar alabilirim.

And I'm not doing it.

Ve ben yapmıyorum.

I still can't believe you're reading the telegraph Right wing.

Sağ kanat telgrafını okuduğuna hala inanamıyorum.

Who would thought Mr.

Bay

Steve would be a right winger?

Steve'in sağ kanat oyuncusu olacağı kimin aklına gelirdi?

Well, I don't know what other papers to trust.

Başka hangi gazetelere güveneceğimi bilmiyorum.

I don't want the guardian.

Ben vasi istemiyorum.

That's too left wing, maybe the Independent.

Bu çok solcu, belki de Independent.

But people.

Ama insanlar.

I did look up all the newspapers.

Bütün gazetelere baktım.

Which newspaper is not biased one way or the other.

Hangi gazete öyle ya da böyle taraflı değil.

Politically, the answer is none of them. No. Well, that's it.

Politik olarak, cevap hiçbiri değil. Hayır. İşte bu kadar. Elinizde

I don't know what you had and how you get unbiased news.

ne var ve tarafsız haberleri nasıl alıyorsunuz bilmiyorum.

Well, what you do is you read two or three newspapers.

Yaptığın şey iki veya üç gazete okumak.

So most people nowadays have have more than one newspaper to read.

Dolayısıyla günümüzde çoğu insanın okuyacak birden fazla gazetesi var.

So they get a little bit of news from their and a little bit of news from there.

Yani biraz kendilerinden, biraz da oradan haber alıyorlar.

So you don't just watch one news channel

Yani sadece bir haber kanalı izlemiyorsunuz

and you don't subscribe just to one newspaper.

ve sadece bir gazeteye abone olmuyorsunuz. Bunu

So that that is one way of doing it, you see.

yapmanın bir yolu da bu, anlıyor musunuz?

Yes, but I haven't got time to read several newspapers, so I think I'm going to abandon looking at the news.

Evet, ama birkaç gazete okuyacak vaktim yok, bu yüzden sanırım haberlere bakmayı bırakacağım.

One, it winds me up, makes me angry, and I keep writing comments too.

Bir, beni gaza getiriyor, kızdırıyor ve ben de yorum yazmaya devam ediyorum.

It's just taking up a lot of my time.

Sadece çok zamanımı alıyor.

I need to get on with life and do something else, Thomas says, I only look 57.

Hayata devam etmem ve başka bir şey yapmam gerekiyor, diyor Thomas, sadece 57 yaşında görünüyorum.

Thanks. Shift.

Teşekkürler. Vardiya.

Is that is that a compliment? I'm not sure.

Bu bir iltifat mı? Emin değilim.

Oh, by the way, we're going to have a look now at Mr.

Bu arada, şimdi Bay Steve Plant'e bir göz atacağız

Steve Plant. If you remember, Mr.

. Hatırlarsanız,

Steve had a plant given to him at Christmas time by one of our neighbours.

Noel zamanı komşularımızdan biri Bay Steve'e bir bitki vermişti .

And today we get

Ve bugün

well today, today we're

iyileşelim bugün

going to look at the colour of the plant.

bitkinin rengine bakacağız. İşte

So here it is.

burada.

Here is the plant.

The amaryllis. Just wait. Don't say anything, Steve.

İşte bitki.

nergis zambağı. Sadece bekle. Bir şey söyleme Steve.

I'm not going say anything now. So here it is.

Şimdi bir şey söylemeyeceğim. İşte burada.

So I'm going to stop the video just as

Bu yüzden,

the flower is revealed

çiçek

any second now.

her an ortaya çıkar çıkmaz videoyu durduracağım.

So stop the video. Yes.

Bu yüzden videoyu durdurun. Evet.

So what is the colour of the flower?

Peki çiçeğin rengi nedir?

So Steve was a bit worried because you didn't

Steve beyaz olmasını istemediğin için biraz endişeliydi

want it to be white.

.

You said if it's white, it's boring.

Beyazsa sıkıcıdır dedin.

But if it's red, he will be happy.

Ama kırmızı olursa mutlu olur.

So let's have a look.

Öyleyse bir bakalım.

Let's reveal the colour of Mr.

Bay Steve'in çiçeğinin rengini ortaya çıkaralım

Steve's flower, because I think it's pretty exciting.

, çünkü bence oldukça heyecan verici. Son birkaç gündür

We've been watching this flower emerge much over the past few days

bu çiçeğin ortaya çıkışını izliyoruz

and the colour is here.

ve rengi burada. Bu

It is.

.

It's red.

O kırmızı.

Well, crimson.

Peki, kıpkırmızı.

It's not fully out yet. Of course it's on the way.

Henüz tam olarak çıkmadı. Tabii ki yolda.

So buying it by Wednesday or certainly by next Sunday we will be able to reveal the amaryllis.

Yani onu Çarşamba'ya kadar veya kesinlikle önümüzdeki Pazar'a kadar satın alarak nergis zambağı ortaya çıkarabileceğiz.

Yeah. In all its glory.

Evet. Tüm görkemiyle.

So. So it isn't white, so you must be quite happy about that, Steve.

Bu yüzden. Yani beyaz değil, yani bundan oldukça mutlu olmalısın Steve.

And it's not yellow or yellow would have been better, but that colour is lovely.

Ve sarı değil ya da sarı daha iyi olurdu, ama bu renk çok hoş.

No, it's lovely.

Hayır, çok güzel.

I'm quite pleased with that. Yes.

Bundan oldukça memnunum. Evet.

Yeah, that looks, that looks very good indeed.

Evet, bu görünüyor, bu gerçekten çok iyi görünüyor.

I think. I can't wait to see that fully out.

Bence. Bunu tamamen görmek için sabırsızlanıyorum.

Three people have said that.

Bunu üç kişi söyledi.

Dario says Steve is conservative.

Dario, Steve'in muhafazakar olduğunu söylüyor.

I knew it.

Biliyordum.

Well.

The thing is I don't actually, I probably am if I was God, to define something.

Kuyu.

Mesele şu ki, aslında bir şeyi tanımlamak için Tanrı olsaydım, muhtemelen öyleydim.

If you had to put a label on me, I probably would be.

Bana bir etiket yapıştırmak zorunda kalsaydın, muhtemelen yapardım.

But the thing is, I take views from all sides and then decide which ones.

Ama mesele şu ki, her yönden görüş alırım ve sonra hangileri olduğuna karar veririm.

I think I agree with or not.

Sanırım katılıyorum ya da katılmıyorum.

And sometimes they're from Labour, sometimes they're conservative.

Ve bazen İşçi Partisi'nden geliyorlar, bazen de muhafazakarlar.

And this is what annoys me in politics that people stick

Ve bu, siyasette beni rahatsız eden şey, insanların

rigidly to their they pick a side

katı bir şekilde bir tarafı seçtikleri

and then they will agree to everything that that side does.

ve sonra o tarafın yaptığı her şeyi kabul edecekleri .

Well, that's how you vote your government, though, isn't it?

Peki, hükümetine böyle oy veriyorsun, değil mi?

I know even though you don't agree with a lot of those things,

Bunların çoğuna katılmadığınızı biliyorum,

I want to be sort of flexible to be able to accept, which is difficult when it comes to to vote.

kabul edebilmek için biraz esnek olmak istiyorum ki bu oylamaya gelince zor.

And then you have to, of course,

Ve sonra, elbette, bugünlerde

take a balanced view of which party overall you think is going to be better these days.

genel olarak hangi partinin daha iyi olacağını düşündüğünüz konusunda dengeli bir görüşe sahip olmalısınız .

These days,

Bugünlerde

there is no there is no

extreme politics that is acceptable.

kabul edilebilir aşırı politika yok.

So everything tends to be in the middle nowadays.

Yani günümüzde her şey ortada olma eğilimindedir.

So so even if you say that you are conservative,

Yani muhafazakar olduğunuzu söyleseniz bile

you might be conservative, but still in the middle.

muhafazakar olabilirsiniz ama yine de ortadasınız.

So you don't have strong views either way.

Yani her iki şekilde de güçlü görüşleriniz yok.

You're not on the right or the left.

Sağda ya da solda değilsin.

You have middle politics.

Orta siyasetiniz var.

So it's so it is more complicated than it used to be.

Yani eskisinden daha karmaşık.

You used to have your your view that was conservative or your views.

Eskiden muhafazakar görüşlerin vardı ya da görüşlerin.

It was more towards the left with with the Labour Party.

İşçi Partisi ile daha çok sola doğruydu.

And then quite often you would have other parties as well.

Ve sonra oldukça sık olarak başka partileriniz de olur.

But they are normally much smaller. Much smaller, Yes.

Ama normalde çok daha küçüktürler. Çok daha küçük, Evet.

All get all the points out that it's blooming for my birthday.

Hepsi doğum günüm için çiçek açtığına dair tüm puanları alıyor.

Yeah.

Evet.

I think it will be out fully out I think by Thursday.

Sanırım Perşembe gününe kadar tamamen çıkacak.

So that's my birthday present. Really.

Demek bu benim doğum günü hediyem. Gerçekten mi.

Pedro, I've answered your question as yet.

Pedro, sorunuzu henüz yanıtladım.

I'm not reading any books, so that's what I'm going to find a nice book like War and Peace.

Herhangi bir kitap okumuyorum, bu yüzden Savaş ve Barış gibi güzel bir kitap bulacağım.

I have got

something about Las Vegas I can't remember.

Las Vegas hakkında hatırlayamadığım bir şey var. Buna

It's called Now.

Şimdi denir.

There's a book that somebody gave me ages ago

Yıllar önce birinin bana verdiği bir kitap var

and I never read it and it's a famous book,

ve ben onu hiç okumadım ve o ünlü bir kitap,

blah, blah, blah. Something. Las Vegas.

blah, blah, blah. Bir şey. Las Vegas.

Oh, that's a good can't remember what it's called.

Oh, ne dendiğini hatırlayamıyorum.

It's a good time, but it's a famous somebody.

İyi bir zaman, ama ünlü biri.

Somebody who's who's who's who's into literature.

Kim kim kim kim kimdir edebiyatla ilgilenen biri.

Well, no, something something.

Şey, hayır, bir şey bir şey.

Las Vegas is in the title, but I can't remember what it's called.

Başlıkta Las Vegas var ama adının ne olduğunu hatırlayamıyorum.

And I'm going to read that because he's actually died now,

Ve bunu okuyacağım çünkü o şimdi gerçekten öldü,

the person that gave me the book, well he gave it to me.

bana kitabı veren kişi, eh kitabı bana o verdi.

Then he had a nasty accident.

Sonra kötü bir kaza geçirdi.

And of course, I've never returned it. So

Ve tabii ki, asla iade etmedim.

there we go.

İşte başlıyoruz.

I get the feeling you want me returning it now.

Şimdi geri vermemi isteyeceğin hissine kapılıyorum.

It's. It's got a long title.

Onun. Uzun bir başlığı var.

Something. Something, something. Las Vegas.

Bir şey. Bir şey, bir şey. Las Vegas.

But I think it's Las Vegas, but I can't remember.

Ama sanırım burası Las Vegas ama hatırlayamıyorum.

It's called this is very Loathing in Las Vegas.

Buna Las Vegas'ta Çok Nefret Ediliyor denir.

That's it. Yeah.

Bu kadar. Evet. Bir

There was also a famous movie as well with

de sanırım Nicolas Cage demek istiyorum demek istiyorum ile ünlü bir film vardı

I think I want to say I want to say

Nicolas Cage.

.

Am I right?

No idea what it's about.

Haklı mıyım? Ne

hakkında olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.

So what do you think of that, Pedro?

Peki buna ne dersin, Pedro?

Is that a good book to read?

Okumak için iyi bir kitap mı?

It looks like quite a short book.

Oldukça kısa bir kitaba benziyor. Aptallar için bir

It's not very thick unless I've got the the version

versiyonum yoksa çok kalın değil

for idiots or something.

.

So maybe I won't read that so.

O yüzden belki okumayacağım.

Well, don't Comic literary expert.

Peki, Komik edebiyat uzmanı yapma. Onu okudun mu

Have you read it?

Has anybody read Fear and Loathing in Las Vegas?

?

Las Vegas'ta Korku ve Nefret'i okuyan var mı?

It's a famous book, isn't it? It is.

Ünlü bir kitap, değil mi? Bu.

And it's also a movie as well.

Ve aynı zamanda bir film.

So maybe you could just watch the movie and then pretend that you read the book.

Yani belki sadece filmi izleyip sonra kitabı okuyormuş gibi yapabilirsin.

Like, like most people do.

Çoğu insanın yaptığı gibi.

Most people do buy books,

Çoğu insan kitap alır

but they never read them.

ama asla okumaz.

It's a well-known fact that if you go to anyone's house, you will see books

Birinin evine gittiğinizde

on a bookcase or maybe on a table

bir kitaplık veya belki bir masanın üzerinde kitaplar göreceğiniz

and they're only doing it just to show off.

ve bunu sadece gösteriş olsun diye yaptıkları bilinen bir gerçektir.

But they never read the books.

Ama kitapları asla okumazlar.

And I think it's quite common that that happens.

Ve bence bunun olması oldukça yaygın.

It's a bit it's a big book.

Biraz büyük bir kitap.

John Donnelly, Johnny Depp.

John Donnelly, Johnny Depp.

That's I thought it was it was either Nicolas Cage or Johnny Depp.

Nicolas Cage ya da Johnny Depp olduğunu düşündüm.

And it's Johnny Depp.

Ve bu Johnny Depp.

I always remember because it has a very distinctive cover

Her zaman hatırlıyorum çünkü gerçek film afişinde çok farklı bir kapağı var

on the on the actual movie poster.

.

So on the movie poster, it's a very interesting looking image.

Film afişinde çok ilginç görünen bir görüntü var.

I don't think it's science fiction.

Bilim kurgu olduğunu düşünmüyorum.

It normally I would only read science fiction because that's what I was used to read when I was younger.

Normalde sadece bilimkurgu okurdum çünkü gençken böyle okumaya alışmıştım.

But, you

know, I'll give it a go because it's a classic, as they say.

Ama

bilirsin, bir deneyeceğim çünkü dedikleri gibi bir klasik.

And then when I've warmed up on that, I'll go on to war and peace,

Ve sonra buna ısındığımda savaş ve barışa geçeceğim

and that should keep me going for the rest of the year.

ve bu beni yılın geri kalanında devam ettirecek.

