🔨'BREAK THE MOULD' & Being Unique / English Addict ep-221/ LIVE chat / Sun 6th November 2022

Oh, hello, everyone.

Herkese merhaba.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

I hope your sunday is going as well as can be expected.

Umarım pazar gününüz beklendiği gibi iyi geçiyordur.

Here we are out and about at the moment we are having our usual Saturday walk.

İşte buradayız ve şu anda her zamanki Cumartesi yürüyüşümüzü yapıyoruz.

Unfortunately, it has started raining.

Maalesef yağmur başladı.

It is now raining.

Şimdi yağmur yağıyor.

It is pouring down.

Yağıyor.

So we are taking shelter under

Bu yüzden

some trees.

bazı ağaçların altına sığınıyoruz. Yağmurdan korunarak

We are and we are having a very nice time sheltering from the rain.

çok güzel vakit geçiriyoruz ve geçiyoruz .

And we couldn't resist doing a few moments of filming

Ve biz de birkaç dakikalık çekim yapmaktan kendimizi alamadık

because of course today it is

çünkü bugün

Sunday where you are

siz Pazarsınız

because now we are live streaming on YouTube.

çünkü artık YouTube'da canlı yayındayız.

And of course coming up today, we also have everyone's favourites.

Ve elbette bugün, herkesin favorileri de var.

Mr. Steve, are you excited? A very.

Bay Steve, heyecanlı mısınız? çok.

Mr. DUNCAN And we'll tell you later all about the exciting Guy Fawkes Night

Bay DUNCAN Ve size daha sonra heyecan verici Guy Fawkes Gecesi'ni

and all the firework and celebrations that went on in this area, if there were any.

ve varsa bu alanda yapılan tüm havai fişekleri ve kutlamaları anlatacağız .

Yes, because people about them, because today is the 5th of November.

Evet, çünkü onlar hakkında insanlar, çünkü bugün 5 Kasım.

We just gave the robins some of their food.

Robins'e yiyeceklerinin bir kısmını verdik.

They are now very friendly towards us because when they see

Artık bize karşı çok sıcakkanlı davranıyorlar çünkü

us, they know that there will be some food given very promptly.

bizi gördüklerinde çok çabuk bir şekilde yemek verileceğini biliyorlar .

Any of them came and landed on your hands.

Onlardan herhangi biri gelip ellerinize kondu.

That's how friendly they are.

İşte bu kadar arkadaş canlısılar.

It didn't really, by the way, before anyone gets amazed.

Bu arada, kimse şaşırmadan gerçekten olmadı.

Do you like my hat?

şapkamı beğendin mi

Talking of hats, this is a very unusual hat.

Şapkalardan bahsetmişken, bu çok sıra dışı bir şapka.

I don't normally wear this hat, but I thought today I would

Normalde bu şapkayı takmam ama bugün takacağımı düşündüm

because it matches my my shirt, I think my shirt.

çünkü gömleğime uyuyor, sanırım gömleğime.

You see, it goes with the shirt.

Görüyorsun, gömlekle gidiyor.

Anyway, we will let you carry on with your Sunday.

Her neyse, Pazar gününüze devam etmenize izin vereceğiz.

I hope you will enjoy today's live stream.

Umarım bugünün canlı yayınını beğenirsiniz.

We are talking all about being unique and special,

Hepimiz benzersiz ve özel olmaktan bahsediyoruz ki

which I think is very suitable for us because a lot of people say, Mr.

bu bizim için çok uygun çünkü birçok insan Bay

Duncan, Mr. Steve, there is no one else like you.

Duncan, Bay Steve, sizden başka kimse yok diyor.

They definitely broke the mould when they made you.

Seni yaptıklarında kesinlikle kalıbı kırdılar.

Not sure if that's a compliment or not.

Bunun bir iltifat olup olmadığından emin değilim.

Find out what that means a little bit later on.

Bunun ne anlama geldiğini biraz sonra öğrenin.

But now let's get on with today's

Ama şimdi bugünün

Live Stream.

Canlı Yayınına geçelim.

Here we go again.

Yine başlıyoruz.

We are back, everyone.

Geri döndük millet.

Yes, English and it is with you once more

Evet, İngilizce ve

for a Sunday afternoon UK time.

bir Pazar öğleden sonra Birleşik Krallık saatiyle bir kez daha sizlerle.

Hi everybody.

Selam millet.

Yes, I'm late.

Evet, geç kaldım.

I had some technical problems.

Bazı teknik sorunlar yaşadım.

This is Mr. Duncan in England.

Ben İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today?

Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay?

?

I hope so. Are you happy?

Umarım. Mutlu musun?

I hope you are feeling happy.

Umarım mutlu hissediyorsundur.

It's been very stressful here.

Burası çok stresliydi.

Lots of things going wrong besides my computer

Bilgisayarımın internete bağlanmamaya karar vermesi dışında pek çok şey ters gidiyor

deciding not to connect to the internet.

. Elektrikle ilgili

We've also had some strange

bazı garip şeyler de yaşadık

things happening with the electricity,

,

so I'm not sure if they are about

bu yüzden

to cut the electricity off in this area.

bu bölgede elektriği keseceklerinden emin değilim.

Something very strange is going on, I have to say.

Çok garip bir şeyler oluyor, söylemeliyim.

Anyway, we are here.

Her neyse, buradayız.

We've made it. Finally.

Başardık. Nihayet.

Nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek güzel.

It is English addict with myself, Mr. Duncan.

Benimle İngiliz bağımlısı, Bay Duncan.

I love English.

İngilizceyi seviyorum.

I am one of those up there.

Ben oradakilerden biriyim.

Have you noticed?

Fark ettin mi?

I'm an English addict and I have a feeling you might be as well.

Ben bir İngiliz bağımlısıyım ve senin de olabileceğini hissediyorum.

So, first of all, apologies for being a little late.

O yüzden öncelikle biraz geciktiğim için özür dilerim.

I was here early.

Erken geldim. İster inan ister

Believe it or not, I was actually here.

inanma, ben aslında buradaydım.

We've plenty of time to spare,

Boş vaktimiz çok

but unfortunately I have a slight technical problem.

ama maalesef ufak bir teknik sorunum var.

I don't know what it was.

Ne olduğunu bilmiyorum. Zaman zaman olan

It seems to be something that happens from time to time.

bir şey gibi görünüyor .

Unfortunately, the time that it decided to do it

Ne yazık ki, bugün yapmaya karar verdiği zaman,

today was just as I was going on to the live stream.

tam da canlı yayına girdiğim zamandı.

So I do apologise for that. Anyway, we are here.

Bu yüzden bunun için özür dilerim. Her neyse, buradayız.

My name is Duncan and now we all know

Benim adım Duncan ve artık hepimiz

that that is the case.

durumun böyle olduğunu biliyoruz.

How how is your week being how is it being a good one?

Haftanız nasıl geçiyor, nasılsınız, iyi bir hafta mı?

We are here together again.

Burada tekrar beraberiz.

We have made it all the way to the end of another weekend

Bir haftasonunun daha sonuna geldik,

and also the end of another week as well.

bir haftanın da sonuna geldik.

How is you? We can be in a yes.

Nasılsın? Evet olabiliriz.

It is Sunday.

Pazar.

Beep, beep, beep, beep, beep, beep.

Bip, bip, bip, bip, bip, bip.

Beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep.

Bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip.

So the story

so far is as follows I am late because I had some technical problems.

Buraya kadar olan hikaye şu şekilde: Geç kaldım çünkü bazı teknik problemler yaşadım.

Also, the lights keep going off here in the studio now and again.

Ayrıca, burada, stüdyoda ara sıra ışıklar sönmeye devam ediyor.

So there might be a slight problem with the electricity

Elektrikle ilgili ufak bir sorun olabilir

because we've had a lot of rain this morning, a little bit of wind.

çünkü bu sabah çok yağmur yağdı, biraz da rüzgar.

But enough about Mr.

Ama Bay Steve Stomach hakkında bu kadar yeter,

Steve Stomach, talking of which, we have Mr.

bundan bahsetmişken Bay

Steve coming in a moment because we are late

Steve birazdan gelecek çünkü geç kaldık

and we did have technical problems, but Mr.

ve teknik sorunlarımız vardı ama Bay

Steve will be here in a few moments time.

Steve birkaç dakika içinde burada olacak.

He's just getting ready.

O sadece hazırlanıyor.

He's just doing some stretching.

Sadece biraz esneme yapıyor.

In fact, Steve has been busy in the garden this week doing all sorts of things.

Aslında Steve bu hafta bahçede her türlü şeyi yapmakla meşguldü.

We might talk about that.

Bunun hakkında konuşabiliriz.

Lots of things to talk about today. In fact,

Bugün konuşacak çok şey var. Aslında

we are talking about being unique.

benzersiz olmaktan bahsediyoruz.

A person who is special or maybe unusual

Özel veya belki sıra dışı bir kişi veya

or maybe something that exists

belki de

that is unlike anything else

that exists anywhere else in the world.

dünyanın herhangi bir yerinde var olan hiçbir şeye benzemeyen bir şey.

It is something that is unique.

Eşsiz bir şey.

We will be talking about that a little bit later on.

Bundan biraz sonra bahsedeceğiz.

Can I say hello to the live chat?

Canlı sohbete merhaba diyebilir miyim?

Thank you very much for you, for your patience.

Sabrınız için çok teşekkür ederim.

Thank you for being patient today.

Bugün sabırlı olduğun için teşekkür ederim.

Very nice to see that you are waiting for me.

Beni beklediğini görmek çok güzel.

I am having a little bit of a confusing morning

Biraz kafa karıştırıcı bir sabah geçiriyorum

because we've had some technical problems, but it doesn't matter.

çünkü bazı teknik sorunlar yaşadık ama önemli değil.

It makes no difference.

Fark yaratmıyor.

I am here anyway.

Nasılsa buradayım.

Can I say hello to Mohsin?

Mohsin'e merhaba diyebilir miyim?

You were first

on my first attempt

at having today's live stream, so congratulations, Mohsin.

Bugünün canlı yayınını ilk kez sen yaptın, bu yüzden tebrikler Mohsin.

And also congratulations to Anna.

Ayrıca Anna'yı da tebrik ederim.

Anna Wall.

Anna Duvar.

Guess what? You were first on today's live chat

Ne oldu? İkinci denememde bugünün canlı sohbetinde

for the second time during my second attempt.

ikinci kez birinci oldun.

So well done.

Aferin.

And I know what you're saying.

Ve ne dediğini biliyorum.

I know what you're thinking.

Ne düşündüğünü biliyorum.

You're thinking, where is Mr. Steve?

Bay Steve nerede diye düşünüyorsunuz.

Well, he might be here in the moment.

Pekala, şu anda burada olabilir.

He might be here in the studio at any moment, if you wish hard enough.

Yeterince dilerseniz, her an stüdyoda olabilir .

He might appear right after this.

Bundan hemen sonra görünebilir.

What a morning. We've had a very strange morning.

Ne sabah. Çok garip bir sabah geçirdik. Bugün bir noktada

We I think we might have a power cut at some point today.

elektrik kesintisi yaşayabileceğimizi düşünüyorum .

I don't know what is going on, but lots of things are happening.

Neler oluyor bilmiyorum ama bir sürü şey oluyor.

And yes, this is English addict.

Ve evet, bu bir İngiliz bağımlısı.

We finally sorted out all the problems and we are here.

Sonunda tüm sorunları çözdük ve buradayız.

To and

Kime ve

and then you.

sonra sana.

Here we are again a little bit different.

Burada yine biraz farklıyız.

And it's not my fault.

Ve bu benim hatam değil.

Trust me. It's nothing I've done

Güven bana. Burada yaptığım hiçbir şey yok

here is.

.

Any warning, Mr. Duncan.

Herhangi bir uyarı, Bay Duncan.

I gave you no warning. Well, I thought you would realise.

Sana hiçbir uyarı yapmadım. Şey, anlayacağını düşünmüştüm.

You normally play that little bit of music and then the things.

Normalde biraz müzik çalarsın ve sonra şeyler.

Go well. It's all changed.

İyi gitmek. Her şey değişti.

Well, tell me about these things.

Pekala, bana bu şeylerden bahset. Canlı yayını yapma şeklinizdeki değişiklikleri bana bildiren

I didn't get any emails, Mr.

herhangi bir e-posta almadım Bay

Duncan, to tell me changes in the way that you do the live stream.

Duncan .

Over the next couple of weeks, you will notice some changes taking place here on the live stream,

Önümüzdeki birkaç hafta boyunca, canlı yayında bazı değişikliklerin olduğunu fark edeceksiniz,

some changes with the appearance, some changes with the music,

bazı değişiklikler görünümde, bazı değişiklikler müzikte,

some changes with everything except us.

bazı değişiklikler biz hariç her şeyde.

Unfortunately, we will stay the same and there will be no difference

Ne yazık ki aynı kalacağız ve onun görünümünde hiçbir fark olmayacak

in the appearance of him and also may as well.

ve ayrıca olabilir.

Hello, by the way.

Bu arada merhaba.

Hello to everybody.

Herkese merhaba.

I've been waiting, Mr. Duncan.

Bekliyordum, Bay Duncan.

I've been waiting to come on.

Gelmeyi bekliyordum.

I've been chomping at the bit, as they say.

Dedikleri gibi biraz çiğniyordum.

That means you're excited. Actually, it's.

Bu heyecanlısın demektir. Aslında öyle.

It's like a horse.

Bir at gibi.

It's champing.

Bu şampiyon.

Champing, not chomping.

Çırpınmak, çiğnemek değil.

A lot of people get that one wrong.

Pek çok insan bunu yanlış anlıyor.

It's time for The Closer.

The Closer'ın zamanı geldi.

Well, well done, Mr. Duncan.

Aferin Bay Duncan. O hatayı yapacağımı anlamanın

I was wondering how long it take you to to realise I'd make that mistake.

ne kadar sürdüğünü merak ediyordum .

You see, I thought I'd just a little test for Mr.

Bay Duncan için küçük bir test yapayım dedim

Duncan. Then he passed it. It didn't.

. Sonra onu geçti. Olmadı. Bunu

It didn't take very long for me to notice.

fark etmem çok uzun sürmedi. Muhtemelen bir at

So champing at the bit like it, like presumably like a horse.

gibi, biraz onun gibi şampiyon olmak .

Yes. You're raring to go. Yes.

Evet. Gitmek için can atıyorsun. Evet.

But it sounds like chomping.

Ama chomping gibi geliyor.

That is, you're eating something. It's not, but.

Yani bir şeyler yiyorsunuz. Değil, ama.

Yes, sir. Yes.

Evet efendim. Evet.

Well done.

Tebrikler.

I'm glad you spotted that.

Bunu fark ettiğine sevindim.

I deliberately put that in there.

Bunu bilerek oraya koydum.

You did, Mr. Duncan, to see if you would spot it.

Fark edip edemeyeceğinizi görmek için yaptınız, Bay Duncan.

And, you know, you know, just to show all the viewers.

Ve bilirsin, bilirsin, sadece tüm izleyicilere göstermek için.

Okay, you are.

Tamam, öylesin.

Right.

Sağ. İşte

That's oh, on.

bu, açık.

Yes. People I like in my Sarina says I like your camouflage shirt.

Evet. Sarina'mı beğendiğim insanlar kamuflaj gömleğini beğendiğimi söylüyor.

Yes, yes.

Evet evet.

I thought I'd wear something different today, Mr.

Bugün farklı bir şey giyeyim dedim Bay

Duncan. It's certainly different.

Duncan. Kesinlikle farklı. Eğer

You might.

You might even describe it as unique.

olabilir.

Hatta benzersiz olarak tanımlayabilirsiniz.

Yes, it's a unique shirt.

Evet, eşsiz bir gömlek. Dünyada bunun gibi

I don't think there's any others like this in the world.

bir başkasının olduğunu sanmıyorum .

I haven't worn this for years.

Bunu yıllardır giymedim.

So why should that be?

Peki bu neden olmalı?

I'll bet it's ten years since I wore this shirt.

Bahse girerim bu gömleği giyeli on yıl olmuştur.

Yes, well, this shirt is a shirt I used to wear when we first met.

Evet, bu gömlek ilk tanıştığımızda giydiğim bir gömlek.

So this shirt you've had for over 30 years, you.

Yani 30 yılı aşkın süredir sahip olduğun bu gömlek, sen.

Used to wear it? Yes. This shirt is so old.

Eskiden giyer miydin? Evet. Bu gömlek çok eski.

You do realise that. Now it is my shirt there. Isn't it?

Bunun farkındasın. Şimdi oradaki benim gömleğim . değil mi

It is your shirt.

Bu senin gömleğin.

But I would sometimes wear Mr.

Ama bazen Bay

Steve's clothes because we do have similar body shapes.

Steve'in kıyafetlerini giyerdim çünkü benzer vücut şekillerimiz var.

So I can wear Mr.

Bu yüzden

Steve's clothes sometimes, except for the dresses and the skirts.

bazen elbiseler ve etekler dışında Bay Steve'in kıyafetlerini giyebiliyorum.

I don't wear those.

Onları giymem.

I just leave those for Mr.

Bunları

Steve to wear the tested.

test edilmiş olanı giymesi için Bay Steve'e bırakıyorum.

It's a vintage shirt.

Eski bir gömlek.

Yes, it. Is.

Evet. Dır-dir.

So it's and in other words, it's an old shirt.

Yani bu ve başka bir deyişle eski bir gömlek. Bu

It is.

.

Why are you saying it's vintage?

Neden eski olduğunu söylüyorsun? Size

Because we told you it was 30 years old

30 yaşında olduğunu söylediğimiz için

or because you're looking at it and saying that looks like a very old fashioned shirt.

veya ona bakıp çok eski moda bir gömlek gibi göründüğünü söylediğiniz için.

Maybe the person wearing it is vintage.

Belki onu giyen kişi eskidir.

I well, I think it is quite nice actually.

Ben aslında oldukça güzel olduğunu düşünüyorum.

It just I could resurrect this shirt for everyday use.

Sadece bu gömleği günlük kullanım için diriltebilirim.

Well, what.

Peki ne.

I like about that, what I like Steve is it matches

Bunu seviyorum, Steve'i sevdiğim şey

my little thing on my shirt.

gömleğimdeki küçük şeyle uyuşması.

So it's actually the same colours that are being used in this and also that I.

Yani aslında bunda ve şunda kullanılan renklerin aynısı. Bu arada

Sort of if you resurrect something, by the way. Yes.

bir şeyi diriltiyormuşsun gibi. Evet.

Like an idea or something, it means it was dead and you brought it back to life.

Bir fikir ya da başka bir şey gibi, ölü olduğu ve onu hayata döndürdüğünüz anlamına gelir.

So an idea or relationship, you can resurrect something.

Yani bir fikri veya ilişkiyi, bir şeyi diriltebilirsiniz.

It means you just bring it back.

Bu sadece onu geri getirdiğin anlamına gelir.

It was dead, you'd forgotten about it and you bring it back to life again.

O ölmüştü, onu unutmuştun ve onu yeniden hayata döndürüyorsun.

So this shirt, I've resurrected it, Mr. Duncan.

Bu gömleği canlandırdım, Bay Duncan.

So it. Was dead?

Yani Ölmüştü?

It was dead. It was.

Ölmüştü. Oldu.

Yeah. Well, it's a metaphor, isn't it?

Evet. Bu bir mecaz, değil mi?

So it's out of use.

Yani kullanım dışı.

Not in use. And I brought it back to life.

Kullanımda değil. Ve onu hayata döndürdüm.

It is now being viewed and admired across the world.

Artık tüm dünyada izleniyor ve beğeniliyor.

You might say that it's come back from obscurity.

Karanlıktan geri döndüğünü söyleyebilirsin.

Yes, that's in other words. Yeah.

Evet, başka bir deyişle bu. Evet.

So something that is obscure is no longer around

Yani belirsiz olan bir şey artık ortalıkta yok

or has been forgotten about a little bit like me, rather like me.

ya da biraz benim gibi unutulmuş, benim gibi.

A lot of people say I'm now obsolete, obscure

Pek çok insan artık modası geçmiş, belirsiz

or forgotten, and I need resurrecting.

veya unutulmuş olduğumu ve diriltilmeye ihtiyacım olduğunu söylüyor.

That's not very nice, Palmira says.

Bu pek hoş değil, diyor Palmira.

It's her colours of the colours of the earth.

Dünyanın renklerinden onun renkleri. İşte

That's what it is.

bu.

I could go out into the bush in time, Mr. Duncan.

Ormana zamanında gidebilirim, Bay Duncan.

Yes, and I would be in disguise.

Evet ve kılık değiştirmiş olurdum.

It's been a while since I've been near any bushes.

Herhangi bir çalıya yaklaşmayalı uzun zaman oldu.

Unlike me, and I've been outside planting bushes

Benim aksime ve ben dışarıda çalı dikiyordum

or to be more accurate, conifer plants. Yes.

ya da daha doğrusu kozalaklı bitkiler. Evet.

So we are at the moment starting to put right

Yani şu anda

some of the problems that we have in the garden, but not today because it's raining.

bahçede yaşadığımız bazı sorunları düzeltmeye başlıyoruz ama bugün yağmur yağdığı için değil.

We have a lot of rain.

Çok yağmurumuz var.

It's a little bit miserable.

Biraz sefil.

But enough about Mr. Steve

Ama Bay Steve Florence hakkında bu kadar yeter

Florence.

.

Yvonne Ro Basser says that the t shirt

Yvonne Ro Basser, tişörtün

or the shirt is unique, as are so as are you, both of us.

veya gömleğin benzersiz olduğunu söylüyor, tıpkı sizin gibi, ikimiz de.

Okay. So getting into the theme of your programme.

Tamam aşkım. Yani programınızın temasına girmek.

Yes, I'm not sure if I'm I'm not unique.

Evet, benzersiz olup olmadığımdan emin değilim.

I think you. Are.

Seni Düşünürüm. Are.

So I was I was I was about to finish that off with another sentences, but I forgot it now.

Ben de öyleydim, bunu başka bir cümleyle bitirmek üzereydim ama şimdi unuttum.

Anyway, it's gone.

Her neyse, gitti.

Yes, quite a few people are calling it a t shirt.

Evet, epeyce insan ona tişört diyor.

It's not actually technically a t shirt. This isn't.

Aslında teknik olarak bir tişört değil. Bu değil.

No, I know.

Hayır biliyorum.

I'm just saying some people are calling it a t shirt.

Sadece bazılarının ona tişört dediğini söylüyorum.

Not a t shirt. It's got long sleeves.

Tişört değil. Uzun kolları var.

Long sleeves. It's not a it's a dress shirt.

Uzun kollu. Bu bir elbise gömleği değil.

It's a dress shirt dress or a smart casual shirt.

Bu bir elbise gömlek elbise veya şık rahat bir gömlek.

Yeah.

Evet.

So it's a shirt with a collar collars on the arms collars.

Yani kol yakalarında yaka yakası olan bir gömlek .

This button, and.

Bu düğme ve.

You have cuffs and collars.

Manşetleriniz ve yakalarınız var.

So the collar is there and the cuffs are there still manhandling me?

Yani yaka orada ve kelepçeler hala beni zorluyor?

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

Yeah.

Evet.

Manhandled.

kaba saba Öyle

You say that even if you were.

olsan bile söylersin.

If I was a woman, you would still say manhandle.

Ben kadın olsam yine dayak derdin.

Even if I was a woman, which I'm not, he would still.

Bir kadın olsam bile, ki değilim, yine de yapardı.

You don't say woman handled not.

Kadına dokunulmadı demiyorsunuz.

Not today anyway.

Nasıl olsa bugün değil.

I think tomorrow you're a woman. On.

Bence yarın bir kadınsın. Açık.

Mondays.

Pazartesi günleri

Mondays and Thursdays.

Pazartesi ve Perşembe günleri.

Mr. Steve is a woman.

Bay Steve bir kadın.

I'm all man, Mr. Duncan.

Ben tamamen erkeğim Bay Duncan.

And if you were to have filled me early, you to see me outside digging and hauling

Ve beni erkenden dolduracak olsaydın, beni dışarıda kazıp

thick mud and get around like a true man?

kalın çamur çekerken ve gerçek bir adam gibi dolaşırken görecek miydin?

Only men do that.

Bunu sadece erkekler yapar. Bak

Look, I'm joking, because women can do that sort of work as well.

şaka yapıyorum çünkü kadınlar da bu tür işleri yapabilir.

But, you know, you could you know, you just have these manly Mr.

Ama, bilirsiniz, beni daha önce görmüş olsaydınız , bu erkeksi Bay Gender'a sahip olduğunuzu bilebilirdiniz

Gender if you'd seen me earlier.

.

Interesting.

İlginç.

Interestingly enough. You are protesting too much.

Yeterince ilginç. Çok fazla protesto ediyorsun.

You haven't felt me doing the putting the trees in have you.

Ağaçları yerleştirdiğimi hissetmedin, değil mi?

I can't be bothered.

rahatsız olamam.

No. Me film everything that moves well. No.

Hayır. İyi hareket eden her şeyi filme alırım. Hayır.

Even a leaf.

Bir yaprak bile.

Yeah, but the problem is, if I film you, you can you complain, you say, oh.

Evet, ama sorun şu ki, seni filme alırsam şikayet edebilirsin, oh diyebilirsin.

I don't complain. You've always filming me.

şikayet etmiyorum Beni hep filme aldın.

I never complain.

Asla şikayet etmem. Bana

You never tell me so. So when?

asla öyle söyleme. Öyleyse ne zaman?

When I don't film you, you complain.

Seni filme almadığımda şikayet ediyorsun.

I call when something.

Bir şey olduğunda ararım.

Going on, something else going on, not quite sure what, but we'll get to the bottom of it.

Devam ediyor, başka bir şey oluyor, ne olduğundan tam olarak emin değiliz, ama işin özüne ineceğiz. Ne

So unfortunately you cannot see what I've been doing in the garden because Mr.

yazık ki bahçede ne yaptığımı göremiyorsunuz çünkü Bay

Duncan has neglected to film it.

Duncan bunu filme almayı ihmal etmiş.

Does anyone want to see Francesca? The Colours of Autumn?

Francesca'yı görmek isteyen var mı? Sonbaharın Renkleri?

Yes, that's right.

Evet bu doğru.

It is autumn as I am in the autumn of my year. Yes.

