It's a 'tiddler' Express 'small' in a fun way / English Addict - LIVE Lesson + Mr Duncan in England

We are back.

geri döndük

I hope you are feeling good today.

Umarım bugün iyi hissediyorsundur.

The weather is a little bit of a mixed bag.

Hava biraz karışık.

Whoo! I like that expression.

Vay canına! Bu ifade hoşuma gitti.

If something is a mixed bag, it means there are lots of different

Bir şey karışık bir çantaysa,

things happening over a certain period of time, or many different things

belirli bir süre içinde birçok farklı şeyin olduğu veya birçok farklı şeyin

jumbled or joined together.

birbirine karıştığı veya birleştiği anlamına gelir.

It is a mixed bag as far as the weather is concerned.

Hava söz konusu olduğunda karışık bir çanta.

And also today's live stream as well.

Ve ayrıca bugünün canlı yayını da.

Lots of things to talk about, all sorts of things.

Konuşacak çok şey var, her türlü şey.

Some of them connected and some of them not connected.

Bazıları bağlantılı ve bazıları bağlı değil.

Yes, it is English addict coming to you live and direct

Evet, İngiliz dilinin doğum yerinden canlı ve doğrudan size gelen bir İngiliz bağımlısıdır

from the birthplace of the English language, which just happens to be.

, ki bu tesadüfen öyledir.

Well, I think you know where it is by now.

Sanırım şimdiye kadar nerede olduğunu biliyorsun.

Yes, it's England.

Evet, İngiltere.

Move.

Taşınmak.

Very nice.

Çok güzel.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr.

Ben

Duncan in England.

İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today?

Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay?

?

I hope so. Are you happy?

Umarım. Mutlu musun?

I hope so.

Umarım.

We are here together again as life as life can be.

Hayat olabildiğince hayat olarak burada tekrar birlikteyiz.

There is nothing on the Internet, nothing in the world more live than this.

İnternette hiçbir şey yok, dünyada bundan daha canlı hiçbir şey yok.

It is happening right now.

Şu anda oluyor.

I am standing here right now

at this very moment as you are sitting there watching me.

Sen orada oturmuş beni izlerken ben tam şu anda burada duruyorum.

We are both.

İkimiz de.

Doing this at the same time.

Bunu aynı anda yapmak.

Isn't it exciting?

Heyecan verici değil mi?

My name is Mr. Duncan.

Benim adım Bay Duncan.

I am a person who has been described

Ben

over the past few years as many things.

son yıllarda pek çok şey olarak tanımlanan bir insanım.

I am one of those, actually.

Ben de onlardan biriyim aslında.

A lot of people say that Mr.

Pek çok insan Bay

Duncan is an English addict.

Duncan'ın bir İngiliz bağımlısı olduğunu söylüyor.

And you would be right.

Ve haklı olurdun.

Yes, I am an English addict.

Evet, ben bir İngiliz bağımlısıyım.

I like the English language so much.

İngilizce dilini çok seviyorum.

I can't stop talking about it.

Bunun hakkında konuşmayı bırakamıyorum.

And guess what?

Ve tahmin et ne oldu? Düşündüğünüzde çok mantıklı gelen

I talk about the English language in English,

İngilizce dilinden İngilizce bahsediyorum

which makes a lot of sense when you think about it.

.

We are here and yes,

Buradayız ve evet,

we are here to share our love of the English language.

İngiliz diline olan sevgimizi paylaşmak için buradayız.

We have made it all the way to the middle.

Ortaya kadar tüm yolu yaptık.

It is the middle of the week at the moment.

Şu an hafta ortası.

I hope you are enjoying it.

Umarım eğleniyorsundur.

Yes, it's Wednesday.

Evet, bugün Çarşamba.

Did it? Beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep.

Öyle mi? Bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip.

Deep, deep, deep, deep doo doo doo doo doo doo doo

Derin, derin, derin, derin doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo

doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo doo.

doo.

Wednesday has arrived and I hope you are having a good one.

Çarşamba geldi ve umarım iyi bir gün geçiriyorsunuzdur.

I hope it is a good one for you.

Umarım senin için iyi bir tane olur.

I hope you are having a super duper day today.

Umarım bugün süper bir gün geçiriyorsundur.

We are looking at words, fun words, interesting words

that can be used to describe something

that is very small,

Çok küçük bir şeyi,

something that is not large, something

büyük olmayan bir şeyi,

that is the complete opposite of big or large.

büyük veya büyüğün tam tersi olan bir şeyi anlatmak için kullanılabilecek kelimelere, eğlenceli kelimelere, ilginç kelimelere bakıyoruz.

We are looking at the word small today.

Bugün küçük kelimesine bakıyoruz.

Also.

Ayrıca. Bu

So we are looking at ways of saying or expressing the feeling

nedenle, bir şeyi umursamama hissini söylemenin veya ifade etmenin yollarına

of not caring about something and the different ways in which that word can be used.

ve bu kelimenin kullanılabileceği farklı yollara bakıyoruz.

All of that coming up today.

Bunların hepsi bugün geliyor.

We have a very busy one outside.

Dışarıda çok meşgulüz.

As I mentioned, it is an interesting situation with the weather.

Bahsettiğim gibi hava ile ilginç bir durum. Sadece burada Birleşik Krallık'ta değil, tüm dünyada

A lot of people are talking about the weather at the moment,

pek çok insan şu anda hava durumu hakkında konuşuyor

not only here in the UK but also around the world.

. Şu

Everyone is quite concerned at the moment with the weather.

sıralar herkes hava durumuyla oldukça ilgili.

So nothing special, no sunshine,

Yani özel bir şey yok, güneş ışığı yok,

lots of cloud, a little gloomy, not too warm either.

çok bulut var, biraz kasvetli, çok sıcak da değil.

I think today it is around 15 Celsius.

Sanırım bugün 15 santigrat civarında.

So it isn't very warm.

Yani çok sıcak değil.

It does not feel like July.

Temmuz gibi gelmiyor. Tabii

Having said that,

derken

of course, we are coming towards the end of July, in fact.

aslında Temmuz ayının sonlarına doğru geliyoruz.

And today is the final live

Ve bugün,

stream that I'm doing in July.

Temmuz ayında yaptığım son canlı yayın.

The next time you see me, it will be August.

Beni bir dahaki görüşünde, Ağustos olacak.

And we all know what happens in August.

Ve hepimiz Ağustos'ta ne olduğunu biliyoruz.

We do.

Yaparız.

I think, you know, and if you don't know, I'm going to tell you

Sanırım, biliyorsun ve eğer bilmiyorsan, sana

it's my birthday in August

Ağustos'ta benim doğum günüm olduğunu söyleyeceğim

and we will be celebrating my birthday and also lots of other things happening as well.

ve doğum günümü kutlayacağız ve ayrıca birçok başka şey de olacak.

Perhaps you have your birthday

Belki de Ağustos'ta doğum günün var

in August.

.

Maybe you have your birthday in that particular month as well.

Belki de o ayda doğum gününüz vardır. Benimle aynı anda

So you might be celebrating your birthday at the same time as me, which would be ever so nice.

doğum gününü kutluyor olabilirsin ki bu çok güzel olurdu.

You can let me know if you want.

İstersen bana haber verebilirsin.

If you are celebrating your birthday in August, let me know.

Ağustos'ta doğum gününü kutluyorsan, bana haber ver.

You might even be having it on the same day as me.

Benimle aynı gün bile olabilirsin.

Can I say hello to the live chat?

Canlı sohbete merhaba diyebilir miyim?

Oh, hello there. Hi. Hello, live chat.

Merhaba. MERHABA. Merhaba, canlı sohbet.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

I hope your fingers are ready to do some chatting

Umarım parmaklarınız bugün canlı yayında biraz sohbet etmeye hazırdır

on the live stream today.

.

I suppose the big question is who was first on today's live chat?

Sanırım asıl soru, bugünün canlı sohbetinde ilk kimdi?

Oh, very interesting.

Çok ilginç.

We have more.

Daha fazlasına sahibiz.

One more one. Oh,

Bir tane daha. Oh,

you are first on today's live chat.

bugünün canlı sohbetinde birincisin.

Congratulations to you and well done.

Tebrikler ve iyi iş çıkardınız.

Your finger is the fastest finger in the world

Parmağınız bugün dünyanın en hızlı parmağıdır

today.

.

Very nice.

Çok güzel.

In second place, we have Vitesse. Hello, Vitesse.

İkinci sırada Vitesse var. Merhaba, Vitesse.

We also have Beatrix.

Beatrix'imiz de var.

Hello, Beatrice.

Merhaba, Beatrice.

We also have Paolo.

Paolo'muz da var.

It is Paolo who is well known in his neighbourhood

Mahallede

for playing the guitar and singing.

gitar çalması ve şarkı söylemesiyle tanınan Paolo'dur.

We also have oh, very interesting,

Ayrıca ah, çok ilginç,

another one of our regular chatters,

düzenli sohbetçilerimizden biri daha var,

Luis Mendez is here today.

Luis Mendez bugün burada.

Hello, Louis.

Merhaba Louis.

Nice to see you also.

Ayrıca seni gördüğüme sevindim.

We also have here today.

Bugün de buradayız.

Who else is here? Sarina. Hello, Sarina.

Burada başka kim var? Sarina. Merhaba Sarina.

Or should I say Sabrina?

Yoksa Sabrina mı demeliydim? Sarina'ya

I am saying hello

merhaba diyorum

to Sarina.

.

Hello Sarina.

Merhaba Sarina.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Also Inaki is here.

Ayrıca Inaki burada.

Giorgio, how?

George, nasıl?

Joel I hope I pronounce your name correctly

Joel umarım adını doğru telaffuz ederim

and that is a sorry if I didn't say hello to you.

ve sana merhaba demediysem kusura bakma.

Oh, Tay is here as well.

Oh, Tay da burada.

A lot of regular people.

Bir sürü normal insan.

But also I've noticed over the past couple of weeks

Ancak son birkaç haftadır

we have quite a few new

viewers, new people on the live chat.

canlı sohbette epeyce yeni izleyicimiz, yeni insanımız olduğunu da fark ettim.

