Road + Driving idioms / English Addict - Episode 216 - LIVE chat & learning - Sun 2nd October 2022

I always get a funny feeling down my right leg

YouTube'da canlı yayına girdiğimde her zaman sağ bacağımda komik bir his oluyor

when I go live on YouTube.

.

We are back together again.

Tekrar birlikteyiz.

Welcome

to what is left of the birthplace of the English language.

İngiliz dilinin doğum yerinden geriye kalanlara hoş geldiniz.

Yes, we are talking about the place where it all started, that lovely language

Evet, her şeyin başladığı yerden,

that everyone loves to learn about and practise,

herkesin öğrenmeyi ve pratik yapmayı sevdiği o güzel dilden bahsediyoruz,

which is what we are doing right now.

şu anda da bunu yapıyoruz.

This is English addict.

Bu İngiliz bağımlısı.

Coming to you live from England.

İngiltere'den canlı yayında sizlerle.

You do believe. Do

İnanıyorsun.

do you like my smile?

Gülüşümü beğeniyor musun?

I hope you will enjoy it today.

Umarım bugünün tadını çıkarırsın.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr. Duncan in England.

Ben İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today?

Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay?

?

I hope so.

Umarım. Mutlu hissediyor musun

Are you feeling happy?

?

Is there a smile on your face?

Yüzünde bir gülümseme var mı?

I really hope there is. Here we are again.

Umarım vardır. Yine buradayız.

Life once more.

Hayat bir kez daha.

For a Sunday. It is a brand new month.

Bir Pazar için. Yepyeni bir aydır.

Yes, October has arrived.

Evet, Ekim geldi.

Isn't it nice to see October?

Ekim'i görmek güzel değil mi?

I don't know about you, but September seemed like a very long month.

Sizi bilmem ama Eylül çok uzun bir ay gibi geldi.

I don't know why.

Neden bilmiyorum.

Lots of things happening in the world, but also in my private life as well.

Dünyada çok şey oluyor ama özel hayatımda da oluyor.

I suppose things going on not necessarily good things, by the way.

Bu arada, gidişatın iyi şeyler olması gerekmediğini düşünüyorum.

More about that later on.

Daha sonra bunun hakkında daha fazla bilgi.

For those wondering who I am, my name is Duncan and I am one of those.

Kim olduğumu merak edenler için adım Duncan ve ben de onlardan biriyim.

I am an English addict.

Ben bir İngiliz bağımlısıyım.

Can you see that?

Bunu görebiliyor musun?

I am a person who likes the English language.

Ben İngilizce dilini seven bir insanım.

You might say that I am an English addict and I have a feeling maybe.

Benim bir İngiliz bağımlısı olduğumu ve belki de içimde bir his olduğunu söyleyebilirsiniz.

Perhaps you are one of those as well.

Belki siz de onlardan birisiniz.

Nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek güzel.

So that's the introduction over with.

Giriş bu kadar.

It's out of the way.

Yolun dışında.

If something is out of the way, it means it has been done.

Bir şey yolunda değilse, bu yapıldı demektir.

Something has been carried out.

Bir şey yapıldı.

It has been done as an action.

Eylem olarak yapılmıştır.

Something you had to do has now be done.

Yapmanız gereken bir şey şimdi yapıldı.

It is out the way.

Yolun dışında.

Maybe a person who you are trying to ignore

Belki görmezden gelmeye çalıştığınız

or maybe you are trying to push them out of your life.

ya da belki de onu hayatınızdan çıkarmaya çalıştığınız bir kişi.

You might say that they are now out the way.

Artık yoldan çıktılar diyebilirsiniz.

They are out of the way.

Yolun dışındalar.

They are no longer part of your life.

Artık hayatınızın bir parçası değiller.

I hope I can be part of your life today.

Umarım bugün hayatınızın bir parçası olabilirim.

Is that okay? Do you mind?

Uygun mu? Sakıncası var mı?

Now, I know it's a big thing because you are sitting there in your home

Şimdi, bunun büyük bir şey olduğunu biliyorum çünkü orada evinizde oturuyorsunuz

or maybe you are doing something else in your your own personal time.

ya da belki kendi özel zamanınızda başka bir şey yapıyorsunuz .

But now you have me joining you during those precious moments.

Ama şimdi o değerli anlarda sana katılmamı sağlıyorsun.

So I hope you don't mind.

Bu yüzden umarım sakıncası yoktur.

Here we go.

Yes, we have made it all the way to the end of another week,

İşte başlıyoruz.

Evet,

a rather dramatic week.

dramatik bir haftayı daha geride bıraktık.

Some people might say, especially

Bazı insanlar, özellikle

if you are living here in the UK

burada Birleşik Krallık'ta yaşıyorsanız

and of course that includes England.

ve tabii ki buna İngiltere de dahilse, diyebilir.

Yes, it is Sunday.

Evet, bugün Pazar.

We are back together.

Tekrar beraberiz.

And I hope you are having a good one so far.

Ve umarım şimdiye kadar iyi bir gün geçiriyorsundur.

I hope everything is going your way.

Umarım her şey yolunda gidiyordur.

I was walking through much Wenlock yesterday with Mr.

Dün Bay Steve ile Wenlock'un büyük bir bölümünden geçiyorduk

Steve and as we arrived

ve

into the town centre we could hear something.

şehir merkezine vardığımızda bir şeyler duyduk. Zevk

It was a sound that we did not enjoy.

almadığımız bir ses oldu.

There was someone standing in the market square

Pazar meydanında duran biri vardı

and they were singing.

ve şarkı söylüyorlardı.

They had an acoustic guitar and they were singing some songs.

Akustik gitarları vardı ve bazı şarkılar söylüyorlardı.

However, I have to say, and I know I might get criticised for this,

Ancak şunu söylemeliyim ve bunun için eleştirilebileceğimi biliyorum,

I am willing to put myself forward.

kendimi öne çıkarmaya hazırım.

I didn't enjoy it and to be honest with you,

Hoşuma gitmedi ve size karşı dürüst olmak gerekirse, benim yaşadığım gibi

I found it quite annoying

when you are out walking,

even if you are walking around a small town like the one I live in.

küçük bir kasabada dolaşsanız bile, dışarıda yürürken oldukça can sıkıcı buldum.

The last thing you want to hear

is someone playing a guitar

bir gitar

and singing depressing songs.

ve iç karartıcı şarkılar söylemek.

Here I am standing in your town square,

Burada, kasaba meydanınızda duruyorum,

singing some sad song,

hüzünlü bir şarkı söylüyorum

and I am not singing them

ve onları

very well.

pek iyi söyleyemiyorum.

What do you think?

Ne düşünüyorsun?

Do you like street performers?

Sokak sanatçılarını sever misiniz?

To be honest with you, I am not a fan.

Sana karşı dürüst olmak gerekirse, hayranı değilim.

One of the things I hate about going to London and if you've ever been to London, you will know

Londra'ya gitmekle ilgili nefret ettiğim şeylerden biri ve eğer Londra'ya gittiyseniz,

that there are lots of people hanging around street performing

sokakta dolaşıp

various types of street performance,

çeşitli sokak performansları sergileyen birçok insan olduğunu bileceksiniz

and some of them are either

ve bunlardan bazıları ya

not very good or they are very annoying

çok iyi değil ya da çok iyi değiller. Yürümek istediğiniz bir

because you are trying to do something you want to walk.

şeyi yapmaya çalıştığınız için çok can sıkıcı .

You want to just have a little bit of peace and quiet or maybe enjoy yourself.

Sadece biraz huzur ve sükunete sahip olmak ya da belki eğlenmek istiyorsun.

And there is someone doing something really annoying in your ear.

Ve kulağınıza gerçekten sinir bozucu bir şey yapan biri var.

So what do you think?

Yani ne düşünüyorsun?

Do you like street performers?

Sokak sanatçılarını sever misiniz?

I have to be honest with you.

Sana karşı dürüst olmalıyım.

I do find them slightly

annoying, especially when they are not very good.

Özellikle çok iyi olmadıklarında onları biraz sinir bozucu buluyorum.

And I know what you're going to say, Mr.

Ve ne diyeceğini biliyorum Bay

Duncan, you horrible little man.

Duncan, seni korkunç küçük adam.

Do you realise that sometimes people

Bazen insanların

are raising money for charity when they are doing that?

bunu yaparken hayır işleri için para topladıklarının farkında mısınız?

Yes, I will accept that.

Evet, bunu kabul edeceğim.

But to be honest with you, it doesn't make it any less annoying.

Ama sana karşı dürüst olmak gerekirse, bu onu daha az sinir bozucu yapmıyor. Senden ne haber

What about you?

Do you do you ever find this?

?

Bunu hiç buldun mu?

If you go to your local town, or maybe if you are walking by some shops,

Yaşadığınız kasabaya giderseniz veya belki bazı dükkanların önünden geçerseniz,

maybe there is a person performing, maybe playing a guitar

belki gitar çalan

or playing another musical instrument, maybe a harmonica.

veya başka bir müzik aleti, belki armonika çalan biri vardır.

Do you like them?

Onları seviyor musun?

Another thing is, well, they have in London,

Başka bir şey de, Londra'da

they have those statues.

o heykeller var.

It's a person who who stands in the street and they pretend

Sokakta duran ve böyle

to be a statue

bir heykel taklidi yapan bir insan

like that.

.

But do you think

Ama sence

annoying or really, really good?

sinir bozucu mu yoksa gerçekten çok iyi mi?

Please let me know on the live chat.

Lütfen canlı sohbette bana bildirin.

Talking of which, we have the live chat. Yes.

Hangisinden bahsetmişken, canlı sohbetimiz var. Evet.

I can't forget the live chat.

Canlı sohbeti unutamıyorum.

Because without you out there watching me here, there would be none of this.

Çünkü sen dışarıda beni burada izlemeseydin bunların hiçbiri olmayacaktı.

You see, it would not exist.

Görüyorsunuz, bu olmayacaktı.

Some people say that's a good thing

Bazıları bunun iyi bir şey olduğunu söylüyor

and some people say they would miss me very, very much.

ve bazıları da beni çok ama çok özleyeceklerini söylüyor.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Oh, very interesting.

Çok ilginç. Bugün canlı sohbette

We have a unique situation

benzersiz bir durumumuz var

today on the live chat because in first place today

çünkü bugün birinci sırada

we have a Valentine.

bir Sevgililer Günü var.

Hello, Valentine.

Merhaba Valentina.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

I guess what you are first on today's live

Sanırım bugünkü canlı sohbette ilk sizsiniz

chat.

.

You know what?

Biliyor musun?

I know I haven't done it for a long time, but that deserves

Uzun zamandır yapmadığımı biliyorum ama bu

a fancy pants.

havalı bir pantolonu hak ediyor.

That's enough.

Bu yeterli.

We can't have too much excitement at the start of today's live stream.

Bugünkü canlı yayının başında çok fazla heyecan yaşayamayız.

We also have Beatrix.

Beatrix'imiz de var.

Hello, Beatrice.

Merhaba, Beatrice.

Nice to see you here as well on the live chat.

Sizi canlı sohbette de burada görmek güzel.

Paolo is here.

Paolo burada.

We also have our regular champion, but not today.

Ayrıca normal şampiyonumuz var ama bugün değil.

I think today Vitus is giving his finger a rest.

Sanırım bugün Vitus parmağını dinlendiriyor.

I think so.

Bence de.

We also have Claudio. Hello, Claudia.

Claudio'muz da var. Merhaba Claudia. Her Pazar sorduğum

I suppose I should also ask the question

soruyu da sormalıyım sanırım

that I always ask every Sunday.

.

Claudia, can you please tell me

Claudia, lütfen bana

give me the answer to this question.

bu sorunun cevabını söyler misin?

What's cooking?

Ne pişiriyor?

Claudia, what have you got in the pot?

Claudia, tencerede ne var?

What's cooking?

Ne pişiriyor?

Claudia is it something spicy and hot?

Claudia baharatlı ve sıcak bir şey mi?

Is it something salty or not?

Tuzlu bir şey mi, değil mi?

Or Claudia, what is it?

Ya da Claudia, nedir bu?

The pot.

Çaydanlık.

What is in your pot today?

Bugün tencerenizde ne var?

Claudia, are you cooking something nice?

Claudia, güzel bir şeyler mi pişiriyorsun?

Maybe because the spring time is on its way where you are.

Belki de senin olduğun yerde baharın gelmesindendir.

Perhaps you are having something cold.

Belki de soğuk bir şeyler içiyorsundur.

Maybe salad. I mentioned this last week.

Belki salata. Geçen hafta bundan bahsetmiştim. Havaların ısınmaya başladığı

During the summer months

yaz aylarında

when the weather gets hot, a lot of people like to have cold food.

birçok kişi soğuk yemek yemeyi sever.

Salads are very popular.

Salatalar çok popüler.

Certain types of food, cold food

Bazı yiyecek türleri,

that is served quickly and also

hızlı servis edilen soğuk yiyecekler ve ayrıca

maybe food that is very convenient to eat.

yenmesi çok uygun yiyecekler olabilir. Bu

So quite often cold food is very convenient

nedenle, genellikle soğuk yiyecekler,

to eat, especially snacks.

özellikle atıştırmalıklar yemek için çok uygundur. Ben orada

I don't know about you because I'm

olmadığım için seni bilmem

not there, but do you like snacks?

ama atıştırmalıkları sever misin?

Because I love having snacks.

Çünkü atıştırmalık yemeyi seviyorum.

And I'm going to show you

Ve size

two of my most favourite snacks.

en sevdiğim atıştırmalıklardan ikisini göstereceğim.

Things that you can eat very quickly, something that

Çok çabuk yiyebileceğiniz şeyler,

maybe you eat between your meals

belki de

to stop your stomach from making disgusting noises.

midenizin iğrenç sesler çıkarmasını engellemek için öğünlerinizin arasında yediğiniz şeyler.

So I'm going to show you two of my snacks

Bu yüzden size

that I like to have during my private time.

özel zamanlarımda yemeyi sevdiğim iki atıştırmalıktan bahsedeceğim.

Sometimes when I'm relaxing, maybe I'm busy,

Bazen dinlenirken belki meşgulüm,

maybe I'm doing lots of things and I want to eat something quickly.

belki bir sürü şey yapıyorum ve hızlıca bir şeyler yemek istiyorum.

Quite often I will have one of these, a little cracker.

Çoğu zaman bunlardan bir tane alırım, küçük bir kraker.

Cracker crackers.

Kraker kraker.

Oh, great.

Ah harika.

I love crackers because first of all,

Krakerleri seviyorum çünkü her şeyden önce

you don't have to make them because they come ready made.

onları yapmak zorunda değilsiniz çünkü hazır geliyorlar.

But also it's very convenient if you want to put things like cheese

Ama

or maybe some tomato or maybe something else on top.

üstüne peynir veya belki biraz domates veya belki başka bir şey koymak isterseniz de çok kullanışlıdır.

Some people like to put very unusual

Bazı insanlar

things like peanut butter on their crackers.

krakerlerinin üzerine fıstık ezmesi gibi alışılmadık şeyler koymayı severler.

So what about you?

Peki ya sen?

Do you like eating snacks?

Atıştırmalık yemeyi sever misin?

And if you do, what type of food do you normally eat?

Ve eğer yerseniz, normalde ne tür yiyecekler yersiniz?

So I really enjoy eating crackers

Bu yüzden kraker yemekten gerçekten zevk alıyorum

because you can get them very quickly from the cupboard.

çünkü onları dolaptan çok çabuk alabilirsiniz.

It doesn't take very long.

Çok uzun sürmez.

Another thing I like eating as a snack.

Atıştırmalık olarak yemeyi sevdiğim başka bir şey.

Something that I eat very quickly

Çok çabuk yediğim bir şey

is a piece of bread.

bir parça ekmektir.

And there you can see a very basic type of food bread.

Ve orada çok temel bir yemek türü ekmek görebilirsiniz.

However, I would imagine around the world, most countries

Bununla birlikte, dünyanın her yerinde, çoğu ülkenin

at some point are are manufacturing, baking bread,

bir noktada ekmek ürettiğini, pişirdiğini

and lots and lots of people enjoy eating it as well, especially as a snack.

ve pek çok insanın da, özellikle atıştırmalık olarak yemekten keyif aldığını hayal ediyorum.

So there you can see a very simple piece of bread with

Yani orada çok basit bir parça ekmek görebilirsiniz

and this is the surprising part

ve bu,

with nothing on just a little bit of butter.

sadece biraz tereyağında hiçbir şey olmayan şaşırtıcı kısımdır.

So sometimes a little bit of bread and butter

Bu yüzden bazen biraz ekmek ve tereyağı, acelem olduğunda

is something I eat as a quick snack when I'm in a hurry.

hızlı bir atıştırmalık olarak yediğim bir şeydir .

Maybe I have no time to cook some food.

Galiba yemek yapmaya vaktim yok.

Maybe I am going out.

Belki çıkıyorum.

Or maybe I'm doing a lot of work here in the studio.

Ya da belki burada, stüdyoda çok iş yapıyorum. Bu

So sometimes I will grab a piece of bread

yüzden bazen bir parça ekmek alacağım

and I will put some butter on the bread and that's it.

ve ekmeğin üzerine biraz tereyağı süreceğim ve o kadar.

It's a

very simple snack, so that's one of my favourite snacks.

Çok basit bir atıştırmalık, bu yüzden en sevdiğim atıştırmalıklardan biri. Senden ne haber

What about you? Do you like snacking?

? Atıştırmayı sever misin?

Do you like eating food in a hurry?

Hızlı yemek yemeyi sever misiniz?

I wonder if you do.

Yapıyor musun merak ediyorum.

Max is here.

Max burada.

Hello, Max.

Merhaba Max.

Max enjoys eating crackers with a little bit of salt.

Max, biraz tuzlu kraker yemeyi sever.

Interesting.

İlginç.

Now, I know a lot of people like to put salt on their food.

Pek çok insanın yemeğine tuz koymayı sevdiğini biliyorum.

Some people put too much.

Bazı insanlar çok fazla koydu.

And of course, too much salt is not good for you.

Ve tabii ki çok fazla tuz sizin için iyi değil. Yüksek tansiyon gibi

It can cause all sorts of weird problems inside

vücudunuzda her türlü garip soruna neden olabilir

your body, such as high blood pressure.

. Bu

So it is not good to have too much salt or sodium

nedenle günlük diyetinizde çok fazla tuz veya sodyum olması iyi değildir

in your daily diet.

.

Christina says Mr.

Christina, Bay

Duncan, I go crazy

Duncan, özellikle aç hissediyorsam

for bread and cheese

ekmek ve peynir için deliriyorum

if I am feeling especially hungry,

,

if I am feeling extra hungry, I will be honest.

çok acıkıyorsam, dürüst olacağım diyor.

I do like a little bit of cheese.

Ben biraz peynir severim.

I will cut some cheese and I will put it onto my

Biraz peynir kesip sandviçime koyacağım

sandwich.

.

So I will put a little bit of cheese inside as well.

O yüzden içine biraz peynir koyacağım.

But you are right, cheese sandwich.

Ama haklısın, peynirli sandviç.

Absolutely amazing.

Kesinlikle muhteşem.

Especially if you can find if you could find a nice piece of cheese,

Özellikle güzel bir parça peynir bulabilirseniz,

something with lots of flavour, definitely.

çok lezzetli bir şey bulabilirseniz, kesinlikle.

Claudia is here.

Claudia burada.

Talking of food,

Yemekten bahsetmişken,

I don't eat snacks, I just drink coffee.

atıştırmalık yemiyorum, sadece kahve içerim.

But at night after supper, I will eat some almonds. Yes.

Ama akşam yemekten sonra biraz badem yiyeceğim. Evet.

Things that you can just have nearby and you will just eat them.

Yakınlarda sahip olabileceğiniz şeyler ve onları sadece yiyeceksiniz.

Maybe you are sitting, watching television.

Belki oturuyorsun, televizyon izliyorsun.

And a lot of people these days like to have something nearby,

Ve bugünlerde pek çok insan yakınlarda bir şey olmasını istiyor,

something maybe in a little bag or a packet.

belki küçük bir çantada veya pakette bir şey.

Nuts.

Fındık.

Very popular crisps.

Çok popüler cips.

Very popular.

Çok popüler.

A lot of people like to eat those types of things as a snack whilst

Pek çok insan, dinlenirken, otururken bu tür şeyleri atıştırmalık olarak yemeyi sever

they are relaxing, sitting down.

.

Almonds,

badem,

peanuts.

yer fıstığı.

I must admit

I do like peanuts.

Fıstığı sevdiğimi itiraf etmeliyim.

Peanuts and also cashew nuts.

Yer fıstığı ve ayrıca kaju fıstığı.

Wow. So there is a certain type of cashew nut that you can buy here.

Vay. Yani burada satın alabileceğiniz belirli bir kaju fıstığı türü var .

And they've been roasted and covered with honey.

Ve kavrulmuşlar ve balla kaplanmışlar.

Wow. Honey roasted cashew nuts.

Vay. Bal kavrulmuş kaju fıstığı.

Is there anything nicer than that?

Bundan daha güzel bir şey var mı?

I'm not sure, but yes, that is another one of my little favourite snacks

Emin değilim ama evet, acelem olduğunda en sevdiğim küçük atıştırmalıklardan biri de bu

when I'm in a hurry.

.

Can I say hello to Marsha?

Marsha'ya merhaba diyebilir miyim?

Hello, Marsha.

Merhaba, Marsha.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Hello. Also too.

Merhaba. Ayrıca çok.

Who else is here today?

Bugün başka kim var?

Beatriz is here.

Beatriz burada.

Nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek güzel.

So what about you?

Peki ya sen?

Do you like to listen to street performers?

Sokak sanatçılarını dinlemeyi sever misiniz?

I find them a little annoying, especially if I'm trying to concentrate on something else.

Özellikle başka bir şeye konsantre olmaya çalışıyorsam, onları biraz sinir bozucu buluyorum.

So yesterday when we walked into much Wenlock,

Dün Wenlock'a girdiğimizde

there was a man playing a guitar, but he wasn't singing very well

gitar çalan bir adam vardı ama çok iyi şarkı söylemiyordu

and he wasn't playing the guitar very well.

ve çok iyi gitar çalmıyordu.

And to be honest with you,

Ve sana karşı dürüst olmak gerekirse,

it was really spoiling everything.

gerçekten her şeyi mahvediyordu.

The whole atmosphere of the little town square was ruined.

Küçük kasaba meydanının tüm atmosferi mahvolmuştu.

Am I being too fussy?

Çok mu telaşlıyım?

Am I being too cruel with my thoughts there?

Düşüncelerimle çok mu acımasız davranıyorum?

I wonder.

Merak ediyorum.

Beatriz is another one who likes nuts.

Fındıkları seven bir diğer isim de Beatriz.

It would appear that a lot of people

Görünüşe göre pek çok insan

are nuts about nuts.

fındık konusunda delirmiş durumda.

We can describe a person as being nuts

Bir insanı

about something if they really like it.

gerçekten seviyorsa, bir şey için çıldırmış olarak tanımlayabiliriz.

You might say that the person is a little bit crazy.

Kişinin biraz deli olduğunu söyleyebilirsiniz.

Even a person who is nuts about something

Bir şeye deli olan bir insan bile

that means they are crazy for it.

onun için deli olduğu anlamına gelir.

They love it very much.

Onu çok seviyorlar.

Hello.

Merhaba.

Also to Magdalena.

Ayrıca Magdalena'ya.

Pretzel with some butter is a good snack.

Biraz tereyağlı çubuk kraker iyi bir atıştırmalıktır.

It is very popular here in Germany.

Almanya'da burada çok popüler.

Is that pretzel or pretzel?

Pretzel mi yoksa kraker mi?

I don't know what a Brazil is.

Brezilya'nın ne olduğunu bilmiyorum.

I know what a pretzel is.

Tuzlu krakerin ne olduğunu biliyorum.

Pretzel things are very nice, by the way.

Pretzel şeyler çok güzel bu arada.

I do like eating pretzels.

Simit yemeyi severim.

Very nice as

Beatriz

Beatriz

appears to

be going on a journey or taking a journey.

bir yolculuğa çıkıyor veya bir yolculuğa çıkıyor gibi göründüğü için çok hoş.

Have you been someone?

birisi oldun mu

Apparently, Beatriz

Görünüşe göre Beatriz

has been taking a journey and it took 11 hours.

bir yolculuğa çıkmış ve bu 11 saat sürmüş. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

I have to be honest with you, I don't think I could sit on a bus

Sana karşı dürüst olmalıyım, otobüste

for 11 hours without any break.

11 saat hiç ara vermeden oturabileceğimi sanmıyorum.

I think.

I think I would have a lot of problems with that,

Bence. Özellikle tuvalete gitmem gerekirse,

bununla ilgili pek çok sorunum olacağını düşünüyorum

especially if I needed to go to the toilet.

.

You say?

Diyorsun?

Because they do have now. Yes.

Çünkü artık sahipler. Evet.

I know what you're going to say, Mr.

