"You are what you Eat" / English Addict - 209 - live ESL learning / Sunday 24th JULY 2022

Here we go again.

Yine başlıyoruz.

Yes, it is another one of those strange livestreams.

Evet, o garip canlı yayınlardan biri daha.

If you've never watched this before, then I suggest you don't click away,

Bunu daha önce hiç izlemediyseniz, tıklamamanızı öneririm

because this is really, really weird.

çünkü bu gerçekten çok garip.

Yes, you can see outside, we have had a lot of rain over the past 12 hours.

Evet, dışarıyı görüyorsunuz, son 12 saatte çok yağmur yağdı.

In fact, it is still raining now slightly.

Aslında, şimdi biraz yağmur yağıyor.

The weather is very different to how it was last week.

Hava geçen haftadan çok farklı.

If you remember last week we were having 40 degree heat.

Hatırlarsanız geçen hafta 40 derecelik bir sıcaklık yaşıyorduk.

Today it's wet but still very humid.

Bugün hava ıslak ama yine de çok nemli.

Yes. Welcome.

Evet. Hoş geldin.

It is English addict.

İngilizce bağımlısıdır. Size İngilizcenin doğum yerinden

Coming to you live

canlı olarak geliyorum ki

from the birthplace of the English language,

which just happens to be, oh, my goodness,

bu, aman tanrım,

quick phone your friend.

arkadaşınızı çabuk arayın.

Tell them

Onlara

it's England.

İngiltere olduğunu söyle.

Inability to.

Birşeyi yapamamak.

Yes. Here we go again.

Evet. Yine başlıyoruz.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr. Duncan in England.

Ben İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today?

Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay?

?

I hope so.

Umarım. Mutlu

Are you happy?

musun?

I really hope you are feeling happy today because we are back together again.

Umarım bugün mutlu hissediyorsundur çünkü tekrar birlikteyiz.

I am here hopefully to put a smile on your face.

Umarım yüzünüzü güldürmek için buradayım.

And I hope you are feeling good today.

Ve umarım bugün kendini iyi hissediyorsundur.

Yes, we are back together and it is a very strange day.

Evet, tekrar birlikteyiz ve çok tuhaf bir gün.

I would side we have rain cloud.

Yağmur bulutumuz olduğunu kabul ederdim.

It also feels very humid as well outside.

Ayrıca dışarısı da çok nemli hissediyor. İşte

There it is. I couldn't resist showing you.

burada. Dayanamadım sana gösterdim.

It is humid outside.

Dışarısı nemli.

Very strange day.

Çok garip bir gün.

It feels as if I'm in some sort of tropical country.

Sanki tropikal bir ülkedeymişim gibi geliyor. Sanki

It feels as if I'm in Brazil or somewhere in South America.

Brezilya'da ya da Güney Amerika'da bir yerdeymişim gibi geliyor.

It really does feel like the Amazon today.

Bugün gerçekten Amazon gibi hissettiriyor.

Here we go then. Yes, we have made it

İşte başlıyoruz o zaman. Evet,

to another weekend without blowing ourselves up.

kendimizi havaya uçurmadan bir haftasonunu daha geride bıraktık.

I hope you are having a good week and a good weekend.

Umarım iyi bir hafta ve iyi bir hafta sonu geçiriyorsunuzdur.

Yes, it is Sunday.

Evet, bugün Pazar.

BBC TBD.

BBC TBD.

TBD, TBD. TBD, TBD. TBD, TBD.

Belli değil, belli değil. Belli değil, belli değil. Belli değil, belli değil.

TBD, TBD.

Belli değil, belli değil.

Sunday has arrived again.

Pazar yine geldi.

It's very nice to see you here.

Seni burada görmek çok güzel.

I didn't introduce myself properly. I know.

Kendimi düzgün tanıtmadım. Biliyorum.

I forgot.

Unuttum.

My name is Mr. Duncan.

Benim adım Bay Duncan.

I talk about the English language.

İngilizce dilinden bahsediyorum. Ben de

You might say that I am one of those.

onlardan biriyim diyebilirsiniz.

A lot of people say that I am one of those.

Birçok insan onlardan biri olduğumu söylüyor.

Yes, an English addict.

Evet, bir İngiliz bağımlısı.

I love English so much.

İngilizceyi çok seviyorum.

One day I hope I can get married

Umarım bir gün

to all of the lovely words that exist in English.

İngilizce'de var olan tüm güzel kelimelerle evlenebilirim.

Talking of weddings, we are going

Düğünlerden bahsetmişken,

to a wedding

next weekend.

hafta sonu bir düğüne gidiyoruz.

One of Steve's relatives is getting married again.

Steve'in akrabalarından biri yeniden evleniyor.

When I say again, I don't mean

Tekrar derken

he is having a second marriage, but he is actually.

ikinci bir evliliği oluyor demiyorum ama aslında öyle.

This is very unusual.

Bu çok sıradışı.

I've never heard of this before, but one of Steve's relatives got married

Bunu daha önce hiç duymadım ama Steve'in akrabalarından biri

about three weeks ago in Canada, and now they're coming here

yaklaşık üç hafta önce Kanada'da evlendi ve şimdi

to get married again.

tekrar evlenmek için buraya geliyorlar.

For some people, getting married once is bad enough,

Bazı insanlar için bir kez evlenmek yeterince kötü,

so imagine having to do it twice.

o yüzden bunu iki kez yapmak zorunda olduğunuzu hayal edin.

So that is what is happening next weekend.

Yani önümüzdeki hafta sonu olan şey bu. Zaten evli oldukları için

We are going to what I like to call the fake wedding because they are already married.

benim sahte düğün dediğim şeye gidiyoruz .

You see, that's how I look at it.

Görüyorsun, ben böyle bakıyorum.

Anyway, maybe through my weird eyes and my strange brain.

Her neyse, belki benim garip gözlerimden ve garip beynimden.

It doesn't make sense, but I'm sure it does.

Mantıklı değil ama eminim öyledir.

Somewhere on the planet.

Gezegende bir yerde.

So that's why we're here to talk about English.

İşte bu yüzden İngilizce hakkında konuşmak için buradayız.

And I love the English language and I have a feeling

Ve İngilizceyi seviyorum ve

that you might as well.

senin de sevebileceğini hissediyorum.

We have the live chat.

Canlı sohbetimiz var.

Let's just have a look, shall we?

Bir bakalım, olur mu?

Who is on the live chat today?

Bugün canlı sohbette kim var?

Oh, we have quite a few people already joining in,

Oh, zaten katılan epeyce insan var,

but who was first, I wonder?

ama ilk kimdi merak ediyorum?

Oh, hello.

Oh merhaba.

We have Ms.

Bayanımız var

and it would appear that most one is trying

ve görünüşe göre çoğu

to be the new champion with his fast finger.

hızlı parmağıyla yeni şampiyon olmaya çalışıyor.

Congratulations, Mauser.

Tebrikler Mauser.

You are first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette birincisiniz.

Can I be honest with you?

Sana karşı dürüst olabilir miyim?

Just a moment.

Bir dakika.

Can I be honest with you?

Sana karşı dürüst olabilir miyim?

I feel so tired today.

Bugün kendimi çok yorgun hissediyorum.

I don't know why. I don't know what's happened.

Neden bilmiyorum. Ne olduğunu bilmiyorum.

We had a lovely walk yesterday.

Dün çok güzel bir yürüyüş yaptık.

We had a lovely meal last night, and I woke up this morning and I just could not wake up.

Dün gece çok güzel bir yemek yedik ve bu sabah uyandım ve bir türlü uyanamadım.

And I still feel

Ve

as if I'm half asleep now.

hala yarı uykuluymuşum gibi hissediyorum.

I don't know why, but it's very strange.

Neden bilmiyorum ama çok garip.

Maybe it's the weather.

Belki de havadır.

Because sometimes when it's hot, when it's very warm and humid

Çünkü bazen hava sıcakken, çok sıcak ve nemliyken

and it is quite humid today, lots of moisture in the air.

ve bugün oldukça nemliyken havada çok fazla nem var.

I just don't feel awake.

Sadece uyanık hissetmiyorum.

So if I do make mistakes today, if I do drift away,

O yüzden bugün hata yaparsam,

if my mind begins to wander

aklım

somewhere else, please forgive me because I still feel

başka yerlere kayarsa, lütfen beni bağışlayın çünkü hâlâ

as if I'm half asleep and I don't know why.

yarı uykuluymuşum gibi hissediyorum ve nedenini bilmiyorum.

Anyway, coming later on, we have someone

Her neyse, daha sonra

who will definitely wake us all up.

hepimizi kesinlikle uyandıracak biri var.

He will make us feel energised and excited.

Bize enerjik ve heyecanlı hissettirecek.

We have Mr.

Steve coming a little bit later on as well.

Biraz sonra Bay Steve de gelecek.

Today we are looking at food

Bugün yemeğe bakıyoruz

and also eating as well, eating habits.

ve ayrıca yemek yeme, yeme alışkanlıkları. Yemek

Words that can describe your habits when it comes to eating

yeme konusundaki alışkanlıklarınızı

and the types of I suppose behaviour

ve sanırım

that come with the subject of food.

yemek konusunda gelen davranış türlerini anlatabilecek kelimeler.

It is a big subject and it is something we are talking about today.

Bu büyük bir konu ve bugün üzerinde konuştuğumuz bir konu.

So ways of eating food, maybe the habits of eating food,

Yani yemek yemenin yolları, belki yemek yeme alışkanlıkları,

all of those things will be discussed.

bunların hepsi tartışılacak.

DAY Of course we have Mr.

GÜN Tabii ki

Steve here as I mentioned, and he will be giving us

bahsettiğim gibi burada Bay Steve var ve o bize

some more insight.

biraz daha bilgi verecek.

I like that word insight.

İçgörü kelimesini seviyorum.

It's a very interesting word because it sounds like

Bu çok ilginç bir kelime çünkü sanki

you're talking about your eyes, but you are not.

gözlerinden bahsediyorsun ama değilsin.

You are talking about deep hidden

information that is revealed.

Ortaya çıkan derin gizli bilgilerden bahsediyorsunuz.

So when we are talking of insight,

Dolayısıyla içgörüden bahsettiğimizde,

we are talking about maybe information

belki de

or facts that might not be obvious.

apaçık olmayabilecek bilgilerden veya gerçeklerden bahsediyoruz.

You are having a deep delve

into something you want to discover.

Keşfetmek istediğiniz bir şeyi derinlemesine araştırıyorsunuz.

All of those things that may be hidden

Gizlenmiş olabilecek

or maybe things that have not been revealed.

veya belki de ifşa edilmemiş olabilecek tüm o şeyler.

Insight may be a person

Insight,

who is very knowledgeable

çok bilgili

or has more information up here than you do.

veya burada sizden daha fazla bilgiye sahip bir kişi olabilir.

Maybe they have more insight.

Belki daha fazla içgörüleri vardır.

They have more information.

Daha fazla bilgiye sahipler.

They have more knowledge about a certain thing.

Belirli bir şey hakkında daha fazla bilgiye sahipler. Sıklıkla

We often talk about insight.

içgörü hakkında konuşuruz.

It's a great word, actually.

Aslında harika bir kelime.

I might say it again,

Tekrar söyleyebilirim,

insight.

içgörü.

Oh, who else is on the live chat?

Oh, canlı sohbette başka kim var?

I don't want to forget anyone today.

Bugün kimseyi unutmak istemiyorum.

I will try not to forget you.

Seni unutmamaya çalışacağım.

I always get told off every week someone says Mr.

Her hafta biri bana Bay

Duncan, at least one person every week says Mr.

Duncan diyor, her hafta en az bir kişi Bay

Duncan, you forgot me on the live chat.

Duncan diyor, canlı sohbette beni unuttun.

You didn't say hello.

merhaba demedin

So I will try to include everyone today.

Bu yüzden bugün herkesi dahil etmeye çalışacağım.

Hello, Beatrice.

Merhaba, Beatrice.

Hello.

Vitus is here as well.

Merhaba.

Vitus da burada.

We also have. Oh,

Ayrıca buna sahibiz.

you know who's coming next?

Sırada kim var biliyor musun?

Lewis Mendez

Lewis Mendez

is here today. Hello, Lewis.

bugün burada. Merhaba Lewis.

Thank you very much for joining me.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

I hope you are having a cool time in France

Umarım

and wherever you are watching today.

bugün Fransa'da ve nerede izliyorsanız izleyin harika zaman geçiriyorsunuzdur.

I hope everything is cooler.

Umarım her şey daha soğuktur.

Although I do know that in certain parts of Europe it's still quite warm.

Avrupa'nın bazı bölgelerinde havanın hala oldukça sıcak olduğunu bilmeme rağmen. Avrupa'nın her yerindeki yangınlar da dahil olmak üzere her türlü soruna neden olan

There is still a lot of heat around which has been causing

hala çok fazla sıcaklık var

all sorts of problems, including fires

everywhere across Europe.

.

So many places have been affected by the heat

Pek çok yer sıcaktan etkilendi

and of course, in many ways maybe human suffering,

ve tabii ki birçok yönden belki insan ıstırabı,

maybe the loss of human life, but also damage

belki insan hayatı kaybı, ama aynı zamanda

caused by wildfires as well.

orman yangınlarının neden olduğu hasar da.

It's a very strange time we are living through.

Yaşadığımız çok garip bir zaman.

Hello, Maria.

Merhaba Maria.

Maria, it's nice to see you here today.

Maria, bugün seni burada görmek güzel.

Thank you for joining me.

Bana katıldığın için teşekkür ederim.

We also have Zed Seeker.

Bir de Zed Arayıcımız var.

We have Blues Bird.

Blues Bird'ümüz var.

Hello, Blues Bird.

Merhaba Blues Kuşu.

I am surprised.

Ben şaşırdım.

Can you see my face?

yüzümü görebiliyor musun?

This is the look of a surprised person.

Bu, şaşırmış bir kişinin bakışıdır.

I haven't seen you for a long time on the live chat.

Uzun zamandır canlı sohbette görüşmüyorum.

I hope you are keeping well.

İyi olduğunu umuyorum.

We also have Paolo. Hello, Paolo.

Paolo'muz da var. Merhaba Paolo.

Nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek güzel.

Have you been busy playing your guitar outside?

Dışarıda gitar çalmakla mı meşguldün?

I hope so.

Umarım.

What do you do?

Ne yapıyorsun?

Your neighbours ever come round and listen to you?

Komşularınız hiç gelip sizi dinlediler mi?

Or maybe your friends. Paolo. Do.

Ya da belki arkadaşların. Paolo. Yapmak.

Do any of your friends ever come round to listen

Arkadaşlarınızdan herhangi biri hiç

to your guitar or your singing?

gitarınızı veya şarkı söylemenizi dinlemeye geldi mi?

I wonder.

Merak ediyorum.

Hello.

Also two in all key is here.

Merhaba.

Ayrıca hepsinde iki anahtar burada.

I don't want to miss anyone out.

Kimseyi kaçırmak istemiyorum.

I don't want to miss anyone out

Kimseyi kaçırmak istemiyorum

because I always get told off I always get scolded for forgetting.

çünkü hep azarlanıyorum çünkü unuttuğum için hep azarlanıyorum.

Hello also Claudia.

Claudia'ya da merhaba.

Hello, Claudia.

Merhaba Claudia.

Claudia is having lots of birthday parties now.

Claudia artık bir sürü doğum günü partisi veriyor.

What I think is happening is Claudia

Claudia'nın

is actually celebrate

aslında

her birthday with different members of the family.

doğum gününü ailenin farklı üyeleriyle birlikte kutladığını düşünüyorum.

So each weekend Claudia is having another birthday party,

Yani her hafta sonu Claudia başka bir doğum günü partisi veriyor,

which I think is a brilliant idea because it's a very good way

bence bu harika bir fikir çünkü bu çok iyi bir yol

of, well, first of all, you can celebrate your birthday more than once, but also you can have lots of parties

, yani, her şeyden önce, doğum gününü bir kereden fazla kutlayabilirsin, ama aynı zamanda birçok parti de verebilirsin.

as well and lots of food because I like food and I have a feeling

ve bir sürü yemek çünkü ben yemeği severim ve

that Claudia likes food as well.

Claudia'nın da yemeği sevdiğine dair bir his var içimde.

Apparently, Claudia, this is very strange.

Anlaşılan Claudia, bu çok garip.

Someone who was staying with Claudia

Claudia'nın yanında kalan biri,

said that during the night

gece

Claudia was talking in her sleep

Claudia'nın uykusunda konuştuğunu

and there was one name that she mentioned

ve uykusunda bahsettiği bir isim olduğunu söyledi

in her sleep.

.

Whilst she was talking.

O konuşurken.

She was asleep, but she was talking and she named one person.

Uyuyordu ama konuşuyordu ve bir kişinin adını verdi.

Can you guess who it was?

Kim olduğunu tahmin edebilir misin?

Can you guess which person?

Hangi kişi olduğunu tahmin edebilir misin?

Claudia

Claudia

was talking to in her sleep?

uykusunda mı konuşuyordu?

I wonder, can you guess?

Merak ediyorum, tahmin edebilir misin?

Hello, Rosa.

Merhaba Rosa.

We also have Rosa here as well.

Burada da Rosa var.

And Vitoria, hello to you also.

Ve Vitoria, sana da merhaba.

Lots of people joining in today on the live chat.

Bugün birçok kişi canlı sohbete katılıyor.

Who else is here?

Burada başka kim var?

We have

Catarina is here as well.

Catarina'mız da burada.

Wow. Can I just say I always appreciate

Vay. Bana zaman ayırdığınız için her zaman minnettar olduğumu söyleyebilir miyim

you giving your time to me because I know we all have busy lives.

çünkü hepimizin meşgul hayatları olduğunu biliyorum.

I have a busy life.

Yoğun bir hayatım var.

I'm going to a wedding next week.

Önümüzdeki hafta bir düğüne gidiyorum.

It's not my wedding before anyone asks,

Kimse sormadan bu benim düğünüm değil,

can I just say it is not my wedding next weekend?

önümüzdeki hafta sonu benim düğünüm olmadığını söyleyebilir miyim?

It is one of Steve's relatives.

Steve'in akrabalarından biridir.

It is a fake wedding.

Bu sahte bir düğün.

We are going to next weekend

Önümüzdeki hafta sonu gidiyoruz

because the wedding has already happened.

çünkü düğün çoktan gerçekleşti. Kafa

I know it's confusing

karıştırıcı olduğunu biliyorum

and if you know me well, you

ve beni iyi tanıyorsanız, hayatta

will know that I am very easily confused

çok kolay kafamın karıştığını bileceksiniz

in life.

.

Definitely.

Kesinlikle.

Hello. Also Fernando.

Merhaba. Ayrıca Fernando'dur.

As in the Abba song.

Abba şarkısındaki gibi.

Hello, Delfi.

Merhaba, Delfi.

Hello, Delfi.

Merhaba, Delfi.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

I don't recognise your name.

Adını tanımıyorum.

Delfi is here watching you as well.

Delfi de burada sizi izliyor.

Ahmed Ahmed Tolba, who is watching in Kuwait.

Kuveyt'te izleyen Ahmed Ahmed Tolba.

Hello to you and thank you for joining me as well.

Size de merhaba ve bana katıldığınız için teşekkür ederim.

Nancy Rodrigues is here as well.

Nancy Rodrigues de burada. Brezilya'nın güneyinde bulunan

Warm greetings from Sara Kaba,

Sara Kaba'dan sıcak selamlar

which is in the south of Brazil.

.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Of course, Brazil is being talked about at the moment

Tabii şu sıralar Brezilya konuşuluyor

because the elections are coming up later this year.

çünkü bu sene seçimler var.

And apparently one of the former

Ve görünüşe göre eski

presidents,

başkanlardan biri,

I'm sure you will correct me if I've got this wrong,

yanlış anladıysam beni düzelteceğinizden eminim,

but I believe one of the former presidents in the past

ama geçmişteki eski başkanlardan birinin

will be standing again for election this year.

bu yıl yeniden seçime gireceğine inanıyorum.

If you

know more information about that, I'm sure you will tell me.

Bununla ilgili daha fazla bilgi biliyorsanız, bana söyleyeceğinizden eminim.

We also have o.

bizde de o var

Hello to Marwan.

Marwan'a merhaba.

Marwan O

Marwan O,

it's so nice to see you here, Marawa.

seni burada görmek çok güzel, Marawa.

Thank you very much for joining me.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Hello.

Merhaba.

I'm, I'm r z.

ben, ben r z.

I don't really know how to say your nickname,

Takma adınızı nasıl söyleyeceğimi maalesef bilmiyorum

unfortunately, but hello to you as well.

ama size de merhaba.

Who else is here?

Burada başka kim var?

I don't want to forget anyone.

Kimseyi unutmak istemiyorum.

You see, because I always get in trouble.

Görüyorsun, çünkü her zaman başım belaya giriyor. Bunu yaparken

You wouldn't believe how much trouble I get into when I'm doing this.

başımı ne kadar belaya soktuğuma inanamazsın .

So if I miss your name today,

Bu yüzden bugün ismini kaçırırsam,

please don't get angry with me.

lütfen bana kızma.

Oh, we have ha fam.

Oh, ha ailemiz var.

Hello, ha fam who says it is 8:20

Merhaba, ha fam, Vietnam'da akşam 8:20 olduğunu kim söyledi

in the evening in Viet Nam?

?

Yes, it is much later there because you are ahead of us.

Evet, orası çok daha geç çünkü sen bizden öndesin.

You are ahead of our time.

Sen bizim zamanımızın ilerisindesin.

Who else is here?

Burada başka kim var?

Hello, Ali.

Merhaba Ali.

Ali is watching in Turkey.

Ali Türkiye'de izliyor.

Hello to you as well.

Sana da merhaba.

My goodness, we have so many people joining us today.

Allah'ım, bugün aramıza katılan o kadar çok insan var ki. Herkese merhaba

I don't think I'm going to have a chance to say hello to everyone.

deme şansım olacağını sanmıyorum .

So please, can I just say this again?

O yüzden lütfen, bunu tekrar söyleyebilir miyim?

Please don't shout at me if I don't read your name out.

Lütfen adını okumazsam bana bağırma.

Please, please, please.

Lütfen lütfen lütfen.

Thank you.

Teşekkür ederim.

Hello, Afzal Basi, who is watching as well.

Merhaba, ben de izleyen Afzal Basi.

I think I might be repeating some of these names,

Sanırım bu isimlerden bazılarını tekrarlıyor olabilirim

but I want to make sure that I get everyone.

ama herkesi anladığımdan emin olmak istiyorum.

I want to make sure I include you.

Seni dahil ettiğimden emin olmak istiyorum.

And you. And you.

Peki sen. Peki sen.

And you as well.

Ve sen de.

I hope so.

Umarım.

Today we are talking about eating habits.

Bugün yemek yeme alışkanlıklarından bahsediyoruz.

It is something that is very close to my heart.

Kalbime çok yakın olan bir şey.

Literally, sometimes

Kelimenin tam anlamıyla, bazen

eating food.

yemek yemek.

I love eating, but I wonder if you can guess

Yemek yemeyi severim ama

which food

I'm holding in my hand right now

şu an elimde tuttuğum yemeğin

is the one that I eat the most.

en çok yediğim olduğunu tahmin edebilir misiniz merak ediyorum.

Which one is it?

Hangisi o?

This one or this one?

Bu mu yoksa bu mu?

Which one do you think so?

Sizce hangisi?

This is the delicious fruit that apparently is very good for you.

Görünüşe göre bu, sizin için çok iyi olan lezzetli bir meyvedir.

And this is the delicious chocolate with orange,

Ve bu

which is also very delicious but is not good for you.

da çok lezzetli ama size pek iyi gelmeyen portakallı lezzetli çikolata.

Can you guess which one of these is my favourite food?

Bunlardan hangisinin en sevdiğim yemek olduğunu tahmin edebilir misiniz?

Is it the banana

Muz mu

or is it

yoksa

the Jaffa cake?

Jaffa pastası mı?

Can you guess?

Tahmin edebilir misin?

I wonder who also if we have time

Acaba kim de bugün vaktimiz olursa

today, can I just say we might be playing the sentence

cümle oyunu oynuyor olabiliriz diyebilir miyim

game yet?

?

Are you excited?

Heyecanlı mısın?

We might be playing the sentence game today.

Bugün cümle oyunu oynuyor olabiliriz.

If we have time, I will try

Vaktimiz olursa,

to fit the sentence game in if I can.

becerebilirsem cümle oyununa sığdırmaya çalışacağım.

