Are U Ready To Learn English? | LIVE from England / Join the chat with Mr Duncan - 1st February 2023

Here we are again.

Yine buradayız.

We are back once more.

Bir kez daha geri döndük.

And yes, we are coming to you live

Ve evet,

from the birthplace of the English language.

İngiliz dilinin doğum yerinden canlı yayında karşınıza çıkıyoruz.

It is English addict.

İngilizce bağımlısıdır.

Live from. Oh, my goodness.

itibaren canlı. Aman tanrım.

It's England.

İngiltere.

And it's a busy one today.

Ve bugün yoğun bir gün.

It's very busy.

Çok meşgul.

In fact, we have lots of things to talk about.

Aslında konuşacak çok şeyimiz var.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr. Duncan in England.

Ben İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today?

Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay? I hope so. Are you happy?

? Umarım. Mutlu musun?

Are you feeling good?

İyi hissediyor musun?

I hope so.

Umarım.

Because it is a brand new month.

Çünkü yepyeni bir aydır.

A new month has arrived.

Yeni bir ay geldi.

We say goodbye January.

Ocak ayına veda ediyoruz.

Some people were complaining about January.

Bazıları Ocak ayından şikayetçiydi.

They were saying that it was too long.

Çok uzun olduğunu söylüyorlardı.

I think most people, if the truth were known,

Bence çoğu insan, eğer gerçek bilinseydi,

I think most people hate January and maybe even this month,

bence çoğu insan Ocak ayından nefret eder ve hatta belki bu ay bile

might not be everyone's favourite month, February as well.

herkesin favori ayı olan Şubat olmayabilir.

Birth There is always a little bit of light at the end of the tunnel,

Doğum Tünelin ucunda her zaman biraz ışık vardır ,

literally, because the days here in

kelimenin tam anlamıyla, çünkü burada, İngiltere'de günler

England are slowly getting longer.

yavaş yavaş uzuyor.

Yes, we are slowly getting more daylight and already

Evet, yavaş yavaş daha fazla gün ışığı alıyoruz ve

the sunlight is starting to shine into the kitchen.

güneş ışığı şimdiden mutfağa parlamaya başlıyor. Güneş ışığı mutfağa girmeye başladığında

We always know that that is a good sign

bunun iyi bir işaret olduğunu her zaman biliriz

when the sunlight starts coming into the kitchen.

.

Anyway, I.

Her neyse, ben

Mr. Duncan, I one of those up there.

Bay Duncan, ben de oradakilerden biriyim.

Can you see I'm an English addict?

Benim bir İngiliz bağımlısı olduğumu görebiliyor musun?

Technically, to be honest with you, technically, I should not be here today

Teknik olarak, size karşı dürüst olmak gerekirse, teknik olarak bugün burada olmamalıyım

because there is a teacher strike taking place.

çünkü bir öğretmen grevi var.

All of the teachers are going on strike here in England.

İngiltere'de bütün öğretmenler greve gidiyor.

But of course, I do not

Ama tabii ki

belong to any unions or anything like that.

herhangi bir sendikaya veya benzeri bir şeye üye değilim.

To be honest, I independent

Dürüst olmak gerekirse,

so I don't have to go on strike.

greve gitmek zorunda kalmamak için bağımsızım.

In fact, I'm not.

Aslında değilim.

I'm here right now

Şu an

with you live and yes, we have made it all

canlı yayında sizlerleyim ve evet

the way to the middle of another week and a brand new month.

bir haftayı ve yepyeni bir ayı daha geride bıraktık.

Yes, it's Wednesday.

Evet, bugün Çarşamba.

I don't know what's wrong with my throat.

Boğazıma ne oldu bilmiyorum.

I hope I don't have what Mr.

Umarım

Steve has right now.

şu anda Bay Steve'in sahip olduğu şeye sahip değilimdir.

I hope I hope it's not happening.

umarım gerçekleşmez umarım.

I really do.

Gerçekten yaptım. İşte

Here we are, then. I'm just drinking some water.

o zaman buradayız. Sadece biraz su içiyorum.

I made the mistake today, by the way, of drinking water from the tap.

Bu arada bugün musluktan su içme gafletinde bulundum. Bu

So normally I drink some lovely fresh bottled water,

yüzden normalde

which has come from somewhere beautiful and natural.

güzel ve doğal bir yerden gelen güzel taze şişelenmiş su içerim.

But today I'm drinking water straight from the water tap.

Ama bugün direk musluktan su içiyorum.

And to be honest with you, I will be honest.

Ve sana karşı dürüst olmak gerekirse, dürüst olacağım.

It's not very nice.

Bu pek hoş değil. Senden ne haber

What about you? Where you are?

? Neredesin?

Do you ever drink your local water?

Hiç mahallenizin suyunu içiyor musunuz?

Can you turn on your tap and drink the water straight from the tap?

Musluğunuzu açıp suyu doğrudan musluktan içebilir misiniz?

I wonder if you can. So it's a bit.

Yapabilir misin merak ediyorum. Yani biraz.

It has a strange taste sometimes.

Bazen garip bir tadı vardır.

Certain parts of the UK, the water

Birleşik Krallık'ın bazı bölgelerinde,

apparently is of very poor quality.

görünüşe göre su kalitesi çok düşük.

But it all depends on where you live in the country.

Ama hepsi ülkenin neresinde yaşadığınıza bağlı.

But what about you?

Peki ya sen?

Can you drink tap water?

Musluk suyu içebilir misin?

So can you just run your tap, fill a glass

O halde endişelenmenize gerek kalmadan musluğunuzu açıp bir bardak doldurup

and drink the water without having to worry about it?

suyu içebilir misiniz? Amerika

I know in the United States there are certain parts

Birleşik Devletleri'nde,

of the USA where, well, let's just say

the water is not of a very good standard.

suyun çok iyi bir standartta olmadığını söyleyelim, ABD'nin belirli bölgeleri olduğunu biliyorum.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

Then we are back.

Sonra geri döndük.

And I suppose I should address

Ve sanırım

the one thing that people are asking about,

insanların sorduğu tek şeyi ele almalıyım,

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

How is Mr.

Bay

Steve?

Steve nasıl?

Well, if you were watching on Sunday,

Pazar günü izliyorsanız,

you will know that Steve was not actually here.

Steve'in aslında burada olmadığını bileceksiniz.

However, he is here today.

Ancak, bugün burada.

He is right here

O burada,

Wait there Steve.

orada bekle Steve.

I think we have a problem, actually. With a microphone.

Aslında bir sorunumuz olduğunu düşünüyorum. Bir mikrofon ile.

With the microphone. A problem.

Mikrofon ile. Bir sorun.

Now, let's just see if I can sort this out.

Şimdi, bunu çözüp çözemeyeceğime bir bakalım.

We have a problem with the microphone, apparently.

Görünüşe göre mikrofonla ilgili bir sorunumuz var.

Well, I wasn't expecting that today.

Şey, bugün bunu beklemiyordum.

Let's just see if it's working now.

Şimdi çalışıp çalışmadığını görelim.

Mr. Steve? Yes?

Bay Steve? Evet?

Can you hear me?

Beni duyabiliyor musun?

I can hear you, yes. Because you just in the room next to

Seni duyabiliyorum, evet. Çünkü hemen yanındaki odadasın

it. There are disturbs on the audio.

. Seste bozulmalar var.

There is a problem. The sound is not clear.

Bir problem var. Ses net değil.

Can you hear me? I can hear you. Yes.

Beni duyabiliyor musun? Seni duyabiliyorum. Evet.

Yeah, I think we are okay now, Steve.

Evet, sanırım artık iyiyiz, Steve.

I'll be okay now. Right.

Şimdi iyi olacağım. Sağ.

I'll start again. So I was taking my temperature.

Tekrar başlayacağım. Ateşimi ölçüyordum.

What I was saying was.

Benim söylediğim şuydu.

Can you hear us?

Bizi duyabiliyor musun?

Should I repeat everything or shall we wait to see if you can actually hear what I'm saying?

Her şeyi tekrarlamalı mıyım yoksa söylediklerimi gerçekten duyup duymadığınızı görmek için bekleyelim mi?

It's working right now, Steve. It's working. I've got brilliance.

Şu anda çalışıyor, Steve. İşe yarıyor. Benim parlaklığım var.

So I was taking my temperature.

Ateşimi ölçüyordum.

I was saying that this is an old, old fashioned

Bunun eski moda bir

mercury thermometer.

cıva termometresi olduğunu söylüyordum.

I don't think you can buy these anymore.

Bunları artık satın alabileceğini sanmıyorum.

So there's mercury in this thermometer.

Yani bu termometrede cıva var.

And obviously, I did have a temperature with this damned COVID the second time I've caught it now.

Ve açıkçası, şimdi ikinci kez yakaladığımda bu lanet olası COVID ile ateşim vardı.

Yeah, that's that's the point I was trying to get to.

Evet, varmaya çalıştığım nokta buydu.

Mr. Steve now has COVID.

Bay Steve'de artık COVID var.

It's official now.

Artık resmi.

We weren't sure.

Emin değildik.

Yes, we weren't sure if it was COVID.

Evet, COVID olup olmadığından emin değildik.

Can you see that? No,

Bunu görebiliyor musun? Hayır,

it's too bright.

çok parlak.

He probably.

Muhtemelen o.

Anyway, I know I did a test this morning.

Her neyse, bu sabah bir test yaptığımı biliyorum.

Just explain to us what's going on, all right?

Sadece bize neler olduğunu açıkla, tamam mı?

Yeah, I did a test this morning, and it's still positive.

Evet, bu sabah bir test yaptım ve hala pozitif.

Oh, yes, because yes, on Sunday,

Oh, evet, çünkü evet, pazar günü

of course, we didn't know what I got.

ne aldığımı bilmiyorduk elbette.

Did we know? We know. We don't know. On Sunday.

Biliyor muyduk? Biliyoruz. Bilmiyoruz. Pazar günü.

You just had a cold on Sunday and a cold on Sunday night.

Pazar günü nezle oldun ve Pazar gecesi nezle oldun.

It was confirmed as COVID because I did a test. Yes.

Test yaptığım için COVID olduğu doğrulandı. Evet.

And I've done another one this morning.

Ve bu sabah bir tane daha yaptım.

And I've got a giant red bar on the two big red bars.

Ve iki büyük kırmızı çubuğun üzerinde dev bir kırmızı çubuğum var.

So hence I'm separated from Mr. Duncan.

Bu yüzden Bay Duncan'dan ayrı kaldım.

