'Kick-Off' time / The 'final whistle' - start stop words - English Addict | 224 / Sun 27th Nov 2022

Mm hmm.

Hmm.

Are you in the mood.

Havanda mısın.

For a live chat?

Canlı sohbet için mi?

Are you ready to chat? Live?

Sohbet etmeye hazır mısın? Canlı?

Right now, here we are, together again once more.

Şu an yine buradayız, yine beraberiz.

Yes, it is.

Evet öyle.

English addict coming to you live and direct

İngiliz bağımlısı size canlı ve direkt olarak

from the birthplace of the English language, which just happens to be.

İngilizcenin doğduğu yerden geliyor ki bu tesadüfen oluyor.

Well, you know where it is. We all know where it is.

Nerede olduğunu biliyorsun. Nerede olduğunu hepimiz biliyoruz.

It's England.

İngiltere.

And and.

Ve ve.

Yeah. Oh,

Evet. İşte

here we are.

Oh, it's so exciting to be here with you today.

buradayız.

Oh, bugün burada seninle olmak çok heyecan verici.

Hi, everybody. This is Mr.

Selam millet. Ben

Duncan in England. How are you today? Are you okay?

İngiltere'den Bay Duncan. Bugün nasılsın? İyi misin?

I hope so. Are you happy?

Umarım. Mutlu musun?

I hope you are feeling happy today because we are back together once again.

Umarım bugün mutlu hissediyorsundur çünkü bir kez daha birlikteyiz.

We are doing it live.

Canlı yapıyoruz.

And I hope you are in the mood

Ve umarım

to have a few smiles as well during the live stream.

canlı yayın sırasında siz de biraz gülümseyecek havadasınızdır.

We are back together again.

Tekrar birlikteyiz.

My name is Mr. Duncan. I am one of those up there.

Benim adım Bay Duncan. Ben oradakilerden biriyim.

A lot of people say that.

Birçok insan bunu söylüyor.

They say that Mr.

Bay

Duncan is one of those.

Duncan'ın onlardan biri olduğunu söylüyorlar.

He is an English addict.

O bir İngiliz bağımlısı.

And I have a feeling perhaps maybe

Ve içimde belki

you are an English addict as well.

senin de bir İngiliz bağımlısı olduğuna dair bir his var.

Can I say welcome to everyone to the live chat today

Bugünkü canlı sohbete herkese hoşgeldiniz diyebilir miyim

and yes, we are here for 2 hours,

ve evet 2 saat buradayız

but one hour, 2 hours

ama bir saat,

every Sunday live on YouTube.

her pazar 2 saat YouTube'da canlı yayındayız.

So if it is your first time and you don't know what this is,

Bu yüzden, ilk kez yapıyorsanız ve bunun ne olduğunu bilmiyorsanız,

I like the English language and many people

İngilizceyi seviyorum ve

that join me here on the live stream, they also like English as well.

burada canlı yayında bana katılan birçok kişi İngilizceyi de seviyor. Her Pazar

That's the reason why we all get together

bir araya gelmemizin

every single Sunday and do this because we love English.

ve bunu yapmamızın nedeni bu çünkü İngilizceyi seviyoruz.

We are crazy about English.

İngilizce için deli oluyoruz.

We are

talking of which

I remember many years ago when I was living in China.

Yıllar önce Çin'de yaşarken hatırladığım şeylerden bahsediyoruz.

There was a guy who was very popular in China.

Çin'de çok popüler olan bir adam vardı.

His name was Li Yang,

Adı Li Yang'dı

and he had a very unique method

ve ne yapacağını İngilizce öğretmek için çok benzersiz bir yöntemi vardı

of teaching English what he would do.

.

He would get large groups of English students

Büyük İngilizce öğrenci gruplarını

to to shout the words, to scream the words.

kelimeleri haykırmaya, kelimeleri haykırmaya ikna ederdi.

In fact, I don't know why my throat is very strange today.

Aslında boğazım bugün neden çok garip bilmiyorum.

I'm sure Mr.

Eminim Bay

Steve has given me one of his bugs.

Steve bana böceklerinden birini vermiştir.

I think so.

Bence de.

I blame Mr.

Steve for this.

Bunun için Bay Steve'i suçluyorum.

I'm sure it has something to do with him.

Eminim onunla bir ilgisi vardır.

So there was this guy called Li Yang,

Yani Li Yang adında bir adam vardı

and he would teach English in a very strange way.

ve İngilizceyi çok garip bir şekilde öğretiyordu.

He would get all of the students to scream the words, to shout them.

Tüm öğrencilerin kelimeleri haykırmasını, haykırmasını sağlardı.

And he thought that

Ve

it would help them to remember certain words.

bazı kelimeleri hatırlamalarına yardımcı olacağını düşündü.

I haven't done this for a long time.

Bunu uzun zamandır yapmadım.

I'm going to do it now though.

Yine de şimdi yapacağım.

We're going to have a quick break.

Hızlı bir mola vereceğiz.

I need to have a big cough.

Büyük bir öksürüğe ihtiyacım var.

Excuse me.

Affedersin.

Very nice.

Çok güzel.

Okay. I think that's better.

Tamam aşkım. Bence bu daha iyi.

I don't know what happened today.

Bugün ne oldu bilmiyorum.

I'm having a a strange moment today with my voice.

Bugün sesimle garip bir an yaşıyorum.

It doesn't normally happen, but today it is happening.

Normalde olmaz ama bugün oluyor.

Okay, I'm back.

Tamam, geri döndüm.

So there's this guy called Li

Yani Li

Lang, Li Yang and what he would do.

Lang, Li Yang adında bir adam var ve onun ne yapacağı.

He would get all of the students to scream

Tüm öğrencilerin

the words at the top of their voices.

kelimeleri avazları çıktığı kadar bağırmalarını sağlardı.

And he said that that was a good way of getting them to

Ve bunun, onların

to learn English and talk about English and use

İngilizce öğrenmelerini, İngilizce hakkında konuşmalarını ve

English and also gain confidence.

İngilizce kullanmalarını sağlamanın ve aynı zamanda özgüven kazanmalarının iyi bir yolu olduğunu söyledi.

But in fact, all it did

Ama aslında tek yaptığı,

was give them a very sore throat like mine today.

onlara bugün benimki gibi boğaz ağrısı yaşatmaktı.

I think so.

Bence de.

But he was very big.

Ama o çok iriydi.

I wonder what he's doing now in China.

Şimdi Çin'de ne yaptığını merak ediyorum.

Things are a. Little.

Şeyler bir. Biraz.

Unsettled in China at the moment.

Şu anda Çin'de kararsız.

I was saying to Steve a couple of nights ago, I said to Steve, I'm

Birkaç gece önce Steve'e diyordum ki,

very glad that I'm not in China anymore

artık Çin'de olmadığım için çok mutluyum

because I don't think it would be

çünkü şu anda Çin'de olsaydım

a very pleasant experience

çok hoş bir deneyim olacağını düşünmüyorum.

if I was in China at the moment.

.

I don't think it would be so.

Öyle olacağını sanmıyorum.

I'm rather relieved, to say the least,

En azından

that I'm not in China anymore.

artık Çin'de olmadığım için rahatladım.

I am in England and some people say

İngiltere'deyim ve bazı insanlar

maybe that's not such a good thing either.

bunun da iyi bir şey olmadığını söylüyor. Bu

Oh, it's a nice day today, by the way.

arada bugün güzel bir gün.

We have a very strange day.

Çok garip bir gün yaşıyoruz.

It looks very much like autumn is in the air

Görünüşe göre sonbahar havada,

because you can see it's very misty in the distance, but it's not too bad.

çünkü uzaktan çok puslu olduğunu görebiliyorsunuz, ama o kadar da kötü değil.

It's not cold.

Soğuk değil.

I don't think it's cold today, but it is rather nice today.

Bugün havanın soğuk olduğunu düşünmüyorum ama bugün oldukça güzel.

The weather is lovely.

Hava cok guzel.

It is what I call a typical autumn day, very typical.

Tipik bir sonbahar günü dediğim şey bu, çok tipik.

So when you think of autumn weather, quite often

Bu nedenle, sonbahar havasını düşündüğünüzde, çoğu zaman

you will think of this sort of weather.

bu tür havaları düşüneceksiniz.

So it's a lovely day.

Bu yüzden güzel bir gün. Artık

You can see many of the trees now are in their lovely autumn colour.

ağaçların çoğunun güzel sonbahar renginde olduğunu görebilirsiniz.

And I suppose also I should mention that we are coming

Ve şunu da belirtmeliyim ki,

towards the end of November, December

Kasım ayının sonlarına doğru geliyoruz, Aralık ayına az kaldı

is just around the corner and we are going to have

ve

a lot of fun in December.

Aralık ayında çok eğleneceğiz.

This little piece of paper here

Bu küçük kağıt parçası

is going to tell us all about it later on.

bize daha sonra her şeyi anlatacak.

So we have something special coming up next weekend.

Yani önümüzdeki hafta sonu özel bir şeyimiz var. Aralık ayı boyunca

We have something very special coming up

çok özel bir şeyimiz var

during the month of December.

.

A lot of things going on, including Christmas.

Noel dahil pek çok şey oluyor.

Of course,

Tabii

we can't forget that, can we?

bunu unutamayız değil mi?

And here in much Wenlock, everyone is preparing for the arrival of Christmas.

Ve burada, çoğu Wenlock'ta herkes Noel'in gelişine hazırlanıyor.

Yes, Christmas is just around the corner.

Evet, Noel hemen köşede.

As December approaches and already here in much Wenlock,

Aralık yaklaşırken ve şimdiden Wenlock'ta birçok yerde

people are starting to get ready

insanlar

for the festive season.

bayram sezonu için hazırlanmaya başlıyor.

Yes, it really feels as if Christmas is approaching

Evet, gerçekten de Noel yaklaşıyormuş gibi hissettiriyor

and already here in much Wenlock.

ve Wenlock'ta zaten burada.

Lots of people, lots of shopkeepers have put their Christmas lights

Pek çok insan, pek çok esnaf, Noel ışıklarını

on the front of their shops and also quite a few shops

dükkânlarının önüne koydu ve ayrıca oldukça az sayıda dükkan da

have put Christmas trees in their windows.

vitrinlerine Noel ağaçları koydu.

It is English addict for a Sunday afternoon.

Bir Pazar öğleden sonra için İngilizce bağımlısı.

I hope you're having a good day to day.

Umarım gününüz iyi geçiyordur.

I am okay.

İyiyim.

Even though my voice I don't know what is happening to my voice today,

Bugün sesime ne olduğunu bilmiyorum

but it's it's gone a little bit wrong, unfortunately.

ama maalesef biraz yanlış gitti.

Oh, can you see the sheep, by the way?

Oh, bu arada koyunları görebiliyor musun?

There are some sheep just over my shoulder.

Omzumun biraz ötesinde birkaç koyun var.

There they are.

İşte buradalar.

And that is alive.

Ve bu canlı.

You out of the window.

Pencereden çıktın. Şu anda

You can see everything is looking very autumnal

her şeyin çok sonbahar göründüğünü

at the moment and the sheep are just over my shoulder and there they are

ve koyunların hemen omzumun üzerinde olduğunu ve orada

now having some lovely, well-deserved grass.

şimdi güzel, hak edilmiş otları olduğunu görebilirsiniz.

I have a confession to make.

Bir itirafım var.

I woke up very late today.

Bugün çok geç uyandım.

We both got up late

İkimiz de

at 10:30, which for me is a disaster.

10:30'da geç kalktık ki bu benim için bir felaket.

So normally I get up at around about 830 on a Sunday to prepare this,

Normalde bunu hazırlamak için Pazar günü 8:30 civarında kalkarım

but today I got up at 10:30

ama bugün 10:30'da kalktım

and I felt quite sleepy, I will be honest with you.

ve oldukça uykum geldi, size karşı dürüst olacağım.

So I woke up.

Ben de uyandım.

It took me a very long time to open my eyes,

Gözlerimi açmam çok uzun zaman aldı

and that's the reason why maybe, perhaps

ve bu yüzden belki, belki

I seem a little disorientated today,

biraz kafam karışmış gibi görünüyor

but my voice, I don't know what's happened to my voice.

ama sesim, sesime ne oldu bilmiyorum.

It's very strange.

Çok garip.

I still say that I've picked something up from Mr.

Hala Bay Steve'den bir şeyler kaptığımı söylüyorum

Steve.

.

I think so.

Bence de. Bu

He keeps going out and mixing with people

arada

who, by the way, on Friday, last Friday,

, geçen Cuma Cuma günü

I went to the dentist and I can report now

dişçiye gittim ve şimdi

that my dental hygienist, Lydia, that's her name, said

diş hijyenistim Lydia'nın, adı bu,

that my teeth are excellent.

dişlerimin mükemmel olduğunu söylediğini bildirebilirim.

She said, Your teeth are amazing.

Dişlerin harika dedi.

You have taken such good care of your teeth

Dişlerinize çok iyi baktınız

and now they are amazing.

ve şimdi harikalar.

Well, she said you've done well, so I have to go back now

İyi iş çıkardığını söyledi, bu yüzden dört ay sonra

to have my teeth looked at again in four months from now.

dişlerime tekrar bakmam için şimdi geri dönmem gerekiyor .

So I'm feeling really happy about that.

Bu yüzden gerçekten mutlu hissediyorum.

To be honest, I was determined

Dürüst olmak gerekirse

when I went to the dentist last Friday.

geçen cuma dişçiye gittiğimde kararlıydım. Diş hijyenistimden tam

I was determined to get a thumbs up from my dental hygienist

not almaya kararlıydım

and she was very pleased about it.

ve o bundan çok memnundu.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Yes, we are all here together on Sunday.

Evet, Pazar günü hep birlikte buradayız.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Nice to see you all here today.

Bugün hepinizi burada görmek güzel.

Who was first, I wonder?

İlk kimdi, merak ediyorum?

Oh, very interesting.

Çok ilginç.

Very interesting situation here.

Burada çok ilginç bir durum.

We have first

on today's live chat Ma was

Bugünün canlı sohbetinde bir ilkimiz var Ma was ma

ma ma.

ma.

Oh, it's so nice to see you here, Ma.

Oh, seni burada görmek çok güzel, anne.

And guess what you are first on today's live chat.

Ve bugünün canlı sohbetinde ilk olarak kim olduğunu tahmin et.

We have so much to tell you today.

Bugün size anlatacak çok şeyimiz var.

We have some good news.

Bazı iyi haberlerimiz var.

We have some amazing news and we have some fantastic news today.

Harika haberlerimiz var ve bugün harika haberlerimiz var.

So please don't go away.

O yüzden lütfen gitme.

We also have Mr.

Ayrıca

Steve coming up in around about 15 minutes.

yaklaşık 15 dakika sonra Bay Steve geliyor.

Will I last?

sürecek miyim?

Will I survive?

Hayatta kalacak mıyım?

Will my voice keep working for the next 15 minutes?

Sesim önümüzdeki 15 dakika boyunca çalışmaya devam edecek mi?

Because if it breaks, if my voice stops working,

Çünkü kırılırsa, sesim kesilirse,

you will have to have one and a half hours of Mr.

bir buçuk saat Bay Steve'e sahip olmanız gerekecek

Steve, and I'm not sure anyone is ready for that.

ve kimsenin buna hazır olduğundan emin değilim. Bu arada,

If I was honest with you, by the way, if you want to watch today's live

sana karşı dürüst olmam gerekirse, eğer bugünün canlı yayınını izlemek istiyorsan

stream, can I just say you do need a good sense of humour?

, iyi bir mizah anlayışına ihtiyacın olduğunu söyleyebilir miyim?

A lot of people comment on my humour.

Pek çok insan mizahım hakkında yorum yapıyor.

They say, Mr. Duncan, sometimes you are very funny.

Bay Duncan, bazen çok komiksiniz derler.

You say some funny things.

Komik şeyler söylüyorsun.

So I hope if you are watching now, you have a good sense of humour

Umarım şimdi izliyorsanız, iyi bir mizah anlayışınız vardır

because we do like to have fun here on the live chat.

çünkü burada canlı sohbette eğlenmeyi seviyoruz.

Talking of which, hello, Francesca.

Bundan bahsetmişken, merhaba Francesca.

Hello, Beatrice.

Merhaba, Beatrice.

Hello. Also Palmira.

Merhaba. Palmira'yı da.

Hello to Florence. Hello, Florence.

Floransa'ya merhaba. Merhaba, Floransa.

We also have.

Ayrıca buna sahibiz.

Oh, Claudia.

Ah, Claudia.

Hello, Claudia. Nice to see you here today.

Merhaba Claudia. Bugün seni burada görmek güzel.

And I suppose I should ask

Ve sanırım

the question that I always ask

whenever I see Claudia on the live chat.

Claudia'yı canlı sohbette her gördüğümde sorduğum soruyu sormalıyım.

And that question. Is, what's cooking?

Ve o soru Ne pişiriyor?

Claudia, what have you got in the pot?

Claudia, tencerede ne var?

What's cooking?

Ne pişiriyor?

Claudia is it something spicy and hot?

Claudia baharatlı ve sıcak bir şey mi?

Is it something salty or not?

Tuzlu bir şey mi, değil mi?

Or Claudia

Veya Claudia

What is in the pot?

Tencerede ne var?

What is in the pot?

Tencerede ne var?

Claudia Please let us know on the live chat.

Claudia Lütfen canlı sohbette bize bildirin.

You know, the school,

Bilirsin, okul, ne zaman okulu

whenever we say, you know

biliyorsun dersek,

the school, it means you know what happens.

bu ne olduğunu bildiğin anlamına gelir.

You are aware of the situation.

Durumun farkındasın.

You know what is going to happen or you know what is going to happen next.

Ne olacağını biliyorsun ya da bundan sonra ne olacağını biliyorsun.

You know the school you know the situation,

Biliyorsun okulu biliyorsun durumu,

what's cooking?

ne pişiyor?

Claudia, what have you got in your pot?

Claudia, tencerende ne var?

Hello, Alexis. Hello, Alexis.

Merhaba Alexis. Merhaba Alexis.

I don't recognise your name.

Adını tanımıyorum.

Hello, Venezuela.

Merhaba Venezuela.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Watching today, we also have

Bugün seyrederken bir de

Rosa Valentine

Rosa Valentine var

and of course, joining us again,

ve tabii ki yine aramıza katılan

Luis Mendez is here again today.

Luis Mendez bugün yine burada.

Hello, Louis.

Merhaba Louis.

And I hope you had a good week last week.

Ve umarım geçen hafta iyi bir hafta geçirmişsindir. Göndermiş olduğunuz

Thank you very much for your email that you sent as well.

e-postanız için de çok teşekkür ederiz .

I hope you had a super duper time with your family as well.

Umarım ailenle de süper bir zaman geçirmişsindir .

Hello, Mario. Hello, Mario.

Merhaba Mario. Merhaba Mario.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

We also have the Zika.

Zika'mız da var.

We also have

Bizde de

a oh, that's interesting.

bir oh var, bu ilginç.

We might have some new people watching today

Bugün izleyen bazı yeni insanlar olabilir

and of course, some of my regular viewers.

ve tabii ki benim düzenli izleyicilerimden bazıları.

Olga, hello, Olga.

Olga, merhaba, Olga.

Nice to see you back as well.

Seni de görmek güzel.

Welcome to the live chat.

Canlı sohbete hoş geldiniz.

I will be silent on the live chat, but I am here with you.

Canlı sohbette sessiz olacağım ama buradayım.

I am listening.

Ben dinliyorum.

Hello, Olga.

Merhaba Olga.

Are you listening? At the moment?

Dinliyor musun? Şu anda?

That is the question.

Soru bu.

Hello to Sue.

Sue'ya merhaba.

Ah, Lee, who says Mr.

Ah, Bay

Duncan screaming in English.

Duncan'ın İngilizce bağırdığını söyleyen Lee.

It sounds like the sort of thing that John Lennon

John Lennon

and Yoko Ono used to do.

ve Yoko Ono'nun yaptığı türden bir şeye benziyor.

Hello, Mr.

Duncan. Hello, Sue Ali.

Merhaba, Bay

Duncan. Merhaba Sue Ali.

Nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek güzel.

One of the things that people often say about Yoko Ono,

İnsanların Yoko Ono hakkında sık sık söylediği şeylerden biri,

because if you are old like me, you will know that

çünkü benim gibi yaşlıysanız,

Yoko Ono is often blamed

Yoko Ono'nun

for splitting the Beatles.

Beatles'ı bölmekle suçlandığını bileceksiniz.

Some people don't like her.

Bazı insanlar onu sevmiyor.

But the other thing that people often comment on

Ama insanların Yoko Ono hakkında sık sık yorum yaptığı bir diğer şey de

about Yoko Ono is her singing,

onun şarkı söylemesi,

because quite often, well, when we say singing,

çünkü çoğu zaman, şey, şarkı söylemek dediğimizde,

it's more like screaming.

bu daha çok çığlık atmak gibi.

If you've never heard Yoko Ono singing,

Yoko Ono'nun şarkı söylediğini hiç duymadıysanız,

I'm sure there must be something on YouTube

eminim YouTube'da

with Yoko Ono singing one of his songs.

Yoko Ono'nun şarkılarından birini söylediği bir şeyler vardır.

But yes.

Ama evet.

Yeah.

Evet.

Hello. Also, who else is here?

Merhaba. Ayrıca burada başka kim var?

We also have Ricardo. Hello, Ricardo.

Ricardo'muz da var. Merhaba Ricardo.

I have just arrived.

yeni geldim

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Better late than never.

Geç olsun güç olmasın.

I knew that was going to fall off.

Bunun düşeceğini biliyordum.

Hello.

Also to Alexandra,

Merhaba.

Ayrıca Alexandra'ya,

Alex Sanders says something

Alex Sanders

frustrating happened this week.

bu hafta sinir bozucu bir şey olduğunu söylüyor.

I went for an interview last Friday for an English teaching role

Geçen Cuma bir İngilizce öğretmenliği görevi için mülakata gittim

and then fortunately I wasn't approved.

ve neyse ki onaylanmadım.

As they told me,

Bana söyledikleri gibi,

I have a British accent.

İngiliz aksanım var.

I've never heard of that before.

Bunu daha önce hiç duymadım. İngiliz aksanına sahip olduğu için İngilizce öğretmenliği pozisyonundan

I've never heard of anyone being turned away

geri çevrilen birini hiç duymadım

from an English teaching position

for having an English accent.

.