Reading the classics, Pedro did suggest some books

Klasikleri okuyan Pedro

for me to read, actually, and I did write them down.

aslında okumam için bazı kitaplar önerdi ve ben de onları yazdım.

But what I've done with that, I don't know is it could be anywhere.

Ama onunla yaptığım şey, herhangi bir yerde olabilir mi bilmiyorum.

Yes. As Beatrice says, the book is probably very different to the film.

Evet. Beatrice'in dediği gibi, kitap muhtemelen filmden çok farklı.

So I read it says it was Nicolas Cage in the film. Oh,

Ben de filmdekinin Nicolas Cage olduğunu okudum. Ah,

and Benny Cage.

ve Benny Cage.

Del Toro. Yes.

Del Toro. Evet.

Maybe they're both in it. Yes, I did.

Belki ikisi de içindedir. Evet yaptım.

I did. I did. Remember

Yaptım. Yaptım.

No Fear and Loathing in Las Vegas.

Las Vegas'ta Korku ve Nefret Yok'u hatırlayın.

Is that the one

where the gun died?

Silahın öldüğü yer orası mı?

You know, I did.

Biliyorsun, yaptım.

Can I just say there is zero chance of Mr.

Bay Steve'in o kitabı okuma şansının sıfır olduğunu söyleyebilir miyim

Steve reading that book? Oh, la la la la.

? Oh, la la la la.

And is that the guy that goes to Las Vegas to actually kill himself?

Las Vegas'a gerçekten kendini öldürmek için giden adam bu mu? Bu o

Is that the one? La la?

mu? La la mı?

Oh, yeah.

Ah evet.

That's really annoying, Steve.

Bu gerçekten sinir bozucu, Steve.

Well, I don't want to know what it's about.

Şey, ne hakkında olduğunu bilmek istemiyorum.

Mind you, having said, that could probably spoiler it.

Dikkat edin, söylemişken, bu muhtemelen onu bozabilir.

Give me a spoiler. Anyway, so

Bana bir spoiler ver. Her neyse,

lots of people have read that

pek çok insan

Francesca was reading Colin Dexter.

Francesca'nın Colin Dexter'ı okuduğunu okudu.

Inspector Morse Oh, very interesting.

Müfettiş Morse Oh, çok ilginç.

Yes, Yes, of course.

Evet evet elbette.

There was also a sequel to that with his the Chief Inspector,

the inspector who was always with Morse

Her zaman Morse'un yanında olan müfettiş Başmüfettişi ile bunun bir devamı da vardı

and he got his own TV show as well.

ve kendi televizyon programını da aldı.

This end of the film called Leaving Las Vegas.

Las Vegas'tan Ayrılmak adlı filmin bu sonu.

That's the one.

Bu o.

I think that's the one where the guy is at the end of his of his life.

Adamın ömrünün sonuna geldiği yer burası bence.

He's suffering from ill health and he goes to Las Vegas to actually

Sağlığı bozuk ve

just do all of the things that are bad for him.

kendisi için kötü olan her şeyi gerçekten yapmak için Las Vegas'a gidiyor.

So. So he will actually die.

Bu yüzden. Yani gerçekten ölecek. O

When is there while he's there?

oradayken ne zaman orada?

I think that's the one that was the Nicolas Cage one.

Sanırım Nicolas Cage'inki buydu.

Apparently.

Görünüşe göre.

But you can see why there would be some confusion, because they're both set in Las Vegas.

Ama neden biraz kafa karışıklığı olduğunu anlayabilirsiniz çünkü ikisi de Las Vegas'ta geçiyor.

Maybe I'm

Belki de

right, Mr. Duncan. Oh, okay.

haklıyım, Bay Duncan. Tamam.

I love it when you do that.

Bunu yaptığında seviyorum.

Right, Mr.

Pekala Bay

Duncan, I've run out of things to say, and I'm sure you've got something else to talk here.

Duncan, benim söyleyeceklerim bitti ve eminim sizin de burada konuşacak başka bir şeyiniz vardır.

I've got so many things today that I've planned.

Bugün planladığım çok şey var.

Oh, here's a good one.

İşte iyi bir tane.

Here's a good one

İşte oy vermek istediğim iyi bir tane

I want to vote on.

.

On a subject.

Bir konuda.

Are you ready, Mr. Steve?

Hazır mısınız, Bay Steve?

Yes. This is to do with food.

Evet. Bu yemekle ilgili.

And I'm going to show you two sandwiches

Ve size iki sandviç göstereceğim

to, types of sandwich, and you have to tell me

, sandviç çeşitleri ve

which one is the worst of the two.

hangisinin en kötü olduğunu bana söylemelisiniz.

You mean the one that I would least like to eat?

En az yemek isteyeceğim şeyi mi kastediyorsun?

And of out there?

Ve oradan?

You can do the same thing if you want.

İsterseniz aynı şeyi yapabilirsiniz. Size

I'm going to show you two sandwiches.

iki sandviç göstereceğim.

So what is the worst sandwich in the world?

Peki dünyanın en kötü sandviçi nedir?

And I've chosen two because I think both of these sandwiches are really, really awful.

İki tane seçtim çünkü bence bu sandviçlerin ikisi de gerçekten çok berbat.

Is it a

egg mayonnaise or is it B

Yumurtalı mayonez mi yoksa B

salmon and cucumber?

somon ve salatalık mı?

They're both pretty awful sandwiches.

İkisi de oldukça berbat sandviçler.

So out of those two,

Bu ikisinden,

because whenever you go to buy sandwiches from a shop,

çünkü ne zaman bir dükkandan sandviç almaya gitsen,

there's always lots of egg mayonnaise left.

her zaman bol miktarda yumurtalı mayonez kalır.

No one wants them.

Onları kimse istemez.

And also there is normally lots of salmon and cucumber left.

Ayrıca normalde bol miktarda somon ve salatalık kalır.

And the reason for that is because they always go soggy.

Ve bunun nedeni, her zaman ıslanmalarıdır. Salatalığın

They get wet because of all of the

tamamı yüzünden ıslanırlar

all of the cucumber, because cucumber is a very wet vegetable.

çünkü salatalık çok sulu bir sebzedir.

So which is the worst one?

Peki en kötüsü hangisi?

Is it egg mayonnaise, which I don't like.

Sevmediğim yumurta mayonezi mi?

I don't like it.

hoşuma gitmedi

Or salmon and cucumber.

Veya somon ve salatalık.

What do you think, Steve.

Ne düşünüyorsun Steve?

Well, that's easy because I don't I quite like egg mayonnaise sandwiches.

Bu kolay çünkü yumurtalı mayonezli sandviçleri pek sevmem.

I don't mind them, so but I absolutely despise

Onları umursamıyorum, bu yüzden

salmon and cucumber sandwiches because they're just revolting.

somon ve salatalıklı sandviçleri kesinlikle küçümsüyorum çünkü onlar sadece iğrenç.

But by the time you buy them, the salmon's gone all wet and soggy.

Ama onları satın aldığınız zaman, somon tamamen ıslanmış ve sırılsıklam olmuştur.

Sorry, the the cucumber has gone

Üzgünüm, salatalığın rengi

all pale and soggy and it's cold and wet.

soldu ve sırılsıklam oldu, soğuk ve ıslak.

And as you say, the bread often gets soaked in the juices from the

Ve dediğin gibi, ekmek genellikle somon balığının suyuyla ıslanır

from the salmon, and it ends up being a revolting, smelly sandwich.

ve sonunda iğrenç, kokulu bir sandviç olur.

It's just disgusting.

Bu sadece iğrenç.

A tuna is the same. A tuna sandwich.

Ton balığı aynıdır. Ton balıklı sandviç.

Tuna and sweetcorn isn't too bad, but

Ton balığı ve mısır fena değil ama ton

tuna and mayonnaise.

balığı ve mayonez.

Tuna is not as bad, but salmon for me in a sandwich.

Ton balığı o kadar kötü değil ama benim için sandviçte somon balığı.

Revolting. Yes.

İğrenç. Evet.

Cucumber sandwich is the worst they have to be.

Salatalıklı sandviç olması gereken en kötü şey.

Because.

Because everything goes wet and all of the bread

Çünkü.

Çünkü her şey ıslanıyor ve ekmeklerin hepsi

falls to pieces and it's all disgusting.

parçalanıyor ve hepsi iğrenç.

And of course, if you ever go to a shop to sandwiches,

Ve tabii ki, sandviç almak için bir dükkana giderseniz,

there are always lots of egg

her zaman çok sayıda yumurtalı

mayonnaise sandwiches because people don't like it's the taste.

mayonezli sandviç vardır çünkü insanlar bunun tadından hoşlanmazlar.

You see the taste, the taste of egg

and egg white together in a sandwich.

Bir sandviçte yumurtanın ve yumurta beyazının tadını, tadını bir arada görürsünüz. Bu

It's it's it's quite revolting.

oldukça iğrenç.

And the tuna, of course, is is going to be tinned tuna.

Ve ton balığı, tabii ki konserve ton balığı olacak.

And you have to check the dates of sandwiches, don't you.

Ve sandviçlerin tarihlerini kontrol etmelisin, değil mi?

Because do you find that when you go to a supermarket

Çünkü bir süpermarkete gittiğinizde,

like it's I used to do this when I was working

çalışırken bunu yaptığım ve

and would get my lunch from a supermarket,

öğle yemeğimi bir süpermarketten aldığım gibi,

I would look for the sandwich with the longest date on it,

üzerinde en uzun tarihli sandviçi aradığımı fark ettiniz mi,

because you can be normally a sandwich in a supermarket.

çünkü normalde bir bir süpermarkette sandviç.

It's probably got one, two or three days

Muhtemelen bir, iki veya üç günlük

shelf life on it last very long.

raf ömrü vardır, üzerinde çok uzun süre dayanır.

No, but you know, if you see a Sam, I always go to the back of the fridge

Hayır, ama bilirsiniz, eğer bir Sam görürseniz, her zaman buzdolabının arkasına giderim

because the ones that the fresher ones are at the back

çünkü daha taze olanlar arkadadır, sahip

everyone that they have you ever gone to a shop and you buy milk or bread

oldukları herkes, hiç bir dükkana gittiniz ve süt veya ekmek alırsınız

and instead of taking the bread or the milk from the front,

ve onun yerine Ekmeği veya sütü önden alırken,

you reach right in to the back and you take the one from the back.

tam arkaya uzanırsınız ve arkadan olanı alırsınız.

Because you think in your mind that that thing at the back is better.

Çünkü zihninizde arkadaki şeyin daha iyi olduğunu düşünüyorsunuz. Daha

It's fresher because it might last longer than the things at the front.

taze çünkü öndeki şeylerden daha uzun süre dayanabilir.

So yeah, you're right.

Yani evet, haklısın.

Everyone does that to make the sandwich.

Herkes bunu sandviç yapmak için yapar.

So at the end of the day, all it's left in the sandwich shop

Günün sonunda, sandviç dükkanında kalan tek şey

are egg mayonnaise sandwiches because no one wants to buy them.

yumurtalı mayonezli sandviçler çünkü kimse onları almak istemiyor.

And, and as you say, the salmon and cucumber,

Ve dediğiniz gibi, somon ve salatalık,

if I'm sure, if it's freshly made, it would be acceptable.

eğer eminsem, taze yapılmışsa kabul edilebilir.

But when it's been made and left to soak in all its juices, it's horrible.

Ama yapılıp tüm suyu emilmeye bırakıldığında, korkunçtur.

You want something that's dry.

Kuru bir şey istiyorsun.

A beef sandwich is quite nice.

Etli sandviç oldukça güzel.

That seemed to keep it quite raw.

Bu onu oldukça ham tutuyor gibiydi.

Chicken, chicken sandwich that keeps quite well.

Tavuk, oldukça iyi tutan tavuklu sandviç.

But I don't like chicken salad sandwiches because again,

Ama ben tavuklu salatalı sandviçleri sevmiyorum çünkü yine

the salad, by the time you get the sandwich, the salads all gone.

salata, siz sandviçi alana kadar salatalar bitmiş oluyor.

Horrible.

Berbat.

The lettuce has gone soggy.

Marul sırılsıklam oldu.

And then of course, tomato is another world.

Ve tabii ki, domates başka bir dünya.

Tomatoes are all full of water.

Domateslerin hepsi su dolu.

So anything, anything like tomato

Yani herhangi bir şey, örneğin

or cucumber on a sandwich, you have to eat it straight away.

bir sandviçin üzerindeki domates veya salatalık, onu hemen yemelisiniz.

Don't keep it because the bread will go all wet. Oof!

Saklamayın çünkü ekmek tamamen ıslanacak. Of!

Not very nice Stomach says that. I will. I will.

Mide pek hoş değil diyor. Yapacağım. Yapacağım.

If I enjoy the book, then

Kitaptan hoşlanırsam, o zaman

he's going to get me some space cake.

bana biraz uzay pastası alacak.

And that's a hint about what the book is about.

Ve bu, kitabın ne hakkında olduğuna dair bir ipucu.

That would explain.

Bu açıklar.

No, I'm going to say space cake, I'm

Hayır, uzay pastası diyeceğim, sanırım,

guessing, is, you know, something that'll make me a little high.

bilirsin, beni biraz havalandıracak bir şey.

Okay.

Tamam aşkım.

Well, I'm hoping it is,

Umarım öyledir,

which is probably be more likely

to get that in Amsterdam than in Paris.

Amsterdam'da bunu alma olasılığı Paris'ten daha fazladır.

Is it legal to travel from Amsterdam?

Amsterdam'dan seyahat etmek yasal mı?

Oh, from the Netherlands to France

Oh,

with space cake in your luggage?

bagajınızda uzay pastasıyla Hollanda'dan Fransa'ya mı?

Is that legal or will you be stopped?

Bu yasal mı yoksa durdurulacak mısınız?

I don't mean that it. Will you?

onu kastetmiyorum Mısın?

I don't know.

Bilmiyorum.

Do they do checks on people from Europe going from one European country to another?

Avrupa'dan bir Avrupa ülkesinden diğerine giden insanları kontrol ediyorlar mı?

Don't think so.

Öyle düşünme.

