'Protesting' + Eating Insects @EnglishAddict - Episode 218 - LIVE Learning - Sun 16th Oct 2022

Mm hmm.

Hmm.

We have a busy one today.

Bugün yoğun bir günümüz var.

So many things to talk about.

Konuşacak çok şey var.

So many things to show you.

Sana gösterecek çok şey var.

So many things to say to each other.

Birbirimize söylenecek çok şey var.

Here we are again with another English addict.

Yine bir İngiliz bağımlısı ile karşınızdayız.

Live stream.

Canlı yayın.

This is no ordinary English lesson.

Bu sıradan bir İngilizce dersi değil.

It is very unusual, to say the least.

En hafif tabirle çok sıra dışı.

Coming to you live from the birthplace of the English language,

Size İngilizcenin doğum yeri olan

which just happens to be England.

İngiltere'den canlı olarak geliyor.

Hoo! Mr.

Hoo! Bay

Duncan, do. Oh!

Duncan, yapın. Ah!

Hi, everybody. This is Mr.

Selam millet. Ben

Duncan in England. How are you today? Are you okay?

İngiltere'den Bay Duncan. Bugün nasılsın? İyi misin?

I hope so.

Umarım.

I hope you all feeling super duper today.

Umarım hepiniz bugün kendinizi süper kandırılmış hissediyorsunuzdur.

I hope everything is going your way.

Umarım her şey yolunda gidiyordur.

I hope everything in the world is happy, bright and gay.

Umarım dünyadaki her şey mutlu, parlak ve neşelidir.

Here we go again with another one of these.

İşte yine bunlardan biriyle başlıyoruz.

Yes. This is another live stream English addict with myself, Mr.

Evet. Bu, kendimle başka bir canlı yayın İngiliz bağımlısı, Bay

Duncan. I am one of those up there.

Duncan. Ben oradakilerden biriyim.

I am an English addict.

Ben bir İngiliz bağımlısıyım.

And I think you might be one as well.

Ve bence sen de öyle olabilirsin.

Live from the birthplace of the English language.

İngiliz dilinin doğduğu yerden yaşayın.

Yes, we are now officially celebrating 1000

Evet, şimdi resmi olarak

years of English.

İngilizcenin 1000. yılını kutluyoruz.

That's a lot of candles, by the way.

Bu arada, çok fazla mum var. Dürüst olmak gerekirse

That would be a very big cake,

, hala hepsini yiyebileceğimi düşünmeme rağmen, bu çok büyük bir pasta olurdu

although I think I would still be able

to eat all of it, to be honest.

.

The English language is what we talk about.

Konuştuğumuz şey İngilizcedir.

I love English.

İngilizceyi seviyorum. İngilizce konusunda

You might say that I am really, really crazy

gerçekten ama gerçekten deli olduğumu söyleyebilirsin

about English.

.

So it's good to see you.

Bu yüzden seni görmek güzel.

And of course, we have made it all the way to the end of another weekend and another week.

Ve tabii ki, bir hafta sonunun ve bir haftanın daha sonuna kadar geldik.

We are virtually halfway through October.

Ekim ayının neredeyse yarısına geldik.

I can't believe already we've made it all the way to the middle of October as well.

Ekim ayının ortasına da kadar geldiğimize inanamıyorum.

Yes, it's Sunday.

Evet, bugün Pazar.

Beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep,

Bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip

beep, beep, beep, beep, beep.

, bip, bip, bip, bip. İngiltere'den

We are back together at the end of a busy week

yoğun bir haftanın sonunda yeniden beraberiz

from England.

.

Or should I say what is left of England?

Yoksa İngiltere'den geriye ne kaldı demeliydim?

What a week it's been here.

Ne hafta oldu burada.

It is never a dull moment in British politics right now.

Şu anda İngiliz siyasetinde hiçbir zaman sıkıcı bir an olmadı. Bence sıkıcı olmayan şeylerden bahsetmenin hiç de

I think it is safe to say it is not dull

sıkıcı olmadığını söylemenin güvenli olduğunu düşünüyorum

at all talking of things that are not dull.

.

We have a lovely day today.

Bugün güzel bir gün yaşıyoruz.

Can you see the colour now?

Şimdi rengi görebiliyor musun?

We are definitely into autumn.

Kesinlikle sonbahara girmiş bulunmaktayız.

Look at the leaves on the trees.

Ağaçlardaki yapraklara bakın.

Oh my goodness. I love this so much.

Aman tanrım. Bunu çok fazla seviyorum.

I think I don't think I'm going to be on camera today.

Bugün kamera karşısına çıkacağımı sanmıyorum.

I think instead I'm just going to to leave this on the screen.

Sanırım bunun yerine bunu ekranda bırakacağım.

So what we actually need is this view all the time.

Yani aslında ihtiyacımız olan şey her zaman bu görüş.

So we won't be looking at me today.

Yani bugün bana bakmayacağız.

There would be none of me.

Benden hiç kimse olmayacaktı.

We will just stare at the beautiful autumn leaves,

Sadece güzel sonbahar yapraklarına bakacağız,

because to be honest with you, I think it's far more attractive.

çünkü size karşı dürüst olmak gerekirse, bence bu çok daha çekici. Bu

It is.

.

A lot of people say that.

Birçok insan bunu söylüyor.

They say, Mr.

Bay

Duncan, we don't like to look at your ugly face.

Duncan, çirkin yüzünüze bakmaktan hoşlanmıyoruz diyorlar. Bunun

Can we see something else instead?

yerine başka bir şey görebilir miyiz?

So there are some beautiful autumn leaves.

Yani bazı güzel sonbahar yaprakları var.

I think that looks much better than me.

Bence bu benden çok daha iyi görünüyor.

If you had a choice.

Eğer bir seçeneğin olsaydı.

So what would you rather see?

Peki ne görmeyi tercih edersin?

Would you rather look at the leaves?

Yapraklara bakmayı mı tercih edersin?

Or would you rather look at my lovely, beautiful face?

Yoksa benim sevimli, güzel yüzüme bakmayı mı tercih edersin?

Please let me know on the live chat

Lütfen canlı sohbette olup olmadığını bana bildirin

or not.

.

Of course.

Elbette.

Talking of the live chat, yes.

Canlı sohbetten bahsetmişken, evet. Sen

It would not be a live stream without you here with me.

burada benimle olmadan canlı yayın olmazdı.

For those who have never watched this before, maybe it's your first time.

Bunu daha önce hiç izlememiş olanlar için, belki de ilk kez izliyorsunuz.

This is not your usual English lesson.

Bu her zamanki İngilizce dersin değil.

It's very different.

Çok farklı.

We talk about all sorts of subjects.

Her türlü konuyu konuşuyoruz.

Sometimes we talk about things that might be a little naughty or a little rude.

Bazen biraz yaramaz veya biraz kaba olabilecek şeylerden bahsediyoruz.

If you were watching last week, we had Mr.

Geçen hafta izliyorsanız,

Steve here

burada

in his underpants.

iç çamaşırlarıyla Bay Steve vardı.

If you missed it last week,

Geçen hafta kaçırdıysanız,

you really did miss quite a sight, to be honest.

dürüst olmak gerekirse gerçekten çok şey kaçırdınız.

So we are here today live. Yes.

Bu yüzden bugün canlı olarak buradayız. Evet.

A lot of people ask, are you live?

Canlı mısınız diye soran çok oluyor. Hemen

We are live right behind me.

arkamda canlı yayındayız.

That is the view right now looking across

Şu anda Shropshire manzarasına bakan manzara bu

the Shropshire landscape, you can see everything is looking

, şu anda her şeyin çok altın gibi göründüğünü görebilirsiniz

very golden right now because autumn is definitely here.

çünkü sonbahar kesinlikle burada.

Autumn is officially here.

Sonbahar resmen geldi.

And I think it's safe to say that everything

Ve bence her şeyin

is looking rather nice.

oldukça güzel göründüğünü söylemek yanlış olmaz.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Oh, very interesting.

Çok ilginç.

Who was first today on the live chat?

Bugün canlı sohbette ilk kimdi?

Congratulations once again to our super champion.

Süper şampiyonumuzu bir kez daha tebrik ediyoruz.

You know who I'm talking about?

Kimden bahsettiğimi biliyor musun?

Vitesse is here and you are first on today's live chat.

Vitesse burada ve bugünün canlı sohbetinde ilk sizsiniz.

Congratulations to you.

Tebrikler.

We also have in second place Luis Mendez

Ayrıca ikinci sıradayız Luis Mendez

is here today.

bugün burada.

Hello, Louis.

Merhaba Louis.

Nice to see you back as well on the live chat.

Sizi canlı sohbette de görmek güzel.

It's lovely to see you all here.

Hepinizi burada görmek çok güzel. Bir

We also have a Marois.

de Marois'imiz var.

Marois, I haven't seen you for a while.

Marois, seni bir süredir görmedim.

Where have you been, I wonder, Valentin?

Merak ediyorum, neredeydin Valentin?

We have beaches that Zika.

Zika olan plajlarımız var.

We also have.

Ayrıca buna sahibiz.

Who else is here today? Olga. Hello, Olga.

Bugün başka kim var? Olga. Merhaba Olga.

Nice to see you back as well.

Seni de görmek güzel.

A lot of people joining in already today.

Bugün birçok kişi katılıyor.

Flower Hello Flower Espoir.

Çiçek Merhaba Çiçek Espoir.

I hope your day is going as well as it can.

Umarım gününüz olabildiğince iyi geçiyordur.

Also, who else is here?

Ayrıca burada başka kim var?

Valentin Robert Diaz.

Valentin Robert Diaz.

Hello, Roberto.

Merhaba Roberto.

Should I say Roberto Diaz?

Roberto Diaz demeli miyim?

I don't recognise your name.

Adını tanımıyorum.

Is it your first time?

İlk seferin mi?

Hello.

Also, Serge, you carry on or carry on?

Merhaba.

Ayrıca Serge, devam mı ediyorsun yoksa devam mı?

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

I don't recognise your name.

Adını tanımıyorum.

Is it your first time?

İlk seferin mi?

Also David Lee.

David Lee'yi de.

Hello David Lee.

Merhaba David Lee.

Welcome to this live stream on a Sunday afternoon.

Pazar öğleden sonra bu canlı yayına hoş geldiniz. Bugün

It's Sunday.

Pazar.

It is 2:12 o'clock here in England

Burada, İngiltere'de

on a beautiful autumn day.

güzel bir sonbahar gününde saat 2:12.

We have lots of things to talk about today, lots of things from the news.

Bugün konuşacak çok şeyimiz var, haberlerden çok şey var.

I don't normally talk about news items, all things relating to the current news.

Normalde haberler hakkında konuşmam, güncel haberlerle ilgili her şey.

However, today I thought we would

Ancak, bugün

for something a little different.

biraz farklı bir şey yapacağımızı düşündüm.

So we are talking about

Yani

maybe something that's a hot topic,

belki çok sıcak bir konu hakkında konuşuyoruz,

maybe something that some people feel sensitive about protesting.

belki bazı insanların protesto etme konusunda hassas hissettikleri bir şey .

Protesting, going out, showing your anger or your dissatisfaction

Protesto etmek, dışarı çıkmak, öfkenizi veya memnuniyetsizliğinizi göstermek,

over something maybe in your local area,

belki bölgenizdeki bir şey,

maybe something you object to

belki de hükümetinizin yaptığı bir şeye itirazınız

that your government is doing.

. Şu anda

A lot of people are protesting at the moment for various reasons,

pek çok insan çeşitli nedenlerle protesto ediyor, buna

including here in the UK

Birleşik Krallık'takiler de dahil,

because across the country yesterday lots of people

çünkü dün ülke çapında pek çok insan

were protesting in supermarkets

süpermarketlerde protesto yapıyordu

and they were doing it in a very unusual way.

ve bunu çok alışılmadık bir şekilde yapıyorlardı.

We will talk about that later on.

Bunun hakkında daha sonra konuşacağız.

Also, apparently talking about food and supermarkets

Ayrıca, görünüşe göre gelecekte yiyecek ve süpermarketlerden bahsediyor

apparently in the future.

.

And this is something that many people are now predicting as

Ve bu,

we start

to change the way we do things, maybe we become more kinder

işleri yapma şeklimizi değiştirmeye başladığımızda, belki de

or kinder to the environment and the animals around us.

çevreye ve çevremizdeki hayvanlara karşı daha nazik veya daha nazik hale geldiğimizde, birçok insanın tahmin ettiği bir şey.

There are people now who believe that in the next few years

Artık önümüzdeki birkaç yıl içinde

we will begin eating insects in our normal food.

böcekleri normal yiyeceğimizde yemeye başlayacağımıza inanan insanlar var.

So instead of having meat, instead of having protein

Yani et yerine, et kaynaklarından protein almak yerine

from meat sources, instead

they will come from insects.

böceklerden gelecekler.

We'll talk about that a little bit later on.

Bunun hakkında biraz sonra konuşacağız.

Also, of course, we are here to talk about the English language

Ayrıca, elbette, zor ve kolay ile ilgili İngilizce şeyler hakkında konuşmak için buradayız

things relating to hard and easy.

.

Sometimes in life, things are hard,

Hayatta bazen işler zordur,

sometimes they are difficult, they are not easy to do.

bazen zordur, yapılması kolay değildir.

And also we are looking at words and phrases connected to easy,

Ayrıca kolay,

something that is not hard to do,

yapılması zor olmayan bir şey,

something that is simple, easy.

basit, kolay bir şey ile bağlantılı kelimelere ve deyimlere bakıyoruz.

Some people say learning English is easy.

Bazı insanlar İngilizce öğrenmenin kolay olduğunu söylüyor.

Some people say that English is a very hard language to learn.

Bazı insanlar İngilizcenin öğrenmesi çok zor bir dil olduğunu söyler.

So we will be talking about that later on as well.

Bu yüzden bundan sonra da bahsedeceğiz.

So I was out and about this week, walking around,

Ben de bu hafta dışarıdaydım, dolaşıyordum,

enjoying the beautiful autumn sites.

güzel sonbahar yerlerinin tadını çıkarıyordum.

Would you like to see them?

Onları görmek ister misin?

Okay, let's share them together right now.

Tamam, şimdi onları birlikte paylaşalım.

So there it was some lovely views that I filmed this week

İşte bu hafta doğa arasında yürüyüş yaparken çektiğim bazı güzel manzaralar vardı

whilst I was about walking amongst nature.

.

It's lovely, it's really nice.

Çok güzel, gerçekten çok güzel.

I have a

feeling that lots of people these days enjoy doing that.

Bugünlerde pek çok insanın bunu yapmaktan zevk aldığına dair bir his var içimde.

To be honest with you, it is English addict.

Size karşı dürüst olmak gerekirse, bu bir İngiliz bağımlısıdır.

And yes, we are live on a Sunday with myself, Mr.

Ve evet, Pazar günü kendimle canlı yayındayız Bay

Duncan, don't worry.

Duncan, merak etmeyin. Şu

I know what you are thinking at the moment.

an ne düşündüğünü biliyorum.

You are thinking, where is Mr. Steve?

Bay Steve nerede diye düşünüyorsunuz.

Is he here?

O burada mı?

The answer is yes.

Cevap Evet.

He will be with us.

O bizimle olacak.

And around about 10 minutes from now.

Ve bundan yaklaşık 10 dakika sonra.

Lots of things to talk about.

Konuşacak çok şey var.

Oh, can I say hello to Natalie?

Oh, Natalie'ye merhaba diyebilir miyim?

Natalie. Hello, Natalie.

Natalie. Merhaba, Natalie.

Hello, Mr.

Duncan.

Merhaba, Bay

Duncan.

I watched your videos on YouTube for some years.

Birkaç yıl YouTube'da videolarınızı izledim.

Many years.

Uzun yıllar.

In fact, I really enjoy watching your videos.

Aslında videolarınızı izlemekten gerçekten keyif alıyorum. Beni

They always cheer me up.

her zaman neşelendirirler.

Thanks for that.

Bunun için teşekkürler.

And greetings from Germany.

Ve Almanya'dan selamlar.

Hello to you, Natalie. Watching in Germany.

Sana merhaba, Natalie. Almanya'da izliyorum.

So always nice to hear from you.

Sizden haber almak her zaman güzel.

Sometimes I know

Bazen

it can be hard

typing your messages and pressing,

mesajlarınızı yazmanın ve tuşa basmanın zor olabileceğini biliyorum

and sometimes it takes a little bit of courage because maybe you feel awkward

ve bazen biraz cesaret gerektiriyor çünkü belki

about doing it, or perhaps a little bit shy.

bunu yaparken kendinizi garip hissediyorsunuz veya belki biraz utangaçsınız.

Maybe.

Belki.

But please say hello today on the live chat.

Ama lütfen bugün canlı sohbette merhaba deyin.

If you have never done it before, feel free to do it.

Daha önce hiç yapmadıysanız, yapmaktan çekinmeyin.

Talking of which, here is something I want to mention very quickly.

Hangisinden bahsetmişken, burada çok hızlı bir şekilde bahsetmek istediğim bir şey var.

It's quite important.

Bu oldukça önemli. Bu

So I'm going to mention this and talk about it for a few moments.

yüzden bundan bahsedeceğim ve bunun hakkında birkaç dakika konuşacağım.

But YouTube have made some changes.

Ancak YouTube bazı değişiklikler yaptı.

It is now much easier to get in touch with me here on YouTube

if you are sending a message or a comment or anything

Bir mesaj veya yorum veya herhangi bir şey gönderiyorsanız

or if you want to find my content easily on YouTube.

veya içeriğimi YouTube'da kolayca bulmak istiyorsanız, YouTube'da benimle iletişime geçmek artık çok daha kolay.

If you look in the corner, you will see there is a new address

Köşeye bakarsanız,

that you can use to contact me.

benimle iletişim kurmak için kullanabileceğiniz yeni bir adres olduğunu göreceksiniz.

So YouTube dot com at English addict

Yani YouTube dot com ve İngilizce bağımlısı,

so now this particular handle

yani şimdi bu özel tutamaç

because that's what YouTube have decided to call these things they are handles

çünkü YouTube bu şeyleri bu şekilde adlandırmaya karar verdi, bu

so now you can contact me or find my content

yüzden artık benimle iletişime geçebilir veya içeriğimi

very easily on YouTube.

YouTube'da çok kolay bir şekilde bulabilirsiniz.

So you will see this on your screen

Yani bunu ekranınızda göreceksiniz

and that is my handle.

ve bu benim tanıtıcım.

It means the thing that I can be easily recognised

Bu, YouTube'da kolayca tanınabileceğim bir şey anlamına geliyor

ized with or by here on YouTube.

.

So that is my handle.

Yani bu benim kolum.

Can you see it there? It is very important

Orada görebiliyor musun? Bu çok önemli

and I

ve

suppose over the next few weeks you will hear more about this.

sanırım önümüzdeki birkaç hafta içinde bununla ilgili daha fazla şey duyacaksınız.

Maybe you will get some notifications from YouTube telling you all about it.

Belki YouTube'dan size her şeyi anlatan bazı bildirimler alırsınız.

So there is my handle if you want to get in touch

Yani iletişim kurmak istersen

or if you want to find any of my videos,

veya İngilizce Kanalım da dahil olmak üzere videolarımdan herhangi birini bulmak istersen kolum

including my English Channel,

there it is.

orada.

There is my lovely handle and I will be publicising

İşte benim güzel kolum ve

this quite a lot over the next few days

önümüzdeki birkaç gün içinde bunu epeyce tanıtacağım

and that is the reason why I am showing it today up there on the screen.

ve bugün onu ekranda göstermemin nedeni bu .

So you will know what it is.

Böylece ne olduğunu bileceksin.

Quite an interesting thing, in fact, and I'm I'm rather

Aslında oldukça ilginç bir şey ve

pleased to see that YouTube are making some changes

YouTube'un beni burada YouTube'da bulmanızı kolaylaştırabilecek bazı değişiklikler yaptığını görmek beni oldukça memnun etti

which might make it easier

for you to find me here on YouTube.

.

We will see what happens.

Ne olacağını göreceğiz.

Can I say hello to.

Merhaba diyebilir miyim?

Oh, we have.

Ah, bizde.

I haven't seen you for a while.

Seni bir süredir görmedim.

Pedro Beaumont is here today.

Pedro Beaumont bugün burada.

Hello, Pedro.

Merhaba Pedro.

Thank you for joining me as well.

Bana katıldığınız için de teşekkür ederim.

Watching in Brazil, Magdalena is here also watching.

Brezilya'da izleyen Magdalena burada da izliyor.

Thank you very much. Nice to see you here.

Çok teşekkür ederim. Seni burada görmek güzel.

Don't forget, you can contact me

Unutmayın,

very easily here on YouTube using my handle.

burada YouTube'da tanıtıcımı kullanarak bana çok kolay bir şekilde ulaşabilirsiniz.

And this is something that YouTube have started doing very recently.

Ve bu, YouTube'un çok yakın zamanda yapmaya başladığı bir şey.

In fact, I think I might be one of the first people

Aslında, YouTube'da bunlardan birine sahip olan ilk kişilerden veya gruplardan biri olabileceğimi düşünüyorum

or groups of people here on YouTube to have one of these.

.

So I'm feeling rather honoured, to be honest.

Bu yüzden, dürüst olmak gerekirse, oldukça onurlu hissediyorum.

Hello. Sandra Gonzales.

Merhaba. Sandra Gonzales.

All this is here as well.

Bütün bunlar burada da var.

It's so nice to see you back where you belong.

Seni ait olduğun yerde görmek çok güzel.

We are talking about a big subject,

Büyük bir konudan bahsediyoruz,

lots of things happening in the news, many things happening this week here.

haberlerde çok şey oluyor, bu hafta burada çok şey oluyor. Her şeyden önce

First of all, we had a change in our government,

, hükümetimizde,

the person who is in charge of the spending

harcamalardan sorumlu olan kişide

and how we all pay our tax and how we all have

ve hepimizin vergimizi nasıl ödediğimizde ve hepimizin

to pay our bills and survive.

faturalarımızı nasıl ödeyip hayatta kalmamız gerektiği konusunda bir değişiklik yaşadık.

The Chancellor,

Şansölye,

the head of the finance here in the UK went.

İngiltere'deki maliyenin başı gitti. Bu

He's only been doing the job for less than four weeks

işi sadece dört haftadan daha az bir süredir yapıyor

and already he has been sacked.

ve şimdiden görevden alındı.

And so now we have a new chancellor, a

Ve böylece şimdi yeni bir şansölyemiz var,

new head of the financial purse strings.

mali bütçe iplerinin yeni bir başkanı.

I love that. I love that expression.

Bunu sevdim. Bu ifadeyi seviyorum.

When we talk about the purse strings, we talk about the money and where it's kept.

Cüzdan iplerinden bahsettiğimizde, paradan ve nerede saklandığından bahsediyoruz.

So it is often used figuratively

Bu yüzden genellikle mecazi olarak kullanılır, bu yüzden

so when we talk about the purse strings, we are talking about the place

kese iplerinden bahsettiğimizde,

where all the money is kept, or maybe a person

tüm paranın saklandığı yerden veya belki de

who is in charge of the money.

paradan sorumlu bir kişiden bahsediyoruz.

They are in charge of the purse strings.

Çanta iplerinden onlar sorumludur.

They hold the purse strings.

Çanta iplerini tutuyorlar.

I love that expression.

Bu ifadeyi seviyorum.

So that's one of the things that changed this week.

Demek bu hafta değişen şeylerden biri de bu.

We also had some sad news this week. I

Bu hafta üzücü bir haber de aldık. Ben

when I was a child, I was a big fan of Disney

çocukken Disney'in büyük bir hayranıydım

and one of my favourite films as a kid was a film called

ve çocukken en sevdiğim filmlerden biri

Bedknobs Bedknobs and Broomsticks.

Bedknobs Bedknobs and Broomsticks adlı bir filmdi.

It's not an easy thing to say.

Söylemesi kolay bir şey değil.

And one of the stars of that movie was a lovely lady called Angela Lansbury.

Ve o filmin yıldızlarından biri de Angela Lansbury adında hoş bir bayandı.

Sadly, she died this week.

Ne yazık ki bu hafta öldü.

But she was working and doing things right up to the end,

Ama sonuna kadar çalışıyor ve bir şeyler yapıyordu ,

very similar to another actress who I've always admired

her zaman hayran olduğum başka bir aktris olan

called Debbie Reynolds.

Debbie Reynolds'a çok benziyordu.

And as you probably know, she died in 2006,

Ve muhtemelen bildiğiniz gibi, 2006'da

one day after her own daughter, Carrie Fisher.

kendi kızı Carrie Fisher'dan bir gün sonra öldü. Hayatının sonuna kadar

So another great actress who carried on working

çalışmaya devam eden bir başka harika aktris

right up until the end of her life, and Angela Lansbury, who sadly passed away

ve bu hafta ne yazık ki vefat eden Angela Lansbury de

this week, was another one of those actresses, another actor who carried on

o aktrislerden biriydi,

did all of those things

that she loved doing right up to the end.

yapmayı sevdiği tüm şeyleri doğru yapan başka bir aktör. Sonuna kadar.

So I have to say, I thought

Söylemeliyim ki, geçmişte yaptığı

it was a really nice moment looking at some of the work

bazı işlere bakmanın gerçekten güzel bir an olduğunu düşündüm

that she's done in the past, and she's been in many things.

ve birçok şeyde yer aldı. En

One of my favourite movies is The Manchurian

sevdiğim filmlerden biri

Candidate, the original version,

, orijinal versiyon olan The Manchurian Candidate

and Angela Lansbury was in that playing a very sinister,

ve Angela Lansbury bu filmde çok uğursuz,

nasty role, which was very unusual

iğrenç bir rol oynuyordu, bu çok sıra dışıydı

because a lot of people think of Angela Lansbury as being this lovely lady.

çünkü birçok insan Angela Lansbury'nin bu sevimli hanımefendi olduğunu düşünüyor.

But in

Ama

early days she played a lot of diva.

ilk günlerde çok fazla diva oynadı.

Yes, sinister characters.

Evet, uğursuz karakterler.

If you ever get a chance to see The Manchurian Candidate.

Mançuryalı Aday'ı görme şansınız olursa.

It's a brilliant film, by the way.

Bu arada harika bir film.

It was remade later, but not as good.

Daha sonra yeniden yapıldı, ancak o kadar iyi değildi.

So the original black and white version of The Manchurian Candidate, if you can see it, watch it.

Yani The Manchurian Candidate'in orijinal siyah beyaz versiyonu , eğer görebiliyorsanız izleyin.

It's brilliant. It's a really good movie.

Bu dahice. Bu gerçekten iyi bir film.

And in some ways, it also

Ve bazı açılardan,

echoes the the politics of now.

günümüz siyasetini de yansıtıyor.

That's all I'm saying. Yes.

Tüm söylediğim bu. Evet.

The chancellor, the person who is in charge of the government's

Hükümetin

purse strings,

kese iplerinden sorumlu olan şansölye, pek iyi olmayan

was sacked this week because he came up with a plan

bir plan yaptığı için bu hafta görevden alındı

that was not very good.

.

In fact, his plan was so bad

Aslında planı o kadar kötüydü ki,

it almost destroyed the economy of this country.

neredeyse bu ülkenin ekonomisini mahvediyordu.

It did cause a lot of problems.

Pek çok soruna neden oldu.

So now he has gone.

Yani şimdi gitti.

He has been replaced.

O değiştirildi.

He did not last very long.

Çok uzun sürmedi.

I think actually we've had four,

Sanırım aslında son dört ayda dört,

four chancellors

dört şansölyemiz oldu

over the past four months.

.

Not very good, really, when you think about it,

Pek iyi değil, gerçekten, bunu düşündüğünüzde

Senator Dino says, yes, I know the actress.

Senatör Dino, evet, oyuncuyu tanıyorum diyor.

She was in murder.

Cinayet işliyordu.

She wrote, Yes.

Evet yazdı.

Did you know that murder?

O cinayeti biliyor muydunuz?

She wrote, which starred Angela Lansbury, was was created

Angela Lansbury'nin rol aldığı,

by the same people who created Columbo.

Columbo'yu yaratan aynı kişiler tarafından yaratıldığını yazdı.

The same people.

Aynı insanlar.

Hello, Tomic. Oh, hello, Tomic.

Merhaba Tomic. Merhaba Tomic.

Yes, you are rather tardy today.

Evet, bugün oldukça geç kaldınız.

You are late.

Geç kaldın.

Where have you been? Oh, another one.

Nerelerdeydin? Bir tane daha.

Another bit of sad news, of course, was the death of the actor

Bir diğer üzücü haber de tabii ki

who played Hagrid in Harry Potter as well.

Harry Potter'da Hagrid'i oynayan aktörün ölümüydü.

I almost forgot about that. Sorry about that.

Bunu neredeyse unutmuştum. Bunun için üzgünüm.

I almost, almost forgot that because I know around the world there are many

Bunu neredeyse unutuyordum çünkü dünyanın her yerinde

wizards who like

wizarding and watching Harry Potter.

büyücülük yapmaktan ve Harry Potter'ı izlemekten hoşlanan birçok büyücü olduğunu biliyorum.

So yes, I almost forgot that.