So welcome, everyone.

Herkese hoş geldiniz.

Magdalena is here.

Magdalena burada. Görünüşe

Apparently you are busy at the moment,

göre şu anda meşgulsün,

but you will be listening in.

ama dinleyeceksin.

That's good. Well, that's fine.

Bu iyi. Sorun değil.

Hopefully you will hear something today that is useful to you.

Umarız bugün işinize yarayacak bir şeyler duyarsınız .

I hope so.

Umarım.

Hello, Anna Vieira as well.

Merhaba, Anna Vieira da.

Wow. A lot of people joining Claude here.

Vay. Burada Claude'a katılan birçok insan var.

Who is here, Claudia, who now officially

Kim burada,

has had the most

birthday celebrations ever in the history of birthdays?

doğum günü tarihinde gelmiş geçmiş en çok doğum günü kutlamasını resmi olarak yapan Claudia?

I think so.

Bence de.

Christina is here.

Christina burada.

Also, we have Maude.

Bir de Maude'umuz var.

Hello, Maude. Fawzi.

Merhaba, Maude. Fevzi.

Hello, Maude.

Merhaba, Maude.

Hi there. Recognise your name?

Merhaba. Adını tanıdın mı?

Is it your first time?

İlk seferin mi?

Don't forget to tell us if it is your first time here.

Buraya ilk gelişinizse bize söylemeyi unutmayın.

Please say Mr. Duncan.

Lütfen Bay Duncan deyin.

It is my first time here and I will say hello to you.

Buraya ilk defa geliyorum ve sana merhaba diyeceğim.

Hello.

Merhaba.

I watching in Myanmar.

Myanmar'da izliyorum.

Hello.

Also to Sylvie, who is watching in France.

Merhaba.

Ayrıca Fransa'da izleyen Sylvie'ye. Avrupa'da canlı yayınlarımı bu

It is amazing how many people watch

kadar çok kişinin izlemesi inanılmaz

my live streams in Europe.

.

I know what you're going to say, Mr. Duncan.

Ne söyleyeceğinizi biliyorum Bay Duncan.

Why are you so surprised, you silly sausage?

Neden bu kadar şaşırdın, seni aptal sosis?

Well, the reason is because I always think in Europe,

Bunun nedeni, her zaman Avrupa'da

English would be a common second language.

İngilizcenin ortak bir ikinci dil olacağını düşünmemdir.

Does that sound strange?

Kulağa garip mi geliyor?

Am I talking out of the top of my head? Maybe.

Kafamın üstünden mi konuşuyorum? Belki.

But I always think it's unusual because in many countries, in many European countries,

Ama her zaman bunun olağandışı olduğunu düşünüyorum çünkü birçok ülkede, birçok Avrupa ülkesinde

you might find that English is taught as a second language.

İngilizcenin ikinci dil olarak öğretildiğini görebilirsiniz.

It's a little bit like here

Burası biraz

in the UK.

İngiltere'deki gibi.

So besides the English language here,

Dolayısıyla burada İngilizce dilinin yanı sıra

we also teach normally a second or

normalde ikinci veya

in some cases a third language.

bazı durumlarda üçüncü bir dili de öğretiyoruz.

So popular second languages here in England

Burada İngiltere'de ve Birleşik Krallık genelinde çok popüler olan ikinci diller arasında

and across the UK include French.

Fransızca da var.

So you can see now why I would think that English

İngilizcenin Avrupa'da neden popüler olacağını düşündüğümü şimdi anlayabilirsiniz

would be popular in Europe, because here

çünkü burada

we teach French as a second language.

Fransızcayı ikinci dil olarak öğretiyoruz.

When I was at school, they would often teach German

Ben okuldayken genellikle Almanca

and French.

ve Fransızca öğretirlerdi.

German and French.

Almanca ve Fransızca.

I was quite good at French.

Fransızcada oldukça iyiydim.

Can I just say I was very good at French?

Fransızcada çok iyi olduğumu söyleyebilir miyim?

I always used to come very high up in the exam rooms

Muayene odalarında hep çok yukarılara çıkardım

and one time I was actually first.

ve bir keresinde gerçekten birinciydim.

It is the only time

I have ever come first

in any test or any exam.

Herhangi bir sınavda veya herhangi bir sınavda birinci geldiğim tek zaman.

And it was when I was at primary school and we had a French exam

Ve ben ilkokuldayken Fransızca sınavımız vardı

and I actually came first, possibly

ve gerçekten birinci oldum, muhtemelen genç hayatımın

one of the proudest moments

en gururlu anlarından biri

of my young life when I actually came Top of the class

sınıfın birincisi olduğumda

and they read my name out and I stood up

ve adımı okuduklarında ayağa kalktım.

in front of all of my classmates

tüm sınıf arkadaşlarımın önünde

and I felt so pleased with myself

ve kendimden çok memnun kaldım

and also slightly surprised as well.

ve biraz da şaşırdım.

I didn't have much interest in French.

Fransızcaya pek ilgim yoktu.

I'll be honest with you, the language I didn't have much interest in the French language.

Size karşı dürüst olacağım, Fransızca diline pek ilgi duymadığım bir dil.

And yet yet I came first.

Yine de birinci oldum.

So quite often we will teach French and German.

Bu yüzden sık sık Fransızca ve Almanca öğreteceğiz.

However, and this is very interesting,

Ancak, ki bu çok ilginç,

many schools now here in the UK

şu anda Birleşik Krallık'ta birçok okul

are as a second language or maybe a third language

ikinci dil olarak veya belki de üçüncü dil olarak

they are teaching Chinese.

Çince öğretiyorlar.

Are you intrigued by that?

Bunu merak ediyor musun?

Are you interested to find out more about that?

Bununla ilgili daha fazla bilgi edinmek ister misiniz?

Isn't it strange?

Bu garip değil mi?

So for some reason may may be

Yani nedense

the people who decide what the National curriculum is.

Ulusal müfredatın ne olduğuna karar veren insanlar olabilir.

Maybe they they know something that we don't.

Belki onlar bizim bilmediğimiz bir şey biliyorlardır.

But apparently they are teaching Chinese now in many British schools.

Ama görünüşe göre şimdi birçok İngiliz okulunda Çince öğretiyorlar.

I don't think it's normally taught as a second language.

Normalde ikinci dil olarak öğretildiğini sanmıyorum.

I think it's it's normally and an additional language.

Bence normal ve ek bir dil. Bu

So quite often people will learn English and then French and maybe another language as well.

yüzden insanlar sıklıkla İngilizce ve ardından Fransızca ve belki de başka bir dil öğrenirler. Ben okuldayken

I know Spanish also used to be taught in schools when I was at school.

okullarda İspanyolca da öğretildiğini biliyorum .

I think there were Spanish lessons as well, but I'm not sure about nowadays.

Sanırım İspanyolca dersleri de vardı ama bugünlerde olduğundan emin değilim.

I don't know.

Bilmiyorum.

But French is always popular.

Ancak Fransızca her zaman popülerdir.

So it is interesting when you think about second language is I often assume

Bu nedenle, ikinci dil hakkında düşündüğünüzde ilginçtir, genellikle

that many people in Europe will have English already

Avrupa'daki pek çok insanın zaten

taught as their second language, but it would appear

ikinci dil olarak İngilizce öğretmiş olacağını varsayıyorum, ancak görünen o

that it is not always the case.

ki durum her zaman böyle değil.

And anyway, hello

Her neyse,

to Europe and hello to everyone else.

Avrupa'ya ve diğer herkese merhaba.

Hello, Nicole or Nahla.

Merhaba, Nicole veya Nahla.

Hello, Nahla.

Merhaba Nahla.

Hello to all the friends here.

Buradaki tüm arkadaşlara merhaba.

Hello to you, Nahla.

Nahla'ya selam olsun.

Nice to see you back as well.

Seni de görmek güzel.

We have a busy weekend coming up.

Önümüzde yoğun bir hafta sonu var. Bu hafta sonu

I'm slightly worried about something that is happening this weekend.

olan bir şey için biraz endişeliyim .

We are going to a wedding, Mr. Steve.

Bir düğüne gidiyoruz, Bay Steve.

There he is and myself.

İşte o ve ben.

We are going to a wedding.

Bir düğüne gidiyoruz.

One of Mr.

Bay

Steve's relatives. However,

Steve'in akrabalarından biri. Ancak

I still haven't decided what I'm going to wear.

hala ne giyeceğime karar vermiş değilim. Hiçbir

I have no idea.

fikrim yok. Hiçbir

I have no clue.

fikrim yok. Cumartesi düğünde

I can't even begin to think what I'm going

ne giyeceğimi düşünmeye bile başlayamıyorum

to wear on Saturday at the wedding

because I thought I was going to wear some of my crazy clothing.

çünkü çılgın kıyafetlerimden bazılarını giyeceğimi düşündüm.

But apparently I'm not allowed to.

Ama görünüşe göre buna iznim yok.

I've been told I can't.

Yapamayacağım söylendi.

So I was going to wear something rather

Bu yüzden göz

dazzling and fashionable, but apparently I can't.

kamaştırıcı ve modaya uygun bir şeyler giyecektim ama görünüşe göre giyemiyorum.

I've been told that under no circumstances

Bana hiçbir koşulda gelinden veya gelinden

am I allowed to look better

daha iyi görünmeme izin verilmediği söylendi

than the bride or the bride.

.

Groom.

Damat.

It's not even a real wedding.

Gerçek bir düğün bile değil. İşin

That's the strange part of it.

tuhaf yanı da bu.

It's not even a real wedding because the real wedding

Gerçek bir düğün bile değil çünkü gerçek düğün

has already taken place in Canada.

zaten Kanada'da gerçekleşti.

So this is a sort of fake wedding.

Yani bu bir çeşit sahte düğün.

I don't know. I don't know how it works.

Bilmiyorum. Nasıl çalıştığını bilmiyorum.