Oh, apparently now, by the way, when we go through customs,

Oh, görünüşe göre şimdi, bu arada, gümrükten geçerken

I was asking a friend of mine because since we've obviously left the EU

bir arkadaşıma soruyordum çünkü

when we're

going through customs, when we're returning back to our own country,

gümrükten geçerken, kendi ülkemize dönerken belli ki AB'den ayrıldığımız için,

then we would normally go on to the EU side and been able to go through

o zaman normalde AB tarafına giderdik ve

quite quickly through customs that of course since Brexit we've had two people from the UK

gümrükten oldukça hızlı bir şekilde geçebilirdik, tabii ki Brexit'ten bu yana Birleşik Krallık'tan iki kişi diğer tüm ülkelerden gelen

have had to go in with everybody else from all the other countries and have a big long queue.

herkesle birlikte girmek zorunda kaldık ve bir anlaşmamız oldu. büyük uzun kuyruk.

But apparently now it's UK and EU.

Ama görünüşe göre şimdi İngiltere ve AB.

They've combined the two so we won't have to.

İkisini birleştirdiler, böylece zorunda kalmayacağız.

We can go still go through the Euro channel now. Okay.

Artık Euro kanalından da geçebiliriz. Tamam aşkım.

In terms of having our passport, I think this is only interesting to us though, isn't it?

Pasaportumuza sahip olmak açısından, sanırım bu sadece bizim için ilginç, değil mi?

It's just making the trip a little bit more pleasant.

Sadece geziyi biraz daha keyifli hale getiriyor.

For when we come back. Maybe amazing.

Geri döndüğümüz için. Belki de harika.

It's a little off topic, but apparently the worst there were.

Biraz konu dışı ama görünüşe göre en kötüsü oradaydı.

A lot of people don't seem to like salmon and cucumber.

Pek çok insan somon ve salatalığı sevmiyor gibi görünüyor.

It's I don't really know why they make them.

Onları neden yaptıklarını gerçekten bilmiyorum. Kimse

Not because nobody likes them.

onları sevmediğinden değil.

Let's be honest.

Dürüst olalım.

Most sandwiches that you buy in a shop,

Bir dükkandan satın aldığınız sandviçlerin çoğu,

especially if they come in a plastic box, they might be

özellikle de plastik bir kutu içindeyseler, öyle

not. Not very good quality.

olmayabilirler. Çok kaliteli değil.

Let's say you can't go wrong with while

Diyelim ki

Rosa has said if it's beef in it or chicken, that's normally all right.

Rosa içinde sığır eti mi yoksa tavuk mu olduğunu söylerken yanlış gidemezsin, bu normalde sorun değil.

The other one are always safe with it goes is cheese.

Diğeri ise her zaman güvende olan peynirdir.

Oh cheese sandwich

Oh peynirli sandviç

they seem to keep for a long time.

uzun süre saklıyor gibi görünüyorlar.

They seem to keep in a supermarket.

Bir süpermarkette tutuyor gibi görünüyorlar.

And you have a cheese sandwich That used to be my favourite.

Ve bir zamanlar favorim olan peynirli sandviçiniz var . Bir

A cheese sandwich with a packet of cheese and onion crisps.

paket peynir ve soğan cipsi içeren peynirli sandviç.

That was a popular snack.

Bu popüler bir atıştırmalıktı.

Popular dinner for me when I was working because I like and onion

Çalışırken benim için popüler bir akşam yemeği çünkü soğan

and a cheese and onion sandwich with cheese and onion crisps or just cheese on its own.

ve peynir ve soğan sandviçini peynir ve soğan cipsleri veya tek başına peynir severim.

Just a cheese sandwich, no lettuce, nothing, because the lettuce

Sadece bir peynirli sandviç, marul yok, hiçbir şey, çünkü marul

and the tomatoes all go horrible in a sandwich, just not very nice.

ve domateslerin hepsi bir sandviçte berbat oluyor, sadece pek hoş değil.

So I think that's it.

Bence bu kadar.

The verdict is in.

Karar belli oldu.

A lot of people seem to dislike the salmon

Pek çok insan somonlu

and cucumber sandwich and

ve salatalıklı sandviçten hoşlanmamış gibi görünüyor ve

I think I might actually with you there.

sanırım orada sizinle birlikte olabilirim.

Chicken and avocado. That's a good sandwich that one key.

Tavuk ve avokado. Bu bir anahtar iyi bir sandviç.

But again this the avocado can soak into the bread and make the bread go soggy.

Ama yine bu avokado ekmeğin içine girebilir ve ekmeğin ıslanmasına neden olabilir.

And then it's oh, I tell you the other thing you don't want to pick up.

Ve sonra o, sana almak istemediğin diğer şeyi söylüyorum .

Sorry if any of you are gluten intolerance,

Aranızda glüten intoleransı olanlar kusura bakmasın,

Some people can't eat the gluten in bread

Bazı insanlar ekmeğin içindeki glüteni

because it upsets the digestive system.

sindirim sistemini bozduğu için yiyemezler.

But they do sell gluten free sandwiches, don't they, in supermarkets?

Ama süpermarketlerde glütensiz sandviç satıyorlar, değil mi?

And what you've got to be careful and they that

Ve dikkat etmeniz gereken şey

they're revolting gluten gluten free bread

for somebody that's used to normal bread I'm sure you get used to it if you have to eat gluten

normal ekmeğe alışmış biri için

free bread.

glütensiz ekmeğe isyan etmeleri.

But if you accidentally pick up, if you're in a rush, which I've done before, Mr.

Ama kazara telefonu açarsan, acelen varsa, ki daha önce yaptım, Bay

Duncan in a rush, got to get to an appointment sandwich.

Duncan aceleyle randevu sandviçine gitmeli.

Oh, there we are. Chicken sandwich. Pick it out.

Ah, işte buradayız. Tavuklu sandviç. Seç onu.

And then you get into the car and realise it's

Sonra arabaya biniyorsunuz ve bunun

a gluten free sandwich.

glütensiz bir sandviç olduğunu anlıyorsunuz.

Revolting So would it be fair to say

İğrenç Öyleyse,

that things that are gluten free have had most of the nice things taken out of them?

glütensiz olan şeylerin içindeki güzel şeylerin çoğuna sahip olduğunu söylemek adil olur mu?

Well, the gluten is what gives bread its its texture and it's flavour.

Eh, glüten ekmeğe dokusunu ve lezzetini veren şeydir.

And if you are gluten intolerant, I'm sure you get used to gluten free bread,

Ve glüten intoleransınız varsa, eminim glütensiz ekmeğe alışırsınız,

But if you suddenly eat it and you know a person that doesn't have that problem, I couldn't eat it.

Ama aniden yerseniz ve bu sorunu olmayan bir kişi tanıyorsanız, onu yiyemem.

I had to throw it away. It was disgusting.

Onu atmak zorunda kaldım. İğrençti.

So I feel for anybody there

Bu yüzden

who has a gluten intolerance problem

gluten intoleransı sorunu olan herkes için üzülüyorum

because it must be very difficult to find something to eat at lunchtime.

çünkü öğle yemeğinde yiyecek bir şeyler bulmak çok zor olmalı.

Maybe sushi, gluten free chocolate brownies.

Belki suşi, glütensiz çikolatalı kek.

They're quite nice, but not a sandwich.

Oldukça güzeller ama sandviç değiller.

Not for me anyway.

Benim için değil zaten.

Well, I think we've really, really covered that one quite well.

Sanırım bunu gerçekten çok iyi ele aldık.

By the way, on Tuesday, a special day for those who are looking for love.

Bu arada Salı günü aşkı arayanlar için özel bir gün.

Or maybe you are in love.

Ya da belki aşıksındır.

Of course, Valentine's Day is coming on Tuesday.

Tabii ki, Sevgililer Günü Salı günü geliyor.

It's the time when lots of people fall in love or hopefully

Pek çok insanın aşık olduğu ya da umarız

they find a love of their life.

hayatlarının aşkını buldukları zamandır.

Oh, Oh, look at that.

Şuna bak.

Oh, my lovely live pigeon.

Ah benim güzel canlı güvercinim.

Oh, they are in love.

Ah, onlar aşık.

Those pigeons are definitely in love.

O güvercinler kesinlikle aşık.

I think it's safe to say,

Oh, Duncan.

Oh, Duncan demek bence güvenli.

Oh, isn't that lovely?

Ah, çok hoş değil mi?

That's lovely. That is. Yes.

Bu çok şirin. Yani. Evet.

I'm in the mood for love now.

Artık aşk havasındayım.

Definitely.

Kesinlikle.

Right. Mr.

Sağ. Bay

Duncan Rosa said that he'd never heard about gluten allergy, lactose.

Duncan Rosa, glüten alerjisi olan laktozu hiç duymadığını söyledi.

Yes, that is true.

Evet bu doğru.

No, lactose is definitely no

Hayır, laktoz kesinlikle

gluten intolerance, as they call it isn't a fad.

glüten intoleransı değildir, dedikleri gibi geçici bir heves değildir.

It's a real thing.

Bu gerçek bir şey.

Because I've got several friends that have this

Çünkü buna sahip birkaç arkadaşım var

and they eat bread

ve ekmek yiyorlar

and something happens to the structure of your intestines.

ve bağırsaklarınızın yapısına bir şey oluyor .

It's like, I think it's an autoimmune disease.

Sanki, sanırım otoimmün bir hastalık.

Somebody knows something about it and you literally can't

Birisi bunun hakkında bir şeyler biliyor ve

break down the gluten, which is the protein in wheat.

buğdaydaki protein olan glüteni tam anlamıyla parçalayamazsınız.

So what happens?

Peki ne olur?

Does it all just solidify in your gut?

Hepsi bağırsaklarınızda katılaşıyor mu?

I think you just get lots of cramping, very painful.

Bence çok fazla kramp giriyorsun, çok acı verici.

And even one little amount is enough to set people off.

Ve küçük bir miktar bile insanları harekete geçirmek için yeterlidir.

There is a test you can have.

Yapabileceğiniz bir test var.

They take it, they take a biopsy,

Onu alıyorlar, biyopsi alıyorlar,

a little piece out, and then they look at it under a microscope

küçük bir parça alıyorlar ve sonra ona mikroskop altında bakıyorlar

and the little villi that absorb

ve

all the nutrients in the inside of your

bağırsaklarınızın içindeki tüm besinleri emen küçük villuslar

intestines,

, bir

sort of they're shrunk down or that or they've gone completely horrible.

nevi küçülmüşler falan ya da onlar tamamen korkunç gitti.

But yes, it's a horrible thing to have.

Ama evet, sahip olunması korkunç bir şey.

And there are the supermarkets now

Ve artık

have big aisles with all gluten free products and gluten free pasta,

tüm glütensiz ürünler ve glütensiz makarna,

bread, cakes, cereals.

ekmek, kek, tahıl gevreklerinin bulunduğu büyük reyonlara sahip süpermarketler var.

And and as you said earlier, it's the worst food

Ve daha önce de söylediğin gibi, bu hayal edilebilecek en kötü yiyecek

imaginable because all of the all of the loveliness has been sucked out.

çünkü tüm güzellik emildi.

And of course, there's lactose.

Ve tabii ki laktoz var.

Yeah, that's where you just eat dairy

Evet, orası sadece süt ürünleri

or things that have lots of milk

ya da çok süt içeren

or things and things like that.

şeyler ya da buna benzer şeyler yersin.

And apparently immediately you poop your pants.

Ve görünüşe göre hemen pantolonuna kaka yapıyorsun.

Immediately, immediately.

Hemen hemen.

Well, a short time afterwards you will poop your pants.

Pekala, kısa bir süre sonra pantolonuna kaka yapacaksın.

Either way. You made a promise last week.

Öyle ya da böyle. Geçen hafta bir söz verdin.

I don't like I don't like the sound of that.

Bunun sesini sevmiyorum.

You made a promise last week in person

Geçen hafta

that we would do a certain game.

belli bir oyunu oynayacağımıza dair bizzat söz verdiniz.

Take no notice of that this week.

Bu hafta bunu dikkate almayın.

I hope you kept your promise, Mr..

Umarım sözünü tutmuşsundur Bay..

He should know by now.

Şimdiye kadar bilmesi gerekirdi.

Promises from me are not worth anything.

Benden verilen sözlerin hiçbir değeri yok.

That's true.

Bu doğru.

I should know. Yeah.

Bilmeliyim. Evet.

Think he's right anyway?

Yine de haklı olduğunu mu düşünüyorsun?

I don't know.

Bilmiyorum.

Mr. Duncan's not revealing.

Bay Duncan açıklamıyor.

We are talking about a subject today.

Bugün bir konudan bahsediyoruz.

Something interesting.

İlginç bir şeyler.

I hope we're looking at control

Umarım kontrol

words and phrases connected to control.

kelimelerine ve kontrole bağlı deyimlere bakıyoruzdur.

Being in control or using something to control

Kontrolde olmak veya

a vehicle, a piece of machinery.

bir aracı, bir makine parçasını kontrol etmek için bir şey kullanmak.

Today we are looking at control.

Bugün kontrole bakıyoruz.

Who is pulling the strings?

İpleri kim çekiyor?

Do you like that light? Yes. You like what I did there?

O ışığı beğendin mi? Evet. Orada yaptığımı beğendin mi?

Here we go then.

İşte başlıyoruz o zaman.

So we have the word control.

Yani kelime kontrolüne sahibiz.

I'm sure most people are aware of what that word means.

Eminim çoğu kişi bu kelimenin ne anlama geldiğini biliyordur.

The word control

Kelime kontrolü,

can be used to decide the position

or the direction of something.

bir şeyin konumuna veya yönüne karar vermek için kullanılabilir.

So you control where something is.

Yani bir şeyin nerede olduğunu kontrol ediyorsunuz. Bir

You control where something is going or

şeyin nereye gittiğini veya

where it is in relation to other things.

diğer şeylere göre nerede olduğunu kontrol edersiniz.

So control is a word that is often used

Dolayısıyla kontrol,

when are talking about giving instructions, or maybe the person

talimat vermekten veya belki de

who is making those decisions

they are in control.

kontrolde oldukları kararları veren kişi hakkında konuşurken sıklıkla kullanılan bir kelimedir.

We also have some phrases coming up as well.

Ayrıca bazı cümlelerimiz de geliyor.

I don't know what happening to my throat today.

Bugün boğazıma ne olduğunu bilmiyorum.

Excuse me, control freak.