Yani evet, bunu neredeyse unutuyordum.

Hello.

Merhaba.

Viet Cong Nguyen win.

Viet Cong Nguyen kazandı.

Or should I say Blue Thunder?

Yoksa Mavi Şimşek mi demeliydim?

Because I will always think of you

Çünkü seni her zaman

with your original name, which was Blue Thunder.

asıl ismin olan Blue Thunder ile hatırlayacağım.

So hello to you as well.

Öyleyse sana da merhaba.

It's very busy here today.

Bugün burası çok meşgul.

We have a packed programme.

Dolu dolu bir programımız var.

We have a full house.

Dolu bir evimiz var.

We have lots of things going on.

Başımıza gelen birçok şey var.

And to make things even better, we have Mr.

Ve işleri daha da iyi hale getirmek için Bay

Steve coming up as well.

Steve de geliyor.

So please don't go away.

O yüzden lütfen gitme.

Stay with us.

We have lots to talk about today.

Bizimle kal.

Bugün konuşacak çok şeyimiz var.

Don't disappear.

yok olma

Stay exactly where you are.

Tam olarak olduğunuz yerde kalın.

I know it will happen.

Bunun olacağını biliyorum.

It will happen soon.

Yakında olacak.

We will have a holiday.

Bir tatilimiz olacak.

I'm pretty sure of it.

Bundan oldukça eminim.

Maybe not in 2022, but maybe next year we will see what happens.

Belki 2022'de değil ama belki seneye neler olacağını göreceğiz.

Yes, we are back, everyone.

Evet, geri döndük millet.

I say we are back.

Geri döndük diyorum.

We haven't been anywhere.

Hiçbir yere gitmedik.

Oh, Mr. Duncan. Oh.

Bay Duncan. Ah.

Um hmm.

Hmm.

Hello.

Merhaba.

Well, there is one way of starting.

Başlamanın bir yolu var.

Hello. Hi, Mr. Duncan. That was just.

Merhaba. Merhaba, Bay Duncan. Bu sadece.

I just saw your dimples.

Gamzelerini yeni gördüm.

That was disgusting. I wasn't ready. I wasn't ready.

Bu iğrençti. hazır değildim hazır değildim acelem var acelem var

I'm in a rush. I'm in a rush.

And more and more of a tease.

Ve gittikçe daha fazla alay konusu.

I'm pretty sure that no one wanted to see the inside of your mouth.

Kimsenin ağzının içini görmek istemediğinden eminim.

There.

Orada.

What are you eating?

Ne yiyorsun?

Banana, by the way.

Bu arada muz.

That's better.

Bu daha iyi.

Yes, I was like a banana.

Evet, muz gibiydim.

Just give me a little boost of energy before we embark on the next

Önümüzdeki bir buçuk

hour and a half of fun and frivolity.

saatlik eğlence ve anlamsızlığa başlamadan önce bana biraz enerji ver.

Well, I hope so.

Umarım öyledir.

I do.

I hope it will be fun.

Evet.

Umarım eğlenceli olur.

Well, as people have said, we've got a full house.

İnsanların dediği gibi, dolu bir evimiz var.

We've got all the lovely people here today, all the regulars, all the regulars, and hopefully

Bugün burada tüm sevimli insanlar var, tüm müdavimler, tüm müdavimler ve umarım

some new people as well who will be tuning in and discover the magic, the wonderful world of Mr.

bazı yeni insanlar da uyum sağlayacak ve Bay Jenkins'in bu dersi yaşayan sihrini, harika dünyasını keşfedecek,

Jenkins living this lesson, I was going to say all the regulars

gidiyordum. tüm müdavimler

and also all the irregulars,

ve ayrıca tüm düzensizler,

maybe a few abuses, maybe we will have some abuses.

belki birkaç suistimal, belki bazı suistimallerimiz olacak.

Okay. We seem to get one every week.

Tamam aşkım. Her hafta bir tane alıyor gibiyiz.

So I'm just going to say, moderators, be on your toes, ready

Bu yüzden, moderatörler, ayaklarınızın üzerinde olun,

to cancel the lot of the horrible people that come on and try and abuses.

gelip deneyen ve suistimal eden birçok korkunç insanı iptal etmeye hazır olun.

Although we like it.

Beğenmemize rağmen.

It's been a while since anyone's abused me

Biri beni herhangi bir şekilde taciz etmeyeli uzun zaman oldu

in any way.

.

You mean physically? In any way?

Fiziksel olarak mı demek istiyorsun? Her şekilde?

Every week we get somebody coming on saying something nasty,

Her hafta biri gelip kötü şeyler söylüyor

and we've got some wonderful moderators who do that job very well indeed.

ve bu işi gerçekten çok iyi yapan harika moderatörlerimiz var .

Good.

İyi.

And they do it for nothing.

Ve bunu boşuna yapıyorlar.

They do it for nothing.

Bunu boşuna yapıyorlar.

You really?

Gerçekten?

I suppose I walked into that. That's nice. Yes. Yes.

Sanırım buna girdim. Bu güzel. Evet. Evet.

You do it for nothing.

Bunu boşuna yapıyorsun.

I do it for nothing.

Bunu boşuna yapıyorum.

The moderators can never complain because I also do this for nothing.

Moderatörler asla şikayet edemez çünkü ben de bunu boşuna yapıyorum.

Virtually nothing.

Neredeyse hiçbir şey.

It it just feels like I'm almost like a charity now.

Şimdi neredeyse bir hayır kurumuymuşum gibi geliyor. Hayır

I should have charity status.

kurumu statüsüne sahip olmalıyım.

People don't have eating.

İnsanlar yemek yemiyor.

I noticed before I came on, I was vigilant.

Gelmeden önce fark ettim, uyanıktım.

Vigilant, visible, visually vigilant.

Dikkatli, görünür, görsel olarak uyanık.

You mean always sort of watching, listening as you are prepared, prepared,

Her zaman bir nevi izlemekten, hazırlanırken, hazırlanırken,

watching for something that could happen.

olabilecek bir şeyi izlerken dinlemekten bahsediyorsunuz.

Yeah, like like Charles Bronson. Yes. Vigilant.

Evet, Charles Bronson gibi. Evet. Uyanık.

He was a vigilante.

O bir kanunsuzdu.

He was? Yes. On the lookout.

Öyle miydi? Evet. Gözetlemede.

Triple threat.

Üçlü tehdit.

And if there was any trouble, Charles Bronson would find them.

Ve herhangi bir sorun olursa, Charles Bronson onları bulurdu.

He would hunt them down and he would serve his own unique brand of punishment.

Onları avlayacak ve kendine özgü bir cezaya hizmet edecekti.

We'd secretly we'd all like to do that to people

Gizliden gizliye hepimiz

who have wronged us in the past.

geçmişte bize haksızlık etmiş insanlara bunu yapmak isterdik.

Yes, we all have.

Evet, hepimiz var.

And we all would say we all have that feeling there.

Ve hepimiz, hepimizin orada bu duyguya sahip olduğumuzu söylerdik.

That way we all sometimes we can't control it.

Bu şekilde hepimiz bazen kontrol edemeyiz.

Yeah.

Revenge, I think now I know

Evet.

İntikam, sanırım şimdi muhtemelen

that I'm probably going to say something really wrong here,

burada gerçekten yanlış bir şey söyleyeceğimi biliyorum,

but I think revenge sometimes can be quite sweet.

ama bence intikam bazen çok tatlı olabiliyor.

Revenge?

İntikam?

Somebody does something to you, someone does something to you,

Biri sana bir şey yapıyor, biri sana bir şey yapıyor

or maybe they do something across you, which is a great expression.

ya da belki senin karşına bir şey yapıyor ki bu harika bir ifade.

It means they've wronged to you, they've done something bad towards you.

Sana zulmetmişler, sana kötü bir şey yapmışlar demektir. Bu

So sometimes I think revenge is a natural urge,

yüzden bazen intikamın doğal bir dürtü olduğunu düşünüyorum,

even though the consequences of revenge can be quite harsh.

her ne kadar intikamın sonuçları oldukça sert olsa da.

So, so, so maybe sometimes you have to hold back.

Yani, bu yüzden, belki de bazen kendinizi tutmanız gerekir.

You have to take a deep breath before you do anything.

Bir şey yapmadan önce derin bir nefes almalısın.

This is the Bible.

Bu İncil.

Say that you can take revenge. I know. I'm sure it does.

İntikam alabileceğini söyle. Biliyorum. Eminim öyledir.

Can I just say the Bible tells you to do everything?

İncil'in size her şeyi yapmanızı söylediğini söyleyebilir miyim?

Yes. I'm sure that revenge is okay and then it tells you not to do it.

Evet. Eminim intikam iyidir ve sonra sana bunu yapmamanı söyler.

And I might be wrong on that.

Ve bunda yanılıyor olabilirim.

And then it tells you to do it again

Ve sonra İncil'e girmeyeceğimiz için bunu tekrar yapmanızı söyler

as we won't get into the Bible.

.

Yes. Yeah.

I notice that people are talking of eating or is eating my banana there.

Evet. Evet. Orada

insanların yemek yemekten bahsettiklerini veya benim muzu yediklerini fark ediyorum.

Yes, we know. We did notice.

Evet biliyoruz. Biz fark ettik.

I like to have a banana just before I come on online with Mr.

Bay Duncan'la internete girmeden hemen önce bir muz yemeyi seviyorum

Duncan.

.

It gives me a little energy boost.

Bana biraz enerji artışı sağlıyor.

Okay, good to last there.

Tamam, orada kalmak güzel.

It tends to run out after about an hour.

Yaklaşık bir saat sonra bitme eğilimindedir.

So what's the point?

Öyleyse ne anlamı var? Demek istediğim,

The point is that I noticed people were talking about eating insects.

insanların böcek yemekten bahsettiğini fark ettim.

Yes, well, we are talking about that today because there are many people

Evet, bugün bundan bahsediyoruz çünkü

now who are pushing their own agenda, their thoughts, their feelings.

artık kendi gündemlerini, düşüncelerini, duygularını zorlayan birçok insan var.

They want changes to be made to the way that we do things.

İşleri yapma şeklimizde değişiklik yapılmasını istiyorlar.

And one of them is the way in which we eat animals.

Bunlardan biri de hayvanları yeme şeklimizdir.

So instead of getting your protein

Yani proteininizi

from cows and sheep

ineklerden, koyunlardan

and all the other little fluffy and furry animals,

ve diğer tüm küçük, tüylü ve tüylü hayvanlardan almak yerine,

instead they are suggesting in the future, maybe the next five years,

gelecekte, belki de önümüzdeki beş yılda,

we might all be eating on slugs and snails

hepimizin sümüklü böcek, salyangoz,

and worms, caterpillars and locusts and grasshoppers.

solucan, tırtıl ve çekirge ve çekirge.

The Frenchies we know, like love their snails.

Tanıdığımız Fransızlar salyangozlarını severler.

I think it's a particular type of snail species.

Sanırım özel bir salyangoz türü.

It's not your ordinary common or garden garden.

Sıradan ortak veya bahçe bahçeniz değil.

Come in and garden what?

İçeri gel ve bahçeye ne?

Not your everyday garden.

Günlük bahçen değil.

A communal garden. Garden snail.

Ortak bir bahçe. Bahçe salyangozu.

You mean just a garden state? Yes.

Sadece bir bahçe durumunu mu kastediyorsun? Evet.

Not your everyday guys.

Günlük adamlarınız değil.

It's a special species.

Özel bir türdür.

Anyway, snails are the one thing they haven't mentioned.

Her neyse, bahsetmedikleri tek şey salyangozlar .

So I just did that as a joke. Snails, insects.

Ben de bunu şaka olsun diye yaptım. Salyangozlar, böcekler.

But I didn't think they had a molluscs something.

Ama yumuşakça bir şeyleri olduğunu düşünmemiştim.

Okay. Anyway, yes. Snails are not on the list.

Tamam aşkım. Her neyse, evet. Salyangozlar listede yok.

What about cockroaches?

Hamamböcekleri ne olacak?

Can you eat cockroaches?

Hamamböceği yiyebilir misin?

Because I know that cultures, certain

Çünkü biliyorum ki kültürler, belli

countries, insects are an important part of the diet.

ülkeler, böcekler beslenmenin önemli bir parçası.

Ladies and gentlemen, if you are at the moment eating

Bayanlar ve baylar, şu anda

anything, please, I apologise.

bir şey yiyorsanız lütfen özür dilerim.

Oh, Francesca says I'm eating. I am. Francesca is eating

Ah, Francesca yemek yediğimi söylüyor. Ben. Francesca

her sandwich.

sandviçini yiyor.

Oh, so maybe where is it?

Oh, belki de nerede?

Is it a locust sandwich?

Çekirge sandviçi mi?

I don't think so.

Öyle düşünmüyorum.

But I think it might be might be putting her off her food.

Ama bence onu yemeğinden uzaklaştırıyor olabilir.

But apparently what's happening is because because there are many people now who are so concerned

Ama görünüşe göre olan şey şu ki, şu anda hayvanlarla o kadar ilgilenen birçok insan var ki

about the animals, you must stop eating the sheep

koyunları

and the cows and the pigs.

, inekleri ve domuzları yemeyi bırakmalısınız.

Instead, we should be eating locusts

Bunun yerine çekirge

and grasshoppers and mealworms.

, çekirge ve un kurdu yemeliyiz.

The thing is, you're going to have to

Mesele şu ki,

how are they going to actually farm?

aslında nasıl çiftçilik yapacaklarını öğrenmek zorunda kalacaksın?

They're going to have to be great big.

Çok büyük olmaları gerekecek.

You know, you're going to need a lot of insects to replace the amount of protein in a cow, for example.

Biliyorsunuz, örneğin bir ineğin protein miktarını değiştirmek için çok fazla böceğe ihtiyacınız olacak.

Well, how many locusts would it take?

Pekala, kaç tane çekirge gerekir?

Well, it will be a form of farming.

Pekala, bu bir tür çiftçilik olacak.

I believe there are places now already that exist

Şu anda

where they farm certain types of insects and what happens.

belirli böcek türlerini yetiştirdikleri yerler olduğuna ve ne olduğuna inanıyorum.

So it does sound disgusting.

Yani kulağa iğrenç geliyor.

It does sound a little bit disgusting, but I think a lot of these things

Kulağa biraz tiksindirici geliyor ama bence bu şeylerin çoğu,

are going to just be additives that are put into food.

yiyeceğe eklenen katkı maddeleri olacak.

So you don't have to actually go to the supermarket and buy something that looks

Yani gerçekten süpermarkete gidip korkunç görünen bir şey satın almanıza gerek yok

terrible, like like this, for example,

, örneğin bunun gibi,

so it doesn't have to look like this.

yani böyle görünmesine gerek yok.

So there is something.

Yani bir şey var.

So that is actually something that is on sale you can buy this now

Yani bu aslında indirimde olan bir şey, bunu şimdi satın alabilirsiniz, bu

it is a type of food and you can see fresh grasshoppers

bir yiyecek türüdür ve taze çekirgeleri görebilir

and you can actually buy these to eat.

ve bunları yemek için gerçekten satın alabilirsiniz.

Well, does anybody is anybody watching us that eats grasshoppers because we

Pekala, çekirge yiyen bizi izleyen var mı, çünkü

you know, we appreciate there are different colour energy tastes

biliyorsunuz, takdir ediyoruz, farklı ülkelerde farklı renk enerji tatları var

in different countries, I would imagine.

, tahmin ediyorum.

I don't know what you do with that.

Bununla ne yaparsın bilmiyorum.

You fry them up, you know and I spicy curry sauce something.

Onları kızartırsın, bilirsin ve ben baharatlı köri sosu bir şeyler yaparım.

Well I think the idea is you do fry them or you fry them with batter

Bence fikir şu ki, onları kızartırsın ya da üzerini örtecek şekilde hamurla kızartırsın

so that they are covered and then you eat them.

ve sonra onları yersin.

But but I don't want to talk about other cultures because in other cultures, yes, some people do.

Ama diğer kültürler hakkında konuşmak istemiyorum çünkü diğer kültürlerde, evet, bazı insanlar konuşuyor.

But I'm all about us. I'm on about the West.

Ama ben tamamen bizimle ilgiliyim. Batı hakkında konuşuyorum.

Everyone, everyone.

Herkes, herkes.

Within the next five years, we might be going to the shops instead of buying a piece of meat.

Önümüzdeki beş yıl içinde bir parça et almak yerine marketlere gidiyor olabiliriz.

We might just be buying a packet of grasshoppers

Sadece bir paket çekirge alıyor olabiliriz

or some meal would rather go vegetarian than it was.

ya da bazı yemekler eskisinden daha vejetaryen olmayı tercih ederdi.

Yes, I say, well, this is it.

Evet, işte bu kadar diyorum.

But but the thing is, I think it will take a while.

Ama olay şu ki, sanırım biraz zaman alacak. İnsanların et yemeyi bırakmasının

I think it will be longer than five years to get people to stop eating meat.

beş yıldan uzun süreceğini düşünüyorum .

I think it's going to take a little bit longer than that because there are people

Sanırım bundan biraz daha uzun sürecek çünkü

who love eating meat and they might also not like the idea

et yemeyi seven insanlar var ve

of having fresh grasshoppers for their evening meal.

akşam yemeklerinde taze çekirge yeme fikrinden de hoşlanmayabilirler. Beni

I can't say it's really making me feel hungry.

gerçekten acıktırdığını söyleyemem.

Maggie Magdalena He is often eating insects, okay?

Maggie Magdalena Sık sık böcek yiyor, tamam mı?

And she's riding her bike because they go into her mouth like that.

Ve bisiklete biniyor çünkü ağzına böyle giriyorlar.

But that is not on purpose. That's accidental.

Ama bu kasıtlı değil. Bu tesadüfi.

And she says, I have to swallow the small flies

Ve diyor ki, küçük sinekleri yutmalıyım,

this is true as they fly into my mouth.

bu doğru, onlar ağzıma uçarken.

Yes, we've all have that. It's a bit dangerous, isn't it?

Evet, hepimizde var. Biraz tehlikeli, değil mi?

Sometimes you get like a big bee that's quite dangerous.

Bazen oldukça tehlikeli olan büyük bir arı gibi olursun .

Like when I go running, sometimes, you know, a bee sort of, you know, I've had a bee in my mouth.

Koşmaya gittiğimde, bazen, bilirsin, bir çeşit arı , bilirsin, ağzımda bir arı var.

A bee? Yes.

Arı? Evet.

I was horrified.

Dehşete kapılmıştım.

So WASP are a big, very big fly.

Yani WASP büyük, çok büyük bir sinek.

It was an alpha.

Bu bir alfaydı.

You would know if you had a bee.

Bir arı olsaydı bilirdin.

And I know.

Well, it didn't go right in that it sort of needed it.

Ve biliyorum.

Pekala, buna ihtiyacı olduğu için doğru gitmedi.

You can imagine you choke on something like that can anaphylactic shock

Böyle bir şeyle boğulduğunuzu hayal edebilirsiniz, anafilaktik şok olabilir, yapamazsınız,

you can't you can swallow anything really I suppose accidentally

gerçekten her şeyi yutamazsınız, sanırım yanlışlıkla,

I suppose if something big like a a wasp or a bee

sanırım yaban arısı veya arı gibi büyük bir şey

does go into your mouth, I think swallow it straight away.

ağzınıza girerse, hemen yutun bence.

Okay.

She went inside of it because before it can sting it. Yes.

Tamam aşkım.

İçine girdi çünkü onu sokmadan önce. Evet.

Well, it might.

Olabilir.

I wouldn't.

yapmazdım

Please don't take Mr. Steve's advice there.

Lütfen Bay Steve'in tavsiyesine kulak asmayın.

But Christina, who's writing a lot on on here today.

Ama bugün burada çok şey yazan Christina.

Okay. So, you know, I've noticed.

Tamam aşkım. Yani, bilirsin, fark ettim.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Prefers a bag of calamari. You.

Bir torba kalamar tercih ediyor. Sen.

Oh, it's a squid, isn't it?

Oh, bu bir kalamar, değil mi?

Yes, it's good. It's a type.

Evet bu iyi. Bu bir tür.

Yeah, it's a type of sea creature with lots of legs. Yes.

Evet, çok bacaklı bir tür deniz yaratığı . Evet.

Very nice.

Çok güzel.

Well, yes, I mean, if it's chopped up and you you can't, but you can.

Şey, evet, demek istediğim, eğer doğranmışsa ve sen yapamazsın, ama yapabilirsin. Bir

It's sort of round isn't it.

nevi yuvarlak değil mi?

But with you can always tell calamari but it's the legs it is chopped them.

Ama kalamarla her zaman söyleyebilirsin ama onları doğrayan bacaklar.

Yes. It's like a cross section, it's like a hula hoop.

Evet. Kesit gibi, hulahup gibi.

Disgusting. It's like a hula hoop made of squid

İğrenç. Kalamardan yapılmış hulahup gibi

that it's a bit rubbery.

biraz lastiksi.

I found that.

Onu buldum.

But, you know, I can't I can't eat that.

Ama biliyorsun, onu yiyemem.

But but it's not about that anyway.

Ama ama yine de bununla ilgili değil.

It's about it's about saving all of these creatures, including squids.

Mürekkep balıkları da dahil olmak üzere tüm bu canlıları kurtarmakla ilgili.

So I would imagine they would be on the list of animals

Bu yüzden, et yemeyi sevdiğimiz için insanların insanlardan korumak istedikleri hayvanlar listesinde yer alacaklarını hayal ediyorum

that people want protecting from human beings because we like eating meat.

.

But Inaki says if you eat prawns, you could probably easily eat a grasshopper. Hmm.

Ancak Inaki, karides yerseniz muhtemelen kolayca bir çekirge yiyebileceğinizi söylüyor. Hmm.

Yes. That's sort of you know, they've got legs on that.

Evet. Bildiğin gibi, bu konuda ayakları var.

There is a similarity.

Bir benzerlik var.

Isn't that sort of grasshoppers

Bu tür çekirgeler

are like land borne prawn, jumbo?

karada yaşayan karides gibi değil mi, jumbo?

Well, they're like prawns on the land that fly. Hello.

Karada uçan karidesler gibiler. Merhaba.

Welcome to Nature today, where Mr.

Bugün, Bay

Steve is saying things that don't sound quite right, probably related, probably.

Steve'in kulağa pek doğru gelmeyen, muhtemelen ilgili, muhtemelen şeyler söylediği Nature'a hoş geldiniz.

You know, millions of years ago, a prawn crawled out of the sea,

Biliyorsunuz milyonlarca yıl önce bir karides denizden sürünerek çıktı,

got rid of its

yüzgeçlerinden kurtuldu,

fins and developed wings and then flew on.

kanatları oluştu ve uçmaya devam etti.

The prawns have fins.

Karideslerin yüzgeçleri vardır.

I don't know what they've got something to manoeuvre haven't they.

Ne manevra yapacaklarını bilmiyorum, değil mi?

They must have something sort of little flags or something if you have come

for information about nature, then you may be in the wrong place.

Doğa hakkında bilgi almak için geldiyseniz, yanlış yerde olabilirsiniz.

Like they sort of beat their legs and if they go for the water like that, they tread water.

Sanki bacaklarını dövüyorlar ve bu şekilde suya giderlerse, suda yürüyorlar.

Yeah, it's they sort of that's that's what they do.

Evet, yaptıkları şey bu.

They do that in the water.

Bunu suda yapıyorlar.

It looks like they are running, but they're not actually sort of on any surface.

Koşuyor gibi görünüyorlar ama aslında herhangi bir yüzeyde değiller.

They just through the ocean like that and they also poop a lot.

Sadece okyanusun içinden geçiyorlar ve ayrıca çok fazla kaka yapıyorlar.

Another reason why I don't want to eat prawns, because quite often their poop is still inside them.

Karides yemek istemememin bir başka nedeni de çoğu zaman kakalarının hala içlerinde olmasıdır.

And after that, there's no way I'm eating prawn poop.

Ve ondan sonra karides kakası yememe imkan yok.

But, you know, people are watching even though they're really busy.

Ama bilirsiniz, insanlar gerçekten meşgul olmalarına rağmen izliyorlar.

Tom is very busy today, so I'm swamped with work.

Tom bugün çok meşgul, bu yüzden ben işle meşgulüm.

Oh, that's a good one.

Bu iyi bir şey.

One high season in retail around the corner.

Perakendede bir yoğun sezon kapıda.

Yes, Christmas is coming.

Evet, Noel geliyor.

Oh, so it's going to get busy.

Oh, yani meşgul olacak. Fazladan iş için

Well, you know, if you need any help

yardıma ihtiyacın olursa

with the extra work, I'm doing nothing at the moment.

, şu anda hiçbir şey yapmıyorum.

Feel free to send some my way and I'll only charge,

Bana göndermekten çekinmeyin ve karideslerle ilgili bir şey

you know, £100 an hour as long as you're not doing anything connected to prawns,

yapmadığınız sürece saati yalnızca 100 sterlin alacağım

because I don't think Steve knows anything about them to be honest, I haven't.

çünkü dürüst olmak gerekirse Steve'in onlar hakkında hiçbir şey bildiğini sanmıyorum. yok

They don't mention Christmas yet. It's too early.

Henüz Noel'den bahsetmiyorlar. Çok erken.

It's too early for Christmas. And I am.

Noel için çok erken. Ve ben.

You know what I'm waiting for, Steve, don't you?

Neyi beklediğimi biliyorsun Steve, değil mi?

I'm we said no, I'm waiting for

Hayır dedik, paskalyayı bekliyorum

Easter.

.

I'm waiting for people.

insanları bekliyorum

Or maybe someone in government to tell us

Ya da belki hükümetten biri bize

that we can't have our Christmas lights this year,

bu yıl Noel ışıklarımızı alamayacağımızı söyler,

not us personally, but everyone.

kişisel olarak biz değil, herkes.

So I'm waiting for it because, you know, there is an energy crisis at the moment.

O yüzden bekliyorum çünkü biliyorsunuz şu anda bir enerji krizi var.

I am waiting.

Bekliyorum.

It hasn't happened yet, but I'm saying it now for the first time.

Henüz olmadı ama şimdi ilk kez söylüyorum.

And you you said it last week, Mr. Duncan.

Ve bunu geçen hafta söylediniz, Bay Duncan.

Yeah, and the week before. It's still me saying it.

Evet ve bir önceki hafta. Hala ben söylüyorum.

No one has time today.

Bugün kimsenin vakti yok.

No one else has said it.

Başka kimse söylemedi.

Well, they are putting the Christmas lights up in much Wenlock Town Centre, but will they be switched on.

Pekala, Wenlock Şehir Merkezinin çoğunda Noel ışıklarını yakıyorlar , ama yanacaklar mı?

Well it's been now, now

Şimdi oldu, şimdi

it's been very mild here and usually mild. Yes.

burada çok hafif ve genellikle hafif. Evet.

For this time of the year the weather has been nice. Yes.

Yılın bu zamanı için hava güzeldi. Evet. Demek istediğim,

So I mean I know because we're nearly into November and we've hardly had the heating on at all.

biliyorum çünkü neredeyse Kasım ayına girdik ve ısıtmayı neredeyse hiç yapmadık.

Now, there have been years

Şimdi,

when even during September, it's been so cold, the heating has been on all the time.

eylül ayında bile çok soğuk olduğu, ısıtmanın sürekli açık olduğu yıllar oldu.

Okay.

Tamam aşkım.

So I'm thinking I'm we've almost saved two months work,

Bu yüzden neredeyse iki aylık iş,

two months worth of energy.

iki aylık enerji tasarrufu sağladığımızı düşünüyorum.

Yeah.

So maybe we won't have an energy crisis because that was the big fear.

Evet.

Yani belki bir enerji krizi yaşamayız çünkü en büyük korkumuz buydu.

If it was a very, very cold winter.

Çok, çok soğuk bir kış olsaydı.

Well, so it's only I know that we've already saved.

Yani, zaten kurtardığımızı sadece ben biliyorum.

Yes. Energy last two months. Yeah. September.

Evet. Enerji son iki aydır. Evet. Eylül.

October. Steve, Steve, it's. It's only October.

Ekim. Steve, Steve, öyle. Sadece Ekim.

Well I know, but it's going to be mild next week.

Biliyorum ama haftaya hafif geçecek.

Is it mild right now?

Şu anda hafif mi?

But it is entering is it mild in other parts of Europe?

Ama giriyor Avrupa'nın diğer bölgelerinde ılıman mı?

Is it unusual, any mild in Italy?

İtalya'da olağandışı, hafif mi?

France, it's not really, but it's not really winter yet.

Fransa, gerçekten değil, ama henüz tam olarak kış değil.

I know, but it can be cold at this time of year.

Biliyorum, ama yılın bu zamanında hava soğuk olabilir.

But but you might end having to have your heating on every day for 24 hours if it gets really cold.

Ancak, eğer gerçekten soğursa, her gün 24 saat ısıtma yapmak zorunda kalabilirsiniz.

And what I'm waiting for.

Ve ne bekliyorum.

This is what I'm waiting for, Steve. I'm waiting

Beklediğim bu, Steve.

to be told by our government

Hükümetimiz tarafından

that we can't have our Christmas lights.

Noel ışıklarımızı alamayacağımızı söylemeyi bekliyorum.