Now, my temperature, according to this,

Şimdi ateşim buna göre

now it has been above normal.

artık normalin üzerinde çıktı.

But according to this right now it is way below normal.

Ama buna göre şu anda normalin çok altında.

So if you've got any doctors watching, any doctors watching, my temperature,

Yani izleyen doktorlarınız varsa, izleyen doktorlarınız varsa,

according to this, is 35.8 degrees centigrade. Yes.

buna göre ateşim 35.8 santigrat derece. Evet.

Which according to the data I've looked at, is hypothermic.

Baktığım verilere göre hipotermik.

So I'm not warm enough.

Yani yeterince sıcak değilim.

Mr. Duncan, according.

Bay Duncan, göre.

But my temperature's always up anyway.

Ama zaten ateşim hep yüksek.

I've got everything around me that I need.

Etrafımda ihtiyacım olan her şey var.

Mr. Duncan, In order to survive the next week.

Bay Duncan, önümüzdeki hafta hayatta kalabilmek için.

Can you show us your paraphernalia?

Bize araç gereçlerinizi gösterir misiniz?

Well, these, of course, are very important.

Tabi bunlar çok önemli.

The lava flow tests to make sure whether I'm negative,

Negatif olup olmadığımdan emin olmak için lav akışı testleri,

when I'm negative and I can go and cohabit with you again, Mr.

negatif olduğumda sizinle tekrar birlikte yaşayabilirim, Bay

Duncan, because we're sort of in isolation at the moment.

Duncan, çünkü şu anda bir nevi tecrit edilmiş durumdayız.

Oh, yes.

Oh evet.

Well, the amazing thing is and a lot of people have asked how I am.

Şaşırtıcı olan şu ki, birçok insan nasıl olduğumu sordu.

So not not only is it about Mr.

Yani konu sadece Bay Steve ile ilgili değil

Steve, it's also about me as well, because, well, I might catch

, aynı zamanda benimle de ilgili, çünkü

coronavirus from Steve, but I haven't so far.

Steve'den koronavirüs kapabilirim ama şimdiye kadar kapmadım.

I don't know how I've done it.

Nasıl yaptığımı bilmiyorum. Kusura

Fingers crossed I have not caught coronavirus from Mr.

bakmayın Bay Steve'den koronavirüs kapmadım

Steve, so I've been very angry, haven't I? Mr. Duncan.

, bu yüzden çok kızdım, değil mi? Bay Duncan.

Yeah, I think Steve is secretly annoyed.

Evet, Steve'in içten içe sinirlendiğini düşünüyorum.

No, not because you're not getting it, but because of how I caught it.

Hayır, sen anlamadığın için değil, benim nasıl kaptığım için.

Dear, I'm so sick and tired of selfish people who.

Canım, bencil insanlardan çok bıktım usandım.

So this is the second time I've had COVID, and both times

Yani bu ikinci kez COVID'e yakalandım ve her ikisinde de

it's been from the quiet groups that I'm in.

içinde bulunduğum sessiz gruplardan oldu.

People turn up to rehearsals and they've got a cold.

İnsanlar provalara geliyor ve nezle oluyorlar.

Well, they think it's a cold.

Bunun soğuk algınlığı olduğunu düşünüyorlar.

Nobody's bothering to test anymore.

Artık kimse test etme zahmetine girmiyor.

So they come to these rehearsals, they've got the sick, they're coughing, they've got sore throats,

Bu yüzden bu provalara geliyorlar, hastaları var, öksürüyorlar, boğazları ağrıyor

and then it turns out the next day they send an email to say, Oh, I've got COVID.

ve ertesi gün bir e-posta göndererek, Ah, bende COVID var.

And then, you know, meanwhile, they've given it to everybody.

Ve sonra, bilirsiniz, bu arada, onu herkese verdiler.

If you're sick, stay at home.

Hastaysanız evde kalın.

I'm furious because this has really ruined my

Öfkeliyim çünkü bu benim hayatımı gerçekten mahvetti

you know, this is going to be a week out of my life, which is gone.

, bu benim hayatımdan bir hafta olacak, gitti.

And just because somebody decided to turn up to a rehearsal,

Ve sırf hasta olan biri provaya gelmeye karar verdi diye

who was sick.

.

Now, you know, even with COVID not around,

Şimdi, biliyorsunuz, COVID ortalıkta olmasa bile, dışarı

it's not fair to go out and give you colds and flu bugs to everybody else that's around you.

çıkıp etrafınızdaki herkese nezle ve grip bulaştırmanız adil değil.

Anyway, that's my rant for the day, Mr. Duncan.

Her neyse, günlük lafım bu kadar, Bay Duncan.

I think the sensible thing is anyway,

Bence mantıklı olan şu ki,

I'm not just talking about COVID, of course,

sadece COVID'den bahsetmiyorum, elbette,

but any any cold or any fever.

herhangi bir soğuk algınlığı veya ateşten bahsediyorum. Kendinizi

If you feel unwell, don't go to where there are lots of people.

iyi hissetmiyorsanız, çok sayıda insanın olduğu yerlere gitmeyin.

It's different when it's work because if you if your work is saying you've got to go to work, if you're not

Çalışırken farklıdır çünkü eğer işiniz işe gitmeniz gerektiğini söylüyorsa,

sick enough to be in bed, then fine.

yatacak kadar hasta değilseniz, o zaman sorun yok.

That's that's work.

İş bu.

It's a different thing.

Bu farklı bir şey.

But when it's a hobby, you know, don't go spreading it to everybody else.

Ama bu bir hobi olduğunda, bunu başkalarına yayma.

So if you're watching, I'm going to have a word with you next time I'm back to the rehearsal.

Eğer izliyorsan, bir dahaki sefere provaya döndüğümde seninle biraz konuşacağım.

Right. So I've got everything around me.

Sağ. Yani etrafımda her şey var.

Mr. Duncan, I've got tissues, plenty of those.

Bay Duncan, bende bir sürü mendil var.

I just scared off a pigeon. By the way, when I did that.

Az önce bir güvercini korkuttum. Bu arada, bunu yaptığımda. Bir

Plenty of tissues, Amanda.

sürü mendil, Amanda.

I've always got those around me anyway.

Zaten etrafımda hep böyleleri var.

And paracetamol

Ve

for those aches and pains, I Rupert, I brew paraffin.

o ağrılar ve ağrılar için parasetamol, ben Rupert, ben parafin hazırlarım.

Got to be careful with that as it can give you stomach problems.

Mide problemlerine neden olabileceğinden buna dikkat etmelisiniz.

But I've also been trying a raft.

Ama aynı zamanda bir sal denedim.

A raft? Mr. Duncan.

Sal mı? Bay Duncan.

A raft. It means a lot of things, doesn't it?

Bir sal. Çok şey ifade ediyor değil mi?

A whole load of things.

Bir sürü şey. Umduğum

Alternative medicines

alternatif ilaçlar

that I'm was hoping would make me feel better.

beni daha iyi hissettirirdi.

So I've got the tried and trusted vitamin C.

Yani denenmiş ve güvenilir C vitaminim var.

I have zinc

Çinko

lozenges,

pastillerim var,

I have vitamin D supplement,

D vitamini takviyem var,

I have garlic tablets.

sarımsak tabletlerim var. Hepsi

That's about it.

bu kadar.

Echinacea.

Ekinezya.

I've also been trying Echinacea.

Ekinezya'yı da denedim.

Now I've tried all these.

Şimdi bunların hepsini denedim.

And guess what, Mr. Duncan?

Bilin bakalım ne oldu, Bay Duncan?

Yes. What?

None of them have made a slightest jot of a difference.

Evet. Ne?

Hiçbiri en ufak bir fark yaratmadı.

No, but on a positive.

Hayır, ama olumlu olarak.

On a positive point, at least the vampire's staying away.

Olumlu bir nokta, en azından vampir uzak duruyor.

That's true.

Bu doğru.

So, you know, my I did quite a lot of research on all this.

Yani, biliyorsun, tüm bunlar hakkında oldukça fazla araştırma yaptım.

And apparently nothing really works at

Ve görünüşe göre hiçbir şey

keeping a cold away, so

nezleyi uzak tutmada gerçekten işe yaramıyor, yani

it's. Don't waste your money on it, is what I would say.

öyle. Paranızı boşa harcamayın, diyeceğim budur.

Just make sure you're healthy and look after yourself.

Sadece sağlıklı olduğundan emin ol ve kendine iyi bak.

I'll take plenty of X anyway.

Zaten bol bol X alacağım.

Enough about me, Mr. Duncan.

Benden bu kadar yeter, Bay Duncan. Kendini

I'm not the only one who's not feeling very well.

pek iyi hissetmeyen tek kişi ben değilim.

Christin is not feeling well today. She's got a toothache.

Christin bugün kendini iyi hissetmiyor. Diş ağrısı var.

Oh, so, you know, get yourself over to Buenos Aires

Oh, yani, bilirsin, Buenos Aires'e git

and Claudia will fix you up with weather for the three to fix.

ve Claudia sana üçünün düzeltmesi için hava durumunu ayarlasın.

Is that what we call it?

Biz buna öyle mi diyoruz?

Yes, a26 is closure on today.

Evet, a26 bugün kapanıyor.

And I've a chance to look at the Mr.

Ve Bay

Duncan has has got me the live chat here on his phone.

Duncan'ın bana burada, telefonunda canlı sohbeti sağladığına bakma şansım oldu.

Okay.

Tamam aşkım.

So what's happening on the live chat?

Peki canlı sohbette neler oluyor?

This is Mr.

Bu, Bay

Duncan's phone, which is now highly contaminated.

Duncan'ın artık oldukça kirli olan telefonu.

You're going to have to

sterilise this phone afterwards, Mr. Duncan.

Daha sonra bu telefonu sterilize etmeniz gerekecek, Bay Duncan.

You won't be able to use it.

Onu kullanamayacaksın.

Okay, Because I've been covering it in a nothing.

Tamam, çünkü onu hiçbir şeyle örttüm.

That's a very sensible thing to do.

Bu çok mantıklı bir şey.

Well, I think

Bence

it's very good at shielding, you know.

koruma konusunda çok iyi, bilirsin.

Anyway, I'm joking, Mr. Duncan, but I.

Her neyse, şaka yapıyorum Bay Duncan, ama ben.

How can you be joking? You're actually coughing on my phone.

Nasıl şaka yaparsınız? Aslında telefonuma öksürüyorsun.

I really am only joking.

Gerçekten sadece şaka yapıyorum.