So I hope you are.

Umarım öylesindir.

Please read about that.

Lütfen bunun hakkında okuyun.

Okay.

Tamam aşkım.

Maybe not.

Belki değil.

Maybe you are not pleased about it.

Belki de bundan memnun değilsin.

For which case? I apologise. Oh dear.

Hangi dava için? Özür dilerim. Ah hayatım.

Well, okay.

İyi tamam.

Well, maybe we will play the sentence game later on.

Pekala, belki daha sonra cümle oyununu oynarız.

We will see what happens.

Ne olacağını göreceğiz.

Would you like

to play the sentence game today?

Bugün cümle oyunu oynamak ister misin?

If you would, please let me know.

Eğer istersen, lütfen bana haber ver.

Please say yes.

Lütfen evet de.

Mr. Duncan, can we play the sentence game today?

Bay Duncan, bugün cümle oyununu oynayabilir miyiz?

So myself and Mr.

Ben, Bay

Steve and you, if you want to, we will play

Steve ve siz, isterseniz

the sentence game later.

cümle oyununu sonra oynarız.

Hello.

Purple Pepper.

Merhaba.

Mor Biber

Hello, purple pepper.

Merhaba mor biber.

I like your name, by the way. Purple pepper.

Bu arada ismini beğendim. Mor biber

It sounds like a tongue twister.

Bir tekerleme gibi geliyor.

It's a little bit like Peter Piper, who picked

Biraz biber turşusu toplayan Peter Piper'a benziyor

a peck of pickled peppers.

.

But if Peter Piper picked a peck of pickled peppers,

Ama Peter Piper bir parça biber turşusu aldıysa,

how many pickled peppers did Peter Piper pick?

Peter Piper kaç tane biber turşusu topladı?

That is the big question, I suppose.

Büyük soru bu sanırım.

Where is Mr. Steve?

Bay Steve nerede?

He will be coming soon.

Yakında gelecek.

Don't worry, everyone. Just calm down.

Merak etmeyin millet. Sadece sakin ol.

Take a deep breath. Mr. Steve will be here.

Derin bir nefes al. Bay Steve burada olacak.

I know he has lots of friends and people do complain when Mr.

Pek çok arkadaşı olduğunu biliyorum ve insanlar Bay

Steve does not appear.

Steve gelmeyince şikayet ediyorlar.

But he will be here giving us some more of his

Ama burada olacak ve bize bilgelik dolu sözlerinden biraz daha fazlasını verecek

words

of wisdom.

.

Maybe.

Belki.

Olga. Hello.

Olga. Merhaba.

Olga is here today. Hello.

Olga bugün burada. Merhaba.

I am with you. But it is not easy for me to type.

Seninleyim. Ama yazmak benim için kolay değil.

I will be silent for a while.

Bir süre sessiz kalacağım. Sorun

That is okay.

yok.

We have a lot of people who watch but they never ever type a message.

İzleyen çok insan var ama asla mesaj yazmıyorlar.

Ever.

Durmadan.

So hello to those who have joined me.

Bu yüzden bana katılanlara merhaba.

Okay.

Oh, hello.

Tamam aşkım.

Oh merhaba.

Okay. Who says, Mr.

Tamam aşkım. Kim demiş Bay

Duncan, we think the food that you like

Duncan, sevdiğiniz yemeğin

is this.

bu olduğunu düşünüyoruz.

You might be right.

Haklı olabilirsin.

Actually, we will be talking about food a little bit later on.

Aslında yemek konusuna biraz sonra değineceğiz.

Also, we will be talking about an interesting word, the word black.

Ayrıca ilginç bir kelimeden bahsedeceğiz, siyah kelimesinden.

Have you ever heard of the word black?

Hiç siyah kelimesini duydunuz mu?

Well, it is an action

Pekala,

that can change your life in many ways.

hayatınızı birçok yönden değiştirebilecek bir eylem.

Sometimes it can change your life for the better

Bazen hayatınızı iyi

or the worse.

ya da kötü yönde değiştirebilir.

It just depends on what the reaction is.

Sadece reaksiyonun ne olduğuna bağlı.

So the word black is something we will be talking about

Yani siyah kelimesi

a little bit later on as well.

biraz sonra da bahsedeceğimiz bir şey.

I am, as it says, let's all give a big light.

Ben, dediği gibi, hepimize büyük bir ışık verelim.

Yes, why not?

Evet neden olmasın?

If you like this, can you please don't forget to give me a big firm

Bunu beğendiyseniz, lütfen bana büyük bir firmadan

one of these, if you don't mind, it will help me.

bir tane vermeyi unutmayın, sakıncası yoksa bana yardımcı olur.

Honestly.

Açıkçası.

I know, I know.

Biliyorum biliyorum.

I say this every week, but you know these lights,

Bunu her hafta söylüyorum ama bu ışıkları bilirsiniz,

if you give me one of these, it is a very valuable thing.

bunlardan birini bana verirseniz çok değerli bir şey.

It really is.

Gerçekten öyle.

It's like it's like gold

Sanki altın

or petrol.

ya da petrol gibi.

Very valuable.

Çok değerli.

Thank you very much for joining me.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

It's so nice to have you here.

Burada olman çok güzel.

Yes, we do have Mr.

Evet, Bay

Steve coming in a little while.

Steve birazdan gelecek.

Very nice. We have lots of words to talk about.

Çok güzel. Konuşacak çok sözümüz var.

Also a little something today that I want to mention.

Ayrıca bugün bahsetmek istediğim küçük bir şey.

Nothing, nothing big, nothing affecting me or Mr.

Hiçbir şey, büyük bir şey yok, beni veya Bay Steve'i etkileyen hiçbir şey yok

Steve, but a little, little something today that I want to talk about as well for a few moments.

, ama küçük, küçük bir şey, ben de bugün birkaç dakikalığına bahsetmek istiyorum.

So Steve will be here in around about three

Steve yaklaşık 3-4 dakika içinde burada olacak ve

or 4 minutes, joining us live right here in the studio.

stüdyoda canlı yayında bize katılacak.

We will take a quick break and then we will be back with more of this.

Kısa bir ara vereceğiz ve ardından daha fazlası ile geri döneceğiz.

And yes, Mr.

Ve evet, Bay

Steve will be here.

Steve burada olacak.

Yes, it is a wet day today.

Evet, bugün yağmurlu bir gün.

And I thought I would show you my puzzle dance and also Mr.

Ve size yapboz dansımı ve ayrıca Bay

Steve walking around in the rain as well.

Steve'in yağmurda dolaşmasını göstermeyi düşündüm.

This is English addict.

Bu İngiliz bağımlısı.

And yes, we are with you as life is, life

Ve evet, hayat olduğu gibi yanınızdayız, hayat size İngiltere'den gelen

can be on a Sunday afternoon coming to you from England.

bir Pazar öğleden sonra olabilir .

Oh, wait there a second.

Bir saniye orada bekleyin.

Ignore that.

Görmezden gel.

Ignore what you're looking at now.

Şu anda baktığını görmezden gel.

Shall we do that again?

Bunu tekrar yapalım mı? Size

Coming to you from England.

İngiltere'den geliyor.

Oh. Oh,

Ah. Ah, ben de

I told you I was tired

yoruldum dedim

too. Good job.

. Aferin.

I wasn't picking my nose or something inappropriate whilst

waiting to come on or scratching your bum.

Gelmeyi beklerken ya da kıçını kaşırken burnumu karıştırmıyor ya da uygunsuz bir şey yapmıyordum.

Oh, I was doing that. Oh, okay.

Ah, bunu yapıyordum. Tamam.

That can't be seen. Yeah.

Bu görülemez. Evet.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

Hello. Hello, Mr. Duncan.

Merhaba. Merhaba, Bay Duncan. Bu sabah saat 8:00 civarında size

I say that every week, even though I said hello to you at about 8:00 this morning.

merhaba dememe rağmen bunu her hafta söylüyorum .

Oh, Mr.

Oh, Bay

Duncan, it feels very hot and humid, even though the temperature outside

Duncan, dışarıdaki sıcaklık

and we're not going to bore everybody by talking about the temperature again.

ve yine sıcaklıktan bahsederek herkesi sıkmayacağımıza rağmen, çok sıcak ve nemli bir his var.

No, but it's only about 16 degrees outside.

Hayır, ama dışarısı sadece 16 derece.

But it feels very hot because it's humid.

Ama nemli olduğu için çok sıcak geliyor. Atmosferde

It's about 89% or 90%, lots of moisture in the atmosphere.

yaklaşık %89 veya %90, çok fazla nem var.

It's about 90% humidity today.

Bugün nem oranı %90 civarında.

It feels like we're in and it's sticky, sticky, it feels like we're in Brazil.

İçindeymişiz gibi hissettiriyor ve yapışkan, yapışkan, Brezilya'daymışız gibi hissettiriyor.

So I can't cool down because the sweat won't evaporate

Bu yüzden soğuyamıyorum çünkü ter buharlaşmayacak

because there's already a lot of moisture in the atmosphere here.

çünkü buradaki atmosferde zaten çok fazla nem var.

I wonder what the smell was.

Kokunun ne olduğunu merak ettim.

So Mr.

Steve is back and we have a busy weekend next week because next weekend

Bay

Steve geri döndü ve önümüzdeki hafta yoğun bir hafta sonu geçireceğiz çünkü önümüzdeki hafta sonu

we are going to a wedding burnt. But

yanmış bir düğüne gidiyoruz. Ama

it's not this.

bu değil.

Not this time. Not not this time.

Bu sefer değil. Bu sefer değil.

I don't think that will ever happen.

Bunun olacağını hiç sanmıyorum.

But next weekend we are going to what I like to call a fake wedding.

Ama gelecek hafta sonu benim sahte düğün dediğim şeye gideceğiz.

Should you be saying that, Mr. Duncan?

Bunu mu söylüyorsunuz, Bay Duncan?

Yes, of course I can.

Evet tabiki yapabilirim.

Well, the real wedding took place three weeks ago in Canada.

Gerçek düğün üç hafta önce Kanada'da gerçekleşti.

So next week we're going to.

Yani önümüzdeki hafta gidiyoruz.

To another wedding.

Başka bir düğüne.

Even though the wedding has already happened.

Düğün çoktan gerçekleşmiş olsa bile. Beni

You know me, Steve.

tanıyorsun Steve.

Sometimes I'm a bit stupid, but there's a good reason for this, Mr.

Bazen biraz aptalım ama bunun iyi bir nedeni var Bay

Duncan. A very good and noble reason.

Duncan. Çok iyi ve asil bir sebep.

Yes. And maybe even touching. Yes.

Evet. Ve belki de dokunmak. Evet.

Because my sister's eldest

Çünkü ablamın en büyük

son was married

oğlu

probably two weeks ago.

muhtemelen iki hafta önce evlendi.

Now it's about is it about three weeks ago now?

Şimdi yaklaşık üç hafta önce mi?

Something like that. But because.

Bunun gibi bir şey. Ama çünkü.

So he's marrying has married a Canadian girl.

Demek Kanadalı bir kızla evleniyor.

But obviously a lot of people

Ama belli ki Birleşik Krallık'tan pek çok insan

from the UK, they see he was born in the UK.

onun Birleşik Krallık'ta doğduğunu görüyor.

His friends, members of his family couldn't all go to Canada

Arkadaşları, aile fertleri Kanada'ya gidemediler

because it's rather expensive to go all the way there and inconvenient.

çünkü oraya kadar gitmek oldukça pahalı ve elverişsizdi.

It's a long way

because you, you know, you normally go to a wedding, you go for a day, you come back the same day.

Uzun bir yol

çünkü sen, bilirsin, normalde bir düğüne gidersin, günübirlik gidersin, aynı gün dönersin.

But you'd have to go there for a week, wouldn't you, if you were going to do that,

Ama oraya bir haftalığına gitmeniz gerekirdi, öyle değil mi, eğer bunu yapacak olsaydınız,

because it would take you a day to get their day to get back, acclimatise or that sort of thing.

çünkü eski günlerine dönmeniz, alışmanız veya bunun gibi şeyler bir gününüzü alırdı. Her

So anyway, mainly for the elderly relatives such as my mother

neyse, esas olarak annem

and us, his mother, all the all

ve biz, onun annesi gibi yaşlı akrabalar için, annem oraya gidemediği için

the old people in the family who couldn't travel because my mother couldn't travel there.

seyahat edemeyen ailedeki tüm yaşlı insanlar için .

They're having another wedding over here.

Burada bir düğün daha yapıyorlar.

So quite nice, really, because that's showing respect for people in the UK.

Gerçekten çok hoş, çünkü bu Birleşik Krallık'taki insanlara saygı gösteriyor.

They couldn't come to the wedding even though I'm still confused because will there

Hala kafam karıştığı halde düğüne gelemediler çünkü

actually be a wedding?

gerçekten düğün olacak mı?

I think there's some kind of service.

Sanırım bir çeşit hizmet var.

I don't know quite what.

Ne olduğunu tam olarak bilmiyorum.

It's just basically a it's just basically a meal.

Bu sadece temelde bir sadece temelde bir yemek. Temelde

We're all meeting at a hotel and having a meal, basically.

hepimiz bir otelde buluşup yemek yiyoruz.

And I think there'll be some kind of few speeches and some kind of

Ve sanırım birkaç konuşma ve bir tür

the ceremony, I'm not quite sure know we'll find out when we get well.

tören olacak, iyileştiğimizde öğreneceğimizden pek emin değilim.

That's why I'm confused, because if you get married, you can't really get married again

Bu yüzden kafam karıştı, çünkü evlenirseniz zaten

in another country like even if you are already married.

evli olsanız bile başka bir ülkede gerçekten tekrar evlenemezsiniz.

So I'm just I'm just interested.

Yani ben sadece ilgileniyorum.

That's all to find out next week.

Gelecek hafta öğrenmek için hepsi bu.

This is not a criticism

if any of Steve's family are watching and I not I know you are all very highly strung.

Steve'in ailesinden herhangi biri izliyorsa bu bir eleştiri değil ve hepinizin çok gergin olduğunuzu bilmiyorum.

You are highly strung.

Çok gerginsin.

So I'm not criticising it.

O yüzden eleştirmiyorum.

I'm looking forward to eating all of that lovely food.

O güzel yemeklerin hepsini yemeyi dört gözle bekliyorum.

In fact, that's the only reason why I'm coming.

Aslında, gelmemin tek nedeni bu.

To be honest, talking of food, we are talking about eating habits,

Dürüst olmak gerekirse, yemekten bahsetmişken, yeme alışkanlıklarından,

ways of eating food, words

yemek yeme şekillerinden,

that can be used to describe the way we eat.

yemek yeme şeklimizi tarif etmek için kullanılabilecek kelimelerden bahsediyoruz.

And as you know, if you are regular,

Ve bildiğiniz gibi, düzenliyseniz,

if you are a viewer who tunes in every week,

her hafta izleyen bir izleyiciyseniz,

why you know that Mr.

Bay

Steve likes the healthy snacks like this big thing.

Steve'in bu büyük şey gibi sağlıklı atıştırmalıkları sevdiğini neden biliyorsunuz?

Go on, grab hold of it.

Devam et, tut şunu.

You know, both hands, all right,

Biliyorsun, iki elinle, tamam,

that's a yeah.

bu bir evet.

Right. Okay.

Sağ. Tamam aşkım.

Yes. Well, you've got to be careful with bananas.

Evet. Muz konusunda dikkatli olmalısın.

And I like the more unhealthy food like this.

Ve bunun gibi sağlıksız yiyecekleri daha çok seviyorum.

You see, I'm not advertising this product.

Görüyorsunuz, bu ürünün reklamını yapmıyorum. keşke

I wish I was because.

olsaydım çünkü.

Because I would be asking for thousands

Çünkü

of these to be delivered to my house every day.

her gün binlercesinin evime teslim edilmesini isteyecektim.

So. So I'm not I'm not getting paid to show this, but I do like this

Bu yüzden. Bunu göstermek için para almıyorum ama bu

particular snack, this chocolate and orange snack.

özel atıştırmayı seviyorum, bu çikolatalı ve portakallı atıştırmayı.

I noticed earlier that lyric said

Daha önce şarkı sözünün

that he was going to choose a banana over other options.

diğer seçenekler yerine bir muz seçeceğini söylediğini fark ettim.

You do have to be careful bananas, though.

Yine de dikkatli muzlar olmalısın.

I think probably the

Sanırım muhtemelen

they sort of recommend that you don't have more than sort of one a day

günde birden fazla potasyum almamanızı tavsiye ediyorlar

because they contain a lot of potassium,

çünkü çok fazla potasyum içeriyorlar ki

which is good for you, but not in large amounts.

bu sizin için iyi ama büyük miktarlarda değil.

So you can sort of get

Böylece

heart arrhythmias.

kalp aritmileri alabilirsiniz.

Rhythm is if you have too much potassium, is it possible, is it possible to die?

Ritim, çok fazla potasyum varsa, mümkün mü, ölmek mümkün mü?

I don't know whether you would die, but you could get you might I don't know.

Ölür müsün bilmiyorum ama alabilirsin belki de bilmiyorum. Günde altı muz yediğimi söylerseniz,

You might get some effects on your heart rhythm

kalp ritminiz üzerinde bazı etkiler elde edebilirsiniz

if you say you ate six bananas a day. Yes,

. Evet,

I think you would have too much potassium and it can cause problems.

çok fazla potasyum alacağınızı ve sorunlara neden olabileceğini düşünüyorum.

So how do monkeys manage?

Peki maymunlar nasıl idare eder?

Well, maybe their metabolism can cope with it.

Belki metabolizmaları bununla başa çıkabilir.

Well, monkeys probably don't eat that many bananas.

Maymunlar muhtemelen o kadar çok muz yemezler.

We assume they do, but they probably maybe they limit themselves to one a day.

Yaptıklarını varsayıyoruz, ancak muhtemelen kendilerini günde bir tane ile sınırlıyorlar.

Maybe, I don't know.

Belki bilmiyorum.

Maybe they go around telling each other to be careful not to eat too many bananas.

Belki de birbirlerine çok fazla muz yememeye dikkat etmelerini söyleyip duruyorlardır.

By the way, I heard you saying hello, welcoming a lot of people to the live chat earlier.

Bu arada, daha önce bir sürü insanı canlı sohbete davet ederek merhaba dediğinizi duydum.

Yes, a lot of people.

Evet, birçok insan.

But one person, Fatma

Ama bir kişi, Fatma

Fatma Aziz, was feeling sad.

Fatma Aziz, üzgün hissediyordu.

Well, she didn't say hello to them.

Onlara merhaba demedi.

Fatma Aziz.

Fatma Aziz.

So we're going to say hello to you now.

O yüzden şimdi size merhaba diyeceğiz.

Hello, Fatma Aziz.

Merhaba Fatma Aziz.

And we hope you don't feel sad anymore.

Ve umarız artık üzülmezsiniz.

I'm trying to include everyone today I always get told off.

Bugün herkesi dahil etmeye çalışıyorum, her zaman azarlanıyorum.

I don't know how we manage to do this, Steve,

Bunu nasıl başardığımızı bilmiyorum Steve

but we always seem to miss someone on the live chat.

ama canlı sohbette hep birini kaçırıyoruz.

Yes, just. Yeah.

Evet, sadece. Evet.

Vitus is asking where is Tomic?

Vitus, Tomic'in nerede olduğunu soruyor?

I don't know.

Bilmiyorum.

How would we know?

Nasıl bilebiliriz?

We don't know. We don't know.

Bilmiyoruz. Bilmiyoruz.

I don't know where Tomic is. We don't.

Tomic'in nerede olduğunu bilmiyorum. yapmıyoruz.

But presumably he will appear at some point.

Ama muhtemelen bir noktada ortaya çıkacaktır.

What, what do you think we do. We do.

Ne, ne yaptığımızı sanıyorsun? Yaparız.

You think we go round and kidnap some of our viewers

Etrafta dolaşıp bazı izleyicilerimizi kaçırdığımızı

and force them to watch our live stream, although that would that would be a very good idea.

ve onları canlı yayınımızı izlemeye zorladığımızı düşünüyorsunuz, gerçi bu çok iyi bir fikir olurdu.

We haven't seen Pedro either. No.

Pedro'yu da görmedik. Hayır.

So they always seem to come on together.

Yani her zaman bir araya geliyor gibi görünüyorlar.

There's something I think they've got a connexion going on.

Aralarında bir bağlantı olduğunu düşündüğüm bir şey var.

Well, can I say hello to Eddy?

Eddy'ye merhaba diyebilir miyim?

I have not seen you here for a long time.

Seni uzun zamandır burada görmedim.

Hello, Eddy? No.

Alo, Eddy? Hayır.

Wow, it seems like a long time.

Vay canına, uzun bir zaman gibi görünüyor. Amerika

I believe you are watching in the United States.

Birleşik Devletleri'nde izlediğine inanıyorum.

If my memory is serving me correctly today, I'm feeling tired.

Hafızam bugün bana doğru hizmet ediyorsa, kendimi yorgun hissediyorum.

I don't know what happened today, Steve.

Bugün ne oldu bilmiyorum, Steve.

I woke up and I just could not wake up.

Uyandım ve uyanamadım.

I think it's because we ate so much chocolate last night.

Sanırım dün gece çok fazla çikolata yediğimiz için.

We had a binge.

Bir içki içtik.

We went on a binge.

Bir içkiye gittik.

I okay. Don't give those words away just yet.

ben iyiyim Bu sözleri hemen söyleme.

Okay?

Tamam aşkım?

I have I've spent all morning preparing that.

Bütün sabahımı bunu hazırlamakla geçirdim.

But you are right.

Ama haklısın.

We did eat a lot of food last night.

Dün gece çok fazla yemek yedik.

We had Mr. Steve's lovely, delicious.

Bay Steve'in sevimli, lezzetli yemeklerini yedik.

And I wish I wish we could send some of it to you because it's so nice, Mr.

Ve keşke birazını size gönderebilseydik, çünkü çok güzel, Bay

Steve's chilli con carne, which is absolutely incredible.

Steve'in biberli con carne'si, ki bu kesinlikle inanılmaz.

And then last night we decided to eat some chocolate as well.

Sonra dün gece biraz çikolata da yemeye karar verdik.

We ate quite a lot of it.

Oldukça fazla yedik.

Jimmy's here as well.

Jimmy de burada.

Jemmy from Hong.

Hong'dan Jemmy.

From Hong Kong.

Hello. Jemmy.

Hong Kong'dan.

Merhaba. Jemmy.

I don't want to forget anyone today.

Bugün kimseyi unutmak istemiyorum.

He doesn't like bananas.

Muzu sevmez.

I don't.

Yapmıyorum.

We're not starting that again.

Buna tekrar başlamayacağız.

Okay. Well, and so that's interesting.

Tamam aşkım. Bu ilginç.

A lot of people don't like you don't really like fruit at all.

Pek çok insan senin meyveyi gerçekten sevmemenden hoşlanmaz.

Do you talk about your eating habits later?

Daha sonra yeme alışkanlıklarınız hakkında konuşur musunuz?

Yes, I like fruit, but I don't like bananas.

Evet, meyve severim ama muz sevmem.

It's I think it's the.

Bence bu.

Do you remember that time on on on here

when you gave me a banana to eat and I couldn't eat it?

Bana yemem için bir muz verdiğin ve ben yiyemediğim o zamanı hatırlıyor musun?

It was disgusting.

İğrençti. Mutlaka

There is something

I don't think it's necessarily the taste of a banana, but it's it's the feeling in your mouth.

bir muzun tadı olduğunu düşünmediğim bir şey var, ama o ağzınızdaki his.

It feels really strange.

Gerçekten garip hissettiriyor. Sanki

It feels as if it should not be in your mouth.

ağzınızda olmaması gerekiyormuş gibi hissettiriyor.

Oh, Andy is in Glasgow.

Oh, Andy Glasgow'da.

Oh, Glasgow was in the US but now home in Glasgow.

Oh, Glasgow ABD'deydi ama şimdi evi Glasgow'da.

You are back in Scotland.

İskoçya'ya geri döndün.

I hope the weather is okay there because what are the best places to go?

Umarım hava orada iyidir çünkü gidilecek en iyi yerler neresidir?

By the way, if you don't like hot weather, Scotland is a pretty good place

Bu arada, eğer sıcak havayı sevmiyorsanız, İskoçya

to go even during the summer because the temperature is always fairly moderate.

yaz aylarında bile gitmek için oldukça iyi bir yer çünkü sıcaklık her zaman oldukça makul.

However, it tends to be.