Affedersiniz, kontrol manyağı. O

Have you got that one coming up? Mr. Duncan?

gelen var mı? Bay Duncan?

We've got one from Tomek, who is the shots?

Tomek'ten bir tane aldık, çekimler kim?

Somebody that's in control.

Kontrolü elinde tutan biri.

That may be coming up later.

Bu daha sonra gündeme gelebilir.

I'm not sure Mr. Duncan might have that one.

Bay Duncan'ın buna sahip olabileceğinden emin değilim.

So if a person is in control, we can say that they have complete

Yani bir kişi kontrol altındaysa, tam

authority or power.

yetkiye veya güce sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu

So we often think of people maybe in work you might have a

yüzden sık sık çalışan insanları düşünürüz,

a boss who who is in control.

kontrolü elinde tutan bir patronunuz olabilir.

You might also have a local government or a local

Ayrıca bir yerel yönetiminiz veya

a local council.

yerel bir belediyeniz olabilir.

So that's what we have here.

Yani burada sahip olduğumuz şey bu.

Even in the UK, we have councils,

Birleşik Krallık'ta bile konseylerimiz var,

so each area is divided.

dolayısıyla her alan bölünmüş durumda.

Those areas are overseen or controlled by small groups of people.

Bu alanlar küçük insan grupları tarafından denetlenir veya kontrol edilir.

So to have authority or power to control

Dolayısıyla, kontrol etme yetkisine veya gücüne sahip olmak

and of course countries, whole countries as well

ve tabii ki ülkeleri, bütün ülkelerin de

will have some sort of authority

bir tür otoritesi

or maybe government and they control what happens.

veya belki de hükümeti olacak ve olanları kontrol edecekler.

You can say that Kim Jong un has complete

Kim Jong un'un Kuzey Kore'de olup bitenler

power, complete control over what goes on in North Korea.

üzerinde tam güce, tam kontrole sahip olduğunu söyleyebilirsiniz .

You could probably say the same for Putin in Russia

Muhtemelen aynı şeyi Rusya'daki Putin

and other states like that.

ve bunun gibi diğer eyaletler için de söyleyebilirsiniz.

But does Rishi Sunak,

Ancak başbakanımız Rishi Sunak'ın

our prime minister, have complete authority?

tam yetkisi var mı? Bildiğiniz demokrasi olduğu

We would probably say no because of the

için muhtemelen hayır derdik

you know, it's democracy.

.

And he really can't do anything on his own unless he gets

Ve

agreement from his cabinet ministers or they might revolt against him.

kabine bakanlarından onay almadıkça veya onlar ona karşı isyan etmedikçe, kendi başına hiçbir şey yapamaz.

That's it.

So there are different levels of power and different levels of control in a country level. Yes.

Bu kadar.

Dolayısıyla, bir ülke düzeyinde farklı güç seviyeleri ve farklı kontrol seviyeleri vardır. Evet.

So you might have one individual who says what happens or you might have a government.

Yani ne olacağını söyleyen bir kişi olabilir veya bir hükümetiniz olabilir.

Quite often in democracies you will have a government, a group of people

Çoğu zaman demokrasilerde bir hükümetiniz olur,

who come to decisions together normally through the system of voting.

normalde oylama sistemiyle birlikte karar alan bir grup insan.

So we're just talking here about

Yani burada

one particular meaning of control in terms of power.

güç açısından kontrolün belirli bir anlamından bahsediyoruz.

So there are other meanings.

Yani başka anlamlar da var.

So it's not just to do with politics.

Yani sadece siyasetle ilgili değil.

This is just one aspect of it.

Bu onun sadece bir yönü.

Yes, we're looking at all of the we're looking at all of the looking at all of them.

Evet, hepsine bakıyoruz hepsine bakıyoruz hepsine bakıyoruz.

So this is the first one.

Yani bu ilk.

So if you carry on watching, you'll you'll see what happens next.

Yani izlemeye devam ederseniz, sonra ne olacağını göreceksiniz.

So to be in a position of responsibility.

Yani sorumluluk sahibi bir konumda olmak.

So maybe at work, maybe in your job, you have a position of authority.

Yani belki işte, belki işinizde bir otorite konumunuz var.

Maybe you have to watch all the other people working there

Belki de orada çalışan diğer tüm insanları izlemelisiniz

and you have to make sure that they are working hard

ve onların çok çalıştıklarından

or they're doing the job that they should be.

veya olmaları gereken işi yaptıklarından emin olmalısınız.

And You are in control.

Ve kontrol sende.

You have control over the office, or

Ofis üzerinde kontrol sizde veya

maybe you are a supervisor or manager

belki de bir amir veya müdürsünüz, bu

so you can be at the controls.

yüzden kontrollerde olabilirsiniz.

I think that's an interesting phrase at the controls.

Bence bu kontrollerde ilginç bir ifade.

A person who is at the controls, maybe person who is in charge

Kontrol eden bir kişi, belki

of a certain piece of machinery,

bir makine parçasının başında olan bir kişi,

maybe a car, maybe you are steering a ship,

belki bir araba, belki bir gemiyi yönetiyorsunuz,

flying a plane, you are at the controls

bir uçağı uçuruyorsunuz, kontrol eden kontrollerdesiniz

controlling.

.

So you are looking at something that is being done in a certain way by certain people.

Yani belirli insanlar tarafından belirli bir şekilde yapılan bir şeye bakıyorsunuz.

They are controlling that thing.

O şeyi kontrol ediyorlar.

We might use the word domineering.

Baskın kelimesini kullanabiliriz.

I like that word, by the way, domineering

Bu arada,

to control, to dominate.

kontrol etmek, hükmetmek için hükmetmek kelimesini seviyorum.

So maybe one person is telling other people what to do.

Yani belki bir kişi diğer insanlara ne yapmaları gerektiğini söylüyordur.

I mean, like a controlling person. Hmm.

Yani, kontrol eden biri gibi. Hmm.

Yes. Yeah.

Evet. Evet.

So they are a controlling person.

Yani kontrolcü bir kişidirler.

Or you can say that they are controlling things.

Veya bir şeyleri kontrol ettiklerini söyleyebilirsiniz.

So that person who is in authority

Yani yetkili olan o kişi

is telling other people what to do.

diğer insanlara ne yapacaklarını söylüyor.

Of course, you can do it in a very forceful way.

Elbette bunu çok güçlü bir şekilde yapabilirsiniz.

You can say bossy.

Patron diyebilirsin.

Someone who's bossy is a person who is always telling people what to do.

Otoriter biri, insanlara her zaman ne yapmaları gerektiğini söyleyen kişidir.

Maybe they are being forceful.

Belki de zorluyorlar.

So these words are often used negatively.

Bu yüzden bu kelimeler genellikle olumsuz olarak kullanılır.

And of course, as I mentioned earlier, the word dominant as well.

Ve tabii daha önce de belirttiğim gibi, baskın kelime de.

That person is controlling quite often in relationships.

Bu kişi ilişkilerde oldukça sık kontrol ediyor.

You might have someone in the relationship who is controlling the other

İlişkinizde diğer yandan kontrol eden biri olabilir

hand because you just

çünkü

Yes, somebody that somebody that's got a controlling nature

evet, kontrolcü bir doğası olan biri

is somebody that likes to make decisions about everything, don't they?

her şey hakkında karar vermeyi seven biri, değil mi?

I think so. You like to be the one.

Bence de. Tek olmayı seviyorsun.

They like to take responsibility, but it's also a bit about.

Sorumluluk almayı severler, ama aynı zamanda biraz da bununla ilgilidir.

Yeah, it's also they just for some reason like to have control.

Evet, aynı zamanda bir nedenden dolayı kontrole sahip olmak istiyorlar.

It's like it's almost like an ego thing.

Neredeyse bir ego meselesi gibi.

They cannot or they just cannot let other people take charge of things

İşlerin

because they think it might go wrong or they think that other people

ters gidebileceğini düşündükleri veya diğer insanların

aren't good enough to make the decisions.

karar verecek kadar iyi olmadığını düşündükleri için başkalarının bir şeylerin sorumluluğunu almasına izin veremezler veya izin veremezler.

We all know what controlling people are like. Hmm.

İnsanları kontrol etmenin nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz. Hmm.

Another phrase we can use to hold in check.

Kontrol altında tutmak için kullanabileceğimiz başka bir ifade.

So you might be watching something to make sure that it is being done

Yani kontrol altında tutmak için doğru yapıldığından emin olmak için bir şey izliyor olabilirsiniz

correctly to hold in check.

.

Or maybe stop something from happening as well.

Ya da belki bir şeyin olmasını da durdurabilirsiniz.

So control can also be used to to mean prevent.

Dolayısıyla kontrol, önlemek anlamında da kullanılabilir.

So you are holding something back or you are stopping

Yani bir şeyi geri tutuyorsunuz veya

something from happening to have control over something.

bir şey üzerinde kontrol sahibi olmak için bir şeyin olmasını engelliyorsunuz.

For example, maybe a horse maybe you are riding a horse along the street.

Örneğin, belki bir ata belki de cadde boyunca bir ata biniyorsunuz.

You have to have control.

Kontrole sahip olmalısın.

You hold that thing in check.

O şeyi kontrol altında tut.

You are making sure that the horse doesn't go crazy

Atın çıldırıp

and run around and throw you off.

etrafta koşup seni aşağı atmamasını sağlıyorsun.

And also maybe a bicycle.

Ve ayrıca belki bir bisiklet.

Bicycle you have to control that.

Bisiklet bunu kontrol etmelisin.

You will always in control a car.

Her zaman bir arabayı kontrol edeceksiniz.

Yes. A nuclear power station. Yes.

Evet. Bir nükleer santral. Evet.

Yes. So that's different to being.

Evet. Yani bu olmaktan farklıdır.

It's quite complicated, isn't it, in a way, because to how you can have control of it.

Oldukça karmaşık, değil mi, bir bakıma, çünkü onu nasıl kontrol edebileceğinize bağlı.

You've got control today over the live stream

Bugün yapılması gerekenler konusunda organizasyonunuzun canlı akışı üzerinde kontrol sizde

your your organise in what needs to be done.

.

I don't have any control over it at all

Onun üzerinde hiçbir kontrolüm yok,

that your role is to control it.

senin görevin onu kontrol etmek.

But that doesn't mean you're being controlling

Ama bu senin kontrol ettiğin anlamına gelmez

because I wouldn't do it anyway.

çünkü ben zaten yapmazdım.

When you're just in control of something like in control of a car that doesn't involve other people.

Diğer insanları içermeyen bir arabanın kontrolünde olduğu gibi bir şeyin kontrolünde olduğunuzda.

It's just you in control of a bike, in control of a

Bir bisikleti kontrol eden sadece sizsiniz,

piece of equipment at work, in a factory, maybe,

iş yerindeki, belki bir fabrikadaki bir ekipmanı kontrol eden sizsiniz

But someone that's controlling is somebody that likes to boss

everybody else around and take charge and make decisions about it.

.

I think quite often in authority you find people enjoy,

İnsanların otoritede olmaktan hoşlandığını sanıyorum,

they enjoy having that control.

bu kontrole sahip olmaktan zevk alıyorlar.

So you might say that I am controlling today's live stream.

Yani bugünün canlı yayınını ben kontrol ediyorum diyebilirsiniz .

So am controlling it.

Yani kontrol ediyorum.

I am operating the equipment.

Ekipmanı çalıştırıyorum.

I'm making sure that everything is okay, so I am controlling it.

Her şeyin yolunda olduğundan emin oluyorum, bu yüzden kontrol ediyorum.

So in that sense it isn't negative.

Yani bu anlamda olumsuz değil.

It just means I am operating the equipment.

Bu sadece ekipmanı çalıştırdığım anlamına gelir.

Yes, I have control and I'm using the controls to.

Evet, kontrol bende ve kontrolleri bunun için kullanıyorum.

Control the live stream.

Canlı akışı kontrol edin.

Oh, now this is a good one.

Oh, şimdi bu iyi bir tane.

This is referring back to what you said earlier about Amsterdam.

Bu, daha önce Amsterdam hakkında söylediklerinize atıfta bulunuyor.

The space cake.

Uzay pastası.

Yes. The space cake and everything else connected to it.

Evet. Uzay pastası ve ona bağlı diğer her şey.

To restrict something can also mean control

Bir şeyi kısıtlamak aynı zamanda kontrol anlamına da gelebilir

yes, if you restrict something, you are

, evet, eğer bir şeyi kısıtlarsanız, bir

making sure something doesn't happen or maybe you are making sure

şeyin olmamasını sağlıyorsunuz veya belki de emin oluyorsunuz

or you are preventing something from being sold,

veya bir şeyin satılmasını,

obtained, grown.

elde edilmesini, büyütülmesini engellemiş oluyorsunuz.

So there are many ways of using the word control

Bu nedenle, bir şeyi kısıtlarken kontrol kelimesini kullanmanın birçok yolu vardır, bu

when you are restricting something is a good one.

iyi bir şeydir.

Going back to you, controlling the live stream, the word oversee you oversee it.

Size geri dönersek, canlı akışı kontrol etmek, kelimeyi denetlersiniz, onu denetlersiniz.

That's almost like a synonym, isn't it? Mm hmm.

Bu neredeyse bir eşanlamlı gibi, değil mi? Hmm.

So that's a good one from Tommy.

Demek bu Tommy'den iyi bir şey.

That's a good one.

Bu iyi bir tanesi.

Oversee the live stream, control it so you might restrict

Canlı akışı denetleyin, kontrol edin, böylece

perhaps a controlled substance.

belki kontrollü bir maddeyi kısıtlayabilirsiniz.

So maybe drugs, illegal drugs.

Yani belki uyuşturucular, yasa dışı uyuşturucular.

We often describe them as controlled substances.

Bunları genellikle kontrollü maddeler olarak tanımlarız.

So something that is not allowed to be used or grown

Yani kullanılmasına veya yetiştirilmesine izin verilmeyen bir şey veya

or bought or supplied a controlled substance.

kontrollü bir madde satın alınması veya tedarik edilmesi.

And of course, maybe you are trying to lose weight or maybe you have to eat

Ve tabii ki, belki kilo vermeye çalışıyorsunuz veya

certain types of food for your health.

sağlığınız için belirli yiyecekleri yemeniz gerekiyor.

You might have a controlled diet.

Kontrollü bir diyete sahip olabilirsiniz.