I don't think they will.

Yapacaklarını sanmıyorum.

Oh, I don't think they will. But you don't know.

Oh, yapacaklarını sanmıyorum. Ama bilmiyorsun.

You see, after after two years of lockdown,

Görüyorsunuz, iki yıllık tecritten sonra,

I think I think they can tell us anything to do.

sanırım bize yapmamız gereken her şeyi söyleyebilirler.

Anything.

Herhangi bir şey.

I mean, they might they don't dare do that.

Yani, buna cesaret edemeyebilirler.

We might have power cuts. We know that.

Elektrik kesintilerimiz olabilir. Biz biliyoruz ki.

But they won't specifically say that because, you know, everyone likes Christmas lights.

Ama bunu özellikle söylemeyecekler çünkü bilirsiniz, herkes Noel ışıklarını sever.

Yes. Well,

Evet. Pekala,

we all like many things, but we can't have them.

hepimiz pek çok şeyi severiz ama onlara sahip olamayız.

I don't think they'll do that. Mr. Chairman. I will wait.

Bunu yapacaklarını sanmıyorum. Sayın Başkan. Bekleyeceğim.

I'm saying it now.

Şimdi söylüyorum.

You can say I heard Mr.

Bay

Duncan say that no one else was talking about it.

Duncan'ın kimsenin bundan bahsetmediğini söylediğini duydum diyebilirsiniz.

There we go.

Oraya gidiyoruz.

It's warm in Italy, unusually warm.

İtalya'da hava sıcak, alışılmadık derecede sıcak.

It's unusually warm.

Alışılmadık derecede sıcak.

Yes, that's very nice as it's warmer there.

Evet, orası daha sıcak olduğu için bu çok güzel.

So, yes, the longer this carries on, even if it does get very cold, you're still busy.

Yani, evet, bu ne kadar uzun sürerse, hava çok soğuk olsa bile, hala meşgulsünüz.

We're all saving fuel at the moment.

Şu anda hepimiz yakıt tasarrufu yapıyoruz.

So I mean, but of course, what about Germany's

Yani yani tabi ama tabi Almanya'dan izleyenler ne olacak

anyone watching from Germany and Germany gets very cold in the winter.

ve Almanya kışın çok üşüyor.

Okay. Balkans, I think everywhere it is, you know.

Tamam aşkım. Balkanlar, sanırım her yerde, bilirsiniz.

So, yes.

Yani evet.

What about Amsterdam? Amsterdam? What about.

Peki ya Amsterdam? Amsterdam mı? Ne dersin.

Yeah, kind of. And Sweden.

Evet, bir nevi. Ve İsveç.

Are you just going to list every single country?

Her bir ülkeyi listeleyecek misin?

Is it cold?

Is it warmer than usual in Sweden, for example?

Soğuk?

Örneğin, İsveç'te hava normalden daha mı sıcak?

Anybody watching from Sweden, we want to know,

İsveç'ten izleyen var mı, bilmek istiyoruz, şu

is there anybody watching in Sweden at the moment?

anda İsveç'te izleyen var mı?

We would like to hear from you. No

Sizden haber almak isteriz. ırkçı yok

racist.

There is not really that God's taking revenge.

Gerçekten Allah'ın intikam alması söz konusu değil.

As for some things, I'm not quite sure what what for?

Bazı şeylere gelince, ne için tam olarak emin değilim?

Yes, Maxim says, I get confused with two words.

Evet, diyor Maxim, iki kelime kafamı karıştırıyor.

Lie and lie. Yes.

Yalan ve yalan. Evet.

Would you make it clear, please?

Açıklar mısınız lütfen?

Well, lie is when you do actually go from

Yalan, gerçekten

one position to another, you lie down.

bir pozisyondan diğerine geçtiğinizde, uzanmanızdır.

So that means you are going from upright to down.

Yani bu, yukarıdan aşağıya gittiğiniz anlamına gelir.

I'm very tired.

Çok yorgunum. Ben

I'm going to lie down.

uzanacağım.

But if you lay on the bed, that means you are there.

Ama yatağa uzanırsan, oradasın demektir. Yatakta olmanın

You are expressing the actual action of being on the bed.

gerçek eylemini ifade ediyorsunuz .

You lie, you lie on the bed.

Yalan söylüyorsun, yatakta yatıyorsun.

You lie on the bed.

Yatakta uzanıyorsun.

You are actually there. Yes. You wouldn't say I'm tired.

Aslında oradasın. Evet. Yorgunum demeyeceksin. Ben

I'm going. Well, you could say I'm going to lie on the back foot.

gidiyorum. Pekala, arka ayağımın üzerine yatacağım diyebilirsin.

You are going to lie on the bed.

Yatakta uzanacaksın.

Yes, but that's just the action, isn't it? Yes.

Evet, ama bu sadece aksiyon, değil mi? Evet.

To lie down like you don't.

Olmadığın gibi uzanmak için. Yere fiziksel olarak

I lay down unless you are putting something down physically on the ground.

bir şey koymadığınız sürece uzanıyorum .

You lay down your gun, you lay down your weapon.

Silahını bırak, silahını bırak.

You are putting it down.

Onu yere koyuyorsun.

But when you lay down on the bed, you you are going flat.

Ama yatağa uzandığında, düz gidiyorsun.

You are actually going on the bed.

Aslında yatağa gidiyorsun.

You lie on the bed, you lie on the bed.

Yatağa uzanıyorsun, yatağa uzanıyorsun.

You are lying on the bed. Hmm.

Yatakta uzanıyorsun. Hmm.

That's sort of interchangeable.

Bu bir nevi değiştirilebilir.

Just to sell to a degree.

Sadece bir dereceye kadar satmak için.

To a degree, yes.

Bir dereceye kadar, evet.

I should have got you to explain it. Really?

Bunu açıklamanı sağlamalıydım. Gerçekten mi?

It's very warm in Italy as well.

İtalya'da da çok sıcak.

No, Christine, I've never

Hayır, Christine,

insects tend to have no intention.

böceklerin hiç niyeti yok.

I thought you were to be.

olacağını sanmıştım.

But didn't you eat a B or a wasp?

Ama B veya yaban arısı yemedin mi?

Well, not intentionally so.

Kasten değil.

Uh, but yes.

Ama evet.

Yes. Apparently, I'm too expensive to for me.

Evet. Görünüşe göre benim için çok pahalıyım.

Oh, okay. That.

Tamam. O.

Well, you know, make me an offer.

Bana bir teklifte bulun.

I do it for less. Okay.

Daha ucuza yapıyorum. Tamam aşkım.

Uh, definitely.

Kesinlikle.

Christine asks earlier, why was the Chancellor sacked?

Christine daha önce, Şansölyenin neden görevden alındığını soruyor.

Yes, because he was rubbish.

Evet, çünkü o bir pislikti. Ben

I've already.

zaten.

I've always of.

Ben her zaman

How can I speak today?

Bugün nasıl konuşabilirim?

I've already explained.

Ben zaten açıkladım. Sana

I have you. Yes.

sahibim. Evet.

I mentioned his little faux pas,

his little mistake with the mini budget

where he wanted to change everything,

Her şeyi değiştirmek istediği,

which led to the economy in this country almost collapsing completely.

bu ülkedeki ekonominin neredeyse tamamen çökmesine yol açan mini bütçeyle ilgili küçük hatasından bahsettim.

And our our pound became almost worthless.

Ve poundumuz neredeyse değersiz hale geldi.

In fact,

Aslında,

they were thinking of printing new notes,

yeni banknotlar basmayı düşünüyorlardı,

maybe a £100 note or a £500 note because things were going to get bad.

belki 100 sterlinlik veya 500 sterlinlik bir banknot çünkü işler kötüleşecekti.

It's a little bit like in some countries when inflation starts going up

Bu biraz, bazı ülkelerde enflasyon yükselmeye başladığında

and the cost of everything goes up and then suddenly they have to print much larger

ve her şeyin maliyeti yükseldiğinde ve sonra aniden çok daha büyük

denominations of money.

mezheplerde para basmak zorunda kaldığında olduğu gibi.

So £1,000 note because everything becomes so expensive.

Yani 1.000 sterlinlik banknot çünkü her şey çok pahalı hale geliyor.

Yes. Unfortunately, we've got a new prime minister who was voted in

Evet. Ne yazık ki, zenginlere ve işletmelere

because she promised lots of tax cuts

çok sayıda vergi indirimi

to the rich and to businesses and that type of thing, whereas her rival

ve bu tür şeyler vaat ettiği için oylanan yeni bir başbakanımız var, oysa rakibi

said that we shouldn't do this,

bunu yapmamamız gerektiğini söyledi,

but of course people would always want tax cuts, so they voted in.

ama tabii ki insanlar yapacaktı. her zaman vergi indirimi istiyorlar, bu yüzden oy kullandılar.

Basically the new prime minister just bribed

Temel olarak, yeni başbakan

everybody to vote for him by promising big tax cuts.

büyük vergi indirimleri vaat ederek herkese kendisine oy vermeleri için rüşvet verdi.

So then she went ahead with it and the financial markets

Sonra devam etti ve finans piyasaları

said, hang on a minute, okay, Steve, you can't do this

dedi ki, bir dakika bekle, tamam Steve, bunu parasını

by you going to pay for it.

ödeyerek yapamazsın.

This sounds like a phone call to your friends rather than just expanding any bit more detail than you did.

Bu, sizin yaptığınızdan biraz daha fazla ayrıntıyı genişletmek yerine, arkadaşlarınıza yapılan bir telefon görüşmesi gibi geliyor .

So yeah. So in some yeah.

Yani evet. Yani bazılarında evet.

So we, we lost all the financial markets, lost all trust in the UK.

Böylece biz, tüm finansal piyasaları kaybettik, İngiltere'ye olan tüm güvenimizi kaybettik.

Okay.

Tamam aşkım.

So it could be very serious.

Yani çok ciddi olabilir. Finansal piyasalarda

We had a complete meltdown

tam bir çöküş yaşadık

in the financial markets and things aren't

ve işler

much better even now because the wrong person went,

şimdi bile daha iyi değil çünkü yanlış kişi gitti,

Yeah, some people say this is the problem we've got now in politics, Steve, is

Evet, bazı insanlar siyasette şu anda sahip olduğumuz sorunun bu olduğunu söylüyor, Steve,

that people are getting into power promising,

insanların iktidara gelmesi. söz vermek, ülkenin kaldıramayacağı kadar

I think promising too much that the country can't afford.

çok söz vermek bence .

They just want to get into power and they'll promise anything to get into power and people will fall for it.

Sadece iktidara gelmek istiyorlar ve iktidara gelmek için her şeyi vaat ediyorlar ve insanlar buna kanacak.

That's just the way it's always been.

Her zaman böyle oldu.

Hasn't always been like that.

Her zaman böyle olmadı.

It has hasn't always been like that.

Her zaman böyle olmamıştır.

Mr.. Have President Clinton what about this country?

Bay.. Başkan Clinton bu ülke hakkında ne düşünüyorsun?

Yes, but I'm going about what you said. Politics.

Evet ama ben senin dediğin şeyi yapacağım. Siyaset.

Yeah, well, that's it. This is trouble.

Evet, işte bu kadar. Bu bir sorun.

If you keep promising things you can't deliver, then you know this causes problems.

Yapamayacağınız şeyler için söz vermeye devam ederseniz, bunun sorunlara neden olduğunu bilirsiniz.

We don't move forward.

Biz ilerlemiyoruz.

That's what they all do. I was reading an article today.

Hepsinin yaptığı bu. Bugün bir makale okuyordum.

Oh, we're empowering Italy to the UK

Oh, İtalya'yı Birleşik Krallık'a yetkilendiriyoruz

because you know, a lot, mostly a lot of people know that

çünkü biliyorsunuz, pek çok insan

Italy has had problems with that economy and this, that and the other over the years.

İtalya'nın yıllar boyunca o ekonomiyle ve bununla, bununla ve diğerleriyle sorunları olduğunu biliyor.

And apparently they think it's an it's

Ve görünüşe göre

not going to do better than we are over the next five, ten years.

önümüzdeki beş, on yılda bizden daha iyi olmayacağını düşünüyorlar .

Everybody's going to do better than we are. Exactly.

Herkes bizden daha iyisini yapacak. Kesinlikle.

Because sadly, you know, and if I weren't going to that right back

Çünkü ne yazık ki, biliyorsun, ve eğer Golia'nın

to eating insects out amongst Golia is going to do better than we are.

arasında böcek yemeye hemen geri dönmeseydim, bizden daha iyisini yapacaktı. Çok fazla yaşlı insan olduğu için

Their economy is going to be better than ours with too many old people.

ekonomileri bizimkinden daha iyi olacak .

That's the problem was.

Sorun buydu.

Yeah, too many old people, not enough young people to to work.

Evet, çok fazla yaşlı insan, çalışacak kadar genç insan yok.

So apparently all the old people vote for parties that will give them higher pensions.

Görünüşe göre tüm yaşlılar kendilerine daha yüksek emekli maaşı verecek partilere oy veriyor.

And unfortunately they don't they're not working.

Ve ne yazık ki çalışmıyorlar.

And there aren't enough young people coming along in the population

Ve nüfus içinde

to do all the work, to generate the income, to pay for these pensions.

tüm işi yapacak, gelir elde edecek, bu emekli maaşlarını ödeyecek kadar genç insan gelmiyor.

So it's just, you know, a bit of a problem.

Yani bu sadece, bilirsin, biraz problem.

So the problem is old people.

Yani sorun yaşlılarda.

It's old Tony, old people, not enough young people.

Yaşlı Tony, yaşlı insanlar, yeterince genç insan yok.

Oh, well, anything that happens in this world,

Pekala, bu dünyada olan her şey,

it always ends up being the fault of the older people. Yes.

her zaman yaşlıların suçu oluyor . Evet.

And by the way, we're not very far away from old people.

Ve bu arada, yaşlı insanlardan çok da uzakta değiliz.

And Lewis makes a very good point

Ve Lewis, emekli maaşlarının risk altında olduğuna dair çok iyi bir noktaya değiniyor

that pensions are at risk because pension funds have lost a lot of their value.

çünkü emeklilik fonları değerlerinin çoğunu kaybetti.

They have.

Onlar sahip.

This is a big problem for people.

Bu insanlar için büyük bir problem.

But anybody that starts a pensions that's not that's okay.

Ama emekli maaşı başlatan herkes sorun değil.

But yeah, it is okay.

Ama evet, sorun değil.

Steve, I can I can I whenever you start talking about these things,

Steve, yapabilirim, yapabilirim, ne zaman bu konulardan bahsetmeye başlasan,

I watch the view in number just slow the go down.

ben görüntüyü sayılarla izliyorum, sadece gidişi yavaşlatıyorum.

It drops it literally drops rubbish.

Düşer, kelimenin tam anlamıyla çöpü düşürür.

Rubbish.

Zırva.

Yes. That's what you normally talk. Yes.

Evet. Normalde böyle konuşursun. Evet.

People hanging on my every word aren't you.

Her sözümü dinleyenler sen değilsin.

Here is

something I haven't seen this year, something I haven't seen for a while.

İşte

bu yıl görmediğim bir şey, bir süredir görmediğim bir şey.

In fact, I haven't seen them at all this year.

Aslında, onları bu yıl hiç görmedim.

What this happened, Mr.

Bu ne oldu Bay

Steve to the ladybirds.

Steve uğur böceklerine.

Oh yeah, that's interesting.

Ah evet, bu ilginç.

This though this is America.

Bu Amerika olsa da.

The viewership are going down as we speak.

Biz konuşurken izleyici sayısı düşüyor.

Nobody's interested in Lady Bird. It's all connected, Steve.

Kimse Lady Bird'le ilgilenmiyor. Hepsi bağlantılı, Steve.

It's all connected today.

Bugün hepsi birbirine bağlı.

Where have the lady birds gone?

Hanım kuşları nereye gitti?

We always.

Biz her zaman.

We always get loads of lady birds at this time of year.

Yılın bu zamanında her zaman bir sürü dişi kuş alırız.

They're everywhere. Maybe people are eating them,

Her yerdeler. Belki insanlar onları yiyor

but you can't eat them because they taste awful.

ama sen onları yiyemezsin çünkü tatları berbat.

Well, maybe maybe people are catching them in nets. Yes.

Belki insanlar onları ağlarla yakalıyor olabilir. Evet.

And and eating them.

Ve onları yemek.

No, you can't eat them.

Hayır, onları yiyemezsin.

Well, maybe you can process, they produce

Belki işleyebilirsin, üretirler, tadı kötü olan sümüksü

they produce a slimy yellow substance which tastes foul.

sarı bir madde üretirler .

Maybe two birds.

Belki iki kuş.

Yeah.

I think it would be bad for us as well.

Evet.

Bizim için de kötü olacağını düşünüyorum.

So that's the reason why they read, you see, as a warning

İşte bu yüzden,

to birds and other predators that I taste really bad.

tadımın gerçekten kötü olduğunu kuşlara ve diğer yırtıcı hayvanlara bir uyarı olarak okuyorlar.

Don't eat me, please.

Beni yeme lütfen.

Olga says.

Olga diyor.

I've eaten too much banana.

Çok fazla muz yedim.

I've actually only eaten half of it.

Aslında sadece yarısını yedim.

Look as to what the other half left.

Diğer yarısında ne kaldığına bir bakın.

But no, I don't know.

Ama hayır, bilmiyorum.

I'm energetic today.

Bugün enerjiğim.

Maybe I'm just high on life.

Belki de hayattan keyif alıyorum.

Maybe I'm just excited to be here with all these lovely people.

Belki de tüm bu sevimli insanlarla burada olduğum için heyecanlıyım.

Which is true.

Hangisi doğru.

Hi online.

Merhaba çevrimiçi.

Hi online.

Fiasco.

Merhaba çevrimiçi.

Fiyasko.

It's 17 degrees in Rotterdam.

Rotterdam'da hava 17 derece.

It's been a mild autumn in the Netherlands.

Hollanda'da hafif bir sonbahar oldu.

So, yes, you see, I'm right.

Yani, evet, görüyorsun, haklıyım.

You know what we're talking about today?

Bugün ne hakkında konuştuğumuzu biliyor musun?

We're talking about things that are hard.

Zor olan şeylerden bahsediyoruz.

No, don't say it. Don't say anything.

Hayır, söyleme. Hiçbir şey söyleme.

I was talking about my banana and things that are easy.

Muzumdan ve kolay olan şeylerden bahsediyordum.

I've met a few people in my time.

Zamanında birkaç kişiyle tanıştım.

Some people used to say I'm easy,

Bazıları kolay olduğumu söylerdi

but we are talking about things that are difficult, things that are not easy to do

ama biz zor olan şeylerden, yapılması kolay olmayan

and things that are easy to do and things that

şeylerden ve yapılması kolay olanlardan ve

don't require much effort.

fazla çaba gerektirmeyen şeylerden bahsediyoruz.

I wish doing this was easy, but it isn't, is it?

Keşke bunu yapmak kolay olsaydı, ama değil, değil mi?

Especially when Mr.

Steve is here, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, özellikle de Bay Steve buradayken.

So what is it? Sam says Mr.

Peki nedir? Sam, Bay

Duncan does too. Mr.

Duncan'ın da öyle olduğunu söylüyor. Bay

Steve is speaking exactly the same thing James Corden did to Patrick Stewart.

Steve, James Corden'ın Patrick Stewart'a söylediklerinin aynısını konuşuyor.

Oh, I said yes, cutting me off.

Ah, evet dedim, sözümü kestim.

So any any resemblance

Bu yüzden,

between me and James Corden, I take great offence,

James Corden ile benim aramda herhangi bir benzerlik olması beni çok gücendiriyor,

although I don't take great offence being likened to Patrick Stewart.

ancak Patrick Stewart'a benzetilmekten pek de rahatsız olmuyorum.

Well, you do have some similarities.

Bazı benzerlikleriniz var.

Bald head. Yes.

Kel kafa. Evet.

Thespian.

Tiyatrocu.

Sorry.

Üzgünüm.

Thespian. Thespian. Thespian.

Tiyatrocu. Tiyatrocu. Tiyatrocu.

I thought you said lesbian thespian. It's

Lezbiyen tiyatrocu dediğini sanmıştım.

15 degrees as we test for Matthew.

Matthew için test yaparken hava 15 derece.

That was saving energy.

Bu enerji tasarrufuydu.

You know, the saving energy that Putin's plan to do

Biliyorsunuz, Putin'in

destroys Europe

by restricting energy supplies isn't working because you haven't been using.

enerji kaynaklarını kısıtlayarak Avrupa'yı yok etme planının enerji tasarrufu, siz kullanmadığınız için işe yaramıyor.

But do you know what the end of your sentence is going to be when you're talking?

Ama konuşurken cümlenizin sonunun ne olacağını biliyor musunuz ?

So do you know?

Yani biliyor musun? Cümle kurarken

Are you aware what you're going to say as you're constructing sentence?

ne söyleyeceğinizin farkında mısınız ?

No. Often I just open my mouth and talk and then hopefully

Hayır. Çoğu zaman sadece ağzımı açıp konuşurum ve sonra umarım

a coherent sentence will come out.

tutarlı bir cümle çıkar.

How do we get from lady birds to whatever Mr.

Bayan kuşlardan Bay

Steve was just talking about?

Steve'in az önce bahsettiği şeye nasıl geçeceğiz?

If I it's a lovely day, by the way.

Bu arada, güzel bir gün.

It's a lovely day, but it's going to get wet this week.

Güzel bir gün ama bu hafta ıslanacak.

We're going to have rain every day this week.

Bu hafta her gün yağmur yağacak.

And I'm not happy about 22 degrees in Italy.

Ve İtalya'da 22 dereceden memnun değilim.

Very nice.

Çok güzel.

Yes, it's it's quite pleasant.

Evet, oldukça hoş.

Well, it's nice here today.

Bugün burada güzel.

I mean, behind there it is.

Yani, işte orada.

That's now that's that's that's outside right now.

Şimdi bu, şu anda dışarıda olan bu.

So that's not a recording over there.

Yani oradaki bir kayıt değil.

That's that's now everything there is now the trees and the even the traffic going by.

İşte bu kadar artık her şey var artık ağaçlar ve hatta akıp giden trafik.

If you look carefully, you'll see maybe a car or a lorry

Dikkatli bakarsanız uğur böceğinin yanından geçen bir araba belki bir kamyon

or a bus going by about ladybird.

veya bir otobüs görürsünüz.

No ladybirds.

Uğur böceği yok.

I don't know

where they've gone that we know we normally get a bit of a plague.

Normalde biraz veba aldığımızı bildiğimiz halde nereye gittiler bilmiyorum.

Where have all the lady birds gone?

Bütün hanım kuşlar nereye gitti?

We normally get a plague of them around this time of the year

Normalde yılın bu zamanlarında onlardan bir veba kaparız

and we have to be careful to keep the windows shut because they come in and hibernate

ve pencereleri kapalı tutmaya dikkat etmeliyiz çünkü içeri girip kış uykusuna yatarlar

and all the window frames and then in the spring

ve tüm pencere çerçeveleri ve ardından baharda

they all that they will come back to life.

hepsi hayata geri döner.

They come flying all in the room.

Odanın her yerine uçarak geliyorlar.

They all resurrect, do they?

Hepsi diriliyor, değil mi?

They do, yes.

Yaparlar, evet.

And then you accidentally squashed them as you shut the window.

Ve sonra pencereyi kapatırken yanlışlıkla onları ezdin .

They like to get inside the door frames.

Kapı çerçevelerinin içine girmeyi severler.

You remember that one year they were just all over the windows.

Bir yıl pencerelerin her tarafında olduklarını hatırlıyorsunuz. Kelimenin

It was literally plague, a plague like a plague of locusts, which if we did have

tam anlamıyla bir vebaydı, çekirge vebası gibi bir vebaydı ve eğer

a plague of locusts, it would be quite good because we could catch the locusts

bir çekirge vebamız olsaydı, oldukça iyi olurdu çünkü çekirgeleri yakalayıp

and eat them.

onları yiyebilirdik.

But why?

Bill talks a lot about plagues of locusts, doesn't it?

Ama neden?

Bill çekirge belalarından çok bahsediyor, değil mi?

But yes.

Ama evet.

And it talks about a lot of things.

Ve pek çok şeyden bahsediyor. Ne

So I would have thought, you know what I find?

bulduğumu biliyor musun?

So really? Yes.

Gerçekten mi? Evet.

The locusts eat all the crops which is bad.

Çekirgeler kötü olan bütün ekinleri yerler.

Yeah.

Oh you've got to do is catch the locusts, eat them and that's the risk of the crops haven't you.

Evet.

Yapmanız gereken çekirgeleri yakalamak, onları yemek ve ekinlerin riski bu değil mi? bende

I've no.

yok

Here. Okay.

Burada. Tamam aşkım.

Well no that's true.

Hayır, bu doğru.

I just thought of that, my doing.

Sadece bunu düşündüm, benim yaptığım.

Do I need to call a doctor live on or a priest.

Canlı yayında bir doktor veya rahip çağırmam gerekir mi?

I just thought of how to solve it.

Sadece nasıl çözeceğimi düşündüm.

If you get a plague of locusts. Yes.

Çekirge istilasına uğrarsanız. Evet.

Eating all your crops, you think.

Bütün ekinlerini yiyorsun, sanıyorsun.

Oh, my goodness, oh, my crops have been eaten by locusts.

Aman Tanrım, ekinlerimi çekirgeler yedi. Ne ben

What am I going to do?

yapacağım? Tek yapman

All you've got to do is catch the locusts and eat them.

gereken çekirgeleri yakalayıp yemek.

So the locals eat the crops.

Böylece yerel halk ekinleri yerler.

They've turned the crops into protein.

Ekinleri proteine ​​dönüştürdüler.

You eat the locusts.

Çekirgeleri yersin. Dürüst olmak

You're probably better off than the crops, to be honest, because it's more protein, the locust.

gerekirse, muhtemelen ekinlerden daha iyi durumdasınız , çünkü o daha çok protein, yani çekirge. İşte bu

So that's it.

kadar. Artık

Nothing to fear about a plague of locusts

çekirge salgını hakkında korkacak bir şey yok, şimdiye kadar duyduğum

anymore might be the most ridiculous thing I've ever heard.

en saçma şey olabilir .

Well, they should have done that in biblical times.

Bunu İncil zamanlarında yapmaları gerekirdi. Sen

What are you.

nesin.

Are you converting to Christianity or something?

Hristiyanlığa falan mı geçiyorsun?

I think I am a bit, actually.

Aslında biraz öyleyim sanırım.

It's it's over since November.

Kasım ayından beri bitti.

And, you know, going to the church service, nothing makes you think makes you think, doesn't about,

Ve bilirsiniz, kilise ayinine gitmek, hiçbir şey sizi düşündürmez, sizi düşündürmez,

you know, what's coming. After what?

bilirsin, yaklaşan şeyle ilgili değildir. Neyden sonra?

After what? Well, after the live stream.

Neyden sonra? Peki, canlı yayından sonra.

The cup of tea.

çay bardağı

I hope

Umarım

there's a cup of tea coming after the live stream.

canlı yayından sonra bir çay gelir.

After the end.

Bittikten sonra.

The end of the livestream. Yes.

Canlı yayının sonu. Evet.

The end of life as we know it.

Bildiğimiz hayatın sonu.

Oh, shut up, Maryland.

Kapa çeneni, Maryland.

Hello, Maryland. A tune. Hello, hello to you.

Merhaba, Maryland. Bir melodi. Merhaba, sana merhaba.

And nice to see you here on this beautiful autumn day here in England.

Ve sizi burada, İngiltere'de bu güzel sonbahar gününde görmek güzel .

Very nice to see you. Hello.

Seni görmek çok hoş. Merhaba.

After I regularly watch your English addict

İngilizce bağımlısı olarak kaydettiğiniz videolarınızı düzenli olarak izledikten sonra

recorded videos, but today I am enjoying the live stream more.

, ancak bugün canlı yayından daha çok zevk alıyorum.

It's always better live.

Canlı her zaman daha iyidir.

It's always better in real time.

Gerçek zamanlı olarak her zaman daha iyidir.

And we are of course, here with you every Sunday.

Ve tabi ki her Pazar sizlerleyiz.

So every Sunday, not sometimes.

Yani her Pazar, bazen değil. Bazen canlı yayın yapan

Not like other people on YouTube who sometimes do a live stream

YouTube'daki diğer insanlar gibi değil,

and then they can't be bothered because it's too much hard work.

çünkü bu çok zor bir iş olduğu için rahatsız edilmiyorlar.

We are here every single Sunday, every Sunday.

Her Pazar, her Pazar buradayız.

Resolute,

Kararlı,

determined, loyal to our lovely viewers.

kararlı, sevgili izleyicilerimize sadık.

We are always upright and ready to go apart from when something unforeseen happened.

Her zaman dikiz ve öngörülemeyen bir şey olduğunda ayrılmaya hazırız.

Well, of course, yes.

Tabii ki, evet.

Then you must excuses because life

O zaman mazeret bulmalısın çünkü hayat

sometimes comes to surprise you.

bazen seni şaşırtabilir.