But yes, you might be you might be one of those people who unfortunately has met

Ama evet, ne yazık ki İngiliz dili hakkında

a person who has a certain way

belirli bir düşünce tarzına sahip biriyle tanışan insanlardan biri olabilirsiniz

of thinking about the English language, and then maybe their their thoughts

ve o zaman belki düşünceleri

might be slightly prejudicial

in some way, maybe towards the British accent

bir şekilde İngiliz aksanına karşı biraz önyargılı olabilir.

or even the British people.

hatta İngiliz halkı. İngilizlerden nasıl

How could you how could you hate

nefret edebilirsin

English people? How?

? Nasıl?

It seems impossible.

İmkansız görünüyor.

How could you hate this?

Bundan nasıl nefret edebilirsin?

Honestly,

Dürüst olmak gerekirse,

I'm sorry to

hear about that experience, but it does happen sometimes.

bu deneyimi duyduğuma üzüldüm ama bazen oluyor.

It can happen.

Olabilir.

There can be sometimes a certain prejudice or bias

Bazen belirli bir İngilizce konuşma biçimine karşı belirli bir ön yargı veya yanlılık olabilir

towards a certain way of speaking English.

.

But as I always say, there is only one

Ama her zaman söylediğim gibi, sadece bir

English language, only one English.

İngiliz dili vardır, sadece bir İngilizce vardır.

There are many different accents, and American English

Pek çok farklı aksan vardır ve Amerikan İngilizcesi

is just another accent.

başka bir aksandır.

I often get into trouble for that. I do.

Bunun için sık sık başım belaya giriyor. Evet.

I often get into a lot of trouble.

Sık sık başım belaya girer.

Hello, Beatrice.

Merhaba, Beatrice.

Hello, Beatrice.

Merhaba, Beatrice.

Talking about mobile phones.

Cep telefonları hakkında konuşmak.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

I'm not going to say what's happening there

Orada neler olduğunu söylemeyeceğim

because I just realised as I was reading the comment,

çünkü yorumu okurken fark ettim,

I realised that I probably shouldn't be reading the comment.

muhtemelen yorumu okumamam gerektiğini fark ettim .

So sorry about that.

Bunun için çok üzgünüm. Bugün

One of the things we're talking about today, by the way, is sharing things,

konuştuğumuz şeylerden biri , bu arada, bir şeyler paylaşmak,

sharing information on the Internet,

internette bilgi paylaşmak,

maybe telling people about our personal lives

belki insanlara özel hayatlarımızı anlatmak

or maybe things that we share with other people

ya da belki diğer insanlarla paylaştığımız ama

that other people don't want to know about.

diğer insanların bilmek istemeyeceği şeyler. hakkında.

So that's one of the things we're looking at today with Mr.

Bay

Steve joins us in a few moments.

Steve'in birkaç dakika içinde bize katılmasıyla bugün baktığımız şeylerden biri de bu.

We are talking about oversharing,

Aşırı paylaşımdan,

sharing too much with other people.

diğer insanlarla çok fazla paylaşımdan bahsediyoruz.

And if you look at Facebook now, I have a Facebook page

Ve şimdi Facebook'a bakarsanız, bir Facebook sayfam var

and I've noticed

ve

that some people are not saying who, but they often share

bazı insanların kim olduğunu söylemediğini, ancak genellikle

too much information about their lives.

hayatları hakkında çok fazla bilgi paylaştıklarını fark ettim.

Maybe personal information, maybe personal details,

Belki kişisel bilgiler, belki kişisel ayrıntılar,

but also things that you don't really want to know about, to be honest.

ama aynı zamanda dürüst olmak gerekirse gerçekten bilmek istemediğiniz şeyler.

Like what they had for breakfast. Why?

Kahvaltıda yedikleri gibi. Neden?

Why are people posting information about what they had to eat for breakfast?

İnsanlar neden kahvaltıda ne yemeleri gerektiği hakkında bilgi yayınlıyor?

Why? Well, maybe they keep showing pictures of their newborn baby all the time.

Neden? Belki de sürekli yeni doğan bebeklerinin fotoğraflarını göstermeye devam ediyorlar.

Thousands of pictures of their baby

when really you only need one.

Gerçekten sadece bir tanesine ihtiyacınız varken bebeklerinin binlerce fotoğrafı.

You only need one picture of your baby, because we can remember what it looks like.

Bebeğinizin sadece bir fotoğrafına ihtiyacınız var, çünkü nasıl göründüğünü hatırlayabiliriz.

To be honest with you, all babies look the same.

Size karşı dürüst olmak gerekirse, tüm bebekler aynı görünür.

They do.

They all look like Winston Churchill, I think.

Onlar yapar.

Bence hepsi Winston Churchill'e benziyor.

Say hello to Claudia.

Claudia'ya merhaba de.

What are you having, Claudia?

Ne içiyorsun, Claudia?

I can't see what you are having for your lunch today.

Bugün öğle yemeğinde ne yediğini göremiyorum.

What are you talking about with your food?

Yemeğinle ne hakkında konuşuyorsun?

Oh, Claudia

Oh, Claudia

is not cooking.

yemek yapmıyor.

There is nothing cooking.

Yemek pişirmek diye bir şey yok.

Claudia has nothing in the pot.

Claudia'nın tencerede hiçbir şeyi yok.

I'm surprised. Very surprised.

Şaşırdım. Çok şaşkın.

Hello to Catarina.

Catarina'ya merhaba.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

So many people joining in on the live chat.

Canlı sohbete katılan çok fazla insan var.

Lots of things happening in December.

Aralık ayında çok şey oluyor.

This piece of paper that I have here, this leaflet,

Burada sahip olduğum bu kağıt parçası, bu broşür,

this leaflet, it will be explaining all about what is happening next week.

bu broşür, gelecek hafta olanlarla ilgili her şeyi açıklayacak.

We have a special live stream next Saturday.

Önümüzdeki cumartesi özel bir canlı yayınımız var.

Hopefully if the weather is good,

İnşallah hava güzelse,

if the weather is bad, then we won't be having it.

kötüyse o zaman yaşamayız.

So it really depends on what the weather is like.

Bu yüzden gerçekten havanın nasıl olduğuna bağlı.

But yes, we have some special things, some special livestreams prepared for December.

Ama evet, bazı özel şeylerimiz, Aralık ayı için hazırlanmış özel canlı yayınlarımız var.

That's all I'm saying. For now.

Tüm söylediğim bu. Şimdilik.

It will be a busy month

Yoğun bir ay olacak

and I hope you will be able to join us as well for that month.

ve umarım o ay için de bize katılabilirsiniz.

It is English addicts and yes, we all live

İngiliz bağımlıları ve evet,

right now across the internet.

şu anda hepimiz internette yaşıyoruz.

I hope you all are enjoying the programme so far.

Umarım hepiniz şu ana kadar programı beğenmişsinizdir.

Please stick around.

Lütfen etrafta kalın.

Yes, just to prove it.

Evet, sadece kanıtlamak için.

We are in. I live with English addict.

İçerideyiz. İngiliz bağımlısı ile yaşıyorum.

I hope you are having a good day.

Umarım iyi bir gün geçiriyorsundur.

So far, Santa Reno. Since yesterday.

Şimdiye kadar, Santa Reno. Dünden beri.

Yesterday we have.

Dün bizde.

We had a water bomb.

Su bombamız vardı.

What is a water bomb?

Su bombası nedir?

Does that mean a heavy downpour refrain

Bu, yoğun bir sağanak nakarat mı

or something else a little bit more sinister?

yoksa biraz daha uğursuz başka bir şey mi anlamına geliyor?

I'm not sure.

Emin değilim.

So what do you mean when you say water bomb?

Su bombası derken neyi kastediyorsunuz?

Do you mean you had a lot of rain?

Çok yağmur yağdığını mı söylüyorsun?

Because I know certain parts of the world are having very heavy rain in the United States.

Çünkü dünyanın bazı bölgelerinin Amerika Birleşik Devletleri'nde çok şiddetli yağmur yağdığını biliyorum.

They've had snow.

Kar yağdılar. Hava

We have had no snow because it's too warm.

çok sıcak olduğu için kar görmedik.

I don't know what's happening with the weather.

Hava durumuna ne olduğunu bilmiyorum.

It's too warm.

Çok sıcak.

We're not having any snow at the moment.

Şu an kar yağışımız yok.

And it would appear that we won't be having any snow at all over the next few weeks.

Görünüşe göre önümüzdeki birkaç hafta boyunca hiç kar yağmayacak.

I don't know what is going on. Very strange.

Neler olduğunu bilmiyorum. Çok ilginç.

Of course, I suppose we can't

Tabii ki, şu anda olan

have the live stream without mentioning one event that is happening at the moment.

bir olaydan bahsetmeden canlı yayın yapamayız sanırım .

Of course, football.

Tabii ki, futbol.

A lot of people talking about football right now

Şu anda birçok insan futbol hakkında konuşuyor

because the World Cup is taking place

çünkü Dünya Kupası yapılıyor

and England were playing the other night.

ve geçen gece İngiltere oynuyordu.

They were playing the United States.

ABD ile oynuyorlardı.

They drew nil, nil, no goals.

Beraberlik sıfır, sıfır, gol yok.

But next week it will be interesting.

Ama önümüzdeki hafta ilginç olacak.

Well, not for me, because I don't really follow football,

Benim için değil, çünkü futbolu pek takip etmiyorum

but a lot of people are getting excited because next week

ama birçok insan heyecanlanıyor çünkü önümüzdeki hafta

it is England playing against Wales.

İngiltere, Galler'e karşı oynayacak.

That should be very interesting.

Bu çok ilginç olmalı.

I just saw, my nipples.

Az önce meme uçlarımı gördüm.

Did you see them?

Onları gördün mü?

Yes. Football is taking place.

Evet. Futbol oynanıyor.

A lot of football is going on at the moment with the World Cup.

Şu anda Dünya Kupası ile birlikte birçok futbol yaşanıyor.

Who is your favourite team?

Favori takımın kim?

Which team are you hoping will win the World Cup?

Dünya Kupası'nı hangi takımın kazanacağını umuyorsunuz?

Of course, there have been some some very strange moments

Tabii ki,

during this particular World Cup for various reasons

bu özel Dünya Kupası sırasında çeşitli nedenlerle

which we might talk about in a few moments.

birkaç dakika içinde konuşabileceğimiz bazı çok garip anlar oldu.

Hello, Rose.

Merhaba Gül.

So we are also talking about sharing things on the Internet, on the Internet,

Yani internette, internette bir şeyler paylaşmaktan, gönderilerden ayrılırken diğer insanlara

too much information that you give out

verdiğiniz çok fazla bilgiden

to other people when you are leaving posts

or maybe you are publishing photographs of your new baby,

veya belki yeni bebeğinizin fotoğraflarını yayınlarken

or maybe something that you had to eat for breakfast

veya belki de yemek zorunda kaldığınız bir şeyden bahsediyoruz.

that you want to share with the whole world.

tüm dünya ile paylaşmak istediğiniz kahvaltı için.

Rosa says it is bizarre when putting information

Rosa,

that a person is in the hospital

bir kişinin hastanede

for some regular exam or something like that.

düzenli bir muayene veya buna benzer bir şey için yattığı bilgisini vermenin tuhaf olduğunu söylüyor. Ben

I have noticed that. I've noticed on Twitter.

farkettim ki. Twitter'da fark ettim.

I think it happens more on Twitter that people are posting

Bence Twitter'da daha çok insanlar

that their well,

kuyularını paylaşıyorlar, internete

they're putting photographs on the Internet of themselves in a hospital bed.

bir hastane yatağında çekilmiş fotoğraflarını koyuyorlar.

Maybe they're having some sort of treatment or surgery.

Belki bir çeşit tedavi veya ameliyat geçiriyorlardır.

But if I was in hospital,

Ama hastanede olsaydım,

I think the last thing the last thing I would think about

sanırım düşüneceğim son şey,

is posting something on social media.

sosyal medyada bir şeyler yayınlamak olurdu. Hastanede olsaydım

I really would I would not be posting photographs on Twitter or Facebook

gerçekten Twitter veya Facebook'ta fotoğraf yayınlamazdım

if I was in hospital, I would not do it.

, yapmazdım.

Mr. Steve will be with us in a few moments.

Bay Steve birazdan bizimle olacak.

I would imagine that you can't wait for that.

Bunun için bekleyemeyeceğinizi hayal ediyorum.

Well, you won't have to wait much longer because he will be here in a few moments from now.

Pekala, daha fazla beklemenize gerek kalmayacak çünkü birkaç dakika sonra burada olacak.

Don't go away.

Gitme.

I love Autumn.

Sonbaharı seviyorum.

I'm sure you know that.

Eminim bunu biliyorsundur.

I love Autumn very much. And There.

Sonbaharı çok seviyorum. Ve orada. Güzel manzaralardan bahseden

We had some lovely autumn sites talking of lovely sights.

bazı güzel sonbahar sitelerimiz vardı .

There is a sight coming up in a moment.

Birazdan bir manzara beliriyor.

A beautiful image coming onto your screen.

Ekranınıza güzel bir görüntü geliyor.

You know what's coming next.

Sırada ne olduğunu biliyorsun.

I'm sure you do.

Yapabileceğinden eminim.

And he becomes.

Ve o olur.

Hello.

Merhaba.

Hello, Mr. Duncan.

Merhaba, Bay Duncan.

Hello, beautiful, wonderful viewers from across the world, across the universe, even.

Merhaba, dünyanın dört bir yanından, hatta evrenden güzel, harika izleyiciler.

Yes. ACTOR It's lovely to be here today, Mr. Duncan.

Evet. AKTÖR Bugün burada olmak çok güzel, Bay Duncan.

I haven't been I it looks lovely outside, but I haven't been outside today,

Gitmedim, dışarısı çok güzel görünüyor, ama bugün dışarı çıkmadım,

haven't had any natural light on me at all.

üzerime hiç doğal ışık gelmedi.

And you did refer to the reason why we did get up extremely late this morning.

Ve bu sabah neden aşırı geç kalktığımıza değindin.

We did.

Yaptık.

I think it was pound me or somebody was saying, I don't know how it's possible

Sanırım beni dövdü ya da biri diyordu ki,

these lay in bed until 1030.

bunların 1030'a kadar yatakta yatması nasıl mümkün olabilir bilmiyorum

Well, it is very possible.

.

You don't normally do it that normally on Sunday

Normalde Pazar günü normalde

my routine on Sunday is busy.

Pazar günü rutinim meşgul olduğunu yapmıyorsunuz.

We normally get up about 830

Normalde

where I normally start preparing the live stream.

canlı akışı hazırlamaya başladığım yerde normalde 830 civarında kalkarız.

Then we have a little break for a cup of tea.

Daha sonra bir çay molası veriyoruz.

I have a cup of tea with Steve and then I continue.

Steve ile bir fincan çay içerim ve sonra devam ederim.

But, but it's stop right until the end of my live stream

Ama canlı yayınımın sonuna kadar

and even afterwards and this is something that people don't realise.

ve hatta sonrasında duruyor ve bu insanların anlamadığı bir şey.

Even after I finish the live stream, I have to carry on working

Canlı akışı bitirdikten sonra bile çalışmaya devam etmem gerekiyor

because then I have to prepare the live stream

çünkü o zaman canlı akışı

for its processing on YouTube, which includes processing

YouTube'da işlenmesi için hazırlamam gerekiyor, bu da

and generating all of the subtitles

thousands and thousands of words.

binlerce ve binlerce kelimelik tüm altyazıların işlenmesini ve oluşturulmasını içeriyor.

Yes. Well, yeah.

Evet. İyi evet.

Thank you for your your your greetings, your well-wishes.

Selamlarınız, iyi dilekleriniz için teşekkür ederim.

Thank you very much for that.

Bunun için çok teşekkür ederim.

Of course, it's really my fault.

Tabii ki, gerçekten benim hatam.

I'm going to blame myself.

Kendimi suçlayacağım.

Yeah, because I was late back last night.

Evet, çünkü dün gece geç döndüm. Gece

Didn't get back till midnight.

yarısına kadar dönmedi.

A lot of things yesterday you went first of all, you went to see you, too.

Dün gittiğin bir çok şey ilk önce sen de seni görmeye gittin.

Yeah. Oh, no, I was.

Evet. Hayır, öyleydim.

Well, I'm interested.

Ben ilgileniyorum.

I'm interested to find out.

öğrenmekle ilgileniyorum.

I want to know all about it, you see.

Her şeyi bilmek istiyorum, anlıyor musun?

Well, the reason I was laid back is, yes, I went to see my sister and we started to

Rahat olmamın nedeni, evet, ablamı görmeye gittim ve

sort out things in my mother's house.

annemin evinde işleri halletmeye başladık.

So that was

Yani bu

not a very nice task to start, but we have to start it.

başlamak için pek hoş bir görev değildi, ama buna başlamalıyız.

So we started it.

Biz de başlattık.

But then on the way back, I went to see some friends of mine in Birmingham.

Ama dönüş yolunda, Birmingham'daki bazı arkadaşlarımı görmeye gittim.

So that's halfway

back from where my mother used to live, back to our house here.

Annemin eskiden yaşadığı yerin yarısı, buradaki evimiz.

Haven't seen them for a long time and of course

Onları uzun zamandır görmüyoruz ve tabii ki

we have a little bit of a party now.

şimdi küçük bir partimiz var.

And my friend Courtney was cooking

Ve arkadaşım Courtney

his delicious chicken meals

lezzetli tavuk yemeklerini pişiriyordu

and and we just had a lovely time.

ve biz çok güzel vakit geçirdik.

And some of the friends of his came round and I didn't get back until midnight.

Ve bazı arkadaşları geldi ve ben gece yarısına kadar dönmedim.

So it's Steve's fault he got back at midnight, and then he said,

Yani gece yarısı geri [ __ ] Steve'in hatası ve sonra "

I don't want to go to bed yet because I've just eaten lots of food.

Henüz yatmak istemiyorum çünkü az önce çok yemek yedim" dedi. Bu

So we had to sit up for another hour.

yüzden bir saat daha oturmak zorunda kaldık.

So I didn't go to bed till 1:00 and then I didn't even realise

Bu yüzden 1:00'e kadar yatmadım ve sonra

it was so late this morning we woke up and I looked at the clock and I said, It's 1030

bu sabah saatin bu kadar geç olduğunu fark etmedim bile uyandık ve saate baktım ve "Saat 10:30

and I should now be halfway through preparing today's live stream.

ve bugünün hazırlıklarını yarılamış olmalıyım" dedim. canlı yayın.

And I wasn't so, so very panicky.

Ve ben çok, çok panik değildim.

I was panicking.

Panik yapıyordum.

Anyway, we're here.

Her neyse, buradayız.

That's the main thing.

Ana şey bu.

And yes, I had a lovely time last night.

Ve evet, dün gece çok güzel vakit geçirdim.

My friend, his partner is from Bulgaria.

Arkadaşım, ortağı Bulgaristan'dan.

Oh, not from Bulgaria. Yes, from Bulgaria.

Oh, Bulgaristan'dan değil. Evet, Bulgaristan'dan.

That is correct. From Bulgaria.

Bu doğru. Bulgaristan'dan.

And it's interesting because we've got somebody from a country not too far away on.

Ve bu ilginç çünkü çok uzakta olmayan bir ülkeden biri var.

Is anyone from Bulgaria watching?

Bulgaristan'dan izleyen var mı?

Have we got anybody calling people from Bulgaria?

Bulgaristan'dan arayan var mı?

Are you watching. Anyone?

İzliyor musun. Herhangi biri?

This friend of mine, his name is Yan and

Bu arkadaşımın adı Yan ve

I think that's a shortened version of his name.

sanırım bu onun adının kısaltılmış hali. Dün gece

And so we had a good time

iyi vakit geçirdik

last night, but I noticed there was somebody called Marianne from Georgia

, ama Georgia'dan Marianne adında birinin

watching that movie, which is I presume it's the country,

o filmi izlediğini fark ettim, sanırım bu ülke,

Georgia or is it Georgia in America?

Georgia mı yoksa Amerika'da Georgia mı?

I'm presuming it's the country because your English was very good.

İngilizcen çok iyi olduğu için ülke olduğunu tahmin ediyorum.

Yeah.

Evet.

Said that they are in love with your channel.

Kanalınıza aşık olduklarını söylediler.

Oh, thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

So thank you very much for that comment.

Bu yorum için çok teşekkür ederim.

If it is the country, Georgia, then it's just a cross.

Ülke ise, Georgia, o zaman sadece bir haç.

I looked it up.

Araştırdım.

It's just across the Black Sea from Bulgaria, the opposite side.

Karadeniz'in hemen karşısında, Bulgaristan'ın karşı tarafında.

So lots of people watching from that area.

O bölgeden izleyen çok fazla insan var.

But have we got anybody actually from Bulgaria watching?

Ama gerçekten Bulgaristan'dan izleyen var mı?

Yeah, it would be nice to know all that.

Evet, tüm bunları bilmek güzel olurdu.

Any Bulgarians watching.

İzleyen herhangi bir Bulgar.

My shirt is vintage, says Palmira.

Gömleğim eski, diyor Palmira.

We call this type of shirt batik.

Bu tür gömleğe batik diyoruz.

I don't know.

Bilmiyorum.

Yes, it's it's normal, sort of cotton material.

Evet, normal, pamuklu bir malzeme.

Yes, it's an image.

Evet, bu bir görüntü.

I've never seen a shirt like this before.

Daha önce hiç böyle bir gömlek görmemiştim.

I was thinking it looks like a newspaper stand.

Gazete bayii gibi göründüğünü düşündüm.

I've had it for many, many years and but I bring it out every now and then to surprise people.

Çok, çok uzun yıllardır bende ve ama ara sıra insanları şaşırtmak için ortaya çıkarıyorum.

So thanks for that. Yes.

Bunun için teşekkürler. Evet.

You were talking about the football museum.

Futbol müzesinden bahsediyordun.

Football is happening.

Futbol yaşanıyor.

It's coming home. It's coming home.

Eve geliyor. Eve geliyor.

It might be, although I think it might not be.

Olmayabileceğini düşünmeme rağmen olabilir.

But it will be interesting because there is this match on.

Ama ilginç olacak çünkü bu maç var.

We've got to we've got to win, haven't we, on on Tuesday, you know if we beaten

Kazanmak zorundayız, değil mi, salı günü, biliyorsunuz

the United States on the other day, we would have got through.

geçen gün ABD'yi yenseydik, üstesinden gelirdik.

But because we've got to now beat Wales, which if we don't,

Ama şimdi Galler'i yenmemiz gerektiğinden, ki bunu yapmazsak

we'll be incredibly embarrassing considering Iran beat Wales the other day.

geçen gün İran'ın Galler'i yendiğini düşünürsek inanılmaz derecede utanç verici oluruz.