Ne söyleyeceğinizi biliyorum Bay

Duncan.

Nowadays you can get on a bus and the buses are very large

Duncan.

Günümüzde bir otobüse binilebiliyor ve otobüsler çok büyük

and at the back they normally have a toilet.

ve normalde arkalarında bir tuvalet var.

The only problem is I am not the only person on the bus.

Tek sorun, otobüsteki tek kişi ben değilim.

Other people are also travelling on the bus at the same time

Diğer insanlar da aynı anda otobüste seyahat ediyor

and they also want to go to the toilet and quite often

ve onlar da tuvalete gitmek istiyor ve çoğu zaman

some people

bazı insanlar

do not take care

when they are in the bus toilet.

otobüs tuvaletindeyken dikkat etmiyorlar.

Let's just say

it can get a little bit messy.

Biraz dağınık olabileceğini söyleyelim.

So that's one of the reasons why I would never sit on a bus

Bir otobüste asla

for a very long time, because I think it would drive me crazy.

çok uzun süre oturmamamın nedenlerinden biri de bu, çünkü bu beni çıldırtacağını düşünüyorum.

But also if you had to go to the toilet, there is a very good chance

Ama aynı zamanda tuvalete gitmeniz gerekiyorsa,

that the toilet will be a little messy to say the least.

tuvaletin en hafif tabirle biraz dağınık olma ihtimali çok yüksektir .

Meg Oh, hello, Meg. Oh,

Merhaba, Meg.

I get sick if I stay in any car for more than 30 minutes.

Herhangi bir arabada 30 dakikadan fazla kalırsam hasta olurum.

Yes, this is a very common problem with many people.

Evet, bu birçok insanda çok yaygın bir sorundur.

I am quite good if I'm sitting in the front seat.

Ön koltukta oturursam oldukça iyiyim.

If I sit in the front seat of the car, I'm okay.

Arabanın ön koltuğuna oturursam, iyiyim.

But if I sit in the back seat of a car for a long period of time,

Ama bir arabanın arka koltuğunda uzun süre oturursam,

the feeling of the the motion, the feeling of the movement

hareket hissi, yolun hareket hissi yavaş yavaş midemi

of the road will slowly make me feel

bulandırır

nauseous.

.

I will feel sick.

hasta hissedeceğim

Some people do. They actually vomit.

Bazı insanlar yapar. Aslında kusarlar.

They will actually throw up in the back of a car.

Aslında bir arabanın arkasına kusacaklar.

And I can't think of anything worse.

Ve daha kötü bir şey düşünemiyorum.

I'm sure there are worse things that you could clear up in the back of your car,

Eminim arabanızın arkasında temizleyebileceğiniz daha kötü şeyler vardır ,

but I think vomit must be one of the worst things of all.

ama bence kusma en kötü şeylerden biri olmalı.

That's one of the reasons why I will never be a taxi driver, I suppose.

Sanırım asla taksi şoförü olamayacak olmamın nedenlerinden biri de bu.

I wonder how many times a taxi driver,

Acaba bir taksi şoförü,

especially on a Friday or Saturday night

özellikle

when the pubs and the bars have closed

birahanelerin ve barların kapalı olduğu

and lots of people are walking around drunk.

ve bir sürü insanın sarhoş olduğu bir cuma veya cumartesi gecesi, merak ediyorum.

I wonder how many people or how many taxi drivers have to clean

Acaba kaç kişi veya kaç taksi şoförü

all of the vomit off the inside of their car?

arabasının içindeki tüm kusmuğu temizlemek zorunda?

Not very nice.

Çok iyi değil.

Claudia, is Claudia going?

Claudia, Claudia gidiyor mu?

I think Claudia might be going.

Sanırım Claudia gidiyor olabilir.

Oh, I see. Okay, then.

Ah anlıyorum. Tamam o zaman.

Claudia has a joke

Claudia trende bir şaka yapar

on the train.

.

There was a man playing a violin, and the sound was awful.

Keman çalan bir adam vardı ve ses korkunçtu.

Then he asked for money, but nobody gave him a single coin.

Sonra para istedi ama kimse ona tek bir kuruş vermedi.

So he said, I will ask you for money

Bunun üzerine, senden yine para isteyeceğim, dedi

again.

.

Oh, I will play a game.

Ah, bir oyun oynayacağım.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

So I suppose what you're saying is because he can't play the violin very well,

Yani sanırım keman çalamadığı için

he won't get any money anyway.

para alamayacağını söylüyorsunuz.

He still won't get any money. So

Yine para alamayacak. Yani

the the donations that the people will be

insanların vereceği bağışlar

giving are based on how well he plays the violin?

onun ne kadar iyi keman çaldığına bağlı mı?

I think so.

Bence de.

Hello.

Also to Louis Mendez.

Merhaba.

Ayrıca Louis Mendez'e.

Hello, Louis.

Merhaba Louis.

Nice to see you back here today.

Bugün seni tekrar burada görmek güzel.

So what about you?

Peki ya sen?

If you have a snack, especially late at night,

Bir şeyler atıştırırsanız, özellikle gece geç saatlerde,

something I used to do when I was much younger, I used to get up

çok daha gençken yaptığım bir şey,

in the middle of the night and I used to go down stairs.

gecenin bir yarısı kalkıp merdivenlerden aşağı inerdim.

When I was still living at home with my parents.

Hala ailemle evde yaşarken.

I used to go downstairs and I would sneak into the kitchen, sneak.

Aşağıya inerdim ve gizlice mutfağa girerdim, gizlice.

If you sneak, it means you move quietly

Gizlice girerseniz,

or steadily in a certain direction.

belirli bir yönde sessizce veya sabit bir şekilde hareket ettiğiniz anlamına gelir.

You sneak

Gizlice

downstairs, you sneak into the kitchen.

aşağı inersin, gizlice mutfağa girersin.

So I used to do it quite often.

O yüzden çok sık yapardım. Küçükken

I used to love having snacks in the middle of the night when I was young.

gecenin bir yarısı atıştırmayı çok severdim .

The only problem is, of course, as you get older,

Tek sorun, elbette yaşlandıkça

if you like to have snacks at night, it's not very healthy,

geceleri atıştırmayı seviyorsanız,

especially if you do it too often.

özellikle de çok sık yaparsanız çok sağlıklı olmuyor.

Talking of people who are really fit and healthy, we have Mr.

Gerçekten zinde ve sağlıklı insanlardan bahsetmişken,

Steve coming soon.

yakında Bay Steve geliyor.

Today we are looking at phrases, words and idioms

Bugün yollarla ve yolda olmakla ilgili deyimlere, kelimelere ve deyimlere bakıyoruz

connected to roads and being on the road.

.

All sorts of words and phrases coming up today.

Bugün her türlü kelime ve kelime öbeği geliyor.

So I hope you will stay with me.

Bu yüzden umarım benimle kalırsın.

We also have a little bit of sad news today.

Ayrıca bugün biraz üzücü bir haberimiz var.

Something sap that we're doing tomorrow.

Yarın yapacağımız saçma bir şey. Birazdan Bay Steve ile

And we will talk about that briefly as well in a few moments with Mr.

bundan da kısaca bahsedeceğiz

Steve.

Yes, he is on his way. Mr.

.

Evet, yolda. Bay

Steve is coming.

Steve geliyor. Bay

For those who like watching Mr.

Steve and listening to his words of wisdom, you won't have to wait much longer

Steve'i izlemeyi ve onun hikmetli sözlerini dinlemeyi sevenler için, daha fazla beklemenize gerek kalmayacak

Mr. Steve has officially put the garden to bed.

Bay Steve bahçeyi resmen yatağa koydu.

Well, almost anyway.

Neredeyse her neyse.

He has been busy this morning doing the very same thing.

Bu sabah aynı şeyi yapmakla meşguldü.

Talking with Mr. Steve. Guess what?

Bay Steve ile konuşuyorum. Ne oldu?

Can you guess? Yes.

Tahmin edebilir misin? Evet.

It's time for Mr.

Bay

Steve

Steve'in

to to do to do.

yapma zamanı.

Hello, it's Mr. Steve.

Merhaba, ben Bay Steve.

Hello, Mr. Duncan. Hello.

Merhaba, Bay Duncan. Merhaba.

Wonderful, beautiful viewers from across the world.

Dünyanın dört bir yanından harika, güzel izleyiciler. Sen.

You are.

You are loyal, lovely,

Sadıksın, sevimlisin,

eager to learn English.

İngilizce öğrenmeye heveslisin.

Yes, bursting to learn some English. I know you.

Evet, biraz İngilizce öğrenmek için can atıyorum. Seni biliyorum.

I can sense it.

hissedebiliyorum.

I can sense it.

hissedebiliyorum.

Can sense the desire to learn, to absorb.

Öğrenme, özümseme arzusunu hissedebilir.

I'm also sensing something.

Ben de bir şeyler hissediyorum.

Oh, Mr.

Bay

Duncan, it's a lovely day today outside.

Duncan, bugün dışarıda çok güzel bir gün var.

It's very strange, though, because it's been everything.

Yine de çok garip, çünkü her şey oydu. Sanki

It keeps going dark as if it's going to rain.

yağmur yağacakmış gibi karanlık devam ediyor.

But anyway, it's me.

Ama ne olursa olsun, benim.

It's nice to have you here, by the way.

Bu arada, burada olman güzel.

You are all so lovely as the song.

Hepiniz şarkı kadar güzelsiniz.

You know the song, don't you know?

Şarkıyı biliyorsun, bilmiyor musun?

You are so beautiful to me

Benim için çok güzelsin

You are all so beautiful Can't you see

Hepiniz çok güzelsiniz

something like that?

Böyle bir şey göremiyor musunuz?

No idea what that song is for anyway.

Zaten o şarkının ne için olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.

I was saying it's so warm and it's the 2nd of October

Diyordum ki hava çok sıcak ve bugün 2 Ekim

and it's something like 60 degrees outside 60.

ve 60'ın dışında 60 derece gibi bir şey.

It's very warm, really very warm outside.

Dışarısı çok sıcak, gerçekten çok sıcak.

It's hot in here, which is very hot in here.

Burası çok sıcak, burası çok sıcak.

And it's good because we don't have to with the rising energy costs.

Ve bu iyi çünkü artan enerji maliyetleriyle uğraşmak zorunda değiliz.

We don't have to put the heating on.

Kaloriferi açmamıza gerek yok.

Come on.

At the moment, let's not talk about that.

Hadi.

Şu anda bunun hakkında konuşmayalım.

But, you know, paying double, at least, aren't we? Yes.

Ama en azından iki katını ödüyoruz, değil mi? Evet.

Okay. Stop it.

Tamam aşkım. Yapma.

I'm just saying I'm just saying the advantages,

Sadece avantajlarını söylüyorum,

you know, we don't have to put the heating on and use any expensive energy.

ısıtmayı açıp pahalı enerji kullanmamıza gerek yok.

Well, you know, a lot of people would be thinking along those lines.

Pek çok insan bu doğrultuda düşünürdü.

They probably will. But they probably don't want to think about it right now.

Muhtemelen yapacaklar. Ama muhtemelen şu anda bunu düşünmek istemiyorlar.

Saving the money.

Parayı kurtarmak.

So the thing with October, of course, October here,

Yani Ekim ile ilgili olan şey, elbette, burada Ekim,

it's the strange transition between summer and autumn.

yaz ve sonbahar arasındaki garip geçiş.

So so during October, you can have some quite nice weather.

Yani Ekim ayı boyunca oldukça güzel havalar yaşayabilirsiniz. Ekim ayında bile

You can have some really nice warm weather, even during October,

gerçekten güzel sıcak havalara sahip olabilirsiniz ki

which is always very welcome.

bu her zaman memnuniyetle karşılanır.

Of course, we have a little bit of sad news as well.

Tabii bir de üzücü haberimiz var.

Tomorrow we are we are giving Mr.

Yarın biz,

Stevenson a send off tomorrow when we are.

yarın olduğumuzda Bay Stevenson'ı uğurluyoruz.

And thank you very much.

Ve sana çok teşekkür ederim.

I could see some comments, Beatrice and a few others as well.

Bazı yorumlar görebiliyordum, Beatrice ve birkaç kişi daha.

Yes, I am feeling feeling better,

Evet, kendimi daha iyi hissediyorum,

but obviously tomorrow's a bit of a big day,

ama görünüşe göre yarın biraz büyük bir gün,

so hopefully that will go well

bu yüzden umarım bu iyi geçer

and then I you know, you can start to move on a bit.

ve sonra bilirsin, biraz ilerlemeye başlayabilirsin.

It's taken me I'm doing the eulogy, Mr.

Methiyeyi ben yapıyorum Bay

Duncan, for those who don't know what a eulogy is,

Duncan, methiyenin ne olduğunu bilmeyenler için,

a eulogy is normally a short biography

methiye normalde

that is read out about the person who has passed away.

ölen kişi hakkında okunan kısa bir biyografidir.

So tomorrow, during Mr.

Yani yarın, Bay

Steve's mother's funeral, Steve will be delivering the eulogy.

Steve'in annesinin cenazesi sırasında, Steve övgüyü sunacak.

Yes, it's sort of

Evet, bu bir nevi

talking about mum,

annemden,

her life, what she was like, her personality,

onun hayatından, nasıl biri olduğundan, kişiliğinden,

the things she did in her life.

hayatında yaptığı şeylerden bahsediyor.

That's what we do here.

Burada yaptığımız şey bu.

It's going to be about five, 10 minutes long.

Yaklaşık beş, 10 dakika sürecek.

It's taken me.

Beni aldı.

I have written and rewritten it so many times. Mr.

Defalarca yazdım ve yeniden yazdım. Bay

Duncan Yes, probably about five times I've rewritten it.

Duncan Evet, muhtemelen yaklaşık beş kez yeniden yazdım.

It must have taken me three or four days in total to keep right.

Doğru tutmam toplamda üç veya dört gün sürmüş olmalı.

And but anyway, I won't because I want to do a good job.

Ve her neyse, yapmayacağım çünkü iyi bir iş çıkarmak istiyorum.

Everyone wants to do a good job of that.

Herkes bu konuda iyi bir iş çıkarmak istiyor.

Yes. The grandchildren a helping as well.

Evet. Torunlar da yardım ediyor.

They're going to be reading things.

Bir şeyler okuyacaklar.

So it's not just going to be me, but.

Yani sadece ben olmayacağım, aynı zamanda.

Yes. And I thank you for all your good wishes.

Evet. Ve tüm iyi dilekleriniz için teşekkür ederim.

And and another thing to mention and this this I think I'm mentioning it

Ve bahsedilmesi gereken başka bir şey ve bundan bahsettiğimi düşünüyorum

because I am sort of involved tomorrow during coronavirus.

çünkü yarın koronavirüs sırasında bir nevi işin içinde olacağım .

Do you remember, Steve, during COVID, a lot of services

Hatırlıyor musun Steve, COVID sırasında

were taking place in church weddings and also funerals.

kilise düğünlerinde ve cenazelerde birçok ayin yapılıyordu.

But what I found interesting is a lot of people were during the lockdown and the pandemic,

Ama ilginç bulduğum şey, birçok insanın tecrit ve salgın sırasında,

they were actually live streaming through the Internet,

aslında İnternet üzerinden canlı yayın yaptıkları,

the actual funeral, the actual service.

gerçek cenaze töreni, gerçek hizmet.

So we had the idea, didn't we,

Bu yüzden hafta boyunca bir fikrimiz vardı, değil mi

during the week, because a lot of your mum's friends who are also elderly

, çünkü annenin yaşlı olan birçok arkadaşı

can't come to the actual funeral tomorrow.

yarınki gerçek cenazeye gelemeyecek. Rachel artık olduğu

Mum's family, who live a long way away because she

için çok uzakta yaşayan annemin ailesi,

Rachel is now isn't where she was born and grew up.

onun doğup büyüdüğü yerde değil.

But most of her family are still where Mum was originally born.

Ama ailesinin çoğu hâlâ annemin doğduğu yerde.

A long way off.

Çok uzak.

It's a long way off and they're, you know, the same age as mum, if not older.

Uzun bir yol var ve onlar, bilirsiniz, annemle aynı yaştalar, hatta daha yaşlılar.

So I, I had a, I had an idea, I had a brainwave.

Yani benim bir fikrim vardı, bir beyin dalgam vardı.

We could either livestream them the service

so people who couldn't get there for various reasons can watch it.

Çeşitli nedenlerle oraya ulaşamayan insanların izleyebilmesi için onlara hizmeti canlı yayınlayabiliriz.

But we found out that that is not possible because the church

Ancak kilisenin

does not have any connectivity or any good connectivity.

herhangi bir bağlantısı veya iyi bir bağlantısı olmadığı için bunun mümkün olmadığını öğrendik. Bir

So the next best thing is I'm going to put a camera there tomorrow

sonraki en iyi şey, yarın oraya bir kamera koyacağım

and we will be able to let those

ve

who couldn't attend actually watch the video.

katılamayanların videoyu gerçekten izlemelerine izin verebileceğiz.

So that's something we're doing separate from all of this.

Yani bu, tüm bunlardan ayrı olarak yaptığımız bir şey .

It's not here.

Burada değil.

It's not on here.

Burada değil.

It won't be here, but it's something private and away.

Burada olmayacak, ama özel ve uzakta bir şey.

But I thought it was quite interesting how many people have been using technology

Ama bu kadar çok insanın teknolojiyi bizim daha

in ways that we didn't before.

önce kullanmadığımız şekillerde kullanmasının oldukça ilginç olduğunu düşündüm.

So so in the past you don't normally film funerals.

Yani geçmişte normalde cenazeleri filme almazdınız.

Those are very unusual.

Bunlar çok sıradışı.

We hadn't thought about doing it, but some of mum's siblings so have brothers and sisters

Yapmayı düşünmemiştik ama annemin bazı kardeşleri yarın gelemeyecek abileri ve ablaları var

who can't come tomorrow, have asked if we can record it

, izlesinler diye kaydedip kaydedemeyeceğimizi sordular

so that they can watch it because we weren't certainly weren't going to do that.

çünkü kesinlikle gitmeyecektik. yap bunu.

But we will now and obviously make it available to

Ama şimdi ve tabii ki

to family members that can't go.

gidemeyen aile üyelerine sunacağız.

So it won't it won't be published here.

Yani burada yayınlanmayacak.

It won't be on my YouTube channel. It's going to be somewhat private.

YouTube kanalımda olmayacak . Biraz özel olacak.

But I was I was quite fascinated by that period of time

Ama

where people were using livestreaming for for things that you don't normally.

insanların normalde yapmadığınız şeyler için canlı yayını kullandıkları o dönemden oldukça etkilenmiştim.

Yes. Broadcast or show like that

Evet. Böyle bir yayın ya da program

would seem inappropriate, wouldn't it? Yes.

uygunsuz görünebilir, değil mi? Evet.

Although Century Victoria says that,

Century Victoria,

of course, in Italy during the COVID and in here many other parts of the world

elbette, COVID sırasında İtalya'da ve burada dünyanın tecritlerin olduğu diğer birçok yerinde

where there were lockdowns, many people passed away without any funerals.

, birçok insanın cenaze töreni yapılmadan vefat ettiğini söylese de.

And many people passed away in hospital,

Ve daha da üzücü olan birçok insan hastanede hayatını kaybetti

which is even sadder.

.

They couldn't visit their their relatives or loved ones in hospital because, you know.

Akrabalarını , sevdiklerini hastanede ziyaret edemediler çünkü biliyorsunuz.

But we won't get we won't go into that.

Ama buna girmeyeceğiz.

No, but that's so so that's what I'm doing tomorrow.

Hayır, ama bu yüzden yarın yapacağım şey bu.

So I am kind of involved and technical, but I'm only going

Bu yüzden biraz ilgili ve teknik biriyim ama

to have the camera standing at the back of the hall.

kamerayı sadece salonun arkasında tutacağım.

I won't be doing anything else.

Başka bir şey yapmayacağım.

I won't be operating it because I will be sitting with Mr.

Ben çalıştırmayacağım çünkü Bay Steve ile oturacağım

Steve.

.

Hopefully we will make it through really.

İnşallah gerçekten atlatırız.

And to to lighten the mood a little.

Ve ortamı biraz yumuşatmak için.

Hello, Willian.

Merhaba Willian.

Willian wants one of your t shirts.

Willian tişörtlerinden birini istiyor.

Really? Yes.

Gerçekten mi? Evet.

I might make these available.

Bunları kullanılabilir hale getirebilirim.

So this is a t shirt that I designed myself.

Bu benim kendi tasarladığım bir tişört.

Do you like that?

Bunu beğendin mi?

I'm an English addict.

Ben bir İngiliz bağımlısıyım. Sen

Are you? Yes.

? Evet.

I like this t shirt.

Bu tişörtü beğendim.

It took me a while to design it and get it printed.

Onu tasarlamak ve basmak biraz zamanımı aldı.

But yes, I do have

Ama evet,

this t shirt, but I might in the future.

bu tişört bende var ama gelecekte olabilir.

It depends, Steve, to be honest, on how many people want them, but I might actually start selling these.

Dürüst olmak gerekirse, Steve, kaç kişinin onları istediğine bağlı, ama aslında bunları satmaya başlayabilirim.

So if you are interested in having in an English addict t shirts,

Bu nedenle, bir İngiliz bağımlısı tişörtüne sahip olmakla ilgileniyorsanız ,

I can very easily get them made

onları çok kolay bir şekilde yaptırabilir

and have them available on my YouTube channel for a modest price.

ve YouTube kanalımda mütevazı bir fiyata sunabilirim.

For a modest price, you know, maybe, you know, £1,000, something like that

Mütevazı bir fiyat için, bilirsin, belki, bilirsin, 1000 sterlin,

for a fan.

bir hayran için böyle bir şey.

Actually, Steve, you're not far off.

Aslında Steve, çok uzakta değilsin.

Said, don't talk about that terrible virus.

Dedi ki, o korkunç virüs hakkında konuşma. bende

I've got it.

var

Oh, I see now.

Ah, şimdi görüyorum.

Oh, well, it's very good of you to come on the live stream today with that.

Bugün canlı yayına bununla gelmen çok iyi.

It is a terrible virus Victoria points out.

Victoria'nın işaret ettiği korkunç bir virüs.

Of course, I mean that it was very hard in Italy.

Tabii ki, İtalya'da çok zor olduğunu kastediyorum.

They really did suffer, particularly at the beginning because they were one of the first countries

Özellikle başlangıçta gerçekten acı çektiler, çünkü gerçekten acı çeken ilk ülkelerden biriydiler

to really suffer and they pretty much had it all the way through.

ve neredeyse tüm yol boyunca bu acıyı yaşadılar.

I think it was extremely tough

Bence İtalya'da son derece zordu

in Italy

because they went through it before everybody else really didn't.

çünkü herkesten önce onlar bunu yaşadı .

I think one of first European countries to to have to go into lockdown and all that sort of thing.

Bence karantinaya girmek zorunda kalan ilk Avrupa ülkelerinden biri ve bu tür şeyler.

Yes, it was very hard. Yes.

Evet, çok zordu. Evet.

So today we are talking about other things we've been talking about snacks, Steve.

Bugün atıştırmalıklardan bahsettiğimiz diğer şeylerden bahsediyoruz , Steve.

Yes. And I was showing a couple of my favourite snacks.

Evet. Ve en sevdiğim atıştırmalıklardan birkaçını gösteriyordum.

If I'm in a hurry, I like I like to eat crackers

Acelem varsa, kraker yemeyi severim

because they're very convenient and you can put a piece of cheese on the top

çünkü çok uygundurlar ve üstüne bir parça peynir koyabilirsiniz

and then suddenly you have a complete meal.

ve sonra aniden tam bir yemek yersiniz.

Max Post changes.

Maksimum Gönderi değişiklikleri.

So crackers Max Po said that they eat crackers

Yani kraker Max Po, krakerleri

as snacks with salt.

tuzlu atıştırmalık olarak yediklerini söyledi.

I presume you mean salty crackers, which those are. Hmm.

Sanırım tuzlu krakerleri kastediyorsun, ki bunlar da öyle. Hmm.

Sorry, Mr. Duncan, I interrupted you. There are these. These.

Üzgünüm Bay Duncan, sözünü kestim. Bunlar var. Bunlar.

These are lovely.

I love crackers very much.

Bunlar çok güzel.

Krakerleri çok seviyorum.

And I like the sound that they make.

Ve çıkardıkları sesi seviyorum.

When you eat them, you crunch into them.

Onları yediğinizde, onları ezersiniz.

We're eating live.

Canlı yiyoruz.

Not for the first time, actually.

Aslında ilk defa değil.

That one has gone slightly soft. It's been out for a while.

Bu biraz yumuşadı. Bir süredir çıkıyor.

But yeah, they are nice because sometimes you don't always want something sweet.

Ama evet, hoşlar çünkü bazen canınız her zaman tatlı bir şey istemez.

And so a cracker or just

Ve böylece bir kraker ya da sadece

that bread with a bit of butter on is quite nice.

biraz tereyağlı ekmek oldukça güzel. Her ne kadar

You want to avoid it like this, although bread which is oh, a little bit of butter or marmalade.

ah olan ekmek, biraz tereyağı veya marmelat olsa da, bundan kaçınmak istersiniz.