So what have we got on the live chat?

Peki canlı sohbette elimizde ne var?

Well, Double Sash is here today and is saying that

Double Sash bugün burada ve

they love February is their favourite month

because it's their birthday month.

doğum günleri olduğu için Şubat'ı sevdiklerini söylüyor.

Somebody else is having their birthday this month.

Bu ay başka birinin doğum günü var.

Somebody else is having a birthday in February.

Şubatta başka birinin doğum günü var.

Who is that?

Kim bu?

Oh, well, me.

Şey, ben.

It's me, Mr. Duncan. I'm having a birthday in February.

Benim, Bay Duncan. Şubatta doğum günüm var.

I must admit it's very nice sitting down

İtiraf etmeliyim ki çok oturmak çok güzel

it much, it feels much more I feel more relaxed sitting down than standing up.

, otururken ayakta durmaktan çok daha rahatlamış hissediyorum.

So maybe this is a way forward that I can see you and hear you.

Yani belki de bu seni görebilmem ve duyabilmem için bir yol.

You feel close to relaxed now?

Şimdi rahatlamaya yakın hissediyor musun?

Exactly. Yes.

Kesinlikle. Evet.

I was thinking, Mr. Duncan.

Düşünüyordum da Bay Duncan.

Yeah.

We've been talking about going on holiday. Yes,

Evet.

Tatile gitmekten bahsediyorduk. Evet,

I was thinking that maybe we could go to Vancouver in Canada. Why?

belki Kanada'da Vancouver'a gidebiliriz diye düşünüyordum. Neden?

Well, they've just legalised heroin

Eroini daha yeni yasallaştırdılar

and, you know,

ve bilirsin,

I thought what a chance we could try it, couldn't we?

ne büyük şans deneyebiliriz diye düşündüm, değil mi?

I mean, I've never tried drugs before, but

Yani, daha önce hiç uyuşturucu denemedim ama

bit of a lie, but not, not the hard drugs.

biraz yalan ama sert uyuşturucuları değil.

So I just thought, well, let's go to Vancouver.

Ben de düşündüm ki, hadi Vancouver'a gidelim. Kız

My sister's son lives in Canada.

kardeşimin oğlu Kanada'da yaşıyor.

I'm sure we can go and stay with him. And then

Eminim gidip onunla kalabiliriz. Ve sonra

that's going to be a holiday destination, isn't it?

orası bir tatil yeri olacak, değil mi?

Now, Vancouver, anyone who wants to try heroin go there because it's now legal.

Şimdi, Vancouver, eroin denemek isteyenler oraya gider çünkü artık yasal.

Legal in Vancouver. Hmm.

Vancouver'da yasal. Hmm.

Can you about.

Yapabilir misin? Sadece bahsetmek dışında

I've just can I don't want to comment on that except just to mention it.

bu konuda yorum yapmak istemiyorum .

You seem almost too excited.

Neredeyse fazla heyecanlı görünüyorsun.

I just find this unbelievable.

Bunu inanılmaz buluyorum.

But then again, they think it's going to work.

Ama yine de işe yarayacağını düşünüyorlar.

So let's see what Let's stand back and see what happens to Vancouver.

Öyleyse geriye çekilip Vancouver'a ne olacağını görelim.

I can't see that being the, you know, what's going to happen.

Bunun olacağını göremiyorum, bilirsin, ne olacak.

Do you think if you legalise heroin?

Eroini yasallaştırırsan düşünür müsün?

Well, it isn't.

Öyle değil. Her ne kadar

I suppose you would describe that kind of drug

as a hard drug, even though there was a time when it was given out

bir zamanlar

as as medicine to people to help them relax

insanlara rahatlamalarına

and kill all sorts of things.

ve her türlü şeyi öldürmelerine yardımcı olmak için ilaç olarak verildiği halde, bu tür bir ilacı sert bir ilaç olarak tanımlarsınız.

So heroin used to be legal.

Yani eroin eskiden yasaldı.

It used to be a medicine that was given out.

Eskiden dağıtılan bir ilaçtı.

And then they realised eventually that it is slightly addictive,

Ve sonra sonunda bunun biraz bağımlılık yarattığını fark ettiler, aynen

just like a just slightly a

biraz

Yeah, exactly.

Evet gibi.

Yes. I mean, surely if you were curious,

Evet. Demek istediğim, kesinlikle merak ettiyseniz,

if you, if you were the sort of person that thought, oh, I went to a heroin

eğer siz, eğer bildiğinizi

like though I don't think you know, it's illegal, I don't want to get arrested.

sanmıyorum, yasadışı, tutuklanmak istemiyorum gibi bir eroine gittim diye düşünen türden biriyseniz .

But now if you think, well, oh it's legal, I can just go and buy it,

Ama şimdi, oh bu yasal, gidip satın alabilirim diye düşünürseniz, gidip

you might just think I'll go and have a go.

deneyeceğimi düşünebilirsiniz.

I can't see how it's going to reduce

dependency on on hard drugs.

Sert ilaçlara olan bağımlılığı nasıl azaltacağını göremiyorum.

But then I'm like, what do I know?

Ama sonra, ne bileyim?

By the way, Beatrice, I'm not I'm not going to abuse ibuprofen.

Bu arada Beatrice, ibuprofen'i kötüye kullanmayacağım.

It's just I just that if I'm feeling, you know what?

Sadece ben sadece eğer hissediyorsam, ne biliyor musun?

Because they give you very bad stomach problems.

Çünkü size çok kötü mide problemleri yaşatıyorlar.

So I'm not really I don't really take our group.

Yani ben gerçekten grubumuzu gerçekten almıyorum.

I take one with a paracetamol that works very well.

Çok iyi çalışan bir parasetamol ile bir tane alıyorum.

And I've only taken two of them over the last few days.

Ve son birkaç gün içinde sadece iki tane aldım.

But at night you need something at night to help you sleep.

Ama geceleri uyumana yardımcı olacak bir şeye ihtiyacın var.

We had a bad night last night.

Dün gece kötü bir gece geçirdik.

There I was coughing all night.

Orada bütün gece öksürdüm.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

So I'm carrying on.

Yani devam ediyorum.

You know, I was just trooping through helping Mr.

Duncan with his live stream today because I just, you know, it's nice.

Bugünkü canlı yayınında Bay Duncan'a yardım etmeye çalışıyordum çünkü bu çok güzel.

I wanted to see you all. Welcome. Hello.

hepinizi görmek istedim Hoş geldin. Merhaba.

And and just to be part of Mr.

Ve sadece Bay

Duncan's live stream.

Duncan'ın canlı yayınının bir parçası olmak için.

It's lovely to have you here, Steve.

Burada olman çok güzel, Steve.

Even though you are.

Öyle olsan bile.

You are you are slightly under the weather at the moment.

Şu anda havanın biraz altındasın.

So Mr.

Steve at the moment is under the weather is not feeling too well at the moment.

Yani Bay

Steve şu anda havanın altında, şu anda pek iyi hissetmiyor.

He has coronavirus. It is official.

Koronavirüsü var. Bu resmi. bende

I don't have it.

yok

Although someone said earlier Mr.

Birisi daha önce Bay

Duncan you might be asymptomatic, maybe you have it,

Duncan'a asemptomatik olabilirsiniz, belki sizde var

but you are not showing the symptoms.

ama semptomları göstermiyorsunuz demesine rağmen.

Oh, I can give you a test later,

Oh, sana daha sonra bir test yapabilirim,

except in my experience and the two times that I've had COVID,

benim deneyimime göre ve COVID geçirdiğim iki sefer dışında,

it's always taken four days

from exposure to the person to developing symptoms.

kişiye maruz kalmamdan semptom geliştirmeye kadar her zaman dört gün sürdü.

So the last time it was four days, this time it was four days afterwards when you had it.

Yani en son 4 gündü, bu sefer 4 gün sonra oldu.

For me, it was four days afterwards.

Benim için dört gün sonraydı.

But I what I find is on both occasions

Ama bulduğum şey, her iki durumda da

the test is not showing your positive

testin,

until at least 24 hours after you've developed all the symptoms. Yes.

siz tüm semptomları geliştirdikten en az 24 saat sonrasına kadar pozitif olmadığınızı gösteriyor. Evet.

So you are spreading it to.

Yani onu yayıyorsun.

I had a sore throat on Saturday and obviously cold symptoms,

Cumartesi günü boğazım ağrıyordu ve soğuk algınlığı semptomları olduğu belliydi

but I tested and it was negative and it didn't go positive

ama test yaptım ve negatifti ve

until late on Sunday night.

Pazar gecesi geç saatlere kadar pozitif çıkmadı.

So it shows you

Bu yüzden,

you can have it and you can be obviously spreading it before the test results show.

ona sahip olabileceğinizi ve test sonuçları görünmeden önce açıkça yayabileceğinizi gösterir.

But anyway, it's sort of just wait a second.

Ama her neyse, sadece bir saniye beklemek gibi.

Now, we should explain one thing.

Şimdi bir şeyi açıklamalıyız.

We're not giving medical advice to anyone.

Kimseye tıbbi tavsiye vermiyoruz.

We're not experts on coronavirus, But

Koronavirüs konusunda uzman değiliz ama

we have observed from our own experience.

kendi deneyimlerimizden gözlemledik.

So I had COVID last year.

Yani geçen yıl COVID geçirdim.

Mr. Steve had it last year.

Bay Steve geçen sene almıştı.

He, in fact, gave it to me last year, and now he has it again because one of his friends,

Aslında bunu bana geçen yıl verdi ve şimdi tekrar aldı çünkü arkadaşlarından biri,

one of his stupid friends, actually turned up to a rehearsal

onun aptal arkadaşlarından biri,

for a show that Steve is now in,

Steve'in şu anda içinde olduğu bir şovun provasına geldi

and he was spreading his germs around and he gave COVID to Mr.

ve o da kendi fikrini yayıyordu. Etrafta mikroplar ve Bay Steve'e COVID verdi

Steve.

.

So that's that's great, isn't it?

Demek bu harika, değil mi?

Oh, Mr.

Oh, Bay

Duncan, I've lost the live chat at Press something, and I didn't.

Duncan, Press'teki canlı sohbeti kaybettim ve kaybetmedim.

I had to get it back.

Onu geri almak zorundaydım.

Oh, there we go. It's back.

İşte başlıyoruz. Geri geldi.

It's back to me. And technology.

Bana geri döndü. Ve Teknoloji.

Are we all like a dual split screen?

Hepimiz ikili bölünmüş ekran gibi miyiz?