So and England beat Iran six two or something

Böylece İngiltere, yılın başında, turnuvanın başında İran'ı altı iki falan yendi

didn't they, at the start of the year, at the start of the tournament.

değil mi? Bu

So we've got to, we've got to beat Wales ready, otherwise it really will not be very good. But

yüzden, Galler'i hazır bir şekilde yenmeliyiz, aksi halde gerçekten pek iyi olmayacak. Ama

I've got a rehearsal Tuesday night.

salı akşamı provam var.

Okay. At seven. O'clock. Why are you sharing this?

Tamam aşkım. Yedide. saat Bunu neden paylaşıyorsun?

Because a lot of this is just showing the mindset of people who are interested in football.

Çünkü bunların çoğu sadece futbolla ilgilenen insanların zihniyetini gösteriyor.

A lot of people at last week's rehearsal said, I'm

Geçen haftaki provada birçok kişi, İngiltere oynayabileceği için

not coming to the rehearsal next week because England could playing.

gelecek haftaki provaya gelmeyeceğim dedi .

And if they don't beat America, it means we're going to have to stay at home and watch it.

Ve eğer Amerika'yı yenemezlerse, evde kalıp maçı izlemek zorunda kalacağız demektir.

It'll be too exciting.

Çok heyecan verici olacak.

So people are, you know, deciding not to come to rehearsals,

Yani insanlar, bilirsiniz , provalara gelmemeye,

to go and watch football matches because it's so, you know, interesting and absorbing for.

gidip futbol maçlarını izlemeye karar veriyorlar çünkü bu çok, bilirsiniz, ilginç ve sürükleyici.

People so wonderful.

İnsanlar çok harika.

The irony of this is that we don't follow football.

Bunun ironisi, biz futbolu takip etmiyoruz.

We couldn't care less. Well.

Daha az umursayamazdık. Kuyu.

I'll probably be the only man there at the rehearsal

Muhtemelen provadaki tek erkek ben olacağım

because all the other men are all talking about football.

çünkü diğer erkeklerin hepsi futboldan bahsediyor.

So that's something with me.

Yani bu benimle ilgili bir şey.

That is something when you are the only man in the room.

Bu, odadaki tek erkek olduğunuzda olan bir şeydir.

I may well be the only man in the rehearsal next week.

Gelecek hafta provadaki tek erkek ben olabilirim.

That's only because everyone else is women.

Bunun tek nedeni, diğer herkesin kadın olmasıdır. Provadan

I don't think the people in charge of the rehearsal realise that there's

sorumlu kişilerin

going to be a very poor attendance on Tuesday.

Salı günü katılımın çok düşük olacağının farkında olduklarını sanmıyorum.

Okay, well, I can't believe that we've spent 4 minutes not anywhere.

Tamam, 4 dakikayı hiçbir yerde geçirmediğimize inanamıyorum.

Well, it's interesting, isn't it, how people make decisions on what to do.

İnsanların ne yapacaklarına nasıl karar verdikleri ilginç, değil mi?

As somebody said, I haven't written a contract

Birinin dediği gibi,

to be in this particular company because obviously it's all amateur, so.

bu özel şirkette olmak için bir sözleşme yazmadım çünkü açıkçası hepsi amatör, yani.

Right. And they're right, you know,

Sağ. Ve haklılar, bilirsiniz, o

and that's it.

kadar.

Okay.

Tamam aşkım.

Talking of which, talking of sharing things

Hangisinden bahsetmişken, insanlar olmayan şeyleri paylaşmaktan bahsetmek,

that are things that are don't

people often people often share things on the Internet.

çoğu zaman insanlar internette bir şeyler paylaşır.

And I think this is a very good thing to talk about.

Ve bunun hakkında konuşmak için çok iyi bir şey olduğunu düşünüyorum.

Do you know anyone who shares too much information on the Internet now?

Artık internette çok fazla bilgi paylaşan birini tanıyor musunuz?

When I say too much information, I mean maybe things that are going on in their lives

Çok fazla bilgi derken, belki de hayatlarında olup biten ve

that they think are interesting to other people.

diğer insanlar için ilginç olduğunu düşündükleri şeyleri kastediyorum.

I think the most common one is having a baby.

Sanırım en yaygın olanı bebek sahibi olmak.

They have a baby and then they give birth the baby.

Bir bebekleri olur ve sonra bebeği doğururlar.

And then for the next three or four years,

Ve sonraki üç ya da dört yıl boyunca,

it's a non-stop stream

on their Facebook or their Twitter feed

Facebook ya da Twitter beslemelerinde

of pictures of this this baby changing

bu bebeğin

ever so slightly over three or four years.

üç ya da dört yılda çok az değişen resimleri kesintisiz bir akış halinde.

And they seem to assume that we all want to see

Ve hepimizin

this baby as it slightly changes, just alterations,

bu bebeği biraz değişirken görmek istediğimizi varsayıyorlar, sadece değişiklikler,

maybe a new hair or maybe a new tooth coming through.

belki yeni bir saç veya belki yeni bir diş çıkıyor.

Or maybe it does something huge junk

Ya da belki çok büyük bir saçmalık yapar

and like maybe it's sick over itself

ve sanki kendi kendine hastadır

and they say, Oh, my little baby had an accident today.

ve "Ah, küçük bebeğim bugün bir kaza geçirdi" derler.

Oh, look, it's it's been sick.

Oh, bak, hastaydı.

Would you like to see my baby vomiting?

Bebeğimin kustuğunu görmek ister misin?

Oh. Yes.

Ah. Evet.

This can.

Bu olabilir.

You've got to realise that even though you and I may

Fark etmelisin ki sen ve ben

not be particularly interested in babies, not you.

bebeklerle özellikle ilgilenmiyor olabiliriz, sen değil.

Enough of.

People. Are.

Yeterince.

İnsanlar. Are.

Yes. Well, well, it's a general question.

Evet. Pekala, bu genel bir soru.

I know. I know.

Biliyorum. Biliyorum.

I'm just taking the the the opposite view.

Ben sadece aksi görüşü alıyorum.

The contrary in view. That's a good sign.

Aksi göz önünde bulundurulur. Bu iyi bir işaret.

It is a very good word.

Bu çok iyi bir kelime.

So do people share too much stuff on the Internet?

Peki insanlar internette çok fazla şey paylaşıyor mu?

The trend that I've noticed is when people go into hospital now

Fark ettiğim eğilim şu ki, insanlar şimdi hastaneye gittiğinde

and they will take lots of selfies of themselves

ve hastane yataklarında kendi kendilerine bir sürü özçekim yapacaklar

in their hospital bed, which I always find quite

, ki bunu her zaman oldukça

odd really, because the last thing you should be thinking about

tuhaf buluyorum, çünkü eğer gidecekseniz düşünmeniz gereken son şey

if you are going into hospital or you are in a hospital bed, is sending selfies

hastane ya da hastane yatağındasınız, özçekimler gönderiyor

and letting people see that you are in a hospital bed.

ve insanların hastane yatağında olduğunuzu görmelerini sağlıyor.

I always find that very, very strange because it seems like a very personal thing

Bunu her zaman çok ama çok garip bulmuşumdur çünkü diğer insanlarla paylaşmaya devam etmeyeceğin çok kişisel bir şey gibi görünüyor

that you wouldn't just keep sharing with other people.

.

Well, you see, some people like do like to share everything.

Bazı insanlar her şeyi paylaşmaktan hoşlanır. Her zaman hastalıklarını paylaşan

I know I've got one or two friends or acquaintances,

bir veya iki arkadaşım veya tanıdığım olduğunu biliyorum

I would say, that are always sharing

their illnesses. Yes.

. Evet.

For example, I know somebody who was in a amateur

Örneğin, benim de içinde bulunduğum amatör bir

dramatic group that I was in

drama grubunda yer alan ve

who is very sadly suffering from cancer.

çok üzücü bir şekilde kanser hastası olan birini tanıyorum.

Okay.

But puts everything

Tamam aşkım.

Ama

on to the Internet about that condition.

bu durumla ilgili her şeyi internete koyuyor.

Now, some people would think that that was

Şimdi, bazı insanlar bunun

something that they wouldn't want to share,

paylaşmak istemeyecekleri bir şey olduğunu düşünürler

but they like to share it with everybody.

ama onlar bunu herkesle paylaşmaktan hoşlanırlar.

And of course, they get a lot of people giving

Ve tabii ki,

sympathy and likes and things like that.

sempati duyan, beğenen ve bunun gibi şeyler yapan pek çok insan buluyorlar.

So maybe that helps

Belki de bu,

that person through that difficult time in their lives.

o kişinin hayatındaki bu zor zamanları atlamasına yardımcı olur.

I think that support, you know,

Bence bu destek, bilirsiniz,

maybe it does some people who like to stay private with that

belki özel kalmayı seven bazı insanlar işe yarar,

that may be some people just get that support that

bazı insanlar

that helps them through what is a very difficult period.

çok zor bir dönemde onlara yardımcı olan desteği alır.

I don't know personally, I wouldn't want to share everything like that, but some people do.

Şahsen bilmiyorum, böyle her şeyi paylaşmak istemezdim ama bazı insanlar biliyor.

Well, my example, of

Benim örneğim

course, would be would be my mother, who is in a care home now.

şu anda bakımevinde olan annem olabilir.

She's not very well. She has Alzheimer's.

O pek iyi değil. Alzheimer hastası.

But we go to see her and I do take some photographs, but I don't take them to share with anyone else.

Ama onu görmeye gidiyoruz ve bazı fotoğraflar çekiyorum ama onları başkalarıyla paylaşmak için çekmiyorum.

And that's that's the point I'm trying to make, is that sometimes

Benim de vurgulamaya çalıştığım nokta da bu, bazen

personal things should remain personal.

kişisel şeyler kişisel kalmalı.

So I'm not talking about what you just said, but I'm talking about generally in other areas.

Yani az önce söylediğinizden bahsetmiyorum, genel olarak diğer alanlardan bahsediyorum.

So I would not publish even on here,

Bu yüzden burada bile yayınlamazdım,

I wouldn't share any photographs of my mother in her home bed

annemin evdeki yatağında çekilmiş hiçbir fotoğrafını paylaşmazdım

because I don't think it's I don't think it's a good thing to do.

çünkü bunun iyi bir şey olduğunu düşünmüyorum.

I think that's something that's in our life.

Bence bu hayatımızda olan bir şey.

So I think there has to be sometimes a line

Bu yüzden, bazen bir haç çizdiğiniz bir çizgi olması gerektiğini düşünüyorum

that you that you draw a cross, I suppose,

,

because I have apparently I'm a public figure.

çünkü görünüşe göre ben halka açık bir figürüm.

Did you know that I'm a public figure?

Benim tanınmış biri olduğumu biliyor muydun?

Apparently, according to Facebook,

Görünüşe göre, Facebook'a göre,

that's why I have my little blue tick.

bu yüzden küçük mavi tikim var.

So myself and Tom Cruise, we both have the same little tick

Ben ve Tom Cruise, ikimizin de adının yanında aynı küçük tik var

next to our name because we are public figures.

çünkü biz tanınmış kişileriz.

But but there are things that I would not share here on the Internet.

Ama burada internette paylaşmayacağım şeyler var.

I wouldn't publish photographs of certain areas around my house

Evimin etrafındaki belirli bölgelerin

or maybe certain people that I know.

veya belki de tanıdığım belirli kişilerin fotoğraflarını yayınlamazdım.

Or maybe there are people who have said to me that they don't

Ya da belki de

want to be photographed or on my live stream.

canlı yayınımda veya fotoğrafımın çekilmesini istemediğini bana söyleyenler olmuştur. Kontrol ettiğinizden emin olmak için

So there are lots of things you have to you have to make sure you control.

yapmanız gereken birçok şey var .

And I think my mother is a good example of that.

Ve bence annem buna iyi bir örnek.

So I wouldn't publish a photograph of my mother in the state that she's in at the moment

Bu yüzden, annemin şu anda içinde bulunduğu durumdaki bir fotoğrafını yayınlamazdım

because it just it just seems to is

çünkü öyle görünüyor ki, bunu

if I'm doing it to get some sort of attention or some sort of sympathy.

bir çeşit ilgi veya bir çeşit sempati çekmek için yapıyorsam.

So I think that sort of thing should should always be kept away.

Bu yüzden bu tür şeylerden her zaman uzak durulması gerektiğini düşünüyorum.

I think a lot of people do it

Bence birçok insan bunu

well. Are we getting any unique life?

iyi yapıyor. Eşsiz bir hayat mı yaşıyoruz?

Design is from Bulgaria. Hello.

Tasarım Bulgaristan'dan. Merhaba.

And you've probably told that before, but I've forgotten to apologise for that.

Muhtemelen bunu daha önce de söylemişsindir ama bunun için özür dilemeyi unuttum.

So, yes.

Yani evet.

So that's two people from Bulgaria that I have interacted

with in the last 24 hours

Son 24 saat içinde etkileşimde bulunduğum Bulgaristan'dan iki kişi

and I saw an actual live person from Bulgaria.

ve Bulgaristan'dan gerçek bir canlı insan gördüm. Bu

This English is very good, by the way. Yes.

arada, bu İngilizce çok iyi. Evet.

Well, yes. A friend of mine.

İyi evet. Benim bir arkadaşım.

A friend is English is very good.

Bir arkadaşın ingilizcesi çok iyidir.

Yeah. Is it true?

Evet. Bu doğru mu?

Is it true that your friend Courtney.

Arkadaşın Courtney olduğu doğru mu?

Courtney. Hello? Courtney is not watching.

Courtney. Merhaba? Courtney izlemiyor. Senin olduğunu

I know you're. Not.

He's a man, but he can be a woman or man's name.

biliyorum. Olumsuz.

O bir erkek ama bir kadın ya da erkek ismi olabilir.

That's it.

It is.

Bu kadar. Bu

.

It can be either way. Yes.

Her iki şekilde de olabilir. Evet.

These days a lot of things can be either way.

Bu günlerde pek çok şey her iki şekilde de olabilir.

But I isn't he said he wants to be on our live stream one week.

Ama bir hafta canlı yayınımızda olmak istediğini söylemedim.

Oh, he definitely has. Okay.

Ah, kesinlikle öyle. Tamam aşkım.

That he would love to be on the live stream.

Canlı yayında olmayı çok isterdi.

You should never say things like that. He's very outgoing.

Asla böyle şeyler söylememelisin . O çok dışa dönük.

Yeah. He's got a lovely speaking voice, actually.

Evet. Aslında çok hoş bir konuşma sesi var.

He's always been because his field of work he's e-books is sales on the telephone.

Her zaman öyleydi çünkü iş alanı e-kitaplar telefonda satış.

Yeah.

Evet.

And he's got an ideal voice for this and apparently people are always commenting on his voice.

Ve bunun için ideal bir sesi var ve görünüşe göre insanlar her zaman onun sesi hakkında yorum yapıyor.

So maybe, you know, maybe

Yani belki, bilirsiniz, belki de

we've always wanted to do the have guests on the show.

her zaman şovda konuk ağırlamak istemişizdir.

Yeah.

Evet.

I was hoping to have famous guests.

Ünlü misafirlerim olmasını umuyordum.

Well, you know, for people.

Şey, bilirsin, insanlar için.

What about me, Mr. Duncan? I thought I was a famous kid.

Ya ben, Bay Duncan? Ünlü bir çocuk olduğumu sanıyordum.

But you're always here.

Ama sen her zaman buradasın.

Yes, so we'd love to.

Evet, çok isteriz.

But what do you think?

Ama sen ne düşünüyorsun? Canlı yayınımızda

Would you like to see other people

diğer insanları görmek ister misiniz

on our livestream?

?

Although I have been I have been tricked in the past

Geçmişte gelmeme rağmen, hadi

by people who say, we want to come on,

gelmek istiyoruz, hadi gidelim diyen insanlar tarafından kandırıldım

we to come on.

.

But then they at the last minute, they decide they don't want to

Ama son anda, istemediklerine karar verirler

and they suddenly become afraid and they change their mind.

ve bir anda korkarlar ve fikirlerini değiştirirler.

So so it isn't an easy.

Yani kolay değil.

Thing to do. Yes.

Yapılacak şey. Evet.

So yes to make is is not very well.

Yani evet yapmak çok iyi değil.

As we know. Tomek is ill. And is after a bit of sympathy.

Bildiğimiz gibi. Tomek hasta. Ve biraz sempati peşinde.

Tomic has a bad estimate.

Tomic'in kötü bir tahmini var.

So Tomic is this is like social media in a way.

Yani Tomic, bu bir bakıma sosyal medyaya benziyor.

So we are all friends of Tomic, so we are going to well, certainly I am.

Yani hepimiz Tomic'in arkadaşıyız, yani iyiye gidiyoruz, kesinlikle iyiyim.

You are not going to waste time.

Zaman kaybetmeyeceksin.

It gets over his stomach very, very quickly. That's okay.

Midesini çok ama çok çabuk aşar. Sorun yok.

That's all right.

But please don't send a photograph of your stomach to us.

Tamam.

Ama lütfen midenizin fotoğrafını bize göndermeyin.

See, that's the point.

Bak, mesele bu.

That's the point I'm making earlier that you can share information verbally,

Sözlü olarak bilgi paylaşabilirsiniz,

but but sometimes you can go too far and share far too much stuff.

ancak bazen çok ileri gidebilir ve çok fazla şey paylaşabilirsiniz.

Babies.

bebekler

I Oh, the latest one, Steve.

Ah, sonuncusu, Steve.

The latest one is peck.

Sonuncusu peck.

Peck.

Pek.

Oh, look at my joke.

Şakama bak.

Look at my thumb to tell you it's looking. It's boom.

Baktığını söylemek için baş parmağıma bak. Boom.

Oh, would you would you like to take photograph.

Oh, fotoğraf çekmek ister misin?

Share pictures of that.

Bunun resimlerini paylaşın.

Yeah. Steve,

Evet. Steve,

the internet now is just full of packed pictures.

internet artık paketlenmiş resimlerle dolu.

If, you know, if you go on to Facebook

Biliyorsunuz, Facebook'a

or onto Twitter, it's just nothing but pets.

veya Twitter'a girerseniz, bu evcil hayvanlardan başka bir şey değildir. Evcil

Their pets doing cute things all.

hayvanlarının hepsi sevimli şeyler yapıyor.

Look, my. Pet.

Bana bak. Evcil Hayvan.

Look, look, Mike.

Bak, bak Mike.

There are people that like attention.

Dikkat çekmeyi seven insanlar var.

The latest craze, by the way, the latest craze.

En son çılgınlık, bu arada, en son çılgınlık.

Have you heard Hancock.

Hancock'u duydunuz mu?

Is as another person that likes lots of tension.

Çok fazla gerilimi seven başka bir kişi gibidir.

Yes. Go on latest craze.

Evet. En son çılgınlığa devam.

I don't I don't know what that is all about.

Bunun neyle ilgili olduğunu bilmiyorum.

Attention. Okay.

Dikkat. Tamam aşkım.

Uh, I've lost my train of thought again,

Uh, yine düşünce trenimi kaybettim

whether.

.

Rewind, rewind.

Geri sar, geri sar.

No one knows who Matt Hancock is.

Matt Hancock'un kim olduğunu kimse bilmiyor.

But I can explain it. But I'd rather you didn't.

Ama açıklayabilirim. Ama yapmamanı tercih ederim. Sahip

I'm after

I had, I had a lovely thing to to say then.

olduğum peşindeyim, o zaman söyleyecek güzel bir şeyim vardı.

And I did.

Ve yaptım.

I promise you, it's gone. It's gone.

Sana söz veriyorum, gitti. Gitti.

Never mind.

Boş ver.

Yes, we do hope that you recover very quickly.

Evet, çok çabuk iyileşeceğinizi umuyoruz.

I'm sure you will hope it's not COVID.

Eminim bunun COVID olmadığını umarsınız.

You don't get COVID in the stomach, do you?

Midenize COVID bulaşmaz, değil mi?

Well, you can be sick, can't you?

Hasta olabilirsin, değil mi?

If you can carry that, you can feel sick.

Bunu taşıyabilirsen hasta hissedebilirsin.

So, yeah, flu is the flu season because winters here isn't in Europe.

Yani evet, grip mevsimi çünkü burada kışlar Avrupa'da geçmiyor.

So it's the flu season. Yeah.

Yani grip mevsimi. Evet.

And the northern hemisphere.

Ve kuzey yarım küre.

So maybe it is a stomach flu. It's horrible.

Yani belki de bir mide gribidir. Bu korkunç.

We don't know the details, but we're assuming that, you know,

Ayrıntıları bilmiyoruz, ama bir

things are coming up.

şeylerin yaklaştığını varsayıyoruz.

Yeah. Not staying.

Evet. Kalmak değil.

It's really not staying down.

Gerçekten yerde kalmıyor.

As good as the cheering is all up today Steve.

Tezahüratlar ne kadar iyi olsa da bugün Steve bitti.

Yes well get well soon tarmac.

Evet geçmiş olsun asfalt.

That's all I can say. But please, no photographs.

Tüm söyleyebileceğim bu. Ama lütfen, fotoğraf yok.

We don't want to see any pictures of vomit or anything else.

Kusmuk veya başka bir şey resmi görmek istemiyoruz. Herhangi

It comes out of

birinden çıkıyor

any. And I meant to say hello as well to our mela spec.

. Ve mela spec'imize de merhaba demek istedim.

Nobody. Oh okay.

Hiç kimse. Tamam.

Who I haven't seen on the live stream before.

Daha önce canlı yayında görmediğim biri. Az önce tuttuğum

So just because that's what was on the back of that piece of paper

o kağıt parçasının arkasında yazan buydu diye

that I just held up.

.

Hello. From France, I presume there.

Merhaba. Fransa'dan, sanırım orada.

From France.

It says hello from French.

Fransa'dan.

Fransızcadan merhaba diyor.

I think you mean France, but I haven't seen your name before.

Sanırım Fransa'yı kastediyorsun ama adını daha önce görmedim.

So I'm Mel Melly. Welcome.

Yani ben Mel Melly'im. Hoş geldin.

Well, somebody new.

Şey, yeni biri.

So in the latest trend, this is what I was going to say.

Yani son trendde, söyleyeceğim şey buydu.

Please don't say anything else.

Lütfen başka bir şey söyleme.

Don't interject as I'm talking now, I'll do this.

Şimdi konuşurken araya girme, ben yaparım.