I'm looking forward to finding out on Saturday, but

Cumartesi günü öğrenmeyi dört gözle bekliyorum ama

I still haven't decided what I'm going to wear.

hala ne giyeceğime karar vermedim.

And I think I might be leaving it a little bit too late.

Ve sanırım biraz geç bırakıyor olabilirim.

So that will be very interesting to to see what actually happens.

Yani gerçekte ne olduğunu görmek çok ilginç olacak.

What what will I actually wear on Saturday?

Cumartesi günü gerçekte ne giyeceğim?

I know what Mr. Steve is wearing.

Bay Steve'in ne giydiğini biliyorum. Çok

He's got this lovely new suit, very nice, very fashionable,

güzel yeni bir takımı var, çok hoş, çok moda,

a new suit.

yeni bir takım elbise.

But I don't have a new suit because I don't wear suits very often.

Ama çok sık takım elbise giymediğim için yeni bir takımım yok.

You might notice I don't normally wear suits,

Normalde takım elbise giymediğimi fark etmişsinizdir,

so we will see what happens on Saturday

bu yüzden Cumartesi günü

when I attend the wedding,

düğüne katıldığımda

or as I like to call it, the fake wedding

ya da benim sevdiğim adıyla sahte düğün,

because it's already happened.

çünkü zaten oldu. Görünüşe göre

Apparently there will be lots of food, which, as you can imagine, I'm really pleased about.

pek çok yiyecek olacak ki tahmin edebileceğiniz gibi bu beni gerçekten memnun ediyor.

I'm very happy to find out that there is lots of food at the wedding.

Düğünde bol bol yemek olduğunu öğrendiğimde çok mutlu oldum.

So other good news, would you like some more

Pekala, diğer iyi haberler, biraz daha

good news?

iyi haber ister misiniz?

Tomorrow we are going to see my mother.

Yarın annemi görmeye gidiyoruz.

We've not been able to do it for a while for various reasons.

Bir süredir çeşitli sebeplerden dolayı yapamadık.

I'm sure you know what they are.

Eminim ne olduklarını biliyorsundur.

But tomorrow I am really excited because I haven't seen my mother for a long time.

Ama yarın annemi uzun zamandır görmediğim için çok heyecanlıyım.

So we are going to visit my mother tomorrow and I'm really looking forward to it.

Bu yüzden yarın annemi ziyaret edeceğiz ve gerçekten sabırsızlıkla bekliyorum. Görünüşe

Apparently

göre

she is

uyanık

awake

and she is quite lively at the moment.

ve şu anda oldukça hareketli.

I'm not sure if that's a good thing or a bad thing

Bunun iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi olduğundan emin değilim

because my mother is a little bit like me

çünkü canlı hissettiğimde annem biraz benim gibi

when I feel lively.

. Şimdi size anlatacağım

I can be a pain in the neck

according to certain people who I know

tanıdığım bazı insanlara göre baş belası olabiliyorum

I will tell you now.

.

I am feeling excited to see my mother tomorrow.

Yarın annemi göreceğim için heyecanlıyım.

She has been in care for over two years.

İki yılı aşkın süredir bakımda.

Well, I think it is over two years now.

Şey, sanırım iki yıldan fazla oldu. Şu

So my mother, who is now in a care home,

anda bir bakım evinde olan annem ne

she sadly is suffering from Alzheimer's.

yazık ki Alzheimer hastası.

And she's been in a

Ve

care home for over two years, around two years.

iki yılı aşkın bir süredir bir bakım evinde, yaklaşık iki yıldır.

And, of course, she went in just before

Ve tabii ki, COVID başlamadan hemen önce içeri girdi

COVID started.

.

So just before all of the panic and all of the things that happened

Yani tüm panikten hemen önce ve olan her şey

connected to COVID and Corona virus.

COVID ve Corona virüsüyle bağlantılıydı.

My mother was taken into a care home.

Annem bakımevine alındı.

She could not look after herself and we decided it was a hard decision to make.

Kendine bakamıyordu ve bunun verilmesi zor bir karar olduğuna karar verdik. Bunun

So first of all, she went to the hospital and then they said,

üzerine önce hastaneye gitti ve sonra

my mother could not go back home because she was unable to take care of herself.

annemin kendine bakamadığı için eve dönemediğini söylediler.

And so we had to make a very tough and difficult decision.

Ve bu yüzden çok zor ve zor bir karar vermek zorunda kaldık . Farkına

What we did not realise is

varamadığımız şey,

just how long it would be before we could see our mother again.

annemizi tekrar görmemizin ne kadar süreceğiydi. Bu

So myself and my sister could not go to see her

yüzden ne yazık ki koronavirüs ile ilgili tüm kısıtlamalar uygulandığı için ben ve kız kardeşim onu ​​görmeye gidemedik

because all of the restrictions have been put in place

connected to coronavirus, unfortunately.

.

And anyway, I'm going to see my mother tomorrow and I am very happy

Her neyse, yarın annemi görmeye gideceğim ve

to do it.

bunu yapmaktan çok mutluyum.

Weddings

and costumes in some countries in Southern Europe

Güney Avrupa'daki bazı ülkelerde düğünler ve kostümler

are almost endless celebrations.

neredeyse bitmek bilmeyen kutlamalardır.

Yes, I think maybe you disagree with me, but I think the British wedding

Evet, belki benimle aynı fikirde değilsin ama bence İngiliz düğünü

is a fairly simple thing.

oldukça basit bir şey.

So normally we have a church service.

Yani normalde bir kilise ayinimiz var.

Quite often if you want to be really traditional,

Oldukça geleneksel olmak istiyorsanız, genellikle

you can have a church service.

bir kilise ayinine sahip olabilirsiniz. Bu

So quite often there will be people witnessing the marriage take place.

nedenle, çoğu zaman evliliğin gerçekleşmesine tanık olan insanlar olacaktır.

In the church.

Kilisede.

We often think of marriage as a religious ceremony.

Evliliği genellikle dini bir tören olarak düşünürüz.

However, there are people now who don't want to have any

Ancak, artık

of the religion involved in their wedding.

düğünlerine dinin dahil olmasını istemeyen insanlar var.

They like to keep it simple.

Basit tutmayı severler.

So it really does depend on your point of view.

Yani gerçekten bakış açınıza bağlı.

So basically we we have we have the wedding ceremony and then everyone will go somewhere else

Yani temelde bizde düğün töreni var ve sonra herkes başka bir yere gidecek

and they will attend something called a wedding reception.

ve düğün resepsiyonu denen bir şeye katılacaklar.

So people will sit down, have a meal, and maybe there will be some speeches

Böylece insanlar oturacak, yemek yiyecek ve belki de evlenecek olan gelin damat tarafından bazı konuşmalar yapılacak

given by the bride groom,

which is the man who is getting married.

.

So it just depends.

Yani sadece bağlıdır.

But but I think it's quite a simple thing.

Ama bence bu oldukça basit bir şey.

But I do know in certain cultures, weddings can be lavish,

Ama bazı kültürlerde biliyorum ki , düğünler gösterişli,

big, expected secular events.

büyük, beklenen seküler olaylar olabilir.

I think so.

Bence de.

Thank you, Christina, for your big hug.

Sarıldığın için teşekkürler Christina.

For my mother.

Annem için.

That's very kind of you to say.

Bunu söylemen çok nazik.

Is that lovely?

Bu güzel mi? Bu

So I still have no idea what I'm going to wear on Saturday.

yüzden Cumartesi günü ne giyeceğim konusunda hala bir fikrim yok .

I don't know.

Bilmiyorum.

So maybe a shirt, maybe a tie, perhaps.

Yani belki bir gömlek, belki bir kravat, belki.

Perhaps I can find one of Mr.

Belki Bay

Steve suits because Mr.

Steve'in takımlarından birini bulabilirim çünkü Bay

Steve has about two or three suits.

Steve'in yaklaşık iki veya üç takımı var.

Very nice suits.

Çok güzel takımlar.

He also has a tuxedo.

Ayrıca smokini var.

I have to say, when Mr.

Söylemeliyim ki, Bay

Steve wears his tuxedo, he looks quite stylish.

Steve smokini giydiğinde oldukça şık görünüyor.

He looks like the new James Bond.

Yeni James Bond'a benziyor.

I think so.

Bence de.

Oh, yes.

Oh evet.

There is quite often a big meal.

Oldukça sık büyük bir yemek var.

A big meal will be served at a wedding reception.

Bir düğün resepsiyonunda büyük bir yemek servis edilecektir.

And that is right.

Ve bu doğru.

You are you are correct. Yes.

sen haklısın Evet. Bir ebeveyn hakkında

It is very difficult if you have to make a big decision

büyük bir karar vermek zorundaysanız çok zor,

about a parent, because, of course,

çünkü tabii ki

I suppose when we think about relatives relations, people close to us,

akraba ilişkileri, yakınlarımız deyince düşündüğümüzde

we always think of our parents as being the closest thing.

her zaman anne babamızı en yakınımız olarak düşünürüz.

And I suppose I I'm not I'm not saying this an unfairly

Ve sanırım bunu haksız bir şekilde söylemiyorum

but I do think quite often with with children

ama bence çocuklarla birlikte

they often feel a stronger bond

genellikle anneleriyle daha güçlü bir bağ hissediyorlar

with their mother.

.

My connexion with my mother is always very strong.

Annemle bağım her zaman çok güçlüdür.

I remember as a child,

Çocukken hatırlıyorum,

myself and my mother, we we did bond very closely because I did spend a lot of time

kendim ve annem, çok yakın bağ kurmuştuk çünkü

with my mother as a child and a toddler

çocukken ve yürümeye başlayan çocukken annemle çok zaman geçirdim

because my mother was at home as well.

çünkü annem de evdeydi.

So I do remember many, many times where

Bu yüzden annemle günlerimi nerede geçirdiğimi birçok kez hatırlıyorum

I would spend days with my mother.

.

And then, of course, I started school at the age of five.

Ve sonra tabii ki beş yaşında okula başladım.

And I still remember the day my mother took me to school for the first time.

Ve annemin beni ilk kez okula götürdüğü günü hala hatırlıyorum.

I still remember it pretty clearly.