Ancak olma eğilimindedir.

One of the problems if you go to Scotland is there are lots of mosquitoes.

İskoçya'ya giderseniz sorunlardan biri çok fazla sivrisinek olmasıdır.

You have to deal with those as well.

Bunlarla da uğraşmak zorundasın.

Not in Glasgow but not in Glasgow.

Glasgow'da değil ama Glasgow'da değil.

Nothing survives in Glasgow.

Glasgow'da hiçbir şey hayatta kalamaz.

I don't know whether you know that Glasgow.

Glasgow'u biliyor musunuz bilmiyorum.

I think is one of the most unhealthy places to live in.

Bence yaşamak için en sağlıksız yerlerden biri. Birleşik

The UK so often comes up in surveys

Krallık anketlerde sık sık Birleşik

as having a very one of the lowest life

expectancies of any town in the UK.

Krallık'taki herhangi bir kasabanın en düşük yaşam beklentilerinden birine sahip olarak çıkıyor.

There are other towns, but

Başka kasabalar da var, ancak

the northern towns quite often tend to have the lowest

kuzey kasabaları genellikle Glasgow'da en düşük

life expectancy in Glasgow is one of them.

yaşam beklentisine sahip olma eğilimindedir ve bunlardan biridir.

Lots of factors involved there.

Orada birçok faktör rol oynuyor.

We won't go into it.

Biz buna girmeyeceğiz.

But just to point out, so maybe as a you know,

Ama sadece belirtmek için, yani belki bir bildiğin gibi,

if you want to live a long life,

uzun bir hayat yaşamak istiyorsan,

maybe time to think about moving out.

belki taşınmayı düşünmenin zamanı gelmiştir.

Do you think

do you think it has a connexion with the type of food that's eaten?

Bunun yenen yemeğin türü ile bir bağlantısı olduğunu düşünüyor musunuz ?

Well, it could be it could be the food.

Şey, yemek olabilir.

It could be the alcohol.

Alkol olabilir.

It could be general living conditions.

Genel yaşam koşulları olabilir.

It could be poverty.

Yoksulluk olabilir.

It could be a whole lot of things, though life

Yaşam

expectancy is not often associated with a number of different factors.

beklentisi genellikle bir dizi farklı faktörle ilişkilendirilmese de, pek çok şey olabilir.

Can I just say that there are other terrible places to live in the UK?

Birleşik Krallık'ta yaşanacak başka korkunç yerler olduğunu söyleyebilir miyim?

Many, many other places that are awful

and have a short life expectancy besides Glasgow.

Glasgow'un yanı sıra korkunç ve kısa bir yaşam beklentisi olan birçok başka yer.

So we're not picking on Glasgow thinking I was just taking on it because

Yani

Andy happens to live in Glasgow.

Andy Glasgow'da yaşıyor diye Glasgow'u ele aldığımı düşünerek Glasgow'u seçmiyoruz.

So I just thought point out that fact.

Ben de bu gerçeği belirtmeyi düşündüm.

It used to be.

Eskiden öyleydi.

It probably still is, but it certainly used to be

Muhtemelen hala öyle, ama kesinlikle en

one of the towns with the lowest life expectancy.

düşük yaşam beklentisine sahip kasabalardan biriydi.

And maybe, maybe it isn't now I don't think it will have improved very much.

Ve belki, belki şimdi değil, çok iyileşeceğini düşünmüyorum.

Okay.

Tamam aşkım.

I didn't realise you were such an expert.

Bu kadar uzman olduğunu bilmiyordum.

Well, I just have, you know, I read these surveys,

Şey, ben sadece, bilirsiniz, bu anketleri okudum,

but Sardinia is where it has the longest life expectancy.

ama Sardinya en uzun yaşam beklentisinin olduğu yer .

So says Vittoria. Oh,

Vittoria böyle diyor. Oh,

so everyone, let's all go to Sardinia

millet, hadi hep birlikte Sardinya'ya gidelim

and have a very long and lovely life.

ve çok uzun ve güzel bir hayat yaşayalım. Sardinya'da

It sounds like a nice place to live

yaşamak için güzel bir yer gibi geliyor

in Sardinia.

. Kulağa

It sounds like a like a nice, relaxed

güzel, rahat bir

way of life.

yaşam tarzı gibi geliyor. Bir

Lots of Mediterranean food, healthy food.

sürü Akdeniz yemeği, sağlıklı yemek.

I think that's what. Yes.

Bence bu ne Evet.

And we will talk about this later on.

Ve bunun hakkında daha sonra konuşacağız.

Different types of habits, different habits that different people have depending

Farklı türde alışkanlıklar, dünyanın neresinde olduklarına bağlı olarak farklı insanların sahip olduğu farklı alışkanlıklar

on where they are in the world and lots of other words as well

ve bu şeyle bağlantılı pek çok başka kelime

connected to that thing.

.

Going back to Glasgow, they're very tough in Glasgow Harbour and the women,

Glasgow'a geri dönersek, Glasgow Limanı'nda çok sertler ve kadınlar,

they're very tough, tough, sort of hard talking

çok sert, sert, Glasgow'daki sert insanlarla konuşmakta biraz zor,

to tough people in Glasgow,

you know, it's sort of a bit like Manchester in a way.

bilirsiniz, bir bakıma Manchester'a benziyor.

Manchester is known for being, you know, tough.

Manchester sertliğiyle tanınır.

Really? Yeah.

You don't you don't mess around with people from Glasgow so, you know, when I think of a place

Gerçekten mi? Evet. Glasgow'lu

insanlarla uğraşmazsın yani, bilirsin,

that's tough and and everyone is is tough

sert ve herkesin sert

and strong, I always think of places like Liverpool as well.

ve güçlü olduğu bir yer düşündüğümde, her zaman Liverpool gibi yerleri de düşünürüm.

I don't think they take any nonsense in Liverpool.

Liverpool'da saçma sapan şeyleri kabul ettiklerini düşünmüyorum.

Glaswegians are cool.

Glasweg'liler havalı.

If you're from Glasgow, you're called Glaswegians

Glasgow'luysanız, size Glaswegianlar denir

and they're known for being

ve onlar

sort of hard talking, hard drinking, no nonsense, tough.

sert konuşmaları, içki içmeleri, saçma sapan ve sert olmaları ile tanınırlar.

You don't mess with people from Glasgow that might explain the short lifespan

Glasgow'lu insanlarla uğraşmak,

it'd be if they were all busy beating each other up.

birbirlerini dövmekle meşgul olsalardı kısa ömürlerini açıklayabilir.

Maybe. Perhaps, yes.

Belki. Belki, evet.

But yes, I had a boss

Ama evet, yaklaşık 30 yıl öncesine

from a previous company going back

dayanan önceki bir şirketten bir patronum vardı

nearly 30 years.

.

He was the sales director and he was from Glasgow and

Satış direktörüydü ve Glasgow'luydu ve

you know he, he, he just called a spade a spade. Yes.

bilirsiniz, o, o, sadece maça dedi. Evet.

No nonsense, no nonsense.

Saçmalık yok, saçmalık yok.

Just got on with it.

Sadece devam ettim.

But my goodness, could he drink.

Ama aman tanrım, içebilir miydi?

Thank you. Die brings about 50.

Teşekkür ederim. Ölüm yaklaşık 50 getiriyor.

Okay, well, there you go.

Tamam, peki, işte başlıyoruz.

Proving the point again.

Konuyu tekrar kanıtlamak.

He was he was great.

O harikaydı.

He was great. He was such a character.

O harikaydı. O öyle bir karakterdi ki. Oldukça düzenli olarak

He used to

say we'd have sales conferences

satış konferansları yapacağımızı

quite regularly and he would just get on.

ve öylece anlaşacağını söylerdi.

All the directors did every conference.

Tüm yönetmenler her konferansı yaptı.

They just used to get so drunk.

Eskiden çok sarhoş olurlardı.

And in fact, you couldn't go to bed.

Ve aslında, yatağa gidemezdin.

You weren't allowed to go to bed

until the sales

Satış

director had literally gone unconscious and be taken to bed.

müdürü kelimenin tam anlamıyla bayılana ve yatağa götürülene kadar yatağa gitmenize izin verilmiyordu.

I wonder what you're going to say.

Ne söyleyeceğini merak ediyorum.

You drink so much, you went unconscious, and then when that happened, you could go to bed.

O kadar çok içiyorsun ki, bilincini kaybettin ve bu olduğunda yatağa gidebilirdin. Steve'in şu an için çalıştığı

Can I just say this is not the company that Steve's works for now?

şirketin bu olmadığını söyleyebilir miyim ?

No. Things have changed over the years now.

Hayır. Yıllar geçtikçe işler değişti.

You offer, you know, health and safety and and duty of care companies are not allowed

Sağlık ve güvenlik sunuyorsunuz ve bakım şirketlerinin

to let you get really drunk in conferences anymore

artık konferanslarda gerçekten sarhoş olmanıza izin vermelerine izin verilmiyor

because if you've got to drive back the next day, they could be responsible. Yes.

çünkü ertesi gün arabayla geri dönmek zorunda kalırsanız, sorumlu olabilirler. Evet.

If you were to be over the limit, you know what it's like nowadays.

Eğer sınırı aşarsan, bugünlerde nasıl bir şey olduğunu bilirsin.

Everyone sues each other, whatever it is.

Ne olursa olsun herkes birbirini dava ediyor.

So I suppose so as of yet.

Yani henüz öyle olduğunu varsayıyorum.

You have to move on. Steve It was hilarious. It really was.

Hareket etmen lazım. Steve Çok komikti. Gerçekten öyleydi.

You had lots of stories about that, about that, my time well made.

Bununla ilgili, bununla ilgili, benim zamanımla ilgili birçok hikayen vardı .

Maybe, maybe you can tell those later on when you're upstairs. So

Belki, belki bunları daha sonra üst kattayken söyleyebilirsin. Bu yüzden

I'll write a book.

bir kitap yazacağım.

Mr. Steve We have lots of things to talk about.

Bay Steve Konuşacak çok şeyimiz var.

Would you like to talk about something a a bit sad because today is a sad anniversary.

Biraz üzücü bir şeyden bahsetmek ister misiniz çünkü bugün üzücü bir yıl dönümü.

Sad anniversary.

Hüzünlü yıldönümü.

Steve It's a sad anniversary because today, this day

Steve Üzücü bir yıl dönümü çünkü bugün, 1980'de bu gün

in 1980, the world of entertainment lost

, eğlence dünyası

a big star in 1980, way back in 1980, in fact, two

1980'de büyük bir yıldızını kaybetti, aslında 1980'de

two big stars actually passed away in 1980,

iki büyük yıldız aslında 1980'de öldü,

including John Lennon, of course, who was shot dead.

John Lennon da dahil tabii ki kim vurularak öldürüldü.

But we also have this guy.

Ama bizde de var bu adam.

He died on this day in 1980.

1980 yılında bugün öldü.

What a talented man.

Ne yetenekli bir adam.

Many films, many disguises, many characters.

Birçok film, birçok kılık değiştirme, birçok karakter.

He started out on radio and then he tried to get into television.

Radyoculuğa başladı ve sonra televizyona girmeye çalıştı.

It took him a long time to get into TV.

Televizyona girmesi uzun zaman aldı.

And then also he eventually got into movies as well.

Ve sonra sonunda filmlere de girdi.

And most people will recognise him from the Pink

Ve çoğu insan onu

Panther movies playing in Spectacles.

Spectacles'ta oynayan Pembe Panter filmlerinden tanıyacaktır.

So of course we are talking about the late great

Tabii ki,

Peter Sellers passed away

from a heart attack on this day in 1980.

1980'de bugün kalp krizinden vefat eden büyük Peter Sellers'tan bahsediyoruz.

Only 54.

Sadece 54.

Isn't that tragic?

Bu trajik değil mi?

He looked a lot older than his years. People.

Yaşından çok daha yaşlı görünüyordu. İnsanlar.

Did you look older than that? Yes. In those days.

Bundan daha yaşlı mı görünüyordun? Evet. Bu günlerde.

Well, another subject.

Pekala, başka bir konu.

Well, well, one of the problems he had ill health for many, many years.

Pekala, uzun yıllar boyunca sağlığının kötü olduğu sorunlardan biri.

So he did have quite a few heart attacks in his life.

Yani hayatında epeyce kalp krizi geçirdi.

And he did age prematurely.

Ve erken yaşlandı.

And I have no doubt, you know this Steve already, but

Ve hiç şüphem yok, bu Steve'i zaten tanıyorsun, ama

if you have ill health through your life, it does age you.

hayatın boyunca sağlığın bozuksa, bu seni yaşlandırıyor. Size

It can make you a lot of heart attacks.

birçok kalp krizi geçirtebilir.

So he did by the time he was 54, he looked about 64 or nearly 70.

54 yaşına geldiğinde öyle yaptı, 64 ya da neredeyse 70 gibi görünüyordu.

He did he did look quite old, but it's quite sad.

Oldukça yaşlı görünüyordu, ama bu oldukça üzücü.

But a very complex man, not an easy man

Ama çok karmaşık bir adam, geçinilmesi kolay bir adam değil

to get along with, but a comedy genius.

ama bir komedi dehası.

And I always find this strange, Steve, people who are funny,

Ve ben bunu her zaman garip bulurum Steve, komik insanlar,

maybe they are a comedian or a comedy actor.

belki bir komedyen ya da komedi oyuncusudurlar.

They often seem to have a troubled character or that their way of living

Çoğu zaman sorunlu bir karaktere sahip gibi görünürler ya da onların yaşama biçimleri

or their way of dealing with problems, it always seems to be much more difficult.

ya da sorunlarla baş etme biçimleri her zaman çok daha zor görünür.

So Peter Sellers, it's well known that he dealt with

Peter Sellers,

depression and self-doubt out

depresyonla, kendinden şüphe duymayla

and also drug abuse, alcohol abuse.

ve ayrıca uyuşturucu ve alkol kötüye kullanımıyla uğraştığı iyi biliniyor.

All of these things were there.

Bunların hepsi oradaydı.

But people still say that he was a comedy genius.

Ama insanlar hala onun bir komedi dehası olduğunu söylüyor.

And it is strange how that happens, how that can actually be true.

Ve bunun nasıl olması, bunun nasıl gerçekten doğru olabilmesi garip. Komik

A person who is funny, a person who spreads joy and laughter.

bir insan , neşe ve kahkaha saçan bir insan.

And we know many comedians who are like that.

Ve böyle olan birçok komedyen tanıyoruz.

I think also I think Jim Carrey is very similar to that.

Jim Carrey'in de buna çok benzediğini düşünüyorum.

I think he's quite a deep, thoughtful and maybe even a troubled person

Bence o, büyük ekran kişiliklerinden uzakta oldukça derin, düşünceli ve hatta belki de sorunlu bir insan

away from his big screen personas.

.

Were they healthy eaters then?

O zaman sağlıklı yiyiciler miydiler?

Well, I'm not sure if they were healthy eaters, but not healthy think is appear that they were very complex.

Sağlıklı beslenip beslenmediklerinden emin değilim, ama çok karmaşık olduklarına dair sağlıklı bir düşünce yok.

So there are many comedians I can think of at least two more

Bu yüzden, hayatı sıkıntılı olan en az iki tane daha sayabileceğim birçok komedyen var

who had troubled lives.

.

Tony Hancock, another British comedian, very famous on the radio

Bir başka İngiliz komedyen Tony Hancock, radyoda

and for a short time on television, also another troubled person.

ve kısa bir süre televizyonda çok ünlü, yine bir belalı insan.

But funny and I don't know why this is.

Ama komik ve bunun neden olduğunu bilmiyorum.

There is that cliche, isn't there, Steve? The sad clown,

Bir klişe var, değil mi Steve? Üzgün ​​palyaço,

the clown who is

making others laugh but themselves, they don't feel happy.

kendisi dışında başkalarını güldüren palyaço, kendilerini mutlu hissetmiyorlar.

They have their own personal doubts.

Kendi kişisel şüpheleri var.

And you going anyway with this, Mr.. Don't know.

Ve yine de bununla gidiyorsun, Bay.. Bilmiyorum.

I just think it's an interesting subject.

Sadece ilginç bir konu olduğunu düşünüyorum.

I'm not going anywhere by.

Hiçbir yere gitmiyorum.

Where do you want me to go? To know?

Nereye gitmemi istiyorsun? Bilmek?

I thought you brought this up for a reason.

Bunu bir sebeple gündeme getirdiğini sanıyordum.

No, no, as well.

Hayır, hayır, aynı zamanda.

Because Peter Sellers died today in 1980.

Çünkü Peter Sellers bugün 1980'de öldü.

That's literally what I have been talking about.

Ben de tam anlamıyla bundan bahsediyordum.

I'm not sure if you've been listening to the last 30 or 42 years.

Son 30 veya 42 yıldır mı dinliyorsunuz bilmiyorum.

Yes, a long time ago.

Evet, uzun zaman önce.

But people still talk about his movies and

Ama insanlar hala onun filmleri hakkında konuşuyor ve

all of his is is great characters that he played.

onun tüm özellikleri oynadığı harika karakterler.

He was the master of disguise.

Kılık değiştirme ustasıydı.

I think that is one of the secrets of being a good actor, isn't it, Steve?

Bence bu iyi bir oyuncu olmanın sırlarından biri, değil mi Steve?

You can actually change your whole personality to something else.

Aslında tüm kişiliğinizi başka bir şeye dönüştürebilirsiniz.

Yes. I don't know whether anybody watching will remember Peter Sellers.

Evet. İzleyenler Peter Sellers'ı hatırlar mı bilmiyorum.

Hopefully, if you're over 40, I would imagine a lot of people I think everyone but him.

İnşallah 40 yaşının üzerindeysen bir sürü insan hayal ederdim sanırım onun dışında herkes.

Yes, the Pink Panther, he is hilarious.

Evet, Pembe Panter, çok komik. Şu anda

I would imagine everyone watching at the moment knows all about it.

izleyen herkesin her şeyi bildiğini hayal ediyorum.

Good. Meaning good.

İyi. Anlamı iyi.

I Do you have a licence for that Minky.

O Minky için ehliyetin var mı?

Yes, it is.

To take the mickey the fun out of you to take

Evet öyle.

Mickey'i eğlencenizden çıkarmak için

make a joke out of the French accent.

Fransız aksanıyla şaka yapın.

Well, it was a people speak.

Bu bir halk konuşmasıydı.

Yes, it was a character.

Evet, bir karakterdi.

The character. Exactly. Yes. But very funny.

Karakter. Kesinlikle. Evet. Ama çok komik.

I don't I don't think he was being insulting towards the French because the French love it as well.

Fransızları da sevdiği için Fransızlara hakaret ettiğini düşünmüyorum.

The French embrace that sort of thing.

Fransızlar bu tür şeyleri benimsiyor.

So the French the French do have a sense of humour as well,

Yani Fransızların da bir mizah anlayışı var,

although there was a terrible version of the Pink Panther later

ancak daha sonra Steve Martin ile Pembe Panter'in korkunç bir versiyonu vardı

with Steve Martin, which to be honest with you, is not very good.

, ki bu size karşı dürüst olmak gerekirse, pek iyi değil.

There is only one Pink Panther and that is Peter Sellers.

Sadece bir Pembe Panter var, o da Peter Sellers.

I hate that when another person tries

Başka birinin

to do something that is iconic, but I find that amazing.

ikonik bir şey yapmaya çalışmasından nefret ediyorum ama bunu harika buluyorum.

I find that quite interesting that people who are funny or witty

Komik ya da esprili olan

or are able to make other people laugh

ya da diğer insanları

quite often are not happy people themselves very interesting.

oldukça sık güldürebilen insanların kendilerinin mutlu insanlar olmamasını oldukça ilginç buluyorum.

Perhaps they use humour to try and cheer themselves up their way of coping.

Belki de başa çıkma yollarını denemek ve neşelendirmek için mizahı kullanırlar .

Well, that's what happened many comedians do in their young life.

Pek çok komedyenin genç hayatlarında yaptığı şey buydu.

Don't know, I suppose they make their classmates laugh as a self defence

Bilmiyorum, nefsi müdafaa olarak sınıf arkadaşlarını güldürüyorlar

and then they become addicted to it.

ve sonra bağımlısı oluyorlar herhalde.

It is another way of living because your your deep

Bu başka bir yaşam biçimidir çünkü derin

character is something you don't want to show.

karakteriniz, göstermek istemediğiniz bir şeydir.

So you wear a mask.

Yani bir maske takıyorsun.

I think that's also what Peter Sellers said.

Peter Sellers'ın da söylediğini düşünüyorum. Bir karakteri

He said he wasn't really anyone unless he was playing a character, so that was part of it.

oynamadığı sürece gerçekten hiç kimse olmadığını söyledi , yani bu onun bir parçasıydı.

That's how I feel on the stage. I need to be playing a character.

Sahnede böyle hissediyorum. Bir karakteri oynamam gerekiyor.

I get out of myself, you know, I don't like singing songs when it's just me.

Kendimden sıyrılırım, bilirsiniz, sadece ben varken şarkı söylemeyi sevmem.

I'm just me.

I like to be doing it within a character.

Ben sadece benim.

Bunu bir karakter içinde yapmayı seviyorum.

Yeah, it's because I can relax more than

Evet, Hint yemeklerinden daha çok rahatlayabildiğim için

do we like Indian food.

.

We do.

Yaparız.

We had the most amazing Indian meal last week from Mega.

Geçen hafta Mega'dan en harika Hint yemeğini yedik.

You see Mega Kakkar

Mega Kakkar'ın

asks us, Do we like Indian food?

bize Hint yemeklerini sever miyiz diye sorduğunu görüyorsunuz.

Yes, we do.

Evet yaparız.

Yes, we do.

Evet yaparız.

I could literally live if I could choose.

Seçebilseydim gerçekten yaşayabilirdim.

If I could choose

food to eat, I could only have one.

Yemek için yiyecek seçebilseydim, sadece bir tane alabilirdim.

All my life would be Indian food.

Tüm hayatım Hint yemeği olurdu.

I give up fish and chips, porridge, everything.

Balık ve cipsten, yulaf lapasından, her şeyden vazgeçiyorum.

As long as I could eat Indian food.

Hint yemeği yiyebildiğim sürece.

I think curry is more.

Bence köri daha çok.

I'm trying to choose my words carefully here.

Burada kelimelerimi dikkatli seçmeye çalışıyorum.

I think it's more sophisticated curry than what

I would call British food, like fish and chips.

Balık ve cips gibi İngiliz yemeği dediğimden daha sofistike bir köri olduğunu düşünüyorum.

I never think fish and chips is sophisticated or something

Fish and chips'in sofistike olduğunu veya

that you would go out and really enjoy as if you were going out for a romantic meal.

dışarı çıkıp romantik bir yemek yiyormuş gibi gerçekten keyif alacağınız bir şey olduğunu asla düşünmüyorum.

No one ever goes to a posh restaurant and orders fish and chips.

Hiç kimse lüks bir restorana gidip balık ve patates kızartması sipariş etmez.

I do know.

Biliyorum.

But you know what I mean when I say posh, I mean.

Ama havalı dediğimde ne demek istediğimi biliyorsun, demek istiyorum.

I mean, like the Savoy or the places that you have to almost

Demek istediğim, Savoy veya

take out another mortgage to eat, and so that sort of thing.

yemek yemek için neredeyse başka bir ipotek almanız gereken yerler gibi ve bu tür şeyler.

But we have the most delicious

Ama

the absolutely most delicious

Indian curry last week with our friend Martin.

geçen hafta arkadaşımız Martin ile en lezzetli, kesinlikle en lezzetli Hint körisini yaptık.

We did.

Yaptık.

The problem is, though, not the problem, but

Sorun şu ki sorun değil ama İngiltere'deki

Indian food

served to British people in Indian restaurants

Hint restoranlarında İngilizlere sunulan Hint yemekleri

in the UK isn't the same as Indian food.

Hint yemekleriyle aynı değil.

How Indians would cook it, it's sort of westernised,

Kızılderililer onu nasıl pişirirdi, bir nevi batılılaşmış,

so there's a lot more fat in it and heavy thick

bu yüzden onu daha lezzetli hale getirmeye çalışmak için çok daha fazla yağ ve ağır kalın

sauces to try and make that more palatable.

soslar var.

What they what Indians think that English people want to eat.

Hintlilerin İngilizlerin yemek istediğini düşündükleri şey. Bu

So forget curry also cook.

yüzden köriyi de pişirmeyi unutun.

Curry also is made in Pakistan.

Köri de Pakistan'da yapılır.