The latest trend on Instagram

Instagram'daki son trend

and I think it might be on Facebook as well.

ve bence Facebook'ta da olabilir.

But I think it's mainly Instagram is where a person will get their child

Ama bence esas olarak Instagram, bir kişinin çocuğunu

to film the parent having a dance.

dans eden ebeveyni filme çekeceği yer.

But what they don't

Ama fark etmedikleri şey,

realise is they've actually got the camera facing towards the child.

aslında kamerayı çocuğa doğru çevirmiş olmalarıdır.

So all they're actually doing is filming the reaction of the child as the person is dancing.

Yani aslında tek yaptıkları, kişi dans ederken çocuğun tepkisini filme almak.

However, there is a slight problem with that

Ancak bununla ilgili ufak bir sorun var

and that's the fact that most people use

ve bu gerçek şu ki çoğu insan

the rear camera, the camera that's at the back that has high quality.

arka kamerayı kullanıyor, arkadaki kamera yüksek kalitede.

So if you are doing that, then surely you will see that the camera is pointed at the person.

Yani bunu yapıyorsanız, o zaman kesinlikle kameranın kişiye doğrultulmuş olduğunu göreceksiniz.

If it is the camera that's on the screen

Ekrandaki kamera ise,

that on the same side is the screen.

aynı taraftaki ekrandır.

So I always find that quite strange, but that's the latest trend.

Bu yüzden bunu her zaman oldukça garip bulurum, ama bu son trend.

So the adult will dance in front of their child,

Böylece yetişkin, çocuklarının önünde dans edecek,

but really they're filming their reaction of the child.

ama aslında çocuğun tepkisini filme alıyorlar.

Are they doing that deliberately?

Bunu kasten mi yapıyorlar?

It's a yes. It's a it's a massive trend.

Bu bir evet. Bu büyük bir trend. Şimdi

If you go onto Instagram now, there are loads of videos of children just going

Instagram'a girerseniz , yeni dolaşan bir sürü çocuk videosu var

through.

.

And that's it.

Ve bu kadar. Son

That's that's the latest trend.

trend budur.

Where you see we're so old, you.

Gördüğün yerde çok yaşlıyız, sen.

Know, it's nothing to do with. Age. You don't it's. Only.

Bil, alakası yok. Yaş. Sen değil. Sadece.

Those things interesting. But it's older people doing it.

O şeyler ilginç. Ama bunu yapan yaşlı insanlar.

I know.

Biliyorum.

I'm just saying, you know, it's maybe I don't know who's more who's watching it

Sadece söylüyorum, belki de çoğu insandan daha çok kimin izlediğini bilmiyorum

than most people, old people. It's just a trend.

, yaşlı insanlar. Bu sadece bir trend.

It's got time for all this. Sorry, Steve.

Bütün bunlar için zamanı var. Üzgünüm Steve.

It's the trend.

Trend bu.

It's not people enjoying watching it.

Onu izlemekten zevk alan insanlar değil.

It's the trend of actually doing it as most.

Aslında bunu en çok yapma eğilimi.

Things I the summer.

Yazın yaptığım şeyler.

And that's it. So everyone's now doing it.

Ve bu kadar. Yani artık herkes yapıyor.

Oh, I'm having a dance.

Oh, dans ediyorum.

But really I'm, I'm filming the reaction of my child and I'm going to share it with you all.

Ama gerçekten ben, çocuğumun tepkisini çekiyorum ve sizlerle paylaşacağım.

Fascinating. Yes.

Büyüleyici. Evet.

I still haven't got time for I haven't got time for all this.

Hala zamanım yok çünkü tüm bunlar için zamanım yok.

It's like Facebook.

Facebook gibi.

I've got a Facebook account, but I just haven't got time to keep

Bir Facebook hesabım var ama tutacak zamanım yok

I mean, I don't get many messages because I'm not really on it.

Yani pek fazla mesaj almıyorum çünkü pek kullanmıyorum.

But I just once you open that box

Ama ben sadece bir kez o kutuyu açtığınızda,

because I know people, I've got friends similar

çünkü insanları tanıyorum,

age to me who have been on Facebook

benimle benzer yaşta Facebook'ta olan

and then come off it because they said it almost becomes like a full time thing.

ve sonra neredeyse tam zamanlı bir şeye dönüştüğünü söyledikleri için oradan ayrılan arkadaşlarım var. Bir şeylere tepki gösteren insanlara

They haven't got time yet to keep sending messages back to people reacting to things

mesaj göndermeye devam edecek zamanları henüz yok

and they feel the pressure of having to like something that somebody else has put on

ve başka birinin giydiği bir şeyi beğenme baskısını hissediyorlar

or they feel as though then, you know, people think that they're not being supportive.

ya da sanki o zaman, bilirsiniz, insanlar kendilerinin öyle olmadığını düşünüyorlar. destekleyici olmak.

So, yes, I think we I you know, it's a personal thing, isn't it?

Yani, evet, sanırım biliyoruz ki bu kişisel bir şey, değil mi?

But I just feel I don't really know how to use Facebook.

Ama Facebook'u nasıl kullanacağımı gerçekten bilmediğimi hissediyorum.

I get quite confused with this.

Bununla kafam oldukça karışıyor. Nasıl yapılacağını bilmediğiniz için

Is another main reason why you don't use it because you don't know how to do. It.

kullanmamanızın bir başka ana nedeni de budur . BT.

I just, you know, coming from that generation where we didn't have that, I just find it annoying.

Ben sadece, bilirsin, buna sahip olmadığımız bir nesilden geldiğim için, bunu sinir bozucu buluyorum.

Yeah.

To constantly have to if I want to speak to a friend or to either go and see them or pick up the phone,

Evet.

Sürekli olarak bir arkadaşımla konuşmak istersem ya da gidip onları görmek istersem ya da telefonu açarsam,

use things or

bir şeyler ya da

emails or I've got to tell, you know, you think you can get 20, 30 messages a day

e-postalar kullanırsam ya da söylemeliyim ki, bilirsiniz, 20, 30 mesaj alabileceğinizi düşünüyorsunuz. gün

and I've got I've got the time or the interest means I've got many friends.

ve zamanım var ya da ilgim var, birçok arkadaşım var demektir.

Okay, you can have virtual friends.

Tamam, sanal arkadaşların olabilir.

I think if people were honest, if people were honest,

Bence insanlar dürüst olsalardı, eğer insanlar dürüst olsalardı,

they would say that they don't have many friends in their personal life.

özel hayatlarında çok fazla arkadaşları olmadığını söylerlerdi.

And I think that's the reason why people love going on social media, because it

Ve bence insanların sosyal medyaya girmeyi sevmelerinin nedeni bu, çünkü bu

then gives them the feeling of having lots of friends, and that includes me.

onlara pek çok arkadaşı olduğu hissini veriyor ve buna ben de dahilim.

So I don't have a huge circle of friends

Yani geniş bir arkadaş çevrem yok

and I wouldn't say that we do, but we do know people.

ve var olduğunu da söyleyemem ama insanları tanıyoruz.

But on the Internet, of course, you can you can know lots of people.

Ama internette tabii ki birçok insan tanıyabilirsiniz.

We know you, you see.

Seni tanıyoruz, görüyorsun.

And that's the reason why we love doing this.

Bunu yapmayı sevmemizin nedeni de bu.

We love coming on here and sharing our time with you

Buraya gelmeyi ve sizinle zamanımızı paylaşmayı seviyoruz

and hopefully you enjoy the same thing.

ve umarız siz de aynı şeyi beğenirsiniz.

Tommy Thomas says.

Tommy Thomas diyor.

We've got to move on, Tomic says.

Devam etmeliyiz, diyor Tomic.

I will not send any

photographs of my vomit or anything else.

Kusmuğumun fotoğraflarını veya başka bir şeyi göndermeyeceğim.

We'd like to see, but we've never seen any pictures of tarmac.

Görmek isterdik ama hiç asfalt resmi görmedik.

We don't want to make that sign, but it's, you know, vomit would be something

O işareti yapmak istemiyoruz, ama biliyorsun, kusmuk

really sweet seeing pictures, something of Toby, right?

resimler görmek çok hoş olurdu, Toby'den bir şey, değil mi?

Couple of new people.

Birkaç yeni insan.

Hey, Mr.

Hey, Bay

Duncan, I haven't seen before saying hi on the live stream.

Duncan, daha önce canlı yayında merhaba dediğimi görmemiştim.

I would be careful of that one. Really?

Buna dikkat ederdim. Gerçekten mi?

And what about this one?

Peki ya bu?

Hello, Hannah.

Merhaba, Hannah.

Hello.

Merhaba.

Hannah Palin from Egypt.

Mısır'dan Hannah Palin.

Uh. Hello.

Ah. Merhaba.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

And, yeah, it's nice to meet people watching,

Ve evet, izleyen insanlarla tanışmak güzel

but we don't often, don't often make comments in the live stream.

ama canlı yayında çok sık yorum yapmıyoruz.

It's nice to know that you're there.

Orada olduğunu bilmek güzel. Bir

We also have Myanmar watching as well.

de Myanmar izliyoruz.

Hello to Myanmar. Very nice to see you here.

Myanmar'a merhaba. seni burada görmek çok güzel Myanmar'da da izleyen

I know we do have a lot of people watching in Myanmar as well.

çok insanımız olduğunu biliyorum .

Yes. Alessandra Is here

Evet. Alessandra burada

reacting to

vetolara tepki gösteriyor

vetoes because veto is making lots of jokes as usual.

çünkü veto her zamanki gibi pek çok şaka yapıyor.

So I think it is possible to share too much on the Internet.

Bu yüzden internette çok fazla paylaşım yapmanın mümkün olduğunu düşünüyorum.

And quite often I think what you said earlier, not necessarily

Ve çoğu zaman daha önce söylediklerini düşünüyorum,

in reference to what you said about your friend, but I think a lot of people do these things

arkadaşın hakkında söylediklerinle ilgili olması gerekmiyor ama bence birçok insan bunları bir

because they do want to get a reaction of some sort, maybe praise

tür tepki, belki övgü, belki

or maybe sympathy or something like that.

sempati ya da belki övgü almak istedikleri için yapıyor. bunun gibi bir şey.

So I think the Internet is a very powerful tool

Bu yüzden internetin bir tür teşvik almak için çok güçlü bir araç olduğunu düşünüyorum

for for receiving some sort of encouragement,

,

if you can't get it from real people,

eğer onu gerçek insanlardan alamıyorsanız,

you go onto the Internet

internete girip

and try to get it from complete strangers.

tamamen yabancılardan almaya çalışırsınız.

So you may maybe that that is it. Maybe we've cracked it.

Yani belki de bu kadardır. Belki de kırdık.

Maybe that's the reason why people do it.

Belki de insanların bunu yapmasının nedeni budur.

Lina Singh Hello.

Lina Singh Merhaba.

And so Bashir as well. Uh,

Beşir de öyle.

nice too to

have people saying hello and people are getting replies back from, from Turkey, from Myanmar as well.

İnsanların merhaba demesi ve insanların Türkiye'den ve Myanmar'dan yanıtlar alması da güzel.

So yes, I can't pronounce your first name, so I'm going to call you too.

Yani evet, adını telaffuz edemiyorum, bu yüzden seni de arayacağım.

So we don't I think, if you don't mind.

Sakıncası yoksa, sanmıyorum.

I think it's too Colonel.

Bence fazla Albay.

I think it's actually Tuka. Oh yes. I think you like Mr.

Bence aslında Tuka. Oh evet. Bence Bay

Tucker. Yes.

Tucker'dan hoşlanıyorsun. Evet.

Hello, Tucker.

Merhaba Tucker.

Watching in Myanmar isn't a.

Myanmar'da izlemek bir değil. Hatta

Lot of new people coming on the line.

birçok yeni insan geliyor.

Live chat today and this is a very friendly place.

Bugün canlı sohbet ve burası çok samimi bir yer.

So, you know, but whatever you like, as long as it's not rude and you want.

Yani, bilirsin, ama ne istersen, yeter ki kabalık olmasın ve sen istiyorsun. Fazla

To see me oversharing.

paylaşım yaptığımı görmek için.

Well, I think we do tend to overshare.

Bence fazla paylaşma eğilimindeyiz.

So this is we're talking not oversharing

Yani bu, sosyal medyada aşırı paylaşım yapmamaktan bahsediyoruz

on social media, but this is sort of we, you know, like social media.

, ama bu bir nevi biz, bilirsiniz, sosyal medyayı seviyoruz.

We do share a lot of our personal lives.

Kişisel hayatımızın çoğunu paylaşıyoruz.

On a lot of it.

Birçoğunda.

But there is a there is a lot of it that you don't see.

Ama göremediğiniz çok şey var.

So so we do control it.

Böylece onu kontrol ederiz.

But you do you want to see me? Oversharing now?

Ama sen beni görmek istiyor musun? Şimdi fazla paylaşım mı?

I'm not sure. On the screen.

Emin değilim. Ekranda.

So this is my morning tweet.

Bu benim sabah tweetim.

This is the tweet that I sent this morning

Bu sabah

on my Twitter page.

Twitter sayfamda attığım tweet.

Mr. Duncan,

Bay Duncan,

I think that is inappropriate.

bence bu uygunsuz.

Do you think that. No, I don't think that's inappropriate.

Bunu düşünüyor musun. Hayır, bunun uygunsuz olduğunu düşünmüyorum.

I think that's brilliant.

Bence bu harika.

Just steamed English teacher.

Sadece buğulanmış İngilizce öğretmeni.

That is some great sharing.

Bu harika bir paylaşım.

So that sort of thing.

Yani bu tür şeyler.

Best pouf in ages.

Çağların en iyi pufu.

Came with.

İle geldi.

A big smiley face and lots of hearts.

Kocaman bir gülen yüz ve bir sürü kalp.

They should invent a new emoji

for for someone who's just had the best pouf ever.

Şimdiye kadarki en iyi pufu almış biri için yeni bir emoji icat etmeliler.

I'm I'm not.

ben değilim

I'm not to comment on that.

Bu konuda yorum yapmıyorum.

But we know that you like to tell everybody about your poops.

Ama kakalarınızı herkese anlatmaktan hoşlandığınızı biliyoruz .

You like to talk about poops.

Kakalar hakkında konuşmayı seviyorsun.

Okay, Steve. Which occurs quite frequently.

Tamam, Steve. Bu oldukça sık meydana gelir.

It's not it's not that I enjoy talking about it.

Bunun hakkında konuşmaktan hoşlandığımdan değil.

It's just that it happens and everyone does it.

Sadece olur ve herkes yapar.

Thank you.

Teşekkür ederim.

But don't share it, Steve.

Ama bunu paylaşma, Steve.

Don't share a photograph.

Fotoğraf paylaşmayın.

Can I just say that? Because.

Bunu söyleyebilir miyim? Çünkü.

Because that is one thing.

Çünkü bu bir şeydir.

No one no one wants to see.

Kimseyi görmek isteyen yok.

If I was honest.

dürüst olsaydım

To cut to.

kesmek için.

Is that correct? To cut to.

Bu doğru mu? kesmek için.

Oh, we can we can call you ice fox.

Oh, sana buz tilkisi diyebiliriz.

Oh I say I think I will stick with Ice Fox.

Oh, sanırım Ice Fox'a bağlı kalacağımı söylüyorum.

And what is to cut toe.

Ve parmak kesmek nedir?

Is that correct. Have we pronounced that name correctly?

Bu doğru mu. Bu ismi doğru telaffuz ettik mi?

Because we'd like to call you by your proper name or at least your handle on hair.

Çünkü sana gerçek adınla ya da en azından saç tutamınla hitap etmek isteriz.

For a moment.

You see, I thought it was it was one of those names.

Bir an için.

Görüyorsun, o isimlerden biri olduğunu düşünmüştüm. Kulağa

That sounds like a rude word.

kaba bir söz gibi geliyor.

That's why I was very careful.

Bu yüzden çok dikkatliydim.

You see how I said it? They tramp says that Freud,

Nasıl söylediğimi gördün mü?

the famous psychologist, would love that tweet.

Ünlü psikolog Freud'un bu tweet'i çok seveceğini söylüyorlar.

Freud must show something.

Freud bir şeyler göstermeli.

Yes. Your inner workings of the mind.

Evet. Zihnin içsel işleyişi.

Well, it just means that I like expressing myself

Bu sadece kendimi çeşitli şekillerde ifade etmeyi sevdiğim anlamına geliyor

in varied ways.

.

I think we should do it more.

Bence daha fazlasını yapmalıyız.

Correct. We've got it correct?

Doğru. Doğru anladık mı?

Yes, you were correct, Mr. Duncan.

Evet, haklıydınız Bay Duncan.

Good, sir.

İyi efendim.

Will we always like to think is I'll forget it.

Her zaman unutacağımı düşünmek ister miyiz?

So next week you come on to Cat and I will have forgotten how to pronounce your name.

Gelecek hafta Cat'e gelirsen, adını nasıl telaffuz edeceğimi unutmuş olacağım.

Yeah, maybe not.

Evet, belki değil.

You often forgetting how to pronounce your own name.

Sık sık kendi adınızı nasıl telaffuz edeceğinizi unutuyorsunuz.

That's true.

Bu doğru.

It is very true today, by the way, we're talking about starting and stopping

Bugün çok doğru, bu arada, bir şeyleri başlatmaktan ve durdurmaktan, bir şeyleri başlatmaktan

starting things and stopping.

ve durdurmaktan bahsediyoruz.

So when we start something, we begin we.

Yani bir şeye başladığımızda, biz başlarız.

We progress after the beginning, we start doing something.

Başladıktan sonra ilerliyoruz, bir şeyler yapmaya başlıyoruz.

And of course, the word that a lot of people

Ve tabii ki, her Pazar bir çok insanın

shout at us every Sunday, stop it.

bize bağırdığı kelime, kes şunu.

Stop. No, please stop

Durmak. Hayır, lütfen dur derler

is what they say.

.

So that's one of the things also we're talking about.

Yani bu da bahsettiğimiz şeylerden biri.

Can I now make a big announcement?

Şimdi büyük bir duyuru yapabilir miyim?

Are you ready for this, Steve?

Buna hazır mısın Steve?

Brace yourselves.

Kendinizi destekleyin.

Yes. Even you don't know about this.

Evet. Bunu senin bile bilmiyorsun.

In my hand, I have something.

Elimde bir şey var.

Would you like to see it?

Görmek istermisin?

Do you want to see what I have in my hand? Okay.

Elimde ne var görmek ister misin? Tamam aşkım. Gelecek cumartesi gerçekleşecek olan

It is a leaflet all about the much Wenlock Christmas Fair

Wenlock Noel Fuarı hakkında bir broşür

which is taking place next Saturday.

.

We will be there

live weather permitting. Yes.

Canlı hava izin verirse orada olacağız. Evet.

If the weather is okay, if it's raining or snowing, we won't be there.

Hava güzelse, yağmur yağsa, kar yağsa orada olmayacağız.

But we will go there and do some recordings for Sunday.

Ama oraya gideceğiz ve Pazar günü için bazı kayıtlar yapacağız.

But if the weather is okay next Saturday, we will be there live.

Ama önümüzdeki cumartesi hava düzelirse canlı yayında orada olacağız.

We will set up the camera and we will be there live at the Much Wenlock

Kamerayı kuracağız ve Aralık ayı başladığı için önümüzdeki cumartesi Much Wenlock Noel Fuarı'nda canlı olarak orada olacağız

Christmas Fair next Saturday because December is beginning.

. Bil

And guess what, Steve?

bakalım ne oldu, Steve? Önümüzdeki

We have a whole month of special live streams coming up.

bir ay boyunca özel canlı yayınlarımız var.

This is your announcement.

Bu senin duyurun.

This is the announced announce.

Bu duyuru duyurusu.

It's a big announcement.

Bu büyük bir duyuru.

So during the month, listen up.

Bu yüzden ay boyunca dinleyin.

During the month of December, December,

Aralık ayı boyunca

there will be some special live streams, lots of live streams.

bazı özel canlı yayınlar, bol bol canlı yayınlar olacak.

And this is how they will begin.

Ve böylece başlayacaklar.

Yeah, and that's what we're doing during the month of December.

Evet, Aralık ayı boyunca yaptığımız da bu.

Lots of extra live streams, lots more of myself and also Mr.

Bir sürü ekstra canlı yayın, kendimden ve ayrıca Bay

Steve as well.

Steve'den çok daha fazlası.

The interview and.

Röportaj ve.

Oh Mr.

Ah Bay

Steve, I am so excited by that.

Steve, bundan dolayı çok heyecanlıyım.

This is mean I've got to do extra work in December.

Bu, Aralık ayında fazladan çalışmam gerektiği anlamına geliyor.

It might mean that you will be on not not every time.

Bu, her seferinde olmayacağın anlamına gelebilir.

You don't have to be with me every time.

Her seferinde yanımda olmak zorunda değilsin.

But we are doing some extra live streams

Ancak

in December, almost

Aralık ayında neredeyse

every day.

her gün ekstra canlı yayınlar yapıyoruz.

Is it like December?

Aralık gibi mi

Well, a few years ago I did something called

Pekala, birkaç yıl önce Aralık ayı ziyareti diye bir şey yaptım

December drop in, but they were not live, they were recorded.

ama canlı değillerdi, kaydedildiler.

But this is going to be live streams, special live streams

Ancak bu canlı yayınlar olacak,

during the whole of December and that includes

tüm Aralık boyunca özel canlı yayınlar olacak ve buna

Wait for it Christmas as well.

Noel'i Bekle de dahildir.

We will be doing some live streams and I'm hoping this year we will be able to do

Bazı canlı yayınlar yapacağız ve umuyorum ki bu yıl, Boxing Day'de bankada yaptığımız

the thing that we used to do, which was the live stream

canlı yayın olan eskiden yaptığımız şeyi yapabileceğiz

that we did on bank on Boxing Day.

.

Weather permitting. The day after Christmas.

Hava müsait olursa. Noel'den sonraki gün.

So that's something we've done maybe two or three times.

Yani bu belki iki veya üç kez yaptığımız bir şey.

I think we've done it three times.

Sanırım üç kez yaptık.

So this year I would like to do it again.

Bu yüzden bu yıl tekrar yapmak istiyorum.

So we have a very busy month of live streams coming up

Bu yüzden, Aralık ayı boyunca çok yoğun bir canlı yayın ayı yaşıyoruz

during the month of December and I hope you will stay with us.

ve umarım bizimle kalırsınız. Bu

For those, by the way, the phrase weather permitting is a phrase that's commonly used in British

arada onlar için, hava izin veriyor ifadesi İngiliz

English, just to indicate that you will do something

İngilizcesinde sadece

as long as the weather is good enough. Yes.

hava yeterince iyi olduğu sürece bir şeyler yapacağınızı belirtmek için yaygın olarak kullanılan bir ifadedir. Evet.