Hala çok net hatırlıyorum.

I can still see my mother standing at the school gate

Hala annemin okul kapısında durup

waving to me and I am walking away from her.

bana el salladığını görebiliyorum ve ondan uzaklaşıyorum.

And it was the first time ever in my life

Ve hayatımda ilk kez

that I had to walk away from my mother, and it was a really hard thing to do.

annemden uzaklaşmak zorunda kaldım ve bu gerçekten zor bir şeydi. Hala

I still dream about it sometimes.

bazen onu hayal ediyorum.

I suppose dream is the wrong word.

Sanırım rüya yanlış kelime.

It's actually more like a nightmare.

Aslında daha çok bir kabus gibi.

So this scenario of my mother in the distance

getting further and further away as I walk

towards a new part of my life,

Hayatımın yeni bir bölümüne doğru yürürken, hayatımda

as I go to school for the first time ever, it is still an image

ilk kez okula giderken, uzaktaki annemin gittikçe uzaklaştığı senaryosu, hala

that is fixed quite clearly in my head.

kafamda oldukça net bir şekilde sabitlenmiş bir görüntü.

Christina.

Christina.

Oh, very nice.

Oh çok güzel.

Christina says a friend of mine will get married

Christina, bir arkadaşımın

on the beach in the evening.

akşam kumsalda evleneceğini söylüyor.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

It's already happened.

Zaten oldu.

So it's in the past.

Yani geçmişte kaldı.

It was a beautiful wedding.

Güzel bir düğündü.

I think this is very popular now in places

Bence bu,

where there is a lot of sunshine and warmth.

çok fazla güneş ışığı ve sıcaklığın olduğu yerlerde artık çok popüler.

I believe in the USA and I suppose

Amerika'ya inanıyorum ve

people can travel to different places also to have a wedding.

insanların düğün yapmak için de farklı yerlere seyahat edebileceğini düşünüyorum.

So you could go to a really nice place like Hawaii.

Böylece Hawaii gibi gerçekten güzel bir yere gidebilirsin.

Some people do, they go to Hawaii

Bazı insanlar yapar, Hawaii'ye giderler

and they have their wedding ceremony on the beach.

ve sahilde düğün törenlerini yaparlar.

I'm not sure about that.

Bunun hakkında emin değilim.

I don't think I like the idea of all that sand, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, tüm bu kum fikrinden hoşlandığımı sanmıyorum.

I think it might get everywhere.

Bence her yere gelebilir.

I can't imagine standing on the beach in the hot

Sıcak

weather wearing your suit.

havalarda kumsalda takım elbisenizi giydiğimi hayal edemiyorum.

It doesn't sound like much fun to me.

Bana pek eğlenceli gelmiyor.

Hello. Also to Rabaul. Hello, Rabaul.

Merhaba. Ayrıca Rabaul'a. Merhaba Rabaul.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Sylvie is in a very similar situation to me.

Sylvie benimle çok benzer bir durumda.

My mother also has Alzheimer's.

Annem de Alzheimer hastası.

It wasn't easy.

Kolay değildi.

She also was in a care home.

O da bakımevindeydi.

Well, I suppose from my point of view, I do feel

Sanırım benim açımdan

slightly guilty.

biraz suçlu hissediyorum.

Is that the right word to use?

Kullanılacak doğru kelime bu mu?

Just a very difficult situation. A very difficult thing.

Sadece çok zor bir durum. Çok zor bir şey.

I never thought in my life I would ever have to get to a point

Hayatımda,

where my mother would be in that situation.

annemin bu durumda olacağı bir noktaya gelmek zorunda kalacağımı hiç düşünmemiştim.

And it's not easy.

Ve bu kolay değil.

It's not easy to deal with.

Başa çıkmak kolay değil.

You might say that it's something that I've always dreaded through my whole life.

Bunun hayatım boyunca hep korktuğum bir şey olduğunu söyleyebilirsin.

I've always hated the thought

of something bad happening to my mother.

Anneme kötü bir şey olacağı düşüncesinden her zaman nefret etmişimdir.

So now we are living through this situation.

Yani şimdi bu durumu yaşıyoruz.

But anyway, the good news is I'm going to see her tomorrow

Ama her neyse, iyi haber şu ki yarın onu göreceğim

and I think it will be a good visit.

ve bunun iyi bir ziyaret olacağını düşünüyorum.

I hope so. Anyway,

Umarım. Her neyse,

we're going to take a quick break and then I will be back.

kısa bir ara vereceğiz ve sonra döneceğim. Küçük

We are looking at words connected to

şeylerle bağlantılı kelimelere

things that are small

and also ways of saying that you don't care.

ve ayrıca umursamadığınızı söylemenin yollarına bakıyoruz.

A little bit of sad news.

Biraz üzücü bir haber.

I know.

I don't I don't like to bring sad news, but yesterday something sad happened.

Biliyorum.

Üzücü haberler vermeyi sevmem ama dün üzücü bir şey oldu.

The cows went.

İnekler gitti.

The field at the back of the house is now empty.

Evin arka tarafındaki tarla artık boş.

The cows have left.

İnekler gitti.

So now at the back of the house,

Şimdi evin arkasında

when I'm looking into the field,

tarlaya bakıp

waiting for the cows to arrive, I know they won't.

ineklerin gelmesini beklerken gelmeyeceklerini biliyorum.

So here is a memory of something a little nice,

İşte biraz güzel,

a little happier, a little

biraz daha mutlu, biraz

more joyful, if you will.

daha neşeli bir hatıra.

There they were.

İşte oradaydılar.

The cows.

İnekler.

Oh, a little tear came to my eye.

Ah gözüme bir damla yaş geldi.

Then I was slightly upset.

Sonra biraz üzüldüm.

I was thinking about the cows, the beautiful cows, so lovely.

İnekleri düşünüyordum, güzel inekler, çok sevimli.

But now they have gone.

Ama şimdi gittiler.

Yeah, we are back.

Evet, geri döndük.

Vive English.

Yaşasın İngilizce.

English addict with Mr.

Bay Duncan ile İngiliz bağımlısı

Duncan.

.

If you enjoy what you were watching, why not give me a like.

İzlediklerinizden keyif alıyorsanız, neden bana bir like atmıyorsunuz? İşte

There it is.

burada.

Gave me a lovely firm under this video.

Bu video altında bana güzel bir firma verdi.

Right now all you have to do is take your mouse and

Şu anda tek yapmanız gereken farenizi alıp

click like it would be.

olması gerektiği gibi tıklamak.

Everson nice to see your lovely thumbs.

Everson, güzel parmaklarınızı görmek güzel. Dikkatinizin dağılmaması için

I will give you a few moments to do it so there are no distractions.

size bunu yapmanız için birkaç dakika vereceğim .

Click like now

Beğen'e tıkla,

you know you want to you know you do go on.

istediğini biliyorsun, devam ettiğini biliyorsun.

Oh, that's all it needs.

Oh, tüm ihtiyacı olan bu.

Just one click.

Sadece bir tıklama.

And then we have all of the likes, all the likes. Oh,

Ve sonra tüm beğenilere sahibiz, tüm beğenilere. Ah,

I missed the cows already.

inekleri şimdiden özledim.

They've only been gone for 24 hours.

Sadece 24 saattir yoklar.

Well, actually, last week the farmer came

Aslında, geçen hafta çiftçi geldi

and they actually took five of the cows away.

ve ineklerden beşini alıp götürdüler.

There were nine in the field.

Sahada dokuz kişi vardı.

And then yesterday he came to take the last four that were left.

Ve sonra dün kalan son dördü almaya geldi.

And now there are no cows in the field.

Ve şimdi tarlada hiç inek yok.

I have to say, I do feel a little sad about it, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, bu konuda biraz üzgün olduğumu söylemeliyim.

I don't know why. I don't know why.

Neden bilmiyorum. Neden bilmiyorum.

Thank you for your lovely comments.

Tatlı yorumlarınız için teşekkür ederiz.

Today I am going to talk about a subject.

Bugün bir konudan bahsedeceğim.

This is one of our subjects today.

Bugünkü konularımızdan biri de bu.

We have a lot actually to get through, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, üstesinden gelmemiz gereken çok şey var.

So I thought it would be interesting to take a look at words

Bu yüzden

that can be used to describe something that is small.

küçük bir şeyi tarif etmek için kullanılabilecek kelimelere bir göz atmanın ilginç olacağını düşündüm.

Small things, small words and phrases.

Küçük şeyler, küçük kelimeler ve deyimler.

So in this particular situation,

Yani bu özel durumda,

when I say small, I don't actually mean

küçük dediğimde, aslında

not many letters in the words.

kelimelerde çok fazla harf olmamasını kastetmiyorum.

What I actually mean are words that actually mean to be

Aslında kastettiğim, aslında

small were words and phrases connected to small.

küçük anlamına gelen kelimeler ve küçükle bağlantılı kelime ve deyimlerdi.

So I hope

Bu yüzden

you will follow that over the next few minutes.

önümüzdeki birkaç dakika içinde bunu takip edeceğinizi umuyorum.

And if you like what you see, don't forget, please give me a like

Ve gördüklerinizi beğendiyseniz, lütfen bana bir like atmayı unutmayın,

I love your likes ever so much.

beğenilerinizi çok seviyorum.

We're going to have a look at some words, simple words.

Bazı kelimelere, basit kelimelere bir göz atacağız.

First of all, basic words.

Her şeyden önce, temel kelimeler.

Well, the word small means something that is not large.

Küçük kelimesi, büyük olmayan bir şey anlamına gelir.

You might say that it is the opposite, something that is large

Bunun tam tersi, büyük

and something that is small.

ve küçük bir şey olduğunu söyleyebilirsiniz.

A small thing, maybe something that is hard to see

Ufak bir şey, belki görmesi zor bir şey,

may be something that is hard to find.

bulması zor bir şey olabilir.

Maybe something that is hard to hold

Belki de

because it is very small.

çok küçük olduğu için tutması zor bir şey.

Maybe if you are wearing a certain type of clothing,

Belli bir tür giysi giyiyorsanız,

perhaps the clothing is too tight.

belki de giysi çok dardır.