So there is nothing else on this sandwich.

Yani bu sandviçte başka bir şey yok.

It is just butter and it's nice.

Bu sadece tereyağı ve güzel.

Sometimes you just want to eat something quickly.

Bazen sadece hızlıca bir şeyler yemek istersiniz.

So I love having a piece of bread with

Bu yüzden bir yapbozun üzerinde bir parça ekmeğe sahip olmayı seviyorum

well over a puzzle.

.

The Queen used to like having jam sandwiches or marmalade sandwiches.

Kraliçe reçelli sandviçleri veya marmelatlı sandviçleri severdi.

That was one of her favourites.

Bu onun favorilerinden biriydi.

I have those at lunchtime as well because obviously I'm royalty.

Onları öğle yemeğinde de yerim çünkü açıkçası kraliyet mensubuyum.

I didn't,

you know, I mean, it's interesting, isn't it, how the queen does it and then I do it as well.

Ben yapmadım,

yani, ilginç, değil mi, kraliçe bunu nasıl yapıyor ve sonra ben de yapıyorum.

And I didn't even know she did it because, you know, royal people, they, you know, important people,

Ve bunu onun yaptığını bile bilmiyordum çünkü, bilirsiniz, kraliyet insanları, onlar, bilirsiniz, önemli insanlar,

they just sort of connect somehow through the through the aether.

bir şekilde eter aracılığıyla bir şekilde bağlantı kurarlar.

What am I talking about? I don't know.

Ne hakkında konuşuyorum? Bilmiyorum.

Lots of people were talking about those snacks.

Pek çok insan bu atıştırmalıklardan bahsediyordu.

Claudia Hmm.

Claudia Hmm.

Doesn't usually have snacks.

Genellikle atıştırmalıkları yoktur. Onun

She has coffee instead, but if she is having a snack, she'll have nuts.

yerine kahvesi var, ama bir şeyler atıştırıyorsa fındık yer. Daha

Almonds, to be precise.

doğrusu badem.

Yes, I like almonds.

Evet, badem severim.

I tend to have them at breakfast, but you can have them any time.

Onları genellikle kahvaltıda yerim, ama onları istediğin zaman yiyebilirsin.

Very healthy nuts are as a snack, but sometimes you just want something sweet, don't you?

Çok sağlıklı kuruyemişler atıştırmalıktır ama bazen canınız sadece tatlı bir şeyler ister, değil mi?

So that's Claudia with her.

Demek yanında Claudia var.

Almonds, coffee, by the way, I've had to give up coffee.

Badem, kahve bu arada kahveden vazgeçmek zorunda kaldım.

Haven't I missed

that short story?

O kısa hikayeyi özlemedim mi?

Yes. So when I'm a bit stressed,

Evet. Bu yüzden biraz stresli olduğumda,

sometimes I get a bit erratic heart beat

bazen biraz düzensiz kalp atışlarım oluyor

and over the last few weeks since the problem, you know, with my mum and everything,

ve sorundan bu yana son birkaç haftadır, bilirsiniz, annemle ve her şeyle,

I've been suffering a bit that way and my heart's been going erratic beats.

biraz bu şekilde acı çekiyorum ve kalbim atıyor düzensiz vuruşlar Bunun

So I went to the doctor about it. It's a bit concerned.

üzerine doktora gittim. Biraz endişeli.

The first thing she said to me was Stop drinking coffee.

Bana söylediği ilk şey kahve içmeyi bırak oldu.

And, you know, it's it works because I think if you're a bit stressed,

Ve işe yarıyor çünkü bence biraz stresliyseniz

you more sensitive to things like caffeine.

kafein gibi şeylere karşı daha hassassınız.

So I've gone swap to decaf coffee

Bu yüzden kafeinsiz kahveye geçtim

and when I have to pour half away

ve yarısını döküp

and fill it with water and it seems to be working, I don't miss it.

suyla doldurmam gerektiğinde ve işe yarıyor gibi göründüğünde, onu kaçırmıyorum.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

So you've been having too much caffeine, although I only have three cups a day,

Yani ben günde sadece üç fincan almama rağmen sen çok fazla kafein alıyorsun,

so I don't think that's very much.

bu yüzden bunun çok fazla olduğunu düşünmüyorum.

But anyway, I stopped it for now and that seems to work. So

Ama her neyse, şimdilik durdurdum ve işe yarıyor gibi görünüyor. Peki

who as we've talked. Yes.

konuştuğumuz gibi kim. Evet.

Toasted bread with melted cheese as Christina.

Christina gibi eritilmiş peynirli kızarmış ekmek. Kulağa

Well so that sounds nice.

hoş geliyor.

So cheese. What's melted? Melted could be melted.

Yani peynir. Ne eridi? Erimiş eritilebilir.

Could be melted cheese on toast toasted bread.

Kızarmış ekmek üzerine eritilmiş peynir olabilir.

And Dorothy uses

Dorothy de

white bread as as a pizza based good idea as well.

beyaz ekmeği pizza temelli iyi bir fikir olarak kullanıyor.

Yeah.

Evet.

Why, why go out and buy a pizza base when you can just use a bit of bread

Neden, bir parça ekmek kullanıp

and then spread some nice sauce on it, which is what he's doing.

üzerine güzel bir sos sürebildiğiniz zaman, neden dışarı çıkıp bir pizza tabanı satın alıyorsunuz, onun yaptığı da bu.

I hope you're enjoying watching me eat my snack because I am a little bit hungry.

Umarım abur cuburumu yerken beni izlemekten keyif alıyorsundur çünkü biraz açım.

We'd love to know what you are. The snacks are, but.

Ne olduğunuzu bilmek isteriz. Atıştırmalıklar, ama.

Oh, crackers. Here we are.

Ah, krakerler. Buradayız.

Christina says crackers with Nutella.

Christina, Nutella ile kraker diyor.

Oh, yes.

Oh evet.

I don't like Nutella.

Nutella'yı sevmiyorum.

That's chocolate.

Bu çikolata.

With the almonds, I get chocolate and almond paste.

Bademlerle çikolata ve badem ezmesi alıyorum.

You know, I've never tried it. I would like to

Biliyor musun, hiç denemedim.

I tend to like these sort of healthy snacks. Mr.

Bu tür sağlıklı atıştırmalıkları sevme eğilimindeyim. Bay

Duncan Here's one that

Duncan İşte şu

I'm eating at the moment.

anda yediğim bir tanesi.

I'll show it to the lovely viewers.

Güzel izleyicilere göstereceğim.

I'm doing that correctly. Mr. Duncan Very good.

Bunu doğru yapıyorum. Bay Duncan Çok iyi.

So this is a fibre and fruit bar.

Yani bu bir lif ve meyve barı.

It says it's fibre packed, packed with fibre fibre.

Elyaf dolgulu, lif lifi ile paketlenmiş olduğunu söylüyor.

So that's good for your gut, isn't it?

Bağırsaklarınız için iyi, değil mi?

And it's got dark chocolate and sea salt in it.

Ve içinde bitter çikolata ve deniz tuzu var.

And I'm going to have to resist opening and eating this.

Ve bunu açıp yemek için direnmek zorunda kalacağım .

Maybe I'll wait till you do some kind of monologue, Mr.

Belki bir tür monolog yapmanızı beklerim, Bay

Duncan. A monologue.

Duncan. Bir monolog.

So that's when somebody just has a speech and it's just them.

İşte o zaman birisi sadece bir konuşma yapar ve bu sadece onlar olur.

One person is talking, one person is talking, which I will be doing tomorrow at the funeral.

Bir kişi konuşuyor, bir kişi konuşuyor ki yarın cenazede yapacağım. Methiyeyi yaptığımda

That'll be a monologue

bu bir monolog olacak

when I deliver the eulogy.

.

So this is fruit nut

Yani bu

with dark chocolate and sea salt.

bitter çikolata ve deniz tuzu ile meyve fındık.

Eat natural.

They come in, they come in boxes of five.

doğal ye.

İçeri giriyorlar, beşli kutular halinde geliyorlar.

And you can sponsors for this?

Ve bunun için sponsor olabilir misin?

Sadly not.

Ne yazık ki değil.

But I do like these.

Ama bunlar hoşuma gidiyor.

These particular ones.

Bu özel olanlar.

Although the bits of nut get stuck in your throat sometimes and make me cough,

Bazen fındık parçaları boğazınıza takılıp beni öksürtse de

you've got to be careful nuts.

dikkatli olmalısınız fındıklar.

The second is right.

İkincisi doğru.

There's nothing worse than getting a nut.

Fındık almaktan daha kötü bir şey yoktur.

Yes. Jammed in your throat.

Evet. Boğazında sıkışmış.

Yes. HBO,

Evet. HBO,

Max Po says.

diyor Max Po.

What about bread with chocolate and marmalade?

Peki ya çikolata ve marmelatlı ekmek?

Oh, that's an interesting idea.

Ah, bu ilginç bir fikir.

Chocolate and marmalade might try that later.

Çikolata ve marmelat bunu daha sonra deneyebilir.

You know what Colombo's favourite sandwich is?

Colombo'nun en sevdiği sandviç ne biliyor musun?

Peanut butter with raisins.

Fıstık ezmesi ile kuru üzüm.

I don't think.

sanmıyorum

I don't think I like the sound of that.

Bunun sesini sevdiğimi sanmıyorum.

I like peanut butter on bread, but

Fıstık ezmeli ekmeği severim ama

it's a bit dry to eat.

yemesi biraz kuru.

I find I can't get any saliva to swallow it.

Onu yutacak tükürüğüm olmadığını fark ediyorum.

There's something about the peanut butter and the bread together.

Fıstık ezmesi ve ekmeğin bir arada olduğu bir şey var.

It sort of soaks up all your saliva, and I can't swallow it.

Bir nevi tüm tükürüğünüzü emiyor ve ben onu yutamıyorum.

There's nothing worse when you're eating.

Yemek yerken daha kötü bir şey yok.

You get a dry mouth, makes your mouth get very dry.

Ağız kuruluğu yaşarsın, ağzının çok kurumasına neden olur.

At least I have my water today. My.

En azından bugün suyum var. Benim.

My elegant glass. A new one.

Zarif bardağım. Yeni bir.

Do you like my house? Good grief.

Evimi beğendin mi? İyi keder.

You might notice every week I will be using a different glass.

Her hafta farklı bir bardak kullanacağımı fark etmişsinizdir.

So this week we've gone very elegant.

Yani bu hafta çok şık olduk.

This week, look at that. Isn't that beautiful?

Bu hafta, şuna bak. Bu çok güzel değil mi? Bilim kurgu filminde

It looks like it looks like a glass that they use in a science fiction film.

kullandıkları bir bardağa benziyor .

Oh, Mr. Duncan.

Bay Duncan.

Christina, what about crackers with.

Christina, krakerlere ne dersin?

With Philadelphia cheese?

Philadelphia peyniri ile mi?

Yes. Now, in the fridge at the moment,

Evet. Şimdi, şu anda buzdolabında, içinde

there is a container with some Philadelphia cheese.

biraz Philadelphia peyniri olan bir kap var.

Soft cheese.

Yumuşak peynir.

Well, I had a friend who I went to university with

Üniversiteye birlikte gittiğim bir arkadaşım vardı

and he used to eat crackers with soft cream

ve her gece yumuşak krem ​​peynirli kraker yerdi

cheese on every night, constantly eating them.

, sürekli yerdi.

Belarus, he says I like coffee, but according sorry,

Beyaz Rusya'ya göre kahve severim diyor ama üzgünüm

but I've started to drink green tea. Yes.

ama yeşil çay içmeye başladım. Evet.

Well, green tea is supposed to be very healthy.

Yeşil çayın çok sağlıklı olması gerekiyor.

Black teas.

siyah çaylar

Good for you as well.

But green tea supposed to be even better.

Senin için de iyi.

Ama yeşil çayın daha da iyi olması gerekiyordu.

You know what? I'm going to say, Mr. Duncan?

Biliyor musun? Söyleyeceğim, Bay Duncan?

My favourite word at the moment is a healthy ingredient

Şu anda en sevdiğim kelime,

that's in skins of fruit and things that green tea.

meyve kabuklarında ve yeşil çayda bulunan sağlıklı bir bileşen.

Is it antioxidant qualities?

Antioksidan özelliği var mı?

It's a flavonoid or flavonoid.

Bu bir flavonoid veya flavonoid.

I think I mentioned it last night.

Sanırım dün gece bahsetmiştim. Sanki

It sounds like it sounds like something at the back of your throat.

gırtlağının arkasında bir şey varmış gibi geliyor.

But are you saying it right?

Ama doğru mu söylüyorsun?

Well, somebody it's some people say

Birisi, bazıları

flavonoids, some people say flavonoid.

flavonoid diyor, bazıları flavonoid diyor.

I don't know which is the correct one.

Hangisi doğru bilmiyorum.

So you just say both. I just say both.

Yani ikisini birden söylüyorsun. Sadece ikisini de söylüyorum.

So there's a 5050 chance that Mr.

Yani Bay

Steve has got it right.

Steve'in doğru anlama şansı 5050.

That's good.

Bu iyi.

I like those odds, Irfan said.

Bu olasılıkları seviyorum, dedi İrfan.

That's interesting when he says it's not good to consume coffee.

Kahve tüketmenin iyi olmadığını söylemesi ilginç.

Is he stressed now?

Şimdi stresli mi?

Because you've already got sort of adrenalin, already got things

Çünkü sende zaten bir çeşit adrenalin var,

stimulating your heart, like adrenaline and cortisol being released.

adrenalin ve kortizolün salınması gibi kalbini harekete geçiren şeyler zaten var.

So if you add caffeine into that, it's just going to make things worse.

Yani buna kafein eklerseniz, işleri daha da kötüleştirecek.

And if I said my left eye started twitching

Ve eğer sol gözüm seğirmeye başladı

and it went on for two weeks and the doctor advised me not to have coffee,

ve bu iki hafta sürdü ve doktor bana kahve içmememi tavsiye etti dersem, şey,

well, I get that sometimes it sort of just sort of starts twitching, although although to

bazen bir şekilde seğirmeye başladığını anlıyorum, gerçi size karşı

be honest with you, various parts of your body do sometimes spontaneously start twitching.

dürüst olmak gerekirse, çeşitli Vücudunuzun bazı kısımları bazen kendiliğinden seğirmeye başlar.

That is true. Yes.

Bu doğru. Evet.

So maybe I should maybe I'm sensitive to caffeine, but then I'm always stress.

Yani belki de yapmalıyım, belki kafeine karşı hassasım ama sonra hep stresliyim.

I'm always going to be sensitive.

Her zaman duyarlı olacağım.

That's true. Too too caffeine.

Bu doğru. Çok fazla kafein.

So, yeah, you know, we love talking about the English language

Yani, evet, bilirsiniz, İngilizce hakkında konuşmayı seviyoruz

and there are many parts of English that sometimes cause confusion,

ve İngilizcenin bazen kafa karışıklığına,

but also sometimes cause controversy.

bazen de tartışmaya neden olan pek çok yönü var.

One particular part of the English

İngiliz dilinin belirli bir kısmı

language is the apostrophe O.

kesme işareti O'dur.

Over the years, as many people have argued about the apostrophe

Yıllar boyunca, birçok insanın kesme işareti hakkında tartıştığı gibi ve

and there was for a few years

birkaç yıldır iyelik kesme işaretinin kullanımından

a large movement of people complaining

şikayet eden büyük bir insan hareketi vardı

about the use of the possessive apostrophe.

.

And I thought it was interesting to mention this because

Ve bundan bahsetmenin ilginç olduğunu düşündüm çünkü

yesterday we were walking in town and we noticed that there was a road sign.

dün kasabada yürüyorduk ve bir yol levhası olduğunu fark ettik.

Would you like to see the road sign? Okay, here it is.

Yol işaretini görmek ister misiniz? Tamam, işte burada.

So there is the road sign.

Yani yol işareti var.

You will notice that that particular road sign is actually possessive,

Bu belirli yol işaretinin aslında iyelik olduğunu fark edeceksiniz,

but there is no apostrophe.

ancak kesme işareti yok.

Oh that is disgraceful.

Ah bu utanç verici.

Naughty as list.

Liste kadar yaramaz.

Liz Truss would say that is a disgrace, however graceful.

Liz Truss, ne kadar zarif olursa olsun, bunun bir rezalet olduğunu söylerdi . Yolun diğer ucunda

If we look a little bit further along

biraz daha ileriye bakarsak

the road at the other end you will see that

there is an apostrophe, but

bir kesme işareti olduğunu göreceksiniz, ancak

this is no ordinary apostrophe

bu sıradan bir kesme işareti değil

because someone has actually added it.

çünkü birileri onu gerçekten eklemiş.

Yes, they've actually written the apostrophe

Evet, tabeladaki kesme işaretini

on the sign using a pen, which I think is amazing.

kalemle yazmışlar ki bence bu harika.

So somebody local realised the grammatical error. Yes.

Böylece yerel biri gramer hatasını fark etti. Evet.

From much Wenlock Town Council

Wenlock Belediye Meclisinden çok ve

and decided to go and add an apostrophe.

gidip bir kesme işareti eklemeye karar verdi.

You sure it wasn't you, Mr. Duncan?

Siz olmadığına emin misiniz, Bay Duncan?

It was definitely not. It really made us laugh.

Kesinlikle değildi. Bizi gerçekten güldürdü.

Yes, I think that's brilliant.

Evet, bence bu harika.

So someone's actually gone to the trouble of

Yani birisi gerçekten

putting an apostrophe on that particular sign.

o işarete kesme işareti koyma zahmetine girmiş.

And the reason why it should have one is because it's possessive.

Ve sahip olmasının nedeni sahiplenici olmasıdır.

So that particular sign says St Irwin's drive,

Bu özel işaret, St Irwin's Drive'ı söylüyor,

which is possessive because that particular drive

sahiplenici çünkü o belirli sürücü

or that particular road is named after

veya o belirli yol,

St Irwin's, one of the patron saints of this area.

bu bölgenin koruyucu azizlerinden biri olan St Irwin's'in adını taşıyor.

I think Welsh actually, because o n is a Welsh name.

Aslında Galce olduğunu düşünüyorum, çünkü o n bir Galce ismi.

So that actually is possessive

Yani bu aslında iyelik kipidir

and that's the reason why it should have an apostrophe.

ve bu yüzden kesme işareti olması gerekir.

However,

Ancak,

you can see that one, which is more modern.

daha modern olanı görebilirsiniz.

It is a modern sign.

Modern bir işarettir.

It does not have one,

Bir tane yok

and even this sign didn't have one.

ve bu işaretin bile bir tane yoktu.

And that's much older.

Ve bu çok daha eski.

But someone has gone to a great deal of trouble,

Ama birisi gerçekten bir kesme işareti eklemek için büyük bir zahmete,

a great deal of work to actually add an apostrophe to it.

büyük bir çalışmaya katlandı .

Isn't that just brilliant?

Bu harika değil mi?

I bet they walk past that every day and thought that really annoyed them.

Bahse girerim her gün oradan geçerler ve bunun onları gerçekten kızdırdığını düşünürler.

It must be like an English teacher or something. Yes.

İngilizce öğretmeni gibi bir şey olmalı. Evet.

Because the name st out there saying that drive

O yolun

or that road is St Edmunds, it belongs to them.

veya o yolun St Edmunds olduğunu söyleyen isim olduğu için, onlara ait.

Yes, it's named after them.

Evet, onların adını taşıyor.

And normally you will put a possessive

Ve normalde,

apostrophe rather like the way in which you would put an apostrophe

in a building that is dedicated to someone.

birine adanmış bir binaya kesme işareti koyduğunuz gibi, iyelik belirten bir kesme işareti koyacaksınız.

St Paul's Cathedral, for example, also has an apostrophe

Örneğin St Paul Katedrali'nde de kesme işareti vardır

because it's dedicated to that person.

çünkü o kişiye ithaf edilmiştir.

So anything named after someone,

Yani birinin adını taşıyan her şeyde,

anything that is dedicated to a person will always have an apostrophe.

bir kişiye adanan her şeyde her zaman kesme işareti olacaktır.

However, these days, especially with road signs,

Ancak bu günlerde, özellikle yol işaretleriyle birlikte,

a lot of people have stopped using the apostrophe.

birçok insan kesme işaretini kullanmayı bıraktı.

Maybe, Mr.

Belki de Bay

Duncan, we should go back next week and put the apostrophe in the one that hasn't got one

Duncan, önümüzdeki hafta geri dönüp

just to be pedantic and send a message to much.

bilgiçlik yapmak ve çoğu kişiye bir mesaj göndermek için kesme işareti olmayana kesme işareti koymalıyız.

Wenlock Town Council Shall we just go around much Wenlock

Wenlock Belediye Meclisi Wenlock'u biraz dolaşıp olmayan

and put apostrophes on everything where there isn't one?

her şeyin üzerine kesme işareti koyalım mı ? Kesme işareti kullanımının

Would you like to see some terrible examples of apostrophe use?

bazı korkunç örneklerini görmek ister misiniz ?

Here we go.

İşte başlıyoruz.

So here we go.

We have some awful uses of apostrophes.

İşte başlıyoruz.

Kesme işaretlerinin bazı korkunç kullanımları var.

So you might notice some of them.

Yani bazılarını fark edebilirsiniz.

Steve Straight away, for example, in the top left you will see toilets.

Steve Hemen sol üstte örneğin tuvaletleri göreceksiniz.

So there there is an apostrophe,

Yani kesme işareti var

but there shouldn't be because it's not possessive. No.

ama olmaması gerekiyor çünkü iyelik kipi değil. Hayır.

So those toilets don't belong to someone

Yani o tuvaletler birine ait değil

and something is not being named as belonging to the toilet.

ve bir şeyin tuvalete ait olduğu söylenmiyor.

They're just saying that there are a number of toilets. Yes.

Sadece birkaç tuvalet olduğunu söylüyorlar. Evet.

Which is number of toilets. Yes.

Hangisi tuvalet sayısıdır. Evet.

So quite often people will mistakenly put an apostrophe

Çoğu zaman insanlar yanlışlıkla çoğul anlamında kesme işareti koyarlar

to mean plural, when in fact, you don't need to put one.

, oysa aslında bir tane koymanıza gerek yoktur.

You don't need to just simply saying there that there are toilets there.

Orada sadece tuvaletler olduğunu söylemenize gerek yok .

So more than one toilet. Yes.

Yani birden fazla tuvalet. Evet.

And next to it, you can see men's room,

Yanında

which should have an apostrophe. Yes.

kesme işareti olması gereken erkekler tuvaletini görebilirsiniz. Evet.

So that one should have one, but it doesn't have.

Yani bir tane olmalı, ama sahip değil.

So you can see there are some good examples.

Böylece bazı iyi örnekler olduğunu görebilirsiniz.

I won't go through all of them because it will take me forever.

Hepsini gözden geçirmeyeceğim çünkü bu beni sonsuza kadar alacak.

You can you can have a look at them in your own leisure.

Boş zamanlarınızda onlara bir göz atabilirsiniz.

I think my favourite Steve must be the bottom.

Sanırım en sevdiğim Steve en alttaki olmalı.

Right.

Sağ.

So that is a well known chain of supermarket. Yes.

Yani bu iyi bilinen bir süpermarket zinciridir. Evet.

And over the years people have said that

Ve yıllar geçtikçe insanlar,

that particular company should not have an apostrophe

o şirketin

because it's Sainsburys and then as in the family name.

Sainsburys olduğu ve aile adında olduğu gibi kesme işareti olmaması gerektiğini söylediler.

But they are also people who argue that it is actually possessive

Ama onlar aynı zamanda

because that company belongs to the Sainsbury family.

şirketin Sainsbury ailesine ait olduğu için aslında sahiplenici olduğunu iddia eden kişilerdir.

So it would be Sainsbury's.

Yani Sainsbury's olurdu.

So you can see that quite often the apostrophe can cause

Gördüğünüz gibi, kesme işareti çoğu zaman

a lot of confusion but also a lot of

çok fazla kafa karışıklığına neden olabilir, ama aynı zamanda pek çok şeye de neden olabilir

as well.

.

It's amazing how angry people get

İnsanların İngilizce gramer kullanımına bu kadar sinirlenmesi inanılmaz

with the use of English grammar.

.

It's incredible some people will go into the street and they will fight.

Bazı insanların sokağa çıkması ve kavga etmesi inanılmaz.

They will actually go into the street.

Aslında sokağa çıkacaklar.

Steve Teachers or scholars of the English language,

Steve Öğretmenler veya İngiliz dili bilginleri

and they will go into the street and they will fight maybe with their fists

ve sokağa çıkacaklar ve belki yumruklarıyla

or with with objects like large chairs.

veya büyük sandalyeler gibi nesnelerle kavga edecekler.

It's true to hear Max Po, says Mr.

Max Po'yu duymak doğru, diyor Bay

Duncan, a hospital is named, for example, with Saints.