We have Bengali.

Bengalcemiz var.

So lots of different styles of dish as well.

Pek çok farklı yemek tarzı da.

So not only India, but that sort of meal, that sort of food with all of those lovely herbs.

Yani sadece Hindistan değil, bu tür bir yemek, tüm bu güzel bitkilerle birlikte bu tür yiyecekler.

Spicy food. Yes.

Baharatlı yemek. Evet.

I mean, Indonesia, that's similar, isn't it?

Yani, Endonezya, bu benzer, değil mi?

It's sort of that style of food in Malaysia.

Malezya'da bir çeşit yemek tarzı.

They've got their own forms of curry.

Kendi köri biçimleri var.

We used to eat lots of those. Yes.

Bunlardan çok yerdik. Evet.

And even that even that is influenced by Indian cuisine.

Hatta o bile Hint mutfağından etkilenmiş.

Yes. So it's amazing.

Evet. Yani bu harika.

So if I could choose one type of food to eat

Yani hayatımın geri kalanında yemek için bir tür yemek seçebilseydim

for the rest of my life, it would be Indian food. Hmm.

, bu Hint yemeği olurdu. Hmm.

Definitely. Very nice. And I particularly like

Kesinlikle. Çok güzel. Ve ben özellikle mercimek, pilav gibi

vegetarian Indian food I daal

vejetaryen Hint yemeklerini severim

lentils, rice.

.

It's okay.

Sorun değil.

I'm feeling hungry.

Acıkmış hissediyorum.

Mr. Duncan, I thought you were going into mine there.

Bay Duncan, benimkine gireceğinizi sanıyordum.

I thought you stuck to mine things. Oh,

Benim eşyalarıma yapıştığını sanıyordum. Hoş

welcome, everyone.

geldiniz millet.

If you're just joining us, this is English addict.

Bize yeni katılıyorsanız, bu bir İngiliz bağımlısıdır.

This is a new way to learn English.

Bu, İngilizce öğrenmenin yeni bir yoludur.

When I say new, can you believe I've been doing my live streams

Yeni derken canlı yayınlarımı altı yıldır yapıyorum inanabiliyor musunuz

for six years?

?

Six years I've been doing this live.

Altı yıldır bunu canlı yapıyorum.

And of course, my recorded lessons

Ve tabii ki

I've been doing for nearly 16 years

yaklaşık 16 yıldır yaptığım kayıtlı derslerim

and I still haven't received my play button.

ve hala play butonum elime ulaşmadı.

By the way, a lot of people are asking, Mr.

Bu arada, birçok kişi soruyor Bay

Duncan, have you received your award from YouTube?

Duncan, YouTube'dan ödülünüzü aldınız mı?

The answer is, no, I haven't.

Cevap, hayır, yapmadım.

I don't think I will.

Yapacağımı sanmıyorum.

Sir, please, let's start a petition for Mr. Duncan.

Efendim, lütfen, Bay Duncan için bir imza kampanyası başlatalım.

And you didn't get your silver one for 500 now.

Ve şimdi gümüşünü 500'e almadın.

100,000.

100.000.

Now, you didn't get that is the one for 500,000.

Şimdi, bunun 500.000 için olan olduğunu anlamadın.

There isn't, but you did. So they owe you two.

Yok ama sen yaptın Yani size borçlular.

So, you know, please message YouTube and say, why hasn't Mr.

Yani, lütfen YouTube'a mesaj atın ve neden Bay

Duncan had his silver and his gold buttons? Yes.

Duncan'ın gümüş ve altın düğmelerinin olmadığını söyleyin. Evet.

For 100,000 and then 1 million.

100.000 ve sonra 1 milyon için.

Which of you owe Mr. Duncan?

Hanginizin Bay Duncan'a borcu var?

Yes. We passed to pay up.

Evet. Ödemeyi geçtik.

We passed 1 million subscribers about three weeks ago, and I still haven't received anything,

Yaklaşık üç hafta önce 1 milyon aboneyi geçtik ve hala hiçbir şey almadım,

not even an email, not even something that says, Hello, Mr.

ne bir e-posta, ne de "Merhaba Bay Duncan" yazan bir şey

Duncan.

.

Congratulations. Well done from YouTube.

Tebrikler. YouTube'dan aferin.

No, nothing.

Hayır, hiçbir şey.

Not it's not a sausage, not a rusia a.k.a Claudia.

Sosis değil, Rusya, namı diğer Claudia değil.

Oh, Claudia is still here because Claudia

Oh, Claudia hala burada çünkü Claudia

is having another birthday party today, and that's one another.

bugün başka bir doğum günü partisi veriyor ve bu birbirimiz için.

She's having breakfast porridge

Kahvaltıda yulaf lapası

and half an apple.

ve yarım elma yiyor.

What do I have every morning, Mr. Duncan?

Her sabah ne yerim Bay Duncan?

The Mr.

Bay

Steve has quite often you have porridge in the morning.

Steve, sabahları size sık sık yulaf lapası veriyor.

I do.

Evet.

And you have babies some.

Ve bazı bebeklerin var. Yaban mersini mi

Is it blueberries?

?

Sometimes I put blueberries in it.

Bazen içine yaban mersini koyuyorum.

Other times I put prunes and eggs, you know, to help with the old evacuation.

Diğer zamanlarda eski tahliyeye yardımcı olmak için kuru erik ve yumurta koyarım .

Just the words just the word prunes

Sadece kelimeler sadece erik kelimesi kuru erik

the word prune makes me not want to eat prunes.

kelimesi bende kuru erik yemek istememe neden oluyor. Yulaf

The great thing about porridge is you're going to

lapası ile ilgili harika olan şey

have a, you know, average sized bowl of

, bilirsiniz, ortalama büyüklükte bir kaseye sahip olacaksınız

and when we say porridge, I mean the proper porridge, oats.

ve yulaf lapası dediğimizde, uygun yulaf lapasını kastediyorum.

Okay, not this not not the.

Tamam, bu değil, bu değil.

What's that one that used to just stir with hot milk?

Eskiden sıcak sütle karıştıran da ne?

What you mean ready?

ne demek hazır?

Ready. Break.

Hazır. Kırmak.

That's not proper.

Bu uygun değil.

Do not, do not criticise. Ready, break.

Yapma, eleştirme. Hazır ol, ara ver. Bir tencerede

I mean proper old fashioned porridge oats in a saucepan, milk.

uygun eski moda yulaf lapası demek istiyorum , süt.

Or you can put it in the microwave.

Veya mikrodalgaya koyabilirsiniz.

I don't like microwave porridge. It tastes funny.

Mikrodalga yulaf lapasını sevmiyorum. Komik tadı var.

Okay. Tastes doesn't.

Tamam aşkım. Tatlar değil. Bu

So I always stir it in the saucepan

yüzden her zaman tencerede karıştırırım

and it's.

ve olur.

You don't feel hungry

for the rest of the morning.

Sabahın geri kalanında aç hissetmiyorsunuz.

Yes. I never feel as though I want to have any snacks or anything.

Evet. Hiçbir zaman bir şeyler atıştırmak veya başka bir şey yemek istiyormuş gibi hissetmiyorum. Bir

It just sort of I know it sort of sits in your stomach and just sort of.

nevi midenizde oturduğunu biliyorum ve bir nevi.

Okay, okay.

Tamam tamam.

Steve, we've got we've got a lot of reaction, by the way, to Peter Sellers and also the campaign

Steve, bu arada, Peter Sellers'a ve

to get my my silver and gold buttons.

gümüş ve altın düğmelerimi alma kampanyama çok tepki aldık.

People saying, why are you talking about Peter Sellers?

İnsanlar, neden Peter Sellers'tan bahsediyorsun diye soruyorlar.

Well, if you've been watching. Yes.

Peki, eğer izliyorsan. Evet.

And if people are on it, then they'll know why,

Ve eğer insanlar bunun üzerindeyse, o zaman nedenini bilecekler

because they obviously heard me talk about it for them to comment on it.

çünkü yorum yapmaları için benim onun hakkında konuştuğumu duymuşlar.

So hashtag yes.

Yani hashtag evet.

We're going to start a hashtag hashtag.

Bir hashtag hashtag'i başlatacağız.

Where is Mr.

Bay

Duncan's button?

Duncan'ın düğmesi nerede?

Or that might be taken the wrong way.

Ya da bu yanlış bir şekilde alınabilir.

What's what it.

Well, I don't understand what a hashtag is used for.

nedir o ne

Peki, bir hashtag'in ne için kullanıldığını anlamıyorum.

Well, the hashtag that you go, that's a hashtag.

Gittiğiniz hashtag, bu bir hashtag.

I know what it is.

But what's it?

Bunun ne olduğunu biliyorum.

Ama nedir?

You know, I'm just about to explain it.

Biliyor musun, şimdi açıklamak üzereyim.

Just let me finish my sentence.

Sadece cümlemi bitirmeme izin ver.

I'll be very nice if you do a hashtag as a way of marking something

for other people to see as a reference

Diğer insanların

to a movement or cause or a key word.

bir harekete, amaca veya anahtar bir kelimeye referans olarak görmesi için bir şeyi işaretlemenin bir yolu olarak bir hashtag yaparsanız çok memnun olurum.

That's it.

Bu kadar.

So I don't understand how it works.

Yani nasıl çalıştığını anlamıyorum.

Well, I've just told you, you put it in front of of a phrase or a word,

Peki, size biraz önce söyledim, bir cümlenin veya kelimenin önüne koyarsınız

and then it can be easily found on the Internet.

ve sonra internette kolayca bulunur.

So when another person enters that word or phrase, it will come up

Bu nedenle, başka bir kişi o kelimeyi veya cümleyi girdiğinde,

because it's been flagged or marked.

işaretlendiği veya işaretlendiği için ortaya çıkacaktır.

But why wouldn't it come up anyway?

Ama yine de neden gündeme gelmesin?

It wouldn't because there are millions of words in the English language.

Olmazdı çünkü İngilizcede milyonlarca kelime var .

So that is a way of marking a certain phrase or sentence

Bu,

to make sure it's easy or easier to find or reference.

bulmanın veya başvurmanın kolay veya daha kolay olduğundan emin olmak için belirli bir ifadeyi veya cümleyi işaretlemenin bir yoludur.

So that's the reason why modern social media often uses

Modern sosyal medyanın sık sık hashtag kullanmasının nedeni budur

hashtags, because it's much easier

çünkü

to find the information or the subject or the cause.

bilgiyi, konuyu veya nedeni bulmak çok daha kolaydır.

You mean if somebody's searching, you mean that you are interested in? Yes.

Yani biri arıyorsa, ilgilendiğinizi mi söylüyorsunuz? Evet.

So if you say, okay, so if somebody sounds it, you're still want me to Mr.

Yani, tamam dersen, biri ses çıkarırsa, yine de Bay

Duncan's go button? Yes.

Duncan'ın git düğmesine gitmemi istiyor musun? Evet.

So why why putting a hashtag in front of it, why does that make it so then?

Peki neden önüne bir hashtag koyuyorsun, o zaman neden böyle oluyor?

Because a hashtag will will then make that into something else,

Çünkü bir hashtag bunu başka bir şeye,

something that's easy to recognise, and it will come up

tanınması kolay bir şeye dönüştürecek ve

on other searches instantly.

anında diğer aramalarda çıkacaktır.

So random words won't because there are millions of words.

Yani rastgele kelimeler olmayacak çünkü milyonlarca kelime var.

So what the hashtag does, it allows you to tag

Yani hashtag'in yaptığı şey,

that phrase and make it easier to find.

o cümleyi etiketlemenize ve bulunmasını kolaylaştırmanıza olanak tanır.

And also it will come up in other searches.

Ayrıca diğer aramalarda da karşınıza çıkacaktır.

It's used very often on Instagram and also Twitter.

Instagram'da ve ayrıca Twitter'da çok sık kullanılır.

So Twitter, to be honest, Twitter

Yani Twitter, dürüst olmak gerekirse, Twitter

have made the hashtag its own, to be honest.

hashtag'i kendi hashtag'i haline getirdi, dürüst olmak gerekirse.

So everything on Twitter relies on hashtags.

Yani Twitter'daki her şey hashtag'lere dayanıyor.

So the hashtag hashtag, where's where is Mr.

Peki hashtag hashtag'i, Bay Bay

Mr. Duncan's button?

Duncan'ın düğmesi nerede?

You see that Rosa started that hashtag.

Rosa'nın o hashtag'i başlattığını görüyorsun.

Where is the Mr. Duncan award on Twitter? Yes.

Twitter'da Bay Duncan ödülü nerede? Evet.

Inaki says, do you have wild blueberries? Yes.

Inaki, yabani yaban mersini var mı? Evet.

So I buy packs of blueberries

Bu yüzden şimdi yaban mersini paketleri alıyorum

now. They're very expensive blueberries in the UK.

. Birleşik Krallık'ta çok pahalı yaban mersini.

They're very, very expensive.

Çok, çok pahalılar.

A little tub is very expensive.

Küçük bir küvet çok pahalıdır.

Is that because they're not grown here?

Burada büyümedikleri için mi?

I think so.

Bence de.

They always tend to come from abroad.

Hep yurt dışından geliyorlar.

I don't think they grow very well in this country.

Bu ülkede pek iyi yetiştiklerini düşünmüyorum.

And I think they're quite high maintenance because I think the birds.

Ve bence oldukça yüksek bakımları var çünkü bence kuşlar.

Yeah, I think that's I don't think they grow very well in this country when I've noticed on the

Evet, sanırım bu,

they're always coming from like Peru or somewhere like that.

her zaman Peru gibi bir yerden geldiklerini fark ettiğimde, bu ülkede pek iyi yetiştiklerini düşünmüyorum.

So I think I think that

Yani öyle düşünüyorum

but what I do is because they don't last very long. So I

ama yaptığım şey çok uzun sürmemeleri. Bu yüzden

boiled them with a little bit of sugar

onları biraz şekerle kaynattım

and put them in a jar, in a jam jar, and then they keep

ve bir kavanoza, bir reçel kavanozuna koydum ve sonra

so I turn them into a kind of jam, but very soft and runny. Yes.

onları bir tür reçel haline getirdim ama çok yumuşak ve akıcı. Evet.

And then I can then just spoon this out as I need it and it will keep them for like two weeks in the fridge.

Ve sonra ihtiyacım oldukça bunu kaşıkla çıkarabilirim ve bu onları buzdolabında iki hafta kadar saklar.

Addy is a big fan of blueberries.

Addy, yaban mersininin büyük bir hayranıdır.

I like them, but the only problem is they can be a little sour, so I'm quite fussy.

Onları seviyorum ama tek sorun biraz ekşi olabilmeleri, bu yüzden oldukça telaşlıyım.

That's what Steve said earlier about me.

Steve'in daha önce benim hakkımda söylediği buydu.

I can be a bit fussy and certain types of fruit I will not eat.

Biraz mızmız olabilirim ve bazı meyve türlerini yemem.

However, I do like strawberries.

Ancak ben çilek severim.

You do and I do like mangoes.

Sen seviyorsun ve ben de mango severim.

But the problem is, living here in England, it's very hard

Ama sorun şu ki, burada İngiltere'de yaşarken

to get good mangoes because we don't grow them here.

iyi mango elde etmek çok zor çünkü onları burada yetiştirmiyoruz.

You see.

Anlıyorsun.

Now they might have to come from the other side of the world.

Şimdi dünyanın öbür ucundan gelmeleri gerekebilir.

I do. If we get more of this hot weather

Evet. Gelecekte bu sıcak havalardan daha fazla yararlanırsak

in the future, we'll be able to grow these kinds of fruits.

, bu tür meyveleri yetiştirebileceğiz.

Yes. In the UK, I mean, if it regularly gets to sort of mid-thirties

Evet. Birleşik Krallık'ta, demek istediğim,

every summer for prolonged periods of time, we will be able to grow exotic fruits.

her yaz uzun süreler boyunca düzenli olarak otuzlu yaşların ortalarına gelirse, egzotik meyveler yetiştirebileceğiz.

So that could be a benefit of global warming.

Yani bu küresel ısınmanın bir faydası olabilir.

We might actually be able to grow our own mangoes here.

Aslında burada kendi mangolarımızı yetiştirebiliriz.

The only problem is we're not getting it at the moment.

Tek sorun şu anda alamamamız.

They're not being delivered because everything is gone.

Her şey gittiği için teslim edilmiyorlar.

I don't know if you've heard on the news, but everything has gone crazy here.

Haberlerde duydunuz mu bilmiyorum ama burada her şey çılgına döndü.

You can't catch planes anymore because there aren't enough air staff.

Yeterli hava personeli olmadığı için artık uçakları yakalayamazsınız.

You can't get on a boat and sail across to France

Bir tekneye binip Fransa'ya yelken açamazsınız

because there are thousands of people queuing up trying to get across.

çünkü karşıya geçmek için sıraya giren binlerce insan var .

Yes, and we all know why.

Evet ve hepimiz nedenini biliyoruz.

That's the big news this week.

Bu haftaki büyük haber bu.

We all know why that's happening.

Bunun neden olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu

It is. We actually don't know. Well, oh, friend.

. Aslında bilmiyoruz. Peki dostum.

The British are blaming the French and the French are blaming the British.

İngilizler Fransızları, Fransızlar da İngilizleri suçluyor.

Right.

Sağ.

Who knows who's well, apparently.

Görünüşe göre kim bilir kim iyi.

But it is because of that thing.

Ama o şey yüzünden.

Yes. The British are saying that they

Evet. İngilizler,

the French people didn't send enough

Fransızların

staff to man

the what's the with the passport booths. Yes.

pasaport kabinlerinde ne olduğunu görecek kadar personel göndermediklerini söylüyorlar. Evet.

So where they went.

Peki nereye gittiler.

So in the olden days when we had beautiful Europe,

Yani güzel Avrupa'mızın, Avrupa Birliği'nin olduğu eski günlerde

the European Union, you could just go across to France

, sadece Fransa'ya gidebilirdiniz

and there would be no delay because you didn't need to show a past.

ve herhangi bir gecikme olmazdı çünkü bir geçmişi göstermenize gerek yoktu.

In fact, someone today was talking about how easy it was quite often during busy periods.

Aslında, bugün birisi yoğun dönemlerde ne kadar kolay olduğundan bahsediyordu.

Steve They wouldn't even bother checking anything because you still have to show your passport.

Steve Hiçbir şeyi kontrol etme zahmetine bile girmezler çünkü hâlâ pasaportunuzu göstermeniz gerekiyor.

But they just wave you wave you through.

Ama onlar sadece seni sallarlar.

But now

Ama şimdi

you have to have everything checked.

her şeyi kontrol ettirmelisin.

The passport has to be checked, and then they have to put a stamp on it like the old days.

Pasaport kontrol edilmeli, sonra eski günlerdeki gibi damga vurulmalı.

That's ridiculous.

Saçma.

So every person, every individual

Yani şu anda buradan geçen her insan, her birey

that goes through now has to be checked

to make sure their passport is current and everything is in order.

pasaportlarının güncel olduğundan ve her şeyin yolunda olduğundan emin olmak için kontrol edilmelidir.

And at the moment, it's the peak time of holiday season

Ve şu anda tatil sezonunun en yoğun zamanı

and there are thousands of people

ve binlerce insan var

I the queues people were waiting in queues for sort of 7 hours

7 saat kadar kuyrukta bekleyen binlerce insan var

and the lorries went back miles. Yes.

ve tırlar kilometrelerce geri gitti. Evet.

They were showing they were going the message centre, probably a drone or something along this.

Mesaj merkezine gittiklerini gösteriyorlardı, muhtemelen bir insansız hava aracı ya da buna benzer bir şey.

And as far as the eye could see, literally for miles

Ve göz alabildiğine, kelimenin tam anlamıyla kilometrelerce

there were lorries queuing because what's happening is that they're putting off

tırlar kuyruktaydı çünkü olan şu ki,

they're now prioritising holidaymakers and telling the lorries that they've got to wait.

tatilcileri erteliyorlar ve artık tırlara beklemeleri gerektiğini söylüyorlar.

It's crazy. It's crazy.

Bu delilik. Bu delilik.

And so the British are blaming the French, saying that the French didn't send enough

Ve böylece İngilizler, Fransızların Dover'a pasaportları kontrol etmek için yeterli kontrolör göndermediğini söyleyerek Fransızları suçluyor

controllers to check the passports over to Dover, insert inspectors.

, müfettişler yerleştiriyor.

Inspectors, that's it.

Müfettişler, bu kadar.

But also, the French people are saying that

Ama aynı zamanda Fransızlar,

we didn't we haven't built anywhere near enough checkpoints.

yeterince kontrol noktasının yakınında herhangi bir yer inşa etmediğimizi söylüyorlar. Herkesin işlenmesi için

We need far more checkpoints in order for everybody to be processed.

çok daha fazla kontrol noktasına ihtiyacımız var .

Well, we were told we were told that we had to do that.

Bize bunu yapmamız gerektiği söylendi.

And we we refused to do it.

Ve biz bunu yapmayı reddettik.

And now well, of course, the word we're looking for, by the way, is Brexit.

Ve şimdi, bu arada, aradığımız kelime elbette Brexit.

So now, because we are not part of Europe,

Yani artık Avrupa'nın bir parçası olmadığımız için

we are now seen as a separate country,

ayrı bir ülke olarak görülüyoruz,

which means that now we need to produce our passport.

bu da artık pasaportumuzu göstermemiz gerektiği anlamına geliyor.

And the passport must be to just to go 13 across the channel.

Ve pasaport sadece kanal boyunca 13 gitmek için olmalıdır.

It's crazy. It's a great idea.

Bu delilik. Bu muhteşem bir fikir.

Everyone, can I say a big thank you to all those who voted for Brexit?

Millet, Brexit'e oy veren herkese büyük bir teşekkür edebilir miyim?

Thank you.

Teşekkür ederim.

But what I find interesting is that they didn't they were interviewing

Ama ilginç bulduğum şey, Dover'da karşıdan karşıya geçmek için

a lot of people who were stuck in their cars for 7 hours

7 saat boyunca arabalarında mahsur kalan pek çok insanla röportaj yapmamaları

waiting to cross the in Dover.

.

And they were asking them, you know, how has it been?

Ve onlara soruyorlardı, bilirsiniz, nasıldı?

And I lost them again.

Ve onları tekrar kaybettim.

Oh, it's fine.

Sorun değil.

Oh, we don't mind.

Umurumuzda değil.

I would imagine I would imagine they are people that voted for Brexit.

Onların Brexit'e oy veren insanlar olduğunu hayal ederdim.

Exactly.

Because they would just literally gone through in probably 10 minutes before you see.

Kesinlikle.

Çünkü tam anlamıyla siz görmeden muhtemelen 10 dakika içinde geçerlerdi.

So what a nightmare. What a nightmare.

Öyleyse ne kabus. Ne kabustu ama.

And this isn't going to go away.

Ve bu ortadan kalkmayacak.

So I'm so glad that we have stayed here.

Bu yüzden burada kaldığımız için çok mutluyum.

We are staying here.

Burada kalıyoruz.

We might be going away in September, but we're not going abroad.

Eylül'de bir yere gidiyor olabiliriz ama yurtdışına gitmiyoruz.

It's just too much hassle.

Bu sadece çok fazla güçlük.

It's far too that we cannot now go abroad

Artık tatil dönemlerinde çocukların okula gitmediği zamanlarda yurt dışına çıkamayacak kadar uzak

during holiday periods when the children are not

at school.

.

Because, I mean, that's what's happening now.

Çünkü, demek istediğim, şu anda olan bu.

The children have broken up and everyone is going on holiday.

Çocuklar dağıldı ve herkes tatile gidiyor.

And a lot of people like to go to France and drive across,

Ve pek çok insan Fransa'ya gidip karşıya geçmeyi,

take the Eurostar or put their car onto a ferry and drive to France.

Eurostar'a binmeyi veya arabalarını bir feribota bindirip Fransa'ya gitmeyi sever.

But instead of just being able to just go straight through without worrying about passports,

Ancak pasaportları dert etmeden dümdüz gidebilmek yerine,

they now have to wait and wait and then have to wait to come back as well.

artık beklemek, beklemek ve sonra geri dönmek için de beklemek zorundalar.

Yes, well, have to be checked on the way back.

Evet, dönüşte kontrol edilmeli.

And let us not forget the other one.

Diğerini de unutmayalım.

Airports, a lot of people are complaining

Havaalanları, pek çok insan şikayet ediyor

because in the olden days, when we were part of Europe, when you were flying to

çünkü eski günlerde, biz Avrupa'nın bir parçasıyken,

and from places like France, you could just go straight through.