So that means you have to follow certain rules

Bu, yemek yerken belirli kurallara uymanız gerektiği anlamına gelir

when you are eating food.

.

A Steve said earlier, people who have gluten

Bir Steve daha önce, glüten

intolerance or lactose intolerance

intoleransı veya laktoz intoleransı olan

and they have to have a control diet, there are certain things that you have to avoid.

ve kontrollü bir diyet yapmaları gereken insanlar, kaçınmanız gereken bazı şeyler olduğunu söyledi.

I suppose another one is diabetes as well.

Sanırım bir diğeri de şeker hastalığı.

If you are diabetic, you have to have very controlled diet.

Şeker hastasıysanız, çok kontrollü beslenmeniz gerekir.

There are many things that you can't eat, you have to avoid.

Yiyemeyeceğiniz, kaçınmanız gereken birçok şey var .

And even if you were, say, going on a diet, you wanted to lose,

Ve diyelim ki diyet yapıyor olsanız bile, kaybetmek istiyorsanız, "

you could use the phrase, Yeah, I need to control my diet.

Evet, diyetimi kontrol etmem gerekiyor" ifadesini kullanabilirsiniz.

I knew what you mean is you want to control them.

Onları kontrol etmek istediğini kastettiğini biliyordum.

The amount of calories that you're taking.

Aldığınız kalori miktarı.

So you might not eat certain fattening foods

Bu nedenle, diyetlerinizi denemek ve kontrol etmek için

like chocolate or crisps or something

çikolata veya cips

like that to try and control your diets,

gibi belirli şişmanlatıcı yiyecekleri yemeyebilirsiniz,

you just need to keep a check on what you do instead of

sadece kontrol altında olmak istediğiniz her şeyi yapmak yerine ne yaptığınızı kontrol etmeniz yeterlidir

just doing whatever you like

to be at the controls.

.

Very similar to what we mentioned earlier, to be in control

Daha önce bahsettiğimize çok benzer,

of something, to be at the controls, to steer

bir şeyi kontrol etmek, kontrollerde olmak,

or navigate the vehicle.

aracı yönlendirmek veya yönlendirmek.

So you are at the controls.

Yani kontrollerdesiniz.

You are the person who is operating that thing.

O şeyi çalıştıran kişi sensin.

I suppose another thing you could say is is responsibility.

Sanırım söyleyebileceğiniz başka bir şey de sorumluluktur.

So a person who has responsibility for something,

Yani bir şeyden sorumlu olan bir kişi,

especially if they are in control of a vehicle

özellikle de bir aracın kontrolündeyse

or as you said earlier, Steve, maybe a car,

veya daha önce de söylediğin gibi Steve, belki bir araba,

a lorry, a ship, an aeroplane,

bir kamyon, bir gemi, bir uçak,

you you don't just have control, but also you have the responsibility as well.

sadece kontrol sizde değil, aynı zamanda sorumluluğunuz da var. Bu

So quite often with control comes responsibility

nedenle, çoğu zaman kontrolle birlikte

to steer or navigate something.

bir şeyi yönlendirme veya yön bulma sorumluluğu da gelir.

You are at the controls.

Kontrollerdesiniz.

It's a good one to from anarchy to have control over one's own life.

Anarşiden kendi hayatı üzerinde kontrol sahibi olmak için iyi bir şey.

Oh, yes, that's a good one. Yes.

Oh, evet, bu iyi bir şey. Evet.

Do you have control over your own life?

Kendi hayatınız üzerinde kontrolünüz var mı?

Do you are you steering your own course in life,

Hayatta kendi rotanıza mı yön veriyorsunuz,

deciding on a career path what

kariyer yoluna karar verdiğinizde

relationship when you go out, when do you do things?

ilişkiden ne zaman çıkıyorsunuz, ne zaman bir şeyler yapıyorsunuz?

Do you.

Yapıyor musun.

Yes. Exhibit a certain amount of control or do you just do whatever you are, whatever comes into your head?

Evet. Belirli bir kontrol sergileyin mi yoksa her ne yapıyorsanız, aklınıza ne gelirse onu mu yaparsınız?

And a lot of people would say that you need to have control

Ve pek çok insan,

if you want to achieve anything in life.

hayatta herhangi bir şeyi başarmak istiyorsanız kontrolün sizde olması gerektiğini söyler.

Four things Discipline.

Dört şey Disiplin.

Six Successful people often say that one of the secrets is to

Altı Başarılı insan sıklıkla sırlardan birinin

is to have control, maybe control over your own

kontrol sahibi olmak olduğunu söyler, belki de kendi

way of thinking.

düşünce tarzınızı kontrol edebilirsiniz.

And this is the one this is this is where a lot of the problems start with most people.

Ve bu, çoğu insanda birçok sorunun başladığı yer burasıdır.

It's up here in the old brain box.

Burada, eski beyin kutusunun içinde.

So having control over your thoughts or your feelings

Yani düşünceleriniz veya duygularınız üzerinde kontrol sahibi olmak

or maybe to give yourself more motivation to do something.

veya belki bir şeyler yapmak için kendinize daha fazla motivasyon vermek .

So quite often when we talk about mental health

Bu nedenle, ruh sağlığı kontrolü hakkında konuştuğumuzda,

control is often in there.

çoğu zaman işin içindedir.

It's often part of that process because sometimes you have to take control

Bu genellikle bu sürecin bir parçasıdır çünkü bazen

over what you're thinking or how you behave.

ne düşündüğünüzü veya nasıl davrandığınızı kontrol etmeniz gerekir.

So I think controlling in many ways

Bu yüzden birçok yönden kontrol etmenin oradaki

can can be refer

to all sorts of aspects and parts of your daily life

günlük hayatınızın her türlü yönüne ve parçasına atıfta bulunabileceğini düşünüyorum

there.

. "

She asks, Do I take control of anything in the studio?

Stüdyodaki herhangi bir şeyin kontrolünü ele alıyor muyum?" diye soruyor.

Well, the only thing I'm really sort of in control of is the live chat.

Pekala, gerçekten kontrol ettiğim tek şey canlı sohbet.

I'm sort of in control of that.

Buna bir şekilde hakimim.

Yes. In the fact that you're just looking at what's on there, I'm looking at it.

Evet. Sen sadece orada ne olduğuna baktığın gerçeğine göre , ben ona bakıyorum.

But I don't control any of the equipment

Ama

or the content, really,

gerçekten,

apart from what I'm just saying.

az önce söylediklerim dışında hiçbir ekipmanı veya içeriği kontrol etmiyorum.

Mr. Hopkins controlling all the equipment,

Bay Hopkins tüm ekipmanı kontrol ediyor,

setting up the computer, the lights, all that sort of thing.

bilgisayarı kuruyor, ışıklar, bu tür şeyler.

I don't do anything in the studio as such

ground control to Major Tom says Terry is

Binbaşı Tom'a Terry'nin dışarıda olduğunu söylediği yer kontrolü gibi stüdyoda hiçbir şey yapmıyorum

out there.

We are this exists.

.

Biz bu varız.

I think you've got a camera there. Mr. Dunlop.

Sanırım orada bir kameran var. Bay Dunlop.

A lot of people ask about behind the scenes so that you can see

Pek çok insan,

what it looks like when we're on doing our live stream.

canlı yayınımızı yaparken nasıl göründüğünü görebilmeniz için perde arkasını soruyor.

This is what this is what the studio looks like.

Stüdyo böyle görünüyor.

And all of it.

Ve hepsi.

All of it is under my control.

Hepsi benim kontrolümde.

That's all I'm going to say about that. Definitely.

Bu konuda söyleyeceğim tek şey bu. Kesinlikle.

I wouldn't be able to have any part of that whatsoever.

Bunun hiçbir parçasına sahip olamayacaktım.

Control freak.

Kontrol delisi.

Oh, yes, Yes.

Evet, evet.

Well, you can explain that. Tomek put that up earlier.

Peki, bunu açıklayabilirsin. Tomek bunu daha önce koydu. O

He's since retracted it, but it was too late because I've written it down.

zamandan beri geri çekti, ama çok geçti çünkü yazdım.

Okay, Control freak.

Tamam, Kontrol manyağı.

Yeah, that's somebody going back to when we discussed

Evet,

about somebody having control and somebody being a being

birisinin kontrolü elinde tutması ve birisinin

always taking charge.

her zaman kontrolü elinde tutması hakkında konuştuğumuz zamana geri dönen biri.

And it was making decisions all the time and not letting other people make up their own minds.

Ve sürekli kararlar alıyor ve başkalarının kendi kararlarını vermesine izin vermiyordu.

A control freak is somebody that literally wants

Bir kontrol manyağı, kelimenin tam anlamıyla

to micromanage is another phrase.

mikro yönetim yapmak isteyen kişidir, başka bir ifadedir.

So they want it.

Yani istiyorlar.

They want to be in control of everything, every aspect of team

Her şeyin,

relationships that she used.

onun kullandığı ekip ilişkilerinin her yönünün kontrolünde olmak istiyorlar.

Oh, he or she is a control freak.

Oh, o bir kontrol manyağı.

So they want to decide.

Bu yüzden karar vermek istiyorlar.

They want you where maybe where everybody

Seni nerede istiyorlar, belki de herkes

when you go out somewhere, they want to decide where where they're going to go.

bir yere gittiğinde, nereye gideceklerine karar vermek istiyorlar.

They won't accept your suggestions that they might say, Oh, you going to wear that shirt with those trousers?

Ah, şu gömleği bu pantolonla mı giyeceksin?

I think you should put a different shirt on or

Bence farklı bir gömlek ya da

B or the shoes.

B ya da ayakkabı giymelisin.

You're going to wash your shoes or you're going to clean your shoes before you go out

Ayakkabılarını yıkayacaksın ya da dışarı çıkmadan önce ayakkabılarını

or everything you do.

ya da yaptığın her şeyi temizleyeceksin.

So we have to control the controlling person there.

Yani oradaki kontrol eden kişiyi kontrol etmemiz gerekiyor.

Things on the screen, an overbearing person,

Ekrandaki şeyler, zorba bir kişi,

maybe a person who is bullying or domineering.

belki zorbalık yapan veya otoriter bir kişi.

I don't know about us.

Bizi bilmiyorum.

I think I think with this sometimes, sometimes you're more dominant and sometimes am.

Sanırım bununla bazen düşünüyorum, bazen daha baskınsın ve bazen öylesin.

It's I think it really depends what we're doing at the time. Yes.

Bence o sırada ne yaptığımıza bağlı. Evet.

But yes, a control freak you can have

Ama evet, sahip olabileceğiniz bir kontrol manyağı, yaptığınız her şeyi her zaman yakından yöneten

you can have a boss that's a control freak that always micromanaging everything you do.

bir kontrol manyağı olan bir patrona sahip olabilirsiniz .

Micromanage means that they everything that you do, they will look at.

Mikro yönetim, yaptığınız her şeye bakacakları anlamına gelir .

So, for example, I could I used to be in sales,

Örneğin, eskiden satışta olabilirdim,

so I might be given a sales target.

bu yüzden bana bir satış hedefi verilebilirdi.

And then the boss might say, well, how are you going to achieve it?

Ve sonra patron diyebilir ki, bunu nasıl başaracaksın?

And I say, Well, I'm going to see these customers.

Ben de, "Bu müşterileri göreceğim" diyorum.

Okay, so what are you going to say when you go into those customers?

Pekala, o müşterilere gittiğinde ne diyeceksin?

Yeah, everything down to

Evet, her şey

the smallest detail, a micromanager.

en ince ayrıntısına kadar, bir mikro yönetici.

And there's nothing worse than having a micromanager as a boss, particularly

Ve özellikle bu işi uzun süredir yapıyorsanız, patron olarak bir mikro yöneticiye sahip olmaktan daha kötü bir şey yoktur

if you've been doing that job a long time.

.

Yeah, it shows a certain amount of people

Evet, belirli sayıda insana,

that a control freaks is basically probably quite insecure people

bir kontrol manyağının temelde muhtemelen oldukça güvensiz insanlar olduğunu gösteriyor,

because they don't trust you to just to get on and do it yourself.

çünkü sadece devam edip kendi başınıza yapacağınız konusunda size güvenmiyorlar.

Or maybe they, they have little confidence in their in their employees as well.

Ya da belki onlar da çalışanlarına çok az güveniyorlar .

So it kind of happens sometimes.

Yani bazen böyle oluyor.

I've worked for people in the past who have been in a position of management,

Geçmişte yönetim pozisyonunda olan insanlar için çalıştım ,

but they always feel as if they have to keep asserting

ancak her zaman

or showing they are the manager or the boss.

yönetici veya patron olduklarını iddia etmeye veya göstermeye devam etmeleri gerektiğini düşünüyorlar. Bu

So quite often they will they will start to be too much in control,

yüzden çoğu zaman çok fazla kontrol sahibi olmaya başlayacaklar

or maybe they start to try and control.

ya da belki denemeye ve kontrol etmeye başlayacaklar.

But I think the secret of managing the secret of being a manager

Ama bence yönetici olmanın sırrını yönetmenin sırrı, insanlara sürekli ne yapmaları ve nasıl olmaları gerektiğini söylemek yerine

is sometimes to take a step back

bazen bir adım geri çekilip

and see what people are doing and how

insanların

well they they can do those things instead of constantly telling people

what they should be doing and how they should be doing.

ne yaptığını ve bu şeyleri ne kadar iyi yapabildiklerini görmektir. yapmak.

So in relationships, you might have a controlling person.

Yani ilişkilerde, kontrol eden bir kişi olabilir.

We can use something as well.

Biz de bir şey kullanabiliriz.

Currently we can use a device or a button.

Şu anda bir cihaz veya bir düğme kullanabiliriz.

I have something here. I've never showed this before.

Burada bir şeyim var. Bunu daha önce hiç göstermedim.

I'm going to show you now.

Şimdi sana göstereceğim.

There it is, like that.

İşte böyle.

So that is what I use.

Ben de öyle kullanıyorum.

One of the things I use to control the live stream

Canlı yayını kontrol etmek için kullandığım şeylerden biri

and it's very useful device.

ve çok kullanışlı bir cihaz.

So that is a control.

Yani bu bir kontrol.

It is something that I can use to operate

Bu, stüdyodaki bazı ekipmanları çalıştırmak için kullanabileceğim bir şey

some of the equipment here in the studio.