Yılımın sonbaharında olduğum gibi sonbahar. Evet.

No. Autumn, I think maybe.

Hayır. Sonbahar, sanırım belki.

Maybe mid-winter.

Belki kış ortası.

You say you are in the autumn of your years.

Senelerinin sonbaharındayım diyorsun.

It means that you are probably over 60. Yeah.

Muhtemelen 60 yaşın üzerindesin demektir. Evet.

You're in the third quarter of your existence.

Varlığının üçüncü çeyreğindesin.

Okay.

Tamam aşkım.

Which is, you know, if you're going to live till 75.

Yani, 75 yaşına kadar yaşayacaksanız.

Yeah, it's about 60 yet but actually now I think going come by the autumn.

Evet, henüz 60 civarında ama aslında şimdi sonbahara kadar gitmeyi düşünüyorum.

Why did you do that?

Neden bunu yaptın?

I always do that.

I always count with my fingers just like a child.

Her zaman yaparım.

Bir çocuk gibi hep parmaklarımla sayarım.

You do your arithmetic like a five year old.

Beş yaşında bir çocuk gibi aritmetik yapıyorsun.

I've always done that, Mr. Duncan. Oh, that's.

Bunu hep yaptım, Bay Duncan. Ah, bu.

Catarina says I can match the camouflage shirt with a pair of white pants.

Catarina, kamuflaj gömleğini bir çift beyaz pantolonla eşleştirebileceğimi söylüyor.

I could do.

Yapabilirim.

I could do. Yes.

Yapabilirim. Evet.

What, you mean underwear? I'm.

Ne, iç çamaşırı mı demek istiyorsun? Ben.

Anyway, I'm distracting Mr.

Her neyse,

Duncan about because we're late anyway. So we've got a lot to pack in.

geç kaldığımız için Bay Duncan'ın dikkatini dağıtıyorum . Yani toplayacak çok şeyimiz var.

We've got to wear late.

Geç giymeliyiz.

So this is going to be short, shorter than normal, because we had some technical problems.

Yani bu kısa olacak, normalden daha kısa olacak çünkü bazı teknik sorunlar yaşadık.

I don't know what the problem is.

Sorunun ne olduğunu bilmiyorum.

I think it might be I'm not sure if it's connected to my computer

Bilgisayarıma mı yoksa

or the software that I'm using to stream

akış için kullandığım yazılıma mı bağlı olduğundan emin değilim

with or it's something to do with the Internet connexion.

veya internet bağlantısıyla ilgili bir şey olabilir.

I'm not sure.

Emin değilim.

I haven't worked out what it is, but we we definitely had a major problem today.

Ne olduğunu çözemedim ama bugün kesinlikle büyük bir sorunumuz vardı.

It wouldn't work.

İşe yaramaz.

It just would not work.

Sadece işe yaramazdı.

And everything stopped working and then everything locked up.

Ve her şey çalışmayı durdurdu ve sonra her şey kilitlendi. Bu

So I think it might be connected to this actual software that I'm using now.

yüzden, şu anda kullandığım bu gerçek yazılıma bağlı olabileceğini düşünüyorum.

I think it might.

Bence olabilir.

I'm not sure we will see.

göreceğimizden emin değilim.

Time to ditch and switch.

Hendek atma ve geçiş zamanı.

Yeah.

What ditch and switch. Okay.

Evet.

Ne hendek ve anahtar. Tamam aşkım.

Is a is an expression that is used.

a, kullanılan bir ifadedir. Hiç

Never heard of it. Ditching switch. Yes.

duymadım. Hendek açma anahtarı. Evet.

So if you they use it a lot in with energy companies.

Yani enerji şirketlerinde çok kullanırsanız.

So if you can find a cheaper energy company, which you can't at the moment,

Dolayısıyla, şu anda yapamayacağınız daha ucuz bir enerji şirketi bulabilirseniz, o

then you ditch it and switch to achievable.

zaman onu terkeder ve ulaşılabilir şirkete geçersiniz.

Same with car insurance has insurance ditch and switch.

Araba sigortası ile aynı sigorta hendeği ve anahtarı vardır.

So I'm saying with your provide you've got to ditch and switch. Yes.

Bu yüzden, senin teklifinle, hendek atman ve geçiş yapman gerektiğini söylüyorum. Evet.

Well, it's not so much a provider, it's more just software that exists.

Pekala, bu bir sağlayıcı değil, daha çok var olan bir yazılım.

Yes, that's it.

Change the software to market and switch it.

Evet, bu o.

Yazılımı pazara değiştirin ve değiştirin.

Yes, in my computer, unfortunately.

Evet, maalesef bilgisayarımda.

So it is a dull day.

Bu yüzden sıkıcı bir gün.

There's not much light.

Fazla ışık yok.

It's it's been raining.

Yağmur yağıyor.

It's starting to feel like autumn

Sonbahar gibi gelmeye başladı

and of course, leading towards winter.

ve tabii ki kışa doğru yol alıyor.

And of course, at this time of year, today is the 6th of November.

Ve tabii ki yılın bu zamanında bugün 6 Kasım.

But yesterday it was the 5th of November, which was, wasn't it, Steve,

Ama dün 5 Kasım'dı, öyle değil mi Steve,

which is traditionally something called bonfire night,

geleneksel olarak şenlik ateşi gecesi denen bir şey vardı,

where people mark or they commemorate

burada insanlar

the failed attempt

at blowing up the Houses of Parliament by Guy Fawkes.

Guy Fawkes'ın Parlamento Binası'nı havaya uçurmaya yönelik başarısız girişimini kutlar ya da anarlardı.

A long time ago.

Uzun zaman önce.

So last night we had fireworks.

Dün gece havai fişeklerimiz vardı.

Well, actually, there weren't that many going off, were there?

Aslında, o kadar çok patlama olmadı, değil mi?

No, the neighbours, certainly nobody in our

Hayır, komşular, kesinlikle çevremizde kimse yok

vicinity.

.

Yes, in our vicinity.

Evet, bizim çevremizde.

That sort of near to us. Okay.

Bu tür bize yakın. Tamam aşkım.

Oh, excuse me.

And I'm near vicinity.

Ah, affedersiniz.

Ve yakınlardayım.

Had any fireworks and I think the reason, Mr.

Havai fişekler patladı ve bence bunun nedeni Bay

Duncan, is because everybody moans, because everyone's got Blue Dogs.

Duncan, herkesin inlemesi, çünkü herkesin Blue Dogs'u var.

As soon as anyone puts any fireworks into the air,

Biri havaya havai fişek atar atmaz,

everyone goes on the local village website.

herkes yerel köyün web sitesine giriyor.

They think about dogs.

Köpekleri düşünürler.

Before you put the fireworks on.

Havai fişekleri atmadan önce.

Which really annoys us, doesn't it?

Bu bizi gerçekten rahatsız ediyor, değil mi?

Fireworks on before you set off fireworks.

Havai fişekleri patlatmadan önce havai fişekler açık.

Think your neighbours have got dogs?

Komşularınızın köpekleri olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Well, once a year, if you know it's guy Fawkes Night and there's going to be fireworks,

Yılda bir, Guy Fawkes Gecesi olduğunu ve havai fişeklerin patlayacağını biliyorsanız, çiçek

then take your bloomin dogs inside and stick your fingers in.

açan köpeklerinizi içeri alın ve parmaklarınızı içeri sokun.

This is

because otherwise you're going to have to say

the same thing on New Year's Day as well.

Gün de. Havai fişekleri sevmeyen

If you've got a dog or a pet that doesn't like fireworks,

bir köpeğiniz veya evcil hayvanınız varsa ,

then you need to do something because there's always going to be fireworks.

o zaman bir şeyler yapmalısınız çünkü her zaman havai fişekler olacak.

Why should we change our lives?

Neden hayatımızı değiştirmeliyiz?

Because just because you've got a dog, that's my that's my moan of the day.

Çünkü sırf senin bir köpeğin var diye, bu benim günün inlemem.

That's my whinge. That's my rant.

Bu benim sızlanmam. Bu benim lafım.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

So I'm.

Ben de öyleyim.

Allowed to have a little rant, sir, you said I kind of.

Biraz rant yapma iznim var, efendim, öyle dediniz. Bir

Kind of just.

bakıma.

My leash right now is if I was a dog, which I'm not,

Şu an tasmam köpek olsaydım, ki değilim,

who doesn't like fireworks?

havai fişekleri kim sevmez ki?

I'll be taking you to the vet in a minute.

Birazdan seni veterinere götüreceğim.

And have you put down.

Ve indirdin mi?

So yesterday was firework night,

Yani dün havai fişek gecesiydi,

bonfire night with all of the beautiful fireworks going off.

tüm güzel havai fişeklerin patladığı şenlik ateşi gecesi .

You can see them on the screen right now.

Onları şu anda ekranda görebilirsiniz.

Isn't that lovely?

Bu çok hoş değil mi?

You are getting a sense a sense.

Bir duyum alıyorsunuz.

Of what didn't happen here last night.

Dün gece burada olmayanlardan.

There weren't that many.

O kadar çok yoktu.

I think I think what's happening, Steve, is people can't afford to spend money on fireworks.

Sanırım olan şu ki Steve, insanlar havai fişeklere para harcayamıyor.

The recession is biting. And why would you.

Durgunluk ısırıyor. Ve neden yapasın ki?

And talking of recession, I love the Bank of England governor has warned.

Ve resesyondan bahsetmişken, İngiltere Merkez Bankası başkanını seviyorum uyarısında bulundu.

I mean, imagine this on the news. He's not holding back.

Yani, bunu haberlerde hayal edin. Kendini tutmuyor.

We do like him, don't we?

Ondan hoşlanıyoruz, değil mi?

We like our Bank of England governor because he just tells it how it is.

İngiltere Merkez Bankası başkanımızı seviyoruz çünkü o sadece nasıl olduğunu anlatıyor.

I mean, he came on the television the other night and said it's going to be the worst depression

Yani, geçen gece televizyona çıktı ve bunun 100 yılın en kötü depresyonu olacağını söyledi

in 100 years.

.

What's his name?

Onun adı ne?

Okay, now. Okay, that's good.

Şimdi tamam. Tamam bu iyi. Bir

The previous one was Mark Carney.

önceki Mark Carney'di.

I can't remember his name.

Adını hatırlayamıyorum.

Mark Stevens?

Mark Stevens'ı mı?

No, no. And I can't give his name. Okay. No, no.

Hayır hayır. Ve adını veremem. Tamam aşkım. Hayır hayır.

But you don't know.

Ama bilmiyorsun.

I don't know. Well, I didn't say I knew.

Bilmiyorum. Şey, bildiğimi söylemedim.

But it might be Mark Stevens.

Ama Mark Stevens olabilir. Öyle

It's not.

I know it's not that I can, but. Yes. So, yeah.

değil.

Yapamayacağımı biliyorum ama. Evet. Yani evet.

Look forward to two years of the worst recession in 100 years.

100 yılın en kötü durgunluğunun iki yılını dört gözle bekleyin.

Why do you sell something up?

Bir şeyi neden satarsın?

Why do you sound so happy about it?

Sesin neden bu kadar mutlu çıkıyor?

I know. I ought to get another job, Mr.

Biliyorum. Başka bir iş bulmalıyım, Bay

Duncan, because otherwise we'd be in a recession with me out of work.

Duncan, aksi halde ekonomik durgunluk içinde olurduk ve ben işsiz kalırdım.

I don't.

Yapmıyorum.

I don't know.

Bilmiyorum.

I just. I don't know. Anyway, over to you, Mr. Downer.

Ben sadece. Bilmiyorum. Her neyse, size kalmış Bay Downer.

I'm still I'm still disappointed by the fact that my stupid computer didn't work.

Hala aptal bilgisayarımın çalışmadığı gerçeği beni hala hayal kırıklığına uğratıyor.

I wanted to smash everything up with a hammer.

Çekiçle her şeyi parçalamak istiyordum.

Today, I really did.

Bugün gerçekten yaptım.

He will do that one day.

Bunu bir gün yapacak.

I will do that one day.

Bunu bir gün yapacağım.

I know it will happen.

Bunun olacağını biliyorum.

Definitely. Right. Mr.

Kesinlikle. Sağ. Bay

Duncan, what's what's what's occurring so far?

Duncan, şu ana kadar neler oluyor?

You've really depressed me.

Beni gerçekten depresyona soktun.

Having depressed you.

Seni depresyona sokmak.

My depressed. You.

benim depresyonum Sen.

You've just been talking about recession for the next ten divided.

Az önce önümüzdeki on bölünmüş dönem için durgunluktan bahsediyorsunuz.

Thank you, Autumn. That's okay, then. There you go.

Teşekkürler sonbahar. O halde sorun değil. İşte gidiyorsun.

I couldn't remember.

hatırlayamadım.

It was Andrew.

Andrew'du.

Then I got the first name. Right.

Sonra ilk adımı aldım. Sağ.

Well, that's no good. You said it.

Bu iyi değil. Sen söyledin.

And then it wasn't that.

Ve sonra o değildi.

Well, it. Wasn't that when.

Peki, o. O zaman değil miydi?

I got the first name. Right.

İlk adımı aldım. Sağ.

40%. Yes, right. Is not good enough.

%40 Evet doğru. Yeterince iyi değil.

Mr. Duncan, when it comes to a name. It was right.

Bay Duncan, bir isim söz konusu olduğunda. Doğruydu.

It's like saying his name is Andrew,

Adının Andrew olduğunu söylemek,

saying Duncan Mendez, and then it's Luis Mendez.

Duncan Mendez demek ve ardından Luis Mendez olduğunu söylemek gibi.

Okay.

Tamam aşkım. Kendimi

I feel quite cheery.

oldukça neşeli hissediyorum.

I quite know that.

Bunu çok iyi biliyorum.

That is not cheery.

Bu hiç neşeli değil.

That is psychotic.

Bu psikotik.

If that means that vows. Yeah, I've done it. Sorry.

Bu yemin anlamına geliyorsa. Evet, yaptım. Üzgünüm.

Yes. No.

Carry on, Mr. Duncan.

Evet. Hayır.

Devam edin, Bay Duncan.

I say words clearly so we can understand.

Kelimeleri anlaşılır şekilde söylüyorum ki anlayabilelim.

I'll drink.

içeceğim

I think I'm going to drink as well.

Sanırım ben de içeceğim.

I've got some water here.

Burada biraz suyum var.

Your vodka in my England cup.

Votkanız İngiltere kupamda.

We don't want vodka any more, do we?

Artık votka istemiyoruz, değil mi?

It's up to no good drink any more.

Artık iyi bir içki kalmamasına bağlı.

I know.

Biliyorum.

Welcome to Russia.

Rusya'ya hoş geldiniz. O

Isn't that vodka

votkanın

supposed to be boycotting things with Russia?

Rusya ile boykot etmesi gerekmiyor muydu?

So you are anti-Russia?

Yani Rusya karşıtı mısınız?

Well, I'm not saying I'm anti Russia, but I'm not anti Russia.

Rusya karşıtı olduğumu söylemiyorum ama Rusya karşıtı değilim.

Anti leaders of Russia.

Rusya'nın anti liderleri. Patateslerden yapılmış

You can buy some British vodka

İngiliz votkası satın alabilirsiniz

made from potatoes and.

.

Now it's got to be very clear about that.

Şimdi bunun çok net olması gerekiyor.

We are not anti-Russia or anti Russians at all,

Biz kesinlikle Rusya karşıtı veya Rus karşıtı değiliz,

but we are certainly anti asset in person who's in charge.

ancak sorumlu olan kişi olarak kesinlikle varlık karşıtıyız .

But anyway, that's that we will not go down that road.

Ama ne olursa olsun biz o yola girmeyeceğiz.

Controversial. Oh.

Tartışmalı. Ah.

I see.

I'm trying to be cheerful, Mr. Juncker.

Anlıyorum.

Neşeli olmaya çalışıyorum Bay Juncker.

You know. This this is not cheerful.

Bilirsin. Bu hiç neşeli değil. Bu

By the way, there are psychiatrists watching this at the moment, making notes,

arada, şu anda bunu izleyen, notlar alan psikiyatristler var

but they're writing notes down for their next seminar.

ama bir sonraki seminerleri için notlar alıyorlar.

And you will you are going to be the subject

Ve

if you work today.

bugün çalışırsan özne olacaksın.

Yes. Well, as soon as I get on the live chat, no matter

Evet. Peki, canlı sohbete girer girmez,

what's happening in my life

hayatımda ne olursa olsun

or who's upset me, which I get cheerful.

ya da kim beni üzerse beni neşelendiriyor. Bu

Which is not it's not much, by the way.

arada, çok da değil.

There's not much going on at the moment in our lives.

Şu anda hayatımızda pek bir şey olmuyor.

Maybe that's a good thing.

Belki de bu iyi bir şeydir.

Mr. Duncan. You're the one that's being depressive.

Bay Duncan. Depresyona giren sensin.

Symptoms move all I.

Semptomlar tüm benliğimi hareket ettiriyor.

No, I'm. Glad there isn't much going on.

Hayır, öyleyim. Pek bir şey olmadığına sevindim.

It's nice to relax. Finally, after.

Rahatlamak güzel. Sonunda, sonra.

We were whining and dining.

Sızlanıyor ve yemek yiyorduk.

Yes, well, not wining and dining.

Evet, yemek ve yemek değil.

We wrote we were in a local cafe yesterday.

Dün yerel bir kafede olduğumuzu yazdık.

If there's one thing I would not describe, what we were doing yesterday, as is wining and dining.

Tarif etmeyeceğim bir şey varsa o da dün ne yaptığımız, yemek yemek gibi.

Well, we were in a cafe. In a cafe and.

Neyse bir kafedeydik. Bir kafede ve.

Eating cake and coffee.

Kek ve kahve yemek.

Yes, I would hardly call that wining and dining.

Evet, buna yemek yemek demezdim.

Yes, but other people were wining and dining

Evet, ama diğer insanlar

3:00 in the afternoon and I was aghast.

öğleden sonra 3:00'te yemek yiyor ve yiyorlardı ve ben dehşete düşmüştüm.

Aghast, surprised.

Şaşırmış, şaşırmış.

That means surprised.

Bu şaşırmış demektir.

Yes. Surprise, surprise that people were drinking wine at 3:00 in the afternoon.

Evet. Sürpriz, insanların öğleden sonra saat 3:00'te şarap içmeleri şaşırtıcı.

And it does not compute.

Ve hesaplamaz.

Does not compute. Oh.

hesaplamaz. Ah.

I you know to me drinking. I know.

İçmeyi bilirsin. Biliyorum.

I know. Lots of people are.

Biliyorum. Pek çok insan öyle.

Are you sure you haven't been drinking?

İçmediğine emin misin?

They were all sipping away on wine.

Hepsi şaraplarını yudumluyordu.

Yes, it's.

Okay.

Evet öyle.

Tamam aşkım.

Daytime drinking of alcohol is allowed in this country.

Bu ülkede gündüzleri alkol içilmesine izin verilir.

Where do you think this is? Qatar.

Bunun neresi olduğunu düşünüyorsun? Katar.

I just thought it was.

Sadece öyle olduğunu düşündüm.

You know, it's not something I have ever really done.

Biliyorsun, bu gerçekten yaptığım bir şey değil.

I mean, call me boring, but I'm not a big drinker.

Yani, bana sıkıcı diyebilirsin ama ben çok içici değilimdir.

Oh, were you? Hello? Boring.

Öyle miydin? Merhaba? Sıkıcı.

So just to go out to, like, for cafe and drink wines.

Yani sadece kafeye gitmek ve şarap içmek için.

I don't know. Maybe I should try it.

Bilmiyorum. Belki de denemeliyim.

Maybe we ought to try that, Mr. Duncan.

Belki de bunu denemeliyiz, Bay Duncan.

But it's not unusual for people to go out for afternoon or even lunchtime

Ancak insanların öğleden sonra ve hatta öğle

dinners or to eat or drink and have alcohol.

yemeği için dışarı çıkması veya bir şeyler yiyip içmesi ve alkol alması alışılmadık bir durum değil.

It's not unusual. You should try it in Paris.

Alışılmadık değil. Paris'te denemelisin.

We were in Paris and there are wine bars everywhere. Yes.

Paris'teydik ve her yerde şarap barları var. Evet.

And they're open during the day.

Ve gün boyunca açık.

So. So I don't think drinking alcohol

Bu yüzden. Bu yüzden

during the day is all that unusual.

gün boyunca alkol içmenin o kadar da sıra dışı olduğunu düşünmüyorum.

I mean, most pubs, most bars in the UK open

Demek istediğim, Birleşik Krallık'taki çoğu pub, çoğu bar

at around about 10:00 in the morning, some of them or 11:00 in the morning.

sabah 10:00 civarında, bazıları veya sabah 11:00 civarında açılır.

And there's always someone in there.

Ve orada her zaman birileri vardır.

I find I do find it amazing that people can't wait

İnsanların

to actually have alcohol because I don't

gerçekten alkol almak için sabırsızlanmalarını harika buluyorum çünkü

I don't ever feel that need to have it.

alkole ihtiyaç duymuyorum.

We've all got our vices.

Hepimizin kusurları var. Kötü

Our vices are addictions.

alışkanlıklarımız bağımlılıklardır.

Yours is sugar and chocolate.

Seninki şeker ve çikolata.

Yes, I like a little bit of chocolate. Now is mine.

Evet, biraz çikolata severim. Şimdi benim.

Can you believe it?

Yesterday we went to the local shop after having a half hour wining and dining.

Buna inanabiliyor musun?

Dün yarım saat yemek ve yemek yedikten sonra yerel dükkana gittik.

It was not either of those things, but

Bunların hiçbiri değildi ama

we went into the shop and I wanted to get a packet of Kit.

dükkana gittik ve bir paket Kit almak istedim.

Kats.

Katlar.

And Steve told me I couldn't have any.

Ve Steve bana hiç sahip olamayacağımı söyledi.

You know, you can't have any Kit Kats, Mr.

Biliyorsunuz, Kit Kat yiyemezsiniz, Bay

Duncan.

Duncan.

Can I just say I really enjoyed that.

Bundan gerçekten keyif aldığımı söyleyebilir miyim?

I can't begin to tell you how much I enjoyed that.

Bundan ne kadar keyif aldığımı size anlatamam.

So I thought you were going to punch me in the face.

Bu yüzden yüzüme yumruk atacağını düşündüm.

No, that was no.

Hayır, bu hayırdı.

Because, you know, we are trying to be healthy. Yes.

Çünkü, bilirsiniz, sağlıklı olmaya çalışıyoruz. Evet.

And we had already bought some Jaffa cakes and big box of Jaffa cakes.

Ve zaten biraz Jaffa keki ve büyük bir kutu Jaffa keki almıştık.

So, Mr.

Duncan, as I know, we get towards the tail and in many shops

Bay

Duncan, bildiğim kadarıyla, kuyruğa doğru gidiyoruz ve birçok dükkanda

when you get near the till, there's all the tempting chocolate bars and sweets.

kasaya yaklaştığınızda, baştan çıkarıcı çikolatalar ve şekerlemeler var.

Yes, why not?

Evet neden olmasın?

And so while you're waiting there, Mr.

Ve siz orada beklerken, Bay

Duncan is. Oh, look at that.

Duncan orada. Şuna bak.

And I forbid him.

Ve onu yasaklıyorum.

I begged him to

Ona

buy. Well, I didn't actually stop you.

satın alması için yalvardım. Aslında seni durdurmadım.

I just said, oh, no, Mr. Duncan. Well, you. Did.

Ah, hayır, Bay Duncan, dedim. peki sen Yaptı.

You did stop me.

Beni durdurdun.

You said you don't want those. Is that. Money?

Bunları istemediğini söyledin. Bu mu. Para?

He said, don't get those.

Bunları almayın dedi.

Don't get those.

It was like it was like I was a child with his mother

Bunları alma.

Sanki annesiyle çocuktum

and he was being told off by his mother because he wanted some sweets.

ve annesi tatlı istediği için onu azarlıyordu.

And his mummy said, No, you can't have any sweets.

Ve annesi, Hayır, hiç şeker yiyemezsin, dedi.

I'm thinking of your health and your figure. Mr.

Sağlığınızı ve figürünüzü düşünüyorum. Bay

Duncan. Hmm?

Duncan. Hmm?

Tell me. Hello, Tomek? Yes, we are doing well.

Söyle bana. Alo Tomek? Evet, iyi gidiyoruz.

Yes, we are doing okay. It's a good job.

Evet, iyi gidiyoruz. Bu iyi bir iş.

You are late because we were two.

İki kişi olduğumuz için geç kaldın.

Yes, we were very late because of technical

Evet, teknik sorunlar nedeniyle çok geç kaldık

problems.

.

Oh, do I eat dark chocolates? Yes. Yes.

Oh, bitter çikolata yiyor muyum? Evet. Evet.

You know what? This might be the last time I ever do this.

Biliyor musun? Bu, bunu son yaptığım zaman olabilir.

Why? I don't.

Neden? Yapmıyorum.

I just don't want to do it anymore.

Sadece artık yapmak istemiyorum.

Mr. Jim could. Yes. Come on, Mr. Duncan.

Bay Jim yapabilirdi. Evet. Hadi, Bay Duncan.

What were you planned? This.

Ne planladın? Bu.

This is just terrible.

Bu sadece korkunç.

What we're doing at the moment is awful. Is it?

Şu anda yaptığımız şey korkunç. Bu mu?

Is this awful?

Bu korkunç mu?

Tell us.

Bize söyle.

I'm watching this that really wants to watch it.

Bunu gerçekten izlemek isteyenler izliyorum.

Or have you just have you just fallen over?

Yoksa az önce mi düştün?

Maybe you've slipped over on something and you've fallen over and your iPad has gone

Belki bir şeyin üzerinde kaydınız ve düştünüz ve iPad'iniz

across the room and it's still playing this live stream.

odanın diğer tarafına geçti ve hala bu canlı yayını oynuyor.

But you can't move to cruel towards your

Ama değişmek için bilgisayarınıza doğru zalimce hareket edemezsiniz

computer device to change.

.

Well, you need to resurrect this live stream, Mr.

Bu canlı yayını yeniden canlandırmanız gerekiyor, Bay

Duncan. This this just me.

Duncan. Bu sadece benim.

This this live stream is dead on arrival.

Bu canlı akış, varışta öldü.

There is nothing that can be done.

Yapılabilecek hiçbir şey yok.