Talking of surprises, I was talking to a friend of mine in Birmingham last night

Sürprizlerden bahsetmişken, dün gece Birmingham'da

who's very keen to appear on your live stream now.

canlı yayınınızda görünmeye çok hevesli bir arkadaşımla konuşuyordum.

Well, only you are only allowed to appear on here.

Peki, burada sadece sizin görünmenize izin veriliyor.

If you bring something you useful and fun.

Yararlı ve eğlenceli bir şey getirirseniz. Bence

I think he would.

yapardı. Bence

I think he would.

yapardı.

Okay.

We can discuss that after the live stream.

Tamam aşkım.

Bunu canlı yayından sonra tartışabiliriz.

Maybe we can discuss it now.

Belki şimdi tartışabiliriz. Tartışma olmaması herkes için

Have a big argument which would be very amusing for everybody to not have an argument.

çok eğlenceli olacak büyük bir tartışma yapın .

No, well well, there's no argument because I just say no.

Hayır, pekala, tartışma yok çünkü sadece hayır diyorum.

It is your you are the boss.

Patron sensin.

I am the boss. I'm in charge.

Patron benim. Yetkili benim.

I have authority here.

Burada yetkim var.

It's the only place in the world where I actually have authority.

Dünyada gerçekten yetkiye sahip olduğum tek yer orası.

And everywhere else, people just spit at me, walk all over you.

Ve başka her yerde , insanlar bana tükürüyor, üzerinizden geçiyor.

They walk all over me.

Üzerime yürüyorlar. Kelimenin

Not literally.

tam anlamıyla değil.

Fortunately, that's that's the saying, isn't it?

Neyse ki, söylenen bu, değil mi?

It is an expression. Expression.

Bu bir ifadedir. İfade.

If somebody walks all over you,

Biri üzerinizden geçerse,

it means that they're getting the better of you, that they you badly treat you badly.

bu onların sizi alt ettiği, size kötü davrandığınız anlamına gelir.

They are

Onlar

they take it from you.

sizden alıyorlar.

They take advantage of you. Yes.

Senden faydalanıyorlar. Evet.

So maybe they are a person who is living with you or may be married to you

Yani belki sizinle yaşayan veya evli olabilecek bir kişidir

and they treat you badly.

ve size kötü davranıyordur.

Quite often, actually, wives

Oldukça sık, aslında, eşler

woo. Wives

kur yapıyor. Hanımlar

can sometimes walk all over their husbands.

bazen kocalarının üzerinden geçebiliyor.

We've met many married couples like this

Bunun gibi birçok evli çiftle tanıştık

and the man is like it's like is all, hello, hello.

ve adam sanki hepsi bu kadar, merhaba, merhaba.

Nice to meet you.

Tanıştığıma memnun oldum.

And the wife is.

Ve karısı öyle.

Yes, hello. Yes, yes. I tell him what to do.

Evet merhaba. Evet evet. Ona ne yapacağını söylüyorum.

I walk all over him.

Onun her yerine yürüyorum.

Yes. A lot of a lot of wives do

Evet. Pek çok kadın, belirli kültürlerde

choose husbands that they can dominate

hükmedebilecekleri kocaları seçer

in certain cultures.

.

Nice.

Güzel.

I don't think it would work in certain parts of the world.

Dünyanın bazı bölgelerinde işe yarayacağını sanmıyorum.

Okay But, you know, if you want a wimpy

Tamam ama, bilirsin, cılız bir

husband, ladies come to the UK because there's plenty of them here.

koca istiyorsan, hanımlar Birleşik Krallık'a gelir çünkü burada onlardan çok var.

We call them cooks modern cooks, see? Yes.

Aşçılara modern aşçılar diyoruz, anladın mı? Evet.

I can't say what it means because I would be taken immediately off air,

Ne anlama geldiğini söyleyemem çünkü hemen yayından kaldırılırdım

but it's c u c k,

ama bu c u c k

and it's two words that are joined together.

ve birleştirilen iki kelime.

I'm sure you can think of what the first word is.

Eminim ilk kelimenin ne olduğunu düşünebilirsiniz.

Oh, is it cook? Hold.

Oh, aşçı mı? Tutmak.

No. Yes.

Hayır Evet.

No, don't say anything

Hayır,

don't say anything if if a wife is.

karısı ise hiçbir şey söyleme.

Because I remember when I was playing the King of Siam,

Çünkü Siyam Kralı'nı oynadığımı hatırlıyorum,

there was a line I had to say, I am cuckold in my own palace.

söylemem gereken bir söz vardı, kendi sarayımda boynuzluyum.

So in other words, somebody who's sort of, you know,

Yani başka bir deyişle,

has dominated in some way or is been emasculated, it has nothing to do with that.

bir şekilde hakimiyet kurmuş ya da iğdiş edilmiş birinin bununla hiçbir ilgisi yok.

It is a combination of two words to one of them, very rude words.

İki kelimenin bir araya gelmesiyle oluşan çok kaba sözler.

There's something about the rudest word that exists.

Var olan en kaba kelime hakkında bir şeyler var.

But yes, you you sometimes find this person will walk over another person.

Ama evet, bazen bu kişinin başka bir kişinin üzerinden geçeceğini görürsünüz.

They will treat them badly or take advantage of them.

Onlara kötü davranacaklar veya onlardan faydalanacaklar.

That's not very nice.

Bu hoş değil.

No. Well, you know, it's all relationships work in different ways.

Hayýr. Biliyorsun, bütün iliţkiler farklý ţekillerde yürür.

So, you know, whatever is good for you, they do.

Yani, bilirsin, senin için iyi olan ne varsa onu yaparlar.

But of course, then there are many men.

Ama elbette, o zaman birçok erkek var.

I mean, traditionally, when I say traditional is probably not the right word traditionally.

Demek istediğim, geleneksel olarak, geleneksel dediğimde muhtemelen geleneksel olarak doğru kelime değil.

But when I think of my mother and father, see, dad was the dominant one in that relationship.

Ama annemle babamı düşündüğümde, o ilişkide baskın taraf babaydı.

His men used to be the dummy.

Adamları mankendi.

You know, they were the breadwinners. They went out to work and

Biliyorsun, onlar ekmek kazananlardı. Fabrikada çalışmak ve çalışmak için dışarı çıktılar

work in the factory.

.

The woman was at home looking after the children, cooking

Kadın evde çocuklara bakıyor, yemek pişiriyordu

and culturally men had that dominant position.

ve kültürel olarak erkekler bu baskın konuma sahipti.

And that has changed in some places.

Ve bu bazı yerlerde değişti.

It still is that.

Hala öyle.

Well, exactly. In some cultures or countries.

Kesinlikle. Bazı kültürlerde veya ülkelerde.

And, you know, there are riots going on in various in particularly one particular country at the moment.

Ve biliyorsunuz, şu anda özellikle bir ülkede çeşitli isyanlar oluyor.

Yes. We're talking about that later on. Right.

Evet. Bundan sonra bahsediyoruz. Sağ.

We are talking about protesting later on

a little while from now.

Bundan kısa bir süre sonra protesto etmekten bahsediyoruz.

But yes.

Ama evet.

Yes, there are there are many, many ways of expressing

Evet,

the dominant cult of one person over another.

bir kişinin diğeri üzerindeki baskın kültünü ifade etmenin pek çok yolu vardır.

Dean is on fire today on this livestream.

Dean bugün bu canlı yayında yanıyor.

Hello, Christina.

Merhaba Christina.

Yes, she's sending loads of messages and here's a nice one.

Evet, bir sürü mesaj gönderiyor ve işte güzel bir tane. Bu canlı yayında

I'm eating chocolate with marzipan during this livestream.

badem ezmesi ile çikolata yiyorum .

That's a very interesting combination. Yes.

Bu çok ilginç bir kombinasyon. Evet.

I never think about it.

Bunu hiç düşünmüyorum.

I never think of chocolate and marzipan going together.

Çikolata ve badem ezmesinin bir arada olacağını hiç düşünmüyorum.

They don't seem like they would be suitable for each other.

Birbirlerine uygun olacak gibi görünmüyorlar.

Are they combined into something?

Bir şeyde birleştirildiler mi?

Or if you've got a block of marzipan and, a block of chocolate

Ya da bir kalıp badem ezmesi ve bir kalıp çikolatanız varsa

and he's just taking bites out of each one,

ve o her birinden birer lokma alıyorsa,

or is it some kind of sweet where the chocolate is wrapped in marzipan?

yoksa çikolatanın badem ezmesine sarıldığı bir tür tatlı mı ?

We need more details, Christine.

Daha fazla ayrıntıya ihtiyacımız var, Christine.

It is it is something I can't eat much of marzipan.

Badem ezmesini pek yiyemediğim bir şey.

It has a very strong, pungent taste.

Çok güçlü, keskin bir tadı vardır.

It's made from almonds, isn't it?

Bademden yapılıyor değil mi?

It is almond almonds and sort of I don't know what else.

Badem badem ve başka ne olduğunu bilmiyorum.

Maybe a bit of wheat.

Belki biraz buğday.

I don't know. It's made from almonds and other things.

Bilmiyorum. Badem ve diğer şeylerden yapılır.

Willian. Steve? Yes.

Willian. Steve? Evet.

Willian on the live chat says cockroaches are hard to kill.

Canlı sohbetteki Willian, hamamböceklerini öldürmenin zor olduğunu söylüyor.

And yes, you are right, because apparently

Ve evet, haklısın, çünkü görünüşe göre

after a nuclear war, apparently

bir nükleer savaştan sonra, görünüşe göre hikayeyi

did you remember the story is that they said that only cockroaches

hatırladın mı,

would be left in any area

that had had nuclear weapons dropped on or near.

nükleer silahların üzerine veya yakınına atılan herhangi bir bölgede sadece hamamböceklerinin bırakılacağını söylediler.

Yes. And only cockroaches would survive.

Evet. Ve sadece hamamböcekleri hayatta kalabilirdi.

That's all they would be left.

Geriye kalanlar bu kadardı.

Very interesting. I was reading something.

Çok ilginç. Bir şeyler okuyordum.

There's lots of stories on the Internet at the moment about how to survive

Şu anda internette nükleer bir patlamadan nasıl kurtulacağına dair pek çok hikaye var

a nuclear blast.

.

I do think there is a way

to shrink yourself down to a cockroach size or hide.

Kendinizi bir hamam böceği boyutuna küçültmenin veya saklamanın bir yolu olduğunu düşünüyorum.

Maybe you cover yourself in cockroaches. Yes, you could.

Belki de kendini hamamböcekleriyle kaplarsın. Evet yapabilirdin.

You could get cockroach idea.

Hamamböceği fikrine kapılabilirsin.

Yes, that's what I'm saying.

Evet, bunu söylüyorum.

Now, the good idea that I have,

Şimdi, sahip olduğum iyi fikir,

you could cover yourself in cockroaches.

kendinizi hamamböcekleriyle kaplayabilirsiniz.

And then that said you could

Ve sonra bu,

you could get them all to crawl onto you and then just stand very still, train them.

hepsinin üzerinize sürünmesini sağlayabileceğinizi ve sonra çok hareketsiz durup onları eğitebileceğinizi söyledi.

I mean.

Demek istediğim.

Yes, train them or just put something on your body that that cockroach, cockroaches,

Evet, onları eğitin ya da vücudunuza o hamamböceğinin, hamamböceklerinin,

like maybe some smelly old meat or maybe some some out-of-date McDonald's

belki biraz eski kokulu et veya belki biraz modası geçmiş McDonald's

and and the cockroaches will all go over you, and then you stand very still.

ve hamamböceklerinin üzerinizden geçeceği bir şey koyun ve sonra çok hareketsiz durursunuz.

Well, the cockroaches position themselves, position themselves

Hamamböcekleri kendilerini konumlandırırlar, kendilerini konumlandırırlar

and get comfortable act as a radiation shield.

ve radyasyon kalkanı gibi rahat hareket ederler.

And then and then kaboom.

Ve sonra ve sonra kaboom.

And then you just wait and you go, Oh, get off.

Ve sonra sadece bekle ve git, oh, in.

Get off.

And you're okay. Protected.

İnmek.

Ve sen iyisin. Korumalı

What a good idea.

Ne iyi bir fikir. Okuduğum birkaç makalede bahsedilen

That wasn't one of the strategies

stratejilerden biri bu değildi

that was mentioned in several articles been reading about.

.

Mainly it's stay indoors

Temelde

for at least 72 hours and go to the centre of the house.

en az 72 saat içeride kalın ve evin merkezine gidin.

But the cockroaches did not come up.

Ancak hamamböcekleri gelmedi.

But that is worth mentioning.

Ama bundan bahsetmeye değer.

I'm going to find that article because I am doing this a lot now.

O makaleyi bulacağım çünkü bunu şimdi çok yapıyorum.

Oh yeah.

Ah evet. İnternette yazılar okurken

I'm reading articles thinking about nuclear war

nükleer savaşı düşünen yazılar okuyorum

while I'm reading articles on the Internet,

,

and then I'm making comments.

sonra yorum yapıyorum.

And, you know, it's a bit

Ve bilirsin, bu

of a dangerous thing to do because you could say something that could get you into trouble.

biraz tehlikeli bir şey çünkü başını belaya sokabilecek bir şey söyleyebilirsin.

But if I read another article about how to survive a nuclear attack, yeah,

Ama bir nükleer saldırıdan nasıl sağ çıkılacağına dair başka bir makale okursam, evet,

I'm going to say that in the comment section.

bunu yorum bölümünde söyleyeceğim.

That's a very good idea.

Bu çok iyi bir fikir.

Okay, cover yourself.

Tamam, kendini koru.

And cockroaches.

Ve hamamböcekleri.

Just get cockroaches to crawl on my view and then wait.

Hamamböceklerinin görüş alanıma girmesini sağla ve sonra bekle.

You've got to be very still because you can't let.

Çok hareketsiz olmalısın çünkü izin veremezsin.

The cockroaches fall off.

Hamam böcekleri düşüyor. İşte

Well, that's it. Game over.

bu kadar. Oyun bitti. Bu

So you got to keep very still and get the cockroaches to stay on you.

yüzden çok hareketsiz kalmalı ve hamamböceklerinin üzerinizde kalmasını sağlamalısınız.

Okay.

Tamam aşkım.

Well, here's an idea now.

İşte şimdi bir fikir.

Now, I'll just give in as an idea now. Oh, okay.

Şimdi, şimdi sadece bir fikir olarak teslim olacağım. Tamam.

I want so to cost a costume of cockroaches for my son for a school show.

Bir okul şovu için oğlum için bir hamamböceği kostümü olmasını istiyorum.

Yeah, so that you don't have to train them.

Evet, böylece onları eğitmek zorunda kalmazsın.

You can just kill a lot of cockroaches so them on to a garment.

Bir giysiye giydirmek için bir sürü hamam böceği öldürebilirsin.

Okay, you know, your your.

Tamam, biliyorsun, senin. En

Your favourite trousers and shirt, and then they act.

sevdiğin pantolon ve gömlek ve sonra hareket ediyorlar.

Is this radiation shield.

Bu radyasyon kalkanı mı?

Do you have to put them down your underpants, though?

Yine de onları iç çamaşırına koymak zorunda mısın? İç çamaşırımda

I'm not sure if I want a large cockroach in my underwear.

büyük bir hamam böceği istediğimden emin değilim .

Depends whether you want to, you know, have a baby or not.

Bebek sahibi olmak isteyip istemediğinize bağlı.

What? Well, because you need protection for you.

Ne? Çünkü senin için korunmaya ihtiyacın var.

Yeah, yeah.

Evet evet. Ben

I was seed.

tohumdum.

I thought that was a great joke coming up there. No,

Oraya gelmenin harika bir şaka olduğunu düşündüm. Hayır,

nothing, I guess.

hiçbir şey, sanırım.

You mean you wouldn't need a very large cockroach? No.

Çok büyük bir hamamböceğine ihtiyacınız olmayacağını mı söylüyorsunuz? Hayır.

To to cover that part of your body?

Vücudunun o kısmını örtmek için mi?

No What was the joke then?

Hayır O zaman şaka neydi?

No. Well, I don't know what the joke was, but I thought you would come up with one.

Hayır. Şey, şakanın ne olduğunu bilmiyorum ama senin bir şaka yapacağını düşündüm.

Well, I just did.

Az önce yaptım.

You did not. Yes, that's it.

Yapmadın. Evet, bu o.

Uh, she has nits.

Uh, sirkeleri var.

Trump says put yourself into the fridge.

Trump kendini buzdolabına koy diyor.

Uh, someone's been. Yes, I know what you've been.

Birisi oldu. Evet, ne olduğunu biliyorum.

You've been watching Indiana Jones.

Indiana Jones'u izliyorsunuz.

That's why you've been watching the Indiana Jones movie, the

the latest one where they had the the stupid aliens.

Aptal uzaylıların olduğu son film olan Indiana Jones filmini bu yüzden izliyorsunuz.

Can you believe it.

Buna inanabiliyor musun.

Who would have thought that Indiana Jones

Indiana Jones'un

would end up having to fight aliens?

sonunda uzaylılarla savaşmak zorunda kalacağı kimin aklına gelirdi?

What a stupid idea.

Ne aptalca bir fikir.

It does sound pretty stupid. It was made.

Kulağa oldukça aptalca geliyor. Yapıldı.

It was a movie. It was an actual movie.

Bu bir filmdi. Gerçek bir filmdi.

Indiana Jones and the Crystal Skull.

Indiana Jones ve Kristal Kafatası.

They find an artefact that looks

suspiciously like an alien's head.

Şüpheli bir şekilde bir uzaylının kafasına benzeyen bir eser bulurlar.

And everyone knew straight away it was an alien.

Ve herkes onun bir uzaylı olduğunu hemen anladı.

It's an alien. And everyone.

Bu bir uzaylı. Ve herkes.

But in the movie, they go, Oh, what could it be?

Ama filmde diyorlar ki, Oh, bu ne olabilir?

What could this large, strange shaped skull be?

Bu büyük, garip şekilli kafatası ne olabilir?

And everyone was going, It's an alien.

Ve herkes gidiyordu, Bu bir uzaylı.

We can see it's an alien.

Onun bir uzaylı olduğunu görebiliriz.

It's aliens, isn't it?

Uzaylılar, değil mi?

And at the end they go, Oh, my goodness, oh no, it's aliens.

Ve sonunda, Aman Tanrım, oh hayır, bunlar uzaylılar.

But we already knew because we could tell that the Crystal Skull

Ama zaten biliyorduk çünkü Kristal Kafatası'nın

was shaped exactly like an alien.

şeklinin tam olarak bir uzaylı gibi olduğunu söyleyebiliyorduk.

This is Harrison Ford in this movie.

Bu, bu filmdeki Harrison Ford.

He is right. They're making a new one,

O haklı. Yenisini yapıyorlar değil

right?

Well, I think the new one, they actually dig up Indiana Jones.

mi?

Sanırım yenisi, aslında Indiana Jones'u kazıyorlar. Bazı cyborg hamamböcekleri yapmakla görevlendirilen William'a göre

He's he's actually one of the relics that they did get,

, o aslında elde ettikleri kalıntılardan biri

according to William assigned to some making cyborg cockroaches.

.

They are

so they can control them.

Onları kontrol edebilmeleri için öyleler.

So you got obviously some remote control and you of.

Yani belli ki biraz uzaktan kumandan var ve sen.

Yeah, well, that's it.

That's how to do it.

Evet, işte bu kadar.

Bu nasıl yapılır.

That's how to get them all to climb over you jeering.

Bu, alay ederek hepsinin üzerine tırmanmasını sağlamanın yolu.

Anyway, let's not talk about nuclear attack.

Her neyse, nükleer saldırıdan bahsetmeyelim.

They call them digital fox.

Onlara dijital tilki diyorlar.

Well, it sounds really mystical.

Kulağa gerçekten mistik geliyor.

Well, that's what they call them on the website I was looking at anyway.

Zaten baktığım web sitesinde onlara böyle diyorlardı .

Right. Okay,

Sağ. Tamam,

so what else are we talking about today?

bugün başka ne hakkında konuşuyoruz?

What do we talking about?

Ne hakkında konuşuyoruz?

We've talked about the insect.

Böcek hakkında konuştuk.

Yes, we have the talking now.

Evet, şimdi konuşuyoruz.

We don't want to eat them now.

Şimdi onları yemek istemiyoruz. Burada

We are talking about another thing here is another subject coming up now.

başka bir şeyden bahsediyoruz, şimdi başka bir konu geliyor.

Good one. I hope you're enjoying this.

İyi bir. Umarım bundan zevk alıyorsundur.

Any protests, Steve?

İtiraz var mı, Steve?

Everyone. Everyone is getting angry.

Herkes. Herkes sinirleniyor.

Everyone Everyone, Steve is getting angry.

Herkes Herkes, Steve sinirleniyor.

I'm getting angry.

Kızmaya başlıyorum.

Cockroaches are getting angry. Cockroaches are not happy.

Hamamböcekleri sinirleniyor. Hamamböcekleri mutlu değil.

They're not happy.

Mutlu değiller.

Now, after they they've heard this, they'll they'll all be hiding away

Şimdi, bunu duyduktan sonra, hepsi saklanacak

because they might be they might be being used as clothing.

çünkü giysi olarak kullanılıyor olabilirler.

Protest is a great word.

Protesto harika bir kelime.

Sometimes people need

Bazen insanların bundan

to express their dissatisfaction

memnuniyetsizliklerini ifade etmeleri gerekir

with that, be a good way of describing you're just that is

, seni tarif etmenin iyi bir yolu olmalı, ben

that I was going I'm sure I'm having a stroke

gidiyordum, eminim felç geçiriyorum

your dissatisfaction so to protest is to vent one's dissatisfaction

senin memnuniyetsizliğin, bu yüzden protesto etmek kişinin memnuniyetsizliğini dışa vurmaktır

to protest is to show your anger and disagreement.

protesto etmek öfkeni ve anlaşmazlığını göster.

And quite often at the moment, there are many people protesting and we've had it here

Ve şu anda oldukça sık olarak, protesto eden birçok insan var ve çevreyle bağlantılı birçok protestoyu burada yaşadık,

many protests taking place connected to the environment,

maybe the treatment of animals, maybe for those who

belki hayvanlara yapılan muamele, belki

consuming animals in their diet, maybe they are eating meat.

diyetlerinde hayvanları tüketenler için, belki et yiyorlar.

And yesterday we had lots of protests taking place around the country where people were going

Ve dün ülkenin dört bir yanında insanların

into supermarkets and they were just pouring milk

süpermarketlere girdiği ve

everywhere on the floor in the supermarkets.

süpermarketlerin her yerine süt döktüğü çok sayıda protesto gerçekleştirdik.

And this has been going on for a while now.

Ve bu bir süredir devam ediyor.

So it is a form of

Yani bu,

now they normally describe this as direct action.

normalde bunu doğrudan eylem olarak tanımladıkları bir biçimdir.

So you are not just protesting.

Yani sadece protesto etmiyorsun.

You are actually doing something, doing something against the thing

Aslında bir şeyler yapıyorsun, protesto ettiğin şeye karşı bir şeyler yapıyorsun

that you are protesting about.

.

Yeah. Yes.

Evet. Evet.

There are always protests out there

Orada her zaman

for different things and it's, you know, a Democratic

farklı şeyler için protestolar olur ve bilirsiniz,

right that you are able to do this, although there have been laws

bunu yapabilmeniz Demokratik bir haktır, ancak bunu

to try and kerb that being introduced and in certain you know other countries,

engellemeye çalışan yasalar olsa da ve bazı ülkelerde diğer ülkeleri tanıyorsunuz,

they come down more harshly on protesters than others.

bunlar daha fazla düşüyor Protestoculara diğerlerinden daha sert.

We don't need to, you know, to actually specifically mention no

Biliyorsunuz,

particular events that have happened in the past

geçmişte

where, you know, protesters get killed.

protestocuların öldürüldüğü belirli olaylardan özellikle bahsetmemize gerek yok.

People don't get killed here

İnsanlar burada, Birleşik

in the UK, usually by protesting.

Krallık'ta genellikle protesto nedeniyle öldürülmez.

No. Well, we don't do anything to do well, we don't do anything now.

Hayır. İyi yapmak için hiçbir şey yapmıyoruz, şimdi de hiçbir şey yapmıyoruz.

They certainly do in other parts of the world.

Kesinlikle dünyanın başka yerlerinde de yapıyorlar.

Over the past few years, the way protesters in this country,

Son birkaç yılda, bu ülkedeki, Birleşik Krallık'taki protestoculara

in the UK are treated when they protest is much different.

protesto ettiklerinde çok daha farklı davranıldı.

So I remember there were protests in the 1970s

1970'lerde

when people were going on strike, coal miners.

insanlar, kömür madencileri greve gittiğinde protestolar olduğunu hatırlıyorum.

And if you look on YouTube in search for coal miner

Ve 1970'lerde kömür madencisi protestocuları aramak için YouTube'a bakarsanız

protesters, 1970s, you will see

,

some of the harshest treatment of protesters.

protestoculara yönelik en sert muamelelerden bazılarını görürsünüz.

The police would chase them.

Polis onları kovalayacaktı.

They would beat them with their sticks and they would spray water on them.

Sopalarıyla döverler, üzerlerine su püskürtürlerdi.

And violence would normally be part of of that situation.

Ve şiddet normalde bu durumun bir parçası olacaktır.

So in the past in this country, we would deal

Yani geçmişte bu ülkede

with protesters quite harshly, violently.

protestocularla oldukça sert ve şiddetli bir şekilde ilgilenirdik.

But over the years, everything has some off.

Ancak yıllar geçtikçe, her şeyin bir kısmı vardır.

And so now if you are in a supermarket

Ve şimdi bir süpermarkette bir

protesting by damaging someone else's property,

başkasının malına zarar vererek protesto yapıyorsanız,

you will you will probably get a little tap on the shoulder and say,

muhtemelen omzunuza hafifçe vuracak ve "

excuse me, would you would you mind not destroying my supermarket?

afedersiniz, benim süpermarketimi mahvetmeseniz olur mu?" diyeceksiniz.

And that's it. That's all you can do.

Ve bu kadar. Yapabileceğin tek şey bu.

You can't do anything else.

Başka bir şey yapamazsın.

If you do anything else, you will end up in trouble.

Başka bir şey yaparsan, başın belaya girer.

Yes, that's a problem. Litigation.

Evet, bu bir problem. Dava.

So if if police were to restrain

Yani eğer polis, başka bir kişiye karşı olmadığı sürece,

somebody who's taking this direct, direct action,

bu doğrudan, doğrudan eylemde bulunan birini zapt ederse

as long as it's not against another person, then I think the police would intervene.

, o zaman polisin müdahale edeceğini düşünüyorum.

But, you know, they've come under a lot of criticism.

Ama biliyorsunuz, çok eleştiri aldılar.

They've been sued.

Onlara dava açıldı.

The police are going a very difficult job now because they've got to be very careful

Polis şimdi çok zor bir iş yapıyor çünkü

not to be seen as too heavy handed, heavy handed, i.e.

çok sert, eli ağır olarak görülmemek için çok dikkatli olmalılar, yani

they are.

öyleler.

Well, they're handling things brutally. Yes.

İşleri acımasızca ele alıyorlar. Evet.

They're using brutality and violence towards the people

protesting or the people that they feel are in the wrong.

Protesto eden insanlara veya haksız olduğunu düşündükleri insanlara karşı gaddarlık ve şiddet uyguluyorlar.

But here now, maybe here, a lot of people are saying that they've gone too far the other way,

Ama şimdi burada, belki burada, pek çok insan diğer yoldan çok ileri gittiklerini söylüyor,

where now you can do anything and people will just stand back and allow you to do it.

artık her şeyi yapabilirsin ve insanlar geri çekilip senin bunu yapmana izin verecek.

This is actually happening also the United States,

Bu aslında Amerika Birleşik Devletleri'nde de oluyor,

where a lot of police reforms over the years

yıllar boyunca pek çok polis reformu

have made the enforcement of the law

yasanın uygulanmasını

much harder, that there are there are moments where people are now walking into supermarkets

çok daha zorlaştırdı, öyle anlar var ki insanlar artık süpermarketlere girip her

and just looting the place, just taking what they want and then walking out.

yeri yağmalıyor, sadece aldıkları şeyi alıyorlar. istiyorlar ve sonra dışarı çıkıyorlar.

And no one can do anything about it.

Ve kimse bu konuda bir şey yapamaz.

So it has almost become like that also in certain

Yani Amerika Birleşik Devletleri'nin bazı bölgelerinde de neredeyse bu hale geldi

parts of the United States as well.

.

So I suppose protesting is something that

Bu yüzden sanırım protesto etmek,

a person feels that they have the right to do.

kişinin yapmaya hakkı olduğunu düşündüğü bir şey.

And I suppose you can always think of one thing,

Ve sanırım her zaman bir şey düşünebilirsiniz,

at least one thing that you would like to protest about.

en azından protesto etmek isteyeceğiniz bir şey.

Maybe you don't want to pay tax anymore,

Belki artık vergi vermek istemiyorsunuz,

maybe you

belki

want to go into the street and scream and shout.

sokağa çıkıp bağırıp çağırmak istiyorsunuz.

I don't want to pay the tax anymore.