Am I on all the time or are you just sort of fading me in now and then?

Ben her zaman açık mıyım yoksa ara sıra beni gözden mi kaçırıyorsun?

Well. Well, you're there now.

Kuyu. Artık oradasın.

Can you see yourself?

Kendini görebiliyor musun?

I can now, but I couldn't before. So I. Yes, that.

Şimdi yapabilirim, ama daha önce yapamazdım. Yani ben. Evet, bu. İşte bu

So that's it.

kadar.

So now it's just you.

Yani şimdi sadece sen varsın.

So you're, you're on the screen now on your own.

Demek artık ekranda tek başınasın.

So that's just Mr.

Demek tek

Steve on your on your own.

başına Bay Steve.

I can't believe I'm having to explain this.

Bunu açıklamak zorunda olduğuma inanamıyorum.

And then Mr.

Ve sonra Bay

Steve is, is in the corner over there.

Steve şurada köşede.

Look in his covered corner.

Kapalı köşesine bak.

Very nice.

Çok güzel.

I'll get going.

Gideceğim.

Yes, Olga is going.

Evet, Olga gidiyor.

She has family affairs. It's

Ailevi işleri var.

interesting.

İlginç. Karşılaştığınız

And we're here

to talk about all your English challenges that you are having.

tüm İngilizce zorluklarınız hakkında konuşmak için buradayız .

And we've got a theme for today, Mr. Duncan.

Ve bugün için bir temamız var Bay Duncan. Bugün

Well, one of the one of the challenges we've had

karşılaştığımız zorluklardan biri

today is getting the microphone to work.

mikrofonun çalışmasını sağlamak.

I haven't used that particular the microphone cable for a long time,

O mikrofon kablosunu uzun süredir kullanmıyorum, bu

so I did it in a hurry and I didn't check the microphone, which which is a bad thing.

yüzden aceleyle yaptım ve mikrofonu kontrol etmedim ki bu kötü bir şey.

Very normally I check to make sure that technically everything is working.

Normalde teknik olarak her şeyin çalıştığından emin olmak için kontrol ederim.

But today. Oh, today.

Ama bugün. Bugün.

You know what, Mr.

Duncan? Naughty, naughty, naughty. Mr. Duncan,

Biliyor musunuz, Bay

Duncan? Yaramaz, yaramaz, yaramaz. Bay Duncan,

Christine says we have a lot of problems in the world.

Christine dünyada bir sürü sorunumuz olduğunu söylüyor.

How can they think legalising heroin in

Kanada'da eroini yasallaştırmanın

Canada would be a good thing?

iyi bir şey olacağını nasıl düşünebilirler?

They are crazy. I think so.

Onlar çılgın. Bence de.

Well, when you think about it, I think it is all about opinion.

Pekala, bunun hakkında düşündüğünüzde, bence her şey fikirle ilgili.

And let's face it, everyone has their own opinion about certain things.

Ve kabul edelim, herkesin belirli şeyler hakkında kendi görüşü var.

Whatever your opinion is, maybe you agree with something or maybe you you don't agree with it.

Fikriniz ne olursa olsun, belki bir şeye katılıyorsunuzdur belki de katılmıyorsunuzdur.

So I think that's one of the things about having an opinion.

Bence fikir sahibi olmanın özelliklerinden biri de bu .

So if enough people want something to happen, that is their opinion.

Yani yeterince insan bir şeyin olmasını istiyorsa, bu onların görüşüdür.

And then maybe changes are made because of that opinion that they have.

Ve sonra belki de sahip oldukları bu görüş nedeniyle değişiklikler yapılır.

I think what's happened in Vancouver is that they must have had, I don't know.

Bence Vancouver'da olanlar, yaşamış olmaları gerektiğidir, bilmiyorum.

I don't know. I'm just speculating here.

Bilmiyorum. Burada sadece spekülasyon yapıyorum.

Oh, but I would imagine they've probably had a

Oh, ama muhtemelen

a drugs problem with heroin for a long time.

uzun süredir eroinle ilgili bir uyuşturucu sorunu yaşadıklarını düşünürdüm.

They haven't been able to sort it out and get rid of the drug pushers.

Uyuşturucu tacirlerinden bir türlü kurtulamadılar.

So they've basically given up and legally used it.

Yani temelde vazgeçtiler ve yasal olarak kullandılar.

I would imagine that's what's happened, is that they've basically

Olanın bu olduğunu hayal ediyorum, temelde pes ettiler

given up, haven't they?

, değil mi?

Because you're not going to legalise something like that

Çünkü getiremedikçe böyle bir şeyi yasallaştıramayacaksın

unless you've been able to bring it,

,

because nobody nobody wants people hooked on heroin or anything. No.

çünkü hiç kimse insanların eroin veya başka bir şeye bağımlı olmasını istemez. Hayır.

So they must have a big problem

Yani Vancouver'da uyuşturucuyla ilgili büyük bir sorunları olmalı

with drugs in Vancouver.

.

So they've decided that if they can't beat the drug dealers,

Bu yüzden, uyuşturucu satıcılarını yenemezlerse,

they'll just legalise it.

bunu yasallaştırmaya karar verdiler.

So, you know, I'm speculating here,

Yani, burada spekülasyon yapıyorum

but I would imagine, you know, they've just given up basically.

ama temelde vazgeçtiklerini hayal ediyorum.

Yeah, it's an admission of failure

Evet, yetkililerin başarısızlığını kabul etmesi

by the authorities, isn't it, to control what is a very serious.

, değil mi, çok ciddi bir şeyi kontrol etmek.

I'm going to be honest with you, I don't know much about the Canadian drug problem

Size karşı dürüst olacağım, Kanada uyuşturucu sorunu ya da olup olmadığı hakkında pek bir şey bilmiyorum

or whether there is one, but they certainly have them everywhere, I suppose.

ama sanırım her yerde uyuşturucu var.

I suppose it's more of the supply of of illegal drugs than actually the using of it

Sanırım,

that maybe some people feel that that's the thing that should be sorted out.

bazı insanlar halledilmesi gereken şeyin bu olduğunu düşünüyor olabilir.

So it's the supply.

Yani tedarik.

But as you know, it's rather hard to control that particular thing,

Ama bildiğiniz gibi, o şeyi kontrol etmek oldukça zor,

especially when you think that it was the British who started it when you think about it.

özellikle de bunu İngilizlerin başlattığını düşündüğünüzde.

So we actually started the drug trade.

Böylece aslında uyuşturucu ticaretine başladık.

The British, where we decided to get all of the

Tüm Çinlileri bağımlı hale getirmeye karar verdiğimiz İngilizler

the Chinese hooked on what was it?

neydi?

Steve Opium.

Steve Afyon.

It was opium, wasn't it. Yes, opium.

Afyondu, değil mi? Evet, afyon.

And we started that.

Ve buna başladık.

In fact, Hong Kong was a colony that was set up

Aslında Hong Kong, tüm uyuşturucu ticaretinden

to to deal with all of the the money that was made,

elde edilen tüm kârlarla, kazanılan tüm parayla başa çıkmak için kurulmuş bir koloniydi

all of the profits made from

all drug trade.

.

It's true. Look it up on the Internet. That's where it is.

Bu doğru. İnternetten bak. Orası orası.

All of those those facts and figures

Tüm bu gerçekler ve rakamlar

Attiva

Attiva

Allora is going in a few moments

Allora birkaç dakika içinde

to study English because they have English tests,

İngilizce çalışmaya gidecek çünkü İngilizce sınavları var, bu

so they've got to go away and study so well.

yüzden gidip çok iyi çalışmaları gerekiyor.

We hope you do well with your with your tests

Umarız testlerinizde

or your exams and maybe you can let us know how what you've done and what those tests were

veya sınavlarınızda iyi iş çıkarırsınız ve belki bize neler yaptığınızı ve bu testlerin neler olduğunu bize bildirebilirsiniz,

would be very interesting to know what what you is

this at school or are you studying for yourself?

okulda ne olduğunu veya kendiniz için mi çalışıyorsunuz bilmek çok ilginç olurdu ?

We'd like to know. Please tell us

Bilmek isteriz. Lütfen bize

what exactly you were doing.

tam olarak ne yaptığınızı söyleyin.

Christina says.

Christina diyor.

How are you spending your day?

Gününü nasıl geçiriyorsun?

Well,

I'm not as sick as I was the first time.

İlk seferki kadar hasta değilim.

I must admit.

Kabul etmeliyim.

You. You seem worse at night.

Sen. Geceleri daha kötü görünüyorsun.

Yes, it's always worse at night.

Evet, geceleri her zaman daha kötüdür.

The same with a cold lying down is

Yatarak soğuk algınlığı ile aynı şey

as anyone would know, if you've got a blocked up nose and a sore throat

herkesin bildiği gibi, eğer burnunuz tıkalıysa ve boğazınız

lying down is is very bad

ağrıyorsa çok kötüdür

because everything seems to get a lot worse.

çünkü her şey çok daha kötüye gidiyor gibi görünmektedir.

So I haven't felt probably Sunday

Bu yüzden muhtemelen Pazar günü

I was not well and I wasn't well on Monday.

kendimi iyi hissetmedim ve Pazartesi günü de iyi değildim.

But yes, I'm just sort of reading, watching lots of rubbish on the internet. Yes.

Ama evet, sadece okuyorum, internette bir sürü saçmalık izliyorum. Evet.

Uh, trying to learn a bit of the music, but I can't really sing, so I can't do that.

Uh, biraz müzik öğrenmeye çalışıyorum ama gerçekten şarkı söyleyemem, o yüzden bunu yapamam.

But I haven't felt so ill that I had to go to bed.

Ama kendimi yatmak zorunda kalacak kadar hasta hissetmedim.

Unlike the last time when it was two weeks of I felt ill for two weeks.

İki hafta olduğu son seferin aksine, iki hafta boyunca kendimi hasta hissettim.

I would say this feels just like a very bad cold, that it's gone onto my chest.

Bunun çok kötü bir soğuk algınlığı gibi hissettirdiğini söyleyebilirim, göğsüme indi.

So obviously I've got some immunity from before,

Yani belli ki daha önceden bir miktar bağışıklığım var,

which is helping excuse me, helping this time.

bu da beni bağışlayın, bu sefer yardımcı oluyor.

I don't think I helped matters yesterday by

Dün yürüyüşe çıkmaya karar vererek meselelere yardım ettiğimi sanmıyorum

deciding to go for a walk.

.

Well, I did say I did wonder.

Şey, merak ettiğimi söyledim.