There is no no science in the world that can that can resurrect any of this.

Dünyada bunlardan herhangi birini diriltebilecek hiçbir bilim yok.

But is this any good?

Ama bu iyi mi?

I think this is terrible.

Bence bu korkunç.

Quite that way. You're going with this, Mr.

Bu şekilde. Bununla mı gidiyorsunuz, Bay

Duncan? Is this I think what we're doing today is awful.

Duncan? Bugün yaptığımız şeyin korkunç olduğunu mu düşünüyorum?

I think this is the worst thing

Bence şu

that might be the worst thing on YouTube at the moment.

anda YouTube'daki en kötü şey olabilecek en kötü şey bu.

It might be. Well, do something there, Mr. Duncan.

Olabilir. Orada bir şeyler yapın, Bay Duncan.

You think it's going the way you want it to do something.

Bir şeyler yapmak için istediğin gibi gittiğini düşünüyorsun.

Everything went wrong.

Her şey ters gitti.

It's not now.

şimdi değil

It's working.

İşe yarıyor.

Oh, don't, don't, don't, don't get angry with me.

Oh, yapma, yapma, yapma, bana kızma.

I know this, but I don't. Right, right.

Bunu biliyorum ama bilmiyorum. Doğru doğru.

I just wonder sometimes I just.

Bazen sadece merak ediyorum.

I'm doing this sometimes and I'm going.

Bunu bazen yapıyorum ve gidiyorum.

Oh, I think, what the hell am I doing?

Oh, düşünüyorum, ben ne halt ediyorum?

I mean, that's probably not the sort of thing you should be saying on a live stream.

Demek istediğim, bu muhtemelen canlı yayında söylemen gereken türden bir şey değil.

I'm a 50.

Ben 50.

Seven year old man and I'm here.

Yedi yaşında bir adamım ve buradayım. Sana ne

Do I tell you what?

söyleyeyim mi?

Why don't I why don't you just end it there, Mr.

Neden burada bitirmiyorsunuz Bay

Duncan, and

Duncan ve

you obviously clearly not in the mood for doing this today.

belli ki bugün bunu yapacak havada değilsiniz.

So I think you're just joking.

Yani bence sadece şaka yapıyorsun.

I'm joking by you.

sana şaka yapıyorum

Yeah. Oh, good, good.

Evet. Güzel, güzel.

That's good. Then.

Bu iyi. Daha sonra.

There's a lot of people come on to watch us today, Mr.

Bugün bizi izlemeye gelen pek çok insan var Bay

Duncan, and.

Duncan ve.

Yes, so, you know, we need to provide the English

Evet, yani,

teaching that they have come here for.

buraya gelmeleri gereken İngilizce öğretimini sağlamamız gerekiyor.

And, you know, I'm up for it. Mr.

Ve biliyorsun, buna hazırım. Bay

Duncan, are you the problem?

Duncan, sorun siz misiniz?

We're doing this, and I'm going to say now is

Bunu yapıyoruz ve şimdi söyleyeceğim şu ki,

I I'm not I'm not a person

ben

who is interesting enough

for anyone to me anywhere,

anywhere on the Internet.

internetin herhangi bir yerinde, herhangi bir yerinde kimse benim için yeterince ilginç olan bir insan değilim.

YouTube thinks

YouTube

I'm just garbage.

benim bir çöp olduğumu düşünüyor.

What do you think, Steve?

Ne düşünüyorsun Steve? ne

I don't know what to say.

diyeceğimi bilmiyorum

To be honest, Mr.

Duncan, I really don't know what to say.

Dürüst olmak gerekirse, Bay

Duncan, gerçekten ne diyeceğimi bilmiyorum.

I was just frustrated because my stupid computer didn't work and then the internet didn't work.

Aptal bilgisayarım çalışmadığı ve ardından internet çalışmadığı için hayal kırıklığına uğradım.

I had to shut everything. All.

Her şeyi kapatmak zorunda kaldım. Tüm.

Have we know, Mr. Duncan?

Biliyor muyduk, Bay Duncan?

We know that. But it's working now. But I just.

Biz biliyoruz ki. Ama şimdi çalışıyor. Ama ben sadece.

I hate it when it happens, but I don't think you're in any position

Bunun olmasından nefret ediyorum ama bilgisayarı çalışmadığında

to criticise me because you want to see him when his computer doesn't work.

onu görmek istediğin için beni eleştirecek durumda olduğunu sanmıyorum .

Yeah, but I'm not live on

Evet ama canlı yayında

talking to lots of people.

pek çok insanla konuşmuyorum.

But app them anyway.

Ama yine de onları uygula.

Let's carry on. Right.

devam edelim Sağ.

So what's the theme of today? Unique.

Peki bugünün konusu ne? Eşsiz.

This would be a unique live stream and we watch it like this is it.

Bu eşsiz bir canlı yayın olurdu ve onu böyle izliyoruz.

There is nothing unique about any of us.

Hiçbirimiz hakkında benzersiz bir şey yok.

Trust me.

Güven bana.

And just finding Steve up there.

Ve Steve'i orada buluyorum.

You're doing a very good job, Mr. Duncan. So very.

Çok iyi bir iş çıkarıyorsunuz, Bay Duncan. Çok çok.

Good job.

Aferin.

I take. It seriously.

Alırım. Cidden.

It's only the Internet. That's what I always say.

Sadece internet. Her zaman söylediğim şey bu.

So we were out yesterday.

Yani dün dışarıdaydık.

We had a lovely walk, we had a lovely meal.

Güzel bir yürüyüş yaptık, güzel bir yemek yedik. Yemek

We were wining and dining and cake and coffee, weren't we?

yiyorduk, yemek yiyorduk, kek ve kahve içiyorduk, değil mi?

Yes, I've just said that. Yeah.

Evet, az önce söyledim. Evet.

And we were sitting there, we realised that the place was,

Ve orada oturuyorduk, fark ettik ki

the place was full of people

burası insanlarla doluydu

and it's a new place we should what we should do.

ve ne yapmamız gerekiyorsa yeni bir yerdi.

Steve, here's my thought.

Steve, işte benim düşüncem.

We should get sponsorship from that place.

Oradan sponsorluk almalıyız.

We won't say the name of the place now because we want to save it.

Burayı kurtarmak istediğimiz için şimdi yerin adını söylemeyeceğiz.

So we might go in next week and we might say,

Yani önümüzdeki hafta gidebiliriz ve şöyle diyebiliriz:

Hey, we have a live stream

Hey, YouTube'da yayınlanan bir canlı yayınımız var

that goes out on YouTube and we have on average

ve

55 or maybe 56 people watching sometimes.

bazen ortalama 55 veya belki 56 kişi izliyor.

Would you like to sponsor our show?

Gösterimize sponsor olmak ister misiniz?

And they might say, yes, yes.

Ve evet, evet diyebilirler.

And we will give you free coffee and cake every week

Ve işimizden bahsederseniz size her hafta ücretsiz kahve ve kek vereceğiz

if you mention our business.

.

What do you think?

Ne düşünüyorsun?

Yeah, but the problem is when we tell them that

Evet, ama sorun şu ki, onlara

nobody's watching in the UK,

İngiltere'de kimsenin izlemediğini söylediğimizde,

they might think that it's not really going to help to grow their business.

bunun işlerini büyütmeye gerçekten yardımcı olmayacağını düşünebilirler .

Well, what I call that is much an investment because they might travel here.

Pekala, buna daha çok bir yatırım diyorum çünkü buraya seyahat edebilirler.

One day, they might come here, they might visit the UK and the first thing they will do

Bir gün buraya gelebilirler, İngiltere'yi ziyaret edebilirler ve yapacakları ilk şey

is go to much Wenlock and they will visit that particular place.

Wenlock'a gitmek olur ve o yeri ziyaret ederler.

Peter says Let's talk about uniqueness, which is the theme of this lesson,

Peter, bu dersin konusu olan ve benim de sana

which I keep trying to get you to do. Mr. Duncan.

yaptırmaya çalıştığım benzersizlik hakkında konuşalım diyor. Bay Duncan.

That's good.

Bu iyi.

You have obviously prepared things for this live stream.

Belli ki bu canlı yayın için bir şeyler hazırlamışsınız.

I tried my best.

elimden geleni yaptım

I did a lot of work today, which is why I was so upset.

Bugün çok çalıştım, bu yüzden çok üzüldüm. Bugün de

I was going to bring in a new segment, a new thing today as well.

yeni bir segment, yeni bir şey getirecektim.

A new little quiz, very similar to the sentence game.

Cümle oyununa çok benzeyen yeni bir küçük bilgi yarışması.

Very so who remembers the sentence game?

Peki cümle oyununu kimler hatırlıyor?

So I was going to do something today called fill in the blanks to say to that.

Bu yüzden bugün bunu söylemek için boşlukları doldurma denen bir şey yapacaktım.

Hmm, yes.

Hmm .. Evet.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

So I was going to show some sentences on the screen

Bu yüzden ekranda bazı cümleler gösterecektim

and then I was going to ask you

ve sonra

viewer out there

oradaki izleyicinizden

to to give some suggestion of the missing words.

eksik kelimelerle ilgili bazı önerilerde bulunmanızı isteyecektim.

But I don't think I'd be doing that because I don't have time.

Ama zamanım olmadığı için bunu yapacağımı sanmıyorum.

You see, we are talking about Steve,

Görüyorsun, Steve hakkında konuşuyoruz,

right?

değil mi?

Steve, today we are talking about being unique.

Steve, bugün benzersiz olmaktan bahsediyoruz.

Yes. Yes.

Evet. Evet.

I think Mr. Steve is a unique person.

Bence Bay Steve eşsiz bir insan.

We all are.

Hepimiz.

We're all unique of us.

Hepimiz kendimize özeliz.

But some more unique.

Ama bazıları daha benzersiz.

Some people stand out more than others.

Bazı insanlar diğerlerinden daha fazla öne çıkıyor.

Some people

have certain characteristics, like some people.

Bazı insanlar gibi, bazı insanlar da belirli özelliklere sahiptir.

Some people are slightly odd.

Bazı insanlar biraz tuhaftır.

Some people are unusual.

Bazı insanlar sıra dışıdır.

Strange, weird.

Garip, tuhaf.

And all of those things can also be unique.

Ve tüm bu şeyler de benzersiz olabilir.

So a person who is doing things differently from others

Öyleyse, diğerlerinden farklı şeyler yapan bir kişi,

might be described as unique,

benzersiz olarak tanımlanabilir,

would you say? Definitely, yeah.

diyebilir misiniz? Kesinlikle, evet.

But anybody that everybody is unique

Ama herkes benzersizdir,

because we are all, you know, created unique.

çünkü hepimiz, bilirsiniz, benzersiz yaratılmıştır.

There's never anybody else like Mr.

Bay

Duncan, like me, like anybody watching now.

Duncan gibi, benim gibi, şu anda izleyen birileri asla yoktur.

There never will be anybody else exactly like us.

Tam olarak bizim gibi bir başkası asla olmayacak.

We're one offs, all of us. Yes,

Biz tek seferlikiz, hepimiz. Evet

of course.

elbette.

In an infinite universe, then that probably we will live again.

Sonsuz bir evrende, o zaman muhtemelen yeniden yaşayacağız.

But that's another thing altogether.

Ama bu tamamen başka bir şey.

I won't go into that.

Buna girmeyeceğim.

But yet certainly on this planet.

Ama yine de kesinlikle bu gezegende.

Well.

Yes, in this space and time, I will never be anybody else like any of us ever again.

Kuyu.

Evet, bu uzay ve zamanda, bir daha asla hiçbirimiz gibi olmayacağım.

It might be somebody similar, very similar.

Benzer biri olabilir, çok benzer.

You know, you might have a child that's very similar.

Biliyor musun, çok benzeyen bir çocuğunuz olabilir.

It inherits a lot of your characteristics.

Birçok özelliğinizi miras alır.

Yeah.

Evet.

Or you might have

Ya da

a twin.

bir ikizin olabilir.

Yeah, a twin.

Evet, bir ikiz. E

But even.

rağmen.

Logical genetic.

Mantıksal genetik.

Twins, even twins are unique, I suppose each one,

İkizler, hatta ikizler benzersizdir, sanırım her biri,

because they're not exactly the same, they're always slightly different.

çünkü tam olarak aynı değiller, her zaman biraz farklıdırlar.

Well, that that's the interesting thing, isn't it. Yes.

İlginç olan da bu değil mi? Evet.

In characteristic.

Karakteristik olarak.

Yes. So even though a twin

Evet. Yani ikiz

twins are genetically identical,

ikizler genetik olarak özdeş olsalar bile

they will still be different because they will have slightly different experiences.

yine de farklı olacaklar çünkü biraz farklı deneyimlere sahip olacaklar.

So the end result, what you end up with as an adult will be slightly different.

Sonuç olarak, bir yetişkin olarak elde edeceğiniz şey biraz farklı olacaktır.

Yes, one might be slightly slimmer than the other one.

Evet, biri diğerinden biraz daha ince olabilir.

The other one might have might have gone into a different field, a different job.

Diğeri başka bir alana, başka bir işe girmiş olabilir. Bu

So they will therefore develop different characteristics and different behaviours

nedenle, farklı özellikler ve farklı davranışlar geliştirerek

that might cut the hair differently. Yes.

saçı farklı şekilde kesebilirler. Evet.

So yes.

Yani evet.

Which just shows you this nurture nature argument is true

Bu da size bu yetiştirme doğası argümanının

to how you're nurtured.

sizin nasıl beslendiğiniz konusunda doğru olduğunu gösteriyor.

What happens as you grow up makes you unique person.

Büyürken başına gelenler seni eşsiz bir insan yapar.

I mean, if I've been born, I've often thought of this.

Yani, ben doğduysam, bunu sık sık düşünmüşümdür.

If you or anybody had been if we'd been born now,

Sen ya da herhangi biri olsaydı, biz şimdi doğmuş olsaydık

okay, then our experience of we'd be totally different people.

, o zaman bizim deneyimlerimiz tamamen farklı insanlar olurdu.

Or if I was born whenever even if I was born when I was born, which is 1961,

Ya da herhangi bir zamanda doğsaydım, doğduğumda, yani 1961'de doğmuş olsam bile,

you know, if I had got

bilirsiniz,

a different set of friends or gone into a different career,

farklı arkadaşlar edinseydim veya farklı bir kariyere girseydim,

I would be now a very different person to what I am now, because we make these choices,

şimdi olduğumdan çok farklı bir insan olurdum. Şimdi, bu seçimleri yaptığımız için,

these different pathways come up in your life and you go down different forks in the road

hayatınızda bu farklı yollar ortaya çıkıyor ve yoldaki farklı çatallardan geçiyorsunuz

and you end up being different to what you otherwise would have been.

ve sonunda başka türlü olacağınızdan farklı oluyorsunuz .

So we could live probably 100 lives and we'd be different people.

Yani muhtemelen 100 hayat yaşayabilir ve farklı insanlar olabiliriz.

So I could be better than this if I'd been born on a Saturday.

Cumartesi günü doğmuş olsaydım bundan daha iyi olabilirdim.

Absolutely. Mr. Duncan. Yes, yes.

Kesinlikle. Bay Duncan. Evet evet. Düşündüğünüzde

Anything can be better than this fairly when you think about it.

her şey bundan daha iyi olabilir .

So anything.

Yani herhangi bir şey.

There we go. Yeah.

Oraya gidiyoruz. Evet.

So Telmex very excited because he thinks that the sentence game is coming back.

Bu yüzden Telmex, cümle oyununun geri geleceğini düşündüğü için çok heyecanlı.

Okay. What about all the other people in my lifetime?

Tamam aşkım. Peki ya hayatımdaki diğer tüm insanlar?

I'm just making that comment because you did talk about this new Hello Valentine.

Bu yorumu yapıyorum çünkü bu yeni Hello Valentine hakkında konuştunuz.

I will say hello to Valentine. Hello, Palmira.

Valentine'e merhaba diyeceğim. Merhaba, Palmira.

Are you ready to pay $8 to be on Twitter?

Twitter'da olmak için 8 dolar ödemeye hazır mısınız?

Mr. Duncan Well, I don't have to worry about it because I'm not verified.

Bay Duncan Doğrulanmış olmadığım için endişelenmeme gerek yok.

I don't have a blue tick on Twitter or on YouTube.

Twitter'da veya YouTube'da mavi tikim yok.

Can you believe that?

Buna inanabiliyor musun? YouTube'da

I do not even have a verified tick or a little checkmark

doğrulanmış bir onay işaretim veya küçük bir onay işaretim bile yok

here on YouTube.

.

I've only been doing it for 16 years and only have over a million subscribers, but I'm not even verified.

Bunu sadece 16 yıldır yapıyorum ve sadece bir milyondan fazla abonem var, ancak doğrulanmadım bile.

Isn't that lovely?

Bu çok hoş değil mi?

Isn't that great steak great?

Bu harika biftek harika değil mi?

I think it goes back to what I was saying earlier.

Sanırım daha önce söylediğim şeye geri dönüyor.

You think so? No, I don't.

Öyle mi düşünüyorsun? Hayır, bilmiyorum.

I don't worry about the $8 or

8 dolar veya

the £6.50,

6,50 sterlin için endişelenmiyorum,

I suppose, if it was converted into pounds

sanırım, pound'a çevrildiyse

and no, I'm not really worried about it because I'm not verified.

ve hayır, bunun için gerçekten endişelenmiyorum çünkü doğrulanmadım.

I am on Twitter, but I don't I don't have a checkmark, so I don't have to worry about it.

Twitter'dayım ama onay işaretim yok, bu yüzden endişelenmeme gerek yok.

And I'm certainly not going to buy one because that's pretty sad and desperate

Ve kesinlikle bir tane almayacağım çünkü sana karşı dürüst olursam bu oldukça üzücü ve umutsuz

if I was honest with you.

.

Now I'm not on Twitter.

Şimdi Twitter'da değilim.

PALMERI You are. Correct. Yes.

PALMERI Sensin. Doğru. Evet.

Uh. Steve, Steve is just about on the Internet.

Ah. Steve, Steve neredeyse internette.

I haven't got time for social media.

Sosyal medyaya ayıracak vaktim yok.

I just haven't got time.

Sadece zamanım yok.

I'd much rather be doing something more interesting.

Daha ilginç bir şey yapmayı tercih ederim.

You know,

learning some new music or something or, you know, I don't know.

Bilirsin,

yeni müzik falan öğrenmek ya da, bilirsin, bilmiyorum.

It's why I don't get into Facebook because I just haven't got the time to keep one.

Bu yüzden Facebook'a girmiyorum çünkü bir tane tutacak zamanım yok.

She's me.

But he answering all these queries, reading everybody's posts, liking things.

O benim.

Ama tüm bu soruları yanıtlıyor, herkesin gönderilerini okuyor, bir şeyleri beğeniyor.

I can't be bothered.

rahatsız olamam.

I'm just too old for that. Mr. Duncan.

Bunun için çok yaşlıyım. Bay Duncan.

Yes. Also, you don't know how to use it.

Evet. Ayrıca kullanmayı da bilmiyorsun.

Some perhaps just, you know, perhaps I'm anti-social.

Bazıları belki sadece, bilirsin, belki ben anti-sosyalimdir.

Perhaps that's what it is. You're anti-social media?

Belki de olan budur. Anti-sosyal medya mısın?

Uh, yeah.

Oh evet.

I mean, I think I may have just invented a new phrase there.

Yani, sanırım orada yeni bir deyim icat etmiş olabilirim.

Well, we've got a friend who's the same age as me, a couple of years younger, maybe,

Benimle aynı yaşta, belki birkaç yaş küçük bir arkadaşımız var

and she doesn't use email, let alone

ve e-posta kullanmıyor, bırakın

Twitter or any social media.

Twitter veya herhangi bir sosyal medyayı.

The only way, you know, she doesn't even like using the phone.

Tek yol, bilirsin, telefonu kullanmaktan bile hoşlanmıyor. Onunla

The only way you can communicate with her is by writing a letter.

iletişim kurmanın tek yolu mektup yazmaktır.

I mean, that's taking things to the extreme.

Demek istediğim, bu işleri aşırıya götürüyor.

But anyway, Mr.

Ama her neyse, Bay

Duncan, we need to talk about uniqueness.

Duncan, özgünlük hakkında konuşmamız gerekiyor.

Well, I do think.

Sanırım. Bugünlerde

Well, that's unique

bu benzersiz

nowadays.

.

A person who just doesn't use email or even have a mobile phone or a smartphone

E-posta kullanmayan, hatta cep telefonu ya da akıllı telefonu olmayan bir kişi

might be described as unique because because everyone else has one.

benzersiz olarak tanımlanabilir çünkü herkesin bir tane vardır.

So that's that's probably a good example of emotion.

Bu muhtemelen iyi bir duygu örneğidir.

What's your Twitter. Account? My Twitter.

Twitter'ın ne? Hesap? Twitter'ım.

Are you sure that you want it, though?

Yine de bunu istediğinden emin misin?

Because on Twitter, I am a little bit more uncensored on Twitter.

Çünkü Twitter'da Twitter'da biraz daha sansürsüzüm.

Oh, yes, I do say things.

Oh, evet, bir şeyler söylüyorum.

For example, at the moment I've got I've got a post on there where I talk about

Örneğin, şu anda orada, alkolün fiilen yasaklandığı ve dikkatle kontrol edildiği bir ülkede

the hypocrisy of Budweiser

Budweiser'ın

being one of the main sponsors of the FIFA World Cup

FIFA Dünya Kupası'nın ana sponsorlarından biri olmasının ikiyüzlülüğünden bahsettiğim bir yazı var.

in a country where alcohol is virtually banned

and and carefully controlled as guys.

Çocuklar.

So Budweiser are actually that one of the main sponsors

Yani Budweiser, uzun bir süre cezaevinde kalacağınız için hiçbir şekilde alkol ithal edilemeyen

of the FIFA World Cup, which is being held in Qatar,

Katar'da düzenlenen FIFA Dünya Kupası'nın ana sponsorlarından biri aslında

which happens to be a place where alcohol cannot be

imported in any way because you will be sent to prison for a very long time.

.

And it's also carefully controlled world as well.

Ve aynı zamanda dikkatle kontrol edilen bir dünya.

As I understand it, women can't drink alcohol and are not allowed into bars.

Anladığım kadarıyla kadınlar alkol içemez ve barlara giremezler.

Bars don't really exist and yet

Barlar gerçekte yok ve yine de

one of the main sponsors is an alcohol company.

ana sponsorlardan biri bir alkol şirketi.

And I said, Can you believe it?

Ben de inanabiliyor musun dedim.

And that's one of the posts on my Twitter account.

Bu da Twitter hesabımdaki gönderilerden biri.

I don't like hypocrisy when people

İnsanların,

try to pretend to be something they are not to

to give an to other people to seem better than other people.

diğer insanlardan daha iyi görünmelerini sağlamak için olmadıkları bir şey gibi davranmaya çalıştıklarında ikiyüzlülüğü sevmiyorum.

But but in fact, they're not.

Ama aslında değiller.

They're not because everyone everyone

Herkesin

it's some point in their lives is a hypocrite, maybe even me, maybe even Mr.

hayatının bir noktasında ikiyüzlü olduğu için değiller, belki ben bile, belki Bay

Steve.

Steve bile.

But I like to think that we are not really very often hypocrites.

Ama gerçekten çok sık ikiyüzlü olmadığımızı düşünmeyi seviyorum.

So that's the sort of thing you can find on my Twitter as well.

Yani bu benim Twitter'ımda da bulabileceğiniz türden bir şey.

What is it then?

Öyleyse nedir?

Do you hold?

What do you do? You have a name too? I don't know how it works. Twitter.

Tutar mısın?

Ne yapıyorsun? Senin de bir adın var mı? Nasıl çalıştığını bilmiyorum. Twitter.

I can't even remember what it is.

Ne olduğunu hatırlayamıyorum bile.

I don't use it very often.

Çok sık kullanmıyorum. İşte

Well, that's it.

So, Mr.

bu kadar.

Yani, Bay

Jenkins not really doing anything on it?

Jenkins gerçekten bir şey yapmıyor mu?

Well, I do things on it, but I don't post all the time I write, but I think it's Mr.

Üzerinde bir şeyler yapıyorum ama yazdığım her zaman gönderi paylaşmıyorum ama sanırım Bay

Duncan.

Duncan.

Just put Twitter and just put Mr.

Sadece Twitter'ı koyun ve sadece Bay

Duncan.

Duncan'ı koyun.

But you don't really do much on it, so it's not really worth going onto as Mr.

Ama bu konuda gerçekten fazla bir şey yapmıyorsunuz, bu yüzden Bay Duncan pek çok gönderi yayınlayamadığı için devam etmeye gerçekten değmez

Duncan not posting lots.

.

There are some very interesting posts on there,

Orada çok ilginç yazılar var,

but I'm not if you would like to read them,

ama onları okumak istersen okumuyorum,

because that's the place where I like to type my my angry moments.

çünkü orası kızgın anlarımı yazmaktan hoşlanırım .

I remember where we read that stuff like that.

Böyle şeyleri nerede okuduğumuzu hatırlıyorum.

So have a look. Anyway, you might like it.

Öyleyse bir göz atın. Her neyse, beğenebilirsin.

You might not.

olmayabilirsin.

I can't wait to the World Cup begins.

Dünya Kupası'nın başlamasını sabırsızlıkla bekliyorum.

I really can't because I'm pretty sure

Gerçekten yapamam çünkü

we're going to hear some horror stories, especially

bazı korku hikayeleri duyacağımızdan oldukça eminim, özellikle

when when the good folk of Qatar

Katar'ın iyi halkı

come into contact with English

İngiliz

football fans.

futbol taraftarlarıyla temasa geçtiğinde.

Can I just say that English football fans do have a reputation for getting drunk

İngiliz futbol taraftarlarının sarhoş olma

and maybe a little bit rowdy as well,

ve belki biraz da kabadayılık konusunda bir üne sahip olduğunu söyleyebilir miyim,

so I can't wait to see what happens when those two cultures

bu yüzden bu iki kültür

meet in the middle.

ortada buluştuğunda ne olacağını görmek için sabırsızlanıyorum.

It's sure to be controversial.

Tartışmalı olacağı kesin.

This whole World Cup is going to be very controversial.

Bütün bu Dünya Kupası çok tartışmalı olacak.