Fransa gibi yerlere gidip gelirken doğrudan geçebilirdiniz.

And when you returned, you could also go straight through.

Ve geri döndüğünüzde, doğrudan da geçebilirdiniz.

But now you have to go with everyone else from all around the world,

Ama şimdi dünyanın her yerinden herkesle birlikte gitmek zorundasınız ,

because now we are a separate country and it's amazing how many people have complained

çünkü artık ayrı bir ülkeyiz ve bu kadar çok insanın

about the fact they have to now queue with everyone else.

artık herkesle aynı sıraya girmek zorunda oldukları gerçeğinden şikayet etmesi inanılmaz.

And that's because we left Europe.

Ve bunun nedeni Avrupa'dan ayrılmamız.

You bloody idiots. And of course,

Sizi aptal aptallar. Ve tabii ki, o

what was I going to say then?

zaman ne diyecektim?

They, I think said the only way to avoid

Sanırım bundan kaçınmanın tek yolunun

that is to travel first class,

birinci sınıfta seyahat etmek olduğunu söylediler,

which obviously

ki bu

would be far too expensive for most people,

çoğu insan için çok pahalı olurdu,

because then you can go straight through or very quickly go through.

çünkü o zaman doğrudan geçebilir veya çok hızlı bir şekilde geçebilirsiniz.

But if you're taking your car across the channel, I mean, even

Ama eğer arabanla kanalın karşısına geçiyorsan, yani

if, you know, does it matter how much money you've got, you're still going to have to queue up.

, bilirsin, ne kadar paran olursa olsun, yine de sıraya girmen gerekecek.

There's no first class checkpoint.

Birinci sınıf kontrol noktası yok.

There is no first class on a ferry. No.

Bir feribotta birinci sınıf yoktur.

Or on you.

Hayır.

As far as I know, I don't think there's any way of bypassing it.

Bildiğim kadarıyla, onu atlamanın bir yolu olduğunu sanmıyorum.

But if you were to fly, then yes, you could if you wanted to.

Ama uçacaksan, o zaman evet, istersen uçabilirsin.

But so if we're ever going to go abroad now.

Ama eğer şimdi yurtdışına gideceksek.

Well, if we're ever going to go to Europe, we're going to have to go

Eh, eğer bir gün Avrupa'ya gideceksek, tatilde değil, çocuklar okuldayken gitmek zorunda kalacağız,

when the children are at school, not when during the holiday,

because that's the only chance of being able to get through the customs checks without going

çünkü gümrük kontrollerini gitmeden geçebilmenin tek şansı bu.

without being delayed for several days. Yes.

birkaç gün gecikmeden. Evet.

Oh, isn't this when a lot of people who after this experience now

Oh, bu, bu deneyimden sonra pek çok insanın, COVID nedeniyle uygulanan tüm kısıtlamalar nedeniyle

because this is the first year where a lot of people have really tried to go abroad

birçok insanın gerçekten yurt dışına çıkmaya çalıştığı ilk yıl olduğu zaman değil mi?

because of all the restrictions that have been on, because of COVID.

So I think a lot of people may decide that they're going

Bu yüzden bence pek çok insan

to have a holiday in the UK in the future and not go abroad at all,

gelecekte İngiltere'de tatil yapmaya ve yurt dışına hiç çıkmamaya karar verebilir,

which will make things difficult.

bu da işleri zorlaştırır.

I wonder how many people have changed their mind about Brexit

Kaç kişinin Brexit hakkındaki fikrini değiştirdiğini merak ediyorum,

because they've suddenly realised that there are many, many inconveniences

çünkü aniden

that we didn't have before and now we do, including

daha önce sahip olmadığımız ve şimdi sahip olduğumuz pek çok rahatsızlık olduğunu fark ettiler,

maybe mangoes will disappear from our shelves.

belki mangolar raflarımızdan kaybolacak. Dünyanın belirli yerlerinden

It is much harder to get mangoes and fresh fruit from certain parts of the world.

mango ve taze meyve almak çok daha zor .

And of course I don't think I need to even

Ve elbette

even mention grain or wheat as well.

tahıl veya buğdaydan bahsetmeme bile gerek olduğunu düşünmüyorum.

So it's all it's all gone crazy since 2016.

Yani 2016'dan beri her şey çılgına döndü.

I don't know what happened in 2016,

2016'da ne oldu bilmiyorum

but the whole world seemed to go crazy and everything has has been weird since then.

ama tüm dünya çıldırmış gibiydi ve o zamandan beri her şey tuhaflaştı.

But Ahmad says if we want the best mangoes ever, we need to go to Egypt

Ama Ahmad, şimdiye kadarki en iyi mangoları istiyorsak Mısır'a gitmemiz gerektiğini söylüyor,

so that yes, I agree with you.

böylece evet, sana katılıyorum.

You are right.

Haklısın. İşte

That is it.

bu.

Yes, I've heard this. In fact, I've heard this before.

Evet, bunu duydum. Aslında, bunu daha önce duymuştum.

Some of the most delicious fruit.

En lezzetli meyvelerden bazıları.

There are other other things as well, I think.

Başka şeyler de var bence.

Guavas. Have you ever heard of guava?

Guavalar. Guava'yı hiç duydunuz mu?

Yes, I have. All right. That's supposed to be.

Evet bende var. Elbette. Öyle olması gerekiyordu.

I've never eaten one, but apparently guavas, they're supposed to be lovely as well.

Hiç bir tane yemedim, ama görünüşe göre guavalar, onların da güzel olması gerekiyor.

I've never tried one.

Hiç denemedim.

And papaya as well.

Ve papaya da.

I've never tried papaya.

Papayayı hiç denemedim.

That's good.

Bu iyi.

Yeah, it's I like to say I like to say papaya, but.

Evet, papaya demeyi seviyorum demek istiyorum ama.

No, I've had it.

Hayır, yaşadım.

Let me.

Bana izin ver.

Sorry, Claudia is making a chocolate cake.

Üzgünüm, Claudia çikolatalı kek yapıyor.

Oh, yes. I meant to mention I meant to ask.

Oh evet. Sormak istediğimi belirtmek istedim.

And Lewis says, Isn't that junk food?

Ve Lewis, Bu abur cubur değil mi?

I thought that you described chocolate cake as junk food.

Çikolatalı pastayı abur cubur olarak tanımladığını sanıyordum.

I'm it's I mean, you know, it depends how much sugar you put in it.

Yani, bilirsin, içine ne kadar şeker koyduğuna bağlı.

I mean, chocolate's good for you, Wheat's good for you.

Yani, çikolata sana iyi gelir, Buğday sana iyi gelir.

But the fat and the sugar not so good for you

Ama muhtemelen yağ ve şeker senin için o kadar iyi değil

probably.

.

Probably is junk food.

Muhtemelen abur cuburdur.

I don't know about you. Yes, I don't care.

seni bilmiyorum Evet, umrumda değil.

Junk food is food you don't really need to have

Abur cubur, gerçekten sahip olmanıza gerek olmayan

and contains poor nutrition.

ve yetersiz beslenme içeren yiyeceklerdir.

Yes. Normally too much of the things that are bad for you. Yes.

Evet. Normalde sizin için kötü olan şeylerin çok fazlası. Evet.

But you know, it's one of those that they taste delicious.

Ama bilirsiniz, tadı enfes olanlardandır. İşte

That's the problem.

sorun bu.

Why do all the bad things, all the unhealthy foods taste so gorgeous and lovely?

Neden tüm kötü şeyler, tüm sağlıksız yiyeceklerin tadı bu kadar güzel ve güzel?

Like last night we were sitting watching television and we were eating chocolate

Dün gece olduğu gibi oturmuş televizyon izliyorduk ve çikolata yiyorduk

and we couldn't stop ourselves. It's like we're addicted.

ve kendimizi tutamadık. Sanki bağımlıyız.

It's the sugar.

Bu şeker.

Once you have one piece, sugar is sugar, they think.

Bir parçanız olduğunda, şeker şekerdir, diye düşünürler.

They often say that sugar is more addictive than cocaine. Hmm.

Sık sık şekerin kokainden daha fazla bağımlılık yaptığını söylerler. Hmm.

Uh, although probably easier to to come off it.

Uh, ondan kurtulmak muhtemelen daha kolay olsa da.

You didn't have to put chocolate up your nose.

Burnuna çikolata koymana gerek yoktu.

Fortunately.

Neyse ki.

And here's a word, by the way, Steve, I want to mention this word.

Ve bu arada bir söz de Steve, bu sözden bahsetmek istiyorum.

He's an interesting word.

O ilginç bir kelime.

I heard this word during the week.

Bu sözü hafta içi duydum.

And I have to be honest with you, I love this word.

Ve sana karşı dürüst olmalıyım, bu kelimeyi seviyorum.

It's a it's very expressive word.

Çok anlamlı bir kelime.

And the word is black.

Ve kelime siyah.

Black.

Siyah.

I'm sure you've heard of this word, Steve.

Eminim bu kelimeyi duymuşsundur, Steve.

Of course, black.

Tabii ki siyah.

When a person decides to do something, maybe they want to get a job somewhere.

Bir insan bir şey yapmaya karar verdiğinde, belki bir yerde iş bulmak ister.

Maybe they want to get into a certain place.

Belki de belli bir yere girmek istiyorlar.

Maybe they want to start their career

Belki kariyerlerine başlamak istiyorlar

and they have no experience.

ve hiç deneyimleri yok.

Quite often a person will blank,

Çoğu zaman bir kişi boş konuşur,

which means that you create or make up

bu da

things to make yourself feel

kendinizi

or seem more qualified than you really are.

gerçekte olduğunuzdan daha nitelikli hissettirmek veya daha nitelikli görünmek için bir şeyler yarattığınız veya uydurduğunuz anlamına gelir.

So it's a form of lying, but a lot of people do this.

Yani bu bir tür yalan ama bunu birçok insan yapıyor.

They blank may be a person who talks

Boş konuşan biri olabilir

and they say certain things because they want to get in to a certain place.

ve belli bir yere girmek istediği için belli şeyler söyler.

They will say it in a certain way or make up things.

Bunu belli bir şekilde söyleyecekler veya bir şeyler uyduracaklar.

They're very skilled with persuading you.

Sizi ikna etme konusunda çok yetenekliler.

Yes, themselves.

Evet, kendileri.

You can blag if you blag your way into a job, it means that you talk yourself up.

Bir işe girerken böbürleniyorsan böbürlenebilirsin, bu kendi kendini övdüğün anlamına gelir.

Maybe you don't necessarily have to lie, but you might exaggerate

Belki de mutlaka yalan söylemek zorunda değilsiniz, ancak

the abilities, rather, in order to in order

to get that particular job.

o belirli işi almak için yeteneklerinizi abartabilirsiniz.

And yes, you're trying you're trying to hope that what you say and you

Ve evet, söylediklerinizin ve

you might be very enthusiastic and very positive and talk about all your past successes,

kendinizin çok hevesli ve çok olumlu olabileceğinizi ve geçmiş başarılarınız hakkında konuşabileceğinizi ummaya çalışıyorsunuz, ki

which may or may not be true, but you're trying to convince somebody that they want you

bu doğru olabilir ya da olmayabilir, ama ikna etmeye çalışıyorsunuz. birinin seni

for a job or you can blag your way into a relationship, can't you?

bir iş için istediğini ya da bir ilişkinin yolunu açabileceğini söylüyorsun, değil mi?

Yes. Just means that you use the power of speech

Evet. Sadece,

and communication to get something so.

bir şeyi elde etmek için konuşma ve iletişim gücünü kullandığınız anlamına gelir.

Quite often it's a verb that shows that you are using your

Oldukça sık olarak,

your your use of words, or maybe you are being persuasive, like Steve said.

Steve'in dediği gibi, kelimeleri kendi kullanımınızı kullandığınızı veya belki de ikna edici olduğunuzu gösteren bir fiildir.

Well, sometimes you might make things up, you might embellish

Pekala, bazen bir şeyler uydurabilirsin, bir

things, maybe your CV or your past experience,

şeyleri süsleyebilirsin, belki özgeçmişini ya da geçmiş tecrübeni,

you will say, Oh, I've done that and I've done that, but really you haven't,

Ah, bunu da yaptım, bunu da yaptım ama gerçekten yapmadın,

but you are doing it so convincingly and you want that person to to see

ama yapıyorsun diyeceksiniz. bu kadar inandırıcı bir şekilde yapıyor ve o kişinin görmesini istiyorsunuz

maybe you are an actor and you are trying

belki de bir aktörsünüz ve

to be found and discovered.

bulunmaya ve keşfedilmeye çalışıyorsunuz.

So you might have to blag your way

Yani

into a studio or into an audition

bir stüdyoya ya da seçmelere zorla girmek zorunda kalabilirsiniz

because otherwise they won't want you.

çünkü aksi halde sizi istemezler.

But maybe you have lots of talent, lots of things to offer,

Ama belki de çok yeteneğiniz, sunacak çok şeyiniz var,

so you need maybe sometimes to blag your way in to a place.

bu yüzden bazen bir yere girmek için küstahlığa ihtiyacınız var.

I love that. I think that's great word, by the way.

Bunu sevdim. Bu arada bence harika bir söz.

Lots of lovely words in the English language, and that is one of them.

İngilizce dilinde pek çok güzel kelime var ve bu da onlardan biri.

We are talking about eating habits in a few moments.

Birkaç dakika içinde yeme alışkanlıklarından bahsediyoruz.

Steve, habits and ways of eating food.

Steve, yemek yeme alışkanlıkları ve yolları.

And if we have time, Steve doesn't know this.

Ve eğer zamanımız varsa, Steve bunu bilmiyor.

If we have time, we might even play the sentence game.

Vaktimiz olursa cümle oyunu bile oynayabiliriz.

Yes, well,

Evet, peki, çok

if we have time

zamanımız varsa

a lot, let's send a message.

, bir mesaj gönderelim. Kime

Let's send a message to, you know who that we could be doing

bir mesaj gönderelim,

the sentence game and that will make a certain person appear.

cümle oyununu yaptığımızı ve bunun belli bir kişiyi ortaya çıkaracağını biliyorsunuz.

Let's send a message.

Bir mesaj gönderelim.

All of us now send a message through the aether,

Şimdi hepimiz eter aracılığıyla,

through the universe, a message to a certain person

evren aracılığıyla, Amsterdam yakınlarında bir yerlerde yaşayan belirli bir kişiye bir mesaj gönderiyoruz

who's living in near

Amsterdam somewhere.

. Cümle oyunu demek için

We're going to send a little message to say, sentence game

küçük bir mesaj göndereceğiz

and let's see if that person magically appears. Hmm.

ve bakalım o kişi sihirli bir şekilde ortaya çıkıp çıkmayacak. Hmm.

Okay.

Tamam aşkım.

We're taking a quick break and then we will be back.

Kısa bir ara veriyoruz ve sonra geri döneceğiz.

I'm going to grab some water because my throat is very dry and then we will be back.

Biraz su alacağım çünkü boğazım çok kuru ve sonra geri döneceğiz.

Don't go away.

Gitme.

Lots more English coming your way.

Çok daha fazla İngilizce ayağınıza geliyor.

Please stay tuned.

Lütfen bizi izlemeye devam edin.

You do?

Siz yapıyorsunuz?

I hope you enjoyed that.

Umarım bundan zevk almışsındır.

Some lovely moo cows.

Bazı sevimli inekler.

Welcome to English addict.

İngilizce bağımlısına hoş geldiniz.

It's 3:20 here in the UK.

İngiltere'de saat 3:20.

It's a hot one.

Sıcak bir tane.

Hot and sticky.

Sıcak ve yapışkan.

I'm all I'm all hot and sticky Mr. Steve.

Ben tamamen sıcak ve yapışkanım Bay Steve.

Well, a certain person has appeared.

Belli bir kişi ortaya çıktı.

Yes, not the one I was thinking of earlier. Okay.

Evet, daha önce düşündüğüm kişi değil. Tamam aşkım.

Who was who someone has corrected.

Kim kimdi düzeltti.

Make it. It's not Amsterdam. It's Rotterdam.

Bunu yapmak. Amsterdam değil. Burası Rotterdam.

Of course, there's.

Elbette var.

Thank you for that VHS.

Bu VHS için teşekkür ederim.

So I'll just have to see whether that

Bu yüzden

certain person who likes the sentence game turns up.

cümle oyununu seven belirli bir kişinin ortaya çıkıp çıkmadığını görmem gerekecek.

But meanwhile, we've got oh, we've got Pedro Belmont.

Ama bu arada, ah, elimizde Pedro Belmont var.

Hello is here.

Merhaba burada.

Hello, Pedro.

Merhaba Pedro.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Yes. On the live chats

Evet. Canlı sohbetlerde

and yes so

ve evet,

we're not showing flags of the world, but we might be doing the sentence game.

dünya bayraklarını göstermiyoruz ama cümle oyunu yapıyor olabiliriz.

So if you've got a direct connexion to a certain person, Rotterdam,

Yani belirli bir kişiyle, Rotterdam'la doğrudan bağlantınız varsa,

you could send them a text to come on.

onlara gelmeleri için bir mesaj gönderebilirsiniz.

But the thing is, we might not have time to do it.

Ama sorun şu ki, bunu yapacak vaktimiz olmayabilir.

We might not have time.

Vaktimiz olmayabilir.

It depends how much Mr. Steve talks.

Bay Steve'in ne kadar konuştuğuna bağlı.

I, I'm blaming you.

Ben, ben seni suçluyorum.

So here we go.

İşte başlıyoruz.

We've got some interesting words to talk about connected to eating styles,

Yeme stilleri,

types of eating and eating habits.

yeme türleri ve yeme alışkanlıkları ile ilgili konuşacak bazı ilginç sözlerimiz var. Ne yersen osun

You are what you eat.

.

I love this expression, by the way.

Bu arada bu ifadeyi seviyorum.

A lot of people say this.

Birçok insan bunu söylüyor.

So a person who eats lots of unhealthy food

Bu nedenle çok fazla sağlıksız yiyecek yiyen bir kişi

might become unhealthy.

sağlıksız hale gelebilir.

You are what you eat if you eat healthy, like Mr.

Bay Steve'in sık sık yaptığı gibi, sağlıklı yerseniz ne yerseniz osunuz

Steve often does. Not always.

. Her zaman değil.

But you are, I would say, 90% of the time

Ama şunu söyleyebilirim ki, Steve zamanın %90'ında

Steve eats in a very healthy way

çok sağlıklı bir şekilde yemek yiyor

and now and again he treats himself to something like we did last night.

ve ara sıra dün gece yaptığımız gibi bir şeyler yapıyor.

So we have a few words coming up.

Bu yüzden birkaç kelimemiz var.

Once again, Steve has blocked my screen so I can't see.

Steve bir kez daha görmemem için ekranımı kapattı.

Yes, it's a it's a it's a phrase that people use a lot in the UK.

Evet, Birleşik Krallık'ta insanların çok kullandığı bir deyim. Ne yersen osun

You are what you eat.

.

So somebody eats lots of

Yani birisi bir sürü abur

junk food, cakes, sweets,

cubur, kek, tatlı,

lots of alcohol. Then you put weight on.

çok fazla alkol yer. Sonra ağırlık verirsin.

And it's a phrase which is indicating that your eating habits

Ve yeme alışkanlıklarınızın

are reflected in your outward appearance.

dış görünüşünüze yansıdığını gösteren bir sözdür.

How true it is, I'm not sure

Ne kadar doğru, emin değilim

because I know a lot of people who eat very unhealthily

çünkü sağlıksız bir şekilde yemek yiyen

and yet they still seem to be quite fit and healthy.

ama yine de oldukça formda ve sağlıklı görünen birçok insan tanıyorum.

And then there are people who do a lot of exercise and eat well

Ve sonra çok fazla egzersiz yapan ve iyi yemek yiyen insanlar var

and they seem to always be suffering from ill health.

ve görünüşe göre her zaman sağlıkları bozuk.

So I don't think it's always like that.

O yüzden her zaman böyle olduğunu düşünmüyorum.

Anyway, we're talking about food.

Her neyse, yemekten bahsediyoruz.

Steve So different types of food,

Steve Yani farklı yiyecek türleri,

all the food you can think of certain types of food

that you might use everyday or maybe something you will eat occasionally.

her gün kullanabileceğiniz veya ara sıra yiyeceğiniz belirli yiyecek türleri hakkında aklınıza gelebilecek tüm yiyecekler.

So generic, a generic word

Çok genel,

for anything that can be eaten.

yenebilecek her şey için genel bir kelime.

We talk about food, other words we can use.

Yemek hakkında konuşuyoruz, kullanabileceğimiz diğer kelimeler.

Steve Here's another one.

Steve İşte bir tane daha.

Provisions.

hükümler.

I like this word.

Bu kelimeyi beğendim.

It's very formal, but you might talk about provisions,

Çok resmi ama hükümler hakkında konuşabilirsin,

the provisions of the things that you need.

ihtiyacın olan şeylerin hükümleri hakkında.

They are well, I suppose the word provide is in there.

İyiler, sanırım orada "sağla" kelimesi var.

So the provisions are the things

Yani erzak

that you need to survive and quite often we think of

hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğunuz şeylerdir ve çoğu zaman

food as the provisions, the things you need

yiyecekleri erzak olarak düşünürüz,

for survival, things you need to to. Yes.

hayatta kalmak için ihtiyacınız olan şeyler, yapmanız gereken şeyler. Evet.

If you're going on an expedition, they say you're going on

Bir keşif gezisine çıkacaksanız,

a walking holiday.

yürüyüş tatiline çıkacağınızı söylüyorlar.

Say you're going out for the day with a rucksack.

Gün boyunca bir sırt çantasıyla dışarı çıktığınızı varsayalım.

Yes. Then you will take some provisions with you.

Evet. O zaman yanınıza bir takım erzak alacaksınız.

So you'll take some sandwiches, maybe some

Yani biraz sandviç alacaksınız, belki biraz

high energy snacks, some water, things that will

yüksek enerjili atıştırmalıklar, biraz su,

provide sustenance, food

yiyecek,

and energy and nutrition

enerji ve beslenme sağlayacak

and keep vision and keep you alive and keep you alive.

ve görüşünüzü koruyacak ve sizi hayatta tutacak ve sizi hayatta tutacak şeyler.

That so you wouldn't say, I'm going to the supermarket to buy my provisions.

Markete gidip erzakımı alacağım dememeniz için.

You normally use that word if you're going away

Normalde bu kelimeyi, evden çıkıp bir yerlere geziye gidiyorsanız kullanırsınız

from the home on an excursion somewhere, don't you know?

, değil mi?

I think, yes.

It's used in a very formal way. Yes.

Bence evet.

Çok resmi bir şekilde kullanılır. Evet.

Packing a rucksack full of, you know, army.

Bir sırt çantası dolusu, bilirsiniz, ordu.

If you're on an army in the army, you would have your provisions

Orduda bir ordudaysanız, erzaklarınız

with you, good for your food, your high energy snacks like that.

yanınızda olur, yemeğinize iyi gelir, bunun gibi yüksek enerjili atıştırmalıklarınız.

But similarly, if you're going on a day out.

Ama benzer şekilde, eğer bir gün dışarı çıkacaksanız.

Yes, a picnic.

Evet, piknik.

A picnic, you could say I've got my provisions with me,

Bir piknik, erzaklarımı yanımda getirdiğimi söyleyebilirsin,

but not you wouldn't use that for food that you bring into the home.

ama bunu eve getirdiğin yiyecekler için kullanmazsın .

No, it's normally when you're going out of the house isn't it?

Hayır, normalde evden çıkarken oluyor değil mi?

Normally,

Normalde,

the more common word, of course, is groceries.

daha yaygın olan kelime elbette bakkaldır.

Groceries.

bakkaliye.

That's it's not just groceries.

Bu sadece bakkaliye değil.

That's what you bring into your home, isn't it?

Evinize getirdiğiniz şey bu, değil mi?

So you go to the supermarket or you go to the supermarket

Yani süpermarkete gidersiniz veya süpermarkete gidersiniz

and you buy your groceries, which is that's all types of food, isn't it?

ve yiyeceklerinizi alırsınız, ki bu tüm yiyecek türleridir, değil mi?

It is, Duncan. Yes.

Öyle, Duncan. Evet. Bu

So we we often think of a grocery shop selling all food.

yüzden çoğu zaman tüm yiyecekleri satan bir bakkal düşünürüz.