Artık vergi ödemek istemiyorum.

I don't have enough money to get by and survive on.

Geçinmek ve hayatta kalmak için yeterli param yok.

So there are many things, maybe laws, certain laws

Yani bir çok şey var, belki kanunlar, bazı kanunlar

that are brought into place, they are brought forward and you object to them.

getiriliyor, öne sürülüyor ve siz bunlara itiraz ediyorsunuz.

But at the moment we have a lot of environmentalists and animal

Ancak şu anda çeşitli şekillerde protesto eden birçok çevreci ve hayvan

rights groups protesting in various ways.

hakları grubumuz var.

A couple of days ago, there was two young girls.

Birkaç gün önce iki genç kız vardı.

They threw tins of tomato soup over one of the most expensive

paintings ever produced by Van Gough.

Van Gough'un şimdiye kadar yaptığı en pahalı tablolardan birinin üzerine konserve domates çorbası attılar.

It was it Van Gogh?

Van Gogh muydu?

It could be. It could be either. We don't know.

Olabilir. Ya olabilir. Bilmiyoruz.

It could be.

Olabilir.

So they threw the tomato soup over it and then they glued themselves to the wall.

Bunun üzerine domates çorbasını üstüne attılar ve kendilerini duvara yapıştırdılar.

Oh, I didn't see the gluing. Yes, they glued themselves.

Oh, yapıştırmayı görmedim. Evet, kendilerini yapıştırdılar.

I would have. Now, this is what I would have done.

Olurdum. Şimdi, ben de böyle yapardım.

I would have left them there.

Onları orada bırakırdım.

Just leave them there.

Onları orada bırak.

So if someone is gluing themselves to something, Steve, just leave them there

Yani biri kendini bir şeye yapıştırıyorsa Steve, onları orada bırak

and see how long it takes before they think, Oh, hang on a second.

ve bir bak, Ah, bir saniye bekle.

Oh, well, first of all, I'm a bit hungry

Öncelikle, biraz açım

and I need a wee wee and a puppy.

ve bir çiş ve bir köpek yavrusuna ihtiyacım var.

And I stuck myself to the wall

Ve kendimi duvara yapıştırdım

and see how long it takes for them to say, Oh, excuse me, excuse me.

ve Ah, afedersiniz, afedersiniz demeleri ne kadar sürdüğünü gördüm .

I think I may have made a mistake here because I glued to the wall

Sanırım burada bir hata yapmış olabilirim çünkü duvara yapıştırdım

and now I need to eat some food.

ve şimdi biraz yemek yemem gerekiyor.

And either way, we need to poop at this protest.

Ve her iki durumda da, bu protestoya kaka yapmalıyız.

Second, delirious in Paris right now?

İkincisi, şu anda Paris'te çılgın mı?

Oh, thousands, hundreds of thousands of people protesting

Oh, binlerce, yüzbinlerce insan

from nations greater a public square.

daha büyük bir halk meydanını protesto ediyor.

And a few people are asking, what are they protesting against?

Ve birkaç kişi soruyor, neyi protesto ediyorlar?

Do you know, Louis, are you protesting as well?

Biliyor musun Louis, sen de protesto ediyor musun?

Can I just say, are you one of the protesters?

Protestoculardan biri olduğunuzu söyleyebilir miyim?

I think there's always a protest

Bence Fransa'da, Paris'te her zaman bir protesto

or a demonstration taking place in France, in Paris.

ya da gösteri oluyor.

That is that is probably true.

Bu muhtemelen doğrudur.

I think I think it's hard now to know which group it is.

Sanırım artık hangi grup olduğunu bilmek zor.

Who is it? This week? Is that the yellow vests?

Kim o? Bu hafta? Şu sarı yelekliler mi?

The blue vests, the pink vests

Mavi yelekler mi, pembe yelekler mi

or the orange vests with yellow dots?

yoksa sarı noktalı turuncu yelekler mi?

Are you protesting Levis?

Levis'i mi protesto ediyorsunuz?

Have you ever protested?

Hiç protesto ettin mi?

Is it has anyone who is watching today, have you ever protested something, something you believed in?

Bugün izleyen var mı, hiç bir şeyi , inandığın bir şeyi protesto ettin mi?

Maybe.

Belki.

And if you have, please tell us.

Ve varsa, lütfen bize bildirin.

You know, we won't be judging.

Biliyorsun, yargılamayacağız.

You know, we just want to know, what was it like?

Bilirsin, sadece bilmek istiyoruz, nasıldı?

Did you get up by the police? Did you get arrested? Yes.

Polis tarafından mı kalktın? Tutuklandın mı? Evet.

Have we ever protested?

Hiç protesto ettik mi?

I don't think we have. Well, I suppose we be.

Bence yok. Sanırım öyleyiz.

We've been on marches. Pride marches.

Yürüyüşlerde bulunduk. Onur yürüyüşleri.

Yes, there there are.

There are often pride marches that take place.

Evet var.

Sık sık gerçekleşen onur yürüyüşleri vardır.

But that was going back many years ago, in the early 1990s,

Ancak bu, yıllar öncesine, 1990'ların başlarına,

when the World for US was a very different place indeed.

ABD için Dünya'nın gerçekten çok farklı bir yer olduğu zamana gidiyordu .

Very different.

Çok farklı.

In fact, it was different for many people and much better and much easier now.

Aslında, birçok insan için farklıydı ve şimdi çok daha iyi ve çok daha kolaydı.

But I suppose we have in a way, but I suppose in a way

Ama sanırım bir şekilde anladık, ama sanırım bir şekilde

protesting is often seen now as being

protestolar artık

something that might be almost anti-social so.

neredeyse anti-sosyal olabilecek bir şey olarak görülüyor.

There are people blocking the roads, so the traffic has to stop.

Yolları kapatan insanlar var, bu yüzden trafik durmak zorunda.

There are people now going into supermarkets and they are pouring the milk

İnsanlar şimdi süpermarketlere giriyor ve

all over the floor as a protest and that's

bir protesto olarak sütü her yere döküyorlar ve

what happened yesterday across the UK.

dün İngiltere'de olan da buydu.

So I suppose direct action is very different

Bu yüzden, doğrudan eylemin,

from just marching through the street with with your

tabelalarınızın

your signs saying down with

with that sort of thing, less of that.

bu tür şeylerle aşağı, bundan daha az olduğunu söyleyerek caddede yürümekten çok farklı olduğunu düşünüyorum.

We don't want any more of that.

Bundan fazlasını istemiyoruz.

Maybe, maybe what we need is a protest outside YouTube headquarters

Belki, belki ihtiyacımız olan şey, Bay Duncan'ın kanalı için YouTube genel merkezinin önünde bir protestodur,

for Mr.

Duncan's channel so that you get more viewers and are protesting

böylece daha fazla izleyici kazanırsınız ve

against the algorithms, the unfairness of the algorithm.

algoritmaları, algoritmanın adaletsizliğini protesto etmiş olursunuz.

The last time someone went to YouTube headquarters to protest it did not end well.

En son birisi protesto etmek için YouTube genel merkezine gittiğinde sonu pek iyi olmamıştı.

That is true.

Bu doğru. Protestolarını duyurmak için

They did go to extreme lengths to make their protest known.

aşırı çaba sarf ettiler .

Yeah, let's just put it that way.

Evet, sadece bu şekilde koyalım.

I wouldn't encourage anyone to do that.

Kimseyi bunu yapmaya teşvik etmem.

No, we are not.

Biz değiliz.

Let me retract.

Geri çekeyim.

Yes, I'd say that we are definitely not

Evet, kesinlikle

trying to get people to protest anywhere.

insanları herhangi bir yerde protesto etmeye zorlamadığımızı söyleyebilirim.

I can't say anything.

Hiçbir şey söyleyemem.

Please don't do it.

Lütfen yapma.

Distances.

Please just stay at home, make a cup of tea and watch.

Mesafeler.

Lütfen evde kalın, bir fincan çay yapın ve izleyin.

As Christina protested many years ago in a peaceful protest

Christina'nın yıllar önce barışçıl bir protestoda

against what Farty says, We are protesting here

Farty'nin söylediği şeye karşı protesto ettiği gibi, Burada,

in Morocco against the cost of living that's going to increase probably

Fas'ta muhtemelen

energy costs, food bills, inflation going up.

enerji maliyetlerini, gıda faturalarını ve yükselen enflasyonu artıracak olan yaşam pahalılığını protesto ediyoruz.

The rich are getting richer, the poorer getting poorer.

Zengin daha zengin, fakir daha fakir oluyor.

And that's when you end up having riots, isn't it, when you get civil unrest?

Ve işte o zaman isyan çıkar, değil mi, sivil huzursuzluk çıktığında?

Yeah.

Evet.

Well, maybe a large group of people feel badly treated. Yes.

Pekala, belki büyük bir grup insan kötü muamele gördüğünü hissediyordur. Evet.

So that is I think that's the most common reason why anyone protests, because you wouldn't normally do it.

Bence bu, birinin protesto etmesinin en yaygın nedeni , çünkü normalde bunu yapmazsınız.

You wouldn't it?

Değil mi?

If you were having a bad day at work, you wouldn't go into the streets and start protesting over that.

İş yerinde kötü bir gün geçiriyor olsaydınız, sokaklara çıkıp bunu protesto etmeye başlamazdınız.

But if maybe you feel as if your civil liberties or maybe the way you were

Ama belki sivil özgürlüklerinizin veya belki de eski halinizin

has become too harsh, maybe you will.

çok sertleştiğini hissediyorsanız, belki de yapacaksınız.

So we could probably name one place at the moment in Iran.

Yani muhtemelen şu anda İran'da bir yerin adını verebiliriz .

So Iran at the moment, many protests taking place

Yani İran'da şu anda çeşitli nedenlerle birçok protesto düzenleniyor

for various reasons and many people unhappy

ve birçok insan da

with the government also I think in there as well.

orada hükümetten memnun değil diye düşünüyorum.

There is again another way in which the cost of living

Yine bir başka yol daha var ki, hayat pahalılığı

and certain groups of, people are now being pushed aside.

ve belirli insan grupları artık bir kenara itiliyor.

So I think in that situation it's it's quite complex.

Bence bu durumda oldukça karmaşık.

People have had enough.

İnsanlar bıktı.

And when people, you know, in countries like Iran,

Ve insanlar, bilirsiniz, İran gibi ülkelerde

it's very dangerous to protest

protesto yapmak çok tehlikelidir

because, you know, you'll end up dead, which a lot of people have.

çünkü bilirsiniz, sonunda ölürsünüz, ki bu pek çok insanda var.

That's it. Well, the freedom.

Bu kadar. Peki, özgürlük.

So to protest, which I suppose is a good thing to mention quickly, the freedom to do it.

Bu yüzden protesto etmek, ki sanırım hızlıca bahsetmek iyi bir şey , bunu yapma özgürlüğü.

So and

Dolayısıyla,

if you are willing

to lay your life down to protest against something,

bir şeyi protesto etmek için hayatınızı ortaya koymaya hazırsanız,

then you must really strongly believe in it.

o zaman ona gerçekten güçlü bir şekilde inanmalısınız.

Cause I've had protests protests in Iran before, but they've never really come to anything.

Çünkü daha önce İran'da protestolar yaşadım ama hiçbir zaman bir sonuca varmadılar.

But I seem to be a bit more sustained, a bit more serious this time.

Ama bu sefer biraz daha dayanıklı, biraz daha ciddi görünüyorum.

Yeah, I mean, we know why, but yes, the one I was going to mention is here

Evet, demek istediğim, nedenini biliyoruz, ama evet, benim bahsedeceğim şey

in the UK many years ago, the equal rights for women to, to allow them to vote.

yıllar önce burada, Birleşik Krallık'ta, kadınların oy kullanmalarına izin vermek için eşit haklara sahip olmaları.

And there actually women who were dying, literally dying.

Ve aslında ölmekte olan, kelimenin tam anlamıyla ölmekte olan kadınlar var.

But there is one famous event where the the lady who was protesting,

Ama ünlü bir olay var, protesto eden hanımefendi bir yarış sırasında

she threw herself in front of the Queen's horse

kendini Kraliçe'nin atının önüne attı

during a race and she died. Yes.

ve öldü. Evet.

And that brought all of that to the attention of the government

Ve bu, tüm bunları

and the media at that time.

o dönemde hükümetin ve medyanın dikkatine getirdi.

And it did eventually create changes

Ve sonunda

which allowed women to have rights and have the vote.

kadınların haklara ve oy hakkına sahip olmasına izin veren değişiklikler yarattı.

So sometimes drastic action is carried out, which is what's happening at the moment

Bu yüzden bazen şiddetli eylemler gerçekleştiriliyor, şu anda

with the protesters who were going into the supermarkets and pouring the milk everywhere.

süpermarketlere giren ve her yere süt döken protestocularda olan da bu. Paha biçilmez bir şeyin üzerine

I'm not sure if I agree with throwing tomato soup over a priceless

domates çorbası atmaya katılıyor muyum emin değilim,

I'm not sure if that achieves sympathy

bunun sempati uyandırıp uyandırmayacağından

or maybe just more people ignoring them.

veya belki de onları görmezden gelen daha fazla insan olduğundan emin değilim.

Yes, they're just trying to

Evet, sadece

get attention to their cause, which is basically disgust.

kendi amaçlarına dikkat çekmeye çalışıyorlar ki bu temelde tiksinti.

They don't like people eating animals.

Hayvanları yiyen insanlardan hoşlanmazlar.

But yeah, we don't go into the one that comes with that.

Ama evet, bununla birlikte gelene girmiyoruz. Bir

Another one, of course, is is during the Vietnam War in the United States,

diğeri, elbette, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Vietnam Savaşı sırasında,

a lot of terrible things happened during that time, not in Vietnam.

o sırada Vietnam'da değil, pek çok korkunç şey oldu .

Things were really bad there, but also in

Orada işler gerçekten kötüydü, ama aynı zamanda Amerika

the United States, the way protesters were treated as well.

Birleşik Devletleri'nde de protestoculara davranış şekli. Bu

So it was very heavy handed and people were killed

yüzden çok ağırdı ve Vietnam Savaşı'nı protesto ettiklerinde insanlar öldürüldü

and accused of being communist when they protested against the Vietnam War.

ve komünist olmakla suçlandı .

Lewis says, I protested against the war in Iraq,

Lewis, Irak'taki savaşı protesto ettiğimi söylüyor,

which, as we know and as Lewis mentioned,

ki bu, bildiğimiz ve Lewis'in de bahsettiği gibi,

was a war based on lies.

yalanlara dayalı bir savaştı.

They murdered hundreds of thousands of people.

Yüzbinlerce insanı katlettiler.

Based on lies? Yes, they did.

yalanlara dayalı mı? Evet yaptılar.

They did.

Onlar yaptı.

Well, yeah.

İyi evet.

And we've got.

Ve elimizde.

Well, allegedly.

İddiaya göre.

Yes, that's exactly.

Evet, tam olarak bu.

We just we just choose our words carefully.

Sadece kelimelerimizi dikkatlice seçiyoruz.

Steve, I'm just notes.

Steve, ben sadece notlarım.

Never said that.

Bunu asla söylemedim.

Lewis said it, not as we said it.

Lewis söyledi, bizim söylediğimiz gibi değil.

We are just here as a conduit.

Biz sadece kanal olarak buradayız.

That's it.

We're just repeating what Lewis said.

Bu kadar.

Sadece Lewis'in söylediklerini tekrarlıyoruz.

That's it. Lewis Mendez, who lives in Paris.

Bu kadar. Paris'te yaşayan Lewis Mendez.

Yeah, yeah.

Evet evet.

But yes, if he feels strongly about something,

Ama evet, bir şey hakkında güçlü hisleri varsa,

then you protest or protest against you for that.

o zaman bunun için sizi protesto eder veya protesto edersiniz.

So in other words, you can use demonstrate, you protest,

Yani başka bir deyişle, gösteriyi kullanabilirsiniz, protesto edebilirsiniz ,

you demonstrate, you show your dissatisfaction

gösteri yapabilirsiniz, memnuniyetsizliğinizi

by going out or by like taking some sort of action.

dışarı çıkarak veya bir tür eylemde bulunarak gösterebilirsiniz.

But I think the most common form of protest is marching normally with banners.

Ama bence en yaygın protesto şekli pankartlarla normal yürüyüş yapmak.

Or maybe you will meet in a certain area or a certain place.

Ya da belki belli bir bölgede ya da belli bir yerde buluşursunuz.

Then you will.

O zaman yapacaksın. Ya

You will vent or you will show your dissatisfaction.

hava atacaksın ya da memnuniyetsizliğini göstereceksin.

This is what I mean.

This is the argument that Putin is making at the moment.

Demek istediğim bu.

Putin'in şu anda öne sürdüğü argüman bu.

Now, I'm not you know, I'm just siding one way or the other here.

Şimdi, ben senin tarafında değilim, sadece burada öyle ya da böyle taraf tutuyorum.

But, you know, it is he is pointing out the hypocrisy of Western countries

Ama, bilirsiniz,

who invade other countries like the Iran war that Lewis was protesting against

Lewis'in

Iraq, Iraq, Syria, and end up killing

Irak, Irak, Suriye'yi protesto ettiği İran savaşı gibi diğer ülkeleri işgal eden ve sonunda

hundreds, thousands of innocent people is often

yüzlerce, binlerce masum insanı öldüren Batılı ülkelerin ikiyüzlülüğüne işaret ediyor.

the you know, the it's not the necessarily military targets that are just targeted.

, sadece hedeflenen mutlaka askeri hedefler değildir.

It's often the often the civilian populations

Çoğu zaman

that suffer all wars lead to collateral damage, things

tüm savaşlardan zarar gören sivil nüfus, tali hasara yol açar,

that are not the target, but they still become effective, although quite often

hedef olmayan şeyler, ancak yine de etkili olurlar, ancak çoğu zaman

they're deliberately targeted, which I mean, what's happening anyway is.

kasıtlı olarak hedef alınırlar, yani, zaten olan şey budur.

Yes, well, we're not here to say what is what.

Evet, neyin ne olduğunu söylemek için burada değiliz.

We're here to moderate.

Ilımlı olmak için buradayız.

We are the conduit.

Biz kanalız.

We can give our opinions, not the judge and jury,

Biz fikirlerimizi verebiliriz, hakim ve jüri değil

but it interesting.

I always find these things interesting anyway, when you when you see

ama ilginç.

Zaten ben bunları hep ilginç buluyorum,

people taking action and how these things actually come to be,

insanların harekete geçtiğini gördüğünüzde ve bunların gerçekte nasıl olduğunu,

how do come to be

nasıl

what they are, how do people arrange it nowadays?

bu hale geldiğini, günümüzde insanlar bunu nasıl ayarlıyor?

Certainly when people are going to a certain place to protest,

Elbette insanlar protesto için belli bir yere gittiklerinde,

there must be something that the authorities can see

yetkililerin görebileceği

or they can sense that things are happening.

veya bir şeyler olduğunu hissedebilecekleri bir şeyler olmalı.

Maybe a large group of people are meeting somewhere.

Belki büyük bir grup insan bir yerde buluşuyor.

But of course nowadays in London you can't protest, you can't.

Ama elbette bugünlerde Londra'da protesto edemezsin, edemezsin.

It is illegal.

Yasadışı.

It's recently become law where any form of protest

Son zamanlarda, herhangi bir protesto biçiminin

can be stopped by the police any form.

polis tarafından herhangi bir biçimde durdurulabileceği yasa haline geldi.

So if I if I upset someone in the street because I'm unhappy with something,

Yani, bir şeyden memnun olmadığım için sokakta birini üzersem,

I could be dragged away and detained.

sürüklenip gözaltına alınabilirim.

So this is actually just change.

Yani bu aslında sadece değişiklik.

This is a law that's just been introduced.

Bu yeni çıkmış bir kanundur.

So now you need lots of permission,

Yani şimdi çok sayıda izne,

various types of permission, and you have to make sure

çeşitli izin türlerine ihtiyacınız var ve

that that thing will be controlled, that protest will be controlled. But

o şeyin kontrol edileceğinden, protestonun kontrol edileceğinden emin olmalısınız.

and this has happened

recently, and a lot of people are not happy about that, you know.

Ama bu

son zamanlarda oldu ve pek çok insan bundan memnun değil, biliyorsun.

So Lewis is saying that he's against all wars.

Yani Lewis tüm savaşlara karşı olduğunu söylüyor.

And, of course, you know, nobody wants a war.

Ve tabii ki kimse savaş istemez.

I think we all are.

Bence hepimiz öyleyiz.

But unfortunately, it's the it's

Ama ne yazık ki işin

the psychopaths that get into charge of.

sorumlusu psikopatlardır.

Okay, I'm so glad that you're tempering your thoughts.

Tamam, düşüncelerini yumuşatmana çok sevindim.

Yeah.

Qualities in psychopaths

Evet.

that get into power, you know, in

different parts of the world that then decide they want to do something

Dünyanın farklı yerlerinde iktidara gelen, sonra bir şeyler yapmak istediklerine karar veren

and then they rile up their populations

ve sonra

to and lie to them in order to get them.

onları elde etmek için nüfuslarını onlara kışkırtıp onlara yalan söyleyen psikopatların nitelikleri.

I mean, this is what religion used to do, isn't it?

Demek istediğim, dinin yaptığı da buydu, değil mi?

Yeah, some might say it still does, but that's it. Yes.

Evet, bazıları hala öyle diyebilir, ama o kadar. Evet.

You know, religion is used to control people. Yeah.

Biliyorsunuz, din insanları kontrol etmek için kullanılıyor. Evet.

Because some lunatic in charge wants some extra land.

Çünkü sorumlu delinin biri fazladan arazi istiyor.

And so this is Steve saying these things, by the way.

Ve bu arada Steve bunları söylüyor.

So could you please address your fat was to Mr.

Bu yüzden, lütfen şişmanlığınızı Bay Steve'e söyler misiniz?

Steve. Oh, I'm not on about

Oh,

particular religions.

belirli dinler hakkında değilim.

I'm just saying generally I'm talking generally.

Genel olarak söylüyorum genel konuşuyorum.

Okay. Generally, Mr.

Tamam aşkım. Genel olarak Bay

Duncan said that that's what happens.

Duncan, olanın bu olduğunu söylerdi.

Somebody gets into power

Birisi iktidara gelir

and then they're psychopaths and then they want something

ve sonra psikopat olurlar ve sonra

like somebody else's land or somebody has got more gold

başka birinin toprağı gibi bir şey isterler veya birinin daha fazla altını

or oil or crops or something and they want that.

veya petrolü veya mahsulü veya başka bir şeyi vardır ve bunu isterler.

So they then manipulate the population into

Böylece halkı

going to war, getting killed.

savaşa gitmeleri, öldürülmeleri için manipüle ediyorlar.

So you can get that particular bit of land back like the British to do.

Böylece İngilizlerin yaptığı gibi o belirli toprak parçasını geri alabilirsiniz .

Yeah, well, I'm just saying general talking generally I'm talking.

Evet, şey, sadece genel konuşuyorum, genel olarak konuşuyorum diyorum.

This is what happens. I'm not gonna argue with you.

Olan bu. Seninle tartışmayacağım. Demek

It's I mean, nobody wants just ordinary people don't want more.

istediğim, kimse istemez sadece sıradan insanlar daha fazlasını istemez.

It's only the idiots in charge, Steve, you know that you got to know went in the sentence.

Sorumlu sadece aptallar, Steve, cümleye girdiğini bilmen gerektiğini biliyorsun.

So that's my solution to for world peace.

Demek dünya barışı için benim çözümüm bu.

Well, I didn't have I don't let psychopaths get in charge of government

Pekala, psikopatların hükümetin başına geçmesine izin vermedim

either realise that most countries around the world are run

ya da dünyadaki çoğu ülkenin

by someone who has some sort of narcissism.

bir tür narsisizm sahibi biri tarafından yönetildiğini anlamalarına izin vermedim.

Well, that's what I'm saying.

Ben de bunu söylüyorum.

Any country, it should be like some world law that you tested

Herhangi bir ülke,

for these narcissistic

bu narsist

tendencies and you're not allowed to get into power.

eğilimleri test ettiğiniz ve iktidara gelmenize izin verilmeyen bir dünya kanunu gibi olmalıdır.

That doesn't sound like democracy to, though.

Yine de kulağa demokrasi gibi gelmiyor.

Well, it is democracy.

Peki, demokrasidir.

But you can't you don't want somebody in power who is a lunatic do here.

Ama deli olan iktidardaki birinin burada yapmasını istemezsin.

Okay.

Tamam aşkım.

That would solve all the world's problems.

Bu, dünyanın bütün sorunlarını çözerdi.

So if you you've got democracy right now, you can vote.

Yani şu anda demokrasiniz varsa, oy kullanabilirsiniz.

They can't vote. You can't.

Oy kullanamazlar. Yapamazsın.

The prerequisite is that all the candidates

Ön koşul,

you test all psychologists to test them all.

tüm psikologları test ettiğiniz tüm adayların hepsini test etmenizdir.

And you, you and you, you psychopaths, you can't

Ve siz, siz ve siz, psikopatlar,

you can't say I might I might want a psychopath.

bir psikopat isteyebileceğimi söyleyemezsiniz.

Have you down because they're going to do bad thing.

Kötü bir şey yapacakları için seni yere sererler.

No, but a lot of people do like psychopaths being in charge.

Hayır, ama birçok insan işin başında psikopatların olmasını sever.

They like to be told what to do.

Ne yapacaklarının söylenmesinden hoşlanırlar.

Yeah.

Yeah, that's the problem, that people like to be led some times. Yes.

Evet.

Evet, sorun bu, insanlar bazen yönetilmekten hoşlanır. Evet.

People don't want to think for themselves.

İnsanlar kendileri için düşünmek istemiyorlar.

They want people to tell them what to do. Exactly.

İnsanların onlara ne yapacaklarını söylemelerini istiyorlar. Kesinlikle.

And that's but you know.

Ve bu sadece biliyorsun.

But it should be somebody like an overlord, maybe an alien

Ama tüm bu psikopatların iktidara gelmesini engelleyebilecek kişi, bir derebeyi, belki de bir uzaylı gibi biri olmalıdır

who can prevent all these psychopaths going into into power. Yes.

. Evet.

I think I need to show you the word democracy in the dictionary, because it is

Sanırım size sözlükte demokrasi kelimesini göstermem gerekiyor, çünkü

I'm not against Steve Duncan.

ben Steve Duncan'a karşı değilim.

I'm against psychopaths getting into power. Yes.

Psikopatların iktidara gelmesine karşıyım. Evet.

Some might say that that is one in the same, unfortunately.

Bazıları maalesef bunun aynı şey olduğunu söyleyebilir .

I don't think so.

Öyle düşünmüyorum.

Totally different anyway.

Zaten tamamen farklı.

Are we are we just going to carry on arguing about this stupid point

forever to protest, just

Protesto etmek için, sırf

to go against the will of the government,

hükümetin iradesine,

maybe some rules that you are

belki de sizin memnun olmadığınız bazı kurallara karşı gelmek için bu aptal noktayı sonsuza kadar tartışmaya devam mı edeceğiz?

not happy with.

Perhaps I'm going to protest against Mr.

Belki de Bay

Duncan interrupting me on streams.

Duncan'ın yayınlarda sözümü kesmesine karşı çıkacağım.

I'm not interrupting you. I'm just joking.

Seni rahatsız etmiyorum. Ben sadece şaka yapıyorum.

Sometimes I have to just put the brakes on and let you just slow down slightly because you go

Bazen sadece frene basmam ve biraz yavaşlamanıza izin vermem gerekiyor çünkü

from here's my opinion to I'm now

buradan benim fikrime gidiyorsunuz ve şimdi

slightly insane, but this is what people are agreeing with me. Yes.

biraz deliyim, ama insanlar benimle aynı fikirde. Evet.

I didn't say it's the trouble with psychopaths, charismatic.

Psikopatların sorunu, karizmatikler demedim.

They have charisma.

Karizmaları var.

People see, this is this is what's annoying me at the moment, Mr.

İnsanlar bakın, şu anda beni rahatsız eden bu, Bay

Duncan, we an opposition leader who's in the Labour Party

Duncan, biz İşçi Partisi'nde olan bir muhalefet lideriyiz

and what do you people I keep hearing this all the time on the news

ve siz insanlar ne yapıyorsunuz bunu haberlerde sürekli duyuyorum,

when people think about him taking over from the Conservatives.

insanlar onun görevi devralacağını düşündüklerinde. muhafazakarlar

What's his name? Can't remember his name now.

Onun adı ne? Şimdi adını hatırlayamıyorum.

Well, you're talking about it.

Peki, bundan bahsediyorsun.

I never I just I can't remember his name or ask the Labour leader Keir Starmer.

Asla adını hatırlayamıyorum ya da İşçi Partisi lideri Keir Starmer'a soramıyorum.

Okay.

Tamam aşkım.

And people say, oh, we don't want him in charge.

Ve insanlar diyor ki, onun sorumlu olmasını istemiyoruz.

He's boring.

O sıkıcı.

That's what they keep saying.

Söylemeye devam ettikleri şey bu.

Oh he's boring.

O sıkıcı.