And don't even get me started on David Beckham.

Ve beni David Beckham'dan başlatmayın bile.

What an absolute bananas

Ne mutlak bir muz

banana.

Is this Twitter or YouTube? Mr. Duncan?

muz.

Bu Twitter mı yoksa YouTube mu? Bay Duncan?

This is like it's turning into Twitter.

Bu Twitter'a dönüşüyor gibi.

Well, if it was Twitter, I would say something slightly more explicit.

Twitter olsaydı, biraz daha açık bir şey söylerdim.

But here he's a banana.

Ama işte o bir muz. Katar'ın ne kadar harika olduğu hakkında konuşmak

He's a hypocritical banana for taking millions

için milyonlarca

and millions and millions and millions of pounds

ve milyonlarca ve milyonlarca ve milyonlarca pound alan ikiyüzlü bir muz

to talk about how wonderful Qatar is.

.

And then in the past, he's he's also spoken out

Ve geçmişte, o da

against certain countries, and there are ways of treating people.

belirli ülkelere karşı konuştu ve insanlara davranmanın yolları var.

So he's a hypocrite.

Yani o bir ikiyüzlü.

He's a he's a very, very wealthy hypocrite.

O çok, çok zengin bir ikiyüzlü.

Anything else I know I have no comment to make whatsoever on that subject.

Bildiğim başka bir şey varsa, bu konuda yapacak hiçbir yorumum yok.

No. Well, I think it's a reasonable subject to talk about.

Hayýr. Bence konuţmak için makul bir konu.

And I know we don't have many people watching in that country, so I think I'm okay.

Ve o ülkede bizi izleyen çok insan olmadığını biliyorum , bu yüzden iyi olduğumu düşünüyorum.

Is anyone watching from Qatar?

Katar'dan izleyen var mı?

Please let us know what you think of the World Cup. Yes.

Lütfen Dünya Kupası hakkında ne düşündüğünüzü bize bildirin . Evet.

And everything that's going to be going on.

Ve olacak her şey.

Maybe we should go there because.

Belki de oraya gitmeliyiz çünkü.

Because I've heard that there are lots of lovely places where you and I would be very welcome.

Çünkü senin ve benim hoş karşılanacağımız pek çok güzel yer olduğunu duydum .

We have been warned not to go.

Gitmememiz için uyarıldık.

By the local police stations.

Yerel polis karakolları tarafından.

We have been. Warned and the morality police.

öyleydik Uyarıldı ve ahlak polisi.

Not to go to. Qatar.

gitmek için değil. Katar.

Well, not us in person.

Şahsen biz değil.

Well, us and other people

Peki, biz ve

who have similar displays.

benzer görüntülere sahip diğer insanlar.

And so we say similar.

Ve böylece benzer diyoruz.

Similar,

Benzer,

but most of us are looking for well, just escape.

ama çoğumuz iyi arıyoruz, sadece kaçış.

Well, anyone really anyone if you like drinking

Pekala, gerçekten herhangi biri, eğer

and fighting in the streets, that's the that's the part I'm looking forward to

sokaklarda içmeyi ve kavga etmeyi seviyorsanız, dört gözle beklediğim kısım bu

because I don't think they realise yet what they are actually letting themselves in for.

çünkü kendilerini gerçekte neye teslim ettiklerini henüz fark ettiklerini sanmıyorum.

But I think they will have lots of police.

Ama bence çok sayıda polisleri olacak.

They're ready to quell, to quell, to crush, to stop

Bastırmaya, bastırmaya, ezmeye,

any form of violence, alcoholism.

her türlü şiddeti, alkolizmi durdurmaya hazırlar.

Alcoholism.

Alkolizm.

And you know, the things that are generally associated with sort of football

Ve bilirsiniz, genellikle

fanatics and not fanatics.

fanatiklerle değil, futbol fanatikleriyle ilişkilendirilen şeyler.

Football most of word and looking for people. Go, madam.

Futbol en çok kelime ve insan arıyor. Gidin hanımefendi.

Football matches, don't they.

Futbol maçları, değil mi?

The violence associated with football.

Futbolla ilişkili şiddet.

Yes, but it is all sport is pretty corrupt anyway.

Evet, ama spor zaten oldukça yozlaşmış.

I mean, that's that's how Qatar got the World Cup in the first place.

Demek istediğim, Katar ilk etapta Dünya Kupası'nı böyle aldı.

It was just bribery.

Sadece rüşvetti.

Who remembers Sepp Blatter

Sepp Blatter'ın

poss possibly the most corrupt person who's ever lived.

muhtemelen gelmiş geçmiş en yozlaşmış insan olduğunu kim hatırlar?

And he was he was getting money from all over the place

Ve

to put forward all of these lovely countries that wanted to sponsor

or be a part of the World Cup,

Dünya Kupası'na sponsor olmak ya da onun bir parçası olmak isteyen tüm bu güzel ülkeleri öne çıkarmak için her yerden para alıyordu,

which is why the World Cup is being held

bu yüzden Dünya Kupası

three weeks before Christmas and a country

Noel'den üç hafta önce düzenleniyor ve bir ülke

that doesn't have any history of playing football

futbol oynama geçmişi yok

and had to build all of their stadiums from scratch.

ve tüm stadyumlarını sıfırdan inşa etmek zorunda kaldı.

So really, I'm sure no corruption took place.

Yani gerçekten, hiçbir yolsuzluk olmadığından eminim.

I'm pretty sure of it. Absolutely Not

Bundan oldukça eminim. Kesinlikle

all above board.

hepsi yukarıda değil.

I'm sure it was all completely on the level.

Eminim her şey tamamen aynı seviyedeydi.

Aboveboard.

Geminin üstünde.

That means legitimate.

Bu meşru demektir.

Legal, no funny business going on.

Yasal, ortada komik bir iş yok.

Yeah.

Evet.

If you're if you're a straight person who doesn't drink

Eğer içki içmeyen

and is very moderating in their behaviour

ve davranışlarında çok ılımlı olan heteroseksüel biriyseniz,

you will have a very nice time on the show and.

şovda çok güzel vakit geçireceksiniz ve.

And not a woman.

Ve bir kadın değil.

So you have to be not a woman as well anyway.

Yani zaten kadın da olmamalısın.

Yes. Restraining Mr. Jenkins low enough.

Evet. Bay Jenkins'i yeterince alçaltmak.

Could we afford to go that in the first place? Of course.

İlk etapta bunu göze alabilir miyiz? Elbette.

That is a crucial. Yes.

Bu çok önemli. Evet.

QUESTION.

SORU.

Well, I don't want to I don't want to go there anyway.

Şey, istemiyorum zaten oraya gitmek istemiyorum. Hoş

We wouldn't be welcome.

karşılanmazdık.

I don't go to countries.

ülkelere gitmiyorum.

Thankfully, it looks like nobody from Qatar is actually right.

Neyse ki, Katar'dan hiç kimse aslında haklı değil gibi görünüyor.

Well, I know that already.

Bunu zaten biliyorum.

That's good.

Bu iyi.

I can find out.

You see, I have ways of finding out where you are watching.

öğrenebilirim.

Görüyorsun, nereden izlediğini öğrenmenin yolları var.

And before.

Ve daha önce.

Before I started talking about this subject, I did make sure that we don't have many people

Bu konu hakkında konuşmaya başlamadan önce, Katar'da izleyen çok fazla insan olmadığından emin oldum

watching in Qatar. And we don't. We don't.

. Ve yapmıyoruz. yapmıyoruz.

Well, anyway, if the word I think there would be like minded people

Her neyse, kelime bence benzer düşünen insanlar

very open and, you know, free in their thinking.

çok açık ve bilirsin, düşüncelerinde özgür olacak.

No, not fixed minds.

Hayır, sabit zihinler değil.

See people that come to watch as Mr. Duncan.

Bay Duncan olarak izlemeye gelen insanları görün.

People with flexible mindsets.

Esnek zihniyete sahip insanlar.

Yeah.

Evet.

And that's what I always appreciate when when I see the comments on the live chat

Ve canlı sohbetteki yorumları gördüğümde her zaman takdir ettiğim şey de bu, kanalınızda

is that a lot of people are like minded aren't they, on your channel, Mr.

birçok insanın aynı fikirde olduğudur, değil mi, Bay

Duncan?

And they're not closed minded, they are open minded.

Duncan?

Ve kapalı fikirli değiller, açık fikirliler.

They're assessing things, thinking about things, forming opinions

Bir şeyleri değerlendiriyorlar, bir şeyler hakkında düşünüyorlar, fikirler oluşturuyorlar

and not being told how to think.

ve onlara nasıl düşünecekleri söylenmiyor.

That's it. They're free thinking people. That's what you.

Bu kadar. Özgür düşünen insanlardır. Sen busun.

Said. It can't be a bad thing.

Söz konusu. Kötü bir şey olamaz.

Of course, having, having, having a mind

Elbette, bazı şeyler hakkında mantıklı düşünebildiğin bir zihne sahip olmak, sahip olmak,

where you are able to think about things rationally

can be a bad thing, especially in certain places,

kötü bir şey olabilir, özellikle belirli yerlerde,

certain countries, certain parts of the world thinking

belirli ülkelerde, dünyanın belirli bölgelerinde düşünmek

is almost illegal.

neredeyse yasa dışıdır.

And of course, I put China on that list as well.

Ve tabii ki o listeye Çin'i de koydum.

Definitely.

Kesinlikle.

So today we are looking at uniqueness.

Yani bugün benzersizliğe bakıyoruz.

I think this is a unique live stream.

Bence bu eşsiz bir canlı yayın.

I think there is nothing else like it.

Bence başka benzeri yok.

There is nothing else on YouTube like this.

YouTube'da bunun gibi başka bir şey yok.

Definitely.

I'm pretty sure this shirt we've already

Kesinlikle.

Bu gömleğin

already decided that this is a unique shirt.

benzersiz bir gömlek olduğuna çoktan karar verdiğimizden oldukça eminim.

I bet there is not one other shirt like this in the world in existence

Bahse girerim dünyada bunun gibi bir gömlek daha yoktur

because I've had it for 30 years and it wasn't even popular then.

çünkü 30 yıldır bendedir ve o zamanlar popüler bile değildi. O

I never saw anybody wearing it then.

zaman onu giyen birini hiç görmedim. Bu

So I'm hoping that this is probably unique because I keep all my clothes.

yüzden bunun muhtemelen benzersiz olduğunu umuyorum çünkü tüm kıyafetlerim bende.

I didn't throw them out unless they get holes in them

İçlerinde delik olmadıkça ve

and we haven't got moths in our cupboards.

dolaplarımızda güveler olmadıkça onları dışarı atmadım.

So thankfully this has survived.

Neyse ki bu hayatta kaldı.

But anyway. Yes, Mr. Duncan, carry on.

Ama yine de. Evet, Bay Duncan, devam edin.

But I have you on to say.

Ama sana söyleyeceklerim var.

That. These sort of slides proposed.

O. Bu tür slaytlar önerildi.

When I was enjoying the guided tour of our wardrobe

Gardırobumuzun rehberli turunun tadını çıkarırken,

I enjoyed that being unique. Mr.

benzersiz olmanın tadını çıkardım. Bay

Steve and you might notice I've spelt the word unique

Steve ve siz, benzersiz kelimesini farklı harflerle hecelediğimi fark etmişsinizdir

with different letters.

.

Different font sizes.

Farklı yazı tipi boyutları. Eşsiz kelimesinin

And to show that this spelling or this appearance of the word

bu yazımının veya bu görünümünün

unique is itself unique.

kendisinin benzersiz olduğunu göstermek için.

Probably never, ever in the history of

Muhtemelen hiçbir zaman, hiçbir zaman

the world has unique been.

dünya tarihinde eşsiz olmamıştır.

Displayed. In that way.

Görüntülendi. Bu şekilde.

Yes, look at that.

Evet, şuna bak.

So look how uniquely I have presented the word unique there.

Bakın orada eşsiz kelimesini ne kadar eşsiz bir şekilde sundum.

It's amazing.

Bu harika.

Is anyone still watching?

Hala izleyen var mı?

Yes, lots of people watching.

Evet, bir sürü insan izliyor.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

Carry on.

Sürdürmek.

I can almost sense the whole of the Middle East

Neredeyse tüm Orta Doğu'nun

clicking away and blocking me.

uzaklaştığını ve beni engellediğini hissedebiliyorum.

And the word unique means special

Eşsiz kelimesi özel

and that nothing else like it exists.

ve onun gibi başka hiçbir şeyin var olmadığı anlamına gelir.

So that is the basic use of the word unique.

Eşsiz kelimesinin temel kullanımı budur.

Unique is a word that describes

Eşsiz, eşi benzeri olmayan

something that is so special

çok özel bir şeyi tanımlayan bir kelimedir

that nothing else like it exists.

.

Anywhere.

Herhangi bir yer.

Well, on this planet, maybe somewhere else in the universe.

Şey, bu gezegende, belki de evrende başka bir yerde.

As Mr.

Steve said earlier, it might exist somewhere else,

Bay

Steve'in daha önce söylediği gibi, başka bir yerde olabilir,

but we don't really know because we can't see it.

ama onu göremediğimiz için gerçekten bilmiyoruz.

But right now probably not.

Ama şu anda muhtemelen hayır.

A unique thing like Mr.

Bay Steve gibi benzersiz bir şey

Steve, it's like nothing else.

, başka hiçbir şeye benzemiyor.

It is the only one of its kind.

Türünün tek örneğidir.

So I think, I think everyone is individual.

Bu yüzden herkesin bireysel olduğunu düşünüyorum.

You are right what you said earlier.

Daha önce söylediğin şeyde haklısın.

But I think some people I don't know

Ama bazı insanların

why they just stand out more.

neden daha fazla öne çıktıklarını bilmediğimi düşünüyorum.

They appear to have more charisma.

Daha karizmatik görünüyorlar.

Oh, that's a good word. Charisma.

Ah, bu güzel bir kelime. Karizma.

Charisma.

Karizma.

It's something that they have in their personality.

Bu onların kişiliklerinde olan bir şey.

And you can't quite explain what it is.

Ve ne olduğunu tam olarak açıklayamazsınız.

So it's very, very interesting.

Bu yüzden çok, çok ilginç.

So a unique thing is like nothing else, it is the only one of its kind.

Yani eşsiz bir şey başka hiçbir şeye benzemez, türünün tek örneğidir.

A rare thing or something unusual

Nadir bir şey veya her şeyden alışılmadık bir şey

from everything else might be described as unique.

benzersiz olarak tanımlanabilir.

So something unusual, something different,

Yani alışılmadık bir şey, farklı bir şey,

a rare thing, perhaps.

belki de ender bir şey.

Maybe something you only see or find ever so often.

Belki sadece çok sık gördüğünüz veya bulduğunuz bir şey.

It can still be unique.

Hala benzersiz olabilir.

Maybe something that happens only every hundred years is unique

Belki de yalnızca yüz yılda bir olan bir şey benzersizdir

because it only happens occasionally

çünkü yalnızca ara sıra olur

and you might not be alive to see it again.

ve siz onu bir daha görmek için hayatta olmayabilirsiniz.

Like the blood moon on on Tuesday there is a blood moon.

Salı günkü kanlı ay gibi bir kanlı ay var.

The moon will turn red and angry

Ay kırmızıya dönecek ve kızacak

and I don't think there's another one until 2025.

ve 2025'e kadar bir tane daha olacağını sanmıyorum.

So we have to wait a little bit longer. So that's unique.

Bu yüzden biraz daha beklememiz gerekiyor . Yani bu benzersiz.

I mean, yes, that's unique for this year.

Yani, evet, bu yıl için benzersiz.

Then it's also the midterm elections in the United States on Tuesday.

Ardından Salı günü Amerika Birleşik Devletleri'nde ara seçimler de var .

So. So the moon might not be the only thing turning red.

Bu yüzden. Yani kırmızıya dönen tek şey ay olmayabilir.

Do you like that? You like what? I did that.

Bunu beğendin mi? Neyi beğendin? Ben bunu yaptım.

Yes, that was clever, Mr. Duncan.

Evet, bu zekiceydi Bay Duncan.

Yeah, I mean. I mean the colour of the party.

Evet, yani. Partinin renginden bahsediyorum.

I know, I know.

Biliyorum biliyorum.

Not the.

Değil.

The blue. Yes.

Mavi. Evet.

You mean the same colour as a certain politician's red cap.

Belli bir politikacının kırmızı beresiyle aynı rengi kastediyorsun .

Yes. Yes. He wears a lot of.

Evet. Evet. Çok giyiyor.

I have to.

Mecburum.

Say, if you want to make a good entrance, land in a jumbo jet

Diyelim ki, iyi bir giriş yapmak istiyorsanız, bir jumbo jete inin

and come out from the jumbo jet

ve jumbo jetten çıkın

and then go straight to the podium where you're going to give your speech.

ve ardından doğruca konuşmanızı yapacağınız kürsüye gidin.

I think that is the best way to make an entrance.

Bence giriş yapmanın en iyi yolu bu.

No one makes an entrance like Donald Trump.

Kimse Donald Trump gibi giriş yapmaz.

I think so. A rare thing or something unusual.

Bence de. Nadir bir şey veya olağandışı bir şey.

You might say that Donald Trump is unique.

Donald Trump'ın benzersiz olduğunu söyleyebilirsiniz. Bir

There is nothing.

şey yok.

In other words, you could use to describe Donald Trump.

Başka bir deyişle, Donald Trump'ı tanımlamak için kullanabilirsiniz.

There's nothing else like him.

Onun gibi başka bir şey yok.

It's a kind. Word.

Bu bir tür. Kelime.

We are we are thankful that there's no one else like him.

Onun gibisi olmadığı için şükrediyoruz.

A unique thing can be described as one of a kind.

Eşsiz bir şey, türünün tek örneği olarak tanımlanabilir.

I like that.

One of a kind.

Bunu sevdim. Türünün tek

örneği.

A thing that is one of a kind.

Türünün tek örneği olan bir şey.

You won't find it anywhere else like this.

Bunun gibi başka hiçbir yerde bulamazsınız.

This live stream.

Bu canlı yayın.

You won't see this anywhere else.

Bunu başka hiçbir yerde göremezsiniz.

Nothing like this.

Hiçbir şey böyle değil.

Anywhere. Yeah.

Herhangi bir yer. Evet.

Yeah.

Evet.

Which, you know, has its positive and negative

Hangi, bilirsiniz, kendisine bağlı olumlu ve olumsuz

things attached to it.

şeyleri vardır.

But what's I think is the people that watch this channel as well.

Ama bence bu kanalı izleyen insanlar da öyle.

Yes, I keep saying that.

Evet, bunu söylemeye devam ediyorum.

But you are all wonderful, unique people.

Ama hepiniz harika, eşsiz insanlarsınız.

I think some here we have to talk and communicate

Bence buradaki bazı kişiler,

with like minded people across the globe.

dünyanın her yerinden benzer düşünen insanlarla konuşmalı ve iletişim kurmalıyız.

People think I'm being I'm sucking up to your viewers.

İnsanlar izleyicilerinize yalakalık yaptığımı düşünüyor.

Does this sound a bit patronising?

Bu kulağa biraz patronluk taslıyor mu?

Oh, well, I don't mean it to be patronising.

Oh, şey, patronluk taslamak için söylemiyorum.

I actually do mean it.

Aslında onu kastediyorum. Ama

Um, but anyway.

neyse.

Anyway, so a unique thing can be one of a kind.

Her neyse, benzersiz bir şey türünün tek örneği olabilir.

A work of art or rare natural

Bir sanat eseri veya nadir bir doğa

event might be referred to as unique.

olayı, benzersiz olarak adlandırılabilir.

So we often think of works of art.

Bu yüzden genellikle sanat eserlerini düşünürüz.

Definitely.

Kesinlikle.

So you might see something hanging

Yani bir müzede asılı bir şey görebilirsiniz

in a museum, a work of art by one of the greats.

, büyüklerden birinin sanat eseri.

Can you think of a famous artist?

Ünlü bir sanatçı düşünebilir misin?

Yeah. Picasso. Picasso.

Evet. Picasso. Picasso.

Very obvious, but. Yeah. So he is unique.

çok bariz ama. Evet. Yani o eşsizdir.

His style was unique when he started making his

his rather unusual abstract artwork.

Oldukça sıra dışı soyut sanat eserlerini yapmaya başladığında tarzı benzersizdi.

A lot of people say that's very unusual, it's unique.

Pek çok insan bunun alışılmadık, benzersiz olduğunu söylüyor.

So that's a good choice.

Yani bu iyi bir seçim.

Actually, I like that one because you because.

Aslında bunu seviyorum çünkü sen çünkü.

Yeah.

Picasso was very unique as an individual,

Evet.

Picasso bir birey olarak çok benzersizdi

but also the way the way he he created his art was very unusual as well.

ama aynı zamanda sanatını yaratma şekli de çok sıra dışıydı.

The way he represented the human face.

İnsan yüzünü temsil etme şekli.

He would put all of the details of someone's face on one side

Birinin yüzünün tüm ayrıntılarını bir tarafa koyardı

so the eyes would be on the side of a person's face.

ki gözler bir kişinin yüzünün yan tarafında olsun.

Some of them.

Bazıları.

This is someone that's got a very appropriate name

Bu, bugün bu belirli konu için çok uygun bir isme sahip olan biri

for this particular subject matter today.

.

Unique Life Design. Hello.

Eşsiz Yaşam Tasarımı. Merhaba.

You need a special mention today because of your name fitting

Adınızın

in with the subject of today's livestream? Yes.

bugünkü canlı yayının konusuna uyması nedeniyle bugün özel olarak anılmaya mı ihtiyacınız var? Evet.

So yes, you recognise that you are unique.

Yani evet, benzersiz olduğunuzu kabul ediyorsunuz.

I wonder why you chose that name.

Neden bu ismi seçtiğini merak ediyorum.

Is that your handle?

Bu senin kolun mu?

Yes. Maybe it's something you do in your in your real life.

Evet. Belki de gerçek hayatında yaptığın bir şeydir .

Maybe you design things, maybe it's

Belki bir şeyler tasarlıyorsunuz, belki

the name of your company, maybe something like that, but something that is unique,

şirketinizin adı, belki buna benzer bir şey ama benzersiz,

something that is rare.

nadir bulunan bir şey.

There are many other artists as well, some people

Başka birçok sanatçı da var,

over the years who have made an impression.

yıllar boyunca etki bırakan bazı insanlar.

A couple of people mention it such arenas as a Caravaggio.

Birkaç kişi, Caravaggio gibi arenalardan bahsediyor.

Oh yeah. And what's a unique painter?

Ah evet. Ve eşsiz bir ressam nedir?

Portraits and Salvador Dali.

Portreler ve Salvador Dali.

Mm hmm.

Hmm.

Of course.

Very unique.

Elbette.

Çok eşsiz.

Yes, surreal.

Evet, gerçeküstü.

So he was another one of the surrealists

Yani o, bir

who would paint things, but he would add them into unusual locations,

şeyleri resmeden ama onları alışılmadık yerlere ekleyen

or maybe make them appear in a different form to how they normally appear.

veya belki de normalde göründüklerinden farklı bir biçimde görünmelerini sağlayan gerçeküstücülerden bir diğeriydi .

So, yes.

Yani evet.

So, Art, I think art is a very good example

Bu yüzden Art, bence sanat, benzersiz olan bir şeyin çok iyi bir örneği

of something that is unique because quite often when you have one

çünkü çoğu zaman tek bir sanat eseriniz olduğunda

individual piece of work artwork

and it can be a painting, it can be a sculpture, it can be anything really.

ve bu bir resim olabilir, bir heykel olabilir, gerçekten herhangi bir şey olabilir.

It can be described as unique.

Eşsiz olarak tanımlanabilir.

Yes, Anarchy Talks mentions Bach,

Evet, Anarchy Talks,

the composer, presumably Bjork.

muhtemelen Bjork olan besteci Bach'tan bahsediyor.

You know, Bach is

Bach'ın İngilizce'de

spelled B, A, C, H,

B, A, C, H diye yazıldığını biliyorsun

which in

in English.

.

You wouldn't actually pronounce it Bach, would you?

Bach diye telaffuz etmezsin, değil mi?

In fact, I knew somebody that I always remember when I was a child.

Aslında, çocukken hep hatırladığım birini tanıyordum .

Somebody came around to visit.

Biri ziyarete geldi.

My father was very keen piano player, and

Babam çok hevesli bir piyanistti ve

somebody came around to visit

who thought that they knew a lot about music

müzik hakkında çok şey bildiklerini düşünen biri ziyarete geldi

and saw this music that my my father had been playing

ve babamın çaldığı bu müziği gördü

and said, Oh, that's

ve 'Oh, bu

I like the music of back.

sırtın müziğini seviyorum' dedi.

It's like, you've got to be careful.

Sanki dikkatli olmalısın.

Yes. Let's just say they were unique.

Evet. Eşsiz olduklarını söyleyelim.

They were.

Onlar.

Anyway, my parents talked about that for weeks and I remember it to this day how we mocked them.

Her neyse, ailem haftalarca bundan bahsetti ve onlarla nasıl alay ettiğimizi bugün bile hatırlıyorum.

Now, I'm only joking.

Şimdi, sadece şaka yapıyorum.

Your family sounds delightful.

Ailen kulağa hoş geliyor.

They were horrible.

Onlar korkunçtu.

I'm only joking. I'm a teacher, but.

Sadece şaka yapıyorum. ben öğretmenim ama

A never before.

Daha önce hiç.

Moments of time can be described as unique like this.

Zamanın anları bunun gibi benzersiz olarak tanımlanabilir.

Just what just happened, Mr.

Az önce ne oldu, Bay

Steve?

Steve? Eşsiz diyebileceğiniz

Talking about a very strange moment of time

çok garip bir andan

that you might say is unique or was unique where someone

veya birinin

tried to

read something and they made a very silly mistake.

bir şeyi okumaya çalıştığı ve çok aptalca bir hata yaptığı benzersiz bir andan bahsediyoruz.

And because Mr.

Ve Bay

Steve's family are complete and utter snobs.

Steve'in ailesi tam ve züppe olduğu için.

Nothing.

Hiç bir şey.

That they they made fun of that poor person because they they couldn't read the note.

Notu okuyamadıkları için o zavallıyla dalga geçtiklerini.

To their face only behind their back once they'd gone.