Duncan, örneğin bir hastanenin adı Saints.

It doesn't have to be just a Saints name, but anybody's name.

Bu sadece bir Aziz adı olmak zorunda değil, herhangi birinin adı olmak zorunda.

Should it have the apostrophe?

Kesme işareti olmalı mı?

Yes. Yes.

Evet. Evet.

If it's dedicated to that person.

O kişiye adanmışsa.

Doesn't have to be a saint, could be somebody, could be a politician or something.

Bir aziz olmak zorunda değil, birisi olabilir, bir politikacı ya da başka bir şey olabilir.

That opens somewhere.

Bu bir yerde açılıyor.

But yeah, definitely. If you've got a

Ama evet, kesinlikle.

hospital that's named

Adını

after a saint, then yeah, it's there.

bir azizden alan bir hastaneniz varsa, evet, oradadır.

And what you're saying is it's their hospital.

Ve orasının onların hastanesi olduğunu söylüyorsun.

Yeah. St whoever's hospital

Evet. St kimin hastanesiyse

so it should have an apostrophe.

kesme işareti olmalı.

So that's really what you can see there in those examples of uses Lewis is going or Pat uses.

Lewis'in gittiği veya Pat'in kullandığı kullanım örneklerinde gerçekten görebileceğiniz şey bu.

See you again soon, Lewis.

Yakında tekrar görüşürüz Lewis.

See you later, Lewis.

Sonra görüşürüz Lewis.

Take care.

Dikkatli ol. Bir

Until the next time we meet, we are talking about words and phrases.

dahaki görüşmemize kadar kelimeler ve deyimler hakkında konuşuyoruz.

Talking of roads.

Yollardan bahsetmek.

Isn't that strange?

Bu garip değil mi?

Some people say that I don't put any plan or have any plan

Bazı insanlar canlı yayınlarım için herhangi bir plan koymadığımı veya planım olmadığını söylüyor

for my live streams, but can I just say yes, I do.

, ancak evet diyebilir miyim, koyarım.

Sometimes I work incredibly hard.

Bazen inanılmaz sıkı çalışıyorum.

Coming up with all this stuff. I really do.

Tüm bu şeylerle geliyor. Gerçekten yaptım.

Tell Mike, you have to leave your messages on a bit longer because I never have time to read them.

Mike'a mesajlarını biraz daha uzun süre bırakman gerektiğini söyle, çünkü onları okumaya hiç zamanım olmuyor.

Yes, there is no point writing a message on the live chat

Evet, canlı sohbette mesaj yazıp

and then deleting it because there is a good chance we won't see it.

sonra silmenin bir anlamı yok çünkü görmeme ihtimalimiz yüksek .

I might miss that one.

Bunu özleyebilirim.

It doesn't even show up on the replay.

Tekrarda görünmüyor bile.

Hello anyway.

Yine de merhaba.

Hello.

Merhaba.

Right. It must have been something nasty about us.

Sağ. Bizimle ilgili kötü bir şey olmalı.

I'm joking.

Şaka yapıyorum.

It wouldn't surprise me.

Beni şaşırtmaz.

I'm joking.

Şaka yapıyorum.

There is.

Orada.

Williams says there's an apostrophe in McDonald's.

Williams, McDonald's'ta kesme işareti olduğunu söylüyor.

Yes, I would imagine that they would use an apostrophe in McDonald's

Evet,

because it is possessive.

iyelik kipi olduğu için McDonald's'ta kesme işareti kullanacaklarını düşünürdüm.

So McDonald's as in old McDonald's, far

Yani McDonald's, eski McDonald's, uzak

or McDonald's restaurants,

veya McDonald's restoranlarındaki gibi,

because you are expressing that as a possessive.

çünkü bunu iyelik kipi olarak ifade ediyorsunuz.

So maybe it used to say McDonald's restaurants.

Belki de eskiden McDonald's restoranları derdi.

So that would have an apostrophe then, wouldn't it. That's it.

Yani kesme işareti olurdu, öyle değil mi? Bu kadar.

So maybe Sainsbury's used to say Sainsbury's supermarkets or something, so they just kept the,

Yani belki Sainsbury, Sainsbury'nin süpermarketleri falan derdi, bu yüzden

they've just kept the apostrophe in because it used to be a longer phrase. Yes.

sadece kesme işaretini tuttular çünkü eskiden daha uzun bir ifadeydi. Evet.

So it is interesting how that still confuses people, even people who speak English

Bu yüzden hala insanların kafasının karışması ilginç, hatta İngilizce konuşan

and use English as their first language gets confused

ve İngilizceyi ilk dili olarak kullanan insanların bile

by that little tiny thing.

o küçücük şey yüzünden kafası karışıyor.

That little tiny apostrophe. The other one.

O küçük küçük kesme işareti. Diğeri.

Sorry, Mr. Jones.

Üzgünüm Bay Jones.

No, that's okay.

You're the one that always confuses me.

Hayır, sorun değil.

Her zaman kafamı karıştıran sensin. İki

Is the colon or the semicolon?

nokta üst üste mi yoksa noktalı virgül mü?

Maybe we can discuss that under the time when you should use a colon or a semicolon.

Belki bunu iki nokta üst üste veya noktalı virgül kullanmanız gerektiğinde tartışabiliriz. Ben

I'm talking about grammar, Mr.

gramerden bahsediyorum, Bay

Duncan. Oh, I know.

Duncan. A, biliyorum.

So, yes, that always gets me confused,

Yani, evet, bu her zaman kafamı karıştırıyor,

but maybe we can talk about that another time, you know.

ama belki bunu başka bir zaman konuşuruz, bilirsin.

G For a capital letter after a colon or a semicolon for the next word.

G İki noktadan sonra büyük harf veya bir sonraki kelime için noktalı virgül için.

We can discuss that another time, but that's quite a well subject.

Bunu başka bir zaman tartışabiliriz, ama bu oldukça iyi bir konu.

Even commas, even commas,

Virgüller bile, hatta

when we have commas in a sentence, can also cause

bir cümlede virgül olduğunda virgüller bile

a little bit of friction between English scholars.

İngiliz akademisyenler arasında biraz sürtüşmeye neden olabilir.

It happens. People always fall out.

Olur. İnsanlar her zaman düşer.

The other day I was watching television, Steve, and I was outraged.

Geçen gün televizyon izliyordum Steve ve çok öfkelendim.

Outraged.

öfkeli

It takes a lot to outrage me, but I was outraged by Marzia.

Beni kızdırmak için çok şey gerekiyor ama Marzia beni kızdırmıştı.

Do you want to know why?

Nedenini bilmek ister misin?

Was it something to do with the the pound going down?

Pound'un düşmesiyle bir ilgisi var mıydı?

Have nothing to do with that.

Bununla hiçbir ilgisi yok.

I'm sick of hearing about that.

Bunu duymaktan bıktım.

People going.

İnsanlar gidiyor.

By the way, you to get enough to vote.

Bu arada, yeterince oy alacaksın.

See you later, Marsha.

Sonra görüşürüz Marsha.

You're voting, are you? Because Brazil today.

Oy veriyorsun, değil mi? Çünkü bugün Brezilya.

Yes. Are voting for someone

Evet.

who may or may not be the new leader of Brazil.

Brezilya'nın yeni lideri olabilecek veya olmayabilecek birine oy veriyorsunuz.

So we will have to see.

Bu yüzden görmemiz gerekecek. Bu

There is a great video, by the way, of the current leader dancing.

arada, şu anki liderin dans ettiği harika bir video var.

He's dancing.

O dans ediyor.

It is just a pair of shorts.

Bu sadece bir şort.

It's very good.

Çok iyi.

Controversial, controversial.

Tartışmalı, tartışmalı.

A lot of guns around.

Etrafta bir sürü silah var.

Be careful, Marcia.

Dikkatli ol Marcia.

So it's a strange thing to say.

Bu yüzden söylemesi garip bir şey.

I was reading today that it is this.

Bugün bu olduğunu okuyordum.

A lot of people own guns now in Brazil, okay.

Artık Brezilya'da birçok insanın silahı var, tamam mı?

Because the laws have been relaxed

Çünkü

over the last few years.

son yıllarda yasalar gevşetildi.

So the implication is that if a certain person doesn't get in, people might take to the streets.

Yani, belli bir kişi içeri girmezse, insanlar sokaklara dökülebilir.

Okay, so be careful.

Tamam, o yüzden dikkatli ol.

Massie, can we just say we don't condone?

Massie, göz yummadığımızı söyleyebilir miyiz?

Of course we don't. We don't. And

Tabii ki yapmıyoruz. yapmıyoruz. Peki

what were you saying, Mr.

ne diyordunuz Bay

Duncan?

Duncan?

I was outraged. Outraged?

çileden çıktım. Öfkeli mi?

There were people on television. Yes.

Televizyonda insanlar vardı. Evet.

Do you have to do that?

Bunu yapmak zorunda mısın?

Got an edge? Yes. Go on.

Bir avantajın var mı? Evet. Devam et.

You've got a niche down there.

Aşağıda bir nişin var.

Somebody I won't tell you where it is. I thought.

Sana nerede olduğunu söylemeyeceğim biri. Düşündüm.

Let's just say it's one of his now.

Diyelim ki artık ondan biri.

A thigh. It was a thigh.

Yüksekte. Bir uyluktu.

You were outraged?

Öfkelendin mi?

I was outraged aged the other day.

Geçen gün öfkelendim.

I put the TV on for some light relaxation, as you do.

Ben de senin gibi biraz rahatlamak için televizyonu açtım.

And there was a there were a couple of people, presenters

Ve bu alışveriş kanallarından birinde sunum yapan birkaç kişi vardı

on one of those shopping channels,

and they were selling

ve

Christmas trees.

Noel ağaçları satıyorlardı.

No, just let that sink in.

Hayır, sadece bunun alışmasına izin ver.

Well, yesterday was the 1st of October.

Şey, dün 1 Ekim'di.

And as we know, the 1st of October,

Ve bildiğimiz gibi, 1 Ekim'de

many people, many shopping channels, many shops, many advertising

birçok insan, birçok alışveriş kanalı, birçok mağaza, birçok

people, companies start to promote Christmas,

reklamcı, şirket Noel'i tanıtmaya başlar,

get over.

aşar.

Can we not do this yet?

Bunu henüz yapamaz mıyız?

It's been a busy year.

Yoğun bir yıl oldu.

A lot of things have been going on.

Bir çok şey oluyor.

There are people that might not even be able to afford to have Christmas this year.

Bu yıl Noel'i bile karşılayamayacak insanlar var.

So can we not talk about Christmas just yet?

Öyleyse henüz Noel hakkında konuşamaz mıyız? Bu

So I was really shocked.

yüzden gerçekten şok oldum.

I, I stared at the television with my mouth open

Ben, ben ağzım açık televizyona

and how how I did not put my foot

nasıl da ayağımı

through the television screen.

televizyon ekranına sokmadan baktım.

I will never know.

Asla bilemeyeceğim.

But I was outraged.

Ama öfkeliydim.

I just I just said, you've got to be kidding.

Sadece şaka yapıyor olmalısın dedim.

You've got to be kidding.

Şaka yapıyor olmalısın.

We can't be talking about Christmas already.

Şimdiden Noel'den bahsediyor olamayız.

It's only it's only the beginning of October.

Sadece daha Ekim ayının başı.

So they were selling Christmas decorations and Christmas

Böylece Noel süsleri ve Noel

trees.

ağaçları satıyorlardı.

It's only it's only the 2nd of October.

Sadece 2 Ekim.

Please, can we not have Christmas?

Lütfen, Noel'i kutlayamaz mıyız?

The act town mayor is off to vote as well.

Büyükşehir belediye başkanı da oy kullanmak için yola çıktı.

Of course. Yes.

Elbette. Evet.

Including to ask who you're voting for, because that might make you,

Kime oy verdiğinizi sormak da dahil, çünkü bu sizi

you know, liable to abuse from local people.

yerel halkın suiistimaline maruz bırakabilir.

I know. But it depend it depends

Biliyorum. Ama

who the who they want to vote for in that area.

o bölgede kime oy vermek istediklerine bağlı.

They might be they might all be with the same idea, you know.

Hepsi aynı fikirde olabilir, bilirsiniz.

So is that the reason why there's nothing cooking today?

Bugün yemek pişirmemenin nedeni bu mu?

There's nothing cooking in your part because you're going out to vote.

Oy vermek için dışarı çıktığın için senin açından hiçbir şey pişmiyor.

Very interesting.

Çok ilginç.

You mean that, Claudia?

Bunu mu demek istiyorsun, Claudia?

Yes, of course. Yes,

Evet elbette. Evet,

that makes sense.

bu mantıklı.

Why do you think so? Love with me.

Neden böyle düşünüyorsun? Benimle sev.

I love you to bits.

Seni bit kadar seviyorum.

We know you do. We're only joking.

Biliyoruz. Sadece şaka yapıyoruz.

The comment was concerning your new Prime Minister.

Yorum, yeni Başbakanınızla ilgiliydi.

Well, we'd love comments about our new Prime Minister.

Pekala, yeni Başbakanımız hakkında yorum yapmak isteriz.

Believe. Believe you me?

İnanmak. Inan bana?

We do not have any allegiance, any loyalty

Bizim yeni başbakana hiç bir bağlılığımız, hiçbir bağlılığımız yok

to the new Prime Minister so ever.

.

I don't think many people do think she's very popular after last week.

Geçen haftadan sonra pek çok kişinin onun çok popüler olduğunu düşündüğünü sanmıyorum.

Yes. But yes, controversial things going on.

Evet. Ama evet, tartışmalı şeyler oluyor.

But we won't talk about that.

Ama bunun hakkında konuşmayacağız.

But it's interesting to know what other people think.

Ama diğer insanların ne düşündüğünü bilmek ilginç.

I mean, you nearly single and.

Demek istediğim, neredeyse bekarsın ve.

Okay, Steve, I've got to stop you here

Pekala Steve, seni burada durdurmam gerekiyor, zaten dünya çapında

cause serious problems in the financial markets throughout the world anyway.

finans piyasalarında ciddi sorunlara neden oluyorsun .

Steve. Yes.

Steve. Evet.

Oh, you you just can't stop myself.

Oh, sen kendimi durduramıyorsun.

It's stop myself.

Kendimi durdurmak.

No. So no mention of Christmas, please.

Hayır. O yüzden Noel'den bahsetme lütfen.

It's too early.

Çok erken.

It's too early for Christmas, Mr. Steve.

Noel için çok erken, Bay Steve.

It's too far.

Çok uzak.

Christmas is too far away in my mind and in the mind of people,

Noel benim için çok uzak ve insanların aklında,

it is still summer where Santa Arena is.

Santa Arena'nın olduğu yerde hala yaz.

Well, I would imagine it is.

Öyle olduğunu hayal ediyorum.

Well, it's all about selling things, isn't it?

Her şey bir şeyler satmakla ilgili, değil mi?

That's why they do it.

Bu yüzden yapıyorlar. Başkalarından satın almadan önce

They want to get people to buy stuff off them

insanların kendilerinden bir şeyler almasını sağlamak istiyorlar

before they buy them off anybody else.

.

There is a slight problem with that notion and that's the fact

Bu kavramla ilgili küçük bir sorun var ve bu,

that people have to have money to be able to buy things.

insanların bir şeyler satın alabilmeleri için paraya sahip olmaları gerektiği gerçeğidir.

As you say, they rent at the moment.

Dediğiniz gibi şu anda kiralıyorlar.

Yeah, everything's going up, isn't it?

Evet, her şey artıyor, değil mi?

Mortgages. Magdalena says the Christmas illuminations in

ipotekler. Magdalena, elektrik tasarrufu için Almanya'da şehirlerdeki Noel aydınlatmalarının azaltılacağını söylüyor

the cities will be reduced in Germany to save electricity.

.

This is something we've heard about this.

Bu, bu konuda duyduğumuz bir şey.

No, it hasn't been mentioned yet as

Hayır, henüz bahsedilmedi

well. Real Christmas presents, because I mentioned it

. Gerçek Noel hediyeleri, çünkü

to you a few days ago and I said to Steve, I said,

birkaç gün önce size bundan bahsetmiştim ve Steve'e dedim ki,

I wonder how long it will be before people are told

insanlara Noel'de Noel ışıklarını yakmamaları söylenmeden önce ne kadar zaman geçecek merak ediyorum

not to have Christmas lights at Christmas.

.

So I think it's going to happen. You wait.

Bu yüzden olacağını düşünüyorum. Bekle.

So I might be the first person that said this in the world,

Yani dünyada bunu söyleyen ilk kişi ben olabilirim ,

if not the universe,

evren olmasa bile,

they're going to tell you not to use Christmas lights this Christmas.

sana bu Noel'de Noel ışıklarını kullanmamanı söyleyecekler .

It's going to happen, especially in this country.

Özellikle bu ülkede olacak. Bu

So I think here in England we are going to be told

yüzden sanırım burada, İngiltere'de bundan

maybe in two or three weeks from now

iki veya üç hafta sonra

not to not to use Christmas lights.

Noel ışıklarını kullanmamamız söylenecek.

Well, it's very confusing because they keep saying there's a shortage of electricity.

Bu çok kafa karıştırıcı çünkü sürekli elektrik kesintisi olduğunu söylüyorlar.

And yet the other day I read that we've been selling electricity to other countries across Europe.

Yine de geçen gün Avrupa'daki diğer ülkelere elektrik sattığımızı okudum.

But, you know, a few

Ama birkaç

months, couple of months ago, we were told we've got a shortage of electricity.

ay, birkaç ay önce bize elektrik kesintisi olduğu söylendi.

So maybe maybe the wind's been picking up

Belki de rüzgar hızlanıyor

and we've been able to export some of our wind power.

ve rüzgar gücümüzün bir kısmını ihraç edebildik.

But but, yes, it could well happen one day.

Ama ama, evet, bir gün pekala olabilir.

One day it's a sea and the next day it's DC.

Bir gün deniz, ertesi gün DC.

They just can't make up their mind.

Sadece karar veremiyorlar.

That's the same with people, isn't it? Like you neither.

Bu insanlarda da böyle, değil mi? Senin gibi de değil.

I see the next day that they keep alternating or the other way round.

Ertesi gün dönüşümlü ya da tam tersi olduklarını görüyorum.

Do you like my electricity plans? They're really good.

Elektrik planlarımı beğendin mi? Gerçekten iyiler.

But don't blow a fuse.

Ama sigorta atmayın.

I argue.

İddia ediyorum.

AC DC is a question that they still doing that.

AC DC'nin hala bunu yaptıkları bir soru.

You did that a minute ago.

Bunu bir dakika önce yaptın.

I didn't think you would have heard anyway.

Zaten duyacağını düşünmemiştim.

Right.

Sağ.

Oh, Willian, are you going?

Willian, gidiyor musun?

There's a German beer festival.

Bir Alman bira festivali var.

Oh yes, it's October.

Ah evet, Ekim ayı.

No, sorry, it's. It's in Brazil.

Hayır, üzgünüm, öyle. Brezilya'da.

Oh, there's a German festival

Oh, Brezilya'da bir Alman festivali var

in Brazil.

Well it's, it's every October they have Octoberfest in Germany.

.

Şey, her Ekim'de Almanya'da Octoberfest var.

But I would imagine there must be a lot of pubs and bars around the world

Ama dünya çapında aynı temaya sahip birçok pub ve bar olduğunu tahmin ediyorum

that also have the same theme as well.

.

I've never been to a beer festival.

Hiç bir bira festivaline gitmedim.

No, I would like to go one day.

Hayır, bir gün gitmek isterim.

You have to wear lederhosen. Really? Yeah.

Lederhosen giymelisin. Gerçekten mi? Evet.

So you have to wear lederhosen.

Yani lederhosen giymelisin. Şu

You have to have one of those big hats with the feather and you have to do that dancing.

tüylü büyük şapkalardan birine sahip olmalısın ve o dansı yapmalısın.

Steve

Steve

But yes, put your stupid pen down.

Ama evet, o aptal kalemini bırak.

Oh, with that.

Bununla.

Oh, Mr.

Bay

Duncan, I wasn't expecting that.

Duncan, bunu beklemiyordum.

I guess that's what you do.

Sanırım senin yaptığın bu.

It's that's the traditional German dancing.

Bu geleneksel Alman dansı.

Yes, we really demonstrate that very well.

Evet, bunu gerçekten çok iyi gösteriyoruz.

No, it wasn't very good.

Hayır, pek iyi değildi.

I didn't know what you.

senin ne olduğunu bilmiyordum

You caught me, you know, on the hop there, Mr. Duncan.

Beni zıplarken yakaladınız, Bay Duncan.

All right, I know

Pekala,

it's just a funny bit.

bunun biraz komik olduğunun farkındayım.

I know it's gone now, but, yes,

Şimdi gittiğini biliyorum, ama evet,

I have been to Austria and had some nice beers there, but not to.

Avusturya'ya gittim ve orada güzel biralar içtim ama içmedim.

Not to Germany.

Almanya'ya değil.

But maybe we could go one day, Mr.

Ama belki bir gün gidebiliriz Bay

Duncan Maybe.

Duncan Belki.

And because they are very famous and ladies are all serving in their nice costumes.

Ve çünkü çok ünlüler ve hanımlar güzel kostümleriyle hizmet veriyorlar.

Yes, well, they have their tight dresses and they

Evet, dar elbiseleri var ve

they normally have have have large

normalde

which with which they pour the beer from.

birayı döktükleri büyük elbiseleri var.

Yes, yes.

Evet evet.

So you will see the German ladies with their very large jugs.

Böylece Alman hanımlarını çok büyük sürahileriyle göreceksiniz.

They and that's that's something a lot of men notice the jugs because they can see them.

Onlar ve bu, birçok erkeğin sürahileri görebildikleri için fark ettiği bir şeydir.

They're full and they're they're almost it's almost splashing

Dolular ve neredeyse neredeyse

the beer from those enormous jugs.

o devasa sürahilerden birayı sıçratacaklar. Sanırım

I think we get the picture. Yes.

resmi anladık. Evet.

Christmas market says Magdalena. Yes.

Noel pazarı Magdalena diyor. Evet.

Germany are famous.

Almanya ünlüdür.

Their Christmas markets and in fact,

Onların Noel pazarları ve aslında,

you have exported

your Christmas market, your German Christmas markets to the UK because.

Noel pazarınızı, Almanya'daki Noel pazarlarınızı İngiltere'ye ihraç ettiniz çünkü.

They're very popular here in Birmingham.

Burada, Birmingham'da çok popülerler.

There's a German Christmas market every year

Her yıl bir Alman Noel pazarı kurulur

and it takes over the whole town

ve

centre for about two weeks and you can go there and have beer.

yaklaşık iki hafta boyunca tüm şehir merkezini kaplar ve oraya gidip bira içebilirsiniz.

You can have giant frankfurters.

Dev sosis yiyebilirsin.

Yes. What where you like a bit of German sausage?

Evet. Biraz Alman sosisi sever misin?

Yes. Sorry.

Evet. Üzgünüm.

What about Brett sells pretzel?

Peki ya Brett çubuk kraker satıyor?

Probably with the onions. Great. Big, long one.

Muhtemelen soğanla birlikte. Harika. Büyük, uzun olan.

You're going to, you know, six, eight, 12 inch ones in all sorts of sizes are available for sale.

Altılı, sekizli, 12 inçlik her boyuttan satışa çıkacaksınız.

But yeah, it's fun.

Ama evet, eğlenceli.

It's fun.

Eğlenceli.

And you can buy all the all the little knickknacks and things for your Christmas tree

Ve Noel ağacınız için tüm küçük bibloları ve diğer şeyleri satın alabilirsiniz

and the good time is had by all.

ve herkes iyi vakit geçirir.

So yeah, we make it, we make it there

Yani evet, yapıyoruz, orada

to a German market.

bir Alman pazarına götürüyoruz.

And I used to go every year to it.

Ve her yıl oraya giderdim.

It got a bit boring after a while.

Bir süre sonra biraz sıkıcı olmaya başladı.

I've been going year after year with my friends.

Her yıl arkadaşlarımla gidiyorum.

Well, the reason why I wouldn't go is just because of all the people,

Pekala, gitmememin nedeni tüm insanlardan

rather, is that it can get a bit crowded.

daha ziyade biraz kalabalık olabilmesidir.

Yeah, I remember once getting a bit scared.

Evet, bir keresinde biraz korktuğumu hatırlıyorum. İtişip kakışan

It's being pushed around by lots of strangers

birçok yabancı tarafından itilip kakılıyor

jostling and people trying to trying to bump into me

ve insanlar bana çarpmaya çalışıyor

and having my sausage knocked out of my mouth.

ve sosisim ağzımdan fırlıyor.

It's nothing worse than that.

Bundan daha kötü bir şey yok.

If I look as Rosa says, it's almost nothing around half a dollar.

Rosa'nın dediği gibi bakarsam, yarım dolar civarında neredeyse sıfır .

What is that?

Bu nedir?

I miss that. Rosa.

Bunu özlüyorum. Roza.