I thought I'd tend to think it's a good idea that Mr.

Bay Steve'in yürüyüşe çıkmasının iyi bir fikir olduğunu düşüneceğimi düşündüm

Steve goes out for a walk.

.

But he went off and he came back and he was coughing and wheezing.

Ama gitti ve geri geldi ve öksürüyor ve hırıltılıydı.

I just thought I felt better yourself.

Kendini daha iyi hissettiğimi düşündüm.

No, I'm just going to try.

Hayır, sadece deneyeceğim.

But anyway, there you go.

Ama her neyse, işte gidiyorsun.

You know, I'm still alive and getting better.

Biliyorsun, hala hayattayım ve iyileşiyorum.

So we all get these things, don't we?

Yani hepimiz bu şeyleri alıyoruz, değil mi?

It just feels like a very bad cold this time.

Bu sefer çok kötü bir soğuk algınlığı gibi geliyor.

But it's annoying because it disrupts your life, doesn't it?

Ama can sıkıcı çünkü hayatını alt üst ediyor, değil mi?

Something like this.

Bunun gibi bir şey.

An illness, a flu. Yeah.

Bir hastalık, bir grip. Evet.

There's a lot of flu around at the moment.

Şu anda ortalıkta çok fazla grip var.

I know someone that's had flu recently.

Yakın zamanda grip olmuş birini tanıyorum.

It just disrupts your life and what you do, doesn't it?

Sadece hayatınızı ve yaptıklarınızı bozuyor, değil mi?

You can't do the things.

şeyleri yapamazsın.

I mean, now that I know I've got it, obviously I got to stay in until I'm negative now,

Demek istediğim, artık bende olduğunu bildiğime göre, negatif olana kadar evde kalmalıyım,

because otherwise I don't want to spread this around to other people.

çünkü aksi halde bunu diğer insanlara yaymak istemiyorum.

And the other thing the other thing, of course, is I've got to make sure I haven't got it.

Ve tabii ki diğer bir şey de, bende olmadığından emin olmam gerektiği. İşte

Well, that's it.

So I'm sort of really hoping that Mr.

bu kadar.

Duncan doesn't get it because I might have to

do the live stream on my own on Sunday.

Pazar günü canlı yayını tek başıma yapmak zorunda kalabileceğim için Bay Duncan'ın bunu anlamamasını gerçekten umuyorum.

I think we both know that's not going to happen.

Sanırım ikimiz de bunun olmayacağını biliyoruz.

I can operate all your machinery, Mr.

Tüm makinelerinizi çalıştırabilirim, Bay

Duncan.

Duncan.

Just let me loose in your studio.

Bırak beni stüdyonda rahat bırak.

Yeah, I could just do it from an iPad or something.

Evet, bunu bir iPad'den falan yapabilirim. Her neyse

Good in time, anyway. No, I won't.

, zamanında iyi. Hayır, yapmayacağım.

I won't do it without you, Mr. Duncan.

Bunu sizsiz yapmayacağım Bay Duncan.

Oh, yes.

Oh evet.

So it's Damascus University and the theatre.

Yani Şam Üniversitesi ve tiyatro.

Theatre?

Tiyatro?

English test.

İngilizce testi.

That sounds interesting. Theatre.

Bu ilginç geliyor. Tiyatro.

Are you involved in the theatre in Damascus?

Şam'da tiyatroyla ilgileniyor musunuz?

How fascinating.

Ne kadar hayranlık verici.

University. The theatre?

Üniversite. Tiyatro?

Yeah.

Evet.

When you say theatre, what do you mean by theatre?

Tiyatro derken neyi kastediyorsunuz?

Do you mean acting

Oyunculuktan mı bahsediyorsun

or do you mean some other kind of theatre?

yoksa başka bir tür tiyatrodan mı bahsediyorsun?

So, yes. More details, please.

Yani evet. Daha fazla detay lütfen.

It sounds fascinating.

Kulağa büyüleyici geliyor.

It sounds fascinating. Yeah.

Kulağa büyüleyici geliyor. Evet.

Plenty of water.

Bol bol su.

That's it.

Bu kadar.

Plenty of water.

Bol bol su.

No alcohol.

Alkolsüz.

I think actually what they are studying

Aslında okudukları şeyin

might be might be English literature and theatre.

İngiliz edebiyatı ve tiyatro olabileceğini düşünüyorum.

So maybe it's all to do connected with plays,

Yani belki de hepsi oyunlarla bağlantılıdır,

maybe the works of William Shakespeare, those sorts of things.

belki William Shakespeare'in eserleri, bu tür şeyler.

Yes. So fetus's asking where did I get the COVID?

Evet. Yani fetüs COVID'i nereden kaptığımı soruyor?

As you probably didn't hear me at the beginning because of the sound problem.

Muhtemelen ses sorunu yüzünden başlarda beni duymadınız.

So I'm in the choir groups, I'm in two choir groups,

Yani ben koro gruplarındayım, iki koro grubundayım

and that's where I caught it from because somebody

ve oradan anladım çünkü biri

so I went to the

choir group last Tuesday and I was sitting right by somebody.

geçen Salı koro grubuna gittim ve birinin yanında oturuyordum.

There's about 35 people in this choir.

Bu koroda yaklaşık 35 kişi var.

I was sitting by somebody who was not well.

İyi olmayan birinin yanında oturuyordum.

They were coughing and I saw them all got a sore throat.

Öksürüyorlardı ve hepsinin boğazının ağrıdığını gördüm.

They got they were ill and

Hasta olduklarını anladılar ve

the next day an email went out to tell everybody that

ertesi gün herkese COVID testinin pozitif çıktığını söyleyen bir e-posta gitti

he tested positive for COVID.

.

So he came to a rehearsal.

Böylece bir provaya geldi.

Not well, didn't know he got COVID at the time, but obviously wasn't well.

İyi değil, o sırada COVID'e yakalandığını bilmiyordum ama belli ki iyi değildi.

And that's my argument.

Ve bu benim argümanım.

If you're not well, don't go out into the public.

İyi değilsen, toplum içine çıkma.

And obviously he was singing by me the whole time,

Ve belli ki tüm bu süre boyunca benim tarafımdan şarkı söylüyordu ve

releasing vast quantities of virus.

büyük miktarlarda virüs salıyordu. Bu

So it's not surprising that I picked stuff off him

yüzden ondan bir şeyler almam şaşırtıcı değil

and that's how I got it the first time.

ve ilk seferde böyle aldım.

So it just shows you if you're in close contact with somebody who's talking a lot, singing, do it there.

Bu size sadece çok konuşan, şarkı söyleyen biriyle yakın temasta olup olmadığınızı gösterir, bunu orada yapın.

That's how you're going to catch it.

Bu şekilde onu yakalayacaksın. Bu

So I haven't caught it from

yüzden onu

anywhere else, just from my these singing choir groups.

başka hiçbir yerden almadım, sadece bu şarkı söyleyen koro gruplarımdan.

Yes, I would describe that action as irresponsible.

Evet, bu eylemi sorumsuzca olarak tanımlardım.

Yes, it is irresponsible because, yes, COVID isn't so serious now.

Evet, sorumsuz çünkü evet, COVID şu anda o kadar ciddi değil.

But he doesn't he didn't know I could be on some

Ama bağışıklığı baskılayıcı bir ilaç kullanıyor olabileceğimi

immunosuppressive drug

or I might have a relative that's sick.

veya hasta bir akrabam olabileceğini bilmediğini bilmiyor.

And you are old.

Ve sen yaşlısın.

Yes. And you know, it's irresponsible.

Evet. Ve biliyorsun, bu sorumsuzca.

Even if COVID wasn't around and

COVID ortalıkta olmasa ve

he just got a cold, it's not fair to go somewhere

sadece nezle olsa bile, diğer insanlarla yakın temas halinde olacağınızı bile bile bir yere gitmek

knowing that you're going to be in close contact with other people and spreading adjourns around.

ve etrafa ertelemeler yaymak adil değil.

That's right.

Bu doğru. Her

So anyway, that's my rant again today.

neyse, bugün yine benim rantım bu.

Well, I suppose if I always say that actions have consequences

Sanırım her zaman eylemlerin sonuçları olduğunu söylersem

and I think this is a very good example of that.

ve bence bu buna çok iyi bir örnek.

Yes, exactly.

Evet kesinlikle.

So, yeah, well, this same person that gave it to me is always, always

Yani, evet, bunu bana veren aynı kişi her zaman, her zaman

I've always said that we should keep doors and windows open and things like that at rehearsals.

provalarda kapıları ve pencereleri açık tutmamız gerektiğini ve bunun gibi şeyleri söylemişimdir.

And there's always been a lot of resistance to it.

Ve buna karşı her zaman çok fazla direnç olmuştur.

But anyway, I don't know if anybody else

Ama her neyse,

has caught the last time in the quiet last year

geçen yıl sessizlikte başka biri kaptı mı bilmiyorum

and I had six other people caught it on the same night. Yes.

ve aynı gece altı kişi daha yakaladım. Evet.

And one of those people had got cancer

Ve o insanlardan biri kansere yakalanmış

and luckily had finished treatment.

ve şans eseri tedavisi bitmişti.

But had they been having treatment at the time, it could have been extremely serious.

Ancak o sırada tedavi görüyor olsalardı, durum son derece ciddi olabilirdi.

So yeah.

Yani evet.

Anyway, that's it.

Her neyse, bu kadar.

Anyway, I will let you carry on with your rest now, Mr.

Her neyse, şimdi dinlenmenize devam etmenize izin vereceğim, Bay

Steve don't want to take up too much of your time because you are recuperating,

Steve iyileşiyor olduğunuz için çok fazla zamanınızı almak istemiyor,

booting me off the live stream, are you, Mr. Duncan?

beni canlı yayından atıyorsunuz, değil mi Bay Duncan?

I'm not booting you off.

Seni kovmuyorum.

I think I'll go and

Sanırım gidip

have a few more parasites.

birkaç parazit daha alacağım.

No, I'm not.

Hayır, değilim.

I'm only taking those at night. It's okay. It's

Onları sadece geceleri alıyorum. Sorun değil.

alright. It's nice to. Nice to be here.

Tamam. Bu güzel. Burada olmak güzel.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

A What I've noticed today, Steve, a lot of your chat has been about drugs.

A Bugün fark ettiğim şey Steve, sohbetinin çoğu uyuşturucu hakkındaydı.

Exactly.

Yes, exactly.

Kesinlikle.

Evet kesinlikle.