Yüzlerine, ancak gittikten sonra arkalarından. O

Oh, that's not so bad.

kadar da kötü değil.

So that's not bad.

Yani bu kötü değil.

As I say that, you know, people are mentioning it's interesting, people are mentioning

Dediğim gibi, insanlar bunun ilginç olduğundan bahsediyorlar, insanlar

very unique people, very distinctive people, artists,

çok eşsiz insanlardan, çok farklı insanlardan, sanatçılardan,

singers, things like that.

şarkıcılardan, bunun gibi şeylerden bahsediyorlar.

But as I've mentioned earlier on, we are all unique.

Ama daha önce de belirttiğim gibi, hepimiz eşsiziz.

It's just that some people stand out more than others.

Sadece bazı insanlar diğerlerinden daha fazla öne çıkıyor.

You could say that they are.

olduklarını söyleyebilirsin.

I don't think they're any more unique.

Daha benzersiz olduklarını düşünmüyorum.

I mean, know, lots of people who are not famous, they don't stand out,

Demek istediğim, ünlü olmayan pek çok insan göze çarpmıyor

but they're very unique as people, their characters, the way they dress.

ama insanlar, karakterleri ve giyim tarzları olarak çok benzersizler .

So we are all unique.

Yani hepimiz eşsiziz.

So, you know. Yes, just like you said.

Sen bilirsin. Evet, tıpkı dediğin gibi.

There is hope for everyone.

Herkes için umut var.

There is a guy that goes down to the local park and he hides in the bushes and he comes out

Yerel parka inen bir adam var ve çalıların arasında saklanıyor ve

sometimes in his raincoat and he opens his raincoat and is completely naked underneath.

bazen yağmurluğuyla dışarı çıkıyor ve yağmurluğunu açıyor ve altında tamamen çıplak.

And then he closes his raincoat and he runs back into the bushes.

Sonra yağmurluğunu kapatıyor ve çalıların arasına koşuyor.

He's unique because no one else is doing that.

O eşsiz çünkü bunu başka kimse yapmıyor.

Controversial. Controversial?

Tartışmalı. Tartışmalı?

Yes. No, no.

Evet. Hayır hayır. Dışarı

We went out, you know, was just pointing out the meaning of the words. Yes.

çıktık, bilirsiniz, sadece kelimelerin anlamlarına işaret ediyorduk. Evet.

But yeah, well done.

Ama evet, aferin.

And a very interesting

Ve çok ilginç

rosaries.

tespihler.

Is that enough roses going?

Bu kadar gül yeter mi?

Rosa is just realised that

Rosa

the time is very precious.

zamanın çok değerli olduğunun farkına varır.

Rosa.

Roza.

Okay, yes, but I can't see that yet.

Tamam, evet ama bunu henüz göremiyorum.

See you later, Rosa.

Sonra görüşürüz Rosa.

See you later.

Sonra görüşürüz.

We'll try better next week. Thanks.

Önümüzdeki hafta daha iyi çalışacağız. Teşekkürler.

He says being unique is simply being different. Yes.

Eşsiz olmanın sadece farklı olmak olduğunu söylüyor. Evet.

But we are all unique.

Ama hepimiz eşsiziz.

Yeah, yeah.

Evet evet. Öne çıkmak

You don't have to stand out.

zorunda değilsin.

We are, by definition, all unique.

Tanım gereği hepimiz benzersiziz.

And the age, as you know, nobody else will ever be like us ever again, by.

Ve bildiğiniz gibi yaş, bir daha asla bizim gibi olmayacak.

The Lord, God Almighty, He picked the rib from Adam

Cenab-ı Hak, Adem'in kaburga kemiğini aldı

and he said, I'm going to make lots of these and I'm sure it will catch on.

ve "Bunlardan çok yapacağım ve eminim tutacaktır" dedi.

And I can't see any problems occurring from having lots of human beings on this planet.

Ve bu gezegende çok sayıda insan olmasından kaynaklanan herhangi bir sorun göremiyorum.

I'm sure it will. It will go perfectly all right.

Eminim olacak. Her şey yolunda gidecek.

I'm pretty sure of it.

Bundan oldukça eminim.

I'm sure everything will be all right.

Her şeyin yoluna gireceğinden eminim.

I can't imagine anyone, anyone deciding to commit violence or murder in my name.

Benim adıma şiddet veya cinayet işlemeye karar veren birini hayal edemiyorum.

I think it's going to go perfectly all right.

Bence her şey yolunda gidecek.

I'm pretty sure of it.

Bundan oldukça eminim.

I'm about 60% sure that there won't be any problems.

Herhangi bir sorun olmayacağından %60 eminim.

Thank you for your nice comments, Rosa.

Güzel yorumların için teşekkür ederim Rosa.

We will see you next week. See Rosa,

haftaya görüşürüz Rosa'yı gör,

catch you later.

sonra görüşürüz.

We will try harder next week, I promise.

Önümüzdeki hafta daha çok çalışacağız, söz veriyorum.

I'm putting everything.

Her şeyi koyuyorum.

I'm putting 110% in Mr. Duncan.

Bay Duncan'a %110 veriyorum.

Something unique and something that is different is not necessarily the same thing

Eşsiz bir şey ve farklı bir şey mutlaka aynı şey değildir

because difference can still be a group.

çünkü farklılık yine de bir grup olabilir.

So a group can still be put together as being different.

Yani bir grup hala farklı olarak bir araya getirilebilir.

Unique is normally an individual

Benzersiz, normalde bir

that can be put aside or highlighted.

kenara bırakılabilen veya vurgulanabilen bir bireydir.

So difference is not necessarily the same as unique.

Dolayısıyla fark, benzersiz ile aynı olmak zorunda değildir.

Difference is can be can be many things.

Fark birçok şey olabilir.

So many things can be different from other things.

Pek çok şey diğer şeylerden farklı olabilir.

But you nique often refers

Ama nique genellikle

to one thing, one individual thing that stands out

tek bir şeye, diğerlerinden öne çıkan tek bir şeye atıfta bulunur

from all the rest.

.

A unique moment of time.

Eşsiz bir zaman anı.

And I think today, today, I will be honest with you, Steve, I think today is unique.

Ve bugün, bugün, sana karşı dürüst olacağım Steve, bence bugün eşsiz.

It is a unique one today an offer.

Bugün benzersiz bir teklif.

Will you like this?

Bunu beğenecek misin?

Mr. Steve likes offers because.

Bay Steve teklifleri sever çünkü.

Because you spend hours and hours trying to find a bargain.

Çünkü bir pazarlık bulmak için saatler harcıyorsunuz.

Oh, yes, thank you.

Ah, evet, teşekkür ederim.

I don't want to pay over the odds.

Olasılıklar üzerinden ödeme yapmak istemiyorum.

If you

are paying over the odds means you pay more than you should do

Oranın üzerinde ödeme yapıyorsanız, yapmanız gerekenden daha fazla ödeme yaptığınız anlamına gelir

so. Yes.

. Evet.

I don't like to. Yes, I like to look for bargains.

sevmiyorum Evet, pazarlık aramayı severim.

Definitely.

Kesinlikle.

Alfie and his going, See you later, Alfie.

Alfie ve gidişi, Sonra görüşürüz, Alfie.

And you are feeling tired.

Ve kendinizi yorgun hissediyorsunuz.

You often you are feeling sleepy.

Sık sık uykulu hissediyorsunuz.

This live stream does have that effect on most people.

Bu canlı yayın çoğu insan üzerinde bu etkiye sahip.

You will feel a little drowsy.

Biraz uykulu hissedeceksin.

You will find your eyes becoming heavy and you might fall asleep now and.

Gözlerinizin ağırlaştığını göreceksiniz ve şimdi uyuyakalabilirsiniz.

Again for lots of people.

Yine birçok insan için.

Don't forget that because the clocks have changed.

Saatler değiştiği için bunu unutmayın.

It's an hour later for them.

Onlar için bir saat sonra.

So because we're coming on an hour later.

Yani bir saat sonra geleceğimiz için.

So a lot of people are maybe you ought to start up one rather than two.

Pek çok insan, iki yerine bir tane başlatmanız gerektiğini düşünüyor.

I can't even start it to to be honest, without problems.

Dürüst olmak gerekirse, sorunsuz bir şekilde başlatamıyorum bile .

So so giving myself less time to prepare is not a good idea either.

Bu yüzden hazırlanmak için kendime daha az zaman ayırmak da iyi bir fikir değil.

I really don't think so.

Gerçekten sanmıyorum.

Anyway, unique things are only good.

Her neyse, benzersiz şeyler sadece iyidir.

It is impossible to say a unique crime, for example.

Mesela tek bir suç demek mümkün değil.

Well, you can.

Yapabilirsin.

You can have a unique crime.

Eşsiz bir suçun olabilir.

It would be something unique.

Eşsiz bir şey olurdu.

So we can use unique to describe something that is negative.

Bu nedenle, negatif olan bir şeyi tanımlamak için benzersiz kullanabiliriz .

Yes. A unique thing is just something that doesn't exist or hasn't happened before.

Evet. Eşsiz bir şey, var olmayan veya daha önce olmamış bir şeydir.

So it can be something negative as well.

Yani olumsuz bir şey de olabilir.

But Mr. Steve likes to get bargains.

Ama Bay Steve pazarlık etmeyi sever.

A unique offer or a unique thing

Benzersiz bir teklif veya size sunulan benzersiz bir şey

that is offered to you, an offer that is being made

,

to a certain group of people can be described as unique.

belirli bir grup insana yapılan bir teklif benzersiz olarak tanımlanabilir.

And Mr.

Steve likes to find those bargains on the Internet.

Ve Bay

Steve, internette bu pazarlıkları bulmayı seviyor.

Francesca asks Why?

Francesca Neden diye sorar.

Why is that?

Nedenmiş?

What was the title of this livestream break the moment?

Bu canlı yayın mola anının adı neydi?

Oh well, that is something I'm going to mention. Spotted.

Oh, bu bahsedeceğim bir şey. Benekli.

Yes, later.

Evet sonra.

Well spotted.

İyi tespit edilmiş.

And we will answer that. Mr.

Ve buna cevap vereceğiz. Bay

Duncan is prepared to answer that question.

Duncan bu soruyu yanıtlamaya hazır.

It's coming up.

Yaklaşıyor.

We are offering you the unique chance to grab a bargain.

Size bir pazarlık kapmak için eşsiz bir fırsat sunuyoruz.

So that is the sort of thing that gets Mr.

İşte bu, Bay

Steve very, very excited.

Steve'i çok ama çok heyecanlandıran türden bir şey.

Here is your unique chance to own a luxury beach house.

İşte lüks bir sahil evine sahip olmak için eşsiz şansınız. Bu

So a special offer that might not be available to

nedenle, herkes için geçerli olmayabilecek özel bir teklif,

everyone can be described as unique.

benzersiz olarak tanımlanabilir.

Something is unique.

Bir şey benzersizdir.

A unique thing is a one off,

Eşsiz bir şey, bir kereye mahsus,

something that will never be repeated.

asla tekrarlanmayacak bir şeydir.

It will never be repeated or equalled.

Asla tekrarlanmayacak veya eşitlenmeyecek.

Something is unique, a unique moment of time.

Bir şey benzersizdir, benzersiz bir an.

I'm sure can think of some moment in your life

Eminim hayatında

that was unique or maybe special.

benzersiz ya da belki de özel olan bir an düşünebilirsin.

I'm sure we can we can all think of those little moments

Eminim hepimiz o küçük anları

or maybe something we we saw or heard

ya da gördüğümüz ya da duyduğumuz ama bir

that we've never seen or heard again.

daha hiç görmediğimiz ya da duymadığımız bir şeyi düşünebiliriz.

And that word is often overused, of course

Ve bu kelime çoğu zaman gereğinden fazla kullanılıyor, elbette

the word unique is often overused, isn't it?

benzersiz kelimesi de çoğu zaman fazla kullanılıyor, değil mi?

Particularly when companies are promoting things and giving offers.

Özellikle şirketler bir şeyleri tanıtırken ve teklifler verirken.

They say this is a unique one off offer, never to be repeated.

Bunun asla tekrarlanmayacak benzersiz bir teklif olduğunu söylüyorlar .

But of course it always is repeated because they want to sell more stuff.

Ama tabi daha çok şey satmak istedikleri için hep tekrarlanıyor.

Inaki says.

Inaki diyor.

I am called by on my telephone

Telefonumdan

again and again, and all the offers they make are unique.

tekrar tekrar aranıyorum ve yaptıkları tüm teklifler benzersiz.

Yeah.

Evet. Bu

It is.

. Bu

It is something that happens a lot in sales.

satışlarda çok olan bir şey.

Yes. They're never unique because they will need

Evet. Asla benzersiz değiller çünkü

to carry on selling stuff.

bir şeyler satmaya devam etmeleri gerekecek.

Another

Bir diğeri

one, something that is one in a million,

, milyonda bir olan,

is a unique thing that is hard to achieve.

ulaşılması zor, eşsiz bir şeydir.

One in a million maybe something you do, you might do it,

Milyonda bir belki yaptığın bir şeyi

I don't know, 999 times and you might fail.

999 kere yaparsın ne bileyim başarısız olabilirsin.

Then the next time you do it, you might actually do it

Sonra bir dahaki sefere, gerçekten

right, or you might do it very well.

doğru yapabilirsin ya da çok iyi yapabilirsin.

So imagine doing something almost a million, but on your millionth attempt

Neredeyse bir milyonluk bir şey yaptığınızı hayal edin, ancak milyonuncu denemenizde

you actually do it well, or you do it in a special way.

bunu gerçekten iyi yapıyorsunuz veya özel bir şekilde yapıyorsunuz.

Something is one in a million.

Bir şey milyonda birdir. Sık

You don't often see it.

sık görmüyorsun. Sık

It doesn't often happen.

sık olmaz.

It's unique.

Bu benzersiz.

You're one in a million, aren't you?

Sen milyonda birsin, değil mi?

Yes, you are one in a million.

Evet, sen milyonda birsin.

Literally. Literally.

Gerçekten. Gerçekten.

Mr. Duncan has just over a million subscribers.

Bay Duncan'ın bir milyondan biraz fazla abonesi var.

So each one of you is one in a million? Yes.

Yani her biriniz milyonda bir misiniz? Evet.

Tristan Tomic

Tristan Tomic

asks, what was the highest number of viewers during the live stream?

, canlı yayın sırasında en yüksek izleyici sayısı neydi diye soruyor.

I can answer that straight away.

Bunu hemen cevaplayabilirim.

It was over 2000.

2000'in üzerindeydi. Birkaç yıl önce cep telefonumdan

2000 people were watching a live stream that I did

yaptığım bir canlı yayını 2000 kişi izliyordu

on my mobile phone a few years ago.

.

I think it was five years ago.

Sanırım beş yıl önceydi.

And the following week when I went back on again,

Ve ertesi hafta tekrar açtığımda,

I only got about 40 or 50

because I think YouTube made a mistake.

YouTube'un bir hata yaptığını düşündüğüm için yalnızca 40 veya 50 kadar aldım.

They had they had let people actually watch me,

İnsanların beni gerçekten izlemesine izin vermişlerdi

but they soon put it right.

ama çok geçmeden durumu düzelttiler.

They soon made sure that no one could see me

Kısa süre sonra,

the following week when I tried to do it again.

ertesi hafta tekrar yapmaya çalıştığımda kimsenin beni görmemesini sağladılar.

That happened a few times.

Bu birkaç kez oldu.

And if you changed your device that you went to do a live stream on a different phone,

Ve canlı yayın yapmak için gittiğiniz cihazı başka bir telefonda,

a different computer, somehow you would get thousands of people watching. Yes.

başka bir bilgisayarda değiştirseniz bir şekilde binlerce insanı izlettirirsiniz. Evet.

But then when you go back your normal computer or that they. Yes.

Ama sonra normal bilgisayarınızı geri döndüğünüzde ya da onlar. Evet.

Something or the following the following week, I do it again.

Ertesi hafta bir şey ya da ertesi hafta, tekrar yaparım.

I'm the same on the.

üzerinde aynıyım.

Air and suddenly it's nowhere near that.

Hava ve aniden buna yakın değil.

So around 2000, I once had 2000 people watching one of my live streams that I did,

2000 yılı civarında, yaptığım canlı yayınlardan birini 2000 kişi izlemişti

and I know when it was it was when I was making pancakes in the kitchen for the first time.

ve ben mutfakta ilk kez krep yaptığım zaman olduğunu biliyorum.

And I

Ve

don't know how it happened, but it's the only time it's ever happened

nasıl oldu bilmiyorum ama bu sadece bir kez oldu

because the week it didn't happen again and it's never happened again.

çünkü o hafta bir daha olmadı ve bir daha asla olmadı.

Which just goes to show funny things go on.

Bu sadece komik şeylerin devam ettiğini gösteriyor.

So in YouTube, that is.

Yani YouTube'da, yani.

A very good example of how YouTube manipulate all of this.

YouTube'un tüm bunları nasıl manipüle ettiğine dair çok iyi bir örnek .

It's all manipulated.

Hepsi manipüle edilmiş.

That's why only I only have 76 people watching at the moment.

O yüzden şu anda sadece benim 76 kişi izliyor.

I could have 20,000 people watching.

20.000 kişinin izlemesini sağlayabilirim.

But unfortunately, as I said earlier, I don't fit the criteria.

Ama ne yazık ki daha önce de söylediğim gibi kriterlere uymuyorum.

I my face doesn't fit.

Yüzüm uymuyor.

I'm maybe I'm too old, maybe I'm too boring.

Belki çok yaşlıyım, belki çok sıkıcıyım.

Maybe I have the wrong opinions.

Belki de yanlış görüşlerim var.

Quite possibly. Mr. Duncan.

Büyük olasılıkla. Bay Duncan.

Maybe Elon Musk should buy YouTube.

Belki de Elon Musk YouTube'u satın almalı.

I may.

Maybe things will be better.

olabilir.

Belki işler daha iyi olur.

Maybe I will have more people watching.

Belki daha çok insan seyrederim.

Well, maybe you could. Onto Twitter, Mr. Duncan.

Belki yapabilirsin. Twitter'da, Bay Duncan.

You could be completely you might just wipe the floor with everybody.

Tamamen olabilirsin, herkesle yeri silebilirsin.

But I can't do live streams on the ground.

Ama yerde canlı yayın yapamıyorum.

You do livestreams on Twitter?

Twitter'da canlı yayın yapıyor musunuz?

No. You are really, really restricted by what you can do on Twitter.

Hayır. Twitter'da yapabilecekleriniz gerçekten çok kısıtlı.

However, it looks as if that might be changing,

Ancak bu durum değişiyor gibi görünüyor,

because I've heard some rumours that the new Twitter

çünkü yeni Twitter'ın

might have

videos, live streaming and also ad revenue.

video, canlı yayın ve ayrıca reklam geliri olabileceğine dair bazı söylentiler duydum.

WhatsApp, YouTube, your days are numbered.

WhatsApp, YouTube, günleriniz sayılı.

So I think Elon Musk might be thinking that he can turn Twitter

Bence Elon Musk, Twitter'ı

into something very similar to YouTube.

YouTube'a çok benzer bir şeye dönüştürebileceğini düşünüyor olabilir.

Well, they need competition.

Eh, rekabete ihtiyaçları var.

They need competition because that they're like a totalitarian state.

Rekabete ihtiyaçları var çünkü totaliter bir devlet gibiler.

They control everything and

Her şeyi kontrol ediyorlar ve

it's wrong.

bu yanlış. Sağlıklı olması için

There needs to be competition in the marketplace so that it's healthy. Yes.

pazarda rekabet olması gerekir . Evet.

You can't have one organisation dominate eating something.

Bir organizasyonun bir şeyler yemeye hakim olmasına izin veremezsiniz.

It's the same in pharmaceuticals, it's the same and everything.

Eczacılıkta da aynı, her şey aynı.

If one company dominates a particular area,

Bir şirket belirli bir alana hakim olursa,

then it starts to get starts to have too much control.

o zaman çok fazla kontrol sahibi olmaya başlar.

Yes, I think so.

Evet bencede.

I think I think certainly with with companies like Google,

Bence kesinlikle Google gibi şirketlerle, arama motorlarını

they have been caught out many times manipulating

manipüle ederken

search engines and how things are discovered on the Internet.

ve İnternette bir şeylerin nasıl keşfedildiğini birçok kez yakaladılar.

And I have no reason to doubt that

Ve

YouTube is

YouTube'un

very similar, very similar in the way it conducts its business.

çok benzer olduğundan, işini yürütme biçiminde çok benzer olduğundan şüphe etmem için hiçbir neden yok .

But yeah, he'll be, I think, some big challenges oddly.

Ama evet, sanırım garip bir şekilde bazı büyük zorluklar yaşayacak.

No, I'm not I'm not saying allegedly.

Hayır, iddiaya göre söylemiyorum.

I'm saying it's been proven.

Kanıtlandı diyorum.

Yes. Amazing mentions of Google in 2007.

Evet. 2007'de Google'dan inanılmaz bahsetmeler.

Okay. There's that, too. When it all went wrong.

Tamam. Bu da var. Her şey ters gittiğinde.

Well, it know when it went wrong was actually 2011.

Pekala, yanlış gittiğinde aslında 2011 olduğunu biliyor.

A lot of people don't realise this, but in January 2011,

Pek çok insan bunun farkında değil, ancak Ocak 2011'de

YouTube introduced many of the new algorithms and it was during the first couple of weeks

YouTube birçok yeni algoritmayı tanıttı ve bu, 2011 Ocak ayının ilk birkaç haftasındaydı.

of January in 2011,

during the Arab Spring, when there were many protests taking place.

Arap Baharı, birçok protestonun olduğu bir zamanda. Bu

So everyone was distracted by,

yüzden herkesin dikkati dağılmıştı,

of course, the new year had just arrived,

tabii ki yeni yıl gelmişti,

but also there was lots of stuff happening around the world, a lot of chaos.

ama aynı zamanda dünyada bir sürü şey oluyordu, bir sürü kaos.

And YouTube started using its new algorithm system.

YouTube da yeni algoritma sistemini kullanmaya başladı.

And since then.

Ve o zamandan beri. Bu ...

That was. When my was. Sneaky.

idi. Benim olduğum zaman. Sinsi.

That was when my world stopped being what it was

O zaman benim dünyam eskisi gibi olmayı bıraktı

and I can pinpoint it to that very, very that actual point of time.

ve onu tam da o gerçek zamana tam olarak saptayabiliyorum.

And that's why they'd have like you because they know you're still around.

İşte bu yüzden senden hoşlanırlar çünkü senin hala buralarda olduğunu biliyorlar.

And you can remember that I was nobody on YouTube.

YouTube'da bir hiç olduğumu hatırlarsın.

Now will remember that moment.

Şimdi o anı hatırlayacak.

I am a bad memory.

Ben kötü bir hatırayım.

I'm a stain on YouTube and I don't want to sound

YouTube'da bir lekeyim ve

as if I'm a victim because I don't want to do that because everyone's doing that now.

kurbanmışım gibi görünmek istemiyorum çünkü bunu yapmak istemiyorum çünkü artık herkes bunu yapıyor.

But I am. I'm like a stain.

Ama ben. leke gibiyim

They won't go away and YouTube wishes

Gitmeyecekler ve YouTube

that I would just go because I've been on since 2000 and.

keşke gitseydim diyor çünkü 2000'den beri aktifim ve.

Six he's that he is the crucial question

Altı, o,

from Tomek who is very you know yeah.

çok bildiğiniz Tomek'ten gelen çok önemli soru, evet.

Do you really.

Why would they do that rather than manipulate algorithms.

Gerçekten mi? Algoritmaları manipüle etmek yerine

neden bunu yapsınlar?

Not necessarily about me personally,

Kişisel olarak benimle ilgili değil,

but groups because algorithms can can pinpoint

gruplar çünkü algoritmalar

one person or one thing.

bir kişiyi veya bir şeyi tam olarak belirleyebilir.

And that's why algorithms are so brilliant,

Algoritmaların bu kadar parlak olmasının nedeni de budur

because you can decide what you allow and what you don't allow.

çünkü neye izin verip neye izin vermeyeceğinize siz karar verebilirsiniz.

That's how China is now being run.

Çin şimdi böyle yönetiliyor.

China has now turned its all

Çin artık

whole surveillance into a big

tüm gözetimini büyük bir

algorithm.

algoritmaya dönüştürdü.

What?

Ne?

But what is it? Because they want you.

Ama bu ne? Çünkü seni istiyorlar.

Lots of young people

Pek çok genç gençleri

do they like prefer young people because that brings more ad revenue.

tercih ediyor çünkü bu daha fazla reklam geliri getiriyor.

Is that is that what it's all about is.

Bütün mesele bu mu?

That the problem is when I

Sorun şu ki,

when I signed up for YouTube to create my account

hesabımı oluşturmak için YouTube'a kaydolduğumda

I have to give all of my details age,

yaşımı, cinsiyetimi, konumumu tüm ayrıntılarımı vermem gerekiyor

my gender, my location.

.

And of course, that information never goes away.

Ve elbette, bu bilgi asla kaybolmaz. Her

It's always there.

zaman oradadır.

You can't change it because it's imprinted into what you do.

Onu değiştiremezsin çünkü yaptığın şeye damgalanmıştır.

It's there.

Orada.

It's like it's like having an X-ray.

Röntgen çektirmek gibi. Sen

You go, your skeleton is always.

gidersin, iskeletin hep.

The question is, but why?

Soru şu, ama neden?

Why would that happen?

Bu neden olur?

But I'm just about to tell you, right?

Ama sana söylemek üzereyim, değil mi?

So so all of that information is kept.

Böylece tüm bu bilgiler saklanır.

It never stops.

Asla durmaz.

And of course, since 2006,

Ve tabii ki, 2006'dan

to this point, I've actually got older.

bu yana, aslında yaşlandım.

So I was young in 2006,

Yani 2006'da gençtim

but in 2022, I'm not young anymore.

ama 2022'de artık genç değilim.

So that's one of the big things that's changed.

Yani bu değişen büyük şeylerden biri.

Also,

Ayrıca, YouTube'un yayıncılara veya içerik oluşturuculara ödeyebileceği

there is only so much ad revenue

çok fazla reklam geliri

or money that YouTube can pay

veya para vardır

to publishers or creators that.

.

Money doesn't suddenly increase or become more so.