We might say that the clothes are too small,

Giysilerin çok küçük olduğunu söyleyebiliriz,

so the word small can be used in many ways.

bu nedenle küçük kelimesi birçok şekilde kullanılabilir.

We can say that something is very small

if we are talking about a number or an amount,

Bir sayı ya da miktardan bahsediyorsak bir şeyin çok küçük olduğunu söyleyebiliriz, bir

you might say that not many people do something.

şeyi çok kişinin yapmadığını söyleyebilirsiniz.

You might say a very small number of people,

Çok az sayıda insan diyebilirsiniz,

small or very small.

küçük ya da çok küçük.

We also use the word little quite

Ayrıca biraz kelimesini de oldukça

a lot as well, something that is little.

fazla kullanıyoruz, az olan bir şey.

Maybe when you were young,

Belki sen gençken, ben

you might say when I was little.

küçükken diyebilirsin.

So little is often used to show small.

Çok az genellikle küçük göstermek için kullanılır.

Maybe a moment of time from your past.

Belki geçmişinden bir an.

When you were much younger, you were little.

Çok daha gençken, küçüktün.

You were only little.

Sen sadece küçüktün.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

The word tiny.

Küçük kelime.

I like this word.

Bu kelimeyi beğendim.

Something that is tiny.

Küçücük bir şey.

It is a very expressive word.

Bu çok anlamlı bir kelimedir.

It means that something is very small.

Bir şeyin çok küçük olduğu anlamına gelir.

Perhaps you are in the garden and then suddenly

Belki bahçedesiniz ve birden

a tiny mouse comes out to say hello.

minicik bir fare çıkıp merhaba diyor.

Maybe it is feeling hungry and it has to eat

Belki acıkmıştır ve

some cheese that you've left out in the garden.

bahçede bıraktığınız biraz peynir yemek zorundadır.

You might say, Oh, the other day I was in the garden

Geçen gün bahçedeydim

and I saw a tiny mouse.

ve minicik bir fare gördüm diyebilirsiniz.

You was you are saying that

that mouse was very small, maybe also cute as well.

O farenin çok küçük olduğunu, belki aynı zamanda şirin olduğunu söylüyordun.

Something tiny, maybe a newborn baby

Küçücük bir şey, belki yeni doğmuş bir bebeğin

has tiny fingers

küçücük parmakları

and tiny toes, much smaller

ve minik ayak parmakları vardır,

than you would usually see or find.

genellikle göreceğinizden veya bulacağınızdan çok daha küçük.

We can also say that something is diminutive.

Bir şeyin küçücük olduğunu da söyleyebiliriz.

Oh, I like that word.

Ah, bu kelime hoşuma gitti. Bir şey küçücükse

It's not easy to say diminutive if something is diminutive,

küçücük demek kolay değil ,

if it means it is small, it is something that is small.

küçük demekse ufacık bir şeydir.

Maybe a comparison between one thing and another one.

Belki bir şeyle başka bir şey arasında bir karşılaştırma. Daha

You might say that that the smaller thing is diminutive.

küçük olanın küçücük olduğunu söyleyebilirsiniz.

It is small

quite often when

we are using it as a comparison.

Karşılaştırma olarak kullandığımızda oldukça küçüktür. Bir

Another one.

diğeri.

Now this looks like the word minute,

Şimdi bu dakika kelimesi gibi görünüyor,

but it's actually a minute.

ama aslında bir dakika.

Something that is minute is small,

Çok küçük olan bir şey küçüktür,

something that might be hard to see.

görmesi zor olabilecek bir şey.

Perhaps you can see it, but

Belki onu görebilirsiniz, ancak

only slightly because the size of it is so small.

boyutu çok küçük olduğu için sadece biraz.

We might say it is minute maybe in the air.

Dakikada belki havada diyebiliriz.

There are nine neat

particles floating around things.

Nesnelerin etrafında yüzen dokuz düzgün parçacık vardır.

It can be seen in certain light

Belirli ışıkta

or certain situations, but quite often things that are hard to see.

veya belirli durumlarda görülebilir, ancak genellikle görülmesi zor olan şeylerdir.

They are minute, they are very small.

Dakikalar, çok küçükler.

Here's another word that describes

İşte

something that is a copy

or a representation of something that is much larger.

çok daha büyük bir şeyin kopyası veya temsili olan bir şeyi tanımlayan başka bir kelime.

So miniature.

Yani minyatür.

If something is miniature,

Bir şey minyatürse,

it means that it is small, but quite often

bu onun küçük olduğu anlamına gelir, ancak çoğu zaman

it is also a small representation

aynı zamanda

or replica of something that is normally large.

normalde büyük olan bir şeyin küçük bir temsili veya kopyasıdır.

So you might have a miniature railway in your house,

Yani evinizde minyatür bir demiryolu olabilir,

not a real railway because that would be too big.

gerçek bir demiryolu değil çünkü bu çok büyük olur.

So you have a miniature railway, something that is big,

Yani minyatür bir demiryolunuz var, büyük bir şey

but your version is the same but smaller.

ama sizin versiyonunuz aynı ama daha küçük.

It is miniature,

Minyatürdür,

it is small, very similar to the word mini.

küçüktür, mini kelimesine çok benzer.

But in fact,

Ama aslında,

here's another

word that is often used when we talk about small

küçük

or maybe short things.

ya da belki kısa şeylerden bahsederken sıklıkla kullanılan başka bir kelime daha var.

Mini If something is mini, it means it is small.

Mini Bir şey mini ise, küçük demektir.

For example, there used to be a very popular type of clothing,

Örneğin,

especially in the 1960s and the early 1970s

özellikle 1960'larda ve 1970'lerin başında

called the Mini Skirt.

Mini Etek denilen çok popüler bir giyim türü vardı.

If you look mini skirt,

Mini eteğe bakarsan,

I was going to say if you look up mini skirt, but I don't think that's a very good phrase.

mini eteğe bakarsan diyecektim ama bence bu pek iyi bir tabir değil.

If you search for mini skirt on Google,

Google'da mini etek ararsanız, mini etekleriyle dolaşan

you will see lots of pictures of young, fashionable women

genç, modaya uygun birçok kadının fotoğrafını görürsünüz

walking around in their mini skirts.

.

That means the skirt is short and small.

Bu, eteğin kısa ve küçük olduğu anlamına gelir.

Of course there is also a famous British car called the Mini.

Tabii bir de Mini adında ünlü bir İngiliz arabası var.

And of course, as its name suggests,

Ve elbette, adından da anlaşılacağı gibi

the Mini is a small car, quite revolutionary.

Mini, oldukça devrim niteliğinde küçük bir otomobil.

When it first came out, I think it came out.

İlk çıktığında çıktı sanırım.

I think the mini

Sanırım mini

the car

araba

first came out in the late 1960s.

ilk olarak 1960'ların sonunda çıktı.

I'm sure someone is going to correct me if Mr.

Eminim birisi beni düzeltecektir, eğer Bay

Steve was here now, he would say Mr.

Steve şimdi burada olsaydı, Bay

Duncan, you are wrong. It wasn't, but I think it was.

Duncan, yanılıyorsunuz derdi. Değildi ama sanırım öyleydi.

I think I think the mini car came out in the late 1960s.

Sanırım mini araba 1960'ların sonunda çıktı.

I'm sure someone is going to say no, Mr.

Eminim birisi hayır diyecektir, Bay

Duncan.

Duncan.

Mini, something small, something tiny,

Mini, ufacık bir şey, ufacık bir

something very small can be described

şey, çok küçük bir şey

as a minuscule, minuscule,

ufacık, ufacık,

perhaps something that you might have to look closely

belki de mikroskop gibi özel bir alet kullanarak yakından bakmak zorunda kalabileceğiniz bir şey,

at using a special device like

a microscope, something that is minuscule.

minicik olan bir şey.

I like that word. I'm going to say it again.

Bu kelime hoşuma gitti. Tekrar söyleyeceğim.

I'm going to do it close to the microphone.

Mikrofona yakın yapacağım.

Minuscule.

küçük.

Very nice.

Çok güzel.

Something minuscule will have to be looked

Ufacık bir şey

under a microscope because it is very small.

çok küçük olduğu için mikroskop altında bakılması gerekecek.

It might even be described as microscopic.

Mikroskobik olarak bile tanımlanabilir.

Something that is microscopic cannot be seen with the human eye.

Mikroskobik olan bir şey insan gözüyle görülemez.

It has to be looked at closer, using a certain type of device.

Belirli bir cihaz türü kullanılarak daha yakından bakılması gerekir.

As I mentioned a few moments ago,

Biraz önce bahsettiğim gibi,

very small

çok küçük

things may be very small creatures

şeyler çok küçük yaratıklar olabilir

that in the sea or in the water,

ki denizde veya suda

they are so tiny, they are so small,

çok küçükler, çok küçükler,

they are microscopic.

mikroskobikler.

We might talk about viruses

as well as being microscopic.

Mikroskobik olmanın yanı sıra virüslerden de bahsedebiliriz.

It means they are very small.

Bu, çok küçük oldukları anlamına gelir.

We can use the word micro quite often

Mikro kelimesini

as a prefix for other words.

başka kelimelerin öneki olarak oldukça sık kullanabiliriz.

So a few moments ago we had microscope or microscopic.

Yani birkaç dakika önce elimizde mikroskop veya mikroskobik vardı.

That just means something.

Bu sadece bir şey ifade ediyor.

You are looking at a small micro scope,

Küçük bir mikro kapsama bakıyorsunuz,

so something that is micro is very small.

yani mikro olan bir şey çok küçüktür.

There are of course, some fun ways of saying small.

Elbette küçük demenin eğlenceli yolları da var.

You might say that something is teeny weeny.

Bir şeyin ufacık olduğunu söyleyebilirsin.

I like that teeny weeny.

Ufacık minicik hoşuma gitti.