Well, lovely to be here, Mr. Duncan.

Burada olmak çok güzel, Bay Duncan.

And hopefully we will both be bored enough on Sunday.

Ve umarım Pazar günü ikimiz de yeterince sıkılırız.

You won't have caught it. Hmm.

Yakalamış olmayacaksın. Hmm.

I think today's a bit of a key day

Sanırım bugün

four days after I first started Symptom.

Semptom'a ilk başladığımdan dört gün sonra biraz önemli bir gün.

So if you can get through today and tomorrow, I.

Yani bugünü ve yarını atlatabilirseniz, I.

You're pretty safe, I think, sir.

Bence oldukça güvendesiniz, efendim.

I still can't believe it.

Hala inanamıyorum.

But let's wait and see.

Ama bekleyip görelim.

And all I knows is itching.

Ve tek bildiğim kaşıntı.

Oh, and hopefully see you on Sunday.

Oh, ve umarım Pazar günü görüşürüz.

Well, I'll definitely be better by Sunday, but hopefully Mr.

Pazar gününe kadar kesinlikle daha iyi olacağım ama umarım Bay

Duncan will be, too.

Duncan da iyileşir.

Yes, we will see what happens.

Evet, ne olacağını göreceğiz.

But I will be back on Sunday anyway.

Ama nasılsa Pazar günü döneceğim.

Even if I catch COVID from Mr.

Bay Steve'den COVID kapsam bile

Steve, I will try to be here. Thank you, Steve.

burada olmaya çalışacağım. Teşekkürler Steve.

Enjoy the rest of Mr. Duncan's lesson.

Bay Duncan'ın dersinin geri kalanının tadını çıkarın.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

And hopefully we will see Steve on Sunday in the

Ve umarım Pazar günü Steve'i röportajda görürüz

interview and

ve

did it 2 to 2.

bunu 2'ye 2 yaptık.

Oh, so that was Mr.

Oh, yani Bay

Steve from his well, not from his sickbed

Steve kuyusundandı, hasta yatağından değil

because, well, he is up and around,

çünkü, eh, ayakta ve etrafta,

but he's not feeling too great at the moment, as you can probably imagine,

ama kendini çok iyi hissetmiyor şu anda, muhtemelen tahmin edebileceğiniz gibi,

because no one wants to have COVID if the truth was known.

çünkü gerçek bilinseydi kimse COVID'e sahip olmak istemez .

But I'm okay at the moment.

Ama şu an iyiyim.

I am still

COVID free at the moment, but we will see what happens.

Şu anda hala COVID'sizim, ancak ne olacağını göreceğiz.

So maybe, maybe I have caught it and I'm just not sharing the symptoms.

Yani belki, belki ben kaptım ve semptomları paylaşmıyorum.

Who knows?

Kim bilir? Zavallı Bay Steve'in şu anki durumuyla ilgili

So thank you very much for your suggestions as well

önerileriniz için de çok teşekkür ederim

about the situation at the moment with poor Mr.

Steve.

. Size karşı

To be honest with you, most people here in England

dürüst olmak gerekirse, İngiltere'deki çoğu insan

have sort of forgotten all about COVID.

COVID hakkında tamamen unutmuş durumda. Bay Steve de dahil olmak üzere

It hardly gets mentioned, even though thousands

binlerce

and thousands of people are still catching it, including Mr.

ve binlerce insan hala buna yakalanıyor olsa da, neredeyse hiç bahsedilmiyor

Steve.

.

Oh, hello.

Oh merhaba.

Can I say hello to Luis Mendez?

Luis Mendez'e merhaba diyebilir miyim?

Hello, Louis.

Merhaba Louis.

Nice to see you here as well on the live chat.

Sizi canlı sohbette de burada görmek güzel.

Very nice to see you here.

seni burada görmek çok güzel

To date, apparently

Görünüşe göre

Louis has not had COVID yet,

Louis henüz COVID geçirmedi,

but he has had the vaccine.

ancak aşı oldu.

So that might that might be connected to it, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, bu onunla bağlantılı olabilir.

It might have something to do with it.

Bununla bir ilgisi olabilir.

So we are hoping that Steve will be back with us on Sunday.

Bu yüzden Steve'in Pazar günü bizimle birlikte olacağını umuyoruz.

And that's when I'm back with you as well.

İşte o zaman ben de seninle geri dönüyorum.

We will be live for 2 hours on Sunday.

Pazar günü 2 saat canlı yayında olacağız.

Just a short one today and not a long live stream today, just a short while.

Bugün sadece kısa bir canlı yayın ve bugün uzun bir canlı yayın değil, sadece kısa bir süre.

And I will try also later to sort that problem out with Mr.

Ayrıca daha sonra bu sorunu Bay

Steve Microphone.

Steve Mikrofon ile çözmeye çalışacağım.

I wonder what the problem was. I do not know.

Sorunun ne olduğunu merak ediyorum. Bilmiyorum.

Hello to Beatrice.

Beatrice'e merhaba.

Hello, Beatrice.

Merhaba, Beatrice.

Can I say thank you very much, Beatrice, for your lovely donation that you sent to me a few days ago.

Beatrice, birkaç gün önce bana gönderdiğiniz güzel bağışınız için çok teşekkür edebilir miyim?

Can I say thank you very much And yes, it was very nice of you to send it.

Çok teşekkür edebilir miyim Ve evet, göndermen çok hoştu.

Can I say hello to Zika?

Zika'ya merhaba diyebilir miyim?

Francisco is here as well.

Francisco da burada.

Also, congratulations to Vitesse because you were first on

Ayrıca, bugünün canlı sohbetine ilk siz katıldığınız için Vitesse'yi tebrik ediyoruz

today's live chat.

.

You are probably wondering what I am talking about.

Muhtemelen neden bahsettiğimi merak ediyorsunuzdur.

We are looking at something, a habit, a habit,

Bir şeye, bir alışkanlığa, bir alışkanlığa,

a human habit, something that people do.

bir insan alışkanlığına, insanların yaptığı bir şeye bakıyoruz.

Some people like to do this particular thing.

Bazı insanlar bu özel şeyi yapmayı sever.

Today we are looking at the subject of spreading gossip and rumours.

Bugün dedikodu ve söylenti yayma konusuna bakıyoruz.

People like to do it.

İnsanlar yapmayı sever.

I think sometimes when people are bored, when they have nothing to do,

Bence bazen insanlar sıkıldıklarında, yapacak bir şeyleri olmadığında,

maybe they will like they like to talk about other people,

belki başkaları hakkında konuşmayı,

they like to gossip.

dedikodu yapmayı severler.

So let's have a look at the world, shall we

Öyleyse dünyaya bir göz atalım, olur mu

too? Gossip is to speak in an ideal way.

? Dedikodu ideal bir şekilde konuşmaktır.

So you speak in an idle way.

Yani boş konuşuyorsunuz.

The word idle can be used in many ways.

Boşta kelimesi birçok şekilde kullanılabilir.

Idle means a person who avoids work.

Boşta çalışmaktan kaçınan kişi demektir.

Or maybe they are always inactive.

Veya belki de her zaman aktif değildirler.

However, we can also use the word idle

Ancak aylak kelimesini

to mean things that are done carelessly as well.

dikkatsizce yapılan işler için de kullanabiliriz.

Idle.

Boşta.

So idle gossip or idle talk

Yani boş dedikodu veya boş konuşma

can be described as gossip.

dedikodu olarak tanımlanabilir.

You are talking about things in an idle way.

Olayları boş yere konuşuyorsunuz.

Maybe you are just passing the time and you have nothing else to talk about.

Belki sadece zaman geçiriyorsun ve konuşacak başka bir şeyin yok. Yapacak başka bir şeyiniz olmadığı için

You start to just share local gossip because you have nothing else to do.

sadece yerel dedikoduları paylaşmaya başlıyorsunuz .

You might say that they started sharing the latest gossip.

En son dedikoduları paylaşmaya başladılar diyebilirsiniz.

They stood there quite often in the garden or maybe over the garden fence.

Sık sık bahçede veya bahçe çitinin üzerinde dururlardı.

Or maybe perhaps you meet a neighbour you haven't seen for a while

Ya da belki bir süredir görmediğiniz bir komşunuzla tanışırsınız

and maybe they have some gossip to share with you.

ve belki sizinle paylaşacak dedikoduları vardır.

So the word gossip can be used in more than one way as well.

Yani dedikodu kelimesi birden fazla anlamda da kullanılabilir.

A gossip

Dedikodu

can refer to the thing being said,

söylenen şeye atıfta bulunabilir,

so a gossip can be a person who is talking about that thing

bu nedenle dedikodu o şey hakkında konuşan bir kişi

or the individual doing the gossiping

veya dedikodu yapan kişi olabilir,

so gossip can refer to the thing being said.

bu nedenle dedikodu söylenen şeye atıfta bulunabilir.

Gossip is a story or a thing

Dedikodu, başkaları tarafından yayılan bir hikaye veya şeydir

that is being spread by other people.

.

There are people saying things about others.

Başkaları hakkında bir şeyler söyleyen insanlar var.

We can describe it as gossip or of

Dedikodu olarak tanımlayabiliriz ya da

it can be the person who is spreading the rumours or the gossip.

dedikoduyu yayan kişi ya da dedikoduyu yayan kişi olabilir .

So a person can be described as a gossip.

Yani bir kişi dedikoducu olarak tanımlanabilir.

There is gossip going around about you.

Hakkınızda dedikodular dönüyor.

Don't tell her any of your business.

Ona hiçbir işinden bahsetme.

She is the local gossip, so we can use that

O yerel dedikoducu, bu yüzden bunu

in more than one way.

birden fazla şekilde kullanabiliriz.

So gossip can be a noun

Yani dedikodu,

and a verb depending on how you use it.

onu nasıl kullandığınıza bağlı olarak bir isim ve bir fiil olabilir.

It is gossip.

Bu dedikodu.

They like to gossip.

Dedikodu yapmayı severler.

She is a gossip.

O bir dedikoducu.

So there are many ways of using

Yani

those words in sentences.

bu kelimeleri cümle içinde kullanmanın birçok yolu var.

Gossip can also be described as hearsay.

Dedikodu, söylenti olarak da tanımlanabilir.

When we talk about hearsay, we are talking about things

Söylentilerden bahsettiğimizde,

that people have said in conversations.

insanların konuşmalarda söylediği şeylerden bahsediyoruz.