Para birdenbire artmaz veya artmaz. YouTube'un yaratıcı kişilere ödeyeceği

There is only a certain amount of money that YouTube will pay to

yalnızca belirli bir miktar para vardır

the people that create.

.

So you can't have too many people at the top.

Yani tepede çok fazla insan olamaz.

There has to be some sort of control.

Bir çeşit kontrol olmalı.

So those people at the top

Yani tepedeki insanlar

and those people at the bottom.

ve alttaki insanlar.

That says, by the way, that's us.

Bu arada, bu biziz diyor.

But not you.

Ama sen değil.

But not you. Anymore.

Ama sen değil. Artık değil.

But that's but it is.

Ama bu ama öyle.

But it is.

You see, this is Alexander says don't blame the mirror.

Ama bu.

Görüyorsun, bu Alexander aynayı suçlama diyor.

I don't even know what that means.

Bunun ne anlama geldiğini bile bilmiyorum.

But I'm not blaming the mirror. But I am blaming

Ama aynayı suçlamıyorum. Ama

a lot of things.

birçok şeyi suçluyorum.

You know what I'm talking about?

Ne hakkında konuştuğumu biliyorsun?

You know what I'm talking about.

Ne hakkında konuştuğumu biliyorsun.

A lot of people have been talking.

Birçok insan konuşuyor.

About the unique. Yes, they are.

Eşsiz hakkında. Evet onlar.

Yes, it's all over. It's all over.

Evet, her şey bitti. Her şey bitti.

You can can watch all about that.

Bununla ilgili her şeyi izleyebilirsiniz.

Yeah. It's not it's not a level playing field.

Evet. Düz bir oyun alanı değil.

No it's not, it's not fair for everybody in the same way.

Hayır değil, herkes için aynı şekilde adil değil.

Just like it's just like the world Cup, just like the World Cup.

Tıpkı Dünya Kupası gibi, tıpkı Dünya Kupası gibi.

It's all manipulated.

Hepsi manipüle edilmiş.

It's all changed and altered.

Hepsi değişti ve değiştirildi.

It isn't what it is.

Ne olduğu değil.

Well, that's the trouble, Valentine.

Sorun da bu, Valentine.

There aren't any other platforms we're making.

Yaptığımız başka platform yok.

There is only one platform where you can do this, and that's why we need competition.

Bunu yapabileceğiniz tek bir platform var ve bu yüzden rekabete ihtiyacımız var.

So hopefully Elon Musk will.

Yani umarım Elon Musk yapar.

I mean, you can there are others where you can put short form videos on them.

Demek istediğim, üzerlerine kısa form videolar koyabileceğiniz başkaları da var.

Well, there's Tik Tok. Well that's for idiots.

Peki, Tik Tok var. Bu aptallar için.

Yeah.

You wouldn't want to do an English teaching high on Tik Tok.

Evet.

Tik Tok'ta İngilizce öğretmenliği yapmak istemezsin.

I would.

Never, ever. And it's not going to happen.

İsterim.

Asla, asla. Ve olmayacak. Asla

I'm never going to be on Tik Tok because unfortunately

Tik Tok'ta olmayacağım çünkü ne yazık ki

again I know you're going to you can you going to hate me for this?

yine gideceğini biliyorum, bunun için benden nefret edebilir misin?

But most of the people on there are complete idiots, unfortunately.

Ama ne yazık ki oradaki insanların çoğu tam bir aptal .

So we, we hope for competition

Bu yüzden biz, rekabetin

to to shake up the market and make things.

pazarı sarsmasını ve bir şeyler yapmasını umuyoruz.

Oh, and also it's owned by China, right?

Oh, ayrıca Çin'e ait, değil mi?

So yes, probably.

Yani evet, muhtemelen.

Yeah.

Evet.

But I'm.

Not about to put all my personal details into something that has. Its.

Ama ben.

Tüm kişisel bilgilerimi olan bir şeye koymak üzere değilim. Onun.

Database in Beijing or Shanghai. 2.0.

Pekin veya Şanghay'daki veritabanı. 2.0.

That's another reason as well.

Bu da başka bir sebep.

But there isn't an alternative, you see, to YouTube that that's why it's so powerful

Ama YouTube'un bir alternatifi yok , bu yüzden çok güçlü

and that's why it is able to treat us the way it does.

ve bu yüzden bize davrandığı gibi davranabiliyor.

It can treat us however it chooses because there's no alternative.

Bize istediği gibi davranabilir çünkü alternatifi yok.

However, I think Elon Musk might be might be coming up

Ancak, Elon Musk'ın

with a new way of running or designing Twitter because it won't happen yet.

Twitter'ı çalıştırmanın veya tasarlamanın yeni bir yolunu bulabileceğini düşünüyorum çünkü bu henüz olmayacak.

It's too early. It's too soon.

Çok erken. çok erken

He's only just walked into the building.

Binaya yeni girdi.

He's busy at the moment, firing all of those people who are spending all day

Şu anda meşgul, tüm gününü

playing on their on their arcade machines and table tennis.

atari makinelerinde ve masa tenisinde oynayan insanları kovuyor.

Anyway, we're supposed to be teaching English, Mr.

Her neyse, İngilizce öğretiyor olmamız gerekiyor, Bay

Duncan.

We are not teaching English. Yeah, we're. Talking.

Duncan.

İngilizce öğretmiyoruz. Evet, öyleyiz. konuşmak

We're talking.

konuşuyoruz

This is has definitely been a unique livestream.

Bu kesinlikle eşsiz bir canlı yayın oldu.

Are you going to keep it on or delete it?

Devam mı edeceksin yoksa silecek misin?

Here we go.

İşte başlıyoruz.

The phrase that was mentioned earlier, break the mould.

Daha önce bahsedilen ifade, kalıbı kırın.

If you break the mould, well, quite often when you create something,

Kalıbı kırarsanız, çoğu zaman bir şey,

maybe something such as a sculpture

örneğin bir heykel

or something that you want to make from plaster, you want it to look a certain way

veya alçıdan yapmak istediğiniz bir şey yarattığınızda, onun belirli bir şekilde

or in a certain shape.

veya belirli bir şekilde görünmesini istersiniz.

Quite often you will use a mould.

Oldukça sık bir kalıp kullanacaksınız.

So mould refers to something

Dolayısıyla kalıp,

that is forming the shape of a thing.

bir şeyin şeklini oluşturan bir şeyi ifade eder.

So if you break the mould after making

Yani

just one thing from that mould, then you can't make any more.

o kalıptan sadece bir şey yaptıktan sonra kalıbı kırarsanız, o zaman bir daha yapamazsınız. Artık

You can't make anymore.

yapamazsın.

You break the mould.

Kalıbı kırıyorsun.

There is only one of that particular thing.

O özel şeyden sadece bir tane var.

So it is often used as a phrase to say

Bu yüzden genellikle

that that thing is individual and unique.

o şeyin bireysel ve benzersiz olduğunu söylemek için bir deyim olarak kullanılır.

Yes, you say, Oh, they broke the mould when they

Evet, "Oh, onlar kalıbı kırdıklarında onu

when they made him or her

yaptıklarında" diyorsunuz,

is a phrase you can use to express

how unique that particular person they might talk in a certain way.

o kişinin belirli bir şekilde ne kadar benzersiz konuşabileceğini ifade etmek için kullanabileceğiniz bir ifade.

They might usually.

Genellikle olabilirler.

That refers to somebody's behaviour doesn't it?

Bu birinin davranışını ifade ediyor değil mi?

But yeah, often when somebody, people will say

Ama evet, çoğu zaman biri, insanlar

oh well nobody else like her,

onun gibisi yok,

they broke the mould or they made her. Hmm.

kalıbı kırdılar ya da onu onlar yarattılar diyecekler. Hmm.

And it's just a phrase to encapsulate

Ve

what, how unique that person was.

o kişinin neyi, ne kadar benzersiz olduğunu özetlemek için bir cümle.

So it is the essence of that person that can't be repeated or will never be repeated ever again.

Yani tekrarlanamayacak veya bir daha asla tekrarlanmayacak olan o kişinin özüdür.

You have

broken the mould.

Kalıbı kırdın.

That thing will never exist again

O şey bir daha asla var olmayacak

because there was only ever one made mould.

çünkü şimdiye kadar yapılmış tek bir kalıp vardı.

Yes, it's yes.

Evet, evet.

That's the spelling of mould

Bu, kalıbın yazımı

can be with O or o u,

O veya o u ile olabilir,

but o on its own mouldy is American English.

ancak o tek başına küflü Amerikan İngilizcesidir.

So in American English it is.

Yani Amerikan İngilizcesinde öyle.

And 0ld not a u

Ve

l d which is the British English spelling.

İngiliz İngilizcesi yazımı olan bir u l d değil.

So that's the difference.

Yani fark bu.

That said, so those wondering what the.

Yani merak edenler ne dedi.

Mould, of course, has other meetings, but we won't go into that.

Mould'un elbette başka toplantıları da var ama biz buna girmeyeceğiz.

Yes, well, mould can be something that forms

Evet, küf,

on the surface of food, a fungus.

yiyeceğin yüzeyinde oluşan bir şey, bir mantar olabilir.

So a type of fungus that is growing

Bu nedenle, yiyeceğiniz günlerce dışarıda bırakıldığında büyüyen bir mantar türü

when your food is left out

for many, many days will go green.

yeşile döner.

We can say that your food has gone mouldy.

Yiyecekleriniz küflendi diyebiliriz.

There is. Mould.

Orada. Kalıba dökmek.

Yes. On your food.

Evet. Yemeğin üzerine.

So it is basically spelt the same way, but the meaning is very different.

Yani temelde aynı şekilde yazılır, ancak anlamı çok farklıdır.

She is a one off.

O bir kerelik.

She is a one off.

O bir kerelik.

There is no one else like that girl or that woman.

O kız ya da o kadın gibi başka kimse yok.

She is a one off.

O bir kerelik. Tek seferlik

I can think of someone that you might say

diyebileceğiniz birini düşünebilirim

is a one off.

.

Margaret Thatcher.

Margaret Thatcher.

Well,

Eh,

now she was just one off her trolley.

şimdi arabasından sadece biriydi. O

She was one of the.

biriydi.

One of Shirley. Bassey. Shirley Bassey, yes. A one off.

Shirley'den biri. Bassey. Shirley Bassey, evet. Bir seferlik.

Shirley Bassey.

Shirley Bassey.

I want you to speed it up a bit there, right? Yes.

Biraz hızlandırmanı istiyorum, değil mi? Evet.

She is a one off.

O bir kerelik.

There is no one else like Shirley Bassey.

Shirley Bassey gibi başka kimse yok.

She is unique.

O eşsizdir.

Yes. There's nothing about the way she sings

Evet. Şarkı söyleme

or performs is like anybody

veya icra etme şeklinin herhangi biri

or you know.

veya bildiğiniz gibi olduğu hakkında hiçbir şey yok.

And that's why, of course, she's stayed popular throughout all these many decades.

Ve bu yüzden, elbette, tüm bu on yıllar boyunca popülerliğini korudu.

So it's somebody that is very, very unique.

Yani o çok, çok eşsiz biri.

And if they've got a following and people like them, what they do,

Ve takip edenleri varsa ve onlar gibi insanlar varsa, ne yaparlarsa, o

then they will have longevity.

zaman uzun ömürlü olurlar.

They will continue for a long period of time. Yes.

Uzun bir süre devam edecekler. Evet.

As long as you can keep doing what you're doing

Yeter ki yaptığınız şeyi yapmaya devam edin

and keep doing it in a unique way.

ve onu benzersiz bir şekilde yapmaya devam edin.

Or you might say that something that it occurs, something that happens.

Veya meydana gelen bir şeyin, olan bir şeyin olduğunu söyleyebilirsiniz.

You might say that goal was one in a million.

Bu hedefin milyonda bir olduğunu söyleyebilirsiniz.

That goal that that footballer scored.

O futbolcunun attığı gol.

Oh, the goal goal. That type of a goal.

Oh, gol gol. Bu tür bir gol.

Yeah. Right.

Evet. Sağ.

That's not something you're aiming to get towards.

Bu, ulaşmayı hedeflediğiniz bir şey değil.

That's it. Yes. A goal.

Bu kadar. Evet. Bir gol.

That's it.

Bu kadar.

Yes. If you're playing football, that goal was one in a million.

Evet. Futbol oynuyorsanız, bu gol milyonda birdi.

Maybe he kicked the ball from the other side of the pitch

Belki de sahanın diğer tarafından topa vurdu

and it went all the way across and went into the goal.

ve top karşıdan karşıya geçip kaleye gitti.

You might say that goal was one in a million.

Bu hedefin milyonda bir olduğunu söyleyebilirsiniz.

Like a hole in one on a golf course.

Golf sahasındaki bir delik gibi.

Some people just one whack and it goes.

Bazı insanlar sadece bir vuruş ve gider.

And that's a

Ve bu, o golf sahasındaki o belirli delikte

unique one that maybe nobody else has ever done

belki de başka hiç kimsenin yapmadığı benzersiz bir şey

that at that particular hole on that

golf course.

.

So that could be unique and may never be repeated.

Böylece bu benzersiz olabilir ve asla tekrarlanmayabilir.

It's not people winning lots of championships.

Çok fazla şampiyonluk kazanan insanlar değil.

Uh, in tennis

like that.

Böyle teniste.

I can't remember a name as she's a, she's got a sister

Bir isim hatırlayamıyorum, Amerikalı bir kız kardeşi var,

American played lots of tennis, lots one more matches than anyone else can't remember.

çok tenis oynadı, kimsenin hatırlayamayacağı kadar çok maç daha.

But if anybody does that that's you know, it's unique.

Ama bunu yapan biri varsa, bu benzersizdir.

It probably never be ever ever done again.

Muhtemelen bir daha asla yapılmayacak.

Oh, Venus.

Ah, Venüs. İşte bu

That's it's.

.

Venus Williams.

Venüs Williams.

That's right.

Bu doğru.

Sister Serena.

Rahibe Serena.

That's I can't remember who's won most matches now.

Şimdi en çok maçı kimin kazandığını hatırlayamıyorum.

Venus.

Venüs.

That's right.

Bu doğru.

But probably no one else will beat that record ever.

Ama muhtemelen başka hiç kimse bu rekoru kıramayacak.

Probably.

So you might say that she is a one off as well.

Muhtemelen.

Yani onun da bir seferlik olduğunu söyleyebilirsin.

Here's another one.

There is nothing else like this particular diamond.

İşte burada bir başkası.

Bu özel elmas gibi başka bir şey yoktur.

There are things that might be everywhere,

Her yerde olabilecek şeyler vardır,

but something can still be unique.

ancak bir şey yine de benzersiz olabilir.

So Diamonds are everywhere,

Yani Elmaslar her yerdedir,

but you can still have a unique diamond.

ancak yine de eşsiz bir elmasa sahip olabilirsiniz.

Something about that particular stone is from all the rest.

O özel taşla ilgili bir şey diğerlerinden.

Quite often we think of the size.

Çoğu zaman boyutu düşünürüz.

So if a diamond is huge and there are one or two that are huge,

Yani bir elmas çok büyükse ve bir veya iki tane çok büyükse,

think the Queen, or should I say now the King of England.

Kraliçe'yi düşünün, yoksa şimdi İngiltere Kralı mı demeliyim?

His crown has one of the largest diamonds in the world.

Tacı dünyanın en büyük elmaslarından birine sahiptir.

Actually, in the crown. It's I think it's priceless.

Aslında taçta. Bence paha biçilemez. O

It's so valuable you can't even put a price on it.

kadar değerli ki, fiyat bile koyamazsınız.

So there is nothing else like this particular thing.

Yani bu özel şey gibi başka bir şey yok.

The diamond is different from all the other diamonds.

Pırlanta diğer tüm pırlantalardan farklıdır.

It is unique because it's large.

Büyük olduğu için benzersizdir.

Or maybe it is something that looks unusual

Ya da belki alışılmadık görünen bir şeydir

or maybe the colour it produces is unusual.

ya da ürettiği renk olağandışıdır.

This diamond is one of a kind.

Bu elmas türünün tek örneği.

There is.

Orada.

Nothing. Else. The world like it.

Hiç bir şey. Başka. Dünyanın hoşuna gitti.

This unique.

Bu benzersiz.

Finally,

Son olarak,

we can use the word unique in many ways.

benzersiz kelimesini birçok şekilde kullanabiliriz.

Unique, exclusive, special, inimitable.

Eşsiz, müstesna, özel, taklit edilemez.

I like that one.

It's not easy to say inimitable.

Bunu beğendim.

Eşsiz demek kolay değil.

Inimitable. Inimitable.

taklit edilemez. taklit edilemez. Kıyaslanamaz

It's a bit of a tongue

bir dil

incomparable.

. Başka hiçbir şeyle

Something that cannot be compared to anything else is unique,

mukayese edilemeyecek bir şey, biricik,

incomparable or incomparable

kıyaslanamaz veya mukayese edilemez

soul.

ruhtur.

One thing.

Bir şey.

So when we talk about the word soul, it means one thing.

Yani ruh kelimesinden bahsettiğimizde tek bir anlama gelir.

Maybe if there is a plane crash

Belki bir uçak kazası olursa

and almost everyone on the plane is killed.

ve uçaktaki hemen hemen herkes ölürse.

But there was one survivor here,

Ama burada hayatta kalan bir kişi vardı,

we will describe that person as the sole survivor.

o kişiyi hayatta kalan tek kişi olarak tanımlayacağız.

That means that person, unlike

Bu,

all the other people who died, survived.

ölen diğer insanların aksine o kişinin hayatta kaldığı anlamına gelir.

So they are unique in the fact that they survived the plane crash.

Bu nedenle, uçak kazasından sağ çıkmaları bakımından benzersizdirler. Hiçbir

We might say that something is never to be

şey

like today's livestream.

bugünkü canlı yayın gibi olmayacak diyebiliriz.

I think today will never be repeated in the same way

Bence bugün asla aynı şekilde tekrarlanmayacak,

it is one of the one of a kind.

türünün tek örneği.

Mr. Steve is one of a kind

Bay Steve türünün tek örneği

and maybe you are as well.

ve belki siz de öylesiniz.

Perhaps they are.

Perhaps you've been described as one of a kind

Belki de öyledir.

Belki de türünün tek örneği

and finally a one off.

ve sonunda tek seferlik biri olarak tanımlandınız.

You might describe a person as a one off.

Bir kişiyi tek seferlik olarak tanımlayabilirsiniz. Bir

Never to be found again, just one in the world.

daha asla bulunamayacak, dünyada sadece bir tane.

There is nothing else like it.

Bunun gibi başka bir şey yok.

It is unique.

benzersizdir.

It's often a boat that's designed by somebody

Genellikle çok zengin biri tarafından tasarlanmış bir tekne

that's very rich or a car

veya

and is a one off.

tek seferlik bir arabadır.

There's nothing else like it.

Bunun gibi başka bir şey yok.

People do like to do that with their cars.

İnsanlar bunu arabalarıyla yapmaktan hoşlanıyor.

They like to something

like a Ford Fiesta, which we know has now been discontinued.

Artık üretiminin durdurulduğunu bildiğimiz Ford Fiesta gibi bir şeyi seviyorlar.

They are not making them anymore.

Artık onları yapmıyorlar.

So, you know, there is nothing unique about a Ford Fiesta.

Yani, bilirsiniz, bir Ford Fiesta'nın benzersiz hiçbir yanı yoktur.

There were millions of them made.

Milyonlarca yapıldı.

Yes, they were all slightly different models. But

Evet, hepsi biraz farklı modellerdi. Ama

if you wanted it to be unique,

benzersiz olmasını istiyorsanız,

a very popular car with millions

milyonlarca ve milyonlarca satılan çok popüler bir araba

and millions of them being sold, you could create that uniqueness by putting a striped

, bu benzersizliği yan tarafa bir şerit koyarak

down the side or putting some kind of spoiler kit on it or a spoiler on the roof or something.

veya üzerine bir tür rüzgarlık kiti veya çatıya bir rüzgarlık koyarak yaratabilirsiniz. bir şey.

Or maybe having it sprayed in a in a strange colour. Yes.

Ya da belki de garip bir renkte püskürtülmesi. Evet.

So you could make it unique even though basically it looks like all the other foods.

Böylece temelde diğer tüm yiyecekler gibi görünse de onu benzersiz yapabilirsiniz.

Yes, it is.

Evet öyle.

So, yes. A one off. Hmm.

Yani evet. Bir seferlik. Hmm.

And that was it.

Ve o kadardı.

That was today's subject, which was being unique.

Bugünün konusu buydu, benzersiz olmak.

You know what? I've started to enjoy myself.

Biliyor musun? Kendimden zevk almaya başladım.

Now it's a bit late because pursuing.

Şimdi peşinden koştuğu için biraz geç oldu.

It is not going that. Well. I am. Because I'm hungry.

Öyle gitmiyor. Kuyu. Ben. Çünkü ben açım.

I'm okay.

Banked on this, giving it for you.

İyiyim.

Buna güvendim, senin için verdim.

See, I planned my food and.

Bak, yemeğimi planladım ve.

You know what life is like?

Hayat nasıl bir şey biliyor musun?

Life is unpredictable.

Hayat tahmin edilemez.

You must always be aware that things might change.

Her zaman bir şeylerin değişebileceğinin farkında olmalısınız.

Well, I was going to say, Mr.

Bay

Duncan, that was a good job you were late on because it timed it perfectly to 4:00 anyway.

Duncan, geç kaldığınız için iyi bir iş olduğunu söyleyecektim çünkü zaten saat 4:00'e mükemmel bir şekilde zamanlanmıştı.

If you'd started earlier, we'd have run out of things to say.

Daha önce başlasaydın, söyleyecek sözlerimiz biterdi.

But we.

Ama biz.

Well, we have.

Bizde var.

We won't, because I have my new game, you see.

Yapmayacağız, çünkü yeni oyunum var, anlıyor musun?

So we could play that, you see.

Yani bunu oynayabiliriz, anlıyor musun?

Now we've got my new way.

Şimdi yeni yolum var.

We've got 20 more minutes. You mean the sentence game?

20 dakikamız daha var. Cümle oyunundan mı bahsediyorsun?

The sentence game resurrected? Yeah.

Cümle oyunu canlandı mı? Evet.

It's all the new version of.

Hepsi yeni versiyonu.

Right. Okay, then let's have a play.

Sağ. Tamam, o zaman bir oyun oynayalım.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

Let's end on a high.

Bir zirvede bitirelim.

I mean, I don't want to tie you out

Yani, seni bağlamak istemiyorum

because I know you were a little bit tired this week because you've been doing work in the garden.

çünkü bu hafta bahçede çalıştığın için biraz yorgun olduğunu biliyorum .

He was complaining about his back.

Sırtından şikayet ediyordu.

Oh, my back.

Sırtım.

Because the soil that we have here is thick, heavy clay.

Çünkü burada sahip olduğumuz toprak kalın, ağır kil.

It's very hard.

çok zor

And when it's been raining, it is very difficult to to

Ve yağmur yağdığında

manipulate the soil, dig it, break it up.

toprağı işlemek, kazmak, parçalamak çok zordur.

It's very horrible. So you have to lift it.

Bu çok korkunç. Yani onu kaldırmalısın.

Oh, Mr. Duncan, I was slippery as well.

Bay Duncan, ben de kaygandım.

I was sliding around anyway.

Yine de kayıyordum.

So you think you woke up this morning and you were all stiff?

Yani bu sabah uyandığını ve kaskatı olduğunu mu düşünüyorsun?

Exactly. I was. He woke up this morning.

Kesinlikle. Ben ... idim. Bu sabah uyandı.

Steph and I got a bad back as well.

Steph ve benim de sırtımız ağrıyor.

I like.

Severim.

Yeah, the old ones in the bath.

Evet, banyodaki yaşlılar. Bu

It's been a long time since that happened.

olaydan bu yana uzun zaman geçti.

I can say. We're not going yet.

Söyleyebilirim. Henüz gitmiyoruz.

Don't go.

gitme

We're not going. Stay, stay. Please stay. Please.

gitmiyoruz Kal Kal. Lütfen kal. Lütfen.

Mr. Duncan's got a new game. He's going to play with you.

Bay Duncan'ın yeni bir oyunu var. Seninle oynayacak.

I think there are people still joining.

Sanırım hala katılanlar var.

Brown.

Kahverengi.

Who are finding as by accident,

Kim tesadüfen buluyor,

a very, very unfortunate and tragic accident.

çok, çok talihsiz ve trajik bir kaza. Cümle gibi bir şey

We know at least one person will stay if

olursa en az bir kişinin kalacağını biliyoruz

if it's anything like the sentence, at least one person's going to stay.

, en az bir kişi kalacak.

So even if one person is only left on the live stream, we will continue.

Yani canlı yayında sadece bir kişi kalsa bile devam edeceğiz.

Okay.

Well, actually, we won't.

Tamam aşkım.

Aslında yapmayacağız.

There was no way I'm doing that.

Bunu yapmamın hiçbir yolu yoktu.

If there's any one person watching, there is absolutely

İzleyen biri varsa,

no way in the world that that's happening.

bunun olmasının kesinlikle hiçbir yolu yok. Acele edin o zaman

Hurry on then let's say let's compromise on 15 minutes.

15 dakikada uzlaşalım diyelim.

I will hurry on and we will hurry.

Acele edeceğim ve acele edeceğiz.

On as I'm hungry.

Açım.

To something I'm going to call this.

Bunu diyeceğim bir şeye.

I haven't decided what to call it exactly.

Tam olarak ne diyeceğime karar veremedim.

And it's game.

Ve bu bir oyun.

But it might be the sentence game.

Ama cümle oyunu olabilir.

You see, it's very similar to the sentence game,

Görüyorsunuz, bu cümle oyununa çok benziyor,

but we are about to play something called Fill in the.

ancak Fill in the the adlı bir şey oynamak üzereyiz.

Blanks and the

Boşluklar ve röportaj

interview

and I am

ve ben

and WhatsApp.

ve WhatsApp.

What say, Steve? Nothing.

Ne dersin Steve? Hiç bir şey.

All right.

Okay, Steve. Steve was whispering to me.

Elbette.

Tamam, Steve. Steve bana fısıldıyordu.

He was. Still there.

Öyleydi. Hala orada. Sen

Are you still.

hala.

He's still there. Hello?

O hala orada. Merhaba?