So if you say we will do livestreams

Yani

outside in December, weather permitting,

Aralık ayında hava izin verirse dışarıda canlı yayın yapacağız diyorsanız, yağmur yağıyorsa

you are indicating that you won't do that if it's raining

bunu yapmayacağınızı

or you won't do them if it's

veya

very cold or very uncomfortable to be outside,

çok soğuksa veya dışarıda olmak çok rahatsızsa bunu yapmayacağınızı belirtmiş olursunuz.

it's that you say, Oh, let's go for a walk tomorrow into town, weather permitting. Yes.

, Oh, yarın hava izin verirse kasabaya doğru yürüyüşe çıkalım. Evet.

So permits means allow.

Yani izin vermek, izin vermek demektir.

So weather allowing.

Yani hava izin veriyor.

If the weather is good, we will do it.

Hava güzel olursa yaparız.

If the weather is terrible, we won't do it.

Hava kötüyse, yapmayacağız.

So if the weather allows us to do it,

Yani hava şartları izin verirse

we will do it.

yaparız.

But it's often a phrase you put at the end of something.

Ama genellikle bir şeyin sonuna koyduğunuz bir cümledir.

If it involves going outside.

Dışarı çıkmayı içeriyorsa.

So the match when is this fair is happening?

Peki bu fuar maç ne zaman oluyor?

And oh, there's so much to look forward to at the Christmas fair.

Ve oh, Noel fuarında dört gözle bekleyecek çok şey var .

There is the well, it starts off in the morning

Kuyu var, sabahları

with the opening of the Christmas fair

by the world's tallest town crier.

dünyanın en uzun tellalının Noel panayırını açmasıyla başlıyor.

Outside is very tall.

Dışarısı çok yüksek.

I think he was there last year.

Sanırım geçen sene oradaydı.

Black eyed Susans at 10 a.m..

Sabah 10'da siyah gözlü Susanlar. Öyle

Were they?

miydiler?

We're not going to be there that early show. No, we won't be there.

O erken gösteride orada olmayacağız. Hayır, orada olmayacağız.

That's a. Myth that. There's definitely no chance of.

O bir. Efsane bu. Kesinlikle şansı yok.

That centre will be arriving at his little grotto,

O merkez, onun küçük mağarasına,

the place where he sits

oturduğu yere sabah

at 11 a.m..

11'de varacak.

So Santa will be arriving in much Wenlock at 11 a.m..

Yani Noel Baba, Wenlock'un çoğuna sabah 11'de varacak.

I'm not sure if we'll be there for that.

Bunun için orada olacağımızdan emin değilim.

I might be still in bed asleep to be honest.

Dürüst olmak gerekirse hala yatakta uyuyor olabilirim.

So maybe after 2:00.

Yani belki 2:00'den sonra.

Let's see what happens at 10:00.

Bakalım saat 10:00'da neler olacak.

2:00 we have the Iron Man and the Seven Guilders.

2:00 Demir Adam ve Yedi Loncamız var.

Maurice and.

Maurice ve.

Sarah was there every year. The Morris dancers.

Sarah her yıl oradaydı. Morris dansçıları.

I didn't know who the iron men are, so that'll be interesting.

Demir adamların kim olduğunu bilmiyordum, bu yüzden ilginç olacak.

Yeah, I'm presuming they're strong, tough, sort of well-built men.

Evet, onların güçlü, sert ve yapılı adamlar olduğunu varsayıyorum.

There was a group of Morris dancers who got into a lot of trouble a few years ago

Birkaç yıl önce,

because part of their routine involves them blacking their faces.

rutinlerinin bir parçası yüzlerini siyaha boyadıkları için başları büyük belaya giren bir grup Morris dansçısı vardı.

Okay.

Tamam aşkım.

And they got into a lot of trouble.

Ve bir sürü belaya bulaştılar.

Because that's tradition so.

Çünkü bu bir gelenektir. Gelenek buydu

That was tradition. But they had to stop doing it.

. Ama bunu yapmayı bırakmaları gerekiyordu.

They.

You mean they buckled to the unfair social pressure?

Onlar.

Haksız sosyal baskıya boyun eğdiklerini mi söylüyorsunuz?

Well, a lot of people just said.

Pek çok insan az önce söyledi.

Something that they've been doing for centuries, probably.

Muhtemelen yüzyıllardır yaptıkları bir şey.

Anyway, we won't go into. Okay, Steve,

Neyse girmeyeceğiz. Tamam, Steve, o

if you want to

die on that hill, you are more than welcome to.

tepede ölmek istiyorsan, hoşgeldin.

Also, Santa is leaving at 2 p.m..

Ayrıca Noel Baba saat 2'de ayrılıyor.

Where is he. Going?

Isn't that strange, though? He's.

Nerede o? Giden?

Yine de bu garip değil mi? o. Biz

He's going to leave as we start on.

başladığımızda ayrılacak.

His sleigh and they're. Down.

Kızağı ve onlar. Aşağı.

So I think that Santa Clause already knows that we're going to be there because he's over.

Bence Noel Baba orada olacağımızı zaten biliyor çünkü o bitti.

He's going to leave.

O ayrılacak.

He's going to leave at 2:00.

2:00'de ayrılacak.

Well, there's a lot going on is what we're trying to say.

Pekala, söylemeye çalıştığımız çok şey var.

And we will be probably illegally filming most of it.

Ve muhtemelen çoğunu yasa dışı bir şekilde filme çekiyor olacağız.

And assuming we didn't oversleep.

Ve fazla uyumadığımızı varsayarsak.

But we will see what happens.

Ama ne olacağını göreceğiz.

So if the weather is okay, we'll be live.

Hava güzel olursa canlı yayındayız.

If the weather is not okay, we'll go there and we will

Hava güzel olmazsa oraya gideriz

we will do a little bit of filming and then show it on Sunday. But

biraz çekim yaparız sonra pazar günü gösteririz. Ama

what I really want to say

asıl söylemek istediğim pazar günü

is I will be with you on

sizlerle birlikte olacağım

Sunday.

.

Thursday,

Perşembe,

because Thursday is the 1st of December.

çünkü Perşembe 1 Aralık.

So I'm going to actually be with you on Thursday.

Bu yüzden perşembe günü sizinle birlikte olacağım.

This week.

Bu hafta.

I'm on Wednesday.

çarşamba günüyüm

Not Wednesday, so I won't with you on Wednesday.

Çarşamba değil, bu yüzden Çarşamba günü seninle olmayacağım. Bu

So make the most of this.

yüzden bundan en iyi şekilde yararlanın.

This is actually the last live stream of November.

Bu aslında Kasım ayının son canlı yayını.

I won't be with you on Wednesday, but I will be with you on Thursday, Sunday

Çarşamba günü sizlerle olmayacağım ama Perşembe, Pazar

and also Saturday and Sunday as well.

ve ayrıca Cumartesi ve Pazar günleri de yanınızda olacağım.

And then as December

Ve ardından Aralık ayı

continues, we will do regular live streams

devam ederken

almost every day, not every day, almost every day.

her gün değil hemen hemen her gün düzenli canlı yayınlar yapacağız.

So there it is a very, very exciting,

İşte çok, çok heyecan verici,

busy December coming up.

yoğun bir Aralık yaklaşıyor.

To good time points out that Santa is coming all the way from Finland

İyi vakit geçirmek, Noel Baba'nın ta Finlandiya'dan geldiğine işaret eder,

because that's

çünkü

where we always think of ways Santa is coming from Finland.

Noel Baba'nın Finlandiya'dan geliş şekillerini her zaman düşündüğümüz yer burasıdır.

Yes, I'm somewhere sort of, you know,

Evet,

northern Europe, cold.

Kuzey Avrupa gibi soğuk bir yerdeyim.

Finland is this sort of mysterious country, isn't it?

Finlandiya bu tür gizemli bir ülke, değil mi?

To us it's always sort of. It's the North Pole.

Bize göre her zaman öyledir. Kuzey Kutbu.

Yes. That's where Santa lives.

Evet. Noel Baba'nın yaşadığı yer orası.

He lives in a small.

Küçük bir evde yaşıyor.

Did you ever see Superman?

Hiç Süpermen gördün mü?

The first Superman.

İlk Süpermen.

It's a bit like his Fortress of Solitude.

Biraz onun Fortress of Solitude'u gibi.

Well, Santa Claus has the same thing.

Noel Baba'da da aynı şey var.

Finland is quite close to the North Pole.

Finlandiya, Kuzey Kutbu'na oldukça yakındır.

I think they don't get very much light

Bence kışın pek fazla ışık almıyorlar

in winter because of, you know,

çünkü, bilirsin,

the way the way it's tilted and all that.

eğim şekli falan.

But yes, Finland is a sort of mysterious country.

Ama evet, Finlandiya bir tür gizemli ülke. Bir

It's sort of, you know, cold.

çeşit, bilirsin, soğuk.

He has he paints picture.

Resim çiziyor.

It's been painted to me over years of thinking about Finland.

Yıllar boyunca Finlandiya'yı düşündüğüm için bana resmedildi. Bir

Is it sort of, you know, very mysterious, sort of magical sort of country?

çeşit, bilirsin, çok gizemli, büyülü bir tür ülke mi?

Well, they've had a lot of a lot of well, I wouldn't want to say war, but

Pek çok iyilikleri oldu, savaş demek istemem ama

they've had a lot of disagreements with other countries and trying to keep their national identity.

diğer ülkelerle birçok anlaşmazlıkları oldu ve ulusal kimliklerini korumaya çalışıyorlar.

So quite an interesting thing.

Yani oldukça ilginç bir şey.

Also, they used to make televisions very good television.

Ayrıca televizyonları çok iyi televizyon yapıyorlardı.

They did in Finland, a brand

that doesn't exist now, unfortunately called Finlandia.

Şu anda var olmayan bir marka olan Finlandiya'da maalesef Finlandiya olarak adlandırıldılar.

And I used to have a Finlandia television.

Bir de Finlandiya televizyonum vardı.

So Finland very well known for lots of things.

Yani Finlandiya pek çok şey için çok iyi biliniyor.

I I'm not going to say Lena is also not very well today.

Lena'nın da bugün pek iyi olmadığını söylemeyeceğim.

As you can tell, winter is upon us. Yes.

Bildiğiniz gibi kış kapımızda. Evet.

Because all the sort of cold and sort of gloomy things are starting to come out and yet

Çünkü her türlü soğuk ve kasvetli şey ortaya çıkmaya başlıyor ve yine de

people are

insanlar kendilerini

still coming on the live stream, even though they're not feeling very well.

pek iyi hissetmemelerine rağmen canlı yayına gelmeye devam ediyor.

And hoping that we will cheer them up and make them feel better.

Ve onları neşelendireceğimizi ve kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayacağımızı umuyoruz.

So hopefully news about the Christmas fair.

Umarım Noel fuarı hakkında haberler gelir.

Yeah, filming that, weather permitting.

Evet, onu çekiyorum, hava izin verirse.

And also Mr.

Ayrıca Bay

Duncan's extra livestreams in December would have cheered you up no end.

Duncan'ın Aralık ayındaki fazladan canlı yayınları sizi sonsuz neşelendirirdi.

If you haven't already noticed.

Henüz fark etmediyseniz.

Christmas is on its way.

Noel yolda.

Christmas is on its way.

Noel yolda.

December is just around the corner.

Aralık hemen köşede.

I bet you're excited, Steve.

Bahse girerim heyecanlısındır, Steve.

Well, surprised, Mr.

Şaşırdım Bay

Duncan, because it's not even December yet.

Duncan, çünkü daha Aralık bile olmadı.

And normally your rule is nothing should be mentioned about Christmas until December.

Ve normalde kuralınız Aralık ayına kadar Noel'den bahsetmemek.

But obviously we've this coming up so we have to advertise that yes,

Ama belli ki bu yaklaşıyor, bu yüzden evet,

there'll be it'll be an event packed.

dolu bir etkinlik olacağının reklamını yapmalıyız.

Phew.

Well one day there's lots of bands playing

Vay.

Bir gün bir sürü grup çalıyor

and people doing things in the street. Yes.

ve insanlar sokakta bir şeyler yapıyor. Evet.

Lots of stalls selling food and things for Christmas.

Noel için yiyecek ve başka şeyler satan bir sürü tezgah.

And hopefully it will be just sort of a cold day, maybe overcast.

Ve umarım biraz soğuk bir gün olur, belki bulutlu.

So if we say overcast, it means cloudy yes or maybe.

Yani bulutlu dersek, bulutlu evet ya da belki anlamına gelir.

Yeah, not raining because I don't know what the long range forecast is.

Evet, yağmur yağmıyor çünkü uzun vadeli tahminin ne olduğunu bilmiyorum.

That's the only thing for Saturday.

Cumartesi için tek şey bu.

I'm just if it rains, the answer is no, we won't be doing it.

Ben sadece yağmur yağarsa, cevap hayır, yapmayacağız.

If it's if it's dry and cold, even if it's cold, it doesn't matter.

Kuru ve soğuksa, soğuk da olsa fark etmez.

We'll still do it.

Yine de yapacağız.

But we will start at 2:00 next Saturday at the Christmas fair.

Ama önümüzdeki Cumartesi saat 2:00'de Noel panayırında başlayacağız.

Don't forget also, I'm back with you on Thursday,

Ayrıca unutmayın,

which is the 1st of December.

1 Aralık Perşembe günü yeniden sizlerleyim.

And then, of course, next Sunday, it's usual we're doing the Sunday live streams as normal

Ve sonra, tabii ki, önümüzdeki Pazar, Pazar canlı yayınlarını normal şekilde yapıyoruz

and then some extra live streams for the rest of

ve ardından geri kalan süre için ekstra canlı yayınlar yapıyoruz,

I won't mention it again, because a lot of people will say, Mr.

bundan bir daha bahsetmeyeceğim, çünkü pek çok insan, Bay

Duncan okay, we get the message.

Duncan diyecek. Tamam, mesajı aldık.

All right. Mr.

Elbette. Bay

Duncan Few.

Duncan Az.

People are saying that are getting excited about Christmas, but

İnsanlar Noel için heyecanlandıklarını söylüyorlar ama

also Christine is saying, I don't like Christmas because I'm not a religious person.

Christine de Noel'i sevmiyorum çünkü dindar biri değilim diyor.

Which is ironic considering that you've been the name Christine.

Adının Christine olduğunu düşünürsek bu ironik .

Yes. But, you know, you didn't choose the name.

Evet. Ama, biliyorsun, ismi sen seçmedin. Kelimenin

You literally chose the name.

tam anlamıyla adı seçtin. Kelimenin

You literally have Christ in your name.

tam anlamıyla adınızda Mesih var.

And you're not religious. So that's Norway.

Ve sen dindar değilsin. Demek orası Norveç.

That's irony.

Bu ironi.

I'm a practising atheist, obviously.

Açıkçası pratik bir ateistim.

I what do you practise?

ben ne uyguluyorum

That's nothing.

Bu hiçbir şey.

That's why it's so easy. Yes.

Bu yüzden çok kolay. Evet.

Well, you see, a lot of a lot of people aren't particularly religious,

Pek çok insan özellikle dindar değildir,

but they can separate the religious part of Christmas from the sort of fun buying presents side of it

ancak Noel'in dini kısmını hediye almanın eğlenceli kısmından

and family coming together and all that, which is so a lot of people

ve ailenin bir araya gelmesinden ayırabilirler, ki bu çok fazla %'si

can celebrate Christmas, but they're not necessarily religious.

Noel'i kutlayabilir, ancak dindar olmaları gerekmez.

No, they just like the good feeling that comes with it

Hayır, sadece bununla gelen iyi duyguyu

and buying presents for people and decorating them like, you know.

ve insanlara hediyeler almayı ve onları süslemeyi seviyorlar, bilirsiniz.

I just think it's just the festivity.

Sadece şenlik olduğunu düşünüyorum. İşte

Well, that's it. Yeah, that's what I'm saying.

bu kadar. Evet, bunu söylüyorum.

To the.

için.

Religious to enjoy Christmas.

Noel'in tadını çıkarmak için dini.

You don't have to that. It's like Easter.

Buna gerek yok. Paskalya gibi.

Most people who who have Easter eggs

Paskalya yumurtası olan

and eat lots of chocolate during Easter are not religious.

ve Paskalya sırasında bol miktarda çikolata yiyen çoğu insan dindar değildir.

They don't they couldn't care less, really, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, gerçekten daha az umursayamazlardı.

Yes. But I think

Evet. Ama bence

yeah, it's good to enjoy because there are positive things about Christmas. Yes.

evet, eğlenmek güzel çünkü Noel'le ilgili olumlu şeyler var. Evet.

You might disagree with all the all this sort of excess buying, which I would tend to disagree with all that.

Tüm bu tür aşırı satın almalara katılmayabilirsiniz, ki ben tüm bunlara katılmama eğilimindeyim.

But it's supposed to boost the economy, everything.

Ama ekonomiyi canlandırması gerekiyordu, her şey.

But, you know, it's wasteful of resources, but you can enjoy families coming together,

Ama, bilirsiniz, kaynak israfı, ama ailelerin bir araya gelmesinden,

having meals, just having a bit of fun, a bit of a break from the usual routine,

yemek yemesinden, sadece biraz eğlenmesinden, her zamanki rutine biraz ara vermesinden keyif alabilirsiniz,

which is what how we tend to think of Christmas.

Noel'i böyle düşünme eğilimindeyiz.

That's it.

Bu kadar.

And last Friday, I was trying to find a lovely gift for Mr.

Ve geçen Cuma, Kara Cuma satışlarında Bay Steve için güzel bir hediye bulmaya çalışıyordum

Steve in the Black Friday sales, and I noticed that

ve

there were very few bargains this year.

bu yıl çok az pazarlık olduğunu fark ettim.

So I think a lot of manufacturers and shops

Bu yüzden pek çok üreticinin, mağazanın

and websites are not giving good discounts.

ve web sitesinin iyi indirimler yapmadığını düşünüyorum.

In fact, some of them are actually tricking people

Hatta bazıları, insanları

into believing that they have lowered the price.

fiyatı düşürdüklerine inandırmak için kandırıyorlar.

But in fact, all they've done just before the Black Friday sales,

Ama aslında, Black Friday satışlarından hemen önce yaptıkları tek şey,

they put the prices up slightly and then reduce them and looks.

fiyatları biraz yükseltip sonra düşürmek ve görünüşler. O

Is it then that they've reduced the price by a lot when in fact they haven't?

zaman, aslında yapmadıkları halde fiyatı çok mu indirdiler?

You're paying virtually the same price as you normally would.

Neredeyse normalde ödediğiniz fiyatın aynısını ödüyorsunuz .

So I couldn't find anything in the Black Friday sales.

Bu yüzden Kara Cuma satışlarında hiçbir şey bulamadım. Bir

I thought there would be something, but there wasn't anything.

şey olur sandım ama hiçbir şey olmadı.

All the prices seemed still too high.

Tüm fiyatlar hala çok yüksek görünüyordu.

So I think this Christmas, maybe people are going to spend less money.

Bence bu Noel, belki insanlar daha az para harcayacaklar.

Well, I think they will, because they've got to save money for

Bence yapacaklar, çünkü

paying your energy bills

enerji faturalarınızı

and your increased mortgage payments because of high interest rates.

ve yüksek faiz oranları nedeniyle artan ipotek ödemelerinizi ödemek için para biriktirmeleri gerekiyor.

But we don't want to bring it down to December.

Ama biz bunu Aralık ayına indirmek istemiyoruz.

We still I mean, my mother used to tell me that she was always excited at Christmas

Hâlâ, demek istediğim, annem Noel'de çorabın içine bir portakal alarak her zaman heyecanlandığını söylerdi

by just getting an orange

in a sock.

. Bence

I think you know, people didn't get it spent.

biliyorsun, insanlar harcanmadı.

Did she hit you over the head with it?

Onunla kafana mı vurdu?

Yeah, that's what she said she used to get for Christmas.

Evet, Noel için böyle aldığını söylemişti.

Like an orange or some nuts.

Bir portakal ya da biraz fındık gibi.

Mm. It wasn't big presents because they didn't have very much money.

mm. Çok paraları olmadığı için büyük hediyeler değildi.

But my parents would put the gifts in, in a pillowcase.

Ama ailem hediyeleri bir yastık kılıfına koyardı.

Mm. Yes.

mm. Evet.

Yes So they would put these.

Evet Yani bunları koyarlardı.

But one year I got my present

Ama bir yıl hediyemi aldım

and it was just a pillow inside and that was it.

ve içinde sadece bir yastık vardı ve o kadar.

They just took the pillow off one of the beds and that was my gift.

Yastığı yataklardan birinden aldılar ve bu benim hediyemdi.

Now I say, right. Yes.

Şimdi doğru diyorum. Evet.

So you have people. Yes.

Demek insanların var. Evet.

I mean,

Demek istediğim,

few people have said that they they just like to enjoy the feeling of Christmas.

çok az insan Noel hissinin tadını çıkarmaktan hoşlandığını söyledi.

Beatrice says that. Yeah, as well.

Bunu Beatrice söylüyor. Evet, aynı zamanda.

It's a time to have fun.

Eğlenme zamanı.

You don't have to feel a conflict there because,

Orada bir çatışma hissetmenize gerek yok çünkü,

I mean, it's fairly well documented that,

yani, oldukça iyi belgelenmiştir ki,

you know, even if you are religious, you know, Jesus wasn't born at Christmas anyway.

bilirsiniz, dindar olsanız bile, bilirsiniz, İsa zaten Noel'de doğmamıştır. O

It wasn't

even he wasn't.

bile değildi.

Born at Christmas.

Noel'de doğdu.

Well, not in not not on the 25th of December

25 Aralık'ta değil,

you know, it's been fairly well documented, hasn't it?

biliyorsun, oldukça iyi belgelendi, değil mi?

Well, Mr. Duncan.

Bay Duncan.

I'm laughing because you just said Jesus wasn't, born at Christmas.

Gülüyorum çünkü az önce İsa'nın Noel'de doğmadığını söyledin. Kelimenin

That's literally what Christmas is. No.

tam anlamıyla Noel budur. Hayır.

On the 25th December, when you. Say.