Okay, well I'd rather have someone who's boring but competent at the job

Pekala, sıkıcı ama işinde becerikli birini tercih ederim, karizması olan

then some psychopathic lunatic with charisma who's rubbish at the job.

psikopat bir kaçığın yerine, işinde bir çöplük.

I don't understand how that's a criticism of somebody,

Bu nasıl birisine yönelik bir eleştiri anlamıyorum,

you know, if he's boring or maybe he's very thoughtful

bilirsiniz, eğer o sıkıcıysa veya belki çok düşünceliyse

and knows what he's doing and competent at the job and he's not worried about his image.

ve ne yaptığını biliyorsa ve işinde yetkinse ve imajı hakkında endişelenmiyorsa.

He's thinking about what is the what's the best thing for the country.

Ülke için en iyisinin ne olduğunu düşünüyor.

Yes, I bring back boring in politics. Say

Evet, siyasette sıkıcılığı geri getiriyorum.

people shouldn't just vote for somebody.

İnsanların birine oy vermemesi gerektiğini söyleyin.

It's why people voted for Johnson, wasn't it? Yes.

İnsanlar bu yüzden Johnson'a oy verdi, değil mi? Evet.

Oh, he's first.

Ah, o birinci.

He's a great lord.

O büyük bir lord.

I have to the live stream off if you don't.

Eğer yapmazsan canlı yayını kapatmak zorundayım.

But that is what people voted for.

Ama insanlar buna oy verdi.

A lot of people always great, always a laugh is a mad Steve, but he was rubbish.

Pek çok insan her zaman harika, her zaman gülen bir deli Steve, ama o bir çöptü.

This is not what people have tuned in for since they have.

İnsanların sahip olduklarından beri ayarladıkları şey bu değil .

If they have, his thought is a bit of a nutter.

Varsa, düşüncesi biraz kaçıktır.

Ferguson nutter.

Ferguson delisi.

I just think you kind of are competent people.

Ben sadece sizin yetkin insanlar olduğunuzu düşünüyorum.

Yes, he's in charge.

Evet, sorumlu. O

You can realise that voting.

oylamanın farkına varabilirsiniz.

You do understand what voting is, don't you?

Oy vermenin ne olduğunu anlıyorsun, değil mi?

You vote for the most popular person.

En popüler kişiye oy verirsiniz.

But yeah, you vote for the person you want in charge.

Ama evet, sorumlu olmasını istediğiniz kişiye oy verirsiniz.

But you know it. It isn't what you're doing.

Ama biliyorsun. Yaptığın şey bu değil.

Popularity is what people vote for.

Popülerlik, insanların oy verdiği şeydir.

They're voting for the most popular person.

En popüler kişiye oy veriyorlar.

When there's a talent show and someone votes for that.

Bir yetenek yarışması olduğunda ve birisi buna oy verdiğinde.

Yes, I'm on about anything.

Evet, her konuda yanayım.

Any form of voting is voting for the voters, don't you? Yes.

Oylamanın herhangi bir şekli, seçmenler için oy kullanmaktır, değil mi? Evet.

Well, that's the problem.

Sorun bu.

People first people impose Midsomer Politics and they are popular and that's the wrong thing.

İnsanlar önce insanlar Midsomer Politikalarını empoze ediyor ve onlar popüler ve bu yanlış bir şey. Oy

You should be voting.

vermelisin. Bir politikacıya oy verirken

You shouldn't be looking at those qualities in a person when you're voting

bir insandaki bu niteliklere bakmamalısınız, bu

for a politician, you're going to be thinking about, well, how could they be good at the job?

işte nasıl iyi olabilirler diye düşüneceksiniz.

And fortunately and unfortunately, people are swayed by it is.

Ve neyse ki ve ne yazık ki, insanlar bundan etkileniyor.

Yes, but it's never been like that.

Evet, ama hiç böyle olmamıştı.

I'm just saying. I'm just making a point.

Ben sadece söylüyorum. Sadece bir noktaya değiniyorum. O kişiye

That's what you should be voting for is that person because they say no.

oy vermen gereken şey, çünkü hayır diyorlar.

Oh, is he a laugh? So charismatic.

Oh, o bir gülüş mü? Çok karizmatik.

All right, calm down.

Pekala, sakin ol.

I protests Mr. Tear gas.

Bay Biber gazını protesto ediyorum. Aman

It's like say, oh, my goodness.

tanrım demek gibi.

So you say something, but no one can can play the counterargument.

Yani bir şey söylüyorsun ama kimse karşı iddiayı oynayamıyor.

No, but J.F.

Hayır, ama J.F.

Kennedy was was one of the most corrupt and crooked people ever.

Kennedy gelmiş geçmiş en yozlaşmış ve dolandırıcı insanlardan biriydi.

And yet he's he's still regarded

Ve yine de o,

as is this God and angel.

bu Tanrı ve melek olarak kabul ediliyor.

And yet he was he was not a particularly nice person.

Ve yine de o, özellikle iyi bir insan değildi.

He was having affairs.

İlişkileri vardı.

He had some some disability that he hid

Sakladığı bazı engelleri vardı

and well, to be honest, he wasn't it wasn't a particularly nice person.

ve dürüst olmak gerekirse pek iyi bir insan değildi.

He did a bad idea about a Third World War.

Üçüncü Dünya Savaşı hakkında kötü bir fikir ortaya attı.

But that. Yes.

Ama bu. Evet.

Well, I'm not saying he didn't at no point did I say he didn't.

Yapmadı demiyorum, hiçbir noktada yapmadığını söylemedim.

Yeah.

Your point is pointless if it's not.

Evet. Değilse

amacın anlamsız.

It's not what I'm saying.

Benim söylediğim bu değil.

My only point is if you're voting for a politician, you want someone who's competent.

Benim tek düşüncem, eğer bir politikacıya oy veriyorsanız, yetkin birini istersiniz.

The job. Yes.

İş. Evet.

And this is the problem. You hear people.

ve sorun bu. İnsanları duyuyorsun.

It isn't the problem.

Sorun bu değil.

It's just the way things are.

Her şey böyle.

I know it's the way things are, but it shouldn't be.

İşlerin böyle olduğunu biliyorum ama böyle olmamalı.

You shouldn't be voting for somebody because they've got charisma,

Birine karizması olduğu için oy vermemelisiniz,

should be voting for them because they're good at the job.

işinde iyi olduğu için ona oy vermelisiniz. Sence

You think they'd be competent? You know what? Their background? Yes.

yetenekli olacaklar mı? Biliyor musun? Geçmişleri mi? Evet.

If you've got a chancellor in charge of the money, you want somebody who's

Paradan sorumlu bir şansölyeniz varsa,

who's who's studied that and they know what you're doing.

bunu araştırmış ve ne yaptığınızı bilen birini istersiniz.

Anyone there still are you still there?

Hala orada olan var mı?

Yeah. Yes. Well, so you were teaching.

Evet. Evet. Demek öğretiyordun.

I don't know what's going on over here.

Burada neler olduğunu bilmiyorum.

I know what this is what you talked about protesting.

Protesto etmekten bahsettiğin şeyin ne olduğunu biliyorum.

That's what I'm doing. Yes. Protests.

Ben de öyle yapıyorum. Evet. Protestolar.

So that's to do with what has nothing to do with

Protestolarla hiçbir ilgisi olmayan şey bu

protests. What

. Ne

politics is always been crooked, corrupt and sinister.

siyaset hep çarpık, bozuk ve uğursuz olmuştur.

It always has and it always will.

Her zaman olmuştur ve her zaman olacaktır.

There you go.

İşte gidiyorsun. Başa

Deal with it.

çıkmak.

Next subject, Mr. Duncan.

Sıradaki konu, Bay Duncan.

And it's all right.

Ve sorun değil.

Well,

yes, we still talking about protests I don't know what it is.

Evet, hala protestolardan bahsediyoruz, ne olduğunu bilmiyorum.

You're in control.

Kontrol sizde.

You're the boss. You're in charge.

Patron sensin. Sorumlu sensin.

Okay, just making my point, that's all.

Tamam, sadece anlatmak istediğimi söylüyorum, hepsi bu.

Are still watching. Yes. Yeah, sorry.

Hala izliyorlar. Evet. Evet üzgünüm.

YouTube. YouTube.

Youtube. Youtube. Herhangi

If just in case anyone's accidentally watching this on YouTube

birinin yanlışlıkla bunu YouTube'da izlemesi

or they are from YouTube that sorry this is this, is not what we normally do.

veya YouTube'dan olması ihtimaline karşı özür dilerim, bu böyle, normalde yaptığımız şey değil.

It is it's what we do.

Yaptığımız şey bu.

That's why you said the other night, we've got to stop arguing so that people watch watching.

Bu yüzden geçen gece dedin ki, tartışmayı bırakmalıyız ki insanlar izlesin.

I didn't say that that that was not what I said.

Söylediğimin bu olmadığını söylemedim.

I said what YouTube likes, which is not the same as what you just said.

YouTube'un sevdiği şeyleri söyledim, bu senin az önce söylediğinle aynı değil.

What YouTube likes is people arguing

YouTube'un sevdiği şey, insanların

and bringing up controversial subjects that then gets other people

tartışmalı konuları tartışıp gündeme getirmesi, ardından diğer insanların

leaving comments and arguing the opposite, which then gets views.

yorum bırakmasına ve aksini tartışmasına ve ardından görüntüleme almasına neden oluyor.

And that's the way YouTube works nowadays.

Ve YouTube'un günümüzde çalışma şekli budur.

It's all about argument and violence and aggression

Her şey tartışma, şiddet, saldırganlık

and disagreement and polarising groups.

, anlaşmazlık ve kutuplaşan gruplarla ilgili.

So they all fight amongst each other.

Yani hepsi kendi aralarında savaşırlar.

They fight, and then they all go to the video and leave their comments.

Kavga ediyorlar ve sonra hepsi videoya gidip yorumlarını bırakıyorlar.

And then you get thousands of people doing it.

Ve sonra bunu binlerce kişiye yaptırırsın.

And then suddenly the video gets thousands of views and millions of views, and that's how you do it.

Ve sonra aniden video binlerce ve milyonlarca kez izleniyor ve bunu böyle yapıyorsunuz.

So maybe this will happen today, but we're not trying to do that either.

Yani belki bu bugün olur, ama onu da yapmaya çalışmıyoruz.

Not trying to do. I don't want to do that view.

Yapmaya çalışmıyorum. Bu görüşü yapmak istemiyorum.

Maybe we'll go viral, Mr.

Belki viral oluruz, Bay

Duncan.

Duncan.

We'll never get you.

Seni asla alamayacağız.

You are so naive. I'm just talking, Mr.

çok safsın Sadece konuşuyorum, Bay

Trump. Just talking.

Trump. Sadece konuşuyorum.

Never, ever going to go viral unless we go and protect them against.

Gidip onlara karşı korumazsak asla ama asla viral olmayacak.

Yeah.

Think residents, which we believe are very unfair. Yeah.

Evet.

Çok haksız olduğuna inandığımız sakinleri düşünün. Evet.

Okay, Steve, we've talked about before on this very channel.

Pekala Steve, daha önce bu kanalda bundan bahsetmiştik.

Well, we've talked about this.

Peki, bunun hakkında konuştuk.

There are millions of people around the world talking about this and it makes no difference.

Dünyada bundan bahseden milyonlarca insan var ve bu hiç fark etmiyor.

Sorry, but it doesn't.

Üzgünüm ama olmuyor.

Now, you still going to protests, haven't you?

Şimdi, hala protestolara gidiyorsun, değil mi?

Because if you do it enough, eventually things change.

Çünkü yeterince yaparsan, sonunda işler değişir.

Well, I'm talking about YouTube now.

Şimdi YouTube'dan bahsediyorum. Az

I'm not on about other protests you just mentioned YouTube.

önce YouTube'dan bahsettiğiniz diğer protestolara katılmıyorum.

It doesn't make any difference whether like a dictatorship,

Diktatörlük gibi fark etmez,

it doesn't make any difference a dictatorship.

diktatörlük fark etmez.

You can't change it.

değiştiremezsin

Yes. Okay.

Evet. Tamam aşkım.

You've just said that if I want to use that as well.

Bunu da kullanmak istersem az önce söyledin.

Yeah. Anyway.

Evet. Her neyse.

All right, Mr. Duncan. Reset. Reset.

Pekala, Bay Duncan. Sıfırla. Sıfırla.

Pressed the reset button.

Sıfırlama düğmesine basıldı.

Okay.

What I wish I could go back in time.

Tamam aşkım.

Keşke zamanda geriye gidebilseydim.

About 32 years.

Yaklaşık 32 yıl.

Keep comments coming in.

Yorumları gelmeye devam edin.

We love to read your comments.

Yorumlarınızı okumayı seviyoruz.

The more the better.

Ne kadar çok, o kadar iyi.

Did you like the dinner today?

Bugünkü yemeği beğendin mi? Az

Didn't did anyone did anyone understand what just happened?

önce ne olduğunu kimse anlamadı mı?

Because I might have to watch it later.

Çünkü daha sonra izlemem gerekebilir.

I would.

İsterim.

Well, watch it. Watch it later.

Peki, izle. Daha sonra izle.

Well, yeah.

All right, move on, Mrs. Duncan.

İyi evet.

Pekala, devam edin Bayan Duncan.

Why, if asked, asks her husband.

Neden sorulursa kocasına sorar.

Did you like the dinner today?

Bugünkü yemeği beğendin mi?

Husband replies. Really, Shirley?

Koca cevap verir. Gerçekten mi?

Why always trying to pick a fight.

Neden her zaman bir kavga çıkarmaya çalışıyorsun? Bunu

I know that's a joke for you to ask, but I don't quite get it.

sormanın şaka olduğunu biliyorum ama tam olarak anlamadım.

Uh, well, because she's saying something that he's

Uh, şey, çünkü o, onun

clearly not going to agree on.

kesinlikle aynı fikirde olmayacağı bir şey söylüyor.

How was the meal?

Yemek nasıldı?

Obviously, her cooking is terrible and she's raised a subject that is going to cause conflict.

Açıkçası, yemek pişirmesi berbat ve çatışmaya neden olacak bir konuyu gündeme getirdi.

So he can't possibly say, I didn't like it because that what he wants to say,

Yani, "Hoşuma gitmedi" diyemez çünkü söylemek istediği şey,

he didn't like I said, I mean, you can say it, which will then cause an argument. Yes.

benim söylememden hoşlanmadı, yani, söyleyebilirsin, bu da bir tartışmaya neden olur. Evet.

Yeah. Yeah.

Evet. Evet.

So in other words. Yeah, it's really so.

Yani başka bir deyişle. Evet, gerçekten öyle. İşte

There it is. There's the joke

burada. Artık

how to dismantle

and take apart a joke that is no lost so it is no longer funny.

komik olmaması için kaybolmayan bir şakanın nasıl sökülüp parçalanacağına dair bir şaka var.

Gave the jokes coming v testimony fun, laughter, hilarity. Yes.

V tanıklığı gelen şakaları eğlence, kahkaha, neşe verdi. Evet.

And you got something you want to put up on the screen, Mr.

Ekrana koymak istediğiniz bir şey mi var Bay

Daniels?

Daniels?

I have.

Sahibim.

I've got something I want to take down from the screen.

Ekrandan indirmek istediğim bir şey var.

Can you guess what it is now?

Şimdi ne olduğunu tahmin edebilir misin?

Hurry up then. Mr. Duncan, do you want me to eat a banana?

O zaman acele et. Bay Duncan, muz yememi ister misiniz?

The rest of my banana?

Muzumun geri kalanı?

Put something in your mouth.

Ağzına bir şey koy.

Do you want me to eat the rest of my banana? Yes.

Muzumun geri kalanını yememi ister misin? Evet.

Not talk for a while. Yes. Eat it.

Bir süre konuşma. Evet. Ye bunu.

By the way, I am back on Wednesday and the good news is I'm here as well.

Bu arada Çarşamba günü geri döndüm ve iyi haber şu ki ben de buradayım.

Yeah, you got to just say you are definitely not here on Wednesday

Evet, çarşamba günü

or possibly ever again.

veya muhtemelen bir daha kesinlikle burada olmayacağınızı söylemelisiniz.

Hard and easy.

Zor ve kolay.

Are you a hard man?

Sert bir adam mısın?

Hard time. Hard.

Zor zaman. Zor.

Okay. This

Tamam aşkım. Bu bir

was a reference to something.

şeye göndermeydi.

Yes. It just means that you are a tough person.

Evet. Sadece sert bir insan olduğun anlamına gelir.

Yeah.

Evet.

Hard and an easy.

Zor ve kolay.

All right. Harder, easy words and phrases.

Elbette. Daha zor, daha kolay kelimeler ve ifadeler.

I get it. Yes. Yes.

Anladım. Evet. Evet.

So I'm not referring to phrases and words that are hard

Bu yüzden, söylemesi zor veya kolay olan ifadelerden ve sözcüklerden bahsetmiyorum

or easy to say, but actual things

, ancak

connected to hard as a word and easy as a word.

sözcük kadar zor ve sözcük kadar kolay olan gerçek şeyler.

Somebody just said, my pen keeps changing colour.

Az önce biri dedi ki, kalemim sürekli renk değiştiriyor.

I've just realised it's because I'm holding up a green pen.

Bunun yeşil bir kalem tuttuğum için olduğunu şimdi fark ettim.

I don't know what's wrong with you at the moment, you know, I'm not.

Şu anda senin neyin var bilmiyorum, biliyorsun, değilim.

I'm just, you know.

Ben sadece, bilirsin.

So you're so fidgety on your green screen, you see?

Demek yeşil ekranda çok kıpır kıpırsın, anlıyor musun?

It's all going away.

Hepsi gidiyor.

So I hold a non-game pen and then it won't have any effects.

Bu yüzden oyun dışı bir kalem tutuyorum ve o zaman herhangi bir etkisi olmayacak.

Again, I've just solved that problem easily.

Yine, bu sorunu kolayca çözdüm.

I just. Anyway, just throw it away.

Ben sadece. Her neyse, sadece at onu.

A I solved it myself. Just throw it away.

A Kendim çözdüm. Sadece at onu.

Thank you for that, Olga.

Bunun için teşekkürler Olga.

We don't want a technical surprise. This

Teknik bir sürpriz istemiyoruz. Bu

well, things that make people think what is going on and Mr.

kuyu, insanları düşündüren şeyler neler oluyor ve Bay

Jenkins livestream today why is that pen changing colour.

Jenkins bugün canlı yayında o kalem neden renk değiştiriyor.

It's distracting me.

Dikkatimi dağıtıyor.

That's the least of our worries today. Yes.

Bu, bugün endişelerimizin en küçüğü. Evet.

It's more about what's going on with Mr. Steve.

Daha çok Bay Steve'in başına gelenlerle ilgili.

She says this a very direct question.

Bunun çok doğrudan bir soru olduğunu söylüyor.

Duchess, how old are you?

Düşes, kaç yaşındasın?

How old am I?

Kaç yaşındayım?

I'd say, you know, I mean, yes.

Bilirsin, yani, evet derdim.

What can answer the question?

sorusuna ne cevap verebilir?

What's wrong with you?

Senin derdin ne?

I'm talking now.

şimdi konuşuyorum On

You've aged ten years. In the last 5 minutes?

yıl yaşlandın. Son 5 dakikada mı?

No, I'm 57.

Hayır, 57 yaşındayım.

Does that answer your question?

Bu, sorunuzu yanıtlıyor mu?

Is that better?

Bu daha iyi mi?

Do you feel do you feel better now?

Şimdi daha iyi hissediyor musun?

You know that I'm 57 years old and Mr.

57 yaşında olduğumu ve Bay

Stevens, 61.

Stevens'ın 61 yaşında olduğunu biliyorsun.

Don't forget, I'll get to say six.

Unutma, altı diyeceğim.

He doesn't look. It's because you get upset.

Bakmıyor. Üzüldüğün içindir.

Oh, you don't look 57. I couldn't care less anymore.

Oh, 57 yaşında görünmüyorsun. Artık umrumda değil.

You know what I care less when I when I wake up in the morning, I get out of bed

Sabah uyandığımda yataktan kalkıp

and I take my my t shirt and my shorts off.

tişörtümü ve şortumu çıkardığım zaman neleri daha az önemsiyorum bilirsin.

I look down

Aşağıya bakıyorum

and I just think,

ve sadece düşünüyorum,

Oh, well, it's over.

Oh, şey, bitti. Ben

I might as well just enjoy myself.

de keyfimi yerine getirebilirim.

I'm not sure what you are referring to is everything.

Bahsettiğiniz şeyin her şey olduğundan emin değilim.

Everything that I look down upon when I look down in the morning, I just

Sabah aşağı baktığımda baktığım her şey,

go, Well, you need to do more exercise.

sadece, Daha fazla egzersiz yapmalısın.

It doesn't matter.

Önemli değil.

I don't care.

umurumda değil

I don't care anymore. I'm just going to enjoy myself.

artık umurumda değil Sadece keyfime bakacağım.

I'm going to have the occasional walk to keep fit.

Formda kalmak için ara sıra yürüyüş yapacağım.

But I'm going to not not say we don't eat chocolate ever again and have fun

Ama bir daha asla çikolata yemeyelim ve

I am.

eğlenelim demeyeceğim.

Well, I don't want to be left with that with an unknown,

Pekala, tekerlekli sandalyede dolaşmak zorunda olduğum, tanımadığım,

a sick person that I've got to wheel around in a wheelchair because.

hasta bir insanla bununla baş başa kalmak istemiyorum çünkü.

You've let yourself go become unfit.

Kendini uygun olmayan biri haline getirdin.

You won't have to worry about that because I will be using my little electronic mobile buggy.

Bunun için endişelenmenize gerek kalmayacak çünkü ben küçük elektronik mobil arabamı kullanacağım.

I well, forgot about you getting one of those.

Şey, onlardan birini aldığını unutmuşum.

You say, I can't wait.

Bekleyemem diyorsun.

I keep seeing all these elderly people in much Wenlock going around the streets on their little rascals.

Wenlock'taki tüm bu yaşlı insanların küçük serserileriyle sokaklarda dolaştığını görmeye devam ediyorum.

I think this is a little odd.

Bence bu biraz tuhaf. öyle

It isn't.

değil

Mr. Duncan is looking forward to the day when he can go in a wheelchair.

Bay Duncan tekerlekli sandalyeye binebileceği günü iple çekiyor .

Yeah, well, not a wheelchair.

Evet, tekerlekli sandalye değil.

That's a different thing.

Bu farklı bir şey.

But you do know the difference to the wheelchair and the mobility scooter.

Ama tekerlekli sandalye ile hareketli scooter arasındaki farkı biliyorsunuz.

But nevertheless, they're both bad signs

Ama yine de, her ikisi de

saying your health is on the decline, a wheelchair, you have to push yourself.

sağlığınızın kötüye gittiğini söyleyen kötü işaretler, tekerlekli sandalye, kendinizi zorlamanız gerekiyor.

Well, that well, that would be quite good because you keep fit.

O kadar iyi, çünkü formda kalıyorsun.

Yes. You get a nice strong upper body.

Evet. Güzel, güçlü bir üst vücut elde edersiniz.

I don't one of those.

Ben onlardan biri değilim.

I want an electric mobility scooter so I can go around much wenlock and terrorise everyone.

Bir elektrikli hareketli scooter istiyorum, böylece çok fazla wenlock dolaşabilir ve herkesi korkutabilirim.

My future is mapped out and it doesn't look good.

Geleceğim planlandı ve iyi görünmüyor.

I can't wait to do it. It's weird, isn't it? It is.

Bunu yapmak için sabırsızlanıyorum. Bu garip, değil mi? Bu. Yaşlı insanları ve Wenlock'u gördüğümde sık

It is a strange thing that I think about quite often

sık düşündüğüm garip bir şey Ve onlar

when I see elderly people and much Wenlock And they're going around

the streets on those little scooters and I can see myself on on

o küçük scooterlarla sokaklarda dolaşıyorlar ve

creating havoc

wherever I go and there is nothing anyone can do about it.

nereye gidersem gideyim kendimi ortalığı kasıp kavururken görebiliyorum ve kimsenin yapabileceği bir şey yok bu konuda.

This is going

Bu

not to protest.

protesto etmeyecek.

I'm not surprised.

Şaşırmadım.

Are you going because you're protesting against the direction that this live stream has taken

Gidiyorsun çünkü bu canlı yayının

now Lewis is going, but he had watched the rest of the livestream later.

şu anda aldığı yönü protesto ediyorsun, Lewis gidiyor ama canlı yayının geri kalanını daha sonra izlemişti.

Thank you very much for that.

Bunun için çok teşekkür ederim.

Don't forget, by the way, to

Bu arada,

like this live stream

canlı yayını beğenmeyi unutmayın

so that more people get to see this

ki

this fascinating live stream.

bu büyüleyici canlı yayını daha fazla kişi görsün.

And also, if you haven't subscribed, please subscribe it somewhere down there, isn't it, Mr.

Ayrıca, abone olmadıysanız, lütfen aşağıda bir yerde abone olun, değil mi Bay

Duncan?

They were rather subscribe button is the somebody sits down

Duncan?

Abone olma düğmesi, birinin

somewhere and click the little bell icon.

bir yere oturması ve küçük zil simgesini tıklamasıydı.

Yeah, otherwise you won't get notified of Mr.

Evet, yoksa Bay

Duncan this coming.

Duncan'ın gelişinden haberdar olmayacaksın.

Fascinating, riveting live stream.

Büyüleyici, sürükleyici canlı yayın.

Yes, I feel a hint of sarcasm there.

Evet, orada bir alaycılık seziyorum.

No, by the way, Steve, shut up a minute.

Hayır, bu arada Steve, kapa çeneni bir dakika.

Since, by the way, I could die over 40.

Bu arada, 40'ın üzerinde ölebilirim.

You got that?

Anladın mı?

I just can't care.

I just don't care.

Umurumda değil.

umurumda değil.

At English Addict, there is a new thing

English Addict'te artık YouTube'da Handles adında yeni bir şey var

now on YouTube called Handles,

and now we have a direct way of finding my lessons

ve artık derslerimi doğrudan bulmanın

and also contacting me here on YouTube at English.

ve ayrıca YouTube'da İngilizce olarak benimle buradan iletişime geçmenin bir yolunu bulduk.

Addict is all you need to know.

Bağımlılık, bilmeniz gereken tek şey.

That's all you need to know to find anything or to look at my videos or find my channel.

Herhangi bir şey bulmak veya videolarıma bakmak veya kanalımı bulmak için bilmeniz gereken tek şey bu.

It's much easier, it's faster and it's a brand new thing.

Çok daha kolay, daha hızlı ve yepyeni bir şey.

So what do you do with that?

Peki bununla ne yapıyorsun?

You take that in some way?

Bunu bir şekilde mi anladın?

Well, I've just literally said the things I've just said.

Şey, az önce söylediğim şeyleri tam anlamıyla söyledim.

I was listening. I was looking at the live stream.

Dinliyordum. Canlı yayına bakıyordum.

So some people could have been looking at the comments and not been listening.

Yani bazı insanlar yorumlara bakıp dinlememiş olabilir.

So I think you ought to repeat it.

O yüzden bence tekrarlamalısın. O anda dikkati

For those of us who were distracted

dağılan bizler için

in that moment, can I just say there are some changes coming soon to this show,

, bu şovda yakında bazı değişiklikler olacağını söyleyebilir miyim , bu

so you're not getting rid of me?

yüzden benden kurtulamayacaksınız?

I'm thinking, well,

Düşünüyorum da, lütfen

it's it's it's please,

,

please keep me on your live stream.

lütfen beni canlı yayınınızda tutun.

It's on my list. It's on my list.

Listemde var. Listemde var.

How can I make it up to you?

Bunu sana nasıl telafi edebilirim?

Yes. I'm thinking of going alone like Joe Rogan.

Evet. Joe Rogan gibi yalnız gitmeyi düşünüyorum.

So do Peter.

Peter da öyle.

Can you just type at English, Andy?

İngilizce yazabilir misin, Andy?

Yes, it's a handle anywhere literally is a thing that that, you

Evet, kelimenin tam anlamıyla,

know, you're not in the search bar on YouTube.

YouTube'daki arama çubuğunda olmadığınız bir şeydir.

Yes. Anywhere, even in even.

Evet. Her yerde, hatta.

Yes, even outside of YouTube.

Evet, YouTube dışında bile.

That's what I mean.

A search anywhere you can.

Demek istediğim bu.

Yapabileceğiniz her yerde bir arama yapın.

Google or something like that anywhere. Yeah. Good. Yes.

Google veya buna benzer herhangi bir yer. Evet. İyi. Evet.

So the word anywhere should should be enough

Bu yüzden herhangi bir yer kelimesi,

to tell you that it's anywhere you're is.

onun sizin olduğunuz herhangi bir yer olduğunu size söylemek için yeterli olmalıdır.

Hence the word anywhere.

Dolayısıyla her yerde kelime.

So. So, yes, from from Wednesday.

Bu yüzden. Yani, evet, Çarşamba'dan itibaren.

Going to go, Joe Rogan. I'm going that.