Hello?

Merhaba?

Hello?

Merhaba?

Are you still there?

Siz hala orada mısınız?

Oh, you.

Ah sen.

Oh, you are. Oh, that's good.

Oh, sen. Oh bu iyi.

Yes. Right.

Evet. Sağ.

What is this?

Bu nedir?

Excite new game, Mr. Duncan, yet.

Yeni oyun heyecan verici, Bay Duncan, henüz.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

So I'm going to show you a sentence.

Bu yüzden size bir cümle göstereceğim.

It's very similar to the sentence game.

Cümle oyununa çok benzer.

Some people might say that it's exactly the same as the sentence game.

Bazı insanlar bunun cümle oyunuyla tamamen aynı olduğunu söyleyebilir.

Some people might, but they would be wrong. And I would.

Bazı insanlar olabilir, ama yanılıyorlar. Ve yapardım.

I would take you outside and I would fight you.

Seni dışarı çıkarırdım ve seninle savaşırdım.

I would fight you on the lawn at the front of our house and I would fight

Seninle evimizin önündeki çimlerde dövüşürdüm ve

with you.

seninle dövüşürdüm.

Found me.

Beni buldu.

Was getting excited about this.

Bu konuda heyecanlanmaya başlamıştı.

I would I would fight bare knuckles and everything.

Çıplak parmak boğumlarıyla ve her şeyle dövüşürdüm.

I me 2000 people are watching Mr.

Duncan because you mentioned sentence game.

Cümle oyunundan bahsettiğin için 2000 kişi Bay Duncan'ı izliyor.

Oh, that's incredible.

Bu inanılmaz.

It's never going to happen. It's somehow gone out there.

Bu asla olmayacak. Bir şekilde oraya gitti.

That is a unique moment.

Bu eşsiz bir an.

That will never happen again. Thank you. YouTube.

Bu bir daha asla olmayacak. Teşekkür ederim. Youtube.

Oh, Alexander said he would be the last person because he's been watching you for 16 years.

Oh, Alexander son kişi olacağını söyledi çünkü 16 yıldır seni izliyor.

Good, good. So that to them.

İyi iyi. Böylece onlara.

Hmm. That's good.

Hmm. Bu iyi.

I wouldn't.

yapmazdım Acaba

I wonder one day if we will do the live stream and only two or three people will be watching.

bir gün canlı yayın yapacak mıyız ve sadece iki üç kişi mi seyredecek?

I thought the lesson was I even said Vitoria.

Dersin Vitoria dediğim bile olduğunu sanıyordum.

So desire. Yes, yes.

Yani arzu. Evet evet.

Mr. Steve wants to go through it.

Bay Steve bunun üzerinden geçmek istiyor.

I You can go.

Gidebilirsin.

No, no, I'll stay. I want to see, but I'm intrigued.

Hayır, hayır, kalacağım. Görmek istiyorum ama merak ediyorum.

Okay, then.

So here we go.

Tamam o zaman.

İşte başlıyoruz.

Well, I'm going to do is show you a sentence with some missing words.

Pekala, size bazı eksik kelimeler içeren bir cümle göstereceğim.

What I want you to do is put in those missing words.

Senden yapmanı istediğim şey, o eksik kelimeleri yerine koyman.

They're not hard ones.

Zor değiller.

And that's the difference, because I was always accused

Ve fark da bu, çünkü beni hep

unfairly my tired

haksız yere suçladılar, bu

that my sentence game was too hard.

yüzden cümle oyunum çok zordu.

So we have a new game called fill in the

Doldurma adlı yeni bir oyunumuz var,

by that it means the missing words.

bu da eksik kelimeleri ifade ediyor.

So here is the first one. We will see what happens here.

İşte ilki burada. Burada ne olacağını göreceğiz.

It might be great

Harika olabilir

or it might be a load of pants.

ya da bir sürü pantolon olabilir.

Fingers at the ready. Fingers at the ready.

Parmaklar hazır. Parmaklar hazır.

Ready, everyone.

Herkes hazır.

So I know people like Tomic

Bu yüzden Tomic gibi

whose level of English is much higher.

İngilizce seviyesi çok daha yüksek olan insanlar tanıyorum.

I know you're going to spoil this. I got it.

Bunu mahvedeceğini biliyorum. Anladım.

I already know you're going to try really nice things.

Çok güzel şeyler deneyeceğinizi şimdiden biliyorum.

Ready? There you go. So here it is.

Hazır? İşte gidiyorsun. İşte burada.

Please.

Lütfen.

Something out of my something.

Benim bir şeyimden bir şey.

Is it related to today's? No.

Günümüzle mi ilgili? Hayır.

It's not related to anything.

Hiçbir şeyle ilgili değil.

And that's what makes it fun.

Ve onu eğlenceli yapan da bu.

So it's a sentence.

Yani bu bir cümle.

It's an easy sentence. It's not difficult.

Bu kolay bir cümle. Zor değil.

So I can't make these any simpler.

Bu yüzden bunları daha basit hale getiremem.

So we haven't even got a clue as to how many letters there are in each.

Yani her birinde kaç harf olduğuna dair bir fikrimiz bile yok.

And in some cases you might be able to put more than one word in there.

Ve bazı durumlarda, oraya birden fazla kelime koyabilirsiniz.

Oh, that's the other thing.

O diğer şey.

So what I'm getting you to do is to think more openly

Bu yüzden size

about this sentence and the possibilities.

bu cümle ve olasılıklar hakkında daha açık bir şekilde düşünmenizi sağlamaya çalışıyorum.

So there might be more than one.

Yani birden fazla olabilir.

There might be more answer. More than one answer.

Daha fazla cevap olabilir. Birden fazla cevap.

And maybe the answer I have will be different from yours.

Ve belki benim vereceğim cevap sizinkinden farklı olacaktır.

Now, you are very intrigued. Oh, Mr. Duncan.

Şimdi, çok meraklısın. Bay Duncan.

Mr. Duncan, suddenly, suddenly your live stream has picked up.

Bay Duncan, birdenbire canlı yayınınız hızlandı.

It's more and more interesting. That's quite clever, Mr.

Gittikçe daha ilginç. Bu oldukça zekice Bay

Duncan, because then there are no winners and no losers.

Duncan, çünkü o zaman kazanan ve kaybeden olmaz.

There are no winners and no losers.

Kazanan ve kaybeden yoktur.

Well, besides that, we know.

Bunun dışında, biliyoruz.

We know that we are a couple of losers.

İki kaybeden olduğumuzu biliyoruz.

I'm not. Mr.. Speak for yourself, Mr. Duncan.

Değilim. Bay.. Kendi adınıza konuşun, Bay Duncan.

Speak for yourself. So fill in the blanks. Come on.

Kendin için konuş. Öyleyse boşlukları doldurun. Hadi.

Now. We've already got lots of suggestions.

Şimdi. Şimdiden birçok önerimiz var.

Michael says, please go out of my car.

Michael, lütfen arabamdan çık, diyor.

Please go out of my car interesting.

Lütfen ilginç arabamdan çıkın.

Please get out of my room. Says

Lütfen odamdan çıkın.

Mad Palmira says Get out of my mind.

Deli Palmira defol git aklımdan diyor. Bu canlı yayını izleyen

That's what a lot of people say about us when they watch this live stream.

birçok insan bizim hakkımızda böyle söylüyor .

They never forget it.

Asla unutmazlar.

And sometimes they want to they want to forget this, but they can't can't get it out of their mind.

Bazen de bunu unutmak isterler ama akıllarından bir türlü çıkaramazlar.

It won't go away.

Gitmeyecek.

Oh, Leo says, please stay out of my way, huh?

Ah, Leo der ki, lütfen yolumdan çekil, ha?

That's a good one.

Bu iyi bir tanesi.

Yes, please. We're going to mark these out of ten.

Evet lütfen. Bunları on üzerinden işaretleyeceğiz.

No, we're not.

Hayır, değiliz.

Going to we're not making this complicated.

Bunu karmaşık hale getirmiyoruz.

Jury says I prefer this game is more creative.

Jüri bu oyunun daha yaratıcı olmasını tercih ettiğimi söylüyor.

If anything, I've realised that sometimes I make things too difficult.

Hatta bazen işleri çok zorlaştırdığımı fark ettim.

So. So this is easy. Yeah.

Bu yüzden. Yani bu kolay. Evet. İşe

We're going to do this next week if it works.

yararsa önümüzdeki hafta yapacağız.

So we're dumbing down, then I'll bring Mr. Duncan.

Yani aptallaşıyoruz, sonra Bay Duncan'ı getireceğim.

How many joking?

Kaç tane şaka?

He's thinking this is news at that.

Bunun haber olduğunu düşünüyor.

Please.

Something out of my.

Lütfen.

Benim dışımda bir şey.

Yes, I see. Yes, yes.

Evet görüyorum. Evet evet.

Please answer my boy.

Lütfen cevap ver oğlum.

I like that one. Please get out of my life.

Bunu beğendim. Lütfen hayatımdan çık.

A lot of people have said that to me over the years.

Yıllar boyunca birçok insan bunu bana söyledi.

Many people, you know, parents can be quite harsh sometimes.

Pek çok insan, bilirsiniz, ebeveynler bazen oldukça sert olabiliyor .

Alexander says, Please get out of my way.

Alexander, Lütfen çekil önümden, der.

Oh, that's a good one.

Bu iyi bir şey.

Yes, that's similar to stay out of my way.

Evet, bu benim yolumdan uzak durmaya benzer.

Similar in the meeting.

Toplantıda benzer.

Get please get out of my way.

Lütfen çekil önümden.

You would say to somebody if you were running

for to catch a train and there were lots of people on the platform, please.

Bir trene yetişmek için koşuyorsanız ve peronda bir sürü insan varsa lütfen birisine söylersiniz.

Please get out of my way. I'm late.

Lütfen çekil önümden. Geciktim.

I'm trying to get through.

Geçmeye çalışıyorum.

This is what a lot of you are saying on Sundays at 2 p.m.

Pazar günleri saat 14:00'te çoğunuz bunu söylüyor.

UK time when you are trying desperately to get to your computers to watch Mr.

İngiltere zamanı Bay

Duncan to other family members, you are saying, please get out of my way.

Duncan'ı diğer aile üyelerine izlemek için çaresizce bilgisayarlarınızın başına geçmeye çalışırken, lütfen yolumdan çekilin diyorsunuz.

Yes, I need to watch Mr. Duncan's live stream. Mr.

Evet, Bay Duncan'ın canlı yayınını izlemem gerekiyor. Bay

Duncan will be coming on in a moment with his exciting live stream.

Duncan birazdan heyecan verici canlı yayını ile karşınızda olacak.

That is really, really amazing.

Bu gerçekten, gerçekten harika.

Please get out of my home.

Lütfen evimden çıkın.

Yes, yes.

Evet evet.

Please get out of my house.

Lütfen evimden çıkın.

Please get out of my sight again.

Lütfen tekrar gözümün önünden çekil.

A lot of people have said that to me. Well, I don't care sense.

Bunu bana birçok kişi söyledi. Mantık umurumda değil.

Please get out of my view.

Lütfen gözümün önünden çekil.

Hmm. Couldn't was that. Is that.

Hmm. Bu olamazdı. Bu mu.

Yeah. Yes.

Evet. Evet.

Get out of my view.

Gözümün önünden çekil.

You might say that someone is in your view,

Birinin görüş alanınızda olduğunu söyleyebilirsiniz,

but we don't often say get out of my view.

ancak çoğu zaman görüş alanımdan çık demiyoruz.

Out of my sight.

Görüş alanımın dışında.

Out of my sight.

Görüş alanımın dışında.

Just get out of my sight.

Sadece gözümün önünden çekil.

Yes. Uh,

Evet.

please, Mr.

Lütfen, Bay

Duncan, get out of my head.

Duncan, defolun aklımdan.

You are always on my mind, says Claudia. Oh.

Her zaman aklımdasın, diyor Claudia. Ah.

Hello, Claudia.

Merhaba Claudia.

Hello You're always in our minds because we're always thinking about what you're cooking.

Merhaba Her zaman aklımızdasın çünkü her zaman ne pişirdiğini düşünüyoruz.

And that's why I'm feeling hungry.

Bu yüzden aç hissediyorum.

So here's so all you getting the idea now?

Şimdi anladınız mı?

I am.

Ben.

But yes, there must be another way

Ama evet,

of thinking this phrase instead of Please get out of my something. Hmm.

lütfen benim bir şeyimden defolun yerine bu cümleyi düşünmenin başka bir yolu olmalı . Hmm.

There must be other suggestions.

Başka öneriler olmalı.

We've had a lot of people.

Bir sürü insanımız oldu.

Please.

Lütfen.

How could I really dirty? Well.

Gerçekten nasıl kirli olabilirim? Kuyu. Eminim

I bet you have, Mr. Jenner. I've got. I've got.

görmüşsünüzdür, Bay Jenner. Sahibim. Sahibim.

If I said what I'm thinking at the moment, you would leave.

Şu an ne düşündüğümü söylesem, giderdin.

You would never watch me again.

Beni bir daha asla izlemeyeceksin.

YouTube would close me down, and I think.

YouTube beni kapatırdı ve sanırım.

They'd be looking for an excuse.

Bir bahane arıyor olacaklardı.

For the neighbours would come and they would come and they would

Çünkü komşular gelir, gelirlerdi,

drag us out of the house and they would feed us to the sheep.

bizi evden dışarı sürüklerler, koyunlara yem verirlerdi.

They really would.

Gerçekten isterlerdi.

So I'm not going to say what I'm thinking, but it is rude to go.

Bu yüzden ne düşündüğümü söylemeyeceğim ama gitmek kabalık olur.

Good one from Garcia on a slightly different theme.

Biraz farklı bir temada Garcia'dan iyi bir tane.

Please stay out of my life. Yes.

Lütfen hayatımdan uzak dur. Evet.

Again, a lot of people have

Yine, geçmişte birçok insan

said this to me in the past. Yes.

bunu bana söyledi. Evet.

Here's an interesting.

İşte ilginç.

Madam Tomic,

Madam Tomic,

please get out of my hair, huh?

lütfen saçımdan çekilin, ha?

Good one.

İyi bir.

That is a good one. Yes. Figure it is.

Bu iyi bir tanesidir. Evet. Öyle san.

Figurative because if you say get out of my hair,

Mecazi çünkü çek git başımdan diyorsan,

it means you don't want them near you. Yes.

onları yanında istemiyorsun demektir. Evet.

Get out of my hair.

Saçımdan çık.

It means they are too close to you far too close.

Bu, size çok yakın oldukları anlamına gelir.

You can use it ironically as well.

Bunu ironik olarak da kullanabilirsiniz.

Yes. So, yes, that's a good one because you can say that.

Evet. Yani, evet, bu iyi çünkü bunu söyleyebilirsin.

And it does mean that, doesn't it? Please.

Ve bu şu anlama geliyor, değil mi? Lütfen.

Yeah. Get away from. Me.

Evet. Uzak olsun. Ben.

If you want somebody somebody out of your hair, it means you want them out of your life.

Birini saçından çıkarmak istiyorsan, onu hayatından çıkarmak istiyorsun demektir.

You don't want to know them anymore. Get out of my hair.

Artık onları tanımak istemiyorsun. Saçımdan çık.

I want you out of my hair.

Saçlarımdan çıkmanı istiyorum.

There are knowing you that you close to your back.

Arkanıza yaslandığınızı bilenler var.

Maybe they're shouting at me.

Belki de bana bağırıyorlar.

I don't. Know.

I just don't want them in my life anymore. Yeah, it could be that.

Yapmıyorum. Bilmek.

Sadece artık onları hayatımda istemiyorum. Evet, bu olabilir.

Yes To do that. Yes.

Evet Bunu yapmak için. Evet.

Run out of my house, please.

Evimden koş, lütfen.

Run out of my house.

Evimden kaç.

I'm not sure why you would run out my house.

Evimi neden terk ettiğinden emin değilim.

It could do, yes,

Yapabilirdi, evet,

but yeah, you wouldn't probably say that.

ama evet, muhtemelen bunu söylemezsin.

You'd say, please get out of my house and.

Lütfen evimden çıkın ve derdiniz.

So we might use the word stay or get

Yani kalmak veya almak kelimesini kullanabiliriz

or we can also use the word move as.

veya hareket kelimesini de kullanabiliriz.

Well, please move out of my way.

Pekala, lütfen yolumdan çekil.

Which is the one you said earlier. Did I?

Daha önce söylediğin hangisi. Ben mi?

Well, please get out of my way. Yes.

Pekala, lütfen yolumdan çekil. Evet.

When people are rushing to their computers.

İnsanlar bilgisayarlarına koştuğunda.

So please move out of my way.

Bu yüzden lütfen yolumdan çekil.

Please get out of my way.

Lütfen çekil önümden.

So the one the sentence I had and here it is.

Yani sahip olduğum cümle ve işte burada.

I will give you the one that I had.

Bende olanı sana vereceğim.

Please get out of my house.

Lütfen evimden çıkın.

Now, who said that?

Şimdi, bunu kim söyledi?

A person. Well, it's not the right answer.

Bir kişi. Doğru cevap bu değil.

There's no right answer.

Doğru cevap yok.

But somebody did say that. That's it.

Ama birisi bunu söyledi. Bu kadar.

But I never said, please get out of my house.

Ama asla, lütfen evimden çıkın demedim.

That's a yes. Yes.

Bu bir evettir. Evet.

But there's no right answer to this collapse. Not a good.

Ancak bu çöküşün doğru bir yanıtı yok. iyi değil

No, no, we're joking.

Hayır, hayır, şaka yapıyoruz.

We're not. We're not.

We're not assigning winners, because if we're just going

Değildi. Değildi.

Kazananları belirlemiyoruz, çünkü sadece

to comment on the ones that are grammatically correct,

dilbilgisi açısından doğru olanlar hakkında yorum yapacaksak,

so many.

çok fazla.

Right. Found there.

Sağ. Orada bulundu.

Yes, that's. Worse.

Evet bu. Daha kötüsü.

So let's have another one.

Öyleyse bir tane daha alalım.

Oh, right.

Ah, doğru.

I'm certainly enjoying today's livestream.

Bugünkü canlı yayından kesinlikle keyif alıyorum.

This is the best part.

Bu en iyi bölüm.

Anyone watching?

İzleyen var mı?

Can you please skip forward to

Lütfen

4:05.

4:05'e geçebilir misiniz?

Oh. If you are watching the repeat,

Ah. Tekrarını izliyorsanız

it starts to get much better.

çok daha iyi olmaya başlıyor.

Don't say something to me.

Bana bir şey söyleme.

That's something.

Bu bir şey.

Right?

Sağ?

Don't say something to me that something.

Bana öyle bir şey söyleme.

So you might.

Yani yapabilirsin.

You might find this an angry way of expressing yourself.

Bunu kendinizi ifade etmenin kızgın bir yolu olarak bulabilirsiniz.

Because normally if a sentence begins with the word don't, quite often

Çünkü normalde bir cümle " don't" ile başlıyorsa, genellikle

it is being said as warning

uyarı olarak

or maybe something that you are angry about, maybe something that is annoying

veya belki kızdığınız, belki de

you and you want that person to stop doing it.

canınızı sıkan ve o kişinin bunu yapmaktan vazgeçmesini istediğiniz bir şey olarak söylenir.

So quite often we begin a sentence

Bu nedenle,

in English with the word don't

when we are issuing a warning

bir uyarı

or an instruction, maybe something that has to be said

ya da talimat verirken, belki de başkalarına söylenmesi gereken bir şey söylerken, çoğu zaman İngilizce bir cümleye yapma kelimesiyle başlarız

to others.

.

Don't something to

Bana öyle bir şey söyleme ki

me that something

bir şey

don't say to me that rubbish.

bana o saçmalığı söyleme.

I like that one.

Bunu beğendim.

Don't say to me that rubbish.

Bana o saçmalığı söyleme.

That's not quite grammatically correct.

Bu dilbilgisi açısından pek doğru değil.

No, it's.

Not great with grammar,

Hayır, öyle.

Gramer konusunda pek iyi değilim

but I know what you're going with.

ama ne demek istediğini biliyorum.

Yes, very interesting. I like that.

Evet, çok ilginç. Bunu sevdim.

I won't give you any other suggestions because that's for you to do.

Sana başka bir öneride bulunmayacağım çünkü bu sana kalmış.

It's not for me.

Benim için değil.

This is your content.

Bu senin içeriğin.

Not quite grammatically correct, but

Dilbilgisi açısından tam olarak doğru değil, ama

maybe another word would fit in there that would be more grammatically correct.

belki dilbilgisi açısından daha doğru olan başka bir kelime oraya sığabilir .

Maybe.

Oh, yes, yes, yes. Claudia.

Belki.

Evet, evet, evet. Claudia.

Very good one.

Çok iyi.

That's a very good one.

I like that one. Claudia Don't talk.

Bu çok iyi bir şey.

Bunu beğendim. Claudia Konuşma.

Don't talk to me that way.

Benimle bu şekilde konuşma.

Don't talk to me that way.

Benimle bu şekilde konuşma.

Yes See, that's grammatically correct.

Evet Bakın, bu gramer açısından doğru.

Don't talk to me that way.

Benimle bu şekilde konuşma.

Don't do to me that way is not grammatically correct.

Bana bu şekilde yapma dilbilgisi açısından doğru değil.

No, we don't normally use in that sense.

Hayır, normalde bu anlamda kullanmayız. Yapma

Don't do to.

.

Me and you can't say don't say to me that doesn't make sense.

Ben ve sen bana bunun anlamsız olduğunu söyleme diyemezsiniz.

That's not grammatically correct.

Bu gramer olarak doğru değil. Orada

What you actually need there is maybe a verb of some sort in there.

gerçekten ihtiyacın olan şey belki de orada bir tür fiildir.

Don't say something.

Bir şey söyleme.

Quite often an action will be in.

Çoğu zaman bir eylem olur.

Don't

tell me that something.

Bana öyle bir şey söyleme.

But that's good.

Ama bu iyi.

That's good. I like. That.

Bu iyi. Severim. O.

Don't sell to me that junk that that's not grammatically correct.

Bana dilbilgisi açısından doğru olmayan o ıvır zıvırı satma.

I'm sorry, but thank you.

Üzgünüm ama teşekkür ederim.

No, thank you for suggesting it.

Hayır, önerdiğin için teşekkürler.

But yes, yes.

Ama evet, evet.

This is an interesting one because it's easy.

Bu ilginç çünkü kolay.

Get the grammar wrong. Yeah.

Dilbilgisini yanlış anla. Evet.

The the state the sentences. We understand the sentences.

Cümleleri belirtin. Cümleleri anlıyoruz.

But to get the grammar right, you need to have specific words that fit.

Ancak dilbilgisini doğru bir şekilde anlamak için, uygun belirli sözcüklere sahip olmanız gerekir.

It would actually be the other way round.

Aslında tam tersi olacaktı.

So don't

O yüzden

give me that something.

bana öyle bir şey verme.

So you wouldn't need to put the words to in there.

Böylece kelimeleri oraya koymanıza gerek kalmaz. Bana

Don't give me that.

onu verme.

Yeah, whatever the word is. Don't sell me.

Evet, kelime ne olursa olsun. beni satma

Yes. Don't sell me that junk. Yes.

Evet. Bana o hurdayı satma. Evet. Bana

Don't give me that excuse.

bu bahaneyi verme.

So the word to would be missing.

Yani kelime eksik olacaktır.

You wouldn't need to do that. Yeah.

Bunu yapman gerekmezdi. Evet.

So you're expressing in a different way.

Yani farklı bir şekilde ifade ediyorsun.

So you're right.

Yani haklısın.

But just you would. Yeah.

Ama sadece yapardın. Evet.

You wouldn't need to put the word to.

Kelimeyi koymanıza gerek kalmazdı.

Go see it.

Git gör.

Don't talk to me that way.

Benimle bu şekilde konuşma.

That's a very good one, right? Yes.

Bu çok iyi, değil mi? Evet.

Of course there are.

Tabii ki var.

There are alternate.

Yedek vardır.

Is another one where if you change if you got rid of the word too, it would make sense.

Kelimeden de kurtulursan değiştirirsen mantıklı olacağı başka bir şey mi?

Don't do to me that way my combines if you took the two

Bana öyle yapma biçerdöverim ikisini birden aldıysan

it was a come don't do me that way which is grammatically correct.

bana öyle yapma demek dilbilgisi açısından doğru.

And also very rude.

Ve ayrıca çok kaba.

But also very. Rude, as do anyone.

Ama aynı zamanda çok. Herkes gibi kaba.

That way

Bu şekilde,

you might do someone, of course, if you are doing something bad to them as well,

tabii ki, eğer onlara da kötü bir şey yapıyorsanız,

to do someone to do someone over or to do someone harm.

birisini yapmak için birini yapmak veya birine zarar vermek için yapabilirsiniz.

But yes, I see where you are going with that.

Ama evet, bununla nereye varmak istediğini anlıyorum.

But that that could be rather rude as well.

Ama bu da oldukça kaba olabilir.

If we take the word out.

Eğer sözü çıkarırsak.

I have speak and way

Konuşmam var ve

don't speak to me that way. Yes.

benimle bu şekilde konuşma. Evet.

So that's the suggestion I had speak so quite often we will put maybe a verb in there.

Demek sık sık konuştuğum öneri buydu, oraya belki bir fiil koyacağız.

Something you are asking that person not to do to you or to do a certain thing.

O kişiden size yapmamasını veya belirli bir şeyi yapmasını istediğiniz bir şey.

And of course that will be normally

Ve tabii ki bu normalde

a verb of some sort some type of action.

bir tür eylemin bir fiili olacaktır. Bana

Don't turn to me that back.

öyle dönme. Bunu söylemenin

See that the correct grammatical way of saying that is, don't turn your back on me. Hmm.

doğru gramer yolu olduğunu gör , bana sırtını dönme. Hmm.

That's the.

İşte. Kelimeleri karıştıramayacağınızı

There's only one way of saying that you can't mix the words up.

söylemenin tek bir yolu var .

So you would, if you wanted to say, don't turn your back on.

Yani, söylemek isteseydin, sırtını dönmezdin.

If you wanted somebody to say you don't walk away from me and ignore me,

Birinin benden uzaklaşma ve beni görmezden gelme demesini istediysen,

because when you use the phrase, don't turn your back on me, it means don't ignore me.