25 Aralık'ta, sen. Söylemek.

Is don't listen to what I'm saying,

Söylediklerimi dinlemeyin, zaten

it's fairly well

documented that that probably wasn't the date anyway.

bunun muhtemelen tarih olmadığı oldukça iyi belgelenmiştir.

So if if you are celebrating the birth of Christ,

Yani, eğer İsa'nın doğumunu kutluyorsanız,

then you're probably celebrating it on the wrong day anyway because then they change it.

muhtemelen onu zaten yanlış günde kutluyorsunuz çünkü o zaman değiştiriyorlar.

Well, I mean, religious scholars.

Yani din alimleri.

June Yeah, exactly.

Haziran Evet, kesinlikle.

It's supposed to be it's sometime in June.

Haziran ayı gibi olması gerekiyordu.

And they change it to, to, to annoy the pagan. Yes.

Ve putperestleri kızdırmak için, olarak değiştirirler. Evet.

All the pagans were dancing around naked and having a good time.

Bütün putperestler ortalıkta çıplak dans ediyor ve eğleniyorlardı.

And the religions, the religious people thought, we're going to put a stop to that.

Ve dinler, dindar insanlar, buna bir son vereceğimizi düşündüler.

They're having too much fun.

Çok fazla eğleniyorlar.

And that's it.

Ve bu kadar.

That's why Christmas Day is the 25th of December just to annoy all of those pagans.

Bu yüzden Noel Günü, tüm bu putperestleri kızdırmak için 25 Aralık'tır.

But you know who, knows what you can you can believe what you want.

Ama kim olduğunu biliyorsun, ne yapabileceğini biliyor, istediğine inanabilirsin.

We're not going to criticise that

talking of Christmas, you know, they associate that with snow, don't you, Mr.

Noel'den bahsetmeyi eleştirmeyeceğiz, bunu karla ilişkilendiriyorlar, değil mi Bay

Denver? Yes, we've had no snow. We've had no snow.

Denver? Evet, hiç kar görmedik. Hiç kar görmedik.

But I have a big problem.

Ama büyük bir sorunum var.

We know. That.

Biliyoruz. O.

And that is to because it's like, do you want me to talk about cars and tolls?

Ve bunun nedeni, sanki, arabalar ve geçiş ücretleri hakkında konuşmamı ister misin?

I know you. You got to. We haven't got. Time.

Seni biliyorum. Zorundasın. bizde yok Zaman.

You know, every year you don't realise this, Steve,

Hani her yıl bunun farkına varmazsın Steve

but every year, just as winter approaches, at some point

ama her yıl tam kış yaklaşırken canlı yayının bir yerinde

on the live stream, we will talk about your winter tyres.

kış lastiklerinden bahsedeceğiz.

Well it's a yes because it's you have a minute.

Evet, çünkü bir dakikan var.

I will give a minute.

Bir dakika vereceğim.

It's 321.

321.

You have until 323.

323'e kadar süreniz var.

Lots of people across Europe at this time of the year

Yılın bu zamanında Avrupa'da pek çok insan

by law will have to change their summer ties to winter tires.

yasa gereği yaz lastiklerini kış lastikleriyle değiştirmek zorunda kalacak.

Germany And Finland, almost certainly lots

Almanya ve Finlandiya,

of these cold countries in the UK, it's not law.

Birleşik Krallık'taki bu soğuk ülkelerden neredeyse kesinlikle birçoğu, bu yasa değil.

We don't have to do it because we don't get much snow.

Çok kar yağmadığı için yapmak zorunda değiliz.

But I'm always, you know, my mind is always in conflict.

Ama ben her zaman, bilirsiniz, aklım her zaman çelişki içindedir.

What should I do?

Ne yapmalıyım?

Because I have to go out at night to rehearsals.

Çünkü geceleri provalar için dışarı çıkmam gerekiyor.

Should I buy winter tires or should I buy all season tires or should I?

Kış lastiği mi almalıyım yoksa dört mevsim lastiği mi almalıyım yoksa almalı mıyım?

Because the chances of getting snow is very slim in the UK,

Çünkü Birleşik Krallık'ta kar yağma ihtimali çok zayıf

but I, I might just get stuck, you know, one night to rehearse, I come out, it's snowing.

ama ben, bilirsiniz, prova yapmak için bir gece dışarı çıkarım, kar yağıyor. Eve,

I can't get home to Mr. Duncan.

Bay Duncan'a gidemiyorum.

Should I spend all that money on

Tüm bu parayı

winter tires or all season tires, or should I just them on snow socks,

kış lastiklerine mi yoksa dört mevsim lastiklerine mi harcamalıyım yoksa sadece kar çoraplarına mı harcamalıyım ki tekrar

which I can put over the tires to get me home if I get stuck

takılırsam beni eve götürmek için lastiklerin üzerine koyabilir miyim

again?

I've done that in less than a less than a minute. Mr.. Well.

?

Bunu bir dakikadan daha kısa bir sürede yaptım. Bay.

And I think it was actually getting off to.

Ve sanırım gerçekten başlıyordu.

Just get excited about tires.

Sadece lastikler konusunda heyecanlan.

That was 2 minutes.

2 dakikaydı.

I do. Was it?

Evet. Öylemiydi?

It's just coming up to 23. Here we go.

23'e geliyor. İşte başlıyoruz.

You will see. It will take to 23. So I've got more time.

Göreceksin. 23'e kadar sürecek. Yani daha fazla zamanım var.

So I'm so excited about about tires.

Bu yüzden lastikler konusunda çok heyecanlıyım.

I just like the smell of them looking at treads and knowing that I'm going to be safe

Sadece lastiklere bakmalarının ve

with a winter pattern.

bir kış deseni ile güvende olacağımı bilmelerinin kokusunu seviyorum.

Tread on my tire so I can get home safely to Mr.

Lastiğime bas ki gece yolda kalırsam eve sağ salim Bay Duncan'ın yanına gidebileyim

Duncan if I'm stuck out at night.

.

Of course.

Elbette.

The other thing is just don't go out, stay at home.

Diğeri ise dışarı çıkma, evde kal.

If there's a snowfall.

Bir kar yağışı varsa.

And no, I'm not going to spend lots of money on winter.

Ve hayır, kışa çok para harcamayacağım.

It's an expense, an unnecessary expense.

Bu bir masraf, gereksiz bir masraf.

Steve, your time is up.

Steve, zamanın doldu.

I must say, you fitted quite a lot in that.

Söylemeliyim ki, buna oldukça fazla uydun.

Does anybody else get excited about tires?

Lastikler konusunda başka heyecanlanan var mı?

Know you are the only you are the only person. I'm going.

Tek kişi olduğunu bil, tek kişi sensin. Ben gidiyorum.

To start I'm going to start a YouTube channel about tires in.

Başlamak için lastiklerle ilgili bir YouTube kanalı açacağım. Buna

You could you could call it feeling tired.

yorgun hissetmek diyebilirsiniz.

Well, if you weren't before you watched it you will be after it's

Peki, izlemeden önce olmasaydın, oh olduktan sonra olacaksın

oh, Macarena says my winter tires are not good.

, Macarena kış lastiklerimin iyi olmadığını söylüyor.

They are too old.

Çok yaşlılar.

Right? Okay. Yes, I. Suppose you do have to be careful.

Sağ? Tamam aşkım. Evet, I. Diyelim ki dikkatli olmanız gerekiyor.

Seriously, though, you have to be careful if you are driving around

Cidden,

in the cold conditions, the snow.

soğuk koşullarda, karda araba kullanıyorsanız dikkatli olmalısınız.

The problem is where we are.

Sorun nerede olduğumuz.

It's all right if we were still living in Wolverhampton because all the roads would be salted

Hâlâ Wolverhampton'da yaşıyor olsaydık sorun değil çünkü tüm yollar tuzlanırdı

and I wouldn't have to worry about it because we are living out in the country,

ve bunun için endişelenmeme gerek kalmazdı çünkü taşrada yaşıyoruz,

they don't salt the roads so it's very difficult to get downhills hills to get to our house.

yollar tuzlanmıyor bu yüzden yokuş aşağı inmek çok zor evimize ulaşmak için tepeler.

So it would be, you know, I would feel safer with I'm going to wait till the summer tires wear out,

Yaz lastikleri bitene kadar bekleyeceğim,

then I'm going to fit all season tires and then I don't have to worry about that.

sonra dört mevsim lastikleri takacağım ve sonra bunun için endişelenmeme gerek kalmayacak.

Mr. Duncan Sounds good. To me. Right? That's the decision made.

Bay Duncan Kulağa hoş geliyor. Bana göre. Sağ? Alınan karar budur.

Thank you very much for listening to me. Goodnight.

Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. İyi geceler.

So when will you start or stop doing it?

Peki ne zaman yapmaya başlayacaksın ya da yapmayı bırakacaksın?

So when will you stop using your normal tyres

Peki ne zaman normal lastiklerinizi kullanmayı bırakıp

and start using your your winter tyres or?

kış lastiklerinizi kullanmaya başlayacaksınız veya?

Maybe some people like you, you want to have both.

Belki bazı insanlar senden hoşlanıyor, ikisine de sahip olmak istiyorsun.

You want to have tyres that work in both winter and and in the dry conditions.

Hem kış hem de kuru koşullarda çalışan lastiklere sahip olmak istiyorsunuz.

Well, which also means that I can mention today's subject

Peki, bu aynı zamanda bugünün konusu

stop and start words and phrases.

dur ve başlayan kelimelerden ve deyimlerden bahsedebileceğim anlamına da geliyor.

I'm a addict, says Francesca.

Ben bir bağımlıyım, diyor Francesca.

You are right.

Haklısın.

I have got this strange obsession with tyres.

Lastiklerle ilgili garip bir takıntım var.

I like looking at websites about tyres, reading about reviews of tyres,

Lastiklerle ilgili web sitelerine bakmayı, lastik incelemelerini okumayı seviyorum,

which ones are the quietest, which ones have the best grip in the wet or the snow or the dry?

hangisi en sessiz, ıslakta mı, karda mı, kuruda mı daha iyi yol tutuşa sahip?

Yeah, I just love reading about it.

Evet, sadece onun hakkında okumayı seviyorum.

I don't know what it is.

Ne olduğunu bilmiyorum.

I always be excited about tyres instead of.

Lastik yerine her zaman heyecanlandım.

Oh. Maybe it's the rubber.

Ah. Belki de lastiktir.

Now I know.

Şimdi biliyorum.

Now I know why you're wearing no underpants today.

Bugün neden iç çamaşırı giymediğini şimdi anlıyorum.

It's because he's getting too excited.

Çünkü çok heyecanlanıyor.

Yes, we have turned on our heating system and it's true.

Evet, ısıtma sistemimizi açtık ve bu doğru.

But I'm controlling it.

Ama ben kontrol ediyorum.

Yes, I'm controlling it like a dictator.

Evet, onu bir diktatör gibi kontrol ediyorum.

Anyway, Steve as usual.

Her neyse, Steve her zamanki gibi.

I have control of the heating.

Isıtma kontrolü bende.

We have a format to follow.

Takip etmemiz gereken bir format var.

And we have more.

Ve daha fazlasına sahibiz.

Hassan, the columnist, Mr.

Köşe yazarı Hassan, Bay

Duncan talking about tyres.

Duncan lastiklerden bahsediyor.

Stop to cease to end

Durdurmak, sona erdirmek

to finish, to bring something to an end.

, bir şeyi sona erdirmek için durmak.

We are talking about stopping, first of all, stopping things.

Durdurmaktan bahsediyoruz, her şeyden önce bir şeyleri durdurmaktan.

You might stop by choice

İsteyerek durdurabilirsin

or you might stop by force.

ya da zorla durdurabilirsin.

Something happening at the moment in China a lot of people

Şu anda Çin'de bir şeyler oluyor, pek çok insan

protesting, a lot of people getting quite angry.

protesto ediyor, pek çok insan oldukça sinirleniyor.

And the authorities are trying to stop the protests.

Ve yetkililer protestoları durdurmaya çalışıyor. Bir

They are trying to bring something to an end.

şeyleri bitirmeye çalışıyorlar.

They are trying to stop it by force.

Zorla durdurmaya çalışıyorlar.

In fact, there are people now I've seen some very strange pictures

Aslında, şu anda

coming from China with people queuing up to get their COVID tests.

Çin'den gelen ve COVID testlerini yaptırmak için kuyruğa giren insanlarla ilgili çok garip fotoğraflar gördüğüm insanlar var.

And there are now and this is something I've never seen before in China, there are armed police

Ve şimdi var ve bu Çin'de daha önce hiç görmediğim bir şey, insanlar kuyruğa girerken

with guns, with machine guns or semi-automatic rifles

silahlı, makineli tüfekli veya yarı otomatik tüfekli silahlı polisler var

as the people are queuing.

.

So it's quite yes, it's.

Yani oldukça evet, öyle.

A. Lot queuing for their COVID tests.

A. Grup, COVID testleri için kuyruğa giriyor.

They've got machine guns.

Makineli tüfekleri var.

Yes. It is.

Evet. Bu.

This was posted this morning on the Internet.

Bu sabah internette yayınlandı.

There's loads of footage at the moment all across China, Wu Han,

Şu anda Çin'in her yerinde, Wu Han'da,

Chengdu, other parts of China north, south, east, west.

Chengdu'da, Çin'in diğer kuzey, güney, doğu, batı bölgelerinde bir sürü görüntü var.

A lot of people getting rather angry about the measures that are taking place.

Pek çok insan, alınan önlemlere oldukça kızıyor.

So you might stop something because you want to,

Yani bir şeyi istediğiniz için durdurabilirsiniz

but you might also stop something because you are being forced to stop doing it.

ama aynı zamanda bir şeyi yapmayı bırakmaya zorlandığınız için de durdurabilirsiniz.

So to force an annoying thing, to stop,

Yani can sıkıcı bir şeyi zorlamak, durdurmak, bir şeyi

to force something

to come to an end, the thing in question is causing a disturbance.

sona erdirmek, söz konusu olan şey bir rahatsızlık yaratmaktır.

So that relates to what I just mentioned about China, things

Bu, Çin hakkında az önce bahsettiğim şeyle,

that are trying to be stopped.

durdurulmaya çalışılan şeylerle ilgili.

Please don't do that anymore. Oh, I'm sure.

Lütfen artık bunu yapma. Ah, eminim.

I'm sure you've said this many times and I've said it to Steve.

Eminim bunu birçok kez söyledin ve ben de Steve'e söyledim.

I've said it many times.

Bunu birçok kez söyledim.

Don't do that anymore.

Artık bunu yapma.

If you want to bring something to a stop

Bir şeyi durdurmak

or you want something not to happen again,

veya bir daha olmamasını istiyorsanız,

you will ask them to stop.

onlardan durmalarını isteyeceksiniz.

Please don't do that any more.

Lütfen bunu bir daha yapma.

You want them to stop?

Durmalarını mı istiyorsun?

Here's a good one, Steve.

İşte iyi bir tane, Steve.

Do you like that one?

Bunu sevdin mi?

Cut it out.

Cut it. Out.

Kes şunu.

Kes onu. Dışarı.

Cut it out

if you can.

If you can.

Mümkünse kesin.

Eğer yapabilirsen.

I was waiting for more of that.

Bundan daha fazlasını bekliyordum.

Okay. All right. Yeah. So, yeah, yeah, yeah.

Tamam aşkım. Elbette. Evet. Yani, evet, evet, evet.

If somebody annoys you, maybe they're talking too much.

Biri seni rahatsız ediyorsa, belki de çok konuşuyordur.

Maybe about tires or something like that.

Belki lastikler veya bunun gibi bir şey hakkında.

Maybe they're just.

Belki de sadece onlar.

Or maybe they sort of poking you and annoying you in some way.

Ya da belki seni bir şekilde dürtüyorlar ve seni bir şekilde rahatsız ediyorlar.

I will never complain about that.

Bundan asla şikayet etmeyeceğim.

You will.

Olacaksın.

You might say, yeah, not cut it out.

Evet, kesmeyin diyebilirsiniz.

Or maybe that it could be anything.

Ya da belki herhangi bir şey olabilir.

They could be saying, Oh, you're wonderful, you're beautiful.

Oh, sen harikasın, sen güzelsin, diyebilirler.

Oh, I adore you, you know. And then you cut it out.

Oh, sana bayılıyorum, biliyorsun. Ve sonra onu kesiyorsun.

If you think that they're

saying something that's sort of maybe overexaggerate.

Bir şey söylediklerini düşünüyorsanız, bu biraz abartılı olabilir.

Yeah.

Evet.

Or annoying in some.

Ya da bazılarında can sıkıcı.

Way or insincere.

Yol ya da samimiyetsiz.

Or insincere. Stop it. Cut it out.

Veya samimiyetsiz. Yapma. Kes şunu.

I'll cut it out.

kesip atacağım

You could say that.

Öyle diyebilirsin.

It could be you could it in a friendly way.

Bunu dostça bir şekilde yapabilirsin.

You could say that you could be serious about it.

Bu konuda ciddi olabileceğini söyleyebilirsin.

Cut it out.

Kes şunu.

You could say that to a child is annoying.

Bunun bir çocuğa sinir bozucu olduğunu söyleyebilirsin.

You stop doing that.

Bunu yapmayı bırak.

Cut it out.

Kes şunu.

Okay, Steve.

Tamam, Steve.

So you might just say friendly.

Yani sadece arkadaş canlısı diyebilirsin.

You know, someone's

Bilirsin, birisi

saying nice things about you and, you know, cut it out.

senin hakkında güzel şeyler söylüyor ve bilirsin, kes şunu.

That's silly.

Bu aptalca.

Sue, are Lee is now going

Sue, Lee şimdi

because it's midnight in Korea.

Kore'de gece yarısı olduğu için mi gidiyor?

It is after midnight in Korea.

Kore'de gece yarısından sonradır.

So I going now.

Şimdi gidiyorum.

I hope it is not oversharing.

Umarım fazla paylaşım olmamıştır.

No, that's okay. Rosie is going as well. Yes.

Hayır, sorun değil. Rosie de gidiyor. Evet.

So have a lovely week, both of you.

O yüzden ikinize de güzel bir hafta geçirin.

See you later. You later.

Sonra görüşürüz. Geç kaldın.

And don't forget, I'm back with you on Thursday with a whole month

Ve unutmayın, perşembe günü koca bir ay boyunca

of super duper live streams.

süper canlı yayınlarla karşınızdayım.

So tickets is to end or stop.

Yani biletler bitecek ya da duracak.

You might have to. Remove.

zorunda kalabilirsiniz. Kaldırmak.

The annoying thing.

Can sıkıcı şey.

Take them away.

Onları götür.

Maybe you have to kick the habit.

Belki de alışkanlığı bırakmalısın.

If you kick the habit then you are trying

Alışkanlıktan kurtulursanız,

to force yourself to stop doing something smoking.

kendinizi sigara içmeyi bırakmaya zorluyorsunuz demektir.

Maybe a person who smokes, they try to kick the habit.

Belki sigara içen bir kişi, alışkanlığını tekmelemeye çalışır.

They want to stop doing that thing.

Bu şeyi yapmaktan vazgeçmek istiyorlar.

They want to kick the habit.

Alışkanlıktan kurtulmak istiyorlar.

You might tell someone to leave it out.

Birine onu dışarıda bırakmasını söyleyebilirsin.

Leave it out.

Dışarıda bırak.

Don't even think about doing that thing.

O şeyi yapmayı aklından bile geçirme.

Leave it out. Don't do it.

Dışarıda bırak. yapma

Whatever you are thinking of doing, doing, leave it out.

Yapmayı, yapmayı düşündüğünüz her ne varsa, onu dışarıda bırakın.

Don't say it.

söyleme

Don't do it. And

yapma Ve

It will you.

If you are going to say something, it is if you are going to for example,

sen yapacaksın.

Bir şey söyleyecekseniz, örneğin,

if I was going to talk about tyres

lastikler hakkında konuşacaktım

and you knew I was going to talk about and I started me Mr.

ve siz benim hakkında konuşacağımı biliyordunuz ve ben Bay

Seaver, leave it out.

Seaver'ı başlattım, onu dışarıda bırakın.

Let's move on to something else.

Başka bir şeye geçelim.

So that's very similar to cut it out isn't it. Yeah.

Yani bu onu kesmeye çok benziyor, değil mi? Evet.

That's it.

Cut it out. Leave it out.

Bu kadar.

Kes şunu. Dışarıda bırak.

Don't do that thing. Yeah.

O şeyi yapma. Evet.

And you know you stopping somebody using it quite.

Ve birisinin onu kullanmasını oldukça engellediğini biliyorsun.

Often though you will use this before it happens.

Çoğu zaman bunu gerçekleşmeden önce kullanacaksınız.

You Might, so you might suggest doing something or they might say they're going to do something.

Yapabilirsin, yani bir şey yapmayı önerebilirsin ya da onlar bir şey yapacaklarını söyleyebilirler.

You say leave it out.

Bırak diyorsun.

They even have don't even think about doing that thing.

O şeyi yapmayı akıllarına bile getirmediler.

Here's a good one. Knock it on the head.

İşte iyi bir tane. Kafasına vur.

Right. You knocked something on the head, but.

Sağ. Kafasına bir şey vurdun ama.

Literally. No.

Gerçekten. Hayır.

So it's being used figuratively.

Yani mecazi anlamda kullanılıyor.

You knock it on the head, you bring something to a permanent.

Kafasına vuruyorsun, bir şeyi kalıcı hale getiriyorsun.

And maybe if you're talking about you've got a point of view

Ve belki de bir konuda bir bakış açınız olduğundan bahsediyorsanız

on something and you're having arguments with people.

ve insanlarla tartışıyorsanız.

You, you know, you keep talking about your point of view and people

Sen, biliyorsun, kendi bakış açından bahsediyorsun ve insanlar

are sick to death of you constantly talking about something.

senin sürekli bir şeyler hakkında konuşmandan bıktı.

They might just say, gee, I'll knock it on the head.

Sadece, Tanrım, kafasına vuracağım diyebilirler.

Will you just stop going on and on about whatever it is you're moaning about?

Mızmızlandığın her ne ise hakkında konuşmayı keser misin?

Maybe you're moaning about something, maybe moaning about the weather.

Belki bir şeyden sızlanıyorsun, belki havadan sızlanıyorsun.

Oh, the weather's always don't want to go outside for a walk.

Oh, hava her zaman yürüyüş yapmak için dışarı çıkmak istemez.

You can't go outside.

Dışarı çıkamazsın.

Oh, knock it on the head because they're sick of you moaning

Oh, kafasına vur çünkü senin inlemenden

and complaining about something.

ve bir şeylerden şikayet etmenden bıkmışlar. Kelimenin

It doesn't mean literally knocking somebody on the head.

tam anlamıyla birinin kafasına vurmak anlamına gelmez .