Oh come on.

Ah, hadi ama.

Maybe said something. I'm not sure.

Belki bir şey söyledi. Emin değilim.

This is interesting.

Bu ilginç.

You have to kill your live stream with Mr.

Steve Tomic says during a job interview.

Bir iş görüşmesi sırasında Bay Steve Tomic'in söylediği canlı yayınınızı sonlandırmalısınız.

How would you describe a teamwork in one word?

Ekip çalışmasını tek kelimeyle nasıl tanımlarsınız?

Yeah, you would just say team working probably if you were going for an interview,

Evet, muhtemelen bir iş görüşmesine gidiyor olsaydın takım çalışması derdin,

which I may be for an interview as well.

ben de bir iş görüşmesi için olabilirim.

Yeah. If you want to describe, if you're good at teamwork,

Evet. Tarif etmek istersen, takım çalışmasında iyiysen,

you just say I'm very good working as a team. Yes.

ben takım olarak çalışmakta çok iyiyim demen yeterli. Evet.

Oh, you can say anything.

Her şeyi söyleyebilirsin.

You can say you're a team player. A team player?

Takım oyuncusu olduğunuzu söyleyebilirsiniz. Takım oyuncusu?

I'm a team player. Yeah, I was about to say that.

Ben bir takım oyuncusuyum. Evet, onu söylemek üzereydim.

Well done, Mr. Duncan.

Aferin, Bay Duncan.

You beat me to the punch. Were not?

Beni yumrukla yendin. Değildi?

Yes. Say you're a team player

Evet. Bir takım oyuncusu olduğunuzu

or you're very good working in a team. Yes.

veya bir takımda çalışmanın çok iyi olduğunu söyleyin. Evet.

Which of course you have to say if you're in sales

Tabii ki, eğer satıştaysanız ve

and you go for a job and there's going to be a team of other people,

bir işe gidiyorsanız ve başka insanlardan oluşan bir ekip olacaksa,

you have to say you're good working in a team because if you don't, you're not going to get a job.

bir ekipte çalışmanın iyi olduğunu söylemelisiniz çünkü söylemezseniz, bir iş bulamayacağım.

And I said, even if you don't like people and you're you are completely antisocial

Ve dedim ki, insanları sevmeseniz ve

all the time, if you go for a job interview,

her zaman tamamen asosyal olsanız bile, bir iş görüşmesine gittiğinizde

always say that you are a team player because most big companies nowadays,

her zaman bir takım oyuncusu olduğunuzu söyleyin çünkü günümüzde çoğu büyük şirket

they are absolutely obsessed

kesinlikle takıntılı.

with team building, having teams

ekip oluşturma,

different groups of people all competing with each other for sales.

farklı insan gruplarından oluşan ekiplerin satış için birbirleriyle rekabet etmesi.

So what the Nazis did, you know, the same thing.

Yani Nazilerin yaptığı şey, bilirsiniz, aynı şey.

So Hitler used to do.

Hitler de öyle yapardı.

He used to give all of his generals different jobs to do,

Tüm generallerine yapmaları için farklı işler verirdi

and they would all fall out with each other and compete with each other.

ve hepsi birbiriyle çatışır ve birbirleriyle rekabet ederdi.

And he always thought that he'd get the best person.

Ve her zaman en iyi insanı yakalayacağını düşündü.

As it turned out, they were all crap.

Anlaşıldığı üzere, hepsi saçmalıktı.

They were all rubbish.

Hepsi çöptü.

Yeah.

I've always found I mean I've in sales most of my working life

Evet.

Her zaman, çalışma hayatımın çoğunu satışta geçirdiğimi

and I've always found the emphasis

ve ekip çalışmasına yapılan vurguyu her zaman

on teamwork to be rather overdone

oldukça abartılı bulmuşumdur

because it might be different if you're working in an office environment,

çünkü bir ofis ortamında çalışıyorsanız, bu durum farklı olabilir,

say, in a call centre, but if you're in the type of sales that I was in,

diyelim ki bir çağrı merkezi, ama benim yaptığım satış türündeyseniz,

so you have your own sort of territory, but you don't regularly meet up with other friends.

yani kendi bölgeniz var, ancak diğer arkadaşlarla düzenli olarak görüşmüyorsunuz.

It's really just down to you what you do.

Ne yaptığın gerçekten sana bağlı.

I've always thought it's been rather overdone.

Her zaman bunun biraz abartılı olduğunu düşünmüşümdür.

The importance on teamwork.

Ekip çalışmasına verilen önem.

At the end of the day, it's what you do yourself.

Günün sonunda, kendi yaptığın şey bu.

That's the important thing.

Önemli olan bu.

And yes, you can get a bit of rivalry going.

Ve evet, biraz rekabet edebilirsin.

Yeah, but yeah, I suppose so.

Evet, ama evet, sanırım öyle.

But I've always thought it's been a bit overdone.

Ama her zaman bunun biraz abartılı olduğunu düşünmüşümdür. Görünüşe

Apparently he apparently was a joke.

göre bir şakaydı.

Apparently in Brazil

Görünüşe göre Brezilya'da para

you will be fined.

cezasına çarptırılacaksın.

They will actually charge you money if you don't vote.

Oy vermezseniz aslında sizden para alacaklar.

I don't know how they find out, though.

Nasıl anlıyorlar bilmiyorum ama.

How do they know that you haven't voted?

Oy vermediğini nereden biliyorlar?

That's all I'm interested to find out.

Öğrenmek istediğim tek şey bu.

So are they using electronic voting systems?

Yani elektronik oylama sistemlerini mi kullanıyorlar?

Because that's the only way that I can I can work out that they would know that you hadn't voted.

Çünkü oy vermediğini bilmelerinin tek yolu bu.

And the other problem, of course, is I always thought votes were private.

Ve tabii ki diğer sorun da oyların her zaman özel olduğunu düşünmemdi.

So when you vote, it should be a private thing, surely?

Yani oy verdiğinizde, kesinlikle özel bir şey olmalı?

Well, they don't know what you voted for, I suppose.

Neye oy verdiğinizi bilmiyorlar sanırım.

You know you voted because they take your name off.

İsmini çıkardıkları için oy verdiğini biliyorsun.

Of course, in some countries if you didn't vote, you might get

Elbette bazı ülkelerde oy kullanmazsanız,

you know, you might get shot.

haberiniz olabilir, vurulabilirsiniz.

It seems a bit harsh.

Biraz sert görünüyor.

I know.

Well, you know, we know what's been going on. Don't worry.

Biliyorum.

Biliyorsun, neler döndüğünü biliyoruz. Merak etme.

Apparently that was a joke.

Görünüşe göre bu bir şakaydı.

Tim Mcbrearty wasn't asking for words to do with teamwork.

Tim Mcbrearty takım çalışmasıyla ilgili sözler istemiyordu .

I should have read the entire

comment here, but yes, never mind.

Buradaki yorumun tamamını okumalıydım, ama evet, boşver.

Yes, I've seen it now.

Evet şimdi gördüm. İyi misin

Are you okay? Yes.

? Evet.

Anyway, there we go. Yes.

Her neyse, işte başlıyoruz. Evet.

Viet Nguyen says it's been a long time since I joined one of the live streams.

Viet Nguyen, canlı yayınlardan birine katılmayalı uzun zaman olduğunu söylüyor.

Duncan it's blue Thunder, is it?

Duncan mavi Thunder, değil mi?

Do you remember Blue Thunder?

Blue Thunder'ı hatırlıyor musun?

Blue Thunder, by the way, is the person that Mr.

Blue Thunder, bu arada,

Steve is his birthday accidentally.

yanlışlıkla Bay Steve'in doğum günü olduğu kişidir.

No, he isn't.

Hayır, o değil.

It isn't that it was it was somebody that said it was their ninth birthday.

Dokuzuncu doğum günleri olduğunu söyleyen biri değildi.

Anyway, thank you for Blue Thunder.

Her neyse, Blue Thunder için teşekkürler.

Yes, but best not to tie the blue bird to that. Mr.

Evet, ama en iyisi mavi kuşu buna bağlamamak. Bay

Blue Thunder is is the person that Steve accidentally

Blue Thunder, Steve'in yanlışlıkla

became it became attracted to.

çekici hale geldiği kişidir.

I made a faux pas, didn't I?

Bir gaf yaptım, değil mi?

A faux pas.

Sahte bir pas. Öyle

When you say something that is you misgendered

bir şey söylediğinde, kişinin cinsiyetini yanlış anladın

the person and then you got their age wrong.

ve sonra yaşını yanlış anladın.

And it all became very inappropriate to look back at early streams.

Ve erken akışlara dönüp bakmak çok uygunsuz hale geldi.

Yes, it's a classic moment.

Evet, klasik bir an.

A classic moment.

Klasik bir an. Bence

I think Steve was just trying to be kind.

Steve kibar olmaya çalışıyordu.

Hello, Blue Thunder. Nice to see you back.

Merhaba, Mavi Yıldırım. Seni tekrar görmek güzel.

The last time spoke to us, you were about to take your exams and you were very busy with your studies.

Bizimle en son konuştuğunuzda, sınavlarınıza girmek üzereydiniz ve çalışmalarınızla çok meşguldünüz.

So it's nice to see you back here.

Bu yüzden seni tekrar burada görmek güzel.

It's lovely when people come back.

İnsanlar geri geldiğinde çok güzel.

I when you.

ben sen ne zaman

Yes, of course I remembered.

Evet, elbette hatırladım.

Yes. He's he's not just a pretty face, you know, so well up

Evet. O sadece güzel bir yüz değil, yani

here inside this this lump of clay, there's everything under my hat.

burada, bu kil yığınının içinde, şapkamın altında her şey var.

It's all under here. Under this big hat.

Hepsi burada. Bu büyük şapkanın altında.

Yes. V test.

Evet. V testi.

When you go to vote, they know you've been because they take you off.

Oy vermeye gittiğinde oy kullandığını biliyorlar çünkü seni çıkarıyorlar.

You have to give some ID to you when you go.

Gittiğinizde size bir kimlik vermeniz gerekiyor.

They don't know what who you voted for, but at least here you don't have to do it.

Kime oy verdiğinizi bilmiyorlar ama en azından burada bunu yapmak zorunda değilsiniz.

You're not forced to do it.

Bunu yapmak zorunda değilsin.

But in Brazil, you have to write.

Ama Brezilya'da yazmak zorundasın. Başka

You have no choice.

seçeneğin yok.

You have to do it.

Bunu yapmak zorundasın. Gidip

You have to go and vote.

oy kullanmalısın.

And if not, you will be fined.

Ve değilse, para cezasına çarptırılacaksınız. En

Well, at least.

azından.

At least it's only it's only money. It's nothing.

En azından sadece para. Mühim değil.

Nothing worse than that.

Bundan daha kötü bir şey yok.

Hello to Taiwan.

Tayvan'a merhaba.

Yes, well, I mean, really, I mean

Evet, şey, demek istediğim, gerçekten, demek

I mean, I'm almost in favour of everybody voting.

istediğim, neredeyse herkesin oy kullanmasından yanayım.

I think everybody should vote in a way, because if you are,

Bence herkes bir şekilde oy vermeli, çünkü eğer öyleyseniz,

then people can't complain if it doesn't go the way they don't want it to.

insanlar istedikleri gibi gitmezse şikayet edemezler.

I mean, in

Demek istediğim,

this country, you're lucky if you get a turnout of, you know, 50%.

bu ülkede, %50'lik bir katılım elde ederseniz şanslısınız demektir.

It's sometimes a less than that, I think probably around 40%.

Bazen bundan daha az, sanırım muhtemelen %40 civarında.

If the average population, the people that decide they want to vote is no, it's still there.

Ortalama nüfus, oy vermeye karar veren insanlar hayırsa, hala oradadır.

And 48%, 48 or maybe 51 or 52%,

Ve %48, 48 veya belki %51 veya %52, asla

it it's never it's never anything near 100%.

%100'e yakın değildir.

But as autumn points out, it's democracy. Yes.

Ancak sonbaharın işaret ettiği gibi, bu demokrasidir. Evet.

You can't force people to vote if they don't want to.

İnsanları istemiyorlarsa oy kullanmaya zorlayamazsınız.

And it would be ironic as well, because voting is a form of democracy.

Ve bu aynı zamanda ironik olurdu, çünkü oylama bir demokrasi biçimidir.

So that should also be a choice. Yes.

Yani bu da bir seçim olmalı. Evet.

So so you are taking away some smartphone.

Yani bazı akıllı telefonları alıyorsunuz.

You good point.

İyi nokta.

You are taking away the democracy by telling people that they must vote

İnsanlara oy vermeleri gerektiğini söyleyerek demokrasiyi ortadan kaldırıyorsunuz,

when in fact, oh, dear, it's making my brain hurt.

oysa aslında, ah canım, bu beynimi acıtıyor.

In fact, the Democratic right to vote

Aslında, Demokratik oy kullanma hakkı,

should be one that you can choose to do because it's a democracy.

yapmayı seçebileceğiniz bir hak olmalıdır çünkü bu bir demokrasidir.

So when you force people to vote,

Yani insanları oy vermeye zorladığınızda,

you are technically taking away their democracy

by telling them that they must do it.

onlara bunu yapmaları gerektiğini söyleyerek teknik olarak demokrasilerini ellerinden alıyorsunuz.

Wow, I think I've just discovered a paradox.

Wow, sanırım az önce bir paradoks keşfettim.

Mr. Steve Victoria points out that

Bay Steve Victoria,

a lot of

people don't vote because they probably don't feel represented anymore.

pek çok

insanın muhtemelen artık temsil edilmediklerini hissettikleri için oy kullanmadığına dikkat çekiyor .

Yes, that's a good point.

Evet, bu iyi bir nokta.

So they're disillusioned and they think that their vote isn't going to count for anything.

Bu yüzden hayal kırıklığına uğradılar ve oylarının hiçbir işe yaramayacağını düşünüyorlar.

I mean, it's a bit like where we live it's an ultra conservative way

Demek istediğim, yaşadığımız yer biraz aşırı muhafazakar bir yaşam tarzı gibi

we live, a very strange that we have decided to move to an area

, çok tuhaf,

that would probably have both of us hung

in the town centre tomorrow if they had the chance.

yarın şansları olsa muhtemelen ikimizi de şehir merkezinde astıracak bir bölgeye taşınmaya karar verdik.

Yes. So it's ultra conservative, so sort of on the right side of.

Evet. Yani aşırı muhafazakar, yani bir nevi sağ tarafında.

Yeah, but it's not sort of far, it's sort of, you know, right of centre.

Evet, ama çok uzak değil, bir nevi, bilirsin, merkezin sağında.

Okay,

Tamam,

but if we wanted to vote for a left wing candidate, which we often do,

ama sol görüşlü bir adaya oy vermek isteseydik, ki bunu sık sık yaparız,

there's virtually chance they would get in to power because

iktidara gelme ihtimalleri neredeyse var çünkü

it's a very conservative area.

burası çok muhafazakar bir bölge.

So you could vote for them, but it wouldn't because we don't have

Yani onlara oy verebilirsiniz, ama olmaz çünkü Birleşik

proportion of representation in the UK.

Krallık'ta temsil oranımız yok.

First past the post system. Yes.

Önce posta sistemini geç. Evet.

Okay.

Well, so let's not let's not go there because it becomes incredibly complicated. Yes.

Tamam aşkım.

Öyleyse oraya gitmeyelim çünkü inanılmaz derecede karmaşık hale geliyor. Evet.

So it's yes

Yani evet,

to if a yeah, I'm just saying that

eğer evet ise, sadece

just your vote won't count if your area it doesn't matter who you voted for.

bölgenizde kime oy verdiğiniz önemli değilse oyununuzun geçerli olmayacağını söylüyorum.

Okay.

Tamam aşkım. Birleşik

We don't have proportional representation in the UK.

Krallık'ta orantılı temsilimiz yoktur.

No, that's it.

Hayır işte bu.

That's true.

Bu doğru.

Yeah. So there we go. It's conservative.

Evet. İşte başlıyoruz. Bu muhafazakar.

I suppose we should mention conservative is normally right of centre.

Sanırım muhafazakarın normalde merkezin sağında olduğunu söylemeliyiz.

So when we talk about conservative views or conservative ways of thinking,

Dolayısıyla, muhafazakar görüşler veya muhafazakar düşünme tarzları hakkında konuştuğumuzda,

conservative attitudes, they normally tend to be quite, I want to say draconian.

muhafazakar tutumlar, normalde oldukça acımasız olma eğilimindedirler, gaddar demek istiyorum.

I'm sure if that's the right word, but

Bunun doğru kelime olduğundan eminim ama

they tend to be very strict or they tend to be quite judgemental.

çok katı olma eğilimindedirler veya oldukça yargılayıcı olma eğilimindedirler.

And then of course you go across to the left, maybe

Ve sonra tabii ki sola gidiyorsunuz, belki

for those who are more liberal

daha liberal olanlar

or maybe those who are more leaning towards

ya da belki sosyalist değerlere daha eğilimli olanlar için

socialist values, we say the left,

sol diyoruz,

although nowadays a lot of politics tends to be around the centre.

ancak günümüzde pek çok siyaset merkezde olma eğiliminde.

So so that that's what we normally talk about when we talk about

Yani

conservative parties or conservative values.

muhafazakar partilerden veya muhafazakar değerlerden bahsederken normalde bahsettiğimiz şey bu.

And of course in the United States they have Republicans.

Ve tabii ki Amerika Birleşik Devletleri'nde Cumhuriyetçiler var.

Republicans are they conservatives,

Cumhuriyetçiler muhafazakarlar

and the Democrats are more they're leaning more towards

ve Demokratlar siyasetin liberal tarafına daha çok meylediyorlar

the liberal side of politics. Wow.

. Vay.

You enjoyed that.

Bundan zevk aldın.

Please.

And it says that that English is now a lot better.

Lütfen.

Ve İngilizcenin artık çok daha iyi olduğunu söylüyor.

Good. Hopefully some of that

İyi. Umarım bunun bir kısmı

is it because if

budur çünkü

you will associate with Mr.

Bay

Jenkins health hopefully it because of me. Yes.

Jenkins'in sağlığı ile ilişkilendirirseniz umarım benim yüzümdendir. Evet.

Oh, yes, yes.

Evet, evet.

Going to make a video to show us. Yes, please do.

Bize göstermek için bir video çekeceğiz. Evet, lütfen yap.

And maybe we can show some excerpts on

Ve belki de bu canlı yayında bazı alıntılar gösterebiliriz

this very live stream.

.

As long as it's interesting.

İlginç olduğu sürece. İlgi

If it isn't interesting, I won't show it.

çekici değilse göstermem.

Yes. Paul never points out that

Evet. Paul hiçbir zaman

some politicians seem to get in.

bazı politikacıların içeri girdiğine dikkat çekmez.

Some countries seem to get like 99% of the vote.

Bazı ülkeler oyların %99'unu alıyor gibi görünüyor.

In some countries.

Bazı ülkelerde.

Which which countries are those they're talking about Russia and places like that.

Hangi ülkeler hangileri Rusya ve bunun gibi yerlerden bahsediyorlar.

Yes, it's it is interesting, isn't it?

Evet, ilginç, değil mi?

North Korea, Belarus?

Kuzey Kore, Beyaz Rusya?

I don't think it's been by 99%.

%99 olduğunu sanmıyorum.

I don't think we have elections in North Korea, but.

Kuzey Kore'de seçim olduğunu sanmıyorum ama. Ne

Well, you know what I mean.

demek istediğimi biliyorsun.

You know, you know what Pamela is saying.

Biliyorsun, Pamela'nın ne dediğini biliyorsun.

If you ever think of democracy, one of the last places on the planet I would think of is is North Korea.

Demokrasiyi düşünürseniz, gezegende düşüneceğim son yerlerden biri Kuzey Kore'dir.

But they sometimes stage elections, don't they?

Ama bazen seçimler düzenliyorlar, değil mi? Kamala Harris'e göre,

Although having said that, the United States are now now

bunu söylemiş olmasına rağmen, ABD artık

allies with North North Korea, according to Kamala Harris.

Kuzey Kore ile müttefik .

Yes, Kamala Harris said we're now allies.

Evet, Kamala Harris artık müttefik olduğumuzu söyledi.

So the US and North Korea are now good friends.

Yani ABD ve Kuzey Kore artık iyi arkadaş.

That was a bit of a faux pas, a bit of a mistake, a bit of a mistake.

Bu biraz gaftı, biraz hataydı, biraz hataydı.

It doesn't give a credibility very, very much good, does it?

Güvenilirlik sağlamıyor, çok ama çok iyi, değil mi?

But yes, it's interesting when people get in with 99% of the vote,

Ama evet, insanlar oyların %99'unu aldığında ilginç,

you know, you tend to think that maybe that's not,

bilirsiniz, bunun belki de

you know, 100% right.

%100 doğru olmadığını düşünme eğilimindesiniz.

I mean, I heard some of the areas it was very low down to sort of 98.

Demek istediğim, bazı bölgelerde 98'e kadar çok düşük olduğunu duydum.

Which areas of, you know,

Hangi bölgelerde, bilirsiniz,

some of these countries that have recently voted oh, let's see these areas

son zamanlarda oy veren bu ülkelerden bazılarında oh, bu bölgelere bir bakalım,

you see this is much lower than 92, seems

bu 92'den çok daha düşük, görünüyor

very vague, 97, 98, 97 and 98.

çok belirsiz, 97, 98, 97 ve 98.

Never, never trust any that has a 98% turnout or vote

%98'lik bir katılıma sahip olan veya olumlu tarafa oy veren hiçbir şeye asla ama asla güvenmeyin

for the positive side.

.

It's never right. It's never true.

Asla doğru değil. Bu asla doğru değil.

And I say we go, yes, talk about US government

Ben de gidip, evet, ABD hükümetinin

meddling in other countries elections.

diğer ülkelerin seçimlerine karışması hakkında konuşalım derim.

Yes. This is always something that's levelled at the US and other countries that sometimes they.

Evet. Bu her zaman ABD'de ve diğer ülkelerde dengelenen bir şeydir, bazen onlar.

But everyone blames each other, everyone blames each other.

Ama herkes birbirini suçluyor, herkes birbirini suçluyor.

It's a good way of being a bad loser.

Kötü bir kaybeden olmanın iyi bir yolu.

Whether they are or not, we don't know.

Öyleler mi değiller mi bilmiyoruz.

How could you ever prove that?

Bunu nasıl kanıtlayabilirsin?

Yeah, it's probably a matter of opinion.

Evet, muhtemelen bir fikir meselesidir.

That's it. Most of it is junk. And I want.

Bu kadar. Çoğu hurda. Ve istiyorum.

My snack don't eat it now because we're about to do something big.

Atıştırmalığım onu ​​şimdi yeme çünkü büyük bir şey yapmak üzereyiz.

I'm hungry. About to do something very big.

Açım. Çok büyük bir şey yapmak üzere.

Oh, by the way, last week I noticed that the farmers

Ha bu arada geçen hafta çiftçilerin

have been very busy in the fields last week.

tarlalarda çok meşgul olduğunu fark ettim geçen hafta.

And would you like to have a look?

Ve bir göz atmak ister misiniz?

Okay, look, the farmers have been very busy in the field.

Tamam, bak, çiftçiler tarlada çok meşgul.

They are now turning over the fields.

Şimdi tarlaları deviriyorlar.

They turn over the land

Toprağı teslim ediyorlar

and they are preparing their fields

ve tarlalarını,

for the new crop, which will be coming well I suppose early next year.

sanırım gelecek yılın başlarında iyi gelecek olan yeni mahsul için hazırlıyorlar.

So now they are preparing their crop for

Şimdi mahsullerini

well for replanting.

yeniden dikmek için kuyuya hazırlıyorlar.

They will plant once more their crop.

Ekinlerini bir kez daha ekecekler.

I don't know what they are planting this year.

Bu sene ne ekiyorlar bilmiyorum.

It might be rapeseed, it might be wheat,

Kolza olabilir, buğday olabilir,

it might even be barley.

hatta arpa olabilir.

So we will have to wait and see.

Bu yüzden bekleyip görmemiz gerekecek.

Who knows?

Kim bilir? Bu

So the farmers are doing some last minute work

nedenle çiftçiler,

preparing the land in their fields

tarlalarındaki toprağı hazırlamak

and driving their big tractor all over the place.

ve büyük traktörlerini her yere sürmek için son dakika çalışmaları yapıyor.

It's a good time.

Güzel bir zaman. Ekime

It's a very good time to start planting, planting seed

, tohum ekmeye başlamak için çok iyi bir zaman

because it's unseasonably warm.

çünkü hava mevsim dışı derecede sıcak.

It is so it will be interesting to see what crop that they are putting in.

Bu nedenle, hangi mahsulü koyduklarını görmek ilginç olacak.

And once again, it's quite wet as well.

Ve bir kez daha, oldukça da ıslak.

Yes, we've had a bit of rain, so it's perfect

Evet, biraz yağmur yağdı, bu yüzden

plan to plant perfect seeding weather at the moment.