çünkü bana sırtını dönme deyimini kullandığında, bu beni görmezden gelme anlamına gelir.

Yes, you have to say it in that way.

Evet, bu şekilde söylemek zorundasın.

Don't turn your back on me.

Bana sırtını dönme.

You can't change the words around.

Kelimeleri değiştiremezsin.

Here's another one.

İşte burada bir başkası. Bir

Would you like another one?

tane daha ister misin?

Okay, well, I think we've got time.

Tamam, sanırım zamanımız var.

We've got about another 5 minutes.

Yaklaşık 5 dakikamız daha var.

And don't move into me.

Ve bana dokunma.

That, I think isn't dramatic.

Bence bu dramatik değil.

Correct? Okay.

Doğru? Tamam aşkım.

Yeah. Can you.

Evet. Yapabilir misin.

Moving on, Steve, can you something.

Devam et Steve, bir şey yapabilir misin?

Me too.

Ben de.

Something. My something. Oh. Oh, Mr.

Bir şey. benim bir şeyim Ah. Bay

Duncan, I know what you've done.

Duncan, ne yaptığınızı biliyorum.

You've made it a little bit harder.

Biraz daha zorlaştırdın.

You've made hard.

Zor yaptın.

Just came out as a last one. Fun.

Sonuncusu olarak çıktı. Eğlence.

You just need to make it grammatically correct.

Sadece gramer açısından doğru yapman gerekiyor.

Again, like a lot of those, you need to take out the word, too.

Yine, birçoğu gibi, kelimeyi de çıkarmanız gerekiyor. Bana

Don't send me that video.

o videoyu gönderme.

Yes, I put the two in. That's not grammatically correct.

Evet, ikisini koydum. Bu dilbilgisi açısından doğru değil.

So it doesn't actually fit in that sentence.

Yani aslında bu cümleye uymuyor.

But thank you again for your suggestion. Hmm.

Ama önerin için tekrar teşekkür ederim. Hmm.

So yeah, we're looking for grammar.

Yani evet, gramer arıyoruz.

Because send is already expressing that word.

Çünkü send zaten o kelimeyi ifade ediyor.

Say express reaction.

Hızlı tepki deyin.

With we're looking for grammar as well as not just the words that fit. It.

ile sadece uygun kelimeleri değil, dilbilgisini de arıyoruz. BT.

We're looking for it to be grammatically.

Dilbilgisi açısından arıyoruz.

That's it.

There we go. Hello, Al-Kurd.

Bu kadar.

Oraya gidiyoruz. Merhaba Al-Kurd.

Yes, that's a good one.

Evet, bu iyi bir şey.

Can you help me

to clean my car?

Arabamı temizlememe yardım eder misin?

Perfect. That fits. Perfect town.

Mükemmel. Bu uyuyor. Mükemmel kasaba.

That fits perfectly.

Bu mükemmel uyuyor.

And also it is grammatically correct. And

Ayrıca gramer olarak da doğru. Ve

yes, I will help you to clean your car.

evet, arabanı temizlemene yardım edeceğim.

I will also help you to polish it as well,

Cilalamanıza da yardım edeceğim

because I like polishing cars. Uh,

çünkü araba cilalamayı seviyorum. Ben

we will only pick out the ones

rather than I don't like picking out.

seçmeyi sevmem yerine sadece olanları seçeceğiz.

I like saying when the grammar is not right.

Dilbilgisi doğru olmadığında söylemeyi seviyorum. Bir

My next Vittoria has one that's come around.

sonraki Vittoria'mda bir tane var.

Steve, can you help me to do my homework?

Steve, ödevimi yapmama yardım eder misin?

Yes. Perfect.

Evet. Mükemmel.

Can you help me to do my homework?

Ödevimi yapmama yardım eder misin?

Nice one. Victoria Good one.

Güzel bir. Victoria İyi biri.

Can you help me to carry my bag? Hmm?

Çantamı taşımama yardım eder misin? Hmm?

Francesca.

Yes, correct.

Francesca.

Evet doğru.

Grammatically correct.

Dilbilgisi bakımından doğru.

So I think it's fair to say that in this space,

Bu nedenle, bu alanda

hear the word help,

help, help kelimesini duyduğunu

help or maybe an alternative word from help,

veya belki help'ten alternatif bir kelime olduğunu,

but with a similar definition,

ancak benzer bir tanımla

could also be added to this point as well.

bu noktaya da eklenebileceğini söylemenin adil olduğunu düşünüyorum.

So I'm giving you a slight clue that it.

Bu yüzden size küçük bir ipucu veriyorum.

Can you trust me to help my mother?

Anneme yardım etmem için bana güvenebilir misin?

Can you trust me to.

Bana güvenebilir misin?

It's sort of grammatically correct, but

Dilbilgisi açısından doğru, ama

Would you actually say that sentence?

bu cümleyi gerçekten söyler miydin?

Not really, no.

Gerçekten değil, hayır.

No, it doesn't work grammatically.

Hayır, gramer olarak çalışmıyor.

But can you trust me to

Ama çenemi kapamam için bana güvenebilir misin

shut my mouth?

?

Can you trust me to shut my mouth?

Çenemi kapamam için bana güvenebilir misin?

So maybe there is a secret, you see that you've told someone and you don't want me to tell anyone else?

Yani belki bir sır vardır, birine anlattığını görüyorsun ve benim de kimseye söylememi istemiyorsun?

And I might say, Well, tell me, please, can you trust me

Ve şöyle diyebilirim, Söyle bana lütfen,

to shut my mouth, to not tell what the secret is?

sırrın ne olduğunu söylememek için çenemi kapamama güvenebilir misin?

So that's the nearest we could get to that particular sentence.

Yani bu, o belirli cümleye ulaşabileceğimiz en yakın şey.

Can you

Sen

and you let me to know my record and that that's not grammatically correct.

ve sen bana sicilimi ve bunun gramer açısından doğru olmadığını söyleyebilir misiniz?

Can teach me to stop my

Bana

engine or my car.

motorumu veya arabamı durdurmayı öğretebilir.

Can you teach me to

Bana arabamı öğretebilir

or drive my car?

veya arabamı kullanabilir misin?

Can you teach me to drive my car? Hmm.

Bana arabamı kullanmayı öğretir misin? Hmm.

Here's a good one.

İşte iyi bir tane. İngilizcemi geliştirmeme

Can you help me

yardım eder misin

to improve my

English?

?

I can't believe nobody came with that one.

Kimsenin bununla gelmediğine inanamıyorum.

Can you help me to improve my English?

İngilizcemi geliştirmeme yardım eder misin?

So there are many ways.

Yani birçok yol var.

Can you assist me to finish my task? Yes.

Görevimi bitirmeme yardım eder misin? Evet.

And you could replace the word task with lots of things.

Ve görev kelimesini pek çok şeyle değiştirebilirsiniz.

Can you assist me to finish my homework?

Ödevimi bitirmeme yardım eder misin? Bahçe

Can you assist me to my

işlerime yardım eder misin

gardening? Hmm?

? Hmm?

Can you assist me to finish my task? Yes.

Görevimi bitirmeme yardım eder misin? Evet.

Thank you, Leo. No, that doesn't fit.

Teşekkürler Leo. Hayır, bu uymuyor.

Can you thank me to Leo?

Bana Leo'ya teşekkür eder misin?

Can you?

No, that's not actually a suggestion.

Yapabilir misin?

Hayır, aslında bu bir öneri değil.

Victoria is a

Victoria

good one.

Steve Yes.

iyi biridir.

Steve Evet.

So my suggestion, yes.

Yani benim önerim, evet.

Can you help me to find my shoes?

Ayakkabılarımı bulmama yardım eder misin?

Alexander Yeah, I'd like shoes to be replaced, but lots of things.

Alexander Evet, ayakkabıların değiştirilmesini isterdim ama pek çok şey.

So you can see here we are asking the question, can you and quite often what we ask a person

Yani burada gördüğünüz gibi soruyu soruyoruz ve oldukça sık olarak bir kişiden bir şey istiyor muyuz?

for something

as a.

Good one for Michael.

Michael için iyi bir tane.

Okay, come on.

Tamam, hadi.

No comment.

Yorum yok.

Oh, okay.

Tamam.

Can you normally.

Normalde yapabilir misin?

We would put help.

Yardım koyardık.

Can you help me too?

bana da yardım eder misin

So quite often help would be there

Bu yüzden çoğu zaman yardım orada olurdu

and I have my own choices here.

ve burada kendi seçimlerim var.

Can I just say yes? Go on. Okay.

Sadece evet diyebilir miyim? Devam et. Tamam aşkım.

Garcia has got a good one for today.

Garcia bugün için iyi bir tane buldu.

Can you help me to fix my computer?

Bilgisayarımı tamir etmeme yardım eder misin?

Yeah.

You definitely need Mr. Duncan.

Evet.

Kesinlikle Bay Duncan'a ihtiyacınız var.

Definitely, sir.

Kesinlikle efendim.

Can you help me to carry my suitcase from my coat? Yes.

Bavulumu ceketimden çıkarmama yardım eder misin? Evet.

Yes, I can.

Evet yapabilirim.

You get me to finish my work?

İşimi bitirmemi mi istiyorsun?

It's amazing.

Bu harika.

Steve wants it to go in now.

Steve şimdi içeri girmesini istiyor.

I can't move on. Here we go.

devam edemiyorum İşte başlıyoruz.

Steve, I have.

Evet.

Can you help me?

Bana yardım eder misiniz?

Yes, to push my car.

Evet, arabamı itmek için.

Oh, data. Someone.

Veriler. Birisi.

Someone is owning a very old Ford Fiesta.

Birisi çok eski bir Ford Fiesta'ya sahip.

I think so. Because of. Race.

Bence de. yüzünden. Irk.

Yes, exactly.

Evet kesinlikle.

Can you help me to push my car? Yeah.

Arabamı itmeme yardım eder misin? Evet.

And I think I think we are going to have one more up.

Ve sanırım bir tane daha alacağız.

One more.

Bir tane daha.

Would you like one more?

Bir tane daha ister misin?

Do you want one more?

Bir tane daha ister misin?

Oh, are you enjoying this?

Ah, bundan zevk alıyor musun?

So would you like one more? Please let me know.

Peki bir tane daha ister misin? Lütfen bana bildirin.

We need if you.

Help me to find my wallet.

Eğer sana ihtiyacımız var.

Cüzdanımı bulmama yardım et.

Yes, yes.

Evet evet. Bir ödül olduğu

I would love to help you find your wallet as long as

sürece cüzdanını bulmana yardım etmeyi çok isterim

there is a reward. Yes.

. Evet.

Money says yes.

Para evet diyor.

I think this could be a popular one. Mrs.

Bence bu popüler olabilir. Bayan evet

says yes, exclamation mark. Yes.

diyor, ünlem işareti. Evet.

Come on, Mr. Duncan, we want another one.

Hadi Bay Duncan, bir tane daha istiyoruz.

Yes, yes, please.

Evet, evet, lütfen.

I make some more for next week if this goes well.

Bu iyi giderse önümüzdeki hafta için biraz daha yaparım.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

So here's another one.

İşte bir tane daha.

One more, please.

Bir tane daha, lütfen.

Okay. Thank you, Claudia.

Tamam aşkım. Teşekkürler Claudia.

Thank you, Reuben.

Teşekkürler Ruben.

Thank you, Michael.

Teşekkürler Michael.

In fact, everyone is saying, yes.

Aslında herkes evet diyor.

This is.

Bu.

You've got a winner, Mr. Duncan.

Bir kazananınız var, Bay Duncan.

That's I thought this up in my own little brain.

Bunu kendi küçük beynimde düşündüm.

So to do this.

Sure, that's fine, you know, right?

Yani bunu yapmak için.

Tabii, sorun değil, biliyorsun, değil mi?

Never.

Asla.

So this is another instruction, never

Yani bu başka bir talimat, asla bir şeyden bir şeye

something to something on.

.

Something.

Bir şey.

So this might be something that a person is saying not to do.

Yani bu, bir kişinin yapmamasını söylediği bir şey olabilir .

So the word never is giving you a clue to this sentence.

Yani asla kelimesi size bu cümle hakkında bir ipucu vermiyor.

So you are once again issuing or giving some sort of instruction

Yani bir kez daha bir çeşit talimat veriyorsunuz ya da veriyorsunuz

or perhaps a warning of some sort.

ya da belki bir çeşit uyarı veriyorsunuz.

We will see what happens and then we will definitely go after this.

Ne olacağını göreceğiz ve sonra kesinlikle bunun peşinden gideceğiz.

We're going to have a cup of tea.

Bir bardak çay içeceğiz.

That sounds very nice. I'm

Kulağa iyi geliyor.

still struggling to think of what.

Hala ne olduğunu düşünmek için mücadele ediyorum.

Mr. Duncan. Oh, I see.

Bay Duncan. Ah anlıyorum.

Yes. Never go to town on a break.

Evet. Mola için asla şehre gitmeyin.

Never go to town on a break.

Mola için asla şehre gitmeyin.

Well, if town is not a good place to go, then

Kasaba gitmek için iyi bir yer değilse,

that would be right?

bu doğru olur mu?

Yes. To make sense, cut and edit a short clip of the new game to promote your channel.

Evet. Anlamlı olması için, kanalınızı tanıtmak üzere yeni oyunun kısa bir klibini kesin ve düzenleyin.

Mm hmm. What could.

Hmm. Ne olabilir?

What do you think will happen?

Ne olacağını düşünüyorsun?

This is what we need.

İhtiyacımız olan budur.

We need people.

İnsanlara ihtiyacımız var.

We need somebody who's clever with promotion.

Terfi konusunda zeki birine ihtiyacımız var.

Help us.

Well, you have to pay if you want promoting on YouTube.

Bize yardım et.

YouTube'da tanıtım yapmak istiyorsanız ödeme yapmanız gerekiyor.

You have to pay YouTube.

YouTube'a ödeme yapmanız gerekiyor.

You have to give them piles and piles of money.

Onlara yığınla para vermelisin. Bu

That's how you that's another way, by the way.

arada, başka bir şekilde sen böylesin.

That's another way of becoming popular on YouTube.

Bu, YouTube'da popüler olmanın başka bir yoludur.

You literally pay YouTube to make you popular.

Sizi popüler kılmak için kelimenin tam anlamıyla YouTube'a para ödüyorsunuz.

That's another. Way. We tried that. It didn't work.

Bu başka. Yol. Bunu denedik. İşe yaramadı.

Well, we we we we tried it, but we only tried it in a very small way because we don't have much money.

Eh biz biz denedik ama çok az denedik çünkü çok paramız yok.

But you have to do is you have to spend a lot of money to promote things.

Ama yapmanız gereken, bir şeyleri tanıtmak için çok para harcamanız gerektiğidir.

Never to sing on a. Stage.

Asla şarkı söyleme. Sahne.

I know what you mean. Then I sing. On that song. Yeah. Oh, yeah, yeah.

Ne demek istediğini biliyorum. Sonra şarkı söylerim. O şarkıda. Evet. Evet, evet.

I know what you mean, Tomic. I know what you mean.

Ne demek istediğini biliyorum Tomic. Ne demek istediğini biliyorum.

You could, I mean you could put it on Twitter and Facebook.

Yapabilirsin, yani Twitter ve Facebook'a koyabilirsin.

But people still need to find it.

Ama yine de insanların onu bulması gerekiyor.

It's the discovery of that thing.

O şeyin keşfi. İşte

That's the problem. Well, we can try and

sorun bu.

never try to sing on a stage.

Bir sahnede şarkı söylemeyi deneyebiliriz ve asla denemeyebiliriz.

Well, if you don't like singing then.

Peki, şarkı söylemeyi sevmiyorsan o zaman.

Yes, yes.

Evet evet.

Never try. To.

Asla deneme. İle.

Normally people do sing on a stage, but if you.

Normalde insanlar sahnede şarkı söyler ama sen.

Well, somebody might try to do it because they're drunk.

Birisi sarhoş olduğu için bunu yapmaya çalışabilir.

Oh yes.

Oh evet. Asla

Never try to sing on a stage.

sahnede şarkı söylemeye çalışmayın.

I suppose you could continue that sentence

Sanırım

after drinking lots of alcohol.

çok fazla alkol aldıktan sonra bu cümleye devam edebilirsin.

Right.

So Valentyn explains that when you're at work, it's forbidden to go into town.

Sağ.

Valentyn işteyken şehre gitmenin yasak olduğunu açıklıyor.

So therefore that sentence does make sense.

Dolayısıyla bu cümle mantıklı.

Never go to town on a break.

Mola için asla şehre gitmeyin.

But yes. Uh.

Ama evet. Ah.

You might say never go to town on a Saturday.

Cumartesi günü asla şehre gitmeyin diyebilirsiniz.

Never go to town on a Saturday.

Cumartesi günü asla şehre gitmeyin.

Oh, well, Victoria says never go to work on a Sunday. Yes.

Oh, Victoria Pazar günleri asla işe gitme diyor. Evet.

So that's very similar.

Yani bu çok benzer.

She's correct Victoria. Yes, that's it.

Victoria haklı. Evet, bu o.

Never go to work on a Sunday if you aren't if you're not supposed to go to work on a Sunday,

Pazar günü işe gitmemeniz gerekiyorsa asla Pazar günü işe gitmeyin, o

then yes.

zaman evet.

And if they ask you to just refuse to say no,

Ve sizden hayır demeyi reddetmenizi isterlerse,

I don't want to,

istemiyorum,

we have time for a couple of more suggestions.

birkaç öneri için daha vaktimiz var.

Never phoned to me on the weekend.

Hafta sonu beni hiç aramadı.

Never.

Asla. Bunun

You would have to take out the word to that for that to be granted.

kabul edilmesi için kelimeyi çıkarmanız gerekir.

Never phoned me on a weekend.

Hafta sonu beni hiç aramadı.

Yes, it.

Evet.

Would be grammatically correct, you'd have to take the two out.

Dilbilgisi açısından doğru olur, ikisini çıkarmanız gerekir.

So wince because.

Yani çekin çünkü.

Because we are using phone as communication.

Çünkü iletişim olarak telefonu kullanıyoruz.

So the action is already expressed.

Yani eylem zaten ifade edilmiştir.

So you don't need to say to the right you don't need it.

Yani sağa ihtiyacınız yok demenize gerek yok .

Couple of more seconds and then we will go because now we are overrunning.

Birkaç saniye daha ve sonra gideceğiz çünkü artık taşıyoruz.

I can't believe it.

inanamıyorum

First of all, we were under running because I was late

Öncelikle biz geç kaldığım için koşuyorduk

and they were overrunning because we don't want to leave you.

ve sizi bırakmak istemediğimiz için taşıyorlardı.

Isn't that nice? Maybe

Bu hoş değil mi? Belki

you. Ever go?

sen. Hiç gittin mi?

Yes, sir.

That's never go to job on a bus.

Evet efendim.

Bu asla işe otobüsle gitmez.

Instead of a job. You can say work?

Bir iş yerine. iş diyebilirsin

Yes. Never go to work on a bus.

Evet. Asla işe otobüsle gitmeyin.

I would say that. Yes, yes.

Şunu söylemek isterim. Evet evet.

That job is doesn't quite that's not grammatically correct.

Bu iş tam olarak gramer açısından doğru değil.

But if you replace the word job with work, that would be.

Ama iş kelimesini iş ile değiştirirseniz, bu olur.

Never go to work on a bus.

Asla işe otobüsle gitmeyin.

Never come to my own on a monday.

Pazartesi günü asla kendime gelme.

I don't like public transport used to I used to use public transport a lot.

Eskiden toplu taşımayı sevmiyorum Toplu taşımayı çok kullanırdım.

So that is actually very good advice.

Yani bu aslında çok iyi bir tavsiye.

Okay. I will give you the answer that I have.

Tamam aşkım. Sana sahip olduğum cevabı vereceğim.

So there are no correct

Yani doğru yoktur,

there are only answers that are grammatically correct.

sadece gramer açısından doğru olan cevaplar vardır.

So mine is

Yani benimki

never talk to strangers on a train.

asla trende yabancılarla konuşmak değil.

Never. Yeah.

Asla. Evet.

Because they will look at you as if you are crazy.

Çünkü sana deliymişsin gibi bakacaklar. Bu

So never sit down on a train and speak to someone nearby

yüzden asla bir trende oturup yakınınızdaki biriyle konuşmayın

because they will think you are completely mad.

çünkü tamamen deli olduğunuzu düşüneceklerdir.

That's what your parents often say to you.

Ailen sana sık sık böyle söyler.

Never talk to strangers on a train. Yeah.

Bir trende asla yabancılarla konuşmayın. Evet.

Or on a. Bus or anywhere. On the street.

Veya bir. Otobüs veya herhangi bir yer. Sokakta.

Yeah, well, you were. You were then, say, on the street.

Evet, öyleydin. O zaman diyelim ki sokaktaydınız.

Or or anyone driving a van with its windows blank.

Ya da camları boş bir minibüs kullanan herhangi biri.

Don't never forget to celebrate on a birthday.

Doğum gününü kutlamayı asla unutma.

Victoria. Yeah.

Victoria. Evet.

Good one. Yes.

İyi bir. Evet.

Sneak that one in just at the end.

Bunu en sonda gizleyin.

So yes.

The, the other thing I've noticed, Steve, how dark it has become behind is because now

Yani evet.

Fark ettiğim bir diğer şey Steve, arkamızın ne kadar karanlık olduğu, çünkü artık

as winter approaches, you can see that the days are getting shorter

kış yaklaşırken günlerin kısaldığını

and already it is getting dark outside the window.

ve pencerenin dışında havanın çoktan karardığını görebiliyorsun.

It's already starting to get.

Şimdiden almaya başladı.

Yes, my shirt is now standing out more.

Evet, gömleğim artık daha fazla göze çarpıyor.

I'm no longer in camouflage.

Artık kamuflajlı değilim.

Okay, Mr.

Duncan, I'm going to go off, make a cup of tea with some resurrected that live stream.

Pekala, Bay

Duncan, ben gidip canlı yayınla bir fincan çay yapacağım .

Well, there was no dark place.

Eh, karanlık bir yer yoktu.

There was nothing wrong with it.

Bunda yanlış bir şey yoktu.

I was only messing around.

Ben sadece dalga geçiyordum.

Right. Lovely to be here, Mr.

Sağ. Burada olmak çok güzel, Bay

Duncan. Lovely to see you all.

Duncan. Hepinizi görmek güzel.

And we will be back next week

Ve bunun için önümüzdeki hafta geri döneceğiz

for this.

I will be back next week.

.

haftaya döneceğim

I might be here on on on Wednesday.

Çarşamba günü burada olabilirim.

And are we going to have the the filling

in the Blanks game again next Sunday?

Önümüzdeki Pazar yine Boşlukları Doldurma maçına çıkacak mıyız?

Mr. Duncan We might do it again.

Bay Duncan Bunu tekrar yapabiliriz.

It depends how popular it is.

Ne kadar popüler olduğuna bağlı.

If it's popular, we will do it again.

Popüler olursa yine yaparız.

If it isn't, then I will forget about it completely.

Olmazsa, o zaman onu tamamen unutacağım.

I think people have enjoyed the new game.

İnsanların yeni oyunu beğendiğini düşünüyorum.

Oh, and because, as you say, it's not a race

Oh, ve senin de dediğin gibi bu,

for somebody to win like the sentence game, it means that lots of people

cümle oyunu gibi birinin kazanması için bir yarış değil, bu birçok insanın

can be right with the set, but it relies more on getting the grammar right.

sette haklı olabileceği anlamına geliyor ama daha çok grameri doğru yapmaya bağlı.

So think carefully about the grammar.

Bu yüzden dilbilgisi hakkında dikkatlice düşünün.

Right.

Sağ.

See you soon.

Yakında görüşürüz.

Thank you, Mr. C. And there Mr. Steve goes.

Teşekkürler, Bay C. Ve işte Bay Steve gidiyor.

Good bye.

Güle güle.

For now, Mr. Stevens.

Şimdilik, Bay Stevens.

Mr. Steve is now Wolf came to the door, he's

Steve Bey şimdi Kurt kapıya geldi,

going into the kitchen and he's a cup of tea.

mutfağa giriyor ve kendisine bir çay bardağı.

Oh, very nice.

Oh çok güzel.

I can't wait to sample Mr.

Bay Steve'in çayını tatmak için sabırsızlanıyorum

Steve's cup of tea.

.

I am going now.

Şimdi gidiyorum.

I will see you on Wednesday from 2 p.m.

Çarşamba günü saat 2'den itibaren görüşürüz.

UK time.

İngiltere saati.

Wednesday is when I'm back with you.

Çarşamba, seninle geri döndüğüm zamandır.

And yes, I carry on for those worried that I might quit.

Ve evet, bırakacağımdan endişe edenler için devam ediyorum.

I won't quit.

bırakmayacağım

I think if I was going to quit I would have done it a long time ago.

Sanırım bırakacak olsaydım, bunu uzun zaman önce yapardım.

Thanks for your company.

Şirketiniz için teşekkürler.

You can see I'm starting to disappear now.

Artık kaybolmaya başladığımı görebilirsin.

I look like a floating head.

Yüzen bir kafa gibi görünüyorum.

I look like a head that's floating.

Yüzen bir kafa gibi görünüyorum.

See you on Wednesday 2 p.m.

Çarşamba 14:00'da görüşmek üzere.

UK time. Mr.

İngiltere saati. Bay

Steve might be here as well.

Steve de burada olabilir.

He might pop in to say hello.

Merhaba demek için uğrayabilir.

It would be very nice to see your face at my door.

Yüzünü kapımda görmek çok güzel olurdu.

Very nice indeed.

Gerçekten çok iyi.

Thanks for watching.

İzlediğiniz için teşekkürler.

I hope you've enjoyed today's livestream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

See you on Wednesday.

Çarşamba görüşürüz.

Enjoy the rest of your Sunday.

Pazar gününüzün geri kalanının tadını çıkarın.

Enjoy the rest of your weekend and I will see you on Wednesday

Hafta sonunun geri kalanının tadını çıkar ve Çarşamba günü görüşürüz

and of course until the next time we meet here.

ve tabii ki bir dahaki sefere burada buluşana kadar.

You know what's coming next.

Sırada ne olduğunu biliyorsun.

yes you do... stay happy, just like me

evet öyle... şimdilik benim gibi mutlu kal

ta ta for now