It's just a phrase to say, Oh, for goodness sake, just stop doing that.

Bu sadece, Tanrı aşkına, şunu yapmayı bırak demek için bir cümle.

And you would probably shout it as you said it.

Ve muhtemelen söylediğin gibi bağırırdın.

Oh, for goodness sake, knock it on the head. Yes.

Allah aşkına, vurun şunun kafasına. Evet.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

This is something a person might tell you to do if you keep doing something might be illegal

Bu, yasa dışı olabilecek veya birine zarar verebilecek bir şeyi yapmaya devam ederseniz

or harming someone, you might tell them to cease

, bir kişinin size yapmanızı söyleyebileceği bir şeydir, onlara durmalarını

and desist.

ve vazgeçmelerini söyleyebilirsiniz.

Stop what you are doing.

Ne yapıyorsan bırak.

Quite often in legal terms, you have to stop doing that thing

Oldukça sık olarak, yasal olarak, o şeyi yapmayı bırakmanız gerekir,

or you will face further action.

aksi takdirde daha fazla işlemle karşı karşıya kalırsınız.

Yeah, maybe someone is writing things about that are untrue.

Evet, belki birileri bu konuda doğru olmayan şeyler yazıyordur.

You might send them a letter telling them to stop.

Onlara durmalarını söyleyen bir mektup gönderebilirsiniz.

In legal terms we call it cease and desist.

Hukuki terimlerle biz buna dur ve vazgeç diyoruz.

You are telling that person that they must stop doing that thing.

O kişiye, o şeyi yapmayı bırakması gerektiğini söylüyorsunuz.

That you can say that to somebody in a sort of a jokey by uh,

Bunu bir tür şakayla birine söyleyebilirsin,

yeah, you can it doesn't have to be used as a legal term.

evet, bunu yasal bir terim olarak kullanmak zorunda değilsin. Bir mektup alabileceğiniz

That is what it is normally used as

için normalde kullanılan budur,

you might get a letter mightn't you.

size olmayabilir.

I'm telling you to cease and desist if you are.

Eğer öyleysen, durmanı ve vazgeçmeni söylüyorum.

I don't know, maybe you're stalking somebody

Bilmiyorum, belki birini takip ediyorsundur

or maybe you're sending letters to somebody.

ya da birine mektup gönderiyorsundur.

Or maybe you're annoying your neighbour in some way

Ya da belki bir şekilde komşunuzu rahatsız ediyorsunuz

and you might get a court order to cease and desist.

ve mahkemeden durdurma ve vazgeçme kararı alabilirsiniz.

Stop to stop doing what you're doing or we won't take you to court.

Yaptığınız şeyi yapmayı bırakın yoksa sizi mahkemeye vermeyeceğiz.

Yes, but you can.

Evet, ama yapabilirsin.

Some people do sometimes say that in a sort of

Bazı insanlar bazen

friendly way in conversation, they cease and desist.

sohbet ederken dostça bir tavırla sustuklarını ve vazgeçtiklerini söylerler.

Will you cease and desist if they keep pestering you in some way?

Sizi bir şekilde rahatsız etmeye devam ederlerse durup vazgeçer misiniz?

It's still that it still sounds as if you're annoyed that.

Hala buna kızmış gibisin.

Yes, I think you would be you wouldn't use that unless you

Evet,

you're almost threatening people with legal action with that one finally.

sonunda bununla insanları yasal işlem başlatmakla neredeyse tehdit etmedikçe bunu kullanmazdınız.

Oh, right. Yes.

Ah, doğru. Evet. Bir

You might put a stop to something.

şeye dur diyebilirsin. Bir

You put a stop to something.

şeye dur diyorsun.

You stop that thing.

O şeyi durdur.

So to put a stop to something means to end it.

Yani bir şeye dur demek, onu bitirmek demektir.

You are doing something that will end that thing.

O şeyi bitirecek bir şey yapıyorsun.

I will put a stop to your noisy parties

to express the intention to stop something.

Bir şeyi durdurma niyetimi ifade etmek için gürültülü partilerinize bir son vereceğim.

You will put a stop.

Durduracaksın.

Or maybe you have already done it.

Ya da belki çoktan yaptın.

You have put a stop to it.

Buna bir son verdin.

You have made sure that it never happens again.

Bunun bir daha asla olmayacağından emin oldunuz.

Somebody in charge might say that is somebody at work is behaving

Sorumlu biri, işteki birinin düzgün davrandığını

or not working properly, not working hard enough, or well,

veya düzgün çalışmadığını, yeterince sıkı veya iyi çalışmadığını söyleyebilir,

maybe they're annoying somebody, you and you're somebody in a position of authority, you might say,

belki birilerini rahatsız ediyorlar, siz ve siz yetkili konumda birisiniz, diyebilirsiniz,

right, somebody lots of people might come and complain to you

değil mi? Bir sürü insan gelip birinin davranışları hakkında size şikayette bulunabilir

about the way somebody is behaving and they listen to everything.

ve her şeyi dinlerler.

And then they say, right, I'm going to put a stop to that. Hmm.

Sonra diyorlar ki, tamam, buna bir son vereceğim. Hmm.

So they are then going to have a word with that particular person.

Böylece o kişiyle bir konuşma yapacaklar.

So usually said by somebody in authority, maybe.

Yani genellikle yetkili biri tarafından söylenir, belki.

But you could

Ancak

if, for example, the neighbour's

, örneğin, komşunuzun

dog kept running around in your garden and pooping in your garden.

köpeği bahçenizde koşuşturmaya devam ederse ve bahçenize kaka yaparsa yapabilirdiniz.

Yeah.

Evet.

You might say.

diyebilirsin.

Right, I'm Going round to see the neighbours.

Tamam, komşuları görmeye gidiyorum.

I'm going to put a stop to that.

Buna bir son vereceğim.

Meaning that you're going to complain to them.

Yani onları şikayet edeceksin.

Bring it to bring it to an end. And yes.

Son vermek için getir. Ve evet.

So we've had stop now let's.

O yüzden artık duralım.

Have usually said if you're annoyed about something isn't it.

Genellikle bir şeye sinirlendiysen öyle olmadığını söylersin.

You're I'm just trying to, you know, if you're annoyed about something

Sen sadece yapmaya çalışıyorum , bilirsin, eğer

you would use that phrase, I'm going to put a stop to that.

o cümleyi kullanacağın bir şeye sinirlendiysen, buna bir son vereceğim .

It's not used in a in a sort of friendly way is it.

Dostane bir şekilde kullanılmıyor değil mi?

No. No.

Hayır. Hayır.

Start words and phrases.

Kelimeleri ve cümleleri başlatın.

Just before you do that Mr. Duncan.

Bunu yapmadan hemen önce Bay Duncan.

Sorry to interrupt,

Böldüğüm için üzgünüm,

Adalberto

Adalberto

Gomez wants to say hello from Caracas in Venezuela.

Gomez Venezuela'daki Caracas'tan merhaba demek istiyor.

Hello to Venezuela.

Venezuela'ya merhaba.

It's nice to see you. Here and.

Seni görmek güzel. Burada ve.

Have lots of people watching us from that part of the world.

Dünyanın o kısmından bizi izleyen bir sürü insan olsun.

So we have start words and phrases to express

Bu nedenle, bir şeye başlayacağınızı veya bir şey yapmaya başlayacağınızı söyleyebilmeniz için bir şeye başlama niyetini ifade eden başlangıç ​​kelimelerimiz ve cümlelerimiz var

the intention to begin something

so you might say that you will start something

or you will begin doing something.

.

I will begin learning English next year.

Gelecek yıl İngilizce öğrenmeye başlayacağım.

I will start learning English next week.

Önümüzdeki hafta İngilizce öğrenmeye başlayacağım.

So something you will begin or something you will start.

Yani başlayacağınız bir şey veya başlayacağınız bir şey .

You will commence.

başlayacaksın.

I like that word.

Bu kelime hoşuma gitti.

You commence something.

Bir şeye başlıyorsun.

You start something.

Bir şeye başlarsın.

This evening's performance will commence in 5 minutes.

Bu akşamki performans 5 dakika sonra başlayacak.

It will start in 5 minutes.

5 dakika içinde başlayacak.

To start is to put something into action.

Başlamak, bir şeyi eyleme geçirmektir.

So you start something.

Yani bir şeye başlıyorsun.

You start doing something.

Bir şeyler yapmaya başlıyorsun.

To begin a process or maybe launch a plan.

Bir sürece başlamak veya belki bir plan başlatmak için.

You start something.

Bir şeye başlarsın.

Quite often in politics, you will often see governments.

Politikada oldukça sık, hükümetleri sık sık görürsünüz.

They will start to do something, they take a certain action.

Bir şeyler yapmaya başlayacaklar, belli bir eylemde bulunacaklar.

I suppose another word you could use is implement.

Sanırım kullanabileceğiniz başka bir kelime uygulamaktır.

You implement something, you bring something into action.

Bir şeyi uygularsın, bir şeyi eyleme geçirirsin.

You start doing that.

Bunu yapmaya başlıyorsun.

Implement the plan.

Planı uygula.

The first time something is done is the start.

Bir şey ilk kez yapıldığında başlangıçtır.

We use the word inaugural.

Açılış kelimesini kullanıyoruz.

So that's an interesting word, maybe one you've never heard before,

Yani bu ilginç bir kelime, belki daha önce hiç duymadığınız,

something that is the first time that it's happened.

ilk kez olan bir şey.

But it is also the point where something starts.

Ama aynı zamanda bir şeyin başladığı noktadır.

Maybe ship, a large ship is being launched.

Belki gemi, büyük bir gemi denize indiriliyor.

It is starting off of its

its first voyage in org or rule.

Org veya kuraldaki ilk yolculuğuna başlıyor.

I like that word.

Bu kelime hoşuma gitti.

It is often used for performances in

Genellikle

maybe a play or film showing or an orchestra.

bir oyun veya film gösterimi veya bir orkestradaki performanslar için kullanılır.

Its first performance of a particular piece of music, the inaugural performance,

Belirli bir müzik parçasının ilk performansı, açılış performansı, bunu

the first time that they've done it.

ilk kez yaptıkları zaman.

So they've been practising for a long time and then they've got their opening night.

Yani uzun süredir pratik yapıyorlar ve ardından açılış gecelerini yapıyorlar.

Opening night would be another phrase opening night

Açılış gecesi, ilk kez başka bir ifade açılış gecesi

or inaugural performance the first time.

veya açılış performansı olacaktır.

So the start of something the start of something that will go on and on.

Yani bir şeyin başlangıcı, devam edecek bir şeyin başlangıcı.

The first I was going to say you could say so your your first

İlk söyleyeceğim,

your inaugural performer in December is your first of your series of December shows.

Aralık ayındaki ilk açılış sanatçınız, Aralık şovlarınızın ilki diyebilirsiniz.

You have to call your first day on the 1st of December.

1 Aralık'ta ilk gününüzü aramanız gerekiyor.

When is that? Is that this week as this way? That's Thursday.

Ne zaman? Bu hafta böyle mi Perşembe. Bunu yapmadan önce

I'm going to measure the oil levels in the tank before we do that, right?

depodaki yağ seviyesini ölçeceğim, değil mi?

Yeah. Good. Thanks for reminding me and good luck.

Evet. İyi. Hatırlattığın için teşekkürler ve iyi şanslar.

The first of many things, the start of a business, maybe.

Pek çok şeyin ilki, belki de bir işin başlangıcı.

We started with one shop, now we have 50.

Bir dükkânla başladık, şimdi 50 olduk.

So you started at a certain point,

Yani belli bir noktada başladınız,

maybe in business we often start out in business,

belki iş hayatında biz genellikle işe başlarız, kendi işinizi

you start your business, you launch your business, you begin trading.

kurarsınız, işinizi kurarsınız, ticarete başlarsınız.

So the first of many things, the first thing

Pek çok şeyden ilki, ilk şey neyle

is what you start with and then you continue, you go on.

başladığınızdır ve sonra devam edersiniz, devam edersiniz.

You can have a Start-Up business, can't you?

Bir Start-Up işiniz olabilir, değil mi?

Yes, literally.

Evet, kelimenin tam anlamıyla.

You can have what's called a Start-Up business.

Start-Up işletmesi denen şeye sahip olabilirsiniz.

It might be

a new in a new field of something.

Yeni bir alanda yeni bir şey olabilir.

Yes, it's a school.

Evet, bu bir okul. Buna

They call it a Start-Up business.

Start-Up işi diyorlar.

When when you when you are maybe it's a new field in some.

Ne zaman sen ne zaman sen belki de bazılarında yeni bir alandır.

It's normally a new field of something, isn't it. That done before.

Normalde yeni bir şey alanı, değil mi? Bu daha önce yapıldı.

Or maybe maybe a brand new business that has very little funding.

Ya da belki çok az fonu olan yepyeni bir iş.

And so you're just starting small.

Ve böylece sadece küçük başlıyorsunuz.

That's it.

Bu kadar.

Where they often have places where

Genellikle

Start-Up businesses can, can, can,

Start-Up işletmelerinin

can start literally where you used to have your studio.

tam anlamıyla stüdyonuza sahip olduğunuz yerden başlayabilecekleri, başlayabilecekleri yerlere sahip oldukları yerler.

Yes, in Wolverhampton there were lots of businesses in this building, small businesses.

Evet, Wolverhampton'da bu binada çok sayıda küçük işletme vardı .

They might have just employed one or two people and they're just starting

Bir veya iki kişiyi işe almış olabilirler ve daha yeni başlıyorlar ve

and they call them Start-Up Businesses and then they run for six months or so,

onlara Başlangıç ​​İşletmeleri diyorlar ve ardından altı ay kadar çalışıyorlar

and then if they're successful, they will then move on to bigger premises.

ve sonra başarılı olurlarsa daha büyük tesislere geçecekler.

And it could be anything, be a shop, they might be selling something

Ve herhangi bir şey olabilir, bir dükkan olabilir,

that nobody sold before or a new concept in something.

daha önce kimsenin satmadığı bir şeyi satıyor olabilirler veya bir şeyde yeni bir konsept olabilir.

What you were doing was a starter business.

Yaptığın şey başlangıç ​​işiydi.

Yeah.

Evet.

Anyway, yeah.

Her neyse, evet.

The I was going to say something then.

O zaman bir şey söyleyecektim.

Oh yes.

Oh evet.

We have, we have a question about your Christmas concert.

Noel konserinizle ilgili bir sorumuz var.

I do. I've got

Evet. Yaklaşan farklı gruplarla

three or

üç ya da

four Christmas concerts with with the different groups coming up.

dört Noel konserim var .

The first ones are a week this Friday.

İlki bu Cuma bir hafta.

So we're doing lots of rehearsals for those.

Bu yüzden onlar için birçok prova yapıyoruz.

So yeah, I have I think it's three actually, but now it's four.

Yani evet, aslında üç olduğunu düşünüyorum ama şimdi dört.

I mean another one as well with somebody else I can never turn down the Christmas concert.

Başka biriyle de demek istiyorum, Noel konserini asla geri çeviremem.

So you're doing full concerts for Christmas?

Yani Noel için tam konser mi veriyorsun?

Concerts before Christmas, all amateur.

Noel öncesi konserler, hepsi amatör.

So I'm not being paid.

Yani bana ödeme yapılmıyor.

You never get paid for any of these.

Bunların hiçbiri için asla para alamazsınız.

And in fact, I have to pay to go.

Ve aslında, gitmek için para ödemem gerekiyor. Bu amatör grupların

We have to pay to be a members of these these amateur groups.

üyesi olmak için para ödemek zorundayız .

The strange irony that Steve has to actually pay, by the way, if you want to hear Steve singing

Steve'in gerçekten ödemek zorunda olduğu garip ironi, bu arada, Steve'in

some Christmas songs, there is a video that I will keep the link

bazı Noel şarkıları söylediğini duymak istiyorsanız, bağlantısını daha

to later underneath this video.

sonra bu videonun altında saklayacağım bir video var.

And there are some lovely songs that Steve is actually

Ve Steve'in aslında Noel zamanı için olduğu bazı güzel şarkılar var

for Christmas time.

.

What do you think about that?

Bunun hakkında ne düşünüyorsun?

I did those last year, the year before.

Bunları geçen yıl, önceki yıl yaptım.

I think it was I think. It was two years ago.

Sanırım öyleydi. İki yıl önceydi.

Yes, two years.

Evet, iki yıl.

I think the start of a game or match.

Bence bir oyun veya maçın başlangıcı.

And you can see what I've done.

Ve ne yaptığımı görebilirsin.

You can see what I've done there.

Orada ne yaptığımı görebilirsin.

The start of a game or match, maybe a football match.

Bir oyunun veya maçın başlangıcı, belki bir futbol maçı.

We we can describe this or describe it as getting under way.

Bunu şöyle tarif edebiliriz ya da yola çıkmak olarak tarif edebiliriz.

If something starts, we can say that it is getting way.

Bir şeyler başlıyorsa yol alıyor diyebiliriz.

It is just starting.

Daha yeni başlıyor.

It's beginning the match or the game is

Maç başlıyor veya oyun

getting underway.

başlıyor.

Just a chance. The chess match is now getting underway.

Sadece bir şans. Satranç maçı şimdi başlıyor.

The football match is getting underway and it normally indicates something that sort of starts slowly

Futbol maçı başlıyor ve normalde bir futbol maçı gibi yavaş başlayan bir şeyi gösteriyor

as a football match, sort of it doesn't just the plays don't just come on in the match start straightaway

, bir tür oyun sadece maçta gelmiyor, hemen başlıyor,

they come

on the national anthem and that sort of shaking hands with each other.

milli marşta geliyor ve bu tür birbirleriyle el sıkışmaktan.

There's a lot of business going on, isn't there?

Bir sürü iş dönüyor, değil mi?

And then so you can say, well, shortly the match will be getting underway.

Ve sonra diyebilirsiniz ki, pekala, birazdan maç başlayacak.

But in the meantime, you're watching things happen in the play as all

Ama bu arada oyunda olup bitenleri izliyorsunuz, her

sort of warming up and national anthems being played, things like that.

türlü ısınma, milli marşlar çalınıyor, bunun gibi şeyler.

Everyone taking their knees.

Herkes dizlerini alıyor.

In 5 minutes, the football match will get underway.

5 dakika sonra futbol maçı başlayacak.

It could be anything in football.

Futbolda her şey olabilir.

In football we describe the start as the kick-off.

Futbolda başlangıcı başlama vuruşu olarak tanımlarız.

So beginning of a football match is normally referred to as the KICK-OFF.

Bu nedenle, bir futbol karşılaşmasının başlangıcı normalde BAŞLAMA olarak adlandırılır.

It is the start of the football match.

Futbol maçının başlangıcıdır.

It is the first kick of the ball in that game.

Bu oyundaki topun ilk vuruşudur.

So we might be going to a football match and you might say,

Yani bir futbol maçına gidiyoruz ve başlama

what time is the kick off?

vuruşu ne zaman diyebilirsiniz.

What time the match actually

Maç tam olarak ne zaman

begin?

başlıyor?

The kick off starts the game.

Başlama vuruşu oyunu başlatır.

And then of course we have the opposite.

Ve sonra elbette tam tersi var.

The final whistle ends the game.

Son düdük oyunu bitirir.

So the beginning of a football match is the kick-off

Yani bir futbol karşılaşmasının başlangıcı başlama vuruşudur,

the end of a football match is the final whistle.

bir futbol maçının bitişi ise bitiş düdüğüdür.

That is hope.

Bu umuttur.

Next Tuesday,

Önümüzdeki Salı,

the final whistle will be in England's favour.

bitiş düdüğü İngiltere'nin lehine olacak.

Three nil.

Üç nil.

That's what I'm predicting. Really.

Ben de öyle tahmin ediyorum. Gerçekten mi.

Three nil to Wales.

Galler'e üç sıfır.

No, that will be a disaster for England.

Hayır, bu İngiltere için bir felaket olur.

So think that England are going to win next week.

İngiltere'nin önümüzdeki hafta kazanacağını düşünün.

Well, if they don't, it will probably be the most embarrassing match

Eğer yapmazlarsa, muhtemelen İngiltere'nin oynadığı en utanç verici maç olacak

that England have ever played.

.

So not because I'm denigrating Wales in any way.

Yani herhangi bir şekilde Galler'i aşağıladığım için değil.

Denigrating, denigrating.

Aşağılama, aşağılama.

Criticising, putting down.

Eleştirmek, yermek.

I'm not.

Değilim.

But but you know, the fact that Wales lost to Iran,

Ama biliyorsunuz, Galler'in İran'a yenilmesi,

the fact that you England beat Iran quite

sizin İngiltere'nin İran'ı yenmeniz,

means that if we don't beat Wales

Galler'i yenemezsek

it will be a disaster for the English teams.

bunun İngiliz takımları için bir felaket olacağı anlamına geliyor.

I think losing to a country that really doesn't have much history of football

Bence İran gibi çok fazla futbol geçmişi olmayan bir ülkeye kaybetmek

such as Iran, I think that is embarrassing.

utanç verici.

Well, we didn't win. We didn't lose.

İyi ki kazanamadık. Biz kaybetmedik.

But the thing is that.

Ama mesele şu ki.

Well, that's why I said that that would be embarrassing.

Bu yüzden bunun utanç verici olacağını söyledim.

But Wales, you see people think Wales haven't been in the World Cup for about 50 years or something.

Ama Galler, insanların Galler'in yaklaşık 50 yıldır Dünya Kupası'nda yer almadığını düşündüğünü görüyorsun.

I think it's a. Long time.

Bence bu bir. Uzun zaman.

Because they don't really, you know, football

Çünkü aslında

in Wales isn't their, their main game is rugby,

Galler'de futbol onların değil, ana oyunları rugby değil,

they don't really focus on football but they happen to be in the World Cup this year.

futbola pek odaklanmıyorlar ama bu yıl Dünya Kupası'nda yer alıyorlar.

And chasing sheep around.

Ve etrafta koyun kovalamak.

That's their other sport.

Bu onların diğer sporu.

We won't go into that.

Buna girmeyeceğiz.

Well, maybe they should cease and desist.

Pekala, belki de durmalı ve vazgeçmeliler.

That's what the sheep would say Tuesday.

Salı günü koyunlar böyle derdi.

Maybe it may be that maybe the sheep enjoy it.

Belki koyunlar bundan zevk alıyor olabilir.

To start is begin, commence.

Başlamak başlamaktır, başlayın.