.

So it can be a device, maybe a button that you press.

Yani bu bir cihaz olabilir, belki de bastığınız bir düğme.

I know you love this, don't you?

Bunu sevdiğini biliyorum, değil mi?

You love that you love devices

Cihazları

and buttons and things and things. Yes.

, düğmeleri, şeyleri ve şeyleri sevdiğinizi seviyorsunuz. Evet.

Yes. I'm being sarcastic. Oh, yeah.

Evet. Alaycı konuşuyorum. Ah evet.

I was going to say, I don't really know, but I don't like

Tam olarak bilmiyorum ama

modern controls in cars where it's all touchscreen. Yes.

tamamen dokunmatik ekranlı arabalarda modern kontrolleri sevmiyorum diyecektim. Evet.

Because you remember when cars used to be mechanical and that was it.

Çünkü arabaların eskiden mekanik olduğunu hatırlarsınız ve o kadardı.

Well, buttons with buttons on the dashboard.

Peki, gösterge tablosundaki düğmeleri olan düğmeler.

Yes But I mean, now it's all computerised.

Evet Ama demek istediğim, artık her şey bilgisayarlı.

Now cars have microchips and processors.

Artık arabaların mikroçipleri ve işlemcileri var.

But when, when you were driving a car, it was basically open the door, turn the key,

Ama araba sürerken, temelde kapıyı aç, anahtarı çevir

and then you go off you go.

ve sonra yola koyul.

But by letters.

Ama harflerle.

But now sometimes it's lots of things you have to remember or think about before

Ama şimdi bazen gerçekten yola çıkmadan önce hatırlamanız veya düşünmeniz gereken pek çok şey oluyor

you can actually drive off.

.

You can have the wheel of a car, the thing that actually steers the car or controls it.

Bir arabanın direksiyonuna, arabayı gerçekten yönlendiren veya kontrol eden şeye sahip olabilirsiniz.

And then there is Joyce Stick.

Ve sonra Joyce Stick var.

So we're talking about a control. Yes.

Yani bir kontrolden bahsediyoruz. Evet.

Something that you would call a control. That's it.

Kontrol diyeceğiniz bir şey. Bu kadar.

So this thing is a noun, you know, using it to name something in particular.

Yani bu şey bir isim, bilirsiniz, özellikle bir şeyi isimlendirmek için kullanılıyor.

So the device is the thing,

Yani cihaz şey,

the button, the wheel, the joystick, joystick.

düğme, tekerlek, joystick, joystick.

They have a joystick normally in an aeroplane

Normalde bir uçakta bir joystick var

or if you play computer games or TV remote,

ya da bilgisayar oyunları veya TV kumandası oynuyorsanız,

the most annoying thing that exists in the house is the remote control.

evde var olan en sinir bozucu şey uzaktan kumandadır.

You you either can't find it or it's everywhere.

Ya bulamıyorsun ya da her yerde var.

You have this habit, don't you, Steve?

Bu alışkanlığın var, değil mi Steve?

Steve has a habit of leaving

Steve'in televizyonun uzaktan kumandasını oturduğum koltukta bırakma gibi bir alışkanlığı var

the remote control for the TV

on the seat where I sit and every time I come in to sit down,

ve oturmak için her geldiğimde

I have to move the remote control because Steve has left it there.

uzaktan kumandayı hareket ettirmek zorunda kalıyorum çünkü Steve onu orada bırakmış.

Yes. So the steering on the car controls

Evet. Yani arabadaki direksiyon direksiyonu

the steering, the accelerator controls

, gaz pedalı

the speed of the car, the brakes control the braking,

arabanın hızını, frenler frenlemeyi,

the brake pedal controls, deceleration in the car.

fren pedalı arabadaki yavaşlamayı kontrol eder.

Yes, There are, as you say, TV, remote control,

Evet, dediğiniz gibi, televizyon, uzaktan kumanda,

lots of things you can call a control,

kontrol diyebileceğiniz birçok şey var,

something that when you do something to it, it

ona bir şey yaptığınızda,

something happens to the bit of equipment that it's on.

üzerinde bulunduğu ekipman parçasına bir şey oluyor.

Could be controlling speed or anything.

Hızı veya herhangi bir şeyi kontrol ediyor olabilir.

Moving on,

Devam edersek,

we can have phrases, for example,

cümlelerimiz olabilir, örneğin

you can say that someone is in the driver's seat.

sürücü koltuğunda birisi var diyebilirsiniz.

If a person is in the driver's seat, it means they are in control.

Sürücü koltuğunda bir kişi varsa, kontrol onlarda demektir.

They are in the position of being in control.

Kontrolü elinde tutan konumdadırlar.

That person is in the driver's seat.

O kişi sürücü koltuğunda.

So it doesn't necessarily have to be in a car or a vehicle.

Yani mutlaka bir arabada veya bir araçta olması gerekmez.

It can be anything, anything that you are in control of.

Her şey olabilir, kontrolünde olan her şey.

Is that an idiom?

Bu bir deyim mi?

Then it can be used as a yes.

O zaman evet olarak kullanılabilir.

It's a phrase, phrase or idiom.

Bu bir deyim, deyim veya deyimdir.

So you are using it figuratively

Yani mecazi olarak

to mean that that person has responsibility or maybe they have control.

o kişinin sorumluluğu olduğunu veya belki de kontrolü elinde tuttuğunu belirtmek için kullanıyorsunuz.

They are in the driver's seat is another one,

Onlar başka bir sürücü koltuğundalar

or you can have a back street, a backseat driver, can't you?

ya da bir arka sokak, arka koltukta bir sürücü olabilir, değil mi?

That would be another

Bu,

somebody who's a

bit of a control freak, a backseat driver, because that's a

biraz kontrol delisi, arka koltuk sürücüsü olan başka biri olurdu, çünkü bu,

somebody that sits in the back of the car and tells you how to drive the car,

arabanın arkasında oturan ve size arabayı nasıl kullanacağınızı,

what speed to go, where to turn everything that there annoying.

hangi hızda gitmeniz gerektiğini, orada sinir bozucu olan her şeyi nereye döndürmeniz gerektiğini söyleyen biri. .

So that's a bit of a synonym as well of of a control freak back street,

Yani bu biraz da kontrol delisi bir arka sokak,

a back seat driver.

arka koltukta oturan bir sürücü ile eşanlamlı.

And we all know people that sit in the back of car and

Ve hepimiz arabanın arkasında ve

or even in the passenger seat and tell you that you're not going fast enough.

hatta yolcu koltuğunda oturan ve size yeterince hızlı gitmediğinizi söyleyen insanlar tanıyoruz.

You're going too fast.

Çok hızlı gidiyorsun.

Your mother used to do that. Well, she wasn't too bad.

Annen bunu yapardı. O çok kötü değildi.

Yeah.

Evet.

Another phrase to be at the helm.

Dümende olmak için başka bir ifade.

You are in control.

Kontrol sizde.

We often think of the helm when when we're talking about ships

Gemilerden

or a boat, You're steering the boat.

veya bir tekneden bahsederken genellikle dümeni düşünürüz, tekneyi siz yönlendiriyorsunuz.

You are controlling a boat.

Bir tekneyi kontrol ediyorsunuz.

I've never tried.

Hiç denemedim.

I've never actually controlled a boat, ever.

Asla bir tekneyi gerçekten kontrol etmedim.

I've never tried to control or steer about.

Asla kontrol etmeye veya yönlendirmeye çalışmadım.

I think it's actually quite hard to do so.

Aslında bunu yapmanın oldukça zor olduğunu düşünüyorum.

To be at the helm means.

Dümende olmak demektir.

That person is in a position of control, usually

Bu kişi kontrol konumundadır, genellikle

like a CEO at a company that when you refer to somebody

bir şirketteki CEO gibi,

at the helm of a company, that's usually somebody the most important person

bir şirketin yönetiminden birine atıfta bulunduğunuzda, bu genellikle

like a CEO, senior

CEO, kıdemli

director, the main person that's in charge

yönetici, sorumlu olan ana kişi gibi en önemli kişidir.

of the company would be described at the helm

şirketin dümeninde anlatılacağı

is another one.

başka bir şirkettir.

Oh, no, I like this one.

Oh, hayır, bunu beğendim.

Hold the fort if you hold the fort,

Kaleyi tutarsanız,

it means you are in control for a short time.

kısa süreliğine kontrol sizde demektir.

Maybe you are a substitute.

Belki sen bir yedeksin.

Maybe you are standing or taking over from someone else for a short time.

Belki de ayakta duruyorsunuz ya da kısa bir süreliğine başkasından devralıyorsunuz.

So maybe you are in control, but only temporarily for a short time.

Yani belki kontrol sizde ama sadece geçici olarak kısa bir süre için.

You hold the fort, so maybe the manager goes out and he.

Kaleyi elinde tutuyorsun, bu yüzden belki yönetici dışarı çıkar ve o.

He says, Mr.

Bay

Duncan, can you hold the fort?

Duncan, kaleyi tutabilir misiniz?

Can you can you take control?

Kontrolü ele alabilir misin?

Whilst I'm away, you might say to me,

Ben yokken bana

I need to go to the toilet.

tuvalete gitmem gerek diyebilirsiniz.

Can you hold the fort until I come back?

Ben dönene kadar kaleyi tutabilir misin?

And that would mean that Mr.

Bu da Bay

Duncan wants me to carry on with the live stream.

Duncan'ın canlı yayına devam etmemi istediği anlamına gelir.

Yes, but only for a short period of time.

Evet, ama sadece kısa bir süre için.

Because he knows that I wouldn't be able to do it for long.

Çünkü bunu uzun süre yapamayacağımı biliyor.

That's true.

Bu doğru.

Here's another one in science.

İşte bilimde bir tane daha.

And this is this is right at Mr. Steve Street.

Ve bu da tam Bay Steve Caddesi'nde.

This is because you used to do all this, used to do all of this stuff.

Bunun nedeni, tüm bunları eskiden yapardınız, tüm bunları yapardınız.

Scientific control, a thing, used to compare

or prove the FC efficacy.

FC etkinliğini karşılaştırmak veya kanıtlamak için kullanılan bilimsel kontrol.

That's a great word, by the way.

Bu arada, harika bir kelime. Bir

Efficacy of something as a control is

şeyin kontrol olarak etkinliği,

it tests you're equipment.

ekipmanınızı test etmesidir.

So you have a range of particularly I used to use it when I worked in the hospital labs.

Yani, özellikle hastane laboratuvarlarında çalışırken kullandığım bir diziniz var.

We used controls which were say you were measuring something in some somebody in some blood,

Birinin kanındaki

like an

bir

electrolyte, for example, sodium, potassium levels.

elektrolit gibi bir şeyi, örneğin sodyum, potasyum seviyelerini ölçtüğünüzü söyleyen kontroller kullandık.

To make sure your equipment was working, you have to test it with these control samples

Ekipmanınızın çalıştığından emin olmak için, içinde ölçmek istediğiniz tam madde miktarlarını dikkatlice ölçen bu kontrol numuneleriyle test etmeniz gerekir

that have carefully measured exact amounts of substance you want to measure in them.

.

So it will say on it exactly what

Bu yüzden,

the concentration of that reagent is.

o reaktifin konsantrasyonunun tam olarak ne olduğunu yazacaktır.

And then you you measure it on the machine

Ve sonra bunu makinede ölçersiniz

and you can adjust the machine if it's just not giving you the right result.

ve size doğru sonucu vermiyorsa makineyi ayarlayabilirsiniz.

And then when you put your actual sample in

Ve sonra tanıdığınız birinden gerçek örneğinizi verdiğinizde

from somebody you know, then that it's accurate.

, o zaman bunun doğru olduğunu görürsünüz.

So it's a control.

Yani bu bir kontrol. Size

It's something that tells you that your equipment is accurate.

ekipmanınızın doğru olduğunu söyleyen bir şey.

Another time, of course, is when you're testing drugs or a new medicine,

Başka bir zaman, elbette, ilaçları veya yeni bir ilacı test ederken, üretilen gerçek ilacın işe yaradığını kanıtlamak istediğiniz için

you will have a control that is normally given to a certain group of people

normalde belirli bir grup insana verilen bir kontrole sahip olacaksınız

because you want to prove that the actual medicine

that's being produced works.

.

So you give a certain group of people something that that isn't

Yani belirli bir grup insana ilaç olmayan bir şey veriyorsunuz, buna

the medicine it's quite often referred to as a placebo placebo, and that is the control. So

genellikle plasebo plasebo deniyor ve bu da kontrol. Yani

you are seeing whether the medicine or the new medicine

ilacın mı, yeni ilaç

vaccine or whatever actually makes any difference.

aşısının mı, yoksa her ne ise aslında bir fark yaratıp yaratmadığını görüyorsunuz.

And so we often refer to that as a control.

Ve biz buna genellikle bir kontrol diyoruz.

Here's a good one.

İşte iyi bir tane.

Oh, in fact, I have just said that, yes, testing medicine.

Oh, aslında az önce söyledim, evet, tıp testi.

So when you're testing medicine, you might have a control group. Yes.

Yani ilacı test ederken, bir kontrol grubunuz olabilir. Evet.

Yes. You might have a control group.

Evet. Bir kontrol grubunuz olabilir.

Yeah, exactly.

Evet kesinlikle.

They might be a whole range of things.

Çok çeşitli şeyler olabilirler.

I won't go into that. But yeah,

Buna girmeyeceğim. Ama evet,

yes, normally it's used to test

evet, normalde

that your hypothesis is actually right.

hipotezinizin gerçekten doğru olduğunu test etmek için kullanılır.

It'll be a group of people that, as you say, probably won't have the,

Sizin de dediğiniz gibi,

the drug that you're trying to test a control group and then you can see

bir kontrol grubunu test etmeye çalıştığınız ilaca muhtemelen sahip olmayacak bir grup insan olacak ve sonra

if there's any difference between that group of people and the people you give given the drug to.

o insan grubu ile insanlar arasında herhangi bir fark olup olmadığını görebilirsiniz. verdiğin ilacı verirsin

That's it.

Bu kadar.

And by that, you can prove that the medicine actually works.

Ve bununla, ilacın gerçekten işe yaradığını kanıtlayabilirsiniz.

Efficacy.

Etki.

I love this word, by the way, Tomek just said I that word efficacy.