Gidiyorum, Joe Rogan. öyle gidiyorum

So I'm going to sit at a desk with a big neon

Bu yüzden, arkamda üzerinde adımın Bay Duncan yazdığı büyük bir neon tabela olan bir masada oturacağım

sign behind me with my name on that says Mr.

Duncan, and I'm going to call it the Mr.

ve buna Bay

Duncan experience.

Duncan deneyimi diyeceğim.

And every week I talk about controversial subjects, and I have a special guest in the studio,

Ve her hafta tartışmalı konulardan bahsediyorum ve stüdyoda özel bir konuğum var,

such as Elon Musk smoking marijuana, something like that, to get publicity.

örneğin Elon Musk tanıtım için marijuana içiyor, buna benzer bir şey. İşte bu

So that's that's it.

kadar. %100 gitmeliyim Joe Rogan

That's what I have to do now to get to get views on the

hakkında görüş almak için şimdi yapmam gereken şey bu

I've got to go 100% Joe Rogan and Mr.

ve Bay

Steve is thinking I have no idea who that person is.

Steve o kişinin kim olduğu hakkında hiçbir fikrim olmadığını düşünüyor.

I've heard of him.

Onu duydum.

Maybe I, maybe I could, you know, with my thespian skills,

Belki ben, belki ben, bilirsin, tiyatro becerilerimle,

maybe I could just dress up and sort of imitate that particular person.

belki sadece giyinip o kişiyi taklit edebilirim.

No. Uh, no.

Hayır.

Okay, Mike, I would rather you didn't.

Tamam, Mike, yapmamanı tercih ederim.

That's faith.

Bu inanç.

So that's it from Wednesday.

Çarşamba gününden bu kadar.

It's the Mr. Duncan experience.

Bay Duncan deneyimi.

English addict will still be the name of my channel, but it will be the Mr.

Kanalımın adı yine İngilizce bağımlısı olacak ama Bay

Duncan experience.

Duncan deneyimi olacak.

Every week, every Wednesday, I sit down with a panel of experts and guests Elon Musk.

Her hafta, her Çarşamba, uzmanlar ve misafirlerden oluşan bir panel Elon Musk ile oturuyorum.

Joe Biden will be one of my guests.

Joe Biden misafirlerimden biri olacak. Bir

The next chancellor, the next chancellor, Kwasi

sonraki şansölye, bir sonraki şansölye, Kwasi

Kwarteng, will be one of my first guests.

Kwarteng benim ilk misafirlerimden biri olacak.

And I will be asking him, What the hell were you thinking of, you silly man?

Ben de ona soracağım, Aklından ne geçiyordu, seni aptal adam?

Yes, thank you, Kano.

Evet, teşekkürler Kano.

Thank you for Mr. Duncan's compliment.

Bay Duncan'ın iltifatı için teşekkür ederim.

And He did like it.

Ve bundan hoşlandı.

So did the day before it did.

Ondan önceki gün de öyle.

I did like it, but to be honest, I don't care.

Sevdim ama dürüst olmak gerekirse umurumda değil.

I really don't care.

Gerçekten umrumda değil.

You know what I haven't seen for a long time?

Uzun zamandır neyi görmedim biliyor musun?

I haven't seen the back of me.

Arkamı görmedim.

Because you never look to you.

Çünkü sen sana hiç bakmıyorsun.

You never look at the back of, you know, not you.

Asla arkasına bakmıyorsun, biliyorsun, sen değil.

You're looking at the back of me.

Arkama bakıyorsun.

I know you as a joke. It was a joke, but.

Seni şaka gibi biliyorum. Şakaydı ama.

But I haven't seen the back of me for a long time to you what it looks like?

Ama arkamın nasıl göründüğünü uzun zamandır görmemiştim.

No, I don't want you to tell me because I don't trust you.

Hayır, bana söylemeni istemiyorum çünkü sana güvenmiyorum.

But it is. It is strange.

Ama bu. O garip.

So if you ever get the chance, you have to have a mirror in front of you.

Yani eğer bir şansınız olursa, önünüzde bir ayna olması gerekir.

But also you have to have a mirror behind you.

Ama arkanda da bir ayna olmalı.

And it's very hard to actually look at yourself from behind with a mirror.

Ve aslında bir ayna ile kendinize arkadan bakmak çok zor.

So I'm trying to find a way of doing that because I haven't looked at the back of me

Bu yüzden bunu yapmanın bir yolunu bulmaya çalışıyorum çünkü

for a long time, and by the back of me, I mean naked.

uzun süredir arkama bakmadım ve arkamdan çıplak demek istiyorum.

Because it's interesting, isn't it?

Çünkü ilginç, değil mi?

But the front, I'm so used to this.

Ama ön taraf, buna çok alışkınım.

Every morning I get out of bed and I, I look down and I go, Oh dear.

Her sabah yataktan kalkarım ve aşağı bakarım ve giderim, Ah canım.

But I'm hoping so this it there's something positive coming, Steve.

Ama umarım olumlu bir şeyler gelir, Steve.

I'm hoping that the

Umarım

back looks really good so the front won't matter anymore.

arka kısım gerçekten iyi görünür, böylece ön kısım artık önemli olmaz.

So what? I will.

Ne olmuş? Yapacağım.

Just in the morning, I will stand in front of two mirrors

Tam sabah, iki aynanın önünde durup

and look at the back, because that might still be very nice,

arkama bakacağım çünkü bu hala çok hoş olabilir

because when I was younger, I used to have a very sexy bum.

çünkü gençken çok seksi bir kalçam vardı.

So I'm hoping that my bum will still look lovely.

Bu yüzden popomun yine de güzel görünmesini umuyorum.

And that will be the thing that I will focus on

Ve

every day to make me, feel better about myself.

kendimi daha iyi hissetmem için her gün odaklanacağım şey bu olacak.

So my my self-esteem is better because the front now is just wrecked.

Bu yüzden kendime olan saygım daha iyi çünkü cephe şimdi mahvoldu.

It's destroyed.

Yok edildi.

It's like an old building.

Eski bir bina gibi.

It's been weathered and all the brickwork has fallen off

Yıpranmış ve tüm tuğlalar düşmüş

and some of the windows are falling should renovate.

ve bazı pencerelerin yenilenmesi gerekiyor.

Mr. Duncan, I didn't run for the back.

Bay Duncan, ben arkaya koşmadım.

I don't know. You see, so am I.

Bilmiyorum. Görüyorsun, ben de öyle.

I explore and have a look at the back next week I'll get some mirrors

Gelecek hafta araştırıp arkaya bir bakacağım Birkaç ayna alacağım

and I'll have a look and see if that looks all right.

ve bir bakıp iyi görünüp görünmediğine bakacağım.

And then that might be the thing that will just make me feel more confident.

Ve sonra kendimi daha güvende hissetmemi sağlayacak şey bu olabilir.

What happens.

Ne oluyor.

Mr. Duncan If you use that mirror and discover that

Bay Duncan Eğer o aynayı kullanır ve

you know your bottom has gone flat, well, this is it.

poponun düz olduğunu fark edersen, işte bu kadar.

It might look like two spots all over your back.

Sırtınızın her yerinde iki nokta gibi görünebilir.

It might look like two strings of bacon hanging. Exactly.

İki dizi pastırma asılı gibi görünebilir . Kesinlikle.

Because that's what happens to your bum as you get older.

Çünkü yaşlandıkça serseriye böyle olur .

It just hangs like like to pieces of bacon.

Pastırma parçaları gibi asılı duruyor.

So I don't know. But it's a risk I'm willing to take.

Yani bilmiyorum. Ama bu almaya hazır olduğum bir risk.

I'm willing to take that risk.

Bu riski almaya hazırım.

I don't know why you started this conversation. Mr..

Bu konuşmayı neden başlattığını bilmiyorum. Bay..

I didn't know it well.

İyi bilmiyordum.

I, well, I was just talking about age.

Ben, şey, sadece yaştan bahsediyordum.

Someone asked my age. Yes.

Biri yaşımı sordu. Evet.

And then I said, Oh, don't I don't care anymore because when I look down

Sonra dedim ki, Ah, artık umursamıyorum çünkü sabahları aşağı baktığımda

in the morning, I see just all of that and I just don't care anymore.

, bunların hepsini görüyorum ve artık umursamıyorum.

Thank you.

Teşekkür ederim.

But then I thought maybe I could cheer myself up

Ama sonra belki arkama bakarak kendimi neşelendirebilirim diye düşündüm

by looking at the back of me, because I haven't seen that for a long time.

çünkü bunu uzun zamandır görmemiştim.

Well, maybe you could show everybody else.

Belki diğer herkese gösterebilirsin.

No, I don't want to show anyone anything.

Hayır, kimseye bir şey göstermek istemiyorum.

No one is seeing any part of viewers.

Kimse izleyicilerin herhangi bir bölümünü görmüyor.

No one is seeing any part of my body.

Kimse vücudumun hiçbir yerini görmüyor.

By the way, Olga

Bu arada Olga,

says that if you don't like me on the live stream, she's going to protest.

canlı yayında beni beğenmezsen itiraz edeceğini söylüyor.

Oh, you. Where?

Ah sen. Nerede?

Where are you going to protest? Yes.

Nereye itiraz edeceksiniz? Evet.

Yes, where? That is a good part.

Evet nerede? Bu iyi bir bölüm.

Well, maybe on this livestream

Peki bu canlı yayında belki

by constantly saying let Mr.

sürekli Bay

C back on the live streams,

C canlı yayınlara dönsün diyerek

but maybe there might be people that don't want me on the livestreams.

ama belki beni canlı yayınlarda istemeyenler olabilir.

I don't know. Yes,

Bilmiyorum. Evet,

that might be a larger number than you think.

bu düşündüğünüzden daha büyük bir sayı olabilir.

Well, we'll have a vote.

Pekala, bir oylama yapacağız.

We'll tell you what.

Size ne söyleyeceğiz.

We'll do it the Democratic way.

Demokratik yoldan yapacağız.

One week we will have a poll, as it were.

Bir hafta olduğu gibi bir anket yapacağız. Oy

We will vote.

vereceğiz.

We will let people vote on whether Mr.

İnsanların Bay

Steve stays remote and says he wants both of us.

Steve'in uzak kalıp kalmayacağını ve ikimizi de istediğini söyleyip söylemeyeceği konusunda oy kullanmasına izin vereceğiz.

So that's good to know.

Bunu bilmek güzel.

That's I that's encouraging for me.

Benim için cesaret verici olan benim.

And please, we're only we're only just having fun,

Ve lütfen, biz sadece eğleniyoruz,

but we're not really arguing what we are.

ama gerçekten ne olduğumuzu tartışmıyoruz.

Actually, I know you want to speak to Lisa, right?

Aslında, Lisa ile konuşmak istediğini biliyorum, değil mi?

He's going to sulk for the rest.

Geri kalanı için somurtacak.

No, I'm not.

Hayır, değilim. Sana

I'm not going to tell you to be perfectly agreeable.

tamamen uyumlu olmanı söylemeyeceğim.

Sometimes when we finish our live streams,

Bazen canlı yayınımızı bitirdiğimizde

he goes upstairs and he sits in the corner of the room, sometimes with his hands folded.

yukarı çıkıp odanın bir köşesine oturuyor, bazen de elleri kavuşturulmuş.

Not together like this,

Böyle birlikte değil,

not today.

bugün değil.

But to say that led you to say that the livestream, if you've heard me.

Ama bunu söylemek, beni duyduysanız, canlı yayın olduğunu söylemenize neden oldu .

Oh, it is sometimes. It just happens sometimes.

Bazen öyledir. Sadece bazen olur.

But not today.

Ama bugün değil.

Not today. I'm chilled out.

Bugün değil. soğudum

I'm not working.

Çalışmıyorum.

And I've got to have something.

Ve bir şeye sahip olmalıyım.

I've got to start from Monday. Mr.

Pazartesiden başlamak zorundayım. Bay

Duncan is getting a new routine.

Duncan yeni bir rutine giriyor.

Yes, because if I don't get into a new routine and I did have a bit of a job interview on Friday, Mr.

Evet, çünkü yeni bir rutine girmezsem ve Cuma günü küçük bir iş görüşmem olduysa, Bay

Duncan, does your new routine include being not annoying all the time?

Duncan, yeni rutininiz her zaman can sıkıcı olmamayı içeriyor mu?

Don't talk about your job interview.

İş görüşmeniz hakkında konuşmayın.

We don't care about that.

Bunu umursamıyoruz.

You're not getting a job anyway.

Nasıl olsa iş bulamıyorsun.

Why would you why would you retire?

Neden emekli olursun? Yıllardır yaptığınız

Why would you finish the job that you've been doing for years and years and years?

işi neden bitiresiniz ki ?

And you've give you've given the best years of your life.

Ve sen hayatının en güzel yıllarını verdin.

I have.

Sahibim.

Why would you then want to take another job on

Öyleyse neden burada yaşamaya devam edebilmemiz için para için şimdi yaptığım şeyin aynısı olacak başka bir işe girmek isteyesiniz

which will just eventually become the same thing I do now for the money

so that we can carry on living here? Mr.

? Bay

Duncan In relative peacefulness.

Duncan Nispeten sakin.

Now I'm in shock.

Şimdi şoktayım.

But yes. Now, why does anyone work?

Ama evet. Şimdi, neden kimse çalışıyor?

You don't need me.

Bana ihtiyacın yok. Sen

You can sleep.

You can sleep in a town park while a bench at night and it's very peaceful.

uyuyabilirsin.

Geceleri bir bankta otururken bir şehir parkında uyuyabilirsiniz ve çok huzurludur.

You can sleep in your your electric buggy.

Elektrikli arabanızda uyuyabilirsiniz.

Yes. Couldn't you you just put a waterproof sheet over you. Yes.

Evet. Üstüne su geçirmez bir örtü koysan olmaz mıydı? Evet.

Tarpaulin.

Branda.

What can you get buggies for two.

İki kişilik arabaları ne alabilirsin?

I'm hoping not.

Umarım değildir.

No, they will.

Hayır, yapacaklar.

They will only be one passenger and that'll be me.

Onlar sadece bir yolcu olacak ve o da ben olacağım.

And where do I go? You don't go anywhere.

Ve nereye gideceğim? Hiçbir yere gitmiyorsun. Sen

You'll be.

olacaksın.

You'll be in your rocking chair at home.

Evde sallanan sandalyende olacaksın.

Then when are you contemplating getting this electric buggy?

O zaman bu elektrikli arabayı ne zaman almayı düşünüyorsun ?

What's the timescale?

Zaman ölçeği nedir?

Well, I was thinking 66, so I think.

66'yı düşünüyordum, öyle düşünüyorum.

I think I might work up to it.

Sanırım ona kadar çalışabilirim.

So I need to be in a certain state of disrepair.

Bu yüzden belirli bir bakıma muhtaç durumda olmam gerekiyor.

My body needs to at least appear to be unhealthy

En azından 60 yaşıma geldiğimde vücudumun sağlıksız görünmesi gerekiyor.

by the time I'm 60.

So I can, I can get myself one of these mobility scooters and go around much.

Böylece kendime bu mobilite scooterlarından birini alıp etrafta dolaşabilirim.

Wenlock It's people think I'm joking, but I'm not.

Wenlock İnsanlar şaka yaptığımı düşünüyor ama değilim. Kelimenin

I literally whenever I see a person

tam anlamıyla, ne zaman

on one of those little mobility scooters,

o küçük hareketli scooterlardan birinde bir insan görsem,

I think I want one of those I want to do that.

sanırım onlardan birini istiyorum, bunu yapmak istiyorum.

I don't want to walk around the streets all day going in and out of shops, my legs getting tired.

Bütün gün sokaklarda dükkanlara girip çıkmak, bacaklarım yorulmak istemiyorum.

I want to just drive around on the little machine.

Küçük makinede dolaşmak istiyorum.

Let's.

Haydi.

I'm now feeling stomach pain.

Şimdi mide ağrısı hissediyorum.

Oh, yeah.

Ah evet.

God dammit.

Allah kahretsin.

He says he's got an i.t problem and there is nothing.

BT sorunu olduğunu ve hiçbir şey olmadığını söylüyor.

Believe me, there is nothing on this earth that infuriates me

İnan bana, şarkı söylemekte zorlanırken beni bu kadar çileden çıkaran başka bir şey yok bu dünyada

more when he's having difficulty singing.

.

What does that mean?

Bu ne anlama gelir?

I can't sing into my account.

Hesabımda şarkı söyleyemem.

Signing, I think, is what I think it might be.

Bence imzalamak, olabileceğini düşündüğüm şey.

Sign the sign in. Yeah.

Giriş yapın. Evet.

So Maybe singing is the problem.

Belki de sorun şarkı söylemektir.

Maybe you're singing to your computer.

Belki de bilgisayarına şarkı söylüyorsundur.

I'll do it in an EDT,

Bunu bir EDT'de yapacağım,

so maybe instead you need to sign in with your keyboard.

bu yüzden belki bunun yerine klavyenizle oturum açmanız gerekir.

How would you spell that, Mr.

Bunu nasıl hecelersiniz, Bay

Duncan iji and o so the end in the jeep around the wrong way.

Duncan iji ve o yani cipin sonu yanlış yönde.

But I mean, I wasn't going to point that out.

Ama demek istediğim, bunu belirtmeyecektim.

Well, I am because I'm an English teacher.

Öyleyim çünkü ben bir İngilizce öğretmeniyim.

That's true. You can do it.

Bu doğru. Bunu yapabilirsin.

So yes, the two letters ran the wrong way.

Yani evet, iki harf yanlış yöne gitti.

Never mind.

Boş ver.

I feel Thomas Paine as you know,

Bildiğiniz gibi Thomas Paine'i hissediyorum,

what used to make me lose my temper more than anything else.

her şeyden çok öfkelenmeme neden olan şey .

Well, everything okay?

Her şey yolunda mı?

More than anything else? Than everything.

Her şeyden çok mu? Her şeyden.

I don't lose my temper at most things.

Çoğu şeyde kendimi kaybetmem.

But what would make me more infuriated than anything else?

Ama beni her şeyden daha çok ne çileden çıkarır ?

More angry or upset?

Daha çok kızgın mı üzgün mü?

I t issues. Yes.

Sorunlar. Evet.

Technology. Technology.

teknoloji. teknoloji.

You don't like it?

Beğenmedin mi?

Work systems not working.

Çalışma sistemleri çalışmıyor.

Too many complex tony passwords to put in.

Girmek için çok fazla karmaşık şifre var

And then if they don't tell you and you need to put the new password

you quoted changing them all if you forget the new lock you out of you. Yes.

. Evet.

Okay, Steve, you are making my argument. Not for you.

Tamam, Steve, benim tartışmamı yapıyorsun. Senin için değil.

Not working again. Exactly.

Tekrar çalışmıyor. Kesinlikle.

Because if you take on a new job, I can guarantee

Çünkü yeni bir işe başlarsan,

within two or three days they will send you

iki üç gün içinde sana bir

lots of different types of technology and you've got to use them in your new job.

sürü farklı teknoloji göndereceklerini ve yeni işinde onları kullanmak zorunda kalacağını garanti edebilirim.

And then you'll have to learn new systems

Ve sonra yeni sistemler öğrenmeniz gerekecek

and you'll have to use spreadsheets and then you have to send the information.

ve elektronik tabloları kullanmanız gerekecek ve ardından bilgileri göndermeniz gerekecek.

And sometimes the computer won't work and you'll go back to where you were before.

Ve bazen bilgisayar çalışmaz ve daha önce bulunduğunuz yere geri dönersiniz.

Do you want to do that now?

Bunu şimdi yapmak istiyor musun?

Is it Global Desk?

Küresel Masa mı? Bu

Is that your work system?

senin çalışma sistemin mi?

Is that a work system? Sounds like it is to me.

Bu bir çalışma sistemi mi? Bana öyle geliyor.

And of course it's sun.

Ve tabii ki güneş.

So there will. Nobody's working.

Yani olacak. Kimse çalışmıyor.

So Tomek won't be able to sort out this I.T.

Yani Tomek bu I.T.'yi çözemeyecek.

issue, but he probably wants to do something important for work.

ama muhtemelen iş için önemli bir şey yapmak istiyor .

And I can name your frustration I feel pain.

Ve hayal kırıklığınızın adını acı hissediyorum olarak koyabilirim.

I've been there many times.

Orada birçok kez bulundum.

All I can say is

Söyleyebileceğim tek şey,

iPads are more resilient than you think. Yes.

iPad'lerin düşündüğünüzden daha dayanıklı olduğu. Evet.

To impact to certain impacts. Yes.

Belirli etkilere etki etmek. Evet.

They what I love about iPads and you've probably noticed

iPad'lerde sevdiğim şey onlar ve muhtemelen fark etmişsinizdir,

this is is you can you can throw them like like Frisbees.

onları frizbi gibi fırlatabilirsiniz.

We have dents.

Çürüklerimiz var.

Shall we show this?

Bunu gösterelim mi? Kırmayı başaramadığım

I'm amazed over the years

yıllara hayret ediyorum

that I have not managed to break, I have literally held

, kelimenin tam anlamıyla

my work, laptop

işime, dizüstü bilgisayarıma

and iPad because we are both devices.

ve iPad'ime sahip oldum çünkü ikimiz de cihazız.

How was that?

And knowing that what so so get past the window that well

Nasıl oldu bu?

Ve bunun ne demek olduğunu bilerek pencereyi o kadar iyi geçtim

and I have literally hurled them at the wall

ve onları tam anlamıyla duvara fırlattım

and have taken plaster out of that wall.

ve o duvardan sıva çıkardım.

It wasn't a dinosaur, was it?

O bir dinozor değildi, değil mi?

It just flew past the window.

Sadece pencerenin önünden uçtu. Çok

It was huge, scared the life.

büyüktü, hayatı korkuttu.

Either way, I didn't see that.

Her iki durumda da, bunu görmedim.

We'll have to play it back in slow motion later.

Daha sonra ağır çekimde oynatmamız gerekecek.

So yes, maybe we can show

Yani evet, belki

the dents in the wall in my office upstairs.

üst kattaki ofisimde duvardaki ezikleri gösterebiliriz.

I think that when I lose my temper and literally hurl

Öfkelendiğimde ve

work devices at the wall, causing dents, but they don't break.

iş aletlerini kelimenin tam anlamıyla duvara fırlatıp eziklere neden olduğumda, ancak kırılmadıklarını düşünüyorum.

So the thing is, Steve can say that now.

Yani mesele şu ki, Steve bunu şimdi söyleyebilir.

You can say that now because I sent them back.

Bunu şimdi söyleyebilirsin çünkü onları geri gönderdim.

They can't sack you. Well, you don't work for them anymore.

Seni görevden alamazlar. Artık onlar için çalışmıyorsun.

You don't work the company.

Şirkette çalışmıyorsun.

Yeah, that's it. So has anybody. Yes,

Evet işte bu. Herhangi biri de öyle. Evet,

they are very robust, I've got to say.

çok sağlamlar, söylemeliyim.

My iPad when I sent it back, if you look down the the length of it,

iPad'imi geri gönderdiğimde, boyuna bakarsanız,

it was actually kinked, too, like that.

aslında o da bükülmüştü, öyle.

Because I can write that and you can't break them.

Çünkü ben onu yazabilirim ve sen onları kıramazsın.

Can't snap them in half. That's very good.

Onları ikiye bölemezsin. Çok iyi.

And I, you know, because of sheer frustration,

Ve ben, bilirsin, tamamen hayal kırıklığı yüzünden,

because when I lose my temper, I don't want to be nearby.

çünkü sinirlendiğimde yakınlarda olmak istemiyorum.

You don't want to be an i.t device.

Bir i.t cihazı olmak istemezsiniz.

When I lose my temper, he screams like a little girl.

Kendimi kaybettiğimde küçük bir kız çocuğu gibi bağırıyor.

Yes, but just to say, you know, if you want to take it out

Evet, ama sadece söylemek gerekirse, bilirsin,

on your iPad frustration,

iPad hayal kırıklığını gidermek istersen, daha

they can withstand more stress.

fazla strese dayanabilirler. Sence

You think?

?

I'm sure people that own iPads have already worked that out for themselves,

Eminim iPad'leri olan insanlar bunu zaten kendileri için halletmişlerdir,

because I'm sure the anyone who has an electronic device like an iPad, an iPhone

çünkü eminim ki iPad, iPhone

or a Samsung Galaxy Note

veya Samsung Galaxy Note

or any of the other ones, because there are so many available nowadays,

veya herhangi biri gibi bir elektronik cihaza sahip olan herkes, çünkü çok var Günümüzde birçoğu mevcut,

I'm sure we all know that they they are very strong and robust.

eminim hepimiz çok güçlü ve sağlam olduklarını biliyoruz.

Thank you. Rhubarb

Teşekkür ederim. Ravent

who? Rhubarb.

kim? Ravent.

Rhubarb. Hello, rhubarb.

Ravent. Merhaba ravent.

We have never seen rhubarb before. Never.

Ravent'i daha önce hiç görmemiştik. Asla.

Hello, Rhubarb.

Merhaba Ravent.

What a lovely name.

Ne güzel bir isim.

I already want to vote.

Ben zaten oy vermek istiyorum.

My vote is clear and firmly in favour of having Mr.

Benim oyum açık ve kesin olarak Bay Steve'in kanalda yer alması lehine

Steve in the channel.

.

Please vote now all of you is to leave a message that is crystal clear to Mr.

Lütfen şimdi oy verin, Bay

Duncan that our opinion is that Mr.

Duncan'a, Bay

Steve has to stay.

Steve'in kalması gerektiğine dair çok net bir mesaj bırakın.

Well, we will see.

Peki, göreceğiz.

I need to see more than that.

Bundan daha fazlasını görmem gerekiyor.

I need to see.

görmem gerek

I need unrest.

Huzursuzluğa ihtiyacım var.

Yes, I want to see cars being turned over.

Evet, teslim edilen arabaları görmek istiyorum.

Yes, Tom, it's not going very well. He's retracted his statement.

Evet, Tom, pek iyi gitmiyor. İfadesini geri aldı.

We've seen it and already commented.

Gördük ve yorumladık.

I see. I want to see shots.

Anlıyorum. Çekimleri görmek istiyorum.

How are you feeling mentally?

Mental olarak nasıl hissediyorsunuz?

Are you feeling really angry and frustrated?

Gerçekten kızgın ve sinirli hissediyor musun?

Do you want to smash that i.t device into smithereens?

O i.t cihazını paramparça etmek ister misin?

As i said, i feel your pain. We all do.

Dediğim gibi, acını hissediyorum. Hepimiz yapıyoruz.

You know I haven't done the hard and easy words and it's five, four, four, 4:05.

Zor ve kolay kelimeleri söylemediğimi biliyorsun ve saat beş, dört, dört, 4:05.

We've run over.

Bittik.

We simply run over you.

Biz sadece senin üzerinden geçiyoruz.

Have you got time for the hard and easy?

Zor ve kolay için zamanınız var mı?

No, it's because there's about there's about 30 of them.

Hayır, çünkü yaklaşık 30 tane var.

Is that my fault?

Benim hatam mı?

It is your fault. Yes, it is.

Bu senin hatan. Evet öyle.

It is your fault.

Bu senin hatan.

Well, yes. There we go.

İyi evet. Oraya gidiyoruz.

Well, yes, I'll be going then or we'll be staying.

Pekala, evet, o zaman gideceğim ya da kalacağız.

I will stay a bit longer, shall we?

Biraz daha kalacağım, olur mu?

Because I think today we're having a good time.

Çünkü bence bugün iyi vakit geçiriyoruz.

I think, Steve, I don't know why.

Sanırım Steve, nedenini bilmiyorum.

Maybe it's the shirt.

Belki de gömlektir. Bence

I think this shirt has affected his brain because of all the bright colours.

bu gömleğin tüm parlak renkleri yüzünden beynini etkilediğini düşünüyorum.

I think the red, it's made him all excited.

Bence kırmızı onu çok heyecanlandırdı.

So would you like us to continue for a bit longer?

O halde biraz daha devam etmemizi ister misiniz?

Put your hands up now.

Şimdi ellerinizi kaldırın.

Would you like me to continue without Mr. Steve?

Bay Steve olmadan devam etmemi ister misiniz?

Put your hands up now.

Şimdi ellerinizi kaldırın.

Oh, a lot of people I can see lots of hands going up everywhere

Oh, dünyanın her yerinde birçok insanın ellerini kaldırdığını görebiliyorum

on the earth,

,

so I need more energy to continue.

bu yüzden devam etmek için daha fazla enerjiye ihtiyacım var.

So the question I haven't asked course is,

Tabii ki sormadığım soru şu:

would you eat insects?

Böcek yer miydin?

No, no. That was quick.

Hayır hayır. Bu hızlı oldu.

And I think most people are in agreement with that.

Ve çoğu insanın bu konuda hemfikir olduğunu düşünüyorum.

But what I think

Ama ne düşünüyorum

and it's only my opinion as a simple, humble, shy man

ve bu sadece basit, alçakgönüllü, utangaç bir adam olarak

living best life you can, even though things

yaşayabileceğin en iyi hayatı yaşayan biri olarak benim görüşüm, her şey

sometimes are so hard, times become desperate

bazen çok zor olsa da, zaman çaresizleşiyor

and I sometimes curl up and shall I go back and sell my house on the street?

ve bazen kıvrılıyorum ve geri dönüp evimi satsam mı? sokak?