Maybe you switch on something.

Belki bir şeyi açarsın.

So maybe you you start your car engine,

Yani belki arabanızın motorunu çalıştırırsınız,

the engine of your car you start the engine, you switch on the engine,

arabanızın motorunu çalıştırırsınız, motoru çalıştırırsınız, sık

you start something so quite often with a piece of machinery,

sık bir makine parçasıyla,

something that has an an engine or a motor,

motoru veya motoru olan bir şeyi çalıştırırsınız,

you start that thing up, you switch it on, get going,

şunu çalıştırırsınız bir şey açıyorsun, açıyorsun, yola çıkıyorsun,

you set off on a journey, you start your journey,

yolculuğa çıkıyorsun, yolculuğuna başlıyorsun, gidiyorsun

you get going, activate,

, etkinleştiriyorsun,

you activate, you start your computer

etkinleştiriyorsun, sabah bilgisayarını başlatıyorsun

in the morning, you the button on your computer

, bilgisayarındaki başlat düğmesine basıyorsun

to start, the computer to activate, to turn on.

, bilgisayarı etkinleştirmek, açmak.

And I suppose we could also use the word ignite as well.

Sanırım tutuşturmak kelimesini de kullanabiliriz.

If you start a fire, you ignite,

Bir ateş yakarsan tutuşturursun,

you cause something to start burning

bir şeyin yanmaya başlamasına neden olursun

and then it will be a fire.

ve o zaman bir yangın olur.

A match will ignite a fire,

Bir kibrit ateşi tutuşturur,

but now a manual will

ancak şimdi bir el kitabı

some wood.

biraz odun yakacaktır.

Hmm. Example?

Hmm. Örnek?

Yes. Yes.

Evet. Evet.

How would you start the fire?

Ateşi nasıl başlatırsın?

I will ignite it with imagine.

Onu hayal gücüyle ateşleyeceğim.

Or start

Veya

with the my. Started.

benim ile başlayın. başladı.

So to ignite something.

Yani bir şeyi ateşlemek için.

So there are many words, many phrases we can use in those situations.

Yani bu durumlarda kullanabileceğimiz pek çok kelime, pek çok deyim var .

Look at that.

Şuna bak.

We have 14 minutes still to go.

Daha 14 dakikamız var.

So I kind of talk for longer about tyres.

Bu yüzden lastikler hakkında biraz daha uzun süre konuşacağım.

No, no, no, that's good.

Hayır, hayır, hayır, bu iyi.

It's not I'm not I'm not saying that we've got too much time.

Çok fazla zamanımız olduğunu söylemiyorum.

Quite the opposite. We've got.

Tam tersi. Biz sahibiz.

We can now relax. You see, I like this.

Artık rahatlayabiliriz. Görüyorsun, bu hoşuma gitti.

This is something that rarely ever happens at the end.

Bu, sonunda nadiren gerçekleşen bir şeydir.

So, Steve, what we are going to do, we are going to play one round of

Steve, ne yapacağız, bir tur

fill in

the blanks.

boşluk doldurma oynayacağız.

How exciting.

Ne kadar heyecan verici.

Well, let's hope that that's hope that certain people

Pekala, umalım ki bu,

who aren't very round today are still paying attention.

bugün pek yuvarlak olmayan bazı insanların hala dikkatlerini vermelerini umalım.

Okay. I hope everyone is paying attention.

Tamam aşkım. Umarım herkes dikkat eder.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

Very easy.

Çok kolay.

I will show you a sentence and all you have to do is give me

Size bir cümle göstereceğim ve tek yapmanız gereken bana

some words that you can put in those spaces.

bu boşluklara koyabileceğiniz bazı kelimeler vermek.

It's as simple as that.

Bu kadar basit.

I will put it on the screen now.

Şimdi ekrana koyacağım.

We'll just do one for this week.

Bu hafta için sadece bir tane yapacağız.

So this is something that might refer to a subject

Yani bu, son zamanlarda komşularla ilgili konuştuğumuz bir konuya atıfta bulunabilecek bir şey

we were talking about recently about neighbours.

. İşte

So here it is.

burada.

You something, something, me,

Sen bir şey, bir şey, ben,

my something back.

benim bir şey geri.

But as we know, our wonderful viewers

Ama bildiğimiz gibi, harika izleyicilerimiz

will probably come up with other alternatives that Mr.

muhtemelen Bay

Duncan has a suggestion, but it might not be the same your suggestion.

Duncan'ın bir önerisi olan başka alternatifler üreteceklerdir, ancak bu sizin önerinizle aynı olmayabilir.

And as long as it's grammatically correct,

Ve dilbilgisi açısından doğru olduğu sürece,

grammatically correct, think about what you're putting in those blanks.

dilbilgisi açısından doğru olduğu sürece, bu boşluklara ne koyduğunuzu düşünün.

It's got to make sense from a grammatical standpoint.

Dilbilgisi açısından mantıklı olmalı.

Then we will reward you with a clap.

O zaman seni bir alkışla ödüllendireceğiz.

Yeah. Well, I guess.

Evet. Sanırım.

Mr. Steve Week, he threatens people with kisses.

Bay Steve Week, insanları öpücüklerle tehdit ediyor.

You do not want to kiss Mr.

Bay Steve'i öpmek istemezsin

Steve. Trust me.

. Güven bana.

So. Yeah.

So that's it. Fill in the blanks

Bu yüzden. Evet. İşte bu

kadar. Boşlukları doldurun

and we await your various suggestions.

ve çeşitli önerilerinizi bekliyoruz.

But make sure it's grammatically correct.

Ancak gramer açısından doğru olduğundan emin olun.

Please don't just put words in because they seem to fit.

Lütfen sadece uygun göründükleri için kelimeleri koymayın.

Think about the grammar behind it.

Arkasındaki grameri düşünün.

Yes, because we know a lot of you are very good at writing English.

Evet, çünkü çoğunuzun İngilizce yazmakta çok iyi olduğunu biliyoruz.

Maybe not so good at speaking it.

Belki de konuşmakta o kadar iyi değil.

A lot of you are here because you want to learn how to pronounce words and speak English better,

Çoğunuz kelimeleri nasıl telaffuz edeceğinizi ve İngilizceyi daha iyi konuşmayı öğrenmek istediğiniz için buradasınız,

but you might be very good at writing English,

ancak İngilizce yazmakta çok iyi olabilirsiniz, ki

which is we know this game is all about.

bu oyunun neyle ilgili olduğunu biliyoruz.

I always think it should be fun anyway, whatever it is,

Her zaman eğlenceli olması gerektiğini düşünüyorum, ne olursa olsun,

if you are right or wrong, sometimes it is a good way of learning.

doğru ya da yanlış, bazen bu iyi bir öğrenme yolu.

It is a good way of learning.

Bu, öğrenmenin iyi bir yoludur.

So I like to think that this game allows you to

Bu yüzden, bu oyunun

to expand your mind

zihninizi genişletmenize

and, maybe also learn some new phrases and words

ve belki de bazı yeni deyimler ve kelimeler

or uses or ways of using those words in sentences.

veya bu kelimeleri cümlelerde kullanmanın yollarını veya kullanımlarını öğrenmenize izin verdiğini düşünmeyi seviyorum.

So grammar is of it.

Yani gramer bundan ibarettir.

But as I always say, grammar is not all of English and certainly when you're learning English,

Ama her zaman söylediğim gibi, dilbilgisi tamamen İngilizce değildir ve kesinlikle İngilizce öğrenirken,

but today we are this fill in the blanks.

ama bugün biz bu boşlukları dolduruyoruz.

Do we have any

Herhangi bir önerimiz var mı

suggestions?

?

What have we got here?

Burada ne var?

We've got Francesca you will left me

Francesca bizde, bana

my home back.

evimi bırakacaksın.

Sorry, Francesca doesn't quite make grammatical sense.

Üzgünüm, Francesca gramer açısından pek mantıklı değil.

You will do well.

İyi yapacaksın.

Or you could say you will give me my home back. Hmm?

Ya da bana evimi geri vereceğini söyleyebilirsin. Hmm? Sen

You? Yes.

? Evet. Bana

You could say give me my home back.

evimi geri ver diyebilirsin.

You could say that. But left to me.

Öyle diyebilirsin. Ama bana kaldı.

That doesn't quite fit with the word left in there.

Oradaki kelimeye pek uymuyor.

You will, Olga.

Yapacaksın, Olga.

You will bring me

Beni getireceksin,

you will bring me my keys back.

anahtarlarımı geri getireceksin.

So I think you've got the right idea there with that sentence,

O yüzden bu cümleyle doğru fikri yakaladığınızı düşünüyorum ,

because the sentence is actually imperative.

çünkü cümle aslında emir kipidir.

You are actually asking someone something.

Aslında birine bir şey soruyorsun.

So I would say here you are stating that a person

Bu yüzden burada bir kişinin

must something

bir şeyi

back.

geri alması gerektiğini belirttiğinizi söyleyebilirim.

So think of a situation where you might have to do that,

Bunu yapmak zorunda kalabileceğiniz,

where you might need a person to

bir kişinin sizin

do something in return to what you've asked.

istediğiniz şeye karşılık olarak bir şey yapmasına ihtiyaç duyabileceğiniz bir durum düşünün.

So if you say you bring me my keys back, that doesn't

Yani bana anahtarlarımı geri getir dersen,

you would need a word in for that to sound right.

kulağa doğru gelmesi için bir kelimeye ihtiyacın olmaz. Önünüzde

You would need something like something else

başka bir şeye benzer bir şeye ihtiyacınız olacak

in front of the you. Hmm?

. Hmm?

Please, will you bring me

Lütfen,

my keys back? Yes.

anahtarlarımı geri getirir misin? Evet.

So I'm giving a clue here.

O yüzden burada bir ipucu veriyorum.

I mean, unless you were shouting it, you would bring me my keys back. Yes.

Yani, bağırmasan, bana anahtarlarımı geri getirirdin. Evet.

In which case, yes, that's grammatically correct.

Bu durumda, evet, dil bilgisi açısından doğru.

But you're angry, you're saying?

Ama kızgınsın, diyorsun?

Or it could be.

Ya da olabilir. Bana

You would bring me my anything back. Yeah.

her şeyimi geri getirirdin. Evet.

My wife,

Karım,

my camera, my lawnmower, my use.

kameram, çim biçme makinem, kullanımım.

If you say that phrase.

Eğer bu cümleyi söylersen.

So it is grammatically correct, but you have to sort of say it with a bit of anger

Yani dilbilgisi açısından doğru, ama bunu sesinizin arkasında biraz öfkeyle

behind your voice and maybe an exclamation mark after the back.

ve belki de arkasında bir ünlem işaretiyle söylemelisiniz.

So yeah.

Yani evet.

So that's good.

Yani bu iyi.

Thank you for that.

Bunun için teşekkür ederim.

And that's what we got here.

Ve burada sahip olduğumuz şey bu. İşte

Uh, so that's.

bu kadar.

Like Florence, you will give me my passport back.

Florence gibi, bana pasaportumu geri vereceksin.

You will? There is.

Olacaksın? Orada.

Another word we can use instead of will.

İrade yerine kullanabileceğimiz başka bir kelime.

So the clue is in the fact that this is imperative

Yani ipucu, bunun zorunlu olduğu

and imperative is normally an instruction or a warning.

ve zorunluluğun normalde bir talimat veya uyarı olduğu gerçeğinde. Size

It is telling you that you must do something.

bir şeyler yapmanız gerektiğini söylüyor.

And I think I may have even given you the answer.

Ve sanırım sana cevabı bile vermiş olabilirim.

They push says you can hit me my lower back.

Sırtıma vurabilirsin diyorlar.

See that?

Bunu gördün mü?

That's I know what you're trying to say, but that

Ne söylemeye çalıştığını biliyorum ama

you would have

for that to be grammatically correct, you would have to that

dilbilgisi açısından doğru olması için

you can hit me in my lower back.

sırtıma vurabilmen gerekirdi.

He would have to put in in there

too for that to be grammatically correct.

Dilbilgisi açısından doğru olması için oraya da koyması gerekirdi.

So close.

Çok yakın.

Uh, you should ask me my words back

Uh, şimdi bana sözlerimi sormalısın

now. See that again?

. Tekrar gördün mü?

That's not grammatically correct. Uh.

Bu gramer olarak doğru değil. Ah.

Unfortunately, Trump has a good one.

Ne yazık ki, Trump'ın iyi bir tane var.

Okay, let's have a look here.

Tamam, buraya bir göz atalım.

Uh, I can't see that right at.

Bunu tam olarak göremiyorum. En

The very bottom.

dip.

You. Oh, there's one before that retirement.

Sen. Oh, emeklilikten önce bir tane var.

You have promised me my money back.

Bana paramı geri vereceğine söz verdin.

Oh, you have promised me

Oh, bana söz verdin,

you have promised to give me

bana paramı geri vereceğine söz verdin, daha

my money back would be a better

doğru bir

phrase.

tabir olur.

Yes, you have promised.

Evet, söz verdin.

But the clue.

Ama ipucu.

Yeah, now.

That just weren't. A clue.

Evet, şimdi.

Bu sadece değildi. Bir ipucu. Buradaki

The clue is in the fact that this is imperative.

ipucu, bunun zorunlu olduğu gerçeğinde. Bu

It is.

.

It is something that you are you are saying and it has to be done.

Bu, siz olduğunuz bir şeyi söylüyorsunuz ve yapılması gerekiyor.

Well, here's one from Florence.

Pekala, işte Floransa'dan bir tane. Bana

You will give me my passport back. Yeah.

pasaportumu geri vereceksin. Evet.

Yes. So here is the suggestion.

Evet. İşte öneri.

To charge you.

Seni şarj etmek için. Bana

You will give me my money back.

paramı geri vereceksin.

But it's. Yeah, it's not quite. Yes.

Ama o. Evet, tam değil. Evet.

Whereas you sent me my letter that you sent me my

Oysa bana müvekkilim gönderdiğin mektubumu gönderdin

client. Yes.

. Evet.

I was gonna give my answer back.

Cevabımı geri verecektim.

Yeah, yeah.

Okay, let's give the answer because we are running out of time.

Evet evet.

Tamam, cevabı verelim çünkü zamanımız daralıyor.

Okay, so

Tamam, elimdeki bu

this is what I've got.

. Bana

You must give me my loan. I'm back.

borç vermelisin. Geri döndüm.

Oh, yeah, yeah. So we are using the word.

Evet, evet. Bu yüzden kelimeyi kullanıyoruz.

So the important word here is actually the word must.

Yani burada önemli olan kelime aslında zorunluluk kelimesidir.

You must

Yapmalısın

because we are saying that you have no choice.

çünkü başka seçeneğin olmadığını söylüyoruz.

Well, I'm not that you can if you want.

Pekala, istersen yapabileceğin biri değilim.

I'm saying you must.

zorundasın diyorum. Bana

You must give me my lawnmower back.

çim biçme makinemi geri vermelisin.

And this relates to what we were talking about recently about neighbours.

Ve bu, son zamanlarda komşular hakkında konuştuğumuz şeyle ilgili.

So maybe a neighbour will come round and borrow something.

Belki bir komşu gelip bir şey ödünç alır.

It happens all the time.

Bu her zaman olur.

So nature has got it. Absolutely. Spot on.

Yani doğa onu aldı. Kesinlikle. yerinde.

Yeah. You must give me my money back.

Evet. Bana paramı geri vermelisin.

Yeah. Yes.

Evet. Evet.

So. So this type of sentence is called an imperative.

Bu yüzden. Dolayısıyla bu tür cümlelere emir denir.

It's something you are giving them no choice about.

Onlara seçme şansı vermediğin bir şey.

Normally a warning or an instruction.

Normalde bir uyarı veya talimat.

And Beatrice has got it right.

Ve Beatrice bunu doğru anladı.

You will give me my answer back.

Cevabımı bana geri vereceksin. sende

You've got.

var

Yes, you will give me.

Evet, bana vereceksin.

You must of you will give me a yes.

Bana bir evet vereceksin.

That works grammatically, but yes, not quite sure what you mean

Bu dilbilgisi açısından işe yarar, ancak evet, bununla ne demek istediğinden tam olarak emin değilim

by it.

.

Yes, I forget. You have promised me, right? Yeah.

Evet, unutuyorum. Bana söz verdin, değil mi? Evet. Bana

You have promised to give me my money back is how you would phrase one.

paramı geri vereceğine söz verdin .

Tomek Uh.

Tomek Uh.

So this.

Yani bu.

So this is using the word must and it's a good word

Yani bu must kelimesini kullanıyor ve bu iyi bir kelime

because it's a way of expressing

çünkü

the immediate need for something must.

bir şeye acil ihtiyacı ifade etmenin bir yolu must.

And it is, I think it is a word that we often use in, in sentences

Ve sanırım

where we are giving an order or maybe asking

emir verdiğimiz, belki de

for something that we want.

istediğimiz bir şeyi rica ettiğimiz cümlelerde sıkça kullandığımız bir kelime.

But you could put should in there as well.

Ama buraya should de koyabilirsiniz.

So you could put you should give me my back.

Yani koyabilirsin, bana sırtımı vermelisin.

Hmm. Depending on what the other sentence is around that.

Hmm. Diğer cümlenin ne olduğuna bağlı olarak.

That's it.

And if you are expecting the money to be given back to you,

Bu kadar.

Ve paranın size geri verilmesini bekliyorsanız,

you can say you should.

yapmanız gerektiğini söyleyebilirsiniz.

You should give me my money.

Bana paramı vermelisin.

But you should give me my book back.

Ama bana kitabımı geri vermelisin.

I want my book back. You should give me my book.

Kitabımı geri istiyorum. Bana kitabımı vermelisin.

Or if you want to be more in insisting,

Ya da daha fazla ısrar etmek istiyorsan,

you must give me my book back or I'm going to punch you in the face.

kitabımı geri vermelisin yoksa suratına bir yumruk atarım.

Okay?

Tamam aşkım?

It could be an additional phrase on the end of that.

Bunun sonunda ek bir cümle olabilir.

I don't recommend that any.

Bunu hiç tavsiye etmiyorum.

Witnesses you must give me my wallet back. Good.

Tanıklar, bana cüzdanımı geri vermelisiniz. İyi. Sizi soyan

You would say to somebody who was robbing you or something

birine filan diyebilir

and it could be you could replace the word wallet with lots of other things.

ve cüzdan kelimesini başka birçok şeyle değiştirebilirsiniz.

Okay, that's it, Steve. Thank you, everybody. That's it.

Tamam, işte bu, Steve. Herkese teşekkürler. Bu kadar.

We finished.

Bitirdik.

We might actually be finishing at 4:00.

Aslında 4:00'te bitiriyor olabiliriz.

So under lots of people.

Yani birçok insanın altında.

So I'm just saying,

Yani sadece

you will bring my keys back.

anahtarlarımı geri getireceksin diyorum.

You will you just replace that with you must or you should.

Bunu you must veya you should ile değiştireceksin.

And then that becomes correct.

Ve sonra bu doğru olur.

Yes, but well, that's imperative as well. The word will.

Evet, ama bu da zorunlu. Kelime olacak.

Yeah, you will. You will.

Evet, yapacaksın. Olacaksın.

Yeah, I'll go.

Evet, gideceğim.

That is also used as an imperative.

Bu aynı zamanda bir zorunluluk olarak da kullanılır. Sen

You will do it, so I'll do it.

yapacaksın, ben de yapacağım.

You will. Correct.

Olacaksın. Doğru.

Then it is definitely going to happen.

O zaman kesinlikle olacak.

I'm hungry, Mr. Duncan. It's.

Acıktım, Bay Duncan. Onun. Gitme

It's time for you to go. Time for me to go.

vaktin geldi. Benim için gitme zamanı.

So lovely to be here again.

Tekrar burada olmak çok güzel.

Thank you for all your contributions to the live stream, the live chat.

Canlı yayına, canlı sohbete yaptığınız tüm katkılar için teşekkür ederiz.

And I look forward to you possibly on Wednesday.

Ve muhtemelen çarşamba günü seni dört gözle bekliyorum.

I will keep that.

Bunu saklayacağım.

No, Thursday then.

Hayır, o zaman Perşembe.

Yeah, not Thursday, not Wednesday. Thursday.

Evet, perşembe değil, çarşamba değil. Perşembe.

I might be here, I might make a special appearance.

Burada olabilirim, özel olarak görünebilirim.

Yes I hope so.

Evet umarım öyledir.

So I'm counting on it. All right, bye for now.

Bu yüzden ona güveniyorum. Pekala, şimdilik hoşçakalın.

You must appear on Thursday.

Perşembe günü görünmelisin.

He must.

Yapmalı.

He must be here on Thursday.

Perşembe günü burada olmalı.

We hope so.

Bizde öyle umuyoruz.

So that's almost it for me.

Yani benim için neredeyse bu kadar.

For today.

Bugün için.

It's almost time for me to say good bye.

Neredeyse vedalaşma zamanım geldi.

I hope

Umarım

you've enjoyed today's live stream and I hope it has been interesting.

bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir ve umarım ilginç olmuştur.

Thank you very much for your company.

Şirketiniz için çok teşekkür ederim.

Thank you for joining me.

Bana katıldığın için teşekkür ederim.

It's very nice to see you all.

Hepinizi görmek çok güzel.

Here we are back on Thursday.

İşte Perşembe günü geri döndük.

Don't forget, because December begins on Thursday.

Unutmayın, çünkü Aralık Perşembe günü başlıyor.

I will also be here on Thursday and we have a whole month

Ayrıca Perşembe günü burada olacağım ve bir ay boyunca

of special live streams, things happening.

özel canlı yayınlarımız olacak, olaylar oluyor.

Mr. Steve will be joining in and hopefully you will be there as well.

Bay Steve katılacak ve umarım siz de orada olursunuz.

This is Mr.

Duncan in the birthplace of English for the last time

Bay

Duncan, Kasım ayında son kez İngilizcenin doğum yerinde

in November saying Thanks for watching.

izlediğiniz için teşekkürler diyor.

See you on Thursday

from 2 p.m.

Perşembe 14.00'den itibaren görüşmek üzere.

UK time.

İngiltere saati.

Not Wednesday, Thursday and of course until the next time we meet here.

Çarşamba, Perşembe değil ve tabii ki bir dahaki sefere burada buluşana kadar.

You know what's coming next yes you do...

Sırada ne olduğunu biliyorsun, evet biliyorsun...

enjoy the rest of November and of course...

Kasım ayının geri kalanının tadını çıkar ve tabii ki...

ta ta for now.

şimdilik ta ta.