Maybe during a moment where you meet someone,

Belki birisiyle,

maybe a neighbour or friend and you catch up,

belki bir komşunuzla veya bir arkadaşınızla tanıştığınız ve arayı kapattığınız bir anda,

you catch up with the gossip.

dedikodulara yetişirsiniz.

Some people don't like gossip,

Bazı insanlar dedikodudan hoşlanmaz,

some people don't like to hear gossip from other people.

bazı insanlar başkalarından dedikodu duymaktan hoşlanmaz.

And I think it can be a very negative thing, especially

Ve bence bu çok olumsuz bir şey olabiliyor, özellikle de

when the things being said are not true.

söylenenler doğru olmadığında.

A thing overheard might become gossip, so maybe a person is another person

Kulak misafiri olunan bir şey dedikoduya dönüşebilir, yani belki bir kişi başka bir kişi

talking about something and then they tell someone

bir şey hakkında konuşuyor ve sonra başka birine anlatıyor

else, they spread the gossip.

, dedikoduyu yayıyorlar.

The thing being talked about

Bahsedilen şey

may not be true.

gerçek olmayabilir.

We might describe this thing as spiteful

Bunu kinci

gossip or hateful gossip.

dedikodu veya nefret dolu dedikodu olarak tanımlayabiliriz.

So if you are talking about something, maybe something you've heard from another person,

Yani bir şeyden bahsediyorsanız, belki başka birinden duyduğunuz bir şey

but you haven't confirmed that thing,

ama bunu doğrulamadıysanız,

it might be completely untrue.

bu tamamen yanlış olabilir.

It might be a lie.

Bu bir yalan olabilir.

So you might be spreading gossip.

Yani dedikodu yapıyor olabilirsiniz.

You might be spreading rumours that are not true.

Gerçek olmayan söylentileri yayıyor olabilirsiniz.

We can describe that as spiteful gossip or hateful gossip.

Bunu kinci dedikodu veya nefret dolu dedikodu olarak tanımlayabiliriz .

People are saying things that are untrue

İnsanlar doğru olmayan şeyler söylüyor

and they are spreading those things around.

ve bunları etrafa yayıyorlar.

Rumour.

söylenti.

Here is a word that is interesting.

İşte ilginç bir söz.

The word rumour is something again very similar to gossip.

Söylenti kelimesi yine dedikoduya çok benzer bir şeydir.

Rumour is something that is being said by lots of people,

Söylenti, birçok insan tarafından söylenen bir şeydir,

but it may or may not be true.

ancak doğru olabilir veya olmayabilir.

It is something that has not been verified,

Bu doğrulanmamış bir şey,

so we don't know if that thing is true or not.

bu yüzden bunun doğru olup olmadığını bilmiyoruz.

These days.

A lot of people, course, are blaming the Internet.

Bugünlerde.

Elbette birçok insan interneti suçluyor.

They are saying that the Internet is a place

İnternetin

where many people spread rumours

birçok insanın

or things that may or may not be true.

doğru veya yanlış olabilecek söylentileri veya şeyleri yaydığı bir yer olduğunu söylüyorlar.

They have not been verified.

Doğrulanmadılar.

So a rumour is something that is said

Dolayısıyla söylenti,

or something that is said

between one person and another information

bir kişi ile başka bir kişi arasında söylenen veya doğru

or news that may or may not be true.

veya yanlış olabilecek bilgi veya haber olan bir şeydir.

It has not been verified.

Doğrulanmadı. Söylenti

We can also use the word or the phrase rumour mill.

değirmeni kelimesini veya deyimini de kullanabiliriz.

The rumour mill.

Söylenti değirmeni.

It is a figurative term.

Figüratif bir terimdir.

We often use this term to to state the place

Bu terimi genellikle söylentilerin geldiği yeri belirtmek için kullanırız

where the rumours are coming from.

.

So it's often used figuratively.

Bu yüzden genellikle mecazi anlamda kullanılır.

It isn't an actual place, it isn't an actual building, it is figurative.

Gerçek bir yer değil, gerçek bir bina değil, figüratif.

So you say the rumour mill.

Yani dedikodu değirmeni diyorsun.

The rumour mill.

Söylenti değirmeni.

What's the latest from the rumour mill.

Söylenti değirmeninden en son haberler neler?

A place that is figurative.

Figüratif bir yer.

It is figurative.

Figüratiftir.

It is used in a way of saying a place or the source

Bir yer veya kaynak

or the place where those rumours are coming from.

veya o söylentilerin geldiği yer anlamında kullanılır.

What are people talking about?

İnsanlar ne hakkında konuşuyor?

What is the local gossip?

Yerel dedikodu nedir?

What is the latest rumour from the rumour mill?

Söylenti değirmeninden gelen son söylenti nedir?

We can use the phrase tittle tattle.

Tittle tattle ifadesini kullanabiliriz.

I like one tittle tattle.

Bir gevezeliği severim.

It's fun to say tittle tattle

again is very similar to gossip.

Yine gevezeliğin dedikoduya çok benzediğini söylemek eğlenceli.

It is idle chat.

Boş sohbettir.

People are talking to each other about various things

İnsanlar birbirleriyle çeşitli şeyler hakkında konuşuyorlar

and maybe they are talking about things or stating things that may or may not be true.

ve belki de doğru ya da yanlış olabilecek şeyler hakkında konuşuyorlar ya da şeyler söylüyorlar.

It is tittle tattle or idle gossip.

Küçük gevezelik veya boş dedikodu.

I would not believe that.

Buna inanmazdım.

It's just tittle tattle.

Sadece laf kalabalığı.

I would not believe that it's just tittle tattle,

Bunun sadece bir gevezelik,

local gossip.

yerel dedikodu olduğuna inanmazdım.

People are talking about things that may

İnsanlar

or may not be true.

doğru olabilecek ya da olmayabilecek şeylerden bahsediyor.

A person might also be two faced and this can happen.

Bir insan da iki yüzlü olabilir ve bu olabilir.

This is how gossip can start.

Dedikodu böyle başlayabilir.

Sometimes.

Bazen.

Sometimes when one person tells another person

Bazen bir kişi bir başka kişiye

some information or maybe something that they don't want other people to know,

bazı bilgileri veya başkalarının bilmesini istemediği bir şeyi söylediğinde,

then that person will go and tell others.

o kişi gidip başkalarına anlatır.

They might even add

some information to it to make it more interesting.

Daha ilginç hale getirmek için ona bazı bilgiler bile ekleyebilirler.

So a person might be two faced.

Yani bir insan iki yüzlü olabilir.

They say nice things to your face and then spread gossip

Yüzünüze karşı güzel şeyler söylerler, sonra da arkanızdan dedikodu yaparlar

about you behind your back.

.

I think this happens a lot in society

Bunun toplumda çok olduğunu düşünüyorum

and to be honest, I don't like it.

ve dürüst olmak gerekirse bundan hoşlanmıyorum.

So there are a lot of people around who can be described as two faced.

Yani etrafta iki yüzlü olarak nitelendirilebilecek bir çok insan var.

A person might say nice things to your face

Bir kişi

because they are trying to get your confidence.

güveninizi kazanmaya çalıştığı için yüzünüze güzel şeyler söyleyebilir.

They want you to tell them all of your secrets and then they will go and tell other people.

Onlara tüm sırlarını anlatmanı istiyorlar ve sonra gidip diğer insanlara anlatacaklar.

They will go around and they will gossip,

Etrafta dolaşıp dedikodu yapacaklar,

they will spread rumours once again.

yine dedikodu yayacaklar.

As I said earlier, those things might be true.

Daha önce de söylediğim gibi, bunlar doğru olabilir.

They might not.

Olmayabilirler.

A rumour might be described as the word on the street,

Bir söylenti sokaktaki söz, sokaktaki söz olarak tanımlanabilir

the word on the street, people are saying a certain thing.

, insanlar belli bir şey söylüyor.

They are talking about a certain subject.

Belirli bir konudan bahsediyorlar.

The word on the street is that Mr.

Sokaktaki söylentiye göre Bay

Steve and Mr. Duncan

Steve ve Bay Duncan

are going on holiday.

tatile gidiyor.

The word on the street, the rumour.

Sokaktaki söz, söylenti.

Of course it might be true.

Tabii ki doğru olabilir.

It might be a lie.

Bu bir yalan olabilir.

You might say that rumour has it,

Söylenti var diyebilirsin,

so you might begin a sentence by saying

bu yüzden bir cümleye

rumour has it.

söylenti var diyerek başlayabilirsin.

Mr. Duncan

Bay Duncan

is going on holiday.

tatile gidiyor.

Rumour has it that Mr.

Söylentiye göre Bay

Duncan is moving to another location.

Duncan başka bir yere taşınıyor.

Rumour has it that Mr.

Söylentiye göre Bay

Duncan is quitting YouTube.

Duncan YouTube'u bırakıyor.

But those things are not true.

Ama bu şeyler doğru değil.

They are just rumours.

Onlar sadece söylenti.

They are tittle tattle, they are gossip.

Bunlar laf kalabalığı, dedikodu.

So the word on the streets might be the thing that people are talking about.

Yani sokaklardaki söz, insanların bahsettiği şey olabilir.

You might say that rumour has it,

Söylenti var,

rumour has it.

söylenti var diyebilirsiniz.

And then you will tell someone what the rumour is.

Ve sonra birine söylentinin ne olduğunu söyleyeceksin.

We can also say that the person

Kişinin

spreads gossip to spread gossip.

dedikodu yaymak için dedikodu yaptığını da söyleyebiliriz.

So there are people who actually enjoy

Yani bunu yapmaktan gerçekten zevk alan insanlar var

doing that.

.

They actually enjoy spreading gossip, They like to talk to other people

Aslında dedikodu yapmaktan hoşlanırlar, diğer insanlarla konuşmayı severler

and they like to spread information or misinformation.

ve bilgi veya yanlış bilgi yaymayı severler.

If that thing is not true.

Eğer o şey doğru değilse.

So to spread gossip, there is always

Yani dedikodu yaymak için her zaman

someone who likes to talk about other people.

başkaları hakkında konuşmayı seven biri vardır.

We have one here where I live. There is one person.

Yaşadığım yerde bir tane var. Bir kişi var.

I won't say who it is, but there is one person

Kim olduğunu söylemeyeceğim ama başkaları

who always likes to talk about

hakkında konuşmayı her zaman seven bir kişi var

other people,

and that person is not to be trusted with any information.

ve bu kişiye hiçbir bilgi konusunda güvenilmeyecek.

So there are people in areas

Yani

where there are just a few people living like where I live.

benim yaşadığım gibi yaşayan birkaç kişinin olduğu bölgelerde insanlar var.