What's the point?

Amaç ne?

Puts the point, but then I snap out of it and I'm okay again and everything's lovely.

Noktayı koyar, ama sonra kendimi dışarı atarım ve tekrar iyiyim ve her şey çok güzel.

Have you snapped out of out of things now?

Artık bazı şeylerden sıyrıldın mı?

But I don't know.

Ama bilmiyorum.

You see, I think I might in the future if they can

Görüyorsunuz, gelecekte

put insect into food

without me knowing.

benim haberim olmadan yiyeceğe böcek koyabilirlerse olabilirim.

Because that's it, you see?

Çünkü hepsi bu, anlıyor musun?

That's it.

Bu kadar.

That's the one. Have you ever had a fly in your soup?

Bu o. Hiç çorbanıza sinek yediniz mi?

I've had a I've had a soup in my fly

Ben bir çorba içtim

and sometimes you won't they they they reckon

ve bazen yemeyeceklerini sanıyorlar,

they think that eat accidentally swallow

several spiders every year when they're asleep in bed crazy.

her yıl deliler gibi yatakta uyurken yanlışlıkla birkaç örümceği yuttuklarını sanıyorlar.

Where is where do you sleeping now.

neredesin şimdi nerde uyuyorsun

Well because apparently if you sleep with your mouth open,

Çünkü görünüşe göre ağzın açık uyursan

spiders crawl in and then you involuntary swallow them.

örümcekler içeri giriyor ve sonra istemsizce onları yutuyorsun. Geceleri ağzına bir

That's the least of your worries of things going in your mouth at night.

şey kaçması endişelerinin en küçüğü bu .

Spiders.

örümcekler

Any chance would be a fine thing.

Herhangi bir şans iyi bir şey olurdu.

But yes, apparently you eat 70 spiders a year.

Ama evet, görünüşe göre yılda 70 örümcek yiyorsunuz.

I don't know how true that is because if you sleep with your mouth open so you've got a block nose

Bunun ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum çünkü ağzınız açık uyursanız burnunuz tıkalı olur

and you sleep with your mouth open, spiders crawl in and you eat them, you don't realise doing it.

ve ağzınız açık uyursanız örümcekler içeri girer ve onları yersiniz, bunu yaptığınızın farkında olmazsınız.

I think that's true. Oh I don't know.

Bence bu doğru. Bilmiyorum.

Apparently that that means there must be a certain number of people

Görünüşe göre bu,

waking up every morning with a half chewed spider in their mouth.

her sabah ağzında yarısı çiğnenmiş bir örümcekle uyanan belirli sayıda insan olması gerektiği anlamına geliyor.

And I don't think anyone's ever done that.

Ve kimsenin bunu yaptığını sanmıyorum.

The stomach is is so much is he's far advanced.

Mide o kadar çok ki, o çok ilerlemiş.

Yes. He's not angry.

Evet. Kızgın değil.

He doesn't get angry like you. You you're just a big gerbil.

Senin gibi kızmaz. Sen sadece büyük bir gerbilsin.

You just say, God dammit.

Allah kahretsin diyorsun.

Yes, but so that is expressing a frustration.

Evet, ama bu bir hayal kırıklığını ifade ediyor.

But all he's doing is typing those words.

Ama tek yaptığı bu kelimeleri yazmak.

He's not smashing his iPad to pieces like you.

Senin gibi iPad'ini paramparça etmiyor.

I tried but never succeeded because I haven't got the strength.

Denedim ama gücüm olmadığı için başaramadım.

But we will share those dents in my wall

Ama duvarımdaki o ezikleri

in maybe next week.

belki haftaya paylaşırız.

It is true.

Bu doğru.

This is joking.

Bu şaka.

Then, Mr.

O halde Bay

Steves, there are holes, not dents.

Steves, delikler var, ezikler değil.

They're holes in the wall where Steve has thrown his iPad

Bunlar, Steve'in iPad'ini fırlattığı

and is thrown it so hard that it's actually dented the wall.

ve o kadar sert fırlattığı ve duvarın delindiği duvardaki deliklerdir.

Sorry, I have to admit it. And

Üzgünüm, itiraf etmeliyim. Ve

you literally, if you put the the

tam anlamıyla, eğer

the device against that, it would exactly match the dent in the wall.

cihazı buna karşı koyarsanız, duvardaki girinti ile tam olarak eşleşir.

Yeah, that's how angry he becomes.

Evet, o kadar sinirleniyor.

Can you see I have to put up with because every week people come on here and they say, oh, Mr.

Katlanmak zorunda olduğumu görüyor musun, çünkü her hafta insanlar buraya geliyor ve diyorlar ki, ah, Bay

Steve is so lovely.

Steve çok sevimli.

Mr. Steve is such a gentle man.

Bay Steve çok kibar bir adam.

He's so nice.

O çok hoş.

If only knew the truth.

Keşke gerçeği bilseydi.

But the thing is, I'm often provoked, you know, when people push you too far,

Ama mesele şu ki, genellikle kışkırtılırım, bilirsiniz, insanlar sizi çok ileri ittiğinde,

people push you too far, then you eventually snap.

insanlar sizi çok ileri ittiğinde, sonunda siz de patlarsınız. Sen

Who are you? Do and you.

kimsin? Yap ve sen.

But you're always snapped.

Ama sen hep kırıldın.

I snapped yesterday in a coffee shop for God.

Dün bir kafede Allah için çektim.

Talk about that. What the hell

Bunun hakkında konuş.

was going on yesterday, Steve?

Dün neler oluyordu, Steve?

Can I just say when Steve is in public, sometimes he is the rudest person.

Steve toplum içindeyken bazen en kaba insan olduğunu söyleyebilir miyim?

I'm not.

Değilim.

I'm not really.

You are rude.

Ben gerçekten değilim.

Kabasın.

And anyway, that's not going to that.

Ve her neyse, bu oraya gitmiyor.

You were very rude yesterday.

Dün çok kabaydın.

I was very I get very frustrated when I get poor service. Yes.

Kötü hizmet aldığımda çok sinirlendim. Evet.

We were waiting to be we were waiting in a queue in this new cafe that we found in much Wenlock

Wenlock'ta bulduğumuz bu yeni kafede kuyrukta bekliyorduk

and were some people in front of us who were trying to choose some cakes

ve önümüzde kek seçmeye çalışan bazı insanlar vardı ve

and it took them a very long time and Steve was 10 minutes.

bu çok uzun sürdü ve Steve 10 dakikaydı.

Steve was getting frustrated.

Steve sinirlenmeye başlamıştı. Tek

All I wanted to do was pay and go, Yes, but these people in front of us

yapmak istediğim ödeyip gitmekti, Evet ama karşımızdaki bu insanlar

was choosing their cakes very slowly.

pastalarını çok yavaş seçiyorlardı.

That king oh, was that cake that was like a big.

O kral oh, büyük gibi olan o pastaydı.

Such a nice one.

Çok hoş bir tane.

What's in the middle of that cake?

O pastanın ortasında ne var?

So what about you?

Peki ya sen?

I never thought about that cake.

O pastayı hiç düşünmemiştim.

And annoyingly. And Steve was.

Ve sinir bozucu bir şekilde. Ve Steve öyleydi.

Steve was getting really angry.

Steve gerçekten sinirlenmeye başlamıştı.

Couple of minutes fine.

Birkaç dakika iyi.

But when it went on for nearly 10 minutes,

Ama yaklaşık 10 dakika devam ettiğinde,

I just thought, well, surely, you know, well,

sadece düşündüm ki, elbette, bilirsiniz,

can I have got my card or we want pay 5 seconds and out

kartımı alabilir miyim yoksa 5 saniye ödemek istiyoruz ve

that the the particular person who was serving should have said

hizmet veren belirli kişinin afedersiniz demesi gerektiğini düşündüm.

excuse me ladies you choose your cakes, I'll just let this person pay.

hanımlar pastalarınızı siz seçin ben bu kişinin ödemesine izin vereceğim.

And it would have taken 10 seconds would have been gone.

Ve 10 saniye sürerdi, gitmiş olurdu.

But no she waited until they chose.

Ama hayır, onlar seçene kadar bekledi.

No, these cakes, they put them into boxes but that's okay because but the problem was Steve

Hayır, bu kekler, onları kutulara koydular ama sorun değil çünkü ama sorun şu ki Steve daha sonra

then started saying things, yes, I did it until they said, hey, just keep his just waiting.

bir şeyler söylemeye başladı, evet, onlar, hey, sadece beklemeye devam edin diyene kadar yaptım.

Wait.

Beklemek.

Yes, I got look got the time I Steve, you weren't doing that.

Evet, baktım zamanım var Steve, bunu yapmıyordun. Keşke

I kind of wish you were doing that.

bunu yapıyor olsaydın.

That was that was more subtle than what you were actually doing.

Bu, gerçekte yaptığınızdan daha incelikli bir şeydi.

So frustrating.

Çok sinir bozucu.

I did feel customer service.

Müşteri hizmetlerini hissettim.

I felt ashamed I'm not going back. That's it.

Geri dönmeyeceğim için utandım. Bu kadar.

We can't go out.

Dışarı çıkamayız.

We can't go back now anyway.

Nasılsa artık geri dönemeyiz.

I don't think they will let us back in.

Bizi tekrar içeri alacaklarını sanmıyorum.

I didn't say anything.

Bir şey demedim.

I my frustration

I made my frustration known by the stern expression on my face.

Yüzümdeki sert ifadeyle hayal kırıklığımı belli ettim.

Yes, thank you. I'll pay. Yep. Now by.

Evet teşekkür ederim. Ben ödeyeceğim. Evet. Şimdi tarafından.

Yes. Okay.

Evet. Tamam aşkım.

They knew they'd crossed the line. I'm going to joke.

Çizgiyi aştıklarını biliyorlardı. şaka yapacağım

Have you done so?

Bunu yaptın mı? Huysuz biri olabileceğini hiç

Have you thought, Steve, that you might just be a curmudgeon?

düşündün mü Steve ?

Well, that's the trouble.

Sorun da bu.

You see, I'm not worrying about it because I'm not working anymore.

Görüyorsun, bunun için endişelenmiyorum çünkü artık çalışmıyorum.

All the little things that I'm worrying about, all the little things getting older

Endişelendiğim tüm o küçük şeyler, yaşlanan tüm o küçük şeyler

is not just about your appearance on the outside, but also what happens up here.

sadece dışarıdan görünüşünle ilgili değil, aynı zamanda burada olanlarla da ilgili.

And I think Steve is turning into a miserable old fart.

Ve bence Steve sefil, yaşlı bir osuruğa dönüşüyor.

I've got to change.

Değişmek zorundayım.

I've got to get into a new routine now and doing something constructive.

Şimdi yeni bir rutine girmeli ve yapıcı bir şeyler yapmalıyım.

You've got to do it voluntary.

Bunu gönüllü olarak yapmak zorundasın.

You've got to stop it.

Onu durdurmak zorundasın.

You've got to stop being an old fart.

Yaşlı bir osuruk olmayı bırakmalısın.

Maybe I can help disabled people.

Belki engelli insanlara yardım edebilirim.

We've got so old and decrepit they have to go around much.

O kadar yaşlandık ve yıprandık ki, çok dolaşmak zorunda kalıyorlar.

Wenlock And in buggies you can you can help me around, you can become my carer.

Wenlock Ve arabalarda bana yardım edebilirsin, bakıcım olabilirsin.

Oh, oh, that's not going to happen this time

Oh, oh, bu sefer

when I'm in my little mobility scooter going around the streets

küçük mopedimle sokaklarda

sounding my little horn.

küçük kornamı çalarak dolaşırken bu olmayacak.

I like the little horn.

Küçük boynuz hoşuma gitti.

There's a horn on your mobility scooter.

Mobilite scooterınızda bir korna var.

Beep, beep, beep.

Bip, bip, bip.

That's what it sounds like. And I want to have one.

Kulağa öyle geliyor. Ve bir tane istiyorum.

But my horn will be huge.

Ama boynuzum çok büyük olacak. Mobilite scooterımın önünde

I will have a big horn

büyük bir korna olacak

on the front of my mobility scooter and it will be like one.

ve öyle olacak.

Those things that you use on lorries, it'll be more.

Kamyonlarda kullandığınız şeyler, daha fazla olacak.

More people would jump out of the way.

Daha çok insan yoldan çekilirdi.

I'm just going to be annoying.

Sadece sinir bozucu olacağım.

They will.

They will think there's a big, huge articulated lorry coming too much

yapacaklar. Geriye dönüp baktıklarında çok

büyük, devasa bir kamyonun çok fazla geldiğini düşünecekler

when they look back and it's just you and your buggy, you don't need a licence

ve sadece siz ve arabanız var, ehliyete ihtiyacınız yok

or you don't have to pass a test because that that would be stupid.

veya bir testi geçmek zorunda değilsiniz çünkü bu aptalca olur.

You can't take a test to drive a mobility scooter because the chances are

Bir hareketlilik scooter'ı kullanmak için bir sınava giremezsiniz çünkü

you would fail because you need a mobility scooter.

bir mobilite scooter'ına ihtiyacınız olduğu için başarısız olma ihtimaliniz yüksektir. Yürümediğiniz veya araba kullanmadığınız yerlerde dolaşmanıza ve dolaşmanıza yardımcı olması için oturduğunuz

The whole point of having a mobility scooter that you sit in to help you walk around

bir hareketlilik scooter'ına sahip olmanın tüm amacı,

and go around where you're not walking or driving

is the fact that you can't walk.

yürüyememenizdir.

So clearly you're not able anyway.

Yani zaten beceremediğin çok açık.

So that's what I want to do.

Yani yapmak istediğim şey bu.

I want to have my little mobility scooter.

Küçük hareketli scooter'ıma sahip olmak istiyorum.

It will be mine one day

Bir gün benim olacak

and then my life will be at an end.

ve sonra hayatım sona erecek.

Inaki agrees with you.

Inaki seninle aynı fikirde.

About what?

Ne hakkında?

About indecisive people. Yes.

Kararsız insanlar hakkında. Evet.

I mean, there's people waiting to pay just to pay to go.

Demek istediğim, sırf gitmek için para ödemeyi bekleyen insanlar var .

But actually wasn't their fault.

Ama aslında onların suçu değildi.

It was the fault of the people working in the shop

Dükkanda çalışan insanların suçuydu

because they should have you know, they knew we were waiting.

çünkü bilmeleri gerekirdi, beklediğimizi biliyorlardı.

They should have handled the situation.

Durumu halletmeleri gerekiyordu.

They should have either said, oh, sorry, boys will be with you in a minute.

Ah, üzgünüm, çocuklar birazdan sizinle olacak, demeleri gerekirdi.

Boys, boys.

Çocuklar, çocuklar.

Yes, sorry, lads.

Evet, üzgünüm çocuklar.

We'll be with you in a minute.

Bir dakika içinde yanınızda olacağız.

Oh, well, they should have said. Oh, excuse me.

Ah, söylemeleri gerekirdi. Ah, affedersiniz.

Do you mind if I just let these gentlemen pay

instead of keeping us waiting for nearly ten?

Bizi yaklaşık on dakika bekletmek yerine bu beylerin ödeme yapmasına izin vermemin bir sakıncası var mı? Diğer müşteriler pasta seçerken 10 dakika beklemek

Would you be frustrated if you kept waiting, standing

, ayakta durmak sizi hayal kırıklığına uğratır mı

to pay for 10 minutes while other customers were choosing cakes?

?

Well, some people are more patient than you. I'm not.

Bazı insanlar senden daha sabırlı. Değilim.

No, I didn't mind two or 3 minutes.

Hayır, 2-3 dakika umurumda değildi.

That's fine.

Bu iyi.

Shouting But nearly 10 minutes I felt a fool.

Bağırarak Ama yaklaşık 10 dakika kendimi aptal gibi hissettim.

People were looking at those idiots standing there, you know?

İnsanlar orada duran aptallara bakıyorlardı, biliyor musun?

Not idiots. Idiots.

aptallar değil. aptallar.

But you do feel, you know, I felt sort of you know, I know it sounds like a bit spoilt.

Ama sen, bilirsin, ben senin gibi hissettim, kulağa biraz şımarık gibi geldiğini biliyorum.

A bit spoilt and a bit and a bit.

Biraz şımarık ve biraz ve biraz.

What's the word?

Kelime ne?

But, you know, if I was an arsehole, if I was being working,

Ama, bilirsin, eğer bir pislik olsaydım, çalışıyor olsaydım,

I would have, you know, said, you know, it's just like these people pay.

bilirsin, derdim, bilirsin, tıpkı bu insanlar gibi ödüyor.

And, you know, I'm like, yeah.

Ve bilirsin, evet gibiyim.

So there is a brief insight

Yani, ortalama bir günde

into our

lives and what I have to put up with on a, on an average day.

yaşamlarımıza ve katlanmak zorunda olduğum şeylere dair kısa bir içgörü var .

And now he's not working. I've got this all the time.

Ve şimdi çalışmıyor. Bu her zaman bende var.

But you told me not to. Not to work.

Ama bana yapma dedin. Çalışmak değil.

And I didn't tell you not to.

Ve sana yapmamanı söylemedim. Senin

Said I didn't

think you did.

yaptığını düşünmediğimi söyledim.

You liar was a liar.

Sen yalancı, bir yalancıydın.

Are we going to do those words where. No, we're not. We haven't got time.

O sözleri nerede yapacağız. Hayır, değiliz. Zamanımız yok.

All right.

Okay.

Elbette.

Tamam aşkım.

It'll be another 40 minute, 40 minutes.

40 dakika daha olacak, 40 dakika.

Yes, I've got I got about 30 things to show.

Evet, göstermem gereken yaklaşık 30 şey var.

So we'll do that next week.

Yani bunu önümüzdeki hafta yapacağız.

And you could do it on Wednesday.

Ve bunu Çarşamba günü yapabilirsin. Bunun

I might do it on Wednesday instead, which means I have to

yerine Çarşamba günü yapabilirim, yani

change whole thumbnail for this lesson because we haven't

bu ders için küçük resmin tamamını değiştirmem gerekiyor çünkü konuşacağımızı söylediğim

talked about the thing that I've said we are going to talk about.

şey hakkında konuşmadık .

So it's all very confusing.

Yani her şey çok kafa karıştırıcı.

Yes. Valentine this should be a second cue for people who want to pay and go.

Evet. Valentine bu, ödeyip gitmek isteyenler için ikinci bir işaret olmalı.

That's it.

Bu kadar.

Well, there were other people working there, but it's small.

Orada çalışan başka insanlar da vardı ama küçük.

The place is very small, but it's not just one person working there.

Yer çok küçük ama orada çalışan sadece bir kişi değil.

There are several people with any one of which could have taken that payment.

Herhangi biri bu ödemeyi almış olabilecek birkaç kişi var.

But I didn't.

Ama yapmadım.

I just got frustrated, but I wasn't rude

Sadece hayal kırıklığına uğradım, ama kaba değildim,

I wasn't rude.

kaba değildim.

I just

gave them a snooty look and walked out.

Onlara kibirli bir bakış atıp dışarı çıktım.

And I'm joking, I'm joking.

Ve şaka yapıyorum, şaka yapıyorum.

But We all get frustrated at time.

Ama hepimiz zaman zaman hüsrana uğruyoruz.

You certainly do

Kesinlikle

for various reasons.

çeşitli nedenlerle yapıyorsun. Ben

I'm going.

gidiyorum.

My hips are aching, Mr.

Kalçalarım ağrıyor Bay

Beautiful Man.

Güzel Adam.

You c I'm okay. I'm not aching.

Ben iyiyim. ağrımıyorum

Nothing.

Hiç bir şey.

I've been standing here for for 2 hours and 20 minutes

2 saat 20 dakikadır burada,

standing here in this actual spot.

bu gerçek noktada duruyorum.

Mr. Steve comes in and he says over a king, you pull me, pull.

Bay Steve içeri giriyor ve bir kral üzerinden, beni çek, çek diyor.

Mr. Steve.

Bay Steve.

Anyway, we put the world to rights today.

Her neyse, bugün dünyayı düzelttik.

We've pulled everything right.

Her şeyi doğru çektik.

We've talked about protesting.

Protesto etmekten bahsettik.

We've talked about eating insects as part of your diet.

Diyetinizin bir parçası olarak böcek yemekten bahsetmiştik.

We haven't looked at words connected to hard and Easy.

Zor ve Kolay ile bağlantılı kelimelere bakmadık.

We haven't done it because Steve, he just wants to talk

Bunu yapmadık çünkü Steve, o sadece konuşmak

and talk about other things, politics

ve başka şeyler hakkında konuşmak istiyor, siyaset

and put in the world to write.

ve yazmak için dünyaya bir şeyler katmak.

It's been lovely being here.

Burada olmak çok güzeldi.

Well, some of it's been lovely. Yes.

Eh, bazıları çok güzeldi. Evet.

If only I could edit.

Keşke düzenleyebilseydim.

I should edit all of this down to the good bits,

Tüm bunları iyi parçalara kadar düzenlemeliyim,

but then it would only be about 10 seconds long.

ancak o zaman sadece 10 saniye uzunluğunda olur.

Unfortunately. So we got it right.

Maalesef. Yani doğru anladık.

Mr. Duncan, I just want to say it's been lovely being here today.

Bay Duncan, bugün burada olmanın çok güzel olduğunu söylemek istiyorum.

I hope you've all enjoyed it.

Umarım hepiniz eğlenmişsinizdir.

Hopefully I'll be back next week. And Mr.

İnşallah haftaya döneceğim. Ve Bay

Duncan allows me to forgive me for my bit of a rant there in the middle.

Duncan, ortadaki biraz rant için beni affetmeme izin veriyor .

But it's it's, it's been lovely being here, having your company,

Ama burada olmak, seninle birlikte olmak,

talking to you, reading your, your comments

seninle konuşmak, senin yorumlarını

and rhubarb.

ve raventini okumak çok güzeldi.

There's a there's a phrase rhubarb, rhubarb.

Rhubarb diye bir tabir var, ravent.

If you say rhubarb, rhubarb, I mean, it means you're just talking nonsense.

Ravent, ravent dersen, demek istediğim, sadece saçma sapan konuşuyorsun.

Rhubarb, rhubarb, rhubarb.

Ravent, ravent, ravent.

You're saying things, but it's it's it's either

Bir şeyler söylüyorsun, ama ya

tedious or boring or you're just talking about something uninteresting.

sıkıcı ya da sıkıcı ya da sadece ilginç olmayan bir şeyden bahsediyorsun.

But that anything that is the complete opposite to the person we've got on

Ama elimizdeki kişinin tam tersi olan her şey

because rhubarb is a lovely vegetable that you can you can stew in your saucepan.

çünkü ravent tencerenizde pişirebileceğiniz güzel bir sebzedir .

Is it a vegetable uh.

Bu bir sebze mi?

I don't think rhubarb is a vegetable.

Ravent'in bir sebze olduğunu düşünmüyorum.

It is a fruit.

Bu bir meyvedir.

I don't think it's a fruit either.

Ben de meyve olduğunu düşünmüyorum.

But it's got to be one of the two. And it's not a nut.

Ama ikisinden biri olmalı. Ve bu bir ceviz değil.

No, it I think it's if I don't know what it is, but, you know,

Hayır, sanırım ne olduğunu bilmiyorsam, ama, bilirsin,

you cut rhubarb and it's very acidic.

ravent kesersin ve çok asidiktir.

Whatever you do, don't cook it in an aluminium saucepan

Ne yaparsanız yapın, alüminyum tencerede pişirmeyin

because the acid will dissolve the aluminium and you will get.

çünkü asit alüminyumu çözer ve alırsınız.

I think it's and I think it's a type of tuber.

Sanırım bu ve bence bir tür yumru.

Yes. But I don't know.

Evet. Ama bilmiyorum.

But yeah, you catch it sugar, put it into a pie custard and it's delicious.

Ama evet, şekeri yakalarsın, turta muhallebisine koyarsın ve çok lezzetli olur.

And I'm sure you are too.

Ve eminim sen de öylesindir.

Well, thank you.

Teşekkür ederim.

Don't start that it to find out.

Bunu öğrenmek için başlama.

See you all next week.

Gelecek hafta görüşürüz.

Have a great week.

İyi haftalar.

What a great way to end learning English and looking forward, Mr.

İngilizce öğrenmeyi bitirmek ve ileriye bakmak için ne harika bir yol , Bay

Duncan's live stream on Wednesday.

Duncan'ın Çarşamba günkü canlı yayını.

Yes, I will be here on my own.

Evet, burada tek başıma olacağım.

There won't be any of this here on Wednesday, so please join me.

Çarşamba günü burada bunların hiçbiri olmayacak, o yüzden lütfen bana katılın.

Unless, of course, want me to be here on Wednesday.

Tabii çarşamba günü burada olmamı istemiyorsan.

Wait, how are you going to be here on Wednesday then?

Bekle, o zaman çarşamba günü burada nasıl olacaksın?

Well, if people say they want me here, I might be doing something else.

İnsanlar beni burada istediklerini söylerlerse başka bir şey yapıyor olabilirim.

No, not doing anything more important. This.

Hayır, daha önemli bir şey yapmıyorum. Bu.

I can be here.

burada olabilirim

Definitely be here.

So that's it? It's a date. I'm here.

Kesinlikle burada ol.

Yani bu kadar mı? Bu bir randevu. Buradayım.

I'm on site. Right. See you all on Wednesday. By

Sitedeyim. Sağ. Çarşamba günü görüşmek üzere.

you. I won't.

I'll let you do your own livestream on Wednesday

Senin tarafından. yapmayacağım

Çarşamba günü kendi canlı yayınınızı yapmanıza izin vereceğim

because that's what you like to do and you can get those words done.

çünkü yapmayı sevdiğiniz şey bu ve bu sözleri bitirebilirsiniz. Artık

That's going to be the whole of the live streams now. Yes, I think so.

canlı yayınların tamamı bu kadar olacak . Evet bencede.

And is going to be the words.

Ve kelimeler olacak.

What are the words?

kelimeler nelerdir?

Again, it's words to do with hard and easy.

Yine, zor ve kolay yapılacak kelimeler.

Hard, easy.

Zor kolay.

That's not hard and soft, hard, hard, hard.

Bu sert ve yumuşak, sert, sert, sert değil.

Which is doing this with you and the easy, which is doing it without you.

Bunu seninle ve kolay olan, sensiz yapmaktır.

Well, I don't want to do it anyway. I'm won't.

Neyse ben yapmak istemiyorum. yapmayacağım

So you're better off on your own, Jackie.

Yani kendi başına daha iyi durumdasın, Jackie.

What? Okay, Steve.

Ne? Tamam, Steve.

Okay.

Steve is off to take his medication now.

Tamam aşkım.

Steve şimdi ilaçlarını almaya gidiyor.

Yes, because I have a feeling he hasn't taken it.

Evet, çünkü almadığına dair bir his var içimde.

I forgot. Yeah, that it. I forgot to take it. Yeah. Yeah.

Unuttum. Evet, bu. almayı unutmuşum Evet. Evet.

And I, I will see you on Wednesday and thanks, Steve.

Ve ben, çarşamba günü görüşürüz ve teşekkürler, Steve.

It's just very nice. Are you going now?

Bu çok güzel. Şimdi mi gidiyorsun? Anladığımdan sonra yürümemi istediğin için

I thought you going to fade me very professionally as you just want me to walk

beni çok profesyonelce solduracağını düşündüm

after I figure.

.

Yeah, well, that was a weird one.

Evet, bu garipti.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

It was a strange one.

Garip bir şeydi.

It was unusual.

Alışılmadıktı.

It had some rather odd moments.

Oldukça tuhaf anlar yaşadı.

I will be back with you on Wednesday.

Çarşamba günü tekrar sizlerle olacağım.

And we will be looking at the subject that we should have looked at,

Ve bakmamız gereken konuya, yani

which was words and phrases connected to hard and easy,

zor ve kolay,

things that are simple and things that are difficult.

basit şeyler ve zor şeylerle bağlantılı kelimeler ve deyimlere bakacağız.

We will do that. Look at it on Wednesday.

Bunu yapacağız. Çarşamba günü bak.

Thanks for your company.

Şirketiniz için teşekkürler.

See you soon.

Yakında görüşürüz.

Have a good weekend.

İyi hafta sonları.

Enjoy the rest of your Sunday and have a good week

Pazar gününüzün geri kalanının tadını çıkarın ve

until Wednesday, which is when I will be back with you once again.

bir kez daha sizlerle birlikte olacağım Çarşamba gününe kadar iyi bir hafta geçirin.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim. Bu

It's very nice to see so many people joining in.

kadar çok insanın katıldığını görmek çok güzel.

This is Mr.

Bu,

Duncan in the birthplace of English, saying, thanks for watching.

İngilizcenin doğum yeri olan Bay Duncan, izlediğiniz için teşekkürler diyor.

See you soon. Take care of yourself.

Yakında görüşürüz. Kendine dikkat et.

And until the next time we meet here, you know what's coming next.

Ve bir dahaki sefere burada buluşana kadar, sonra ne olacağını biliyorsun.

Yes, you do...

Evet,

ta ta for now.

şimdilik... ta ta yapıyorsun.