Bu kelimeyi seviyorum bu arada, Tomek az önce etkinlik kelimesini söyledi.

It's not an easy word to say.

Söylemesi kolay bir kelime değil.

As you noticed when I tried to say it just I got it wrong

Fark ettiğiniz gibi, söylemeye çalıştığımda

first time and then I got it right.

ilk seferde yanlış anladım ve sonra doğru anladım.

Efficacy because there's two CS and quite often when you see

Etkililik çünkü iki CS vardır ve çoğu zaman

that you might be tempted to pronounce those letters differently.

bu harfleri farklı telaffuz etme eğiliminde olabileceğinizi gördüğünüzde.

Sees me efficacy.

Beni etkili görüyor.

Yeah.

Efficacy means does the thing, does the drug actually work?

Evet.

Etkinlik, şey anlamına gelir , ilaç gerçekten işe yarıyor mu?

Is it actually producing the effect that you want?

Gerçekten istediğiniz etkiyi yaratıyor mu?

So with a vaccine, for example, say a flu vaccine,

Yani bir aşıyla, örneğin bir grip aşısıyla,

you give a flu vaccine and you

bir grip aşısı yaparsınız ve

you have to test that vaccine to see.

görmek için o aşıyı test etmeniz gerekir.

But it could be any drug could be a hard drug as well.

Ancak herhangi bir ilaç da sert bir ilaç olabilir.

Does that drug actually work and how well does it work?

Bu ilaç gerçekten işe yarıyor mu ve ne kadar işe yarıyor?

You usually put a measurement against efficacy and it could be a percentage

Genellikle etkinliğe karşı bir ölçüm yaparsınız ve bu, örneğin bir kan basıncı tabletinde bir yüzde

or a certain reduction in, say, a blood pressure tablet.

veya belirli bir azalma olabilir .

What's its efficacy?

Etkinliği nedir?

So in other words, how much does it reduce your blood pressure by at a certain dosage?

Yani belli bir dozda tansiyonunuzu ne kadar düşürür?

Or if you give a vaccine, what how many people

Ya da bir aşı yaptırırsanız, gribe maruz kalan kaç kişi

will be protected against that vaccine

o aşıdan korunacak

if they were exposed to the flu?

?

And you might put a measurement on that 70%, for example.

Ve örneğin, bu %70'in üzerine bir ölçüm koyabilirsiniz.

Anyway, moving on.

Her neyse, devam ediyor.

So efficacy, it might be a word that you've heard before and it's also used.

Yani etkinlik, daha önce duyduğunuz ve aynı zamanda kullanılan bir kelime olabilir.

It can be used in another way terms that Duncan as well

Duncan'ın da asla devam etmeyeceği terimleri başka bir şekilde kullanılabilir

I never go on.

.

No go into. Right. Mr. Duncan Carrier okay.

Girmek yok. Sağ. Bay Duncan Carrier tamam.

I go into them synonyms of control there are quite a few and they're all used in different ways.

Kontrolün eşanlamlılarına giriyorum, epeyce var ve hepsi farklı şekillerde kullanılıyor.

Synonyms of control include steer,

Kontrolün eşanlamlıları arasında yönlendirmek,

manoeuvre, kerb, organise, run,

manevra yapmak, kaldırıma çıkmak, organize etmek, koşmak,

drive, rule.

sürmek, yönetmek yer alır.

In that sense it means you are controlling a nation

Bu anlamda, bir ulusu

or government or finally order.

veya hükümeti veya nihayet düzeni kontrol ettiğiniz anlamına gelir.

So control quite often can mean order.

Bu yüzden kontrol oldukça sıklıkla düzen anlamına gelebilir.

So everything is operating or moving or

Yani her şey çalışıyor ya da hareket ediyor ya da

everything is happening the way it should.

her şey olması gerektiği gibi oluyor.

It is all under control.

Her şey kontrol altında.

And then of course, the opposite of control is chaos.

Ve tabii ki, kontrolün tersi kaostur.

So you have control where everything is running smoothly

Yani her şeyin yolunda gittiği yerde kontrol sizde,

and the opposite is chaos, where everything is

tam tersi ise her şeyin yolunda

not going well.

gitmediği kaosta.

It's chaos in this workplace.

Bu işyerinde kaos var.

Who's in control?

Kontrol kimde?

Some people say that there is no control in the world at.

Bazı insanlar dünyada hiçbir kontrolün olmadığını söylüyor.

The moment there is a lot of chaos around.

Şu anda etrafta çok fazla kaos var.

And that is our list of words and phrases connected to control.

Ve bu, kontrol ile bağlantılı kelimeler ve deyimler listemizdir.

I hope that was helpful and useful.

Umarım faydalı ve faydalı olmuştur.

And of course, you can watch this again many, many times If you if you want to

Ve tabii ki bunu defalarca tekrar izleyebilirsiniz. Eğer bir

look at something again, you can watch this live stream

şeye tekrar bakmak istiyorsanız, bu canlı yayını

as many times as you want.

istediğiniz kadar izleyebilirsiniz.

I will quickly put it my email address.

Hızlı bir şekilde e-posta adresimi koyacağım.

A few people have asked, There is my email address

Bir kaç kişi sormuş, mail adresim var

if you want to get in touch, you can.

ulaşmak isterseniz ulaşabilirsiniz.

If you want to follow me on Facebook, you can do that as well.

Beni Facebook'ta takip etmek isterseniz, bunu da yapabilirsiniz.

There is the address and of course I have my PayPal.

Adres var ve tabii ki PayPal'ım var. Bay Duncan,

If you want to make a donation, you can please

bağış yapmak istiyorsanız, lütfen yapabilirsiniz

and everything you donate will go towards all of this to keep it going

ve bağışladığınız her şey bunun devam etmesi için tüm bunlara gidecek

because it takes a lot of time and effort to do this,

çünkü bunu yapmak çok zaman ve çaba gerektiriyor,

said Mr. Duncan.

dedi Bay Duncan.

Have you got have we got the sentence game today or anything resembling that?

Bugün cümle oyunumuz var mı ya da buna benzer bir şey var mı?

Fill in the blank. Fill in the blank we have, yes.

Boşluğu doldur. Elimizdeki boşluğu doldurun, evet.

Well I was going to apologise to Tom because I didn't think Mr.

Bay Duncan'ın elinde olmadığını düşündüğüm için Tom'dan özür dileyecektim

Duncan had it.

.

Thomas said he was going to take control and put up the the sentence game.

Thomas kontrolü ele alacağını ve ceza oyunu oynayacağını söyledi.

I did actually.

Aslında yaptım.

I did say at the start of today's live stream that there would be fill in the blank.

Bugünkü canlı yayının başında boşlukların doldurulacağını söylemiştim.

So this is slightly different in the fact that there only one answer.

Yani bu, tek bir yanıt olduğu gerçeğinden biraz farklıdır.

So instead of giving different answers,

Yani farklı cevaplar vermek yerine

there is only one answer that I'm going to to accept.

kabul edeceğim tek bir cevap var.

So here is the first one very quickly, because we only have 9 minutes left.

İşte çok hızlı bir şekilde ilki, çünkü sadece 9 dakikamız kaldı.

Yeah, okay. Yeah.

Evet tamam. Evet. İşte

So here it is.

burada.

Fill in the blank.

Boşluğu doldur.

Fill in the blank.

Boşluğu doldur.

I Oh, go on.

Ben Oh, devam et.

Well, you can just write.

Pekala, sadece yazabilirsin.

You go on.

Sen devam et.

So. So take control, Mr.

Bu yüzden. Kontrolü elinize alın, Bay

Duncan. I'm trying to.

Duncan. Deniyorum.

I can't figure out something

Bir şeyin

gave me this gift.

bana bu hediyeyi verdiğini anlayamıyorum.

I can't figure out something.

Bir şey çözemiyorum.

Gave me this gift.

Bana bu hediyeyi verdi.

So We are looking at a certain word,

Belirli bir kelimeye bakıyoruz

and it's got to be grammatically, it's a bit easy.

ve gramer açısından olması gerekiyor, biraz kolay.

This so, Mr. Duncan?

Böyle mi, Bay Duncan?

Well, there could be lots of different answers switched there.

Pekala, orada değiştirilen birçok farklı cevap olabilir .

Steve. Easy for you.

Steve. Senin için kolay.

It's easy for you.

Senin için kolay.

But we have lots of people out there who it might not be easy, fool.

Ama dışarıda kolay olmayabilecek birçok insan var , aptal.

So we're not doing it for you.

Yani bunu sizin için yapmıyoruz.

We're doing it doing it in a Yeah, I can.

Evet, yapabilirim.

I can, you know, assess the level of ability of the people that watches Mr.

Bay Duncan'ı izleyen insanların yetenek seviyesini değerlendirebilirim

Duncan.

.

But yes, it must be grammatically correct.

Ama evet, dilbilgisi açısından doğru olmalı.

Gives me

Bana

yes, it must be

evet veriyor,

grammatically correct.

dilbilgisi açısından doğru olmalı.

Pedro's having a cup of coffee.

Pedro bir fincan kahve içiyor.

Is that with your twin brother? Yeah.

İkiz kardeşinle mi? Evet.

Are you both having a cup of coffee?

İkiniz de bir fincan kahve içiyor musunuz?

Anyway, if you had to make to how you are playing, fill the blank.

Her neyse, nasıl oynadığınıza karar vermeniz gerekiyorsa, boşluğu doldurun.

I mean, I was just giving people time too.

Yani, ben de insanlara zaman veriyordum.

So we've got some suggestions. Thomas says who?

Bu yüzden bazı önerilerimiz var. Thomas kim diyor?

Alessandra says who?

Alessandra kim diyor?

I mean, that's a suggestion for.

Demek istediğim, bu bir öneri. Perşembe günü söyleyeceğim

The word I can't figure out who gave me this gift, which is what I'll be saying on Thursday.

bu hediyeyi bana kimin verdiğini çözemiyorum sözü .

So you kind of have to or whom?

Yani buna mecbursun ya da kime?

So there is a choice there, but only one of them is correct.

Yani orada bir seçim var ama bunlardan sadece biri doğru.

Oh, right.

Ah, doğru.

Nobody's home but everyone's put who.

Evde kimse yok ama herkes kimin kim olduğunu yazıyor.

So are they Correct.

Onlar da Doğru.

Why isn't correct?

Neden doğru değil?

Can't figure out why.

Nedenini anlayamıyorum. Dilbilgisi açısından doğru olması için

You'd have to say why someone gave me this gift

birinin bana bu hediyeyi neden verdiğini söylemeniz gerekir,

for that to be grammatically correct or they

yoksa

I can't figure out why

they gave me this gift to use. Why?

kullanmam için bana bu hediyeyi neden verdiklerini anlayamıyorum. Neden? Dilbilgisi açısından doğru olması

You've got to put another word in for it to be grammatically correct.

için başka bir sözcük eklemelisiniz .

Yeah, that's two words, Dorothy.

Evet, bu iki kelime, Dorothy.

Which figure gave me this gift?

Hangi figür bana bu hediyeyi verdi? İşe

Well, it would work, but that's two words.

yarardı ama bu iki kelime.

It can put two words.

İki kelime koyabilir.

My not.

benim değil

So I'll give it the answer because we'll have another one after this.

Bu yüzden cevabı vereceğim çünkü bundan sonra bir tane daha olacak.

Oh, I've missed the cockerel.

Oh, horozu özledim. Benden

It's been a while since I've.

bu yana bir süre geçti.

No, I'm not going to say that.

Hayır, bunu söylemeyeceğim.

There were Carmen's in Mexico.

Meksika'da Carmen's vardı.

Okay.

Tamam aşkım.

So are you.

sen de öyle

Are you fighting for avocadoes?

Avokado için mi savaşıyorsun?

We discussed that earlier about the avocado wars. Yes.

Bunu daha önce avokado savaşları hakkında tartışmıştık. Evet.

In Mexico, avocados.

Meksika'da avokado.

Apparently, they are as valuable as gold.

Görünüşe göre altın kadar değerliler.

So the the gangs are taking control of the avocado.

Yani çeteler avokadonun kontrolünü ele geçiriyor.

Here we go. Here's the answer, Steve. Who?

İşte başlıyoruz. İşte cevap Steve. DSÖ?

I can't figure out who

gave me this gift.

Bu hediyeyi bana kimin verdiğini bulamıyorum.

You might say that on Thursday because it's your birthday.

Bunu Perşembe günü söyleyebilirsin çünkü bugün senin doğum günün.

So Mr. Steve might say that on Thursday.

Bay Steve bunu perşembe günü söyleyebilir.

I can't figure out who gave me this gift.

Bu hediyeyi bana kimin verdiğini bulamıyorum.

By the way.

Figure out means to to come to a conclusion.

Bu arada.

Anlamak, bir sonuca varmak demektir.

You are figuring something out.

Bir şeyi çözüyorsun.

You are working out the results.

Sonuçları işliyorsunuz.

You are trying to come to a conclusion.

Bir sonuca varmaya çalışıyorsun.

You figure out something.

Bir şey anladın.

So in this sentence they are actually saying, I don't know,

Yani bu cümlede aslında, bilmiyorum,

I'm trying to guess work it out.

tahmin etmeye çalışıyorum diyorlar. Bana

I'm trying to work out who gave me.

kimin verdiğini çözmeye çalışıyorum.

So what about whom? Mr. Duncan?

Peki ya kime? Bay Duncan? O

Well, you don't use whom in that particular sentence.

cümlede who kullanmıyorsun.

You often use whom.

Kimi kullanırsın.

If you are directly talking to someone.

Doğrudan biriyle konuşuyorsanız.

So quite often to whom am I speaking during a telephone call?

Çoğu zaman bir telefon görüşmesi sırasında kiminle konuşuyorum?

But you don't know who the person is.

Ama kişinin kim olduğunu bilmiyorsun.

Although nowadays a lot of people just say who.

Günümüzde pek çok insan sadece kim olduğunu söylese de.

But that is the the basic rule there is that formal English you use whom?

Ama bu resmi İngilizcenin temel kuralı kime kullanıyorsun?

Yes, that's what lyricist said.

Evet, söz yazarı böyle söyledi.

Okay. Steve said, Subject to use who?

Tamam aşkım. Steve dedi ki, Kimin kullanımına tabi?

An object to use whom. Is that right? Yes.