şu anda mükemmel tohumlama havası ekmek için mükemmel bir plan.

I would say if you have any seeding to do, now is the time to do it.

Yapacak bir tohumlamanız varsa, şimdi yapmanın tam zamanı derdim.

That's a very sturdy looking tractor, Mr.

Bu çok sağlam görünen bir traktör, Bay

Duncan.

Duncan.

It looks very sturdy, very powerful. I think it is

Çok sağlam, çok güçlü görünüyor.

to his interest.

I'd like to drive a tractor. Mr.

Onun çıkarına olduğunu düşünüyorum.

Traktör sürmek istiyorum. Bay

Duncan, have you ever tried. No, I haven't.

Duncan, hiç denediniz mi? Hayır, yapmadım.

You know, I like mowing the grass, you know, in the garden.

Biliyor musun, bahçede çim biçmeyi severim.

I think I would really enjoy

Sanırım içkili araba kullanmaktan gerçekten zevk alırdım

driving a drink. Driving a tractor? Yes.

. Traktör kullanmak mı? Evet.

And ploughing a field. Yes.

Ve bir tarlayı sürmek. Evet. Bir

It's been a I tried it once.

kez denedim. Bir şey

It's been a while since I ploughed

sürmeyeli uzun zaman oldu

anything.

.

What's disgusting, Mr. Duncan?

İğrenç olan nedir, Bay Duncan?

It's not disgusting.

İğrenç değil.

I'm all about farms.

Ben çiftliklerle ilgiliyim.

I've always wanted to work on a farm.

Her zaman bir çiftlikte çalışmak istemişimdir.

I would love to take care of the cows and the sheep.

İneklere ve koyunlara bakmayı çok isterim.

I would love to spend time with the sheep.

Koyunlarla vakit geçirmeyi çok isterim.

Yes. Well, you've always said you wanted to do sort of farm work. Yes.

Evet. Her zaman bir tür çiftlik işi yapmak istediğini söylerdin. Evet.

But whether you're actually up to it, I don't know.

Ama gerçekten buna uygun musun, bilmiyorum.

Blue, thunder, blue thunder, blue thunder.

Mavi, gök gürültüsü, mavi gök gürültüsü, mavi gök gürültüsü.

I've got to be able to pronounce my words

Sözlerimi

correct clearly and correctly.

doğru, açık ve doğru bir şekilde telaffuz edebilmeliyim.

I don't want to make a mess of the eulogy tomorrow.

Yarın methiyeyi mahvetmek istemiyorum.

Well, they say it's not looking good.

Şey, iyi görünmediğini söylüyorlar. Öyle

It's not? No.

değil? Hayır.

Says congratulations on 1 million subscribers.

1 milyon abone için tebrikler diyor.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

My life has changed so much.

Hayatım çok değişti.

It has. It has.

var. var.

I can't tell you how how much better

my life is since I passed 1 million subscribers.

1 milyon aboneyi geçtiğimden beri hayatım ne kadar güzelleşti anlatamam.

It's funny, we can get into restaurants.

Komik, restoranlara girebiliyoruz.

The attention that you've been getting.

Gördüğün ilgi.

Yes, we get into restaurants, free meals.

Evet, restoranlara giriyoruz, bedava yemek. Tamamen

If they're fully booked and there are no tables available.

doluysa ve müsait masa yoksa.

I just say, do you realise I'm Mr.

Ben sadece Bay olduğumun ve

and I have over 1 million subscribers and then suddenly, as if by magic,

1 milyondan fazla abonem olduğunun farkında mısınız diyorum ve sonra aniden, sanki sihirle

a table appears and they say, oh, why didn't you say, come on in, Mr.

bir masa beliriyor ve diyorlar ki, ah, neden içeri gelin, Bay Bey demediniz?

Duncan from YouTube, who has over 1 million subscribers?

1 milyondan fazla abonesi olan YouTube'dan Duncan?

Well, I mean, we had a helicopter that didn't buy.

Yani, satın almayan bir helikopterimiz vardı.

Yes. Shortly afterwards, you went through 1 million.

Evet. Kısa bir süre sonra 1 milyonu geçtiniz.

A helicopter landed in the field behind us and out got an executive from YouTube,

Arkamızdaki araziye bir helikopter indi ve YouTube'dan bir yönetici indi

came over and personally handed you your golden button. Yes.

ve size altın düğmenizi bizzat verdi. Evet.

And they shook my hand personally and they gave me a little hug as well.

Ve şahsen elimi sıktılar ve bana da biraz sarıldılar.

I'm not sure if the kiss was necessary, but there you go.

Öpücüğün gerekli olup olmadığından emin değilim ama işte böyle.

They came all the way. He was he was a nice chap.

Bütün yolu geldiler. O iyi bir adamdı.

Yes, of course.

Evet elbette. Az

Quite the opposite has happened to what we have just described. Yes.

önce anlattığımız şeyin tam tersi oldu. Evet. Az

Think of the opposite of everything I've just said.

önce söylediğim her şeyin tersini düşün.

And that's actually what happened.

Ve aslında olan buydu.

So no play, no greetings from YouTube, no.

Yani oyun yok, YouTube'dan selam yok, hayır.

No available dinner table in a restaurant.

Bir restoranda yemek masası yok.

None of those things.

Bunların hiçbiri.

Everything has stayed the same.

Her şey aynı kaldı.

So nothing, nothing has happened.

Yani hiçbir şey, hiçbir şey olmadı.

Valuation is going bye for now.

Değerleme şimdilik güle güle gidiyor.

See you later, Claudia.

Sonra görüşürüz, Claudia.

Claudia's off to vote. But who?

Claudia oy vermeye gitti. Ama kim?

Who will Claudia vote for?

Claudia kime oy verecek?

Be careful.

Dikkat olmak.

Be careful.

Dikkat olmak.

Because I don't know if it's just the what the press is saying here, but,

Çünkü burada sadece basının söylediğinden mi bilmiyorum ama,

you know, gun ownership has gone up in Brazil.

bilirsiniz, Brezilya'da silah sahipliği arttı.

You've said that already.

Bunu zaten söyledin.

And you know well that they're saying that, you know, there might be trouble.

Ve sen de gayet iyi biliyorsun ki, bilirsin, sorun çıkabilir diyorlar.

But so hopefully not.

Ama umarım değildir.

Hopefully not.

Neyse ki değil.

No, don't if you're thinking of running around this afternoon with a gun

Hayır, eğer bu öğleden sonra

to to protest the elections, don't do it to please.

seçimleri protesto etmek için elinde silahla ortalıkta dolaşmayı düşünüyorsan, bunu lütfen memnun etmek için yapma.

Who haven't we seen today who lives in Brazil?

Bugün Brezilya'da yaşayan kimi görmedik?

Oh, well, he's going to be busy. He's busy.

O meşgul olacak. O meşgul.

And you might say they might he might be the one

Ve kasabada

one of the people running amok

çılgına dönen insanlardan birinin o olabileceğini söyleyebilirsiniz

around the town. That's true.

. Bu doğru.

That's all we're saying. Don't say the name.

Tüm söylediğimiz bu. Adını söyleme.

I don't want to get sued by anyone.

Kimse tarafından dava edilmek istemiyorum.

Let's hope he's keeping safe and keeping,

Umalım da her yıl emniyette olsun ve

you know, above the law every year.

kanunların üstünde olsun.

Every year.

Her yıl.

Okay. Kyra says hello, guys.

Tamam aşkım. Kyra merhaba diyor çocuklar.

Can I just say I love you?

Sadece seni sevdiğimi söyleyebilir miyim?

Please say hello, Ally Leader.

Lütfen merhaba de, Ally Leader.

Hello, World Leader.

Merhaba, Dünya Lideri.

Maybe I can also use my echo.

Belki yankımı da kullanabilirim.

Helen Hey, Leader, it's nice to see you here today.

Helen Hey, Lider, bugün seni burada görmek güzel.

And have we pronounced did Mr.

Ve biz telaffuz ettik mi Bay

Duncan pronounce your.

Duncan sizin kelimenizi telaffuz etti mi?

Your name correctly or whoever that is?

Doğru ismin mi yoksa her kimse mi?

Of course I did.

Tabi ki yaptım.

Of course I pronounce your name correct correctly.

Tabii ki adını doğru telaffuz ediyorum.

I like the Purple Hearts.

Purple Hearts'ı severim.

Thank you for that.

Bunun için teşekkür ederim.

Well, calendar Cal Callanan nee Sasser

Pekala, takvim Cal Callanan nee Sasser

in a run fast so you won't find my Callanan is Kal-El

hızlı koşarak Callanan'ımı bulamayacaksınız, Kal-El

Kal-El Kal-El only I can't pronounce that Mr.

Kal-El Kal-El sadece Bay

Cannelloni

Cannelloni Cannelloni

Cannelloni cannelloni.

cannelloni'yi telaffuz edemiyorum.

It's a bit of a tongue twister cannelloni.

Biraz tekerlemeli cannelloni.

They often say the last half hour of my life stream is very dull.

Sık sık hayat akışımın son yarım saatinin çok sıkıcı olduğunu söylerler.

Yes. So now, you know,

Evet. Yani şimdi, bilirsiniz,

today we're looking at some words and phrases connected to roads

bugün yolların

being on the road, driving around on the road.

yolda olması, yolda araba kullanmakla ilgili bazı kelimelere ve deyimlere bakıyoruz.

Right.

Sağ.

So I think we will do that now.

O yüzden bunu şimdi yapacağımızı düşünüyorum.

And not only that, we also have a nice introduction for it

Ve sadece bu da değil, bunun için de güzel bir tanıtımımız var

as well.

.

Of course, Claudia is not from Brazil.

Elbette Claudia Brezilyalı değil.

I knew that. Why Did you think I didn't know that?

Bunu biliyordum. Neden bunu bilmediğimi düşündün?

We were just testing and it is just well spotted as well.

Sadece test ediyorduk ve o da iyi tespit edildi.

Well spotted everywhere.

Her yerde iyi tespit edildi.

And we like to try and catch people out from time to time just to see if you're paying attention. Yes.

Ve sadece dikkat edip etmediğinizi görmek için zaman zaman insanları yakalamaya çalışıyoruz. Evet.

You passed the test.

Testi geçtin. O

Well, then you passed the test with flying colours.

zaman testi büyük başarıyla geçtin. Bu

So today we are looking at words and phrases connected

yüzden bugün

being on the road, roads driving.

yolda olmakla, yollarda araba kullanmakla ilgili kelimelere ve deyimlere bakıyoruz.

So that that is right.

Yani bu doğru. Senin

Your street.

sokağın.

Right at my street.

Tam benim sokağımda.

Is that the first idiom right at my street?

Bu benim sokağımdaki ilk deyim mi?

I don't know. Shall we just carry on.

Bilmiyorum. Devam edelim mi?

Oh well Telmex already said that. Oh how strange.

Ah, Telmex bunu zaten söyledi. Ah ne kadar garip.

And others

Ve

which we may well come to road and street idioms.

pekala yol ve sokak deyimlerine gelebileceğimiz diğerleri.

Well, guess what, you are right.

Bil bakalım ne oldu, haklısın.

Right up your street. Right up your street.

Sokağın yukarısında. Sokağın yukarısında.

How did you know that, Tomek?

Bunu nereden bildin Tomek?

I'm. I'm a little suspicious.

Ben. Ben biraz şüpheliyim.

How you knew that psychic.

O medyumu nasıl tanıdın?

Are you watching the replay?

Tekrarını izliyor musun?

In which case how.

Bu durumda nasıl.

How are you? Did you go forward in time?

Nasılsın? Zamanda ileri mi gittin?

And you've already watched today's live stream right at your street?

Ve bugünün canlı yayınını hemen sokağınızda izlediniz mi?

If something is right up your street, it means it is something will be of interest

Sokağınızda bir şey varsa, bu, ilginizi çekecek

to you or something that you might have some knowledge about.

veya hakkında bilgi sahibi olabileceğiniz bir şey anlamına gelir.

So maybe if I mention cars, Mr.

Yani belki arabalardan bahsedersem, Bay

Steve will suddenly his eyes will light up like that and I will say, yes, Mr.

Steve birdenbire gözleri böyle parlayacak ve ben de evet Bay

Steve,

Steve,

this particular subject is right up your street.

bu konu tam size göre diyeceğim.

Yes, because I'm interested in it and I have some knowledge on the subject and

Evet, çünkü bu konuyla ilgileniyorum ve konu hakkında biraz bilgim var ve

yes, some people might say that Mr.

evet, bazı insanlar Bay

Duncan's live English streams are right at their street.

Duncan'ın canlı İngilizce yayınlarının kendi sokaklarında olduğunu söyleyebilir.

Yes. It's just what they need to help them learn English.

Evet. İngilizce öğrenmelerine yardımcı olmak için ihtiyaç duydukları şey bu.

Hence something is suitable.

Bu nedenle bir şey uygundur.

Something is some is a thing that they're interested in.

Bir şey, onların ilgilendikleri bir şeydir.

Yes, it's right up your street.

Evet, tam karşınızda.

You can interact.

Etkileşim kurabilirsiniz.

You've already got a bit of knowledge of English.

Zaten biraz İngilizce bilginiz var.

It's all going to be good for you. Hmm.

Her şey senin için iyi olacak. Hmm.

Yeah. Right up your street.

Evet. Sokağın yukarısında. Bir

The next one, we'll get through this quickly.

sonrakinde, bunu çabucak halledeceğiz.

Hit the road.

Yola koyul.

If you hit the road, it means that you

Yola çıkarsan, sana gidiyorsun demektir

go you.

.

You leave, you depart, you hit the road.

Gidiyorsun, gidiyorsun, yollara düşüyorsun.

So. So think of actually getting into the car or driving off.

Bu yüzden. Yani gerçekten arabaya binmeyi veya yola çıkmayı düşünün.

Well, of course, you normally drive on the road, you hit the road,

Ee tabi normalde yolda sürüyorsunuz, yola çıkıyorsunuz,

you are going away, you are leaving.

gidiyorsunuz, gidiyorsunuz.

It is time to hit the road.

Yola çıkma zamanı.

This part is boring. Let's hit the road.

Bu kısım sıkıcı. Hadi yola çıkalım.

Just means you're going to leave.

Sadece gideceğin anlamına geliyor.

Yes, you're going to drive off.

Evet, arabayla gideceksin.

GALLOWAY Interestingly enough, Tomic

GALLOWAY İlginç bir şekilde, Tomic

also said that before it even started as well, in fact, he said, hit the road

ayrıca daha başlamadan, aslında, biz

and up my street before we even started this particular segment.

bu özel bölüme başlamadan önce yola çıkıp benim sokağımdan yukarı çıktığını söyledi.

I'm Now starting to think maybe Tarmac is a time traveller.

Şimdi, Tarmac'ın bir zaman yolcusu olabileceğini düşünmeye başlıyorum.

Yes. So what's the next one? Tomic

Evet. Peki sırada ne var? Tomic

here we go.

başlıyoruz.

Let's, let's see if he can prove what that what that is a time traveller.

Bakalım, bunun ne olduğunu bir zaman yolcusu olduğunu kanıtlayabilecek mi görelim. Hadi

Come on then. Tell Mac what's the next one?

öyleyse. Mac'e sıradakinin ne olduğunu söyle?

Come on, clever clogs.

Hadi, akıllı terlikler.

Come on, tell me. Relax. Hit the road.

Hadi bana söyle. Rahatlamak. Yola koyul.

That's her favourite. Yes.

Bu onun favorisi. Evet.

So that arena says something about me pronouncing something up going.

Yani o arena, benim bir şeylerin olacağını ilan etmemle ilgili bir şeyler söylüyor.

That is a tongue twister to help you pronounce your words.

Bu, kelimelerinizi telaffuz etmenize yardımcı olacak bir tekerlemedir.

So if you say that two or three times,

Yani bunu iki veya üç kez söylerseniz,

then it helps you then to pronounce words a lot.

o zaman kelimeleri daha çok telaffuz etmenize yardımcı olur.

Two or three times.

İki veya üç kez.

What was written there can place hello?

Orada yazılanlar merhaba diyebilir mi?

No, I will try to find it.

Hayır, onu bulmaya çalışacağım.

It is it cannelloni?

Cannelloni mi?

It is not.

O değil.

That's a bit of a tongue twister for 511 Bella 11.

Bu, 511 Bella 11 için biraz tekerleme.

The elephant elephants.

Fil filler.

That's

Bu

11 been elephant elephants.

11 fil fildi.

11 benevolent elephants.

11 yardımsever fil.

Yes, 11 bananas and 11 benevolent elephants.

Evet, 11 muz ve 11 hayırsever fil.

It's very hard to say.

Söylemesi çok zor.

11 benevolent elephants,

11 hayırsever fil,

I think I think that might be a little bit of a tongue twister.

sanırım bu biraz tekerleme olabilir .

The interesting fact about elephants in South Africa, at least

Güney Afrika'daki fillerle ilgili ilginç gerçek, en azından

they're having to control the population, too elephant, too many elephants there.

nüfusu kontrol etmek zorunda olmaları, çok fazla fil, orada çok fazla fil var.

Actually, they are

Aslında

they are giving contraceptive.

doğum kontrol hapı veriyorlar. Dişi fillere

They are giving contraceptives to the

doğum kontrol hapı veriyorlar

to the female elephants, getting them to them, not the male.

, erkek fillere değil.

No. You don't have to put a giant a giant condom on the male elephant,

Hayır. Erkek file dev bir prezervatif takmak zorunda değilsiniz

because that is a job that I don't think many people will want to do.

çünkü bu pek çok insanın yapmak isteyeceğini düşünmediğim bir iş.

It's going to be very hard.

Çok zor olacak.

I mean, you would have to use one of those big sort of plastic bags that you used to put your rubbish in.

Demek istediğim, çöpünüzü koymak için kullandığınız o büyük plastik poşetlerden birini kullanmanız gerekecek.

You have to use that as a condom, I would imagine.

Bunu prezervatif olarak kullanmalısınız, tahmin ediyorum.

Yeah, but apparently, yes, everybody thinks that elephants are dying out.

Evet, ama görünüşe göre evet, herkes fillerin neslinin tükendiğini düşünüyor.

Okay, but apparently they're not.

Tamam, ama görünüşe göre değiller.

Their populations are increasing to the point where in

Nüfusları o kadar artıyor ki,

I think it was South Africa, they're having to control them with contraception

sanırım burası Güney Afrika'da, onları vurmak yerine doğum kontrolü ile kontrol etmek zorunda kalıyorlar ki

rather than

shooting them, which is, of course, well, not very nice, very much.

bu elbette pek hoş değil, pek hoş değil.

It's not not going away, just stopping them becoming pregnant.

Gitmiyor, sadece hamile kalmalarını engelliyor.

The females don't know how they do it. Don't ask the.

Dişiler bunu nasıl yaptıklarını bilmiyorlar. sorma.

Did you know they have elephants in the wild in China?

Çin'de vahşi doğada filleri olduğunu biliyor muydunuz?

Do they did you know that?

Bunu biliyor muydunuz?

Yes, I well, every month.

Evet, ben her ay.

Well, not in the city.

Şehirde değil.

We were staying here, no joking.

Burada kalıyorduk, şaka değil.

But in the south it's very tropical you see in the south of China.

Ama güneyde, Çin'in güneyinde gördüğünüz gibi çok tropikal.

But they have wild elephants stomach you are wrong

Ama vahşi fillerin mideleri var yanılıyorsunuz

it's actually explore new avenue

aslında yeni caddeyi keşfetmek

wasn't well Tomic was going to guess what the next one is.

iyi değildi Tomic bir sonrakinin ne olduğunu tahmin edecekti.

Oh I see. But he's wrong.

Ah anlıyorum. Ama yanılıyor.

You're wrong.

Yanılıyorsun.

But he has suggested a good one.

Ama iyi bir öneride bulundu.

Yes, but we might have that.

Evet, ama buna sahip olabiliriz.

By the way, hit the road.

Bu arada, yola çıkın.

Jack is the song is a song.

Jack şarkı bir şarkıdır.

Hit the road, Jack.

Yola çık, Jack.

And don't you come back no more.

Ve bir daha geri gelme.

No, no, no, no, no.

Hayır hayır Hayır Hayır Hayır.

The road jacket.

Yol ceketi.

And don't you come back no more. Yes.

Ve bir daha geri gelme. Evet.

So I'm just I wonder if contraception is against the elephant's religion.

Bu yüzden doğum kontrolünün filin dinine aykırı olup olmadığını merak ediyorum.

I don't

imagine for the Catholic elephants.

Katolik filler için hayal edemiyorum.

Yes. Well, there'll be no control over no contraception if they're Catholic.

Evet. Eğer Katoliklerse, doğum kontrolünün olmaması üzerinde hiçbir kontrol olmayacak .

Exactly.

Kesinlikle.

So if they want to avoid contraception, they should they should actually tell

Dolayısıyla, doğum kontrolünden kaçınmak istiyorlarsa,

these people that are trying to give them contraception that are, in fact, Catholics. Yes.

onlara doğum kontrolü sağlamaya çalışan bu insanlara aslında Katolik olduklarını söylemeliler. Evet.

And that's it's against their religious beliefs.

Ve bu onların dini inançlarına aykırı.

Well,

there we go.

İşte başlıyoruz.

So explore new avenues, Mr. Duncan. Explore new avenues.

Yeni yollar keşfedin, Bay Duncan. Yeni yollar keşfedin.

Find out new things. Explore the world around you.

Yeni şeyler öğrenin. Etrafınızdaki dünyayı keşfedin.

Find out new things, acquire new knowledge.

Yeni şeyler öğrenin, yeni bilgiler edinin. Bilmeden önce

Learn about things you didn't know about before you knew about them.

bilmediğiniz şeyler hakkında bilgi edinin .

Yeah Explore new avenues.

Evet Yeni yollar keşfedin.

Oh, that's to say, for example, you want to you're getting set in your ways.

Oh, demek ki, örneğin, kendi yollarına girmek istiyorsun.

You always see the same friends.

Hep aynı arkadaşları görüyorsun.

You always go to the same places to eat.

Yemek yemek için hep aynı yerlere gidiyorsunuz.

Maybe then you're getting a bit bored and you think, Well, it was about time

Belki o zaman biraz sıkılırsınız ve, Pekala,

we explored some new avenues Let's try

yeni yollar keşfetmemizin zamanı gelmişti,

an Indian restaurant in a different town. Yeah,

Farklı bir kasabada bir Hint restoranı deneyelim, diye düşünürsünüz. Evet

for example, let's go to a Lebanese restaurant.

mesela bir Lübnan restoranına gidelim.

Yes Let's try some Lebanese food.

Evet Biraz Lübnan yemeği deneyelim.

Maybe you want to change careers.

Belki de kariyer değiştirmek istiyorsun.

Are you bored with your career and you want to explore new avenues?

Kariyerinizden sıkıldınız ve yeni yollar mı keşfetmek istiyorsunuz?

Maybe, you know, maybe you've just stopped working

Belki, bilirsiniz, belki çalışmayı yeni bıraktınız

and you are thinking about not retiring,

ve emekli olmayı değil,

but doing something else, but not in the same thing that you were doing before.

başka bir şey yapmayı düşünüyorsunuz, ama daha önce yaptığınız şeyde değil.

So myself, I was in sales for 30 odd years.

Ben de 30 küsur yıldır satıştaydım.

Maybe it's time for to explore new avenues. Yes.

Belki de yeni yollar keşfetmenin zamanı gelmiştir. Evet.

Maybe I could look at

Belki

getting into working in a hospital.

bir hastanede çalışmaya başlamayı düşünebilirim.

You can't see. What?

göremezsin Ne? Size

Can I just tell you what Steve was doing because he was doing it off camera.

Steve'in kamera dışında yaptığı için ne yaptığını söyleyebilir miyim?

He was going to explore new avenues. Yes.

Yeni yollar keşfedecekti. Evet.

Well, that's you know, so when you go down Avenue, is that what you're doing?

Biliyorsun, yani Avenue'ye gittiğinde yaptığın şey bu mu?

You're going down an avenue.

Bir caddeden aşağı iniyorsun.

I might decide I want to be a teacher.

Öğretmen olmaya karar verebilirim.

This is Mr.

Steve going down a new avenue.

Bu Bay

Steve yeni bir caddeye gidiyor.

And you know, it's good,

Ve biliyorsun, bu iyi,

I might say.

diyebilirim.

I don't know.

I've never, you know, I might think about teaching or might think about going back to work in labs

Bilmiyorum.

Asla, bilirsiniz, öğretmeyi düşünebilirim veya daha önce keşfettiğim laboratuvarlarda ve diplomasiye giden yeni yollarda işe geri dönmeyi,

that I used to explore and new avenues

to diplomacy, doing, doing,

doing strange genetic modifications on animals.

hayvanlar üzerinde garip genetik modifikasyonlar yapmayı, yapmayı, yapmayı düşünebilirim.

Maybe, maybe, maybe you can make

Belki, belki, belki

certain parts of elephants much smaller,

fillerin bazı kısımlarını çok daha küçültebilirsiniz,

so it's much easier to put a condom on the streets ahead.

böylece önünüzdeki sokaklara prezervatif takmak çok daha kolay olur .