It sounds like a childish way of saying small,

Küçük demenin çocukça bir yolu gibi geliyor

but you might say teeny weeny to show

ama

that something is very small, very tiny.

bir şeyin çok küçük, çok küçük olduğunu göstermek için minnacık diyebilirsin. Ufak

It is teeny weeny.

tefek.

Maybe you go fishing with your friend

Belki arkadaşınızla balığa çıkıyorsunuz

and you spend all morning trying to catch a fish, but you only catch one fish.

ve bütün sabah balık yakalamaya çalışıyorsunuz ama sadece bir balık tutuyorsunuz.

And unfortunately that fish is a tiddler.

Ve ne yazık ki o balık bir otçul. Küçük

Tiddler.

balık.

If something is described as a tiddler, it's very small.

Bir şey çöpçü olarak tanımlanırsa, çok küçüktür.

So a tiny fish perhaps.

Yani belki de küçük bir balık.

You have been fishing all morning and you are trying to catch that big fish,

Sabahtan beri balık tutuyorsunuz ve o büyük balığı,

the big fish that you want to hold in your hand and proudly show

elinizde tutmak ve

to all of your friends, maybe take a photograph of it,

tüm arkadaşlarınıza gururla göstermek, belki fotoğrafını çekmek istediğiniz o büyük balığı yakalamaya çalışıyorsunuz

but instead all you catch is a little

ama bunun yerine tek yakaladığınız bir ufak

tiddler

tefek

a tiny thing.

küçük bir şey.

Something small can be described as a

Küçük bir şey,

tiddler.

çöp toplayıcı olarak tanımlanabilir.

Here's another one We often use this word.

İşte bir tane daha Bu kelimeyi sık sık kullanırız.

It is very dry.

Çok kuru.

In my studio today,

Bugün stüdyomda

I have a dry throat.

boğazım kurudu.

Something small can be described as.

Küçük bir şey olarak tanımlanabilir.

Wee wee something very small.

Çok küçük bir şey.

A wee child came up to me the other day and said

Geçen gün küçük bir çocuk yanıma geldi ve

Hello,

merhaba dedi,

I have lost my dog

köpeğimi kaybettim

wee. Something tiny, something small,

çiş. Küçük bir şey, küçük bir şey,

quite often used in Scotland.

İskoçya'da oldukça sık kullanılır.

So when you talk to a person in Scotland

Yani İskoçya'da bir kişiyle konuştuğunuzda

and they talk about something, maybe they are describing something that is small.

ve onlar bir şey hakkında konuştuklarında, belki de küçük bir şeyi anlatıyorlardır.

They might say Wee wee very small.

Wee wee çok küçük diyebilirler.

It is

very tiny or small wee.

Çok küçük veya küçük çiş.

Here's another one, another fun

İşte bir tane daha,

way of saying small diddy.

küçük diddy demenin başka bir eğlenceli yolu.

If something is Diddy, it is small, tiny.

Bir şey Diddy ise, küçüktür, küçücüktür.

Maybe a person who is short, maybe they are not very tall.

Belki kısa boylu biri, belki de çok uzun değiller.

You might describe them as Diddy, a thing that is small

Onları küçük ve çok büyük olmayan bir şey olan Diddy olarak tanımlayabilirsiniz

and not very big.

.

Diddy

Diddy bir

another one, very childish, but

başkası, çok çocukça ama

teensy weensy

minicik

something is described as being teensy weensy,

bir şey minicik minicik,

teensy weensy.

minicik minicik olarak tanımlanıyor.

You describe a small insect, perhaps as

Küçük bir böceği, belki de minnacık olarak tanımlıyorsunuz

teensy weensy.

.

It is a funny way of saying that something is small.

Bir şeyin küçük olduğunu söylemenin komik bir yolu.

In a sentence we might describe the small pleasures of life,

Bir cümleyle hayatın küçük zevklerini,

those little things that you do that give you a lot of pleasure.

yaptığınız ve size büyük zevk veren o küçük şeyleri anlatabiliriz.

But they're not big things.

Ama büyük şeyler değiller.

However, we all find in life that we have small

Ancak hayatta hepimiz küçük

pleasures, things that make us happy, things that make us feel good,

zevklerimiz olduğunu, bizi mutlu eden, iyi hissettiren, keyif

things that we enjoy.

aldığımız şeyleri buluruz.

But they might not be big, they might not be lavish,

Ama büyük olmayabilirler, müsrif olmayabilirler,

they might not be expensive.

pahalı olmayabilirler.

But it is a small pleasure

Ama hayatında aldığın küçük bir zevktir

that you get in your life.

.

Then we have this word petite, petite.

O zaman minyon, minyon kelimemiz var.

Quite often you will see this written on clothing.

Çoğu zaman bunun giyim üzerine yazıldığını görürsünüz.

If you are buying some clothes and the size is small,

Bazı kıyafetler alıyorsanız ve bedeni küçükse

you might also see the word petite.

minyon kelimesini de görebilirsiniz.

It is a French word and it means small

Fransızca bir kelimedir ve küçük

or petite, something small,

veya minyon, küçük bir şey,

maybe something that is small and well-formed.

belki de küçük ve iyi biçimlendirilmiş bir şey anlamına gelir.

It is a certain shape, but it is small.

Belli bir şekli var ama küçük. Bu

So quite often with clothing we will describe clothing

nedenle, çoğu zaman giysilerle, giysileri

as petite.

minyon olarak tanımlarız.

If it is designed to fit a small person.

Küçük bir kişiye uyacak şekilde tasarlanmışsa.

There are some phrases we can use as well.

Kullanabileceğimiz bazı ifadeler de var.

You might say to someone,

Birine,

Just a sec, just a sec.

Bir saniye, bir saniye diyebilirsiniz.

That means short time.

Kısa süre demektir.

So you can see the word here. SEC.

Böylece kelimeyi burada görebilirsiniz. sn.

That is actually an abbreviation of second.

Bu aslında saniyenin kısaltmasıdır.

Just a sec.

Sadece bir saniye.

I will be with you in a moment.

Birazdan seninle olacağım.

Just a sec.

Sadece bir saniye.

It means just wait for a short time.

Kısa bir süre beklemek anlamına gelir.

I will be with you.

seninle olacağım

I will be there.

Orada olacağım.

Just a sec.

Sadece bir saniye.

We often use this in British English.

Bunu İngiliz İngilizcesinde sıklıkla kullanırız.

We are telling someone to. To wait a moment.

Birilerine söylüyoruz. Bir dakika beklemek için.

Can you just wait a moment?

Biraz bekleyebilir misin?

Can you just wait for just a sec?

Bir saniye bekleyebilir misin?

Another word?

Başka bir kelime?

Smidgen.

Smidgen.

I like this word.

Bu kelimeyi beğendim.

This word is fun to say.

Bu kelimeyi söylemek eğlenceli.

Smidgen, something that is small, something that is tiny,

Smidgen, küçük bir şey, çok küçük bir şey,

or maybe a very small amount or quantity speaking.

ya da belki çok küçük bir miktar ya da miktar konuşuyor.

So maybe you are cooking some food, maybe you are making a meal,

Yani belki bir yemek pişiriyorsunuz, belki bir yemek yapıyorsunuz

and one of the ingredients

ve malzemelerden biri

might be salt.

tuz olabilir.

The recipe might say All you need to add

Tarif şunu söyleyebilir: Eklemeniz gereken tek şey

is a smidgen of salt.

bir tutam tuz.

That means a small amount, a very small amount of something

Bu, az miktarda, çok az miktarda bir şeyin

can be described as a smidgen.

smidgen olarak tanımlanabileceği anlamına gelir.

It's a great word.

Bu harika bir kelime.

I like it very much.

çok beğendim

We just had the French word.

Sadece Fransızca kelimemiz vardı.

Here is another one.

Işte başka biri.

It sounds very French indeed.

Kulağa gerçekten çok Fransızca geliyor.

This word is

Bu kelime

super sonne.

süper sonne.

Oh, so if you know the French language,

Oh, yani Fransızca biliyorsanız,

you will know that this means something that is small.

bunun küçük bir şey anlamına geldiğini bileceksiniz.

A small amount of something.

Az miktarda bir şey.

A small quantity of something is a soup.

Az miktarda bir şey çorbadır.

Sonne We often use this in cookery.

Sonne Bunu yemek pişirmede sıklıkla kullanırız.

If you are making a meal, you might see the instructions

Yemek yapıyorsanız, talimatları

in a recipe.

bir tarifte görebilirsiniz.

It might say that you add a soup, sort of salt

Bir çorba, bir çeşit tuz

or maybe a soup, some of pepper,

veya belki bir çorba, biraz biber,

a very.

çok eklediğiniz söylenebilir.

I think I just lost my connexion then.

Sanırım o zaman bağlantımı kaybettim.

Sorry about that. Tad.

Bunun için üzgünüm. Tad.

Tad is small thing.

Tad küçük bir şey.

A small thing is a tad

Küçük bir şey biraz

very tiny.

çok küçük.

Something that is small.

Küçük olan bir şey.

A small thing can be described as a tad.

Küçük bir şey biraz olarak tanımlanabilir.

And of course, when we think of nature,

Ve tabii ki, doğayı düşündüğümüzde

you can have tadpole, a very small thing.

iribaş olabilir, çok küçük bir şey.

It is actually a baby frog.

Aslında bir yavru kurbağa.

So before a frog becomes a frog,

Yani bir kurbağa kurbağa olmadan önce, her şeyden

first of all, it starts off as an egg, and then the egg will hatch out

önce bir yumurta olarak başlar ve sonra yumurta çatlar

and you will have a tadpole.

ve bir iribaşınız olur.

And that basically refers to something being very small.

Ve bu temelde bir şeyin çok küçük olması anlamına gelir.

So the word Tad

Yani Tad kelimesi

is used to describe

something that is small.

küçük olan bir şeyi anlatmak için kullanılır.

I hope those words are useful to you.

Umarım bu sözler işinize yarar.

I hope you will learn something from those.

Umarım bunlardan bir şeyler öğrenirsin. Küçük

There are many other ways of describing things that are small,

şeyleri tanımlamanın başka birçok yolu var

but the ones I've just shown you are the most common.

ama size az önce gösterdiğim yöntemler en yaygın olanlardır.