So the place where I live, there are not that many people living there.

Yani yaşadığım yerde, orada yaşayan çok fazla insan yok.

So here where I live,

Yani burada yaşadığım yerde

there is a lot of gossip.

çok fazla dedikodu var.

A lot of people like to talk about each other.

Pek çok insan birbirleri hakkında konuşmayı sever.

I think so.

Bence de.

So to spread gossip,

Dedikodu yaymak için,

there's a rumour going about it.

bu konuda bir söylenti var.

You might say that something that may or may not be true.

Doğru olabilecek ya da olmayabilecek bir şeyin olduğunu söyleyebilirsiniz.

You can describe it as a rumour.

Bunu bir söylenti olarak tanımlayabilirsiniz.

You might also say there's a rumour going about

Ayrıca

there is something that is being spread around.

etrafta dolaşan bir şey olduğuna dair bir söylenti olduğunu da söyleyebilirsiniz.

People are saying something about that particular thing.

İnsanlar o belirli şey hakkında bir şeyler söylüyor.

There's a rumour going about.

Ortada bir söylenti var. İnsanların hakkında konuştuğu

There is a story about a person,

bir kişi,

an individual, or maybe a group of people

bir birey veya belki bir grup insan hakkında bir hikaye vardır

that people are talking about.

.

Someone has been saying.

Birisi söylüyordu.

Someone has been saying You might talk about a person,

Birisi, Bir kişi hakkında konuşabilirsin, köşede yaşayan

you might talk about the local family who lives around the corner.

yerel aile hakkında konuşabilirsin diyor .

You might talk about them.

Onlar hakkında konuşabilirsin.

Someone has been saying, So you are actually referring

Birisi, "Yani, aslında

to something that other people are talking about.

diğer insanların hakkında konuştuğu bir şeye atıfta bulunuyorsunuz" diyor. İşiniz ve yaptığınız şeyler hakkında

A person who always likes to

her zaman bilgi edinmekten hoşlanan bir kişi

find out about your business and the things you are doing.

.

And when we talk about business, we mean a person's private life,

Ve iş dediğimizde, bir kişinin özel hayatını,

their business, their private life,

işini, özel hayatını,

the things they are doing in their

in their privacy, in their private moments.

mahremiyetlerinde, özel anlarında yaptıkları şeyleri kastediyoruz.

So your privacy is the area where you like to be private.

Yani mahremiyetiniz, özel olmayı sevdiğiniz alandır.

But of course, some people like to be nosy.

Ama elbette, bazı insanlar meraklı olmayı sever.

They like to find out all about it.

Her şeyi öğrenmekten hoşlanırlar.

We might describe that person as a busybody,

Bu kişiyi,

a person who always wants to find out about what other people are doing.

her zaman diğer insanların ne yaptığını öğrenmek isteyen meşgul biri olarak tanımlayabiliriz.

They are very nosy.

Çok meraklılar.

They are inquisitive.

Meraklılar.

Maybe they have nothing better to do.

Belki de yapacak daha iyi bir şeyleri yoktur.

They are a busybody.

Onlar meşgul biri.

Sometimes it is good to find out where

Bazen dedikodunun nereden geldiğini öğrenmek iyidir

the gossip is coming from.

.

Sometimes it is good to find out

Bazen

where the source of the gossip is.

dedikodunun kaynağının nerede olduğunu bulmak iyidir.

And this word source, you might notice.

Ve bu kelime kaynağı, fark edebilirsiniz.

This is where the thing originated.

Olay buradan çıktı.

The thing that is being said was said

Söylenenler

originally by one person.

orijinal olarak bir kişi tarafından söylenmiştir.

You want to find out where it came from?

Nereden geldiğini öğrenmek ister misin?

You want to find out the source of the gossip?

Dedikoduların kaynağını mı öğrenmek istiyorsunuz?

I think so.

Bence de.

Hello to Tony Harris.

Tony Harris'e merhaba.

Hello, Tony Harris. Nice to see you here.

Merhaba Tony Harris. Seni burada görmek güzel.

Very nice to see you.

Seni görmek çok hoş.

I've never seen your name before.

Adını daha önce hiç görmedim.

So you might say that being a gossip is not a good thing.

Yani dedikoducu olmak iyi bir şey değil diyebilirsiniz.

Spreading rumours, talking about other people.

Dedikodu yaymak, başkaları hakkında konuşmak.

And these days, of course, as I mentioned a few moments ago, these days,

Ve bu günlerde, elbette, birkaç dakika önce bahsettiğim gibi, bu günlerde

a lot of people do like to spread

pek çok insan

rumours and gossip, not just face to face,

sadece yüz yüze değil,

but also through social media.

sosyal medya aracılığıyla da söylenti ve dedikodu yaymayı seviyor.

And I think that's one of the reasons why these days a lot of people do not trust

Bence bugünlerde birçok insanın

what they see on the Internet because they might be reading gossip,

internette gördüklerine güvenmemelerinin nedenlerinden biri de bu çünkü dedikodu okuyor olabilirler, doğru olmayan

they might be reading something

bir şeyler okuyor olabilirler

that is not true and that is one of the problems.

ve sorunlardan biri de bu.

The problems, the problem with rumours

Sorunlar, söylentilerle ilgili sorun,

is that quite often they are not true.

çoğu zaman doğru olmamalarıdır.

I think so.

Bence de.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

I will be going in a few moments.

Birkaç dakika sonra gideceğim.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

Something a little bit different.

Biraz farklı bir şey.

We had Mr.

Steve joining us earlier on the live chat

Daha önce canlı sohbette bize katılan Bay Steve vardı

and he is getting better. Now.

ve o daha iyiye gidiyor. Şimdi.

You may or may not know that Mr.

Bay

Steve at the moment is suffering from COVID, but he is getting better

Steve'in şu anda COVID'den muzdarip olduğunu biliyor olabilirsiniz veya bilmiyor olabilirsiniz, ancak iyileşiyor

and I am hoping he will be all right

ve geri döndüğüm Pazar gününe kadar iyi olacağını umuyorum

by Sunday, which is when I am back.

.

So I will see you on Sunday from 2 p.m.

Pazar günü saat 2'den itibaren görüşürüz.

UK Time is when we are back together.

Birleşik Krallık Saati, tekrar bir araya geldiğimiz zamandır.

I hope you have had a good one.

Umarım iyi bir şey geçirmişsindir.

It's been a good hour together.

Birlikte iyi bir saat oldu.

Beatrice is here.

Beatrice burada.

We also have NG Shan.

Ayrıca NG Shan'ımız da var.

Hello Ang Shan, nice to see you here as well.

Merhaba Ang Shan, seni de burada görmek güzel.

Is it your first time I wonder?

İlk kez mi merak ediyorum?

Hello.

Merhaba.

Also to say hello RFA

Ayrıca merhaba demek için RFA

It seems like a long time since I last saw you here.

Seni burada son görüşümün üzerinden çok zaman geçmiş gibi.

Welcome back.

Tekrar hoşgeldiniz.

It's nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Hello, Nicki.

Merhaba Nicki.

Thank you very much for joining me again today.

Bugün tekrar bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Yes, you might describe

Evet,

you might describe rumours as fumes.

söylentileri duman olarak tanımlayabilirsiniz.

They often spread around.

Genellikle etrafa yayılırlar.

I think so.

Bence de.

Well, I suppose they are a little bit like viruses as well.

Sanırım onlar da biraz virüs gibiler.

So when you think of diseases maybe if you cough on another person, you spread the disease.

Yani hastalıkları düşündüğünüzde belki başka birinin üzerine öksürürseniz hastalığı yayarsınız.

You might say also that spreading rumours

Söylenti

or gossip is very similar

veya dedikodu yaymanın çok benzer olduğunu

and can be equally as harmful.

ve aynı derecede zararlı olabileceğini de söyleyebilirsiniz.

I think so.

Bence de.

I will be going in a moment.

Birazdan gideceğim.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

It's been slightly different because Mr.

Biraz farklı oldu çünkü Bay

Steve unfortunately is not very well at the moment.

Steve ne yazık ki şu anda pek iyi değil.

For those who are asking at the moment,

Şu an soranlara söylüyorum,

I don't have COVID,

bende covid yok,

I haven't caught it yet.

henüz kapmadım.

I suppose there is still time.

Sanırım hala zaman var.

So as far as I know, I will see you on Sunday

Bildiğim kadarıyla Pazar günü görüşürüz

and we will enjoy the English language for 2 hours.

ve 2 saat İngilizce dilinin tadını çıkaracağız.

Can you believe it?

Buna inanabiliyor musun?

So on Sunday we are here for 2 hours.

Yani Pazar günü 2 saat buradayız.

Hello to in a hello

in a Nicko shop who says hello from Moscow.

Moskova'dan merhaba diyen bir Nicko mağazasında bir merhabaya merhaba.

Hello and a big prove it to you.

Merhaba ve size bunu kanıtlamak için büyük bir fırsat.

Very nice to see you. You are the best teacher ever.

Seni görmek çok hoş. Sen gelmiş geçmiş en iyi öğretmensin.

Thanks for your work.

Çalışmanız için teşekkürler. Rica

You are welcome. Thank you very much.

ederim. Çok teşekkür ederim.

I will be going in a moment

Birazdan gideceğim

and I will see you on Sunday.

ve Pazar günü görüşürüz.

Hopefully Mr. Steve will be here as well.

Umarım Bay Steve de burada olur.

This is for the final time. Mr.

Bu son kez. Bay

Duncan in England saying Thanks for watching.

Duncan, İngiltere'de izlediğiniz için teşekkürler diyor.

See you on Sunday.

Pazar görüşürüz.

And all I have to say now is enjoy

Ve şimdi söyleyeceğim tek şey,

the rest of your Wednesday, enjoy February because we have a brand new month

Çarşamba gününüzün geri kalanının tadını çıkarın, Şubat'ın tadını çıkarın çünkü birlikte paylaşacak yepyeni bir ayımız var

to share together and we will be doing that again on Sunday.

ve bunu Pazar günü tekrar yapacağız.

And of course, until the next time we meet here, you know what's coming next?

Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar, sırada ne var biliyor musun?

Yes, you do stay happy, stay safe.

Evet, mutlu kalın, güvende kalın. İnsan ırkının arasında yürürken

Keep that smile upon your face as you walk amongst the human race.

o gülümsemeyi yüzünüzden eksik etmeyin .

And of course...

Ve tabii ki...

ta ta for now.

şimdilik ta ta.