And then of course there is a green grocer, so the green grocer

Bir de manav var tabii ki, manav

will sell vegetables, fruit, things like that.

sebze, meyve falan satacak.

So perishable food. That's a great word.

Yani bozulabilir yiyecek. Bu harika bir kelime. Bu

Another good we're using some good words today, by the way.

arada bugün yine güzel sözler kullanıyoruz .

Something that's perishable is something that will go bad and rot

Bozulabilir bir şey, çok kısa bir süre içinde bozulacak ve çürüyecek olan bir şeydir

in a very short period of time.

. Bu

So we often think of a green grocer

yüzden genellikle bir manavı

as a person who sells fruit, vegetables, and then a grocer shop

meyve, sebze satan bir kişi olarak düşünürüz ve ardından bir bakkal dükkanı

will sell general things.

genel şeyler satar.

So all sorts of food, canned food that sells some vegetables, some meat,

Yani her türlü yiyecek, biraz sebze satan konserve yiyecekler, biraz et,

some cheese, groceries is everything that you could possibly think of eating. Hmm.

biraz peynir, bakkaliye, yemeyi düşünebileceğiniz her şey. Hmm.

Wall cans of water, drink anything.

Duvardaki su kutuları, her şeyi iç.

Anything you think you could eat would be a grocery shop, which we now tend to.

Yiyebileceğini düşündüğün herhangi bir şey, şimdi eğilimimiz olan bir bakkal dükkanı olurdu.

We don't tend to call them grocery shops anymore.

Artık onlara bakkal dükkanı deme eğiliminde değiliz. Amerikan İngilizcesinde

We tend to call them supermarkets temporary in American English.

onlara geçici süpermarketler deme eğilimindeyiz .

They still cool.

Hala havalılar.

They still use the word groceries, do they?

Hala bakkal kelimesini kullanıyorlar, değil mi?

So it is still you.

Yani hala sensin.

You will find a lot of shops still use the word grocer and also

Pek çok dükkanın hala manav kelimesini kullandığını göreceksiniz ve ayrıca

when a person is going out to buy the things for their

bir kişi haftası için bir şeyler almaya gittiğinde

for their week, maybe food, canned food

, belki yiyecek, konserve yiyecekler

and also other things including toiletries, soap, shampoo,

ve ayrıca tuvalet malzemeleri, sabun, şampuan,

toilet paper are often all

tuvalet kağıdı gibi diğer şeyler genellikle

included in grocery as well.

hepsi de bakkala dahildir.

Pedro's talking about his very healthy diet.

Pedro çok sağlıklı beslenmesinden bahsediyor. Günde

He drinks six litres of water a day, and his diet is based on chicken eggs.

altı litre su içiyor ve diyeti tavuk yumurtasına dayanıyor.

Bovine, which is cow, doesn't it?

Sığır, hangisi inek, değil mi?

Liver.

Bovine liver cows. Cows, liver.

Karaciğer.

Sığır karaciğer inekleri. İnekler, karaciğer.

Oatmeal potatoes, corn and rice.

Yulaf ezmeli patates, mısır ve pirinç. Kulağa

That sounds very healthy.

çok sağlıklı geliyor.

I can't see many

fruit in there.

Orada pek meyve göremiyorum.

Pedro, do you eat fruit as well? Hmm.

Pedro, sen de meyve yer misin? Hmm.

But that looks like a very healthy diet.

Ama bu çok sağlıklı bir diyete benziyor.

Good staples. Is that about?

İyi zımbalar. Bu yaklaşık mı?

Yes. When we talk about staples,

Evet. Zımbalar hakkında konuştuğumuzda,

we often think of things that are there to provide your vitamins,

genellikle vitaminlerinizi sağlamak için orada bulunan şeyleri ,

all of the essential essentials, such of food.

tüm temel gereklilikleri, örneğin yiyecekleri düşünürüz.

So wheat, yes, would be a staple bread would be a staple.

Yani buğday, evet, temel gıda maddesi ekmek olurdu.

It's a sort of

something that everybody eats a lot of to keep healthy.

Herkesin sağlıklı kalmak için çokça yediği bir tür şey.

I like to call it common food.

Ben buna ortak yemek demeyi seviyorum.

You would probably say potatoes might be a staple, but certainly wheat

Muhtemelen patatesin temel gıda maddesi olduğunu söylersiniz, ama kesinlikle buğday

milk, butter, bread,

sütü, tereyağı, ekmek,

eggs, you would say they are staples.

yumurta, bunların temel gıda maddesi olduğunu söylersiniz.

Rice would be a staple in India

Pirinç, Hindistan'da temel gıda maddesi olacaktı

and in China rice would be a staple food.

ve Çin'de pirinç temel gıda maddesi olacaktı.

It's a it's a very common.

Bu çok yaygın bir şey. Zımba

That's the food that you can't do without

olmadan yapamayacağınız yiyecek budur

the staples.

.

You're important food groups.

Siz önemli besin gruplarısınız.

We have some words connected to food, some slang words.

Yiyecekle bağlantılı bazı kelimelerimiz var, bazı argo kelimeler.

Sometimes we might refer to food as grub.

Bazen yiyeceklere kurtçuk diyebiliriz.

I like this grub.

Bu grubu beğendim.

You might grab some grub.

Biraz yiyecek alabilirsin.

So this word refers to food, maybe something you want to eat very quickly.

Yani bu kelime yemek anlamına gelir, belki çok çabuk yemek istediğiniz bir şey.

Maybe you won't.

Belki de yapmazsın.

You are hungry and you want to to suddenly have something to eat.

Acıktınız ve aniden yiyecek bir şeyler yemek istiyorsunuz.

You need some grub.

Biraz yiyeceğe ihtiyacın var.

It's a great slang word.

Harika bir argo kelime.

It is a slang word for fat a meal, isn't it? Yes.

Bir öğün yağ için argo bir kelime, değil mi? Evet.

Or food. Oh, food. Yes.

Ya da yemek. Ah, yemek. Evet.

Let's, let's get some grub you might say.

Haydi, biraz yemek yiyelim diyebilirsiniz.

But it could be anything.

Ama herhangi bir şey olabilir.

It could be a meal, a restaurant could be a sandwich, a local shop.

Bir yemek olabilir, bir restoran bir sandviç olabilir, yerel bir dükkan olabilir.

So this is often used as a colloquialism or

Yani bu genellikle konuşma dilinde veya

maybe also a slang term for food.

belki de yemek için argo bir terim olarak kullanılır.

Here's another one I need to get through these a little quicker chow as well.

İşte bunlardan biraz daha hızlı geçmem gereken bir tane daha .

I love that chow.

O yemeği seviyorum.

So when we talk about chow, you want to have some or grab

Yani yemek hakkında konuştuğumuzda, biraz yemek yemek, kapmak

or get some chow.

veya yemek yemek istersiniz.

We are talking about food.

Yemek hakkında konuşuyoruz.

It is a very informal way of saying food.

Yemek demenin gayri resmi bir yolu.

We don't use that very much in the UK, do we?

Bunu Birleşik Krallık'ta pek kullanmıyoruz, değil mi?

That word, we can use it. Yes, yes.

Bu kelimeyi kullanabiliriz. Evet evet.

It might be used in certain situations.

Belirli durumlarda kullanılabilir.

It is is maybe not common, but it certainly is

Belki yaygın değil ama kesinlikle

used to use in America more, would you say?

Amerika'da daha çok kullanılıyor diyebilir misiniz?

I think it's used equally.

Eşit kullanıldığını düşünüyorum.

We will use chow here.

Burada chow kullanacağız.

It can also used as a verb as well.

Aynı zamanda bir fiil olarak da kullanılabilir.

If you eat something quickly, you chow down something.

Hızlı bir şekilde bir şeyler yerseniz, bir şeyler yersiniz. Bu

So quite often we will say that a person who eats,

nedenle, sıklıkla yemek yiyen bir kişinin

they eat a lot of food or they eat very quickly.

çok fazla yemek yediğini veya çok hızlı yediğini söyleriz.

You chow down the food, you eat it

Yiyecekleri sindiriyorsunuz,

very quickly.

çok çabuk yiyorsunuz.

He has said earlier that he likes raisins.

Daha önce kuru üzümleri sevdiğini söylemişti.

Oh, okay.

Tamam.

Which, of course, is dried grapes.

Tabii ki kuru üzüm.

I love raisins.

Ben kuru üzüm severim.

You can eat a handful of raisins, can't you?

Bir avuç kuru üzüm yiyebilirsin, değil mi?

I'm wild of raisins in anything. I'll put it in porridge.

Ben her şeyde kuru üzüm severim. Onu yulaf lapasına koyacağım.

I put it on cereal.

Onu mısır gevreğine koydum.

But you've got to be careful because when you think if you have raisins are dry, great.

Ama dikkatli olmalısın çünkü kuru üzümün kuru olduğunu düşündüğünde harika.

But if you have a handful of raisins, it's not having

Ama bir avuç kuru üzümün varsa bu,

hundreds of grapes all at the same time.

yüzlerce üzümün aynı anda olmamasıdır. O

How would you

I wonder what you're going to say then?

zaman ne söyleyeceğini nasıl merak ederdim?

Well, when you think each one is a dry grape.

Peki, her birini kuru üzüm sandığınız zaman.

Hmm. Well, how grapes would you normally eat?

Hmm. Peki, normalde üzümleri nasıl yersiniz?

You probably have maybe a dozen grapes, so a handful would be about 20 or 30.

Muhtemelen bir düzine üzümünüz vardır, yani bir avuç üzüm yaklaşık 20 veya 30 olur

It's like having to bench, not having a big bunch of grapes all at once.

. Kuru

There's a lot of sugar in raisins.

üzümde çok fazla şeker var.

You've got to be a bit careful with those. Yes.

Bunlara karşı biraz dikkatli olmalısınız. Evet.

And that does happen quite often with food that appears to be healthy.

Ve bu, sağlıklı görünen yiyeceklerde oldukça sık olur.

If You eat too much of it, as we mentioned earlier, about the bananas.

Muz hakkında daha önce de belirttiğimiz gibi çok fazla yerseniz.

So too many bananas, one banana healthy.

Çok fazla muz, bir muz sağlıklı.

Good for you, but too many bananas.

Aferin ama çok fazla muz var.

Not so good.

Çok iyi değil.

Not so healthy. Yes.

Çok sağlıklı değil. Evet.

Salad chocolate says in China, the staple food is rice. Yes.

Çin'de salata çikolatası diyor ki, temel gıda pirinçtir. Evet.

The the

the most important food is

En önemli besin,

something that everybody eats and also noodles as well,

herkesin yediği bir şeydir ve ayrıca

which which can be made from rice or wheat.

pirinç veya buğdaydan yapılabilen eriştedir.

Here's another one, Steve.

İşte bir tane daha, Steve.

Here's one of my favourite words connected to food snack.

İşte yemek atıştırması ile ilgili en sevdiğim kelimelerden biri.

All right. Yeah.

Elbette. Evet.

So this can be used as a verb or a noun.

Yani bu bir fiil veya isim olarak kullanılabilir.

So the thing you are eating, maybe a small meal,

Yani yediğiniz şey, belki küçük bir öğün,

maybe something you want to eat quickly.

belki hızlıca yemek istediğiniz bir şey.

We describe as a snack.

Atıştırmalık olarak tanımlıyoruz.

So maybe it is not your lunch or dinner or breakfast.

Yani belki öğle yemeğiniz, akşam yemeğiniz veya kahvaltınız değildir.

Maybe you are just eating something very quickly whilst you are on the go.

Belki de hareket halindeyken çok hızlı bir şekilde bir şeyler yiyorsunuzdur .

Maybe in between main meals. Yes.

Belki ana öğünler arasında. Evet. Saat

You might have a little snack around 11:00,

11:00 civarında küçük bir atıştırmalık yiyebilirsin,

which could be a couple of biscuits

bu bir çift bisküvi

or a chocolate bar that would be a snack.

ya da atıştırmalık olacak bir çikolata olabilir.

And also as a verb, you snack on something, you eat something,

Ve ayrıca bir fiil olarak, bir şeyler atıştırırsın, bir şeyler yersin,

maybe something just to fill your stomach slightly

belki sadece ana öğünlerin arasında karnını biraz doyurmak için bir şeyler yersin

in between your main meals.

.

So this can be used as noun to describe the actual food

Yani bu, gerçek yiyeceği

or the actual action of eating something.

veya bir şey yemenin gerçek eylemini tanımlamak için isim olarak kullanılabilir.

Just very quickly, you have a quick snack.

Sadece çok çabuk, hızlı bir atıştırmalık var.

You snack on something.

Bir şeyler atıştırırsın.

Patrick has I asked a question about fruit and Pedro

Patrick meyve hakkında bir soru sordu ve Pedro

says he has avocados and guava.

avokado ve guava olduğunu söyledi.

Oh, time.

Ah, zaman.

You like you like avocado? Yes.

Avokado sever misin? Evet.

They say that, you know, one

Bir

avocados are very high in fat,

avokadonun yağ oranı çok yüksek

but there is very healthy fat.

ama çok sağlıklı yağ var derler.

So you can put on weight if you eat too many avocados.

Yani çok fazla avokado yerseniz kilo alabilirsiniz.

But say one a week is good.

Ama haftada bir iyi olduğunu söyle.

Very good for you because it's got unhealthy, very healthy fats in it,

Sizin için çok iyi çünkü içinde sağlıksız, çok sağlıklı yağlar var ve

which are good obviously for your

bu yağlar kesinlikle

cholesterol level.

kolesterol seviyeniz için iyi.

I always think of I can't I can't think about avocados nowadays

Her zaman şunu düşünüyorum Yapamam, bugünlerde avokadoları

without thinking of that that guy on YouTube who just keeps eating lots of food.

YouTube'da bir sürü yemek yiyen o adamı düşünmeden düşünemiyorum.

Nick Avocado, I can't stop thinking about him,

Nick Avocado, onu düşünmeden edemiyorum,

you see, because he started off as being a vegan,

çünkü o bir vegan olarak başladı,

eating healthy food, and then suddenly he decided he didn't want to be a vegan.

sağlıklı beslendi ve sonra aniden vegan olmak istemediğine karar verdi.

And so instead he just eats all of the worst food

Ve bunun yerine sadece en kötü yiyecekleri

and also lots of the food as well.

ve aynı zamanda birçok yiyeceği de yer.

So whenever I think of avocado, I always think of that guy on YouTube.

Yani ne zaman avokado düşünsem, YouTube'daki o adam aklıma geliyor.

Eating lots of food is another one.

Çok yemek yemek başka bir şey.

Steve I think Pedro has very healthy diet and

Steve Pedro'nun çok sağlıklı beslendiğini düşünüyorum

but you can see from his pictures, it sounds healthy.

ama resimlerinden de görebilirsiniz, kulağa sağlıklı geliyor.

Yes, yes. Meal.

Evet evet. Yemek.

So this is a general term for any anything

Yani bu,

that is normally placed or prepared

normalde

for maybe one person or a group of people to eat.

belki bir kişi veya bir grup insanın yemesi için yerleştirilen veya hazırlanan herhangi bir şey için kullanılan genel bir terimdir.

So a meal is something that is prepared or served.

Yani yemek hazırlanan veya servis edilen bir şeydir.

Maybe for one person you might make a meal for yourself

Belki bir kişi için kendinize bir yemek hazırlayabilirsiniz

or you might cook a meal for many people.

veya birçok kişiye yemek pişirebilirsiniz.

So you make it, you make a lot of it, and then you serve

Yani onu yaparsın, çok yaparsın ve sonra

that meal to other people

o yemeği diğer insanlara servis edersin

and the meal could be breakfast and it is dinner, it could be tea,

ve yemek kahvaltı olabilir ve akşam yemeği olabilir, çay olabilir

but it suggests something substantial.

ama önemli bir şeye işaret eder.

Yes, something a lot more than a snack.

Evet, bir atıştırmalıktan çok daha fazlası.

I'm going to cook a meal.

Ben bir yemek pişireceğim.

So maybe it was.

Yani belki de öyleydi.

Yes, you could say it was.

Evet, öyleydi diyebilirsin.

Say it was.

Öyle olduğunu söyle.

I know you are having your evening meal, which you could also describe

Akşam yemeği olarak da tanımlayabileceğiniz akşam yemeğinizi yediğinizi biliyorum

as your dinner, but a meal is just something you eat.

, ancak yemek sadece yediğiniz bir şeydir. Bu

So I often say to you, I'm going to cook the meal.

yüzden size sık sık söylüyorum, yemeği ben pişireceğim.

I wouldn't say I'm going to cook dinner.

Akşam yemeği yapacağım diyemem.

Hmm. I could say that.

Hmm. Bunu söyleyebilirim.

Yeah, it was, say, 6:00 at night.

Evet, diyelim ki gece 6:00 idi.

I would say I'm going to cook cook the meal

Ben yemeği pişireceğim derdim

because we know that that meal is dinner because of the time.

çünkü o yemeğin yemek olduğunu zamandan dolayı biliyoruz.

But yeah, you could

Ama evet,

you yeah that meal exactly is just

o öğünün tam olarak

a substantial amount of food, breakfast, dinner or tea.

önemli miktarda yiyecek, kahvaltı, akşam yemeği veya çay olduğunu söyleyebilir misiniz?

Yes. Another one we can use if you are going to a party

Evet. Gelecek hafta hepimiz gibi bir partiye gidecekseniz kullanabileceğimiz bir tane daha,

like we all next week, we are going to a wedding, not ours.

bizim değil bir düğüne gidiyoruz.

A wedding reception next week because Mr.

Gelecek hafta bir düğün resepsiyonu çünkü Bay

Steve's nephew is getting married.

Steve'in yeğeni evleniyor.

Well, he's got married already, but this is another wedding

O zaten evlendi ama bu, Birleşik

for people living in the UK.

Krallık'ta yaşayan insanlar için başka bir düğün.

So I'm not sure if it's a real wedding

Yani bunun gerçek bir düğün olup olmadığından emin değilim

or maybe maybe we just go to a cardboard church.

ya da belki sadece kartondan bir kiliseye gideriz.

It's not real.

Bu gerçek değil. Bu düğünün

We just pretend there's no religious overtones to this wedding about.

dini imaları yokmuş gibi davranıyoruz .

Oh, I see. Yes. Oh, is that why?

Ah anlıyorum. Evet. Bu yüzden mi?

Because

Çünkü

they consider themselves as atheists.

kendilerini ateist olarak görüyorlar.

Oh, really? Both of them.

Gerçekten mi? Bunların her ikisi de.

I think there's no religious overtones or religious elements to this particular wedding.

Bence bu özel düğünde dini imalar veya dini unsurlar yok.

There's no praying.

Dua etmek yok.

There's no.

Orada hiçbir.

Well, how do you make vowels, then?

Peki ünlüleri nasıl yapıyorsun o zaman?

Well, I think you can still make that.

Bence bunu hâlâ yapabilirsin.

I don't know how it works.

Nasıl çalıştığını bilmiyorum.

Maybe they have.

Belki de vardır.

Well, that was just the point I was making, because vowels

Benim de değinmek istediğim nokta buydu, çünkü ünlüler

are normally before vowels are exchanged.

normalde ünlülerin yer değiştirmesinden önce gelir.

The promises they normally say before God, before God, you make your vowels.

Normalde Tanrı'nın huzurunda verdikleri sözler, Tanrı'nın huzurunda sesli harflerinizi yaparsınız.

Yes, yes. So.

Evet evet. Bu yüzden.

So if there's no God, if there's no God

Yani eğer Tanrı yoksa, eğer törende Tanrı yoksa

in the ceremony, then the vowels,

, o zaman ünlüler,

I think you can still make them.

sanırım onları hâlâ yapabilirsin.

But it's worded differently I guess, but it makes them pointless

Ama sanırım farklı bir şekilde ifade edilmiş , ama onları anlamsız kılıyor

because it's the God bit, it's the stamp of God.

çünkü bu Tanrı parçası, Tanrı'nın damgası.

You must promise.

Söz vermelisin.

Petra not giving is very much of his time today.

Petra'nın vermemesi bugün zamanının çoğunu oluşturuyor.

He's just come in

Sadece

in a flourish and he's gone.

gösterişli bir şekilde geldi ve gitti.

Oh, off to eat some healthy food.

Oh, sağlıklı yiyecekler yemeye gidiyorum.

See you later, Pedro.

Sonra görüşürüz Pedro. Bir

Another one.

Anyway, the word feast. Feast is another word.

diğeri.

Her neyse, bayram kelimesi. Bayram başka bir kelimedir.

That's interesting, because you can use it as a noun and also a verb,

Bu ilginç, çünkü onu bir isim ve aynı zamanda bir fiil olarak da kullanabilirsiniz,

a feast that suggests a large quantity of food. Yes.

çok miktarda yiyecek öneren bir ziyafet. Evet.

And he often gives the suggestion of meat.

Ve sık sık et önerisinde bulunur.

But of course, it doesn't have to a wedding feast, as you say. Yes.

Ama tabi illa sizin dediğiniz gibi bir düğün ziyafeti olması gerekmiyor . Evet.

Where the parents are going to impress all the guests

Anne ve babanın tüm misafirleri

and the other family of a person is

ve diğer aileyi etkileyeceği bir kişinin

being married,

evlendirilmesi,

showing off, impressing with a large spread of food.

gösteriş yapması, geniş bir yemek yelpazesiyle etkilemesidir.

The feast, as is often done to impress people.

Ziyafet, genellikle insanları etkilemek için yapıldığı gibi.

So, yes, Lewis says, hey, you, you have a snack when you are peckish.

Yani, evet, diyor Lewis, acıktığınızda bir şeyler atıştırırsınız.

Oh, yes. Yes, that's a good word. Good word. Peckish.

Oh evet. Evet, bu güzel bir kelime. İyi laf. Acıkmış.

The feeling of wanting to eat something straight away.

Hemen bir şeyler yeme isteği. Kendinizi

You feel peckish, you want to eat something quick.

acıkmış hissediyorsunuz, hızlı bir şeyler yemek istiyorsunuz.

A sandwich could be described as a snack, couldn't it?

Bir sandviç atıştırmalık olarak tanımlanabilir, değil mi?

It can just as small.

kadar küçük olabilir.

Just a sandwich. Yes, it's a snack.

Sadece bir sandviç. Evet, bu bir atıştırmalık.

A small amount of food just to keep your energy levels going.

Sadece enerji seviyenizi devam ettirmek için az miktarda yiyecek. Kendimi

Well, I'm feeling peckish. I think I'll a sandwich.

acıkmış hissediyorum. Sanırım bir sandviç alacağım.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

Thanks for that is here are some words

Bunun için teşekkürler, burada

to describe the way you eat.

yemek yeme şeklinizi açıklayan bazı kelimeler var.

So here are some words that describe the the sound

İşte size yemeğin sesini

or maybe the way the manner in which you eat food.

veya belki de yemek yeme şeklinizi tanımlayan bazı kelimeler.

So our first word is chew.

Yani ilk kelimemiz çiğnemek.

I like this word chew.

Bu çiğnemek kelimesini seviyorum.

You chew, you put the food in your mouth

Çiğnersiniz, yemeği ağzınıza atarsınız

and then you need to make the food soft so you can swallow it.

ve sonra yutabilmeniz için yemeği yumuşatmanız gerekir .

Because if you eat food too quickly,

Çünkü yemeği çok hızlı yerseniz

you can get into all sorts of problems.

her türlü sorunla karşılaşabilirsiniz.

So quite often something hard, maybe meat, a good example meat

Çoğu zaman sert bir şey, belki et, iyi bir örnek et

or Mr.

Steve when he's made potatoes, I'm bad at chewing my food, aren't I? Mr..

ya da Bay

Steve patates yaptığında, yemeğimi çiğnemekte kötüyüm , değil mi? Bay..

Don't you don't I'm very bad at chewing my food.

Yapma, yemeğimi çiğnemekte çok kötüyüm.

Mr. Steve eats so fast.

Bay Steve çok hızlı yiyor.

Yes, sir.

Evet efendim.

Because I'm usually hungry and you should chew your food because it's part of the

Çünkü ben genellikle açım ve yemeğinizi çiğnemelisiniz çünkü bu

start in the process of digestion.

sindirim sürecinin başlangıcının bir parçasıdır.

So if you don't choose your food properly, then your stomach is going to have a much

Bu nedenle, yemeğinizi düzgün bir şekilde seçmezseniz, o zaman mideniz çok fazla çalışacak ve onu sindirmek için yiyecekleri parçalamak için

it's going to have to work a lot harder to break the food down

çok daha fazla çalışması gerekecek

to digest to digest it, because if it's not in smaller

, çünkü daha küçük parçalar halinde değilse

chunks, it's got to take a long time to process it.