If you are streets ahead,

Sokaklar ilerideyseniz,

you might describe a person

bir kişiyi

as being streets ahead or company.

sokaklar veya şirket olarak tanımlayabilirsiniz.

It means they are advanced.

gelişmiş oldukları anlamına gelir.

They have some advantages over something else.

Başka bir şeye göre bazı avantajları var.

A person can be streets ahead or a company

Bir kişi,

if they produce very good products

çok iyi ürünler üretirse,

as streets ahead of their competition. Yes.

rakiplerinin önünde sokaklar olabilir veya bir şirket olabilir. Evet.

So they've got some advantage.

Yani bazı avantajları var.

Or you could be streets ahead of your nearest rival if you were at work

Ya da işte olsaydınız

and you were, say, in sales, those with sales with me, you do like.

ve diyelim ki satışta olsaydınız, en yakın rakibinizin sokaklar önünde olabilirsiniz, benimle satış yapanlar, hoşunuza gider.

So you could say you could the charts would come out and you're

Böylece, çizelgelerin çıkacağını ve

you're 20% higher in your sales.

satışlarınızda %20 daha yüksek olduğunuzu söyleyebilirsiniz.

You could say, I'm streets ahead, streets ahead of the next person

Ben sokaklar öndeyim, sıradaki kişiden sokaklar öndeyim diyebilirsiniz,

just means that you are winning.

sadece kazandığınız anlamına gelir.

It doesn't mean you're winning.

Bu kazandığın anlamına gelmez.

That's it.

Bu kadar.

You are you are more advanced.

Sen daha gelişmişsin.

You are ahead of the game.

Sen oyunun ilerisindesin.

You are streets ahead his his a not so happy one now

Önünde sokaklar var, o şimdi o kadar mutlu değil,

maybe if you've come

belki

to a sudden stop, maybe you are driving along the road,

ani bir durağa geldiysen, belki yolda ilerliyorsun,

but then suddenly there is no more road.

ama sonra birden yol kalmıyor.

The road suddenly ends and you reach a dead end.

Yol bir anda bitiyor ve çıkmaz bir sokağa giriyorsunuz.

And we can also use this figuratively

Ve bunu mecazi olarak daha fazla devam edemeyeceğiniz

to show that you've reached a point where you can't continue any further.

bir noktaya ulaştığınızı göstermek için de kullanabiliriz .

Maybe you are having negotiations.

Belki pazarlıklarınız vardır.

Two groups of people are trying to negotiate, but they can't decide.

İki grup insan pazarlık etmeye çalışıyor ama karar veremiyorlar.

They can't come to any agreements.

Herhangi bir anlaşmaya varamazlar.

You can say that they reached a dead end.

Bir çıkmaza girdiklerini söyleyebiliriz.

They can go no further.

Daha ileri gidemezler.

So a dead end on the road means a point where the road ends

Yani yolda çıkmaz sokak, yolun bittiği

and you can't go any further.

ve daha fazla ileri gidemediğiniz nokta demektir.

And figuratively.

Ve mecazi olarak.

If you reach a dead end, it means you can't continue with a conversation or negotiate.

Bir çıkmaza girerseniz, bir sohbete devam edemez veya pazarlık yapamazsınız demektir.

And that thing has come to a sudden

Ve o şey birden bire çıkmaza girdi

and a dead end.

.

Did you like that road to Hell?

Cehenneme giden yolu beğendin mi?

Palmero says by an AC DC. Yeah,

Palmero bir AC DC tarafından diyor. Evet,

Road to hell.

cehenneme giden yol.

It wasn't that by Chris. We're hmm.

Chris tarafından değildi. biz hmm

Maybe maybe ac DC did it as well.

Belki ac DC de yapmıştır.

They is the road to hell.

Onlar cehenneme giden yoldur.

This is the view come can get down that is the road

Bu, cehenneme giden yol olan aşağı inebileceğiniz manzaradır

to hell.

.

Yes, stomach. I do.

Evet, mide. Evet.

I used to work in labs when I when I

very early on in my early twenties

Yirmili yaşlarımın çok başlarında,

I used to work in a hospital lab

doing all the blood testing. Yes.

tüm kan testlerini yapmak için bir hastane laboratuvarında çalıştığımda, laboratuvarlarda çalışırdım. Evet.

So That's what that actually was, what I was trained in. Yeah.

Yani bu aslında buydu, benim eğitildiğim şey buydu. Evet.

And then I got bored with it after four years because there was no chance of promotion.

Ve dört yıl sonra bundan sıkıldım çünkü terfi şansı yoktu.

And so I then went into laboratory sales.

Ve böylece laboratuvar satışlarına girdim.

He was into biology.

Biyolojiyle ilgileniyordu.

Pardon?

For apology.

Bağışlamak?

Özür için.

What's that? Is that. Is that stupid?

Bu da ne? Bu mu. Bu aptalca mı?

It might be, yes.

Olabilir, evet.

For the biology.

Biyoloji için.

Oh, yes, a phlebotomist.

Oh, evet, bir flebotomist.

Phlebotomist is somebody that takes blood out of you

Flebotomist, doktora gittiğinizde sizden kan alan kişidir

when you go to the doctors.

.

Do I win? A prise is a bit clever.

Kazanır mıyım? Ödül biraz zekice.

He's too clever.

O çok zeki.

Yes. Highway to hell.

Evet. Cehenneme otoyol.

Is that so?

Böylece?

That's the one highway to hell.

Cehenneme giden tek otoyol orası.

Where? On my way to

Nerede? Yolumun üzerinde

is AC DC.

AC DC var.

I think that's ac DC.

Sanırım bu ac DC.

Okay.

Tamam aşkım.

Yes I can I don't know whether I can still go back.

Evet, geri dönebilir miyim bilmiyorum.

I could, you could still go back into labs.

Yapabilirdim, yine de laboratuvarlara geri dönebilirsin.

It's not like if you if there wasn't a medical thing,

Tıbbi bir şey olmasaydı,

so if you were a nurse or a doctor

yani bir hemşire ya da doktor olsaydınız

and then you stopped being a nurse or a doctor,

ve sonra hemşire ya da doktor olmayı bıraktıysanız,

then ten years later you tried to get back into it.

on yıl sonra geri dönmeye çalışmanız gibi değil.

You would then have to revalidate your licence and go through some training

O zaman lisansınızı yeniden doğrulamanız ve benim için biraz eğitimden geçmeniz gerekir, geri dönüp

for me to go back and work in a lab

bir laboratuvarda çalışırdım

I would, I would need a bit of training, but I don't need a licence to do it as such.

, biraz eğitime ihtiyacım olurdu, ama bunu yapmak için bir lisansa ihtiyacım yok.

I don't need to satisfy any regulatory authority.

Herhangi bir düzenleyici otoriteyi tatmin etmem gerekmiyor.

Okay. I could just say

Tamam aşkım. Sadece

I want to go back and work here and they train me up on the machines or whatever.

geri dönüp burada çalışmak istediğimi söyleyebilirim ve beni makineler hakkında falan eğitiyorlar.

Let's just hope, Mr.

Umalım ki, Bay

Steve, that you are not kicked to the kerb.

Steve, kaldırıma düşmemişsinizdir.

002 50 Do you like what I did there?

002 50 Orada yaptıklarımı beğendin mi?

Did you see that?

Şunu gördün mü?

To see what my brain was doing there.

Beynimin orada ne yaptığını görmek için.

It was doing things. It's going to

şeyler yapıyordu.

kicked to the kerb.

Kaldırıma tekmelenecek.

So if you are kicked to the kerb, it means you are

Yani kaldırıma tekmelenirseniz,

rejected, you are cast aside,

reddedildiniz, kenara atıldınız,

you are no longer of any use.

artık hiçbir işe yaramıyorsunuz demektir.

A bit like me really on YouTube.

Gerçekten YouTube'da biraz benim gibi.

YouTube has kicked me to the kerb.

YouTube beni kaldırıma attı.

The algorithms have decided that now I am just

Algoritmalar artık

pointless, useless.

anlamsız, yararsız olduğuma karar verdi. Beni

They have kicked me to the kerb.

kaldırıma tekmelediler.

Yes, you could say that about your workplace.

Evet, iş yeriniz için bunu söyleyebilirsiniz.

You could use that in place of the word redundant.

Gereksiz kelimesi yerine bunu kullanabilirsin.

You could say I've been kicked to the kerb.

Kaldırıma tekmelendiğimi söyleyebilirsin.

Kicked to the kerb just means you're in the gutter.

Kaldırıma tekmelemek, sadece olukta olduğun anlamına gelir.

A bit like saying you're in the gutter. Hmm.

Biraz çukurdasın demek gibi. Hmm.

Similar to that.

Buna benzer.

So you're not.

Yani değilsin.

You know, life is certainly not treating you very well. Hmm.

Biliyor musun, hayat kesinlikle sana pek iyi davranmıyor. Hmm.

Talking of which, you might find yourself in the gutter.

Hangisinden bahsetmişken, kendinizi olukta bulabilirsiniz.

Oh, look at that.

Şuna bak. Bu

Is it.

Has everyone become psychic today?

mu.

Bugün herkes medyum oldu mu?

Yes. How did you do that?

Evet. Bunu nasıl yaptın?

All right. I didn't.

Elbette. yapmadım

I never see any of this before.

Bunların hiçbirini daha önce hiç görmedim.

I come on.

hadi gel

A person who is in the gutter is a person

Lağımda olan kişi,

who has been rejected or cast out

reddedilen veya dışlanan

or you raised and then thrown away.

veya sizin büyütüp sonra da attığınız kişidir.

It happens a lot in relationships.

İlişkilerde çok olur.

Maybe you meet someone and they seem so lovely and nice,

Belki biriyle tanışırsın ve çok hoş ve hoş görünürler,

but then later they just use you

ama sonra seni kullanırlar

and then they throw you in the gutter.

ve sonra da seni çöpe atarlar.

You might find yourself being rejected.

Kendinizi reddedilmiş bulabilirsiniz.

The gutter, of course, being the side of the road

Oluk, elbette,

where all the rubbish in the water goes down.

sudaki tüm çöplerin aşağıya indiği yolun kenarıdır.

So yeah, it's not, it's dirty, it's wet.

Yani evet, değil, kirli, ıslak.

Sometimes we call it the drain. Yes.

Bazen buna drenaj diyoruz. Evet.

So where the water, the rainwater and all of the sewage and all of the horrible stuff will go away.

Böylece su, yağmur suyu ve tüm kanalizasyon ve tüm korkunç şeyler kaybolacak.

You're in the gutter.

Oluktasın.

You are in the gutter at that place in life.

Hayatın o yerinde bir oluktasın.

And I forget Oscar Wilde once said, we are all in the gutter,

Ve Oscar Wilde'ın bir keresinde " hepimiz bataklığın içindeyiz

but some of us are looking at the stars,

ama bazılarımız yıldızlara bakıyoruz" dediğini unutuyorum,

which is a great way of saying,

bu,

even if you are down on your luck and things are not going your way

şansınızı kaybetmiş olsanız ve işler

like most people on the planet at the moment,

çoğu zaman olduğu gibi yolunda gitmiyor olsa bile bunu söylemenin harika bir yoludur. Şu anda gezegendeki insanlar,

remember, we are all in the gutter,

unutmayın, hepimiz bataklığın içindeyiz,

but some of us are looking at the stars

ama bazılarımız yıldızlara bakıyor,

we can still appreciate

hala

being alive and the things we have around us.

hayatta olduklarını ve etrafımızda sahip olduklarımızı takdir edebiliyoruz.

Yes, I mean, I don't think so. Mick.

Evet, yani, sanmıyorum. Mick. Muhtemelen bilmeni

I don't think I'll probably get

sağlayacağımı sanmıyorum

you know, I'm a bit old to go back into lives, but I know people that it depends what you're doing.

, hayatlara geri dönmek için biraz yaşlıyım, ama ne yaptığına bağlı olan insanlar tanıyorum.

I was doing research sort of fairly low level testing.

Oldukça düşük seviyeli testler gibi araştırma yapıyordum.

It just means that you would you have to have some basic science qualification.

Bu sadece bazı temel bilim niteliklerine sahip olmanız gerektiği anlamına gelir. bende var

I've got that.

So that doesn't matter.

But I would need to be trained in the new equipment.

Yani bunun önemi yok.

Ama yeni ekipman konusunda eğitim almam gerekecek.

So, you know, someone would have to say, oh, we'll take you on maybe part time,

Yani, bilirsin, birisinin, oh, seni belki yarı zamanlı olarak alacağız,

but all the equipment's changed in the last 30 years.

ama son 30 yılda tüm ekipman değişti demesi gerekir.

We train you it.

Biz size onu eğitiyoruz.

It's probably unlikely anybody would employ me in that.

Muhtemelen kimsenin beni bu işte çalıştırması pek olası değil.

I think that they might.

Bence olabilirler.

If you said the last time you worked in a lab was in the early 1980s, I think they probably probably

Bir laboratuvarda en son 1980'lerin başında çalıştığınızı söylerseniz, muhtemelen

raise their eyebrows and think this guy would need some more training because things have changed.

kaşlarını kaldırırlar ve işler değiştiği için bu adamın biraz daha eğitime ihtiyacı olacağını düşünürler.

They would probably think, well, we get somebody a lot younger,

Muhtemelen, çok daha genç birini alırız,

probably on level wages, and they'll be much quicker to train

muhtemelen eşit ücret alırız ve yeni ekipmanı eğitmek için çok daha hızlı olacaklarını düşünürler

in the new equipment.

.

I mean, I'm not the best.

Yani, ben en iyisi değilim.

I mean with technology. You, me, funny.

Teknoloji ile demek istiyorum. Sen, ben, komik.

I used to operate these giant machines, Mr.

Bu dev makineleri ben çalıştırırdım Bay

Duncan, and programmed them all and put all these blades in and get them all tested

Duncan ve hepsini programladım ve tüm bu bıçakları taktım ve hepsini test ettirdim

and analyse the results.

ve sonuçları analiz ettim.

It's just as well you're not afraid of blood because a lot of people are.

İyi ki kandan korkmuyorsun çünkü pek çok insan korkuyor.

Even if they see just a little drop of blood, they feel all queer

Ufacık bir kan damlası görseler bile kendilerini tuhaf hissederler

and they fall to the floor. Yes.

ve yere düşerler. Evet. Bir

Uh, would you like another one? Here we go.

tane daha ister misin? İşte başlıyoruz.

Maybe. Maybe there is a problem.

Belki. Belki bir problem vardır.

Is that curve is in, do they say curve or gutter?

O eğri içeride mi, eğri mi yoksa oluk mu diyorlar?

They say they say curve as well.

Eğri dediklerini de söylüyorlar.

We could say curved on the hard side or the edge of a road.

Sert tarafta virajlı veya bir yolun kenarında diyebiliriz.

Normally it is reinforced with concrete

Normalde bordür eğrisi betonla takviye edilir

is the kerb curve.

.

It means just to hold back.

Sadece geri durmak anlamına gelir.

Or if you hold or restrict or end

Veya bir şeyi tutarsanız, kısıtlarsanız veya sonlandırırsanız

something, you are protecting that edge.

, o kenarı koruyorsunuz.

Yes, sir. That thing if you stand on the curve.

Evet efendim. Eğri üzerinde durursan o şey.

We say that in the UK a lot don't stand on the curves

Birleşik Krallık'ta pek çok kişinin tehlikeli olduğu için virajlarda durmadığını söylüyoruz

because it's dangerous, because you might get it right at the edge of the road.

, çünkü onu yolun kenarında yakalayabilirsiniz.

Is it curve just means hold back. Yeah.

Eğri mi, sadece geri çekil anlamına mı geliyor? Evet.

You are holding back between where people walk and where people drive.

İnsanların yürüdüğü yer ile araba kullandığı yer arasında geri çekiliyorsunuz.

Yes. It's just that it's just that slightly raised bit

Evet. Sadece

leading onto the pavement and usually some sidewalk.

kaldırıma ve genellikle bir kaldırıma giden hafifçe yükseltilmiş bir parça.

Okay.

Tamam aşkım.

Sometimes you might hit a bump in the road.

Bazen yolda bir tümseğe çarpabilirsin.

Life is unfair.

Hayat adil değil. İşte

That is it.

bu.

That might be Mr.

Bu, Bay

Steve's eulogy tomorrow.

Steve'in yarınki methiyesi olabilir.

It might be part of it. Life

Bunun bir parçası olabilir. Hayat

is unfair.

adil değil.

Don't expect life to be fair.

Hayatın adil olmasını beklemeyin.

Don't expect things to always go your way.

İşlerin her zaman istediğiniz gibi gitmesini beklemeyin.

Because now and again you will hit a bump in the road.

Çünkü ara sıra yolda bir tümseğe çarpacaksınız.

It might throw you off course. The bump might.

Sizi rotanızdan çıkarabilir. Yumru olabilir.

If you're in a car and you hit a bump, it might burst the tire and you have to stop and repair.

Arabadayken bir tümseğe çarparsanız, lastik patlayabilir ve durup tamir etmeniz gerekir.

It might throw you into a different lane or something.

Sizi farklı bir şeride falan atabilir.

You it might mean it might even crash.

Bu, çökebileceği anlamına bile gelebilir.

You might lose a wheel and crash. Yes.

Tekerleğini kaybedip kaza yapabilirsin. Evet.

But figurative Lee, we are saying that you will hit

Ama mecazi Lee, çarpacağınızı

or you will come across a difficulty or a situation that is hard to deal with.

ya da bir zorlukla ya da başa çıkılması zor bir durumla karşılaşacağınızı söylüyoruz.

You hit a bump in the road.

Yolda bir tümseğe çarptın.

Yes, sir.

Evet efendim.

Somebody said, what?

Biri dedi ki, ne?

Uh, how is Tom Rocks? Hello?

Tom Rocks nasıl? Merhaba?

Tom says, how is gutter related to the road or the gutter is

Tom, oluğun yolla nasıl bir ilişkisi olduğunu veya oluğun

just the bit where the all the water drains away. So.

tüm suyun akıp gittiği yer olduğunu söylüyor. Bu yüzden.

So the road doesn't flood.

Böylece yol su basmıyor.

So it's a way of draining under the kerb.

Yani kaldırımın altına boşaltmanın bir yolu.

It's just under the kerb. Yes.

Kaldırımın hemen altında. Evet.

You drain the water away in the gutter.

Oluktaki suyu tahliye edersiniz.

Yes Another one,

Evet Bir tane daha,

this this is where

burası

many of us will be in about six months time.

çoğumuzun yaklaşık altı ay sonra olacağı yer.

Say Yes.

Evet de.

Have we said.

Yeah, I think we said that one. Yeah, I think we have.

dedik mi?

Evet, sanırım bunu söyledik. Evet, sanırım bulduk.

Well yes.

İyi evet.

Okay, I'm writing down that he's going to Steve

Tamam, Steve'e gideceğini

and carry on just for the momentum of the show.

ve şovun ivme kazanması için devam edeceğini yazıyorum.

Well just keep going then. Okay.

Peki o zaman devam et. Tamam aşkım.

The Skid Row,

Skid Row, biz dahil

this is where a lot of people are going to end up, including us.

pek çok insanın varacağı yer burası . Orada yanlarında sokakta oturan

You might see a couple of hungry people sitting in the street

birkaç aç insan görebilirsiniz

with their there.

.

It won't be a mobile phone.

Cep telefonu olmayacak.

It will just be a piece of cardboard with a hole cut in it.

Sadece içinde bir delik olan bir karton parçası olacak.

And there'll be s

Ve

we will all be on skid row.

hepimiz patinajda olacağımız zamanlar olacak.

Skid row means you are down on your luck.

Skid Row, şansınızın azaldığı anlamına gelir.

Normally, financially, you have very little money.

Normalde mali açıdan çok az paranız vardır.

Everything is going wrong.

Her şey ters gidiyor.

You you have lost all your money.

Tüm paranı kaybettin.

You are living on low income.

Düşük gelirle yaşıyorsunuz.

You are in Skid Row, which of course an actual place

Elbette Amerika Birleşik Devletleri'nde gerçek bir yer olan Skid Row'dasınız

in the United States.

.

It's down on your luck.

Şansına bağlı.

The streets are lined with people

Sokaklar şanssız insanlarla dolu

who are down on their luck.

.

They have hit.

Vurmuşlar.

Skid Row

Skid Row,

is a good run from Carnival Queer Street.

Carnival Queer Street'ten iyi bir kaçış.

Yes. If you're on

Evet.

Queer Street, it doesn't mean you're not.

Queer Sokağı'nda olmanız, olmadığınız anlamına gelmez.

Well, the gay village queer street is just something that's out of the ordinary.

Eşcinsel köyünün queer sokağı sıra dışı bir şey. sen

You go, you go.

git sen git

You see,

Görüyorsun,

I wonder if there is a queer street anywhere.

merak ediyorum, herhangi bir yerde tuhaf bir sokak var mı?

I don't think there's one in the UK.

İngiltere'de bir tane olduğunu sanmıyorum.

If you say you're on queer street.

Queer sokaktayım diyorsanız.

Yes. You're you're feeling not yourself.

Evet. Sen kendinde değilsin.

You're not feeling yourself.

Kendini hissetmiyorsun. Kendinizi

You're feeling unusual, maybe under the weather or

alışılmadık hissediyorsunuz, belki havanın altındasınız veya

maybe you can't think clearly you are.

belki de öyle olduğunuzu net bir şekilde düşünemiyorsunuz.

Ooh, I feel I feel a little bit queer, to be honest.

Ooh, dürüst olmak gerekirse biraz tuhaf hissediyorum.

Yes. You're queer stories.

Evet. Tuhaf hikayelersiniz.

It just means you're in an area.

Bu sadece bir bölgede olduğunuz anlamına gelir.

You just feel like you don't you don't feel yourself.

Sadece hissetmiyormuş gibi hissediyorsun, kendini hissetmiyorsun.

You're not very well.

pek iyi değilsin

Yes. What have you got others, Mr.

Evet. Başkalarının nesi var, Bay

Duncan, got loads and loads rides.

Duncan, yük bindirme var.

Lots and lots and lots.

Çok ve çok ve çok.

My legs are aching, Mr.

Bacaklarım ağrıyor, Bay

Duncan. Poor Mr. Steele.

Duncan. Zavallı Bay Steele.

I need to sit down.

oturmam gerek

My hips are hurting. Standing all this time.

Kalçalarım acıyor. Bunca zamandır ayakta.

Mr. Duncan? Yes?

Bay Duncan? Evet?

I think you are about five years away from needing a wheelchair, a hip replacement, at the very least,

Bence en azından tekerlekli sandalyeye, kalça protezine ihtiyaç duymana yaklaşık beş yıl kaldı,

that is

bu

your latest obsession.

senin son saplantın.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

This is something Mr.

Bu, Bay

Steve likes to do when he's in his car.

Steve'in arabadayken yapmaktan hoşlandığı bir şey.

He likes to burn the rubber.

Kauçuğu yakmayı sever.

I can't do it.

yapamam

Burn rubber.

Lastik yakmak.

Burn rubber.

Lastik yakmak.

If you burn rubber, it means you are driving very fast.

Lastik yakarsanız, çok hızlı sürüyorsunuz demektir.

Yeah, the rubber people who drive Ford Mustangs burn rubber.

Evet, Ford Mustang kullanan lastikçiler lastik yakar.

So as an idiom, what's it meaning, Mr.

Deyim olarak ne anlama geliyor Bay

Duncan? As a euphemism.

Duncan? Bir örtmece olarak.

Just to. Just to leave quickly.

Sadece Sadece hızlı bir şekilde ayrılmak için. Aceleniz

If you are in a hurry, you depart fast with urgency.

varsa, aciliyetle hızlı ayrılırsınız.

You burn rubber so you can use figuratively,

Kauçuğu mecazi anlamda kullanmak için yakarsınız,

but also you can use it as an expression.

aynı zamanda bir ifade olarak da kullanabilirsiniz.

When you are driving recklessly or too fast, you burn rubber.

Dikkatsizce veya çok hızlı sürdüğünüzde lastik yakarsınız.

It means you are driving really fast, or maybe you are driving dangerously as well.

Bu, gerçekten hızlı sürdüğünüz veya belki de tehlikeli bir şekilde sürdüğünüz anlamına gelir.

But of course, figuratively we can say that we are leaving in a hurry.

Ama elbette mecazi olarak aceleyle ayrıldığımızı söyleyebiliriz.

We must burn rubber.

Kauçuk yakmalıyız.

It's time to go quickly. Yeah, just from a party.

Çabuk gitme zamanı. Evet, sadece bir partiden.

Doesn't mean you're literally going to spin the wheels on your car

if you're doing something as well.

Siz de bir şeyler yapıyorsanız, kelimenin tam anlamıyla arabanızın tekerleklerini döndüreceğiniz anlamına gelmez.