They are the most common ones of all.

Onlar en yaygın olanlarıdır.

In a few moments, we

Birazdan,

are going to take a look at something else we are looking at not caring

how to show that you don't care in English.

İngilizce'de umursamadığınızı nasıl göstereceğimizi umursamadan baktığımız başka bir şeye bakacağız.

Coming up right here on English Addict Extra.

English Addict Extra'da tam burada.

Don't go away. The

Gitme.

of course, Mr.

Tabii ki, Bay

Steve will be back with us on Sunday

Steve Pazar günü tekrar bizimle olacak

and we will be live on Sunday,

ve Pazar günü canlı yayında olacağız,

of course, a new month as well on Sunday.

elbette yeni bir ay Pazar günü de.

The 1st of August will arrive.

1 Ağustos gelecek.

And of course, we know what happens during that month,

Ve tabii ki o ay boyunca neler olduğunu biliyoruz,

don't we. Mhm.

değil mi? Mhm. Çarşamba günü saat 3

3 minutes to 3:00

:00'e 3 dakika

on a Wednesday.

.

I hope you are enjoying yourself.

Umarım eğleniyorsundur.

As we say goodbye, we prepare to wave goodbye to July.

Veda ederken, Temmuz'a veda etmeye hazırlanıyoruz.

August is just around the corner and it will be my birthday.

Ağustos hemen köşede ve benim doğum günüm olacak.

I don't know what Mr.

Bay

Steve is going to buy for me. Something nice. Maybe.

Steve'in benim için ne alacağını bilmiyorum. Güzel bir şey. Belki.

And of course during the month of August, I will also be looking for some

Ve tabii ki Ağustos ayı boyunca sizden de biraz

help or support from you.

yardım veya destek bekleyeceğim.

More about that on Sunday.

Pazar günü bununla ilgili daha fazla bilgi.

So we are talking about another subject.

Yani başka bir konudan bahsediyoruz.

We were just talking about things that are small, many words

Biz sadece küçük olan şeylerden bahsediyorduk,

that can be used to describe something small, something not very big,

küçük bir şeyi, çok büyük olmayan bir şeyi,

something that is not large.

büyük olmayan bir şeyi tarif etmek için kullanılabilecek pek çok kelime.

Say no more.

Daha fazla konuşma.

Now we are going to talk about expressing,

Şimdi

not caring in English.

İngilizce'de önemsemekten değil, ifade etmekten bahsedeceğiz.

And I will explain what this actually means, because the word care

Ve bunun gerçekte ne anlama geldiğini açıklayacağım çünkü bakım kelimesi

can be used in more than one way.

birden fazla şekilde kullanılabilir.

To not care can be expressed in different ways

Umursamamak, ilgilenmek farklı şekillerde ifade edilebilir,

to be an interested

if you are uninterested, it means you don't care.

eğer ilgisizseniz, umursamadığınız anlamına gelir.

Maybe you are an interested in a certain thing.

Belki belirli bir şeyle ilgileniyorsunuzdur.

Maybe you are an interested in a certain subject.

Belli bir konuya ilgi duyuyor olabilirsiniz.

You are not interested.

İlgili değilsin. O

You don't care about that thing you have no interest

şeyi umursamıyorsun, o

in that particular thing.

belirli şeyle hiç ilgilenmiyorsun.

You don't care about that particular thing.

O özel şeyi umursamıyorsun.

You are uninterested

to be unaffected.

Etkilenmemek için ilgisizsin.

Again, if you are unaffected,

Yine, etkilenmediyseniz,

it means that thing means nothing to you.

o şeyin sizin için hiçbir anlamı yok demektir.

You are unaffected.

Sen etkilenmedin.

That thing does not change your feelings in any way.

O şey senin duygularını hiçbir şekilde değiştirmiyor.

You are unaffected.

Sen etkilenmedin.

It we might say that that thing is

O şey

something you don't care about

senin umursamadığın bir şey

or maybe something you are not interested in.

ya da belki de ilgilenmediğin bir şey diyebiliriz.

It does not affect you.

Seni etkilemiyor.

You don't care about it.

Umurunda değil.

This is probably the word that you are most familiar

Bu muhtemelen bir şeyi ihmal etmek için en aşina olduğunuz kelime,

with to neglect something is to show that you don't care.

umursamadığınızı göstermektir.

So maybe you leave something.

Yani belki bir şey bırakırsın.

Maybe you leave your pet dog in the car

Belki de evcil köpeğinizi

on a hot day and the poor little dog is getting very upset about it.

sıcak bir günde arabada bırakıyorsunuz ve zavallı küçük köpek buna çok üzülüyor.

We can say that you have neglected that dog.

O köpeği ihmal ettiniz diyebiliriz.

It is almost as if you don't care about that dog

Sanki o köpeğe

to show that you don't care

aldırış etmediğini göstermek

or to do something on behaviour.

ya da davranışla ilgili bir şeyler yapmak için o köpeğe aldırış etmiyormuşsun gibi.

Perhaps that shows that you don't care about something is to neglect.

Belki de bu, bir şeyi umursamadığınızı gösterir, ihmal etmektir.

You don't show any kind illness,

Herhangi bir hastalık göstermiyorsun,

you don't care.

umursamıyorsun. Özen göstermek,

Care is to show concern.

ilgi göstermektir.

And then we have the opposite, not care,

Ve sonra tam tersi, umursamamak,

which is to show no concern.

yani hiç ilgilenmemek var.

So if you care about something,

Yani bir şeyi önemsiyorsan,

if you care for something, it means you are concerned. And

bir şeyi önemsiyorsan, bu senin ilgilendiğin anlamına gelir. Ve

if you don't care,

eğer umursamıyorsan,

it means you show no concern.

bu umursamadığın anlamına gelir.

That thing does not bother you.

O şey seni rahatsız etmez.

You do not care.

Umursamazsın.

It does not affect you in any way, you might say.

Sizi hiçbir şekilde etkilemiyor diyebilirsiniz.

And here are some phrases you might say

Ve işte

to show that you don't care.

umursamadığını göstermek için söyleyebileceğin bazı ifadeler.

I don't care what they say.

Ne dedikleri umurumda değil.

I don't care

something that you hear from another person,

Başka birinden duyduğun bir şey umurumda değil,

maybe something a person has said about you, but you don't care.

belki bir kişinin senin hakkında söylediği bir şey ama sen umursamıyorsun.

It does not bother you.

Seni rahatsız etmiyor.

You are not interested in what that person thinks.

O kişinin ne düşündüğüyle ilgilenmiyorsunuz.

I don't care what they say is something

Ne dedikleri umrumda değil,

you will say if you hear something

that another person is saying about you but you don't care about it.

başka birinin senin hakkında söylediği bir şeyi duyarsan söyleyeceksin ama umursamıyorsun.

I don't care.

umurumda değil

I don't care what they say.

Ne dedikleri umurumda değil.

Here is one we often use in British English.

İşte İngiliz İngilizcesinde sıklıkla kullandığımız bir tane.

If you want to show that you don't care about something,

Bir şeyi umursamadığınızı göstermek istiyorsanız,

you are not bothered by it.

bundan rahatsız olmazsınız.

You can say I couldn't give a

Bir şans veremedim diyebilirsin

toss, I couldn't give

,

a toss.

bir şans veremedim.

By that it just means a casual action.

Bununla, sadece geçici bir eylem anlamına gelir.

I couldn't I couldn't give a toss.

Yapamazdım, bir şans veremezdim.

I don't care at all about that thing.

O şey hiç umurumda değil.

I couldn't give a toss.

Bir şans veremedim.

I don't have any interest.

hiç ilgim yok

I have no interest.

İlgilenmiyorum.

I don't have any interest.

hiç ilgim yok

You are expressing the fact that that thing

O şeyin

does not bother you or

sizi rahatsız etmediğini veya

maybe you have no interest in that particular thing.

belki de o şeye ilgi duymadığınızı ifade ediyorsunuz. Fiziksel olarak

I don't have any interest

herhangi bir ilgim yok

physically.

.

We can show that we don't care by

Umursamadığımızı omuz

shrugging.

silkerek gösterebiliriz. Omuz

Shrug.

silkmek.

Shrug is an action.

Omuz silkmek bir eylemdir.

It is something you can see.

Bu görebileceğiniz bir şey. Omuz

Shrug.

silkmek.

That is what a shrug looks like

when you want to show another person that you don't care.

Başka birine umursamadığını göstermek istediğinde omuz silkmek böyle bir şey .

You are not bothered.

Sen rahatsız değilsin. Omuz

You might go

shrug,

silkebilirsin,

your shoulders will raise and quite often you will.

omuzların yükselir ve sıklıkla yükselirsin.

You you will also use your hands as well.

Siz de ellerinizi kullanacaksınız.

You are showing disinterest.

İlgisizlik gösteriyorsun.

You are showing that you don't care.

Umursamadığınızı gösteriyorsunuz.

I don't care.

umurumda değil

We call that expression

Bu ifadeye omuz

a shrug.

silkme diyoruz.

You push something away easily because you don't care about it.

Bir şeyi umursamadığın için kolayca uzaklaştırırsın. Omuz

To shrug is to show

silkmek

not caring.

umursamadığını göstermektir.

It is how you show that you don't care about something.

Bir şeyi umursamadığını böyle gösteriyorsun.

Something does not bother you.

Bir şey seni rahatsız etmiyor.

Also something that does not bother you can be described

Ayrıca sizi rahatsız etmeyen bir şey,

as being like water off a duck's back.

ördeğin sırtındaki su gibi tanımlanabilir.

When we say water off a duck's back,

Bir ördeğin sırtından su aktığını söylediğimizde,

we are saying that something does not affect us.

bir şeyin bizi etkilemediğini söylüyoruz.

I am not bothered about what they think.

Ne düşündükleri beni rahatsız etmiyor.

I don't care about what they say.

Ne dedikleri umurumda değil.