, işlemek için uzun zaman almak.

And you might your stomach might make too much acid because it needs more acid to break down the food

Ve mideniz çok fazla asit yapabilir çünkü düzgün çiğnemediğiniz için yiyecekleri parçalamak için daha fazla aside ihtiyaç duyar

because you haven't chewed it properly and then you might get acid reflux and all sorts of problems.

ve ardından asit reflü ve her türlü sorunla karşılaşabilirsiniz.

Well, what people often don't realise is that the digestive

Pekala, insanların çoğu zaman fark etmedikleri şey, sindirim

process starts in your mouth.

sürecinin ağzınızda başladığıdır.

Yeah, because you produce normally when you eat,

Evet, normalde yemek yerken ürettiğiniz için

you will produce that liquid.

o sıvıyı üreteceksiniz.

It's almost like water, but it's saliva.

Neredeyse su gibi ama tükürük.

But it's not just one thing, it's not just water.

Ama bu tek bir şey değil, sadece su değil.

It actually has things in it.

Aslında içinde şeyler var.

Enzymes think enzymes. Yeah. Yes.

Enzimler enzimleri düşünür. Evet. Evet.

It will actually start the digestive process.

Aslında sindirim sürecini başlatacak.

It actually starts from my if memory serves me right, it turns it into sugar,

Aslında, eğer hafızam beni yanıltmıyorsa, onu şekere çeviriyor,

it's amylase, which breaks down starches into sugar.

nişastayı parçalayıp şekere çeviren amilaz.

So this process already started.

Yani bu süreç çoktan başladı.

And if you want to prove this, here's a little thing you might want to try.

Ve bunu kanıtlamak istiyorsanız, denemek isteyebileceğiniz küçük bir şey var .

Take a piece of white bread, just a small piece of white bread, put it in your mouth

Bir parça beyaz ekmek alın, sadece küçük bir parça beyaz ekmek, ağzınıza koyun

and then chew it, but keep chewing in mouth for a very long time.

ve çiğneyin ama çok uzun süre ağızda çiğnemeye devam edin.

And eventually, after a few minutes,

Ve sonunda, birkaç dakika sonra

the bread will start to taste sweet.

ekmeğin tadı tatlılaşmaya başlayacak.

And that's because your saliva is starting

Bunun nedeni, tükürüğünüzün

to convert the starch in the bread into

ekmeğin içindeki nişastayı

sugar.

şekere dönüştürmeye başlamasıdır.

Sugar Valentine makes a good point here because they recommend

Sugar Valentine burada iyi bir noktaya değiniyor çünkü kural olarak

that you chew your food for 15, 20 times

yemeğinizi yutmadan önce 15, 20 kez çiğnemenizi tavsiye ediyorlar

before you swallow it as a rule.

.

Because then you're breaking it down and you've got lots of saliva

Çünkü o zaman onu parçalıyorsunuz ve çok fazla tükürüğünüz var,

so it won't get stuck and cause problems, you know, as it's going into your stomach.

böylece midenize girerken sıkışıp sorunlara neden olmayacak .

And, you know, if there's anything I want to start doing.

Ve, biliyorsun, yapmaya başlamak istediğim bir şey varsa.

It's chewing my food more.

Yemeğimi daha çok çiğniyor.

Yes, I've been saying it for 40 years.

Evet, 40 yıldır söylüyorum.

But, you know, if you ever want to see something that's not disgusting

Ama, bilirsiniz, eğer iğrenç olmayan

but it's almost disgusting.

ama neredeyse iğrenç olan bir şey görmek isterseniz.

It's when Steve sits down and he's hungry

Steve oturduğunda ve acıktığında

and he just he just

ve o sadece

I just have to get that food in my mouth.

o yemeği ağzıma almam gerekiyor.

Yeah. So small quantities. I think I'm going to try that.

Evet. Çok küçük miktarlar. Sanırım bunu deneyeceğim.

Smaller quantities and chew it slowly because eating in the UK

Daha küçük miktarlarda ve yavaş çiğneyin çünkü Birleşik Krallık'ta yemek yemek,

I mean, on the continent, you know, in sort of Italy and Spain and France and

yani kıtada, bilirsiniz, İtalya, İspanya ve Fransa gibi ve

eating

yemek yemek

is not just something that you just do because you have to do it.

sadece yapmanız gerektiği için yaptığınız bir şey değildir .

It's it's part of a sort of a social process.

Bu, bir tür sosyal sürecin parçası.

And you sit down, you make a thing out of me as you don't just wolf it down.

Ve oturursun, öylece kafana takmazsan benden bir şey çıkarırsın . Hiçbir

There's no expression. Yeah.

ifade yok. Evet.

If you wolf down your food as in the animal, the wolf

Hayvanda olduğu gibi yemeğinizi yerseniz kurt kurtlar

wolves eat their food very quickly.

yemeklerini çok çabuk yerler.

Then they feel like here. Oh,

O zaman burada gibi hissediyorlar. Oh,

Duncan, look, I didn't even know.

Duncan, bak, bilmiyordum bile.

Yes, so to Wolf down is to eat in a very hungry.

Evet, bu yüzden Kurt aşağı çok aç yemek yemektir.

It's as if you are starving. You need to eat quickly.

Sanki açlıktan ölüyorsun. Çabuk yemelisin.

You eat the food fast.

Yemeği hızlı yiyorsun.

You you push the food into your mouth so, so quickly.

Yiyecekleri çok hızlı bir şekilde ağzına atıyorsun.

Don't woof down your food. Yeah. Digestion problems. Yes.

Yemeğinizi küçümsemeyin. Evet. Sindirim sorunları. Evet.

So to eat eat fast.

Yani hızlı yemek yemek.

To eat like a wolf for a dog. Even

Bir köpek için bir kurt gibi yemek.

Lewis is going.

Lewis bile gidiyor.

He's got some friends arriving and they've come a bit early.

Gelen bazı arkadaşları var ve biraz erken geldiler.

That's very rude to arrive early.

Erken gelmek çok kaba.

You should always arrive slightly late. Yes, I need you.

Her zaman biraz geç gelmelisin. Evet sana ihtiyacım var.

I'm joking. No, I think you're right.

Şaka yapıyorum. Hayır, bence haklısın.

I don't like turning up on time or even early because you turn off

Zamanında ve hatta erken gelmeyi sevmiyorum çünkü

early, you might still be cleaning the bathroom when people arrive.

erken kapanıyorsun, insanlar geldiğinde hala banyoyu temizliyor olabilirsin .

Well, not just that, but it's boring.

Sadece bu değil, ama sıkıcı.

I don't like going to parties early because there's never anyone there

Partilere erken gitmeyi sevmiyorum çünkü orada hiç kimse yok

and then you end up standing around like an idiot.

ve sonunda aptal gibi ortalıkta dikilip duruyorsun.

I don't think Lewis is having a party.

Lewis'in parti verdiğini sanmıyorum.

I think there's just invited friends around. Very nice.

Sanırım etrafta sadece davetli arkadaşlar var. Çok güzel.

So I hope you've cleaned your house out

Umarım evinizi temizlemişsinizdir

and you're not running around panicking now, having to clean things.

ve şimdi ortalıkta panikleyip bir şeyleri temizlemek zorunda kalmıyorsunuzdur.

So here are some eating habits very quickly.

İşte çok hızlı bir şekilde bazı yeme alışkanlıkları.

Eating habits, types of eating behaviour

Yeme alışkanlıkları, yeme davranış biçimleri

I suppose is the best way of describing it.

sanırım en iyi bu şekilde anlatılıyor.

So here we go. Eating habits.

İşte başlıyoruz. Beslenme alışkanlıkları.

Here is one that a lot of people do.

İşte birçok insanın yaptığı bir şey.

Although there are many people who do not admit to doing it.

Bunu yaptığını kabul etmeyen birçok insan olmasına rağmen.

Binge I.

Binge I.

I love that word.

Bu kelimeyi seviyorum.

So a person might binge, they might suddenly eat.

Yani kişi aşırı yemek yiyebilir, aniden yemek yiyebilir.

Even if they don't feel hungry, they might eat

Aç hissetmeseler bile

a large quantity of food.

çok miktarda yemek yiyebilirler. Aç oldukları için değil

They are just eating because they want to eat, not because they are hungry.

, sadece yemek istedikleri için yiyorlar .

You binge, you eat large quantities of it.

Tıkınırsan, büyük miktarlarda yersin.

No one particular thing there isn't.

Orada özel bir şey yok.

So you binge on something.

Yani bir şeye kanıyorsun.

It could be chocolate cake. Yeah.

Çikolatalı kek olabilir. Evet.

Like we did last last night.

Dün gece yaptığımız gibi.

We had a binge.

Bir içki içtik. Git

You go.

If you on a binge, it means that you I mean, that can be alcohol as well.

.

Eğer aşırı içersen, demek istediğim, bu alkol de olabilir.

It doesn't have to be food.

Yiyecek olmak zorunda değil.

You can go on an alcohol binge

Bir alkol alemine gidebilirsiniz

and it means you have far more than is considered healthy.

ve bu, sağlıklı kabul edilenden çok daha fazlasına sahip olduğunuz anlamına gelir .

Yes, in one go.

Evet, tek seferde.

We certainly did that last night. You

Bunu kesinlikle dün gece yaptık.

you don't stop doing it.

Bunu yapmayı bırakmıyorsun.

People with eating disorders,

Yeme bozukluğu olan insanlar,

maybe a person who just feels as if they need to eat

belki sadece yeme

just the sensation or the feeling of eating.

hissi ya da hissi yemeye ihtiyacı varmış gibi hisseden bir kişi.

Somehow it gives them a psychological comfort.

Bir şekilde onlara psikolojik bir rahatlık veriyor.

So quite often we refer to binge

Bu nedenle, çoğu zaman,

eating as a person who just eats.

sadece yemek yiyen bir kişi olarak aşırı yemeye atıfta bulunuruz. Aç

Even if they don't feel hungry, they still want to.

hissetmeseler bile, yine de isterler.

I believe the the is compulsive eater,

a person who can't stop themselves.

Kendini durduramayan, kompulsif yemek yiyen bir insan olduğuna inanıyorum.

They will binge.

Onlar alem yapacaklar. Tek bir şeyden büyük miktarda yemek için

They will spend maybe 20 or 30 minutes

belki 20 veya 30 dakika harcayacaklar

just eating a large quantity of one thing.

.

Oh, it could be alcohol, of course.

Ah, tabii ki alkol olabilir.

Yes. Of binge ice cream? Yes. Yes.

Evet. Aşırı dondurma mı? Evet. Evet.

You know what happens?

Ne olur biliyor musun?

You're going out with your boyfriend or girlfriend and everything is all right.

Erkek arkadaşın veya kız arkadaşınla çıkıyorsun ve her şey yolunda.

And then one day she or he says, I'm sorry, I'm sorry.

Sonra bir gün, Özür dilerim, özür dilerim, der.

We've been together for a long time, but I'm sorry.

Uzun zamandır birlikteyiz ama üzgünüm.

I can't see you anymore.

artık seni göremiyorum

I'm sorry I have to leave you.

senden ayrılmak zorunda olduğum için üzgünüm.

We have to break up and then you go home.

Ayrılmamız gerekiyor ve sonra sen eve gidiyorsun.

And what's the first thing you do, Steve? You

Ve yaptığın ilk şey nedir, Steve?

binge on food quite often.

Çok sık yemek yersiniz.

Ice cream.

Dondurma.

It's a very great comfort food.

Bu çok büyük bir rahatlık yemeğidir.

Ice cream. I think it is the best.

Dondurma. Bence bu en iyisi.

Well, my mother tells me,

Şey, annem bana, ben

well, even when I was growing up, about how much more regimented

büyürken bile, geçmişte ne kadar düzenli yemek yediğini,

it was when you ate

in the past, when my mother was growing up, this the table would be sat,

annem büyürken, bu masa otururdu,

there would be a nice tablecloth,

güzel bir masa örtüsü olurdu. ,

there would be the correct knives and forks, a nice dinner service,

doğru bıçaklar ve çatallar, güzel bir akşam yemeği servisi olurdu

and all the family sat around and the meal was an event.

ve tüm aile etrafta otururdu ve yemek bir olaydı.

Every meal was an event.

Her yemek bir olaydı. Yemeğinizi yerken

You didn't you didn't sit watching television while you were eating your food, which,

oturup televizyon izlemediniz değil mi ki bu,

as someone has mentioned, it being a bad habit, which of course we all do

birinin bahsettiği gibi kötü bir alışkanlıktır ki bu elbette hepimizin

from time to time.

zaman zaman yaptığı bir şeydir.

But now nowadays food is often seen as something just to get out of the way.

Ancak günümüzde yemek, çoğu zaman yoldan çekilmek için bir şey olarak görülüyor .

Yes, at home, rather than something it's not it's not an event. No.

Evet, evde bir şey değil, bir olay değil. Hayır.

And of course, that means I think a lot of digestive problems

Ve tabii ki, bu, birçok sindirim sorununun, yiyecekleri aceleye getirmenin

have come about as a result of rushing

bir sonucu olarak ortaya çıktığı anlamına geliyor

of fitting food in. Yes.

. Evet.

Around work.

İş civarında.

Yes. And social life or whatever.

Evet. Ve sosyal hayat ya da her neyse.

You just go, oh, I've just got to fit that food in.

Sadece git, oh, o yemeği içine sığdırmalıyım. Zevk

It's not seen as something to enjoy, you know, Sunday to spend time over,

alınacak bir şey olarak görülmez, bilirsin, Pazar günleri vakit geçirmek için,

which is probably the healthy way of doing it

ki bu muhtemelen bunu yapmanın sağlıklı yolu

and certainly the way our parents grew up

ve kesinlikle ebeveynlerimizin büyüme şeklidir. yukarı

and the way we used to when I grew up, you know, you'd sit down

ve ben büyüdüğümde eskiden yaptığımız gibi, bilirsiniz,

with all talk, you'd be eating your food, you wouldn't be rushing, it would be so it would be an event.

tüm konuşmalar için otururdunuz, yemeğinizi yerdiniz, acele etmezdiniz, bu bir olay olurdu.

Yes, a social event.

Evet, sosyal bir olay.

So it was a chance for families to come together

Böylece ailelerin bir araya gelip

and talk and share time together.

konuşmaları ve birlikte vakit geçirmeleri için bir şans oldu.

But nowadays people don't do that.

Ama günümüzde insanlar bunu yapmıyor.

They just eat very quickly and then move on to their next thing,

Çok hızlı yemek yerler ve sonra bir sonraki işlerine geçerler,

the next thing they have to do because their lives looking at food rows is going to have lunch.

yapmaları gereken bir sonraki şey çünkü yemek sıralarına bakan hayatları öğle yemeği yemektir.

Oh, so you have a wonderful week to raise a thank you for your good wishes.

Oh, demek iyi dileklerin için teşekkür etmek için harika bir hafta geçiriyorsun.

And it's time for Rosa.

Ve sıra Rosa'ya geldi.

Very nice. So she's having a meal.

Çok güzel. Demek yemek yiyor.

SATTER Reneau asks who has ever eaten

SATTER Reneau,

something when he or she was driving? Yes.

araba kullanırken kimin bir şey yediğini sorar. Evet.

Oh, yes, I've we've seen it, haven't we?

Oh, evet, gördük, değil mi?

We've seen people eating.

Yemek yiyenleri gördük.

Sometimes you might see a person with a sandwich.

Bazen sandviçi olan birini görebilirsiniz.

I've done that and their hand and they have one hand on the steering wheel

Bunu yaptım ve ellerinde bir elleri direksiyonda,

and the other hand they've got a sandwich in their hand.

diğer ellerinde bir sandviç var.

That is very naughty.

Bu çok yaramaz.

I've done that many a time in my job in sales, and I'm needing to get from one appointment

Bunu satış işimde birçok kez yaptım ve bir randevudan diğerine gitmem gerekiyor

to another and one's gone on for too.

ve biri de uzun sürüyor.

Or I didn't leave enough time in between and I'm hungry.

Ya da arada yeterince zaman bırakmadım ve açım.

So I set off and I've got a sandwich in one hand and the steering wheel in the other

Ben de yola çıktım ve bir elimde sandviç, diğer elimde direksiyon,

I don't do it anymore because,

artık yapmıyorum çünkü,

you know, it's it's dangerous, obviously.

bilirsin, bu çok tehlikeli, belli ki.

And you can be heavily fined now for doing that.

Ve şimdi bunu yaptığın için ağır bir şekilde para cezasına çarptırılabilirsin.

Even just drinking water.

Sadece içme suyu bile.

I still drink water and I'm going, I've seen you do that and I hate it.

Hala su içiyorum ve gidiyorum, bunu yaptığını gördüm ve bundan nefret ediyorum.

I hate it when Steve drives along and he's got the steering wheel

Steve'in arabayla gelmesinden nefret ediyorum ve saat

like, this at 10:00 or 2:00

10:00'da ya da 2:00'de direksiyonu

doing that.

böyle yapıyor.

And then in his other hand, there is a bottle bottle of

Ve sonra diğer elinde, aynı anda yiyip içerken aynı anda arabanın kontrolünü elinde tutma konusunda çok yetenekli hale geldiğiniz bir şişe şişe var

you become very skilled at

staying in control of the car whilst simultaneously eating and drinking.

.

I don't do it anymore.

artık yapmıyorum

Well, sometimes I do water because I think that, you know, if the road is safe,

Şey, bazen su içiyorum çünkü bence, bilirsiniz, eğer yol güvenliyse, işte

I mean, not that I should admit to it at work

bunu kabul etmem gerekmiyor

because they've made it a policy at work that if we have an accident,

çünkü iş yerinde bir kaza yaparsak,

if we are eating or drinking or doing something unsafe, then if we have an accident,

eğer yemek yiyoruz, içiyoruz ya da güvensiz bir şey yapıyoruz, o zaman bir kaza yaparsak,

even if the police don't catch you, you know, you'll have to pay for the damage yourself.

polis sizi yakalamasa bile, bilirsiniz, zararı kendiniz karşılamak zorunda kalırsınız.

Yes. Of the car.

Evet. Arabanın.

So this this life story might be used as evidence?

Yani bu hayat hikayesi delil olarak kullanılabilir mi?

Yes. In the future.

Evet. Gelecekte.

Well, Mr.

Steve, we would like to show exhibit ten B,

Pekala, Bay

Steve, araba kullanırken su içtiğinizi

which is a clip from your live stream where you admit

itiraf ettiğiniz canlı yayınınızdan bir klip olan on B'yi göstermek istiyoruz

to drinking water whilst driving in your car.

.

Of course, nowadays many cars can actually steer

Tabii ki, günümüzde birçok araba

and drive on their own for certain period of time.

belirli bir süre için kendi kendine direksiyonu ve sürüşü gerçekleştirebiliyor.

Only really on the motorway.

Sadece gerçekten otoyolda.

Yes, you do have to, but it don't do it,

Evet, yapmak zorundasın ama yapmıyor,

doesn't it, Mr.

değil mi Bay

Steve? I don't do any more.

Steve? Artık yapmıyorum.

I don't. Don't do it.

Yapmıyorum. yapma

Hey, dangerous both and anyway, it gets very messy because all the

Hey, her ikisi de tehlikeli ve her neyse, çok dağınık hale geliyor çünkü

if you don't eat the sandwich correctly, all the all the

sandviçi doğru yemezseniz, tüm

the the filling can fall out.

dolgu düşebilir.

That's happened to me.

Bu bana oldu.

I've seen Steve come back from work,

Steve'in işten döndüğünü gördüm

and sometimes he has bits of food on his tie or in his.

ve bazen kravatında ya da kravatında yemek kırıntıları oluyordu.

Because I've tried to eat a sandwich.

Çünkü bir sandviç yemeye çalıştım.

This is in the past.

Bu geçmişte kaldı.

Not now, not now, I'll emphasise it's all past tense

Şimdi değil, şimdi değil, hepsinin geçmiş zaman olduğunu

and you've got bits of chicken or something have fallen out of the sandwich.

ve tavuk parçalarının olduğunu veya sandviçten bir şeyin düştüğünü vurgulayacağım.

Chicken.

Tavuk.

It's a chicken sandwich.

Bu bir tavuklu sandviç.

So and then you have to end up wiping it away.

Öyleyse ve sonra onu silmek zorundasın.

So if I haven't left enough.

Yani yeterince bırakmadıysam.

Oh. Time in between appointments.

Ah. Randevuların arasındaki süre.

So that's bad for your health because you're not you're not chewing it properly.

Yani bu senin sağlığın için kötü çünkü sen onu düzgün çiğnemiyorsun.

It's not good to rest your food.

Yemeğini dinlendirmek iyi değil.

No, that's something I want, you know, something to think about.

Hayır, bu istediğim bir şey, bilirsin, düşünecek bir şey.

That is when we're growing up normally as kids, our parents will tell lots of things to us.

İşte o zaman normal bir çocuk olarak büyürüz, anne babamız bize çok şey anlatır.

They will tell, Oh, you mustn't run, mustn't run, because you might fall over.

Oh, koşmamalısın, koşmamalısın, çünkü düşebilirsin, diyecekler.

And one of them is you mustn't eat your food too fast. So.

Bunlardan biri de yemeğinizi çok hızlı yememeniz gerektiğidir. Bu yüzden.

So my parents used to tell me, don't eat food too quickly.

Bu yüzden ailem bana çok hızlı yemek yemememi söylerdi.

And I never worked.

Ve hiç çalışmadım.

I could never understand why.

Nedenini asla anlayamadım.

But now, now I'm older, I know why of your stomach

Ama şimdi, artık daha yaşlıyım, neden midenizin

and you end up with too much acid in your stomach

ve midenizde çok fazla asit kaldığını biliyorum

and everything is horrible and painful.

ve her şey korkunç ve acı verici.

Yes. So

Evet. Bu yüzden

my mother always still says she always

annem her zaman,

she points out, when people are eating in the street,

insanlar sokakta yemek yerken her zaman işaret ettiğini söyler,

so people buy burgers and they walk

bu yüzden insanlar hamburger alır ve içeri girerler

in, they're eating burgers or they're eating chips

, hamburger yerler veya cips

or crisps or something.

veya cips falan yerler.

To me, to my mother, that is something that she never saw when she was growing up.

Bana, anneme göre bu, büyürken hiç görmediği bir şeydi.

And she still doesn't like to see people eating in the street.

Ve hala sokakta yemek yiyen insanları görmekten hoşlanmıyor.

Yeah, it's but what it is, it's a symptom of

Evet, ama bu,

how rushed our lives are

hayatımızın ne kadar aceleci olduğunun bir göstergesi, bunu

that you have to do that to fit food in, around, work around anything else.

yemeğin içine sığdırmak, etrafta dolaşmak, başka herhangi bir şeyin etrafından dolaşmak için yapmak zorundasın.

So what about a picnic symptom of modern society?

Peki ya modern toplumun piknik belirtisi?

Isn't a picnic eating food outside?

Dışarıda yemek yemek piknik değil mi?

Yes, but you're sitting down and eating it.

Evet, ama oturup yiyorsun.

I'm talking about eating it in the streets.

Sokakta yemekten bahsediyorum.

Oh, I see. You know, in a shopping centre.

Ah anlıyorum. Biliyorsun, bir alışveriş merkezinde.

So maybe you're walking along. Yeah. You've got a large

Yani belki de yürüyorsun. Evet. Elinizde büyük bir

beef burger in your hand and you just are.

biftek burgeriniz var ve öylesiniz.

I got to get to work.

İşe gitmeliyim.

Yeah.

Evet. Bu

So and a lot of time people, instead of having breakfast,

nedenle, çoğu zaman insanlar kahvaltı yapmak yerine,

instead of eating breakfast at home, they won't have

evde kahvaltı yapmak yerine,

they won't allow themselves time to do that.

kendilerine bunu yapmak için zaman ayırmazlar.

They will, you know, on the way to work by something

Biliyorsunuz, işe giderken yolda bir şeye çarpacaklar

as they're walking to work and then eat it as they're going into work anyway.

ve sonra işe giderken onu yiyecekler.

And we've got some more words to show.

Ve gösterecek birkaç kelimemiz daha var.

Here's another one, Steve.

İşte bir tane daha, Steve.

This 1/1, right? Yeah.

Bu 1/1, değil mi? Evet.

So you might say that this is the opposite the opposite of binge.