That is, yeah, you're especially good at it

Yani, evet, bunda özellikle iyisin

and you are streaking ahead of other people.

ve diğer insanların önüne geçiyorsun.

You could say, you know, in sales, you could say, you know, I'm going to burn rubber,

Satışta diyebilirsin, bilirsin, lastik yakacağım diyebilirsin,

you know, you know, you are going to be really fast.

bilirsin, bilirsin, gerçekten hızlı olacaksın.

You're going to be the first.

İlk olacaksın.

You're going to get there first.

Oraya ilk sen varacaksın.

You're going to do really well.

Gerçekten iyi yapacaksın.

Speed, tell him I can't take a seat,

Speed, ona oturamayacağımı söyle

because if I do that, I'll I'll sink out of the car.

çünkü öyle yaparsam arabadan düşeceğim.

If I take a seat, I'll be here like this.

Oturursam, bu şekilde burada olacağım.

Oh, that wasn't very good for my knees.

Oh, bu dizlerime pek iyi gelmedi.

I must admit, it does improve the live stream.

İtiraf etmeliyim ki, canlı akışı geliştiriyor.

No, no, no. End.

Hayır hayır hayır. Son.

We might get chairs one week.

Bir hafta sandalye alabiliriz. Birlikte canlı yayın yapmaya başladığımızda

Well, Steve used to sit in the chair when we started doing

Steve koltuğa otururdu

live streams together better, and it was more comfortable.

ve daha rahattı.

And of course, he's older than me. Much, much older.

Ve tabii ki benden daha yaşlı. Çok, çok daha eski.

My joints are wearing out.

Eklemlerim yıpranıyor.

In fact, you might say that Steve is about to take a turn for the worse that road related.

Aslında, Steve'in yol ile ilgili daha kötü bir dönüş yapmak üzere olduğunu söyleyebilirsiniz.

Yes. Well, what do you do when you go around a corner

Evet. Peki, bir köşeyi döndüğünüzde ne yaparsınız,

drive you you turn you take a turn for the worse.

döndüğünüzde daha da kötüye gidersiniz.

Yes, I'll give you that. I'll give you that, sir.

Evet, sana bunu vereceğim. Bunu size vereceğim, efendim.

It's a driving manoeuvre on the road, you see.

Yolda bir sürüş manevrası, anlıyor musun?

So cars driving road turn for the worse.

Yani yolda giden arabalar daha da kötüye gidiyor.

Something goes in the wrong direction, maybe towards

Bir şeyler yanlış yöne gidiyor, belki

a bad outcome or a bad result.

kötü bir sonuca ya da kötü bir sonuca doğru.

It takes a turn for the worse.

Daha kötüsü için bir dönüş alır.

Yes, your illness, if you're ill

Evet, hastalığınız, hastaysanız

and you've been ill for a while and you suddenly get worse, you can say.

ve bir süredir hastaysanız ve aniden kötüleşiyorsa diyebilirsiniz.

Ooh, they, they've taken a turn for the worst.

Ooh, onlar, en kötüsüne döndüler.

It means that they've gone from not being very well to being very unwell

Bu, çok iyi olmamaktan çok hasta olmaya

or maybe on the road to something even worse. Yes.

ya da belki daha da kötü bir şeye doğru yola çıktıkları anlamına gelir. Evet.

Normally if you say they've taken a turn for the worst

Normalde, en kötüye gittiklerini

or a turn for the worse, it probably means

veya daha da kötüye gittiklerini söylerseniz, bu muhtemelen

they could be, you know, on the way out, about to die anyway.

, bilirsin, çıkmak üzere, zaten ölecekleri anlamına gelir.

Yeah. Moving on.

Evet. Hareketli.

You might come to a crossroads.

Bir yol ayrımına gelebilirsin.

So where where roads intersect with each other.

Yani yolların birbiriyle kesiştiği yer.

They cross each other quite often.

Birbirlerini oldukça sık geçerler.

You will come to a corner of a road or the end of a road.

Bir yolun köşesine veya bir yolun sonuna geleceksiniz.

But you are not.

Ama sen değilsin.

You are then at a crossroads.

O zaman bir yol ayrımındasın.

So there is a road going straight ahead, but also a road going to cross.

Yani dümdüz giden bir yol var ama kesişecek bir yol da var.

You have to decide which way to go in life.

Hayatta hangi yolu izleyeceğine karar vermelisin.

Quite often in life you might come to a crossroads.

Hayatta sıklıkla bir yol ayrımına gelebilirsin.

You might have to make an important decision.

Önemli bir karar vermeniz gerekebilir.

You might have to decide.

karar vermen gerekebilir.

You might need to make a choice

that will decide how your life continues.

Hayatınızın nasıl devam edeceğine karar verecek bir seçim yapmanız gerekebilir.

You come to a crossroads.

Bir yol ayrımına geldiniz.

It is a point in your life where you have to make a choice.

Hayatınızda bir seçim yapmanız gereken bir noktadır.

We all have those sometimes.

Hepimiz bazen bunlara sahibiz.

That's right.

Bu doğru.

Yes. Something happens in your life and it makes you think about

Evet. Hayatında bir şey olur ve bu,

what you want to do next.

bundan sonra ne yapmak istediğini düşünmeni sağlar.

Yeah, here's another one.

Evet, işte bir tane daha.

We are running out of time,

Zamanımız azalıyor,

Mr. Steve.

Bay Steve.

When he's driving too fast, he might suddenly see a cyclist in the road.

Arabayı çok hızlı sürerken, aniden yolda bir bisikletçi görebilir.

Although, to be honest, I think I think in that situation

Yine de, dürüst olmak gerekirse, bence bu durumda

you would just drive faster

daha hızlı sürersiniz

and try to knock them off, slam the brakes on.

ve onları durdurmaya çalışırsınız, frene basarsınız.

If you slam the brakes on, it means you.

Frene basarsan, bu sensin demektir.

I think we know Mr.

Sanırım Bay

Duncan slammed the brakes on or you could or you can say put the brakes on something.

Duncan'ın frene bastığını biliyoruz ya da bir şeye fren yapabilirsin ya da diyebilirsin.

It means you just stop doing something. That's it. You stop.

Bu, bir şeyi yapmayı bırakmanız anlamına gelir. Bu kadar. Sen dur. Bir

You put a stop to something, you suddenly stop doing it.

şeyi durdurursun, aniden yapmayı bırakırsın.

Maybe you have a project that you are trying to to start

Belki de başlatmaya

or to carry out or to develop.

, yürütmeye veya geliştirmeye çalıştığınız bir projeniz var.

But then suddenly someone says, No, you can't do it anymore.

Ama sonra aniden biri, Hayır, artık bunu yapamazsın, diyor.

We don't have enough money.

Yeterli paramız yok.

You have to put the brakes on.

Frene basmalısın.

You have to slam the brakes on because suddenly there isn't enough money.

Aniden yeterli para kalmadığı için frene basmanız gerekir.

You have to stop.

Durmak zorundasın.

Suddenly there is the brakes on that.

Aniden bunun üzerinde frenler var.

You might be, yeah that's it.

Olabilirsin, evet bu kadar.

You might be giving money away to people.

İnsanlara para veriyor olabilirsiniz.

Governments might be giving you money to help pay for your fuel bills.

Hükümetler, yakıt faturalarınızı ödemenize yardımcı olması için size para veriyor olabilir.

And then they've given much money away and they have to put the brakes on it

Ve sonra çok para verdiler ve aniden frene basmak zorunda kaldılar

suddenly.

.

Yeah, that's

Evet, bu

and I think we have one more before we go.

ve sanırım gitmeden önce bir tane daha var.

And I think this is a pretty suitable one.

Ve bence bu oldukça uygun bir tanesi.

You might go round the bend

Virajdan dönebilir

and write well on the road.

ve yolda iyi yazabilirsiniz.

You might go round the bend if the road begins to curve.

Yol viraj almaya başlarsa virajdan dönebilirsiniz.

But also in English, figuratively,

Ama aynı zamanda İngilizce'de mecazi olarak,

a person who goes round the bend will go crazy or they will lose their temper.

virajı dönen bir kişi çıldırır ya da öfkelenir.

They will lose control of their emotions or their feelings.

Duygularının veya hislerinin kontrolünü kaybedecekler.

They go round the bend.

Virajdan dönüyorlar.

You can say, I feel like I'm going round the bend.

Virajdan dönüyormuş gibi hissediyorum diyebilirsiniz.

And he felt very confused, very upset.

Ve çok kafası karışmış, çok üzgün hissetti.

Everything's overwhelming, you know.

Her şey bunaltıcı, biliyorsun.

I'm going round the bend.

Virajdan dönüyorum.

Stop.

Durmak.

Will you shut up or I'll go round the bend. Yes.

Çeneni kapatır mısın yoksa virajdan dönerim. Evet.

Especially parents means you could be about to lose your temper

Özellikle ebeveynler,

when when kids are being annoying

çocuklar sinir bozucu olduğunda

and the parents can't stand anymore.

ve ebeveynler daha fazla dayanamazken öfkenize kapılmak üzere olabileceğiniz anlamına gelir. Allah

They say, Oh, for goodness sake, shut up, shut up.

aşkına sus, sus diyorlar.

You're driving me round the bend.

Beni virajdan döndürüyorsun.

To go round the bend is to go crazy

Virajdan çıkmak delirmek,

or lose your cool or to lose control of your emotions.

soğukkanlılığınızı kaybetmek veya duygularınızın kontrolünü kaybetmektir.

And that is I've got some of this from our lovely viewers.

Ve bu, sevgili izleyicilerimizden bazılarını aldım.

Oh, well, I've got one here.

Burada bir tane var.

Turn a corner.

Köşeden dön.

Yes, if you turn a corner, turn a corner.

Evet, bir köşeyi dönerseniz, bir köşeyi dönün.

It means maybe you recover from a problem.

Bu, belki bir sorundan kurtulduğunuz anlamına gelir. Bir

You something, you turn a corner, you might be ill, you might have an illness,

şeysin, bir köşeyi döndün, hasta olabilirsin, bir hastalığın olabilir

and you've been feeling ill for days like you've got coronavirus.

ve günlerdir kendini koronavirüs kapmış gibi hasta hissediyorsun.

And then suddenly, you know, you've never think that you're going to feel better again.

Ve sonra aniden, bilirsiniz, bir daha asla daha iyi hissedeceğinizi düşünmezsiniz.

And then suddenly one day you wake up and you feel a lot better

Ve sonra bir gün aniden uyanırsın ve kendini çok daha iyi hissedersin

and you say, Oh, I think I've turned a corner hmm.

ve "Ah, sanırım köşeyi döndüm hmm" dersiniz.

So you think you've got over something, which is a bit like this way

Yani bir şeyi atlattığını düşünüyorsun, ki bu biraz

I was feeling over grief of my mother's death.

benim annemin ölümünün üzüntüsünü hissetmeme benziyor.

It seemed to go on for two or three weeks, seemed to go on for ages, which kept waking up feeling awful.

İki ya da üç hafta boyunca devam ediyor gibiydi, yüzyıllar boyunca devam ediyor gibiydi, bu da uyanmaya devam ederek korkunç hissettiriyordu.

And then I said to you the other day, I woke up and I thought I felt better.

Sonra geçen gün sana dedim ki, uyandım ve kendimi daha iyi hissettim.

And I said to you, I said, I think I've turned a corner.

Ve sana dedim ki, sanırım bir köşeyi döndüm.

So I'm just you've got somehow feeling better.

Yani ben sadece bir şekilde daha iyi hissediyorsun.

And we had

Ve

from tonic.

tonikten içtik.

You've been repeating these.

Bunları tekrar ediyorsun.

I hadn't missed them.

Onları özlememiştim.

I've been writing them down one for the road.

Onları yol için bir yere yazıyorum.

Oh, that's a good one. It's a good one.

Bu iyi bir şey. İyi bir tane.

Especially if you've had a night out and your and

Özellikle dışarıda bir gece geçirdiyseniz ve

having some nice beer or some nice wine

güzel bir bira ya da güzel bir şarap içtiyseniz

and then it is time to leave.

ve ayrılma vaktiniz geldiyse.

But you decide that you are going to have one more drink.

Ama bir içki daha içeceğine karar verdin. Gideceğiniz evde gideceğiniz partide

You say I will have one for the road

yol veya kişi için bir tane alayım diyorsunuz,

or the person at the party you're going to at the house you're going to you've been having a good time.

güzel vakit geçiriyorsunuz.

You've been drinking and they don't want you to leave.

İçiyorsun ve gitmeni istemiyorlar.

And and you say, Oh, I'm going now.

Ve sen, Oh, şimdi gidiyorum diyorsun.

And they might say, Oh, how about?

Ve diyebilirler ki, Ah, ne dersin?

Just one more for the road.

Yol için sadece bir tane daha.

So they'll pour you another drink.

Böylece sana bir içki daha dolduracaklar.

Of course, these days that phrase has to be said with caution, because

Tabii ki, bu günlerde bu cümleyi dikkatli bir şekilde söylemek gerekiyor, çünkü bir

you don't want to be having

another alcoholic drink and then driving.

alkollü içki daha içip sonra araba kullanmak istemiyorsunuz.

So you wouldn't literally have you know what?

Yani kelimenin tam anlamıyla ne olduğunu bilmiyor muydun?

It could be a soft drink, couldn't it? One more, one for the road.

Meşrubat olabilir, değil mi ? Bir tane daha, bir tane yol için.

But traditionally it meant, you know, have another

Ama geleneksel olarak bu,

alcoholic drink before you go out,

dışarı çıkmadan önce bir alkollü içki daha içmek anlamına geliyordu,

but it doesn't mean you're going to get in the car.

ama bu arabaya bineceğin anlamına gelmiyordu.

You might walking home or you might be going home with a friend

Eve yürüyerek gidebilirsin ya da arabayı kullanacak sarhoş olmayan bir arkadaşınla eve gidiyor olabilirsin

who hasn't drunk who is going to be driving.

.

So thanks for that one.

Bunun için teşekkürler.

For the road just means you're going to have another drink,

Çünkü yol, bir içki daha içeceğin anlamına geliyor,

a one way street.

tek yönlü bir cadde.

A one way street is a street where traffic only flows in one direction.

Tek yönlü bir cadde, trafiğin yalnızca bir yönde aktığı bir caddedir.

Yes, but you can use that figuratively as well.

Evet, ama bunu mecazi anlamda da kullanabilirsiniz.

That's it.

Bu kadar.

Of got this it's just a one way street

Bunu anladığım kadarıyla,

you could say usually set in a negative way to indicate that,

you know, the conversation is only going in one direction.

konuşmanın yalnızca tek bir yöne gittiğini belirtmek için genellikle olumsuz bir şekilde ayarlanmış diyebileceğiniz tek yönlü bir yol.

Yes, maybe you're in a conversation with someone, but they are doing all the talking.

Evet, belki birisiyle sohbet ediyorsunuz ama tüm konuşmayı o yapıyor.

They are just remember me, me, me, me, me, me, me, me, me, me, I, me.

Onlar sadece beni hatırla, ben, ben, ben, ben, ben, ben, ben, ben, ben, ben, ben.

We've got some friends like that and they would just keep talking and talking

Böyle bazı arkadaşlarımız var ve bizimle konuşmaya, konuşmaya ve konuşmaya devam edecekler

and talking to us and they have no interest in what we're doing.

ve ne yaptığımızla ilgilenmiyorlar.

They never ask how we are.

Nasıl olduğumuzu hiç sormazlar.

They just talk about themselves and they dominate the conversation.

Sadece kendileri hakkında konuşurlar ve sohbete hakim olurlar.

It is just a one way street.

Bu sadece tek yönlü bir cadde.

Yeah, they are doing all the talking and they don't care about us.

Evet, bütün konuşmayı onlar yapıyor ve bizi umursamıyorlar.

They have no interest in us whatsoever.

Bizimle hiçbir şekilde ilgilenmiyorlar.

V task made some good suggestions as well.

V görevi de bazı iyi önerilerde bulundu.

Road to nowhere.

Hiçbir yere giden yol.

Oh yes.

Oh evet.

That is a famous song also by Talking Heads.

Bu aynı zamanda Talking Heads'in ünlü bir şarkısıdır.

Oh right.

Ah doğru.

I kick the can down the road, said V task.

Kutuyu yolun aşağısına tekmeledim, dedi V görevi.

Okay, that's a good one if you kick the can down the road.

Tamam, yolun aşağısındaki kutuyu tekmelersen bu iyi bir şey.

That's used a lot at the moment.

Şu sıralar çok kullanılıyor.

Yeah, it's in

Evet,

politics, definitely.

kesinlikle siyasette.

And they've used that phrase a lot to do with

Ve bu tabiri mali meselelerle ilgili çokça kullandılar

financial matters.

.

Yeah. You kick the can down the road.

Evet. Kutuyu yolun aşağısına tekmeliyorsun.

It means you're putting off doing something that you should do.

Bu, yapmanız gereken bir şeyi yapmayı ertelediğiniz anlamına gelir.

Yeah. So? So you are.

Evet. Bu yüzden? Böylece sen.

Maybe you're talking about the issue or the problem, but you're not doing anything about it.

Belki konu veya sorun hakkında konuşuyorsunuz ama bu konuda hiçbir şey yapmıyorsunuz.

You just kick the can down the road.

Sadece kutuyu yolun aşağısına tekmeliyorsun.

You know, something needs to be done, but you don't do what

Biliyorsunuz, bir şeyler yapılması gerekiyor ama yapılması gerekeni

the what's needed, what really needs to be done.

, gerçekten yapılması gerekeni yapmıyorsunuz.

So you kick the can a bit further down the road.

Böylece kutuyu yolun biraz aşağısına tekmelersiniz.

And then obviously if you have got a can and you kick it down the road,

Ve sonra, belli ki bir kutunuz varsa ve onu yolda tekmelerseniz, o kutuya

it takes you a while to get to that can and figuratively speaking,

ulaşmanız biraz zaman alır ve mecazi anlamda konuşursak,

it means you're just putting off making a decision about something

bu, merkez bankalarının yapabileceği gibi bir şey hakkında karar vermeyi ertelediğiniz anlamına gelir.

like the

the central banks might be putting off a decision

to put up interest rates to kerb inflation.

Enflasyonu azaltmak için faiz oranlarını yükseltme kararını erteliyor.

They're not, but they might be.

Değiller ama olabilirler.

And they're trying to they're just going to kick the can down the road. Yes.

Ve onlar yolun aşağısındaki tenekeyi tekmeleyecekler. Evet.

Hannibal one more from Connell.

Hannibal, Connell'den bir tane daha.

Thank you.

CONNELL All roads lead to Rome.

Teşekkür ederim.

CONNELL Bütün yollar Roma'ya çıkar.

Hmm. That's a good one.

Hmm. Bu iyi bir tanesi.

Yeah So it's indicating that

Evet Yani ne

no matter what you do, it's all going to lead to the same place.

yaparsan yap, hepsinin aynı yere varacağını gösteriyor.

Yeah, because all roads, you know, thousand years ago, roads did lead to Rome.

Evet, çünkü bütün yollar, bilirsiniz, bin yıl önce, yollar Roma'ya çıkıyordu.

Yes. Literally what we did.

Evet. Kelimenin tam anlamıyla ne yaptık.

What about the sea and the oceans?

Peki ya deniz ve okyanuslar?

Yes. It's indicating that that's the important place

Evet. Bu, Roma ile ilgili önemli bir yer olduğunu gösteriyor,

with Rome, the past, I think, and everything went everything ended up in Rome.

bence geçmiş ve her şey gitti, her şey Roma'da sona erdi.

So no matter what you did, money,

Yani ne yaparsan yap, para,

people would all end up in the same place.

insanlar aynı yere varacaktı.

And how long did it take to build?

Ve yapımı ne kadar sürdü?

A day when there were more than a day, it literally wasn't.

Bir günden fazla olan bir gün, kelimenin tam anlamıyla değildi. Kelimenin

It literally wasn't built in a day.

tam anlamıyla bir günde inşa edilmedi.

Yeah, lots of phrase about Rome, but yes, all roads lead to Rome

Evet, Roma hakkında bir sürü cümle var ama evet, tüm yollar Roma'ya çıkar

just means no matter what you do, no matter what you say,

demek ne yaparsan yap, ne söylersen söyle, sonunda

you can end up in the same place, even if you're trying to avoid that place.

aynı yere varabilirsin, oradan kaçmaya çalışsan bile.

Yeah, you might not be able to avoid it.

Evet, bundan kaçınamayabilirsin.

Sometimes in life things are inevitable. Yes. Like

Bazen hayatta bazı şeyler kaçınılmazdır. Evet.

finishing the live stream, which is what we are doing now.

Şu anda yaptığımız canlı yayını bitirmek gibi.

If I can have my smack or miss, Mr.

Eğer tokatımı alabilirsem ya da ıskalayabilirsem, Bay

Steve is going to have his little snack.

Steve küçük atıştırmasını yapacak.

I am probably going to have another piece of bread because I'm still hungry

Muhtemelen bir lokma daha yiyeceğim çünkü hala açım

and we're going to have a cup of tea and watch a little bit of television as well.

ve bir bardak çay içip biraz da televizyon izleyeceğiz.

And not too much.

Ve çok fazla değil.

I don't want to fall asleep because I've got a lot of things

Uyumak istemiyorum çünkü

to prepare for tomorrow, but lovely to be here with you all

yarın için hazırlamam gereken çok şey var ama burada sizlerle birlikte olmak çok güzel

and we shall see you again.

ve tekrar görüşürüz.

Well, I'll see you again next week. Probably next Sunday.

Pekala, haftaya tekrar görüşürüz . Muhtemelen önümüzdeki Pazar. Bir

Next Sunday. Might see you on Wednesday.

sonraki Pazar. Çarşamba günü görüşürüz.

But Mr.

Jenkins here Wednesday, please.

Ama Bay

Jenkins, çarşamba burada, lütfen.

Like the live stream.

Canlı yayın gibi.

Please subscribe and click the bell icon.

Lütfen abone olun ve zil simgesini tıklayın.

If you haven't done that, this old house Duncan

Bunu yapmadıysanız, Duncan'ın bu eski evi

to be seen further afield, which is what we need for Mr.

daha uzakta görülecek, Bay

Duncan to carry on doing these live streams.

Duncan'ın bu canlı yayınları yapmaya devam etmesi için ihtiyacımız olan da bu.

So that's what I've got to say.

Söyleyeceklerim bu kadar.

Mr. Duncan, see you next week.

Bay Duncan, haftaya görüşürüz.

Thank you, Mr. Steve.

Teşekkürler, Bay Steve.

And there he goes.

Ve işte gidiyor.

Parting is such sweet sorrow, but we will see Mr.

Ayrılık çok tatlı bir hüzün ama Bay

Steve next Sunday from 2 p.m.

Steve'i gelecek Pazar saat 14:00'te göreceğiz.

UK time.

İngiltere saati.

Thank you Steve.

Teşekkürler Steve.

It's always good to see you here.

Seni burada görmek her zaman güzel.

And that's almost this from us for today.

Bugünlük bizden bu kadar.

I hope you have had a good time.

Umarım iyi vakit geçirmişsindir.

I've been with you for 2 hours and 7 minutes today.

Bugün 2 saat 7 dakikadır seninleyim.

It's been a long one.

Uzun zaman oldu.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

See you on Wednesday.

Çarşamba görüşürüz.

Yes, I am back on Wednesday with a shorter live stream.

Evet, Çarşamba günü daha kısa bir canlı yayınla karşınızdayım.

And of course, next Sunday we are back together again

Ve tabii ki önümüzdeki Pazar,

with another 2 hours next week from 2 p.m.

önümüzdeki hafta saat 14:00'ten itibaren 2 saat daha birlikteyiz.

UK time.

İngiltere saati.

Thank you for joining us today.

Bugün bize katıldığınız için teşekkür ederiz.

I hope you've enjoyed this. It's been fun.

Umarım bundan zevk almışsındır. Eğlenceliydi.

We have enjoyed it and we hope that you have as well.

Biz keyif aldık ve umarız siz de keyif almışsınızdır.

Catch you later.

Sonra görüşürüz.

Take care if you want and enjoy the rest of your weekend and of course

İsterseniz kendinize iyi bakın ve hafta sonunuzun geri kalanının tadını çıkarın ve tabii ki

enjoy the rest of your beginning of the week as well.

hafta başlangıcının geri kalanının da tadını çıkarın.

See you on Wednesday. This is Mr.

Çarşamba görüşürüz. Bu,

Duncan in the birthplace of English, saying, thanks for watching.

İngilizcenin doğum yerindeki Bay Duncan, izlediğiniz için teşekkürler diyor.

See you soon.

Yakında görüşürüz.

And of course, until the next time we meet you know what's coming next.

Ve tabii ki, bir dahaki sefere görüşene kadar sırada ne olacağını biliyorsun.

Yes, you do.

Evet yaparsın.

Thank you very much for joining us today.

Bugün bize katıldığınız için çok teşekkür ederiz.

We do appreciate it.

Bunu takdir ediyoruz.

Ta ta for now.

Şimdilik ta ta.