It is like water off a duck's back

Bu bir ördeğin sırtındaki su gibidir

because ducks have waterproof feathers

çünkü ördeklerin su geçirmez tüyleri vardır,

so they can stay dry when they are floating around on the water.

böylece su üzerinde yüzerken kuru kalabilirler.

So the water will not soak into the feathers.

Böylece su tüylere batmaz.

It just comes off easily.

Sadece kolayca çıkıyor.

It does not soak in to the feathers.

Tüylere batmaz.

So we can say that something that does not bother you

Yani sizi rahatsız etmeyen bir şey

is like water off a duck's back.

ördeğin sırtından akan su gibidir diyebiliriz.

It is inconsequential.

Önemsiz.

Oh, I like that word.

Ah, bu kelime hoşuma gitti.

Something that has no consequence,

Sonucu olmayan bir şey,

something that will cause no harm to

size zarar vermeyecek bir şey

you can be inconsequential.

önemsiz olabilir.

It is like water off a duck's back.

Bir ördeğin sırtından akan su gibidir.

I like that one.

Bunu beğendim.

You pay no attention to it.

Buna hiç dikkat etmiyorsun.

To pay no attention to something means

Bir şeye dikkat etmemek,

you are ignoring it.

onu görmezden geldiğiniz anlamına gelir.

To ignore something, you pay no attention

Bir şeyi görmezden gelmek için, umursamadığın için hiç aldırış etmiyorsun

because you don't care.

.

It does not bother you.

Seni rahatsız etmiyor.

Sometimes a person might hurt you or say something bad about you,

Bazen bir kişi sizi incitebilir veya sizin hakkınızda kötü bir şey söyleyebilir,

but quite quickly

ancak çok çabuk

you might forget about it and move on.

unutabilir ve yolunuza devam edebilirsiniz.

If you forget about something and move on,

Bir şeyi unutup hayatına devam edersen,

it means you don't care about it.

onu umursamadığın anlamına gelir.

You have put that thing aside

O şeyi bir kenara bıraktın

and now you've decided to move on with your life.

ve şimdi hayatına devam etmeye karar verdin.

You forget about it and move on

Unutursun ve

to more.

daha fazlasına geçersin.

You will not lose any sleep over it.

Üzerinde herhangi bir uyku kaybetmeyeceksin.

You will not lose any sleep over it.

Üzerinde herhangi bir uyku kaybetmeyeceksin.

So maybe something that does not concern you

Yani belki sizi ilgilendirmeyen bir şey

or maybe something you don't care about.

ya da belki de umursamadığınız bir şey.

You can say that you don't lose any sleep over that thing.

O şey yüzünden uykun kaçmıyor diyebilirsin.

By that you are expressing that you just don't care.

Bununla ilgilenmediğini ifade ediyorsun.

I'm not bothered.

Ben rahatsız değilim.

I'm not bothered what you say or what you do.

Ne dediğin ne yaptığın beni ilgilendirmiyor.

I'm not bothered what you think.

Ne düşündüğün beni rahatsız etmiyor.

I am not going to lose any sleep over.

Uykum kaçacak değil.

Over what you think or say.

Ne düşündüğün ya da söylediğin üzerine.

So you will not lose any sleep over it because you don't care one bit.

Yani zerre kadar umursamadığınız için uykunuz kaçmayacak.

And that is another way of expressing, not caring.

Ve bu, önemsemenin değil, ifade etmenin başka bir yoludur. Benim hakkımda ne düşündüğün

I don't care one bit

zerre kadar umurumda değil

about what you think of me.

.

I don't care one bit.

Hiç umurumda değil.

So there

are two ways of expressing, not caring.

Yani

önemsemenin değil, ifade etmenin iki yolu vardır.

Finally, one more.

Sonunda bir tane daha.

Oh, this is the one.

Ah, bu o.

I saw someone earlier.

Daha önce birini gördüm.

I think someone put this on the live chat earlier.

Sanırım birisi bunu daha önce canlı sohbete koymuş.

I did see it come out of the corner of my eye.

Gözümün ucuyla çıktığını gördüm.

You don't give a damn

Umrunda

if you don't give a damn.

değilsen, umurunda da olmaz.

It means it is of no concern to you.

Seni ilgilendirmediği anlamına gelir.

I do not care.

Umrumda değil.

I don't give a damn

Umurumda değil

I could not care less about that

Bunu daha az umursayamazdım Bu

So to not care is to not give a damn.

yüzden umursamamak umursamamaktır.

You are not worrying about it You are not concerned about it.

Sen onun için endişelenmiyorsun, sen onun için endişelenmiyorsun.

It is not on your mind at all.

Hiç aklında değil.

You don't give a damn.

Umrunda değil.

Many years ago the word damn used to be a swear word,

Yıllar önce kahretsin kelimesi bir küfürdü

but nowadays most people don't really care to be honest.

ama günümüzde çoğu insan dürüst olmayı pek umursamıyor.

So there you have them.

Demek onlara sahipsiniz.

There you have a list of ways of expressing, not caring.

Orada, önemsemenin değil, ifade etmenin yollarının bir listesi var .

Quite often people will do things.

Çoğu zaman insanlar bir şeyler yapar.

They might hurt you.

Sana zarar verebilirler.

They might damage your feelings, you might feel upset.

Duygularına zarar verebilirler, üzülebilirsin.

But quite often

Ama oldukça sık

or eventually, you will learn to live with those things.

veya sonunda, bu şeylerle yaşamayı öğreneceksiniz.

And if you are really lucky, you will not care about it at all.

Ve eğer gerçekten şanslıysanız, bunu hiç umursamazsınız.

There is a secret to living a happy life and sometimes

Mutlu bir hayat yaşamanın bir sırrı vardır ve bazen

it is not caring about what people think of you.

insanların senin hakkında ne düşündüğünü umursamamaktır.

People will always be mean.

İnsanlar her zaman kötü olacak.

There will always be someone somewhere in the world

Dünyanın bir yerinde her zaman

who will be saying bad things about you.

senin hakkında kötü şeyler söyleyecek biri olacak.

It very hard in this world to be liked by everyone.

Bu dünyada herkes tarafından beğenilmek çok zor.

So sometimes not caring, not worrying

Bu yüzden bazen umursamamak, endişelenmemek

can be a good thing.

iyi bir şey olabilir.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

I hope you've enjoyed today's lesson.

Umarım bugünkü dersten keyif almışsınızdır.

We've talked about a couple of things today and we've also talked about one or two private things

Bugün birkaç şey hakkında konuştuk ve ayrıca bir veya iki özel şey hakkında

as well, about the wedding that I'm going to on Saturday.

da konuştuk, Cumartesi günü gideceğim düğün hakkında.

And also I'm coming to see my mother tomorrow.

Ayrıca yarın annemi görmeye geleceğim.

And I have to say, I am so excited.

Ve söylemeliyim ki, çok heyecanlıyım.

I can't wait. To be honest.

bekleyemem Dürüst olmak gerekirse.

I will be back on Sunday.

Pazar günü döneceğim.

Don't forget on Sunday 2 p.m.

Pazar günü saat 14:00'ü unutmayın.

UK time.

İngiltere saati.

In fact you can find me on live

Aslında beni

every Sunday and Wednesday from 2 p.m.

her Pazar ve Çarşamba saat 14:00'ten itibaren canlı yayında bulabilirsiniz.

UK time.

İngiltere saati.

So now you know the time and the day is Sunday

Artık saati ve günü biliyorsunuz, Pazar

and Wednesday 2 p.m.

ve Çarşamba 14:00.

uk time.

ingiltere saati.

Hi, Mr.

Merhaba, Bay

Duncan, says Anna.

Duncan, diyor Anna.

Paula Beskar Dennis. Hello, Mr. Duncan.

Paula Beskar Dennis. Merhaba, Bay Duncan.

Good to see you again.

Seni tekrar görmek güzel.

I have always watched your recorded videos.

Kaydedilmiş videolarınızı hep izledim.

Hugs from Brazil.

Brezilya'dan kucaklamalar.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

What a lovely way of finishing today's live stream.

Bugünkü canlı yayını bitirmenin ne güzel bir yolu.

Also, we have none new in who is watching in Vietnam.

Ayrıca, Vietnam'da kimin izlediği konusunda yeni bir şeyimiz yok.

Hello to you.

Merhaba sana.

Sadly, we have reached the end of today's

Maalesef bugünkü

live stream, but I do hope you will join me

canlı yayının sonuna geldik ama umarım

for the next live event which will be on Sunday.

Pazar günü yapılacak olan bir sonraki canlı etkinlikte bana katılırsınız.

Sunday 2 p.m.

Pazar 14:00

UK time.

İngiltere saati.

Thanks a lot for your company.

Şirketiniz için çok teşekkürler.

I've enjoyed today's lesson and I've enjoyed

Bugünkü dersten keyif aldım ve

spending some of my time with you and I hope you feel the same way.

zamanımın bir kısmını sizinle geçirmekten keyif aldım ve umarım siz de aynı şekilde hissedersiniz.

This is Mr.

Duncan in the birthplace of English, saying, Thank you for watching.

Bu,

İngilizcenin doğum yerindeki Bay Duncan, " İzlediğiniz için teşekkürler" diyor.

See you on Sunday, along with this guy.

Pazar günü görüşürüz, bu adamla birlikte.

He will also be here on Sunday.

Pazar günü de burada olacak.

I'm sure we will have a lot to talk about.

Eminim konuşacak çok şeyimiz olacak.

I think we will have a lot to

Sanırım Pazar günü yapacak çok işimiz olacak

on Sunday.

.

I really do.

Gerçekten yaptım.

See you soon.

Yakında görüşürüz.

Take care.

And of course, until the next time we meet right here.

Dikkatli ol.

Ve tabii ki bir dahaki sefere burada buluşana kadar.

You know what's coming next?

Sırada ne var biliyor musun?

Yes, you do.

Evet yaparsın.

This is my hint.

Bu benim ipucum.

My little hint,

Küçük ipucum

please.

lütfen. Şimdilik

Can you give me a lovely like

bana güzel bir beğeni

and...

ve

ta ta for now.

ta ta verir misin?