Yani bunun tıkınırcasına yemenin tam tersi olduğunu söyleyebilirsiniz.

You binge, you keep eating.

Açsın, yemeye devam ediyorsun.

You can't stop.

duramazsın O

So then we have the opposite, which is first, which is where you restrict your eating habits.

halde bunun tam tersi var, ilki, yeme alışkanlıklarınızı kısıtladığınız yer.

Normally involving eating

Normalde

nothing

fast or fast.

hızlı veya hızlı hiçbir şey yememeyi içerir.

You can pronounce that both ways.

Bunu iki şekilde de telaffuz edebilirsiniz.

I can't believe that some people have to do this.

Bazı insanların bunu yapmak zorunda olduğuna inanamıyorum.

You have to fast.

Oruç tutmalısın. Bazı dinler

You can't eat food like

gibi yemek yiyemezsin

certain religions.

.

Of course,

Tabii ki,

every year they go through a period of fasting,

her yıl,

which could be during

certain periods of time during the day,

günün belirli zaman dilimlerinde olabilen,

but even non-religious.

hatta dini olmayan bir oruç döneminden geçiyorlar.

I mean, some people just decide they want to go on a fast well, it's seen as healthy now.

Demek istediğim, bazı insanlar hızlı bir kuyuya gitmek istediklerine karar veriyorlar, bu artık sağlıklı görünüyor.

Yeah it is.

Evet o. 12 saat veya gün boyunca yemek yememek

It's, it's now seen as a healthy thing to do, to

artık sağlıklı bir şey olarak görülüyor

not eat for say, 12 hours or days.

.

Though there are some people they do a seven day, seven day fast.

Gerçi yedi gün yedi gün oruç tutanlar da var.

How can you not eat for that period of time?

Bu süre boyunca nasıl yemek yemezsin?

They just have things like water and very light food.

Sadece su ve çok hafif yiyecekler gibi şeyleri var.

It's considered to maybe be healthy. It may be.

Sağlıklı olabileceği düşünülüyor. Olabilir.

Are you going to use the words?

kelimeleri kullanacak mısınız?

I couldn't do it because the word breakfast.

Kahvaltı kelimesi yüzünden yapamadım.

Yes. Isn't it breakfast when you your first me

Evet. Kahvaltı değil mi sabaha ilk geldiğin zaman

to the morning you're breaking your fast.

orucunu bozuyorsun.

I said that word comes from technically you are fasting, you are at night.

O kelime teknik olarak oruçlusun, gececisin'den geliyor dedim. Sabah

You are you are fasting between maybe 7:00 for 12 hours.

7:00 arası belki 12 saat oruçlusun.

A lot of you know, most of us, if you have your evening meal at 7:00 and then you pray

Çoğunuz, çoğumuz bilir, akşam yemeğinizi saat 7:00'de yerseniz ve sonra

you're not anything else for 12 hours.

12 saat boyunca başka bir şey olmamak için dua ederseniz.

So you are in fact fasting for 12 hours anyway.

Yani zaten 12 saat oruç tutuyorsunuz.

Hence the first meal of the day being called your break.

Bu nedenle günün ilk yemeği molanız olarak adlandırılır.

Fast breakfast.

Hızlı kahvaltı.

Yes. So you learn so much from us.

Evet. Yani bizden çok şey öğreniyorsunuz.

We might look like a couple of dimwits, but we're not

Birkaç ahmak gibi görünebiliriz ama o

so fast growing.

kadar hızlı büyümüyoruz.

Also is another one.

Ayrıca başka biri.

Steve, this is a word that we often hear

Steve, bu genellikle

just after Christmas.

Noel'den hemen sonra duyduğumuz bir kelime.

A diet.

Diyet.

Diet, again, diet

Diyet, yine diyet,

can also be used as a noun and also a verb.

isim ve fiil olarak da kullanılabilir.

So you can go on a diet.

Böylece diyete başlayabilirsiniz.

The thing you are doing, it's naming that thing.

Yaptığın şey, o şeye isim vermek.

Or you can diet,

Veya diyet yapabilirsiniz,

which means you are controlling the amount of food you eat.

bu da yediğiniz yiyecek miktarını kontrol ettiğiniz anlamına gelir .

A word that many people use but rarely follow.

Birçok kişinin kullandığı ancak nadiren takip ettiği bir kelime.

How many people?

Kaç insan?

And I'm including us.

Ve bizi de dahil ediyorum.

Oh, sorry.

Ah özür dilerim.

I'll just point you something out. Yes.

Sadece sana bir şey işaret edeceğim. Evet.

Fast doesn't mean quick in this respect.

Hızlı, bu açıdan hızlı demek değildir.

No, no.

The word fast can also mean quickly.

Hayır hayır.

Hızlı kelimesi hızlı anlamına da gelebilir.

But in this respect it means not to eat.

Ama bu bakımdan yememek demektir.

See anything?

Bir şey gördün mü?

It means the opposite.

Since you cease.

Bunun tersi anlamına gelir.

Durduğundan beri.

Yes. Sorry, Mr. Duncan, you cease.

Evet. Üzgünüm Bay Duncan, sus.

So you are stopping you fast.

Yani sizi hızlı bir şekilde durduruyorsunuz.

You stop doing something.

Bir şey yapmayı bırakıyorsun.

Diet. Yes.

Diyet. Evet.

A lot of people say they say that they will go on a diet.

Pek çok insan diyete başlayacağını söylediğini söylüyor.

We've done it. I've done it. Everyone does it.

Yaptık. Yaptım. Herkes yapar.

Maybe you go through a period of time where you want to lose weight and maybe you do it

Belki kilo vermek istediğiniz bir dönemden geçersiniz ve belki bunu

five days or six days and then eventually,

beş veya altı gün yaparsınız ve sonunda,

eventually, we all know what happens.

sonunda, hepimiz ne olduğunu biliriz.

We start to have those little snacks and all of that

O küçük atıştırmalıkları yemeye başlıyoruz ve tüm o

bad junk food starts to reappear

kötü abur cuburlar yeniden ortaya çıkmaya başlıyor

and then suddenly no more diet.

ve sonra birdenbire artık diyet yok.

So in this respect, diet ease.

Yani bu açıdan diyet kolaylığı.

So if you're trying to lose weight, for example, you will go on a diet.

Yani, örneğin kilo vermeye çalışıyorsanız, diyete başlayacaksınız.

And that means that you are eating specific

Ve bu, belirli

foods, specific quantities of food. Yes.

yiyecekleri, belirli miktarlarda yiyecek yediğiniz anlamına gelir. Evet.

It is interesting how that word can be misinterpreted. Yes.

Bu kelimenin nasıl yanlış yorumlanabileceği ilginç. Evet.

So it doesn't necessarily mean eat less.

Yani bu mutlaka daha az yemek anlamına gelmez.

What it means is you are controlling or you are eating certain things.

Bunun anlamı, belirli şeyleri kontrol ediyorsun ya da yiyorsun.

We will often talk about a person's diet

Bir kişinin diyetinden

just from their normal eating habits.

sadece normal beslenme alışkanlıklarından bahsedeceğiz.

Yeah. So you might, for example, go on a

Evet. Yani, örneğin, sadece meyve yediğiniz

a fruit diet,

bir meyve diyetine gidebilirsiniz

for example, where you just eat fruit or you might go on.

veya devam edebilirsiniz.

There are different types of

particular you ladies out there

Dışarıda

looking after your figures and your health.

figürlerinize ve sağlığınıza bakan farklı türde bayanlar var.

Maybe before you're going on holiday you will go on a diet.

Belki tatile çıkmadan önce diyete başlarsınız.

Usually it does mean, as you say it doesn't necessarily mean you're eating less,

Genellikle, söylediğiniz gibi, daha az yediğiniz anlamına gelmez,

but it usually means that you're taking in less calories.

ancak genellikle daha az kalori aldığınız anlamına gelir. Bu

So you might out certain foods that you

nedenle, bazı yiyecekleri atlayabilirsiniz,

but normally you're including certain foods

ancak normalde kalorilerinizi kısıtlamak için belirli yiyecekleri

in certain measured quantities in order to restrict you calories.

belirli ölçülü miktarlarda dahil edersiniz .

So it's interesting how that word can be used

Bu yüzden, bu kelimenin

to mean your normal eating habits, your normal diet

normal yeme alışkanlıklarınız, normal beslenmeniz

or quite often when you are being careful about what you eat.

veya ne yediğinize dikkat ettiğinizde sıklıkla kullanılabilmesi ilginçtir.

We will also describe that as a diet.

Bunu da diyet olarak tarif edeceğiz.

There are many kinds of diet.

Birçok diyet çeşidi vardır.

We're not going to go into those no, there are certain diets where you just eat

Bunlara girmeyeceğiz, sadece

lots of protein and you cut out the carbohydrates.

çok fazla protein yediğiniz ve karbonhidratları kestiğiniz bazı diyetler vardır.

Well, those are the ones where you cut out the protein, you have the carbohydrate.

Bunlar proteini kestiğiniz, karbonhidratınız olanlardır. Kaybetmenin

There's all sorts of different ways of losing. You know,

her türlü farklı yolu var. Bilirsin,

here's here's

işte

the final one, a person who eats too much.

sonuncusu, çok yiyen bir insan.

I suppose we all do this.

Sanırım bunu hepimiz yapıyoruz.

We all eat too much sometimes for various reasons.

Hepimiz bazen çeşitli nedenlerle çok fazla yeriz.

Maybe we are hungry.

Belki de açız.

If you are hungry, you will eat maybe too much because you really want to eat.

Açsanız, gerçekten yemek istediğiniz için belki çok fazla yiyeceksiniz.

Lots of food to fill your tummy up.

Karnınızı doyuracak bir sürü yiyecek.

A person who eats too much might be described as greedy or a glutton.

Çok fazla yiyen bir kişi açgözlü veya obur olarak tanımlanabilir.

Glutton, apparently one of the sins gluttony.

Oburluk, görünüşe göre oburluğun günahlarından biri.

Eating.

Yemek yiyor.

Even if you don't need to eat gluttony,

Oburluk yemene ihtiyacın olmasa bile

you are being greedy, you glutton.

açgözlü davranıyorsun, seni obur.

Yes, it's no so commonly used now

Evet, artık

we people very rarely describe

biz insanlar çok nadiren tanımlıyoruz

because there are a lot of overweight people. Now

çünkü çok fazla kilolu insan var. Artık

being overweight is more common than it used to be.

fazla kilolu olmak eskisinden daha yaygın.

Certainly when my parents grew up, even when I grew up, I always find it interesting.

Kesinlikle annemle babam büyüdüğünde, ben büyüdüğümde bile bunu her zaman ilginç bulmuşumdur.

So Steve I always find it interesting because we are running out of time.

Bu yüzden Steve bunu her zaman ilginç buluyorum çünkü zamanımız daralıyor.

We are about to go.

gitmek üzereyiz

I find it interesting that if you look at old photographs,

İlginç buluyorum, eski fotoğraflara,

old photographs taken in the fifties or sixties on on

ellilerde, altmışlarda

maybe a beach, you will see very few

belki bir kumsalda çekilmiş eski fotoğraflara bakarsanız, çok az

overweight people, in fact, almost none.

kilolu insan göreceksiniz, aslında neredeyse hiç yok.

No overweight people.

Fazla kilolu insan yok.

And then reflect on today, if you see

Ve sonra bugün düşünün,

a picture of people on the beach, there are literally people trying to push

sahilde insanların bir resmini görürseniz, balina olduklarını düşündükleri için

some of the sunbathers back into the ocean because they think they are whales.

güneşlenenlerin bir kısmını okyanusa geri itmeye çalışan insanlar var .

It's very common.

Bu çok yaygın.

But yes, of course, people were food has become

Ama evet, tabii ki, insanlar gıda şimdi

relatively much cheaper now and it's gone up recently because of inflation.

nispeten çok daha ucuz hale geldi ve son zamanlarda enflasyon nedeniyle arttı.

But people took a lot more exercise in the past.

Ancak insanlar geçmişte çok daha fazla egzersiz yaptı.

My mother said she used to cycle and walk everywhere.

Annem bisiklete bindiğini ve her yere yürüyerek gittiğini söyledi.

Now people take the car and it's a big problem.

Şimdi insanlar arabayı alıyor ve bu büyük bir problem.

It's a big problem in society because it makes

Toplumda büyük bir sorun çünkü

health care much more expensive and that maybe that may be the final financial problems

sağlık hizmetlerini çok daha pahalı hale getiriyor ve belki de bu, insanların yaşadığı son finansal sorunlar olabilir ve

that people are having might lead to more people losing weight.

daha fazla insanın kilo vermesine neden olabilir.

I know. I know.

Biliyorum. Biliyorum.

That sounds terrible and uncaring,

Kulağa korkunç ve umursamazca geliyor

but maybe there is something in there.

ama belki içinde bir şeyler vardır.

Maybe if people find it difficult to keep buying lots and lots of food, maybe they will lose weight.

Belki insanlar çok fazla yiyecek almaya devam etmekte zorlanırlarsa , belki kilo verirler.

It's Just a thought.

Bu sadece bir düşünce.

Please don't come round and bang on my door again like you did last night.

Lütfen dün gece yaptığın gibi bir daha gelip kapımı çalma.

A person who eats too much food

Çok fazla yemek yiyen bir kişi

might be greedy or described as a glutton.

açgözlü olabilir veya obur olarak tanımlanabilir.

And guess what, Mr. Steve?

Bilin bakalım ne oldu, Bay Steve?

That's it.

Bu kadar.

Maybe people are greedy for more live streams from Mr.

Belki insanlar Bay Duncan'dan daha fazla canlı yayın için açgözlüdür

Duncan. Yes.

. Evet.

You are hungry for some. Hungry for something.

Bazıları için açsın. Bir şeye açım.

I suppose that's a good word.

Sanırım bu iyi bir kelime.

We didn't mention hunger, so maybe if you want something,

Açlıktan bahsetmedik, bu yüzden belki bir şey istiyorsanız,

wants something desperately, you might be hungry for it.

bir şeyi umutsuzca istiyorsanız, ona aç olabilirsiniz.

The feeling of needing something.

Bir şeye ihtiyaç duyma hissi.

We often describe it as your appetite.

Bunu genellikle iştahınız olarak tanımlarız.

The thing, the feeling of wanting food or wanting anything.

Şey, yemek isteme ya da herhangi bir şey isteme hissi.

You can say that you are hungry for it.

Aç olduğunu söyleyebilirsin.

I've got a healthy appetite.

Sağlıklı bir iştahım var.

It means that you.

Sen demek.

That you are eating. Probably.

Yediğini. Muhtemelen.

I was about to sneeze. I wondered what that was.

hapşırmak üzereydim. Bunun ne olduğunu merak ettim.

I thought I was going to sneeze.

Hapşıracağımı sandım.

And often if you pick your nose, it can it can suppress the the desire.

Ve sık sık burnunuzu karıştırırsanız, arzuyu bastırabilir.

So I thought it was a secret sign for all the other of the Freemasons watching.

Bu yüzden, izleyen tüm diğer Masonlar için gizli bir işaret olduğunu düşündüm.

Have you got a healthy appetite?

Sağlıklı bir iştahın var mı?

Does that mean that you eat?

Bu yemek yediğin anlamına mı geliyor?

Probably means that you eat

Muhtemelen

reasonable amounts of food.

makul miktarda yemek yediğiniz anlamına gelir.

You're not eating direct sex. You've got a healthy appetite.

Doğrudan seks yemiyorsun. Sağlıklı bir iştahın var.

Somebody that somebody that that would be considered

to be eating food in the correct proportions. Yes.

Doğru oranlarda yemek yediği düşünülen biri. Evet.

And a balanced diet. Yes.

Ve dengeli beslenme. Evet.

So you're not eating too much sugar.

Yani çok fazla şeker yemiyorsun.

You are eating something.

Bir şeyler yiyorsun.

That gives you a balanced intake

Bu size

of all of those essential things, things that you really need.

tüm bu temel şeyleri, gerçekten ihtiyacınız olan şeyleri dengeli bir şekilde almanızı sağlar.

Your body has to have

Bedenin her

to survive anyway.

halükarda hayatta kalmak zorunda.

Steve Jensen of Hungry.

Hungry'den Steve Jensen.

I'm feeling hungry and I'm feeling a little hungry as well.

Acıktım ve biraz da acıktım.

I had some breakfast, but I must admit, doing this,

Biraz kahvaltı yaptım ama itiraf etmeliyim ki bunu yapmak,

doing this uses so much energy.

bunu yapmak çok fazla enerji harcıyor.

I've been standing here for the past 2 hours, so I am hungry

Son 2 saattir burada duruyorum, bu yüzden açım

and we are going to have a cup of tea.

ve bir fincan çay içeceğiz.

People are talking, we're having a snack as I shall have a snack.

İnsanlar konuşuyor, ben bir şeyler atıştıracağım diye bir şeyler atıştırıyoruz.

Oh, I see. I should have a piece of bread. But

Ah anlıyorum. Bir parça ekmek yemeliyim. Ama

people are talking a lot

about cars and I've resisted the temptation to wade in to.

insanlar arabalardan çok bahsediyor

ve ben de arabaya binme isteğine karşı koydum.

If you weighed in with something, that means you you get involved. Yes.

Bir şeyi tarttıysan, bu karıştığın anlamına gelir. Evet.

You join in the conversation.

Sohbete katılıyorsunuz. Katıldığınız

A conversation you join in, you wait in line going off into the sea.

bir sohbet , denize girerken sıra beklersiniz.

You wade through the sweet things at night.

Geceleri tatlı şeylerden geçiyorsunuz.

Yes. It's so difficult. You get into habit.

Evet. Bu çok zor. alışırsın.

You can get into habits, can't you?

Alışkanlıklar edinebilirsin, değil mi?

We get into a habit of I go upstairs, we have something to eat, I'll go upstairs and do some things.

Ben yukarı çıkarım, bir şeyler yeriz, ben yukarı çıkarım bir şeyler yaparım diye bir alışkanlık ediniriz.

Come downstairs about sort of half nine.

Dokuz buçuk gibi aşağı in.

And the temptation is then to sit in front of the television and eat sweet things, chocolate biscuits.

Ve o zaman cazibe, televizyonun karşısına oturup tatlı şeyler, çikolatalı bisküviler yemektir.

And it's a habit as bad to eat.

Ve yemek yemek kadar kötü bir alışkanlık.

Yes. And Claudy, we do the same thing. Yes, we do.

Evet. Ve Claudy, biz de aynı şeyi yapıyoruz. Evet yaparız.

And we we don't always regret it, but sometimes we do, especially if last night,

Ve her zaman pişman olmayız ama bazen pişman oluruz, özellikle dün gece

if we have big meal and then we eat lots of chocolate

büyük bir yemek yersek ve ardından çok fazla çikolata

or unhealthy food,

ya da sağlıksız yiyecek yersek,

we don't have time for the sentence game because we have to go.

cümle oyunu için zamanımız olmaz çünkü buna mecburuzdur. Gitmek.

I've been here for 2 hours and 5 minutes.

2 saat 5 dakikadır buradayım.

You've had a lively debate today.

Bugün hararetli bir tartışma yaşadınız.

We've got a lot of people watching.

İzleyen çok insanımız var.

By the way, it's been a busy one, busy week today for dinner.

Bu arada, bugün akşam yemeği için yoğun, yoğun bir hafta oldu.

Well, that's a good question.

Bu iyi bir soru.

But I think something light a light meal.

Ama bence hafif bir yemek hafif bir şey.

So that's another one.

Yani bu başka bir tane.

I'm going to do a tomato tuna pasta.

Domatesli ton balıklı makarna yapacağım.

If we have rice, if you have something light, it means you are having maybe something that's easy

Eğer pirincimiz varsa, hafif bir şeyiniz varsa, bu, belki

on your stomach, something that's easy to digest, something that's not too heavy.

midenizi rahatlatan, sindirimi kolay, çok ağır olmayan bir şey yediğiniz anlamına gelir.

So you have a light meal, maybe a small portion

Yani hafif bir yemek yersiniz, belki küçük bir porsiyon

or maybe something that is easy to digest.

veya belki sindirimi kolay bir şey.

Yes, I like a salad.

Evet, salata severim.

Anyway, I can't believe I'm forcing you to eat.

Her neyse, seni yemeye zorladığıma inanamıyorum.

All right, Mr. Duncan. Lovely to be here. Okay.

Pekala, Bay Duncan. Burada olmak çok güzel. Tamam aşkım.

Have a lovely week.

Güzel bir hafta geçirin.

Have you

learn something new with English and hope

İngilizce ile yeni bir şeyler öğrendiniz mi ve

you've learnt something today and look forward to seeing you all.

bugün bir şeyler öğrendiğinizi umar ve hepinizi görmek için sabırsızlanıyorum.

I won't be here next week.

Gelecek hafta burada olmayacağım.

We'll be fresh from the wedding.

Düğünden yeni çıkmış olacağız.

Yeah.

You'll have a lot to tell you about that.

Evet.

Bu konuda size anlatacak çok şeyiniz olacak.

Maybe a few photographs.

Belki birkaç fotoğraf.

I don't know.

Bilmiyorum.

Yes, we might not be allowed to. Bye for now.

Evet, izin verilmeyebilir. Şimdilik hoşça kal.

See you next.

Sonra görüşürüz.

New while your nephew is very fussy, let's see what happens.

Yeni yeğeniniz çok telaşlıyken bakalım neler olacak.

He might not let us.

Bize izin vermeyebilir.

You might say no. You can't buy Mr. Steve.

Hayır diyebilirsin. Bay Steve'i satın alamazsınız.

Mr. Steve.

Going, Mr.

Bay Steve.

Gidiyorum, Bay

Steve.

Steve.

Just like Elvis has left the building.

Tıpkı Elvis'in binayı terk etmesi gibi.

But he will be back next week.

Ama önümüzdeki hafta geri dönecek.

Joining us live on the live chat.

Canlı sohbette canlı olarak bize katılmak.

I hope you enjoy today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenirsiniz.

An English addict every Sunday and Wednesday,

Her Pazar ve Çarşamba bir İngiliz bağımlısı,

which means that I am with you on Wednesday from 2 p.m.

yani Çarşamba günü saat 14:00'ten itibaren sizinleyim.

UK time I am back with you.

İngiltere zamanı, seninle geri döndüm.

I see you on

on Wednesday and then next Sunday we are going to a wedding.

Çarşamba günü görüşürüz ve sonra gelecek Pazar bir düğüne gidiyoruz.

Next week I will be eating lots of food.

Önümüzdeki hafta bol bol yemek yiyeceğim.

I hope there will be the most amazing buffet

Umarım en muhteşem büfe

or maybe a hot meal.

veya belki de sıcak bir yemek olur.

Very nice.

Çok güzel.

The only reason why I go to weddings and funerals

Düğünlere, cenazelere gitmemin tek sebebi

are food.

yemek.

Thanks for your company.

Şirketiniz için teşekkürler.

I will see you again on Wednesday from 2 p.m.

Çarşamba günü saat 2'den sonra tekrar görüşürüz.

UK time.

İngiltere saati.

Thank you for your company.

Şirketiniz için teşekkür ederiz.

I've enjoyed it today.

Bugünün tadını çıkardım.

I hope you have as well.

Umarım sende de vardır.

I hope it has been useful.

Umarım faydalı olmuştur.

I hope the things I've said and done

Umarım söylediğim ve yaptığım şeyler

have helped you in some way.

size bir şekilde yardımcı olmuştur.

Thank you very much for your company.

Şirketiniz için çok teşekkür ederim. Seni

I will be back with you on Wednesday if I have

kaçırırsam çarşamba günü tekrar seninle olacağım

missed you out.

.

If I did not mention your name, please don't get angry with me.

Adını söylemediysem, lütfen bana kızma.

It's nothing personal.

Kişisel bir şey değil.

Okay.

Tamam aşkım.

Catch you on Wednesday.

Çarşamba günü görüşürüz.

Enjoy.

Eğlence.

Rest of your weekend, the rest of your Sunday.

Hafta sonunun geri kalanı, pazar gününün geri kalanı.

And I will see you on Wednesday and we will do this a little bit more.

Çarşamba günü görüşürüz ve bunu biraz daha yapacağız.

And of course until the next time we meet here.

Ve tabii ki bir dahaki sefere burada buluşana kadar.

You know what's coming next.

Sırada ne olduğunu biliyorsun.

Yes, you do. Oh,

Evet yaparsın. Ah,

I need a lie down on the bed.

yatağa uzanmaya ihtiyacım var.

Ta ta for now.

Şimdilik ta ta.