Kimin kullanılacağı bir nesne. Bu doğru mu? Evet.

If it's a person, if it's the person you don't know, know them.

Bir kişiyse, tanımadığınız kişiyse, tanıyın onları.

They are.

Bunlar.

They are not there.

Orada değiller.

So you are you are speculating.

Yani spekülasyon yapıyorsun.

You don't know who it is.

Kim olduğunu bilmiyorsun.

To whom am I speaking? You see.

Kime konuşuyorum? Anlıyorsun.

So I've just literally said what the adjective would probably wouldn't use.

Bu yüzden, sıfatın muhtemelen kullanmayacağı şeyi kelimenin tam anlamıyla söyledim.

Whom you don't have to use, whom do you.

Kimi kullanmak zorunda değilsin kime kullanıyorsun?

You can just use who. Yes.

Sadece kim kullanabilirsiniz. Evet.

Now and nowadays everyone uses nobody uses whom.

Şimdi ve günümüzde herkes kullanıyor, kimse kimi kullanmıyor.

It sounds too pretentious. Yes.

Kulağa çok iddialı geliyor. Evet.

So there is there is a rule, but you don't have to really use it.

Yani bir kural var ama onu gerçekten kullanmak zorunda değilsiniz.

You can just use who?

Sadece kimi kullanabilirsin?

Yes, certainly that that's a good indication of how English has changed over the years.

Evet, kesinlikle bu, İngilizcenin yıllar içinde nasıl değiştiğinin iyi bir göstergesi.

Thank you, Christina.

Teşekkürler Christina.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

Dogs can get lonely when something owners aren't home.

Sahipleri evde olmayan bir şey olduğunda köpekler yalnız kalabilir.

Dogs can get lonely when

something owners aren't home.

Sahipleri evde olmayan bir şey olduğunda köpekler yalnız kalabilir.

Well, Francesca's very quick

Pekala, Francesca çok hızlı

and said there

ve orada

THG I

THG I dedi,

so you'll have a choice at the bottom

bu yüzden altta bir seçeneğiniz olacak,

we have two spellings of a word that sounds the same.

bir kelimenin kulağa aynı gelen iki yazılışı var.

They're all there.

Hepsi orada.

One is relating to a situation

Biri uzaktaki bir durumla

or a place in the distance, maybe a direction that you want to go

veya yerle, belki gitmek istediğiniz bir yönle

or something that is possessive as well.

veya sahiplenici bir şeyle ilgilidir.

So one of those words is possessive

Yani bu kelimelerden biri iyelik kipi,

and the other one is working out direction

diğeri ise bir

or position of something,

şeyin yönünü veya konumunu belirlemeye çalışıyor,

but which one is which?

ama hangisi hangisi?

Oh, Claudia.

Ah, Claudia.

Thank you, Claudia Oh, by the way, it's nice to hear that your father is back home.

Teşekkürler Claudia Bu arada, babanın eve döndüğünü duymak güzel.

That's good news.

Bu iyi haber.

So? So I'm really pleased to hear that.

Bu yüzden? Bunu duyduğuma gerçekten çok sevindim.

Well, that's Darrius.

Bu Darrius. Bana

He's come up with a word which I think fits it.

uygun olduğunu düşündüğüm bir kelime buldu.

It's. Can you put it in there?

Onun. Oraya koyabilir misin?

Dogs can get lonely when it's.

Köpekler yalnız olduklarında yalnız kalabilirler.

Well, no, because owners is plural.

Hayır, çünkü sahipleri çoğuldur.

Oh, I suppose you could.

Ah, sanırım yapabilirsin.

Yes. Dogs can get lonely when it's owners.

Evet. Köpekler, sahibi olduklarında yalnız kalabilirler.

I suppose you could do that.

Sanırım bunu yapabilirsin.

Yes. Yes. It's.

Evet. Evet. Onun.

And that would of course be not the contraction.

Ve bu elbette daralma olmayacaktır.

You would use the possessive form.

İyelik biçimini kullanırdın.

So yes, you could actually use.

Yani evet, aslında kullanabilirsiniz.

The possessive form of it.

Sahiplik biçimi.

Yes. Dogs can get lonely when it's.

Evet. Köpekler yalnız olduklarında yalnız kalabilirler.

But I think in that case you would have to

Ama bence bu durumda

change that to singular.

bunu tekil olarak değiştirmeniz gerekecek.

So a dog.

Yani bir köpek.

It would have to be. Yes.

Olmak zorundaydı. Evet.

Dogs is plural so you can't use

Köpekler çoğul olduğundan

it's there because that's singular.

orada kullanamazsınız çünkü bu tekildir. Onun

So that's the reason why we use that instead.

yerine bunu kullanmamızın nedeni bu.

We use there because we are using more than one thing.

Orada kullanıyoruz çünkü birden fazla şey kullanıyoruz.

Dogs in the sentence is plural.

Cümledeki köpekler çoğuldur.

Dogs can get lonely.

Köpekler yalnız kalabilir.

They're if it was one dog, you could say its owner,

Tek bir köpek olsaydı, sahibi,

one dog, its owner,

tek köpek, sahibi,

dogs, plural, their owner.

köpekler, çoğul, sahibi diyebilirsiniz.

That certainly would be more correct. English.

Bu kesinlikle daha doğru olur. İngilizce.

More than one male single.

Birden fazla erkek bekar.

Correct. English. Yes.

Doğru. İngilizce. Evet.

So the comes to it is referring referring

Yani

to more than one as well isn't it about anyway. Yep.

birden çok şeye atıfta bulunmak da söz konusu değil mi zaten. Evet.

Okay. Haven't given the answer yet. The answer is

Tamam aşkım. Cevabını henüz vermedin. Cevap,

the answer is

cevap

there. Yeah.

orada. Evet.

Possessive.

İyelik.

Something that belongs to a person.

Bir kişiye ait olan bir şey.

You are saying that that thing belongs to them.

O şeyin onlara ait olduğunu söylüyorsun.

It is theirs.

O onların. İşte

There it is.

burada.

Their dog or their car, their house.

Köpekleri ya da arabaları, evleri. O

It belongs to that person.

kişiye aittir.

And of course, I made a rather interesting English lesson

Ve tabii

last week all about that subject as well.

geçen hafta bu konuyla ilgili oldukça ilginç bir İngilizce dersi de yaptım. O a.here olan o

All the different all the differences between those those different words

farklı sözcükler arasındaki tüm farklar

that a.h e r e. Yes.

. Evet.

Which of course refers to places isn't it.

Hangisi elbette yerleri ifade eder, değil mi?

That's this position or place.

İşte bu pozisyon veya yer.

If you are pointing out something over there

Orada

or over there or maybe up there Anyway, there is a lesson.

ya da orada ya da belki yukarıda bir şeye işaret ediyorsan, Neyse, bir ders var.

If you want to find out more about that, guess what, Steve?

Bununla ilgili daha fazlasını öğrenmek istiyorsan, bil bakalım ne oldu Steve? saat

It's 4:00.

4:00. saat

It's 4:00. So we've done a short

4:00. Bu yüzden

fill in the blank today.

bugün boşluğu kısa bir şekilde doldurduk.

I'm sure it's made to make happy and hopefully other people as well.

Eminim mutlu etmek için yapılmıştır ve umarım diğer insanları da mutlu eder.

Hmm. Yes.

Hmm. Evet.

Common. A dog can get lonely when it's own isn't home.

Yaygın. Bir köpek, kendisi evde olmadığında yalnız kalabilir.

Yeah, not that yet. Good. Thank you for that.

Evet, henüz değil. İyi. Bunun için teşekkür ederim.

That's it.

Bu kadar.

So it's been nice being here.

O yüzden burada olmak güzeldi.

Maybe we could do some more next week. Mr. would have.

Belki önümüzdeki hafta biraz daha fazlasını yapabiliriz. Bay olurdu.

Shall we promise to do more?

Daha fazlasını yapacağımıza söz verelim mi?

Fill in the blanks next week?

Önümüzdeki hafta boşlukları doldurmak?

We will do. Fill in the blanks.

Biz yapacağız. Boşlukları doldurun.

And I will give you.

Ve sana vereceğim.

I will give you the opportunity next week to.

Önümüzdeki hafta sana fırsat vereceğim.

To put your own suggestions.

Kendi önerilerinizi koymak için.

So we will do it the way we used to before.

Bu yüzden eskisi gibi yapacağız.

It's time to say

thank you very much, Mr. Steve.

Çok teşekkür etme zamanı, Bay Steve.

Thank you.

Nice to be here.

Teşekkür ederim.

Burada olmak güzel.

And I hope that you found this useful today.

Ve umarım bugün bunu faydalı bulmuşsunuzdur.

Quite been quite a few people watching today, which is always very encouraging.

Bugün epeyce insan izliyor, bu her zaman çok cesaret verici.

So please give us feedback.

Bu yüzden lütfen bize geri bildirimde bulunun.

You'll see us both here again on Wednesday.

Çarşamba günü ikimizi de burada tekrar göreceksin.

Wednesday.

Çarşamba.

Don't forget, it's the day after, Valentine's Day,

Unutma, Sevgililer Günü'nün ertesi günü

but it's the day before Mr.

ama Bay

Steve's birthday.

Steve'in doğum gününden bir gün önce.

Oh, so we will see what happens.

Oh, öyleyse ne olacağını göreceğiz.

We might be covered in hickeys all over my neck.

Boynumun her yerinde hickeylerle kaplı olabiliriz.

Do you think I'm on Wednesday? Hickeys?

Çarşamba günü olduğumu mu düşünüyorsun? Hiciv mi?

What do you mean?

Ne demek istiyorsun?

Well, when somebody kisses you very aggressively on your neck.

Birisi seni çok agresif bir şekilde boynundan öptüğünde.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

Like a love bite to get a love by a hickey, as they call it.

Bir aşk ısırığı gibi, dedikleri gibi, bir tepeden bir aşk elde etmek gibi.

And I always remember once

Ve her zaman bir keresinde

going out with my boss,

patronumla çıktığımı,

coming out with me for the day.

benimle bir günlüğüne çıktığını hatırlıyorum.

It's nice to recall moments in the past when you've had a passionate night with somebody.

Geçmişte biriyle tutkulu bir gece geçirdiğin anları hatırlamak güzel.

And my boss came out with me and I had a hickey on my neck

Ve patronum benimle çıktı ve boynumda bir hickey vardı

and I thought I had discovered it, disguised it, but she noticed it.

ve keşfettiğimi düşündüm, gizledim ama fark etti.

Can I can I just ask you a question? Yes.

Sana bir soru sorabilir miyim? Evet.

Where did you get the hickey from?

Hickey'i nereden aldın?

Well, Mr. Duncan, it's time to go and put the kettle on.

Bay Duncan, gidip çaydanlığı çalıştırmanın zamanı geldi.

It was before we met.

Biz tanışmadan önceydi.

Our expect.

Bizim beklentimiz.

Okay. Who?

Tamam aşkım. DSÖ?

Well, but I expect to see lots of hickeys on Wednesday.

Şey, ama çarşamba günü çok fazla hickey görmeyi umuyorum.

What is dramatic way to end today's livestream?

Bugünkü canlı yayını bitirmenin dramatik yolu nedir?

I'd say people like as a bit bit of gossip.

İnsanların dedikoduyu biraz sevdiğini söyleyebilirim.

Now I want to find out where Mr.

Şimdi Bay

Steve got the love bite from and why I didn't notice it.

Steve'in sevgiyi nereden aldığını ve benim bunu neden fark etmediğimi öğrenmek istiyorum.

I think you were in China at the time anyway.

Sanırım o sırada Çin'deydin zaten.

Okay, well, in that case, I think I had a few love bites as well, but not on my neck.

Tamam, bu durumda, sanırım benim de birkaç aşk ısırığım vardı ama boynumda değil.

I hope that

Umarım

I hope

many of you get lots love bites or hickeys, as we call them.

çoğunuz bizim onlara verdiğimiz isimle aşk ısırıkları veya hickeyler alırsınız .

Yeah. On on on Tuesday.

Evet. Salı günü.

And maybe you can send us pictures and we can show them.

Ve belki bize resimler gönderebilirsin ve onları gösterebiliriz.

Okay. It would be nice, right?

Tamam aşkım. Güzel olurdu, değil mi? Su

I'm going to put the kettle on and I'm hungry.

ısıtıcısını ateşleyeceğim ve acıktım.

So see you on on Wednesday.

Öyleyse çarşamba günü görüşürüz.

Oh, it's almost time.

Neredeyse zamanı geldi.

It's almost time.

Neredeyse zamanı geldi.

It's almost time.

Neredeyse zamanı geldi.

It's almost time to say good bye.

Neredeyse hoşçakal deme zamanı.

It's almost time to say goodbye.

Neredeyse veda zamanı.

Thank you very much for your company today.

Bugün şirketiniz için çok teşekkür ederim.

I hope you've enjoyed the live stream.

Umarım canlı yayını beğenmişsinizdir.

I hope my voice is better on Wednesday.

Umarım çarşamba günü sesim daha iyi olur. Şu anda boğazıma

I have no idea what is happening at the moment to my throat.

ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok .

I hope it's nothing serious.

Umarım ciddi bir şey değildir.

That's all I can say.

Tüm söyleyebileceğim bu.

I will see you on Wednesday 2 p.m.

Çarşamba 14:00'te görüşürüz. Birleşik

UK time is when I'm back with you.

Krallık zamanı, seninle geri döndüğüm zamandır.

And of course, until the next time we meet here,

Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar,

I hope you enjoy the rest of your day

umarım günün geri kalanında eğlenirsiniz

and have a good Valentine's Day

ve dünyanın neresinde olursanız olun iyi bir Sevgililer Günü geçirirsiniz

as well, wherever you are in the world.

.

This is Mr.

Ben Bay

Duncan saying keep.

Duncan devam et diyor.

Wednesday is when we are back.

Çarşamba döndüğümüz zamandır.

You can watch this live stream all over again as well.

Bu canlı yayını tekrar tekrar da izleyebilirsiniz.

And of course, until the next time we join here

Ve tabii ki, bir dahaki sefere buraya katılana kadar canlı

as live is live can be.

canlı olabilir.

You know what's coming next. Yes, you do

Sırada ne olduğunu biliyorsun. Evet,

ta ta for now.

şimdilik ta ta yapacaksın.